You are on page 1of 26

CUMHURİYET NÜFUS

GÖÇ

DÖNEMİNDE NÜFUS VE HAREKETLERİ

EĞİTİM VE

GÖÇ HAREKETLERİ YENİLEŞME


NÜFUS

Avrupa devletleri arasında başlayan ve bir süre sonra rüzgarı içine Osmanlı
Devleti’ni de alan I.Dünya Savaşı 1914 yılında başlamış, 1918 yılına kadar
devam etmiştir. I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti bir çok cephede mücadele
etmiş, sadece Çanakkale Cephesi’nde 250 ile 253 bine yakın şehit vermiştir .
Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk Kurtuluş Savaşı başlatılmıştır
(Kaştan,2006).

Osmanlı Devleti’nde 14 Nisan 1919’da yapılan tahmine göre Misak-ı Milli


sınırları içinde kalan nüfus 14.118.968’dir. Buna göre gerek Misak-ı Milli
sınırlarının bir kısmının dışarıda kalması ve gerekse Türk Kurtuluş Savaşı
esnasında şehitlerin yanında azınlıkların bir kısmının diğer ülkelere veya kendi
ülkelerine göç etmeleri ile nüfus sayısında azalma olmuştur (Kaştan,2006).
• Misak-ı Milli Sınırları içerisinde nüfusun büyük kısmını şehir
dışındaki yaklaşık otuz beş bini aşan kasaba, köy, oba, kom gibi
yerlerde yaşadıkları görülmektedir.

• Ülkede şehirleşme oldukça düşük düzeydedir. ülke nüfusunun


büyük kısmının toprağa bağlı, tarım ve hayvancılıkla geçinen
kırsal alanda bulunduğu ortaya çıkmaktadır.
20. yüzyıl Avrupa’sında ulus devlet modeli çerçevesinde homojen bir
toplum yaratmak veya oluşturulmuş bu toplumsal yapıyı sağlıklı bir
şekilde çoğaltabilmek bağlamında bir dizi uygulamalar yapılmıştır.
Özellikle Balkan ülkelerinde mübadele ve toprak kanunu gibi resmi
yollarla sınırlar içerisinde homojen bir toplum yapısı kurmak en önemli
uygulamalardan birisi olmuştur.

• I. Dünya Savaşından sonra da ulus devletlerin bu politikaları


devam ettirdikleri görülmüştür. Savaş sonrası üreten sınıfın
arttırılması uğraşına giren Avrupa’da bu amaçla çeşitli kongreler
düzenlenmiş, nüfus politikasının nasıl olması ve yürütülmesi
gerektiği konusunda fikirler ileri sürülmüştür.

• Özellikle İtalya’da, Mussolini Hükümeti nüfus politikası


uygulamalarında her alanda projeler yürütmüş bu sebeple
Avrupa’da Türkiye’yi etkileyen en önemli ülke İtalya olmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin ,genç nüfus oranını yükseltebilmek
amacıyla Avrupa’da uygulanmış ve uygulanmakta olan politikaları aynen
izlemeye çalışmıştır (Erdal, 2011).

Mustafa Kemal (Atatürk) 1 Mart 1922 tarihinde yaptığı TBMM’nin üçüncü


toplanma yılını açılış konuşmasında; sağlık ve sosyal yardım politikalarına
önem verildiğini, asıl amacın ölüm oranını azaltmak ve doğum oranını
arttırmak olduğu bu sayede sağlıklı ve üretken bir nüfusun oluşturulması
gerektiğini ifade etmiştir (Erdal, 2011).

Uzun savaşların ardından ülke nüfusu, sağlıklı ve dinamik bir ekonomik


sistemin kurulmasına engeldi. Ülkenin bir an önce nüfusunu artırmaya
yönelik bir siyaset yürütülmesi planlandı.
Bu siyaset sonucu yapılacak olan yasal ve idari düzenlemelerle hem mevcut
nüfusu kayıt altında almak hem de ölümleri azaltacak, buna karşın doğumları
artıracak politikalar üretmektir.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1927 yılında yapılan ilk genel nüfus


sayımında nüfusumuz 13.464.564 kişi ve ortalama km2’ye düşen kişi
sayısı da 17 kişidir. 1927 yılında ülkede nüfusun yüzde yetmiş beşi ise
köyde yaşamaktadır(Kaştan,2006).

Cumhuriyetin daha başlarında Doğu bölgelerde devam eden


feodalite,ağalık, şeyhlik, sınır meseleleri ve isyanlar nedeniyle Doğu
Anadolu’dan Batı bölgelerine doğru aşiret reisleri, Kürt ağaları, şeyhleri
mecburi göçe tabi tutulmuştur.

