Professional Documents
Culture Documents
Robert Hook bir tüpün iki ucuna birer mercek yerleştirerek basit bir
mikroskop elde etmiştir. 1665 yılında mantar meşesinden [Quercus
suber (kuerkuse suber)] aldığı kesiti incelemiş ve gördüğü boşluklara
cellula (sellula, hücre) adını vermiştir.
Aynı yıllarda bilim insanı Anton van
Leeuwenhoek (Anton fan Lövenhuk) ve
arkadaşları; mikroskobu daha da geliştirerek su
içinde yaşayan tek hücreli canlıları, sperm
hücresini ve kan hücresini incelemeyi
başarmıştır.
Robert Hooke
1) Prokaryot hücreler:
• Hepsi bir hücrelidir.
• Organel olarak yalnızca ribozomları vardır.
• Zarla çevrili çekirdek ve organelleri bulunmayan hücrelerdir.
• Kalıtım materyalleri sitoplazmada dağınık haldedir. Sitoplazmada DNA’nın
bulunduğu alana nükleer alan (nükleoid) da denir.
• RNA içerir.
• Bakterilerde hücre zarı dışında hücre duvarı bulunur.
• Bazılarında duvar dışında kapsül de bulunur.
• Bazı bakterilerde kamçı ya da pilus olabilir.
• Bazı bakterilerin sitoplazmalarında ayrıca plazmit denilen DNA parçaları
da bulunur.
• Ör: Bakteriler, arkeler
2) Ökaryot hücreler:
• Zarsız organelleri (ribozom, sentrozom), zarlı organelleri ve zarla
çevrili çekirdekleri vardır.
• Ör: Protista, mantarlar, bitkiler ve hayvan hücreleri…Tek ya da çok
hücreli olabilirler.
Ökaryot hücreler; sitoplazma, çekirdek ve hücre zarı olmak
üzere üç kısımda incelenir.
1. Sitoplazma:
Hücre içinin çekirdek dışında kalan kısmıdır.
Tüm hücrelerde bulunur.
Sitoplazma, organeller ve bunların içinde yer aldığı koyu
kıvamlı yarı akışkan (kolloidal) sıvı kısım (sitozol) dan oluşur.
Canlı, saydam, akışkan, yumurta akı kıvamında bir sıvıdır.
%65-90’ı sudur.
İçeriğinde enzimler, proteinler, yağlar, karbonhidratlar ,
hormon, RNA, ATP, organik bileşiklerin yapı taşları, atık
ürünler, mineral, tuzlar, iyonlar, vitamin, boşaltım artığı ve
büyük oranda sudan oluşur.
Ökaryot bir hücrenin sitoplazmasında DNA bulunmaz.
Ökaryot hücrelerde metabolik olayların bir kısmı sitoplazmada
bulunan serbest enzimler, bir kısmı da organeller tarafından
gerçekleştirilir.
Prokaryot hücrelerin zarla çevrili çekirdeği bulunmadığından hücre
zarı içerisindeki tüm kısım sitoplazmayı oluşturur. Prokaryot
hücrelerde yaşamsal faaliyetler, büyük oranda sitoplazmada
bulunan serbest enzimler tarafından yürütülür.
Sitoplazma içindeki organeller: Tek ve çok hücreli tüm canlılarda
sitoplazma içerisinde, yaşamsal faaliyetleri gerçekleştiren ve
organel adı verilen özelleşmiş yapılar bulunur.
Ribozom ve Protein Sentezi:
Ökaryot ve prokaryot tüm hücrelerde ortak olarak bulunan zarsız
organeldir (Olgun alyuvar hücrelerinde bulunmaz). Prokaryot
hücrelerde bulunan tek organeldir.
DNA’daki genetik şifreye göre aminoasitlerin dehidrasyonu ile
protein sentezler. Protein ihtiyacı fazlaca olan hücrelerde (örn:
pankreas) sayısı fazladır.
Ribozom organeli prokaryotlarda, kloroplast ve mitokondride 70 S;
ökaryotlarda 80S boyutundadır (S – SWEDBERG birimi olup,
molekülün büyüklüğüne bağlı olarak ultrasantrifüjlemedeki çökelme
katsayısıdır)
rRNA ve proteinden oluşur (nükleoprotein yapılıdır).
Ökaryot hücrelerin çekirdeçiğinde sentezlenir.
Ribozomda aminoasit sentezi olmaz.
