You are on page 1of 75

Eğitimin Psikolojik Temelleri

Yrd. Doç. Dr. Ahmet KAYA


Bölümün Örüntüsü
 1. GİRİŞ
 2. İNSANIN GELİŞİMİ: GELİŞİM PSİKOLOJİSİ
VE EĞİTİM
 2.1.Gelişim Psikolojisinin Belli Başlı Kavramları
 2.1.1. Büyüme
 2.1.2. Olgunlaşma
 2.1.3. Öğrenme
 2.1.4. Hazırbulunuşluk
 2.1.5. Davranış ve çeşitleri
 2.1.6. Gelişim Dönemleri
 2.1.8. Gelişim görevleri
 2.1.9. Gelişme ve Gelişim
 2.2. Gelişimin Temel İlkeleri
 2.3. Gelişim Dönemleri ve Başlıca Gelişim
Görevleri
Bölümün Örüntüsü
 2.4. Belli Başlı Gelişim Kuramları
 2.4.1. Psikoseksüel Gelişim Kuramı (Freud)
 2.4.2. Psikososyal Gelişim Kuramı (Erikson)
 2.4.3. Zihinsel Gelişim Kuramı (Piaget)
 3. İNSANIN ÖĞRENMESİ: ÖĞRENME
PSİKOLOJİSİ VE EĞİTİM
 3.1.Öğrenme Psikolojisinin Belli Başlı
Kavramları
 3.1.1. Öğrenme
Bölümün Örüntüsü
 3.1.2. Güdülenme (Motivasyon)
 3.1.3. Öğrenmenin transferi
 3.2.Belli Başlı Öğrenme
Yaklaşımları
 3.2.1. Davranışçı Yaklaşımda
Öğrenme(Pavlov, Skinner, Watson)
 3.2.2. Sosyal Öğrenme Kuramı
(Bandura)
 3.2.3. İnsancıl (Hümanistik)
Öğrenme Yaklaşımı (Rogers)
 3.2.4. Bilişsel Öğrenme Yaklaşımı
(Gágne)
Psikoloji
 Psikoloji “insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim
dalı”dır (Morris, 2002).

Psikoloji üç alanda bireylere fayda sağlamaktadır.


 Birinci olarak psikoloji insanın kendini daha iyi tanıması,
davranışlarının nedenlerini anlaması fırsatını sunmaktadır.
 İkinci olarak diğer bireyleri, hayvanları daha iyi anlamayı
ve onlarla empati kurmayı sağlamaktadır.
 Üçüncü olarak anne babadan başlayarak çevredeki
insanları, çevredeki grupları, toplumu daha iyi anlayarak
çevreyle uyum kurmayı sağlamaktadır. Uyum ise
psikolojik dengenin temelini oluşturmaktadır.
Eğitim ve Psikoloji
 Eğitim öğrencilerin davranışlarını istendik yönde
değiştirebilmek için psikolojiyle işbirliği
yapmaktadır.
 Psikoloji biliminin ortaya koyduğu bulgular
eğitimin daha da geliştirilmesi için
kullanılmaktadır.
 Bunun yanında eğitim kurumlarında öğrencilerin
psikolojik sağlıklarının* korunmasında da
psikolojiden yararlanılmaktadır.
Eğitim ve Psikoloji
 Ders anlatırken öğrenci psikolojisinin
bilinmesi öğretmenlere büyük avantajlar
sağlamaktadır.
 Öğretmenlerin kişilerarası iletişim
becerilerine sahip olmaları, öğrencilerle,
diğer öğretmenlerle ve velilerle iyi iletişim
kurabilmelerinde ve karşılaştıkları
sorunları kolayca aşmalarında yardımcı
olmaktadır.
Eğitim ve Psikoloji
 Öğrencilerin;
 derse karşı tutumları,
 motivasyonları,
 dikkatlerinin derse çekilmesi,
 kaygıları dersin işlenmesine etki eden
önemli psikolojik faktörlerdir.
Eğitim Psikolojisi*
 Psikolojinin eğitim ile kesiştiği nokta eğitim psikolojisinin konu
alanını oluşturmaktadır.

 Uygulamalı psikolojinin alt dallarından eğitim psikolojisi


 genel olarak
 gelişim psikolojisi ve
 öğrenme psikolojisini kapsamaktadır.

 Bunun yanı sıra eğitim psikolojisinden özürlü ve üstün zekâlı


çocukların eğitimlerinde, sivil savunma birimleri ve ordu için,
güvenlik, arama, kurtarma amaçlı, ayrıca sirkler için gösteri amaçlı
olarak köpek, fil*, aslan, papağan ve atların eğitilmesinde de
yararlanılmaktadır.
Gelişim Psikolojisi
 Gelişim psikolojisinin kapsamında döllenmeden
başlayarak ölüme kadar geçen süreç içerisindeki
fiziksel, zihinsel, ahlaki vb. her türlü gelişim
alanındaki değişiklikler incelenmektedir.

 Gelişim psikolojisi, biyolojik, psikolojik ve


davranışsal yeteneklerin basitten karmaşık
sistemlere doğru değişiminin incelenmesi olarak
da tanımlanmaktadır (Woolfolk, 1998, 12).
 Büyüme: Genel olarak tüm vücudun, iç ve dış
organların kilo, hacim, boy, genişlik açısından
sayısal artışıdır. Büyüme vücudun değişik
organlarında değişik hızlarda gerçekleşmektedir.

 Olgunlaşma: Vücut organlarının kendilerinden


beklenen fonksiyonu yerine getirebilecek düzeye
gelmesi için, öğrenme yaşantılarından
bağımsız olarak, kalıtımın etkisiyle geçirdiği
biyolojik bir değişmedir (Senemoğlu, 2005, 12).
 Öğrenme: Bireyin çevresiyle belli bir
düzeydeki etkileşimleri sonucunda
meydana gelen nispeten kalıcı izli davranış
değişimleridir (Senemoğlu, 2005, 13;
Fidan, 1986, 13).

