You are on page 1of 34

Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi (ATA 122)

13.Ders

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ-II


SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

12 Mart 1971 Muhtırası

1961 Anayasasının yürürlüğe girmesinden sonra ortaya çıkan en önemli özellik, kimi zaman
hükümetleri zor duruma düşürebilecek şekilde direniş ve eylemler yapabilen iki yeni ve dinamik
gücün ortaya çıkmasıdır. Bu yeni dinamik güçlerden öğrenciler, 27 Mayıs 1960’tan önce de DP
iktidarına karşı mücadeleleri ile ünlüydüler.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

İşçiler ise ekonomik ve sendikal haklarını elde etmek ve korumak için 1961 Anayasası’nın sağladığı
imkanlarla yaptıkları yürüyüş ve grevlerle bir yandan toplumsal işbölümündeki yerlerinin bilincine
varırlarken, öte yandan yönetimde söz ve karar sahibi oldukları yeni sendika birlikleri oluşturarak
toplum hayatının her alanında etkili bir baskı grubu olma arayışı içindeydiler.
1968 yılında önce Fransa’da, sonra diğer Avrupa ülkelerinde ve ABD’de üniversite gençliği kurulu
düzen aleyhinde ayaklandı. Bu hareket Türkiye’ye de geldi.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

1969 seçimlerinde Adalet Partisi iktidarı kurmuş ama iktisadi durum tıkanma noktasına gelmişti. 9
Ağustos 1970 tarihinde 1958’den sonraki ilk devalüasyon yapıldı ve doların karşılığı 9 TL yerine 15 TL
oldu. 1970 yılı iktisadi yönden tıkanmanın başladığı ayrıca öğrenci olaylarının ve işçi direnişinin
başladığı bir yıl olmuştur.
Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ile üç kuvvet komutanının imzasını taşıyan muhtıra üç
maddeden oluşmaktaydı:
1.Parlamento ve hükümet; süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası,
sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef gösterdiği çağdaş uygarlık
seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anasaya’nın öngördüğü reformları tahahkuk
ettirememiş olup, Türkiye’nin geleceği ağır bir tehlike altına düşürülmüştür.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

2. Türk Milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü
ve ümitsizliği giderecek çarelerin partiler üstü bir anlayışla meclislerimizle değerlendirilerek mevcut
anarşik durumu giderecek ve Anayasa’nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve
inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli, inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili
zaruri görülmektedir.
3. Bu husus süratle tahakkuk ettirilmediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine
vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi
doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Birinci maddede geçen “reformlar” sözcüğü, muhtıranın başlangıçta ilerici bir karakterde olduğu
değerlendirmelerine yol açmıştır. Nitekim kurulan partiler üstü Nihat Erim hükümetinin amaçları,
anarşiyi durdurmak ve reformları yapmak olarak belirlenmişti. Bu amaçla kabineye 10’un üzerinde
teknokrat alınmıştı. Fakat hareket, Tağmaç’ın “Sosyal gelişme, ekonomik gelişmeyi aşmıştır” sözüyle
simgeleşen bir eylem modeline dönüşmekte gecikmedi. Yasadışı örgütlerin faaliyetlerinin arttığı bir
dönemde sıkıyönetim ilan edilerek ordu içinde, işçiler ve öğrenciler arasında geniş çapta
tutuklamalar başlatıldı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

27 Mayıs’ın 1961 anayasasına büyük kısıtlamalar getiren, bu arada temel hak ve özgürlükleri
düzenleyen 11. maddesini de yeniden düzenleyen anayasa değişiklikleri birçok hukukçu tarafından
“yeni bir anayasanın getirildiği” biçiminde yorumlandı.
Ara rejim, reformlara girişmedi. 3 Aralık 1971’de kabinenin reformcu bakanları (11’ler ) bu nedenle
istifalarını verdiler. Bu sırada öğrenci liderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın
“anayasayı ihlal”den idam edilmeleri, 27 Mayıs darbesinden sonra aynı gerekçeyle asılan Adnan
Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın intikamının alınması biçiminde yorumlandı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Sonuçta 12 Mart Muhtırası, 27 Mayıs hareketiyle elde edilen özgürlüklerin yeniden kısıtlandığı bir
harekete dönüştü. Ara rejim, Nihat Erim’den sonra Ferit Melen hükümetiyle devam edecek, Fahri
Korutürk’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Naim Talu geçici hükümeti kurulmuştur. Naim Talu
zamanında yapılan seçimlerden 1980 darbesine kadar koalisyon hükümetleri dönemi devam
edecektir.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

