You are on page 1of 151

TARİHÇE

İlk insanlar su bitkilerinin, kabuklu hayvanların, balıkların ve iri su


memelilerinin karşısında hayranlık ve şaşkınlık duymuşlardır. Mavi
derinliklerin gizemi, denizlerin öngörülemeyen davranışları ve suda
yaşayan garip yaratıklar ilk çağlarda bile insanın merakını, cesaretini ve
hayalini kamçılamıştır. Denizleri güçlü tanrıların ve korkunç
canavarların yaşadığı ayrı bir dünya olarak düşlemişler, derin
maviliklerin araştırılmasında tehdit edici güçler olarak
görmüşlerdir. Buna karşılık fırsat buldukça balık avlamak, yük
taşımak, fetihler yapmak amacıyla denirlere açılmışlar,
yolculuklar yapmışlar ve zamanla derinlerin korkularını yenerek
deniş altını araştırmaya başlamışlardır.
Tarihte ilk apne dalgıçlarının keten kumaşları boyamak
amacıyla Akdeniz’de mor salyangoz avladıkları bilinmektedir. Yüzlerce
yıl bu çıplak dalgıçlar balık, yosun, sünger, inci, mercan, kabuklular ve
batık hazineleri için denizlere dalmışlardır. Sümerlerin
mitolojilerinde Gılgamış'ın ölümsüzlük otlarını denizlerin
derinliklerinden çıkardığı anlatılır Tarihçi Thucydides, M.Ö. 5'ci
yüzyılda Yunanlı savaşçı dalgıçların istilacı Pers donanmasına
karşı başarıyla savaştıklarını, Atina donanmasının Sicilya Siraküz
limanına saldırısı sırasında dalgıçların liman kapısını açtıklarını
kaydetmiştir.
İnsan deniz altında akciğerlerinin kapasitesi elverdiği
sure ve derinlikte kalabilmiştir. Günümüzde çok kişi şnorkel,
palet ve maske kullanarak ve de birkaç derin nefes alarak
sığ denizlerde çevrelerini seyrederler. Bu basit araçlarla sualtının
birçok alanına erişmek mümkün olmuştur. Ne var ki bu .büyülü
dünyada nefes tutularak erişebilinecek derinlik ve sure azdır.
Bunları arttırmak için uzun ve güçlü bir eğitim gerekir. Günümüzde
Japonya ve Kore kıyılarında yaşayan "ame'"ler eskiden beri süregelen
midye ve yosun avcılığı geleneklerini sürdürmektedir. Yıllarca
nefeslerini tutarak dalan kadın avcılar I8m'ye saatte 60 dalışı 4 saat
boyunca yapabilmektedirler, Pasifik Okyanusundaki Tuamoto
adalarındaki yerli inci avcıları ise daha da derinlere ve daha uzun
süre dalmaktadırlar. Öyle ki bir taş yardımı ile 30-40 m'ye inebilen avcı
günde ortalama 40 dalış yapabilir. Özel hipervantilasyon
egzersizleri yaparak dalış sürelerini ortalama 1.5-2.5 dakika ve daha
uzun sure uzatabilirler. Bu dalgıçların üstün bir fizik güce eriştikten
muhakkaktır.

Apne dalışlarının en etkileyici derinlik rekoru 1977'de Jacgues


Mayolun ilk defa 100 m'ye ulaşan ve 3 dakika 39 saniye süren dalışıdır
Günümüzde bu rekor 127 m ile Kübalı Pipine
aittir.
İnsanın denizlerden beklediği kazanç
anlayışı geliştikçe su altında daha uzun
ve daha derin kalmak istemesi olağandır. Bu
amaçla birtakım aletlerin kullanılmasına M.Ö.
900 yıllarında başlanmıştır Bu tarihlerde
deriden yapılmış ve ucuna taş
bağlanmış torbalardan soluyarak
savaşan Asurlular ilk aletli dalgıçlar olarak
kabul edilirler (Şekil 1). Hatta M.Ö. 300 yıllarında Büyük İskenderin bir
ilkel dalgıç çanı içerisinde sualtına indiği söylenir. Dalgıç
çanı orta çağlarda deniz altı çalışmalarında çok kullanılmış bir
aygıttır (Şekil 2). Çan tersine donmuş bir kap olup içerisinde
bulunduğu derinliği yansıtan yüksek basınçta hava bulunur veya hava
yukarıdan pompalanır Kabın yukarı çıkması çanın kendi ağırlığı veya
ilave ağırlıklarla önlenir. Dalgıç çan içerisinde sıkıştırılmış havayı solur
ve bu şekilde dipte uzun süre çalışabilir.

Şekil 2. Dalgıç Çanı (Halley çanı, 1690)


1819 yılında August Siebe dalgıcın başını içerisine alan ve
omuzlara bağlanabilen bir küçük çan geliştirdi. Bu can içerisine
gemilerden veya kıyıdan bir pompa yardımı ile hava verilmekteydi. Su
miğfere girmediğinden normal nefeslenme yapılabilmekteydi. Artık fazla
hava canın alt kısmından çıkmaktaydı. Hareketleri kısıtlı olan bu aygıtla
beraber ağır kurşun ayakkabılar gerekliydi, 1850'lerde su geçirmez
çadır bezinden yapılmış ilk dalgıç elbisesi miğfere bağlandı ve miğfere
artık havayı atmaya yarayan bir musluk takıldı. Pompalanan hava hem
miğfer içerisinde hem de elbise içeriğinde bulunmakta, artık
fazla hava ise dalgıç tarafından musluk uygun miktarda açılarak
tahliye edilmekteydi Bu klasik dalgıç kıyafeti günümüze kadar gelmiş ve
halen kullanılmaktadır.
1947 yılında Jacques Yves Cousteau ve Emile Gagnan
tarafındangeliştirilen ve dalgıçların su yüzeyi ile ilişkisini kesen aygıtlar
kullanılmaya başlandı. "Su ciğeri" adı verilen aygıtlar 200-300 bar hava
sıkıştırılmış çelik tüpler ile bundan istenildiği anda hava almayı
sağlayan regülatörlerden oluşmaktadır. Bundan böyle dalgıç sualtında
sorunsuzca soluk alıp verebilir, sırtında taşıdığı hava deposu ile uzunca
bir sure bir balık gibi serbest dolaşabilirdi. SCUBA (Self Contained
Underwater Breathıng Apparatus) adı verilen aygıtların keşfiyle su altı
dünyası herkese açılmış oldu. O zamandan gönümüze dalgıçlık bir spor
olarak büyük adımlarla ilerlemiştir.

BÖLÜM 1
DALMADA TEMEL FİZİKSEL KAVRAMLAR

Bu bölümde, Yoğunluk (özgül ağırlık), Yüzerlik, Basınç ve Gaz


Kanunları ile bu kavramların dalmadaki pratik uygulamalarından söz
edilecektir.

YOĞUNLUK (Density)

Doğadaki tüm maddelerin bir ağırlığı vardır. Çoğu kez bu ağırlıklar


tarafımızdan ağır veya hafif olarak yorumlanarak algılanır ve hissedilir.
Maddenin ağırlık birimi yoğunluğu esas alınarak ifade edilir. Yoğunluk,
"Bir maddenin bir birim hacminin ağırlığıdır" seklinde
tanımlanır. Bu tanım;
d = W / V formülü ile ifade edilir.
W : Ağırlık (gr.) V : Hacim (cm3) d : Özgül Ağırlık (gr/cm3)
Bu tanımlamada madde; katı (tuz), sıvı (su) veya gaz (hava)
olabilir. Katıların hacim ve yoğunlukları sabittir. Sıvılar şekil
değiştirebilirler ancak hacimleri değişmez. Gazların ise; hacimleri
değişkendir ve sıkıştırabilirler, dolayısıyla yoğunlukları da değişir.
Konumuzla ilgili bazı önemli maddelerin yoğunlukları aşağıda
verilmiştir;
Hava………….. 0.00129 gr / cm3
Saf su....... ……….. 1.00 gr / cm3
Deniz suyu….. 1.027 gr / cm3
Demir………… 7.85 gr / cm3
Kurşun……….. 11.34 gr / cm3
Gaz ve sıvı karışımların yoğunlukları o karışımı oluşturan
maddelerin yoğunluklarına bağlı olarak değişir. Örneğin; saf su
içerisine tuz ilave edildiği zaman suyun yoğunluğu artar. Gazların
yoğunluğu etkisinde kaldığı basınca göre değişir. Başka bir deyişle
sıkıştıkça (basınç arttıkça) artar, genleştikçe (basınç azaldıkça)
azalır.
YÜZERLİK (Buoyancy)
Su içerisine girdiğimiz zaman kendimizi hafiflemiş hissederiz. Aynı
duyguyu ağır bir taş parçasını su içerisinde kolayca kaldırabildiğimiz
zaman da hissederiz. Suya giren cisimler adeta hafifleşirler. Bu durum
Arşimed Kanunu ile açıklanır; "Sıvıya atılan bir cisim taşırdığı
sıvının ağırlığına eşit bir kuvvetle aşağıdan yukarı doğru itilir"
Bu durumda cisimler suda adeta ağırlıklarından bir kısmını
kaybetmiş gibilerdir. Su yoğun ise taşan su daha ağır olacağından
kaldırma kuvveti de o kadar fazla olacaktır. Nitekim yoğunluğu fazla
olan tuzlu deniz suyunun kaldırma kuvveti tatlı suya göre daha
fazladır. Cismin kendi hacmine eşit suyun ağırlığı cismin kendi
ağırlığından fazla ise cisim yüzer, aksi halde batar. Yüzen cisim (+)
yüzerlikli, batan cisim (-) yüzerlikli, su içerisinde asılı duran cisim ise
nötr yüzerlikli kabul edilir.
Şekil 3. Yüzerlik kavramı. (+) Yüzerlikli cisimler su yüzeyinde, (-)
yüzerlikli cisimler suyun tabanında, nötr yüzerlikli cisimler su
içerisinde asılı olarak durur.

Genel olarak insanlar ( + ) yüzeliklidir. Bir çoğumuz batabilmek için


nefesimizi vermek zorunda kalırız. Nefes vermekle göğüs hacmimiz
küçüleceğinden yüzerliğimiz azalır, bu da batmamızı sağlar.
Dalgıçlarda vücuda giyilen elbise ve diğer teçhizatlar toplam
yoğunluğu düşürdüğü için veya hacim büyümesine neden olduğu için
batma güçleşir. Bunun için kursun baklalar içeren kemer seklinde ilave
ağırlıklar takmak gerekir, ideal olan, tüm teçhizatını kuşanmış bir
dalgıcın su yüzeyinde nefes aldığında yüzer, nefes verdiğinde batar
durumda kendini ayarlayacağı ağırlıktaki ağırlık kemeri ile dalmasıdır. Bir
dalgıç için yüzerliliğin (+) veya (-) hale getirilebilmesi, yani yüzerlik
kontrolü B.C.D. (Buoyancy Control Device) denen şişirilebilir bir yelek
ile sağlanır. Nitekim su yüzeyinde (+) yüzerlikli bir dalgıç
batmayacağından fazla enerji sarf etmeden su üstünde kalabilir veya
B.C.D.'nin havasını tahliye ederek suya batabilir, Nötr yüzerlikti bir
dalgıç hiç enerji harcamadan su içerisinde istediği noktada kalabilir.
Yüzerliğin kontrol edilmesi bir balıkadam için öğrenilmesi gereken
önemli beceri ve uygulamalardan biridir.
Dalışa geçen ve tüm teçhizatını kuşanmış 80 Kg'lık (W) bir
dalgıcın yoğunluğunu ortalama 1.1 gr/cm3 (d) olarak kabul edersek bu
dalgıcın hacmi V (dalgıç) ;
V(dalgıç) = W / d 'den V = 80/1.1 V = 72.7 lt. dir.
Başka bir ifade ile, Arşimed kanununa göre bu dalgıç suya
girdiğinde 72.7 It.'lik, bir su taşırmış olacaktır.
Deniz suyunun yoğunluğunu d = l .027 gr / cm3 alırsak
Deniz suyunun kaldırma kuvveti W = 72.7 x 1.027 ' den
W (deniz suyu) = 74.66 kg olacaktır.
Dalgıcın batmadan önceki ağırlığı 80 kg olduğundan dalgıcın su
içerisindeki ağırlığı W(su) ;
W (su) = Dalgıç Ağırlığı - Suyun Kaldırma Kuvveti
W (su) = 80 - 74.66 ' dan W(su) = 5.34 kg gelecektir.

Görüldüğü gibi 5.34 Kg'dan az veya biraz daha fazla bir ağırlık
dalgıcın yüzerliğini ( + ) veya (-) yapabilmektedir. Aynı hesaplamaları
aynı dalgıcın tatlı su (d = 1 gr/cm3) içerisindeki durumu için yapacak
olursak suyun kaldırma kuvvetini W (tatlı su) = 72,7 kg buluruz. Diğer
yandan; W(deniz suyu) = 74.66 kg olduğu göz önüne alındığında deniz
suyunun tatlı suya göre 1.96 Kg daha fazla kaldırma kuvvetine sahip
olduğu görülür.
Tam teçhizatlı bir dalgıcın suya girdikten sonra ağırlığını
değiştirmesi imkansızdır. Bu yüzden yüzerlik kontrolü B.C.D. ile
yapılmalıdır. Diğer yandan; neopren malzemeden üretilen dalgıç
elbiselerinin kumaşı içerisinde hava kabarcıkları (gözenekleri) vardır.
Unutulmamalıdır ki bu hava kabarcıkları derinlere indikçe artan
basınç karşısında küçülecektir. Bu durumda dalgıcın elbisesi derinlere
indikçe incelecek ve hacimce küçülecektir. Bunun doğal sonucu olarak
dalgıç, derinlere indikçe daha da ağırlaşacaktır. Bu durumlarda dalgıcın
yüzerliğini B.C,D ' ye biraz hava vererek ayarlaması gerekir.
Çıkışlarda da tersi bir durum olacağını unutmamak gerekir. Nötr
yüzerliğin temini dalgıçlar için önemli bir uygulamadır.

BASINÇ (Pressure)

Katı maddelerin belirli şekilleri ve hacimleri vardır. Sıvıların


belirlenebilen hacimleri vardır, şekilleri yoktur. Gazlar ise değişken bir
hacme ve şekle sahiptirler. Katı, sıvı veya gaz maddeler kütlelerinden
dolayı içlerinde barındırdıkları cisimlerin üzerine bir kuvvet uygularlar.
Bu kuvvete basınç denir. Dalgıçlar üzerinde iki basınç etkilidir.
Bunlar Atmosferik Basınç ve Hidrostatik Basınçtır.
Basınç "Birim alana etki eden kuvvet " olarak tanımlanır ve
(P) harfi ile gösterilir. Basınç birimi atmosfer'dir. Bir cm2 lik bir yüzeye bir
kg'lık bir kuvvet etki ediyorsa basınç bir atmosferdir.

P (atm) = F / S

P : Basınç ( kg/cm2)
F : Kuvvet ( kg)
S : Yüzey (cm2)

Atmosfer Basıncı (Atmospheric Pressure)


Kabaca bir küre şeklinde olan dünyamız üzerindeki
atmosfer tabakasının kalınlığı yaklaşık 80 km'dir. Bu kalınlık doğal olarak
ekvatorda daha kalın kutuplarda daha incedir. Üstümüzdeki bu kalın
atmosfer tabakası kendi ağırlığı nedeniyle hem yeryüzüne hem de
kendi içinde bulunan yüzeylere bir kuvvet uygular. Bu kuvvetin yüzeyin
birim alanına düşen payına açık hava basıncı, ya da Atmosfer Basıncı
denir (Şekil 4). İnsan vücudu bu basıncı hissetmez. Hissedilmemesinin
nedeni bu basıncın temelde
çoğunluğu su olan vücudumuzda
vücut içi boşluklar dahil her
tarafa eşit olarak dağılmasıdır.
Deniz seviyesinde bu basınç
ölçülecek olunursa bunun 1 cm
çaplı 760 mm yükseklikte bir cıva
sütununun yaptığı basınca eşit
olduğu görülür. Bu da 1033 gr'lık bir
kuvvete eşdeğerdir. Başka bir
ifadeyle taban alanı 1 cm2 olan ve
yüksekliği atmosferin sınırına kadar (80 km) olan içi hava dolu olan bir
sütunun ağırlığı 1033 gr'dır (Pratik uygulamalarda 1033 gr
yuvarlatılarak 1 kg olarak alınır).

Basınç birimleri ülkelere ve yayınlara göre değişik isimler


halinde karşımıza çıkabilir. Bunlardan en çok rastlananlar aşağıda
verilmiştir.

1 bar = 1,02 kg/cm2


1 atm = 0,98 bar

Basınç değişimi birim yüzeye etki eden kuvvetin çoğalması veya


azalması ile olur ve barometre ile ölçülür. Atmosfer basıncı
doğal olarak deniz seviyesinden itibaren yükseldikçe azalır. Bu azalma
her 10.5 m’lik yükselme için 0,1 mm'dir. Basınç düşmesi ya yüksek
rakımlara çıkmakla, ya da en belirgin şekliyle uçak yolculuğu sırasında
olur.

Atmosfer tabakası başta sıcaklık değişimleri ve rüzgarlar olmak


zere çeşitli nedenlerle yer yer sıkışır ve olduğundan daha yoğun bir hale
gelebilir. Bu durum kendisini barometre basıncının yükselmesi ile belli
eder. Aksi durumlarda ise barometre basıncı düşer, Hava yüksek
basınçtan alçak basınca doğru hareket eder. Barometrik basıncın
düşmesi başka bölgelerden o noktaya hava akımı geleceği anlamına
gelir ki bu durum çoğu kez bölgeye yağmur ve rüzgarın gelmesiyle ile
sonuçlanır.

Hidrostatik Basınç (Hydrostatic Pressure)


Hidrostatik basınç; su içerisinde bulunan bir cismin yüzeyine su
ağırlığının yaptığı basınçtır.

P =dxH ile ifade edilir

P = Basınç (gr/cm2)
d = Suyun özgül ağırlığı (gr/cm3)
H = Su derinliği (cm)

Su içinde alınan herhangi bir noktaya etki eden su basıncı ;

a-Suyun özgül ağırlığı ile doğru orantılıdır.


b-Cismin suyun açık olan yüzeyine olan yüksekliği (derinliği) ile
doğru orantılıdır. Cisim ile su yüzeyi arasındaki derinlik basınca
etki eden en önemli faktördür,
c-Su basıncı suyun derinliğine bağlıdır, çevrenin şekline biçimine
veya sıvı miktarına bağlı değildir. Cismin üzerindeki su kalınlığı
ve suyun yoğunluğu ne kadar fazla ise basınç o kadar fazla
olur.

Tatlı suların yoğunlukları 1gr/cm3 , deniz sularının yoğunlukları ise


ortalama 1.02 gr/cm3 olarak alınabilir. Kızıldeniz, Akdeniz gibi bazı çok
tuzlu denizlerde su yoğunluğu 1.04 gr/cm3 'e kadar çıkabilir.

Su altında artan basınç miktarı her metrede 0.1 atm veya her 10
mlik su kalınlığı için 1 atm.'dir (Şekil 5). Tuzlu deniz suyu için bu rakam
her metrede 0.102 atm 'dir.
Şekil 5. Atmosfer Basıncı ve Hidrostatik Basınç

Örneğin ; Deniz dalışlarında -10 m' ye inildiğinde dalgıç üzerine


etki eden basınç ;

P = d x H 'den d = 1.02 gr/cm3


H = 10 m (=1000 cm)'dir

P = 1.02 x 1000
P = 1020 gr/cm2 buradan 1 atm = 1000 gr/cm3 olduğundan
P = 1.02 alm bulunur.

Dalgıç aynı dalışı bir tatlı su ortamında yapıyor ise ;

P = dxH
P = 1 x 1 00
P = 1000 gr/cm3 buradan; 1 atm = 1000 gr/cm3 olduğundan,
P = 1 atm olacaktır

Görüldüğü gibi -10 m' de tuzlu deniz suyunun dalgıç


üzerine uyguladığı basınç 0.2 atm. daha fazladır.
Örneğin; denizde -14 m de bulunan bir dalgıç üzerine etki eden
basınç;

P = d x H den d ve H değerleri yerine yazılırsa ;


P = 1.02x 1400
P= 1428 gr/cm2 buradan 1 atm =1000 gr/cm2 olduğundan
P = 1.428 atm olacaktır

Bulunan bu değerler ; deniz yüzeyinde basıncın sıfır olduğu kabul


edilerek bulunmuş ve sadece su kalınlığının basıncını yansıtan
değerlerdir. Buna Geyç Basıncı denir. Hakikatte su yüzeyinde etkin
olan 1 atm 'lik atmosfer basıncı vardır. Bu basınçla birlikte su
kalınlığının basıncına Mutlak Basınç (Pm) denir ;

Pm = Geyç Basıncı + Atmosfer Basıncı olarak ifade edilir

Örneğin ; Su içerisinde -13 m de bulunan bir dalgıcın üzerine etki


eden Mutlak Basınç ;

P = d x H 'den P = 1 x13 00 buradan ;


Geyç Basıncı;
P = 1.3 atm olarak bulunur.

Pm = Geyç Basıncı + Atmosfer Basıncı olduğundan ,


Mutlak Basınç ;
Pm = 1.3 + 1 den, Pm = 2.3 atm olacaktır.

Derinlik Geyç Basıncı Mutlak Basınç


0m 0 atm 1 atm
-10 m 1 atm 2 atm
-20 m 2 atm 3 atm
-30 m 3 atm 4 atm
-40 m 4 atm 5 atm

Tablo 1. Derinliğe karşılık Geyç Basıncı-Mutlak Basınç değerleri

Pratik uygulamalarda tuzlu deniz sularının yoğunluk değeri


yuvarlanarak d = 1gr/cm3 olarak alınır. Buna göre Derinlik-Geyç
Basıncı-Mutlak Basınç ilişkileri aşağıda tablo 1 de verilmiştir.
Böylece inilen her 10 m için hidrostatik basıncın 1 atm artacağı esas
alınır.
İnsan vücudu büyük ölçüde sıvılardan meydana geldiği için ve
sıvılar sıkıştırılamadığından artan hidrostatik basınç vücudumuzun her
tarafına eşit ve simetrik olarak yansır. Ancak aynı durum
vücut.içerisindeki sinüs, kulak, akciğer gibi hava boşlukları için bir sorun
oluşturur. Dış etkenlere kapalı olan bu boşluklar basınç etkisi karşısında
direnç gösteremezler, oldukça hassastırlar. Artan basınç karşısında söz
konusu boşlukların davranışlarını temel gaz kanunları çerçevesinde
incelemek gerekir.

GAZ KANUNLARI

Gazlar içinde bulundukları kapalı kapların çeperlerine veya temasta


oldukları yüzeylere basınç uygularlar. Bu basınç gaz moleküllerinin birim
yüzeye çarpma sayılarıyla orantılıdır. Kap çeperine çarpan molekül
sayısı hemen hemen aynı olduğundan her noktada basıncın değeri
aynıdır. Moleküllerin hareketi en çok sıcaklık ve basınç etkisiyle
gerçekleşir. Sıcaklık arttıkça molekül hareketleri artacağından
meydana gelen hareketlenme çeperi dışa doğru itme kuvvetini de artırır.
Aynı durum gaz üzerine bir basınç uygulandığı zaman da söz konusudur.
Bu durumda moleküller sıkışacağından çepere çarpan molekül sayıları
artacaktır, bu da gaz basıncını arttıracaktır.
Görüldüğü gibi sıcaklık, basınç ve hacim değişkenleri gazların
davranışlarını belirleyen en önemli etkenlerdir.

Boyle-Mariotte Kanunu

Gazların sıkıştırılabilme, genişleme ve diffüzyon özellikleri sıvı ve


katılardan çok farklıdır. Gazlar sıkıştırılabirler. Nitekim, sabit
sıcaklıkta kapalı bir kapta bulunan bir gaz sıkıştırıldığında gazda
iki önemli değişiklik olur;

a- Gazın hacmi sıkıştırma miktarına göre küçülür,


b- Gazın özgül ağırlığı sıkıştıkça artar.
Kapalı kaplarda yapılan deneylerde hacim ve basıncın ters orantılı
olarak değiştiği ancak basınç ve hacim çarpımlarının daima sabit kaldığı
görülmüştür. Sonuçlar şu şekilde ifade edilir , "Sabit sıcaklıkta bir
gazın hacmi ile basıncının çarpımı sabittir" Bu kanun
matematiksel olarak ;

P x V = K (sabit) bağıntısı ile gösterilir,

P : Basınç (atm)
V : Hacim (cm3)
K : Sabit sayı

Şekil 6. Basınç (P), Hacim (V) ikilisi.


(P) artarken (V) azalır.

Bu eşitlikte P küçüldükçe V büyüyecek veya tersi durumda P


büyüdükçe V küçülecektir (Şekil 6) ,
Madem ki bir gazın basıncı ile hacminin çarpımı sabittir, o halde
aynı gazın hacmini birkaç defa değiştirirsek, her yeni durumda K sabit
olacağından ifade ;

P1 x V1 = P2 x V2 = P3 x V3 =...............= K şeklinde yazılabilir.

Bu durum su içerisine indirilen ters bir kova içerisinde sıkışan ve


hacmi gittikçe küçülen hava üzerinde incelenebilir (Şekil 7).

Örnek ; Bir gazın hacmi 200 °C 'de ve 1 atm basınç altında 10 litre
olsun. Aynı sıcaklıkta ve 2 atm basınç altında ölçüm yapılsaydı gazın
hacmi ne olurdu ?
Çözüm ; Madem ki basınç artmıştır, Boyle-Mariotte kanununa göre
basınç altında hacim küçülecektir.

P1 = 1 atm V1 = 10 lt
P2 = 2 atm V2 =?
P1 x V1 =P2 x V2 bağıntısından ,

V2 = V1 x P1/P2 = 10 litre x 1 atm / 2 atm


V2 = 5 litre bulunur.

Şekil 7. Böyle - Mariotte Kanununun pratik uygulaması. Kova derine


indikçe artan basınç karşısında içerisindeki hava sıkışır. Basınç
(P)
ve Hacim (V) çarpımı sabittir (K).

Örnek ; sabit sıcaklıkta bir bisiklet pompasının pistonu ileri doğru


itilerek basınç 3 P ' ye çıkarıldığında hacim kaç V olur ?

Çözüm ; Basınç hacim ile ters orantılı olduğundan, basınç 3


katına çıktığında hacim 1/3 'üne düşer. Yani V/3 olur . Veya ;

P1 x V1 = P2 x V2' den hesaplanırsa;


P1 x V1 = 3P2 x V2 yazılabilir, buradan ;
V2 = P1 x V1 / 3P2 = 1 x V1 / 3
V2 = V1/3 bulunur.

Boyle-Mariotte Kanunun Dalış Deknigindeki Pratik Uygulamaları


Boyle - Mariotte kanunu aynı zamanda elastik kaplar ve içerisinde
bulunan bir veya birkaç gaz karışımı için de geçerlidir. Kanunun en
önemli öğretisi gazların basınç karşısında hacim değiştirdikleridir.
Solunan hava bir gaz karışım] olduğundan basınç altındaki
davranışları aynı diğer gazlar gibi olacaktır. Bilindiği gibi hidrostatik
basınç her 10 m’ lik su kalınlığına karşılık 1 atm'lik mutlak basınç verir,
içi hava dolu olan bir balon sualtına indirildiğinde balon yüzeyine etki
eden hidrostatik basınç nedeniyle hacmi küçülecektir. Derinliklere göre
havanın sıkışması sonunda oluşan basınç - hacim ilişkileri Şekil 7 'de
verilmiştir. Bu şekil dikkatli olarak incelendiğinde en büyük hacim
değişikliğinin ilk -10 m 'de olduğu görülür (Şekil 8),

Şekil 8. Basınç-Hacim ilişkileri. Basınç (derinlik) arttıkça balon


içerisindeki gaz sıkışır ve balon küçülür

Bir an için serbest dalış yapan ve su yüzeyinde derin bir nefes


alarak alçalmakta olan bir dalgıcın ciğerlerini düşünelim; aynı balon
gibi o da hidrostatik basınç etkisiyle küçülecektir. Küçülen
ciğerlerdeki hava hem sıkışacak hem de yoğunlaşacaktır. Dalgıç tekrar
yüzeye ulaştığında ciğer hacmi ve havanın yoğunluğu tekrar
başlangıçtaki haline dönecektir.
Aletli dalış yapan bir dalgıç derinlerde tüpünden nefes aldığı
zaman hava o derinliğin mutlak basıncı etkisinde sıkışmış halde
ciğerlerine dolar. Örneğin dalgıç -10 m de ise, bu derinlikte
mutlak basınç 2 atm olduğundan hava 2 defa daha yoğun ve
sıkışmış olarak ciğerlerine dolacaktır. Dalgıç -10 m'den -20 m'ye gelirse
mutlak basınç 3 atm olacağından soluduğu hava daha da sıkışmış
ve yoğun olacaktır. Dalgıç çıkış amacıyla yüzeye yaklaştığında örneğin
-10 m geldiğinde ciğerlerindeki hava tekrar genleşecektir. Yüzeye
çıkıldığında genleşme daha da artıp hava maksimum genleşmeye
ulaşacaktır. Bu durumda dalgıcın ciğerlerinde genleşen havayı mutlaka
tahliye etmesi gerekir. Tahliye devamlı nefes alıp-verme şeklinde veya
acil çıkışlarda devamlı bağırarak yapılır.
Havanın değişen basınç karşısında devamlı hacim değiştirdiği
gerçeği aletli dalışın en önemli kuralını ortaya koyar. Bu kural "Dalış
sırasında devamlı nefes al-ver, asla nefes tutma ! " şeklinde
ifade edilir. Dalgıcın yükselme sırasında nefes tutması veya
ciğerlerindeki havayı gerektiği kadar tahliye edememesi durumunda
"Hava Embolizması" denilen ve ciddi bir rahatsızlık olan akciğer
yırtılmalarına neden olur.
Boyle-Mariotte Kanununun diğer bir sonucu da sıkışan havanın
yoğunlaşması ile ilgilidir. Derinlerdeki bir dalgıç bulunduğu
derinlik basıncına uygun yoğunlaşmış hava solur. Bu
durumda dalgıç tüpünde miktarı belli olan hava derinlere gittikçe daha
çabuk tükenecektir. Örneğin; yüzeyde dakikada 25 lt. hava tüketen
bir dalgıç -10 m' ye indiğinde dakikada 50 lt. tüketecektir, Dalgıçlar,
pratikte taşıdıkları hava miktarını ve ineceği derinliği göz önüne
alarak hava tüketim zamanlarını hesaplayabilirler.