Büyük ve küçük alt birim olmak üzere iki birimden oluşur. Bunlar
normalde ayrı ayrı bulunurken, protein sentezleneceği zaman bir
araya gelirler.
NOT:
• Siller hem bir hücreli hem de çok hücreli ökaryot canlılarda
bulunur. Siller kısadır, hareketi ileri-geri ve titreşerek sağlar. Hücre
yüzeyinde çok sayıda bulunur. Örneğin; memelilerde solunum
yollarının iç yüzeyini kaplayan hücreler sillidir. Bir hücrelilerden
paramesyumun su içerisinde hareketi sillerle sağlanır.
• Kamçılar, sillerden daha uzun olmaları ve dalga benzeri hareketi ile
farklılık gösterir. Hücrede bir ya da iki tane bulunur. Örneğin;
öglena ve sperm.
Endoplazmik Retikulum (E.R):
Hücre zarından başlayıp çekirdek zarına kadar uzanan hücre içi kanallar
sistemidir.
Çekirdek zarı endoplazmik retikulum zarlarının devamıdır.
Endoplazmik retikulumlar hemen hemen bütün ökaryot hücrelerde
bulunur (Olgun alyuvar hücreleri hariç)
Genel olarak, depolama, hücre hiçi madde iletiminden
sorumludur.
Ayrı ayrı odacıklar oluşturarak asit ve baz tepkimelerinin birbirini
etkilemeden oluşmasını sağlar.
Hücre bölünmesi sırasında parçalanır. Bölünme
tamamlandığında ise yeniden yapılır.
Hücreye desteklik sağlar
Hücre çekirdeğinin belirli bir bölgede sabit kalmasını sağlar
Lizozom , koful ve golgi aygıtını oluşturur.
Zarları üzerinde ribozom bulunup bulunmamasına göre ikiye
ayrılır: granüllü ve granülsüz (Düz) E.R.
Granüllü E.R (GER):
• Zarları üzerinde ribozomlar bulunur. Bu ribozomlarda sentezlenen proteinler ER içine
geçererek işlevsellik kazanır. Buradan golgi cisimciğine taşınır ve görevlerine göre
sınıflandırılırlar. Daha sonra hücre zarından geçerek ilgili bölgeye iletilirler. (Ör:
pankreasta insülin üreten hücreler)
• Proteinlere karbonhidrat ekleyerek hücre zarının yapısına katılan glikoproteinleri üretir.
• Granüllü endoplazmik retikulum hücrenin zar sistemlerini yapan fabrikalar gibi çalışır.
• Hormon ve sindirim enzimi gibi salgı proteinleri üreten hücrelerde bol miktarda bulunur.
NOT:
• Peroksizomlar, mitokondri gibi oksijen kullanan organeldir. Ancak
ATP sentezi yapmazlar.
• Peroksizomal enzimler sitoplazmadaki serbest ribozomlar tarafından
sentez edilir.
Koful :
• Tek katlı zarla çevrili içi sıvı dolu organeldir.
• Kofullar; hücre zarı, çekirdek zarı, lizozom, endoplazmik retikulum veya
golgi aygıtından oluşur.
• Hem bitki hem de hayvan hücrelerinde bulunur.
• Bitki hücrelerinde genellikle merkezi ve çok büyük bir koful bulunur.
Buna merkezi koful denir ve sadece bitkilerde bulunur. Ayrıca genç
hücrelerde kofullar daha küçüktür. Hücre yaşlandıkça koful büyür.
Kofulun içini dolduran sıvı kitleye koful öz suyu denir. Bitkide koful
özsuyu turgor basıncının oluşmasında etkilidir.
• Hayvan hücrelerinde koful, küçük ve çok sayıda olabilir.
• Kofullar hücrede madde alışverişinde, beslenme, sindirimde ve
boşaltımda görevlidir.
• Şeker ve aminoasitlerin geçici depo yeridir.
• Bitkide bazı kofullar sindirim enzimi içerir ve lizozoma benzer görevler
yapar.
• Tanin gibi organik atıklar için geçici depo görevi yapar. Yapraklar
döküldüğünde atıklar bitkiden uzaklaştırılmış olur.
