You are on page 1of 7

Eşitliğin ve Umudun Halifesi: El-Hakim

Tarihsel gelişmelere ayak uyduramayan ve gü çten dü şen Abbasi Hanedanlığ ı, ideolojik


ve askeri bü zü lme nedeniyle, etki alanlarındaki toprakları da adım adım kaybetmeye
başlamıştı. Kö kleri Şii-Sü nni ayrışmasına kadar giden İsmaililer, ö zlemle, bir kaç yü z
yıldır yer yü zü nde eşitlik ve adalet dağ ıtmasını bekledikleri “Mehdinin” yolunu
gö zlemişlerdi. Bu amaçla da zalim Sü nni halifelerine karşı çok sayıda militanın ve
ö nderin şehit olduğ u umutsuz ayaklanmalar ö rgü tlemişlerdi.
Nihayet İsmaililerin ö nce Tunus’a yerleşmeleri ve ardından da Mısır’a yö nelik huruç
harekati, 969 yılında Mısır’ın fethiyle, başarıyla sonuçlandı. Karmatilerin lideri Hamdan
Karmat’ın oğ lu ve takipçisi olan Ubeydullah, ö nce bir Kuzey Afrika yü rü yü şü
gerçekleştirmiş ve ardından da Mısır’ı ele geçirerek, Kahire’yi bir kaç yü z yıl sü recek
olan Fatimi Halifeliğ i’nin merkezi haline getirmeyi başarmıştı.
Artık Abbasi Halifesi hü kü mranlık alanını koruyamamanın ö tesinde, Mısır’ın dü şü şü yle,
halife ü nvanını da bundan bö yle bir rakibiyle paylaşmak durumunda kaldı. Fatimilerin
zaferi, bir yö nü yle Arap olmayanların Araplar ü zerinde, yeni Mü slü manların da eski
mü slü manlar ü zerinde bir zaferiydi.
Kural icabı halifelik ü nvanı, Fatimiler’de de babadan oğ ula geçerdi. Bu yolu takip eden
al-Hakim’de 996 yılında, Fatimilerin altıncı halifesi olarak tahta çıktı. Toplam olarak 25
yıl iktidarda kalan al-Hakim, halifeliğ i dö nemindeki uygulamaları nedeniyle tarihsel
tartışmaların da odağ ı oldu. Kimine gö re o bir “despot”, kimine gö re ise, beklenen
“mehdiydi”.
Al-Hakim ekseninde yü rü tü len tartışmalar, tarihçileri tam bin yıldır uğ raştırmaktadır.
Al-Hakim’in sü nni tarihçilerin verdiğ i “bilgiler” ışığ ında karalanan kişiliğ i ve geçmişi,
daha sonraki yıllarda keşfedilen hıristiyan, yahudi ve Dü rzi kaynaklarınca bir parça
olsun dü zeltilebildi. Ne varki geleneksel tarihçilerin tü mü onu, “bir ö yle bir bö yle, ne
yaptığ ı bilinmeyen”, “despot”, “kan içici”, “kadın dü şmanı”, “mavi gö zlü ” ve bundan
dolayı da “şeytan” vs. olarak tanıtmaktadırlar.(1)
Tarihin her dö neminde de gö rü ldü ğ ü gibi ilerici yö netimler, partiler, hareketler ve
bunların etkinlikleri, gerici çevrelerce iftiralara uğ ramış ve tarihte eşi gö rü lmemiş, akıl
almaz saldırılara ve karalamalarla karışlaşmışlardır. Bir yö nü yle Karmatilerin, Alamut
kalesi komutanı Hasan Sabbah’ın uğ radığ ı iftiralara al-Hakim de uğ ramıştır.(2)
Fakat şu bir gerçektir ki, Fatimiler 250 yıl boyunca Mısır halkına, uzun bir sü redir
tadmadığ ı huzur ve sü kunu yaşatmışlardır. İslam dü nyasında en az gelişme gö steren bir
yerde, en kö tü malzemeye sahip bir bö lgede, en çapulcu aşiretlerin ve kasabalıların
yaşadığ ı kozmopolit bir mahalde Fatimi hanedanlığ ının babası olan Ubeydullah, gü çlü ,
istikrarlı, sü rekli ve dü zenli bir devlet kurdu.(3)