Guy-Lussac ve Charles Kanunları

Boyle-Mariotte deneylerinde sıcaklık sabit tutularak basınç ve


hacim arasındaki değişimler incelenmişti. Şimdi de basıncı sabit
tutup sıcaklığı değiştirdiğimizde hacimde nasıl değişikliklerin olduğu
incelenmiştir. Yapılan deneylere göre; sabit basınçta, bir gazın
sıcaklığı 1°C arttırıldığında hacmi 1/273 kadar artar. Charles Kanunu
sıcaklık ve hacim arasındaki ilişkiyi "Sabit basınçta bir gazın
hacmi mutlak sıcaklığı ile doğru orantılıdır" şeklinde ifade eder ve ;

V1/V2=T1/T2 veya V1xT2=V2xT1 bağıntısı ile gösterilir.

Bir gazın hacmini sabit tutup basıncın sıcaklıkla


değişimini incelersek Charles kanununa benzer ifadeyle karşılaşırız. Guy
– Lussac Kanunu olarak bilinen bu kanun " Sabit hacimde bir gazın
basıncı ile mutlak sıcaklığı doğru orantılıdır" şeklinde ifade edilir
ve ;
P1/P2 = T1/T2 veya P1xT2 = P2xT1 bağıntısı ile gösterilir.

V1 : ilk hacim ( lt )
V2 : son hacim
T1 : ilk sıcaklık (°K)
T2 : son sıcaklık
P1 : ilk basınç ( atm )
P2 : son basınç

Burada T mutlak sıcaklıktır ve Kelvin derecesi (°K) ile ifade edilir .

T = 273 + t°C şeklinde hesaplanır. Burada t°C (Centigrad) ölçülen


sıcaklıktır.

Örneğin ; Bir gaz 12 °C de ve 1 atm ' de 600 lt gelmektedir. Bu gaz


22°C 'ye getirilirse hacmi ne olur ?
Çözüm ; Charles kanununa göre gazın sıcaklığı arttığına göre
hacmi de artacaktır , önce T1 ve T2 mutlak sıcaklıkları hesaplıyalım ;

T1 = 273 + 12° T2 = 273 + 22°


T1 = 285°K T2 = 295°K
V1 = 600 lt’dir,
V2 = ?
V1 / V2 = T1 / T2 formülünde değerler yerine konursa ;
600 / V2 = 285 / 295 buradan V2 = 600 x 295 / 285 tir,
V2 = 621 lt. bulunur.

Guy - Lussac ve Charles Kanunlarının Dalış Tekniğindeki Pratik


Uygulamaları

Dalış tüpleri belli hacimleri olan ve belli basınçta hava


doldurulan kaplardır. Bunların teknik donatısı, ve kullanım, her
dalgıcın bilmesi gereken temel bilgilerdir. Dolu bir tüpün
sıcaklığı arttığı

zaman iç basıncı da artar. Pratikte tüp ısınmaları tüplerin


güneşe bırakılması ile olur.

Örneğin ; 12 lt' lik bir dalgıç tüpü sıcaklığı 18 °C olan bir su bidonu
içerisinde 200 atm lik bir basıçla hava dolduruluyor. Tüp dolumu sonunda
güneşe maruz kalan tüp sıcaklığı 36 °C ye ulaşıyor. Tüp basıncı ne olur ?
t1 = 18 °C
t2 = 36 °C
P1 = 200 atm.
P2 = ? sorulmaktadır ,

Guy-lussac Bağıntısından ; P1 / P2 = T1 / T2 yazılabilir.

T = 273 + t den, T1 =273+ 18 =291°K


T2 = 273 + 36 = 309°K olarak hesaplanır ve yerine
konduğunda;
200 /P2= 291/309 dan P2 = 200 x 309 / 291
P2 = 212.4 atm. bulunur.

Görüldüğü gibi sıcaklık artmasıyla tüp basıncı 12.4 atm artmıştır.


Yaz aylarında kıyı veya dalış teknelerinde güneş ışınları tüpleri 65-70
°C ye kadar ısıtabilir. Tüpler her ne kadar 300 atm veya daha yukarı
basınçlara dayanıklı yapılmışlarsa da dolum basıncının üzerinde
basınç yüklemesi gereksiz yere tüp metalinin deformasyon limitlerini
zorlayacağı muhakkaktır. Bu nedenle dolu tüplerin ısınmayacakları
yerlerde muhafaza edilmeleri gerekir.

Dalton Kanunu

Karışımlar halindeki gazların basınçlarını inceleyen bağıntıları


ortaya koyar. "Bir gaz karışımının toplam basıncı o karışımı
meydana getiren gazların kısmi basınçlarının toplamına eşittir"
şeklinde ifade edilir. Bir karışım n sayıda gazın karışmasıyla oluşmuş ise
bu karışımın basıncı (PT) ;

PT = P1 + P2+P3 .......Pn 'dir.


Karışımı oluşturan çeşitli gazların basıncına kısmi basınç denir
ve bu basınç gazların miktarları ile doğrudan orantılıdır. Gaz miktarı
arttıkça karışımdaki o gazın basıncı da artacaktır, Buradan eğer
karışım iki gazdan meydana gelmişse iki gazın ayrı ayrı basınçları
toplamı karışım basıncına eşit olur.
Örneğin ; Deniz yüzeyinde yani 1 atm lik basınç altında 100 litrelik
bir kaba 12 litre hidrojen, 80 litre helyum ve 8 litre oksijen koyalım. Bu
gaz karışımının basıncı ayrı ayrı hidrojen helyum ve oksijen
gazlarının basınçları toplamına eşit olacaktır yani;

PT = P (hidrojen) + P (helyum) + P (oksijen)

100 litrelik kabın %12'sini hidrojen, %80'ini Helyum, %8' ini Oksijen
oluşturmaktadır. Kapta latm 'lik basınç hüküm sürdüğüne göre bu
basıncın % 12 atm' ni hidrojen, %80 atm 'ni helyum ve %8 atm' ni oksijen
vermektedir. Matematiksel olarak ;

PT = 12/100 + 80/100 + 8/100 olacaktır.


PT = 0.12 + 0.80 + 0.08
PT = 1 atm

eşitliği sağlanmış olur.

Gaz karışımları basınç altına girdikçe karışımı oluşturan gazlar da


sıkışarak kısmi basınçlarını arttırırlar.

Dalton Kanununun Dalış Tekniğindeki Uygulamaları


Dalton Kanununun en önemli öğretisi sualtında soluduğumuz
basınçlı yoğun havanın etkilerini açıklamasıdır. Bunun için bir gaz
karışımı olan havayı tanımamız gerekir.

Hava; Renksiz kokusuz bir gaz karışımı olup başlıca oksijen


ve azottan oluşur, Bunların yanısıra diğer gazlar da
bulunmaktadır. Kuru havanın hacimce yüzde bileşimi şöyledir;
Gaz %V Hacim
Azot (N2) 78.00
Oksijen (02) 21.00
Argon (Ar) 0.90
Karbondioksit (C02) 0.04
Diğer gazlar 0.06
Bu tabloda diğer gazlar olarak ; metan (CH4), karbonmonoksit
(CO), helyum (He), hidrojen (H2), kripton (Kr), su (H2O) ve neon (Ne)
gazlarının tümünün toplam yüzdeleri verilmiştir. Bu bileşimde
karbondioksit, karbonmonoksit ve su buharı yüzdelerinin sıkça
değişebileceğini unutmamak gerekir. Genelde havanın esas bileşenleri ;
azot, oksijen ve diğerleri olmak üzere üç grupta incelenirler. Buna göre ;

Deniz yüzeyinde 1 atm'lik basınç altında soluduğumuz havayı


oluşturan gazların kısmi basıncı;

P (hava) = P (azot) + P (oksijen) + P (diğer gazlar)

şeklinde ifade edilebilir. Başka bir ifadeyle yüzeyde solunan 1 atm'lik


hava basıncının % 78'ni azot, % 21'ni oksijen % 1'ni ise diğer gazlar
sağlayacaktır.

P (hava) = 78 / 100 (azot)+21 / 100 (oksijen) +1/100 (diğer gazlar)


P (hava) = 0.78 + 0.21 + 0.01
P (hava) = 1 atm olacaktır.

Dalgıç aynı havayı -20 m ' de yani 3 atm mutlak basınç altında
soluyorsa havayı oluşturan gazların kısmi basınçları ;

P (azot) = 0.78 x 3
P (oksijen) = 0.21 x 3
P (diğer gazlar) = 0.1 x 3

P (hava) = 0.78 x 3 + 0.21 x 3 + 0.1 x 3


3 (hava) = 2.34 (azot) + 0.63 (oksijen) + 0.3 (diğer gazlar)

olacaktır. Başka bir deyişle; üçünün toplamı dalgıcın soluduğu 3 atm'lik


havanın basıncını verecektir.

Dalgıç derinlere indikçe soluduğu havanın mutlak basıncı


dolayısıyla azotun, oksijenin ve diğer gazların da kısmi basınçları
artacaktır. Artan basınç karşısında azot ve diğer gazların insan
metabolizması üzerine etkisi değişmeye başlar. Çeşitli araştırmalar P
(azot) = 3.2 atm'e ulaştığında bu gazın narkoz (uyuşturucu) etkisi
yaptığını göstermektedir. Narkoz belirtileri kendine aşırı güvenme,
anlamsız işaretler ve dengesiz hareketlerle kendisini belli etmeye başlar
Oksijen kısmi basıncı için durum biraz değişiktir. P (oksijen) = 1.8
atm'e ulaştığında akut oksijen zehirlenmesi belirtileri başlayabilir. P (azot)
= 3.2 atm'e ulaşması için ortamın 4 atm'lik bir basınçta olması gerekir ki
bu da, -30 m'lik derinliğe karşılık gelir. Bu nedenle, sportif dalgıçların -30
m altına inmeleri durumunda çok dikkatli olmaları gerekir. Dalgıç, -30
m den itibaren daha derinlere doğru inerken hem kendisini hem
de arkadaşını azot narkozu etkisine karşı kontrol etmelidir.
Derin dalışlarda azotun narkoz etkisini bertaraf etmek için
profesyonel dalgıçlar azot yerine helyum içeren özel hava karışımları
solurlar. Kısmi basınç etkilerinin beklenmedik sonuçları diğer gazlar
için de görülebilir. Solunan havanın içerisinde çok az da olsa bulunan
CO2, CO gibi gazların kısmi basınçları arttıkça boğucu ve zehirleyici
etkileri de artacaktır.

Henry Kanunu
Bir sıvı ile temas halinde bulunan bir gaz, sıvı içerisinde az veya
çok çözünür. Çözünme derecesi gazın ve sıvının cinsine göre değişir.
Sıvı ile kimyasal reaksiyon veren gazlar doğal olarak daha çok
çözünürler. Reaksiyon vermeyenler ise genelde az çözünürler. Kanun ;
"Bir gazın bir sıvı içerisindeki konsantrasyonu o gazın kısmi basıncı
ile doğru orantılıdır" şeklinde ifade edilir. Yani bir sıvının üzerinde
bulunan gazın kısmi basıncı ne kadar büyükse gaz sıvı içeresinde o
kadar çok çözünecektir (Şekil 9).

Şekil 9. Gazların Çözünürlüğü. Basınç arttıkça


gazın sıvı
İçerisindeki çözünürlüğü artar. Basınç azaldıkça sıvı
içerisindeki gaz tekrar açığa çıkar.
Eğer bir gaz karışımı varsa; her gazın sıvı içerisindeki çözünürlüğü
kendi kısmi basıncı ile doğru orantılı olur ve her gaz diğerinden bağımsız
hareket eder. Kanun ;

C = KxP formülü ile ifade edilir. Burada ;

C :çözünen gazın konsantrasyonu


P :kısmi basınç
K :sabit (normal 1 atm basınç altında bir gazın bir litre sıvıda
çözünme miktarını gösteren katsayıdır)

Doğal olarak K ve P ne kadar büyükse çözünme o kadar çok


olacaktır. Değişik sıcaklıklarda havayı oluşturan K sabitleri aşağıda
verilmiştir (Bunzen Katsayıları) ;

Gaz 0 °C 20 °C
Azot 0.0239 0.0164
Oksijen 0.0489 0.0310
Karbondioksit 1.7130 0.8780
Karbonmonoksit 0.0354 0.0232

Tablodan da görülebileceği gibi sıcaklık arttıkça çözünen gaz


miktarında azalma veya sıcaklık azaldıkça gaz miktarında artma
olmaktadır.

Örneğin ; Oksijen ve azotun 20°C lik sabit bir sıcaklıkta ,1 ve 2


atm'lik basınç altındaki su içindeki çözünmelerini inceleyelim.(Su için
K (azot) = 0.064 K (oksijen) = 0.0310 dir )

1 atm'lik basınç için azot; 1 atm'lik basınç için oksijen;


C=KxPden C=KxP 'den
C = 0.064 x 1 C = 0.0310 x 1
C = 0.064 lt. C = 0.0310 lt.

2 atm 'lik basınç için azot; 2 atm 'lik basınç için oksijen;
C = K x P 'den C = K x P 'den
C = 0.064x2 C = 0.0310x2
C = 0.128 lt. C = 0.062 lt.

Dikkat edilirse basınç arttıkça azot ve oksijen gazlarının çözünme


miktarları da artmaktadır. Basınç kalktığında çözünmüş olan gazlar
tekrar sıvıdan ayrılarak gaz haline gelecektir. Bu olay içerisine
basınçla gaz basılarak doldurulan bir gazoza benzetilebilir, içerisinde
çözünmüş gaz bulunan gazoz şişesinin kapağı açılınca gaz sıvıdan
ayrılarak kabarcıklar halinde çıkmaya başlar. Burada dikkat edilmesi
gereken önemli bir nokta, sıvılarda çözünen gaz eğer sıvı ile kimyasal
reaksiyona giriyorsa, gazın hem çözünme miktarı daha fazla olur hem de
basınç azalması sonunda sıvıdan ayrılarak tekrar gaz haline geçmesi
uzun zaman alır. Nitekim amonyak ve kükürtdioksit gibi gazlar su ile
reaksiyona girdiklerinden daha çabuk çözünürler.
Henry Kanununun Dalış Tekniğindeki Uygulamaları

Gazların basınç altında sıvılarda çözünmeleri tüm canlıların


hayatında önemli rol oynar. Basınç altında bulunan bir dalgıcın
soluduğu hava, başta dalgıcın en sıvı kısmı olan kanı içerisinde
çözülecektir. Başta azot oksijen ve diğer gazlar olmak üzere bunların kan
üzerindeki kısmi basınçları arttıkça çözülmeleri daha çok olacaktır.
Basıncın yanısıra soğuk ortam çözünen gaz miktarını arttıracaktır.
Azot, çözünürlüğü ve kısmi basıncı fazla olduğundan kanda en çok
çözünen gazdır. Bunu oksijen ve diğer gazlar takip eder. Basınç
azalması ile birlikte kanda çözülmüş olan hava tekrar gaz haline
dönüşecektir. Oksijen, kandaki hemoglobin maddesi ile reaksiyona
girdiğinden tekrar gaz haline dönüşü yavaş olur. Azot kolayca tekrar
gaz haline dönüşür. Akciğerler kandaki gazı daha kabarcıklanma
olmadan atabilirler. Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu
dönüşümün yavaş olmasıdır. Bunu kontrol etmenin tek yolu basıncı
yavaşça azaltmak, yani çıkışları yavaş yapmaktır. Bunun için çeşitli dalış
kurumları değişik çıkış hızları verirler. Dalgıçların çıkış hızlarına
uymaları gerekir. Amerikan Deniz Kuvvetleri dalış uygulamalarında
çıkış hızları maksimum 18 m/dk., C.M.A.S ekolünde 10 m/dk. olarak
verilmiştir. Kan içerisinde çözülen hava başta azot olmak üzere zamanla
sıvıya yakın kıvamdaki diğer organlar içerisinde de çözünür. Bu dokular
arasında kıkırdak ve kas dokuları kandan sonra azotu en çok absorbe
eden dokulardır. Bu nedenle basınç artmasının yanısıra uzun zaman
faktörü de azotun çözünme miktarını hem arttıracak hem de başka
dokulara yayılmasına neden olacaktır.

Graham Kanunu
Gazlar birbirleriyle her oranda karışabilirler. Odanın bir köşesinde
serpilen kolonyanın kokusunu diğer köşeden duyabiliriz. Bu durum ancak
kolonya buharının hava içerisinde ilerlemesi ile mümkündür, buna
gazların diffüzyonu denir. Yapılan deneylerde çok ince deliklerden
geçirilen gazların geçme hızlarının yoğunlukları (ağırlıkları) ile ters
orantılı oldukları görülmüştür. Buna göre iki ayrı gazdan birinin bir
delikten geçme hızı V] , diğerininki \/2 ise yoğunlukları di ve d2
olmak şartıyla;

V1 / V2 = d2 / d1
yazılabilir. Buradan "bir gaz ne kadar yoğun (ağır) ise diffüzyonu o kadar
az olur" sonucuna varılır. Gazların yoğunluğu molekül ağırlıklarına (M)
açıklanır. Bu kanun "gazların diffüzyon hızları molekül
ağırlıklarının karekökü ile ters orantılıdır" şeklinde ifade edilir.
M1 ve M2 molekül kütlesinin kareökleri olarak alınırsa, bu ifade,

V1 / V2 = (M2 /M1) şeklinde yazılabilir.

Diğer yandan iki gazın aynı miktarda hacimlerinin diffüzlenmesi için


geçen zaman t1 ve t2 olarak alınırsa yukarıdaki bağıntı;

t1 / t2 = (M2 / M1) = V1 / V2 yazılabilir

Buradan, hafif gazlar için diffüzyon zamanı daha az fakat diffüzyon


hızları daha çok olur sonucu çıkar Buna göre bir gaz karışımı olan
havanın içerisindeki gazların diffüzyon hızlar da değişik olacaktır.

Graham Kanununun Dalış Tekniğindeki Uygulamaları


Basınç altında gazların sıvılarda çözünmesi ve sonra da diffüzyon
yolu ile dokulara geçmesi Graham kanununun önemli sonuçlarından
biridir. Solunan kuru ve temiz havanın en önemli bileşenleri oksijen (02)
ve azot (N2) tur. Graham kanununa göre bu gazların diffüzyon hızı ;

M1 (oksijen) : 16
M2 (azot) : 14 her iki gazın atom ağırlığı olarak alındığında,

V1 : azot
V2 : oksijen ise;

V1 / V2 = (M2 / M1) den


V1 / V2 = 14 / 16

V1 / V2 = 0.93

V1(azot) = 0.93 V2 (oksijen), bulunur.

Buradan azot gazının oksijene göre daha hızlı ve daha çabuk


yayıldığı sonucu çıkar. Ayrıca oksijenin kan hemoglobini ile reaksiyona
girerek dokulara bu şekilde iletilmesi onun gaz olarak etkisini oldukça
azaltır. Sonuç olarak ; artan basınç altında insan vücuduna etki eden
en önemli gazın azot olacağı sonucuna varılır.
Basınç altındaki dalgıcın soluduğu havadaki en hafif gaz olan azot
tüm vücut dokularına diffüzyon yolu ile yayılır. Diffüzyon zamanı ne
kadar uzun olursa dokuların gaz doygunluğu da o kadar çok olur. Çıkışa
geçen bir dalgıç basınç azalması ile birlikte tüm vücut dokularındaki
azotu da solunum yolu ile atmaya başlar. Dokulardan azotun atılması
için belli bir zaman gerekir. Bu zaman dalgıcın indiği derinlik ve o
derinlikte geçirdiği zamana bağlı olarak değişir. Dalgıç ne kadar derine
inmişse ve orada ne kadar çok zaman geçirmişse vücut dokularında
biriken azotun atılması da o kadar uzun olur. Normal çıkış hızı ile
yüzeye çıkabilmek ve aynı zamanda vücuttaki azotu atmak için çeşitli
dalış tabloları geliştirilmiştir. Bu tablolar inilen derinliği ve orada
kalınacak maksimum zamanı verirler. Dalgıç bu tablolarda belirtilen
zaman ve derinlik limitlerine uyduğu zaman belirtilen yükselme hızı
ile su yüzüne çıkabilir. Dalış tablolarındaki derinlik ve zaman limitleri
geçildiği takdirde azalan basınç karşısında azot solunum yolu ile
vücuttan atılma zamanı bulamayacağından, yüzeye vardıktan sonra da
kan ve dokulardan ayrılmaya devam eder. Kan içerisinde oluşan azot
kabarcıkları damarlarda hareket etmeye başlar, geçemeyeceği
büyüklükteki damarlara rastgeldikçe tıkar.

Bu durum Vurgun denilen önemli bir dalış hastalığına neden olur. Bu


durumları önlemek için "Tablolarda belirtilen Derinlik-Zaman
limitlerine uy !" kuralının dikkatlice uygulanması gerekir. Belirtilen
limitler aşılmış ise dalgıç vücut dokularındaki azotu atmak için yüzeye
varmadan belli derinliklerde belli bir zaman geçirmek için durur. Bu
duraklara dekompresyon durakları veya kısaca Deko adı verilir. Deko
uygulamaları her zaman bir risk faktörü taşıdığından uzun deneyimlere
sahip olmadan dekolu dalış yapmak sakıncalıdır. Sportif amaçlı dalışlar
dekosuz planlanan dalışlardır .

BÖLÜM 2

DALIŞ MALZEMELERİ
Sualtı dünyasındaki bir yaşama, geçici de olsa uyum
sağlayabilmek için bir takım aletlere ihtiyaç vardır. Bu aletler;
görmeyi kolaylaştırıcı Maske (mask), su üstünde nefes almayı sağlayan
Şnorkel (snorkel), su altında hareket sağlayan Palet (fins), üşümeyi
önleyen Elbise (suit), yüzerliği kontrol ekmeye yarayan B.C.D.
(buoyancy control device) ve Ağırlık Kemeri (weight belt), su altında
solumayı sağlayan Tüp (tank) ve Regülatör (regülatör) takımlarıdır.
Dalgıçlar bu aletleri kullanmadan önce çalışma prensipleri, seçimi, dalışa
hazırlanmaları, kullanım ve bakımları ile ilgili temel bilgileri almalıdır.

MASKE

Su altında gözler ile su arasında bir hava boşluğu oluşturarak net


bir şekilde görmemizi sağlayan cam, kauçuk veya silikondan yapılmış
malzemedir. Seçiminde dikkat edilecek özellikler;

a) Burnu kapayan ve dışarıdan elle burnun yanlarını


sıkabilecek şekilde "burunlu" bir yapıda olması,
b) Geniş görüş alanı ve küçük iç maske hacmine sahip olması
c) Kırılmaz camdan (tempered glass) yapılmış olması,

şeklinde sıralanabilir. Maskeler çeşitli şekillerde ve renklerde


olabilirler. Bunlar arasında tahliye valfi ( purge valf ) içeren veya
dereceli cam takılabilen modeller sayılabilir. Maske camı göze ne
kadar yakın ise görme alanı o kadar geniş olur. Bu durum aynı zamanda
küçük iç hacmi de sağlar. Küçük hacimli maskelerde su tahliye işlemi
daha kolaydır. Geniş görüntü alanı yaratmak için bazı modellerde
(triview mask) maske yanlarına da ilave camlar konmuştur. Maske içi
boşluk artan basınç etkisinde olduğundan derinlere indikçe iç ve dış
basıncın dengelenmesi gerekir. Maskenin basınç dengelemesi burundan
hava vererek yapılır.

Maske seçiminde en önemli kriter maskenin yüze iyi oturması ve


rahatlığıdır. Maskenin yüze iyi oturup oturmadığını anlamak için kayış
takmadan maske yüze oturtulur, hafifçe yüze bastırılır ve nefes tutulur.
Maske düşmeden yüzde duruyor ise oturması ve uyumu iyidir. Maske
başa takıldıktan sonra kayışı ne gevşek ne de sıkı olmalıdır.
Suya girmeden önce maske içi buğulanmasını önlemek için maske
içerisinde cam üzerine özel spreyler, alkol veya deniz yosunu gibi
maddeler sürülür. En çok uygulanan pratik şekliyle dalgıçlar maske
içerisini ve camı tükürükleriyle ovmak suretiyle bu işlemi yaparlar.
Maskeler her dalıştan sonra tatlı su ile yıkanmalıdır.
ŞNORKEL

Su üzerinde yüzen bir dalıcının başını kaldırmadan nefes almasını


sağlayan özel J harfi şeklinde kıvrılmış bir borudur. Dalışa başlamadan
önce ve dalıştan sonra yüzeydeki dalgıcın tüp havasını kullanmadan
nefes almasını sağlar. Şnorkellerin nefes almayı engelleyici ve içine
dolan suyu atmada zorlayıcı olmaması esastır. Bunun için çapı yaklaşık
2 cm boyu 30-35 cm olmalıdır. Şnorkelin ağıza alınan kısmına "maps"
denir. Burada aleti ağızda tutmaya yarayan iki adet dişlik bulunur.
Uzaktan görülmeyi kolaylaştırmak için boru kısmının uç kısmı genelde
renklidir.
Şnorkel seçiminde dikkat edilmesi gereken iki nokta; uyum ve
rahatlıktır. Bunun için şnorkel dişler arasına alınır ve nefes alınarak
boyu, duruşu, uyumu ve rahatlığı kontrol edilir. Şnorkel özel bağ
lastikleri ile maskenin sol tarafında maske kayışına bağlanır. Dalıştan
sonra tatlı su ile yıkanmalıdır.

PALETLER

Su yüzeyinde veya su içinde el kullanmadan kolayca hareket


etmeyi sağlayan geniş yüzeyli, elastik ayak kılıflarıdır. Kauçuk veya
silikondan yapılmış olanların yanısıra topuğu kapalı veya arkası atkılı
çeşitleri vardır. Paletlerin yüzeyleri değişik büyüklükte ve uzunlukta
olabilir. Dalgıçlar cüsselerine, amaçlarına ve zevklerine göre palet
büyüklüğü ve sertliği konusunda seçim yaparlar. Seçimde en önemli
noktalar; uyum ve rahatlıktır. Atkılı paletlerin kuşanmadan önce atkı
ayarlarının yapılması gerekir. Dalıştan sonra tatlısu ile yıkanmalıdır.
BALIKADAM ELBİSESİ

Su içerisinde giyilen, dalgıcın ısı kaybını önlemeye ve her türlü


yaralanmalar ile birlikte zehirli canlılara karşı vücudu korumaya yarayan
elbisedir. Balıkadam elbisesi sentetik kauçuk ve neopren denilen kalın ve
içi azot gazı ile kabarcıklandırılmış (gözenekli) süngerimsi
malzemeden yapılır. Elbiselerde neopren, sade ve yalın şekliyle
kullanılabilir. Ancak (güneş, yırtılma, sıyrılma gibi dış etkenlere karşı
elbise ömrünü uzatmak, ayrıca zevk ve kullanım rahatlığı sağlamak
amacıyla genelde neoprenin dış ve iç yüzeyleri çeşitli jarse (lycra) veya
iç yüzeyleri havlu (plush) astar kumaşlarla kaplı bir şekilde kullanılır.
Elbiseler, 2-8 mm arasında değişen kalınlıklarda ve çeşitli modellerde
üretilir, Dalış elbiseleri tek parça olabileceği gibi genelde başlık,
ceket ve pantolon olmak üzere üç parçadan oluşur. Kabarcıklı
neopren kumaş (+) yüzerlikli olduğundan elbiseyi giyen kimseyede (+)
yüzerlik kazandırır. Nitekim, bu elbiseyi giymiş bir kişinin ilave ağırlık
takmadan dalması imkansızdır.

Şekil 10. Islak ve Kuru elbise. Islak elbisede su neopren ile


vücut arasına girer, kuru elbisede neopren
ile vücut arasında hava boşluğu vardır.

Elbiselerin yaş ve kuru tipleri mevcuttur. Sportif amaçla dalanlarda


en çok yaş tip elbise kullanılır (Şekil 10). Bu tip elbisede su, elbise ile
vücut arasına girer ve elbise ile vücut arasında adeta hareket etmeyen
bir ince tabaka oluşturur. Hareket etmeyen su tabakası ısıyı başka bir
yere istemeyeceğinden bir müddet sonra kendisi de vücut ısısına
ulaşır ve suya ilk girişte hissedilen üşüme bir müddet sonra kaybolur.
Elbisenin vücuda tam uyumu suyun hareket etmesini önler. Kuru tip
elbisede su vücuda girmez, elbise ile vücut arasına hava verilerek adeta
şişirilir. Hava tabakası iyi bir ısı yalıtımı sağladığından bu tip
elbiseler soğuk sularda tercih edilir.