 Hazırbulunuşluk: Büyüme ve
olgunlaşmayı içine alan bir kavramdır.
Yeni bir öğrenme durumu için her türlü
gelişim alanının hazır hale gelmesini ifade
etmektedir.
 Davranış: Organizmanın her türlü
hareketine davranış adı verilmektedir.
Organizmanın gözlenebilen ya da
gözlenemeyen, açık ya da örtük
etkinliklerinin tümüdür. Örneğin konuşma,
yazma, düşünme, kalbin çalışması vb.
(Senemoğlu, 2005, 91).
 a. Doğuştan gelen davranışlar
 b. Geçici davranışlar
 c. Sonradan kazanılan öğrenilmiş
davranışlar
 Gelişim Dönemleri: Belirli özelliklerin ön plana
çıktığı gelişim aşamalarına dönem denilmektedir.
En basit dönem sınıflaması yaşa göre yapılandır
(Bayraktar, 1991, 182).
 Kritik dönem: Çocukların bazı gelişim
dönemlerinde ve yaşlarda belli tür öğrenmelere
karşı yüksek duyarlılık gösterdikleri dönemlere
kritik gelişim dönemi denmektedir.
Bu dönemlerde çocuklar çevrede düzenlenen
belli öğrenme yaşantılarını diğer dönemlerden
daha hızlı kazanmaktadırlar (Senemoğlu, 2000,
18).
 Gelişim Görevleri: İnsanın bir gelişim evresinde
gerçekleştirmesi beklenen büyüme, olgunlaşma
düzeyi ve davranışlardır (Başaran, 2000, 24).
 Gelişme ve Gelişim: Organizmanın büyüme,
olgunlaşma ve öğrenmenin etkileşimiyle sürekli
ilerleme kaydeden değişmesidir. Gelişme ürün
olarak ele alınmakta, gelişim bu ürünün süreç
yönü olarak tanımlanabilmektedir (Senemoğlu,
2000, 16).
 Kalıtım, çevre ve hormonlar gelişimi etkileyen
etmenlerdir.
Gelişimin Temel İlkeleri
 Gelişim kalıtım ve çevre etkileşiminin ürünüdür.
 Gelişim yordanabilir belli bir sıra izlemektedir.
 Gelişim süreklidir, belirli aşamalar halinde
gerçekleşmektedir.
 Gelişim ileriye doğrudur ve birikimli bir süreçtir.
 Gelişimde belirli yönelimler vardır: a) baştan
ayağa doğrudur, b) içten dışa doğrudur.
 Gelişim genelden özele doğrudur.
 Çocuklar önce tüm vücuduyla hareket etmekte,
büyük kaslarını kullanmakta daha sonra küçük
kas koordinasyonunu sağlamaktadırlar.
 Gelişim nöbetleşe devam etmektedir.
 Gelişimde bireysel ayrılıklar vardır.
 Gelişimde kritik dönemler vardır. Örneğin
ergenlik dönemi kimlik kazanılması için
kritik dönemdir.
 Gelişim bir bütündür.
 Gelişim alanları birbiriyle etkileşim
halindedir. Örneğin fiziksel gelişim, zihinsel
gelişimi etkilemektedir, zihinsel gelişim ise
kavram gelişimini, dil gelişimini, oyun
gelişimini ve ahlâk gelişimini etkilemektedir
(Başaran, 2000, 23).
Gelişim Dönemleri ve Gelişim Görevleri
 Bebeklik ve İlk çocukluk dönemi(0-6)-Yürümeyi
öğrenme-Dışkı kontrolünü öğrenme-Cinsel kimlik
kazanma-Dili öğrenme-Vicdan gelişiminin başlaması-
Öz bakım becerilerini kazanma
 İkinci (son) çocukluk dönemi (6-12)-Sosyalleşme-
Toplumsal cinsiyet rollerini üstlenme-Okuma yazmayı
öğrenme-Kişisel bağımsızlığa ulaşma-Kendine karşı
olumlu tutum geliştirme-Hem cins arkadaşlıkları
kurma
 Ergenlik dönemi(12-18)-Kimlik kazanma-Karşıt cins
arkadaşlıkları da kurma-Ailesinden duygusal
bağımsızlığını kazanma-Evlilik ve aile hayatına
hazırlık-Toplumsal rollerini üstlenmeye başlama-
Kendine özgü ahlâk ve değerler sistemi
geliştirmeGenç yetişkinlik dönemi
 Gelişim Dönemleri ve Gelişim Görevleri
 Eş seçme ve evlenme (18/22-30/35)- Evlilik
yaşamının sorumluluklarını üstlenme-İşini seçme-
Toplumsal sorumluluklarının tümünü üstlenme-
Topluma uyum kurma
 Yetişkinlik dönemi(30/35-45/50)-Ekonomik olarak
yaşamında gelebileceği en üst seviyeye gelme-
Ailedeki küçüklere sorumlu yetişkinlik örneği
sunma-Boş zaman etkinlikleriyle uğraşma-Eşiyle
bütünleşme-Yaşla birlikte gelen fizyolojik
değişiklikleri kabul etme-Ebeveynlerinin
sorumluluklarını üstlenme
 Yaşlılık dönemi(45/50)-Fiziksel güçte azalmaya
ve sağlıkla ilgili sorunlara uyum yapma-Azalan
gelire uyum sağlama-Eşin kaybına uyum sağlama-
Yaş grubu ile yakınlık kurma
Belli Başlı Gelişim Kuramları
Psikoseksüel Gelişim Kuramı (S. Freud)
 Freud'a göre, ilk 6 yaşın kişilik gelişiminde
önemi büyüktür. Freud kuramında cinsel
gelişimin kişiliğin gelişimindeki önemini
vurgulamaktadır.
 Psikoseksüel gelişim kuramına göre,
kişiliğin normal gelişimi için her dönemde
bireyin temel gereksinimlerinin
doyurulması gerekmektedir. Eğer temel
gereksinimler karşılanmazsa kişilik
gelişimi bundan olumsuz etkilenmektedir.
 Freud psikoseksüel gelişimi beş dönemde
incelemiştir. Bunlar;