Düzleyici al-Hakim
Daha kü çü k yaşta, babasının ö lü mü yle halife olan al-Hakim, ergenlik çağ ına kadar
babasının da veziri olan Barcavan’ın vesayeti altında bü yü dü . Bu sü re içinde sefih bir
saray hayatı sü ren Barcavan, tü m devlet idaresini yakın akraba ve yandaşları arasında
paylaştırmıştı. Halkın sorunlarına ilgisiz olan Barcavan, nazik bir sosyal dokuya sahip
olan Mısır’da, debdebeli yaşamıyla bü yü k bir hoşnutsuzluğ a neden oldu.
15 yaşında idareyi eline alan al-Hakim’in ilk işi şaşalı bir yaşam sü ren, sarayda
yozluklara ve çü rü meye neden olan Barcavan’ı azletmek ve yaptıklarından dolayı da
idam ettirmek olmuştur. Ardından da ü lkenin yö netimini ve ö zellikle de ekonomisini ve
devle kasasını yü zyıllardır elinde tutan ayrıcalıklı sınıfa, Kıptilere ve diğ er hıristiyan
çevrelere aldığ ı tedbirlerle ö nemli bir darbe indirmiştir. Bununla al-Hakim, yö netim ve
toplumsal yaşamın kenarına itilen kesimleri, ö zellikle de sü nni ahaliyi, onların sosyal
statü sü nü iyileştirerek, ayrıcalıklı bir konuma getirmiştir. Yö netici kesimlere yö nelik
uygulamalar o denli radikaldi ki bunu tarihçiler, “o dö nemde neredeyse yü ksek
tabakadan kimse eceliyle ö lmemiştir” diye ifade ettiler. (4)
Bir başka açıdan ifade etmek gerekirse al-Hakim, 1000-1021 yılları arasında, kelimenin
gerçek anlamında bir dü zleyici olmuştur. Yoksulların ve kenara sü rü lmü şlerin
koruyucusu al-Hakim ö lü rken, daha doğ rusu boz eşeğ inin ü zerinde kayıplara karışırken
de, bu “yalancı dü nyadan” ü zerinde hü kü mdarlara has olmayan, sade ve siyah kaftanıyla,
çekip gitmiştir.