Elbise tipi veya kalınlığı dalınması planlanan bölgelerdeki su


sıcaklığına ve mevsimlere göre seçilir. Suyun sıcaklığı azaldıkça
kullanılacak dalış elbisesinin kalınlığı da arttırılmalıdır. Fazla kalın
elbise fazla ( + ) yüzerlik vereceğinden batmak için daha fazla
ağırlık kullanmak gerekir. Bu durum dalgıcın hareketlerini kısıtlar.
Ülkemizde Deniz suyu sıcaklıkları A - 29° C arasında değişmektedir.
Akdeniz bölgesinde genelde 4-5 mm, Marmara ve Karadeniz
Bölgelerinde 6-7 mm kalınlığında yaş elbiseler tavsiye edilir. Burada
dalgıcın zayıflığı, şişmanlığı ve haraketliliğinin üşüme duygusuna etki
eden önemli kişisel faktörler olduğununu hatırlamak gerekir. Deniz suyu
sıcaklığı derinlere indikçe azalır. Örneğin, -20 m' den itibaren
denizsuyu sıcaklığı +4 ile +13 derece olabilmektedir. Mevsimsel
ortalamalara göre su sıcaklığı , O - 12° C arasında ise. kuru elbiselerin,
12 - 22° C aralığında yaş elbiselerin kullanılması tavsiye edilir.

Her iki tip elbisede basınç artışı karşısında büzülür ve hacmi


küçülür. Kalınlığı azalan ve gittikçe incelen elbisenin hem ( + )
yüzerliliği hem de ısı yalıtımı azalır. Bunun doğal sonucu olarak
derinlere doğru süzülen dalgıç gittikçe ağırlaşır ve ısı kaybı
fazlalaştığından soğuğu daha çok hissetmeye başlar. Azalan
yüzerliğin tekrar kazanılması için B.C.D.' ye zaman zaman ilave hava
verilir. Ancak çıkışta verilen havaları tahliye ederek tekrar denge
sağlanması unutulmamalıdır.

Başlık çizme ve eldivenler elbisenin aksesuvarları olup özellikle


doğrudan su ile temas ederek derisi yumuşayarak hassaslaşan el ve
ayakları hertürlü tahriş ve sıyrıklara karşı korumaya yararlar. 18° C den
daha soğuk sularda başlık giyilmesi tavsiye edilir.

Elbise seçiminde amaca uygun elbise seçmek esastır. Dikkat


edilmesi gereken önemli noktaların başında, rahatlık ve uygunluk gelir.
Elbise, vücuda rahat oturmalı ve çok sıkı olmamalıdır. Dikişlerin esnek
olmasına, ceketin enseyi kapacak şekilde olmasına, eğer başlık ayrı ise
başlığın ceket yakasından içeri girecek uzunlukta olmasına dikkat
edilmelidir.

Elbiseler her dalıştan sonra tatlı su ile yıkanmalı ve gölgede


kurutulmalıdır. Zaman zaman fermuar aksam üzerine yağlayıcı silikon ile
neopren kumaş üzerine koruyucu sprey sıkılması, uzun süre
kullanılmayacaksa katlanmadan bir askı üzerinde açık bırakılarak
saklanması tavsiye edilir.

DENGE YELEĞİ (B .C.D., Buoyancy Control Device)

B.C.D. şişirilebilen bir can yeleğine benzer. Suya giriş ve çıkışlarda


dalgıcın su üzerinde durmasını, dinlenmesini, su içerisinde ise basınçtan
dolayı değişen yüzerliğini kontrol etmeye yarayan bir teçhizattır. Şişirme
işlemi ağızla veya tüpe bağlı bir hortum düğmesi yardımı ile olur. Şişme
kapasiteleri 5 -13 lt. arasında değişir. Hava boşaltma düğmesi şişirme
düğmesinin hemen yanında yer alır. Çeşitli modelleri mevcuttur. Bunlar
arasında tehlike anında kendi özel CO2 tüpü ile şişmeyi sağlayan
modelleri ile şişmeyi kendi özel tüplerinden yapan modelleri
mevcuttur. Üretici firmalara göre şekil ve kapasiteleri değişik olabilir.
Bebe önlüğü şeklinde olanlar, yelek şeklinde olanlar veya tüp çevresini
kaplayan at nalı şeklinde olan modelleri vardır. Hepsi de aynı amaçla
kullanılır. Aranan özellikler arasında özellikle tüpten yapılan
şişirmelerde patlamayı önlemek için fazla havayı tahliye eden bir
subap ve iyi bir kayış sistemi bulunmasına dikkat edilmelidir.
Seçiminde rahat ve uygunluk esastır. Yelek fonksiyonlarının sade ,
basit ve kullanışlı olması kullanım kolaylığı sağlar.

Her kullanıştan sonra B.C.D.'lerin içi ve dışı tatlı su ile yıkanmalı,


şişirme düğmelerine zaman zaman silikon yağ sürmeli, gölgede
kurutulmalı ve yarı şişik vaziyette muhafaza edilmelidir.

AĞIRLIK KEMERİ

Dalgıçlar başta elbiseleri ve diğer teçhizatlardan kaynaklanan (+)


yüzerliğini nötr veya (-) hale getirebilmek için kullandıkları üzerine
parçalar halinde kurşun ağırlıklar takılabilen bir ucu tokalı
kemerlerdir. Bu ilave ağırlıklar olmadan dalgıcın suya batması
hemen hemen imkansızdır. Ağırlık, kemer ve tokalar çok çeşitli tipte,
şekilde ve renkte olurlar. Kemerler günümüzde 1 mm kalınlığında
esnek sentetik dokumadan yapılmaktadır. Kurşun ağırlıklar genelde 1-4
kg arasında değişen parçalardan oluşur. Seçiminde dikkat edilmesi
gereken önemli nokta kemerin kolayca çözülebilen bir toka ile
donatılmış olmasıdır. Kolay çözülebilmekten gaye tek elle ve tek
hareketle tokanın çabukça açılabilmesidir. Zira bir tehlike veya kaza
halinde dalgıç ağırlık kemerini atıp acil çıkış yapabilmelidir. Dalıştan
önce ağırlık kemerinin hazırlanması ve gerekli ağırlığın tespiti
mutlaka yapılmalıdır. Takılacak ağırlıklar dalgıcın yapısına, ağırlığına
taşıdığı kuşamın cinsine ve suyun yoğunluğuna bağlıdır. Kemere
takılacak ağırlık genelde insan ağırlığının %10'u kadardır. Ağırlık
tespitinde başka bir yöntem de uygulanabilir. Buna göre dalgıç boyundan
derin suya tam teçhizatlı olarak girer, B.C.D. tamamen sönmüş
vaziyette derin nefes alarak suda dik vaziyette durur. Dalgıç eğer göz
hizasına kadar batmış ise ve nefes verdiğinde suya hafifçe batıyor
ise, o andaki ağırlığı yeterlidir. Bu test sonu tespit edilen ağırlık eşit
aralıklarla ve tokadan 4-5 cm mesafede olacak şekilde kemere
takılır. Tokadan çıkan kemerin ucu 8-10 cm' yi geçmemelidir. Dalgıç
derinlere indikçe elbise hacminde küçülme olacağından dipte iken kemer
bollaşır. Bu durum öngörülerek yüzeyde kemer bele sıkıca bağlanmalıdır.

TÜPLER

Bir kompresör yardımı ile içerisine basınçlı hava doldurulan


silindirik metal kaplardır. Genel olarak çelik, alüminyum veya bu iki
metalin ağırlıklı alaşımlarından yapılır. Değişik boyda, genişlikte ve
şekilde üretilirler. Tüp boyları 60 • 70 cm, ağırlıkları 8 •• 25 kg
arasındadır. Üretici firmaların bulunduğu ülkelerin kullandıkları
birimlere göre "cubic feet" veya "litre" olarak iç hacim miktarlarına
göre sınıflandırılırlar ve buna dayanarak değişik boyutlarda üretilirler.
Amerikan ve ingiliz birimlerine göre tüp hacimleri 38, 50, 71.5 , 80,
92, 100 cubic feet arasında değişir. Bunlar arasında 71.5 ile 80 'lik
tüpler çok kullanılır. Avrupa tüpleri ise 10, 12, 16 ,18, 20 litrelik
tüplerdir. Hava tüplere özel yüksek basınç kompresörleri yardımı
ile doldurulur. Genellikle 100 - 150 - 200 atm (1800 - 2250 - 3000 psi ) en
çok kullanılan dolum basınçlarıdır. (1 psi =0.07 at veya 1 atm =
14.28 psi' dir ) Tüp hacimleri ve dolum basınçları bilindiğine göre bir
tüpün içerisine aldığı hava miktarı hesaplanabilir. 12 itlik bir tüpün 200
atm. basınçtaki hava miktarı;

Tüp Hacmi x Tüp Dolum Basıncı = Hava Miktarı (lt)


12 x200 = 2400 It'dir

Tüm yüksek basınç tüplerinin üzerinde olduğu gibi dalış tüplerinin


üzerinde de tüpün hüviyetini ve teknik özelliklerini belirten işaret ve
yazılar vardır. Amerikan standartlarına göre tüpler, ancak Ulaştırma
Bakanlığının (D.O.T.) "Department of Transport" kabul ettiği standartlara
ve peryodik bakım kurallarına göre kullanılabilir. Buna göre tüplerin
üzerinde; tüpün yapıldığı malzemenin cinsi veya kodu, imalat tarihi, seri
numarası, tüp dolum basıncı, hidrostatik test basıncı, tarihi ve testi
yapan kuruluşların belirtilmesi gerekir. Tüplerin her türlü darbeye ve
düşmeye karşı zarar görmesini önlemek için tabanlarına özel plastik
altlıklar takılır. Günümüzde tüpler aynı amaç için ağsı plastik kılıflarla
kaplanmaktadır.

Tüplerin bakım ve onarımı özel bilgi gerektiren ve ihmale gelmeyen


kurallar içerir. Bunlar ;

a-Tüpler ağır malzemelerdir. Taşınması ve muhafazası sırasında


düşme ve yuvarlanmalara karşı .özellikle vana üzerine gelebilecek
darbelerden korunmalıdır.
b-Tüpler vana sökme veya boyama maksadıyla kesinlikle ısıl
işleme sokulmamalıdır.
c-Tüpler tamamen boş olarak değil içerisinde 200-300 psi hava ile
serin yerde saklanırlar. Dolu tüpler güneşe birakılmamalı taşınmaları
sırasında serin yerlerde ve yatık vaziyette bırakılmalı, dalıştan sonra
tatlı su ile yıkanmalıdırlar.
d-Vanalar kolaylıkla açılıp kapanmalı , kesinlikle zorlanmamalıdır.
e-Tüpler sadece hava ile doldurulur. Dolum sırasında tüp bir su
banyosu içerisine konur. Eğer J vana kullanılıyorsa rezerv kolu aşağıda
olmalıdır.
f-Tüpler tamamen kuru hava ile doldurulmalıdır. Rutubeti alınmamış
hava iç korozyona (paslanmaya) neden olur. Korozyon etkilerini takip
etmek için tüp içleri yılda bir defa kontrol edilmelidir. Bunun için tüp
vanası sökülür ve iç cidarın durumu bir lamba yardımıyla incelenir.
g- Tüpler, üzerinde belirtilen basınca kadar doldurulmalıdır. Fazla
dolumlar tüp metalinin deformasyonunu çabuklaştırır. Tüp metalindeki
deformasyonu takip etmek için beş yılda bir hidrostatik test
uygulanmalıdır (Şekil 11 ).
Şekil 11. Hidrostatik Basınç testi. Su ceketi içerisine yerleştirilen
tüp içerisine basınçlı su verilerek deformasyonu ölçülür.

Hidrostatik test uygulaması için tüpün vanası sökülür ve yerine


takılan bir boru yardımı ile yüksek basınçta su veren bir su
cenderesine bağlanır. Tüp bu vaziyette bir su ceketi içerisine yerleştirilir
ve su ceketinin kapağı kapatılır. Sıvılar basıncı aynen ilettiklerinden
cendere ile tüp içerisine su basılır. Tüp içerisine daha önce tespit
edilen test basıncı kadar su basıncı uygulanır. Basınç kuvveti
karşısında tüpte bir hacim genişlemesi olur. Bunun miktarı su ceketi
yanındaki kılcal borudan su seviyesinin yükselmesiyle takip edilir. Test
basıncına ulaştıktan sonra cendere durdurulur ve basınç düşürülür.
Sağlam bir tüpte basınç kalkar kalkmaz tüp hacmi tekrar eski haline
döner. Yani tüp metali elastik bir davranış gösterir. Bu da kılcal
borudaki su seviyesinin eski haline gelmesiyle belli olur. Metal
yorgunluğu başlamış ve ileri derecede korozyonlu tüplerde basınç
karşısında genişleyen tüp hacmi başlangıçtaki eski haline tekrar dönmez,
yani plastik bir davranış gösterir. Bu durumda kılcal boruda yükselmiş
olan su seviyesi eski seviyesine inmez . Plastik deformasyon limitini aşan
bu gibi tüpler, uygulanan her basınç kuvveti karşısında gittikçe genişler,
bunun da sonunda yarılma-patlama noktasına ulaşır. Plastik
deformasyon gösteren tüpler derhal imha edilmeli kesinlikle
kullanılmamalıdır.
Çelik tüpler basınç ve darbelere karşı daha dayanıklıdır. Ancak
korozyona karşı dayanaksızdır. Bu nedenle çelik tüplerin her yıl mutlaka
görsel olarak kontrol edilmesi gerekir. Alüminyum tüpler korozyona daha
dayanaklıdır. Ancak Alüminyum alaşımları ısıl işlemlere karşı çok
hassastır. Alüminyum alaşımları 125°C den itibaren bozulmaya başlar
ve 175°C de ilksel metal dokusunu kaybeder. Bu nedenle alüminyum
tüplerin ısınmamasına çok dikkat edilmelidir. Genelde tüplerin üzerinde
dolum ve test basınçları verilmiştir. Çelik tüplerde dolum basıncı/ test
basıncı = 2 / 3 iken alüminyum tüplerde bu oran 3/5 tir.

Örnek ; Bir çelik tüpte test basıncı 300 atm olarak verilmiştir.
Dolum basıncı ne olmalıdır ?.

dolum basıncı 2 dolum


basıncı 2
Çelik tüplerde,
= olduğuna göre; =
test basıncı 3 test basıncı
3
300 x 2
dolum basıncı = = 200 atm
olmalıdır.
3

Örnek; Bir alüminyum tüpte dolum basıncı 190 atm olarak


verilmiştir. Test basıncı ne olmalıdır?,

dolum basıncı 3
190 3
Alüminyum tüplerde,
= olduğuna göre =
test basıncı 5 test
basıncı 5

190 x 5
test basıncı = = 316 atm
olmalıdır.
3

TÜP VANALARI
Tüpün ayrılmaz parçalarıdır. Tüp bakımı için önerilen çoğu konular
vanalar içinde geçerlidir. Tüp vanaları iki çeşittir (Şekil 12) ;

K - Vana ; Açıp kapama işlemi yapan vanadır. Yuvarlak bir


kulpu ve
regülatörün oturtulup bağlandığı 0-ring'li bir yuvası
vardır.
J - Vana ; Tüpte sona kalan belirli miktarda havayı
tutmaya
yarayan üzerinde bir yuvarlak kulp ve kol bulunan
vanalardır.
K vana J vana

Şekil 12. J ve K vanaların çalışma şeklini gösteren kesitler

Tüpteki hava 400 - 500 psi'ye indikten sonra J - vana havayı çok az
vermeye başlar ancak kol aşağıya indirildikten sonra kalan havayı tekrar
verir. Bu kola aynı zamanda rezerv kolu da denir. Dalgıç bu kol yukarıda
iken dalışa başlar. Havası yaklaşık tüpün 1/5 kadar azaldığı zaman
regülatörden hava emişi zorlaşır. Bu durumda dalgıç havasının bitmek
üzere olduğunu konusunda uyarılmış olur. Dalgıç rezerv kolunu
aşağıya çekerek kalan havayı rahatça kullanır ve yüzeye çıkar. Mağara
ve batık dalışlarında rezerv kolu bulunmayan tüpler kullanılmamalıdır.

Vanaların regülatör bağlantı yuvalan üretici ülkelerin


standartlarına göre değişik çapta olabilir. Bu nedenle bazı regülatör
bağlantıları için adaptörler kullanmak gerekir,
Tüm vanalar patlama diski denilen bir emniyet parçası ile
donatılmışlardır. Bu düzenek, fazla dolum sırasında veya sıcaktan
genleşen tüplerin emniyetini sağlar. Vanalar darbelere karşı korunmalı,
boğaz ve regülatör yuva 0-ring leri sıkça kontrol edilmelidir.

REGÜLATÖR

Regülatör kelimesi "ayarlayıcı-düzenleyici" anlamına gelir.


Regülatörler tüpteki basınçlı havayı inilen derinliklerdeki basınca göre
ayarlayarak istenildiği anda, istenildiği kadar solunuma verir. Bu sayede
dalgıç dalışın her safhasında rahatça soluma imkanı bulur.
Regülatörler bir veya iki kademeli olarak yapılırlar. Her kademe
kendisine gelen basıncı düşürerek verir. Tek kademeli regülatörler
kullanım riskleri nedeniyle günümüzde sportif dalışlarda pek
kullanılmamaktadır.
Çift kademeli regülatörlerde kademeler bir hortum ile birbirine
bağlıdır. Birinci kademe tüpe bağlıdır. Tüpten gelen yaklaşık 3000 psi'lik
basınçlı havayı 150-160 psi' ye indirerek 1'ci kademeye verir. 2'ci
kademe ise havayı çevre basıncına indirerek verir. Regülatörlerin
şematik çalışma prensipleri şekil 13 ve 14 te verilmiştir. Ancak
unutulmamalıdır ki gelişen teknoloji ile bu dizaynlar ve kullanılan
malzeme yeni modellerde sıkça değişmektedir.

1'ci Kademe ; Mengene, yüksek basınç (HP) odası ve alçak


basınç odası (LP) olmak üzere üç ana bölümden oluşur (Şekil 13).

Şekil 13. Regülatör 1’ci kademe çalışma prensibini gösteren kesit


Regülatörün Normal Duruşu Nefes Alma Nefes Verme

Şekil 14. Regülatör 2'ci kademe çalışma prensibini gösteren kesitler

Mengene grubu regülatörü tüp vanasına bağlar ve aynı zamanda


toz kapağını sabitlemeye yarar. 1'ci kademe yuvası ile 0-ring'li tüp
vana yuvası karşılıklı olarak birbirleri içerisine yerleştirilir ve
mengene vidası yardımı ile sıkıştırılarak bağlanır. Tüpün vana
kolu açıldığında yüksek basınçlı hava regülatöre girer. Filtre
kısmından geçen hava yüksek basınç odasındaki piston subabını iterek
kapatır ve burada kalır. Bu odadan yüksek basınç, HP (High Pressure)
çıkışı vardır ve tüp basınç göstergesi (manometre) bu çıkışa bağlanır.
Alçak basınç odasında pistonun diğer ucuna bağlanmış bir yay daha
vardır. Bu yay piston üzerine baskısı ayarlanabilir bir basınç yapar. 1'ci
kademeden hava çekildiği zaman alçak basınç odasında azalan hava
ile birlikte basınç düşer. Bu sırada piston arkasındaki yayın da
yardımıyla yüksek basınç odasına doğru hareket eder ve subabı tekrar
açarak hava gelişini sağlar. Ancak baskı öyle ayarlanır ki; burada
oluşan hasınç 150-160 psi'yi bulduğunda piston geri gelerek subabı
kapatır. Bu şekilde 1'ci kademeden istenen hava temin edilmiş olur. Alçak
basınç odasında genelde üç çıkış (Low Pressure) bulunur. Bunlardan
birine regülatör, ikincisine B.C.D. hortumu üçüncüsüne ise ahtapot
(octopus) tabir edilen 2'ci regülatör bağlanır. Regülatörlerin yay ayarları,
piston yüzeyleri ve hava giriş filtresi en hassas kısımlarıdır. Bakım
veya onarımları sırasında itinayla sökülüp takılmalıdır,
2ci Kademe; diyafram, tahliye düğmesi (purge). ağızlık (maps) ve
egzoz diyaframı kısımlarından oluşur. Diyafram elastik bir zar olup
ortasında paslanmaz çelikten yapılmış bir plaka bulunur. Egzoz
diyaframı adeta ince elastik (silikon) bir perdedir. Normal konumda,
regülatör 1'ci kademeden gelen hava hortumunun ucu yaylı bir levye-kol
ile kapalıdır. Bu kolun diğer ucu diyaframın orta plakası ile hassasça
temastadır. Dalgıç nefes aldığı zaman regülatör içi boşlukta basınç
azalması olacağından diyafram geriye doğru çekilir (Şekil 14). Bu sırada
orta çelik plakaya dayanmış olan yaylı kol da geriye itilir. Kolun geri
itilmesi ile birlikte hava kanalı açılır ve içeri dolan hava solunur.
Nefes verme sırasında diyafram tekrar öne itileceğinden artık hava gelimi
durmuştur. Verilen nefes egsoz yolu ile dışarı atılır.

Su altında regülatör ağızdan çıkarıldığında içerisine su dolar. Bu


nedenle tekrar ağıza alındığında içerisindeki suyu tahliye etmek gerekir.
Bunun için eğer mümkünse içerisine hava üflemek veya tahliye
düğmesine(purge) basmak gerekir. Her dalıştan önce tahliye düğmesine
basılarak hava verip vermediği kontrol edilmelidir.

Regülatör seçiminde rahat nefes alıp verme özelliği esastır.


Bunların yanı sıra çeşitli modeller ve tali özellikler seçim
kriterlerini oluşturabilir. Regülatörler kum ve çamurdan zarar
görür, hatta çalışamaz duruma gelebilirler. Dalıştan sonra özellikle
regülatör kumlu- çamurlu ortamlardan korunmalı, tüpten ayırdıktan
hemen sonra 1'ci kademenin tozkapağı kurutularak takılmalı ve içerisine
su girmemesine dikkat edilmelidir. Regülatörler her dalıştan sonra tatlı
su ile, mümkünse ılık akar su altında yıkanmalıdırlar. Kullanımdan
hemen sonra kaldırılmalı, mümkünse özel torbası içerisinde muhafaza
edilmelidir. Kullanılmayan zamanlarda ise hortumları fazla kıvırmadan
yatık vaziyette muhafaza edilmeli, yıllık bakımları ise uzman personel
tarafından yapılmalıdır.

KONSOL

Tüp basınç saati, derinlik saati ve pusulanın beraberce üzerinde


bulunduğu parçadır. Dalışın her aşamasında tüp havası, derinlik, zaman
ve yön hakkında dalgıcın bilmesi gereken tüm bilgileri birarada
vermesini sağlar. Bilgisayar donanımlı konsollar günümüz dalış
tekniğinde çok kullanılmaya başlanmıştır. Konsol, dalgıcın kolaylıkla
görebileceği bir şekilde B.C.D.'nin sol tarafında bulunur. Sade bir
konsol üzerinde bulunan parçalar sırasıyla; tüp basınç saati, derinlik
saati ve pusuladır.

a)Tüp Basınç Göstergesi; Manometre veya finimetre adıyla da


anılırlar. Tüp içerisindeki hava miktarını gösterir. Dalışın her
aşamasında dalgıç bu saati izleyerek tüpündeki hava miktarını kontrol
etmek durumundadır. Dijital veya mekanik olanları vardır.
b)Derinlik Saati; Dalgıç sualtında inmiş olduğu derinliği bilmek
zorundadır. Derinlik saatları inilen derinliği her an gösterebilen ayrıca
maksimum derinliği kaydedebilen bir kadran içerir. Mekanik veya yağlı
sistemle çalışanları vardır.
c)Pusula; Su altında özellikle görüş mesafesinin az olduğu
ortamlarda, geçe dalışlarında veya önceden saptanmış belirli noktalara
su üzerine çıkmadan ulaşmaya yarar. Pusulada, içi sıvı dolu bir haznede
çalışan bir manyetik kuzey oku ile üzerinde sabit bir doğrultu çizgisi
bulunan ve 360° dönebilen bir çerçeve bulunur. Kerteriz alma, yön
belirleme ve navigasyon uygulamalarında çok kullanılır.
Konsol yüksek bir basınç hortumu ile regülatör 1'ci kademenin
yüksek basınç çıkışına (HP) bağlanır. Bu şekilde regülatör ile birlikte
sökülüp takılır. Dalıştan sonra tatlı su ile yıkanmalı hortumun fazla
bükülmeden muhafaza edilmesine dikkat edilmelidir.
d)Zaman Saati; Sualtında geçen zamanın izlenmesi için
kullanılan dakika taksimatlı ve su geçirmez (water proof) saatlerdir.
Digital veya Mekanik olanları vardır. Günümüzde oldukça gelişmiş
kronometren saatler mevcuttur. Saatler kol veya konsol üzerine
takılabileceği gibi sualtı zamanı dalış bilgisayarları tarafından da
izlenebilir.

BÖLÜM 3

ALETLİ DALIŞ UYGULAMALARI


Aletli dalışlarda dalgıçların tüm dalış malzemelerinin çalışma
prensiplerini bilmeleri, kullanmaları ve dalış tekniğini uygulamaları
esastır. Dalış uygulamalarında herşeyden önce dalış şartlarının
ve ortamın gözden geçirilmesi gerekir. Tüm teçhizatın doğru
hazırlanması ve kuşanılması, donanımların kontrolü, suya giriş, yüzerlik
ayarı, şnorkel kullanma, maske temizliği, dengeleme, paletlerin
kullanılması, suda alçalma, yükselme ve basınçlı hava soluma tekniği
becerilerinin uygulama ile kazanılması gerekir. Kazanılan tüm beceriler
iyi bir dalış planlaması ile uygulanmalıdır.

SUALTI EL İŞARETLERİ (Hand signals)

Sualtında konuşamayan dalgıçlar birbirleriyle iletişimi birbirlerine


dokunmayla, sualtı işaretleriyle, çıkardıkları herhangi bir sesle, bir
tablet üzerine yazılan yazıyla veya bir ip yardımı ile sağlarlar. Bu
amaç için özel sualtı telefonları geliştirilmiş ise de bu pahalı
sistemler genelde profesyonel balıkadamlar tarafından kullanılır.
Tüm bu iletişim çeşitleri arasında sualtı işaretleri her balıkadam
tarafından bilinmesi gereken çoğu uluslararası nitelikte "el işaretleri"dir
(Şekil 15). El işaretlerinin ne anlama geldiğinin tam olarak bilinmesi
gerekir. Bu nedenle dalmadan önce el işaretleri dalış arkadaşları
tarafından gözden geçirilmeli ve karşılıklı olarak tam anlaşma
sağlanmalıdır.

DALIŞ PLANLAMALARI

Günümüzde dalma olayı genelde bir telefon konuşması ile başlar.


Bir arkadaş veya arkadaş grubu aranarak beraber dalışa gitme teklifi
yapılır. Olumlu yanıt alınmasıyla birlikte bir dalış grubu oluşturulmuş olur.
Bu andan itibaren herkes için geçerli bir dalış planı yapılarak
uygulanmalıdır. Dalış planlamaları şu sıralamaya göre yapılır ;
1- İlk Planlama; Dalış yeri ve Dalış arkadaşı seçimi yapılır. Bu
yapılırken dalışta amaç birliği olmasına dikkat edilmelidir. Bir dalgıç
balık avlamak için dalışa gitmek isterken diğerinin
dalışta fotoğraf
okey? İyimisin ? dalıyorum… dur !
çıkıyorum…
iyiyim dalıyoruz
çıkıyoruz…

bir terslik mi var ? bu seviyede kal…


yavaş !

havam bitti rezervimi aç ! imdat ! yardım


edin !

GECE GECE GECE


(Uzaktan)
İyi gitmeyen şeyler var okey… iyi misin ? okey… her şey
yolunda mı?
gel iyiyim. her şey yolunda.

Şekil 15. El İşaretleri. Bu işaretlerin çoğu uluslar arası değişik dalış kurumlarınca
kullanılmaktadır.
çekmeyi amaçlaması her ikisi içinde yanlış bir arkadaş seçimi demektir.
Aynı amacı güden ve zevki paylaşan bir arkadaş seçimi, iyi bir
planlamanın ilk aşamasıdır. Arkadaş, yer, tarih ve saat tespitinden
sonra o günkü hava koşullarında vb. oluşabilecek olumsuzluklar göz
önüne alınarak ikinci bir yer daha tespit etmekte yarar vardır. Bu
kararlar alınırken bölgede ulaşım, barınma gibi sorunlar tespit edilmeli
ve çözülmelidir.

2-Hazırlık; Bu aşamada tüm dalış malzemeleri hazırlanır ve


toparlanır. Malzemelerin önceden hazırlanmış bir liste yardımı ile
hazırlanmasında yarar vardır. Zira dalış mahalline varıldıktan sonra
farkına varılan, ağırlık kemeri veya maske gibi unutulmuş bir malzeme o
anda dalış planının sona ermesine neden olur.

3-Dalış Öncesi Planlama; Bu aşama dalış mahalline geldikten


sonra yapılır. Dalışın emniyetli ve zevkli yapılabilmesi bu aşamadaki
planlamanın iyi yapılmasına bağlıdır. Dalış şartları, giriş çıkış
noktaları, el işaretleri, dalış ortamının özellikleri ve kullanılacak
teknikler, derinlik ve zaman planlamasına ait tüm planlamalar
burada dalış arkadaşı ile birlikte yapılır. Planlamalar yapıldıktan sonra
dalış arkadaşlarının birbirleriyle ilk yardım ve kaza tedbirleri ve
uygulamaları hakkında bir acil durum planını konuşmalarında
büyük yarar vardır.

