You are on page 1of 15

Ankara Araştırmaları Dergisi n Journal of Ankara Studies

18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen


Kanunsuzluk Hareketleri
Illegal Acts at Yabanabad District in the 18th Century

Mustafa KAYA
Dr., Arş. Gör., Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Manisa
mustafakaya73@hotmail.com

Öz
Toplumsal hayatın huzurunu ve düzenini bozan kanunsuzluk hareketlerine, her toplumda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da sıkça
rastlanmıştır. Bu yasadışı hareketler, köyden kente kadar her türlü yerleşim yerinde görüldüğü gibi, duruma göre bireysel veya toplu
olarak yapılagelmiştir. Huzurun sağlanması adına halktan gelen şikâyetleri her zaman dikkate alıp çözüm üreten devlet, özellikle mal
ve parayı gasp etme, toprağa ya da haneye tecavüz, cana kastetme gibi olayların ve bunları yapan insanların her zaman karşısında
olmuştur. Bu çalışma ile 18. yüzyılda Ankara’nın Yabanabad kazasında görülen kanunsuzluk hareketleri, arşiv belgelerindeki ve şeriye
sicillerindeki ilgili hükümler ve bilgiler doğrultusunda incelenmiş, böylelikle dönem içinde cereyan eden olayların hangi hallerde kanun
dışı olarak nitelendiği, yapılan kanunsuzluklar karşısında halkın nasıl etkilendiği ve ne gibi tepkiler verdiği; devletin bu hareketlerde
bulunanlara karşı nasıl bir tutum sergilediği ve nasıl bir çözüm ürettiği konuları üzerinde durulmuştur.
Anahtar sözcükler: 18. yüzyıl, Kızılcahamam, Yabanabad, Kanunsuzluk, Zulüm

Abstract
Just as they do everywhere, illegal acts disturbing the peace and order of the social life also took place frequently in the
Ottoman society. They occured in all residential areas ranging from the villages to the cities, and were committed either by
individuals or people banded together. The state administration, taking the public complaints seriously and seeking solutions
for the sake of communal peace, always stood against those involved personally or collectively in cases of cruelty, especially
in those of seizure of goods and usurping of money, encroachment of estate or mansion, and aggressions against one’s life. In
this study, we investigated the illegal acts that took place at Yabanabad district of Ankara in the 18th century, with regard to
the information and related regulations contained in the archival records and the law registers, so as to see into which events
of this period were considered unlawful, how the victimized people reacted to illegal assaults, how the state treated those
involved in such crimes, and what sort of judicial proceedings were implemented in preventing these problems.
Keywords: 18th century, Kızılcahamam, Yabanabad, Illegality, Cruelty

1(1), 51-65, Haziran/June 2013 51 n


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

Giriş ları dolaşıyor ve halktan haksız paralar topluyorlardı. Köy


halkı öşür ve diğer vergilerini ödemiş olsa bile subaşılar ve
Toplumsal huzurun sağlanması ve sürdürülmesi adına
sipahiler çok sayıda ek kuvvetle gelip, kanunsuz ve defter-
bireylerin uymaları gereken kanunlar, her devletin temel
siz olarak yem, yiyecek, koyun, kuzu, yorgan, döşek isti-
unsurları arasında yer almaktadır. Bu kanunlara bireysel
yorlardı. Kadılar, adaleti sağlamak yerine çıkarlarını düşü-
ya da topluca aykırı hareketlerde bulunmak (kanunsuzluk),
nüyor, yolsuzluklara göz yumuyorlardı (Özkaya, 1999, ss.
toplumsal huzuru bozmaya yönelik ciddi bir tehdit oluştu-
166-167).
rur.
Devlet otoritesini temsil edenlerin, reayaya karşı bu oto-
Tarih boyunca her devlette görülen gerek bireysel gerek
riteyi kötüye kullanmalarını, kanun, hak ve adalete aykırı
toplu olarak yapılan kanunsuzluk hareketlerine Osmanlı
tutumlarını olağanüstü tedbirlerle yasaklayan beyanname
Devleti’nin de her döneminde sıkça rastlanmış ve devlet
şeklinde bir padişah hükmü olan adaletnamelerin (İnalcık,
bu hareketlerde bulunanlarla her zaman karşı karşıya gel-
1965, s. 49), sık sık gönderilmeleri de durumun düzelme-
miştir. Genellikle köylerde ve şehirlerde yaşanan kişisel
sinde pek fazla etkili olmuyordu. “Bu dönemde Osmanlı
olaylar1 neticesinde haklarını hukuk kuralları dâhilinde
kadıları, itibar ve etkinliklerinin zirvesinde oldukları gün-
çözmek yerine bizzat zor kullanarak çözmek isteyen kim-
leri geride bırakmışlar; görevlerinin kayıtsızlığı, idarenin
seler arasında bireysel kanunsuzluklar görülmekle beraber,
kötülüğü ve bizzat mahkemelerin suç ortaklığı, Osmanlı
bu tür kanunsuzluklara adli ve askeri sınıfa mensup bazı
seçkinlerinden türlü çeşitli kişilerin miri arazi havuzundan
yöneticilerde de rastlanmaktadır. Bu yöneticiler, idareleri
toprak tırtıklamalarına imkân sağlamıştır” (McGowan,
altındaki halka karşı menfaatleri doğrultusunda çeşitli
2006, ss. 782-783). Bu tür hareketler ve suçlamalar, bütün
zulümler uygulamışlardır.
kadılar için geçerli olmamakla birlikte birçok bölgede
“Osmanlılar, yöneticilerin (askeri sınıfın) halka karşı kadıların yaptıkları kanunsuzluklara sıkça rastlanmakta-
işledikleri suçları, genel zulüm kavramı içinde görmekle dır. Örneğin, 1581 yılında Çorlu (Rumeli Eyaleti) kadısı
birlikte, diğer zulüm çeşitlerinden ayırmaya çalışmışlar- Muslihiddin, kaza ahalisinin hakkında gönderdiği mahza-
dır. Başka bir deyişle, resmî dilde zulüm kelimesi, devlet rın kadıaskerce padişaha arz edilmesi neticesinde, cahil ve
hizmetlilerinin halka türlü yollarla haksız ve ağır işlemler zulümkâr olmasından, şer’e muhalif kararlar vermesinden,
yapması anlamına gelmiştir” (Mumcu, 1985, s. 7). Reayaya rüşvet almasından, namaz kılmamasından, ferman olunan
zulmedilmesi konusunda merkezi en çok meşgul eden avarızdan fazlasını almasından ve örf ehli ile birlikte halka
konulardan birisi de taşradaki “ehl-i örfün” bu tür hare- zulmetmesinden dolayı görevinden alınmıştır (Beyazıt,
ketlerin içine girmesi olmuştur. Örneğin, Dergâh-ı mu’allâ 2010, s. 164).
çavuşlarından olan Subaşı Ali Çavuş’un merkeze yaptığı
Bundan başka, Homa kazasında kadı olan Süleyman’ın,
arza binaen Ankara mutasarrıfı İbrahim Paşa’ya ve Ankara
1046 [Hicri] (1637/1638) senesinde toplamakla görevli
kadısı Mevlana Seyyid Mehmed’e gönderilen 27 Eylül-7
olduğu bedel-i nüzul ve bedel-i kürekçi vergilerini toplar-
Ekim 1620 (Evâ’il-i Zi’l-ka’de 1029 [Hicri]) tarihli fer-
ken halktan fazla vergi alması, Gediz kadısı Mehmet’in,
manda “Yabanabad kazasına tabi Şenlik nam karye sakin-
rüşvet ve reayadan haksız yere para alıp bunun yanında
lerinden Piyale ve Fîrûz nam karyede sakin Sünnetçioğlu
avarız vergisinin toplanması esnasında yolsuzluk yaparak
Mustafa nam kimseler sipahi namında olub, lakin kendü
reayayı zor duruma düşürmesi (Polat, 2012, s. 254) ve 1777
halinde olmayub ziyade şaki ve ehl-i fesad olduklarından”
yılında Uluborlu kazası âyanları olan Sikkeci oğlu Hüse-
şikâyet edilmektedir. Bunun yanı sıra sicillerde reayânın ve
yin ve Osman hakkında halk tarafından yapılan şikâyetlere
şehrin güvenliğinden sorumlu olan sancakbeyleri, onların
rağmen kaza kadısının, bu şahısların kaza işlerinde ve fakir
mütesellimleri ve subaşılarının sebep olduğu huzursuz-
halkın yönetiminde başarı gösterdiklerini belirtip ona göre
luk ve zulüm örneklerinin sayısının çok olduğu ve halkın
hükm-ü hümayun istemesi (Özkaya, 1994, ss. 194-195)
bu kişileri şikâyet ettiği de belirtilmektedir (Taş, 2006, ss.
konu hakkında verilebilecek diğer örneklerdendir. Dev-
98-99).
letten meşru olarak elde ettikleri vergi toplama görevle-
18. yüzyıla gelindiğinde benzer zulümlerin devam ettiği riyle nüfuzlarını genişleten, ancak birçoğunun, yaptıkları
görülmektedir. Bu dönemde de devlet memurlarının yol- kanunsuzluklarla kısa sürede servetlerini ve buna bağlı
suzlukları ve zulümleri halkı usandırmıştı. Sancak muta- olarak güçlerini arttırarak bölgelerinin âyanı olmayı başar-
sarrıfları, sayıları bir hayli fazla olan kapı halkı ile kaza- dığı bazı seçkin kişiler ise, zaman zaman mütesellimlik ve