Bunlar beraberlerinde birikmiş olan sermayelerini de götürdüklerinden


Doğudan Batıya doğru zaten çok az olan sermaye de kaymış ve bu
bölgelerdeki ekonomik canlanmayı geciktirdiği gibi diğer bölgelerin
ekonomisini canlandırmıştır.
GÖÇ HAREKETLERİ
CUMHURİYETİN İLK GÖÇMEN SINAVI : Mübadele Göçmenleri

Milli mücadelenin kazanılmasını takip eden süreçte Anadolu toprakları da hızlı


nüfus hareketlerine tanıklık etmiştir. İlk örgütlü Rum göçü 9 Eylül 1922’de
İzmir’in geri alınmasıyla başlamış, 8 Ekim’e kadar 300 bin Rum’un gitmesiyle
devam etmiştir. Mudanya Mütarekesi sonrasında da Yunanistan’a İstanbul ve
Trakyadan 60 bin Rum göç etmiştir.

Lozan konferansı sırasında 30 Ocak 1923’de ‘’Yunan Ve Türk Halklarının


Mübadelesine İlişkin Sözleşme ‘’ imzalanmıştır. Sözleşmeye göre Batı Trakya
Müslümanları ile İstanbul Rumlarının istisna tutularak mübadelenin zorunlu
olması kararlaştırılmıştır.
Kitlesel mübadil göçleri 1923 ve 1924 de gerçekleşmiş olup, 1925 yılında tartışmalı
durumdaki Müslüman Arnavutlar toplam 927 kişi olarak Epir’den gelmiştir.
Türkiyede en çok iskan gerçekleştirilen iller ; Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Edirne,
İstanbul, İzmir, Kocaeli, Manisa , Niğde, Samsun ve Tekirdağ olmuştur. Toplam
gelen mübadil sayısı 384.000 kişi olarak belirlenmiştir.
Türkiye devleti 13 Ekim 1923 tarihinde Mübadele İmar ve
İskan Vekaleti adıyla bir bakanlık kurarak bu göç
hareketinin örgütlenmesi için ilk kurumsallaşmaya
gitmiştir.

Türkiye göçmenlerin yerleştirilebileceği alanlara bölünerek


her iskan alanında alt birim olarak mıntıka müdürlükleri
oluşturulmuştur.

Bu iskan politikası hem Türkiye içinde kalan toprak ve yerleşim alanlarının


uygun şekilde belirlenmesi hem de gelecek kitlenin geçim ve iş gücüne bağlı
olarak hazırlanması gerekliydi. Bu nedenle tütün ürünlerinde iyi olan
Kavala, Drama, Girit adalarından gelenlerin Ege ve Tekirdağ’a, Selanik’ten
gelenlerin ise Karadeniz kıyı şeridine yerleştirilmeleri kararı alındı(Bulut,
2017).

Mübadele nedeniyle her iki devletin avantaj ve dezavantajları olmuştur.


“Göçmenler yüzünden kısa vadede iskân, iaşe, işsizlik, hayat pahalılığı vb.
büyük zorluklar yaşayan Yunanistan, uzun vadede büyük kalkınma hamlesi
başlatmış ve ekonomik açıdan günümüzde Türkiye’den daha iyi bir yere
ulaşmıştır. Türkiye ise Anadolu Rumlarının gitmesiyle birlikte bazı
sektörlerde uzun süre toparlanamamıştır (Bayraklı, 2007).
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki göçler, kalkınmanın lokomotifi olarak görülmüş ve
gelen pek çok göçmen devlet desteği almıştır. Cumhuriyet döneminde gelenlerin çoğu
Türkiye’de istihdam olanağı bulmuş ve gerek üretim, gerekse tüketim
alışkanlıklarıyla ülke ekonomisini etkilemişlerdir. Göçmenlerin geldikleri dönemlere
bakıldığında, ülke ekonomisini zorlayıcı etkileri görülmektedir. Zira, her yeni gelen
göçmen kitlesi, onlar için yapılması gereken yatırım ve hizmetleri gerekli kılmıştır
( Bayraklı, 2007).