Mısır’da Dini Reform


Aslında al-Hakim’in yasal dü zenlemelerini anlayabilmek için biraz Mısır tarihini de
irdelemek gerekiyor. Bilindiğ i gibi Mısır tarihte, yahudilerin ve hıristiyanların en etkin
oldukları bir ü lkeydi.Yü zyıllarca sü ren hakimiyet mü cadelesinde yahudiler ve hıristiyan
Kıptiler, devlet bü rokrasisinde ve ö zellikle de devlet kasasını ellerinde tutarak, Mısır’da
ö nemli bü rokratik ve dini mevziler kazanmışlardı. Bu mevziler ü lkede yalnız dini iklimi
belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda etkisini devletin yö netim kademelerinde de
perçinleyerek, gö steriyordu. Bu ö yle bir gelenek yaratmıştı ki, hiç bir yö netim sahibi,
bunların devlet içindeki nü fuzlarına dokunma cesareti gö steremiyordu. Bu yö netim
erbabı, iktidara gelen her çevreye hizmet veriyor, karşılığ ında da statü lerine uygun
dü şen dini ayrıcalık ve maddi olanak sağ lıyorlardı.
Aslında bu çevrelerin dini imanı para olmuştu. Mısır’ın bü yü k bir çoğ unluğ unu oluşturan
mü slü man ahali ise kıt kanaat geçiniyor ve yü zyıllardır kaderine rıza gö steriyordu.Bu
şartlar içinde iktidara gelen halifenin ö nü nde fazla bir seçenek yoktu. Ya geleneğ i devam
ettirecek, ya da kö klü bir adımla ü lkenin kaderini değ iştirecekti. Al-Hakim ikinci adımı
attı.
Al- Hakim’in de ilk işi çevresini sarmış olan bu “keçeleşmiş” ilişkiler yumağ ına bir neşter
almaktı. Vezir Barcavan engelinin aşılmasıyla birlikte dini bir reform hareketi başlatan
al-Hakim, bir ferman yayınlayarak, ü lkesindeki tü m dinleri eşit kılmıştı. Bu çerçevede
her dini çevreye ve akıma eşit oranda yardım edildi ve herkesin dini ibadeti gü vence
altına alındı.(5) Hatta kimi zaman al-Hakim, Kıptilerin dini tö renlerine katıldı ve onlara
ö nemli bağ ışlarda da bulundu.(6)
Aslında al-Hakim eşitlikçi ve liberal uygulamalarıyla, kısmen geleneksel İsmaili
mezhebinden de ayrılmıştı. Bu dö nemde Al-Hakim kendisine yö netimde eşlik eden
arkadaşları Hamza ve Darazi’nin etkisi altına girmişti. Daha sonra Dü rzilerin teorik
ö nderleri olarak kabul edilen Hamza ve Dü rzilere kendi ismini veren eylem adamı Darza,
mü slü manlarda gö rü len “çok karılığ ı” hoş karşılamaz ve aynı zamanda Kuran’ın cinsel
yasaklarına da aldırış etmezlerdi-bu ilke bugü n hala Dü rzilerce uygulanmaktadır- ve bu
anlayış bü yü k oranda al-Hakim’de de vardı.
Hatta Mısır sokaklarında bedenlerini satan kadınlardan ve çocuklardan temizlenmesi
için çıkarılan yasaları gerekçelendirirken de kadınlara, islamda devrim sayılacak bir
ifadeyle ”Halife sizi her yerde gö rmekten rahatsız oluyor”, denerek, bizzat onların ahlakı
değ erlerine hitap ediliyordu. (7)
Al-Hakim’in amacı yıllardır toplumun kenarına itilmiş olan Sü nni cemaati kazanmak ve
onların toplum içindeki etkinliğ ine nitelik kazandırmaktı. Bu nedenle de al-Hakim
adaletin kılıcını çekmiş ve ellerindeki mevkiye dayanarak, toplumsal emeğ i sö mü ren
Kıptilerin ü zerine yü rü mü ştü . Bu kampanyayı aşırı sert ve kanlı bulan kimi tarihçilere
hıristiyan tarihçi al-Mukaffa, al-Hakim’in bu tedbirlerinin “din
kardeşlerinin(hıristiyanların) paragö zlü lü ğ ü nü n neden olduğ unu” belirterek, bir
yö nü yle yanıt vermişti. (8)
Aslında al-Hakim hıristiyan annesinden dolayı sü nni ulema tarafından karalanıyordu.
Yani al-Hakim’in hıristiyanlara yö nelik bir ö n-sempatisinin de olduğ u varsayılabilirdi.
Bunlar bile tedbirlerin zorunluluğ unu daha iyi açıklıyor.

