Professional Documents
Culture Documents
314 139384566703308827 Unite06t
314 139384566703308827 Unite06t
değerlendirdiğini anlayabilecek,
• Müller’in natürizmini, Comte’un pozitivist din
kuramını, Tylor’ın animizmini, Frazer’ın büyü
ve din arasında kurduğu ilişkiyi, Durkheim’in
dine fonksiyonel yaklaşımını kavrayıp bu
teoriler arasında karşılaştırmalar yapabilecek,
• Batı'da sistematik din sosyolojisinin hangi
sosyologlar tarafından geliştirildiğini ve nasıl
sistematize edildiğini, konuları ve metodolojisi
hakkında hangi görüşlere sahip olduğunu
anlayabilecek,
• İslam dünyasında din sosyolojisi konusunda
görüşleri olan bilginleri tanıyabilecek, görüşleri
arasındaki farkları kavrayabilecek,
ÜNİTE
• Türkiye’de; İlahiyat fakülteleri halinde
6
kurumsallaşma sürecine kadar ve
kurumsallaştıktan sonra din sosyolojisi
çalışmalarını öğrenebileceksiniz.
Din Sosyolojisinin Tarihçesi Batı İslam Dünyası ve Türkiye
GİRİŞ
18. yüzyılın başlarında din olgusu üzerine yapılan araştırmalar psikoloji,
antropoloji, etnoloji ve arkeoloji gibi alanlarda ve özellikle dinin kaynağı
problemi üzerinde yoğunlaşmıştı. Rönesans, reform hareketleri ve coğrafi
keşiflerle birlikte medeniyetler ve kültürler arası ilişkilerin artması, kültürün
diğer alanlarında olduğu gibi din alanında da farklı inanç, gelenek ve dinlere
sahip topluluklara ait malzemelerin derlenmesine imkân sağlamıştı. Özellikle
etnoloji, etnografya ve folklor alanındaki çalışmalar bilim adamları açısından
oldukça zengin bir literatüre ulaşmanın yolunu açmıştı. Bu dönemde Batı’nın
sosyo‐ekonomik yapısı hızla değişmeye başlamıştı. Köyden kente göç
hareketleri, büyük kentlerin ve metropollerin ortaya çıkışı ve buna bağlı olarak
toplumların hayatında meydana gelen büyük değişmeler, bilim adamlarının
ilgisini sosyal konulara yönlendirmişti. Bütün bu gelişmeler, sosyoloji ile
toplumun dinî hayatı, din‐toplum ilişkileri, dinî gruplar ve sosyal nitelikli dini
olayların incelenmesini amaçlayan din sosyolojisi biliminin ilahiyat ve
felsefeden ayrılarak bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıkışına zemin
hazırlamıştır. (Günay, 2000: 118)
Hinduların kutsal kitapları olan Veda'lardaki ilâh adlarının doğa güçlerini temsil
etmeleri ile desteklemektedir.
Auguste Comte’un (1798–1857) Pozitivist Din Kuramı
18. yüzyılın aşırı rasyonalist hareketine tepki olarak ortaya çıkan
pozitivist felsefenin önde gelen temsilcisi olan A. Comte, sosyolojiye isim ve
yön vermiş, ona pozitivist felsefenin damgasını vurmuştur. Comte, sosyolojiyi
“sosyal statik” ve “sosyal dinamik” olmak üzere ikiye ayırır. Sosyal statik,
“concensus” (toplumsal uzlaşma) adını verdiği kavramı incelemektedir. Sosyal
dinamik ise, bütün toplumların katetmek zorunda olduğu evrelerin
anlatımından ibarettir. Bu evrelerin Comte düşüncesindeki adı “Üç Hal
Kanunu”dur. Bu kanuna göre, insan düşüncesi birinci aşamada olayları ve
olguları kendisi ile kıyaslanabilecek varlık ya da güçlere mal ederek açıklar. O bu
dönemi “teolojik” dönem olarak isimlendirir. (Kongar, 1999: 96) Teolojik devre
zorunlu olarak metafizik devreye yol açar. Metafizik dönem bir sonraki
aşamaya hazırlık dönemidir. Bu dönemde doğadaki olayları açıklamak için Tanrı
fikrinin yerini, tabiat kuvveti, cevher vs. gibi niteliği belli olmayan kuvvetler
almaktadır. Geçmiş dönemlerin düşünce yapısı üzerinde teologlar ve din
adamları egemen sınıfı oluştururken, modern toplumda bilim adamları ön
plana çıkmaktadır. (Koştaş, 1987: 68) Üç hal yasasının son devresini oluşturan
bu döneme Comte “pozitif dönem” adını verir. İnsanlığın ulaştığı bu dönemde
bilim ve pozitif düşünce hakimdir. (Kongar, 1999: 97)
Comte'un sosyal statik kavramına göre, statik açıdan topluma
bakıldığında aile, devlet ve din kurumlarının toplumun temel unsurları oldukları
görülür. Başka bir ifadeyle bu üç kurum olmadan bir toplum kurulamaz. Toplum
düzeninin tam veya eksik, iyi veya kötü olması kurumlar arasındaki dengeye
bağlıdır.
