You are on page 1of 12

5.

BÖLÜM
DİN SOSYOLOJİSİNİN TARİHÇESİ

Selim EREN

Sosyal bilimlerin araştırma konusu yaptığı sorunların birçoğu, bi-


lim alanlarının alt dallara ayrılmasına kadar geçen süreçte, bugünkü
tarzda olmasa bile düşünürlerin gündemlerinde ve araştırma alanları
arasında yer almıştır. Temel Sosyoloji kuramcıları arasında yer alan
aşağıdaki bilim adamları da, dönemleri ve bilgi birikimleriyle doğrudan
alakalı olarak toplumsal sorunların birçoğuna dair anlama ve açıklama
çabalarında bulunmuşlardır. Din de bu anlama-açıklama çabalarının
içerisinde önemli bir toplumsal faktör olarak yer almaktadır. Bilim
alanlarının sınırlarının netleşmesiyle birlikte Din Sosyolojisi biliminin
temel çalışma başlıkları da netleşmiş oldu.
Günümüz toplumsal problemlerinin birçoğunun anlaşılmasında,
aşağıda isimleri ve Din Sosyolojisine dair görüşlerinden bahsedilen bi-
lim insanlarının fikirlerinden yararlanılmaktadır. Doğal olarak toplum-
sal sorunlar zaman, mekân, kültür vb. birçok unsura bağlı olarak farklı
anlaşılabilmektedir. Bilim insanlarının geçmişten günümüze kadar
ortaya koymuş olduğu bütün yöntem ve bilgi birikimini dikkate alma-
dan sosyolojik çalışma yapmak bilimsel yaklaşım açısından doğru de-
ğildir.
Toplumsal sorunların birçoğuna ilişkin kapsamlı düşünceleri bu-
lunan ve bunun için de “büyük boy kuramcılar” olarak adlandırılan
aşağıdaki bilim adamları, toplumsal birçok duruma ilişkin açıklama-
larda bulundukları gibi doğrudan ya da dolaylı olarak din ve toplum
ilişkilerine dair de önemli katkılar sunmuşlardır.
Kitabın sınırlarını zorlamaması için özet olarak temel görüşlerinden
bahsedilen aşağıdaki sosyologların düşüncelerini detaylı öğrenebilmek
için, onların fikirlerini biçimlendiren kendilerinden önce yaşamış bilim
adamlarını ve fikir hareketlerini mutlaka dikkate almak gerekir. Ayrıca,
onların ortaya koymuş olduğu eserlerin, belirli bir zaman diliminde
oluştuğu ve buna bağlı olarak “içinde yaşanılan zamanla sınırlı” ve “ye-
rel” özellikler taşıdığı unutulmamalıdır. Ancak, onları günümüze kadar
taşıyan ve bilim dünyasında haklı bir yere yerleştiren asıl unsur, top-
lumsal olguları bütüncül yaklaşım ve çözümlemeye tabi tutarak bir
takım “toplumsal yasalar”a ulaşmış olmalarıdır. Bunun için, söz konu-


Doç. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji
Bölümü Öğretim Üyesi, Samsun. E-mail: selim.eren@omu.edu.tr.
64 Din Sosyolojisi

su sosyologların eserlerinin tamamıyla okunması, sosyolojik muhayyi-


lenin ve yöntemin kazanılması için lüzumludur.
5.1. İBN HALDUN (1332-1406)
Sosyolojinin temel amaçlarından biri, olay ve olgularla ilgili verileri
çeşitli yöntem ve tekniklerle elde edip çözümlemek ve buradan ilgili
sosyal duruma dair genellemeye gitmektir. 14. yüzyılda yaşamış Tu-
nuslu bir âlim olan İbn Haldun,39 modern Sosyoloji biliminin kurulu-
şuna kadar toplumsal olgulara dair birçok genellemede bulunmuş,
bunları kendine özgü kuramsal çerçevede ifade etmiştir. Ortaya koydu-
ğu teorilerin modern sosyoloji kuramlarına ilham verdiği ve günümüzde
de geçerliliği kabul edilen ya da tartışılan birçok bilimsel yaklaşıma
kaynaklık ettiği bilinmektedir. İbn Haldun, kendine has sosyal teorisini
kurduğu bilim dalına “Umran İlmi” adını vermektedir.
Modern sosyoloji bilimine konu olan birçok meselenin, İbn Hal-
dun’un yazmış olduğu tarih kitabının (Kitâbu’l-İber) giriş bölümü olan
ve Mukaddime40 adıyla müstakil olarak basılan eserinde aynıyla veya
benzerleriyle ele alındığı görülmektedir. Ele aldığı konular arasında;
göç, köy ve şehir hayatı, devletlerin ve toplumların değişimi (kuruluştan
yıkılmasına kadar geçirdiği evreler), nüfus, ekonomik gelişme ve din-
darlık ilişkisi (sekülerleşme), üretim ve tüketim tarzlarının birey ve top-
lumlar üzerine etkisi, coğrafyanın insan ve toplum yapısına tesiri vb.
yer almaktadır.
Toplumsal yapının ve bu yapıdaki değişimin makro teorisini kuran
İbn Haldun, toplumların bir arada ve dayanışma içerisinde yaşamaları-
nı, “asabiyet”41 kavramıyla ifade etmektedir. Asabiyetin azalması ya da
yok olması, devletlerin (toplumların) çözülmesi ve yıkılmasındaki temel
faktördür.
İbn Haldun’a göre devletin kurulması, etkili ve başarılı bir yöneti-
min sağlanması da din sayesinde gerçekleşir. Zira ilahi dinlerde Allah
peygamberlerini asabiyeti güçlü kabilelerden seçmiştir. Devletlerin ku-
ruluşunda da din sayesinde bireysel hırs ve çekişmelerden uzaklaşıla-
rak asabiyet ile iktidar etrafında birleşilir.
İbn Haldun’a göre bedevîler(göçebeler) ve hadarîler (şehirliler) ara-
sında hayata bakış ve yaşam tarzı bakımından temel bazı farklılıklar