Al-Hakim ve Eşitlik Arayışı


Al-Hakim’in reform hareketi dinler arası ilişkilerle sınırlı değ ildi. Aynı zamanda Mısır’ın
sosyal alanında da bü yü k bir hareketlilik başlamıştı ki, bunun en ö nemli ayağ ını al-
Hakim’in tayin ettiğ i mahkemeler oluşturuyordu. Al-Hakim eşitlikçi etkinliğ ini, sıradan
yoksullarının hak arayışıyla sınırlı tutmamış, en başta vezir olmak ü zere yü ksek devlet
erkanının keyfi yö netimine de son vermişti.(9)
Onun adı yoksulların nezdinde “vicdan ve adaleti” çağ rıştırıyordu. (10)
Yü ksek devlet memurlarının emir ve baskılarıyla servetlerini kaybedenlerin ve ö zellikle
de yetimlerin, şahit gö stermek kaydıyla, zararları anında tanzim ediliyordu. Haksızlığ a
uğ rayanların al-Hakim’in adını anmaları, haksızlığ ın giderilmesine yetiyordu. (11)
“Yetimin hakkı” kavramının en çok dile geldiğ i islam dö neminin, bu yıllar olduğ u
sö ylenmektedir.(12)
İslam hukukuna her hangi bir vatandaş ö lü mü nden sonra malını mü lkü nü vasiyet
ederek, çocuklarına rağ men, devlete bırakabiliyordu. Bu yasal olanağ ı fırsat bilen çok
sayıda askeri komutan ve yü ksek devlet memuru, yetimlerden miraslarını işkence
yoluyla gaspediyorlardı. Bu toplumsal gerçeğ i farkeden al-Hakim yetimlerim
koruyucusu olmuş ve suçu sabik gö rü len çok sayıda askeri komutanı ve devlet
memurunu idam ettirmişti.(13)
Her gü n boz eşeğ ine binerek yakın yerlere seyehat eden al-Hakim, bu gezilerinde,
hizmetçilerin başının ü stü nde hü kü mranlık sembolü olarak taşıdikları şemsiyeyi
taşıtmazdı. Aynı şekilde geleneksel olarak halifelere eşlik eden devlet erkanının sayısını
en aza indirmiş ve gene halifeye yol açan silahlı “eskort”un gö revlendirilmesine de izin
vermezdi. Halifelerin yıllardır uygulayageldikleri sarayın gece eğ lencesini ise tü mden
yasaklamıştı.
Bizans geleneğ i olarak adlandırdığ ı huzurda etek ve yer ö pme adetini yü rü rlü kten
kaldırmış ve hü kü mdarın ihtişamının belirtisi olarak uzun uzadıya sayılan şeref
ü nvanlarını radikal bir şekilde kısaltmıştı. Bunu da en yakın çevresinden başlayarak
herkes için geçerli kılmıştı. İlk ö nce kendisinden başka kimsenin “efendim” veya
“haşmetlim” gibi ü nvanlarla anılmasını yasaklamıştı. Ardında da, dö rt yıl sonra, bu
yasağ ı kendisine de uygulamış ve ö zellikle de kendisi için kullanılan “tü m varlıkların
efendisi” ü nvanını kesinlikle reddetmişti.(14)

Yoksulların Koruyucusu al-Hakim


Bu radikal tedbirlerle de yetirmeyen al-Hakim, çok sayıda kö lenin serbest kalmasını
sağ lamış, bir kısmını da sahiplerinden para karşılığ ı satın alarak, ö zgü rlü gü ne
kavuşturmuştu.
Kimsesizleri ve ö zellikle de yaşlıları belki de tarihte ilk kez mü lteci statü sü nde
değ erlendirmiş ve inşa ettirdiğ i barınma evleri sayesinde onların yaşamlarının sonuna
kadar haysiyetli bir vatandaş olarak yaşamalarına olanak tanımıştır. Bu çerçevede inşa