• Ayrıca bazı bitki hücrelerinin kofullarında antosiyanin denilen renk
maddeleri (pigment maddeleri) bulunur. Bu pigmentler çiçek
yapraklarının ve meyvelerin rengini oluşturur. Özellikle siyah üzüm, kara
dut, çilek, kızılcık, vişne ve kiraz gibi meyvelerin sahip olduğu kırmızı,
mor, bordo gibi renkler antosiyanin pigmentleri sayesinde oluşturulur. Bu
pigmentlerin diğer önemli bir özelliği de çok kuvvetli antioksidan etkiye
sahip olmasıdır. Yani başta kanser olmak üzere bazı hastalıkların
oluşumunu geciktirici özelliğe sahiptir. Sonuç olarak bu tip koyu renkli
meyveleri tüketmek sağlık açısından oldukça önemlidir.
• Meyvelere renk vererek tohumun yayılmasında etkili olur.
• Bazı zehirli atıkları tuzlarla birleştirerek kristal şeklinde depolayıp zararsız
hale getirir
• Hücrelerde oluşum biçimi veya yaptıkları görevlere göre farklılaşırlar:
besin kofulu, boşaltım kofulu, kontraktil (kasılan) koful, depo kofulu,
salgı kofulu, sindirim kofulu
a) Besin Kofulu
Besinlerin endositoz yoluyla hücreye alınması sonucunda oluşan
keseciklere besin kofulu denir. Genellikle hücre içi sindirim yapabilen;
amip, paramesyum gibi bir hücreli canlılarda ve insanların akyuvar gibi
fagositoz yapabilen hücrelerinde görülür. Besin kofulundaki maddeler
lizozomlardaki sindirici enzimlerle parçalanır. Meydana gelen ürünler
sitoplazmaya geçer, geride kalan atıklar ekzositozla hücre dışına verilir.
b)Salgı Kofulu
Golgi aygıtında üretilen salgıların ve metabolizma sonucu meydana gelen
atık maddelerin hücre dışına verilmesini sağlayan keseciklere salgı kofulu
denir. Böcekçil bitkiler ve ayrıştırıcı mantarlar, sindirim enzimlerini salgı
kofulları oluşturarak ekzositozla hücre dışına verir.
c) Depo Kofulu
Özellikle bitki hücrelerinde görülen bir koful çeşidi olup hayvan
hücrelerinde küçüktür. Bitkilerde zehirli maddeler, metabolizma sonucunda
meydana gelen atıklar, boya maddeleri, köklerden suyla birlikte alınan
tuzun fazlası, zehirli maddeler ile organik asitler yaprak hücrelerinin
kofullarında biriktirilir ve sonbaharda yaprak dökümüyle bitkiden
uzaklaştırılır.
Bazı bitkilerdeki kofulların içinde su, yağ molekülleri ve hava depolanır.
Bitki kofulu şeker ve aminoasidi geçici olarak depo edebilir.
Bazı bitkilerin hücre kofullarında ise asit ve bazlarla renk değiştirebilen
boya maddeleri bulunur. Bu maddeler, çiçeklerdeki taç yaprakların ve
meyvelerin renklenmesinde etkilidir.
Bitki hücreleri olgunlaştıkça küçük depo kofulları birleşir ve tek büyük bir
kofula dönüşür .
d)Kontraktil (Kasılgan) Koful
Tatlı sularda yaşayan amip, paramesyum, öglena gibi ökaryotik tek hücreli
canlılarda hücre içine giren suyun fazlası, kontraktil kofullar yardımıyla hücre
dışına atılır. Bu olay sırasında ATP harcanır. Kontraktil kofullar, sitoplazmaya
doğru uzanan çok sayıda kol yardımıyla fazla suyu alarak biriktirir. Kofulun
etrafını saran ve kasılabilen ipliksi yapılar sayesinde zaman zaman kasılan
koful içerisindeki su bir miktar tuzla birlikte hücre dışına atılır. Bu sayede
hücre hemoliz (hücrenin fazla su alarak patlaması) olmaktan kurtulur.
Mitokondri ve ATP Sentezi:
• Prokaryot hücre yapısına sahip bakteri ve arkelerde, memeli olgun
alyuvarlarının dışında oksijenli solunum yapan tüm hücrelerde bulunur.
• Hücrelerde oksijenli solunumun yapılıp ATP’nin üretildiği organeldir.
Glikoz, yağ asidi, gliserol ve aminoasit gibi yapı taşlarına ayrılmış
moleküller mitokondrilerde ATP enerjisine dönüşür.
• Kas hücreleri, sinir hücreleri, karaciğer hücreleri gibi enerjiye fazla
ihtiyaç duyulan hücrelerde sayıca fazladır.
• Mitokondri, tüm insanlarda anasal olup yumurta ile yavruya aktarılır.
