You are on page 1of 25

12 Eylül Askeri Darbesi

• 12 Eylül 1980 sabahı saat 04.30’da okunan bildiri ile Türk Silahlı
Kuvvetlerinin devletin organları işlemediği için ülke yönetimine
el koyduğu ilan edildi.
• Aynı gün bütün siyasal partiler ve iki sendika konfederasyonunun
(Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Milliyetçi İşçi
Sendikaları Konfederasyonu) faaliyetleri durduruldu.
• Millet Meclisi üyelerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı ve siyasi
partilerin liderleri tutuklandı. Bütün ülkede olağanüstü hal ilan
edilerek yurt dışına çıkışlar yasaklandı.
Anavatan Partisi İktidarı
• 1983 yılında yüzde 45’in üstünde oy alarak büyük bir zafer
kazanan Anavatan Partisi, 1991 yılına kadar iktidarda kaldı. Bu
süreçte partinin genel başkanlığını 1983-1989 arasında Turgut
Özal, 1989-1991 yılları arasında Yıldırım Akbulut yürüttü.
• Anavatan Partisi iktidarının ilk yıllarında ekonomide
serbestleşme politikası takip edildi. İthalatın kolaylaştırılmasıyla
birlikte lüks tüketim mallarının ülkeye girişinde artış kaydedildi.
• Bu dönemde altyapı, telekomünikasyon ve ulaştırma
yatırımlarına öncelik verilerek ekonomi alanında benimsenen
hedeflere erişilmeye çalışıldı.
Anavatan Partisi İktidarı
• 1987 Genel Seçimlerinde Anavatan Partisi’nin oyları %36’ya
düşmüş olsa da parti 292 milletvekili çıkararak tek başına
iktidarda kalmaya devam etti.
• Bu seçimlerin ardından, 12 Eylül Darbesinin ardından geri
çekilmiş vaziyette olan toplumsal muhalefetin de yeniden
etkinlik kazanmaya başladığı görüldü.
• Gerek yolsuzluklar gerekse de yeniden 1970’li yılların
sonlarındaki seviyesine yeniden ulaşan yüksek enflasyon,
1980’lerin sonlarına doğru Anavatan Partisi’ne olan desteğin
daha da azalmasına yol açtı.
Anavatan Partisi İktidarı
• 1989 yılındaki yerel seçimlerde Anavatan Partisi’nin ciddi ölçüde
destek kaybettiği açık bir biçimde görüldü. Parti, yerel
seçimlerden yüzde 21,9’luk oyla ancak üçüncü parti olarak
çıkabildi.
• 1991 yılındaki genel seçimlerden ise bu kez Süleyman Demirel’in
liderliğindeki Doğru Yol Partisi birincilikle çıktı ve 8 yıllık
Anavatan Partisi iktidarı sona erdi.
• 1991 Genel Seçimlerinin ardından, Doğru Yol Partisi ile Erdal
İnönü’nün başında bulunduğu Sosyaldemokrat Halkçı
Parti arasında bir koalisyon hükümeti kuruldu.
1980’lerde Dışa Açık Büyüme Politikası ve Neticeleri
• Ekonomik güçlerin, devlet müdahalesi olmaksızın ekonomiye yön
verdiği bir model olan serbest piyasa ekonomisi, Türkiye’de 24
Ocak 1980 kararları ile devreye sokulmuştur.
• 24 Ocak kararlarıyla birlikte dışa açılma modeli de benimsenmiş,
1980’li yıllarda ekonomide büyüme gerçekleşse de büyümeye dış
borçların sürekli olarak artışı eşlik etmiş.
• 1980’ler, aynı zamanda ithal malı ara-mallara ve yatırım
mallarına bağımlılığın da varlığını devam ettirdiği yıllar olmuş, bu
sorun daha da kronik bir hal almıştır.