edilen yoksul evlerinde kadın-erkek ve çocuklar bu evlerde ortak bir şekilde huzurlu bir
yaşama kavuşmuşlardır. Bö ylece yalnız evsiz ve barksızlar sokaklardan
kurtarılmamışlar, aynı zamanda çok sayıda yaşlı kadın ve erkek bu evlerde yö netici
yapılarak, onların topluma faydalı bir uğ raş içinde değ erlendirilmelerinin yolunu
açmıştı.
Ayrıca huzurlu bir şehir yaşamının alt yapısı olarak sokaklar temizlenmiş, ve geceleri
caddeler meşalelerle dü zenli olarak aydınlatılmıştır. Bu tedbirleri de her gece yaptığ ı
gezilerle bizzat yerinde denetlemiştir. Hatta “tedbili kıyafet” uygulayarak, halkın çeşitli
etkinliklerine katılmış, bö ylece halkın yaşam dü zeyini gö rme olanağ ı bulmuş ve
tedbirlerinin yö neticiler tarafından ne kadar uygulandığ ını bizzat yerinde denetlemiştir.
Toplumun farklı farklı kesimlerini dö nem dö nem çağ ırır ve sorunlarını dinlerdi. Bu
çerçevede çağ ırdığ ı tü ccarları ve esnafları ticarette yaygın olarak uygulanan hilelere
ilişkin uyarır, ö lçü ve tartı birimlerindeki sahtekarlıkları dü zelttirirdi. Aynı zamanda
bunların çeşitli sorunlarını dinler ve çareler de arardı. İnsanlar arası dayanışmaya ö nem
verir ve bunu neredeyse insanlara “zorla” uygulatırdı.
Kültür Kampanyası
Her açıdan devlet bü rokrasisine çeki dü zen veren al-Hakim, yü zyıllarca yıldan sonra bile
Mısır’da bir gelenek haline gelen dü zenliliğ i, yerleştirdi. Yü rü rlü kteki yasaları
olabildiğ ince basitleştirdi. Herkesin devlete dilekçe verme hakkını yü rü rlü ğ e koydu ve
bu dilekçeleri bizzat kendisi gü nlü k olarak teslim alırdı. Bir geleneğ i daha terkederek, bu
dilekçelerin halifeye, sağ taraftan verilmesini uyguladı. Bilindiğ i gibi dilekçeler, gü venlik
gerekçesiyle devlet erkanına, sağ eliyle kılıcının kabzasını tutabilsin diye sol taraftan
verilirdi. Sunulen her dilekçeye aynı gü n ve ivedilikle yanıt verilmesi, al-Hakim
dö neminde, bozulamayan bir kural haline gelmişti.
Ayrıca tarihçilerin de aktardığ ına gö re Mısır şehirleri onun hü kü m sü rdü ğ ü zamanların
dışında hiç bir zaman bu denli gü zel sokak şenlikleri yaşamamıştır. (15)
Sokak tiyatrolarının ve ö zellikle “Hacivat-Karagö z” benzeri tü rden etkinliklerin
yaygınlaşması gene bu dö neme rastlar. Mü zisyenler onun dö neminde gelişme sağ ladılar.
(16)
Bu çabalarının toplumsal bellekte ne kadar etkili olduğ u, onun gü nü mü zü n “sü permen”i
sayılabilecek ü nlü bir Mısır romanında, hırsızları ve soyguncuları açığ a çıkaran
kahramanı “Ebu el-Haul” olarak tasvir edilmesinde de, gö rü lmektedir. Yine aynı şekilde
o, dü zenliliğ iyle, gece gezileriyle ve hakkaniyetiyle, ü nlü “Binbir Gece Masalları”nda da
yer almıştır.(17)
Tü m bu etkinlikler sayesindedir ki al-Hakim tarihçiler tarafından “ü lkesinin refah
seviyesini yü kselten hü kü mdar” olarak anıldı.(18)