n 52 Ankara Araştırmaları Dergisi 2013, 1(1), 51-65


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

voyvodalık gibi resmî bir görev elde etmek2 suretiyle de eylemi Osmanlı Devleti’nde özellikle 16. yüzyılın sonların-
faaliyetlerine meşruiyet kazandırmışlardır. Âyanlar, her dan itibaren Celali isyanları olarak ortaya çıkmıştır. Bu 16.
ne kadar mütegallibelik yönleriyle daha çok anılsalar da, yüzyıl olgusu, özellikle imparatorluğun güneydoğudaki uç
onların toplumsal düzene sağladıkları katkılar da bilinen bölgelerinde, savaş sonrasında toprakları bütünleştirmeyi
bir gerçektir. ve silahsızlanmayı öngören birçok devlet politikası sonucu
Yücel Özkaya, âyanların idari, iktisadi, mali ve askeri alan- gelişmiştir. Köylüler, derbeder öğrenciler ve başkaları kılık
daki görevlerini örneklerle ayrıntılı olarak anlatmış (1994, kıyafet, barınak, silah ve maaş verilerek orduya alınıyor ve
ss. 141-153), Özer Ergenç ise onların özellikle şehirdeki asker yapılıyorlardı. Fakat savaş sonrasında silahları elle-
rollerini, şehir kethüdası olarak atanmaları, “mahalle ava- rinden alınan, barınaktan ve maaştan yoksun kalan bu
rız akçası” vakfının tevliyet ve nezaretinin yürütülmesi, askerler paralı askerlere dönüşüyor; çabalarını yağmala-
şehre gelen yiyecek maddelerinin ve üretilen çeşitli malla- maya ve haydutluğa yöneltmiş reisler etrafında toplanıyor-
rın fiyatlarının saptanmasında kadı ve muhtesibin yanında lardı. Bu tür eylemler kırsal kesimi askerileştirmişti. Paralı
bulunmaları, kamuyu ilgilendiren konularda resmî görev- askerler işe alınmayı beklerken kendi aralarında rekabet
lilerin reaya ile ilişkilerini sağlamaları, para düzeni ile ilgili etmekle kalmıyor; yerel nüfusa da çok büyük zararlar veri-
işlerde yardımcı olmaları ve şehrin korunması ve adaletin yor, terör yaratıp şikâyetlere sebep oluyorlardı (Barkey,
tesis edilmesi gibi konularda ön planda olmaları şeklinde 2011, s. 239). Bu doğrultuda:
sıralayarak örneklerle açıklamıştır (1992, ss. 106-112). Anadolu’nun kırsal kesimi, 16. yüzyılın sonlarından
Toplu olarak yapılan kanunsuzluk hareketleri ise genel- 17. yüzyılın ortasına kadar “celali” denen ve devle-
likle kırsal kesimde birkaç kişinin bir araya gelerek nam tin iki ayrı sınırda savaşıyor olmasından faydalanarak
ve korku salmak, halkın mallarını yağmalamak, paralarını köylere, küçük topluluklara ve hatta büyük kasabalara
gasp etmek gibi sebeplerle yaptıkları soygunlar ve zorba- saldıran bu eşkıyanın tahribatına maruz kalmıştır. Sey-
lıklar olarak görülürken, bazen âyanlık iddiasında bulu- yar tüccarlara saldırıları, kervan güzergâhlarına yapılan
nanların ve yandaşlarının mütegallibelikleri, bazen de düzenli baskınlara dönüşmüş, şehir kuşatmaları şehir
siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri sebepleri bahane eden ve halkından düzenli haraç almayı da kapsayacak şekilde
bir lider etrafında toplanan yüzlerce silahlı kişinin, devleti artmıştır. Bazı eşkıyalık faaliyetleri yerel düzeyde kalır-
ciddi buhranlara sürükleyen isyanları olarak görülmek- ken, bazıları hızla yayılmış, bazıları ise birkaç eyalette
teydi. Genelde eşkıyalık olarak nitelenen bu tür kanunsuz- Osmanlı ordularıyla sıcak çatışmaya girmiştir (Barkey,
luk hareketleri, özellikle sebep-sonuç ilişkisi bakımından 1999, ss. 157-158).
bölgesel birçok çalışmaya da konu olmuştur.3 En geniş İster bireysel ister toplu olsun, yapılan bu kanunsuzluk
manasıyla: hareketleri karşısında devlet, tehditleri ortadan kaldırmak
Mal zaptetmek, öç almak, suikastta bulunmak yahut ve huzuru sağlamak adına şeri ve örfi kanunlarını uygu-
memleketin dâhili emniyetini bozmak için mesken, lamaktan geri durmamış, zaman zaman ciddi sıkıntılarla
çiftlik, ağıl, köy, değirmen gibi mahalleri basarak veya karşılaşsa da bu tür kanunsuzlukları engellemeyi bilmiştir.
yakarak yahut tahrip ederek veya adam öldürerek veya
Bu kapsamda çalışma, Ankara’nın ilçelerinden, günü-
yollarda ve kırlarda soygunculuk yaparak veya adam
müzde Kızılcahamam, Osmanlı Dönemi’nde ise Yabana-
kaldırarak ve bu fiillerden dolayı mevkuf ve mahbus
bad olarak bilinen kazada 18. yüzyılda görülen kanunsuz-
iken firar ederek silahla dolaşmak suretiyle emniyet
luk hareketlerini içermektedir. Arşiv belgelerinden elde
veya asayişi münferiden ve toplu olarak tehdit ve ihlal
edilen veriler ve şeriye sicillerindeki ilgili hükümler doğ-
etmek (Türk Hukuk, 1944, s. 308)
rultusunda, kazada görülen kanunsuzluk hareketlerinin
olan şekavet veya eşkıyalık, birden çok eşkıyanın bir araya seyri örneklerle incelenecektir.
gelerek oluşturdukları bir grup eylemidir ve ayrı memle-
Yabanabad Kazası ve Kazada Görülen
ketlere ve ayrı hikâyelere sahip birbirinden farklı insan-
Kanunsuzluk Hareketleri
ların bir araya gelerek yasadışı bir grup oluşturmalarının
arkasındaki temel dinamikler ise kişisel özelliklerinden “Yabanabad, bugün Ankara’ya bağlı Çamlıdere ve Kızıl-
daha çok toplumsal yapı, ekonomik koşullar ve siyasi cahamam ilçeleri ve köylerinin büyük bölümü ile Ayaş ve
düzenle alakalı (Ertaş, 2009, s. 148) olup söz konusu grup Güdül ilçelerinin birkaç köyünü de içine alan bölgenin

Journal of Ankara Studies 2013, 1(1), 51-65 53 n


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

Osmanlı dönemindeki adıdır” (Yılmaz, 1998, s. 1). 1907 Bireysel Olarak Yapılan Kanunsuzluklar
(1325 [Rumi]) Ankara Vilayet Salnamesi’nin 156. sayfa-
Yabanabad kazasında 18. yüzyılda görülen kanunsuzluk
sında, kaza arazisinin; kuzeyde Kastamonu, doğuda Çubu-
hareketlerini, yukarıda belirttiğimiz tasnif doğrultusunda
kabad nahiyesi, güneyde yine Çubukabad nahiyesi ve Ayaş
bireysel ve toplu olarak yapılan kanunsuzluklar olmak
kazası, batıda aynı şekilde Ayaş ve Nallıhan kazaları ve
üzere iki şekilde ele almak mümkündür. Bireysel kanun-
Kastamonu vilayetinin Gerede kazası arazisiyle sınırlı olup,
suz hareketler, kaza merkezi ve bağlı köylerde yaşayanlar
kuzeydoğu yönünde de Çankırı’ya bağlı Şabanözü nahiye-
arasında görüldüğü gibi, askeri sınıfa mensup bazı yerel
sine bitişik olduğu ifade edilmektedir. Tarif edilen bu sınır- yöneticilerin halka uyguladıkları zulümler olarak da görül-
lardan bazı farklılıklar olmakla birlikte bölge günümüzde, mekteydi.
kuzeyde Bolu-Gerede ve Çankırı-Çerkeş ilçeleri, güneyde
Kazan ve Ayaş ilçeleri, batıda Çamlıdere, doğu ve güney- Halk arasında görülen kanunsuzluklar genellikle sahip
doğuda Çubuk ilçesi, kuzeydoğuda Çankırı-Şabanözü olunan topraklar üzerinde bir başkasının hak iddia etmesi
ilçesi ve güneybatıda ise Güdül ilçesiyle sınırlıdır. veya sebepsiz yere mal ve para gasp edilmesi şeklinde
görülmektedir. 1755 yılında Yabanabad kazasından el-hac
İlk bilinen ilçe merkezi bugünkü Demirciören yerleşim Hasan, İstanbul’a gönderdiği arzuhalinde, 25 yıldır tasar-
merkezi olup, kayıtlarda Yabanabad olarak geçmekte- rufunda olan çiftlik arazilerinde ziraat ederken yine aynı
dir. Yörede bulunan Hitit devri kalıntıları göz önünde kazadan Mehmed Kethüda isminde birisinin çıkıp, o yer-
tutulursa bölgenin yerleşim yeri olarak tarihinin milat- lerin daha önceden babasının olduğunu ve babası öldük-
tan önceki dönemlere dayandığı anlaşılmaktadır. M.Ö. ten sonra kendisine intikal ettiği yönündeki iddiasını
12. yüzyılda Friglerin Yabanabad’ı kuzeyden güneye ifade etmiştir. On yılı geçen toprak davasında, Mehmed
bölen Kirmir çayı boylarına yerleştikleri sanılmakta- Kethüda’nın çiftlik topraklarına müdahalesi men edilmiş
dır. Yörenin daha sonra Roma İmparatorluğu’nun eline ve ayrıca kendisinin o topraklara taarruzda bulunmaması
geçtiği, bugünkü Güvem ile Çeltikçi bucakları dola- ve zorbalık yapmaması için Yabanabad kadısına ferman
yındaki Roma kalıntılarından anlaşılmaktadır.... 1071 gönderilmiştir (Anadolu Ahkâm, 26, 4/12, BOA). 1765
Malazgirt Zaferi ile Türklerin Anadolu’ya yayılmaya yılında yaşanan benzer bir başka olayda ise, kazaya bağlı
başlaması dolayısıyla Yabanabad’ın da bu tarihlerde Başalı(?) köyünden Osman Beşe, kanunlara aykırı bir
Selçuklu İmparatorluğu’na geçtiği bilinmektedir. Ancak şekilde Hasan Beşe ve Musa Beşe kardeşlerin, babaların-
Selçukluların yıkılmasıyla bazı beylerin ellerinde kalan dan intikal eden, 13 yıldır vergilerini ödedikleri tarlala-
Anadolu’da, Ankara’nın 1356 yılında Osmanlı Sultanı rında kendisinin de hissesi olduğunu iddia etmiştir. Ancak
Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından alındığı görülen davada bu yerlerin Hasan Beşe ve Musa Beşe’ye
ve böylece Ankara ve çevresinin Osmanlıların eline ait olduğu şahitler tarafından da tasdik edilmiş ve Osman
geçtiği görülmektedir (Güngör, 1997, s.137). Beşe’nin kanunlara aykırı hareket etmesinin engellenmesi
Fatih Sultan Mehmet Dönemi tahririnde (1463) Yaba- ve o yerlere taarruzunun men edilmesi yönünde ferman
nabad (Yaban Ovası), sonraki dönemlere kıyasla küçük, gönderilmiştir (Anadolu Ahkâm 37, 269/528, BOA).
bugünkü anlamıyla belde tabir edilebilecek bir yerleşim Sahip olunan topraklarda haricen hak iddia etme veya top-
yeridir ve Ankara’ya bağlı on nahiyeden biridir. 16. yüz- rakları zorla zaptetmek gibi kanunsuzluklar sonucu yapılan
yıl ile 18. yüzyıl (1523-1750) arasında Yabanabad, Fatih şikâyetlerde kadınların da davalı veya davacı olarak belge-
Dönemi Yabanabad’ı ile kısmen Mudrıb ve Binari İli lere yansıdığı görülmektedir. 1761 yılında el-hac Mehmed
niteliğindedir ve sancağın altı kazasından4 biridir. Ken- Ağa isminde birisi İstanbul’a sunduğu dilekçesinde, Yaba-
dine has özellikler taşıyan 1850-1907 yılları arasında ise nabad kazasına bağlı Danişmend köyünde sınırları belli
Yabanabad’ın bazı köyleri Şorba kazasına; Şorba kazası olan yerlerin eski sultanlardan beri ceddine mülk olarak
da 1907’de kasaba statüsüyle Yabanabad’a bağlanmıştır. verildiğini, kendisinin de o yerleri vakfedip gelirini evla-
1915’te ise Yabanabad’dan Kızılcahamam ilçesi doğmuştur. dına tayin ettiğini ve bu vakfa dışarıdan kimsenin müda-
Böylece 1953’te Çamlıdere’nin teşekkülü ile beraber kadim hale etmediğini ancak Emine ve Ayşe isimli kadınların,
Yabanabad’dan artık Ankara iline bağlı Çamlıdere ve Kızıl- vakıf üzerinde evladiyet iddiasıyla ortaya çıktıklarını ifade
cahamam olmak üzere iki ilçe ortaya çıkmıştır (Turan, etmiştir. Mehmed Beşe vekâletinde görülen davada, bu
1999, ss. 28-30). kadınların vakıf evladı olmadıkları ve o yerler ile alakaları