Döllenme sırasında spermle getirilen mitokondriler yumurtaya alınmaz,
kamçı ile birlikte atılır.
• Mitokondrilerin kendilerine özgü sınırlı bilgi taşıyan DNA’sı vardır. Bu
yüzden kendilerini eşleyebilirler. Çoğalmaları, hücrenin DNA’sının
kontrolündedir.
• Çift katlı zara sahiptir. Dış zarı düz, iç zarı kıvrımlıdır. İç zarın oluşturduğu
kıvrıma krista denir. Bu kıvrımlar sayesinde iç zar yüzeyi genişlemiştir. İç zarın
kıvrımları üzerinde oksijenli solunuma ait enzimler ve ETS elemanları
bulunur.
• Mitokondrinin içini dolduran sıvıya matriks denir.
• Matriks içinde su, mineraller, besinler ve mitokondriye özgü DNA (halkasal),
RNA, ribozom (70 S) ve enzimler bulunur. Kendisine özgü proteinler
sentezleyebilirler.
Mitokondri DNA’sının kimyasal ve fiziksel etkilerle bozulması, oksijenli
solunumda ATP sentezinin azalmasına neden olmaktadır. Buna bağlı
olarak hücrelerde yaşlanma ve ölüm gerçekleşmektedir.
O2’li solunum: C6H12O6 + 6O2 → 6 CO2 + 6 H2O + ATP + Isı
Mitokondride oksijenli solunum ile ATP üretildiğine göre, mitokondri
etkinliği artan bir hücrede;
• Enerji verici olarak kullanılan glikoz, yağ asidi ve gliserol gibi
monomerlerin miktarı azalır.
• O2 tüketimi artar.
• CO2 artar
• Yoğunluk azalır.
• pH düşer. Asitlik artar.
• Üretilen ATP artar. Isı artışı olur.
• H2O miktarı artar. Osmotik basınç azalır. Turgor basıncı artar.
Plastitler:
• Bitki hücrelerinde, alglerde, öglenada bulunur.
• Çift katlı zar sistemine sahiptirler.
• Üç tip plastit vardır: kloroplast, kromoplast, lökoplast.
• Üç plastit uygun şartlar altında birbirlerine dönüşebilir.
• Kloroplastlar ve kromoplastlar farklı tipte ve yapıda pigment
maddeleri (renk maddeleri) içerir. Ancak lökoplastlar pigment
bulundurmaz.
a. Kloroplast:
Fotosentez yapan ökaryot (Bitki, alg, öglena,…) hücrelerde bulunur.
Bitkilerin fotosentetik olan yeşil kısımlarında (yapraklar, genç
gövdeler, olgunlaşmamış sebze ve meyve) bolca bulunur.
Çift zarlı bir yapıdır.
İçini dolduran sıvıya stroma denir (sitoplazma benzeri bir sıvıdır.
Stroma sıvısında DNA (halka şeklinde), RNA, ribozom, nişasta ve
fotosentez enzimleri bulunur).
Tilakoit zar denilen üçüncü bir zar sisteminin üst üste dizilerek
oluşturduğu lamelli yapıya granum denir. Klorofil bu tilakoit zarlarda
bulunur. Granumlar, ara lamellerle birbirine bağlanarak güneş
ışığının daha fazla emilmesini sağlar. Bu da bitkinin daha fazla ışık
alması ve daha fazla fotosentez yapabilmesi demektir.
İhtiyaca göre çekirdeğin kontrolünde kendisini eşleyerek sayısını
arttırır.
Kloroplastın görevi, güneş ışığını soğurarak kimyasal enerjiye
dönüştürüp oksijen ve organik madde üretmektir.
Kloroplast da mitokondride olduğu gibi ATP üretimi yapılır. Bu
ATP’yi güneş enerjisini kullanarak sentezler (fotofosforilasyon)
Üretilen ATP besin (organik madde) sentezi için tüketilir. Hücrenin
metabolik faaliyetlerinde kullanılmaz.
Fotosentezin gerçekleştiği kloroplast organelinin etkinliği artan bir
hücrede;
• CO2 miktarı azalır. Oksijen miktarı artar.
• pH artar. Asidik değer düşer.
• H2Omiktarı azalır. Turgor basıncı düşer, osmotik basınç artar.
• Monomer miktarı artar. Hücre yoğunluğu artar.
MİTOKONDRİ ve KLOROPLASTIN ORTAK ÖZELLİKLERİ
Çift zarlıdırlar.