12 Eylül 1980 Darbesi


Türkiye, ideolojik nedenlerle yaşanan anarşi ve terör olayları yüzünden 1970’li yılları oldukça sancılı
geçirmişti. CHP’nin tek başına iktidarı az bir farkla kaçırdığı 1974 seçimlerinden sonra denenen
koalisyonlar ve en önemlisi 1974 Kıbrıs Müdahalesi, ülkeyi içte ve dışta büyük sorunlarla baş başa
bırakmıştı. Özellikle bu dönemde kurulan koalisyon hükümetleri ve bunların temel sorunlar üzerine
gidememeleri sonucu iç istikrarsızlık, sağcı-solcu çatışması, milletvekillerine, savcı ve hakimlere
yönelik saldırılar, Çorum, Maraş ve Konya olaylarının peş peşe patlak vermesi, 1980 yılı ortasında
Başbakan Süleyman Demirel’i bir kez daha zor durumda bırakmıştı. Yaptıkları uyarıların cevabını
alamayan askerlerde huzursuzluk gittikçe artıyordu. On yıllık aradan sonra ülkede yine darbe
gündeme oturmuştu.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Bu atmosfer içinde 12 Eylül 1980 sabahı ordu yönetime el koydu. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilip
sokağa çıkma yasağı kondu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri
Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan
Milli Güvenlik Konseyi (MGK) idareyi ele aldı. Konsey Başkanı Kenan Evren, aynı zamanda Devlet
Başkanı olmuştu. Konsey kararıyla tüm siyasi partiler kapatılmış, liderleri gözaltına alınmışlar ve
siyasetten uzaklaştırılmışlardı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Siyasilerle birlikte binlerce kişi de gözaltına alındı. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanan


sanıklardan bazıları idama varan cezalar aldılar. Bu dönemde 1961 Anayasası askıya alındı ve TBMM
kapatıldı. Bunun yerine bir Danışma Meclisi oluşturuldu. Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma
Meclisinden oluşan Kurucu Meclis yeni bir anayasa hazırlığına başladı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

1982 Anayasası
Kurucu Meclis’in görevi, ülkeyi yeni düzenine taşıyacak anayasal ve yasal çatıyı kurmak, Anayasa’yı
ve temel yasaları yapmak, TBMM’nin oluşturulmasına kadar yasama yetkisini kullanmaktı. Danışma
Meclisi, 160 üyeden oluşacaktı. Bunun 120’si, her ilin valisinin önereceği adaylar arasından MGK
tarafından seçilecekti. 40 üyenin ise doğrudan doğruya MGK’ca seçilmesi öngörülmüştü. Böylece
oluşan Danışma Meclisi, en yaşlı üye Sadi Irmak başkanlığında ilk toplantısını 23 Ekim 1981 günü
yaparak çalışmalarına başladı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Danışma Meclisi Genel Kurulu 15 kişiden oluşan bir Anayasa Komisyonu seçti, komisyon
başkanlığına da Prof. Orhan Aldıkaçtı getirildi. Anayasa komisyonu kendi arasında görev bölümü
yaptıktan sonra, çeşitli kurum ve kuruluşlardan (üniversitelerde, yüksek mahkemeler, sendikalar,
meslek kuruluşları, vb.) anayasa konusundaki görüşlerini istedi. Bu raporlar, Komisyonun anayasa
taslağını oluşturmasına yardımcı oldu ve bu taslağın Danışma Meclisi’ne verildiği tarihte de
kitaplaştırıldı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Hazırlanan Anayasa taslağı açıklandıktan sonra, çok ağır eleştirilerle karşılandı. Tepki önce basından,
sonra da Danışma Meclisi genel kurulundan geldi. Bu arada MGK, anayasa tartışmalarına yeni bir
düzen getirmek için; “anayasa üzerine görüş ve önerilerin anayasa taslağının geliştirilmesi maksadı
içinde yapılacağı, anayasanın halkoylamasında, halkın vereceği oyun nasıl olması gerektiği
konusunda etki yapacak herhangi bir telkinde bulunulmayacağı” maddesinin de bulunduğu bir karar
almıştı. 3 Ekim 1982 günü Danışma Meclisi, tartışmaların ve oylamaların ardından anayasa taslağını
kabul ettikten sonra, MGK, anayasa taslağı üzerinde kendine bağlı komisyonları çalıştırmış ve metin
üzerinde önemli değişikler yapıldıktan sonra anayasanın halk oylamasına sunuş aşamasına
gelinmişti.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Anayasayı milletin oyuna sunma işlemlerini düzenleyen kanunda Anayasanın açıklanması ve


