You are on page 1of 30

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA ISLAHAT HAREKETLERİ

Osmanlı İmparatorluğu’nda gerçekleştirilen ıslahatlar

1. Kısmı müessese (kurum) ıslahları. (Lale Devri 1718-1730, Nizam-ı


Cedit Devri 1789-1807)
2. Aydın despotluk devresi. (II. Mahmut Dönemi 1826-1839)
3. Modern devlet fikrini gerçekleştirme aşamaları (Tanzimat devri
1839-1876, I. Meşrutiyet 1876-1878, II. Meşrutiyet 1908-1918)
3. Modern devlet fikrini gerçekleştirme aşamaları
“Yüz elli sene vardır ki gavaili müteakıbe ve esbabı
mütenevviaya mebni ne şer’î şerife ve ne kavanini münifeye
inkıyat…”
Bu devrenin sembolü olan Gülhane Hattı her şeyden
evvel, iyimser bir çıkış noktasına sahiptir:
İmparatorluğun ekonomik ve jeopolitik durumu onu
beş on yıl içinde yükseltebilir ama belirli şartlara
uymak kaydıyla…
Tanzimat’ın en önemli özelliği devletin gayesini de, müesseseleri
gibi, açıkça ikileştirmiş olmasıdır. Bundan böyle Osmanlı etik’i
(devletin dayandığı mânevi temeller) bu çifte gayeye dayanacaktır,
sosyal ve siyasî değer hükümleri bu iki gayeye kıyasen verilecektir:
Her ne ki iyidir, o İslâmidir ve Osmanlıdır. İki gaye arasında tezatlar
bulunabilir, fakat bunun fazla bir zararı yoktur. Zira Tanzimat,
bizatihi birbirini inkâr eden fikirler ve müesseseler arasında bir
bocalama olmuştur.
İttihad-ı Anasır (Unsurlar Birliği)
Tanzimat Müesseseleri

Tanzimat zihniyeti, müesseseler alanında da kendini göstermiştir. Meclis-i


Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye Danıştay ve Yargıtay yetkilerine sahip, Tanzimat doktrinini
hukuk alanına çıkaracak en önemli organ olarak kurulmuştur. Ceza Kanunnâme-i
Hümayunu, 1846 tarihli İdari kanun, Ticaret Kanunu bu heyetin çalışmaları eseridir.
Kaza (Yargı) alanında ise önemli bir değişme kaydedilmiştir. Adalet
teşkilatındaki bir çeşit laikleşmenin eski mahkemelere ilişilmeden ortaya çıktığını
görmek mümkündür. Şer’iye mahkemeleri yanında Hıristiyan unsurun ihtilâflarını
çözmekle ödevli Cemaat Mahkemeleri ve gene Karma Ticaret ve Asliye
Mahkemeleri kurulmuştur.
Asıl mesele, Tanzimat’ın İlmiye sınıfı karşısındaki
tutumu ve öğretim alanında almaya çalıştığı tedbirler olmuştur.
Medrese, Tanzimat’a da karşı koymuştur. Tanzimat eğitim
alanında medreseye dokunamamıştır, fakat metoduna sadık
kalarak onun yanında darülfünun (üniversite), orta ve ilkokullar
kurmuştur. Birbirini reddeden akılcı ve skolastik iki zihniyetin
temsilcileri bir arada ve aynı ödevlere sahip olarak
bırakılmışlardır.
Tanzimat Ricalinin Siyasî Görüşleri

Batılılaşmak, “Bu devlet nasıl kurtarılabilir?” sorusuna toplu bir cevap


olunca, bazı meselelerin daha aydınlatılması gerekmiştir: Batılılaşmak nedir?
Batılılaşmak mecburiyeti var mıdır? Daha doğrusu, Batılılaşmaksızın refahlı ileri
bir toplum haline gelinemez mi? Batı’nın üstünlüğü kabul edilince, Batılılaşmanın
metodu ve derecesi ne olmalıdır? Osmanlı fikir adamları meseleye daha fazla açıklık
vermek mecburiyetini duymuşlardır. Batı’nın gittikçe ağırlaşan baskıları karşısında,
mesele derinlemesine incelenecek, İkinci Meşrutiyet devresinde de, birer fikir
cereyanı olabilecek derecede sistemleştirilme yoluna gidilecektir.
Tanzimatçı zihniyet bu sorular ve cevap arayışları içinde daha iyi anlaşılabilir.

. İmparatorluğun çeşitli etnik unsurlardan mürekkep bulunuşu, Osmanlıcılık


cereyanının,

. Kurucu unsurun Türkler oluşu Türkçülük cereyanının,

. Teokratik yapısı da İslamcılık cereyanının doğmalarına

sebep olmuştur.

