You are on page 1of 11

KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI

TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI

OSMANLI EKONOMİSİ
Osmanlı Devletinin İngiltere ile 1838 yılında yaptığı “Balta Limanı Antlaşması” sonrasında batılı devletlere geniş
haklar tanıyarak, Osmanlı sanayisinin dışa açık hale gelmesine neden olmuş ve sanayinin gelişmesini engelleyerek var
olan sanayiyi de olumsuz yönde etkilemiştir. Osmanlı’da üretim çok büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Sanayi gelişmemiş,
buna karşılık ticaret, ulaştırma ve bankacılık gibi hizmetler, son 50-60 yılda önemli ölçüde sermaye birikimine konu
olmuştur. Ancak bu sektörler büyük ölçüde yabancı azınlıkların elinde olmuştur.

Bu yıllarda hükümet, kamu maliyesini, dış ticaret ve para arzını denetlemekten bile yoksun durumdadır. Kamu
gelirlerinin büyük çoğunluğu kırsal kesimden sağlanmakta ancak kırsal kesime yapılan yatırımlar son derece düşük
düzeyde olmuştur. Tarımdaki üretim fazlası, sanayiye aktarılamazken sanayici ve tüccarlar karlarını yeniden üretime
yönlendirememektedir.

1956 yılında Osmanlı Devletinde İngiliz ve Fransız ortaklığı ile kurulan ilk yabancı sermayeli banka “Osmanlı
Bankası”dır. Osmanlı bankası;

• Banknot emisyonu imtiyazına sahiptir. Yani bankaya banknot çıkarma yetkisi verilmiştir.
• Osmanlı Devleti döneminde günümüzdeki Merkez Bankası görevini üstlenmiştir.
• İngiliz sermayesi ile kurularak daha sonra Fransa’nın da katılımıyla Bank-ı Osman-i Şahane adını almıştır.
• Osmanlı Devleti Döneminde günümüzdeki Merkez Bankasının görevinin yanı sıra Hazine Müsteşarlığının
görevini de üstlenmiştir.
• Vergi toplama, iç ve dış borçlanmaya gitme görevlerini üstlenmiştir.
• Osmanlı bankası 2001 yılında Garanti Bankasına katılarak görevine son verilmiştir.

1863 yılında Mithat Paşa’nın öncülüğünde çiftçiye destek ve üreticiye kredi sağlamak amacıyla “Memleket
Sandıkları” kurulmuştur.

1854 yılında ilk dış borcun alınmasından sonra 1914 yılına kadar toplam 379 milyon Osmanlı Lirası borçlanmaya
gidilmiştir. Dış borçların karşılanabilmesi için 1879 yılında kurulan Rüsum-u Sitte İdaresi, dışardan gelen baskılar
nedeniyle kapatılarak bu yetkisini 1881’de çıkartılan Muharrem Kararnamesiyle kurulan Düyun-u Umumiye
İdaresi’ne bırakmıştır.

Bu son yıllarda yurt dışından gelen yabancı yatırımların toplam tutarı ise 84 milyon Osmanlı Lirası tutarında olurken
bu yatırımların büyük çoğunluğu demiryolları, elektrik-su, tramvay, liman ve rıhtım, banka ve sigorta ile sanayi
üzerinde yoğunlaşmıştır.

Sanayi sektöründe en önemli sektörler, dokuma, deri işleme, madeni eşya, gıda ve ağaç işleri iken, 1921 yılına
gelindiğinde toplam 33 bin sanayi işletmesi bulunmaktadır. Ancak her bir işletme başına düşen işçi sayısı ise 2,30
civarındadır.

Dış ticarette özellikle ithalat ağırlıklı bir görünüme sahip olan Osmanlı ekonomisinde 1840’lı yıllarda %75 olan
ihracatın ithalatı karşılama oranı, 1910 yılında %54’lere kadar gerilemiştir. Yani hiçbir dönemde dış ticaret fazlası
yaşanmamıştır. En önemli ihraç ürünlerini pamuk, fındık ve ipek oluştururken ithalatta dokuma ve giyim eşyası ile
şeker önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca son yıllarda dikiş makinesi ve daktilo ithalatı da hızla artış göstermiştir.

Cari fiyatlarla GSYİH, 1907 yılında 219 milyon lira düzeyinde iken, 1914 yılında 241 milyon lira olarak
gerçekleşmiştir.

Bu dönemde yabancı sermaye ile yapılan demiryolları haricinde ilk olarak milli sermaye ile 1900-1908 yılları arasında
yapılan 1564 kilometrelik ilk ve tek demir yolu Hicaz Demiryolu Hattı’dır.

Osmanlı Devleti yönetimindeki İttihat ve Terakki’nin sanayi alanındaki gelişmelere destek olmak amacıyla 1913 yılında
Teşvik-i Sanayi Muvakkatı yasasını çıkarmıştır.

Osmanlı Devletinin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktığı ekonomik durumlar şu şekilde özetlenebilir;

• İlkel yönetimlerin kullanıldığı tarıma dayalı bir üretim yapısı,


• Dış borç sorunu,
• Sanayi sektöründe geri kalmış teknoloji ve bilim,
• Dışa bağımlı bir ekonomik yapı,
• Yetersiz sermaye birikimiyle birlikte özel sektörün geri kalmışlığı.

1
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
1923- 1930 DÖNEMİ
Olağanüstü koşullarda, ekonomik ve toplumsal değişmenin hız kazandığı, mülk edinme ve sermaye birikimi sürecinin
hızla ilerlediği bu dönem, kurumsal düzenlemeler ile birlikte bir yapılanma dönemi olarak adlandırılmaktadır. Bu
dönemde genel olarak liberal politikalar hakim olmakla beraber izlenen politika özel sektör öncülüğünde kalkınmaya
dönük karma ekonomi anlayışıdır.

Dönemin başındaki en önemli olay 1923 yılının Şubat ayında (17 Şubat-4 Mart) toplanan İzmir İktisat Kongresidir.
Bu kongre, tüccar, çiftçi, sanayici ve işçi kesimlerinin kendilerine özgü sorunlarını bir bütün içinde belirlemek ve
yabancı sermaye çevrelerine ekonominin gelecekte alacağı biçimi izah etmek üzere toplanmıştır. Kongrenin temelini
oluşturan fikir, ekonomide ulusalcılık anlayışı olmuştur.

Dört grup arasında kongreye en hazır ve örgütlü gelen grup tüccar grubu olmuştur. Kongreden önce Milli Türk
Ticaret Birliği’ni kurarak, görüşlerini ayrıntılı bir rapor ile sunmuşlardır.

Çiftçi grubu, tüccarlar gibi hazırlıklı olmasalar da kongreye en kalabalık gelen grup olmuştur. En önemli istekleri
aşarın ve tütün tekelinin (Reji idaresi) kaldırılmasını ve tarım kredilerinin artırılmasını talep etmişlerdir.

Sanayi grubu ise gümrükler yoluyla yerli sanayinin dış rekabetten korunmasını talep ederek, Sanayiyi Teşvik
Yasası’nın yeniden düzenlenmesini ve bir sanayi bankası kurulmasını istemişlerdir.