39 Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun Hadrami.


40 Kitabu’l-İber’in tam adı: “Kitâbu’l-İber ve Divanu’l-Mübtedei ve’l-Haber fî
Eyyami’l-Arab ve’l-Acem ve’l-Berber ve Men Asarahum Min Züveyi’s-
Sultani’l-Ekber”.
41 Birlik-beraberlik duygusu: İbn Haldun’a göre birlik duygusu iki türlü ger-
çekleşir: Birincisi, soya bağlılık (neseb asabiyeti), ikincisi de birlikte olmayı
gerektiren somut sebepler (sebep asabiyeti).
5. Bölüm: Din Sosyolojisinin Tarihçesi 65

bulunmaktadır. Ona göre bedevîler hadarîlere göre ahlaken daha iyi


durumda ve dindardırlar. Şehirde yaşayan insanların dünya malına
tamahı, lüks tüketimi doğurur. Bu da onların ruhlarında kirlenmeye
neden olur. Bol ve lezzetli yiyeceklerle beslenmeleri de, azla yetinen ve
daha sade beslenen bedevîlere göre dinen zayıflamalarına ve böylece
katı kalpli ve gaflet içerisinde olmalarına yol açar.
Coğrafî koşulların din ve ahlak üzerinde belirleyici etkisinin bulun-
duğunu savunan İbn Haldun, bedenen olduğu gibi dinen ve ahlaken de
iyi durumda olmanın fiziki coğrafya ile doğrudan ilişkisi bulunduğunu
düşünmektedir. İklimin aşırı sıcak ya da soğuk olmasının, insanların
inançlarında, ahlâklarında ve davranışlarında olumsuz etkileri bulun-
maktadır.
5.2. AUGUSTE COMTE (1798-1857)
Fransız düşünür A. Comte, sosyolojinin isim babasıdır. 42 Ortaya
koyduğu evrimci teoriyle, yaşadığı zamana kadar varlığını sürdürmüş
olan dinlerle ilgili yeni bir yaklaşım sergilemiş ve bütün dinlerin klasik
formlarıyla zamanlarını doldurduklarını iddia etmiştir. Bazı çalışmalar-
da da gösterildiği gibi43 aslında Comte’un düşünceleri, büyük oranda
bir süre birlikte çalıştığı Saint Simon’un (1760-1825) fikirleriyle örtüş-
mektedir. Onun hangi fikirlerinin Simon’dan alındığını ayırt etmek pek
mümkün değildir. Ancak, her ikisinin de bütün bilimleri pozitivist bir
felsefi geleneğin etkisiyle anladıkları ve Sosyolojiye de buna göre bir rol
biçtikleri açıktır. Onlara göre sosyoloji bilimi, tıpkı fen bilimlerinin yap-
tığı gibi deneysel bir takım çalışmalar yaparak sosyal gerçekliği çözüm-
leyecek yeterliliktedir. Özellikle Simon, sosyolojinin tatbiki ile her türlü
toplumsal buhranı önlemenin mümkün olacağını düşünmekte, bu yö-
nüyle sosyolojiyi bir din yerine koymaktadır. 44
Comte, önce “sosyal fizik” daha sonra sosyoloji adını verdiği bu bi-
limin, biyolojinin canlılar için yaptığına benzer şekilde, toplumsal yapı-
nın ve işleyişin yasalarını ortaya çıkarmak için gerçekleştireceğini ileri
sürmektedir. Sosyolojinin iki temel kategorisi bulunmaktadır: “Sosyal
statik” ve “sosyal dinamik”. Sosyal statik, toplumun düzenini sağlayan
konsensüsü (uzlaşmayı) ve toplumsal yapıyı inceler. Sosyal dinamik
ise, aşağıda da görüleceği üzere toplumsal yapıdaki değişimin poziti-
vizm aşamasına kadar geçen sürecine odaklanır.

