You are on page 1of 139

Systema

Circulatorium
Hücrelerin canlılığını koruyabilmesi, sürekli olarak besin maddelerini almak ve
metabolizma artıklarını atmakla mümkündür.
İnsanda bu amaç için dolaşım sistemi adı verilen özel bir sistem mevcuttur..

Dolaşım sisteminin görevi

1. Taşıma Fonksiyonu
Sindirim Sisteminde Emilen Maddeler

Oksijen

Karbondioksit

Diğer Metabolik Maddeler

Artıklar

Hormonlar

2. Düzenleme
3. Mikroorganizmalara Karşı Vücudun Korunması
İki kısımda incelenir.

Systema cardiovasculare
Kan (haema)

Kalp (cor)

Damar sistemi

Systema lymphoideum
Lenf (lympha)

Lenf damarları

Lenf düğümleri
(lymphonodus)

Lenf organları
SYSTEMA CARDIOVASCULARE

Kardiovasküler sistem kalp, kalbe bağlı damarlar ve


kandan oluşur.

Sürekli ve kapalı bir sistemdir. Kalbin pompa kuvveti


ile atılan kan önce arterlere, arteriyollere ve kılcal
damarlara geçer, sonra venüller ve venler aracılığıyla
tekrar kalbe döner.

Sistemin kapalı bir sistem olması nedeniyle madde


alış-verişi kılcal damarlarda gerçekleşir.

Kanın sürekli dolaşımı sayesinde hücrelerin madde


alış-verişi, beslenmesi, tamiri, ısının vücudun her
tarafına dağıtılması ve hormonların dağılımı sağlanır
1. COR (Kalp)
Kalp göğüs boşluğunda iki akciğer arasına (mediastinum) yerleşmiş,
mekanik olarak kanı damarlar vasıtasıyla tüm vücuda pompalayan kas
yapısında bir organdır.
Tepesi aşağıda, tabanı yukarıda, hafif basılmış bir koni şeklinde olan kalp oblik olarak durur.
Kitlesinin 2/3’ü orta hattın solunda, 1/3’ü orta hattın sağında yer alır. Kalbin, erişkin bir
erkekteki uzunluğu 12 cm, genişliği 9 cm, kalınlığı 6 cm, ağırlığı 300 gr kadardır. Erişkin bir
kadında, boyutlar yarımşar cm kadar daha küçük, ağırlık ise 250 gr’dır.
KALBİN DIŞ GÖRÜNÜŞÜ VE OLUŞUMLARI
Basis cordis denilen bir taban kısmı, apex cordis denilen bir tepesi vardır. Apex
serbest olduğu halde, basis’e kalbe girip çıkan büyük damarlar tutunur. Öne, sola
ve aşağıya bakan kalp tepesi, 5-6. kaburgalar arası aralıkta ve orta hattın 9 cm
kadar solunda yer alır. Kalbin sistolü esnasında bu noktada kalp tepe vurumu (ictus
cordis) gözlenir ve hissedilir.
KALP ZARI

 Kalp ve kalbe girip çıkan


damarların kök kısımları
perikardiyum (pericardium) adı
verilen bir kese ile
kuşatılmıştır.

 Bu kese, arasında
perikardiyal sıvı bulunan iki
zardan oluşur.

13
 Zarın kalp kasına bitişik
olan kısmına visseral
perikardiyum, dış yüzeyde
olanına ise pariyetal
perikardiyum adı verilir.

14
Kalp uzunlamasına bir bölme ile
sağ ve sol iki yarıma ayrılır. İki
yarım arasında doğrudan ilişki
yoktur. Her yarım ince bir
duvarla üst ve alt boşluklara
ayrılır.

Kanın kalbe kabul edildiği


odacıklar atrium (kulakçık), kanı
kalpten pompalayan odacıklar
ise ventrikül (karıncık) olarak
adlandırılır
 Odacıklar birbirlerinden kassal
duvarlarla (septum) ya da
kapakçıklarla ayrılmıştır.

 İki atriumu ayıran bölmeye


atriallerarası septum (septum
interatriale), her iki ventrikülü
ayıran bölmeye ventriküllerarası
septum (septum interventriculare)
denir.

 Atrium ile venriküller arasında


ise atrioventriküler septum (septum
atrioventriculare) adı verilen bölme
yer alır.
16
SAĞ KALP
Oksijenden fakir kanın –venöz kanın- toplandığı
ve akciğerlere pompalandığı kalp bölümüdür.
Sağ atrium (atrium dextrum): Akciğerler hariç
tüm vücut kanının toplandığı kalp boşluğudur.
Kan, sağ atriuma vena cava superior (VCS) ve
vena cava inferior (VCI) ile gelir. Sağ
atriumdaki kan ise sağ atrioventriküler delik
aracılığı ile sağ ventrüküle geçer. Kalbin kendine
özgü venleri de sinus coronarius yolu ile sağ
atriuma ulaşır.
Sağ ventrikül (ventrikulus dexter): Venöz kan
taşıyan ikinci boşluk olup, kendisine gelen kanı
pulmoner delik (ostium trunci pulmonalis)
aracılığı ile truncus pulmonalis a. pulmonalis yolu
üzerinden akciğerlere pompalar.
SOL KALP
Oksijenden zengin kanın –oksijenize
kanın- toplandığı ve tüm vücuda
pompalandığı kalp bölümüdür.
Sol atrium (atrium sinistrum):
Pulmoner venler yolu ile akciğerlerden
oksijenize kanı alan kalp boşluğudur.
Sol atriumdaki kan, sol atrio-
ventriküler delik aracılığı ile sol
ventriküle geçer.
Sol ventrikül (ventrikulus sinister):
En güçlü muskular duvara sahip olan
sol ventrikül, kendine gelen kanı ana
atardamar (AORT) yolu ile tüm
vücuda pompalar.
Kalp içindeki kanın hareketi ve anadamarlara (aorta ve truncus
pulmonalis) atılan kanın geri dönüşünün engellenmesi kapakçıklarla
sağlanır. Gerek atrio-ventriküler deliklerdeki kapaklar, gerekse aorta ve
truncus pulmonalis başlangıçlarındaki semilunar kapakçıklar tek yönlü
geçişe olanak verirler. Valva tricuspitalis ve valva mitralis atriumdan
ventriküle, aorta ve truncus pulmonalis başlangıçlarındaki kapak
sistemleri ventrikülden aorta’ya (veya truncus pulmonalis’e) geçişe izin
verirler
Kalbin Yüzleri
Facies sternocostalis (facies anterior, ön yüz): Kalbin ön yüzü sternum’un
gövdesi ve 3. 6. kostalarla komşuluk yapar.
Facies diaphragmatica (facies inferior, alt yüz): Bu yüz diaphragma ile komşudur.
Diaphragma aracılığı ile karaciğerin üst yüzü ve midenin fundus bölgesi ile
komşuluk önemlidir. Fazla yemek yendiğinde fundus bölgesi komşuluğu kalbe
basınç yapabilir.
Sternokostal ve diyaframatik yüzlerde, uzunlumasına seyreden, içinde koroner
damarların dallarının uzandığı interventiküler oluklar bulunur. Sternokostal
yüzün üst sağ tarafında sağ kulakçık (auricula dextra), sol tarafında sol kulakçık
(auricula sinistra), ikisi arasında a. truncus pulmanalis görülür.
b. Kalp boşlukları ve kanın hareketinin yönlendirilmesi
İçi boşluklu bir organ olan insan kalbi, bazı bölmelerle dört odacığa
bölünmüştür. Üst iki odacığın herbiri atrium, alt iki odacığın herbiri
ventrikülüs olarak adlandırılır. Sağ atrium ve sağ ventrikül birbirine bir
delik aracılığı ile bağlı olup ikisine birden sağ kalp, sol atrium ve sol
ventrikül birbirine bir delik aracılığı ile bağlı olup ikisine birden sol kalp
denir. Sağ ve sol kalpler arasında direkt bir bağlantı yoktur. Sağ ve sol
kalplerin atriumları arasında interatrial, ventrikülleri arasında
interventriküler bölmeler yer alır.
KALP KAPAKLARI