Mısır’da Bilim Rönesansı


Gü nlü k gezilerini ü nlü eşeğ inin sırtında yapan al-Hakim, sık sık şehrin dışındaki
dervişleri konaklarında ziyaret eder ve onlarla çeşitli kelama dair felsefi tartışmalar
yapardı. Bu ziyaret ve tartışmalar onun yaşamını o denli etkilerdi ki al-Hakim’in ü zerini
değ iştirmeyi ihmal ettiğ i ve zaman zaman pejmü rde bir şekilde dolaştığ ı, aktarılıyor.
Gene bu dö nemde şehrin dışına kurdurduğ u gö zlemevini sık sık ziyaret eden al-Hakim,
bilimsel alana ve ö zellikle de yıldızlar bilimine, astrolojiye merak sarmıştı.
Ayrıca Abbasi Halifesi el-Me’munu davranışını andıran bir kü ltü r ve bilim kampanyası
başlatmıştı. Bu çerçevede dü şü ndü ğ ü bir eğ itim merkezini de cami dışında inşa
ettirmişti. Felsefi ve teolojik tartışmaların yanısıra bilimsel etkinliklerin de sü receğ i bir
merkez olarak dü şü nü len “dar-al-ilm” ve “dar-ü l hikma”nın inşası 1005 yılında
tamamlanmıştı.
Al-Hakim dö nemi dü şü nsel etkinlik açısından İslam’da bir rö nesans dö nemini ifade
ediyordu. O gü ne kadarki gelenekten farklı olarak dü şü nsel etkinlik, ilk kez camiinin
dışında hayat buluyordu. Bir akademi olarak faaliyet yü rü ten “dar-ü l-hikma” ve “dar-ü l-
ilm”, çok sayıda dini, felsefi ve bilimsel kitap barındıran geniş bir kü tü phaneye sahipti.
Hatta al-Hakim bizzat kendi saray kü tü phanesini de buraya taşıtarak, bilimsel faaliyete
en yü ksek mevkiden destek vermişti.
Hatta bilimsel etkinliğ in gelişmesi için yazı ve çizi gereçleri bolca akademinin hizmetine
sunulmuş ve fabrikasyon yö ntemiyle bu gereçlerin ü retimine geçilmişti. Bö ylece o gü ne
kadar daha çok Çin’den ithal edilen gereçler Mısır’da da ü retilmeye başlandı.
Bu akademilerde Kuran araştırıcıları, matematikçiler, astronomlar, hekimler ve
mantıkçılar bir arada ders gö rü yor ve tartışma yü rü tü yorlardı. Al-Hakim’in en çok
zevkle yaptığ ı şey, bu farklı alanların bilim adamalarını tartışırken izlemekti. Avrupalılar
Halife Me’mun ve al-Hakim dö neminde inşa edilen bu akademilerde yapılan tartışmalar
ve “kelam” sayesinde tek tanrılı dinler ekseninde yü rü tü len teolojik tartışmalarla
tanışmış ve mü slü manların bu geleneğ ini 13. ve 14. yü zyılda geliştirerek devam
ettirmişlerdir.(19)
Ayrıca bunun yanında çok sayıda antik Yunan eserleri de çevrilerek, kitaplığ a
kazandırıldı.
Sıkı bir idealist olan Al-Hakim’in başını, ü lkenin en ö nemli sorunu haline gelen Nil
nehrinin “taşkınlıkları” ağ rıtıyordu. Çü nkü dizginlenemeyen Nil nehri, her yıl çevre
bahçe ve tarlalardaki mahsü lü harap ederek, halkı perişan ediyordu. Yine aynı şekilde al-
Hakim, halkın arasında sık sık gö rü len, İskenderiye’de dü zenli aralıklarla ortaya çıkan
çö l kumu fırtınalarının yol açtığ ı gö z hastalıklarını tedavi ettirebilmek için de çareler
arıyordu. Bu nedenle Nil nehrinin alçaldığ ı dö nemlerde halkın arasına karışıyor ve
onların sorunlarını bizzat dinliyordu. Hatta al-Hakim, pratik amaçlar için dö nemin ü nlü
bilim adamlarını Mısır’a davet etti. Bu davete ü nlü astronom ve merceğ in babası olarak
bilinen al-Hazem, gene astronom ve matamatikçi Ibn Yusuf zig al-Hakimi as-Sadafi ve
gö z doktoru Ahmar b. Ali- al-Mansili, olumlu yanıt verdiler. Bö ylece Mısır akademileri
dö neminin bir numaralı eğ itmenlerine kavuştu.
Bu akademiler yalnız şiilerin değ il, aynı zamanda diğ er mezhep ve dinlerin de sö z sahibi
olduğ u mekanlardı. Al-Hakim’in amacı bu akademileri kullanarak geniş bir bilim alanı
yaratmak ve eğ itim yoluyla ü lkede çoğ unluğ u oluşturan sü nni halkın eğ itim seviyesini
yü kseltmekti. (20)
Bilime ve bilim adamlarına verilen değ eri anlatan menkibelerden birine gö re al-Hakim,
al-Hazem’i şehrin girişinde, surların ö nü nde karşılayarak, bir ilke imza atmıştır.
Nil nehrinin taşkınlıklarına çare bulmayı vaadeden al-Hazem başarılı olamayınca al-
Hakim’in hışmına uğ radı. Al-Hakim, bu sert ö fkesine rağ men al-Hazem’e bü rokrasisinde
ö nemli gö revler vererek, araştırmalarına sü reklilik sağ lamıştır. Fizik ve optik alanında
araştırmalarıyla bilinen al-Hazem, aynı zamanda gö zü n anatomisiyle de ilgilendi ve
ışığ ın kırılma yasalarıyla uğ raştı. Bu sayede al-Hazem’in Mısır’da geliştirdiğ i astronomi
ve optik bilimi, 17. yü zyılın sonlarına kadar aşılamadı ve Avrupa eğ itim kurumlarında
okutuldu.
Yoksulların saflarında eşitliğ in ve umudun bir simgesi haline gelen al-Hakim, eşek
sırtında gerçekleştirdiğ i gü nlü k dağ gezisinin birinden bir daha geriye dö nmedi.
Kimisine gö re o bir mehdiydi ve yeniden gaiplere karıştı, kimine gö re ise o dü şmanları
tarafından ö ldü rü ldü ve bir çukura gö mü ldü . Ancak şu bir gerçek ki o, ardında dü zene
sokulmuş bir ü lke, refah seviyesi yü kseltilmiş ve eğ itilmiş bir halk, gelecek nesillere
bıraktığ ı bir mehdi umuduyla, sırtında yoksullara ö zgü hırkasıyla “dü nya malına sırtını
dö nmü ş” tarihin “yıldızlarına” karıştı.