 I. Oral Dönem (0-1/1,5 Yaş)


 II. Anal Dönem (1/1,5 - 3 Yaş)
 III. Fallik Dönem (3-6 Yaş)
 IV. Gizil Dönem (6-12 Yaş)
 V. Genital Dönem (12-18 Yaş)
 Freud'a göre kişiliğin üç öğesi bulunur.
Bunlar
 İd,
 Ego ve
 Süperego.
 İd doğuştan gelir ve ruhsal enerji kaynağıdır. Bu
enerji libido olarak adlandırılır.
 İd, kişiliğimizin karanlık, erişilmez kısmıdır.
 İd, haz ilkesi gereğince anında tatmin bekler.
 İd'in enerjisi ya bir içgüdüyü tatmin edecek bir
nesne üzerinde eylem yapmaya ya da kısmi tatmin
sağlayacak bir nesnenin imgelerine yöneltilmiştir.
 İd'in enerjisi o kadar hareketlidir ki kolaylıkla
boşaltılabilir ya da bir nesneden diğerine veya bir
imgeden diğerine aktarılabilir (Miller, 2008).
 Örneğin, bebekler oral açlık dürtülerini bir memeyi
emip süt içerek doğrudan ya da bir süt şişesi hayal
ederek kısmen ve dolaylı şekilde tatmin edebilirler.
 Ego, zihnin gerçek dünyaya açılan yolu,
fiziksel ve psikolojik olarak ha­yatta
kalabilmek için gereklidir, çünkü ikincil
süreç gerçekliğine göre çalışır.
 Ego, zorlu, üst düzey kararlar alması
gereken yöneticidir. Mevcut durumu
değerlendirir, geçmişteki ilgili kararları ve
olayları hatırlar, şimdi ve gelecekteki
çeşitli etkenleri tartar ve çeşitli eylemlerin
sonuçlarını çıkarsar. Her şeyden önce
egonun kararları enerji boşaltımının
ertelenmesini içerir çünkü enerjisini id'den
alır.
 Ancak ego, id ve dış dünya arasında
aracıdır. Bu nedenle ego, iki cephede
savaşır.
 Onu yok etmekle tehdit eden bir dış
dünyanın yanı sıra aşırı talepte bulunan iç
dünyaya karşı varlığını korumak zorundadır.
 İd ve çevreden gelen bu sürekli tehditler
anksiyete yaratır. Anksiyete artığında ego,
savunma mekanizmalarını kullanır (Geçtan,
2002; Miller, 2008).
 Süperego en son gelişir. Çocuklar Oedipus-
Electra komplekslerini çözüme kavuşturup
anne-babalanyla özdeşleşmeyi
gerçekleştirdiklerinde ortaya çıkar.
 Süperego, hem ide'e hem de ego'ya karşı
çıkar. Ödüllendirir, cezalandırır ve
taleplerde bulunur. Hem haz hem de
gerçeklik ilkesiyle başa çıkmaya çalışır.
Süperego, yalnızca davranışı değil, egonun
düşüncelerini de gözlemler.
 Psikososyal Gelişim Kuramı (E. Erikson)
 Erikson, psikososyal gelişmeyi insan yaşamının
tümünü kapsayan bir süreç olarak görmüştür. Bu
görüşüyle yaşam boyu gelişim ilkesini ilk kabul
eden psikologlardan biridir. Erikson’un “İnsanın
Sekiz Evresi” başlığı ile geliştirdiği dönemler
kuramı, normal ve normal olmayan kişilik
gelişmesini açıklamaktadır.
 Her evrede birey, ya belli psikososyal gelişmeleri
tamamlamakta ve bulunduğu evreye özgü
psikososyal bunalımı atlatmakta ya da
atlatamayarak bundan sonraki evrelere
taşımaktadır. Evrelerin adı, bireyin o evrede
kazanılacak psikososyal özelliğe karşı krizin
adıdır. “Temel güvene karşı güvensizlik” gibi.
 I. Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0-2)
 II. Bağımsızlığa Karşı Kuşku ve Utanç (2-
3,5)
 III. Girişkenliğe Karşı Suçluluk (4-6)
 IV. Başarıya Karşı Aşağılık Duygusu/
Yetersizlik (6-12)
 V. Kimlik Kazanmaya Karşı -Rol
Karmaşası (12-18)
 VI. Yakınlığa Karşı Uzaklık
 VII. Üretkenliğe Karşı Durgunluk
 VIII. Benlik Bütünlüğüne Karşı
Umutsuzluk
I. Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0-2)
II. Bağımsızlığa Karşı Kuşku ve Utanç (2-3,5)
III. Girişkenliğe Karşı Suçluluk (4-6)
IV. Başarıya Karşı Aşağılık Duygusu/ Yetersizlik (6-12)
V. Kimlik Kazanmaya Karşı -Rol
Karmaşası (12-18)
V. Kimlik Kazanmaya Karşı -Rol
Karmaşası (12-18)
 Zihinsel Gelişim Kuramı (J. Piaget)
 Piaget zekâyı çevreye uyum yapabilme
yeteneği olarak tanımlamaktadır. Piaget
bilişsel yapılardaki değişimle öğrenmeyi
açıklamıştır.
 Şema zihnimizde oluşturduğumuz bilişsel
dosyalardır. Şemalar içlerinde her türlü
bilişsel (renk şeması), duyuşsal (inanç
şeması), davranışsal (araba kullanma
şeması) bilgiyi barındırmaktadırlar.
 Zihinsel Gelişim Kuramı (J. Piaget)
 Bilgiler çevreye uyum sağlamamızı ve
davranışlarımızı gerçekleştirmemizi
sağlamaktadır.
 Piaget insanların doğuştan üç temel bilişsel
şema ile dünyaya geldiklerini ifade
etmektedir. Bunlar emme, yakalama-
kavrama, ağlama şemalarıdır. Bu üç şema
bebeğin dünyaya uyum sağlayarak hayatını
devam ettirmesine yetmektedir.
Piaget’in Zihinsel Gelişim Dönemleri
 I. Duyusal - Motor Dönem (0-2)