animizminden farklılığı, gelişmiş her çeşit dinden önce bir sihir (büyü)
aşamasının varlığını ve bunun, dinin gelişimiyle tedrici bir şekilde üstü örtülmüş
olduğunu ileri sürmüş olmasıdır.
Büyü, henüz etrafında olup bitenlerin kanunlarına akıl erdiremeyen ilkel
insanın çevresiyle en eski bağlantı kurma şeklidir. Frazer, insanların ilk
tartışmalarının kıyas yoluyla onları şu iki önermeye inanmaya sevk ettiğini iddia
eder: Birincisi, parça üzerine yapılan etki, bütün üzerinde de benzer bir etkiye
sahip olur. İkincisi, bir nesne üzerinde yapılan etki, o nesneyle normal olarak
temas halinde olan diğer nesneleri de etkiler. Bir yanda benzerlik yasasında
temellenen taklit büyüsüne (homeopathic magic); diğer yanda ise bulaşma ya
da dokunma yasasında temellenen temas büyüsüne (Contagious magic)
yönelik bu inançlar, zekânın, kendi dünyalarını kontrol etmek için insanlar ta‐
rafından sürdürülen çabaların delilleridir. İnsanlar, bu büyüsel uygulamalar
vasıtasıyla olayları gerçekte kontrol edemediklerini fark ederler. Onlar başka
kontrol vasıtaları arayışlarında, insan davranışları ile zayıfın güçlü olana
yalvarmasının zorunluluğu arasında bir tür benzerlik kurmaya çalışırlar. Şayet
büyü, doğayı teslim olmaya zorlamıyorsa, belki dini yalvarışlar onu baş eğmeye
ikna edebilir.
Evrimci din teorileri, insanların kendileri dışındaki bir gerçeği
kavrayamadıkları için, insani varoluşun belirli esrarengiz yönleri sayesinde,
inandıkları dinler içinde bir takım ruhlar, tanrılar ve doğaüstü güçler hayal
etmeye başladıkları varsayımından hareket ederler. Ayrıca bu teorilere göre,
insanların düşünceleri olgunlaşmamış, pratik testlerle kontrol edilmemiş ve
belki de güçlü heyecanların etkisi altında kalarak yanlış işlemiştir.
Tartışma
İslam bilginleri, sadece Müslümanlar bir yandan Hz. Peygamber’in şahsında idealize edilen
İslam bilimlerine değil, “mükemmel insan” arayışı, “insan‐ı kamil” problemi etrafında odaklanmış, öte
toplum hayatının diğer yandan “ideal toplum” arayışı da “medine‐i fazıla” problemi etrafında
alanlarına, bu toplanmıştır. Bu anlamda İslam’da Sünniliğin, Şiiliğin, Mutezilenin, Hariciliğin,
çerçevede din ve filozofların ve sufiliğin insan ve toplum anlayışlarından söz edilebilir. Hatta bu
akımların içinde kişilere ve dönemlere göre farklılaşan ideal “İslam sitesi”
toplum olaylarına da ilgi
anlayışları da mevcuttur. İslam bilginlerinin eserleri bize, örtülü veya açıkça bu
göstermişler, fakat bu
anlayışların profilini vermektedir. En önemlisi de onların, bu görüşlerini, Kur’an
konuları sistematik ve sünnete dayandırmaya çalışmalarıdır. (Günay, 2000: 97‐99) İslam
olarak değil, çeşitli bilim dünyasındaki sosyolojik düşünceleri ve din sosyolojisi ile ilgili bilgileri, daha
alanlarına serpiştirerek ziyade Farabi, Gazali ve İbni Haldun’un eserlerinde bulmaktayız.