1980’lerde Dışa Açık Büyüme Politikası ve Neticeleri
• Türkiye 1960'lı ve 1970'Ii yıllarda hammadde ihracatçısı bir ülke
pozisyonundayken, 1980‘li yıllarda sınai mamul ihracatı, ihracat
içerisinde giderek artan bir oranı teşkil etmeye başlamıştır.
• Örneğin 1985 yılına ait verilerde Türkiye’de hammadde
ihracatının toplamdaki payının % 46'ya dü­ştüğü, mamul
ihracatının payının % 54'e yükseldiği görülmektedir.
• Mamul madde ihracatı içerisinde dokuma ve giyim eşyaları %
32’lik oran ile başı çekmiştir. Makine ve ulaşım araçları grubunda
ise ihracat oldukça sınırlı oranda kalmıştır.
1980’lerde Dışa Açık Büyüme Politikası ve Neticeleri
• 1980’lerde Türkiye'nin mal ihracatı içerisinde mamul maddelerin
oranı artarken doğru kayarken, ihracatın yöneldiği pazarlarda da
çeşitlenme gözlenmiştir.
• 1960‘lı yıllarda ihracatın % 70’i sanayileşmiş Batı ülkelerine
yönelik olarak gerçekleştirilirken, 1980’lerde orta gelirli ülkelere
yapılan ihracatta ciddi bir artış kaydedilmiştir.
• Bu dönemde emek-yo­ğun sınai mamullerden olan hazır giyim
eşyaları vb. maddelerde Türkiye'nin başlıca pazarları
sanayileşmiş ülkeler olmayı sürdürmüş; ilaç ve diğer bazı kimya
sanayii ürünleri ile çeşitli makinelerin ihracatında başlıca pazar
Ortadoğu ülkeleri olmuştur.
Koalisyon Hükümetleri
• 1991 yılında Doğru Yol Partisi’nin Sosyaldemokrat Halkçı Parti ile
kurduğu koalisyon hükümetinin ilk amacı, yüksek enflasyonu kısa
zamanda düşürerek ekonomide istikrarı sağlamaktı.
• Koalisyon hükümetinin tek sorunu, ekonomide 1980’li yıllardan
kalan problemler değildi. Kürt sorununda şiddetin en fazla
yoğunlaştığı döneme girilmişti ve bu durum siyaset alanını
sınırlandıran bir etki meydana getirmekteydi.
• 1990’lu yılların başlarında, arkasındaki güçler konusunda halen
tartışmaların sürdüğü pek çok siyasi cinayet de meydana geldi.
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Turan Dursun ve
Uğur Mumcu bu dönemde suikaste uğrayarak hayatını kaybetti.
Koalisyon Hükümetleri
• 17 Nisan 1993 tarihinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın hayatını
kaybetmesinin ardından Doğru Yol Partisi genel başkanı
Süleyman Demirel cumhurbaşkanı olarak seçildi ve bu görevi
2000 yılına kadar sürdürdü.
• Demirel’in cumhurbaşkanı olmasından sonra Doğru Yol
Partisi’nin başına geçen Tansu Çiller, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk
kadın başbakanı oldu.
• Bu tarihlerde koalisyonun diğer ortağı olan Sosyaldemokrat
Halkçı Parti’nin genel başkanlığına ise 1989 yerel seçimlerinde
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiş olan Murat
Karayalçın gelmişti.
Koalisyon Hükümetleri
• 1995 yılında gerçekleştirilen seçimlerden birinci parti olarak bu
kez %21,3’lük oy oranı ile Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah
Partisi çıktı.
• Ordunun ve iş çevrelerinin beklentisi doğrultusunda, Refah
Partisi’nin devre dışı bırakıldığı bir formül üretilerek Anavatan
Partisi ve Doğru Yol Partisi arasında bir koalisyon hükümeti
(ANAYOL) kuruldu.
• 6 Mart 1996 tarihinde göreve başlayan ANAYOL hükümeti,
ortaklar arasındaki anlaşmazlıklar sebebiyle üç ay sonra dağıldı.