 II. İşlem Öncesi Dönem (2-7)

 III. Somut İşlemler Dönemi (7-11)

 IV. Soyut İşlemler Dönemi (11-Ergenliğin


sonu)
Ahlak Gelişimi
 Çocukluk ve ergenlik süresince ortaya
çıkan en önemli değişikliklerden biri
ahlaki akıl yürütmenin gelişimidir.
Lawrance Kohlberg (1981) kurmaca
hikâyeler üzerinden çocuklardaki
ahlaki gelişimi betimlemeye
çalışmıştır.
 Kohlberg'in kullanmış olduğu öykülerin en çok
bilineni Heinz’ın İkilemi adlı öyküdür. Bu
öyküde:
 .. bir kadın kanserden ölmek üzeredir. Aynı
şehirdeki bir eczacının elinde kadının hayatını
kurtarabilecek bir ilaç bulunmaktadır. Eczacı
ilaca, maliyetinin on katı bir fiyat istemektedir.
Hasta kadının kocası Heinz, ilacı almak için para
bulabileceği her kapıya gider. Parayı bula­
mayınca eczacıya kamının ölmek üzere olduğunu
söyler ve ondan ilacı daha ucuza satmasını ve ya
daha sonra ödemesine izin vermesini ister. Fakat
eczacı "hayır" der. Bunun üzerine Heinz, karısı
için ilacı çalar."
 Kohlberg, bu öyküyü
çocuklara ve ergenlere
okur.
 Ardından da "koca bunu
yapmalı mıydı? Niçin?"
sorusunu yöneltir.
 Kohlberg; bireylerin ahlaki gelişim özelliklerini incelemiş ve üç
düzey belirtmiştir:
  1) GELENEK ÖNCESİ DÜZEY
(İşlem öncesi dönem 7. yaşa kadar)
 A) İTAAT VE CEZA (Bağımlı Ahlak Aşaması) 
 B) KARŞILIKLILIK-DEĞİŞ TOKUŞ (Araçsal Amaç)

 2) GELENEKSEL DÜZEY
(Somut İşlemler Dönemi 7–11 yaş arası)
 C) KİŞİLERARASI UYUM (İyi Çocuk Evresi)
 D) TOPLUMSAL SİSTEM (Yasa ve Düzen Evresi)

 3) GELENEK ÖTESİ DÜZEY


 (Soyut İşlemler Dönemi 11–16 yaşarası)
 E) TOPLUMSAL SÖZLEŞME EVRESİ.
 F) EVRENSEL AHLAK İLKELERİ EVRESİ  
 Kohlberg; bireylerin ahlaki gelişim
özelliklerini incelemiş ve üç düzey belirtmiştir:
 1) GELENEK ÖNCESİ DÜZEY
(İşlem öncesi dönem 7. yaşa kadar)
 Bu düzeyde bireyin: cezadan kaçınma
eğiliminde olduğunu, ödül sağlama güdüsüyle
dışsal güdülere göre yargılarda bulunduğunu
söyleyebiliriz. Yargıların niyete göre değil de,
sonuçlara bağlı olarak yapılması da bu düzeyin
özelliklerindendir. Bu düzeyin iki aşaması
vardır:
1) GELENEK ÖNCESİ DÜZEY
(İşlem öncesi dönem 7. yaşa kadar)

 A) İTAAT VE CEZA (Bağımlı Ahlak Aşaması) 


Cezalandırılmaktan korkulduğu için kurallara uyulur.
Bir olayın iyiliği veya kötülüğü sonucun fiziksel
özelliğiyle ilgilidir. Kısaca bu evrede dışardan
dayatılan kurallar dikkate alınmaktadır.
 B) KARŞILIKLILIK-DEĞİŞ TOKUŞ (Araçsal
Amaç) Doğruyu veya yanlışı, kişisel ihtiyaçlar belirler.
Karşılıklı menfaat söz konusudur. Al gülüm ver gülüm:
Sen bana ben sana yaklaşımı ağır basar. Yani bu
dönemde çocuklar, büyüklerin koyduğu kurallara
kendilerine uygun bulduklarında uymaktadırlar.
           
  2) GELENEKSEL DÜZEY
(Somut İşlemler Dönemi 7–11 yaş arası)

            
Bu düzeyde kişi toplumsal beklentilere, geleneksel
değerlere, toplumsal yasalara göre davranma eğilimindedir.
Bu düzeyinde iki aşaması vardır =
 C) KİŞİLERARASI UYUM (İyi Çocuk Evresi) “Aferin, iyi
çocuk” dedirtmeye yönelik davranışlar sergilenir. Büyüklerini,
otoriteleri memnun edecek şekilde davranırlar. İyi niyetlidirler.
İyi davranarak tasvip (kabul) görme arzusu ağır basar.
 D) TOPLUMSAL SİSTEM (Yasa ve Düzen Evresi) 
Yasalara ve düzene uymaya yönelik davranışlar sergilenir.
Yasalar kesinlikle uyulmak içindir. Otoritelere uyulmalı ve
sosyal düzen devam ettirilmelidir. İnsan görevini yaptığı sürece
doğru hareket etmiş olur. Yani kanun kanundur. İnsanların
büyük bir çoğunluğu bu aşamadadır.
         