42 Comte, kurmak istediği bilim dalına önce “Sosyal Fizik”, daha sonra “Sosyo-
loji” adını vermiştir.
43 Hans Freyer, İçtimai Nazariyeler Tarihi, Çeviren: Tahir Çağatay, Ayyıldız
Matbaası, 2. Baskı, Ankara 1968,ss.42-44; Cemil Meriç, Saint Simon: İlk
Sosyalist ilk Sosyolog, İletişim Yayınları, 18. Baskı, Ankara, 2015.
44 Freyer, s.43.
66 Din Sosyolojisi

Sosyologların, yaşadıkları dönemin düşünce ve sosyal yapısı üzeri-


ne odaklandıkları bilinen bir durumdur. Bunun en somut örneklerin-
den biri de A. Comte’tur. Onun bütün fikirleri, 19. Yüzyıla kadar Avru-
pa toplumlarının yaşamış olduğu değişimi ve mevcut sorunları anlama
ve yorumlama çabasından müteşekkildir. 45
Comte, “üç hal kanunu” olarak adlandırılan evrim kuramına göre
toplumların üç aşamadan geçerek değişime uğradıklarını düşünmekte-
dir. Bunlar;46
a. Teolojik aşama: Avrupa’da 1300 yılı öncesini işaret eden dö-
nemdir. Bu dönemde din ve doğaüstü güçler düşüncenin ve olgunun
temelini oluşturmaktadır. Örneğin bu dönemde bitkilere canlılığı veren
şey ağaç perisidir.
b. Metafizik aşama: Genel bir aralık olmakla birlikte 1300 ile 1800
yılları arasında kalan zamanı kapsamaktadır. Bu dönemin özelliği me-
tafizik (soyut) güçlerle ilgili inançlar ön planda olmasıdır. Mesela bu
dönemde bitkilere canlılığı veren şey ise ruhtur.
c. Pozitivist aşama: Avrupa’da 1800’lü yıllardan sonrasını işaret
etmektedir. Bu dönemde bilimin, din ve metafizik etkenlerin önüne
geçtiği düşünülmektedir. Aynı örneğin buradaki karşılığını arayacak
olursak; bu dönemde bitkilere canlılığı veren şeyin canlı hücre olduğu-
nu görürüz. Gelinen noktada insanlar, Tanrı ve metafizik dayanaklar
yerine bilimin yasalarına yönelirler. Zira bu yasalar onlara doğanın ve
toplumun işleyişiyle ilgili yeterli bilgiyi sağlayacaktır.
Comte, aslında Batı Avrupa’nın yaşadığı tecrübeyi ifade eden
sosyo-politik ve bilimsel tecrübenin, insanlık tarihi için genel geçer bir
formülünü oluşturmuştur. Ona göre bütün toplumlar, aynı süreçlerden
geçerek pozitivist aşamada son bulan bir değişimi yaşayacaklardır.
Onun dine ilişkin görüşleri de pozitivist bilimsel yaklaşımından ba-
ğımsız değildir. Dini, toplumu meydana getiren insanların uzlaşmasını
sağlayan önemli bir unsur olarak dikkate alır. Sosyolojiye günümüzde
hiç de benimsenmeyen bir rol biçerek onu bir tür din, sosyoloğu da bu
dinin (Sosyolojinin) peygamberi olarak görür. Comte’a göre toplumsal
uzlaşma din olmadan mümkün değildir. Bunun için pozitivist dönemde
de bir tür “çağın dini” olmalıdır. O, bu dini, “insanlık dini” olarak an-

45 Raymond Aron, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, Çeviren: Korkmaz Alemdar,


Bilgi Yayınları, 2. Baskı, Ankara 1989, s.61.
46 Aron, s.60 ve devamı; George Ritzer, Sociological Theory, The McGraw-Hill
Companies, 4th ed., New York, 1996, s.14’den aktaran: Veysel Bozkurt, De-
ğişen Dünyada Sosyoloji, Ekin Yayınları, 5. Baskı, Bursa, 2010, ss.30-31.
5. Bölüm: Din Sosyolojisinin Tarihçesi 67