Gelen göçmenlerin çoğu, geldikleri ülkenin tarım sektöründe istihdam


edilen bireylerdir. Geldikleri bölgenin ileri üretim tekniklerini Türkiye
tarımının gelişmesi için kullanmış olan bu bireyler, ülke tarımının ve
dolayısıyla ülke ekonomisinin gelişmesinde katkıda bulunmuşlardır
(Bayraklı, 2007).
BULGARİSTAN GÖÇLERİ

• Türkiye’de Cumhuriyetin ilanının hemen ardından Bulgaristan’da Türklere yönelik


baskı başlamış, ardından bir göç dalgası yaşanmıştır. 18 Ekim 1925’de Ankara’da
Türk-Bulgar İkamet Sözleşmesi imzalanmıştır.

• Bu anlaşma ile isteğe bağlı göçler sırasında engel çıkarılmaması , göçmenlerin taşınır
mallarını götürebilmelerini ve taşınmaz mallarını da tasfiye edebilmelerine dair
maddeler yer almıştır. Böylece ilk kez Bulgaristan’dan Türkiye’ye 1923-1933 yılları
arasında 101.507 kişi göç etmiştir.
YUGOSLAVYA’DAN GELEN GÖÇMENLER

1923-1933 yılları arasında Yugoslavya’dan 26.120 aile toplam 108.179 kişi


Türkiye’ye serbest göçmen olarak gelmiştir. Yapılan göçlerin nedenleri arasında ;
• Türk evlerinin mahremiyetine saygı duyulmaması
• Hanımların örtülerine yasaklama getirilmesi
• Okullarda komünist propaganda yapılması
• Slavlarla zorunlu evlilik yapılmasının istenmesi örnekleri verilebilir.
Ortak kültürel geçmişin varlığı ve Müslüman ülke olması nedeniyle Türkiye,
Bosnalılar tarafından güvenli bir ülke olarak algılandığı için göçmenlerin tercihi
olmuştur.
ROMANYA’DAN GELEN GÖÇMENLER

1923-1938 Yılları arasında Türkiye’ye Romanya’dan 75.771’i iskanlı olmak


üzere toplam 113.710 kişi göç etmiştir. Bunların önemli bir kısmı 4 Eylül 1936
‘da imzalanan ve Dobruca’daki Türklerin tamamını beş yıl içinde Türkiye’ye
getirilmesini içeren anlaşma çerçevesinde gerçekleşti.
1927 yılında ülkede kent nüfus oranı %16’dır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki
nüfus hareketlerinin az olması doğal olarak ülkedeki demografik yapı ve tarıma
bağlı ekonomiden kaynaklanmaktadır.

1927 yılında toplam işgücü içinde tarımda istihdam edilen işgücü oranı %81iken,
aynı dönemde sanayi sektöründe istihdam edilen işgücü oranı %9 , hizmet
sektöründe istihdam edilen işgücü oranı ise % 10’dur.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye ekonomisi tarım ağırlıklı olmasına


rağmen; tarım ilkel yöntemlerle yapılması, piyasa için üretim yapılmaması,
büyük toprak sahiplerinin topraklarını işletmemesi, Türkiye ekilebilir
alanlarını etkin kullanılmaması ve çiftçilik yapanların ezici çoğunluğu
geçimlerini temin edecek kadar toprak işlememesi gibi bazı olumsuzluklar
göze çarpmaktaydı.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE TARIM VE KIRSAL KALKINMA İÇİN ALINAN
ÖNLEMLER

A’şar vergisinin kaldırılması

Ziraat bankasının sermayesinin artırılması

Tarım Kredi Kooperatiflerinin kurulması

Köylüye toprak verilmesi


CUMHURİYET DÖNEMİNDE SAĞLIK

1920’lerde Anadolu’da bulaşıcı ve salgın hastalıklar oldukça yaygındı.


1.800.000 olarak gösterilen savaş göçmenleri ve onların yerleşim sorunları,
yayılan bulaşıcı hastalıklar tahribatı daha da artırmıştır.1920’ de genel nüfusun
%50’si sıtmalıdır. 1921 yılında ölüm oranı , doğum oranının 2,5 misli daha
fazladır.

Savaşların etkisiyle her beş haneden biri yetişkin bir erkekten yoksundu.
1923’lerde ortalama yaşam beklentisi 30 yıl kadardı. Doğan yaklaşık her üç
çocuktan biri 5 yaşını tamamlamadan ölüyordu. Anne ölüm oranı da oldukça
yüksekti.

Cumhuriyet hükümeti tüm ülkeyi tehdit eden her türlü bulaşıcı hastalık ile
birlikte çocuk ölümlerinin ortadan kaldırmasına yönelik büyük bir mücadeleye
girişti.
Doğum sırasında çocuk ölümlerinin önemli bir bölümü , doğumda ebe
bulunmamasından ve ebeveynlerin doğum ile ilgili bilimsel hijyen
kurallarından habersiz olmasından kaynaklanıyordu.