 Atriumlarla ventriküller arasında


açılıp kapanabilen atrio-ventriküler
kapaklar (A-V kapaklar) yer
almaktadır.

 Bunlardan sağ atrium ile sağ


ventrikül arasında yer alanı 3
bölümden oluşmuştur ve triküspit
kapak (valva tricuspidalis) olarak
adlandırılır.

 Sol atrium ile sol ventrikül arasında


bulunan kapak ise 2 bölümlü olup,
biküspit/ mitral kapak (valva
bicuspidalis/ valva mitralis) adını
alır.
24
 Kalpte ayrıca, sol ventrikül
ile buradan kanı taşıyan aort
arasında ve sağ ventrikül ile
buradaki kanı akciğerlere
götüren pulmoner arter
arasında da kapaklar
bulunmaktadır.

 Bunlara yarımay şeklinde olmaları sebebiyle genel


olarak semilunar kapaklar (valvulae semilunares) adı
verilir.
25
Valva aortae:

Sol ventrikülüsten çıkan


aortanın başlangıç yerindeki
kapaktır.

Valva trunci pulmonalis:

Sağ ventrikülüsten çıkan


pulmoner arterin çıkış
deliğinde (ostium trunci
pulmonalis) bulunan
kapaklardır.
 Bütün kalp kapakları bağ dokudan meydana gelmiştir ve kan
hareketi sonucu oluşan basınç farkıyla tamamen pasif olarak
kapanır ya da açılırlar.

28
KALBE GİRİP ÇIKAN BÜYÜK DAMARLAR
Damarlar içindeki kanın hareketini sağlayan kalbin, her boşluğuna ait özel
damarlar mevcuttur.
Kalpten çıkan ve kalpteki kanı akciğerler ve diğer vücut bölümlerine
ileten damarlara arteria (arter, atardamar) denir.
Arterler, kalbin ventriküllerinden çıkarlar. Sağ ventrikülden çıkan
atardamar truncus pulmonalis-arteria pulmonalis olup akciğerlere venöz
kan iletir.
Sol ventrikülden çıkan atardamar AORT olup tüm
vücuda oksijenize kan taşır.
Periferde bulunan kanı kalbe ileten damarlara vena
(ven, toplar damar) denir. Toplardamarlar, kalbin
atriyumlarına girerler.
Sağ atriyuma giren vena cava superior ve vena cava
inferior vücudun tüm venöz kanını toplarlar.
Sol atrium, akciğerlerden oksijenize kanı toplar.
Oksijenize kanı, akciğerlerden sol atriuma taşıyan
4 adet damar venae pulmonales (pulmoner venler)
olarak adlandırılır.
Aorta ile başlayıp vena cava superior
ve vena cava inferior’un sağ atriuma
girişi ile sonlanan dolaşım sistemik
dolaşım (circulatio major),

Arteria pulmonalis ile başlayıp vv.


pulmonales’in sol atriuma girişi ile
sonlanan dolaşım pulmoner dolaşım
(circulatio minör) olarak adlandırılır.

Küçük dolaşım, oksijenize kan elde


edilmesi, büyük dolaşım oksijenize
kanın kullanılıp toplanması amacına
yönelik çalışır.
KALP DUVARI

Kalp duvarı 3 tabakadan oluşur. Bunlar içten dışarı doğru;

1) Endokardiyum

2) Miyokardiyum

3)Epikardiyum
3) tabakalarıdır.

32
Endokardiyum: Kalp odacıklarının iç yüzünü döşeyen ve kalp kapaklarını
örten endotel katmanıdır.

 Miyokardiyum: Kalbin kas tabakasını oluşturan kısımdır. Çizgili kas


liflerinden oluşur. Atriumlarda ince bir yapı gösterirken, ventriküllerde
kalındır.

 Epikardiyum: Esnek lifler, damarlar ve sinirler bakımından zengin olan


en dış tabakadır.

33
MİYOKARDİUM
 Kalp kası liflerini enine
kesen koyu alanlara
interkale disk adı verilir.
Bunlar gerçekte, kalp kası
hücrelerini birbirinden
ayıran hücre zarlarıdır.

36
Fasiya adherens;
 Transvers komponent
 Sıkı hücre yapışması
Makula adherens
(desmozom);
 Transvers ve lateral
komponent
 Fasiya adherense
destek
Gap junction;
 Lateral komponent
 İyon geçişi
 Kalp kası, bir sinsityum
oluşturacak şekilde biraraya
gelmiş pek çok kas hücresinden
meydana gelir.

 Bu sinsityum, kalp kası hücrelerini öylesine sıkı


bağlamıştır ki; hücrelerden sadece biri uyarılınca, uyarı
interkale diskleri geçerek kısa sürede tüm kalp kaslarına
iletilir.
40
 Böylece tek bir hücrenin uyarılması, aksiyon
potansiyelinin tüm hücreler arasında hızla
yayılmasına neden olur.