ATP hem sentezlenir hem de harcanır (fosforilasyon- defosforilasyon)
ETS’leri (Elektron Taşıma Sistemleri) vardır.
DNA, RNA ve ribozomları vardır. Kendilerini eşleyebilirler.
Enerji dönüşümü yaparlar.
Protein ve enzim sentezlerler.
b. Kromoplast:
Meyvelerde, yapraklarda, çiçeklerde, tohumlarda ve bazı bitki
köklerinde bulunur.
Domates, çilek gibi bitkilerde likopen (kırmızı); limon, papatya gibi
bitkilerde ksantofil (sarı), havuç, portakal gibi bitkilerde karoten
(turuncu) gibi pigmentler bulunur.
Kloroplastlar, kromoplasta dönüşebilir. Örneğin; sonbaharda
yaprakların dökülmeden önce sararmasının nedeni, klorofil
pigmentinin yapısının bozulması ve kloroplastların kromoplastlara
dönüşmesidir.
c. Lökoplast:
Bitkilerin kök, gövde, tohum, yumru gibi kısımlarında bulunan renksiz
plastitlerdir.
Fotosentez sonucu üretilen glikoz molekülleri lökoplastlarda nişasta
taneciklerine dönüştürülür Farklı bitki türlerinde lökoplastlar yağ ve
protein molekülleri de depolayabilir. Örneğin zeytin, fındık, avokado gibi
bitkilerin lökoplastlarında bol miktarda yağ; mercimek, fasulyenin
lökoplastlarında protein; patatesin lökoplastlarında ise nişasta
depolanır. Lökoplastlar uzun süre ışık aldığında kloroplastlara dönüşebilir.
Işığın etkisiyle kloroplasta dönüşebilir. Örneğin patates yumrusunda
nişasta, baklagil tohumunda protein, ayçiçeği tohumunda yağ depolayan
lökoplastlar bulunmaktadır.
Hücre İskeleti:
Ökaryot hücrelere şeklini veren ve hücre içi organizasyonu
sağlayan yapıdır.
Hücre iskeleti olmasaydı hücreler basınçtan dolayı ezilirdi.
Hücre iskeleti;
• hücre bölünmesinde,
• endositoz ve ekzositoz olaylarında,
• organellerin sitoplazma içinde yer değiştirmesinde,
• çekirdeğin ve organellerin yerinin sabitlenmesinde,
• sitoplazma hareketlerinde görevlidir.
• Hücre duvarının oluşumunda,
• hücrelerin birbirine tutunmasında, hücreler arası
haberleşmede,
• sil ve kamçı oluşumunda,
• amip gibi hücrelerde yalancı ayak oluşumunda etkilidir.
• Ayrıca hücreye destek olur ve hücrenin şeklini belirler.
Temel olarak üç temel yapıdan oluşur: mikroflament, ara filament,
mikrotübül.
Mikrofilament:
Aktin denilen proteinlerden oluşur.
En ince filamenttir.
Esnek yapıda ve birkaç mikrometre uzunluğundadır.
Kas doku liflerinin kısalıp uzamasını sağlarlar.
Örneğin ince bağırsağın iç yüzeyini kaplayan ve besinlerin
emiliminde görev yapan çıkıntılar (mikrovillus) mikrofilamenttir.
Hücre şeklinin korunması, kas kasılması, hücre hareketi (amipte
yalancı ayak oluşumu), hayvan hücrelerinin boğumlanmasında
görevlidir.
Ara filamentler:
Mikrofilamentten daha kalın, mikrotübülden daha incedir.
En kararlı olan hücre iskeleti elemanıdır.
Hücre şeklinin ve hücre içi yapıların sabitlenmesinde görev
alır.
Dış etkenlere karşı hücreyi korur.
Saç, tırnak vb. yapılarda sıkça bulunur.
Hücre şeklinin korunması, çekirdek gibi hücre içi yapıların
sabitlenmesinde görevlidir.
Aynı dokuya ait hücrelerin bir arada durmasını sağlar.
Mikrotübül:
Hücre içinde devamlı oluşup ayrışabilen yapılardır
(mikrofilamentler gibi).
Tübülin denilen proteinlerden oluşur.
Yapıları sert içi boş çubuklar şeklindedir.
Bitki hücrelerinde hücre duvarının yapısındaki selüloz liflerinin
düzenlenmesinde de rol oynar.
Hücre şeklinin korunması, organel hareketleri, hücre bölünmesi
sırasında kromozom hareketlerinde görevlidir.