n 54 Ankara Araştırmaları Dergisi 2013, 1(1), 51-65


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

bulunmadıkları kararına varılmış ve konu ile ilgili olarak mal ve eşyasını sebepsiz yere kanunsuz bir şekilde gasp
el-hac Mehmed Ağa’ya hüccet verilmiştir (Anadolu Ahkâm ettiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine 1806 yılında Yabana-
37, 369/816, BOA). Toprağa müdahale ile ilgili başka bir bad kazası naibine gönderilen hükümde, davanın görülüp
belgede ise bu defa iki kız kardeşin şikâyetleri ve talepleri Hasan’ın mal ve eşyalarının alınıp kendisine teslim edil-
belirtilmiştir. Yabanabad kazasına bağlı Buğdeler köyünden mesi bildirilmiştir (Anadolu Ahkâm 136, 155/380, BOA).
Havva ve Kezban isimli kadınlar 1806 yılında İstanbul’a
Bireysel kanunsuzluk hareketlerine verilen örneklerde
yazdıkları şikâyet mektuplarında, köylerinde arazi tasarruf
yapılan kanunsuzlukların bir veya birkaç kişiyi etkilediği
eden babalarının ölmesiyle tarlalarının 1800 yılında resmî
görülmektedir. Ancak askeri sınıfa mensup bazı yöne-
tapuyla kendilerine verildiğini ancak kaza sakinlerinden
ticilerin (ehl-i örf), kaza ve köylerde şahsi çıkarları için
Hacı Hasan isimli kimsenin bu yerleri ve ayrıca babala-
uyguladıkları zulümler ve zorbalıklar, bulundukları bölge
rından intikal eden ev, bahçe ve emlakiyle 2 kile buğday,
halkının neredeyse tamamını etkilemiş ve halk tarafından
40 kile arpa ve çeşitli menzillerden 3000 kuruşluk emlak
bu konuda gerek İstanbul’a gerekse mahkemelere pek çok
ve eşyalarını zorla zapdettiğini dile getirmişlerdir. Hacı
şikâyet dilekçesi yazılmıştır.
Hasan’ın ölümünden sonra ise oğlu Abdullah’ın bu arazi,
emlak ve eşyaları “babamdan kaldı” diyerek tekrar zapdet- Ehl-i örf ile reâyâ münasebetleri Osmanlı idare siste-
meye devam ettiğini de ifade eden kadınlar, bu yerlerin ve minde hassas bir denge üzerine kurulmuş ve devlet bu
eşyaların alınıp kendilerine verilmesini talep etmişlerdir dengenin korunması için büyük gayret sarfetmiştir.
(Anadolu Ahkâm 136, 13/35, BOA). Bu talep üzerine dava- Merkezî idarenin güçlü olduğu, kurumların iyi işlediği
nın yerinde görülmesi yönünde Yabanabad naibine hüküm dönemlerde bu denge sağlanmış, sonraları ise bir daha
gönderilmiştir. Köyde yaşayan diğer insanlara göre her ne düzeltilemeyecek şekilde bozulmuştur. Ehl-i örf daima
kadar miras yoluyla da olsa önemli bir miktarda mal, mülk reâyâ üzerindeki nüfuzunu genişletmek ve onlardan
ve paraya sahip olan bu iki kardeş, anlaşıldığı kadarıyla Hacı daha çok vergi toplamak istemiş, devlet ise bunu dizgin-
Hasan’ın zorbalık ve kanunsuzluklarına kendi imkânlarıyla lemek için çeşitli tedbirlere başvurmuş, özellikle “ehl-i
direnmeye çalışmışlar ancak Hacı Hasan’ın ölümüyle oğlu şer” zümresinden olan ve hukuku temsil eden kadılara
Abdullah’ın da bu zorbalıkları devam ettirmesine daha geniş yetkiler vermiştir. 16. yüzyılın sonlarından iti-
fazla dayanamayıp, şikâyet haklarını5 kullanmak suretiyle baren Celâlî hareketlerinin sosyal düzeni bozması ve
hukuki yollara başvurmuşlardır. ehl-i örfün çeşitli isimler altında yeni vergiler toplamak
istemesi karşısında halk, kitleler halinde, şikâyetlerini
Halkın sahip olduğu bağ, bahçe, tarla, çayırlık gibi yerler
Dîvân-ı Hümâyun’a bildirmiş; bunun üzerine devlet o
üzerinde sebepsiz hak iddia etme veya bu yerleri zorla ele
bölgelerin kadılarına sık sık fermanlar göndererek ehl-i
geçirme şeklinde yapılan kanunsuzlukların yanı sıra para,
şerin, ehl-i örfe tâbi olmadan ve tesiri altında kalmadan
mal ve eşyaları gasbetmeye yönelik kanunsuzluklar da hal-
yapılan haksızlıkları önlemesini ve reâyâyı onların zul-
kın perişan olmasına ve hem bireysel hem de toplu olarak
münden korumasını istemiştir. Bu fermanların uygu-
şikâyetlerde bulunulmasına sebep olmuştur. Yabanabad
lanmasında kadıların dirayeti büyük önem taşımıştır.
kazasına bağlı Durmuş köyünden Çil Ali isimli kimsenin,
Fermanlarda, özellikle ehl-i örfün çeşitli bahanelerle
kaza halkını rahatsız edip, mallarını gasbederek perişan
halktan toplamaya çalıştığı yeni vergilerin tahsiline
olmalarına sebep olduğundan, kaza imamları, hatipleri,
engel olunması ve halktan bazı kimseleri ehl-i örfe
âyan ve ahaliden bazı kimselerin mahkemeye müracaatları
gammazlayanların veya ehl-i örf ile birleşerek onlara
üzerine kaza naibi Mevlana el-hac Mehmed, bu kimselerin
zulmedenlerin cezalandırılması istenmiştir. Bu tür
şikâyetlerini içeren bir mektubu İstanbul’a göndermiştir.
hükümlerin 17. yüzyıldan itibaren daha sık gönderil-
Bunun üzerine 1771 yılında kaza naibine hitaben gelen
diği dikkati çekmektedir (İpşirli, 1994, s. 520).
fermanda, Çil Ali’nin halk üzerindeki zulmünün engel-
lenmesi ve ahalinin işlerine karışmaktan men edilmesi Askeri kesimden yöneticilerin yapmış oldukları bu zulüm-
istenmiştir (Anadolu Ahkâm, 37, 3/10, BOA). Bireysel ler 18. yüzyılda Yabanabad kazasında da sıkça görülmekle
olarak yapılan bir başka gasp olayında ise Gebeler köyün- beraber kanunlara aykırı hareketleri nedeniyle tımar tasar-
den Hasan, şikâyet dilekçesinde kendi halinde, kimseye rufunda bulunan sipahiler, halk tarafından en çok şikâyet
borcu olmayan biri olduğunu belirterek kaza sakinlerin- edilen kesim olmuştur. Öşür ve diğer vergileri toplamada
den Ferruş oğlu Halil isimli kimsenin 1000 kuruştan fazla kanunlara riayet etmeyen bazı sipahiler, halkın perişan

Journal of Ankara Studies 2013, 1(1), 51-65 55 n


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

olmasına sebep olmuşlar ve yapılan şikâyetler neticesinde aldığını bildirmişler ve Abdullah’ın kadılık yapmadığı gibi
gelen fermanlarda ya cezalandırılmaları ya da kanunlara tekâlif vergisine kendisi için 70-80 kuruş zam yapıp zorla
aykırı hareketlerinin görevliler tarafından engellenmesi tahsil ettiğini ve buna benzer zulüm ve zorbalıklarını 1718
istenmiştir. 1720 yılında Yabanabad kazasına tabi Alakoç, yılından beri devam ettirerek halkın perişan olmasına
Ören ve Çam köyleri ahalisi, köylerinin sipahisi Seyyid sebep olduğunu ifade etmişlerdir. Bu şikâyet üzerine Eylül
Ali Ağa’dan bu tür şikâyetlerini içeren arzlarını kaza naibi 1727’de yılında gönderilen hükümde, kendisi için aldığı
Hasan imzasıyla sunmuşlardır (İE.ŞKRT., 7/645, BOA). paraların sahiplerine geri verilmesi, zulüm ve zorbalık-
1728 yılında ise yine kazaya bağlı Bükeler köyü ahalisinin larının engellenmesi ve bulunduğu yerde mahkemesinin
şikâyetleri üzerine sipahi Süleyman ismindeki eşkıyanın, görülmesi istenmiştir7 (İE.ŞKRT., 7/610, BOA ).
halka zulmetmesinden dolayı Samsun Kalesi’ne hapse-
Sipahilerin tımar bölgelerindeki halka yaptıkları zulüm-
dilmesinin uygun olduğu bildirilmiştir (AE.SAMD.III.,
ler ve vergi toplamadaki kanunsuzluklar Anadolu’nun
84/8435, BOA).
birçok bölgesinde sıkça görülmüş ve merkezden gelen
Bölgelerinde bulunan sipahilerin zulümlerinden peri- emirler doğrultusunda bu durumun önüne geçilmesi ve
şan olan ve şikâyetlerini kadı veya naib aracılığıyla ileten engellenmesi için valiler, mütesellimler ve kadılar uyarıl-
halk, bazen bir araya gelerek şikâyetlerini içeren arzuhal- mıştır. Nitekim Temmuz 1768 tarihli bir belgede: Ankara,
lerini sunmak için bizzat İstanbul’a gitmişlerdir. Örneğin, Kütahya, Kastamonu ve Saruhan sancaklarında ve buralara
Yabanabad kazasına bağlı tımar köylerinden Bayındır bağlı nahiyelerde tımar ve zeamet sahibi olan bazı sipahi
köyünün reâyâsı, 1740 yılında şikâyetlerini arz etmek için ve zaimler, köylülerin beratlarına göre hisselerine isabet
bizzat İstanbul’a gidenlerdendir. Köy halkı şikâyet dilekçe- eden vergileri almaya kanaat etmeyip, vakitli vakitsiz köy-
lerinde, köylerinin mutasarrıfları olan Kara Mustafa oğlu lere gidip, 80-90 gün buralarda ikamet ederek8 defterde
Eyüp ve Murad isimli sipahilerin ulemadan birini subaşı yazılan miktarın dışında fazladan vergi toplayarak ve halka
olarak tayin ettiklerini ve bu kişinin öşür ve diğer vergileri zulmederek onların perişan olmalarına sebep oldukları
toplamada kanunlara ve deftere riayet etmeyip zorla tahsil bildirilmiştir (Anadolu Ahkâm, 55, 10/31, BOA). Yaba-
yaptıklarını, aynı köyden Zülfikar oğlu Hüseyin’i haksız nabad kazasına bağlı Kızılca, İncüğez, Eskiköy ve Sazak
yere darp edip, Ahmed isimli birinin hizmetçisinin kolunu gibi birçok köydeki ahali de bu durumdan dolayı perişan
çıkardığını, ayrıca zulüm ve zorbalıklarını günden güne olmuşlar ve kaza kadısı Seyyid Mehmed Şakir’in durumu
arttırmasıyla halkın perişan olduğunu dile getirmişler ve bu içeren mektubuna binaen İstanbul’dan gönderilen emirle,
kişinin subaşılıktan alınıp yerine dindar birinin atanmasını bu sipahi ve zaimlerin kanunlara aykırı olarak para topla-
istemişlerdir. Sunulan bu dilekçeye karşılık Ankara sancağı maları yasaklanmış ve zorbalıklarının engellenmesi isten-
mutasarrıfı ile Yabanabad kadısına gönderilen hükümde, miştir (Anadolu Ahkâm, 55, 10/31, BOA).
kanun üzere amel edilmesi bildirilmiştir (A. DVN., 164,
Görüldüğü gibi, sipahilerin yaptığı zorbalıklar ve kanun-
184/578, BOA.).
suzluk hareketleri, köy ve kaza halkının tamamına etki
Bayındır köyü halkının şikâyet dilekçelerini kadı veya ettiği için haklarında yapılan şikâyetler de halkın çoğunlu-
naib vasıtasıyla göndermeyip bizzat kendilerinin topla- ğunun bir araya gelmesiyle toplu olarak gerçekleştirilmiş-
narak İstanbul’a götürmelerinde, kadılara olan güvensiz- tir. Ancak nadiren de olsa bağlı olduğu sipahinin zulüm ve
likleri etkili olmuş olabilir. Nitekim şeri hukukun tem- kanunsuzluklarından perişan olup bireysel olarak şikâyette
silcileri konumunda olan kadı ve müftüler6 de bazen adil bulunanlar da olmuştur. 1760 yılında Emine Hatun adın-
kararlar ve hükümler vermek yerine mal, mülk ve nüfuz daki kadın, İstanbul’a gönderdiği arzuhalinde, Yabanabad
elde etmek için kanunsuzluk yapanların yanında yer ala- kazasına bağlı Karadanişmend çiftliği yerlerinin vakıf çift-
rak halkın perişan olmasına ve adalet duygularının ren- liği olduğunu ve bu yerlerin öşür gelirlerini eskiden beri
cide olmasına sebep olabiliyorlardı. Örneğin, Yabanabad kendisinin aldığını belirterek, Kızıl Viran sipahisi Musa’nın
kazası halkı İstanbul’a gönderdikleri arzuhallerinde, kadı çiftlikte hâsıl olan öşrü haksız yere zaptettiğini ve elinde
Abdullah’ın rüşvetçi kimseleri yanına alıp ahaliden bazı bulunan senetlerin dikkate alınarak sipahi Musa ile dava-
kimselerin babalarından kalan tarlalarını rüşvet ve yalancı larının İstanbul kadısı huzurunda görülmesini istemiştir
şahitlikle ellerinden alıp başkalarına verdirdiğini ve bazı (C.EV., 207/10315, BOA). Bu durum, Emine Hatun’un
kimselerin de kızlarını, ailelerinin istemedikleri kişilerle daha önce bahsedildiği gibi Yabanabad kadısının vereceği
evlendirmekle tehdit etmek suretiyle bu kişilerden para karara güvenmediği ihtimalini düşündürmektedir.