Tanzimat’ın telifçi yönü bir kere de siyasi fikirler alanında ortaya


çıkmaktadır.
Tanzimat ricali şuna inanmışlardı ki, İmparatorluğun ıslahı şartı; ”iyi
bir padişah değil”, “değişen padişahların değişmez müesseselere tabî
oluşlarında”dır. Böylece, müessese fikriyle Tanzimat seçkinleri doğrudan
doğruya Batı’ya bağlanmışlardır.
Tanzimat Döneminin Eksikleri/Başaramadıkları
Evvela, İmparatorluğu teokrasinin tesirinden ve damgasından
kurtaramamışlardır. Devletin gayesinden en küçük teşkilatına kadar
ikici kalmışlardır. Yalnız muhafazakar ve telifçi olmakla değil, “yeni”
yi “eski” nin yanında iğreti bıraktıkları için “taklitçilik”le de itham
edilmişlerdir. Sonraki devrelerde, bilhassa, biriken ıslahat fikirlerinin
serbest bir iklim içinde birer cereyan olarak ortaya çıktıkları İkinci
Meşrutiyet devresinde, Tanzimatçılara en ağır eleştiri bu noktada
yöneltilmiştir.
Diğer noksana gelince, bu modern devlet formülüne vurmak bakımından bir
önem taşır. Tanzimat ricali Meşrutiyetçi değildir. Padişahın geniş yetkileri daima
bâki idi, bunları frenleyecek pozitif müesseseler (mesela seçimle teşekkül eden
Meclis gibi…) kurulmasını dikkate almamışlardır. Eğer padişah kanunlara
uymazsa iş Allah’a havale (Her kim bu kanunlara aykırı davranırsa Allah’ın
gazabı üzerine olsun.) edilmiştir. Dolayısıyla Tanzimat Fermanı’nı bir anayasa
olarak, I. Abdülmecid’i de Meşrutiyetçi bir padişah olarak nitelemek imkansızdır.
Yeni (Genç) Osmanlılar Hareketinin Ortaya Çıkışı
Ve
İktidarın Sınırlandırılması Fikri

Tanzimat devresinin en önemli özelliklerinden biri, bu devrede Tanzimat ricaline ve


zihniyetine muhalif bir hareketin ortaya çıkması olmuştur. Bu hareket, “Yeni
Osmanlılar” yada “I. Jön Türk” hareketidir.

Jön Türkler kimdir? O, memleketini müstebitlerden kurtarmak Karbonari deyimiyle,


“Ormanı kurtlardan temizlemek amacı ile mücadeleyi göze alan icabında memleket
dışına dahi çıkarak, her türlü feragat ve mahrumiyet pahasına savaşan akıncı ve mücahit
demektir.
Genç Osmanlıların programları şu iki esasa dayanmıştır:

A. Osmanlı Devleti’nin dış politikası, “acz ve ve meskenete” (miskinlik,


beceriksizlik) dayanmaktadır. Bağımsız bir siyaset güdülmesi gerekir.
B. Osmanlı Saltanatı mutlak hüviyetinden kurtarılarak meşruti bir
yapıya (bir nizam-ı serbestâneye) sahip kılınmalıdır.
“Gülhane Hattı eğer mukaddemesinde tesisi müddea ettiği
ahkamı külliye-i şer’iyeyi yalnız emniyet-i can ve mal ve
namus ile tefsir eylediği hürriyet-i şahsiyeye hasretmeyerek
hürriyet-i efkar ve hakimiyet-i ahali ve usul-i meşveret gibi
bir çok esasları ilan etmiş olsaydı o vakit Hilafet-i İslâmiye
için bir Şartname-i Esasi hükmünü alabilirdi.
1861-------Tercüman-ı Ahval -----Çopanzade Agah Efendi

1862-------Tasvir-i Efkar-----------Şinasi Bey

1863-------Mirat----------------------Namık Kemal
1865 yılında, Belgrad ormanında piknik yapan altı genç,
“İttihad-ı Hamiyet” adında gizli bir örgüt kurdular. Kurucuların arasında
Namık Kemal de vardı. Böylelikle Türk tarihinde “Yeni Osmanlılar” olarak
bilinen hareketin temeli atılmış olmaktaydı. Örgüt kısa zamanda yeni üyeler
edindi. Ziya bey, Ali Suavi, zaptiye nazırı Mustafa Asım ve Mithat paşa gibi
kişiler örgütün önemli isimlerindendi.
Mustafa Fazıl paşanın başkanlığında 10 Ağustos 1867’de 9 kişilik
bir (Nuri bey, Yusuf Agah Efendi, Rıfat bey, Sağı Ahmet bey, Mehmet
bey, Ziya Paşa, Ali Suavi, Namık Kemal) yönetim kurulu oluşturdular
ve “Yeni Osmanlılar Cemiyetini” kurdular.
Kanun-ı Esasi’nin Özellikleri
Yapısal Özellikler
M.1 : Osmanlı devleti bölünmez bir bütündür.

M. 2 : Başkent hiçbir ayrıcalığı olmayan İstanbul’dur.

M. 3 : Saltanat ve hilafet makamı hakkı Osmanoğulları soyuna ve bunun en büyük evladına


aittir.