maktadır. Daha da ileri giderek kendisini bir peygamber yerine koy-


muş, insanlık dini için bir ilmihal47 kitabı bile yazmıştır.48
Günümüze gelinceye kadar Comte’un fikirleri oldukça fazla eleştiri-
ye tabi tutulmuştur. Onun, yeni bir toplum yaratma ve din kurma fikri
sosyal bilimlerin bir hedefi olarak asla kabul görmemektedir. Yine de,
bilimlerin sadece deney ve gözlemle çalışmalarını sürdürebileceğini
ifade eden pozitivist bilimsel anlayış, sosyoloji de dâhil birçok bilimsel
disiplinde etkili olmuştur. Kurumsal dinler de pozitivist bilimsel yakla-
şımlar tarafından ya tamamen “zamanını tamamlamış” ya da “reforma
tabi tutulması gereken eski/eksik”, veya “geri kalmış” bir kurum olarak
değerlendirilmiştir.
5.3. EMİLE DURKHEİM (1858-1917)
Fransız düşünür Durkheim, işlevselci sosyolojinin önde gelen isim-
lerinden biridir. Yazılarında ele aldığı ana temalar; deneysel bir bilim
olarak sosyolojinin önemi, bireyin ortaya çıkışı ve toplumsal düzen, ah-
lâkın kaynağı ve niteliğidir.49 Temel düşüncelerinde, toplumsal yapının
nasıl oluştuğu ve toplumsal işleyişin ne tür araçlarla ve hangi süreçler-
den geçerek devam ettiğine odaklanmıştır. Ona göre toplumları bir ara-
da tutan, bireylerin topluma aidiyetini sağlayan “kolektif bilinç”tir.50
Aynı zamanda, toplumsal yapının hangi durumlarda ve nasıl bütünlü-
ğünü kaybettiği ve değişime uğradığı da onun kuramında önemli bir
yer işgal etmektedir.
Toplumsal İşbölümü, onun ilk önemli kitabıdır. Bu kitapta, sanayi-
leşmeyle birlikte toplum yapısında bir takım değişikliklerin meydana
geldiğini ve toplum içi dayanışma tipinin ve dayanışmayı sağlayan un-
surların değiştiğini ortaya koymaktadır. Ona göre iki tür dayanışmadan
söz edilebilir:51
a. Mekanik dayanışma: Daha çok geleneksel ve işbölümünün az
olduğu toplumlarda görülen dayanışma biçimidir. Burada bireysel fark-
lılıklara çok fazla yer yoktur. İnsanlar, yapmış oldukları iş, kültür ve
inanç bakımından birbirlerine benzerler. Dayanışma da buradan kay-
naklanmaktadır. Geleneksel yaşam biçimine karşı duranlar cezalandı-

47 Bakınız: Auguste Comte, Pozitivizm İlmihali, Çeviren: Peyami Erman, Milli


Eğitim Basımevi, 2. Baskı, İstanbul, 1986, Cilt: I-II.
48 Aron, ss.81,86,89.
49 Antony Giddens, Sosyoloji, Hazırlayan: Cemal Güzel, Ayraç Yayınları, Anka-
ra, 2005, s.8.
50 Kavramla ilgili açıklama için bakınız: J. H. Turner-L. Beeghley - C. H.
Powers, Sosyolojik Teorinin Oluşumu, Çeviren: Ümit Tatlıcan, Sentez Yayın-
ları, 3. Baskı, Ankara, 2013, ss.355-356.
51 Giddens, s.9.
68 Din Sosyolojisi

rılmaktadır. Dolayısıyla toplum içi benzeşim üst düzeydedir. Sanayi-


leşmeyle birlikte bu tür dayanışmanın çözüldüğü görülmektedir.
b. Organik dayanışma: Durkheim, sanayileşmenin gerçekleşmesiy-
le birlikte eski tip toplumsal dayanışmaların da son bulduğunu ileri
sürmektedir. Zira ona göre gelişmiş toplumlarda meslekî uzmanlaşma
kaçınılmazdır. Herkesin, diğerinin yaptığı işe bağımlı olması ve bunun
farkında olarak yaşaması, yeni bir dayanışma tipini meydana getirecek-
tir. Bireyler arasındaki ekonomik karşılıklılık ve bağımlılığın, toplumsal
işleyişte hayatî olduğunu ve toplumca paylaşılan inançların yerini ala-
cağını düşünmektedir.
Durkheim’e göre her ne kadar sanayileşmeyle birlikte toplumsal
yapının devamını sağlayan yeni dayanışma tipi oluşsa bile bunun da
eksiklikleri var ve yeni dönemde de birçok sosyal problem ortaya çık-
mıştır. Bu problemlerin kaynağında da, insanların, hayatın anlamıyla
ilgili düşüncelerinin muğlaklaşmasına yol açan bir tür amaçsızlık ya da
umutsuzluk duygusu manasına gelen “anomi” bulunmaktadır. Bu du-
ruma yol açan en temel sebeplerden biri, eskiden dinin sağlamış oldu-
ğu ahlakî denetim mekanizmasının, sanayi toplumunda çözülmüş ol-
ması ve büyük oranda işlevsizleşmesidir. Ona göre bu durum bireyleri
intihara sürükleyen sebeplerden biridir. 52
İntihar adlı kitabında, Batı Avrupa toplumlarında meydana gelen
intihar istatistiklerinden yola çıkarak sanayileşmeyle birlikte meydana
gelen çözülmelerin etkili olduğu dört tür (bencil, anomik, elcil-özgecil,
kaderci) intihardan bahsetmektedir. Din sosyolojisi açısından bizi ilgi-
lendiren tespiti ise, Katoliklere göre Protestanların daha çok intihar
etmiş olmalarıdır.53 Durkheim’in çalışmasından, toplumsal birlik ve
beraberliği sağlayan unsurların işlevsizleşmesi sonucunda ortaya çıkan
parçalanmışlığın, birçok olumsuzluk yanında intihar gibi hayatî sonuç-
lar doğurabileceği anlaşılmaktadır. 54 Toplumsal konsensüste önemli
olan din ve ahlak sistemlerinin, geleneksel toplumdaki işlevini modern
toplumda yitirmesiyle birlikte eskiden icra ettiği bütünleştirici rolünü
artık yerine getiremediği önemli bir vurgudur.
Durkheim’in müstakil olarak din üzerinde durduğu eseri, iki cilt
olarak yayınlamış olduğu Dinî Hayatın İptidaî Şekilleri (1912)’dir. Bu
eserinde, dinin kaynağının totemcilik olduğunu ve buradan evrilerek
(evrim geçirerek) diğer dinlerin ya da dinî anlayışların ortaya çıktığını
ispata çalışır. Pozitivist bir yaklaşımla, insanların, inanacakları dini
kendilerinin oluşturduğunu ve bilimsel gelişmeyle birlikte artık toplu-