incelemeyi tercih
etmişlerdir. Farabi (870–950)
İslam dünyasında sosyoloji ve din sosyolojisinin öncüsü ve hazırlayıcısı
olarak dikkati çeken düşünürlerden biri Farabi’dir. Türkistan’ın Farab şehrinde
doğan, 870–950 yılları arasında yaşamış olan bu büyük Türk‐İslam düşünürü,
bir taraftan Aristo ile Eflatun’u, diğer taraftan Yunan felsefesiyle İslam
Gazali (1058–1111)
İslam dünyasında din sosyolojisinin gerçek öncülerinden biri de
Gazali’dir. Horasan’ın Tus şehrinin Gazale köyünde doğan ve 1058–1111 yılları
arasında yaşamış olan Gazali, filozof, kelamcı, mutasavvıf, fakih ve sosyologdur.
Gazali’nin çeşitli konularda pek çok eseri bulunmaktadır.
el‐Munkız isimli eserinde Gazali, içine düştüğü şüpheleri ve buhranları,
fikir hayatındaki büyük dönüşümü anlatmaktadır. Ancak onun bu şüphelerinin
gerçeğe ulaşmada bir yöntem olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü gerçeği ararken o,
felsefe, kelam, batınilik ve tasavvuf öğretilerini derinlemesine incelemiştir.
Şu halde Gazali’ye göre Bununla birlikte Gazali, bunların hepsini yetersiz görmüş, gerçeğe, yalnızca
dinin, insan ve toplum Allah’ın, insanın kalbine atacağı “ilahi bir nur”la ulaşılacağı sonucuna varmıştır.
hayatında büyük bir Bilimler Sınıflaması
yeri vardır. (Günay, Gazali, bilimleri ikiye ayırır.
2000: 102‐103) Dinle ilgili bilimler: Bunlar, metafizik, ahlak, siyaset ve
psikolojidir.
Dinle ilgisi olmayan bilimler: Bunlar matematik, mantık, fizik ve
tıptır.
Gazali’nin bu sınıflamasında dikkati çeken özelliklerden biri, o zamana
kadar hem batıda hem de doğuda ilgi uyandırmayan siyasetin, dinle ilgili
bilimler sınıflamasında yer almasıdır. Siyaset, peygamberlere vahyedilen
Allah’ın emirlerinden veya aziz ve velilerin bildirilerinden ibarettir ve devlet
işlerinin düzenlenmesinde çok önemli bir fonksiyona sahiptir. Zaten
Peygamber’in ve onun halifelerinin yaptıklarının öğretilmesi, Gazali’nin
teorilerinin en sağlam dayanağıdır. (Taplamacıoğlu, 1964: 88)
Yöntemi: Gazali, çağdaşlarının birçoğu gibi tarihi yöntemi
kullanır. Görüşlerini kabul ettirebilmek için çok sayıda tarihi
örneğe başvurur. Onun örnekleri daha ziyade Peygamber,
sahabe ve tabiin dönemi ağırlıklıdır; fakat Hint, İran ve Yunan
tarihinden de örnekler vermiştir.
İnsan ve Toplumsallık: Gazali, toplumsal olayları, biyolojik
teorilerde olduğu gibi, canlıların organları ile karşılaştırmalar
yaparak açıklar. Ona göre toplum bir canlıya benzer ve canlılarda
bulunan çeşitli organlar, toplumun çeşitli mesleklerini karşılar.
Örneğin kadı, toplumun arzusu; polis, öfkesi; hükümdar ise kalbi
ve sağduyusudur. (Taplamacıoğlu, 1964: 88‐90)
Din ve Akıl İlişkisi: Gazali, kendi döneminde dinin zayıfladığını
görmüş, bu konu üzerinde düşünmüştür. Ona göre dinin
zayıflamasında, siyasi karışıklıkların yanında ilahiyat ve din
meselelerinde aklın yanlış kullanılmasının büyük payı vardır. Bu
sebeple o, filozoflara, özellikle Farabi ve İbni Sina’ya çatar.
Tehafütü’l‐Felasife adlı eserinde saf aklın yararsız skolastik
delillerin hatalı olduğunu belirtir ve skolastik delilleri kullanan
kelamcıları da eleştirir. (Günay, 2000: 104‐105)
Din ve Ekonomi İlişkisi: Gazali, yine İhya’da, din ve ekonomi,
ilişkileri, çalışma, helal‐haram kazanç, ticaret ve faiz üzerinde
durmaktadır.