tanıtılmasının serbest ancak eleştirilmesinin yasak olduğu ve oy kullanmayanların beş yıl süreyle
seçme ve seçilme hakkından yoksun bırakılacağı hükümleri yer alıyordu. Ayrıca, Anayasa oylaması ile
Cumhurbaşkanlığı seçimi de birleştirilmişti. 7 Kasım 1982 günü yapılan halk oylamasında kayıtlı
seçmenin % 91.27’sinin katıldığı oylamada % 97.37 evet oyu ile Anayasa kabul edildi ve MGK Başkanı
Kenan Evren de Cumhurbaşkanı sıfatını kazandı.
1982 Anayasası, devletin üstünlüğüne öncelik tanıyan ve bireyin haklarını kısıtlayan bir anlayışın
ürünü olmuştur.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Çok Partili Sisteme Yeniden Dönüş

1982 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra seçmen kütüklerinin yenilenmesinin, yeni siyasal
partiler kanunun çıkarılmasının ve siyasal faaliyetlerin serbest bırakılmasının ardından 6 Kasım 1983
günü Milletvekilleri Genel Seçimleri yapıldı ve üç partiden biri olan ANAP seçimlerden birinci parti
olarak çıktı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Katılımın % 92.27 olduğu seçimde ANAP % 45.15 oy alarak 211 milletvekilliği kazanmış, seçime
katılan diğer partilerden Halkçı Parti % 30.46 oyla 117 milletvekilliği, MDP ise % 23.27 oy alarak 71
milletvekilliğini kazanmıştır. 1983 seçimlerinden sonra ANAP lideri Turgut Özal ile birlikte artık yeni
bir dönem başlayacaktır.
1982 Anayasanın, 1980 öncesinin siyasetçilerine getirdiği yasak, 6 Eylül 1987 günü Türkiye’de yapılan
üçüncü halkoylamasında % 50.16 evet oyuyla kaldırılmıştır. Böylece, 12 Eylül 1980 öncesinin parti
liderleri olan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş yeniden
siyasal yaşama dönmüşlerdir.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

1982 Anayasa oylamasıyla “Cumhurbaşkanlığı sıfatı”nı kazanmış olan Kenan Evren bu makama 7 yıl
için getirilmişti ve Anayasaya göre bir defa daha Cumhurbaşkanı seçilemezdi. Kenan Evren’in görev
süresinin bitmesiyle Turgut Özal, meclisteki parti çoğunluğunun desteğini alarak muhalefete rağmen
meclis tarafından Cumhurbaşkanı seçilmiş ve görevi 9 Kasım 1989 günü Kenan Evren’den teslim
almıştır.
20 Ekim 1991 günü yapılan milletvekili genel seçimlerinde 8 yıllık ANAP iktidarı son bulmuş, ancak
seçime katılan partilerden hiçbiri mecliste çoğunluk elde edememiştir. Bundan sonra koalisyonlar
dönemi başlayacaktır ve bu seçimle, 1980 öncesinin siyasi liderlerinin tümü TBMM’de yeniden yer
alacaklardır.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

17 Nisan 1993 günü Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ani ölümüyle boşalan Cumhurbaşkanlığına
TBMM tarafından Süleyman Demirel seçilmiştir. Süleyman Demirel’den boşalan parti genel
başkanlığına ve başbakanlığa, ilk defa bir kadın seçilecek, Tansu Çiller DYP Genel başkanı ve
Türkiye’nin ilk kadın başbakanı olacaktır.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