n 56 Ankara Araştırmaları Dergisi 2013, 1(1), 51-65


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

Tımarlı sipahilerin kaza ve köylerde yaşayan halka karşı çok köyde gasp olayları gerçekleştirmesi, onun bu işleri tek
yaptığı zulümler ve kanunsuzlukların yanı sıra askeri sınıfa başına yapmadığının ve serdarlık vasfını kullanarak birçok
mensup diğer bazı yöneticilerin yaptığı zulüm ve kanun- kişiye de nüfuz ettiğinin bir göstergesidir.
suzluklar da belgelere sıkça yansımıştır. Yabanabad kaza-
Toplu Olarak Yapılan Kanunsuzluk Hareketleri
sında ve köylerinde yaşayanlar, sipahilerinin zulümlerin-
den başka en çok kaza kethüdayeri9 ve serdarlarının zulüm Yabanabad kazası halkının zaman zaman sıkıntıya düş-
ve kanunsuzluklarına maruz kalmışlar ve bunlar hakkında mesine ve perişan olmasına sebep olan durumlardan biri
şikâyetlerde bulunmuşlardır. Kazaya bağlı Sorkun köyü de birkaç veya daha fazla kişinin bir araya gelerek topluca
halkı, İstanbul’a gönderdikleri arzuhallerinde, kendileri- kanunsuzluk faaliyetlerinde bulunmaları ile âyanlık iddi-
nin kimseye zararları olmadığını ve vergilerini verdiklerini asında bulunan kimselerin yandaşları ile birlikte yaptık-
bildirip, Yabanabad kazası kethüdayeri ve serdarının mal- ları kanunsuzluklar olmuştur. Topluca girişilen bu eylem-
larını ellerinden almak için kendilerine eziyet ettiklerini, ler amaçları itibariyle bireysel olanlarla çoğu zaman aynı
1727 yılında haksız yere kendilerini Ankara mutasarrıfına olmasına karşın, nadiren de olsa farklı maksatları barındır-
ve mütesellimine gammazlayıp, çeşitli yıllarda “köyünüzde dığı da görülmüştür. Öyle ki, bu gruplar kimi zaman dev-
şöyle olaylar olmuştur” diye iftiralarla suçladıklarını söy- let görevlilerinin işlerine müdahale etmişler kimi zaman
leyerek halkın perişan olduğunu dile getirmişlerdir. Bu da halkı sindirmeye çalışmışlardır. Haklarında çok fazla
şikâyet üzerine 1729 yılında Yabanabad kadısına gönde- şikâyet olunan bu tür gruplar, kaza merkezinde az olmakla
rilen emirde, kethüdayeri ve serdarın zulümlerinin sona beraber köylerde daha çok görülmekteydiler. Bunda, köy-
erdirilip davalarının görülmeleri istenmiştir (A.DVN., lerde ve civar bölgelerde saklanacak yerin daha çok olma-
123, 41/1, BOA). sının yanı sıra kaza merkezinde devletin kolluk güçlerinin
olmasının ve böylesi eşkıyalık hareketlerine karşı her an
11 Nisan 1778 tarihli diğer bir belgede ise, kaza serdarı müdahale etme durumlarının bulunmasının etkili olduğu
olan ve aynı zamanda âyanlık iddiasında da bulunan Çil söylenebilir.
Ahmed oğlu Hasan’ın, kaza halkının şikâyetleri üzerine
hakkında çıkarılan emir doğrultusunda 700 kuruş ödemesi Toplu olarak yapılan bu kanunsuzluk hareketlerinin belge-
ve dik başlılığı sebebiyle de Aydos Kalesi’nde10 mahkûm lerden görebildiğimiz ilk örneği, kaza merkezi ahalisinden
edilmesi hükmü verilmiştir. Ancak toplanan eşkıya taifesi, Kapucu oğlu Hasan ve Arslan oğlu Mehmed ile beraber-
kale dizdarıyla eğlence düzenleyen ve dizdarın kızını da lerindeki kişilerin icraatları olmuştur. 1727 yılında fesat
yanına alan Çil Ahmed oğlu Hasan’ı kaçırarak İstanbul’a çıkarmak amacıyla devlet işlerine karışarak halkın peri-
götürmüşlerdir. Bu olay üzerine, hakkında çıkan diğer bir şan olmasına sebep olmalarından dolayı mahkemelerinin
emirle, kendisinin çavuş marifetiyle yakalanarak Ankara’ya görülerek Kütahya Kalesi’ne hapsedilmeleri istenmiş (AE.
gönderilmesi ve bazı kimselere olan toplam 256 kuruş SAMD.III, 7117, BOA), ancak bu durum gerçekleşmemiş
borcu ile birlikte salyane defterlerine haksız yere eklediği olacak ki bu defa 1743 yılında imdad-ı seferiye için top-
meblağların, kaza halkına olan 450 kuruşluk borcunun ve lanan vergileri vermedikleri gibi yaptıkları kötülüklerle
daha önce ödemesi gereken 700 kuruşun tahsil edilmesi, de sancağın işlerinin yapılmasını engellemişlerdir (AŞS.,
ayrıca elinde bulunan katır, kılıç, buğday ve arpanın alınıp 121/671, MKMA).
sahiplerine teslim edilmesi istenmiş, başka bir emirde ise Köylerde görülen toplu eşkıyalık hareketleri ise daha çok
kendisine yardım eden kale dizdarının cezalandırılması- baskınlar yapmak veya yol kesmek suretiyle mal, mülk ve
nın yanı sıra ibret için Çil Ahmed oğlu Hasan’ın katledilip para gasp etmeye yönelik olmuştur. Bu konuda köy halkı
hem bütün mal, eşya ve parasının hem de daha önceden tarafından bireysel veya toplu olarak yapılan pek çok
Yabanabad kazasından 36 evden topladığı toplam 18 bin şikâyet belgelere yansımıştır. Örneğin, 1775 yılında Peçe-
kuruşun, Ankara’da bulunan yardımcıları Mermerzade nek köyünden el-hac Hüseyin (C.ADL., 78/4725, BOA),
kethüdaları diye bilinen İbrahim ve Hüseyin kethüda- 1771 yılında Şeyhler köyünden Hazret-i Ömer soyundan
lardan alınıp devlet hazinesine gönderilmesi istenmiştir Şeyh Mahmud (AŞS., 167/17, MKMA), 1780 yılında Yaka-
(AŞS., 166/302-303-304-306, MKMA). Görüldüğü üzere kaya köyünden Halil (AŞS., 169/230, MKMA), 1783 yılında
Çil Ahmed oğlu Hasan’ın, kaza serdarlığından ziyade Çukur Viran köyünden yüzden fazla kimse (AŞS, 172/4,
mütegallibeliği öne çıkmaktadır. Kendisini hapisten kaçı- MKMA), kadıya veya İstanbul’a sundukları şikâyet dilek-
racak kadar eşkıya zümresiyle işbirliğinde olması ve bir- çelerinde benzer ifadelerle bir veya birkaç kişinin liderliği

Journal of Ankara Studies 2013, 1(1), 51-65 57 n


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

altında toplanan kalabalık eşkıya grupları tarafından ev şikâyet dilekçelerinde kazaya bağlı Bayındır köyünden
veya köylerinin baskına uğratılıp, mal, eşya, hububat, para el-hac Hasan ve birkaç yandaşının kaza naibiyle de birlik
ve hayvanlarının gasp edildiğini dile getirmişlerdir. Yapı- olup, halka çeşitli zulümler yapıp, kaza işlerine müdahale
lan bu şikâyetlere mukabil Anadolu valisi, Ankara mütesel- ettiklerini ve yılda birkaç defa halktan on beş yirmişer kese
limi, Ankara kadısı ve Kütahya mütesellimine gönderilen akçeyi zorla tahsil ettiklerini bildirmişlerdir.1789 yılında
emirlerle halka karşı kanunsuzluk hareketlerinde bulunan mütesellim ve kadıya gönderilen emirle Hacı Hasan’ın
eşkıya gruplarının yakalanarak mahkemelerinin görülmesi mübaşir marifetiyle mahkemeye çıkarılıp zimmetine geçir-
ve haklarında gereken cezaların verilmesi istenmiştir. diği paranın tahsil edilerek halka iade edilmesi istenmiş-
Bu baskınlar, mal gasp etmenin yanı sıra zaman zaman tir (AŞS., 177/272, MKMA). Devlet görevlilerinin işlerine
ölüm ve yaralama olaylarıyla da neticelenebiliyordu. müdahale ve mallarını gasp etme konusunda ise eşkıya
Örneğin, Şorba kazasına bağlı Gürcü köyünden Firuz Ali, grupları, zorbalık yönünden benzer tutumlarını sergi-
Elviran köyünden Satılmış bin Hasan ve Akçakise köyün- lemekten geri durmamışlardır. 1786 yılında Berçin Özü
den Mustafa bin Mehmed bir araya gelerek 1787 yılında köyünden Hacı Hasan oğlu ve Mustafa adlı fesatçılar, yan-
Yabanabad kazasından İbrahim Ağa bin Osman’ın malını larına topladıkları adamlarla, Ankara sancağının avarız ve
gasp etmelerinden başka Firuz Ali, İbrahim Ağa’yı bacak nüzul malına dâhil olan Yabanabad kazasının avarız malı
ve kolundan yaralayarak ölümüne neden olmuştur. Mak- ve nüzulünü toplamak için görevlendirilen arpa emini
tülün varislerinin mahkemeye şikâyetleri üzerine Ankara Mehmed Emin’e, vergileri ödememe yönünde muhalefet
mütesellimi Hüseyin Ağa’dan adı geçen eşkıyanın ceza- etmişlerdir. Kadı, zabitan, âyan ve iş erlerine gönderilen
landırılması istenmiştir (AŞS., 178/5, MKMA). Bir başka hükümde, fesatçıların bu hareketlerinden şeri hukuk çer-
örnekte ise Yabanabad kazası sakinlerinden Cabi oğlu Ali çevesinde men edilmeleri, ancak devam etmeleri halinde
ve Nuryedi oğlu Hasan, 1796 yılı sonlarında adamlarını Ankara Kalesi’ne hapsedilmeleri istenmiştir (C.ML.,
göndererek pazara gitmekte olan Süleyman oğlu Hüseyin 319/13150, BOA). Diğer bir örnekte ise kaza sakinlerinden
ve Ömer adlı kimseleri katlettirip mal ve eşyalarını gasp daha önce de yaptıkları gasp ve yaralama olaylarıyla hak-
etmişlerdir. Daha sonra ise Nuryedi oğlu Hasan, adamla- larında şikâyet olunan Nuryedi oğlu Hasan, Cabi oğlu Ali
rıyla bu defa kazalarında bulunan Mustafa Ağa’nın çiftli- ve Kırmızı oğlu Seyyid Ömer, 1797 yılında bu defa Berçin
ğini basıp iki kölesini öldürdükten sonra çiftlikteki eşya- nahiyesinde naib olan Ahmed Efendi’nin mal ve eşyasını
larını da gasp etmiştir. Durum ahali tarafından o sırada yağmalamışlar ve durum İstanbul’a arzuhal gönderilerek
Murtazabad kazasında bulunan sadrazam delilbaşısına11 bildirilmiştir. Delilbaşı marifetiyle mahkemeye çıkarılan
bildirilmiş, delilbaşı da olayları İstanbul’a yazmıştır. Neti- bu kişiler, yemin ederek suçlarını inkâr etmişlerdir (C.DH.,
cede, kaza ahalisinin de katıldığı mahkemede eşkıya ile 126/6297, BOA).
anlaşma yoluna gidilmiş ve bundan sonra herhangi bir Kanunsuzluk hareketleri, bazen yakın köylerin ortak men-
yerde uygunsuz bir hareket yaparlarsa 30 bin kuruş tazmi- faatlerinin kullanım haklarından dolayı bir köyde yaşa-
nat ödemeleri kararlaştırılmış, ayrıca Cabi oğlu Ali ve Nur- yanların çoğunluğu tarafından diğer köylerin ahalisine
yedi oğlu Hasan’ın firari olan yardımcılarının ortaya çık- karşı da yapılabilmekteydi. Köy halkları arasında görülen
maları durumunda cezalarının verileceği Yabanabad kadısı kanunsuzluklara da genellikle büyük ve küçükbaş hayvan-
tarafından beyan edilmiştir (C.ZB., 91/4511, BOA; C.DH., ların otlatıldığı meraların kullanım hakkı ve ziraat yerle-
126/6297, BOA). Görüldüğü üzere, bu olayda Cabi oğlu Ali rine verilen zararlar neden olmaktaydı. Örneğin, Yabana-
ve Nuryedi oğlu Hasan ciddi bir ceza almamış yaralama bad kazasına bağlı Peçenek ve Yılanluca köylerinin küçük
ve ölüm olaylarının failleri olarak bunların yardımcıları ve büyükbaş hayvan sahipleri, sahip oldukları 4-5 bin kadar
gösterilmiştir. Kanunsuzluklarına devam etmeleri duru- hayvanlarıyla 1720 yılında yaylaklarına giderken hayvan-
munda ise tazminat ödeyecek olmaları, caydırıcı bir etken larını zaptetmeyerek civardaki bazı köylerin yollarından
olması bakımından dikkat çekmektedir.
geçirtip ziraat yapılan yerlere ve ürünlere zarar verdirdikle-
Toplu olarak yapılan bu tür kanunsuzluk hareketlerinde rinden dolayı Çukur Viran ve Osmansini köyleri halkı tara-
kimi zaman devlet görevlilerinin eşkıya grubuyla birlikte fından kadıya şikâyet edilmişlerdir. Mahkeme sonucunda
hareket ettiği, kimi zaman da bu eşkıya gruplarının dev- hayvan sahipleri, eski yollarından geçmeleri yönünde uya-
let görevlilerinin işlerine müdahale ettiği görülmektedir. rılmış ancak bu karara uyulmaması üzerine itaat edilmesi
1776 yılında Yabanabad kazası halkı İstanbul’a sundukları yönünde İstanbul’dan emir gönderilmiştir (AE.SAMD.III.,