Dağılmayı hızlarından bir gelişme de, ANAYOL hükümetinin almış
olduğu güvenoyunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmesiydi.
Koalisyon Hükümetleri
• ANAYOL’un ardından yeni koalisyon hükümeti bu kez Refah
Partisi ile Doğru Yol Partisi arasında (REFAHYOL) 28 Haziran 1996
tarihine kuruldu.
• Partiler arasında imzalanan protokole göre başbakanlık görevini
koalisyonun ilk iki yılında Necmettin Erbakan, iki yıl sonrasında
ise Tansu Çiller yürütecekti.
• Refahyol koalisyonu, 28 Şubat sürecinin başlamasının birkaç ay
sonrasında, Haziran 1997’de Başbakan Necmettin Erbakan’ın
istifasıyla dağıldı.
28 Şubat Müdahalesi
• 28 Şubat 1997'de Cumhurbaşkanı Demirel'in başkanlığında
toplanan Milli Güvenlik Kurulu, yaklaşık dokuz saat süren
toplantının ardından 20 maddelik bir bildiri yayınladı.
• Bildiride hükümetten yapması istenenler sıralanmaktaydı. Talep
edilenlerin yerine getirilmemesi halinde yaptırımların devreye
sokulacağı da ayrıca duyurulmuştu.
• Erbakan bir süre dirense de 5 Mart 1997 tarihinde bildiriyi
imzaladı ve sonrasında Refahyol koalisyonun varlığını uzun süre
devam ettirmesi mümkün olmadı.
ANASOL-D Hükümeti
• 30 Haziran 1997 tarihinde göreve başlayan Anasol-D Hükümeti,
Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye
Partisi tarafından oluşturuldu.
• 11 Ocak 1999 tarihine kadar varlığını sürdüren Anasol-D
hükümetinin başbakanı Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut
Yılmaz, başbakan yardımcısı Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
Bülent Ecevit idi.
• 28 Şubat’ta alınan bazı kararların uygulanması konusunda da
çaba göstermiş olan Anasol-D hükümetinin sona ermesinde,
Türkbank ihalesindeki yolsuzluk iddiaları etkili olmuştur.
ANASOL-M Hükümeti
• Anasol-D hükümetinin sona ermesinin ardından, 11 Ocak 1999
tarihinde Bülent Ecevit tarafından yeni bir hükümet kuruldu. 16
Şubat 1999’da Abdullah Öcalan’ın yakalandığının duyurulması,
Başbakan Ecevit’e yönelik desteğin artmasını sağladı.
• Bu ortamda, Ecevit’in liderliğindeki Demokratik Sol Parti 18
Nisan 1999 Genel Seçimleri'nden %22’lik oy ile 1. parti olarak
çıktı. Oy desteğini artıran bir diğer parti olan Milliyetçi Hareket
Partisi ise seçimlerde yaklaşık %18’lik bir oy oranına ulaştı.
• 1999 Seçimleri’nin ardından Demokratik Sol Parti, Milliyetçi
Hareket Partisi ve Anavatan Partisi tarafından ANASOL-M
Hükümeti olarak da adlandırılan üçlü bir koalisyon hükümeti
kuruldu.
ANASOL-M Hükümeti
• Aralık 1999’da Türkiye'nin Avrupa Birliği adaylığının Helsinki
Zirvesi’nde onaylanması ile beraber ANASOL-M döneminde Türk
siyasetinin temel rotasını Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde
yapılması gereken reformlar belirledi.
• 5 Mayıs 2000 tarihinde Türkiye’nin 10. Cumhurbaşkanı seçilen
Ahmet Necdet Sezer’in 2001 Şubat'ındaki Milli Güvenlik Kurulu
toplantısında Ecevit’e anayasa kitapçığını fırlatmasının yarattığı
siyasi gerginlik, kırılgan vaziyetteki ekonominin yeniden bir krize
girmesine yol açtı.