52 Giddens, ss.9,10.
53 Giddens, ss.10-11.
54 Emile Durkheim, İntihar, Çeviren: Özer Ozankaya, Türk Tarih Kurumu Ba-
sımevi, Ankara, 1986, s.377 ve devamı.
5. Bölüm: Din Sosyolojisinin Tarihçesi 69

mun bu gereksinimini (ihtiyacını) bilimin karşılayacağını düşünür.55 V.


Pareto, Durkheim’in bilime yüklediği bu rolü şiddetle eleştirmektedir.
Ona göre bilimsel sosyoloji, dinlerin dogmalarına (inanç sistemlerine)
dayanan türde bir ahlak sistemi kuramaz. Aslında bunu beklemek bi-
limsel düşünceye de ters düşmektedir.56
Durkheim, eleştiriye tabi tutulan birçok görüşü57 olmakla birlikte
Batı’da ve Batı dışında sosyal bilimciler üzerinde etkisi olan bilim
adamlarından biridir. Türk toplumu üzerinde Durkheimci anlayışla
çözümlemelerde bulunan Ziya Gökalp, yaklaşımda bazı farklılıklar bu-
lunsa da üzerinde etkisi olduğu en çok bilinen isimler arasında yer
almaktadır.
5.4. KARL MARX (1818-1883)
İktisat ve toplum kuramcısı Marx, toplumu anlamada ekonomik iş-
leyişi merkeze alan Alman bir düşünürdür. Onun “çatışmacı” kuramın-
da din de toplumsal çatışmanın açıklanmasında kullanılan bir etken
olarak yer almaktadır. Onun din üzerine düşünceleri, detaylı bir din
teorisi kurmamakla birlikte “din afyondur” sözüyle meşhur olmuştur.
Marx, daha önce fikirlerinden bahsedilen düşünürler gibi sanayi
devriminin birey ve toplumlar üzerinde yapmış olduğu etkiyi açıklama-
ya çalışmaktadır. Ancak, Comte ve Durkheim’den çok farklı bir açıdan
yaklaşarak kendine has açıklamalarda bulunmuştur. Özet olarak bah-
sedilecek olursa; ona göre toplum yapısındaki en önemli değişiklik,
kapitalizmin gelişimiyle yaşanmıştır. Burjuva (sermaye sahipleri: para
ve üretim araçlarını elinde bulunduranlar) ile proletarya (işçi sınıfı: ücret-
li emek sahipleri) arasındaki zorunlu ilişki, sermaye sahiplerinin diğer-
lerini sömürmesi tarzındadır.58 Bu emek sömürüsü, iki sınıfın çatışma-
sını doğurmaktadır ve söz konusu çatışma gittikçe şiddetlenecektir.
Neticede devrim gerçekleşecek, ortak mülkiyetin bulunduğu bir devlet
ve toplum sistemi (sınıfsız toplum) sayesinde daha insanca bir yaşam
tesis edilecektir.59 Marx, bir iktisatçı olarak kapitalist ekonominin olu-
şumunu, işleyişini ve bunun sosyolojik sebep ve sonuçlarını Kapital
adlı eserinde geniş bir şekilde ele almaktadır.
Hegel’in diyalektik yaklaşımından etkilenerek (fakat farklı bir kav-
ramsallaştırmayla) kurduğu düşünce sistemi, onu toplum tarihini ça-