DALIŞ ŞARTLARI VE DALIŞ ORTAMI

Dalış yerine varır varmaz, bölgeyi tanıyıp çevreyi incelemek


gerekir. Sırasıyla dalışı etkileyebilecek tüm etkenler gözden geçirilir.
Hava raporu, dip yapısı, derinlik, varsa akıntılar ve şiddeti hakkında
ayrıntılı bilgi toplanır. Tüm veriler uygun olduğu taktirde dalış karan
verilir ve dalış planı buna göre hazırlanır, Havanın tüm dalış saatleri
boyunca uygun olacağına emin olmak gerekir; zira günlük rüzgar
değişimlerinin dalışları çok olumsuz etkilediği bilinmektedir. Dalgıç
dalacağı yerin dip yapısı hakkında bilgi edinmelidir. Dip yapısı kumlu,
yosunlu, çamur veya kayalık olabilir. Derinlik bilinmeden sağlıklı bir dalış
planı yapmak mümkün değildir. Akıntıların yönü ve şiddeti hakkında
kesin bilgi edinilmesi gerekir. Bu bilgiler en sağlıklı olarak yerel
gemici veya balıkçılardan öğrenilir.
Pratikte tekne dalışlarında çapa atmış teknenin burnu akıntının
geldiği yönü gösterir. Kıyı girişlerinde dalga akıntılarının olup olmadığı
kontrol edilmelidir. Dalgalı bir kıyıdan giriş yaparken dalgalara dik
ve geri geri yürünür. Dalganın geldiği an hafifçe dalgaya doğru
yaslanarak denge korunur, iki dalga arasında çabuk hareket edip
yüzülebilir derinliğe ulaşmaya çalışılır, ilk fırsatta suya girilir. Giriş
sırasında regülatör ağıza alınmalı ve maske elle korunmalıdır.

MALZEMELERİN HAZIRLANMASI

Tüp, regülatör ve B.C.D.'nin hazırlanması genelde balıkadam


elbisesi giyilmeden yapılır; zira dalış elbisesinin ısı koruması altında
bu işlemleri yapmak çoğu kez dalgıcı kızışma (overheating)
noktasına getirir.
Tüp - B.C.D. bağlantısı, kullanılan modellere göre değişebilir.
Günümüzde en çok kullanılan B.C.D. tipi yelek şeklinde olanlardır.
Bunlarında semerli veya semersiz- sırtlıklı olanları vardır. B.C.D.'nin tüp
bağlantı kayışları yeteri kadar gevşetilerek tüp kalınlığına göre
ayarlanır ve tüp üzerine geçirilir. Burada tüp hava çıkış deliğinin
semere doğru durmasına dikkat edilmelidir. Tüp bağlama yüksekliği,
genelde tüp vanası B.C.D.'nin semer kulpunun üst hizasına gelecek
şekilde ayarlanır. Bağlama tokası kilitlendikten sonra semerden tutup
kaldırılarak, yani tüp adeta tartılarak bağlantı kontrol edilir. Bağlantının
gevşek olması veya yanlış bağlanma sonunda sıkça karşılaşılan bir
durum ortaya çıkar; dalış sırasında tüp bağlantı kayışlarından kayarak
çıkabilir. B.C.D. bağlantısı yapıldıktan sonra tüp vanasına regülatörün 1
'ci kademesi bağlanır. Bunun için önce tüp vanasındaki yuvarlak contanın
(0-ring) yerinde olup olmadığı kontrol edilir (Yedeklerinin mutlaka
bulundurulması gereklidir). Vana hafifçe açılarak biraz hava salınır.
Böylece hava çıkış deliğinin içerisinde bulunabilecek toz, kum vs.
temizlenir. Regülatör mengene vidası gevşetilir, toz kapağı çıkarılır ve
kapağın altındaki regülatörün sustalı kısmı vananın o-rıng contasının
üzerine gelecek şekilde ve metali ısırtmamaya dikkat edilerek oturtulur.
Bu arada regülatör 2'ci kademesinin sağ tarafta, konsol ve B.C.D.
şişirme hortumunun sol tarafta olmasına dikkat edilir. Regülatörün
mengene vidası sıkılarak tüp- regülatör bağlantısı tamamlanır. Sıkma
işleminin tatlı-sıkı olmasına dikkat edilmelidir. Tüpte J-vana
kullanılıyorsa vana kolu yukarıda olmalı ve kolu aşağı çekme mili
düzgün durmalıdır. Tüm kontroller yapıldıktan sonra vana vidası
yavaşça ve sonuna kadar açılır ve tüp basıncı kontrol ve tespit edilir.
Bundan sonra regülatörden bir-iki nefes alarak çalışması kontrol edilir.
Kuşanma, elbise altının giyilmesi ile başlar ve bunu ceket ve başlık
takip eder. Elbiselerin ıslatılarak giyilmesi biraz kolaylık sağlar. Giyim
sırasında elbiselerin özellikle dikiş yerleri fazla çekiştirilmemeli ve
fermuarlar zorlanmamalıdır.

Ağırlık kemeri elbise giyiminden sonra takılır. Kemer hem takarken


hem de çıkarırken serbest ucundan tutularak kaldırılır. Bu şekilde
ağırlıkların kemer üzerinden kayıp düşmesi önlenmiş olur. Kuşanırken
kemerin iki ucu tutulur, üzerinden öne doğru atlayarak iki elle yukarı
kaldırılırken hafifçe öne eğilinir bu şekilde bele otutulan kemerin tokası
rahatlıkla kilitlenir. Bazı amerikan eğitim sistemlerinde toka sağ elle
açılıcak şekilde takılır. Toka kilitlendikten sonra ağırlıkların yerleri
kontrol edilir. Ağırlıkların hafifçe öne doğru yayılmasında su içi
hidrodinamiği açısından yarar vardır. Yelek tipi B.C.D, kullanmayan
dalgıçların ağırlık kemeri her türlü kayış askı vs'nin üzerinde olmalıdır.
Dalgıçlar ağırlık kemerlerini gözü kapalı takıp çıkarabilecek derecede
alışkın ve becerili olmalıdır.

Maske ve şnorkel suya girmeden önce takılır. Maske camının


buğulanmaması için camın iç yüzeyine buğu ilaçları, deterjan veya deniz
yosunları sürülebilir. Pratikte en çok kullanılan tükürüktür. Kullanıma
hazır hale getirilen maske önce yüze oturtulur, kayışı diğer elle baş
üzerinden arkaya doğru çekilerek bağlanmış olur. Maske kayış ayarı
çok sıkı veya çok gevşek olmalı, şnorkel bağlantı yeri ağıza göre uygun
mesafede ayarlanmalıdır. Çoğu sualtı eğitim sistemlerinde maskenin
alında taşınması zor durumda olan bir balıkadamın en bariz görüntüsü
olarak kabul edildiğinden maskeyi taktıktan sonra birdaha çıkarmamayı
alışkanlık haline getirmekte yarar vardır.

Paletler en son kuşanılan malzemedir. Bu nedenle suya en yakın


yerde ve genelde bir yere veya dalış arkadaşına tutunarak giyilir.
Paletler giyildikten sonra yürüme yapılmamalı, gerekiyorsa dikkatlice
arka arka yürüme yapılmalıdır.
Malzeme ve kuşanma kontrolü için sırasıyla B.C.D. bağlantıları ve
çalışma şekli, ağırlık kemerinin rahatça çıkarılabilecek pozisyonda
olması, havanın açılması ve tüp basınç saatinin çalışması, regülatör ve
varsa ahtapot kontrolü yapılmalıdır. Suya girmeden önce arkadaşlar
birbirlerinin değişik marka veya modellerde olabilecek dalış
malzemelerini, kullanma ve kuşanma şekillerini de iyi tanımalıdır. Tüm
kontroller tamamlandıktan sonra dalgıçlar birbirlerine "okey" işareti
vererek artık suya girebilirler.
Ancak, kuşanma bittikten sonra suya girmeden önce dalış
malzemelerinin son kontrolü bir başkası tarafından yapılmalıdır. Bunun
için en uygun kişi dalgıca en yakın olan kişi yani dalış arkadaşıdır.

DALIŞ ARKADAŞI (Buddy)

Balıkadam eğitimi veren kuruluşların çoğu sportif dalışlar için


arkadaş sistemi uygulaması yaparlar. Balıkadamlar dalış gayesini
kendisiyle paylaşan, yardımlaşan ve kendisini daha emniyette
hissetmesini sağlayan bir arkadaş ihtiyacını her zaman hissederler.
Malzemelerin hazırlanması, kuşanma sırasında veya sualtında çaparize
düşme durumunda, herhangi bir beklenmedik tehlike karşısında
balıkadamın o andaki tek yardımcısıdır. Sualtına beraber inen
arkadaşlarda amaç birliği esastır. Amaç fotoğraf çekme, inceleme , zevk
alma vs. olabilir. Müşterek amaç oluşturulduktan sonra önceden
aralarında yapılan bir dalış planı çerçevesinde dalış gerçekleştirilir.
Dalıştan önce arkadaşların el işaretlerini, birbirlerini kaybetmeleri
halinde ne yapacaklarını, kaza halinde neler yapmaları gerektiğini
konuşmaları gerekir. Beraberce yapılan dalışlarda en çok karşılaşılan
olaylardan birisi arkadaşını kaybetmedir. Bu durumda dalgıç bulunduğu
yerden hafifçe yükselir ve arkadaşının hava kabarcıklarını görmeye
çalışır. Göremezse yüzeye çıkar ve burada kabarcık izlerini aramaya
devam ederek kendisini bekler. Doğal olarak bu durumların arkadaşlar
arasında önceden konuşularak, uygulama birlikteliğinin sağlanması
gerekir, Diğer dalgıç ta aynı şekilde davranırsa tekrar buluşma bu
şekilde sağlanmış olur.

DONANIM KONTROLÜ

Kuşanmadan sonra dalış arkadaşları birbirlerinin donanımlarını


kontrol ederler, Kontroller şu sırayla yapılır;

1- B.C.D.'nin bağlantıları, çalışması,


2- Ağırlık kemerinin duruşu ,
3- Tokaların yerleri ve kontrolü,
4- Hava ve saatlerin kontrolü,
5- "okey" işareti.
Pratikte dalgıçlar konrol sırasını hatırlamak için "BC, ağırlık, toka,
hava, okey !" kelimelerini veya baş harflerini kısaca hatırlayıp
uygularlar.

SUYA GiRiŞ (Entry)

Tüm dalış takımlarını kuşanmış dalgıç üzerinde yaklaşık 30 kilo yük


taşır. Bu şartlarda suya giriş bulunulan ortama göre değişen şekillerde
yapılır. Suya giriş basit ve en risksiz şekilde olmalıdır. Bunlar arasında
yürüyerek, hafifçe kayarak, atlayarak veya sırtüstü takla atarak yapılan
girişlerden birisi uygulanır. Hangi şekil uygulanırsa uygulansın, giriş
sırasında dalış aletlerinin emniyeti ve kişinin dengesini kontrolde
tutabilmesi esastır. Suya giriş tercihi yapıldıktan sonra bazı noktalara
dikkat etmek gerekir. Giriş sırasında;

a - Suya giriş noktası engelsiz olmalı,


b - B.C.D. yarıyarıya şişirilmiş olmalı,
c - Regülatör ve maske emniyete alınmalı,

Suya girişi gerçekleştirdikten sonra başka balıkadamların girişine


mani olmamak için giriş noktasından hemen uzaklaşılır. Tüm bu
hareketler yapılırken, arkadaşlar birbirlerini izlemeli, gerektiğinde
birbirlerini uyarmalıdır.

1 ) Yürüyerek giriş; Denize kıyıdan giriliyorsa giriş doğal olarak


yürüyerek yapılır. Bu şekilde paletler genelde su dize kadar geldikten
sonra giyilir. Bu şekil girişlerde paletle yürüme yapılmamalı eğer
yapılacaksa az mesafede, o da ters yürüyerek yapılmalıdır.
2) Kayarak girişler oturulduğunda ve ayaklar uzatıldığında su
seviyesi bilek veya dizleri kadar geliyorsa uygulanabilir (Şekil 16).

Şekil 16. Kayarak suya giriş


Bu şekilde dalgıç ayaklarını suya uzatmış durumda iki elini bir
tarafında yere bastırarak ve tüm ağırlığını elleri üzerine vererek hafifçe
kalkar, sırtını suya döner ve kendisini hafifçe suya bırakır. Bu şekil aynı
zamanda kontrollü giriş olarak ta anılır.
3)Atlayarak giriş (giant stride entry) şekli atlama noktası su
seviyesinden 1-2 m yüksek ise uygulanır. Bu şekilde dalgıç ayaktadır ve
yüzü suya dönüktür (Şekil 17). Regülatör ağıza alınır sonra maske
ile regülatör üzerine sağ elin ayası ve parmaklarıyla beraberce tutulur ve
bastırılır, sol el ile B.C.D. borusu, şnorkel ve konsol gibi sarkan aletler
tutulur, beraberce hafifçe göğüse bastırılarak korumaya alınır. Bu şekilde
suya çarpma anında malzemenin kaymaları veya düşmeleri önlenmiş
olur. Dalgıç bu şekilde öne doğru bir adım atar ve suya ayaküstü girmiş
olur.
4)Ters takla ile giriş (sitting back roll entry) özellikle küçük
teknelerden yapılan bir giriş şeklidir. Dalgalı havalarda veya dengesi
hassas teknelerde en çok tercih edilen giriştir. Bu şekilde dalgıç tekne
kenarında sırtı suya dönük oturur. Kuşanma ve kontrol tamamlandıktan
sonra BCD yarım şişirilir, regülatör ağıza alınır, maske ve regülatör sağ
el ile hafifçe bastırılarak tutulur, sol el ile B.C.D. hortumu,
konsol, şnorkel gibi sarkan aletler toparlanıp göğüse bastırılarak
tutulur, yavaşça geriye doğru ve ayaklar çekilerek suya yuvarlanılır
(Şekil 17).

Şekil 17. Atlayarak ve Ters takla suya giriş

Tekneden yapılan girişlerde bazı noktalara dikkat etmek gerekir.


Tekne küçük ise, dalış malzemelerinin dengeli bir şekilde
yerleştirilmesine özen gösterilmelidir. Denge sorunları ve yer darlığı göz
önüne alarak kuşanma işlemi dikkatlice yapılmalı, dalgıç dalış çantasını
hemen yanında bulundurmalıdır. Dalış sonunda tüm teçhizatla küçük
tekneye çıkmanın zor ve dengeyi bozucu olacağı düşünerek teknenin
sağından solundan malzemelerin aşılabileceği ip, kanca vb. önceden
sarkıtmakta yarar vardır.
Tekne dalışlarında ipten inmek iyi referanslı ve güvenli alçalma
sağlar, ipten uzaklaşmadan önce çapanın takılıp takılmadığını kontrol
etmeli, gerekirse düzeltme yapılmalıdır. Acil durumlarda bir şeyler
yapabilmek için teknenin çalıştırılması ve kullanılması hakkında
bir şeyler bilmekte yarar vardır.

REGÜLATÖR TEMİZLİĞİ

Su içerisinde öğrenilmesi gereken ilk beceri regülatör temizliğidir.


Bunun için bir nefes alınarak regülatör ağızdan çıkarılır. Ağızdan
çıkarılan regülatör tekrar ağıza alındığında içerisine su dolabilir.
Tekrar nefes almadan önce, bu suyun temizlenmesi gerekir. Bu iki
şekilde yapılabilir. Birincisi; regülatör ağıza tekrar alındığında içerisine
azda olsa nefes verilir. Bu şekilde regülatör içi suyu temizlenir ve
bundan sonra rahatça nefes alınabilir, ikincisi; ağıza yerleştirilen
regülatörün tahliye(purge) düğmesine basılarak içerisine hava verilir.
Regülatör eksozlarından çıkan havayı takiben soluma yapılır. Regülatör
ağızdan çıkarıldığı zaman ciğerlerde basınçlı hava tutmamak için hava
ağızdan yavaş yavaş üflenerek tahliye edilir. Burada dikkat edilmesi
gereken nokta, heriki temizleme yönteminden sonra ilk nefesi alırken
boğazımıza bir miktar su kaçabilir. Bunu önlemek için ilk nefes
sırasında dil yukarı doğru kaldırılarak suyun nefes borusuna kaçması
engellenir. Buna kontrollü soluma denir. Balıkadamlar benzeri durumla
en çok içerisine su alan bozuk regülatör kullanılması sırasında
karşılaşırlar. Bu durumla dalış sırasında karşılaşılmış ise, kontrollü
soluma tekniği ile problem soğukkanlılıkla giderilmelidir.

ŞNORKEL KULLANMA

Su üstünde baş su içerisine yarı batık vaziyette iken, yatay


vaziyette yüzüstü durmak en rahat ve dinlendirici pozisyonlardan
birisidir. Şnorkel, su üstünde yüzerken başı yukarı kaldırmadan
nefes alıp vermeyi sağlayan bir malzemedir. Bu şekilde yüzerek varılması
istenilen noktaya en az yorularak varılır. Dalgıç suda dik durmak istiyorsa
B.C.D.'yi gerektiği kadar şişirmesi gerekir. Suda dik durmak için palet
kullanılması durumunda dalgıç gereksiz yere yorulur. Şnorkel soluması
yavaş ve derin olmalıdır. Şnorkel ağızlığı diş ve dudaklar arasına gelecek
şekilde ağıza yerleştirilir. Şnorkelin açık ucu baş suda iken suya dik
duracak şekilde ayarlanır. Şnorkelde ilk nefesi alırken dikkatli olunmalıdır.
Bunun için ağızlıktan önce nefes verilir, bu şekilde içerisinde su olup
olmadığı kontrol edilir. Su var ise, kuvvetle üflenerek içerisinde
bulunabilecek su temizlenir. Su altında şnorkele su dolacağından su
yüzeyine gelişte ve şnorkele geçişte bu suyun üflenerek temizlenmesi
gerekir. Bunun için şnorkele ilk nefes kuvvetlice ve üflenerek verilir. Buna
rağmen şnorkel içerisinde bir miktar su kalmış olabilir. Bu durumda nefes
alırken kontrollü soluma yapılır. Tekrar nefes verirken aynı şekilde
sert üfleme yapılarak şnorkel içerisindeki su tekrar temizlenir. Bu işlem
birkaç defa tekrarlanabilir.

Serbest dalış yapan dalgıçlar dipten yüzeye doğru gelirken şnorkel


ağızda, yukarı bakacak şekilde başı arkaya yaslar. Bu durumda şnorkelin
açık ucu yere bakacak şekilde durur. Bu şekilde yükselen dalgıç şnorkel
içerisine hafif hafif hava üfler ve bu. şekilde şnorkeldeki suyu daha su
altındayken temizlemiş olur. Yüzeye varıp başını tekrar yatay duruma
geldiğinde dalgıç şnorkelini temizlemeden solumasına devam edebilir.

MASKE TEMİZLENMESİ

Dalış sırasında maske içerisine az veya çok su girer. Bu durumu


gidermek için maskenin temizlenmesi işlemini tüm dalgıçların
uygulaması gerekir. Bunun için ilk önce sualtında maskesiz soluma
egzersizlerinin yapılması gerekir. Bunun için su içerisinde maske
çıkarılır ve bu şekilde ağızdan nefes alarak burundan verme
uygulaması yapılır. Bu şekilde dalgıç hem bu yeni duruma alışır hem de
maske temizleme işlemi için paniğe kapılmadan yerinde bir beceri
kazanmış olur. Bu becerinin aynı zamanda maske camı kırılması,
maske kayışının kopması gibi kazalar karşısında da yararlı olacağını
unutmamak gerekir.

Sualtında maske içerisine giren su, dalgıcı hem rahatsız eder hem
de görüşüne mani olur. Bu suyun maske dışına atılması gerekir. Bunun
için dalgıç hafifçe başını kaldırır, iki elinin parmaklarıyla maskenin üst
kısmına bastırırken aynı anda alt kısmımda hafifçe kaldırır ve
burnundan maske içerisine hava üfler. Maskeye giren hava çıkış yeri
olarak maskenin alt kısmını bulacağından buradan çıkarken
beraberinde içeri dolmuş olan suyu da çıkarır. Bu şekilde maske
temizlenmiş olur. Burundan hava üfleme devamlı ve yavaş olmalı ve bu
işlem mümkün olduğu kadar az nefes harcanarak yapılmalıdır. Bu
beceriyi kazanan dalgıç su altında iken maskesini çıkarıp takabilmeli
sonrada maske içerisindeki suyu rahatça temizlemelidir.

DENGELEME/KULAK AÇMA (Equalization)

Tüm malzemesi ile suya giren dalgıç başını suya sokar sokmaz
kulak zarı üzerine baskı yapmaya başlayan su basıncına karşı
dengelemeye başlar. Bunun için bir elle B.C.D.'nin havası boşaltılırken
diğer elle maske dışından burun sıkılarak genizden kulaklara hava verilir
(Şekil 18). Kulaklara hava verme işlemi devamlı olmalı ve en derin
dalış noktasına varıncaya kadar devam etmelidir. Östaki kanallarının
açılmaması durumunda ikinci deneme fazla zorlama yapmadan ve
makul bir sürenin geçmesini bekledikten sonra yapılır. Dengeleme
zorluğu herhangi bir derinlikte de olabilir Bu durumda dalgıç gerekirse
yüzeye kadar tekrar yükselir. Bu sefer dengelemeyi, devamlı yaparak
yavaşça alçalır. Dengelemenin yamsıra, sinüs boşluklarında da sıkışma
olabilir. Bu durum yine benzer işlem uygulanarak giderilmeye çalışılır.
Tekrar deneme sonunda başarılı olunamıyorsa ısrar edilmeden dalış
ertelenmelidir.

Normal Durum Artan Basınç Altında Dengeleme

Şekil 18. Kulağın şematik yapısı ve dengeleme işlemi. Artan basın;


karşısında kulak zarı içe doğru bükülür. Genizden üflenen hava
ile içe bükülen zar düzelir ve dengeleme sağlanmış olur

SUDA ALÇALMA VE YÜKSELME (Descent and Ascent)

Dalgıçlar suda belli bir hızla alçalırlar ve yine belli bir hızla
yükselirler. Alçalma "dalıyoruz" işareti ile başlar. Dalgıç sol eli ile B.C.D.
hortumunu kavrar ve yukarı kaldırır, şişirme düğmesinin üzerine
parmağı ile basarak havayı boşaltır. Hava boşaldıkça ağırlaşma artar
ve sonunda dalgıç batmaya başlar. Batma olayının başlaması ile
birlikte B.C.D.'den hava tahliyesi durdurulur. Alçalma tüm sıkışmaları
giderecek ve dengelemeyi uygulayacak kadar yavaş olmalıdır. Dibe
doğru indikçe hacim küçülüp ağırlık artacağından, zaman zaman
B.C.D.'ye tekrar hava verilerek nötr yüzerlik sağlanır. Alçalma ayaküstü
başlamalı, dibe varılması durumunda önce ayaklar yere temas etmelidir.
Uygun yüzerlik kontrolü ile dibe varmadan hidrodinamik yüzüş şekline
geçme en uygun olanıdır. Dibe vardıktan sonra nötr yüzerlik sağlamak
için dalgıç basit bir test uygulayabilir; bunun için dalgıç eller yanda dibe
yüzüstü uzanır ve B.C.D.'sini biraz şişirir. Öyle ki paletlerinin ucu ile
yere hafifçe dokunurken, dalgıç nefes alıp ciğerlerini şişirdiğinde
hafifçe yükselir. Nefes verdiği zaman ise, tekrar yere alçalır. Bu
durumda nötr yüzerlik sağlanmış olur.
Çeşitli dalış ekolleri, yükselme hızını değişik dalış tablolarına bağlı
olarak, değişik uygularlar. Amerikan öğretisi yükselme hızını 18 m/dk
olarak öngörürken; Avrupa ekolü bu hızı 10 m/dk. olarak uygular.
Çıkmaya karar veren dalgıç B.C.D.'sine az bir hava vererek paletlerinin
yardımı ile yükselir. Çıkış sırasında dalgıç sağ elini yukarı kaldırır ve
yukarı bakarken 360° dönerek yavaşça yükselir. Pratikte, dalgıç
yükselirken regülatöründen çıkardığı en küçük hava kabarcığını
geçmeyecek bir hızla yükselir. Yüzeye vardıktan sonra, B.C.D. şişirilerek
yüzerlik sağlanır. Yükselme sırasında kesinlikle nefes tutulmamalı ve
devamlı nefes alıp verilmesine dikkat edilmelidir. Bazı şartlarda tekneye
çıkarken malzemeleri suda çıkarmak gerekir. Sırasıyla, ağırlık kemeri
ve tüp çıkarılarak paletler en sona bırakılır.

YEDEK HAVA KAYNAKLARI VE ÇİMLENME

Sualtında hava bitme durumunda dalış arkadaşlarının birbirlerine


hava verme ve bu durumda yüzeye çıkma becerilerini kazanmaları
gereklidir. Bunun için dalgıçlar ahtapot denilen 2'ci kademe regülatörü
taşırlar. Ahtapotlar kolayca tanınmalarını sağlamak amacıyla göz alıcı
renklerden seçilirler. Hortumları ise normalden daha uzun olur. Bunun
dışında, dalgıçların üzerlerinde taşıyabilecekleri, vana kısmında özel
regülatörü monte edilmiş olan küçük yedek hava tüpleri de (ponny
bottle) vardır.
Ahtapot veya yedek tüp bulunmaması durumunda dalgıçlar, aynı
regülatörü ortaklaşa kullanabilirler. Bu olaya "çimlenme" denir. Bunun
için havası biten 1 nolu dalgıç "havam bitti" çimlenelim işareti
vererek ve regülatörünü ağzından çıkararak arkadaşına yaklaşır.
Bunu gören 2 nolu dalgıç sağ eliyle kendi regülatörünü kavrar, sol eliyle 1
nolu dalgıcın B.C.D.'sinden tutar ve derin bir nefes alarak regülatörünü 1
nolu dalgıcın ağzına dayar. 1 nolu dalgıç bu durumda iki derin nefes alır,
üçüncü nefesini tutar ve regülatör tekrar 2 nolu dalgıca döner. Aynı
uygulama roller değiştirilerek tekrarlanır. Çimlenme sırasında iki
dalgıçta çimlenme düzenini bozmadan suda yükselme ve yüzeye
çıkma uygulamalarını yaparlar.

ACiL DURUMLAR VE YARDIM

Dalgıçlık bilgi ve beceri isteyen bir spordur. Dalgıçların tüm dalış


tekniği bilgilerinin yanısıra, ilk yardım bilgilerine de sahip olmaları
gerekir. Dalış noktaları genelde sağlık merkezlerine uzak yerlerdir. Bu
nedenle acil bir durum karşısında ilk müdahele ancak bir dalış arkadaşı
tarafından yapılabilir. Alınan tüm tedbirlere ve yapılan iyi bir planlamaya
rağmen dalgıç, dalış sırasında beklenmedik durumlarla karşılaşabilir.
Dalgıcın karşılaşabileceği bu durumlarda neler yapabileceğini ve nasıl
müdahale edebileceğini bilmesi ve uygulaması gerekir.
Acil durumlarda yapılması gereken ilk iki şart ; Sakin ol ...! ve
Yüzerliğini sağla...! şeklinde olmalıdır.
Acil durumlar en çok dalgıç su yüzeyinde iken oluşur. Bunların
başında aşırı yorgunluk, tükenme, su yutma ve kramp olayları gelir. Su
yutma sonunda dalgıçlar hemen maskeyi ve şnorkeli çıkarma eğilimine
girerler. Bu durum maske çıkarılmadan bir-iki defa yutkunarak
geçiştirilmelidir. Deniz dalgalı ve şnorkelden hava almak mümkün
değilse regülatör kullanılmalıdır. Tükenme ve aşırı yorgunluk ise; sakin
ve hareketsiz bir şekilde durma sonunda, derin ve yavaş nefes
alındığında kendiliğinden geçer. Kramplar adaleyi gevşetmek ve
ovalamakla geçiştirilebilir.
Acil durumla karşılaşan bir başka dalgıç ise; aynı müdahaleleri ona
da hemen uygulamak gerekir. Önce sakinleştirip, yüzerliğini temin
ettikten sonra, kendisini tekne veya sahile götürmek uygun olur,
Yüzerlik temini için gerekirse ağırlık kemeri atılmalıdır.
Sualtında iken karşılaşılan acil durumların en önemlisi havasız
kalmaktır. Havasız kalacağını hisseden dalgıç, paniğe kapılmadan önce
bir an durup düşünmeli ve sonra sakin bir şekilde hareket etmelidir. Bu
durumda üç şekilde hareket edilebilir ;
1 - Derinlik fazla değilse, sakin bir şekilde yükselip yüzeye
varılır. Yükseldikçe tüp ve hortumlardaki hava genleşeceğinden dalgıç
regülatöründen bir miktar hava geldiğini hissedecektir.
2 - Dalış arkadaşı yakında ise, derhal ona yönelmeli ve havam
bitti..! çimlenelim ! işaretini vermelidir, Arkadaşının havasını ortak
kullanarak beraberce yüzeye çıkılmalıdır.
3 - Eğer derinlik fazla ve kendisi arkadaşından uzakta ise sakin bir
şekilde "acil çıkış" yapılmalıdır. Acil çıkış tekniği hakkında bilgiler
ayrı bir başlık altında ileride verilmiştir.