n 58 Ankara Araştırmaları Dergisi 2013, 1(1), 51-65


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

210/20335, BOA). Diğer bir örnekte ise Sorkun köyü halkı Âyan olanların ellerinde belirli bir kuvvet mevcuttu.
İstanbul’a sundukları arzuhallerinde eskiden beri köyleri Ayrıca kazalarda kendilerine taraftar kimseler de bulu-
civarında bulunan meralarda hayvanlarını otlattıklarını nuyordu. Bu taraftarlar da ekseriya eşkıyalığa meyilli
ancak Ayaş kazasına bağlı Virancık köyü halkının kanun- kimselerdi. Hatta âyandan olanlar bazı eşkıyaları da
lara ve eskiden beri devam eden düzene aykırı olarak kendi yanlarında tutup saklandıklarından, mütegallibelik
koyun ve davarlarını bunların meralarında otlatıp hayvan- gibi hareketlerinin önüne geçilmesi için fermanlar
larına da eziyet ettiklerini ifade etmişlerdir. Görülen dava yazılmıştı. Halkın, bu zulümlerin önlenmesi için çeşitli
sonucunda bu yerlerin, Sorkun köyüne ait meralar olduğu tarihlerde İstanbul’a arz ve mahzarlar yolladıkları, kadı-
karara bağlanarak ellerine hüccet verilmiştir. Buna karşın ların da bizzat İstanbul’a yahut “Ordu-yî Hümayuna”
Virancık köyü imamı Mustafa, Ayaş kazasına bağlı Güdül mektuplar yazdıkları bilinmektedir (Özkaya, 1978, ss.
köyü halkına, o yerlerin Virancık köyüne ait olduğunu söy- 673-674).
lemek suretiyle halkı kışkırtmış ve halk da bu meralarda
hayvanlarını otlatarak, Sorkun köyü halkının hayvanları- Olumlu ya da olumsuz faaliyetleriyle kendilerini gösteren
nın buralardan sürdürülüp kaçırılmasına sebep olmuştur. ancak genelde mütegallibelik yönleriyle ön plana çıkan
Ankara mutasarrıfına, Yabanabad kadısına ve Ayaş kadısı âyanlar, birçok kazada olduğu gibi Yabanabad kazasında da
naibine gönderilen 1736 tarihli emirde, davanın yerinde halkın perişan olmasına sebep olmuşlardır. Kaza âyanlığı,
görülüp, zulüm yapanların ise men edilmesi istenmiştir 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ağırlıklı olarak bir
(C.DH., 75/3732, BOA). ailenin tekelinde olmakla beraber, bu ailenin önde gelen
bireylerine yardım eden bazı kimselerin de âyanlık iddi-
Bazı köylerin ahalisi tarafından başka köylere ait arazi ve
asında bulundukları ve yaptıkları çeşitli kanunsuzluk faa-
meralar üzerinde haksız yere kullanım hakkı elde etmek
liyetleri belgelerde dile getirilmiştir. Yabanabad kazasına
için yapılan bu tür kanunsuzluklar, bazen vakıf arazilerin-
bağlı Peçenek köyünde ikamet eden bu aileden ilk olarak,
den istifade etmek amacıyla da yapılabiliyordu. Nitekim
el-hac Ömer oğlu el-hac Memiş Ağa âyanlık iddiasıyla
Yabanabad kazasının Akçakilise köyünde medfun Paşacık
çeşitli zamanlarda halkı zor durumda bırakacak bir takım
isimli hayır sahibinin 1384 yılından beri tayin olunan arazi
faaliyetlerde bulunmuştur. 1769 yılında, yine kendisi gibi
ve mezralarının nesilden nesile en büyük evladın yöne-
âyanlık iddiasında olan Mustafa Ağa ile birlikte her sal-
timinde olduğu vakıf12 arazileri, böyle bir kanunsuzluk
yane toplanmasında kendileri için fazladan para ekletip,
hareketine maruz kalmıştır. 1768 yılında Mahmud bin Ali,
zorla tahsil ettiklerinden ve ayrıca ahaliye zulmetmele-
mahkemeye müracaat ederek halen vakıf mütevellisinin
rinden dolayı kaza ahalisinden Hüseyin Efendi, Osman
kendisi olduğunu ve Ayaş kazasına bağlı Kişanos köyü hal-
kının kanunlara aykırı olarak vakfa bağlı köy, mezra ve ara- Efendi, Halil Ağa, Osman Bey, Hüseyin Beşe ve yanların-
zilerde bulunan verimli-verimsiz ağaçları fuzuli yere kes- daki yirmiden fazla kimse tarafından şikâyet edilmişlerdir.
tiklerini ifade etmiştir. Ayrıca, bu yerlerde yaşayan halkın Bu şikâyet üzerine haklarında gelen emirde, bulundukları
yapılan zulümlerden perişan olup karşı koyacak güçlerinin yerde mahkemeye çıkarılıp davalarının görülmesi ve fazla-
olmadığını da belirterek, Kişanos köyü halkının ağaçları dan topladıkları paraların sahiplerine geri verilmesi isten-
kesmelerinin yasaklanıp buralardan uzaklaştırılmaları miştir (AŞS., 156/206, MKMA).
yönünde kendilerine ferman verilmesi hususunda ricada Memiş Ağa, aynı yıl yardımcıları Hacı Mustafa, Deli İsmail
bulunmuştur (C.EV., 531/26813, BOA). ve oğlu İbrahim, Nişani oğlu ve Salih ismindeki kimselerle
Zulüm ve zorbalıkları nedeniyle haklarında pek çok kazaya bağlı Kozviran Şeyhler köyünde çekirge sürüsünün
şikâyet olan bir kesim de, kazalardaki âyanlar ve âyanlık musallat olduğu yerlere Sığırcık suyu14 sağlamakla görevli
iddiasında bulunan kimseler olmuştur. Kökenleri 16. yüz- olan Hazret-i Ömer soyundan Şeyh Hüseyin ve yanındaki-
yıla kadar indirgenen,13 iltizam ve mâlikâne sistemlerinin leri rahatsız edip, 1.000 kuruştan fazla para ve 500 kileden
getirileriyle yükselmeye başlayan ancak 18. yüzyılda özel- fazla mahsulâtı gasp etmiştir. Haklarında yapılan şikâyet
likle askeri ve ekonomik nedenlerle devlette görülen oto- doğrultusunda gelen emirle, Memiş Ağa ve yanındakilerin
ritesizlik ve zaaflardan faydalanmak suretiyle belirgin bir yakalanıp mahkemelerinin görülmesi ve haksız yere aldık-
duruma gelen, genelde yerel ve zengin ailelere mensup ları para ve malların geri verdirilmesi istenmiştir. Ayrıca
olan âyanların birçoğunun yaptığı kanunsuzluklar, pek çok bu emrin uygulanması yönünde de Divan-ı Anadolu’dan
bölgede halkın perişan olmasına sebep olmuştur. yazı gönderilmiştir (AŞS., 156/205, MKMA).