Sil, kamçı, senriyol oluşumunu sağlar. Prokaryotlarda sil ve kamçı
bulunur fakat bu yapılar mikrotübül içermez
2. Çekirdek
Ökaryot hücrelerde hücrenin yönetim, kalıtım ve bölünme
merkezidir.
Hücre bölünmesinde, büyümesinde, gelişmesinde, madde
alışverişinde, onarımında ve hücresel metabolizmanın
düzenlenmesinde görevlidir.
Kalıtsal özellikleri dölden döle aktarır.
Hayatsal faaliyetlerin hızlı olduğu hücrelerde çekirdek oransal olarak
daha büyüktür.
Olgun alyuvar hücrelerimiz çekirdeksizdir.
Prokaryot hücrelerde çekirdek bulunmaz, kalıtım materyali
sitoplazmada dağınık halde bulunur.
Bir hücredeki çekirdek sayısı ve çekirdeğin büyüklüğü hücrenin
tipine ve görevine göre değişir. Genellikle oval veya yuvarlak şekle
sahiptir. Genelde bir hücrede bir adet çekirdek bulunurken
paramesyum, bazı mantar hücreleri, insanların karaciğer ve çizgili
kas hücrelerinde birden fazla çekirdek bulunabilir.
Çekirdek zarı, çekirdek sıvısı (plazması), çekirdekçik ve kromatin iplik
olmak üzere 4 kısımdan oluşur.
Çekirdek Zarı (karyolemma):
Çekirdek sıvısı ile sitoplazmayı birbirinden ayırır.
Çekirdeğe şekil ve direnç kazandırır.
Çift katlı bir zar sistemidir ve E.R. ile bağlantılıdır.
Sitoplazmaya bakan dış zar üzerinde ribozomlar vardır.
İç zara desteklik sağlayan, şekil veren Nüklear lamina (protein
filamentler) vardır.
Üzerinde por adı verilen açıklıklar vardır (hücre zarı porlarından
daha büyüktür).
Porlar madde geçişini düzenler. Porlardan su, iyonlar gibi küçük
moleküller; protein, RNA, ATP gibi büyük moleküller geçebilir.
Çekirdekteki DNA’dan üretilen RNA’lar porlar aracılığıyla
sitoplazmanın sıvı kısmına geçerek protein sentezine katılır. DNA
dışarı çıkamaz.
Çekirdek Sıvısı (Karyoplazma):
Çekirdek içini dolduran sıvıdır.
Sitoplazmaya benzer. Fakat yoğunluğu daha fazladır.
Su, protein, enzim, mineral, nükleotid, nükleik asit, ATP gibi gerekli
maddeleri içerir.
Çekirdekçik (Nukleolus):
Kromatin ipliklerin özel bölümlerinin yoğunlaşmasıyla oluşur.
Bileşiminde DNA, RNA ve proteinler vardır.
Zarsız bir yapıdır.
Ribozomal RNA’ların (rRNA) üretildiği ve geçici olarak depolandığı
yerdir.
rRNA’lar sitoplazmadan gelen proteinlerle birleştirilerek ribozomun alt
birimleri oluşturulur.
Çekirdeğin içinde bir veya daha fazla sayıda bulunur.
Protein sentezinin fazla olduğu yerlerde çekirdekçik sayısı fazladır.
Hücre bölünmesi sırasında kaybolur.
Kalıtım materyali:
Ökaryot hücrelerin çekirdek DNA’sı, histon proteinleriyle sarılı
hâlde bulunur. Nükleik asit ve proteinden meydana gelen bu genetik
materyale kromatin adı verilir.
Ökaryot bir hücrenin çekirdeğindeki genetik materyal kromatinler
hâlinde bulunur.
Bölünme sırasında kromatindeki DNA eşlenerek yoğunlaşır ve
kromozomlara dönüşür.
Kromozomlar birbirinin kopyası iki kromatit içerir. Çünkü, DNA
zinciri bölünme öncesi eşlenmiştir
Canlının kalıtsal karakterlerini taşıyan kromozomlar hücrelerde türe özgü
sayıda bulunur. Örneğin insanda 46, nilüferde 160, köpekte 78 kromozom
vardır.
Partenogenez ile çoğalan bazı canlılar hariç, aynı tür bireylerin kromozom
sayıları aynıdır. Ancak kromozom sayıları aynı olan bireylerin aynı tür
olduğu kesin değildir. Mesela insan, siyah moli balığı ve kurtbağrı ağacı
46’şar kromozom taşır. Ancak birisi insan, birisi hayvan, birisi de bitkidir.