 Bu olay ya hep ya hiç prensibi olarak bilinir.

41
 Kalp iki sinsityumdan meydana gelir. Bunlar, iki
atriumun duvarını oluşturan atrium sinsityumu ve iki
ventrikül duvarını oluşturan ventrikül sinsityumudur.

 İki sinsityum arasındaki aksiyon potansiyeli iletimi A-


V düğümü ile sağlanır.

 Kalp kası kitlesinin bu şekilde iki işlevsel sinsityuma


bölünmesi, atriumların ventriküllerden bir süre önce
kasılmasına olanak verir. Bu da, kalp kasının etkinliği
açısından önemlidir.

42
KALBİN ÖZELLEŞMİŞ UYARI VE İLETİ SİSTEMİ
İLE OTOMATİK UYARILMASI

Kalp;

(1) Kalp kasının ritmik kasılmasını sağlamak için sürekli


olarak kendiliğinden uyarılar doğuran ve

(2) Bu uyarıları hızla bütün kalbe ileten özelleşmiş hücre


gruplarıyla donatılmıştır.

43
Bunlar;

 Kalpte ritmik olarak depolarizasyon gösteren ve kalbi


kasılmaya sevk eden sinüs düğümü (sinoatrial düğüm/S-A
düğümü),

Uyarıları S-A düğümünden atrioventriküler düğüme


ileten düğümler arası yollar,

44
 Atriumlardan gelen uyarıların ventriküllere
geçişini geciktiren atrioventriküler düğüm (A-V
düğümü),

 A-V düğümünden gelen uyarıların ventriküllerin


tüm bölgelerine dağılmasını sağlayan his demetleri
(atrioventriküler demet) ve purkinje liflerinden
oluşur.

45
46
S-A DÜĞÜMÜ

 Kalbin normal ritmik


uyarılarını doğuran, küçük,
elips şeklinde özelleşmiş
bir kas şerididir.

 Sağ atriumun lateral


duvarına yerleşmiştir.
Neden kalbin ritmini A-V düğümü ya da
purkinje lifleri değil de S-A düğümü
denetler?

47
 Çünkü; S-A düğümünün ateşleme hızı A-V düğümü ve
diğerlerine göre oldukça yüksektir.

 S-A düğümünün her ateşleyişinde oluşan uyarılar hem


A-V düğüme hem de purkinje liflerine iletilir ve bunların
uyarılabilir zarlarını ateşler.

 Daha sonra bu dokularda ve S-A düğümünde aksiyon


potansiyeli hemen hemen aynı zamanda son bulur ve
dokular hiperpolarize olur.

48
 Fakat hiperpolarizasyon S-A düğümünde diğer ikisinden
daha çabuk kaybolur ve düğüm yeni bir uyarı oluşturur.

 Dolayısıyla, S-A düğümü kalbin normal uyarı odağıdır


(pacemaker=hız belirleyici).
belirleyici)

49
Ancak;

(1) S-A düğümünden uyarı çıkışı azaldığında veya

(2) S-A düğümü baskılandığında kalpte başka bölgeler


de kasılmayı başlatabilir.

 Kalpte uyarı başlatan S-A düğümü dışındaki bölgeler


ektopik odak olarak adlandırılır.

 Örneğin; S-A düğümü tahrip edildiğinde, A-V


düğümündeki hücreler kendiliğinden uyarılmayı başlatır
ve artık bu düğüm kalp için esas pacemaker olur.

50
A-V DÜĞÜMÜ

 S-V düğümünden kaynaklanan uyarı


düğümler arası yollarla önce atrium
kaslarına yayılır. Ardından, triküspit
kapağın arkasında yer alan A-V düğümüne
gelir.

 A-V düğümünde, uyarıların


ventriküllere iletimi kısa bir süre (1/10
sn) geciktirilir. Bu gecikme, ventriküller
kasılmaya başlamadan önce atriumlara,
içeriklerini ventriküllere boşaltmaları için
zaman tanır.

51
HİS DEMETLERİ VE PURKİNJE LİFLERİ

 A-V düğümünden ventriküllere uyarıların dağılması his


demetleri ve purkinje lifleri ile sağlanır.

 His demeti, ventriküllerarası septumun sağ tarafından


aşağıya doğru seyreder ve sağ-sol olarak iki dala ayrılır.

 Bu dallar son olarak purkinje lifleri olarak adlandırılan


çok sayıda daha ince dallara ayrılır.
52
 Purkinje lifleri,
ventriküllerin kas
duvarları boyunca
ilerleyerek uyarıları
tüm ventrikül kaslarına
yayarlar.

Sağ ventrikül duvarı, sol ventriküldekinden daha ince


olduğu için uyarı dalgası sağ ventriküle daha erken
yayılır.
53
 Özet olarak kalpte kas
S-A düğümü
uyarıları tarafından alınan yol şu
şekildedir;
Atrium duvarları

A-V düğümü

His demeti

Purkinje lifleri

Ventrikül duvarları
54
KALP KASINDA AKSİYON POTANSİYELİ

 Bir kalp kası hücresinde dinlenme halindeki


elektriksel potansiyel -85 ile -95 mV arasındadır.

 S-A düğümü tarafından impuls oluşturulduğunda,


atriumlar yaklaşık 0.2 sn, ventrikül kasları ise 0.3 sn
süreyle depolarize kalarak bir düzlük (plato)
oluştururlar.

 Platonun sonunda ise ani repolarizasyon gerçekleşir.


55
 Bu platonun varlığı kalp
kasındaki kasılmanın,
iskelet kasına kıyasla
aksiyon potansiyelinin 3-15
kez daha uzun sürmesine
neden olur.

57
Platonun oluşma sebebi ise şudur;

 İskelet kasında aksiyon potansiyeli, neredeyse tamamen büyük


miktarlardaki Na+ iyonlarının hücre içine girmesine izin veren hızlı Na+
kanallarının
kanalları ani açılmasıyla meydana gelir.

 Bu kanallar, yalnızca saniyenin 1/10.000’i süresince açık kalır ve sonra


aniden kapanır. Kanallar kapandıktan sonra ise repolarizasyon başlar.