İşçi grubu, günlük çalışma süresinin 8 saat ile sınırlandırılması, ücretli izin doğum ve evlenme yardımı, sigorta
sağlanması gibi taleplerde bulunmuşlardır. Ayrıca 1 Mayıs gününün işçi bayramı olarak kutlanmasını talep etmişlerdir.

Bu kongre ile alınan kararlar şu şekildedir:


1. Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir.
2. El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir.
3. Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan
teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
4. Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
5. Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
6. Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
7. Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
8. Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
9. Sendika hakkı tanınmalıdır.

Lozan Anlaşması’nın Ekonomik Hükümleri: Lozan’da Türkiye’nin amacı, siyasal ve ekonomik bağımsızlık elde
etmektir. Bu sebeple üzerinde durulan başlıca ekonomik unsurlar şu şekildedir:

1- Kapitülasyonların kaldırılması
2- Yabancılara verilen ayrıcalıkların kaldırılması
3- Osmanlı borçları
4- Gümrük düzenlemeleri
5- Savaş tazminatları
6- Nüfus mübadelesi

Bu kapsamda Lozan Anlaşması’nda alınan ekonomik kararlar şu şekilde gerçekleşmiştir:

• Ekonomik olarak yabancılara tanınan ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) tamamen kalkmıştır


• Osmanlı Devleti’nden kalan borçlardan Türkiye Cumhuriyeti kendi payına düşeni ödemeyi taahhüt etmiştir
• 1916 yılındaki Osmanlı Gümrük tarifeleri esas alındığı için beş yıl daha, 1929 yılına kadar yürürlükte kalmıştır
• Türkiye kendi karasularında taşımacılık yapmayı yani kabotaj hakkını kabul etmiştir.

Bu dönemde denk bütçe anlayışı benimsenmiş olup, bütçe dengesi 1925 yılı hariç her yıl fazla vermiştir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin ilk bütçesi, 1 Mart 1924’de 131 milyon Lira olarak yürürlüğe girmiştir. Bütçe gelirleri içerisindeki en
önemli pay yaklaşık %90 oran ile dolaylı vergilere aittir. Bütçe giderleri içerisinde ise en önemli tutar, savunma
giderleri ile bayındırlık hizmetlerine ayrılmıştır. Bütçe genelde fazla verdiği için fiyat düzeyi genelde istikrarını
korumuştur (yıllık ortalama %5-6).

Dış ticaret dengesine bakıldığında özellikle gümrük vergilerinin koruyucu olmaması nedeniyle her yıl dış ticaret
açığı verilmiştir.

1923 yılında 2,2 milyar TL olan GSYİH;

1942 yılında %14.6,


1925 yılında %12,5
1926 yılında %18,2
1927 yılında (%12,7)
1928 yılında %10,8
1929 yılında %21,5 büyüme kaydetmiştir.

2
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
Türkiye, 1929 Büyük Buhranından tüm dünya gibi olumsuz yönde etkilendiği için bir takım ekonomik önlemler
almak zorunda kalmıştır. Dönemin sonunda ortaya çıkan 1929 Büyük Buhran’ın Türkiye ekonomisine olan bazı etkileri
şu şekildedir:

• Türkiye ekonomisi deflasyonist bir dönem içerisine girmiştir


• Dış ticaret gelirlerinde azalma olmuş ve ekonomiyi olumsuz etkilemiştir
• Dış ödemeler dengesi açık vermiştir
• Kriz sonrasında devlet korumacı politikalara yönelmiştir.

1929 Büyük Buhranı’na karşı Türkiye Cumhuriyeti tarafından alınan önlemlerden bazıları şu şekildedir:

• Türk parasının değerini korumak


• Bütçe dengesini korumak
• Dış ticarette fazla vermeye çalışmak
• İthalatı kısıtlamak
• Kliring ve takas sistemini uygulamak
• Halkı yerli malı tüketmeye özendirmek

1923-1930 döneminde meydana gelen önemli gelişmelerden bazıları şu şekildedir:

 1923 yılında 1. İzmir İktisat Kongresi toplanmıştır.


 1924 İlk ulusal banka olan Türkiye İş Bankası kurulmuştur.
 1924 yılında demiryolları devletleştirildi
 1924 yılında Türkiye Tütüncüler Bankası kurulmuştur.
 1925 yılında ilk milli sigorta şirketi Anadolu Sigorta kurulmuştur.
 1925 İlk kalkınma bankası Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur.
 1925 Aşar vergisi kaldırılmıştır.
 1925 şeker fabrikalarının kurulmasına ilişkin kanun kabul edildi ve Uşak-Alpullu Şeker Fabrikası açıldı.
 1926 Kabotaj Kanunu çıkarıldı.
 1927 Konut kredisi vermek amacıyla Emlak ve Eytam Bankası kurulmuştur.
 Bu dönemde ortalama büyüme hızı %11 olarak gerçekleşmiştir.
 Yine bu dönemde tarım sektörü %16 büyürken, sanayi sektörü %8,5 büyüme kaydetmiştir.
 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında Cumhuriyetin nüfusunun 13.648.000 kişi olduğu belirlenmiştir.
 1927 Cumhuriyet döneminin ilk kağıt paraları tedavüle çıkarıldı.
 1927 yılında ilk bütçe kanunu “Muhasebe-i Umumiye Kanunu” çıkartılmıştır.
 1926 yılında Kayseri’de ilk uçak fabrikası açılmıştır.
 1928 yılında İktisat Bakanlığı kurulmuştur
 1923-1930 dönemi genel anlamıyla liberal ve dışa açık bir ekonomi olarak adlandırılabilir.

1930-1938 SANAYİLEŞME DÖNEMİ


Dünya buhranından sonra başlayan bu dönem devletçi ekonomi anlayışının yerleştiği dönem olmuştur. 1929 Dünya
Buhranı ile aynı anda, gümrüklerini denetim altına alamayan Türkiye’de de döviz krizi yaşanmıştır. 1929 yılında Milli
İktisadiyat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuştur. Milli ürünlerin kullanılması ve tasarrufun yükseltilmesi propagandası
yapan Cemiyet, dönemin hemen başında Ankara’da Sanayi Kongresi ve Ziraat Kongresi toplantılarını
gerçekleştirmiş ve böylece devletçi politikaların temelleri atılmıştır.

Bu dönemde özellikle II. Dünya Savaşı’nın başladığı yıl olan 1939 yılına kadar devletçi ekonomi politikaları izlenirken,
1939-1946 yılları arasında savaş ekonomisi koşulları benimsenmiştir. 1930-1939 yılları arasında devletçilik
politikalarının uygulanma nedenleri;

• Sanayinin yetersiz olması ve tarımda geri kalınmış olması


• Özel sektörün sanayiyi geliştirebilecek sermayeye sahip olmaması
• Özel sektör girişimcilerin sanayiyi geliştirmesi için yeterli bilgi ve donanıma sahip olmamaları
• 1929 Büyük Buhran’ın oluşturduğu olumsuzlukların ardından Keynesyen görüşün kabul görmesi
• Daha önce izlenen liberal politikalar ile sanayileşme ve kalkınmanın başarısızlığı uğraması
• Sovyetler Birliği’nde uygulanan planlı devlet ekonomisinin başarılı olması

Devletçi dönemin ekonomik özelliklerine bakıldığında 3 önemli denge dikkat çekmektedir:

1- Para arzı sürekli olarak sabit tutulmaya çalışılarak parasal denge korunmaya çalışılmıştır.
2- Bütçe denkliği korunmaya çalışılmış ve bütçe açıkları yaşanmamıştır
3- Dış ticaret dengesi 1946 yılına kadar 1938 yılı hariç her yıl fazla vermiştir.