Kromozom sayısının vücut büyüklüğü ile ilgisi yoktur.
Canlıların gelişmişliği ile kromozom sayıları arasında doğrudan bir ilişki de
yoktur. Örneğin insanda kromozom sayısı 46 iken, damarlı tohumsuz bir
bitki olan eğrelti otunda 500 tane kromozom bulunur.
Canlıların benzerliği konusunda en önemli kriter, DNA şifrelerinin (gen
dizilimlerinin) benzer olmasıdır.
Gen, belirli sayıda (yaklaşık 1500) nükleotitten oluşan ve en az bir
proteinin veya RNA’nın sentezinden sorumlu DNA parçasıdır.
Nükleotitler bir araya gelerek geni, genler DNA’yı, DNA kromotin
ipliğini, bunlarda kromozomu oluşturur.
3. Hücre zarı (Plazma zarı):
Su, polar bir molekül olduğundan hücre zarının fosfolipitleri arasından çok
zor geçer. Ancak birçok hücrede suyun hücre içine girişini sağlayan ve
akuaporin denilen kanallar bulunur.
Hücrede çözünmüş maddelerin yoğunluğuna bağlı olarak ortaya çıkan su alma
isteğine osmotik basınç denir. Hücre içinde madde derişimi arttıkça ozmotik
basınç artar.
Osmotik basınç, çözünen madde miktarı ile doğru orantılı; çözücü madde
miktarı ile ters orantılıdır. Çözeltideki çözünmüş madde miktarı ne kadar fazla
ise osmotik basınç o kadar yüksek ya da çözeltideki çözücü madde miktarı ne
kadar fazla ise osmotik basınç o kadar düşüktür.
Su, daima osmotik basıncın yüksek olduğu yere doğru hareket eder.
Ozmotik basınç arttığında hücre ortamdan su alır, ozmotik basınç düşer.
Hücre içindeki suyun hücre zarına yaptığı basınca turgor basıncı denir.
Bitki hücrelerinde bulunan duvar, hücre zarının turgor basıncı ile
parçalanmasını engeller.
Turgor basıncının fazla olduğu hayvan hücreleri çeperleri olmadığı için patlar. Bu
olaya hemoliz denir.
Sil: Siller hem bir hücreli hem de çok hücreli ökaryot canlılarda bulunur. Örneğin,
memelilerde solunum yollarının iç yüzeyini kaplayan hücreler sillidir. Bir hücrelilerden
paramesyumun su içerisinde hareketi sillerle sağlanır.
Kamçı: Kamçılar, sillerden daha uzun olmaları ve dalga benzeri hareketleriyle farklılık gösterir.
Hücrede bir ya da iki tane bulunur. Örneğin bazı bakterilerde, öglena ve memeli
spermlerindeki hareket kamçı ile sağlanır
Pinositoz cebi: Porlardan geçemeyecek kadar büyük sıvı besinlerin alınmasında hücre zarında
oluşan geçici çöküntülerdir. Hayvansal hücrelerde görülür.
Hücre Duvarı:
Bakterilerde, arkelerde, mantarlarda ve bitkilerde hücre zarının
dışında hücre duvarı da bulunur.
Hücre duvarı, cansız, hücre zarına göre daha kalın ve dayanıklı
(esnek değil)’dır.
Mekanik etkilere karşı korur.
Şekil verir.
Cansız olduğundan tam geçirgen özelliğe sahiptir.
Bakterilerde hücre duvarı peptidoglikan,
Arkelerde ise hücre duvarı çoğunlukla protein içeren
pseudopeptidoglikan (yalancı peptidoglikan),
Mantarlarda kitin,
Bitki hücresindeki hücre duvarında ağırlıklı olarak selüloz ve bazı
polisakkaritler (pektin, lignin, suberin gibi) bulunur. Bitki
gövdesinin dayanıklılığına katkıda bulunur, Bitkiyi turgor basıncına
karşı korur.
SORU:
Tatlı sularda yaşayan amip, hipertonik bir deney ortamına alındığında;
I.Su alıp şişer.
II.Plazmolize uğrar.
III.Kontraktil kofulları çalışmaz.
İfadelerinden hangilerinin gözlenmesi beklenmez?
SORU:
Hücre zarından kolaylıkla geçebilen glikoz molekülleri;
I.Aktif taşıma
II.Difüzyon
III.Osmoz
Yollarından hangileriyle hücre içine girerek ozmatik basıncı
artırabilir?