58
 Kalp kasında ise aksiyon potansiyeli iki tip kanalın
açılmasıyla meydana gelir;

1) İskelet kaslarındakinin aynısı olan hızlı Na+ kanalları

2) Yavaş Ca++ kanalları (Na+-Ca++ kanalları)

59
 Bu kanallar, saniyenin 1/10’i süresince açık kalırlar.

 Bu süre zarfında çok miktarda Na+ ve Ca++ iyonu


kanaldan geçerek kalp kası lifine ulaşır ve sonuçta uzun
süren bir depolarizasyon sağlayarak, aksiyon
potansiyelindeki plato fazını
fazı oluşturur.

60
 Aksiyon potansiyelinin hem atrium, hem de ventrikül
kaslarının liflerindeki iletim hızı yaklaşık 0.3-0.5
m/sn’dir.

61
 Kalp kası, bütün uyarılabilir dokular gibi aksiyon
potansiyeli esnasında yeniden uyarılmaya cevap vermez
(refrakter peryot).
peryot)

 Ventriküller için bu süre 0.25-0.3 sn, atriumlarda


ise 0.15 sn’dir.

62
KALP KASININ KASILMASI

 Kalp kasının kasılma mekanizması da iskelet kasından


bazı farklılıklar gösterir.

 İskelet kasında da olduğu gibi bir aksiyon


potansiyeli, kalp kasının zarı üzerinde ilerlerken aynı
zamanda transvers (T) tübüllerin zarları boyunca
ilerleyerek kalp kası lifinin iç kısımlarına yayılır.

63
 T tübüllerindeki aksiyon potansiyeli, sarkoplazmik
retikulum zarını etkileyerek Ca++ iyonlarının hızla kasın
sarkoplazmasına serbestleşmesine neden olur.

 Sonuçta, miyozin-aktin filamentlerinin birbiri


üzerinde kaymasını sağlayan kimyasal tepkimeleri
katalizleyerek kas kasılmasına meydana gelir.

64
65
 Buraya kadar uyarılma-kasılma bağlantısının
mekanizması iskelet kasınınki ile aynıdır fakat kalp
kasında çok farklı ikinci bir etki daha vardır.

 Kalp kasında sarkoplazmik retikulumdan gelen Ca++


iyonlarına ek olarak, aksiyon potansiyeli sırasında T
tübüllerinden de sarkoplazmaya büyük miktarda Ca++
difüzyonu gerçekleşir.

66
 T tübüllerinden gelen bu ek Ca++ olmasaydı, kalp
kasının kasılma kuvveti önemli ölçüde azalırdı.

 Çünkü, kalp kasının sarkoplazmik retikulumu, iskelet


kasınınkine oranla daha az gelişmiştir ve tam bir
kasılma sağlayacak kadar Ca++ içermemektedir.

 Diğer taraftan, kalp kasındaki T tübüllerinin çapı,


iskelet kasında bulunanlardan 5 kat daha büyüktür,
böylece daha fazla Ca++ iyonu depolayabilir.

67
KASILMANIN SÜRESİ

 Kalp kası aksiyon potansiyeli başladıktan birkaç


milisaniye sonra kasılmaya başlar.

 Aksiyon potansiyelinin son bulmasından birkaç


milisaniye sonraya kadar da devam eder.

 Bu süre atrium kasında 0.2 sn, ventrikül kasında 0.3


sn’dir.

68
KASILMANIN DÖNGÜSÜ

 Bir kalp atımının başlangıcından, bir sonraki kalp


atımının başlangıcına kadar gerçekleşen kalp olayları
kalp döngüsü (kardiyak siklus) olarak adlandırılır (0.8
sn).

 Her bir döngü, S-A düğümünden aksiyon


potansiyelinin kendiliğinden oluşması ile başlar.

69
 Kalp döngüsü, kalbin kan ile dolduğu diastol olarak
adlandırılan bir gevşeme döneminden ve bunu izleyen
sistol adı verilen bir kasılma döneminden oluşur.

 Kalbin atriumları sistol fazındayken, ventriküller


diastol; ventriküller sistol fazındayken bu kez atriumlar
diastol fazında bulunur.

70
71
72
 Atrium ve ventriküllerin birbirini takip eden sistol
ve diastol hareketleri ile vücutta kan dolaşımı sağlanır.

Baş ve vücuda
Baş ve kollardan
Akciğerlere

Akciğer
lerden

Gövde ve
bacaklardan

73
KALP SESİ

 Kalp bir stetoskop ile dinlendiğinde, genellikle lup-


dup olarak tanımlanan kalp kapaklarının çalışmasından
kaynaklanan karakteristik bir ses duyulur.

 Kalp kapaklarının açılması nispeten yavaş


gerçekleşen bir olay olduğu için ses çıkarmaz. Ancak,
kapaklar kapandığında gelişen ani basınç farkı,
kapakların yapraklarında ve çevre sıvılarda titreşimlere
neden olarak göğüse tüm yönlerde yayılan sesler
çıkarır.

74
 İşitilen ilk ses ‘lup’,
‘lup’ ventriküller kasılmaya
başlarken, A-V kapakların kapanması ile oluşur. Birinci
kalp sesi olarak bilinir.

 İkinci ses ‘dup’,


‘dup’ ventriküler diastolün başlangıcına
işaret eder ve semilunar kapakların kapanmasıyla
oluşur. Bu ses, ikinci kalp sesi’
sesi dir.

75
 Nadiren, atriumlar kasılınca ventriküllere hızla akan
kanın neden olduğu titreşimlere bağlı olarak da üçüncü
kalp sesi meydana gelir. Ancak, stetoskopla duyulmaz.

76
Üfürümler
• Üfürümler ve gürültüler damar sistemini çeşitli bölümlerinde işitilen
anormal seslerdir.
• Üfürümler hepsi olmamakla birlikte kalp kapak problemini gösterir
ve pek çoğunun klinik anlamı yoktur.
• Kalp sesleri dikkatlice dinlendiğinde dinlenim kalp üfürümleri
belirlenebilir ve bu üfürümler kalp kapak fonksiyon bozuklukları,
doğuştan kalp hastalıkları, yüksek kan basıncı, ve diğer ciddi
problemlerin belirtisi olabilir.
• Büyüme dönemindeki pek çok bireyde gözlenen üfürümler, kalp
kapaklarının çalışması normal olduğu için fonksiyonel/fizyolojik
üfürüm olarak isimlendir
KALBİN SİNİRSEL DENETİMİ

 Kalp, kendi ritmik atımlarını düzenleme


kapasitesinde olmasına rağmen, vücudun değişen
ihtiyaçlarını karşılamak üzere kasılma oranını ve
kuvvetini kendi kendine değiştiremez.