Tükenme (Overexertion)

Dalış sırasında,akıntıya karşı yüzme, hızlı hareket, ağır yük taşıma


gibi çabuk ve yorucu hareketler sonucu ortaya çıkan geçici bir
durumdur. Tükenme; yorgunluk hissi, havasız kalma hissi, hızlı nefes
alma, güçsüzlük ve sıkıntı gibi belirtiler ile ortaya çıkar. Önlem
alınmazsa sonu panik ile biten hatalara neden olur. Tükenme belirtilerini
hisseden dalgıç mümkünse bir yere tutunur, sakin ve hareketsiz durarak
derin ve yavaş soluma yapar. Bu işleme normal solunum düzenine
gelinceye kadar devam edilmelidir.

DİPTE BAYGIN DALGICA YARDIM ve KURTARMA

Dipte baygın ve hareketsiz yatan dalgıca derhal müdahale


edilmelidir. Baygın dalgıcın regülatörü ağzından düşmüş ise hiç vakit
kaybetmeden yüzeye yollanır. Regülatör ağzında ise dalgıcın önce başı
düzgün duruma getirilir. Gerektiğinde baygın dalgıcın B.C.D.'si
kullanılarak su yüzeyine çıkarılır. Çıkış sırasında regülatörün ağzında
olmasına dikkat edilmelidir. Bunun için bir elle B.C.D. hortumunu
kullanırken diğer elle regülatör ağızda tutulmalıdır. Kurtarıcı dalgıç
beraberce su yüzeyine çıkarken duruma hakim olacak pozisyonda
olmalıdır. Su yüzeyine varır yarmaz, önce dalgıcın yüzerliği sağlanır.
Solunum kontrol edilir ve nefes yollarının açık olması sağlanır. Bunun için
baş geriye atılarak, gerekirse suni teneffüs uygulanır. Tekne veya
sahile doğru yüzülürken bu işlem devam eder. Daha sonra baygın
dalgıç sol tarafına, baş aşağı gelecek şekilde yatırılır ve vücut sıcaklığı
muhafaza edilerek oksijen verilir. Kurtarıcı dalgıç arkadaşını yalnız
bırakmadan sağlık birimlerine haber gönderir ve dalış kazası ile ilgili
teknik bilgileri gerektiğinde doktor tarafından kullanılmak üzere bir
tarafa not eder.
Dipte yardım isteyen veya hareketsiz yatan dalgıca derhal
müdahele edilmelidir. Kazazede dalgıcın bilinci yerinde ise yapılan
işlemlere "Yardım", bilinci yerinde değil ise "Kurtarma" denir. Yardım
amacıyla başlayan bir hareket çıkış sırasında bir kurtarmaya dönüşebilir.
Her iki yaklaşımda belirli farklılıklar olacağından dalgıçların yardım
ve kurtarma becerilerini iyi bilmeleri gerekir.
Yardım

Zor durumda kalmış ve tek başına su üstüne çıkmada zorlanan bir


dalgıca yapılır. Dipte henhangi bir nedenle yardım isteyen dalgıca doğru
yönelirken mümkünse problemin nedenleri incelemeye alınır. Yardım
kramp, zehirli balık sokması, tükenme, azot narkozu, fenalık hissetme,
çarpıntı vb. gibi nedenlerle istenmiş olabilir. Nedenleri ne olursa olsun
derhal kazazede dalgıca doğru yönelinirve sırasıyla şu noktalara dikkat
edilerek yardıma başlanır.

a ) Kazazede dalgıcın yanına yönelirken var ise kendi rezerv


kolunu, varır varmaz var ise kazazede dalgıcın rezerv kolu
indirilir.
b ) Kazazede dalgıç sıkıca tutulur ve yakında var ise diğer
dalgıçlara çıkış işaret verilir.
c ) Kazazede dalgıcın ip, ağ gibi nedenlerle dibe takılı olup
olmadığı kontrol edilir.
d) Kurtarıcı dalgıç kendi B.C.D sini veya kazazede dalgıcın B.C.D
ni kullanarak hafifçe yükselir, yükselme sırasında havayı
gerektiği kadar boşaltarak 17 m/dk lık hızı geçmeyecek
kontrollü yükselme sağlanır,
e ) Yükselme sırasında kazazede dalgıcın gözlerine bakarak her
an psikolojik olarak rahatlaması sağlanır,
f ) Tüm göstergelerinizi her an görebilecek konumda tutulur.
Kazazede dalgıca gerekirse hava vermeye hazır olunur,
g) Gerekiyor ise deko duraklaması yapılır, 3 m de biraz bekleyerek
yavaşça yüzeye ulaşılır

Kazazede dalgıcın havası var ise regülatörü ile , bitmiş ise şnorkel
kullanarak tekneye ulaşmasına yardım edilir.

Kurtarma
Kurtarma işlemi bilincini kaybetmiş baygın dalgıçlara uygulanır.
a ) Dipte bilincini kaybetmiş kazazede dalgıca rastlanılmış ise ve
regülatörü ağzından düşmüş ise yapılacak ilk iş en çabuk şekilde
regülatörü tekrar ağızma yerleştirmektir.
b ) Kazazede dalgıcın başı sudan çıkıncaya kadar regülatör ağızda
tutulur.
c ) 17 m/dk'lık çıkış hızına uyun olarak yükselinir ancak deko
duraklaması yapılmaz. Yüzeye vardıktan sonra kazazede dalgıç
kendine gelirse ve gerekiyorsa unutulmuş dekompresyon
kaidelerini uygulayarak tekrar suya indirilir.

Kurtarma işlemleri uygulanırken dikkat edilmesi gereken


noktalardan birisi de baygın dalgıcın tutuş şeklidir. Değişik dalış
ekollerinde tutuş şekilleri değişik şekillerde uygulanabilirler ancak
hepsinde müşterek ve geçerli bir nokta vardır ki o da tutuşun etkili bir
şekilde olmasıdır. En çok uygulanan iki tutuş şekli aşağıda verilmiştir.
a

Şekil 19. Su üstünde suni solunum uygulamaları. Tüm bu uygulamalar


sırasında baygın dalgıcın ağzının su üzerinde tutulmasına dikkat
edilmelidir.
a ) Kurtarıcı dalgıç baygın dalgıcın başını geriye atar, hafifçe
kendisine doğru çevirir, bir eli ile ensesini hafifçe kaldırır,
hava yolu açılırken diğer eli ile burnu kapatır ve ağızdan
ağza suni solunum uygulamasına geçer.
b ) Su üstünde şnorkel kullanılarak suni solunum uygulaması.
Baygın dalgıç sırt ustu vaziyete getirilir. Kazazedeyi
arkadan bir kolu ile kavrayan kurtarıcı dalgıç şnorkelinin
ağızlığını baygın dalgıcın ağzına yerleştirir ve elinin
parmakları ile sıkıca kavrayarak ağızda tutunmasını
sağlar. Diğer ucundan her beş saniyede bir devamlı hava
üfler. Bu işlemlere sahile veya tekneye varıncaya kadar devam
edilir.

ACiL ÇIKIŞ (Emergency Ascent)


Sualtında havası biten ve başka seçeneği bulunmayan dalgıç; acil
yükseliş yaparak su yüzeyine ulaşabilir. Bu beceri ile 20-25 m derinlikten
rahatlıkla çıkış yapılabilir. Dalgıç sol eli yukarıda , paletlerini kullanarak
hızlı bir şekilde yükselirken ciğerlerinde genleşen havayı boşaltmak için
regülatör ağzında devamlı "aaa...!." diye bağırır ve bu şekilde yüzeye
ulaşır. Bu uygulama önce havuzun derin yerinden dik olmayan eğik bir
çıkış ile yapılır.

EMNiYET KURALLARI

Dalış tekniği hakkında tüm bilgi ve becerileri alan dalgıcın, tüm


dalgıçlık faaliyetlerinde emniyet kurallarını uygulaması gerekir. Bu
tedbirler aynı zamanda her türlü bilginin en doğru bir şekilde
uygulanmasını ve denetlenmesini sağlar.

Emniyet kuralları, herbiri kendine özgün özellikleri olan dört aşama


halinde derlenebilir.

1-Hazırlık; Dalış herşeyden önce sağlıklı ve beceri kazanmış


kişilerin yapabileceği bir spordur. Devamlı dalış yapan kişilerin
izlemesi gereken kurallar;

a) Yılda en az bir kez sağlık kontrolü yapılmalıdır. Bu kontrollerde


dalışa mani olabilecek problemler özellikle araştırılmalıdır.
b ) Sağlıklı vücut iyi bir beslenme, egzersiz ve form ile
pekiştirilmelidir. Bunun için protein ağırlıklı bir beslenme ve
spor yapılmalıdır.
c ) Dalış tekniği becerilerinin unutulmaması gerekir. Bunun için sık
sık dalış yapmalı, yapılmadığı zamanlarda ise okuyarak
bilgiler taze tutulmalıdır.
d ) Dalış malzemeleri devamlı bakımlı ve temiz tutulmalıdır. Tüp ve
regülatörlerin yıllık bakım ve testleri düzenli bir şekilde
yapılmalı, tüp dolumları sorumlu kişiler tarafından bilinen ve
havası test edilmiş kompresörlerde yapılmalıdır.
e ) Dalgıçlar ilk yardım ve suni teneffüs yöntemlerini bilmeli ve
uygulayabilmelidirler.
2-Dalış Öncesi; Bu aşama dalışın yapılmasına karar verilen andır.
Dalgıçlar hem teknik hem de psikolojik olarak bir karar almak
durumundadır. Dalış noktasına gelindiğinde;
a . Dalgıç kendisini formda ve iyi hissettiği zaman dalışa karar
vermelidir. Bunun için kendisini dinleyip fiziksel gücününü ve
sınırlarını hissetmelidir.
b . Dalış ortamı ve şartları iyi incelenmelidir. Kötü şartlarda dalış
yapmakta ısrar edilmemelidir. Soğuk sulara yorgun iken dalış
yapılmamalıdır.
c . Dalış planı dalış noktasında dalış arkadaşı ile birlikte
yapılmalıdır. Dalış profili planlanırken dekosuz dalışlar tercih
edilmeli, derinlik ve zaman tespit edilmelidir. Mükerrer dalış
yapılacaksa derin dalışın ilk dalış olmasına dikkat edilmelidir.
d . Suya girmeden dalış arkadaşları birbirlerinin donanımını tanımalı
ve kontrolünü yapmalıdır.
e . Dalış arkadaşları acil durumlarda ve kaybolma halinde neler
yapılacağı hakkında konuşmalıdır. Acil durumlarda kullanılacak
malzemelerin yeri belli ve kullanıma hazır halde olmalıdır.

3-Dalış sırasında; Kişisel tüm bilgi ve becerilerin büyük bir


kısmının uygulandığı aşamadır. Burada dalgıç hem kendini hem de
arkadaşının dalış seyrini kollamak durumundadır;

a . Suya inildiğinde nötr yüzerlik B.C.D. ile sağlanmalıdır. Dibe


varıldığında tekne ipi ve çapasının kontrolü yapılmalıdır.
b . Alçalma sırasında dengelemeye acı hissetmeden başlanılmalı
ve sık aralıklarla devam edilmelidir.
c . Akıntılı ortamda dalış daima akıntıya karşı olacak şekilde
başlamalıdır.
d . Su altında hava ve derinlik kontrolü sık sık yapılmalıdır.
e . Sualtında canlılara dokunmamaya özen gösterilmeli, gidilen ve
tutulan her şeye dikkat edilmelidir.
f . Efor gerektiren güç ve çabuk hareketlerden kaçınmalı, derin ve
yavaş soluma yapılmalı, asla nefes tutulmamalıdır.
g . Alçalma ve yükselme hızına dikkat edilmeli, derinlik-zaman
limitleri zorlanmamalıdır.

4- Dalış sonrası; Başarılı bir dalıştan sonra dalgıçların bir


müddet dinlenmesi, olası problemleri önler. Bunun için ;

a . Dalgıçlar dalıştan sonra temiz havalı yerlerde bulunmalıdır.


b . Dalıştan sonra bol sıvı şeyler içilmeli mümkünse bir aspirin
alınmalıdır.
c . Dalıştan sonra efor gerektiren hareket ve spor yapılmamalıdır.
d . Uçak yolculuğu yapılacaksa kullanılan tablo limitlerine ve
kurallarına mutlaka uyulmalıdır.

Genel emniyet kurallarının uygulanmasında dalgıcın kişisel


sorumluluğu ön plana çıkar. Bunun bilinci içerisinde olan dalgıçlar, dalış
malzemelerini aletli dalış eğitimi almamış kişilere asla vermemelidir.

SUNİ TENEFFÜS VE KALP MASAJI (C.P.R.)

Acil durumlar çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bu durumlar


karşısında ilkyardımda bulunacak kişinin, özel bilgi ve eğitimle
donatılmış olması gerekir. Acele ve anlamsız müdahaleler kazazedenin
durumunu daha da ağırlaştırabilir, ilk yardımı uygulayacak kişi
serinkanlı, çabuk ve mantıklı düşünerek davranmalı, sağlık birimleri
müdahale edene kadar kazazedeyi yalnız bırakmamalıdır.

Su sporlarında boğulma oldukça sık görülen bir ölüm nedenidir.


Dalgıçların herhangi bir nedenle su altında karşılaşabileceği bir kaza,
kalp krizi veya bayılma gibi olayların sonunda gelen boğulma karşısında
uygulayabilecekleri ilk yardım tekniklerinin başında suni teneffüs ve
kalp masajı gelir. Buna anglo-sakson ekolünde kısaca C.P.R
(Cardio-Pulmonary-Resuscitation) denir.

Tüm vücut dokularının yaşamlarını sürdürebilmeleri için dolaşım ve


solunum sistemi tarafından sağlanan oksijene ihtiyaçları vardır. Vücut
organları arasında özellikle beyin oksijeni düzenli ve bol kullanan bir
organdır. Oksijen akışındaki kesiklik doku ve organların ölümüne neden
olur. Akciğerlerden alınan oksijenin taşınması kan dolaşımını sağlayan
kalp ile olur ki kalp durması durumunda oksijen akışı kesilir. Beyin
hücrelerinin 4-6 dk süreyle oksijensiz kalması bu organda önemli
hasarlara neden olur. Tıp dilinde solunum ve kalp atışının durmasına
"Klinik Ölüm" denir. Eğer beyin 6 'dk' nın üzerinde oksijensiz kalmış ise
büyük bir ihtimalle dönüşü olmayan büyük hasar oluşur ki buna
"Biyolojik Ölüm" denir. Boğulma, elektrik şoku, havasız kalma gibi
olaylarda genelde önce solunum durur. Solunum durduğu zaman kalp
çalışmasına bir müddet daha devam edebilir. Bu gibi durumlarda, yani
solunumu durmuş ancak kalp atışları devam eden kazazedeye sadece
suni teneffüs uygulaması yeterlidir. Solunum durmasından sonra kalp
atışları yavaş yavaş azalır ve sonunda oksijensiz kalan kalp kasları
durur. Hiçbir şekilde kalp durduktan sonra solunum devam etmez. Bu
durumdaki kazazedeye hem suni teneffüs hem de kalp masajı
uygulamak gerekir. Kalp durması, elektrik şoku, kalp krizi sonunda veya
boğulmanın son safhasında meydana gelir.

Pratikte acil durum karşısında kişiler uygulayabilecekleri yardım


tekniklerini hatırlamakta zorluk çekerler. Bunun için ingilizce A (air), B
(breathing), C (circulation) kelimeleri ilk yarımın a.b.c'si olarak
kolaylıkla hatırlanır. A, hava yolları ve nefes durumunu ifade eder.
B, kazazede nefes almıyorsa suni solunumu ifade eder. C ise kalbin
durmuş olması durumunda dolaşım sistemini çalıştırmayı; yani kalp
masajını ifade eder.

Suni Teneffüs

Solunum veya kalp durması durumunda yapılması gereken ilk


müdahaledir. Suni Teneffüs iki aşamada uygulanır.

A- Solunum yollarının açılması ; Baygın bir kişide genelde dil


geriye kayarak nefes borusunu tıkar. Bu tıkanma başka bir cisimle de
olabilir. Kazazede arka üstü yatırılır, bir elle boyun altından kaldırılırken
diğer elle alın arkaya doğru itilir. Bu durumda solunum yolunun açık
olup olmadığı kontrol edilir. Gerektiğinde dil çekilip düzeltilir veya tıkanma
yapan cisim, kusmuk, salgı, protez, vs. çıkarılıp temizlenir. Gözle
hissederek veya dinleyerek solunum kontrol edilir. Bunun için yardımcı
kazazedenin yüzüne doğru eğilir ve kulağı ile nefes sesi duymaya
çalışırken göğüs kafesinin inip kalkma yapıp yapmadığını kontrol eder.
Eğer herhangi bir nefes alma belirtisi yoksa suni teneffüs derhal
başlatılır.

B- Suni Teneffüs Uygulaması ; Kazazedenin başı arkaya itilir,


ense altına bir el veya katlanmış bir giysi konur, öteki el ile alın
arkaya itilirken baş ve işaret parmakları ile burun sıkılarak kapatılır.
Yardımcı derin bir soluk aldıktan sonra dudaklarını kazazedenin
dudaklarına yapıştırarak soluğunu güçle verir. Bu işlem sırasında
kazazedenin göğsünün yükselmesi izlenir. Soluk verildikten sonra
kazazedenin ağzı açık bırakılarak, verilmiş olan soluğun dışarı
çıkması sağlanır. Bu işlem iki defa yapıldıktan sonra boyun
şahdamarından kalp atışlarının olup olmadığı kontrol edilir. Aynı işleme,
dakikada 12 veya 5 saniyede bir defa uygulayarak devam edilir.
Kazazede bir çocuk ise işlem dakikada 20-30 defa uygulanır.
Kalp Masajı

Kalp masajı, göğüs kemiği üzerine baskı yaparak durmuş kalbin


sıkıştırılmasını sağlamaya yönelik bir müdahaledir. Bunu uygulamak için
kazazedenin kalp atışlarının durmuş oluğunun saptanması gerekir.
Kalbin atmadığı boyun şahdamarından tespit edildikten sonra yardımcı,
yatan kazazedenin önüne diz çöker. Bir elinin bilekle birleştiği etli kısmını
göğüs kemiğinin alt yarısı üzerine koyar. Diğer elini de parmaklar
birbiriyle kenetlenecek şekilde onun üzerine koyar. Kollar gergin
durumda iken yaklaşık 20-30 kg' lık bir kuvvetle göğüs kafesi üzerine bir
an bastırır ve bırakır. Bu işlem 15 defa arka arkaya tekrarlanır.
Sonra iki defa suni teneffüs uygulayarak tekrar kalp masajına başlar.
Kalp üzerine uygulanan baskılar saniyede bir defa olacak şekilde
uygulanır. Bunun için pratikte binbir...biniki..binüç.. şeklinde sayılarak
işleme devam edilir (Şekil 20).

Suni teneffüs ve kalp masajı uygulaması, iki kişi tarafından


yapılabilirse daha etkili ve kolay olur. Bu durumda biri suni teneffüs
uygularken diğeri kalp masajı yapar. Bunun için bir kurtarıcı beş kere
kalp masajı uygularken diğeri bir defa suni teneffüs uygular ve bu işlem,
beş baskı bir nefes !... beş baskı bir nefes !.,. şeklinde devam eder.

Duran kalbin ilk baskı veya darbeden sonra hemen çalıştığı çok
görülmüştür. Bunun için kalp masajına başlamadan önce elin biri göğüs
kafesi üzerine konur. Diğer el ile yaklaşık 20 cm yukarıdan göğüsteki el
üzerine adeta bir yumruk indirilir ve bu işlem birkaç defa devam eder. Bu
şok darbeler sonunda kalp çalışmıyorsa kalp masajı uygulaması
başlamalıdır. Kalp masajı ve suni teneffüs uygulamaları yorucu ve uzun
olabilir. Prensipte bu işlemlere sağlık birimlerine ulaşıncaya kadar
devam edilmelidir.

Hava Yolu
–Boynu kaldır–başı geriye at
–Çeneyi kaldır–dil kaymışsa düzelt
Dinle – Hisset, solunum
yoksa !

Suni Teneffüs
–Burnu sık ağzı aç–derin nefes al ve ağzını
dudaklara yapıştır
–Göğüs şişinceye kadar hava ver.
–Bu işlemi büyükler için dakikada 12,
Nabzı Kontrol et, atmıyorsa ! çocuklarda 20 defa tekrarla

Kalp Masajı –Göğüs kemiğinin alt yarısına dakikada 60 – 80


kere bastır
–Bir kurtarıcı ile ; 15 baskı – 2 nefes
–İki kurtarıcı ile ; 5 baskı – 1 nefes uygulanır.

Şekil 20. Suni teneffüs ve kalp masajı uygulaması

BÖLÜM 4

SUALTI FİZİĞİ
Tüm canlıların görme, duyma ve hissetme gibi algılama organları
yaşadıkları çevreye göre uyumlu gelişmiş ve biçimlenmişlerdir,
insanların tüm duyu organları çevresini saran atmosfer tabakasının
fiziksel ve kimyasal şartları içerisinde uygun çalışırlar. Dış etkenlerden
gelen tüm uyarılar böyle fiziki çerçeve içerisinde rahatsızlık duyulmadan
algılanırlar. Çevremizi saran atmosferin yoğunluğu değiştirilirse
ses, ışık ve sıcaklık algılamalarımızda hatta hareketlerimizde
bariz değişiklikler olacaktır. Bilindiği gibi ses, ışık ve sıcaklık
yayılmaları ortam yoğunluğunun değişmesi ile büyük ölçüde
değişikliğe uğrarlar.
Deniz suyunun yoğunluğu d = 1.027 gr/cm3
Havanın yoğunluğu d = 0.00129 gr/cm3 olarak alınırsa,
suya batmış olan bir dalgıç havaya oranla yaklaşık 800 defa daha yoğun
bir ortama girmiş demektir. Bu yeni ortamda duyu organlarımızın
algılama hassasiyeti değişecek ve çevremizde yeni fiziksel
değişimler gözlenecektir. Dalgıç sualtındaki bu yeni dünyaya uyum
sağlamak için olabilecek tüm değişiklikleri, sonuçlarını ve nedenlerini
önceden bilmelidir. Sualtında dalgıcın en bariz algılama değişiklikleri
görme ve işitme duyularında olur.

SUALTINDA GÖRME (Hidro-optik)

Gözlerimiz ancak hava ortamından gelen ışınları net olarak


algılayabilir. Bu nedenle sualtında net görebilmemiz için gözümüzün
önüne bir hava tabakası koymamız gerekir ki, bu ortam maske ile
sağlanır. Göz ile maske camı arasındaki hava tabakası, maske camı
önündeki cisimleri net görmemizi sağlar. Maskesiz su içinde göz
açıldığında cisimler birer siluet halinde ve bulutlu (flu) görülür. Maske
ile bakıldığında su içerisinde görüntü net olsa bile belli bir
mesafenin üzerinde cisimler adeta sisli-puslu bir perdenin arasında
kaybolurlar. Sualtında cisimlerin net olarak ayırt edilebildiği mesafeye
"görüntü" (visibility) veya "görüntü mesafesi" denir. Bu mesafe ne kadar
çok ise, dalgıç sualtındaki cisim ve dip yapısını o kadar net ve detaylı
algılar. Görüntü mesafesinin az olduğu ortamlarda dalgıçlar yön
bulmakta güçlük çekerler. Daha da önemlisi alçalma ve yükselme
sırasında referanssız kalırlar ki bu durum hız ayarlamalarını güçleştirir.
Görüntüsü düşük ortamlarda dalış yapmak için pusulalı navigasyon
becerilere sahip olmak gerekir.
Görüntü kalitesini oluşturan etkenlerin başında ışık miktarı ve su
kalitesi gelir. Gelen güneş ışınlarının suya girişleri ve yayılmaları, gelen
ışınların şiddetine, ışık kırılma kanunlarına ve su ortamının türbidite ve
plankton gibi içerdiği mikro parçacıklara bağlıdır. Bu faktörler sonucu
ortamda görüntüyü etkileyen bir dizi olaylar oluşur; bunlar sırasıyla,

Kırılma (refraction)
Işık ışınlarının hızları bulundukları ortama göre değişir. Işınlar
yoğunlukları değişik bir ortama girdiği zaman hız değiştirir. Bu hız
değişikliği aynı zamanda ışın doğrultusundan bir sapma ile (kırılma)
kendisini gösterir (Şekil 21). Sapmanın yönü fizikte kırılma kanunları ile
açıklanır. Bu kanuna göre; az yoğun (hava) bir ortamdan çok yoğun (su)
ortama geçen bir ışık ışının hızı azalır ve ışın normal çizgisine
yaklaşarak kırılır. Normal çizgisi; olduğu varsayılan bir çizgi olup, ışının
değdiği düzleme dik olan bir doğru olarak kabul edilir. Tersi durumda yani
sudan havaya geçen ışın hızlanır ve normal çizgisinden uzaklaşarak
kırılır.

Şekil 21. Işık ışınları yoğun bir ortama geçerken kırılırlar

Su içerisindeki dalgıcın gözüne gelen ışın, sudan (çok yoğun)


havaya (az yoğun) geçen bir ışın olacağından normalden uzaklaşarak
kırılırlar. Burada a açısı gelen ışının normal doğrusu ile yaptığı açıyı, pise
kırılan ışının normal doğrusu ile yaptığı açıyı göstermektedir. Şekil 21'de
görüldüğü gibi p açısı a 'dan büyüktür. Göz ancak kırılan ışının
doğrultusunda cismi görür. Bu durumda P noktasında bulunan hakiki
cisim kırılan ışınların doğrultusunda yani; O noktasındaymış gibi görünür.
O noktasında cisim hakiki konumuna göre hem daha yakın hem de daha
büyük görünecektir. Dalgıçlar sualtında cisimleri %33 daha büyük ve
%25 daha yakın görürler. Bu nedenle sualtında ölçü alınması
gereken bazı çalışmalarda ölçümler bir cetvel veya metre kullanılarak
yapılır.

Şekil 22. Su ortamından maske içerisindeki havaya geçen ışık


ışınları kırılarak göze gelir. Sualtında %33 daha büyük ve
%25 daha yakın görülür.

Sualtında Işık ve Renk


Deniz yüzeyine gelen güneş ışınlarının suya girişlerini etkileyen
çeşitli faktörler vardır. Bunların başında yansıma gelir. Deniz
bilimlerinde su yüzeyine gelen toplam ışık ile yansıyan ışık
arasındaki orana albedo denir. Beyaz rengin albedosu 1'dir. Siyah
rengin albedosu ise O'dır. Deniz yüzeyleri çoğu zaman siyah cisimler gibi
davranırlar. Su rengi koyulaştıkça albedo sıfıra yaklaşır. Gelen
güneş ışını deniz yüzeyine ne kadar dik ise ışınların yansıması o kadar
az olur, yani albedo düşüktür. Güneş ufka yaklaştığında ışınlar deniz
yüzeyine eğik geleceğinden, yansıma fazlalaşır ve albedo 1'e yaklaşır.
Deniz yüzeyindeki dalgalar yansımayı arttırıcı bir etki yapar veya
en azından ışığın suya homojen bir şekilde girmesini önler.Dalga
hareketleri deniz yüzeyinde konkav veya konveks yüzeyler oluşturdukları
zaman, aynı bir mercek gibi ışınların kırılıp belli bir bölgede
toplanmasına veya dağılmasına neden olurlar. Bu şekilde, dip yüzeyinde
aydınlık-loş ritmik ışık değişimleri oluşur ( Şekil 23 ).

Şekil 23. Dalgalardan ışınların kırılması. Dip ritmik olarak


aydınlık-karanlık görülür.

Yayılma (Diffusion)
Işınlar su içerisinde asılı olarak bulunan küçük partiküllere
çarparak yansır, yön değiştirir ve dağılırlar. Partiküllere çarparak yön
değiştiren ışın, diğer partiküllere de çarparak her yöne yayılmış olur
( Şekil 24 ).
Şekil 24. Bulanık suya giren ışınların diffüzyonu. Işınlar
partiküllere çarparak yansır ve her yöne yayılır.

Bulanıklılık (Turbidity)
Su içerisindeki partiküller ışınlan geri yansıtır ve yayılmasını
önler. Bulanıklık, karasal kökenli kil boyutlu partiküller veya su
ortamının kendi ürettiği ve plankton denilen mikroskobik
canlılardan kaynaklanabilir. Planktonların yarattığı bulanıklık genelde
yeşil-kahverengi, hatta kırmızı renklerde (red-tide) olabilir.
Planktonların deniz suyunun artan sıcaklığı veya kirlilik etkisiyle
anormal çoğalabilecekleri bilinmektedir. Bazı durumlarda planktonca
zengin akıntılar berrak sular içerisine girer ve denizin içerisinde
türbiditesi değişik seviyeler oluştururlar. Turbiditesi yüksek sular loş ve
karanlık olur. Böyle bir su ortamında dalgıç aynı dalış profili
içerisinde bu tür seviyelere rastlayabilir.