Journal of Ankara Studies 2013, 1(1), 51-65 59 n


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

Yaptıkları gasp ve zorbalık gibi kanunsuzluk hareketleri leri üzerinde herhangi bir zimmet ve alacakları olmadığını
sonucu haklarında yapılan şikâyetlere ve verilen cezalara mahkeme huzurunda söyleyerek sulh yoluna gitmişlerdir
itibar etmeyen Memiş Ağa ve yardımcıları Hacı Mustafa (AŞS., 177/25, MKMA). Böyle bir sulhun gerçekleşme-
ile oğlu el-hac Hüseyin, 30 yıldan daha fazla sürdürdükleri sinde, Halil’in fazladan aldığı paraları halka geri vere-
âyanlık iddialarını ve buna bağlı olarak yaptıkları kanun- ceğine ve kaza işlerine karışmayacağına dair söz vermiş
suzlukları gün geçtikçe arttırmaya devam etmişlerdir. Bu olması ya da zorbalık ve kanuna aykırı hareketlere sıkça
defa 1770 yılında gereksiz yere süvari, piyade, levent ve başvuran biri olarak yapmış olabileceği tehditler de etkili
sekban toplayarak halkı tehdit etmişler, birçok kişiyi kat- olmuş olabilir. Nitekim yaklaşık 9 ay sonra kaza halkının
ledip mallarını ele geçirmiş ve evlerini yakıp yıkmışlar ve İstanbul’a gönderdiği arzuhalde, 1776 yılından bu yana
ayrıca tekâlif defterlerine kendileri için beşer bin kuruştan kaza işlerini gören el-hac Halil’in, resmî defter kayıtlarına
fazla para ekletip tahsil etmeleriyle, zimmetlerine halkın göre memleket işleri için harcadığı parayı halktan almakta
hakkı olan 143 bin kuruş geçirmişlerdir. Haklarında görü- olduğu, para kalmadığında tekrar halktan para tahsil ettiği
len davaya itibar etmeyen Memiş ağa ve yardımcıları, zor- ve halkın, kendisinde yüklü miktarda alacağı biriktiği ve
balıklarının boyutunu daha da ileriye taşıyarak Timurcu ayrıca halkı azarlayarak taciz ettiği belirtilerek hakkın-
Viran köyünün hatibi ve imamı Mustafa Efendi’yi suçsuz daki şikâyetler dile getirilmiştir. Bunun üzerine gönderilen
yere kurşun ile yaralamışlardır. Rikab-ı Hümayun kayma- fermanda, el-hac Halil’in hesabının görülerek halkın ala-
kamı çukadarlarından Seyyid Osman tarafından yakala- caklarının kendisinden tahsil edilmesi, memleket işlerine
narak mahkemeye götürülmeleri ve mahkemelerinin çok müdahalesinin yasaklanması ve davasının Ankara mahke-
dikkatli bir şekilde görülmesi ve sonucun bildirilmesi için mesinde görülmesi istenmiştir (AŞS., 177/197, MKMA).
Ankara naibine ayrıca emir gönderilmiştir (AŞS., 157/143, Hakkında açılan davalardan caydırıcı nitelikte bir ceza
MKMA). Bu olaydan birkaç ay sonra Memiş Ağa yakala- almayan ya da aldığı cezalardan kurtulmak için firari ola-
narak mahkemeye çıkarılmıştır. Yaralama olayında olayın rak dolaşan Halil, mütegallibeliğini birkaç yıl sonra bu defa
azmettiricisi olarak suçlanan Memiş Ağa, yaralı Mustafa oğullarıyla sürdürmüştür. Birçok katile yardım etmeleri,
Efendi’nin ölmeden önce kendisini vuranların Ali bin kaza işlerine müdahale etmeleri ve yapmış oldukları zorba-
Hasan ve Mustafa bin (diğer) Hasan olduğunu ve bunlar- lıklar üzerine, 1793 yılında Bayındır köyünden Hacı Hasan
dan başka kimseyle davası ve nizası olmadığını söylemesi tarafından şikâyet edilmişler ve bu şikâyet neticesinde Halil
üzerine beraat etmiştir (AŞS., 157/165, MKMA). ve arkadaşı Sarı oğlu Mehmed yakalanarak Ankara kale-
Memiş Ağa’dan sonra halkın üzerine uygulanan baskı sine hapsedilmişlerdir. Ancak, hapsedilmelerinin birkaç
ve zulmü bu defa oğlu el-hac Halil devam ettirmiştir. gün sonrasında bazı kimselerin yardımıyla kaleden kaçıp
1775 yılında el-hac Hüseyin isminde birisiyle Yabanabad Yabanabad kazasına giden Halil, oğlu Osman’ı, Sarı oğlu
kazası âyanı olarak görülen Halil’in (D.BŞM.MHF.D., Mehmed’i ve Ali ile birlikte birkaç kişiyi İstanbul’a gönde-
467/12820, BOA), belgelerden tespit edebildiğimiz kada- rerek bu defa kendisi şikâyetçi olmuştur. Bunu duyan halk
rıyla ilk kanunsuzluk icraatı, kendi köyü olan Peçenek ve ise mahkemeye müracaat ederek, Halil’in âyanlık sevda-
Murtazabad kazasına bağlı Halkahavlı köyünden birkaç sıyla günden güne yaptıkları kötülüklerden emniyetleri-
yardımcısı ile birlikte 1786 yılında adam öldürme ve mal nin olmadığını ve şikâyetine itibar edilmemesini bildiren
gasp etme gibi olayları gerçekleştirmek için girişimde dilekçelerini kadıya sunmuşlardır (C.ZB., 2/81, BOA). Bu
bulunması olmuştur. Bunun üzerine Ankara mütesellimi gelişmeler üzerine, Anadolu valisine gönderilen yazıyla,
Seyyid el-hac Abdi’ye gönderilen hükümde, bu kişilerin bu kişilerin yakalanarak mahkemelerinin görülmesi ve
halka zarar gelmeden yakalanmaları emredilmiştir (C.ZB., halkın haklarının alınması istenmiş ve ayrıca Halil’in tek-
91/4516, BOA). Ancak Halil, bir şekilde kaçmayı veya ken- rar Ankara kalesine, oğlu Osman’ın ise Bozcaada kalesine
disini aklamayı başarmış olacak ki, on yılı aşkın bir süre- hapsedilmesi bildirilmiştir (C.ZB., 2/81, BOA).
dir kaza işlerini görmekte olup, “tevzi” defterlerine kendisi Devletin, Halil ve yanındakileri kontrol altına almaya çalış-
için zam yaptığı ve ayrıca ahali zimmetinde alacak hakkı tığı sıralarda bu defa el-hac Halil oğlu Ali Ağa, âyanlık iddi-
olduğunu iddia ettiği gerekçesiyle kazaya bağlı Bayındır, asıyla ortaya çıkarak zorbalıklarıyla kaza halkının perişan
Avdan, Tekye, Sorkun, Çıtak, Eldecik, Gebeler ve diğer olmasına neden olmuştur. 1792 sonlarında kaza halkının
bazı köylerden toplanan kişiler tarafından1788 yılında salyane defterlerine fazladan alacak ekleyip bunu halktan
şikâyet edilmiştir. Ancak daha sonra her iki taraf birbir- zorla tahsil eden ve ayrıca kendi fikriyle 200 kese akçeden

n 60 Ankara Araştırmaları Dergisi 2013, 1(1), 51-65


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

fazla parayı yine halktan toplayan Ali Ağa, bunların hari- munda, kimi zamanlarda ise yapılan haksızlıklardan dolayı
cinde sancak masrafı, sefer ve önemli işler için verilmesi mağdur oldukları da ayrıca önemli bir husustur.
gereken parayı da vermeyip zulmüyle halkı tahammülsüz
Toplu haldeki kanunsuzlukların birden fazla kişinin bir
bırakmıştır. Bunun üzerine İstanbul’dan mütesellime gön-
araya gelmesiyle, çoğunlukla, mal, para gasp etmek ve
derilen emirde, Hacı Halil oğlu Ali’nin mübaşir marifetiyle
topraklardan haksız yere yararlanmak amacıyla yapıldığı
yakalanarak Ankara’ya gönderilmesi ve halkın hakkı olan
görülmektedir. Kanunsuzluklar ayrıca, güç ve nüfuzlarını
paranın alınması için muhasebesinin görülmesi istenmiştir artırmak için fazladan vergi toplayan ve halka zulmeden
(AŞS., 192/219, MKMA). bazı âyanlar veya âyanlık iddiasında bulunanlar tarafından
Ali Ağa, kendisi için, vergi adı altında halktan zorla para da yapılmıştır.
toplamasına rağmen servet sahibi olamamıştır. Öyle ki Eylemlerin niteliği ve nedenleri ne olursa olsun sonuçları
öldükten sonra devlet tarafından zaptedilen muhallefatının açısından değerlendirildiğinde, bu hareketlerin ciddi ve
değeri borçlarına yetmediği gibi, eşi ve iki küçük çocuğu telafi edilemez neticeler doğurduğu görülmüştür. Öyle ki,
da perişan duruma düşmüşlerdir. Bunun üzerine, 1804 bu kanunsuz hareketler nedeniyle “masum” insanlar yara-
yılında Ali Ağa’nın borcu düşürülerek sahip olduğu malları lanmış, hatta hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu yaşananlar
ailesinin vasisi olan kardeşi Musa Ağa’ya, kaza voyvodası sonucunda, zor duruma düşen halk, nadiren de olsa bazı
Ömer Ağa ve ileri gelenler aracılığıyla teslim edilmiştir durumlarda sulh yolunu seçerek kısa yoldan çözüm ara-
(C.DH., 216/10780, BOA). Ancak, 1816 yılında İstanbul’da yışına gitse de genellikle şikâyet hakkını kullanarak, dev-
ikâmet eden Kirkor adlı zımmi, Ali Ağa zimmetinde olan letten yardım istemeyi bilmiştir. Yönetici kesimden ya da
24.750 kuruşluk alacağını tahsil için arzuhal sunmuş ve reayadan kanunsuzluk yapanlar, yürütülen tahkikat ve
terekesi yeniden hesaplanmıştır. Buna göre, Ali Ağa’nın görülen davalar neticesinde suçlu bulunmuşlarsa ayrım
4.660 kuruş nakit parası ile sahip olduğu eşya, 4 bâb değir- yapılmaksızın, para veya hapis cezasına çarptırılmışlardır.
men ve 1 çiftliğinin toplam değeri olan 18.037 kuruş, bu iş Ayrıca bu kişilerin kanunlara uygun hareket etmeleri ve
için mübaşir olarak görevlendirilen Enderun ağalarından zorbalıklarının önlenmesi yönünde kadı ve diğer yönetici-
Mehmed Ağa’ya teslim edilmiştir (AŞS., 215/47, MKMA). lere merkezden emirler gönderilmiştir.
Sonuç Eşkıyalık ve kanunsuzluk üzerine makro ve mikro düzeyde
Ankara’nın kuzeybatısında yer alan ve orta büyüklükte bir yapılan çoğu çalışmada tespit edildiği üzere ve Yabanabad
kaza olan Yabanabad’da, 18. yüzyılda çeşitli türlerde mey- kazası örneğinde de olduğu gibi, devlet, kanunsuzluk hare-
dana gelen kanunsuzluk hareketleri, dönemin belgelerinde ketlerini her zaman engellemeye çalışmıştır. Kanunların
rastlanılan şikâyetlerin incelenmesiyle tespit edilmiştir. çiğnendiği, adaletin olmadığı veya bozulduğu bir yerde
Belgelerde görüldüğü üzere bu kanunsuzluklar, bazen meydana gelebilecek olayların hem halkın huzur ve güve-
bireysel bazen de toplu olarak yapılagelmiştir. nine hem de kendi varlığının devamlılığına karşı ciddi bir
tehdit oluşturacağını bilen devlet, bu tehdide karşı suçlu-
Bireysel kanunsuzluklar, farklı biçimlerde cereyan etmiş- nun cezasını, mağdurun da hakkını aldığı adalet meka-
tir. Kanunsuzlukların bir kısmı halk arasında yaşanırken nizmasını her zaman işler halde tutmak için azami gayret
daha büyük bir kısmıysa askeri kesime mensup kimselerin göstermiştir. Bunu da şeri ve örfî hukuk çerçevesinde, en
halk ile olan münasebetlerinde görülmüştür. Bu kesimden büyüğünden en küçüğüne kadar bütün yerleşim merkez-
genellikle sipahi, kethûdayeri, serdar ve kadıların kanun- lerinde, askerî ve adlî yöneticileri vasıtasıyla gerçekleştir-
suzluk yaptıkları tespit edilmiştir. Askeri kesimin mal ve miştir.
para edinme ile kendilerine fazladan vergi toplamak için
sergiledikleri bu kanunsuz hareketler halkı zaman zaman Notlar
zor durumda bırakmıştır. 1 Sınır ihlali, toprakta hak iddia etme, laf atma, kız kaçırma ve
alınan borcu ödememe gibi birçok durumdan kaynaklanan
Yapılan araştırma neticesinde tespit edilmiş olan bir diğer bu tür olayları, özellikle şeriye sicillerinde ayrıntılarıyla gör-
veri ise, bireysel kanunsuzluk hareketlerinde bulunan kişi- mek mümkündür.
lerin genellikle erkek olduğu ancak nadiren kadınların 2 Örneğin, Ankara’da Nakkaşzade es-seyyid Ali Ağa müte-
da bu tip eylemlere karışmış olduklarıdır. Bu eylemlerde sellimlik görevini (Kaya, 2012), Tirebolu’da Kethüdazade
kadınların kimi zaman kanunsuzluğu üreten “fail” konu- Mehmed Emin Ağa (Emecen, 2001) ile Gönen’de Sepetoğlu