 Bu çeşit kontrol otonom sinir sistemi tarafından


sağlanır.

78
 Kalbin pompalama etkinliği çok sayıda sempatik ve
parasempatik sinirin yoğun denetimi altındadır.

 Her iki atriumda bol miktarda hem sempatik, hem de


parasempatik sinirler bulunurken, ventriküllerde ise
daha ziyade sempatik sinirler vardır.

79
80
a) Sempatik Sinirler:

 Kalbin sempatik siniri n. accelerentis’tir.


accelerentis

 Kuvvetli sempatik uyarılar, kalp hızını erişkin


insanlarda dakikada 180-200, gençlerde 250 atıma
kadar arttırabilir.

 Kalp kasının kasılma kuvvetini arttırarak, pompalanan


kanın hacmini ve fırlatma basıncını arttırır.

81
b) Parasempatik Sinirler:

 Kalbin parasempatik siniri n. vagus’tur.


vagus

 Kuvvetli vagus uyarıları, kalp atımını dakikada 20-40


vuruya kadar düşürebilir.

 Kalp kasının kasılma kuvvetini %20-30 oranında


azaltabilir.

82
83
Dakikada 100 atımdan fazla olan kalp
atım hızı taşikardi,
taşikardi 60 atımdan daha az
olanı ise bradikardi olarak adlandırılır.

84
İYONLARIN KALP İŞLEVİNE ETKİLERİ

POTASYUM:

 Kan dolaşımındaki K+ artışı, kalbin atım sayısının


azalmasına ve dilatasyonuna neden olur.

 Yüksek K+, A-V düğümünü etkileyerek atriumlardan


ventriküllere uyarı iletimine engel olur.

 Bu etkiler, hücre dışı sıvılardaki yüksek potasyumun,


kalp kası liflerinin dinlenim zar potansiyelini
azaltmasına bağlıdır.

85
 Zar potansiyeli azalınca, aksiyon potansiyelinin
şiddeti de azalır. Bu da, kalp kasılmasını giderek
zayıflatır.

KALSİYUM:

 Ca++ iyonlarının artışı potasyumun tersi etki


göstererek kalpte spastik kasılmalara yol açar.

86
 Bunun sebebi, kalsiyumun, kasılma olayının
uyarılmasında doğrudan etkili olmasıdır.

SODYUM:

 Yüksek Na+ miktarı da potasyuma benzer şekilde


kalp fonksiyonlarını baskılamaktadır.

87
ELEKTROKARDİYOGRAM

 Kalp uyarısı, kalp boyunca ilerlerken kalbi çevreleyen


dokulara elektrik akımları yayılır.

 Bu akımların küçük bir miktarı vücut yüzeyine kadar


ilerler.

88
 Deri üzerine, kalbin
karşılıklı iki yanına
elektrotlar yerleştirilirse, bu
akımların doğurduğu
elektriksel potansiyeller
kaydedilebilir.

 Bu kayıt elektrokardiyogram olarak adlandırılır.

89
 Elektrokardiyogram analizi sonucu;

1) Kalbin vücut içindeki pozisyonu,

2) Kalp odacıklarının büyüklükleri

3) Çeşitli ritm ve iletim bozuklukları saptanabilir.

90
 Normal bir elektrokardiyogram, bir P dalgası,
dalgası bir
QRS kompleksi ve bir T dalgasından
dalgası meydana gelir.

91
P Dalgası: Depolarizasyonun atriumlara yayılmasıyla
oluşur.

QRS Dalgaları: P dalgasından 0.16 sn sonra


ventriküllerin depolarizasyonuna bağlı olarak meydana
gelir.

T Dalgası: Ventrikül kası liflerinin gevşemeye başladığı


zamanı yani ventriküler repolarizasyon evresini temsil
eder.
92
Sonuç olarak elektrokardiyogram, atrium ve
ventriküllerin hem depolarizasyon, hem de
repolarizasyon dalgalarından oluşmaktadır.

93
KALBİ BESLEYEN DAMARLAR

Kalp kası, beyin hariç diğer herhangi bir organdan daha fazla oksijene

gereksinme gösterir. Kalp kası, kalp içinde bulunan kandan direkt

olarak yararlanamaz; ancak özel damarlar aracılığı ile bundan

yararlanabilir. Kalbi besleyen damarlarda büyük dolaşımın başlangıç

yeri olan aorta’dan çıkarlar. Koroner arter (a. coronaria dextra et

sinistra) olarak adlandırılan bu atardamarlarla kalp duvarına gelen kan,

kalbin kendine özgü toplardamarları (venae cordis) yolu ile kalbin

atriumuna döner. Kalbin pompaladığı kanın %5-10’u (günde 380 litre,

100 galon) kalp duvarının beslenmesi için kullanılır.


KAN DAMARLARI (vasa sanguinae)
Kalbin harekete geçirdiği kanı vücudun tüm hücrelerine
ulaştıran ve bu kanı tekrar kalbe geri getiren borular
sistemine (systema vasculare) kan damarları adı verilir.

Kanı kalpten hedef organlara ulaştıran kan damarlarına


arter (arteria),

Dokularda madde alış verişini sağlayan damarlara


kapiller,

Kanın kalbe geri dönmesini sağlayan damarlara ven


(vena) denir.
Kalpten çıkan damarlar, arteria (atardamar) olarak adlandırılır. Arterler, arteria pulmonalis
hariç oksijenden zengin kan taşırlar. Arterler, büyük, orta, küçük çaplı arterler hiyerarşisi
ile kapillerlere ulaşır.
Kapillerler, hücrelerarası sıvı ile kan arasındaki değişimi gerçekleştiren ince duvarlı, çok ince
damarlardır.
Kapillerlerin venöz ucundan, en içte toplardamar olan venüller başlar. Venüller birleşerek
vena denilen toplardamarları yaparlar.
Toplar damarlar atardamarlardan daha ince duvarlı olup, bazı yerlerinde lümene bakan
kapakçıklar (valvula venosa)a sahiptir. Valvula venosalar tek yönlü kan akışına olanak
sağlarlar.
A-Tunika İntima (interna): En içteki tabaka olup üç alt tabakadan
meydana gelmiştir.

B-Tunika Mediya (Orta tabaka): En kalın tabakadır. Damar tipine göre

elastik lif veya düz kas yapıya hakimdir. Bu tabakada bağ dokusu lifleri

ve düz kas lifleri dairesel seyirlidir.