• 2001 Ekonomik Krizi’nin ardından Kemal Derviş Ekonomiden
Sorumlu Devlet Bakanı olarak atandı ve IMF’nin önerileri
doğrultusunda yeni bir ekonomi programı devreye sokuldu.
3 Kasım 2002 Seçimleri
• 2001 Ekonomik Krizi’nin etkileri halen güçlü bir biçimde
hissedilmekte ve Ecevit’in sağlık sorunları ilerlemekte iken
Temmuz 2002’de koalisyon ortağı Devlet Bahçeli erken seçim
çağrısı yaptı.
• 3 Kasım 2002 seçimlerinin galibi, oyların %34,2’sini elde eden
Adalet ve Kalkınma Partisi oldu. Cumhuriyet Halk Partisi ise
oyların yüzde 19,38'ini aldı ve diğer partilerin barajın altında
kalmasıyla TBMM’deki tek muhalefet partisi oldu.
• 2002 seçimlerinde, Anasol-M’yi oluşturan partilerden Milliyetçi
Hareket Partisi %8,3, Anavatan Partisi %5,1, Demokratik Sol
Partisi ise %1,2 oy oranına ulaşabildiler.
1990’larda Türkiye Ekonomisi
• 1980 yılından itibaren Türkiye, dünya ekonomisiyle bütünleşme
yolunda önemli adımlar atmıştır. Bu yöndeki politikalar,
1990’larda da varlığını büyük oranda devam ettirmiştir.
• 1990’lı yılların uluslararası ekonomi üzerinde kritik bir etkiye
sahip olan önemli bir özelliği, bu dönemde uluslararası sistemde
güç dengesinin değişmiş olmasıdır.
• Bu yıllarda, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Amerika
Birleşik Devletleri uluslararası sistemde başat güç olma rolünü
üstlenmiştir.
1990’larda Türkiye Ekonomisi
• Sovyetler Birliği’ni takiben Doğu Avrupa’daki sosyalist rejimlerin
çöküşüyle eş anlı bir biçimde küreselleşme olgusu pazar
ekonomilerinin güçlenmesini beraberinde getirmiştir.
• Türkiye de 1980’lerden itibaren serbestleşme politikalarının
yürürlükte olduğu bir devlet olarak uluslararası finansal
gelişmelerden daha fazla etkilenmeye başlamıştır.
• Dünya ekonomisiyle bütünleşme, uluslararası finansal krizlerin
de diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de daha derin bir etki
yaratmasını beraberinde getirmiştir.
1990’larda Türkiye Ekonomisi
• Türkiye’de ekonomideki yapısal problemlere ilave olarak, 1990
yılının Ağustos ayında başlayan Körfez Savaşı da ekonomik
koşulları ağırlaştırmıştır.
• Körfez Savaşı ile birlikte Türkiye’nin bölge ile ekonomik ilişkileri
daralmış; Irak’a uygulanan ambargo, Türkiye ekonomisi açısından
da bir maliyet yaratmıştır.
• 1993 yılında kurulan hükümetin yurt dışı borçlanmayı artırma
kararı alması Türkiye ekonomisini bir süre sonra daha da kırılgan
hale getirmiş, bu tarihlerde hem dış ticaret açığı hem de cari
işlemler açığı tehlikeli boyutlara ulaşmıştır.
1990’larda Türkiye Ekonomisi
• Bu şartlarda dış mali piyasalarda Türkiye'ye karşı bir güvensizlik
ortaya çıkmış, Türkiye’deki gelişmelerin ülkeyi bir mali bunalıma
götüreceği yönünde görüşler öne sürülmeye başlanmıştır.
• Türkiye'nin kredi notunun uluslararası değerleme kuruluşları
tarafından düşürülmesiyle Türkiye'ye açılan tüm dış krediler bir
anda kesilmiştir.
• Bu gelişmelerin neticesinde hükümet, 1994 yılında
gerçekleştirilen yerel seçimlerin ardından 5 Nisan’da tarihinde
yeni bir ekonomi paketini kamuoyuna duyurmuştur.