 
           
3) GELENEK ÖTESİ DÜZEY
(Soyut İşlemler Dönemi 11–16 yaşarası)

             Bu düzeyin de iki aşaması vardır :


 E) TOPLUMSAL SÖZLEŞME EVRESİ : Bu aşamada bireyler,
kanunlar ve kuralları, insanların uyum içinde yaşayabilmeleri için
üzerinde TOPLUMUN ANLAŞTIĞI araçlar olarak görürler.
Bireyler bu dönemde kanunların ve kuralların, gereksinimlerini
karşılamadığını hissederlerse onları demokratik işlemler ve ortak
kararlar yoluyla her zaman değiştirebilirler.
 F) EVRENSEL AHLAK İLKELERİ EVRESİ : Evrensel ahlaki
ilkelere uyma eğilimi vardır. Haklar ve doğrular bilinçli olarak
aranır. Bireysel haklar, özgürlükler savunulur. Eşitlik, adalet ve
insan haklarına sıkı sıkıya bağlanırlar.
  
             HANS SUÇLU MUDUR? Suçluysa neden SUÇLUDUR?
HANS SUÇSUZ MUDUR? Suçsuzsa neden SUÇSUZDUR?
 *  HANS SUÇLUDUR: Polisler onu yakalar ve cezalandırırlar.
 GELENEK ÖNCESİ I. Evre
 *  HANS SUÇSUZDUR Karısı için böyle yapmıştır. İnsan
karısı için böyle davranmalıdır. Karısı da onun için böyle
yapardı.
 GELENEK ÖNCESİ 2. EVRE…
 *  HANS SUÇLUDUR: Toplumdaki insanlar onu ayıplarlar.
 GELENEKSEL. 3. EVRE…
 *  HANS SUÇLUDUR: Kanunlara aykırı davranmıştır.
Kanunlar toplumsal düzeni sağlamaya yarar. Hans toplumsal
düzeni bozmuştur.
 GELENEKSEL. 4. EVRE…
 *  HANS SUÇLUDUR: İnsanlar toplum içinde birbirlerinin
eşyalarına (özel eşyalarına) saygı göstermek zorundadırlar.
 GELENEK ÖTESİ V. EVRE…
 *  HANS SUÇSUZDUR: İnsan hayatı her şeyden önemlidir. Bir
insanın hayatı söz konusu olduğunda, hırsızlık “CAİZDİR”.
 GELENEK ÖTESİ VI. EVRE
 Sizin ve ailenizin televizyonda akşam haberlerini izlediğini
düşleyin.

 Spiker küçük bir bakkal dükkanının soyulduğunu haber


veriyor.

 Altı çocuklu işsiz bir baba olan hırsız yazarkasadan


paraları alarak kaçmıştı, yaşlı bakkal tezgahın altındaki tabancasına
uzanmış ve hırsızı sırtından vurmuştu.

 Hırsızın durumu ciddiydi ve büyük olasılıkla hastanede felçli olarak


sürekli kalacaktı.

 Polis dükkan sahibini silah ruhsatı olmadığı için tutuklamıştı;


hırsız da kendisini vurduğu için bakkaldan davacıydı.
 Babanız, “korkunç birşey, bunu nasıl yapabilir?” diyor.
 Yeniyetme kardeşiniz, “o sadece kendini korumaya çalışıyordu” diyor.
Babanız, “bunu demek istemiyorum” diye yanıtlıyor, “demek
istiyorum ki, bu dolandırıcı herif o zavallı yaşlı adamdan davacı
olmayı nasıl düşünebilir ve işin içinden sıyrılabilir?”
 Küçük kız kardeşiniz, “ama, diyor, onun silahı bile yoktu ve bu adam
onu bakmadığı sırada arkasından vurmuştu”.
 Siz atılıyorsunuz: “Evet, ama bir insan sırf işsiz olduğu için çalma
hakkını kazanmaz.Yaşlı adam da herkes gibi kendini ve malını koruma
hakkına sahiptir”.
 Küçük erkek kardeşiniz söze karışıyor: “İkisi de
haksızdı ve hak ettikleri başlarına geliyor. Hırsız ölüyor, bakkal
da hapsi boyluyor.”
 Ama, diyor anneniz, “bakkalın ahlaki
açıdan haklı olduğunu düşünüyorum.”
Dil Gelişimi

 Dilin nasıl geliştiğiyle ilgili iki farklı görüş/kuram vardır.