55 Bakınız: Aron, ss.243-261.


56 Bkz. Aron, ss.290-291,328.
57 Durkheim’in dine ilişkin eleştirilerin kısa bir özeti için bakınız:
Abdurrahman Kurt, Din Sosyolojisi, Dora Yayınları, Bursa, 2011, ss.109-
110.
58 Marx, bu durumun birey ve toplumlarda “yabancılaşma” meydana getirdiği-
ni ileri sürmektedir.
59 Giddens, ss.12-13.
70 Din Sosyolojisi

tışmalarla izah etmeye götürmüştür. Marx, toplumu “alt yapı” ve “üst


yapı” kavramlarıyla ikili bir kavramsallaştırma üzerinden anlamaya
çalışır. Buna göre alt yapı, üretim araçları ve üretim ilişkilerinden, üst
yapı da kültür, din, dil, devlet, örf, adet vb. unsurlardan oluşmaktadır.
Ona göre insanların bilinçleri maddî kazanım ve ilişkilerini değil, maddî
yaşamları bilinçlerini belirler. Yani, alt yapı üst yapıyı belirlemektedir.
Bu da, insan bilincinin ve buna bağlı her türlü üretiminin, toplumun
bir ürünü olduğu iddiasını ortaya koyar.60
Yukarıda belirttiğimiz gibi, Marx’ın din hakkındaki görüşü, slogan-
laşmış olmakla birlikte oldukça sınırlıdır. Din üzerine düşünceleri, etki-
lendiği fikir adamları da dikkate alındığında onu bir din sosyoloğu ya-
pacak kapsamda ve derinlikte değildir.
Marx, dine ilişkin görüşlerini, genel iktisat teorisi ve sosyolojisini
kurarken kullandığı ana parametreler üzerinden açıklamaktadır. Ona
göre; “din, ruhsuz koşulların tini (ruhu; düşünme yetisi); kalbi olmayan
bir dünyanın kalbi; halkların afyonudur. Dini yani halkın bu aldatıcı
mutluluğunu ortadan kaldırmak demek, halkın gerçek mutluluğunu iste-
mek demektir…”.61
Marx’ın bu düşüncesinin oluşumunda, kendilerini “Genç
Hegelciler” olarak adlandıran dönemin bir grup materyalist genç aka-
demisyeninin, özellikle de Ludwig Feuerbach’ın doğrudan katkısının
olduğu bilinmektedir. Zira bu düşüncelerin oluştuğu dönemde Alman
Prusya devleti, baskıcı tutumu yanında örgütlü dini açıkça destekler
bir tavır içerisinde olmuştur. Dolayısıyla muhalifler tarafından yönelti-
len siyasi eleştiriler, söz konusu devlet tarafından desteklenen ve bir
meşruiyet aracı olarak kullanılan dine de yönelmiştir. Marx, dinin in-
sanların gerçek durumları ve çıkarlarını görmelerine engel olucu bir
işlev gördüğünü düşünür. Dinler bunu, insanların içinde bulunduğu
sefalet ve sömürünün “öte dünya”da giderileceği vurgusuyla başarır-
lar.62
Sonuç olarak Marx’ın dine ilişkin görüşleri, onun çatışma teorisi
çerçevesinde izah edilebilmektedir. Ona göre din, tarih boyunca görülen
sömürenler ve sömürülenler ilişkisi bakımından yönetici elitin düşünce
ve icraatlarını meşrulaştırıcı bir rol oynamaktadır. Bu yönüyle, her ne
kadar halkın kendi kendisini rahatlattığı ya da yönetici seçkinlerin kul-
landığı bir araç olsa da, neticede onların aleyhine sonuçlanacak süreç-
leri desteklemektedir.

60 Bozkurt, s.37.
61 K. Marx – F. Engels, “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı”, Din
Üzerine, Çeviren: Kaya Güvenç, (içinde), Sol Yayınları, 3. Baskı, Ankara,
2002, s.35.
62 J. H. Turner-L. Beeghley-C. H. Powers, ss.122,130,131-133.
5. Bölüm: Din Sosyolojisinin Tarihçesi 71