Absorbsiyon (Işığın yutulması)


Işığın su ortamı içerisine girişi ve dağılımını etkileyen en
önemli faktör ışınların kendi enerjileridir. Güneş ışınları bünyesinde
tüm renkleri bulunduran beyaz ışık şeklinde gözümüze görünür.
Beyaz ışık bir başka ortama girip kırıldığı zaman tayf dediğimiz
kendini oluşturan renklere ayrılır. Kırmızıdan mor renge kadar
ışınlar, kendilerine özgün dalga boyları (X) olan dalga hareketleri ile
yayılırlar. Tüm renkler bir arada olmasına rağmen her ışın ayrı ayrı
yayıldıkları dalga boylarına göre enerji taşırlar. Değişik ışın dalga
boyları, aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Renk Dalga Boyu (λ)
İnfraruj (kırmızı
ötesi)
1.10 µm

Kırmızı 0.80 "


Turuncu 0.70 "
Sarı 0,60 "
Yeşil 0.50 "
Mavi 0.40 "
Ultraviole (morötesi) 0.30 "

Işınların dalga boylan küçüldükçe enerjileri, dolayısıyla


yayılma-girme güçleri de artar. Buna göre en çok enerji taşıyan ışınlar
mavi- mor renklerdir. Bunun doğal sonucu olarak kırmızı ve turuncu
renkler yüzeyde tutulurlarken mavi-mor ışınlar daha derinlere doğru
yayılırlar. Kırmızı ışınlar 15 m'de absorbe olurlarken mavi ve mor
ışınlar 250 m'ye kadar gidebilir. Ay ve güneş ışıkları için de benzer
durum söylenebilir. Aydan gelen ışık sarı renkte olduğundan sahil
kesimlerde en fazla 150 m'ye kadar inerken güneş ışınları 250 m'ye
ulaşır.

Işık ışınları su içerisinde belli bir mesafe aldıktan sonra


doğal olarak enerjilerini kaybederler ve absorbe olurlar
(Şekil 25). Bu durum renklerin kaybolması ile kendisini belli
eder. Özellikle organik moleküllerce zengin sular mavi ışınları
daha çok absorbe ettiklerinden bu suların berraklığı azalır ve
ortamda yeşil rengin hakim olmasına neden olur .
Pratikte dalgıç derinlere inerken, ortamda gittikçe gri-mavi
ton renklerinin hakim olmaya başladığını, hatta el veya Şekil 25.
Işınların dalga boylarına göre su içerisinde
derinlerle doğru yayılma özellikleri
parmaklardaki bir çizikten çıkabilecek kanının mavi-lacivert renkte
olacağını görür. Diğer yandan, daha ilk metrelerde absorbe edilen
büyük dalga boylu ışınlardan kırmızı ve turuncu renklerden sonra geriye
kalan küçük dalga boylu yeşil-mavi renkler, denizlerin görünen rengini
oluşturur. Nitekim denizlerin ve gökyüzünün mavi rengi buradan
kaynaklanır. Denizlerin rengi çevresel faktörlerin kontrolünde mavi
kahverengi arasında değişir. Genelde ekvator bölgesindeki denizler
mavi-lacivert, kutup bölgelerinde yeşil-mavi renktedir. Ancak kıyı
bölgelerinde çevresel etkenlerin su rengini büyük ölçüde etkilediği
günümüzde iyi bilinmektedir. Genel bir kaide olarak yeşil - kahverengi
renkler, sudaki alg türü organizmalardan kaynaklanır. Bu durumda;
mavi-lacivertleşme oranı gittikçe artan sularda mikro organizmaların
azaldığı söylenebilir.

SUALTINDA SES (Hidroakustik)

Ses dalgaları herhangi bir cismin titreşmesi sonucunda oluşan


dalga hareketleridir. Ses dalgaları içerisinde bulunduğumuz hava ortamı
tarafından iletilerek kulağımızdaki kulak zarını titreştirir. Bu şekilde
gelen ses beynimiz tarafından algılanır. Ses dalgalarının
bulundukları ortama göre yayılma hızları değişir. Ortam yoğunluğu ne
kadar artarsa ses dalgalarının yayılma hızı da o kadar artar. Az
yoğun (hava) ortamlarla mukayese edildiğinde yoğun ortamlar (su) sesi
hem çabuk hem de daha kaliteli olarak iletirler. Bunun doğal sonucu
olarak su içerisinde çok uzaklardan gelen sesleri duymak mümkündür.

Hava içerisinde sesin yayılma hızı 365 m/sn'dir. Su içerisinde


yayılma hızı, 1500 m/sn'dir. Buna göre su içerisinde ses havaya
nazaran yaklaşık 4 defa daha hızlı yayılır. Genel bir kaide olarak
denizlerde tuzluluk, sıcaklık ve derinlik arttıkça, sesin yayılma hızı da
artar. Ancak bu artış algılama açışından önemsizdir.

Kulaklarımızın fizyolojik yapısı, hava şartlarında sesin geldiği yönü


iki kulak arasındaki uyum farkı ile bulur. Gelen ses her iki kulak
tarafından ayrı ayrı algılanırken, iki kulak arasındaki uyum-zaman
farkı sesin geldiği yönü bulmamıza yarar. Su içerisinde ses yayılma
hızı fazla olduğundan iki kulak arasındaki uyum-zaman farkı çok az olur
ve bu durumda ses ile yön bulunması zorlaşır. Dalgıçlar su
içerisinde sesleri çok iyi duyarlar ancak sesin geldiği yönü
bulamazlar. Pratikte su altında iken sesin geldiği yönü bulmak için 360°
dönerek etrafı izlemek gerekir.

BÖLÜM 5
DENİZ BiLGiSi

Su ortamlarının fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri dalgıçları


doğrudan etkiler, Bu özellikler, dalış emniyeti ve su altına uyum
bakımından dalgıçların bilmesi gereken temel bilgiler arasında yer alır.
Bunlar arasında denizlerde sıcaklık, tuzluluk, akıntılar, dalgalar ve
rüzgarlar gibi değişken özelliklerin bilinmesi ön plana çıkar. Ayrıca, su
ortamlarının genel dip yapısı, sualtı canlıları ve suların termal
tabakalaşma hareketleri hakkındaki temel bilgiler, dalış planlarının
yapılmasında ve uygulamasında çok önemli ve yararlı yer tutar.

DENİZLERDE SICAKLIK ve TUZLULUK

Deniz biliminde denizlerin ilk 100 m'lik derinliği yüzeysel tabaka


olarak kabul edilir. Güneş ışınları, atmosferik ısı değişimleri,
rüzgarlar ve buharlaşma gibi deniz suyu sıcaklığını doğrudan
etkileyen en önemli etkenler, yüzey suları denilen bu kısımda gerçekleşir.
Sıcaklık (temperature) ve tuzluluk (salinity) deniz suyunun değişmez
özelliklerini oluştururlar. Tuzluluk, bazı okyanus akıntılarının oluşması,
suyun yoğunluğu ve donma sıcaklığı gibi deniz suyunun birçok fiziksel
ve dinamik özelliklerini belirleyici rol oynar. Nehirler ve yağmurlar
denizin tuzluluğunu azaltıcı etki yaparken, buharlaşma ise arttırıcı etki
yapar. Kızıldeniz ve Umman denizi gibi subtropik bölgelerde
buharlaşma fazla
olduğundan, bu denizlerde
tuzluluk fazladır. Tuzluluk günlük
meteorolojik etkilerle değişmez.
Değişse bile farklı
yoğunluklarından kaynaklanan
deniz suyunun dikey hareketleri ile
çabucak karışıp homojen hale
gelir. Akdeniz’in yüzey sularında
tuzluluk batı kesimlerde %0.36-
0.38, doğu kesimlerde ise %0.36-
0.40 (litrede 36-40 gr) arasındadır
(Şekil 26). Ancak bu rakamlar kış
ve yaz aylarında değişebilir.
Mevsimsel tuzluluk değişimleri
Şekil 26. Akdenizde yüzey tuzluluk %10 civarındadır.
eğrileri dağılımı
Denizlerin yüzey suları ile derin sulan arasında sıcaklıkları
farklıdır. Yüzey suları çok miktarda güneş ışınlan etkisinde kalır.
Bu nedenle deniz suyunun gece-gündüz ve mevsimsel sıcaklıkları
farklıdır. Bu fark okyanuslarda 28° ile -1° C arasında değişir. Ortalama
17.5° C'ye sahip olan okyanus sularının sıcaklığı -2 ile 28° C arasındadır.
Akdeniz bölgesinde yaz ve kış aylarına göre denizsuyu sıcaklıkları (Şekil
27) de verilmiştir Buna göre yaz aylarında denizsuyu sıcaklığı doğu
Akdeniz bölgesinde 28° C'ye ulaşırken kış aylarında 16° C ye kadar
düşmektedir.

Şekil 27. Akdenizde yaz ve kış mevsimi ortalama su sıcaklık dağılımı

Sahil kesimlerinde günlük sıcaklık değişimleri 2°-3° C


arasındadır. En belirgin yıllık değişimler ise ülkemizde Karadeniz
bölgesinde 10-20°C'ye ulaşır. Akdeniz’de İskenderun-Kıbrıs-Rodos hattı
batısında sıcaklık değişim miktarı 15-20° C, bu hattın doğusunda
kalan bölgelerde 20-25° C arasındadır, «aradenizde bu değerler 10-15°
C' dir. Derinliğe bağlı sıcaklık azalmaları özellikle Akdeniz’de azdır.
Pratikte dalgıçlar, kullanacakları elbise ve kurşun kemerleri için
bulundukları bölge ve denizlerin sıcaklığı ve tuzluluğu hakkında genel
bir bilgiye sahip olmalıdır.

AKINTILAR (Currents)

Denizlerde akıntılar en önemli kütlevi su hareketleridir. Rüzgar,


tuzluluk ve sıcaklık, Gel-Git olayları, Boğazlar ve Dalgalar
akıntıların oluşmasının en belirgin nedenleridir. Bu akıntılar
dünyanın bazı yerlerinde çok belirgindir.
Rüzgar Akıntıları
Rüzgarlar genelde yüzey akıntıların oluşmasına neden olur.
Dünyamız ekvatordan itibaren 30° kuzey ve 30° güney enlemler
arasında alize rüzgarlarının etkisindedir. Dünyanın doğudan batıya
doğru olan dönme yönüne dik olarak esen ekvator (alize) rüzgarları
büyük yüzey akıntıları oluştururlar (Şekil 28). Rüzgarların etkisinde
oluşan bu akıntılar kuzey yarımkürede soldan sağa doğru, güney
yarımkürede sağdan sola doğru hareket eder.

Şekil 28. Ekvator bölgesinde dünyanın dönme etkisi ile oluşan


önemli akıntı yönleri

Tuzluluk ve Sıcaklık Akıntıları (Thermohalin currents)


Su sıcaklığı ve buna paralel olarak tuzluluk miktarlarındaki
değişimler okyanuslarda özellikle yoğun ve soğuk dip akıntılarının
oluşmasına neden olur. Kutuplarda soğuyarak hacmi küçülen sular
dibe iner ve ekvatora doğru hareket eder. Soğuk dip akıntıları, ısınan
ekvator bölgesinde genişleyerek yükselir, yüzeye çıkar ve yüzeyden
kutuplara doğru hareket eder. Bu büyük boyutlardaki su akıntılarının
dalgıçları etkilemesi söz konusu değildir. Gel-git, boğaz ve dalga
akıntıları dalış ortamlarını daha çok etkiler.
Akdeniz, Cebelitarık Boğazı ile Atlantik Okyanusuna bağlı bir tali
deniz görünümündedir. Bu iki denizin su yoğunluklarının farkından
dolayı oluşan termohalin akıntılar, gel-git ve dünyanın dönme etkisi ile
yaklaşık 200 m kalınlığında az yoğun bir su tabakası halinde bu
boğazdan Akdeniz’e girer. Bu kalınlığın altında ise tuzlu Akdeniz suları
Atlantik’e doğru akar. Kuzey Afrika sahilleri boyunca ilerleyen akıntı,
İskenderiye ve İsrail açıklarından kuzeye yönelerek İskenderun Körfezine
ulaşır. Buradan batıya yönelir ve
Mersin Antalya çizgisini izleyerek
Girit’e ulaşır (Şekil 29). Bu akıntı
Akdeniz’de izlenen ve denizle ilgisi
olanlarca bilinen tipik su hareketidir.

Şekil 29. Akdeniz ve Karadeniz’de görülen


önemli akıntı yönleri

Gel-Git Akıntıları (Tidal currents)


Güneş, dünya ve ay uzay boşluğunda karşılıklı olarak birbirlerini
çekerler. Dünya güneş etrafında 24 saate bir döner. Güneş çekimini
dengeleyen bir hızda ve bir yörüngede yer alan dünyanın, güneşe olan
uzaklığına göre mevsimlerin oluşması gerçekleşir. Ay da aynı şekilde
dünya etrafında döner. Ancak bu dönmenin hızı 24,50 saattir, buna
ay günü denir. Ay ve Güneşin çekim kuvveti etkisinde kalan dünyada
hareket edebildikleri için en çok su kütleleri (denizler) bu çekimin
etkisinde kalır. Gel-git olayı Ay ve Güneşin Dünya üzerine yaptıkları
çekim etkisi sonucu oluşan su hareketidir (Şekil 30).
Düzenli olarak oluşan bu hareketlerden seviye yükselmesine gel
alçalmasına git denir. Okyanuslar ve ekvatoral denizler ay çekim
kuvvetinden en çok etkilenen bölgelerdir. Çekim etkisi deniz sularının
yükselmesine neden olur. Ay ve güneş aynı doğrultuda bulundukları
zaman çekim en fazla olacağından gel-git boyutları maksimuma ulaşır.
Gel-git olayının peryodu ve şiddeti Güneş ve Ayın dönme peryotlarına ve
denizin dip yapısına bağlı olarak değişir.
Coğrafi bölgesine göre karalarla çevrili iç denizlerde gel-git
sırasında denizin alçalışı ve yükselişi 10 cm ile 1 m arasında
değişebilir. Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında bu rakam 10-20 cm
arasındadır. Kuvvetli gel-git'ler büyük okyanus kıyılarında geniş kıta
sahanlığı olan sahil ve boğazlarda görülür. Örneğin Manş denizinde,
Hürmüz boğazında deniz yükselmesi 5 m' yi bulur. Bu bölgelerdeki bazı
iç koylarda ve kapalı denizlerde gel-git seviye miktarı daha da yüksek
olabilir. Örneğin bu rakam, Kalifornia Körfezinde 12.3 m. , Kanada'nın
Fundy Körfezinde 19.2 m. ve Fransanın Granuille Bölgesinde 16.1 m.
olarak kaydedilmiştir.
Şekil 30. Ay ve Güneş çekimi ile gel-git olayının gelişmesi

Gel-git peryodları günde bir, iki veya düzensiz olmak üzere üç


şekilde gerçekleşebilir. Örneğin; Meksika körfezinde gel-git günde bir
defa gerçekleşirken, Fransa'nın atlantik kıyılarında günde iki defa
gerçekleşir. Olayın şiddetli yaşandığı bölgelerde gel-git şiddetli bir dalga
hareketi ile başlar ve yükselen su akıntısı gel-git peryodu süresince
sahile doğru akar. Gel-git olayının en büyük etkileri bir boğaz ile açık
denizlere bağlanan iç denizlerde yaşanır. Suyun yükselmesi veya
alçalması sırasında boğazda şiddetli akıntılar meydana gelir. Akıntı
gel-git peryodu dışında da devam edebilir. Akıntıların akış hızı,
bölgesine göre çok yavaş 5 m/sn, şiddetle hissedilen bölgelerde 250
m/sn ulaşır.
Gel-git olayları sırasında su ortamı değişir ve aynı zamanda sualtı
görüş mesafesinde ani değişikliklere neden olur. Dalgıçların bölgesel
gel-git miktarları, peryodları ve oluşabilecek akıntılar hakkında bilgi
sahibi olmaları gerekir.
Boğaz Akıntıları
Boğazlar, denizler arası ilişkiyi sağlayan geçitlerdir. Bu geçitlerde
oluşan akıntılar başlıca iki faktörün kontrolündedir. Bunlardan
birincisi iki deniz arasındaki su bilançosu farkı, diğeri ise boğazın
şekli derinliği ve pürüzlülüğüdür. Genelde boğaz akıntıları birbirine
ters yönde olan iki akıntı sisteminden oluşur. Bunun tipik bir örneği
İstanbul Boğazıdır. Akdeniz-Marmara yönünden gelen yoğun sular dipten
Karadeniz’e doğru akarken, az yoğun Karadeniz suları yüzeyden
Marmara’ya doğru akar (Şekil31).

MARMARA DENİZİ
KARADENİZ

Şekil 31 İstanbul Boğazı dip yapısı ve akıntıları. Az tuzlu Karadeniz


sulan üstten Marmara’ya doğru akar

Birbirlerinden dar boğazlarla ayrılmış denizlerin su bilançoları


farklı ise bu durum deniz seviye farklılığına neden olur. Nehirlerden
az su gelmesi ve buharlaşma gibi nedenlerle, denizin biri diğerine
nazaran su kaybına uğruyorsa seviye kaybeder. Bu durumda
boğazlardan düşük seviyeli denize doğru akıntı olur. İstanbul Boğazı
buna yine tipik bir örnek teşkil eder. Zira; Akdeniz’in su bilançosundaki
eksiklik nedeniyle Karadeniz'e göre yılda 3 m seviye kaybettiği
hesaplanmıştır.

Dalga Akıntıları
Açık denizde oluşan rüzgar kökenli dalgalar ve akıntıların kıyıdaki
etkileri çok önemlidir. Dalgalar sahile vurdukları zaman belli bir sığlığa
gelir ve sonra kırılırlar. Gelen su kırılma bölgesinden itibaren
taşınarak sahil boyunca bir hareketin doğmasına neden olur. Suyun bir
kısmı köpüklenme zonunun altında, bir kısmıda sahil boyunca hareket
eder. Düzgün sahillerde oluşan sahil boyu su hareketine "sahil boyu
akıntısı" denir. Sahil boyu gelişen akıntılar uygun yerlerde birikerek
tekrar denize doğru yönelir. Buna" rip akıntısı" adı verilir (Şekil 32). Bazı
sahillerde rip akıntılarının şiddetli olduğu unutulmamalıdır.
Şekil 32. Sahil ve rip akıntıları. Sahile yandan esen rüzgar küçük ölçekte
kıyı akıntılarının oluşmasına neden ölür

Pratikte dalgıçların bulundukları dalış ortamının bölgesel ve yöresel


akıntı özelliklerini bilmeleri gerekir. Dalış planları bu özellikler göz
önüne alınarak hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Akıntının
mevcudiyeti özel dalış planlarının yapılmasını gerektirir. Genel bir
kaide olarak akıntılı ortamlarda dalınmaması tavsiye edilir. Ancak
pratikte hızı ne olursa olsun daima akınlarla karşılaşılır. Bu durumda
şu kaidelere uyulur;

1 - Dalışa daima akıntıya karşı başlanmalı ve mümkünse


akıntısız bir çıkış yeri belirlenmelidir.
2 - Tekne dalışlarında teknenin burnu akıntının geldiği yönü
gösterir. Suya tekne demirinin ipine yakın yerde girilir ve ipe
tutunarak dibe inilir.
3 - Akıntıya karşı başlayan dalışın sonuna doğru dalgıç akıntıyı
arkasına almalıdır. Bu şekilde yorulmadan çıkış yerine ulaşılmış
olur.
4 - Akıntılı bir ortamda açık denize çıkış yapılmış ise, akıntı yönüne
dik olarak kıyıya doğru yüzerek çıkış yapılmalıdır.
5 - Akıntıya kapılıp tekneyi kaçırmamak için çıkış noktasının
teknenin ön tarafında olmasına dikkat edilmelidir.
6 - Akıntılı ortamlara teknelerden yapılan dalış sırasında tekneyi
sevk ve idare edebilecek bir kişinin teknede kalması önemli
bir tedbirdir.
Eğer göllerde veya baraj göllerinde dalış yapılacaksa su hareketleri
ve dip yapısı önceden mutlaka bilinmelidir. Bu ortamlarda beklenmedik
girdap, ters akıntı veya dip akıntıları ile sıkça karşılaşılır. Nehir
yataklarında ağaç gövdesi, dal, eski tel parçaları ve görüntüyü
maskeleyen organik döküntüler dalışı tehlikeye sokar. Tatlı su
ortamlarındaki dalışlar daha çok dikkat ve daha ince planlama gerektirir.

DALGALAR

Deniz yüzeyinde oluşan periyodik su hareketleridir. Gemiler, su


yapıları ve insanlar için daima tehlike oluştururlar. Dalgıçların dalga ve
özelliklerini her yönü ile bilmelerinde büyük yararlar vardır.

Şekil 33. Dalga oluşumunu tanımlayan geometrik boyutlar

Dalga üç boyutu ile tanımlanır. Bunlar ; Dalga Yüksekliği (H), Dalga


derinliği (h) ve Dalga boyu (L) dir (Şekil 33). Dalgaların ardarda iki
tepesinin belli bir noktadan geçiş süresine dalga periyodu (T) denir. Bir
dalganın boyu (L) ve periyodu (T) bilinirse o dalganın hızı (V);

V= L/T (cm / sn) 'den hesaplanabilir.

Bir dalganın tepesi ile çukur bölümü arasındaki mesafeye dalga


yüksekliği (H) denir. Dalga yüksekliği dalga boyuna göre artıkça dalga
kırılmaya doğru meyleder, öyle ki; H/L oranı 1/7 den büyük olduğu zaman
dalga kırılmaya başlar. Bunun işareti de dalga tepeciklerinin köpürmeye
başlaması ile belli olur. Dalgalarla ilgili araştırmalar, dalga hızlarının
dalga yüksekliğine bağlı olmadığını fakat, dalga boyu ve peryodun
arttıkça, hızın da arttığını göstermiştir. Dalga hareketi içerisinde su
zerrecikleri dairesel bir yörüngede dönerler. Bu dairesel yörüngenin çapı
dalga yüksekliği (H) kadardır (Şekil 34). Derine inildikçe dairesel
yörüngelerin çaplan küçülür. Dalga boyunun yarısı derinliğe
ulaşıldığında dalgadan kaynaklanan dairesel hareketler hissedilmez.
Yani dalganın etkisi bu derinlikte biter. Örneğin; 10 m dalga boyu olan
bir dalganın etkisi 5 m derinlikten itibaren hissedilmez.
Su derinliği ile dalga
şekilleri ara- sında ilişki vardır.
Eğer su derinliği dalga
boyunun yarı-sından fazla ise
"Derin su dalgası" buna
karşın derinlik dalga boyunun
1/20 den az ise "Sığ su dalgası" oluşur. Sığ su dalgalarının en bariz
özelliği ze- Şekil 34. Dalga Yayılma mekaniği ve dalgaların etki derinliği
minden etkilenir olmalarıdır. 1/2 ile 1/20 arasındaki kesimde
"Geçiş dalgaları" oluşur.
Dalgalan oluşturan kuvvetler dalgaların şekil ve davranışlarını
etkileyen en önemli nedenleri oluşturur. Bunlar sırasıyla; rüzgar
dalgaları, iç dalgalar, duran dalgalar ve afet dalgalarıdır. Bunlardan iç ve
duran dalgalar, açık denizlerde suların yoğunluk farklılıklarından,
atmosferdeki ani basınç değişikliğinden veya fırtına sonrası sakin
dönemlerde oluşur. Oluşan bu dalgaların boylan oldukça uzundur ve
dikey hareketler hakimdir . Afet dalgaları ise deniz diplerinde oluşan
deprem heyelan veya kasırga önünde oluşan, boyları 4-7 m yüksekliğe
erişen hızlı dev dalgalardır (tsunami). Bunlar arasında dalgıçları
doğrudan ilgilendiren en önemli dalgalar rüzgar dalgalarıdır.

Rüzgar Dalgaları

Deniz yüzeyinden esen rüzgar enerjisinin bir kısmını deniz


yüzeyine olan sürtünme ile harcar. Deniz yüzeyinde kaybedilen bu enerji
kendini dalga hareketleri şeklinde gösterir. Önce dalga boyu 1.73 cm
den küçük "Kapiller Dalga"lar oluşur. Kapiller dalgalardan sonra "Gravite
Dalgaları" oluşur. Bunların dalga boyu 1.73 cm'den büyüktür ve
yerçekimi kontrolünde hareket ederler. Önce oluşan bu küçük dalgalar
rüzgarın hızına, esme süresine ve esme mesafesine bağlı olarak
gelişip büyürler. Deniz yüzeyinde değişik hızla esen bir rüzgardan
tam bir dalga oluşabilmesi için gerekli süre ve mesafeler aşağıda tabloda
verilmiştir. Doğal olarak, dalga yükseklikleri ve periyodları rüzgar hızına
bağlı olarak gelişir ve şiddetlenir.
Örneğin ; 5.1 m/sn hızla esen bir rüzgarın tam bir dalga
oluşturabilmesi için en az 2.4 saat ve 18.5 km lik mesafeden esmesi
gerekir.
Rüzgar hızı Esme Mesafesi Esme Süresi Ortalama peryod Ortalama dalga Ortalama dalga
(m/sn) (km) (saat) (sn) boyu (m) yüksekliği (m)
5.1 18.5 2.4 2.9 8.5 0.27
10.2 140 10 5.7 32.9 1.5
15.3 520 23 8.6 76.5 4.1
20.4 1320 42 11.4 136 8.5

Tablo 2. Rüzgar hızı, esme mesafesi ve esme süresi arasındaki ilişki

Fırtına merkezlerinde" Deniz " tabir edilen şekilsiz ve düzensiz


dalgalar oluşabilir. Rüzgarın durduğu bölgelerde gelişen bu belirsiz
dalgalar yavaş yavaş tam dalgalara dönüşür. Birlikte hareket ederler
ve kopuk ve kırılma olmaksızın düzenli bir şekilde ilerlerler. Yuvarlak
tepeleri ve kavisli çukurları vardır. Düzenli olan bu dalgalara Ölü deniz
dalgaları veya Solagan adı verilir. Bu dalgalarda su nakli yoktur, dikey
hareketler vardır. Denizlerde yayılan bu tip bir dalga uzun mesafeler
kat edebilir. Dalga hareketi sırasında su zerrecikleri dikey yönde
ve dairesel olarak hareket eder. Bu dairelerin çapı derinlere indikçe
küçülür. Dalga boyunun yarısı kadar derinlikte çap % 4'e iner ve pratikte
burada dalga hareketi mevcut olmaz.
Rüzgarın etkisiyle oluşan son dalga şekli "Çatlayan Dalgalar" dır.
Sahile yakın yerlerde oluşan bu dalgalar kırılarak köpürürler. Burada su
zerrecikleri artık dairesel hareket etmeyip sahile doğru ilerler. Sığ
sulara ulaştığında dalganın periyodu hariç diğer boyutları değişir.
Dalga boyu kısalır, dalga derinliği azalır ve bu azalış derinlik dalga
boyunun yarısına gelinceye kadar devam eder. Dalga boyuna eşit
derinliğe ulaşıldığında dalga dairesi dibi yalamaya başlar ve alt kısım
hızını kaybederek yavaşlar. Bu sırada tepe kısmı ilk hızı ile hareketine
devam ettiğinden, önce dalganın yüksekliği artar, sonra tepe kısmı
parçalanarak tabana doğru dökülmeye başlar. Dökülen su dalga
çatlamasının başlangıcıdır ve bundan sonra köpürme ve türbülans
başlar. Köpükler içerisinde sahile vuran su dönüş sırasında tekrar gelen
dalgaların altından veya rip akıntıları şeklinde denize geri döner.
Sahile vuran dalgaların tepe şekilleri sahilin dip yapısına göre
çeşitli şekillerde olabilir ;
a - Tepe üstü uçuşan dalga; Bu tip dalgalar çok az meyilli veya düz
sahillerde oldukça yüksek şekillerde oluşurlar. Dalgalar sahilden oldukça
uzakta uçuşmaya dökülmeye ve parçalanmaya başlar. Geniş surf
alanları oluştururlar ve dalga enerjileri tüm geniş alana yayılmıştır.
Türbülanslı ve akıntılı ortamlar oluşturur.
b -Tepesi parçalanan dalga; Bu tip dalgalar enerjilerini çabuk ve
gösterişli bir şekilde tüketirler. Meyilli dip yapısına işaret eder. Dalga
sahile yaklaşınca tepeler kısa mesafede köpürerek dökülmeye ve
parçalanmaya başlar.
c - Tepesi kaybolan dalga; Çok meyilli dip yapısına işaret eder. Dalga
yükseklikleri fazla değildir. Tepeler köpük oluşturmazlar. Dalga adeta
sahile vurup geri döner.
d -Ölü dalga tepeleri ; Dike yakın meyilli dip yapısına işaret eder.
Deniz inip kalkan bir çalkalanma görünümündedir.
Dalga tepeciklerinin bazı sahillerde uzakta bir yerlerde döküldüğü,
sonra tekrar oluşarak sahilde tekrar döküldüğü görülür. Bu durum ilk
dökülme yerinde topuk tabir edilen bir sığlığın oluğuna işaret eder (Şekil
35). Dalgalar genelde sahile paralel olarak yaklaşır. Ancak sahildeki
girinti, çıkıntı şeklindeki sahil çizgisi değişimleri karşısında birtakım yön
değişikliğine uğrarlar. Konverjan veya diverjan bükülme denilen bu
olaylarla, dalga şiddeti burunlarda artar, koylarda ise azalır (Şekil 36).

Şekil 35. Sahilde görülmeyen deniz içi yükseltilerde


(topuk) dalga kırılması ve oluşan kıyı akıntıları
Dik burunlara belli bir açı ile gelen dalgalar burada kırılarak
(diffraction) yön değiştirir (Şekil 37). Bu durumda burunların hemen
arkasında dalgasız sakin alanlar oluşur. Dik sahillerde dalgaların geri
yansıması durumunda oldukça çalkantılı deniz bölgeleri oluşur. Dalış
mahalline gelindiğinde bu gözlemlere dayanarak dalgıçlar dalmadan
önce sahillerin dip yapısı ve dalgaların muhtemel hareketleri etkileri
hakkında bir bilgi sahibi olurlar.
Şekil 36. Dalgaların kıyı yapısına göre açılarak (Diverjan)
veya kapanarak (Konverjan) yön eğiştirmesi
Pratikte dalgıçlar dipten sahile doğru yaklaştıklarında önce dalga
etki derinliğine ulaşırlar ve dalgayı hissederler. Sahile yaklaştıkça ileri
geri hareketlerin etkisine girerler. Ortamda görüntü azalır ve
tutunmak zorlaşır. Bu durumu önceden kestirip hazırlıklı olmak veya çıkış
noktasını bu tür etkilerden uzak yerlerden seçmek gerekir.