28 Şubat Süreci
1980’lerde ABD’nin Sovyetler Birliği’ni kuşatmak için geliştirdiği “Yeşil Kuşak” projesi ve buna uygun
izlediği politikalar izleyen 12 Eylül rejiminin Türk-İslam Sentezi politikasıyla birlikte Türkiye’deki
İslami hareket 1990’ların sonuna doğru devlet kademelerinde etkin roller almaya başladı. 1990’larda
Türkiye’nin gelir dağılımının iyice bozulması, güneydoğudan büyük kentlere yönelik yoğun göç
yaşanması ve bu göçlerin ortaya çıkardığı yeni sorunlar, sosyalizmin tüm dünyada itibar kaybedişi
gibi gelişmeler, 1980’lerde oy oranı % 5 civarında seyreden Refah Partisi’nin Aralık 1995
seçimlerinden % 21.3 oyla birinci parti olarak çıkmasına ve sonunda DYP’nin işbirliğiyle 1996’da ilk
kez koalisyonun büyük ortağı olarak iktidara gelmesine yol açtı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Necmettin Erbakan’ın başbakan, DYP lideri Tansu Çiller’in dışişleri bakanı olduğu bu dönemde hem
iç hem de dış politikada zaman zaman laik rejimin çizgisini zorlayan bazı girişimler oldu. Erbakan’ın
dış gezileri için Libya, İran, Endonezya ve Malezya gibi ülkeleri seçmesi ve içte Refahlı belediyelerin
laiklik karşıtı uygulamaları tepki yaratıyordu. Özellikle Sincan’da düzenlenen Kudüs gecesinin
ardından tatbikattan dönen tanklar buradan geçirildi ve hükümete, İslamcı kesime “balans ayarı” adı
verilen bir uyarıda bulunulmuş oldu.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

28 Şubat 1997’deki olağan MGK toplantısında askeri kanat, 8 yıllık zorunlu eğitimin ve devrim
kanunlarının hayata geçirilmesini istedi. Erbakan istemeyerek de olsa MGK kararını imzalamak
zorunda kalmıştı ama bu konuda gerekli çalışmalara başlamıyordu.
Bu arada, Genelkurmay’ın Batı Çalışma Grubu’nu kurması, irtica brifingleri düzenleyerek basın, yargı
ve bürokrasinin diğer kesimlerini buraya davet etmesi, askerlerin doğrudan hükümeti hedef alan
açıklamalar yapması siyasal ortamdaki gerginliği artırmış ve bir darbe beklentisine yol açmıştı.
Tepkiler yalnızca askerler ve muhalefetle sınırlı kalmadı; çeşitli sivil toplum kuruluşları da 28 Şubat
kararlarını destekleyen açıklamalar yaparak hükümete karşı tavır aldılar.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Baskıların artması üzerine Erbakan başbakan olmak isteyen Çiller’e yerini vermek istedi ancak
cumhurbaşkanı anayasada başbakanlığın devrine ilişkin bir hüküm bulunmadığını belirtti. Erbakan’ın
görevden ayrılması üzerine Cumhurbaşkanı Demirel yeni hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz’a
verdi. Böylece, Türkiye tarihinde ordu ilk kez kuvvet kullanmadan ve muhtıra vermeden “yumuşak”
bir biçimde hükümeti iktidardan düşürmüştü. Bunun ardından, Anayasa Mahkemesi Ocak 1998’de
Refah Partisi’ni kapattı ve lider kadrosuna siyaset yasağı getirdi. Hatta bir konuşması nedeniyle
Erbakan’a hapis cezası verildi.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Yeni Dünya Düzeni


II. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde dünya siyasetine ABD ve Sovyetler Birliği’nin başını çektiği iki
kutuplu bir sistem egemen olmuştu. Bu durum 1980’li yılların sonuna kadar devam ederken, Avrupa
da bu iki süper devlet arasında ikiye bölünmüştü. Özellikle iki Almanya’nın varlığı ve Berlin Duvarı,
uzun yıllar bu bölünmüşlüğün simgesi olmuştu.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Bu iki süper güç arasındaki ilişki güç yarıştırma ve çatışma temeline dayalıydı. Kapitalist dünya ile
sosyalist dünya askeri, ekonomik, siyasal ve ideolojik bir kavgaya tutuşmuşlardı. Soğuk Savaş’ın
simgeleri de NATO ve Varşova Paktı olmuştu.
Daha sonraki süreçte Uzakdoğu’da Çin ve Japonya, Avrupa’da da Avrupa Topluluğu ortaya çıktı.
Fakat bu gelişmeler iki kutuplu sistemin niteliğini değiştirmedi. Avrupa’daki ve dünyadaki askeri,
ekonomik, siyasi ve ideolojik bölünmüşlük varlığını sürdürdü. Bu gidiş, Mihail Gorbaçov’un Sovyetler
Birliği devlet başkanı olmasına kadar devam etti.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Gorbaçov’un amacı kitlelerin ihtiyaçlarına daha iyi cevap verecek yeni bir sosyalist düzen ortaya
koymaktı. Bunun için de öncelikle silahsızlanmaya gitmeyi ve orduyu küçülterek savunma
harcamalarını kısıtlamayı amaçlıyordu.
Fakat Gorbaçov’un bu niyetlerle başlattığı “açıklık (glasnost)” ve “yeniden yapılanma (perestroyka)”
politikalarının getirdiği özgürlük ve demokratikleşme ortamı, Sovyet liderinin siyasal ve ekonomik
alanlarda yaptığı bazı yanlışlarla birleşince, bu süreç önce 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması
yani Doğu Avrupa ülkelerinin Sovyetler Birliği’nden kopması, Varşova Paktı’nın dağılması daha sonra
da 1990 yılı itibariyle Sovyetler Birliği’nin dağılması yani bir süper güç olmaktan çıkmasıyla
sonuçlandı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Bu gelişmenin ardından dünyada ilk kez tek süper güç kalmıştı. Dolayısıyla ülkeler büyük ölçüde
Washington’u merkez alan politikalar takip etmek zorunda kaldılar. İşte bu duruma “Yeni Dünya
Düzeni” denildi.
Sovyetlerin dağılmasıyla ortak düşmanını kaybeden ABD ve Avrupa’nın yolları ayrılmaya başladı. Bu
süreçten sonra Avrupa’da üretimin artması üzerine ABD, Avrupa ile özellikle tarım piyasasında
rekabet edemez oldu. Almanya kıtanın en büyük gücü olarak yükselmeye başladı. Bu dönemde
ABD’de üretim düşmüş, borsa hareketlerine dayalı “paradan para kazanma” ekonomisi yükselişe
geçmişti.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan bir diğer gelişme ise, Sovyetlerin denetiminin
kalktığı bölgelerde milliyetçi duyguların harekete geçirilmesi oldu. Özellikle Balkanlarda etkili olan bu
hareket ilk olarak Yugoslavya’nın parçalanmasına yol açtı.
Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte Sovyet tehdidi, bir ölçüde tüm Avrupa ülkeleri gibi Türkiye için
de ortadan kalkmıştı. Öte yandan Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Karadeniz kıyılarında Ukrayna,
Kafkaslarda Gürcistan, Balkanlarda Yugoslavya’nın yerine kurulan yeni devletler gibi Türkiye’ye
komşu istikrarsız bölgeler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Türkiye bu bölgelerde ortaya çıkabilecek yeni
sorunlarla uğraşmak durumunda kalacaktır.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Bunların yanı sıra Türkiye Balkanlar, Kafkasya ve Doğu Akdeniz bölgelerinin kesişme çizgilerinin tam
ortasındaki mihver durumu ile Avrupa’nın jeopolitik uzantılarında önemli bir statü de elde etmiştir.
Bu statü Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini güçlendirici bir etki yaratmıştır. Ancak Türkiye’nin bölgede
elde ettiği bu statüyü ancak akılcı bir yaklaşımla lehine çevirebileceği de bir gerçektir.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Türkiye ve Avrupa Birliği İlişkileri

Türkiye, Washington’ın önderlik ettiği Batı dünyasına II. Dünya Savaşı’ndan sonra katılmıştı. Truman
Doktrini, Marshall Planı ve NATO bu ilişkiyi güçlendirerek, Türkiye’nin Batı güvenlik
düzenlemelerindeki yerini garantiledi. Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) şekillendiği 1950’lerde,
Ankara, Yunanistan’ı takip edip ekonomik sistemin bir parçası olmak amacıyla, AET’ye katılmak üzere
başvurdu.
1964’teki Kıbrıs olayları sırasında “Johnson mektubu” sonrasında, Türkiye ABD bağlantısından
soğumuş ve kendini daha fazla Avrupa’nın bir parçası olarak görmeye başlamıştı. Avrupa, artık Türk
malları için önemli bir pazar ve yatırım malları için bir tedarik merkezine dönüşmüştü.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Yaklaşık olarak üç milyon kişi veya başka bir ifadeyle Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 5’i kadar Türk
işçisi Avrupa’ya göçünce bağlar sıkılaştı. Ankara AET’yle Ortaklık Antlaşması’nı 1963’te imzaladı.
1980 darbesi ilişkilerin dondurulmasına yol açmış, ardından yapılan çok partili seçimlerle Türkiye ve
AET ilişkileri yeniden canlanmıştır. Türkiye 1987’de tam üyelik başvurusunda bulunmuş, 1996
tarihinde de Gümrük Birliği’ne girmiştir. Tam üyelik ile ilgili süreç ise devam etmektedir.

You might also like