Cumhuriyetin ilan günlerinde diplomalı ebe sayısı 136 iken , 1927 yılında 347,
1930’da da 700 kişinin üzerine çıkmıştır. Yoksulluktan kaynaklanan beslenme
yetersizliği çocuk ölümlerinin yüksek olmasının diğer bir nedenini oluşturuyordu.
Bebek ve çocuk sağlını korumak ve geliştirmek için kurulmuş bulunan Süt Damlası
Kurumları ülkenin çeşitli yörelerinde çocuklara gıda yardımı yapılmasında önemli
bir rol oynamıştır.

Ülkenin çeşitli yörelerinde doğumevleri ve çocuk klinikleri kurulmuştur.


Sağır ve dilsiz çocukları okuma yazma öğrenmeleri ve hayatlarını
kazanabilmeleri için 1925 yılında İzmir’de bir kurum kurulmuştur.
Halkın sağlık eğitimi için sıtma, çocuk bakımı, sinek ve haşerelerin tehlikeleri ve
bunlarla mücadele, sıhhi su temini, verem, gonore ve frengi gibi hastalıklar ,
çocukların aşılanması, çocukların beslenmesi, anne sütünü önemi gibi konularda
kapalı mekanlarda konferanslar verilmiş ve eğitici filmler gösterilmiştir.

Cumhuriyetin sağlık politikalarının en önemli halkalarından biri bulaşıcı


hastalıklara karşı verilen ve önleyici bir yaklaşımla ele alınan savaş olmuştur.
Bu amaçla insanların eğitilmesi, bilgilendirilmesi ve korunması temel amaç
olmuştur. Bulaşıcı hastalıklara karşı Cumhuriyetin ilk yıllarında verilen
mücadele bilim ile hurafe mücadelesinin ve bilim üstün gelmesinin
göstergesidir.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE KÖYLÜ KİMLİĞİNİ
DEĞİŞTİRME ÇABALARI
Köylü politikası ile köylü sorunları ele alınarak, köylünün maddi
durumu düzeltilirken anayasal düzenlemeyle de idare ile olan
ilişkileri iyileştirilmek istenmiştir. 17 Şubat 1926 tarihinde 743
sayılı Yasa ve Medeni kanunu kabul edilerek evlenme , boşanma ,
miras , erkek-kadın eşitliği, tek eşlilik ,mülkiyet gibi hususlarda
büyük değişiklikler getirildi.

Türkiye Cumhuriyeti, toplumu çağdaş bir duruma getirmek


amacıyla sosyal alanda da hukuki düzenlemeler yapmıştır. 1925
yılında kılık-kıyafet değişikliğine gidilmiştir. Tekke ve Zaviyeler 3
Mart 1924 yılında Şeriye ve Evkaf Bakanlığının kaldırılması sonrası
Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanmıştır.

Batı ulusları ile ilişkileri kolaylaştırıp entegre olmak amacıyla 26


Aralık 1925’de Miladi Takvim kabul edildi. 20 Mayıs 1928 yılında
Arap rakamlarını kaldırarak uluslararası sayılar kullanıldı.
Cumhuriyet kurulduğu dönemde okuma-yazma oranı düşüktü. Bu oran özellikle kadınlar
arasında çok daha düşüktü. Cumhuriyet döneminin en önemli amaçlarından biri,
bilgisizliğin ortadan kaldırılmasıydı. Bu eksikliğin giderilmesi için ilk yapılması gereken
toplumu oluşturan bireylere okuma-yazma öğretilmesiydi. Yeni bir toplum yaratma
düşüncesinin oluşumunda harf devrimi önemli bir araç olarak ele alınmıştır.

Harf devriminin yapıldığı yıllarda nüfusun büyük çoğunluğu, şehirle tam


anlamıyla bütünleşememiş bir durumdaydı. Köylerin geleneksel tarım
biçimleriyle geçimini sağlayan bireylerden oluşması; okur-yazarlığı hayat
biçimini değiştirebilecek bir araç olmaktan uzaklaştırmaktadır(Toprak, 2008).