Marx’ın görüşlerinin sanayileşmeyle birlikte ortaya çıkan sosyal


problemler üzerine odaklandığını tekrar hatırlarsak, onun din üzerine
düşüncelerinin genel özellikleriyle birlikte bütün dinleri dikkate alması
söz konusu değildir. Bu bakımdan, onun sosyal teorisinde dinle ilgili
fikirlerinin bütün din ve dinî olguları kapsadığını söylemek doğru ol-
maz.
5.5. MAX WEBER (1864-1920)
Batılı sosyal bilim geleneğindeki dine yaklaşımla ilgili en temel de-
ğişiklik, Alman iktisatçı ve hukukçu Max Weber’le gerçekleşmiştir. Zira
o, kendinden önceki birçok sosyal bilimcinin düşüncesinde yer alan,
sosyolojinin konusunun, dinlerin menşeine dair açıklamalarda bulun-
maya değil; dinin toplum tarafından anlaşılma ve açıklanma biçimine
odaklanması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Bu yönüyle Weber, “anla-
yıcı” sosyoloji yaklaşımını, dini anlamaya da uygulayarak, dinlerin nasıl
anlaşılması gerektiği ile ilgili hem Batı’da yaygın olan dinlerle, hem de
Batı dışında varlığını sürdüren (Hinduizm, Budizm, İslam gibi) dinlerle
ilgili sosyolojik çalışmalar yapmıştır.
Weber, Batı’da ortaya çıkan bilimsel, teknolojik ve bürokratik deği-
şimin, kendine has bir rasyonelleşme (ussallaşma/akılcılaşma) ile açık-
lanabileceğini düşünmektedir. Batı’yı diğer toplumlardan ayıran en
önemli özelliğin de bilimselliğinin olduğunu savunur. 63
Sosyal gerçekliğin anlaşılması için ürettiği özgün kavramlardan biri
de “ideal tip” olarak ifade edilmektedir. Her ne kadar ideal tiplerin ger-
çek dünyada nadiren bulunma (kısmî özellikleriyle) ihtimali olsa da
yine de bu kavram bir tür “sabit referans”64 olma vasfıyla, sosyal olgu-
ların anlaşılmasında kendisiyle kıyaslama yapılabilecek kullanışlı bir
şablon olma özelliği taşımaktadır.
Diğer sosyologlarda olduğu gibi Weber’de de toplumsal değişmeyi
anlamak ve çözümlemek önemlidir. Marx gibi düşünürlerce öne sürü-
len ekonominin değişimdeki rolünü dikkate alsa da, onu yegâne faktör
olarak kabul etmez. Bunun yerine, insanın motivasyonunun ve zihniyet
yapısının (inançlar, değerler, düşünceler vs.), değişimin arkasındaki
temel etken olduğunu savunur.65 Batıda ortaya çıkan sanayi devrimini
ve kapitalizmi anlamak için de bu yaklaşımı kullanır.
Weber’i “Din sosyoloğu” yapan asıl çalışması ise, kapitalizmi doğu-
ran temel faktörün Protestan ahlakı olduğunu iddia ettiği “Protestan

63 Giddens, ss.14-15.
64 Giddens, s.14.
65 Giddens, s.13. Bu yaklaşımından ötürü Weber’in din sosyolojisi aynı za-
manda Marksizm’e yöneltilen bir eleştiri olarak değerlendirilmiştir. Bakınız:
Freyer, s.191; Aron, s.353.
72 Din Sosyolojisi

Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı çalışmasıdır.66 Ona göre Batı ülkele-


rinde zenginleşen ülke halklarının tamamının Protestan, buna karşın
Katoliklerin de onlara kıyasla fakir olması bir rastlantı değildir. Protes-
tanların, bu dünyada başarılı olmayı ve para biriktirip zenginleşmeyi
Tanrı’nın memnun olacağı bir durum olarak öne çıkarmaları, daha çok
çalışmayı ve mal çoğaltmayı teşvik eden bir zihniyete dönüşmüştür.
Weber, Protestanlarla aynı ırka veya topluma ait olmalarına rağmen
Katoliklerde, “öte dünya” fikrinin daha ağır basmasıyla oluşan zihniyet
farklılığından ötürü, fakirliğin daha fazla olduğunu ileri sürmüştür.
Weber’e göre her din, bir iktisadî ve içtimaî ahlak yaratarak toplu-
mun sosyo-ekonomik anlayış ve işleyişinde mühim bir tesir ortaya ko-
yar. Bu etkilemenin temeli, bizzat dinlerin inanç esaslarından kaynak-
lanmaktadır.67 Bu da farklı dinlerin ya da din anlayışlarının, farklı top-
lumsal kurum, yapı ve işleyiş oluşturmasını açıklayan bir durumdur.
İslam dini üzerine müstakil bir çalışma yapmamış olmakla birlikte,
Weber’in, İslam’a dair yorumlarında, döneminin Batılı Oryantalist an-
lama tarzlarından pek de farklı bir yaklaşımının olmadığını belirtmek
gerekir.68 Bunun sebebini uzunca açıklamak yazının sınırlarını zorlar.
Ancak, bölümün girişinde belirtildiği gibi, bilginin ve bilimin oluşu-
munda sosyo-kültürel yapının ve zamana bağlı koşulların etkilerinin
olduğu gerçeğini hatırlatmakla yetinelim.

KAYNAKÇA

Aron, Raymond, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, Çeviren: Korkmaz Alem-


dar, Bilgi Yayınları, 2. Baskı, Ankara 1989.
Bozkurt, Veysel, Değişen Dünyada Sosyoloji, Ekin Yayınları, 5. Baskı, Bur-
sa, 2010.
Comte, Auguste, Pozitivizm İlmihali, Çeviren: Peyami Erman, Milli Eğitim
Basımevi, 2. Baskı, İstanbul, 1986, Cilt: I-II.
Durkheim, Emile, İntihar, Çeviren: Özer Ozankaya, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1986.