C-Tunika Adventisya (Eksterna): Dış tabaka bağ dokusundan

yapılmıştır. Kollajen ve elastik lifler uzunlamasına seyirlidir.


ATARDAMARLAR (arteriae)

Kalp ventriküllerindeki kanı, vücut organ ve dokularına taşıyan damarlar


atardamarlar (arteria, A.) olarak adlandırılır. Arterler prensip olarak
oksijenize kanı taşıyan damarlardır. Truncus pulmonalis (A. Pulmonalis), sağ
ventrikülden çıkan büyük bir damar olmasına karşın genel prensibin aksine
venöz kan (deoksijenize kan) taşır. Vücudun esas arteriyel kütüğü AORTA
olup, sol ventrikülden çıkar.
AORTA

Vücudun en geniş çaplı damarıdır. Sol ventrikül kanı vücuttaki en


geniş arter olan aorta’ya pompalar.

Aorta’nın dalları kanı vücudun bütün organ ve dokularına ulaştırır.


Aorta’nın farklı embriyonal kaynaklardan oluşan 3 bölümü vardır.
Aorta ascendes (yükselen aorta): Kalbin sol ventrikülünden başlayıp perikart

hizasına kadar uzanır. Kalp kasını besleyen sağ ve sol koroner arterler (a.

Coronaria dextra et sinistra) buradan çıkar.


Arcus aorta (arkus aorta, aorta kavsi): Yükselen aorta
ile inen aorta arasındadır. Arcus aortae’dan çıkan
damarlar baş-boyun ve üst tarafı kanlandırır.
Arcus aortae’dan sağdan sola doğru şu dallar çıkar.

1. Truncus brachiocephalicus (TB): Arcus aortae’nin ilk ve en kalın dalıdır.

a. Subclavia dextra (SD)

b. A. Carotis communis dextra (CCD)

2. Subclavia sinistra (SS)

3. A. carotis communis sinistra (CCS)


Aorta descendens (inen aorta): Arcus aorta T4 hizasında
aorta descendes ile devam eder. Aorta descendes geçtiği
gövde bölümlerine göre pars thoracica ve pars abdominalis
olmak üzere iki alt bölümü vardır.
TOPLARDAMARLAR (Venae)
Vücudumuzun değişik bölüm ve organ
kapillerlerinden aldıkları kanı kalbe taşıyan
damarlara toplardamar denir. Kan dolaşımının
hem pulmoner, hem de sistemik bölümlerinde
toplardamarlar vardır. Prensip olarak, besinle
yüklü ve oksijenden fakir (deoksijenize) kan
taşıyan Vena'lar, Kapillerler venüller'den
itibaren kademeli olarak birleşip (Konvergens
prensibi) küçük – orta-büyük çaplı venaların
oluşumunu sağlarlar. Vena'ların duvarları
arterlere göre daha ince olmakla beraber,
arterlerde olduğu gibi üç katmanlı bir duvar
yapısına sahiptir.
Venlerin duvarı da arterler gibi
histolojik olarak 3 tabakadan
yapılmıştır. Tunica intima, tunica media
ve tunica adventitia. Bu katlar
arterlere göre daha incedir.
Vena'lar, oluşum ve gidişleri itibariyle
ikiye ayrılırlar. Deri altında yüzeyel fasya
içinde bulunan venalara v. superficialis
(yüzeyel vena) derin fasyanın altında
çoğunluğu damar-sinir paketlerinde yer
alan venalara da v. profunda (derin vena)
denir. Derin venler arterlere eşlik
ettikleri (Vv. comitantes) halde, yüzeyel
venlerin çoğu arterlere eşlik etmezler;
yüzeyel sinirlerle beraber bulunurlar.
Ekstremite derin venleri, 1 artere 2 vena
prensibi ile seyrederler.
Vena'lar arasında yaygın anastomozlar
vardır. İki farklı ven truncus’un (örneğin,
v. cava superior ve v. portae hepatis)
dalları arasında gerçekleşen ağızlaşma
sistemler arası birleşme, bir sistemin
(ömeğin v. cava sistemi) dalları arasında
gerçekleşen ağızlaşmalara da sistemiçi
birleşme (ömeğin cava-cav anastomozlar)
denir.
Venöz sistem'deki hemodinamik özellikler
arteryel sistemden farklılıklar gösterir.
Venöz kan akımının ortalama hızı arteryel
kana göre daha azdır. Bu nedenle venlerde
göllenen kan daha fazladır. Vücut kanının
yaklaşık 3 litre'lik bölümü vena'larda, 1
litrelik bölümü arterlerde yer alır (geri
kalan 1 litrelik kan kapillerler sinuzoidler
ve kalpte bulunur). 2mm çapından daha
büyük olan birçok vena, kan iletiminde yer
çekimi gücüne karşı koyan ve kanın geri
dönüşünü engelleyen kapakçıklara (valvula
venosa) sahiptir.
Vücudumuzda v. cava superior, v. cava inferior, v. portae ve

vv. pulmonales olmak üzere 4 venöz toplar vardır. Bunlardan

v. cava superior baş-boyun, göğüs ve üst tarafın,

v. cava inferior, karın, pelvis ve alttarafın venöz kanını toplar.


V. portae sistemi, karın boşluğundaki
sindirim organlarının ven kanını
toplayarak indirekt şekilde v. cava
inferior'a aktarır.

Vv. pulmonalesler, oksijenize kanı


akciğerlerden sol atrium'a
ulaştırırlar (adları vena olmasına
karşın arteryel kan taşımaktadır).
 AORT VE BÜYÜK ARTERLER

 • Bu damarlardaki basınç normalde 80-120 mm Hg arasındadır.

 • Aort ve diğer büyük damarlar kalpten gelen basınçlı kana karşı

koyabilmek için çok miktarda bağ dokusu ve elastik doku içerirler.


 • Normal basınç altında bu damarların duvarlarında bulunan elastin ve

kollajen lifleri gerilerek damarlara gergin bir görünüm verirken, düşük


basınçlarda damarlar sarkık görülür.
 • Büyük damarların elastikiyeti yüksek basınç deposu olarak çalışmaları

için şarttır.
 • Bu damarlar büyük oldukları için küçük arterler ve arteriollerin

tersine, kan akışına karşı fazla direnç göstermezler.