3
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
Planlı Sanayileşme Dönemi ve Birinci 5 Yıllık Sanayi Planı

1930 sonrasında hemen her dünya ülkesi gibi Türkiye’de de dışa kapalı ve devletçi ekonomi anlayışı benimsenmiştir.
Bu dönemde daha çok milli sermayeli üretime ağırlık verilmiş ve bu bağlamda ilk devlet destekli sanayi planı olan
1934 I. Beş yıllık sanayileşme planı yürürlüğe koyulmuştur. 1934-1938 yılları arasında uygulanan bu plan ile toprak
reformu yapılarak tarıma teşvik sağlanmış ayrıca hammaddesi yurtiçinde bulunan malları işleyecek sanayi kuruluşları
ile devletçe finanse edilmesi mümkün olan kuruluşların kurulmasına öncelik verilmiştir. Bu planın başlıca amaçları şu
şekildedir:

• Sanayileşme için gerekli olan nitelikli işgücünün yetiştirilmesini sağlamak


• Yerel yada bölgesel tarım ürünlerine dayalı sınai üretim birimleri kurmak
• Özellikle ithal edilen tüketim ürünlerinin üretimine öncelik vermek
• Sanayi işletmelerinin kuruluş yerlerinin hammadde kaynaklarına yakın olmasını temin etmek

Bu plan ile özellikle 5 alanda, dokuma, maden işleme, kağıt, kimya ve taş-toprak alanlarında sanayileşmenin
geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu sanayileşme hamlelerinin finansmanı, büyük ölçüde vergiler ve iç borçlanma ile
karşılanmıştır. Ayrıca, 1934’de Sovyet Rusya’dan 8 milyon dolar, 1938’de İngiltere’den 13 milyon sterlin dış borç
sağlanmıştır.

DIŞ TİCARET: 1930 – 1938 yılları arasındaki dönemde dış ticarette ülke bazlı politikalar izlenmiş olup takas ve kliring
sistemleri uygulanmıştır. Ayrıca Lozan anlaşması ile getirilen gümrük tarifesi sınırlamaları da 1929 yılı itibari ile sona
erdiği için ithal ikameci politikaların önem kazandığı bir döneme girilmiştir.

PARA VE MALİYE POLİTİKALARI: 11 Haziran 1930 tarihinde 1517 sayılı yasa ile TC Merkez Bankası, 15 milyon TL
sermayeli bir anonim şirket şeklinde kurulmuştur. Bankanın kuruluş kanununa göre amacı ülkenin kalkınmasına
yardımcı olmaktır. TCMB 3 Ekim 1931’de fiilen göreve başlamıştır. Bu dönemin temel ilkeleri şunlardır:

■ Sıkı ve sağlam para ve denk bütçe ilkelerinden vazgeçilmemiştir.


■ Paranın dış değerinin korunması bir ulusal prestij sayılmıştır.
■ Dolaşımdaki para miktarında 1939’a kadar önemli bir artış yaşanmamıştır.

Bu dönemde devletin normal gelirlerinin önemli bir bölümü devlet tekellerinden ve hükümet hizmetleri karşılığı elde
edilen gelirlerden oluşmuştur. Devlet para basma yolunu tercih etmediği için vergileri ve tekel gelirlerini artırarak
kamu harcamalarını karşılamaya ve bütçenin denkliğini sağlamaya çalışmıştır. TCMB kaynaklarına ise kısa vadeli
avanslar dışında başvurulmamıştır. Sıkı para ve denk bütçe politikalarının sürdürülmesi çabaları sonucu ülkede
enflasyonist bir baskı ortaya çıkmamıştır. Yıllık fiyat artışı ortalama %5‟in altında kalmıştır.

 1930-1939 dönemi Türkiye’nin ilk sanayileşme dönemidir.


 1930 milli paranın kıymetini koruma kanunu çıkartıldı
 1930 yılında TCMB kuruldu, 1931’de faaliyete geçti.
 1933 yılında Sümerbank kuruldu.
 1933 yılında İller Bankası kuruldu.
 1935 yılında Etibank kuruldu.
 1937 yılında Denizbank kuruldu.
 Tarımın desteklenmesi için 1932 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi kurulmuştur.
 1938 Halkbank kuruldu.
 1939 yılında Karabük Demir Çelik fabrikası işletmeye açılmıştır.
 1940 yılında Raman petrol kuyusunda ilk petrol üretimi sağlanmıştır.
 Devletçi sanayileşme nedeniyle kamu harcamaları bu dönemde hızla artış göstermiştir.
 Devletçilik uygulamasının yürürlükte olduğu 1930-39 döneminde milli gelir yıllık ortalama % 6,1 oranında
büyümüştür. İkinci Dünya Savaşı yıllarında ise savaş ekonomisi uygulandığından ekonomik kalkınma
çabalarına bir süre ara verilmiştir.

 1930’lar döneminde, 1923-29 liberal dönemdekinden farklı olarak, sosyal kalkınma çabalarının da yoğun
olduğu görülmektedir. Devletçilik uygulamaları ile ülkenin çeşitli yerlerine kurulmuş olan kamu iktisadi
teşebbüsleri üretim birimleri olma işlevinin yanında toplumsal kalkınmada da öncülük görevi yüklenmiştir.
 Bu dönemde Türk Parasını Koruma Kanunu kabul edilmiştir. İthalata kota konulması ve ihracatın denetlenmesi
hakkında çıkan kanunla korumacılık uygulamaları başlatılmıştır.
 1938 yılı hariç hemen her yıl dış ticaret fazlası verilmiştir.

4
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
1939-1945 SAVAŞ EKONOMİSİ
1939 yılında II. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Türkiye’de savaş ekonomisi önlemleri alınması nedeniyle
ekonomide ciddi bir durgunluk dönemine girilmiştir. Bu dönemde;

• Silah altındaki asker sayısının artırılması ve savaşa hazır tutulması savunma harcamalarını olağanüstü
boyutlarda yükseltmiştir.
• Harcamaları karşılamada vergi gelirleri ve borçlanma yeterli kalmayınca TCMB kaynaklarına başvurulmuştur.
Artan emisyonla birlikte enflasyon da hızlanmıştır.
• Çalışabilir nüfusun büyük bir bölümünün askere alınmasıyla birlikte üretimde düşüşler yaşanmıştır. Üretimde
azalma devlet gelirlerinde de azalmaya neden olmuştur.
• Savaş ekonomisi dış ticaretin aksamasına hatta büyük ölçüde tükenmesine sebep olmuştur.

Üretimde meydana gelen durgunluk nedeniyle kıtlıklar ve fiyat artışları yaşanmaya başlamıştır. Buna önlem olarak
1940 yılında Milli Korunma Kanunu’nu çıkarmıştır. Devlet bu kanunla üretim ve tüketimi bir ölçüde düzenlemeye ve
denetlemeye çalışmıştır. Bu kanunla devletin ekonomideki kontrol ve denetimleri artmış, piyasa mekanizması içindeki
fiyat hareketleri engellenmiştir. Milli Korunma Kanunu’na dayanılarak:

• Çalışma saatleri uzatılmış, ücretler baskı altında tutulmuştur.