1990’larda Türkiye Ekonomisi
• 5 Nisan 1994’te devreye sokulan istikrar programının yükü
toplumsal kesimler arasında adaletsiz dağılmış; program
kapsamındaki uygulamalardan en çok sabit gelirliler zarar
görmüş­tür.
• Programın amaçlarından biri enflasyonu düşürmek iken 1994
yılı enflasyonu Cumhuriyet tarihinin rekorlarını alt üst ederek
toptan eşya fiyatlarında yüzde 149’a, tüketici fiyatlarında ise
yüzde 125'e ulaşmıştır.
• Bu dönemde devalüasyon nedeniyle ihracatta ise artış meydana
gelmiş; aynı zamanda ithalatta da önceki dönemlere göre
daralma sağlanabilmiştir.
1990’larda Türkiye Ekonomisi
• 24 Ocak 1980 tarihinde alınan kararlar sonrasında Türkiye
ekonomisinde hızlı serbestleşmeye bağlı olarak 5 Nisan 1994
ekonomik istikrar tedbirleriyle sonuçlanan bir iktisadi kriz
yaşanmıştır.
• 5 Nisan’da alınan kararlar, Türkiye ekonomisinin yapısal
sorunlarına çözüm getirmekte başarılı olamamış, ekonomideki
temel problemler ortadan kaldırılamamıştır.
• Ekonomideki yapısal sorunların ortadan kaldırılamaması, iktisadi
tedbirleri takip eden dönemlerde ekonomik göstergelerin tekrar
bozulmasına ve bir süre sonra yeni krizlerin ortaya çıkmasına yol
açmıştır.
1990’larda Türkiye Ekonomisi
• 1990’lı yılların ikinci yarısında Türkiye’yi etkileyen krizler arasında
en başta gelenlerden biri, 1998 yılında Rusya’da baş gösteren
ekonomik kriz olmuştur.
• Rusya’da yaşanan krizin Türkiye ekonomisi üzerinde ciddi bir etki
yaratması, bu ülkenin Türkiye'nin dış ticaretinde 1992 yılından
itibaren önemli bir paya sahip olmasından kaynaklanmıştır.
• Türkiye'yi ziyarete gelen Rus turist sayısının da bu yıllarda ciddi
derecede artması, Rusya’nın Türkiye ekonomisi açısından önemli
bir yere sahip olmasına etki eden bir diğer faktör olmuştur.
1990’larda Türkiye Ekonomisi
• 1998 yılının Temmuz ayında Rusya ekonomik krize girmiş,
Ağustos ayının ortalarında Rus yetkililer tarafından dış borç
ödemelerinin üç ay süre ile ertelendiği ilan edilmiştir.
• Yapılan bu açıklamanın ardından İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası’nın tarihindeki en büyük düşüşlerden birisini
kaydedilmiş, endeks yüzde 13,12 oranında değer yitirmiştir.
• Bu süreçte Türkiye'ye gelen Rus turist sayısı yarıya inmiş, bu
durum Türkiye'nin döviz rezervleri üzerinde son derece olumsuz
bir etki yaratmıştır.
1990’larda Türkiye Ekonomisi
• Rusya Krizinin etkileri henüz tam olarak geçmemişken, 17
Ağustos 1999 tarihinde Marmara Bölgesi’nde meydana gelen
deprem, ekonomik sorunları daha da ağırlaştırmıştır.
• Türkiye'nin en önemli üretim merkezlerini vuran depremde hem
çok sayıda insan hayatını kaybetmiş ve yaralanmış, hem de zaten
daralma sürecinde olan ekonomi büyük bir darbe yemiştir.
• Depremin yol açtığı maddi hasarları karşılamak amacıyla vergi
yasalarında yapılan değişikler ve devreye sokulan yeni vergiler
hayat pahalılığının artmasına sebebiyet vermiş, bu durum mali
dengeler üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır.

You might also like