Dipnotlar:
1.Ne yazıkki çok sayıda ansiklopedi ve eser, al-Hakim ekseninde yü rü tü len tartışmalara
olumsuz katkı yapmışlardır. Ö zellikle Diyanet İşleri Yayınlarında çıkan M.Hammadi’ye
ait “Batınilerin ve Karmatilerin İçyü zü ”,Diyanet İşleri Yay., Ankara 1948, adlı kitap, ü nlü
İslam tarihçisi Brockelmann’ın yazdığ ı “Devletler ve Milletler Tarihi”, İl.Fak.Yay. Ankara
1975, İslam Ansiklopedisi’nin Hakim Bi-Emrillah Maddesi, ve “Religionsgeschichte”,
Handbuch der Orientalistik, Bd.8, Leiden-Kö ln 1969 içinde ö nemli bir bö lü mü n yazarı
olan B. Spuler vs. bu kanaati taşıyorlar.
2. Hammadi:”Mısır’da ortaya çıkan bu harici (Hakim Biemrillah) kendisi ve ataları kafir,
zındık ve dinsiz olup mü slü manlığ ı inkar etmiş, namusuzluğ u caiz gö rmü ş, içkileri helal
kılmış, peygambere dil uzatmış ve Allah oldukları iddiasına kalkışmış kimselerdir”. s.29
3. P.Hitti:Arap Tarihinin Mimarları,s.138, Brockelmann:Devletler Tarihi, s.169
4. J.v.Ess: Chiliastische Erwartungen und die Versuchung der Gö ttlichkeit, s.66
5. B.Spuler:Religiongeschichte, s.290
6. J.v.Ess: Chiliastische Erwartungen, s.79
7. İslam Ansiklopedisi’nin Hakim Bi-Emrillah Maddesi, s.104
8. J.v.Ess: Chiliastische Erwartungen, s.32,33
9. İslam Ansiklopedisi, Hakim Bi-Emrillah Maddesi, s.103 vd.
10. J.v.Ess: Chiliastische Erwartungen, s.22
11. A.g.e. s.23
12. A.g.e. s.23
13. A.g.e. s.23
14. A.g.e. s.30
15. A.g.e. s.27
16. A.g.e. s.27
17. Binbir Gece Masalları(Almanca), Insel Ver., Wiesbaden, 1981, Bd. 3/1, s.341 vd.
18. C.Brockelmann:İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi, İl.Fak.Yay., Ankara 1975, s.169
vd.
19. Geschichte der Philosophie, Bd.1, DVW Ver., Berlin 1960, s.206 vd.
20.J.v.Ess: Chiliastische Erwartungen, s.33-34