• Devlete, özel işletmelere geçici el koyma hakkı verilmiştir.
• İhracat ve ithalat ürünleri üzerinde fiyat saptaması devlete verilmiştir.
• Tarım ürünlerine düşük fiyatlı el koyma ve dağıtım

Bu dönemde gerçekleştirilen Varlık Vergisi (1942), Toprak Mahsulleri Vergisi (1943), Çiftçiyi Topraklandırma
Kanunu (1945) gibi uygulamalara duyulan tepkiler, “devletçilik” anlayışını bitirmiştir.

1945- 1960 DÖNEMİ


Savaşın bitmesi ve tüm dünyada liberal politikaların etkin olmaya başlamasıyla birlikte Türkiye'de de bazı
değişiklikler olmaya başlamıştır. Çok partili sisteme geçişle birlikte liberal bir anlayış hakim olmaya başlamıştır.

1946 yılında İvedili Sanayi Planı oluşturulmuştur. Bu plan 1930’lu yıllarda uygulanan devletçi sanayileşme
planlarının devamı niteliğindedir. Bu plan ile sanayileşme hamlesine kalınan yerden devam edilmek istenmiştir. Ancak
dış konjonktürdeki gelişmeler nedeniyle uygulama alanı bulamamıştır.

1947 yılında liberal karakterde bir plan olan Vaner Kalkınma Planı (1948-1952) hazırlanmıştır. Bu planda özel
kesime büyük önem verilmiştir. Planın 1948-1952 dönemi için öngördüğü toplam harcama miktarında en büyük payı
%44 ile ulaştırma almıştır. Ancak bu dönemde ulaştırma sektöründe ağırlık verilen kesim demiryollarından ziyade
karayolları olmuştur. Bu plan;

• Tarım sektörüne ağırlık veren,


• Tarım sektörünü diğer sektörlerle entegre etmeyi amaçlayan,
• Demiryolu politikalarından vazgeçilerek karayolu yapımına ağırlık veren,
• Özel teşebbüs girişimini hızlandırmak isteyen,
• Marshall yardımlarından daha fazla yararlanabilme düşüncesi taşıyan bir yapıya sahiptir.

DIŞ TİCARET: Dış ticarette kısmi serbestleşmeye gidilmiştir. İthalat kontenjanları, miktar kısıtlamaları ve tavan
uygulamaları kaldırılmıştır. İç tüketim için çok gerekli olan tüketim malları dışında kalan malların ihracatı üzerindeki
kotalara ve sınırlamalara son verilmiştir. İki yanlı ticaret ve kliring uygulamalarının azaltılacağı ilan edilmiştir. Bu
dönemde 1946 yılından sonra her yıl dış açık verilmiş olup artık bu açıklar kronik hale gelmeye başlamıştır.

PARA VE MALİYE POLİTİKALARI: Genişlemeci para ve maliye politikaları izlenmiş, bütçe denkliği
önemsenmemiştir. 1950‟den sonra para arzı sürekli olarak artmıştır. Dönemin ilk yıllarında içerde yaşanan üretim
artışı ve artan ithalat sayesinde fiyat artışları makul seviyelerde kalmıştır. Fakat sonraları genişlemeci para ve maliye
politikası ile beslenen iç talep artışı diğer olumsuz gelişmelerle enflasyonist baskıları artırmıştır.

 Savaş sonrasında döviz rezervleri yeterli durumda, hatta dış ticaret fazlası bulunmaktadır.
 Bu dönemde Truman Doktrini ve Marshall Planları çerçevesinde Türkiye’ye dış yardımlar sağlanmıştır.
 Bu dönemde izlenen dışa açık politikalar neticesinde dış ticaret açıkları kronik hale gelmeye başlamıştır.
 1946 yılında yapılan devalüasyon ile TL'nin değeri %53,6 oranında düşürülerek 1 Amerikan Doları karşılığı
2,80 TL olarak kur sabitlenmiştir.
 1947 yılında IMF, Dünya Bankası ve OEEC’ye üye olundu.
 1954 yılında artan dış açıklar nedeniyle ithal ikameci politikalara geçilmiştir.
 1950 yılında MKE kuruldu
 1951 yılında Türkiye GATT Anlaşmasına imza attı.
 1951 yılında Yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu çıkartıldı.
 1952 yılında Et Balık Kurumu kuruldu.
 1954 yılında Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu çıkartıldı.
 1954’te çıkarılan Petrol Kanunu ile yabancı sermayenin petrol aramaları teşvik edilmiştir.
 1954 yılında TPAO kuruldu.
 1956 yılında Şekerbank kuruldu
 1957 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri kuruldu
 1958 yılında ağır dış borçlar nedeniyle Türkiye tarihinde ilk ve tek moratoryum ilan edilmiştir.
 1959 Türkiye’nin AET’ye ortaklık başvurusu yapıldı.
5
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
1960 SONRASI PLANLI KALKINMA DÖNEMİ
Ülkemizde 30 Eylül 1960 tarihinde Devlet Planlama Teşkilatı’nı kuran yasa kabul edilerek, planlı ekonomiye geçişin
yasal temelleri oluşturulmuştur ve Planlama-Programlama-Bütçeleme Sistemi (PPBS) benimsenmiştir.

Planlı Ekonomiye Geçişin Nedenleri

• 1950’li yılların sonunda ekonominin dış ödeme güçlüğü ile enflasyonla yaşamış olduğu bunalımdan kurtararak,
ekonomiyi kararlı bir çizgiye oturtmak
• Ekonomik ve toplumsal yapının yeni yasal düzenlemelerle daha ileri bir aşamaya geleceği düşüncesi
• Genişlemiş ve dış rekabete karşı korunmuş bir iç pazarın, kararlı bir ortamda, karlı bir sınai üretime olanak
sağlamasıyla, yerli üretimin artırılarak dış ödeme güçlüklerinin giderilebilme düşüncesi
• Dış borç veren çevrelerin, verdiklerini fazlasıyla geri alma güvencesi düşüncesine dayanak kalkınma
programlarını önermeleri

Kalkınma planlarının ortak özellikleri;


- Ekonomik ve toplumsal yapıya öncelik vermeleri
- Ekonomik büyümeyi temel değişken olarak belirlemeleri
- Sanayileşmeye öncelik vermeleri
- Uzun dönemli bir planlama stratejisi içermeleridir.
- Bu bağlamda 1960 yılında DPT kurulmuştur.

1.Beş Yıllık Kalkınma Planı (1.BYKP) (1963-1967): Bu planda temel ekonomik amaç olarak yılda ortalama %7’lik
bir büyüme hızı hedeflenmiştir(plan sonunda gerçekleşen %6,7). Bu hıza ulaşabilmek için ilk beş yılda GSMH’nın
ortalama %19,4’ünün yatırımlara ayrılmıştır(planlanan %16). Bu dönemde yurt dışına giden işçiler döviz göndermeye
başlayınca dış tasarruflarda beklenmedik bir artış oluşturdu. Ayrıca AET ile imzalanan Ankara Anlaşmasının
yürürlüğe girmesi ülke için iyi bir itibar olmuştur.