Eudorina
• 32 hücreden oluşur.
• Pandorina kolonisinden daha gelişmiştir.
• İlk defa ön ve arka kavramı görülür.
Volvoks
• En gelişmiş koloni örneğidir.
• 8000-40.000 hücreden (yeşil algden) oluşur.
• Hücreler arasında özelleşme ve iş bölümü vardır.
• Üremeden, fotosentezden ve hareketten sorumlu özelleşmiş hücreler
bulunur.
Endosimbiyozis Hipotezi (Endosimbiyotik
Hipotez)
• Ökaryotların prokaryotlardan farklılaştığı düşünülmektedir.
• Hücre zarı içeri doğru katlanmalar yaparak çekirdek zarını
oluşturmuştur.
• Endosimbiyozis hipotezine göre mitokondri ve kloroplast
organelleri de bu olaya benzer şekilde oluşmuştur;
• **Oksijenli solunum yapan mor bakteri(prokaryot canlı)+ ilkel
ökaryot canlı ortak yaşamı mitokondriyi oluşturmuştur.
• Siyanobakteri(fotosentez yapan bir prokaryot)+ ilkel ökaryot canlı
ortak yaşamı kloroplastı oluşturmuştur.
Hücre Teknolojileri
• Hücre teknolojileri olarak tanımlanan gelişmelerle kök hücreler
tanımlanmış, onlardan faydalanma yolları aranmaya başlanmıştır.
• Ayrıca hücre ve doku kültürü ile ilgili çalışmalarda da önemli
gelişmeler kaydedilmiştir.
• Tedavisi imkansız hastalıklar için umut ışığı doğmuş, bir çok organın
yapay olarak üretilmesi sağlanmıştır.
Kök Hücre
• Doku ve organların oluşumunu sağlayan ana hücrelerdir.
• Kök hücreler henüz özelleşmediğinden farklı tipteki hücrelere dönüşebilir.
• İnsan vücudunda farklılaşmamış olan bazı hücrelerden, kök hücreler elde
edilebilmektedir. Bu hücreler sürekli çoğalabilir.
• Embriyonik, kordondan ve yetişkin olmak üzere kök hücre kaynakları
vardır.
• Embriyonik kök hücreler uygun ortamlarda kolaylıkla geliştirilebilir.
Farklılaşmadıkları için istenilen tüm kök hücrelere dönüştürülebilir.
• Yetişkinlerden elde edilen kök hücreler ise genellikle bulundukları doku ve
organlardaki hasarlı hücrelerin yerine yenisini üretmek için kullanılır.
• Yetişkinlerin kemik iliği ve kan hücrelerinde kök hücreler bulunmaktadır
• Günümüzde kök hücreler sağlık alanında; diyabet, parkinson, bağışıklık
sistemi hastalıkları, yanıklar ve organ nakillerinde kullanılmaktadır.
Hücre ve Doku Kültürü
• Hücrenin bulunduğu ortamdan alınarak vücut dışında üretilmesi
hücre kültürü olarak adlandırılır.
• Organ ve dokulardan alınan kısımların vücut dışında üretilmesi de
doku kültürü olarak adlandırılır.
• Üretim sırasında kullanılan çözelti içerisinde amino asitler, tuzlar, su
ve vitaminler bulunur. Bulunduğu ortamdan izole edilen hücre ve
dokular bir kapta çoğaltılır. Bu yöntemle yeni kök hücrelerinin üretimi
hedeflenmektedir.
• Hücre ve doku kültürü kanser tedavisinde, virüslerin incelenmesinde,
yaşlanmanın geciktirilmesinde kullanılmaktadır.
• Tedavisi mümkün olmayan hastalıklara bu teknolojideki gelişmeler ile
çözüm bulunacağı tahmin edilmektedir.
• Çeşitli doku ve organların yapay olarak üretilmesi bu teknolojiler ile
sağlanmaktadır.
• Günümüzde yapay kalp, yapay kalp kapakçıları, yapay kan damarları
gibi organ ve dokular üretilmiştir.
• Ökaryot bir bitki hücresinde
I. Kloroplast
II. Mitokondri
III. Sitoplazma
Yapılarının hangilerinde DNA molekülün bulunması beklenmez?
A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve II E)II ve III
I.Mitokondri
II.Kloroplast
III.Golgi Aygıtı
IV.Lizozom
Yukarıdaki organellerden hangileri bölünme yeteneğine sahiptir?