Şekil 37. Dalgaların kayalık burunlara


çarparak kırılması
DALIŞTA GiRiŞ VE ÇIKIŞ NOKTALARI

Dalış ortamı dikkatlice incelendikten sonra dalgıçlar ilk iş olarak


suya giriş ve çıkış noktalarını tespit ederler. Bu tespit işleminde şu
noktalara dikkat edilir;

a - Giriş ve çıkış noktalarının fiziksel yapısı ; Giriş tüm dalış


malzemeleri ile kolayca erişilebilen bir noktada seçilmelidir. Giriş
noktasının taşlık, kayalık, yosunlu, kaygan v. b gibi özellikleri gözden
geçirilir. Görüş mesafesi kısıtlı sularda belirtilen özelliklerin ve su
derinliğinin tespiti zordur. Giriş noktası özellikleri araştırılırken çıkış
noktasının yeri için de aynı gözlemler yapılır. Tekne çıkışlarında tekne
yüksekliğine dikkat edilmelidir.
b - Dip yapısı ; Su altında dalga tesirli kayalık zeminler
dalgıçlar için tehlikelidir. Balçık, eski kazıklar, tekne ve cam
parçaları dalışı olumsuz etkileyebilecek faktörlerdir.
c - Deniz canlıları; Dibe tutunarak yaşayan deniz kestaneleri, dikenli
yıldızlar, tırtıllar ve dikenli likenler gibi canlılar dalama veya batma
halinde dalgıçlara zor anlar yaşatırlar. Ayrıca sancı dolama yosun ve
bitkilere dikkat edilmelidir.
d - Su hareketleri ; Akıntı, girdap ve dalga giriş ve çıkışları
olumsuz etkiler, özellikle şnorkelle yüzülmesi gereken mesafe varsa bu
etkiler öncelikle incelenmelidir. Dalga etki derinliğinden bir an önce
ayrılmalı veya ani etkilerine hazırlıklı olunmalıdır.

Bölgesel özellikler daima ön planda tutularak giriş ve çıkışlarda


bölgeyi iyi bilen tecrübeli dalgıçların önerileri ve uygulama şekilleri
dikkatle izlenmelidir.

TERMAL TABAKALAŞMA (Thermocline)

Denizlerin sıcaklığı bunların ısınma ve soğumasını zıt yönlerde


etkileyen faktörlerin etkisindedir. Denizlerin sıcaklığını kontrol eden en
önemli etken güneş ışınlandır. Işınların önemli bir kısmı denizler
tarafından soğurulur. Deniz sularında ısı kaybına neden olan başlıca
etkenler; buharlaşma ve atmosferik ısı akıntılarıdır. Isınan denizler
mevsimine göre kendisi ısı veren bir kaynak şekline dönüşebilir.
Denizlerin verdiği ısı miktarı yüzey sularının sıcaklığına ve havanın nem
miktarına bağlıdır. Havanın nem miktarı ne kadar düşük ise denizlerden
atmosfere verilen ısı miktarı o kadar artar. Denizlerin sıcaklık kaybının
en önemli etkeni buharlaşmadır. Öyle ki; denizler sıcaklıklarının
yarısını buharlaşma yolu ile kaybederler.
Suyun yoğunluğu sıcaklığına bağlı olarak değişir. Su molekülleri
soğudukça kristalleşme eğilimine gireceklerinden su ağırlaşır. Örneğin
20°C'de yoğunluğu 0.998 gr/cm3 gelen suyun sıcaklığını 0°C'ye
indirdiğimiz zaman yoğunluğu 0.999 gr/cm3 olur. Bu durumda gittikçe
soğuyan su ağırlaşarak dibe doğru yönelir. +4°C'de su en yoğun haline
gelir. Donma noktasında su molekülleri arasında oluşan boşluklar
nedeniyle su-buz dönüşümünde yoğunluk birden düşer. Nitekim buzun
yoğunluğu 0.91 gr/cm3 'dir ve su üstünde yüzer.
Denizlerin kazandığı ve kaybettiği ısı miktarı her denizde aynı
değildir. Bazı denizler ısınırken bazıları soğur. Ekvatordan kuzeye
doğru 25'ci enleme kadar olan bölgelerde denizler ısınırken daha
kuzeydekiler soğur. Bu nedenle iki bölge arasında güneyden kuzeye
sıcak su akıntıları oluşur ve bu şekilde denizlerarası ısı alışverişi
gerçekleşir.

Termoklin
Muhtelif derinliklerde meydana gelebilen soğuk su tabakasıdır. Bu
su tabakaları hem denizlerde hem de göllerde olabilir. Deniz ve göllerde
termoklin oluş nedenleri aynı olmakla beraber boyutları ve etkileri biraz
değişiktir.

Denizsuyu Sıcaklığı (°C)

Şekil 38. Deniz suyu sıcaklıklarının derinliklere göre


mevsimsel değişimleri. En belirgin
değişimler yaz aylarında olmaktadır.
a) Denizler; Doğal olarak güneş ışınlarından etkilenen denizlerin
yüzey suları daha çok ısınır. Yüzey suları ısındıkça daha derindeki
soğuk sular ile aralarında sıcaklıkları farklı iki tabaka oluşur. Buna termal
tabakalaşma (thermocline) denir. Yüzey sularında en bariz sıcaklık
değişimleri yaz aylarında olduğundan termal tabakalaşma ençok bu
aylarda belirginleşir. Sakin ve çabuk ısınmış sularda tabakalar arası
sıcaklık farklılıkları fazladır. Şekil 38'de Fransa kıyılarında yapılan
deniz suyu sıcaklık ölçümleri verilmiştir. Burada ağustos ayına ait eğri
dikkat çekicidir. Zira deniz yüzeyinden derine doğru ilk 50 m'de sıcaklık
değişimi 12-13 °C'yi bulmaktadır. Tropik bölgelerde termal
tabakalaşmanın 15 m derinliğe kadar kadar yükseldiği görülmüştür.
Doğal olarak sıcak yüzey suları az yoğun olduklarından, yüzeyde
bir tabaka oluştururlar. Soğuk sular ise dipte bir tabaka halinde bulunur,
iki tabaka arasında kendisini 10-15 °C'ye varan ani sıcaklık düşüşleri ile
belli eden sınır bulunur. Mevsim sonunda suların soğuması ile
birlikte su yoğunluğu artmaya başlar. +4°C 'de su en yoğun halindedir.
Yoğunlaşan su yavaş yavaş dibe doğru hareket etmeye başlar ve termal
tabakalaşma sınırı gittikçe daha derinlere doğru iner. Bu arada oluşan
dikey konveksiyonel akıntılar sıcak-soğuk su karışımını sağlar.
Mevsimsel dalga hareketleri ve akıntılarda karışıma yardımcı olur.

b) Göller; Tatlı su ortamları denizlere göre rüzgar ve akıntı


yönünden daha sakin olduklarından termal tabakalaşma bu ortamlarda
daha fazladır. Ancak soğuk mevsimlerde göl yüzeylerinin buz tutması ile
yüzey sulan daha soğuk hale gelir. Bu durumda soğuk su tabakası
yüzeyde sıcak su tabakası derinlerde bulunur, ilkbaharla birlikte göl
yüzey suları ısınır ve rüzgar ve dalgaların etkisiyle sular karışarak
sıcaklık yönünden homojenleşir. Yaz aylarında rüzgarların kesilmesi ve
güneş ışıması ile birlikte termal tabakalaşma başlar. Bu süreçte sıcak
yüzey suları ile soğuk dip suları arasında karışma olmadığı için, göl
dibi ortamı oksijensiz kalır. Bu durum bitki ve canlı artıklarının
çürümesine ve bunun sonucu olarakta H2S .CH4 S02 gibi zehirli gazların
ortaya çıkmasına neden olur. Bu gazların ortaya çıkması ve oksijen
azlığı nedeniyle dip bir yandan çoraklaşırken, diğer canlılar oksijenin bol
olduğu yüzeye doğru akın ederler. Bu nedenle; yaz aylarında göl
yüzey sularında yosun ve plankton fazlalaşır. Bu durum dalgıçların görüş
mesafesini ve hareketlerini olumsuz etkiler. Sonbaharın gelmesiyle
güneş ışıması azalır ve rüzgarların etkisiyle göl suları tekrar
birbirleriyle karışmaya başlar. Bir göl ortamının şematik kesiti Şekil
39 'da verilmiştir.

Pratikte dalgıçlar göl dalışlarını kış veya ilkbahar aylarında


yapmalıdır. Dalışların yaz devresinde yapılması durumunda
termoklinlere, zehirli su tabakalarına ve düşük görüş mesafesine dikkat
edilmelidir.
Şekil 39. Göl ortamı ve muhtemel termoklin seviyesi,
(fotik zon: ışık alan bölge, litoralzon : kıyı
bölgesi)

SUALTI CANLILARI

Sualtında yaşayan canlılar kabaca bitkiler, omurgasızlar ve balıklar


olmak üzere uç büyük gruba ayrılırlar. Her grubun içerisinde insan için
zararlı veya zararsız türler vardır.
Hareket edebilen sualtı canlılarının büyük bir kısmı zararsız ve
korkaktırlar. Bu yüzden her turlu ses, ışık ve hareketten etkilenirler
uzaklaşmaya, saklanmaya veya kapanmaya çalışırlar, intikam ve öç alma
duyguları yoktur. Her canlı gibi tehdit hissettikleri zaman korunma
mekanizmalarını harekete geçirirler. Nitekim; su içerisinde canlılar
tarafından ısırma veya sokmalarından kaynaklanan yaralanmaların
büyük çoğunluğu canlıların insana doğrudan saldırmasından çok
kendisini savunması sonucunda oluşmuştur. Bu yaralanmalar en çok bir
deniz kestanesinin üzerine basma, bir vatoz veya trakunyanın üzerinde
yürüme veya kovuktaki bir mürenin ısırması şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Unutulmaması gereken bir nokta da, sualtı canlılarının saldırıları kara
hayvanlarından daha tehlikelidir. Genel bir kaide olarak dalgıçlar sualtı
canlılarına dokunmadan hareket ederler. Hareket sırasında zeminde
yaşayan canlılara sürtünmemek, kovuklarda yaşayan canlıları rahatsız
etmemek gerekir. Dalgıçlar, sualtı canlılarını tanıdıkça doğal olarak
bunlardan gelebilecek zararları öngörerek hareket ederler. Genel olarak
şu önlemlere uyulmalıdır ;

a ) Elbiseler daima başlık ve eldivenle birlikte giyilmelidir.


b ) Bölgede yaşayan zararlı canlıları tanımalı ve ona göre hareket
edilmelidir.
c ) Bilinmeyen ve tanınmayan tipte bir canlıya yaklaşmak veya
üzerine avlamak amacıyla bıçak veya zıpkın ile gitmek
tehlikeli olabilir.
d ) Dalgıç bulunduğu yeri, zemini ve canlıları inceleyerek hareket
etmelidir. Bunun için nötr yüzerlik sağlanmalıdır.
e ) Üzerinde zıpkınla avlanmış balık, böcek veya ahtapot varken
dalgıcın etrafında oluşan kan kokusu başta köpekbalıkları
olmak üzere birçok hayvanı o bölgeye çeker. Saldırgan bir balığın
görünmesi ile birlikte önce avlanmış balıkları ve varsa parlak
çekici eşyaları derhal bırakıp o noktadan yavaş ve sakin
hareketlerle uzaklaşmak gerekir. Sanılanın aksine balık
saldırısı ancak belirli şartlarda ve nadiren olur.
f ) Yosunlar deniz diplerinin olağan örtüşüdür. Boyları metrelerce
uzayabilen yosunlar dalgıçlara dolanarak tehlike
oluşturabilirler. Dolaşma durumunda sert hareket etmeden
yavaş hareketlerle kurtulmaya çalışmak en uygun çözümdür. Dalış
arkadaşlarının da bu ortamlarda birbirlerini kollaması ve
yardımcı olması gerekir.

Zehirli Balıklar

Türkiye Akdeniz kuşağında subtropik bir bölgede yer alır. Bu bölge


denizlerinde zehirli balıkların mevcudiyeti soğuk bölgelere göre daha
fazladır. Dalgıçları ve tüm yüzücüleri ilgilendiren zehirli balıklar
Akdeniz sahil şeridinde sıkça görülürler (Tablo 3). Bunların en
önemlileri kıkırdaklı balıklar sınıfından;
Rina-Vatoz (Dasyatidae familyası), Fulya-Çuçura (Myliobatidae
familyası),Kazık kuyruk (Gymnuridae familyası), Elektrik Balıkları
(Torpedinidae familyası ) gelir. Kemikli balıklar sınıfında ise , Üzgün
balıkları (Callionymidae familyası) iskorpit balıkları (Scorpaenidae
Familyası), Sokar balıkları (Siganidae familyası ), Trakonya balıkları
(Trachinidae familyası) ve Tiryaki balıkları (Uronoscopidae familyası)
gelir. Bu balıkların çoğu dip kumları üzerinde veya içerisinde gizlenerek
yaşayan demersal türlerdir. Bu nedenle sokmaların çoğu üzerlerine
basma sonucu meydana gelir. Balıkların sokma aygıtları türlerine göre
değişebilir.

Vatoz (Rina) Balıkları ; Oval, yassı, genişliği 30 cm den 2 m ye


kadar olan ve bariz olarak yüzgeçleri görülmeyen kıkırdaklı balıklardır.
Kamçı şeklindeki kuyrukları karakteristiktir. Zehir aygıtı testere kenarlı
bir iğne şeklinde olup, kuyruk ucunda ve bir kılıf içerisinde bulunur.
Bazı vatoz türlerinin hedeflerine sahip oldukları zehrin farkında olarak
bilinçli olarak saldırdıkları bilinmektedir. Bunun için
kuyruklarını hedeflenen nesneye doğru ani olarak bükerek yaparlar.
Yumuşak zemini olan sığ sahillerde, lagünlerde ve nehir ağızlarında
sıkça gözlenir. 200 m derinliğe kadar yayılım gösterirler.

Fulya- Çuçura Balıkları ; Vatozlara çok benzerler, kamçı


şeklindeki kuyrukları çok uzundur. Kafa vücuttan belli olacak şekilde
ayrılmıştır. Bu balıklar yarı pelajiktir yani tabanda veya su içerisinde
bulunabilirler. Su yüzeyinde yüzdükleri görülmüştür. Zehir aygıtları
kuyruk ucunda bulunur.

Kazık kuyruk Balıkları ; Tüm Rina balıklarının özelliklerini


taşımakla beraber kuyrukları kısadır. Demersal bir tur olup 60 m
derinliğe kadar kumlu çamurlu diplerde yaşarlar.

Elektrik Balıkları ; Bu balıklar elektrik akımı üretme yeteneğine


sahiptir. 70 v 'ta kadar elektrik üretebilirler ve bu özelliklerini hem
korunma hem de avlanmak amacıyla kullanırlar. Vücutları daire
şeklinde, kuyrukları uzamış ve yüzgeçlidir. Demersal tur olup 60 m
derinliğe kadar yayılım gösterirler.

Üzgün Balıkları ; Boyları 10-15 cm, pulsuz, solungaç kapakları


dikenli, kumlu çamurlu zeminlerde yaşayan, bazı türleri 650 m derinliğe
kadar yayılım gösteren demersal balıklardır. Zehri hafif olup insanlarda
hayati tehlike oluşturmaz.

İskorpit Balıkları; Ilıman denizlerde yaşayan yüzlerce türü


bilinmektedir. Çoğu türleri demersal balıklardan olup kayalıklı kumlu
kıyılarda çok bulunur. Sırt anüs ve karın yüzgeçlerindeki dikenlerin
tümü zehirlidir. Boyları 20-50 cm arasında 1000 m derinliğe kadar yayılım
gösteren, zehri şiddetli balıklardır.
Vatoz (Dastyatis Centroura) Çuçuna (Myliobathus aquila)

Elektrik Balığı (Torpedo torpedo) Kazık Kuyruk (Gymnura


altavela)

İskorpit (Skorpaena notata) Sokar (Siganus rivulatus)

Üzgün Balığı (Callionymus maculatus) Trakonya (Trachinus


radiatus)
Sokar Balıkları; Yassı vücutlu, kuyrukları hafif çatallı,
boyları 10-40 cm arasında değişen balıklardır. Zehirli iğneleri sırt,
karın ve anüs yüzgeçlerinde bulunur. Zehri hafif olup insana hayati
tehlike oluşturmaz. Avlanıp tüketilen balıklardandır.
Trakonyalar; Dalgıçlar ve yüzücüler için en tehlikeli zehirli balık
türleridir. Kıyılarda kumlu çamurlu zeminlerde yaşarlar. Sıcak
mevsimlerde üremek amacıyla 5-6 cm sığlıklara kadar gelirler.
Başları hafifçe dışarıda kumlara gömülü olarak yaşarlar. Dinlenme
halinde sırt yüzgeçleri yatıktır. Ürkmesi durumunda yüzgeçleri dikleşir,
solungaç kapakları açılır ve en ufak temasta sokar. Boyları 20-40 cm
arasında değişir. Zehirli dikenleri sırt yüzgecinde 3-5 adet ve solungaç
kapağı üzerlerinde bulunur.
Tiryaki Balıkları; Demersal et yiyici bir balıktır. Köşeli kübik
kafası ile tanınır. Gözler başın üst kısmında yer alır. Zehirli iğnesi omuz
dikenindedir. Aynı trakonyalar gibi kumlar içerisinde baş hafifçe dışarıda
gömülü olarak yaşarlar.
Rina grubu balıklarının sokması ilk on dakika içerisinde şiddetli bir
ağrı ile başlar. Ağrı tüm uzuvları etkiler ancak; en çok sokma yerini
çevreleyen 10 cm1 lik bir alan içerisinde keskin, spasmik veya zonklama
şeklinde hissedilir. Giderek şiddetlenen ağrı yaklaşık 90 dk. sonra
azalmaya başlar. Ancak, hafif de olsa 6 ile 48 saat devam eder. ilk 5
dk içerisinde şiddetli ağrı nedeniyle baş dönmesi, baygınlık hatta kalp
yetmezliği görülebilir Daha aşırı sendromlarda ise tansiyon düşüklüğü,
kusma, ishal, şişme, kas uyuşması şeklinde gittikçe ağırlaşan ve sonu
ölüme varabilen bir tablo izlenebilir.
Trakonya yaralanmaları, ilk olarak ani bir yanma veya cam
saplanması hissine benzeyen bir ağrı ile başlar. Ağrı tüm uzuv boyunca
yayılır ve ilk yarım saat içerisinde şiddetlenerek devam eder. Ağrının
şiddetiyle çırpınmalar, bağırmalar hatta şuur kaybı görülür. Çoğu
durumlarda morfin bile ağrıyı kesmede yetersiz kalır. Acıyı azaltmak
için yarayı sopa ile dövenler, parmağını kesenler, yarayı sirkeli kağıda
sararak yakanlar bilinmektedir. Eğer hemen müdahale edilemezse
ağrı belli bir bölgede odaklanır ve hasta devamlı idrar çıkarma ihtiyacı
hissedebilir. Yara ilk yarım saat içerisinde kızarır, şişer ve tüm vücuda
yayılabilir. Şişlikler 10 gün kadar sürebilir. Başlangıçtaki ağrı, baş ağrısı,
ateş, titreme nöbetleri, sayıklama kusma, terleme ve bayılma gibi
etkilerle devam eder. Trakonya sokmaları sonucu ölümlere
rastlanılmıştır.
BÖLÜM 6

SUALTI FİZYOLOJİSİ

DALIŞ TEHLİKELERİ. KAZALARI ve HASTALIKLARI

Bir atmosfer basınç altında yaşayan insan vücudu, sualtı


derinliklerine indikçe artan basınç karşısında yaşam fonksiyonlarını
doğrudan etkileyen ve tehdit eden tehlikelerle karşılaşır. Sualtında etkili
olan fizik kanunları ve ortam özellikleri temel fizyolojik işlevleri
etkiler, değiştirir ve bozar. Tüm bilgi ve becerilere rağmen unutkanlık,
yanlış uygulama veya beklenmedik bir olay, dalışın tüm kaide ve
uygulamalarını bozabilir veya yok edebilir. Dalgıçlar
karşılaşabilecekleri bu tehlikelerin, belirtilerini, nedenlerini,
sonuçlarını, önlemlerini ve tedavilerini bilmek zorundadırlar. Dalgıçlar
derinlere doğru süzülürken artan basınç karşısında karşılaştıkları
tehlikelerin benzerleriyle dalış sonunda yükselirken; yani azalan basınç
karşısında da karşılaşabilirler.

Azot Narkozu (Nitrogen Narcosis)

Su altında basınçlı hava solumak kişiye göre değişebilen davranış


ve algılama bozukluklarına neden olabilir. Bu sendroma azot narkozu
denir. Dalgıcın azot karşısındaki etkileşimi uyuşmaya kadar giden
belirtiler zinciri ile ortaya çıkar. Derinlik sarhoşluğu olarak da anılan
bu durumun nedenleri, günümüzde de kesin olarak bilinmemektedir.
Bir gaz karışımı olan havanın esas bileşenleri % 21 oksijen ve % 78
azottur. Soluma sırasında oksijen kan hemoglobini ile bileşik yaparak
kimyasal bağlarla dokulara girerken, azot vücut dokularıyla ve kanla
bileşik yapmayan aktif bir gaz olarak kalır. Henry ve Graham
kanunları uyarınca basınç altında vücut dokuları bu gazı absorbe eder.
Su altında azot kısmi basıncı P (azot) = 3.2 atm 'e ulaştığında merkezi
sinir sistemi dokularına narkotik (uyuşturucu) etki yapmaya başlar.
Solunan havadaki azot kısmi basıncının 3.2 atm. olması için 4.1 atm.' lik
bir ortam basıncı gerekir ki bu basınç yaklaşık -30 m derinliğe tekabül
eder. -30 m. derinlik azot narkozu etkisinin başlayabileceği
derinliktir. Narkoz etkisi kişiden kişiye değiştiği gibi aynı kişi
üzerinde günden güne değişebilir. Azotun narkotik etkisi sinsi
ve aldatıcı olabilir, iki dalgıçtan birisi narkoz etkisine girerken diğeri
girmeyebilir veya kişi narkoz etkisine girmeden birçok defalar aynı
derinliğe girmiş olmasına rağmen son girişinde narkoz etkisinde kalabilir.
Azot gazının basınç altında sınır dokularının dış çeperlerini
ayrıştırarak bozduğu sanılmaktadır Bu durum sinirsel uyarı-algılama
sisteminde iletişim düzensizliklerine neden olur. Algılamada ve
yorumlamalardaki düzensizlikler insan üzerinde alkol benzen bir etki ile
kendisini belli eder Başlıca belirtileri , aşırı güven hissi, kendini
neşeli ve formda hissetme ile başlar (Öfori). Derinlere gittikçe
belirtiler daha belirginleşir ve ağırlaşır. Derinliklere göre azot
etkisi Tablo 4’te verilmiştir..

Azot Narkozunun
Derinliklere Göre Etkileri

orta dereceli öfori (kendini formda ve


4 atm
neşeli hissetme), geciken tepkiler kol ve
( 30 m )
bacaklarda titreme

uyku hali, hayal görme, algılama


6 atm
bozukluğu, gülme hissi, hareketlerde
( 50 m )
koordinasyonsuzluk

neşe ve keyiflenme, düşünce


8 atm
bozukluğu, kontrol dışı gülme ve korku
( 70 m )
tepkileri

10 atm tam uyuşma , düşünce bozukluğu, akli


(90 m) işlemlerin durması

Tablo 4. Azot narkozu etkisi ve derinliklere göre gelişen belirtileri


Narkoz etkisinin başlaması ile beraber, dalgıçta dalış kurallarına
karşı lakaytlık ve anormal davranışlar başlar. Bu durumda iken daha
derinlere inmek sonu ölümle sonuçlanabilecek hata ve hareketlerin
artmasına neden olur. Basınç azaldığı zaman sinir çeperleri eski haline
gelir ve sinirsel algılama önceki normal haline geri döner. Bu nedenle,
Azot narkozu hissedildiği anda bulunulan derinlikten 2-3 m
yükselme ile narkoz etkisi aniden ortadan kalkar.
Narkotik etki, basınç arttıkça ve soluma zamanı uzadıkça daha
fazladır. Ayrıca, korku, stres, yatıştırıcı ilaçlar, alkol, soğuk su, kanda
görülen yüksek karbonmonoksit ve karbondioksit kısmi basıncı ve
sualtına 25 m/dk 'dan daha hızlı yapılan inişler narkoz etkisini
arttıran nedenlerdir. Zayıf kişilerde narkoz daha fazla görülür.

Derin dalış yapan dalgıçlar -30 m'ye yaklaşırken birbirlerini dikkatle


izlerler. Arkadaşında anormal bir durum hisseden dalgıç önce arkadaşı
ile haberleşerek onu yakın takibe alır ve gerekirse kendisini derhal
yükselterek sığ seviyelere getirir. Genel bir kural olarak o gün mükerrer
dalış yapılacaksa bir daha o derinliğe inilmez. Azot narkozu her şeyden
önce iyi bir dalış planlaması ve dalış kurallarının tam uygulanması ile
önlenebilir

Vurgun (Decompression Sickness)

Basınç altında soluma ile vücudun absorbe ettiği azot gazı


basıncın azalması ile birlikte tekrar gaz olarak açığa çıkmaya başlar.
Kanda oluşan azot mikrokabarcıklar normal solunum yolu ile dışarı
atılırlar. Eğer oluşan kabarcıkların solunum yolu atılması için yeterli
zaman yoksa damarlar içerisinde dolaşmaya başlar ve rastladığı
herhangi bir damarı tıkayarak vurgun (caisson hastalığı) denilen
hastalığın oluşmasına neden olur.
Herry ve Graham Kanunlarına göre azot gazının vücut dokularına
girmesi kısmi basıncı ile doğru orantılıdır. Bu basınç ne kadar çok ve
uzun sürerse dokuların azot gazına saturasyon (doygunluk) dereceleri o
kadar artar. Azotun vücut içerisindeki absorbsiyon hızı aynı zamanda
dokuların cinsine ve içerisindeki kan dolaşım hızına bağlıdır. Bu açıdan
bakıldığında azotu çabuk absorbe eden ve geri veren dokulara "hızlı
dokular" denir ve bunların başında beyin dokuları gelir. Kan dolaşımının
az olduğu yağ ve kıkırdak dokuları gibi "Yavaş dokular" azotu yavaş alır
fakat yavaş geri verirler. Bunlar arasında yağ dokularının azota karşı
ilgisi oldukça fazladır. Bundan dolayı daha çok miktarda azot
absorbe ederler.
Yükselişe geçen dalgıcın azalan basınç karşısında vücut dokuları
azotu atmaya başlar. Dokulardaki azot önce kana, oradan da ciğerlere
gelerek solunum yolu ile atılır. Azotun yavaş dokulardan tamamen
atılması 24 saat sürer. Kandan solunuma verilerek atılan azot miktarı
dokuların kana verdiği azottan az ise kanda azot birikmesi başlar. Yüzey
basıncına gelindiğinde, kanda atılamayarak biriken azot kabarcıklanmaya
başlar. Bu durum dip zamanı ve çıkış hızı limitleri aşıldığında veya
dekompresyon hatalarından sonra ortaya çıkar.
Dip zamanı uzun fakat derin olmayan dalışlarda yavaş dokular
yavaş fakat çok azot absorbe ederler. Hızlı dokular ise kısmi basınç az
olduğundan hızlı fakat az miktarda azot absorbe ederler. Yükselme
sırasında, hızlı dokular azotu kolayca ve hızla gen verirlerken, yavaş
dokular azotu kolayca ve hızla geri veremezler. Yüzey basıncına
ulaşıldığında yavaş dokular kana azot vermeye devam ederler. Bu son
durum kanda azot kabarcıklarının oluşumuna neden olur. Bu nedenle,
vurgun olaylarının büyük bir kısmı yüzeye vardıktan saatler sonra
meydana gelir.

Kısa ve derin dalışlarda hızlı dokular çok miktarda ve hızla azot


absorbe ederler. Bu tür dalışlarda çıkış hızına çok dikkat edilmelidir.
Pratikte sade bir dalış sonrası takılan bir çapayı veya düşen bir eşyayı
çıkarmak için yapılan bu tur dalışlar oldukça tehlikelidir. Zira kanda
birinci dalıştan kalma ve zararsız boyutta dolaşan mikro kabarcıklar bu
dalıştan sonra birden büyüyerek zararlı hale gelebilmektedir. Pratikte,
herhangi bir dalıştan sonra 15 m 'nin altına kısa da olsa dalış
yapılmamalıdır.