Planın son iki yılında, Sovyetlerle kurulan ekonomik ilişkiler sonucu büyüme, Sovyet yardımıyla 1966 yılında % 12’ye
ulaşmıştır. Bu, son otuz yılın en yüksek büyüme hızıdır.

Birinci beş yıllık kalkınma plan döneminde öngörülen hedeflere ulaşılmıştır; özel sektör sınai yatırımlarının yıllık veya
toplam olarak plan hedeflerini aştığı, ihracatın ithalatı karşılama oranının dönem içinde yükseldiği gözlenmiştir.

2.Beş Yıllık Kalkınma Planı (2.BYKP) (1968-1972): Bu planda ön görülen temel hedefler;
- Büyüme hızı ortalama olarak % 7 olacak,
- Sanayi sektörü “sürükleyici” görev yapacak,
- Sanayi sektörü ortalama olarak % 12 büyüyecek
- Tarım yılda % 4,1 oranında büyüyecek
- Enflasyonist ve deflasyonist eğilimlere karşı çıkılacak
- Yurtiçi tasarrufların GSMH’ye oranı % 22,6’ya çıkarılacak
- Dış tasarrufların GSMH içindeki payı düşürülecek
- Cari işlemler açığı düşürülecektir.

Öngörülen ortalama büyüme hızına ulaşılmıştır. (%6,9). İkinci plan döneminde, “dış ticaret” açığı yıldan yıla artmış,
ihracatın ithalatı karşılama oranı düşmüştür.

Bu planda ayrıca ülkenin kalkınmasını engelleyen öğeler sorununa da yer verilmiştir. Kalkınmayı engelleyen temel
öğeler olarak tasarrufların düşüklüğü, dış ödeme güçlükleri, ekonomik organizasyon eksikliği gösterilmiştir. Ancak bu
planda üretimin niteliği ve maliyeti gibi konular üzerinde durulmamıştır.

3.Beş Yıllık Kalkınma Planı (3.BYKP) (1973-1977): Diğerlerine göre biraz daha yüksek bir büyüme hızı % 7,9
hedeflenmiştir. (plan sonunda gerçekleşen % 6,5). Bu planın diğerlerinden farkı: Bir uzun dönem kalkınma
stratejisi belirlemiş olmasıdır.

Bu planda hedeflerin gerçekleşebilmesi için kamu kesiminin öncülük yapması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca AET ile
ilişkiler çerçevesinde yeni gelişmelerin gerekliliğine değinilmiştir. 3.BYKP’nında yalnızca büyüklük olarak bir takım
hedeflerin belirtilmesi ile yetinilmemiş niteliksel bazı özellikler üzerinde de durulmuştur. Bu önlemler;

• Nüfusun 1995 yılında 65 milyonu aşmaması yönünde önlem alınacak


• Yılda ortalama olarak GSMH %7,9 oranında büyüyecek
• Sektörel büyüme hedefleri tarımda %4-4,5 düzeyinde, sanayide %11,5-12 düzeyinde gerçekleşecek
• Yatırımların %12’si tarımda, %45’i sanayide, %43’ü de hizmetlerde gerçekleşecektir.

4.Beş Yıllık Kalkınma Planı (4.BYKP) (1979-1983): Bir yıl gecikme ile uygulamaya konmuştur.1973 petrol krizi,
dünyanın içinde bulunduğu durgunluk gibi nedenlerle bu dönem Türkiye de enflasyon, işsizlik, dış ödeme güçlükleri
gibi önemli istikrarsızlıkların yaşandığı bir dönemdir. Bu planda temel amaç ekonomiyi bu istikrarsızlıklardan
kurtarmak ve hızlı bir büyüme sağlamak % 8,2 olmuştur. Ancak bu hedeflere ulaşılamamıştır.

Dördüncü beş yıllık kalkınma planında da diğer planlara benzer şekilde temel yaklaşım olarak ithalat yerine yurtiçi
üretim politikası (İTHAL İKAMECİ POLİTİKA) benimsenmiştir. Ancak bu planda aynı zamanda döviz darboğazından
kurtulmak için ihracatın arttırılması amacına da yer verilmiştir.

6
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
4.BYKP’da dikkat çeken bir diğer nokta tarım sektörünün büyüme hızının diğer planlara göre daha fazla olması, imalat
sektörünün büyüme hızının ise daha düşük olmasıdır. Bunun temel nedeni planda sanayi sektörü için yapısal bir
değişim amaçlanmasına rağmen ülkenin içinde bulunduğu istikrarsızlık koşullarının bu sektörü çok daha olumsuz
etkilemiş olmasıdır.

Dördüncü Kalkınma Planı’nın amaçları:

• Ekonomiyi bunalımdan çıkarmak ve kararlı bir duruma gelmesini sağlamak


• Ekonomik büyümeyi gerçekleştirmek
• Hızlı büyüme için gerekli yatırımları büyük ölçüde kamu kesimince sağlamak
• Sınai üretimde ithalat yerine yerli üretim politikasını sürdürmek
• İhracatı yılda %18‟den fazla artırmak
• Ekonomik büyümeyi daha eşitlikçi gelir bölüşümüyle birlikte sağlamak

 4.BYKP çerçevesinde 24 Ocak 1980 kararları yürürlüğe koyulmuştur.


KALKINMA PLANLARINDA SEKTÖRLERİN HEDEFLENEN BÜYÜME HIZLARI (%)
SEKTÖRLER 1.BYKP 2.BYKP 3.BYKP 4.BYKP
Tarım 4,2 4,2 4,5 5,3
İmalat Sanayi 12,9 11,1 11,7 11,4
Enerji 13 13,6 12,5 13,9
Madencilik 9,3 10,9 15,3 16

10.Beş Yıllık Kalkınma Planı (10.BYKP) (2014-2018): Plan sonundaki hedefler;


GSYH: 1,3 trilyon dolar
Kişi başına gelir: 16 bin dolar
İhracat: 277 milyar dolar
İşsizlik: %7,2

TÜRKİYE’NİN EKONOMİK İSTİKRAR SORUNLARI VE İZLENEN POLİTİKALAR


1980 ÖNCESİ DÖNEM: 1977’yi izleyen yıllarda fiyat artışları çok yüksek boyutlara ulaşmıştır. Bunun yanında işsizlik
ve dış ödemeler dengesi açığı hızla artmıştır. Bu dönemde ayrıca sanayi dalında yatırım ve üretim seviyesinde
azalmalar ortaya çıkmıştır.

Türkiye Ekonomisini etkisi altına alan bu istikrarsızlıkların temel nedenleri


 Tarımsal üretimin doğal koşullara bağımlılığı,
 Hızlı şehirleşme,
 Değişen talebe göre üretim yapısının ve işletme büyüklüğünün değiştirilememesi,
 Sanayi sektörünün, maliyet ve nitelik açısından birkaç üretim faaliyeti dışında (tekstil gibi) dış piyasalardan
rekabet olanağının olmaması,
 Yurt içi tasarruf oranlarının düşüklüğü,
 Kaynak kıtlığı,
 Kamu bütçe açıklarının artması bunun sonucu olarak kamunun finansmanında Merkez Bankasının rolünün
artması,
 Dış etkenler, (1973’den itibaren hızlı petrol fiyatları artışı, dış ülkelerde ekonomik istikrarsızlar ekonomimizi
etkilemiştir. Petrol fiyatlarındaki artış girdi fiyatlarını yükseltmiş, enerji üretiminde aksaklıklara neden
olmuştur).