Journal of Ankara Studies 2013, 1(1), 51-65 61 n


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

Osman (Küpeli, 2010) voyvodalık görevlerini elde etmiş müdahale ettiğini ve 4 aydan beri 60 bin akçeden fazla akçeyi
âyanlardandır. zorla ve zulüm yaparak topladığını ve ayrıca yanındaki kim-
3 Mustafa Akdağ’ınTürk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kav- selerle sadat-ı kiram ve hütebadan Hafız Hasan isimli kimseyi
gası Celali İsyanları (İstanbul: Cem Yayınevi, 1995), Faruk haksız yere evinde katledip zulmüne devam ettiğini belirt-
Söylemez’in XVIII. Yüzyıl Başlarından XIX. Yüzyıl Ortalarına mişlerdir. Bunun üzerine gelen emir doğrultusunda, müftü
Kadar Maraş ve Çevresinde Eşkıyalık Hareketleri (Erciyes Üni- Abdülhalim’in Ankara’ya getirilerek davasının burada görül-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22, (2007/1), ss. mesi istenmiştir (AŞS., 179/234, MKMA).
69-85), Güneş Işıksel’in 16. Yüzyılın İkinci Yarısında Eşkıya- 7 Kadı Abdullah hakkında yapılan bu suçlamalara karşılık onu
lar: Bir Çözümleme Denemesi (Kebikeç 33 (2012), ss. 35-48), koruyup mahkemesinin daha adil bir şekilde görülmesini
Süleyman Demirci ve Hasan Arslan’ın Osmanlı Türkiye’sinde isteyen Ankara naibi Mehmed, Ocak 1728’de İstanbul’a yaz-
Eşkıyalık Faaliyetlerini Önlemeye Yönelik Alınan Tedbirler ve dığı arzuhalinde Yabanabad kadısı Abdullah’ın dinine bağlı,
Uygulanan Cezalara Dair Gözlemler: Maraş Eyaleti Örneği fakirlere yardım eden, olmayacak isteklerden uzak durup
(1590-1750) (History Studies, Prof. Dr. Enver Konukçu haramdan sakınan, kanaat sahibi, kazaya hizmette seçkin ve
Armağanı, 2012, ss. 73-103) bu çalışmalardan bazılarıdır. her surette kaza halkının tavır ve işlerinden razı olduğunu
4 “17. yüzyılda Ankara’nın sancak-kaza teşkilatlanmasında dile getirerek, kazadaki bazı insanların halkın bir kısmını ikna
idari bölünme bakımından bir farklılık görünmemektedir. ederek kötülük, kin ve yalanlar üzerine suçlamalarıyla, hakla-
Ankara sancağı kendisine bağlı Ayaş, Bacı, Çubuk, Kasaba, rının geri alınması yönündeki şikâyetleri üzerine İstanbul’dan
Murtazabad ve Yabanabad olmak üzere toplam 6 tımar nahi- ferman gönderilmesine binaen Abdullah Efendi’nin davasının
yesinden oluşmaktadır” (Taş, 2006, s. 28). İstanbul’da görülmesini istemiştir (İE.ŞKRT., 7/610, BOA).
5 “Orta-Doğu devletinde eskiden beri mutlak otorite ile ada- 8 “Sipahi, zaim ve kadı gibi yöneticilerin uzun süreli olarak köy-
let arasında bağlılık bir temel prensip olarak kabul edilmiştir. leri dolaşıp ikamet etmeleri, devre çıkmak olarak tabir edilir.
Devlet, hükümdarın kuvvet ve kudretinden ve devletin gayesi Devre çıkmak, Osmanlılar’da taşrada görev yapan idarecilerin
de bu kudreti arttırmaktan ibarettir; fakat halkın huzursuz- çeşitli meseleler dolayısıyla kendi sorumluluk bölgelerini dolaş-
luğu ve hoşnutsuzluğu, halkın fakirliği, bu gayeyi tehlikeye malarını ifade eden bir tabirdir. Bu tabire 16. yüzyıl sonlarına
düşüren bir şeydir. Bu devlet anlayışına göre, bu durumdan kadar Osmanlı kaynaklarında ve resmî belgelerinde “il/vilayet
ancak padişahın “adil” olmasıyla, yani halkın üzerinden üzerine çıkma”, “gezüp gözetme”, “gezüp yürüme” ve “devr-
zulmü gidermek, kuvvetlinin zayıfı ezmesine meydan ver- eyleme” şekillerinde rastlanır. Devre çıkma şeklinde terim
memek, tebaanın can ve malını emniyette bulundurmakla anlamı kazanıp yaygın olarak kullanılması ise halkın büyük
kaçınmak mümkündür” (İnalcık, 1965, s. 49). “Bir kelimeyle, çapta şikâyetlerine yol açan bir zulüm ve suistimal kavramı
hükümdar adaletin son başvuru yeridir, bu nedenle de ada- haline geldiği 16. yüzyılın sonlarından itibaren başlar. Taşrada
letin yerini bulması için toplumda herkes, birey olarak yahut görev yapan ve “ehl-i örf ” adıyla anılan beylerbeyi, sancak beyi
toplu halde, ona şikâyetini götürebilmelidir. Şikâyet için arz ve bunların adamları, tımar ve zeamet sahipleri, subaşı, has
veya arz-i hâl gönderilmesi, ilgilinin mutlaka bir zararını voyvodaları asayişi sağlamak, merkezden gelen emirleri yerine
veya uğradığı bir haksızlığı gidermek için olmalıdır. Zarar getirmek ve bazı malî meseleleri halletmek veya teftişte bulun-
gören taraf, bir şahıs, bir grup veya bir kurum (vakıf gibi) mak maksadıyla zaman zaman kendi idari bölgelerini dolaşır-
olabilir. Haksız ve zararlı durum, eşkıyanın veya memurla- lardı. Ancak bu hareket çok defa halkın şikâyetlerine yol açtığı
rın soygunculuğu, bir mahkeme kararını tanımama, borcunu için belirli bazı şartlara ve kaidelere bağlanmış, kanunnâmelere
ödememe, genellikle kanuna aykırı hareketlerden doğma yer yer genel hükümler konularak bir düzen altına alınmaya
olabilir. Bütün bu hallerde, söz konusu olan şey, özel zarar- çalışılmış, hatta suistimallerin çok arttığı dönemlerde geniş
lardır; kamu zararları değildir” (İnalcık, 2008, ss. 170-172). kapsamlı, adaletnâme denilen emir ve yasaknâmeler çıkarıl-
Osmanlı Devleti’nde şikâyet hakkının kullanılmasıyla ilgili mıştı” (Emecen, 1994, s. 250). Devre çıkmakla ilgili ayrıca bkz.:
ayrıca bknz.: Hülya Taş, Osmanlı’da “Şikâyet Hakkı”nın Kulla- Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğu’nda Âyanlık (Ankara:
nımı Üzerine Düşünceler (Memleket Siyaset Yönetim Dergisi, TTK Basımevi, 1994, s. 39).
2007/3, ss. 187-204) ve Saliha Okur Gümrükçüoğlu, Şikâyet 9 “Yeniçeri ocağı zabitlerinden birine verilen addır. Asıl vazi-
Defterlerine Göre Osmanlı Teb’asının Şikâyetleri (AUHFD, fesi muharebede Yeniçeri Ağası’nın muhafazasına memur
61(1) 2012, ss.175-206). olan otuz üçüncü ortanın amirliğiydi. Daima ağa kapısında
6 Müftülerin yapmış oldukları kanunsuzluklar ve haklarında oturur, ağanın emirlerini, kâtip vasıtasıyla, dizdar ve serdara
yapılan şikâyetler de zaman zaman belgelere yansımıştır. tebliğ eylerdi” (Pakalın, 2004, s. 252).
Örneğin, Ankara’ya bağlı Ayaş kazası halkından bazı kim- 10 Kartal, Pendik, Sultanbeyli ve Samandıra belediyeleri sınır-
seler, 1789 yılında, merkeze gönderdikleri arzuhallerinde, ları içinde bulunan Aydos Kalesi, adını üzerine konumlandığı
bunlar üzerlerine düşen tekâlifleri öderlerken, kazalarında Aydos Dağı olarak anılan tepeden almaktadır. Kale, 325 m
sakin olan müftü Abdülhalim isimli kimse ehl-i örfü de yüksekliğinde bir tepede yer alır, diğer tepeler gibi konumu
kendi yanına çekerek şehir kethüdalığı iddiasıyla tekâliflere itibariyle bulunduğu bölgeye hakimdir (Çelik, 2011, s. 47).

n 62 Ankara Araştırmaları Dergisi 2013, 1(1), 51-65


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

11 “Tanzimat’tan evvel vezir dairelerinin muharip ve muhasip 989 Numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Kataloğu Ahkâm
olarak kullanılan iki kısımdan bir kısmını teşkil eden süvari Defterleri, Anadolu Ahkâm Defteri (Evahir-i Muharrem
efradın başlarına verilen addır. Halk dilinde delil namını taşı- 1175 [Hicri]). (Defter No: 37, Sayfa No: 269, Hüküm No:
yan efrada deli, başlarına da delibaşı denilirdi. Vezir dairele- 528). T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
rinde ikinci kısmı teşkil eden piyadelerin başı da “tüfekçibaşı” Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
adını taşırdı. Bunların refâkatinde, yüzer, yüz ellişer hatta 989 Numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Kataloğu Ahkâm
daha fazla nefer bulunurdu” (Pakalın, 2004, s. 422). Defterleri, Anadolu Ahkâm Defteri (Evail-i Rebiulâhir 1175
12 Halen Güdül’e bağlı olan Akçakese ve Kınık köylerinin Öşr-î [Hicri]). (Defter No: 37, Sayfa No: 369, Hüküm No: 816).
Şeriyyesi’nin, yani hububattan alınan verginin tahsis edildiği, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
cami ve türbe vakfıdır. 1462 / 1463 de 1200 akça, 1571/1572 Arşivi [BOA], İstanbul.
de ise 6400 akça olan vakıf gelirinin 1/5’i (20 kişi olan) vakıf 989 Numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Kataloğu Ahkâm
mütevellisi ve müstahdemlerine, geri kalanı ise vakfın diğer Defterleri, Anadolu Ahkâm Defteri (Evahir-i Safer 1182
masraflarına tahsis edilmiştir. Bu vergi muafiyeti karşılığında [Hicri]). (Defter No: 55, Sayfa No: 10, Hüküm No: 31). T.C.
vakıf, tam teçhizatlı iki sipahiyi savaş anında orduya gönder- Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
mek mecburiyetindeydi (Osmanlı, 2013). Arşivi [BOA], İstanbul.
13 Kemal Karpat, âyanları köken bakımından erken 16. yüz- 989 Numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Kataloğu Ahkâm
yılda kadı mahkeme heyetlerinin üyeleri olarak ifade eder- Defterleri, Anadolu Ahkâm Defteri (Evahir-i Zilhicce 1220
ken (2002, ss. 70-71), Halil İnalcık bu sınıfın kökenini, Celâli [Hicri]). (Defter No: 136, Sayfa No: 13, Hüküm No: 35). T.C.
isyanlarının bir sonucu olarak eyaletlere yerleştirilen ve Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
zamanla yeni bir üst sınıf biçiminde şehirlerde örgütlenen Arşivi [BOA], İstanbul.
ve sayıları artınca taşra toplumunun en etkin sınıfı olarak
989 Numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Kataloğu Ahkâm
ulemâya, lonca başlarına ve tüccarlara katılan; etki ve güçle-
Defterleri, Anadolu Ahkâm Defteri (Evâil-i Cemaziyelahir
rini genellikle mültezim olarak edinilmiş büyük servet top-
1221[Hicri]). (Defter No: 136, Sayfa No: 155, Hüküm No:
lamakta kullanan yeniçerilere bağlamaktadır (1973/2003, s.
380). T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
56).
Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
14 “Şeyh Ali Semerkandî hazretlerine (15. yy.) atfedilen ve kut-
989 Numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Kataloğu, Şikâyet
sal sayılan “sığırcık suyu” günümüzde Karabük ili Eskipazar
Defterleri, Atik Şikâyet [A. DVN.]. (Evasıt-ı Rebiulevvel 1142
İlçesi Sadeyaka köyü Şıhlar mahallesi yakınındadır. Su, yak-
[Hicri]). (Defter No: 123, Sayfa No: 41, Hüküm No: 1). T.C.
laşık bir metre kare ve takriben iki metre derinlikte taş örgülü
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
bir kuyu içindedir. Sığırcık suyu, Şeyh Ali Semerkandî’nin
Arşivi [BOA], İstanbul.
vefatından sonraki yıllarda Osmanlı belgelerinde zikredilmez.
18. yüzyıldan itibaren belgelerde Sığırcık suyundan bahsedil- 989 Numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Kataloğu, Şikâyet
meye başlanır ve bu suyun tasarrufu Şeyh Ali Semerkandî’nin Defterleri, Atik Şikâyet [A. DVN.]. (Evâil-i Rebiulevvel 1153
evlatlarına verilir. Özellikle çekirge afetinin giderilmesinde ve [Hicri]). (Defter No: 164, Sayfa No: 184, Hüküm No: 578).
diğer zararlı hayvanların zararlarını önlemek amacıyla kulla- T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
nılır. Arşiv belgelerinde suyun, Osmanlı Dönemi’nde Asya, Arşivi [BOA], İstanbul.
Avrupa ve Afrika kıtasında bulunan Osmanlı vilayetlerinde Ali Emiri, Üçüncü Ahmed Fonu [AE. SAMD. III]. (29/Z
ve Müslüman devletlerce kullanıldığı görülmektedir” (Erdo- /1133 [Hicri]). (Dosya No: 210, Gömlek No:20335). T.C.
ğan, 2010, ss. 785-786). Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
Kaynakça Arşivi [BOA], İstanbul.
Ali Emiri, Üçüncü Ahmed Fonu [AE. SAMD. III]. (29/Z /1140
989 Numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Kataloğu Ahkâm [Hicri]). (Dosya No: 84, Gömlek No:8435). T.C. Başbakanlık
Defterleri, Anadolu Ahkâm Defteri (Evahir-i Safer 1169 Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA],
[Hicri]). (Defter No: 26, Sayfa No: 4, Hüküm No: 12). T.C. İstanbul.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
Arşivi [BOA], İstanbul. Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (1155 [Hicri]). (Defter No: 121,
Hüküm No: 671). El Yazmaları ve Nadir Eserler Koleksiyonu,
989 Numaralı Divân-ı Hümayûn Defterleri Kataloğu Ahkâm Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi [MKMA], Ankara.
Defterleri, Anadolu Ahkâm Defteri (Evasıt-ı Şevvâl 1174
[Hicri]). (Defter No: 37, Sayfa No: 3, Hüküm No: 10). T.C. Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (15/Ra/1183 [Hicri]). (Defter No:
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı 156, Hüküm No: 205-206). El Yazmaları ve Nadir Eserler
Arşivi [BOA], İstanbul. Koleksiyonu, Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi [MKMA],
Ankara.