KÜÇÜK ARTERLER VE ARTERİOLLER

Dolaşım sisteminin bu kısmında, kan küçük arterlere

girerken kan basıncı aortik basıncın biraz altındadır


Bu damarlarda kan basıncı hızlıca düşer.

Bu damarlarda kan akımına direnç çok daha fazladır,

çünkü bu damarlar aort ve büyük damarlardan çok


daha dardır.
Kalp tarafından kana verilen potansiyel ve kinetik

enerjinin büyük bölümü dolaşım sisteminin bu


bölümünde kaybolur.
Bu damarlar her organa gidecek kanın miktarını ayarlarlar.

•Bu damarların çapları duvarlarındaki düz kaslar tarafından tayin

edilir.
Bu kasların kasılma durumu ise sempatik sinir sistemi tarafından

salınan transmitterler tarafından tayin edilir.


Küçük arterlerler ve arterioller, aort ve büyük arterlerden daha

fazla düz kas içerirler.


Bu damarlar çaplarını çok büyük ölçüde değiştirebilirler,

Örneğin, arteriyoller kuvvetlice uyarıldıkları zaman hemen hemen

tamamen kapanabilirler.
Kan hacminin yaklaşık % 20 si dolaşım sisteminin arteriyel

kısmında bulunur.
KAPİLLER DAMARLAR
Besin maddelerinin, atık maddelerin, kristaloidlerin ve

suyun değişimi esas olarak bu damarlarda gerçekleşir.


Aslında kapiller damar dediğimiz şey, düz kasları olmadığı

için çaplarını aktif olarak değiştiremeyen basit endotelyal


tüplerdir.
Endotelyal tabaka çok ince (yaklaşık 1 mikron) olduğu için

kan beslediği hücrelere çok yakındır. Bu da kanla doku


arasında madde değişimini sağlayan diffüzyon işleminin etkili
olmasını sağlar.
Kan hacminin yalnızca % 5 i kapiller damarlarda bulunur.
VENÜLLER ve VENLER

• Venüller kanı kapiller damarlardan toplar ve büyük venlere

taşırlar, buradan da kalbe döner.


• Venüller ve venler dolaşım sisteminin arteryel kısmındaki

karşılıklarından çok daha geniştirler ve kan hacminin % 75 i bu


damarlardadır.
• Bu damarların duvarları arteriyel damarların duvarlarından

daha incedir ve maruz kaldıkları basınç da arterlerinkinden


daha azdır.
• Bu damarlardaki basınç az olmasına rağmen diyastol sırasında

kalbin kanla dolmasını sağlamaya yeterlidir.


Üç tip kapillerler vardır.

*Sürekli kapillerler: Bağ dokusu, kas dokusu, deri, akciğer ve merkezi sinir
sisteminde bulunurlar.

*Delikli (porlu) kapillerler: Böbrekte, bağırsakta ve endokrin bezlerde bulunurlar.

*Kesintili kapillerler (Sinüzoitler): Karaciğer, kemik iliği ve dalak gibi hemopoietik


organlarda bulunurlar.
Dolaşımdaki kanın dağılımı

• Kanın

– % 75 ven ve venüllerde

– % 5 kapillerllerlede

– % 20 si arter ve arteriyollerde

• %13 arterlerde

• % 7 arteriyollerde

• Bulunur.
LENFATİK SİSTEM (Systema lymphoideum)
Kardiovasküler sistem gibi sıvı transportu sağlayan bir sistem olan

lenfatik sistemdir. Genel dolaşımda arteriyel kapillerlerden


hücrelerarası boşluğa sızan sıvı, doku ve hücreler arası ortamının
oluşmasında rol oynar. Kan dolaşımına geri dönmeyen bu doku
sıvısına lenf sıvısı (lympha) adı verilir, lenfatik sistem hücreler
arası sıvıdan kana geçemeyen plazma proteinlerinin ve büyük
moleküllerin sıvı taşınmasını sağlayan bir drenaj sistemidir. Lenf
sıvısının da genel venöz dolaşıma katılması ve yenilenmesi gereklidir.
Bu görevi de lenfatik sistem (Systema lymphoideum) üstlenmiştir.
Lenfatik sistem;
Hücrelerarası boşluktan

başlayan lenf kapilleri,


Lenf düğümleri

Büyük lenf damarları

Lenfoid organlar, dalak,

thymus ve tonsillalardan
oluşur.
Lenfatik sistemin ana işlevleri;
Hücreler arası sıvı plazma proteinlerini venöz kana geri
döndürmek ve böylece sıvı dengesini korumaktır.
Zararlı maddeleri ve mikroorganizmaların makrofajlar
tarafından emilerek kana geçmelerini engellemek,
Lenfoid organlar tarafından lenfosit üretilerek
vücudu hastalıklara karşı korumak,
Bağırsaktan yağ asitleri, glukoz ve bazı
vitaminleri emerek kana taşımak,
Antikor oluşturulmasında rol oynamakdır.
Lenfatik damarların en küçüğü, kan

kapillerlerine paralel olarak uzanan


lenf kapilleridir. Kör borucuklar
şeklinde başlayıp, kendi aralarında
ağlar oluşturan lenf kapilleri, kan
kapillerlerinden farklı olarak
proteinler ve büyük moleküllü
partiküllerin geçişine olanak sağlayan
bir duvar yapısına sahiptir. Lenf
kapilleri içinde toplanan sıvıya lenfa
denir.
Merkezi sinir sistemi,

göz küresi,

iç kulak,

epidermis,

kıkırdak

kemiklerde

lenf kapillerleri bulunmaz.


Lenf kapillerindeki lenfa, lenf venleri olarak da
adlandırılan daha büyükçe ve kalınca duvarlı lenf
damarlarına (vas lymphaticum) akar. Lenf damarları ise,
vücudumuzun belli bölgelerinde yer alan lenf
düğümlerine (nodus lymphaticus) ulaşır. Esas olarak, bir
filtre gibi fonksiyon gören lenf düğümleri, kendisine
gelen lenfamadaki bakteri ve yabancı cisimleri tutar.
Lenf düğümlerinde temizlenen lenfa, götürücü lenf
damarları (vas lymphaticum efferens) ile düğümden
ayrılara daha büyük lenf direnaj damarlarına (truncus
lymphaticus –büyük lenf toplardamarı) akar. Truncus
lymphaticus’lar, lenfatik direnajın son aşama damarları
olmayıp, bunlarda duc. thoracicus ve duc. lymphaticus
dexter olmak üzere iki ana lenf toplar damarına akar.
Duc. Thoracicus, alttaraflar,
pelvis, karın, göğüsün sol yarısı,
baş-boyunun sol yarısı ile sol üst
taraf lenfasını toplar.