66 Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çeviren: Zeynep Gürata,


Ayraç Yayınları, Ankara, 1997. Weber’in diğer önemli çalışmaları Toplum ve
Ekonomi adlı kitabının bir bölümünü oluşturur. Bunlar arasında Ekonomi
ve Toplum, Genel İktisat Tarihi, Çin’in Dini, Hindistan’ın Dini, Kadim Mu-
sevilik, Türkçe’de Din Sosyolojisi sayılabilir. Bir de derleme olarak yayımla-
nan Sosyoloji Yazıları zikredilebilir.
67 Freyer, ss.191-192.
68 Konuyla ilgili geniş bilgi için bakınız: Bryan S. Turner, Max Weber ve İslam:
Eleştirel Bir Yaklaşım, Vadi Yayınları, Ankara, 1991.
5. Bölüm: Din Sosyolojisinin Tarihçesi 73

Freyer, Hans, İçtimai Nazariyeler Tarihi, Çeviren: Tahir Çağatay, Ayyıldız


Matbaası, 2. Baskı, Ankara 1968.
Giddens, Antony, Sosyoloji, Hazırlayan: Cemal Güzel, Ayraç Yayınları, An-
kara, 2005.
Kurt, Abdurrahman, Din Sosyolojisi, Dora Yayınları, Bursa, 2011.
Marx, K. – Engels, F., “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı”, Din
Üzerine, Çeviren: Kaya Güvenç, (içinde), Sol Yayınları, 3. Baskı, An-
kara, 2002.
Meriç, Cemil, Saint Simon: İlk Sosyalist ilk Sosyolog, İletişim Yayınları, 18.
Baskı, Ankara, 2015.
Turner, Bryan S., Max Weber ve İslam: Eleştirel Bir Yaklaşım, Vadi Yayınla-
rı, Ankara, 1991.
Turner, J. H. – Beeghley, L. – Powers, C.H., Sosyolojik Teorinin Oluşumu,
Çeviren: Ümit Tatlıcan, Sentez Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2013.
Weber, Max, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çeviren: Zeynep
Gürata, Ayraç Yayınları, Ankara, 1997.

ÇALIŞMA SORULARI

Soru 1: Max Weber’in kapitalizmin ortaya çıkışı ile Protestan ahlakı ara-
sında kurduğu ilişkiyi açıklayınız.
Cevap: Weber’e göre sermaye biriktirmek, başarılı olmak, çok çalışarak
zenginleşmek gibi ilkelerle Tanrı’nın memnun olacağını öne süren Protes-
tan ahlakı, kapitalizmin ortaya çıkışına zemin olan sermaye birikimini
mümkün kılmıştır. Batı dünyasında Katoliklerin Protestanlara göre daha
fakir olması ise Protestanların bu dünyada zenginleşmelerini bekleyen
doktrine karşın; Katoliklerin “öte dünya” fikrine önem vermelerindendir.

Soru 2: İbn Haldun’un asabiyet kavramını açıklayınız.


Cevap: İbn Haldun’a göre asabiyet, bir topluluğu bir arada tutan şeydir.
Kişisel ihtiyaç ve hırsların tatmininden ziyade grup bilinci, ahlaken ve di-
nen iyi durumda olmak toplumsal dayanışmayı sağlar. Asabiyetin azalması
bir devletin (toplumun) çözülmesinde ve yıkılmasındaki temel sebeplerden-
dir.

Soru 3: Emile Durkheim’e göre sanayileşme sonrası ortaya çıkan ve top-


lumsal işbölümü gereği bireylerin birbirine muhtaç olduğu dayanışma tipi
………………………..’dır. Boşluğa ne gelmelidir?
Cevap: organik dayanışma

Soru 4: Marx’a göre maddi yaşam, üretim araçları ve üretim ilişkileri


………………………..’yı, kültür, din, ideoloji, dil, örf ve adet ise
………………………..’yı oluşturur. Boşluklara sırasıyla ne gelmelidir?
Cevap: alt yapı, üst yapı
74 Din Sosyolojisi

Soru 5: Durkheim’e göre bireyin topluma aidiyetini sağlayan, toplumları


bir arada tutan şey ………………………..’tir. Boşluğa ne gelmelidir?
Cevap: kolektif bilinç

Soru 6: Durkheim’e göre sanayileşme sonrası toplumlarda dinin ahlakî dü-


zenleme mekanizmalarının çözülmesi sonucu ortaya çıkan amaçsızlık ya
da umutsuzluk duygusu nedir?
a) Anomi b) Yabancılaşma
c) Dünyanın efsununu kaybetmesi d) Bulantı
Cevap: a seçeneğidir.

Soru 7: Auguste Comte’un üç hal kanunu olarak dönemselleştirdiği aşa-


malar aşağıdakilerden hangisidir?
a) İlkel dönem - Feodal dönem - Modern dönem
b) Avcı toplayıcılık - Kapitalizm - Mekanik dayanışma
c) Feodalizm - Kapitalizm – Modernite
d) Teolojik aşama - Metafizik aşama - Pozitivist aşama
Cevap: d seçeneğidir.

Soru 8: İbn Haldun’a göre asabiyeti daha yüksek olan, coğrafî durumların-
dan ötürü ahlaken ve dinen daha iyi konumda olan topluluk aşağıdakiler-
den hangisidir?
a) Hadarîler b) Burjuva sınıfı c) Bedeviler d) Proletarya
Cevap: c seçeneğidir.

You might also like