Kutu:
İsmialiler ve Fatimiler hanedanlığı

Ü nlü Sıffin Savaşı(657)’ndan sonra bö lü nen İslam Cemaati, Muhammed’in ifadesiyle, bir
daha birleşmemek ü zere “yetmiş iki millete” bö lü ndü .
Yasal açıdan Ali’nin halifeliğ ini gü ndeme getirenler, Ali’nin bir Harici tarafından
ö ldü rü lmesinden sonra davalarını Muaviye ve oğ lu Yezid’e karşı daha militan bir şekilde
savundular. Bu tarihten itibaren Ali yandaşları kendilerini Şia/Şii(parti) diye
adlandırdılar. İslamdaki bu bö lü nme, Ortadoğ u’da yü zyıllar sü ren bir savaş sü reci
başlattı. Ö zellikle Ali’nin oğ lu Hü seyin’in Kerbela’da dramatik bir şekilde katledilmesi,
şiilerin direniş bilincini şehitlerlerin anılarıyla yeniden ve yeniden biledi.
Ali ve çocuklarından itibaren devralınan halifelik makamı, Şiiler buna “imamlık” da
diyorlar, Cafer-i Sadık’a kadar geldi. Ancak Cafer-i Sadık’tan sonra onun oğ lu İsmail’e
geçmesi gereken imamlık ü nvanı, İsmail’in 760 yılında ö lü mü yle Cafer-i Sadık’ın diğ er
bir oğ lu olan Musa el-Kazım’a geçti. Bu duruma itiraz eden İsmail yandaşları imamlığ ın
ö ldü ğ ü halde İsmail’e ve ordan da onun oğ ullarına geçmesi gerektiğ inde ısrar ettiler.
Hatta bunlar bir dö nem sonra İsmail’in babası Cafer-i Sadık’a da mesafeli durmaya
başladılar ve “Yedi İmam” ö ğ retisini geliştirdiler. Bu ö ğ retiyi daha sonra İsmail’in
“kaybolan” kü çü k oğ lu Muhammed’le de geliştiren İsmaililer, “Mehdi” kavramını ortaya
attılar. Onlara gö re İsmail’in oğ lu kü çü k “Muhammed” kaybolmadı, “gaibe karıştı ve
yeryü zü ne yeniden Mehdi olarak inecek ve kıyamete kadar sü recek olan eşit, ö zgü r ve
adaletli bir dü zen kuracaktır”.
Mistik bir ö ğ reti haline dö nü şen İsmaili ö ğ retisi kendisini, “batıni” olarak da
adlandırıyordu. İsmaililere gö re Kuran ayetlerinin hem dışsal hem de içsel anlamları
vardır. Muhammed Kuran ayetlerinin zahiri, yani dışsal anlamını açıklarken, içsel anlamı
mü minlere Mehdi tarafından açıklanacaktır. Bu nedenle de İsmaililer saflarına
katılanları, kimi zaman yedi kimi zaman da dokuz basamaktan oluşan eğ itimden sonra,
almaktaydılar. Bu basamaklarda kadrolara, Kuran’ın batıni anlamı kavratılıyordu.
Daha sonra bu ö ğ reti, semerci ustası Hamdan Karmat tarafından sınıfsal ve militan bir
ideolojiye dö nü ştü rü ldü . Hamdan Karmat’ın oğ lu olduğ unu iddia eden Ubeydullah, 10.
yü zyılın ortalarından sonra ö nce Tunus, ardından da Mısır’ı fethederek, İsmaililere
somut bir devlet gü cü kazandırdı.
Ubeydullah’ın savaşında kullandığ ı en ö nemli argü manı onun, yalnız Ali soyundan değ il,
aynı zaman da doğ rudandan doğ ruya Muhammed’in kızı ve Ali’nin eşi Fatma’yla da
akraba olduğ unu idda etmesiydi. Bö ylece Ubeydullah, Fatimi hanedanlığ ını/halifeliğ ini,
Abbasi hanedanlığ ı karşısında geneolojik açıdan daha sağ lam bir zemine oturtuyordu.
Bu tarihten itibaren de kendilerini Fatimi hanedanlığ ı olarak tanımladılar.
Ancak tarihçiler “Fatimiler” kavramının kö keninin Ali’nin eşi ve Muhammed’in kızı
Fatma’dan değ il, İsmail’in eşi Fatma’dan geldiğ ini ileri sü rmektedir ki, bu tartışma bugü n
hala tam olarak açıklığ a kavuşmamıştır.
Daha sonra bu İsmaili ö ğ retisi, tü m İslam dü nyasını, ö zellikle de 10. 11. ve 12. yü zyılın
bilim ve dü şü n adamlarını etkisi altına alan İhvan-ü Safa hareketi şahsında etkili bir
eşitlikçi harekete dö nü ştü . Gene aynı şekilde bu ö ğ reti 10. yü zyılın başından itibaren
Basra’nın ü nlü Zenci ve Arap Yarım Adasında etkili olan Karmati hareketlerinin ideolojik
altyapısını da oluşturdu.

Kaynak:
C.Cahen: Der Islam, Vom Urpsrung bis zu den Anfaengen des Osmanenreiches, Weltbild
Ver., Frankfurt 2000
M. Ebu Zehra: İslamda Siyasi ve İtikadi Mezhepler Tarihi, Yağ mur Yay., İstanbul 1970

You might also like