Göğüsün ve baş-boyunun sağ


yarımı ile sağ üst taraf lenfası
duc. lymphaticus dexter’e akar.
Lenfatik dokular, vücudun temel dokularından
olmayıp, retiküler hücreler ve retiküler ağlardan
kurulu bir çatı ile bunlar arasında çok büyük miktarda
lenfosit içeren özel bir kanlanmaya sahip bir çeşit
bağ dokudan oluşmuşlardır. Lenfatik dokulara tabi
olan T lenfositler hücresel immüniteden sorumlu
hücrelerdir. B lenfositler hümoral immüniteden
sorumlu hücrelerdir. Vücudumuzda lenfatik doku şu
organlarda yerleşmiştir. Lenf düğümleri, tonsillalar,
dalak ve timus
Lenf düğümleri: Lenf düğümleri, lenfatik damarlar

boyunca bütün vücuda dağılmış, savunmamızda önemli


rol oynayan 1-25 mm boyutlarında, kapsüllü, siferik
veya böbrek şeklinde yapılardır. Tüm vücutta 500-
1000 adet olan lenf düğümleri belli organ ve
bölgelerde yoğunlaşmış olduklarından bölgesel lenf
düğümleri (nodi lymphoidei regionales) terimleri
kullanılır. Bu lenf düğümlerinden organlara yakın
olanlar visseral, ekstremiteler ve vücut boşluklarının
duvarlarında yer alanlara parietal lenf düğümleri denir.
 Her bir lenf düğümü, fibröz bir kapsül
(capsula) ile sarılmıştır. Bu kapsül lenf
düğümü içine bölmeler (trabecula)
gönderir. Lenf düğümünün esas dokusu,
retiküler bir ağ ile bunlar arasında
yerleşmiş lenfositlerden (az miktarda
plazma hücreleri ve makrofajlar da
vardır) yapılardır. Lenf düğümün dışta
korteks, içte medulla, ikisi arasında da
parakorteks şeklinde organize olmuştur.
Kortekste, lenf folikülleri
(lymphonodulus), parakortekste T
lenfositleri, medullada kordonlar
oluşturmuş lenfoid doku bulunur.
Bölgesel Lenf Düğümleri

Alttaraf
Pelvis
Karın
Göğüs
Üsttaraf
Baş-boyun lenf düğümleri
olmak üzere altı ana başlık altında incelenir.
 Tonsillalar (Bademcikler) :
 Ağız ve burundan yutağa geçişte,
mukoza altında bulunan lenf follikülleri
çok gelişmiş olup mukozayı itmiş ve
makroskopik olarak görünür hale
gelmişlerdir. Bunlar tonsilla olarak
adlandırılır.
 Tonsillalar lenfosit üretirler; bu
lenfositler mukozayı geçerek ağız ve
yutak boşluğuna geçerler. Yutak
girişinde yer alan tonsilla pharyngealis
(adenoidea), tonsilla tubaria, tonsilla
palatina ve tonsilla lingualis'ten ibaret
6 bademcik kesintisiz bir savunma
halkası oluştururlar.
 Appendix vermiformis, çok yoğun
lenfoid bir doku içerdiğinden bazı
anatomistler tarafından tonsilla
abdominalis olarakda adlandırılır.
 Dalak (Splen, Lien) :
 Büyük bol damarlı bir lenfatik organdır. Karın boşluğunun sol üst köşesinde
ve diafragmanın altında bulunur. Vücudun en büyük lenfoid doku kitlesidir.
 Dalak yumuşak çok damarlı ve koyu kırmızı renktedir. Eritrositlerin (alyuvar)
tahribi ve demirden yeni hemoglobinin hazırlanması ile görevlidir. Bunun
yanında hasarlanmış fonksiyon dışı kalmış kan hücreleri ve trombositleri
kandan filtre eder. Kandaki yabancı partiküller, bakteri ve virüsler dalakta
immun cevabı başlatarak hücresel ve humoral immun cevapları ortaya çıkarır.
 Lenfanın immunolojik bir filtresi olarak görev yapan lenf düğümlerine benzer
şekilde, dalakta kanın immunolojik filtresi gibi işlev yapar. Dalak önemli bir
fagositik ve bağışıklık organıdır.
 Dalak, koyu kırmızı renkte, taşıdığı kan miktarına göre 100-200
gr.ağırlığında, 4x8x12 cm boyutlarındadır. Fibröz kapsülünün gönderdiği
trabeküller ile bölünmüş olan dalak dokusu, beyaz ve kırmızı pulpa olarak
adlandırılan iki tip lenfoid kitleden oluşur. Beyaz pulpa, lymphonodulus
splenicus (Malpighi follikülleri); kırmızı pulpa ise lenfoid kordonlardan
(Chorda splenica - Billroth kordonları) yapılıdır.
-Timus (Thymus):
Timus, göğüs boşluğunun ön üst bölümünde yer alan lenfatik sistemin temel
organıdır. Sağ-sol iki lob'dan ibaret olan timus'un boyutları yaş ile değişiklikler
gösterir. İki yaşında ortalama 12 gr ağırlığı ile vücudun kitlesine oranla relatif
olarak en büyük boyuttadır. Puberteye kadar büyüyerek 30-40 gram'a ulaşır.
Puberteden sonra kademeli olarak küçülür. (involutio) piramidal şekildeki timus
lobları dıştan bir bağ doku kapsülü ile sarılmıştır. Kapsülden ayrılan bölmeler
(trabecula) ile timus dokusu 1-2 mm boyutlu lobuslara ayrılır. Herbir lobulus'un
periferik bölümü yoğun küçük lenfositlerle doldurulmuştur. Bu alan corteks
olarak adlandırılır. Lobulusların merkezi bölümleri (medulla) lenfositten fakir
olup epitelioretikulositlerin oluşturduğu Hassal cisimcikleri'ni içerir.
Timus, kemik iliğinde yapılıp kendisine gelen lenfositleri spesifik antijenle
duyarlıyarak T lenfositler haline getirir. T lenfositleri yıllarca yaşayarak
hücresel immüniteyi sağlarlar.
Timus ayrıca, timosin, alfa timosin, β 1.2...5.timopoietin, I-II timik humoral
hormon (THH). timostimulin ve faktör timik serum (FTS) gibi hormonları
salgılar.

You might also like