Dini Gruplar: Hayatı boyunca verdiği eserlerle müminleri,
“tevhid” ve “peygamberlik” inancı etrafında bütünleştirmeye
çalışan Gazali, fanatizmle, taklitle, mezhep ve grup taassubuyla
mücadele etmiştir. Bu amaçla eserlerinde, farklı mezhep, tarikat
Dünyanın yedi iklim bölgesinde ümrana en elverişli bölge, aynı zamanda din
bakımından en büyük ve ilahi dinlerin doğuşu konusunda da en elverişli
Toplumlar ve devletler
bölgedir. Büyük dinler ve peygamberler, ümrana en elverişli bölgelerde ortaya
arasındaki gelişmişlik
çıktılar.
farkları da coğrafi
farklılıklardan ileri gelir. Toplum ve Organizma
(Günay, 2000: 113) İbni Haldun, toplumların da, insanlar gibi, doğup, gelişip (büyüyüp) yok
olduklarını savunmaktadır. Bu görüş, onun “tavırlar teorisi”ne dayanmaktadır.
Aynı toplum içinde hadari ve bedeviler arasında nasıl devamlı bir mücadele
varsa, toplumlar arasında da egemenlik mücadelesi vardır. Bu mücadelede bir
toplum ya da kavim, diğer bir toplum ya da kavime karşı üstünlük sağladığında,
üstün olan toplumun egemenliği başlar. Böyle bir toplumun doğmasından
sonra başlayan süreç içinde toplumlar beş tavır aşamasından geçer. İlk tavır
zafer tavrıdır. İkinci olarak mutlakiyet (otorite) tavrı gelir. Bunu üçüncü olarak
refah ve dördüncü olarak barış tavrı takip eder. Sonuncu tavır olan israfın
ardından toplum çöker. Her toplum, zorunlu olarak bu beş tavrı yaşar. Bu
tavırların sonunda toplumların çökmesi, insan iradesiyle engellenemez. Çünkü
çökme, çeşitli sosyal sebeplerden kaynaklanır. (Günay, 2000: 114)
Asabiyet Teorisi
İbni Haldun’a göre toplumda ümrana kavuşmuş medeni (hadari) halk
kesimleriyle, bunların yerine geçmek isteyen bedeviler arasında büyük bir
mücadele vardır. Bu mücadelede üstünlüğü ele geçirmede rol oynayan güce
“asabiyet” denir. Asabiyet, insanlar arasındaki kan bağı sayesinde ortaya çıkan
doğal ve organik bağlılıkla birlikte her türlü manevi ve dini bağlılığı da içine alır.
Ona göre bu bağlar içinde dini bağ, bir toplumun bütünleşmesinde çok önemli
bir rol oynar. Ayrıca bu bağ, toplumdaki yöneticilerin ayakta kalmalarını sağlar.
Bu sebeple, dini bağla desteklenen asabiyet, bir toplumun enerji kaynağıdır.
Fakat bu asabiyetin ömrü, sosyal şartlara bağlıdır. İbni Haldun, asabiyeti,
“sebep”’ ve “nesep” asabiyeti olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Nesep asabiyeti;
aynı soya mensup olmaktan doğan beraberlik halidir. Sebep asabiyeti aynı
kültür ortamında yaşamaktan doğan ve sonradan elde edilen beraberliktir. O,
sebep asabiyeti içerisinde dine büyük bir yer vermektedir.
Yöntemi
İbni Haldun, toplumdaki olayları ele alırken kendine özgü bilimsel
anlayışını ortaya koyar. Bilindiği gibi sosyal olaylar üzerine düşünme, insanlık
tarihi kadar eskidir. Sosyal olay ve olguların ele alınması, onların sosyal ve siyasi
arka planının sistematik analizi İbni Haldun ile başlamıştır. İbni Haldun’dan
önce toplumların incelenmesinde, çeşitli düşünürlerin sosyolojik nitelikte, fakat
sistematik olmayan gözlem ve değerlendirmeleri vardı. İbni Haldun, değişmenin
evrenselliğini, tarihin sürekliliğini, insan topluluklarının dinamik ve hareketlilik
özelliklerini gözlediği için kendisinden önceki tarihçileri izlememiş ve tarihi ve
sosyal olayları bağımsız olarak değil, bütünlükleri içinde ele almıştır.