Bu gelişmeler sonucunda çözüm olarak, Nisan 1978 ve Mart ve Haziran 1979’da bir dizi istikrar önlemleri alınmıştır.
Bunlar;
 TL’nin devalüe edilmesi,
 Temel mal ve hizmet fiyatlarının yükseltilmesi,
 Faiz oranlarının artırılması,
 Dış borç ve kredi olanakları yaratılması,

1980 DÖNEMİ: 24 OCAK İSTİKRAR POLİTİKASI – İhracata Dayalı Büyüme Stratejisi


24 Ocak 1980 istikrar politikası, istikrarsızlığı parasal bir olgu olarak kabul etmiş ve bu nedenle de çözümü parasal
düzenlemelerde aramıştır. Bu politikalar, devletin ekonomideki rolünü azaltıp, piyasa mekanizmasına ağırlık veren,
dışa açık bir ekonomik görüşe dayandırılmıştır.

1980 İstikrar Politikasında Kapsanan Önlemler ve Uygulama Sonuçları


1- Kamu Kesiminin Sınırlandırılması: Bu politikanın temel özelliklerinden biri, kamu harcamalarını ve para arzını
kısarak, talebi daraltıp enflasyonla mücadele etmektir. Ayrıca kamusal faaliyetlerin sınırlanması piyasa ekonomisinin
de gelişmesine neden olacaktır. Ancak kamu harcamaları da kısılmamıştır.
Sonuç olarak; Kamu harcamalarında istenen sınırlama yapılmadığı için bütçe açıkları iyice büyümüştür. Bu bütçeden
bir de kamu iktisadi kuruluşlarına aktarım yapmamak ve KİT’lerin daha rasyonel çalışmasını sağlamak için, KİT
ürünlerine sürekli zamlar yapılmış ve bu da enflasyonu körüklemiştir.

7
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
2-Ücretlerin Sınırlandırılması: Düşük ücretlerin kar oranlarını artırarak, yatırımları uyaracağı, maliyetleri düşürüp
ihraç mallarına rekabet gücü kazandıracağı ve iç talebi sınırlayarak ihracat olanağı yaratacağı planlanmıştır. Bu durum
nitelikli işgücü kaybına yol açmıştır.

3-Yüksek Faiz Oranları: Yüksek faiz politikasına başvurulmasının temel nedenleri


 Atıl kalmış veya spekülasyona yönelmiş fonları bankalara çekilerek, buradan verimli yatırımlara yöneltmek
 Tasarrufu artırıp harcamaları kısmak
 Yurtiçinde talebi azalan malları ihracata yöneltmek

Sonuç olarak; yüksek faiz politikasına karşın özel tüketim harcamalarının yükseldiği gözlenmiştir. Bunun temel nedeni
yüksek faiz gelirinin tüketime yönelmesidir. Ayrıca yatırımların GSMH içindeki payında da sürekli bir azalma eğilimi
görülmüştür. Özellikle de eğitim, sağlık gibi alanlardaki yatırımların nispi payı giderek azalmıştır.

4-Serbest Döviz Kuru: 1981’den itibaren TL dolar karşısında sürekli ayarlanmaya başlanmıştır.
5-İhracatın Artırılması: 24 Ocak kararlarının temel konularından biri de dış açığın azaltılmasıdır. TL’nin yabancı
paralara göre ayarlanması, ücretlerin sınırlandırılması ve daraltıcı para ve maliye politikaları yoluyla yurtiçi talebin
kısılması gibi önlemler ihracatın artırılmasına yöneliktir.

NOT: 1980 istikrar kararları ile Türkiye’de dış rekabete açık, ihracata öncelik tanıyan ve piyasa mekanizmasına ağırlık
veren bir anlayış hakim olmuştur. Ancak sanayi kesiminde sağlanan tasarruflar yeni sanayileşme atılımları için
kullanılmamış, verimli yatırımlara değil, spekülatif yatırımlara dönüşmüş ve gelir dağılımı aşırı ölçüde bozulmuştur.
Ayrıca kamu harcamaları ve altyapı harcamalarındaki artışla hızlanan büyüme enflasyonun körüklenmesine yol açmış
ve büyüme hızları sürdürülememiştir. Enflasyonun azaltılamamış, işsizliğin artmış, gelir dağılımının bozulmuş, hatta
son yıllarda büyüme hızında düşüşler olduğu gözlenmiştir.

1980’Lİ YILLARDAKİ GELİŞMELER


- 1982 Bankerler olayı patladı
- 1982 yılında SPK kuruldu
- 1985 Bankalar Kanunu çıkarıldı
- 1985 TMSF kuruldu
- 1986 İMKB açıldı
- 1987 TCMB APİ İşlemleri başladı
- 1989 TL konvertibl ilan edildi

5 NİSAN 1994 İSTİKRAR PROGRAMI


1980’li yıllarda başlayan finansal serbestleşme ile birlikte faiz oranlarının artırılması sonucu sermaye girişinde artış
meydana gelmiş ve bu durum TL’nin değer kazanmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda ithalatta artış yaşanırken
ihracatın gerilemesi nedeniyle dış açıklar artma eğilimi göstermiştir. Ayrıca artan faizler nedeniyle devletin borç yükü
artarak kamu açıklarının da artmasına neden olmuştur.

5 Nisan İstikrar Programının kapsadığı önlemler


 Yüksek oranda KİT zamları,
 % 138,9 oranında bir devalüasyon,
 KİT’lerin özelleştirilmesi ve kapatılması,
 Tarım destekleme alımlarının azaltılması,
 Kamu kesimine maaş ve ücret artışlarının sınırlı tutulması,
 Tekel ve akaryakıt vergilerinin yükseltilmesi,
 Ek vergilerin getirilmesi,
 Merkez Bankasının yeniden yapılandırılması,

5 Nisan Kararlarının en önemli eksiklikleri


 Orta vadeli hedefleri bir bütünlük içinde açıklamamıştır.
 Finans piyasasına ilişkin çözümler önermez.
 Borç yönetimine ilişkin açıklamalara yer vermemiştir.

Programın Uygulama Sonuçları

 Hükümet yerel seçimler dolayısıyla istikrar paketini açıklamakta geç kaldığından ülkede dengesizlikler giderek
artmış ve ekonomiye zamanında müdahale edilmemiştir. Bu durum spekülasyonun artmasına ve ekonominin
temel dengelerinin bozulmasına yol açmıştır.
 İstikrar programının kapsamında yer alan tasarruf tedbirleri uygulanamamıştır. Sosyal tesislerin satılması
gerçekleştirilememiş, sosyal güvenlik sisteminde yapılması gereken reform yapılamamıştır.
 1999’a kadar kayıt dışını önleyen bir vergi reformu çıkartılamamış ve böylece devlet büyük gelir kayıplarına
maruz kalmıştır.
 Kamu kesimi gelir-gider dengesi tutturulamamıştır.
 5 Nisan 1994 İstikrar Programı ekonomide stagflasyona neden olmuştur. Stagflasyon, ekonomide enflasyon ve
işsizlik olgusunun birlikte yaşanmasıdır. İşsizlik boyutu giderek derinleşmiştir.
 Fiyat istikrarı sağlanamamış, halk yüksek enflasyonla karşı karşıya kalmıştır.