Cumhuriyet’in ilk yıllarında önemli sosyal inkılâplar yapıldığı için, okul


programlarının bunları hazırlayıcı, öğretici, benimsetici olarak
düzenlenmesi çok önemliydi. Bu bakımdan 1921 Maarif Kongresi’nde
konuşulan ana konuların başında ilkokul programları gelmiştir.
1921, 1923, 1924 ve 1925’te dört kez eğitim için Heyet-i İlmiye
toplanmış; bu kurulların her birinde, her düzeydeki okula uygun
eğitim programları Cumhuriyet’in gerekliliklerine göre
düzenlenmeye çalışılmıştır ( Toprak, 2008).

1928 yılında Latin Alfabesi’nin kabul edilmesinin sonrasında, yeni alfabenin


öğretilmesi ve okuma-yazma oranını arttırmak için 24 Kasım 1928’de ilk Millet
Mektepleri Talimatnamesi resmi gazetede yayınlanmıştır .Böylece ülkede
okuma-yazma seferberliği başlatılmıştır. Millet Mektepleri ile okuma-yazma
hareketi genişlerken, gazeteler yeni harflerle basılmış ve devlet dairelerinde
yazışmalar yeni harflerle yazılmaya başlamıştır (Toprak, 2008).
CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİM VE YENİLEŞME

Toplumsal gelişimin eğitim basamağında , dini eğitimden pozitif bilimlere


geçiş ve köylünün eğitimi önemli yer tutmuştur. Cumhuriyet döneminde
1924 yılı nda Türkiye’ye gelen John Dewey eğitim sistemine ilişkin
raporunda ;
• Köy okullarına öğretmen yetiştirmek için çeşitli tipte öğretmen okullarına
gereksinim duyulduğunu
• Köylülerin taleplerine cevap vermeyecek eğitim sisteminin genç neslin köy
hayatından uzaklaşmasına yol açacağını belirtmiştir.

3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ikili eğitime son verilirken
bütün eğitim kurumları Maarif Vekaletine bağlandı.
İÇ VE DIŞ GÖÇÜN ORTAYA ÇIKARDIĞI SORUNLAR

• Tarımsal verimin düşmesi, tarımsal gelirin azlığı, tarımda


makineleşme gibi nedenlerle insanlar tarımdan uzaklaşmaktadır.
• Kentleşmede yaşanan olumsuzluklar ve önlenemeyen göç nedeniyle
KENTLE büyük şehirler artık büyük bir köy olarak nitelendirilmektedir.
ŞME

• Gecekondular kentlerin iş merkezlerine yakın , coğrafi olarak


dezavantajlı yerlerde yapılmış ve zamanla kentlerin çeperlerini
GECEKO sarmıştır.
NDULAŞ
MA
• Göç eden bireylerin geldikleri yerlerle bağlantıları kesilmediği
KÜL için göç edilen ve varılan yerlerin kültürlerini taşıyan , ara
TÜR kültüre sahip bireyler oluşmaktadır.
• Aynı yörelerden gelenler aynı yerlere yerleşerek kent çevresinde
EL kendi içinde kapalı kültür odacıkları oluşturmaktadır.
SOR
UNL
AR

EKO • Kırsal kesimden göç edenler kent ve ilçe merkezlerinde yerinde


NOM üretim geleneklerini devam ettirmeye çalışmaktadır.
İK
SOR
UNL
AR
KAYNAKÇA
 KAŞTAN, Yüksel (2016). Türkiye’de Cumhuriyet Dönemin İç Göç Hareketleri,
Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:9, Sayı :42

 ERDAL, İbrahim(2011). Ülkü Mecmuasına Göre Erken Cumhuriyet Dönemi Nüfus


Politikası(1923-1938), Atatürk Yolu Dergisi, Sayı : 48

 KAŞTAN, Yüksel( 2006). Cumhuriyet Döneminde Nüfus Fonksiyonu, Atatürk


Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,

 TOPRAK, Gül Nihal (2008). Cumhuriyetin İlk Döneminde Türk Eğitim Sistemi ve
Köy Enstitüleri , Yüksek Lisans Tezi, Afyon : Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü

 BAYRAKLI, Cemile(2007). Dış Göçün Sosyo-Ekonomik Etkileri: Görece Göçmen


Konutlarında (İzmir) Yaşayan Bulgaristan Göçmenleri Örneği, Yüksek Lisans Tezi,
Aydın : Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

 BULUT, Büşra (2017). Büyük Mübadele : Türkiye’ye Zorunlu Göç(1923-1925), Tarih


Kritik Dergisi , Sayı:3

 ÇUKUROVA,Bülent ve ÇAKMAK Fevzi(2017). Cumhuriyetin Kazanımları, 1. Baskı,


İzmir : Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları
 SEDA CAN

You might also like