Bunlardan birincisi
 Skinner'in dil öğrenmeyi edimsel koşullamayla açıkladığı görüş;
 diğeri ise Chomsky'nin doğuştan getirilen yeterliliklerin çevresel
koşullarla belirginleştirilmesi biçiminde özetlenebilecek
kuramdır.
 Dil gelişimi yordanabilir bir örüntü izler.
 İki aylık bir bebek sesler (tanımlanamayan seslerden,
tanımlanamayan sözcükler) çıkarmaya başlar.
 Sonraki bir veya iki ay içinde bebek agulama dönemine girer ve
de-da gibi sesleri tekrarlamaya veya gelişim psikologlarının
"hırıltı" olarak tanımladıkları sesleri çıkarmaya başlarlar.
 Bu sesler daha sonraki dil gelişimi için temel oluşturmaktadır
(Dili, 1994).
 Birkaç ay sonra bebek babababa gibi aynı sesleri bir birine
ekleyebilir.
 Son olarak da dabamada gibi sesleri bir araya getirebilir
(Ferguson ve Maç­ken, 1983).
 Bu agulamalar gün geçtikçe yetişkin dilinin belli özeliklerini alır.
 Yaklaşık 4. ve 6. aylarda bebeğin konuşması vurgulama
(intonation) işaretleri göstermeye başlar.
 Vurgulama yani sesin yükselmesi ve alçalması; soru ve soru
olmayan ifadeleri birbirinden ayırt etmelerine yardımcı olur.
 Bebekler yaklaşık bu zamanlarda ilk sözcükleri çıkarmadan çok
önce ana dillerinin temel seslerini de öğrenirler.
 Diğer bir deyişle, çok küçük çocuklar,
 sözcüklerin kendisini anlamadan çok önce,
seslerin sözcüklerdeki rolü hakkında bir
anlayış geliştirirler (Kuhl, Williams ve Lacerda, 1992).
 Ebeveynlerin çocuklarıyla konuşurken
kullandıkları dil, çocukların dil
öğrenme sürecini kolaylaştırmaktadır.
 Bu dil yavaşça konuşulan, basit
cümleler ve daha yüksek ses tonu
kullanılan, tekrar ve abartılı vurgular
olan bir konuşma dilidir.
 Bunların tümü bebeklerin dikkati çeker
ve ana dillerindeki sesleri ayırt
etmelerine yardımcı olur (Hampson ve
Nelson, 1993).
 Tüm bu hazırlıkların birikmesi bir yılın
sonunda ilk sözcüğün genellikle de
babanın ağızdan çıkmasıyla sonlanır.
 Sonraki aylar için de çocuklar aç, otur gibi tek
sözcüklü cümlelerle bezenmiş bir kelime
dağarcığı oluştururlar.
 İki yaşına doğru çocuklar, kendileri ve
diğerleri arasındaki ayırımı yapmaya başlarlar.
 İyelik sözcükleri sözcük dağarcığının büyük
bir kısmını oluşturur. Örneğin babasına ait bir
eşya için "babanın" der.
 Adlandırma bir birinci yaşın ortalarından
itibaren gördükleri her şeyi adlandırmak
isterler. Bu adlandırmalar çoğunlukla nesnesin
çıkardığı sesle ilişkili olabilmektedir. İneği
moo olarak adlandırmak gibi.
 Üçüncü yaştan itibaren çocuklar iki kelimeli
cümleler kurmaya başlayabilirler.
 Örneğin, baba bak, ya da bak baba, bebek ağla,
köpek hav hav gibi.
 Üçüncü yaşın sonunda ise çocuklar artık cümlelerdeki
boşlukları doldurmaya başlarlar.
 Üç yaşından önce Ali okul, diye kurulan cümle, Ali
okula gidiyor, biçiminde kurmaya başlanır.
 Bu gelişmeyle beraber bu dönemde çocuklar şimdiki
zamanla beraber geçmiş zamanı da kullanmaya
başlarlar.
 Çocuklar bu yaşlarda 2500 civarında kelimeye içeren
bir dağarcığa sahiptirler. Kurdukları cümlelerdeki
kelime sayısı hızla artar. Bu sayı 5-8 kelime kadar
olabilir (Morris, 2002).
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ VE EĞİTİM
 Öğrenme: Günümüzde birçok öğrenme tanımı yapılmış olmakla
beraber psikolog ve eğitimcilerin hemen hemen hepsi öğrenmeyi,
yaşantı ürünü kalıcı izli davranış değişikliği olarak
tanımlamaktadırlar (Erden, Akman, 2003, 128).
 Öğrenmeyi kolaylaştıran başlıca faktörler iki grupta toplanabilir.
 Birinci grupta bireyin kendisinden kaynaklanan faktörler
bulunmaktadır. Bunlar
1. olgunlaşma,
2. yaş, zekâ, güdülenme,
3. genel uyarılmışlık hali,
4. kaygı,
5. fizyolojik durum,
6. önceki öğrenmelerin aktarımı,
7. türe özgü hazıroluştur.
 İkinci grupta bireyin öğrenme
çevresinden kaynaklanan faktörler
bulunmaktadır. Bunlar
1. öğretme yöntem ve teknikleri,
2. öğrenilecek malzeme,
3. öğrenme ortamı gibi faktörlerdir.
 Güdülenme (Motivasyon): İhtiyaçların giderilmesi
amacıyla belli bir davranış yapmaya isteklilik, eğilim
olarak tanımlanmaktadır. Güdülenmiş davranış eğer kişi
kendisi istediği için yapılmış ise içsel güdülenme,
dışarıdaki bir kişinin etkisiyle yapılmışsa
dışsal güdülenme adını almaktadır.