8
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
ENFLASYONLA MÜCADELE PROGRAMI (2000)
1990’lı yıllarda Türkiye de kamu gelir ve gider dengesi sağlanamamış, kamu borçları sürdürülemez bir hal almış,
enflasyon kronikleşmiş, işsizlik artmış ve ekonomi sıklaşan aralıklarla krizlerle karşı karşıya kalmaya başlamıştır.

Bu krizlerin temel nedenleri


 Yurt dışı piyasalarda yaşanan olumsuzluklar,
 Sürdürülemez bir borç dinamiğinin mevcudiyeti,
 Kamu bankaları ve mali sistemdeki sağlıksız yapı,
 Yapısal sorunların kalıcı bir çözüme kavuşturulamamış olması,

Tüm bu nedenlerle Türkiye de 2000 yılı başlarında Enflasyonla Mücadele Programı uygulamaya konulmuştur. IMF
ile imzalanan stand-by anlaşmasıyla desteklenen bu program 3 yıllık sürede enflasyonun düşürülmesini ve büyüme
ortamının yeniden sağlanmasını amaçlamıştır.

Ocak 2000 Enflasyonu Düşürme Programı Öncesi Gelişmeler

 Türkiye ekonomisinin 2000‟li yıllara girerken yaşadığı bunalımlara, 1990‟lar boyunca sürdürülen dışa bağımlı
yapay büyüme stratejisinin tıkanması ve kamu kesimi kronik gelir-gider dengesizliği neden olmuştur.
 1997 Güney Doğu Asya Krizi ile 1998 Rusya Krizi, Türkiye’yi durgunluğa sürüklemiştir.
 Yükselen enflasyon, kamu açıklarının sürdürülemez boyutlara ulaşması ve diğer sorunlar karşısında 1998 yılı
ortalarında IMF ile Yakın İzleme Anlaşması İmzalanmıştır. Programın temel amacı; kamu finansmanının
güçlendirilmesi, destekleyici ve iyi koordine edilen para politikasının izlenmesi ve yapısal sorunların çözümü
yoluyla enflasyonun kalıcı bir şekilde düşürülmesidir.
 Hükümet, IMF’ye 9 Aralık 1999 tarihli Niyet Mektubu’nu sunduktan sonra 1 Ocak 2000‟den itibaren üç yıllık bir
ekonomik süreci kapsayan, maliye, para, kur ve gelir politikalarının yanı sıra, yapısal değişimleri de içeren
enflasyonu düşürme programını uygulamaya koymuştur

Enflasyonla Mücadele Programında Alınan Kararlar


 Sıkı bir maliye politikası uygulanması, kamu borç stoku azaltılarak faiz oranlarında iyileştirme
 Kapsamlı yapısal reformların gerçekleştirilmesi ve finansal sektörün yeniden yapılandırılması
 Enflasyonist beklentileri aşağı çekmek için döviz kurlarının enflasyon hedefine göre belirlenerek önceden
açıklanması
 Yabancı kaynak girişine göre likidite genişlemesine izin veren bir para politikası (kur çıpasına dayalı para pol.)
Bu programın uygulanma sonucunda başlangıçta kamu açıkları azalmış ve yapısal alanda önemli adımlar atılmıştır.
(Sosyal güvenlik sistemindeki düzenlemeler, tarımda doğrudan gelir desteği, BDDK’nın kurulması gibi). Ayrıca faiz
oranları ve enflasyonda da düşüş başlamıştır. Ancak bu tablonun devamı sağlanamamış ve ülke yeni bir kriz ortamına
sürüklenmiştir. Kasım 2000 ve hemen arkasından Şubat 2001 krizleri özellikle bankacılık sektörünü zor durumda
bırakmıştır. Böylece oluşan ekonomideki belirsizlik ortamı reel sektörü de çok olumsuz etkilemiştir.

Kasım 2000 Finansal Krizi

 Kasım sonunda ortaya çıkan kriz, temelinde bankacılık kesiminde likidite sorununun bir parçasıdır. Bankacılık
kesiminde yeterli döviz fazlasının olmaması, yurt dışına sermaye çıkışlarının biraz hareketlendiği bir ortamda,
piyasalarda güvensizliğin yaygınlaşarak, doğrudan bir panik havasına dönüşmüştür. Kasım 2000’de yaşanan
likidite krizinin nedeni, sadece piyasaların nakit talebine cevap vermeyişi değil, aynı zamanda likidite
talebindeki olağanüstü artışlar olmuştur.
 Uluslararası kuruluşların mali desteği ve uygulanmakta olan programın güçlendirilmesinin etkisiyle, mali
piyasalardaki tedirginlik kısmen giderilmiş, kısa vadeli günlük çözümler üretilmiş ve krizin derinleşmesi bu
sayede önlenmiştir.

Şubat 2001 Finansal Krizi

 2000 Kasım Krizi’nin ardından, 2000 Enflasyonu Düşürme Programı’nın performans kriter değerleri gözden
geçirilmiş olmasına rağmen, bankacılık sisteminin kırılgan yapısı devam etmiştir.
 Faizlerdeki hızlı yükseliş kamu bankaları ve bazı özel bankaların mali yapılarını bozmuş ve bankacılık
sisteminin mevcut yapısal sorunlarını daha da ağırlaştırmıştır.
 Ekonomide yaşanan likidite sıkışıklığı, özellikle kamu bankalarının aşırı düzeydeki günlük likidite ihtiyaçları
nedeniyle ödemeler sisteminin kilitlenmesine neden olmuştur.
 Bu ortamda, uygulanmakta olan döviz kuru sisteminin sürdürülmesinin bankacılık sisteminin sorunlarını daha
da ağırlaştıracağı ve ekonomi üzerine ek yükler getireceği göz önüne alınarak, 22 Şubat 2001‟de Türk Lirası
yabancı para birimleri karşısında dalgalanmaya bırakılmıştır.
 Dalgalı kur rejimine geçilmesiyle birlikte para ve kur politikası uygulaması ve kriz yönetimi yeni bir boyut
kazanmış ve kriz ortamından çıkış önlemleriyle birlikte Türkiye ekonomisinde yeni istikrar arayışları
başlamıştır. IMF ile yapılan görüşmeler ve mutabık kalınan yeni stand-by anlaşması doğrultusunda 14 Nisan
2001 tarihinde Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) adı altında oldukça kapsamlı yeniden yapılanma ve
reform programı açıklanmıştır.

9
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI(2001)
Bu program yalnızca bir istikrar programı değil aynı zamanda bir yeniden yapılanma programıdır. Ekonomi yönetimi ile
siyasi istikrar arasındaki ilişkileri yeniden düzenlemeyi amaçlar.