Journal of Ankara Studies 2013, 1(1), 51-65 63 n


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (Evasıt-ı Rebîulâhir 1184/ Beyazıt, Y. (2010). Osmanlı ilmiyye bürokrasisinde merkez çevre
Cemaziyelahir 1184 [Hicri]). (Defter No: 157, Hüküm No: iletişimine dair sorunlar (XVI. Yüzyıl). Tarih Araştırmaları
143-165). El Yazmaları ve Nadir Eserler Koleksiyonu, Milli Dergisi, XXIX(47), 157-176.
Kütüphane Mikrofilm Arşivi [MKMA], Ankara. Cevdet, Adliye Fonu. [C. ADL.]. (02/C /1189 [Hicri]). (Dosya
Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (Evasıt-ı Cemaziyelahir 1191 No: 78, Gömlek No: 4725), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
[Hicri]). (Defter No: 167, Hüküm No: 17). El Yazmaları ve Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
Nadir Eserler Koleksiyonu, Milli Kütüphane Mikrofilm Cevdet, Dahiliye Fonu [C.DH.]. (10/R/1149[Hicri]). (Dosya No:
Arşivi [MKMA], Ankara. 75, Gömlek No: 3732), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (Rebîulevvel 1192 [Hicri]). Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul
(Defter No: 166, Hüküm No: 302-303-304-306). El Yazmaları Cevdet, Dahiliye Fonu [C.DH.]. (02/B/1208 [Hicri]). (Dosya No:
ve Nadir Eserler Koleksiyonu, Milli Kütüphane Mikrofilm 216, Gömlek No: 10780), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Arşivi [MKMA], Ankara. Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (Evasıt-ı Muharrem 1194 [Hicri]). Cevdet, Dahiliye Fonu [C.DH.]. (28/L/1211 [Hicri]). (Dosya No:
(Defter No: 169, Hüküm No: 230). El Yazmaları ve Nadir 126, Gömlek No: 6297), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Eserler Koleksiyonu, Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi (BOA), İstanbul.
[MKMA], Ankara.
Cevdet, Evkaf Fonu. [C.EV.]. (17/Ra/1174 [Hicri]). (Dosya No:
Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (20/L/1197 [Hicri]). (Defter 207, Gömlek No: 10315). T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
No: 172, Hüküm No: 4). El Yazmaları ve Nadir Eserler Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
Koleksiyonu, Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi [MKMA],
Cevdet, Evkaf Fonu [C.EV.]. (29/Za/1181 [Hicri]). (Dosya No:
Ankara.
531, Gömlek No: 26813). T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (18/M/1202[Hicri]). (Defter Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
No: 178, Hüküm No: 5). El Yazmaları ve Nadir Eserler
Cevdet, Maliye Fonu [C.ML.]. (28/Ca/1200 [Hicri]). (Dosya No:
Koleksiyonu, Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi [MKMA],
319, Gömlek No: 13150). T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Ankara.
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (20/N/1203 [Hicri]). (Defter
Cevdet, Zabtiye Fonu [C.ZB.]. (30/M/1201 [Hicri]). (Dosya No:
No: 179, Sayfa No: 234). El Yazmaları ve Nadir Eserler
91, Gömlek No: 4516), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Koleksiyonu, Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi [MKMA],
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
Ankara.
Cevdet, Zabtiye Fonu [C.ZB.]. (26/Ca/1207 [Hicri]). (Dosya No:
Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (Cemaziyelevvel 1203/Evâil-i Safer
2, Gömlek No: 81), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
1203/Evâhir-i Şaban 1203 [Hicri]). (Defter No: 177, Hüküm
Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
No: 25-197-272). El Yazmaları ve Nadir Eserler Koleksiyonu,
Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi [MKMA], Ankara. Cevdet, Zabtiye Fonu [C.ZB.]. (30/Ca/1211 [Hicri]). (Dosya No:
91, Gömlek No: 4511). T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (Evâsıt-ı Zilhicce 1214 [Hicri]).
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul.
(Defter No: 192, Hüküm No: 219). El Yazmaları ve Nadir
Eserler Koleksiyonu, Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi Çelik, G.B. (2011). İstanbul Arkeoloji Müzeleri Aydos Kalesi
[MKMA], Ankara. 2010 yılı kazı çalışmaları. Aydos Kalesi ve İstanbul’un fethi:
Sempozyum bildirileri: 28 Mayıs 2011 içinde (ss. 47-54).
Ankara Şer’iye Sicilleri [AŞS.]. (Safer 1231 [Hicri]). (Defter
İstanbul: Sultanbeyli Belediyesi Yayınları.
No: 215, Hüküm No: 47). El Yazmaları ve Nadir Eserler
Koleksiyonu, Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi [MKMA], Emecen, F. (1994). Devre çıkmak. TDV İslam ansiklopedisi (DİA)
Ankara. içinde (C.IX, s.250). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı.
Ankara vilayet salnamesi 1325 (1907). (1995). Ankara: Ankara Emecen, F. (2001). Doğu Karadeniz’de âyânlık: Tirebolulu
Enstitüsü Vakfı Yayınları. Kethüdazâde Mehmed Emin Ağa. Belleten, LXV(242), 193-
214.
Bab-ı Defteri, Muhallefât Halifeliği Fonu [D. BŞM. MHF.d.]. (t.y.).
(Dosya No: 467, Gömlek No: 12820). T.C. Başbakanlık Devlet Erdoğan, A. (2010). Geçmişten günümüze Kızılcahamam
Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul. Çamlıdere. Ankara: ESYAV Kızılcahamam-Çamlıdere Eğitim
ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayınları.
Barkey, K. (1999). Eşkıyalar ve devlet Osmanlı tarzı devlet
merkezileşmesi. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Ergenç, Ö. (1992). Osmanlı klasik dönemindeki ‘eşraf ve âyan’
üzerine bazı bilgiler. Osmanlı Araştırmaları The Journal of
Barkey, K. (2011). Farklılıkların imparatorluğu-karşılaştırmalı
Ottoman Studies, III, 105-118.
tarih perspektifinden-Osmanlılar. İstanbul: Versus Kitap.

n 64 Ankara Araştırmaları Dergisi 2013, 1(1), 51-65


M. Kaya, 18. Yüzyılda Yabanabad Kazasında Görülen Kanunsuzluk Hareketleri

Ertaş, M.Y. (2009). XVIII. ve XIX. yüzyılda Osmanlı taşrasında McGowan, B. (2006). Seçkinler ve kapıkulları. H. İnalcık ve D.
yasadışılık: Yerel İdarecilerle eşkıya ilişkileri. Osman Köse Quataert (Ed.). Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik ve sosyal
(Ed.) Osmanlıdan günümüze eşkıyalık ve terör içinde (ss. 147- tarihi (1600 - 1914) (Cilt 2) içinde (ss.761-884). İstanbul: Eren
156). Samsun: Samsun İlkadım Belediyesi Kültür Müdürlüğü. Yayıncılık.
Güngör, A. (1997). Kızılcahamam-Çamlıdere’de idari yapılanma. Mumcu, A. (1985). Osmanlı hukukunda zulüm kavramı. Ankara:
Tarihte ve günümüzde Kızılcahamam-Çamlıdere yöresi içinde Birey ve Toplum Yayınları.
(ss.133-140). Ankara: ESYAV Kızılcahamam-Çamlıdere Osmanlı devri Yabanabad vakıfları. 10 Mart 2013 tarihinde
Eğitim ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayını. h t t p : / / w w w. m u z a f f e r e k e r. c o m / k i z i l c a h a m a m /
İbn’ül Emin, Şükr-ü Şikayet Fonu [İE.ŞKRT.]. (29/S/1133 [Hicri]). din/3yabanabadvakif.htm adresinden erişildi.
(Dosya No: 7, Gömlek No: 645). T.C. Başbakanlık Devlet Özkaya, Y. (1978). XVIII. yüzyılın ilk yarısında yerli ailelerin
Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], İstanbul. âyanlıkları ele geçirişleri ve büyük hanedanlıkların kuruluşu.
İbn’ül Emin, Şükr-ü Şikayet Fonu [İE.ŞKRT.]. (10/Ca/1140 Belleten, 168, 667-723.
[Hicri]). (Dosya No: 7, Gömlek No: 610). T.C. Başbakanlık Özkaya, Y. (1994). Osmanlı İmparatorluğu’nda âyanlık. Ankara:
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi [BOA], TTK Basımevi.
İstanbul.
Özkaya, Y. (1999). Merkezi devlet yapısının zayıflaması sonuçları:
İnalcık, H. (1965). Adaletnameler. Belgeler Dergisi, II(3-4), Âyanlık sistemi ve büyük hanedanlıklar. G. Eren (Ed.).
49-142. Osmanlı VI içinde (ss. 165-173). Ankara Yeni Türkiye
İnalcık, H. (2003). Osmanlı İmparatorluğu klasik çağ (1300-1600). Yayınları.
(R. Sezer, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. (Orijinali Pakalın, M. Z. (2004). Osmanlı tarih deyimleri ve terimleri sözlüğü
1973’te yayımlanmıştır). (Cilt II). İstanbul: M.E.B. Yay.
İnalcık, H. (2008). Adalet, şikâyet hakkı: Arz-i hal ve Arz-i Polat, S. (2012). XVII. yüzyılda Kütahya ve çevresinde yöneten-
mahzar’lar. Doğu-Batı Dergisi Makaleler-II içinde (ss. 169- yönetilen ilişkisi. Bilig, Yaz (62), 247-268.
185). Ankara: Doğu Batı Yayınları.
Taş, H. (2007). Osmanlıda “şikâyet hakkı”nın kullanımı üzerine
İpşirli, M. (1994). Ehl-i örf. TDV İslam ansiklopedisi (DİA) içinde düşünceler. Memleket Siyaset Yönetim Dergisi, 3, 187-204.
(C.X, s.520). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı.
Turan, A.N. (1999). Yabanâbâd tarihini ararken (Kızılcahamam-
Karpat, K. (2002). Osmanlı modernleşmesi toplum, kuramsal Çamlıdere) : XV. yüzyıldan XIX. yüzyıla bir genel tasvir ve
değişim ve nüfus.( A. Zorlu Durukan ve K. Durukan Çev.). tahlil denemesi. Ankara: Kızılcahamam Belediyesi.
Ankara: İmge Kitabevi. (Orijinali yayımlanmamıştır).
Türk hukuk lügâtı. (1944). Ankara: Maarif Matbası.
Kaya, M. (2012). 18. yüzyılda Ankara’da âyanlık mücadeleleri.
Yılmaz, A. (1998). 19.yüzyılın ilk yarısında Ankara Sancağı’na
Hacettepe Türkiyat Enstitüsü Dergisi, 9(17), 119-138.
bağlı Yabanabad kazası ve köylerinin sosyal ve iktisadi
Küpeli, Ö. (2010). Anadolu’da âyanlık tarihine dair bir derkenar: durumu. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Gazi Üniversitesi
Gönen Âyanı Sepetoğlu Osman. E. Causevic, N. Moacanin, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
V. Kursar (Ed.), Perspectives on Ottoman studies: Papers from
the 18th symposium of the International Committee of Pre-
Ottoman and Ottoman studies (CIEPO) içinde (ss. 981-995).
Berlin: LIT Verlag.

Journal of Ankara Studies 2013, 1(1), 51-65 65 n

You might also like