Akli Bilimler
İbni Haldun, Mukaddime’de akli bilimlere fazlasıyla yer vermiştir. O, akli
bilimlerin gelişimini, sosyal, kültürel ve ekonomik faktörlere bağlar. Ayrıca
İslam’ın ortaya çıkışından önceki Fars ve Rum bölgelerinde, bilimlerin gelişmiş
olmasını medeniyet, kültür ve devlet faktörlerine bağlar. Müslümanların akli
bilimlere nasıl geçtiğini de anlatır. (Koştaş, 1988: 24–25)
Nakli Bilimler
İbni Haldun nakli bilimleri, Kur’an‐ı Kerim’e ve sünnete dayandırır. Fakat
onun, nakli bilimlerin ortaya çıkış süreçlerini anlatırken yaptığı sosyolojik
değerlendirmeler oldukça önemlidir:
Tefsir: İbni Haldun, tefsir biliminin doğuşunu ele alırken tefsir
kitaplarında, dini hükümlerle ilgisi olmayan haber ve rivayetlerin
yer aldığını; bunun, İslam’ın dışındaki kişilerin uydurması olarak
görülmemesi gerektiğini belirtmektedir. Semavi kitapları
olmayan Arapların okuma‐yazma bilmediğini, bedevi şekilde
yaşadıklarını, “varlıkların sebepleri, yaratılışın sırları” gibi
herkesin bilmek istediği şeyleri, o bölgede yaşayan ve sonradan
Yahudi olan Himyeri Araplardan ve Hristiyan gruplardan
öğrendiklerini vurgulamaktadır. Bu kişiler, Müslüman olduktan
sonra, daha önce öğrendikleri bu bilgileri muhafaza etmiştir. İşte
bu bilgiler tefsir kitaplarına böylece girmiştir.
Fıkıh: Bu bilimi ele alırken, ehlisünnet mezheplerini karşılaştıran
İbni Haldun, Maliki mezhebinin hâkim olduğu Kuzey Afrika ve
Endülüs halkının Iraklılar kadar medeni olmadıklarını ve bunların,
bedevi kültürün etkisiyle Hicaz halkının mezhebine eğilim
gösterdiklerini vurgular. Böylece o, mezheplerin doğuşunun,
insanların yaşadıkları bölge ve hayat şartları ile ilişkisi üzerinde
durmaktadır. (Koştaş, 1988: 26–28)
Tartışma
•Batı’da yapılan ilk din sosyolojisi araştırmalarında din, sistematik bir metodoloji
dahilinde değil, belirli bir gelişim çizgisine dayalı evrimci ve pozitivist
açıklamalarla ele alınmıştır. Bu araştırmalar antropolojik niteliktedir.
•19 yüzyılda dine pozitivist ve evrimci bakış açısıyla yaklaşan Batılı bilim adamları
dinin menşeini araştırmakta, bazıları dinin ata ruhlarına tapınmayla, bazıları
tabiat olaylarının kişileştirilerek tabiat güçlerine tapınmayla, bazıları da totemle
başladığını iddia etmektedir.
•Dinin, insanın başa çıkamadığı veya çözümünü ve açıklamasını bulamadığı olaylar
karşısında kendini avutmak için bulduğu hayali bir sistem olarak görülmesinden
sonra günümüzde sosyal bilimlerdeki ilerlemeler, Weber'in de katkısıyla dinin,
endişe azaltıcı ve kişiliği billurlaştırıcı sembolik bir süreç olarak kavranmasına
imkan vermiştir.
•Weber, din sosyolojisinde öncelikle, kapitalizmin yükselişini, son derece derinden
etkileyen asketik protestanlık teziyle bilinir. Weber, Protestan ahlakının
kapitalizmin doğuşuna etki eden faktörlerden biri olduğu sonucuna varır. Wach,
tarihi, fenomenolojik, karşılaştırmalı ve tipolojik yöntemleri kullanarak, genel ve
sistematik bir din sosyolojisine katkıda bulunmuştur. Wach, dini tecrübenin ifade
biçimlerini, "teorik" (inanç), "pratik" (ibadet) ve "sosyolojik" (dini topluluk) olarak
Özet
Ödev
kelimeyi geçmeyecek şekilde yazınız.
Ödev gönderimi
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi A. Comte’un sosyal statik kuramında,
toplumun temel unsurları arasında yer alır?