 Öğrenmenin transferi: Transfer önceden öğrenilenlerin


yeni öğrenilenleri etkilemesidir. Eskiden öğrenilenler
yeni öğrenmelerin kolay olmasını sağlıyorsa “olumlu
transfer”, olumsuz olarak etkiliyorsa buna da olumsuz
transfer adı verilmektedir. Örneğin araba kullanmayı
bilen kişinin minibüs kullanmayı öğrenmesi hiç araba
kullanmayan bir kişiye göre daha kolay olması olumlu
transfere örnektir. Daktilo yazmayı öğrenen bir kişinin
bilgisayardaki farklı bir klavyede yazmakta çektiği
zorluk olumsuz transfere örnektir.
Belli Başlı Öğrenme Yaklaşımları
 Davranışçı Yaklaşımda Öğrenme
 Davranışçılara göre öğrenme, organizmanın davranışlarındaki
değişiklik oluşturulmasıdır. Kişi davranışı yapıyorsa öğrenmiştir,
yapmıyorsa öğrenmemiştir.Davranışçı yaklaşımlar genel olarak Klasik
ve Edimsel Koşullanma olmak üzere iki grupta ele alınmaktadır.
 Klasik koşullanma genelde refleks, içgüdüsel yani otonom sinir
sisteminin doğal tepkileri ile oluşan düşünülmeden yapılan
davranışlarla ilgili öğrenmeleri içermektedir. Eli yanınca çekmesi,
köpek ısırınca korkma vb. gibi davranışlar burada önem
kazanmaktadır. FOBİ”ler ve Batıl İnançlar
 bu yolla öğreniriz.
 Klasik koşullanmada belli uyarıcılara gösterilen doğal tepkileri, bu
uyarıcılarla hiç ilgisi olmayan başka uyarıcılara da gösterilmesini
açıklamışlardır. Örneğin Watson gürültüden korkan çocuğun
klasik koşullanma yoluyla beyaz tavşandan da korkmasını sağlamıştır.
Aynı şekilde davranışı ortadan kaldırmıştır. (Söndürme)
Klasik Koşullanmanın
(Tepkisel Öğrenme) Dört Ögesi
 Koşulsuz Uyarıcı (Yiyecek)
 Koşulsuz Tepki
(Yiyecek Görünce Salya Salgılama)
 Koşullu Uyarıcı (Zil Sesi)
 Koşullu Tepki
(Zil Sesini Duyunca Salya Salgılama )
 Kazanma-Sönme
 Genelleme (Farklı Zil Seslerine
Tepki)
 Ayırtetme (Benzer Uyarıcılar
gelirse organizma ayırteder.)
Belli Başlı Öğrenme Yaklaşımları
 Bir diğer davranışçı yaklaşım Skinner tarafından ortaya atılan Edimsel
koşullanmadır.
 Skinner’e göre bir davranışın sonucu, organizma için hoşa giden,
olumlu bir durum yaratıyorsa, o davranışın tekrar ortaya çıkma
olasılığı artmaktadır.
 Bu tarz davranıştan sonra olumlu uyarıcı verilerek yapılan
koşullanmaya edimsel koşullanma denilmektedir.
 Davranışı izleyen ve organizma üzerinde olumlu etki yaratarak
davranışın değişimine neden olan ve ortaya çıkma ihtimalini artıran
uyarıcılara pekiştireç denmektedir.
 Davranışın arkasından gelen ve organizma için hoşa gitmeyen bir
durum yaratan uyarıcılar ise cezadır (Erden, Akman, 2003, 137).
Pekiştireçlerin değeri kişiden kişiye değişir. Küçük bir çocuk için
şeker anlamlıyken, büyük bir kişi için şeker muhtemelen kompleks bir
davranışı tekrar yaptıracak kadar anlamlı bir pekiştireç olmayacaktır.
 Skinner’a göre edimsel koşullanma ilkeleri insan yaşamında daha
etkilidir, organizma tepkiyi seçmekte ve kendisi göstermektedir.
 Klasik koşullanma: Uyarıcı – Tepki (U-T)
“Öğretmenin sevecenliği ile ders arasında kurulan bağın,
dersin sevilmesini doğurması”
 Edimsel koşullanma: Tepki – Uyarıcı (T- U)
 Öğrencini soruları cevaplayınca olumlu pekiştireç (aferin)
alması sonucu sık sık parmak kaldırması