Temel Hedefleri

1. Kamu açığının azaltılması ve faiz dışı fazla yaratılması,


2. Kamu finansman dengesinin bir daha bozulmayacak şekilde düzenlenmesi,
3. Toplumsal uzlaşmaya dayalı fedakarlığın tüm kesimlerce adil bir biçimde paylaşılmasını öngören ve enflasyon
hedefi ile uyumlu bir gelirler politikası uygulamak
4. Dalgalı kur rejimi ile dış dengenin gerçekleştirilmesi

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının temel alt hedefleri

 Dalgalı kur sistemi içinde enflasyonla mücadelenin sürdürülmesi,


 Bankacılık sisteminde yeniden yapılanma,
 Bankacılık sektörü ile reel sektör arasında sağlıklı bir ilişkinin kurulması,
 Kamu finansman dengesinin bir daha bozulmayacak şekilde güçlendirilmesi,
 Toplumsal uzlaşmaya dayanan ve enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası uygulanması,
 Kamu politikalarında etkinlik, esneklik ve şeffaflık sağlayacak yapısal unsurların altyapısını oluşturmak,

Para ve Döviz Kuru Politikaları

Nisan 2001’de çıkarılan 4651 sayılı yasa ile TCMB’nin görev ve yetkilerinde çok önemli değişiklikler yapılmıştır. Bunları
aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:

- TCMB’nin temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek olarak kabul edildi.
- Bankaya kullanacağı para politikası araçlarını seçme bağımsızlığı verildi.
- Bankanın kamu kesimine ve kamu bankalarına kredi açması yasaklandı.
- Bankanın para politikası oluşturmadaki şeffaflığı ve hesap verebilirliği arttırıldı.
- Bankanın organizasyon yapısı içerisinde Para Politikası Kurulu oluşturuldu.
- Bankaya finansal piyasaları gözetleme yetkisi verildi.

• TCMB, Aralık 2001 tarihli Para ve Kur Politikası raporunda, 2002‟ de parasal hedefleme ve enflasyon
hedeflemesine dayalı bir para politikası uygulanacağını açıklamıştır.
• 2002 yılı para politikası iki nominal çıpayla temellendirilmektedir. Bunlar parasal taban ve enflasyon
hedeflemesidir.
• TCMB 2002-2004 döneminde dalgalı döviz kuru rejiminin süreceğini, aşırı oynamalar dışında kura müdahalenin
olmayacağını açıklamıştır. Döviz piyasasının serbest işleyişi ile dolarizasyonun durması ve tersine dönmesi
gerçekleşecektir.
• TCMB’nin zaman içinde bankalar arası para ve döviz piyasalarının işleyişindeki aracılık rolünden çekileceği
açıklanmıştır.

Bu programda uygulanan maliye politikasında özellikle vurgulanan faiz dışı fazladır. Ayrıca rekabet, etkinlik ve
özelleştirmenin hızlandırılması vurgulanmıştır. Para politikasında ise döviz çıpasından vazgeçilmiştir. Gelirler politikası
ise hedeflenen enflasyona uyumlu hazırlanmıştır. Ekonomide olumlu bir hava yakalanmıştır.

Bu olumlu gelişmeler
 Yurtdışına sermaye kaçışı tersine dönmüştür.
 Özel sektörün rekabet gücü artmıştır.
 Piyasalar mali ve parasal disiplin açısından yapılanlara olumlu yanıt vermiştir.
 Hazine faizleri hızla düşmüştür.
 Dünya faizlerinin düşük düzeyde olması ve ABD dolarının değerinin düşmesi de olumlu etki yaratmıştır.
 Enflasyon son 28 yılın en düşük düzeyine inmiştir. (%13,9)
 2002 yılında enflasyon hedeflemesine, 2006 yılında ise açık enflasyon hedeflemesine geçilmiştir.

2008 KÜRESEL KRİZİ VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

2008 Yılında ABD’de mortgage krizi olarak adlandırılan etkisi hemen her ülkeye yayılan küresel kriz Türkiye
ekonomisinde de kendisini hissettirmiştir. Türkiye ekonomisinde bu krizi nedeniyle yaşanan etkiler şu şekildedir:
 Borsada yaşanan gerileme ile birlikte artan faizlerin bankacılık sisteminde kredi kaynaklarını olumsuz
etkilemesi
 İç ve dış piyasalarda artan likidite ihtiyacı nedeniyle üretimde yaşanan gerileme
 İşsizlik oranlarında artış

Krize karşı alınan önlemler


 İç talebi canlandırmak için otomotiv, beyaz eşya, elektronik ve inşaat sektörlerinde ÖTV, KDV indirimleri
 Bazı sanayi kollarına teşvikler verilmesi
 TCMB’nin zorunlu karşılık oranlarında değişikliğe gitmesi

10
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
TÜRKİYE’DE YAKIN DÖNEM GELİŞMELER
 İlk IMF stand-by anlaşması 1 Ocak 1961’de yapıldı. Günümüze kadar 19 stand-by yapıldı
 1985 yılında KDV yürürlüğe girmiştir.
 2000 yılında BDDK kuruldu.
 2002 yılında TCMB Para Politikası Kurulu kurulmuştur.
 Türkiye yaklaşık 851 milyar dolarlık GSYİH ile dünyanın en büyük 17. Ekonomisidir.
 GSYİH’nın sektörel dağılımı; Hizmetler %65, Sanayi %25, Tarım %10
 Türkiye Kişi başına düşen milli gelir sıralamasında 10.597 $ ile 65. Ülkedir.
 İnsani gelişme endeksine göre 72. Sıradadır.
 Gelir dışı insani gelişme endeksine göre ise 116. Sıradadır.
 2017 GSYİH değeri 851 milyar dolar ve büyüme hızı %7,4 olarak gerçekleşmiştir.
 İşsizlik oranları 2016 yılsonu itibariyle %10,9’dur.
 İstihdam edilenlerin %22,4'ü tarım, %19,9’u sanayi, %6,3’ü inşaat, %51,4'ü ise hizmetler sektöründe yer
almaktadır.
 2017 yılsonu verilene göre enflasyon TÜFE= %11,92 ÜFE= %15,47
 2017 dış açık verileri 58,6 milyar dolardır.
 2017 dış ticaret verilerine göre ihracat 165,8 milyar dolar, ithalat 224,4 milyar dolardır.
 2017 yılsonu verilerine göre merkezi yönetim iç borç stoku 535,5 milyar TL, dış borç stoku 90 milyar dolardır.
 Türkiye’de bütçe açıkları 1970’lerden sonra hızla artmıştır (2001 yılı rekor açık yılıdır)
 2006 yılında KMYK’ya geçilmiştir.

TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ

 Türkiye 1959 yılında AET’ye başvurmuştur.


 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması, 1 Ocak 1964’te yürürlüğe girmiştir.
 Türkiye 1987 yılında AB’ye tam üyelik başvurusu yapmıştır.
 1 Ocak 1996 yılında Türkiye, AB Gümrük Birliği’ne dahil olmuştur.
 AB, 1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığını kabul etmiştir.
 2004 Brüksel Zirvesi’nde Türkiye ile müzakerelere başlanmasına karar verilmiştir.
 3 Ekim 2005 tarihinde AB-TR müzakereleri başlamıştır.

11

You might also like