M. 6 : Osmanlı sülalesinin hürriyet, mal mülk ve ömür boyu ödenek hakları umumun
kefaleti altındadır.

M 11 : Devletin dini din-i islamdır.

M 27 : Padişah Heyet-i Vükela yada Meclis-i Vükela (bakanlar kurulu) başkanını ve


üyelerini ve şeyhülislamı kendisi seçer, atar ve istediğinde azleder.
M. 60,61,62: Meclis, Meclis-i Umumi adını taşımakta olup iki kanatlıdır. Heyet-i Ayan ve Heyet-i
Mebusan. Heyet-i Ayan üyeleri Mebusan meclisi üyelerinin üçte birini geçmemek üzere 40 yaşını
geçmiş ve seçkin hizmetleriyle tanınmış kişiler arasından padişahça seçilir ve atanır. Bunlar ömür
boyu görevde kalır.

M. 65,66,69 : Heyet-i Mebusan üyeleri ise her elli bin nüfus için bir temsilci olmak üzere dört yıl için
ve seçim yoluyla bu vazifeye gelirler.

M. 71 : Mebuslar bütün Osmanlıların vekili olup, yalnızca kendi seçim bölgelerinin vekili değillerdir.

M 60 : Padişah Heyet-i Ayan reisini kendisi seçer.

M 77 : Padişah Heyet-i Mebusan reisini ve iki yardımcısını Meclisin göstereceği üçer aday arasından
seçer ve atar.

M 64 : Yasalar umur-u diniyyeye (din buyruklarına) aykırı olamaz.

M 87 : Ülkede şeriyye mahkemeleri vardır ve anayasaca tanınmıştır.


Yetkiler ve İşleyiş
M. 43 : Meclisin her iki kanadı da padişah iradesiyle Kasım ayında açılır ve Mart başında yine aynı irade ile kapanır.
Heyetlerden biri toplanmazsa diğeri de toplanamaz.

M. 44 : Padişah Meclisi vaktinden önce açabileceği gibi vaktinden önce de kapayabilir.

M. 7 : Meclisin toplanması, tatili ve gerektiğinde feshi padişahın kutsal haklarındandır.

M. 28 : Yasaların yürürlüğe girmesi padişah iradesi ile olur.

M. 54 : Heyet-i Mebusanda görüşülen tasarılar Heyet-i Ayana gönderilir ve bunlar uygun görürse padişaha sunulur.
Meclislerin birinde kesin redde uğrayan bir tasarı aynı toplantı yılı içinde bir daha görüşülemez.

M. 7, 27 : Sadrazam,- Şeyhülislam ve vekiller padişaha karşı sorumludurlar, padişah istediği zaman bunları
görevden alabilir

M. 5 : Padişah kutsal ve sorumsuzdur. Hatta anayasaya bağlılık yemini dahi etmemektedir.


Haklar
M. 8 : Osmanlı devletinde uyruğu ne olursa olsun herkes Osmanlı’dır.

M. 17 : bunlar yasalar önünde eşittir.

M. 9,10: Osmanlılar kişi özgürlüğüne sahip olup yasanın gösterdiği yollar dışında
cezalandırılamazlar.

M. 22: Konut dokunulmazlığı tanınmıştır

M. 24,26: Her türlü işkence, angarya, müsadere yasaklanıştır.

M. 11 : Dinsel özgürlükler tanınmaktadır.

M. 12 : Basın kanunlar çerçevesinde serbesttir.

M. 113 : Hükümetin güvenliğini ihlal ettikleri polis soruşturması sonucu belli olan şahıslar,
yargılanmaksızın padişahça sürgüne gönderilebilir.
Yeni (Genç) Osmanlılar Hareketinin Değerlendirilmesi

Genç Osmanlılar Osmanlı siyasi anlayışına bir hayli yenilik


getirmişlerdir.

Teokratik gaye yanında Osmanlılığın ikinci bir gaye haline


çıkarılması, din bağlılığı yerine Osmanlılık fikrinin birleştirici bir
unsur olarak teklifi onların eseridir.
Osmanlı siyasi terminolojisine o zamana kadar yabancı “vatan”

ve “millet” terimleri gerçek anlam kazanmaya başlamışsa bu Genç


Osmanlıların tesiriyle olmuştur.
Genç Osmanlılar Tanzimatçılara nispetle daha ilerici ve Batıcı
idiler. Fakat batıyı, Batı medeniyetini bir bütün olarak kabul
etmedikleri, birbirlerini inkâr eden fikir ve müesseselerin karışımını
isabetli bir sentez saydıkları için gene “Şarklı” kalmışlardır. Kısaca
Doğu Medeniyet alanından Batı medeniyeti alanına geçmek taraftarı
değildiler.
Teokratik bir yapıya sahip, birleştirici unsuru din olan fakat
çeşitli dinleri ve milliyetleri bir arada yaşatmaya mecbur,
Batılılaşmaya mecbur olan Osmanlı Camiasında ilk demokratik
kamuoyu yapıcısı bu ekip olmuştur.

You might also like