 Aslında iki öğrenme türü arasındaki FARK şu şekilde


özetlenebilir:
 Klasik koşullanma yoluyla ÇEVREMİZDE neyin YAŞAMSAL
ÖNEMİ OLUP OLMADIĞINI
 Edimsel koşullanma ile de istediklerimizi nasıl elde
edeceğimizi öğreniriz.
 Pekiştirme Tarifeleri Pekiştirme tarifesi,
olumlu ya da olumsuz pekiştirmenin
yapılış sıklıklarını belirler.
 Pekiştirme tarifesi her davranışın
pekiştirilmesinde hiçbir davranışın
pekiştirilmemesine doğru bir seyir izler.
 Pekiştirme tarifeleri sadece özel
gereksinimli çocuklar için geliştirilmemiş,
normal eğitim-öğretim sürecinde de
çocuklara yeni davranışlar kazandırmada
ve problem davranışların yok edilmesinde
veya hafifletilmesinde etkili olarak
kullanılabilir.
 Tarifeler, sosyal yaşamda da sık sık
kullanılmaktadır; kimi bilinçsiz kimi de
sistematik olarak kullanılır. Örneğin,
 Fabrikalarda üretilen parça başına ücret
verilmesi veya tarlada toplanan sepet
adedi kadar ücret verilmesi sürekli
pekiştirme tarifesine birer örnektir.
 Yevmiye usulü çalışanlara ücret
verilmesi veya memurlara aylık maaş
verilmesi sabit aralı pekiştirme tarifesine
uymaktadır.
Pekiştirme tarifeleri şunlardır:  
Tarife
1-Sürekli pekiştirme 2-Süreksiz pekiştirme
a) Aralıklı pekiştirme
Sabit aralı pekiştirme (SAP)
Değişken aralı pekiştirme (DAP)
b)Oranlı pekiştirme
Sabit oranlı pekiştirme (SOP)
Değişken oranlı pekiştirme (DOP)
 Sabit Oranlı Pekiştirme: Yürümeyi öğrenen çocuğun
attığı her iki adıma bir şeker verilmesi
 Sabit Aralıklı Pekiştirme: Ders çalışan bir öğrenciye
her 40 dakikada bir TV izleme izni verilmesi
 Değişken Oranlı Pekiştirme: Ütü yapan işçiye
değişken olarak bazen 2 bazen 5 parça ütüledikten
sonra para vermek
 Değişken Aralıklı Pekiştirme: Dönem boyunca 4 tane
küçük sınav yapacağını belirten öğretim üyesinin
bazen 2 haftada bir bazen de 3 hafta da bir haber
vermeden sınav yapması
Sosyal Öğrenme Kuramı (A. Bandura)
 Bandura tarafından geliştirilen sosyal öğrenme kuramı öğrenmede
düşüncenin önemini vurgulamakta, taklidin ve gözleyerek
öğrenmenin çocukların öğrenmesindeki yerine işaret etmektedir.
 Sosyal öğrenme, bireylerin çevrelerindekilerin hareketlerine,
etrafında olup biten olaylara bakarak yeni bilgiler öğrenmesidir.
 Bir öğrencinin öğretmeninin nasıl yaptığına bakarak, dikiş
makinesini kullanmayı öğrenmesi gözlem yoluyla öğrenmeye
örnektir.
 Bandura’nın bütün çalışmalarında öğrenen kişi gözlemcidir. Uyarıcı,
model kişinin davranışlarıdır.
 Bandura gözlem yoluyla öğrenmede yaş, cinsiyet, modelin statüsü,
gözlemci-model benzerliği, modelin sergilediği davranış çeşitleri ve
modele verilen ödül çeşitlerinin önemini vurgulamaktadır.
 Çocuklar büyüklerin söylediklerinden çok yaptıklarını model
almaktadırlar.
 Çocuklara doğru davranışlar kazandırmak isteniyorsa öncelikle
onlara uygun modeller olunmalıdır.
İnsancıl (Hümanistik) Öğrenme Yaklaşımı
 Bireyi diğerlerinden farklı kılan ona özgü olan duyguları, algıları,
inançları ve amaçları ile ilgilenen insancıl psikolojinin iki önemli ismi
Rogers ve Maslow'dur.
 Hümanist psikologlar, insanın doğuştan iyi olduğu, olumlu bir
potansiyele sahip ve gücünü kendinde bulan bir varlık olduğunu, yaşam
boyu kendini geliştirme amacına yönelik olarak etkinlikte bulunduğunu
kabul etmektedirler (Baymur, 1985, 39).
 İnsancıl yaklaşıma göre benlik ve diğer kişilik özellikleri ile öğrenme
arasında yakın bir ilişki vardır. Bu bakımdan çocukların küçük
yaşlardan itibaren sağlıklı ve olumlu bir benlik geliştirmelerine yardımcı
olunmalıdır.
 Rogers, saygı, empatik anlayış, güven ve özgürlüğün olduğu bir sınıf
ikliminin sağlıklı bir öğrenme ortamı olduğunu, bu ortamın öğrencinin bir
bütün olarak gelişmesini sağlayacağını ve öğretmenin de bu durumu
kolaylaştırıcı bir role sahip olması gerektiğini ifade etmektedir.
 Güvenli bir sınıf ortamında köklü davranış değişiklikleri
gerçekleşmektedir. Bu güvenli ortamın vazgeçilmez üç temel niteliği
bulunmaktadır. Bunlar insana karşı koşulsuz saygı, empatik anlayış ve
dürüstlüktür (Rogers, 1969, 45-50).
Bilişsel Öğrenme Yaklaşımı
 Birey belli bir yer ve zamanda öğrendiği bilgiyi,
davranışçılarda olduğu gibi hemen ortaya koymak
zorunda değildir. İstediği zamanda ve yerde
uygulamaktadır. Öğrenmede içsel güdülenme etkilidir.
Başkalarının ödül vermesi ya da uyarıcı sunması önemli
değildir. Önemli olan bireydir. Öğrenme bireyin istediği
zamanda gerçekleşmektedir. Öğrenmenin sorumluluğu
bireye aittir. Bireyin yeni gelen bir bilgiyi
öğrenebilmesi için, öğrenme işine etkin olarak
katılması, kendisine sunulan uyarıcıları seçmesi, bunları
kendisi için anlamlı hale getirmesi ve en uygun tepkiyi
üretmesi gerekmektedir. Birey çevrede sunulan
uyarıcılardan hangisini seçeceğine ve onu zihninde nasıl
işleyerek hangi bilgileriyle ilişki kuracağına kendisi
karar vermektedir.
 Biliş, insan zihninin dünyayı ve çevresindeki
olayları anlamaya yönelik yaptığı işlemlerin
tümüdür. Dıştan alınan uyarımların algılanması,
önceki bilgilerle karşılaştırılması, yeni bilgilerin
oluşturulması, elde edilen bilgilerin belleğe
depolanması, hatırlanması ile zihinsel ürünlerin
kalite ve mantık yönünden değerlendirilmesi,
bilişsel faaliyetlerdir.
 Gestalt Almanca’da farklı öğelerin oluşturduğu
işlevsel bir bütün, biçim, şekil, form, parçaların
yalnızca toplamı değil entegre olmuş bütün
anlamında kullanılmaktadır (Senemoğlu, 2005, 244).
Psikolojide ise psikolojik yaşantının bir bütün olarak
incelenmesi gerektiğini savunan bilişsel bir akımdır.
20. yüzyılın, başında, algı üzerinde çalışan
Wertheimer (1912) ile başlamış daha sonra, öğrenme
üzerinde çalışan Lewin, Koffka, Köhler tarafından
savunulmaktadır. Gestalt kuramcıları algı ile
ilgilenmişler ve algı yasalarının öğrenme, problem
çözme ve bellek konusu ile yakından ilgili olduğunu
ileri sürmüşlerdir.
 Gestaltçılar, insanların gördüklerini organize edilmiş
bir bütünlük içinde algılayıp anlam verdiklerini ifade
etmektedirler. Dünya bütün olarak algılanmakta
uyarıcılar birbirinden bağımsız parçalar olarak değil,
anlamlı bütünler biçiminde görülmektedir. Uyarıcıları
renk çizgi gibi değil, sandalye, televizyon, kedi olarak
algılanmaktadır. İnsanlar nesneleri bazı örgütleyici
eğilimlere göre algılamaktadırlar. Gestaltçılara göre
öğrenme, bireyin karşılaştığı bir durumu algılaması ve
yorumlamasındaki değişmedir (Eggen ve Kauchak,
2001, 105; Bower ve Hilgard, 1981, 303).
 Gagné, öğretimin düzenlenmesinde sekiz öğeye yer
verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bunlar,
1. dikkat çekme,
2. öğrenciyi hedeften haberdar etme,
3. önbilgilerin hatırlatılması,
4. uyarıcı materyalin sunulması,
5. öğrenciye rehberlik etme,
6. davranışı ortaya çıkarma,
7. dönüt-düzeltme verme,
8. kalıcılığı ve transferi sağlamadır (Erden ve Akman, 2003,
184).
Öğretmenler, öğrencilerin bilgiyi olduğu gibi alan değil,
düşünen, anlamlandıran, üreten, örgütleyen ve uygun
biçimde depolayan ve gerektiğinde kullanabilen bireyler
olmaları için uygun eğitim fırsatları sunmalıdırlar.

You might also like