Değerlendirme a) Eğitim
sorularını sistemde ilgili b) Aile
ünite başlığı altında yer c) Hukuk
alan “bölüm sonu testi” d) Ahlak
bölümünde etkileşimli e) Sanat
olarak 2. Wach’ın din bilimleri kategorisinde aşağıdakilerden hangisi yer almaz?
cevaplayabilirsiniz. a) Din Fenomenolojisi
b) Din Sosyolojisi
c) Din Felsefesi
d) Dinler Tarihi
e) Din Psikolojisi
3. İlkel toplumların, uyku ve ölüm tecrübesi üzerinde düşünmesi
sonucunda ata ruhlarının kutsallaştırıldığını ve dinlerin özünün bu
kutsallaştırılmaya dayandığını iddia eden antropolog kimdir?
a) Frazer
b) Malinowski
c) Spencer
d) Radcliffe‐Brown
e) Tylor
4. “Din kutsalın tecrübesidir.” diyerek bütün dinleri içine alacak şekilde
dini tanımlayan bilgin kimdir?
a) Otto
b) Mensching
c) Weber
d) Durkheim
e) Wach
5. İnsan düşüncesinin geçirdiği aşamaları “sosyal dinamik” kavramıyla
izah eden ve temeline de dini yerleştiren bilgin kimdir?
a) Durkheim
b) Weber
c) Wach
d) Comte
e) Frazer
6. “İntihar” ve “Din Hayatının İlkel Biçimleri” adlı eserler hangi bilgine
aittir?
a) Otto
b) Weber
c) Durkheim
d) Wach
e) Frazer
7. Toplulukları büyüklüklerine göre büyük, orta ve küçük topluluklar
şeklinde sınıflandıran İslam düşünürü kimdir?
a) Gazali
b) Farabi
c) İbni Haldun
d) İbni Sina
e) P. Sabahaddin
8. Ülkemizde sosyoloji üzerine ilk telif esere sahip olan, ayrıca
Protestanlık ve sosyo‐ekonomik gelişme arasında Weber’in kurduğu
ilişkinin, öncelikle İslam için geçerli olduğunu savunan düşünürümüz
kimdir?
a) Ziya Gökalp
b) P. Sabahaddin
c) Farabi
d) Celal Nuri
e) Mehmet İzzet
9. Peygamberlik ile “mülk”ü, yani devleti birbirinden ayıran, coğrafi
şartların toplumların hayatı üzerindeki derin etkisinden bahseden İslam
bilgini kimdir?
a) Farabi
b) Ziya Gökalp
c) Gazali
d) İbni Sina
e) İbni Haldun
10. İktisatta zihniyetin rolünü araştıran, A. Rustow’un talebesi ve Weber
ekolünün temsilcisi olan düşünürümüz kimdir?
a) P. Sabahaddin
b) H. Ziya Ülken
c) Sabri F. Ülgener
d) Mümtaz Turhan
e) Ziya Gökalp
Cevap Anahtarı
1. B, 2. C, 3. E, 4. A, 5. D, 6.C, 7.B, 8.A, 9.E, 10.C
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Akyüz, N., Çapcıoğlu İ. (Ed) (2012), Ana Başlıklarıyla Din Sosyolojisi,
Grafiker Y. (4. Baskı), Ankara.
Cipriani, Roberto (2000), Sociology of Religion: An Introduction, New
York.
Davis, Winston (2006), “Din Sosyolojisi”, çev. İhsan Çapcıoğlu, Din
Sosyolojisi: Klasik ve Çağdaş Yaklaşımlar –I‐, ed: Bünyamin Solmaz, İhsan
Çapcıoğlu, Konya.
Er, İzzet (1998), Din Sosyolojisi, Ankara 1998.
Günay, Ünver (1988), “Gabriel Le Bras’a Göre Din Sosyolojisi’nin
Araştırma Alanları ve Yöntemleri”, Erciyes Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Kayseri.
………. (2000), Din Sosyolojisi, (3. Baskı), İstanbul.
Kehrer, Günter (1992), “Din Sosyolojisi”, çev. Semahat Yüksel, İstanbul.
Kongar, Emre (1999), Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği
(7. Baskı), İstanbul.
Koştaş, Münir (1987), “Auguste Comte’un Din Sosyolojisi”, A.Ü. İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Ankara.
………. (1988), “İbni Haldun’un Mukaddimesine Dair Bazı Müşahedeler‐
I/II/III”, Din Öğretimi Dergisi, S. 14, 15, 16, Ankara.
Mensching, Gustav (1994), Dini Sosyoloji, çev. Mehmet Aydın.
Scharf, Betty R. (1970), The Sociological Interpretation of Religion,
London.
Taplamacıoğlu, Mehmet (1964), “Bazı İslam Bilginlerinin Toplum
Görüşleri”, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara.
Wach, Joachim (1995), Din Sosyolojisi, çev. Ünver Günay, İstanbul.