Vurgunu Arttıran Nedenler

Dalış bittikten sonra solunum ile vücuttan azotun atılışı 12 saat


süreyle ve gittikçe azalarak devam eder. Dalış sonunda dalgıcın vücudu
gaz içeren fakat kabarçıklanmayan bir kola şişesine benzetilebilir. Bu
durumda vücutta zararsız bir seviyede bulunan azot gazının
kabarcıklanmasını teşvik edecek dış etkenlerden kaçınmak gerekir.
Dalıştan sonra vurgun ihtimalini artırabilecek çeşitli etkenler olabilir.
Bunlar sırasıyla ;

a-Sıcak Duş, Henry kanununa göre gazların sıvılar içerisindeki


çözünmesi o gazın kısmi basıncı ile doğru, ortamın sıcaklığı ile ters
orantılıdır .Başka bir ifadeyle, basınç arttıkça ve ortam soğudukça
gazların sıvı içerisindeki çözünürlüğü artar. Sıcak ortamlarda gazların
sıvılardaki çözünürlüğü azalır. Dalgıç, sualtından azot çözünmesini
arttıran soğuk bir ortamdan çıkmıştır. Sıcak duş altına girmesiyle vücut
sıcaklığı artmaya ve kandaki azot çözünürlüğü azalmaya başlar. Bu
durumda azot gazının kandan ayrılarak kabarcıklanma şeklinde açığa
çıkmaya başlayabileceğini unutmamak gerekir.
b-Alkol, Alkolün vücutta damar çeperlerini genişleten ve kan
dolaşımını arttıran etkisi vardır. Dalıştan önce alkol alma durumunda
dokuların azot absorbsiyonu daha fazla olur. Eğer alkol dalıştan sonra
alınmış ise damar genişletici etki azot kabarcıklanmasına neden olur.
Pratikte dalgıçların dalıştan 12 saat önce ve 12 saat sonraki zaman
aralığında alkol almamaları önemle tavsiye edilir.

c-Su Kaybı ve Hareket, Vücutta su kaybı gaz çözünürlüğünü


azaltıcı bir etki yapar. Bu durum kabarcık oluşumunu teşvik eder.
Dalıştan hemen sonra yapılan aşırı hareketler ve sarsıntılar
kabarcıklanmayı kolaylaştırır. Pratikte dalgıçların dalıştan önce ve
dalıştan sonra bol sıvı almaları ve dinlenmeleri gerekir.

d-Cinsiyet ve Yaş, Yaş ilerledikçe istatistikler vurgun


sayılarında artmalar olduğunu göstermektedir. Orta yaş
üzerindeki kadın veya erkekler vurgun tehlikesine karşı daha titiz
hareket etmelidir. Ayrıca yağ dokularının fazlalığından dolayı aynı
koşullarda erkeklere göre kadınlarda vurgun olasılığı daha fazladır.

e-Hastalık, Hastalık ve nekahet dönemleri ile ameliyat sonrası


dönemlerde vücut metabolizması zayıf ve dirençsizdir. Bu durumlarda
solunum yolu ile azotun atılması düzenli ve yeterli değildir.

f-Soğuk Algınlığı, Başta ciğerler ve üst solunum yollarını


etkileyen bu rahatsızlık sırasında nabız ve kan dolaşımı artar, bu
şartlarda vücudun azot absorbsiyonu artar. Soğuk ortamlar bir
yandan bu rahatsızlığı teşvik ederken, diğer yandan deri altındaki
damarların büzüşmesine neden olur. Damarlardaki mevzii daralma bu
bölgelerde kan dolaşımını engeller. Bu durumda deri dokuları tarafından
absorbe edilen azot daha geç atılmaya başlar.

g-Kondisyon ve Şişmanlık, Dalış sırasında vücudun birçok


fonksiyonlarının düzenli ve dayanıklı olarak çalışması gerekir. Dalış
sırasında karşılaşılan birçok zorluk karşısında dalgıç efor ve direnç
harcar. Böyle durumlar karşısında kondisyonu yetersiz olan dalgıçta
aşırı yorgunluk ve tükenme belirtileri ortaya çıkar. Her efor daha fazla
solunum ve daha fazla azot absorbansı demektir. Pratikte dalgıçlar
düzenli beslenme ve sık antremanla formlarını koruyabilirler. Üstün bir
form kalitesi ancak vücutta gereksiz yağ dokuları içermeyen uygun
bir kilo ile mümkündür.

Vurgun Belirtileri
Dekompresyon hastalığının belirtileri genellikle dalıştan kısa bir
süre sonra başlar. Ortaya çıkan belirtiler oluşan azot kabarcıklarının
büyüklüğüne ve miktarına göre değişik şekillerde ortaya çıkar.
Belirtilerin en belirgin şekli kol ve bacaklarda görülen mevzi ağrılardır.
Vurgun belirtilerinin % 50'si dalıştan sonra bir saat içerisinde, % 95'i
dalıştan sonra üç saat içerisinde ve %1'i de yirmi dört saat
içerisinde ortaya çıkar. Nadir olarak dalıştan bir hafta sonra
ortaya çıkan vakalar da kaydedilmiştir. Beyin ve omurilik gibi hızlı
dokularda oluşan kabarcık belirtileri ortaya çabuk çıkar. Kıkırdak ve
kemik gibi yavaş dokularda oluşan kabarcıkların belirtileri daha uzun bir
zaman sonra ortaya çıkar. Vurgun belirtileri en çok rastlanılan
şekilleriyle şunlardır;

a- Kol ve Bacak eklem yerlerinde görülen mevzi ağrılar (%89);


Başta omuzlar olmak üzere sırasıyla el bilekleri, dirsekler, kalça, diz ve
ayak bileklerinde görülür. Vurgun kendisini eklem yerlerinde uyuşma ve
hissizleşme ile belli etmeye başlar ve zaman geçtikçe yerini gittikçe
artan kuvvetli ve derin acıya bırakır. Eklem yeri hareket ettikçe acı artar
ancak belli pozisyonlarda durduğu zaman acı hissedilmez. .

b- Sinir Sisteminde Oluşan Kabarcıklar (%10); görme bozuklukları,


halsizlik, baş dönmesi, mide bulantısı, işitme ve konuşma güçlüğü,
başağrısı, şuur kaybı ve bayılma gibi birçok değişik belirtiler verir.

c- Ciğer ve toplardamarlarda oluşan Kabarcıklar (%1); Bu tür


kabarcıklanma nadir olarak görülür. Bu durumda nefes alma zorluğu
göğüs ağrıları ve öksürük gibi kalp krizine benzer belirtiler ortaya çıkar.

d- Deri dokusunun hemen altındaki kılcal damarlarda meydana


gelen kabarcıklanmalar kaşınma, yanma ve nadir de olsa ciltte benekli
kızarıklıkların oluşmasına neden olur ki, bu durum en hafif vurgun
belirtisi olarak kabul edilir.

Vurgun Tedavisi

Vurgun hastaları ancak dekompresyon odasında tedavi edilebilir.


Belirtilerin ortaya çıkması ile birlikte hasta vakit geçirilmeden
dekompresyon odasına götürülmelidir, ilk belirtiler ortaya çıktıktan
sonra ve nakliye süresince hastanın vurgun tahribatından daha çok
ve kalıcı olarak etkilenmemesi için vakit geçirilmeden şu önlemler
alınmalıdır ;
a- Hasta, baş aşağıda olmak üzere kalça ve ayaklan yaklaşık 300
yukarıda ve aynı zamanda kalbi aşağıya gelecek şekilde sol tarafına
doğru 15° döndürülerek bir tahta veya sedye üzerine yatırılır. Solunum
kontrol edilir, gerekirse suni teneffüs uygulanır.
b- Oksijen verilir. Oksijen uç saat boyunca devamlı verildikten
sonra beş dakika ara verilir ve bundan sonra 25'er dakikalık oksijen,
beş dakikalık hava soluması şeklinde uygulama devam eder.

c- Hastaya ağız yoluyla, mümkün değilse enjeksiyonla 1 gr aspirin


(acetyl calycilic acid) verilir ve bol su içirilir.

d- Vücut sıcaklığı korunur. Bunun için hasta bir battaniye ile sarılır.

e- Hidrocortisonelgr (veya 8 mg Dexamethasone) damardan


enjekte edilir. Bu işlem bir doktor tarafından veya gidilecek ilk sağlık
biriminde uygulanmalıdır.

f- Serum Dextran (dektroz) 500 ml ağır damlalar halinde verilir.


Serum bağlanması sağlık biriminde veya nakliye sırasında yetkili
kişilerce uygulanmalıdır.
Oksijen solutulması akciğerlerdeki azot gazının kısmi basıncını
azaltır. Bundan dolayı kan basıncı ile akciğer havası arasındaki
basınç farkı artar ve bu durumda azotun kandan emniyetle atılması
hızlanmış olur. Dalgıcın şuurunun kapalı veya solunumunun yetersiz
olduğu durumlarda hava yolunun açık tutulması, solunum ve dolaşımın
destekle de olsa devam ettirilmesi gerekir.
Tüm bu önlemlere rağmen vurgun tedavisi ancak basınç odası
bulunan tıbbi merkezlerde yapılabilir. Vurgun olayının meydana geldiği
dalışa ait derinlik, dip zamanı, mükerrer dalış, çıkış hızı gibi temel
teknik bilgilerin bir tarafa not edilerek dekompresyon odasının
bulunduğu yerdeki doktorlara bildirilmesi gerekir. Zira uygulanacak tedavi
bu bilgiler ışığında belirlenecektir. Hasta süratle ve mümkünse bir
doktor nezaretinde bu merkezlere nakledilmelidir. Vurgun belirtileri olan
kişi uçağa binemez. Bu nedenle karayolu kullanılmalıdır.
Dekompresyon odası bir veya iki kişinin içerisine girebileceği ve içerisine
istenilen basınçta hava verilebilen kapalı bir odacıktır. Genelde oda
içerisine hasta ile birlikte doktor da girer ve ilk tedavi onun nezaretinde
uygulanır. Tedavinin prensibi oda basıncını yükselterek oluşmuş azot
kabarcıklarının tekrar dokular tarafından absorbansını sağlamaktır. Bu
gerçekleştikten sonra basınç yavaşça düşürülerek azotun solunum yolu
ile atılması sağlanır.
Vurgun Belirtileri olan kişi kesinlikle tekrar su içerisine
indirilerek dekompresyona sokulmamalıdır. Zira vurgun belirtileri
bir defa başladıktan sonra gittikçe şiddetlenerek artacağından su
altında bayılma kusma gibi olaylar etkisinde hastayı kontrol etmek
ve onu bu vaziyette uzun sure tutmak daha riskli bir durum
yaratacaktır.
Oksijen Zehirlenmesi

Oksijen, bazı koşullarda insan üzerinde narkoza benzer etki yapar.


Oksijenin zehirleyici etkisi üç şekilde ortaya çıkabilir ;

1-12 metreden daha derine tüpün içerisine hava yerine saf O2


doldurarak dalmak
2-Basıncın 2 atm. veya daha büyük olduğu derinliklerde
dekompresyon için oksijen solumak.
3-Oksijen basıncının PO2 1.8 atm. olduğu deriliklere (yaklaşık
-75 m derinliğe ve 8.5 atm. hidrostatik basınca karşılık
gelir) dalmak.

Oksijen zehirlenmesi, göz seğirmesi, adalelerin titremesi,


krampların oluşması, görme-işitme bozukluğu, yorgunluk-uyku hali,
sinirlilik ve şuur kaybı gibi belirtiler ile ortaya çıkar. Oksijen
zehirlenmesi halinde, normal ve temiz havaya çıkarak solumak bu
belirtilerin tedavisi için yeterlidir. Belirtileri hisseden kişi o gün bir
daha dalış yapmamalıdır.

Karbonmonoksit Zehirlenmesi

Karbonmonoksit (CO), tatsız, kokusuz, renksiz ve zehirleyici bir


gazdır. Amerikan standartları, havada 10 ppm'lik karbonmonoksit
içeriğini maksimum kullanılabilir limit olarak kabul etmektedir (1 ppm
= 1 / 1000 000 , milyonda bir birim olarak tarif edilir).
Karbonmonoksit kan içerisinde oksijen taşıma görevini yapan
hemoglobin maddesi üzerine doğrudan etki yapar. Hemoglobin oksijene
ve karbonmonoksite karşı oldukça duyarlı bir maddedir. Her iki gaz ile
karşılaştığında oksijen yerine karbonmonoksit ile derhal birleşerek
"karboksihemoglobin" oluşturur ki bu yeni madde kanın oksijen
taşımasına engel olur. Solunum tam yapıldığı halde vücut
dokularında ciddi oksijen eksikliği meydana gelir. Karbonmonoksitli
havanın derinlerde basınç altında solunması hemoglobin tahribatını daha
fazla arttıracağından zehirlenme etkisi çok daha çabuk ve fazla olur.
Karbonmonoksit zehirlenmesinin belirtileri; kırmızı dudaklar,
yanaklar ve kırmızı tırnak dipleridir. Kandaki karboksihemoglobin
bu kırmızı renklerin nedenidir. Belirtiler gittikçe şiddetlenerek baş
ağrısı, baş dönmesi, zihin karışıklığı, felç, koma ve ölüme varan
bir seyir izlenir
Karbonmonoksit dalgıçlar için sinsi ve tehlikeli bir gazdır.
Derinlerde, karbonmonoksitli hava soluyan dalgıç, zehirlenmenin ilk
belirtileri ile birlikte kendisini kotu hissetmeye başlar ve çıkmak
amacıyla yükselmeye başlar. Basınç azalması ile birlikte tüm
gazların kısmi basınçları da azalmaya başlar. Karbonmonoksit, kanda
oksijenin yerini aldığından kandaki oksijen miktarı da düşmeye başlar.
Oksijen seviyesinin düşmesi ile birlikte aynı hipervantilasyon olayında
olduğu gibi beyin dokuları kanda kalan az miktardaki oksijeni
kendi bünyesinde toplamaya başlar. Bu durum bazı sinir sistemlerini
yavaşlatacağından dalgıç yükselme sırasında "sığ su bayılması"
denilen bir bayılma olayı ile karşılaşır. Bu durumların gerçekleşmemesi
için zehirlenme belirtilerine çok dikkat etmek, en ufak bir belirti
hissedilmesinde dalış arkadaşına haber vererek derhal su yüzeyine
çıkmak gerekir. Karbonmonoksit zehirlenmesi belirtileri gösteren dalgıç
derhal temiz havaya çıkarılır ve mümkünse oksijen solutarak tedavi edilir.
Kandaki karbonmonoksitin bir diğer kaynağı da sigaradır. Sigara
dumanında az miktarda da olsa bulunan karbonmonoksit içim sırasında
kana karışır. Yüzey koşullarında tolere edilebilen bu miktar derinlerdeki
basınç koşullarında tehlikeli olabilir. Bu nedenle kişilerin dalmadan önce
sigara içmemeleri tavsiye edilir.

Karbonmonoksit genelde kömürün veya karbon elementi içeren


hidrokarbon bileşiklerinin oksijenle birleşerek yanması ile ortaya çıkar.
Tüp içerisinden soluduğumuz hava tüp içerisine özel yüksek basınç
kompresörleri tarafından doldurulur. Motor ve kompresörlerde kullanılan
tüm yağlar ise birer hidrokarbon bileşikleridir. Yüksek basınç
kompresörleri tarafından doldurulmuş bir tüp havasının temel
kimyasal bileşenleri Tablo 5'te verilmiştir.

Tüp içerisine basılan havaya karbonmonoksit iki şekilde


bulaşabilir;

a- Kompresörlerin kartel yağları pistonların ve segmanların yüksek


sıcaklığı ile kısmen yanarlar ve bu sırada az da olsa karbonmonoksit
oluşur. Buralardan gelen hava ancak özel filtrelerden geçirilerek tüpe
doldurulur.
Kullanılabilir
Bileşenler
Maksimum Miktar

Oksijen % 20-22
Karbondioksit(C02) 1000 ppm

Karbonmonoksit (CO) 10ppm

Hidrokarbonlar
50 ppm
(metan ve türevleri)

Halojenleşmiş çözücüler 0.2 ppm

Tat ve koku yok

Tablo 5. IAW TO USAF 42B.1.22 (USA) göre kabul edilen


standart basınçlı hava bileşenleri
Filtreler yetersiz veya zamanında değiştirilmemiş ise kompresör
pistonlarından gelen değişik yağ buharları ve gazlar hava ile birlikte tüpe
dolarlar. Bu durumu önlemek için sıcaklığa dayanıklı özel kompresör
yağları ve peryodik bakımları yapılmış filtreler kullanılmalıdır.
b- Kompresör eğer yanmalı bir motor ile çalışıyorsa kompresörün
emiş manifoldu motorun eksoz çıkışlarındaki karbonmonoksitli dumanı
emerek kompresöre verir ki bu yolla gelebilecek karbonmonoksit önemli
miktarlarda olabilir (Şekil 40).

yanmalı motor kompresör tüp

Şekil 40. Yanmalı motor ile çalışan Yüksek Basınç


Kompresörü. Çalışma sırasında eksozdan çıkan
dumanlar tüpe dolarak zehirlenmelere neden
olabilir
Tüplerin doldurulması sırasında kompresörün hava emiş manifoldu
egsoz gazlarını almayacak bir şekilde konumlandırılmalı veya en iyisi
manifolda bir hortum takarak ucunu motordan uzak temiz ve havalı bir
yerde tutmalıdır.
SOLUNUM ve DOLAŞIM SiSTEMLERi

Vücudumuzu oluşturan sinir, sindirim, kas-kemik, solunum ve


dolaşım sistemleri arasında dalma koşullarından en çok solunum ve
dolaşım sistemleri etkilenir. Dolaşım ve solunum sistemleri tüm vücut
dokularına başta oksijen ve diğer gerekli maddeleri taşımak ve dokularda
oluşan başta karbondioksit gibi zararlı maddeleri atmak üzere beraber
çalışan sistemlerdir. Oksijen alma - karbondioksit verme şeklinde kısaca
özetlenen bu sistemlerin çalışmasını yakından tanımak gerekir. Zira
birçok dalış hastalığının odaklandığı yerler bu sistemler üzerindeki
etkilerden kaynaklanmaktadır.

Solunum Sistemi

Akciğerler ve solunum yollarından oluşur. Akciğerler, 12 kaburga


kemiği çiftinin oluşturduğu bir kafes içerisinde yer alan simetrik iki
kanattan oluşmuş süngerimsi bir organdır. Kafesi oluşturan kaburga
kemikleri arka uçlarından omurgaya birleşirler. Birbirlerine ise
genişleyip daralabilen kaslarla bağlıdırlar. Kafesin alt tarafı kalın
kas dokusundan oluşmuş bir diyaframla karın boşluğundan ayrılır. Göğüs
ve karın kasları beraberce genişleyip daralarak ciğerlerde bir vakum
oluşturur ve içerisinin hava dolmasına veya tekrar havayı atmasını
sağlar. Akciğerler "Pleura" denen hava geçirmez bir zar ile kaplıdır
ve bu zar ile göğüs kafesi arasında kaygan bir sıvı bulunur. Akciğerler;
bronşlar, nefes borusu, gırtlak ağız ve burun yolu ile dışa açılır.
Akciğerler içerisindeki ana bronşlar ağaç dallarına benzer şekilde,
daha ufak dallara (bronşiollere) ayrılarak alveol denilen küçük hava
kesecikleri ile son bulurlar (Şekil 41). Alveollerin çeperi kılcal kan
damarları ile çevrilidir. Kandaki oksijen-karbondioksit değişimi burada
gaz geçirgenliği özelliği olan alveol zarları yardımı ile olur. Nefes
alınmadığı zamanlarda ciğerlerdeki iç basınç ile dış basınç birbirine
eşittir ve bu nedenle ne içeri ne de dışarı doğru hava akışı olmaz.
Şekil 41. Akciğerler, bronşlar ve alveollerin yapısı. Kan alveollerin çeperinde
hava ile temas eder ve oksijenlenerek tekrar dolaşıma girer

Solunum hareketi kandaki oksijen seviyesinin düşmesi ve


karbondioksit seviyesinin artması ile başlar. Beyindeki "refleks solunum
merkezleri aldıkları uyarılarla solunumu yönetirler. Sistemi harekete
geçiren uyarı oksijenin düşmesi değil karbondioksitin yükselmesi
ile gelir. Nitekim kanda karbondioksit yükselmesi ile birlikte "asidoz"
denilen ve kanın asitlik derecesini yükselten tepkimeler başlar.
Uyarıyı alan beyin soluk alma emrini verir ve bu şekilde karbondioksit
seviyesi değişimlerine göre solunum sıklaşarak veya yavaşlayarak
devam eder.
Solunum hızını düzenleyen merkez ne var ki yalnızca karbondioksit
seviyesine bağlı olarak uyarılmaz. Korku, Heyecan gibi ruhsal bir çok
faktörün bu merkez üzerinde etkili olduğu bilinmektedir.
Solunum hızının karbondioksit seviyesine bağlı olarak idare
edilmesi şu ilginç durumları ortaya çıkarabilir; kanda düşük oksijen fakat
normal düzeyde karbondioksit varsa solunum hızı artmadan devam eder
veya normal oksijen seviyesine rağmen karbondioksit fazlalığı varsa
solunum hızı artar. Karbondioksit tüm vücut metabolizması tarafından
üretilir ve hücrelerden dışarı atılarak kana verilir. Karbondioksitin vücut
içerisindeki miktarı çok hassas sınırlar içerisinde tolere edilebilir.
Çok az bir fazlalık bile dışa yansıyan ciddi sorunlar yaratır.

Karbondioksit miktarı kan içerisinde normalin üzerinde ise


"Hypercapnia" normalin altında ise "Hypocapnia" denir.

a)Hypercapnia durumu, aşın nefeslenme veya aşırı yorgunluk


sonucu meydana gelir. Karbondioksit kısmi basıncı normalin üzerinde
seviyelere ulaşınca; dalgıçta zihin karışıklığı, baş dönmesi, adale
spazmları, baş ağrısı. bulantı, göğüs adalelerinde sızı ve bayılma
meydana gelir.

b)Hypocapnia durumunda, belirtiler kaslarda titremeler ile


başlar, bilek ve el kasılmaları, adalelerde iğnelenmeler, baş
dönmesi ve bayılma ile son bulur.

Uzun ve yorucu çalışmalar sonunda vücudun doğal olarak daha


çok enerjiye ihtiyacı vardır. Daha çok enerji daha çok oksijen tüketimini
gerektirir ki bu durum daha çok karbondioksit üretimi demektir.
Yorucu her hareketin sonunda vücutta karbondioksit birikimi
normalin üzerine çıkar ve bir hypercapnia durumu ortaya çıkar ve
durum hızlı soluma ile kendisini belli eder. Nitekim yorucu hareketler
durduktan sonra bile daha bir süre hızlı "nefes nefese" soluma devam
ederek karbondioksitin atılması devam eder. Normal şartlarda bir kişi
dakikada 10-20 nefes alıp verir. Solunum refleks merkezi kandaki
karbondioksit seviyesi normale dönene kadar hızlı nefes ritmini devam
ettirir. Ritim hızlandıkça hava tüketiminin de artacağını unutmamak
gerekir.
Kanın oksijen alımını ve karbondioksit atmasını dengeli
tutabilmek için derin ve yavaş soluma yapılmalıdır. Derin ve yavaş
soluma nefes ritmi normale dönene kadar devam etmelidir.
Akciğerlerin hava kapasitesi hakkında genel rakamlar Tablo 6'da
verilmiştir. Ölü hava boşlukları dalgıcın tidal hacminin doğrudan gaz
alış-verişine katılmayan kısmıdır. Normalde yüz sinüsleri, ana soluk
borusu (trakea) ve bronşlarda oluşan bu boşluklara aletli dalışlarda
şnorkelin yada regülatörün ölü boşlukları da eklenir. Soluk alma
sırasında alveole ilk giren hava, bir önceki soluk vermeden arta kalan
havadır. Bu havada karbondioksit fazladır ve soluk almayla beraber gelen
taze havayla karşılaşır. Yine de alveol havasında daima taze
havadakinden daha fazla karbondioksit vardır. Şnorkelin yada
regülatörün hacimlerin eklenmesi ile ve dalış ortamındaki çevre
basıncının göğüs kafesini sıkıştırmasıyla ölü hava boşlukları her
solunumda tidal hacmin % 15-20 sini kapsayabilir. Tidal hacmin azalması
ve olu hava boşlukların artmasıyla olu hava her solunumun daha büyük
bir kısmını oluşturur ve alveol havasındaki karbondioksit düzeyinin
artmasına yol açar. Buna cevap olarak da dalgıç daha sık ve daha derin
solur. Derin ve yavaş soluma alveollerdeki havayı rahatlıkla
değiştireceğinden buralarda karbondioksit birikimi önlenmiş olur.

Ölü Hava Boşlukları


0.25 lt

Tidal Hacim 0.75 Vital Kapasite


Toplam Hacim lt. 5.5 lt.
6.5 lt.
Soluk Alma Rezervi 2.75 lt

Soluk Alma Rezervi 1.75 lt

Rezidüel Hacim 1.0 lt.


Tidal Hacim ; Her solunumda akciğerlere girip çıkan hava miktarı
Vital Kapasite ; Zorlu bir nefes verme sonrasındaki derin bir nefes
almada alınabilen maksimum hava miktarı
Reziduel Hacim ; Zorlu bir nefes verme sonrası akciğerlerde
kalan artık hava miktarı

Tablo 6. Akciğerlerin hava alma kapasitesi ve kullanılan hava hacimleri

Yavaş solumanın bir başka gerekliliği de şnorkel veya regülatörden


hava alırken ortaya çıkar. Her vana, subap, ince boru veya kıvrımlı yapı
hava akımını zorlaştırıcı etki yaratır. Bu tip mekanik yapılar düzgün hava
akımına karşı birer direnç kaynağıdır. Solunum sırasında karşılaşılan bu
direnç derinlerde hava yoğunlaştıkça daha da fazlalaşır. Buna karşı
solumanın yavaş ve derin yapılması bu yönde oluşabilecek problemleri
ortadan kaldıracaktır. Solunum direncini azaltmak için direnci az olan
regülatör ile çapı büyük ve kıvrımları sert olmayan şnorkeller
kullanılmalıdır. Ayrıca ani ve eforlu hareketlerden kaçınılarak derin ve
yavaş soluma düzenini bozmamaya dikkat edilmelidir.
Hyperventilation (Aşırı Solunum)
Dalış tekniğinde solunum kontrolü en önemli becerilerden birisidir.
Korku, panik, aşın kızışma veya heyecan karşısında istemeden de olsa
solunum hızı artabilir. Bu durumda solunumun şekli derin ve çabuk
soluma şekline dönüşür. Aşırı oksijen gelişi ile birlikte kandaki
karbondioksit seviyesi düşer, oksijen seviyesi artar. Hyperventilation
devam ederse kandaki karbondioksit seviyesi daha da düşer ki bu
durumda birden hypocapnia belirtileri ortaya çıkmaya başlar.
Hypocapnia durumunda belirtiler kaslarda titremeler ile başlar.
bilek ve el kasılmaları. adalelerde iğnelenmeler, baş
dönmesi ve bayılma ile son bulur.
Aşırı solunum yapan dalgıcın kanında oksijen kısmi basıncı artmış
karbondioksit basıncı azalmıştır (Şekil 42).

HYPERVANTİLASYONSUZ DALIŞ

Dalış başlangıcı Dalış sırası Dalış sonu

HİPERVANTİLASYONLU DALIŞ

Şekil 42. Hipervantilasyon olayına neden olan kandaki oksjen ve


karbondioksit seviyelerinin durumu. Dalış sonunda
oksijen seviyesi azalmasına rağmen nefes alma
refleksi uyanılmaz

Bu şekilde derinlere inen dalgıcın yeni yüksek basınç karşısında


kanındaki oksijen kısmi basıncı daha da artar ve bu durumda oksijenin
kan içerisindeki çözünmesi biraz daha fazlalaşır. Oksijen fazlalığı
dalgıcın nefesini daha uzun sure tutabilmesini sağlar. Yükseliş sırasında
uzun süre kullanılarak tüketilen oksijen kısmi basıncı çevre basıncının ani
düşmesi ile birden düşer. Bu düşüş belli bir değerin altına indiğinde
beyin tüm fonksiyonlarını durdurur ve bu yeni durum bayılma ile
sonuçlanır. "Sığ su bayılması" denilen bu olay (shallow water blackout)
özellikle tüpsüz dalış yapan dalgıçlarda çok görülür. Aşırı
solunumdan kaynaklanan problemler gözönüne alındığında skin
dalgıçları dalmadan önce aşırı solunumu 3-4 defadan daha fazla
yapmamalıdır. Devamlı dalışlarda arasıra dinlenerek vücudun oksijen-
karbondioksit dengesini sağlamasına fırsat verilmelidir.

Dolaşım Sistemi;

Kalp ve damarlardan oluşur. Görevi solunum ve sindirim


istemlerinden aldığı oksijen ve gıdayı vücut dokularına atardamarlar
vasıtasıyla iletmek, dokularda oluşan karbondioksit ve diğer atıkları
toplar damarlar yolu ile dışarıya atılacakları organlara taşımaktır.
Damarlar çaplan 2 cm ile 0.1 mm arasında değişen ve vücudu bir ağ
gibi saran kanallardır. Kılcal damarlar tüm vücut dokuları ile temasta
olan ve her türlü değişimin gerçekleştiği yerlerdir. Özellikle akciğerlerdeki
kılcal damarlar alveollerin etrafını sararak oksijen - karbondioksit
değişimini sağlarlar. Tüm vücut organları ve dokuları arasında iletişim
damarlarda dolaşan kan vasıtasıyla gerçekleşir. Kan içerisinde birçok
cins hücre taşıyan bir sıvıdır. Bunlar arasında gaz taşıma işlevini
alyuvar hücreleri yapar. Kan dolaşımı aynı zamanda organlar arasında
sıcaklık iletişimini ve dengesini de sağlar. Damarlardaki kanın
dolaşımını bir devridaim pompası yani kalp sağlar. Çok güçlü ve
dayanıklı bir organ olan kalp günde yaklaşık yüz bin defa atar.
Dolaşım sisteminin en önemli görevlerinden birisi de solunum
sisteminden oksijen alıp karbondioksit vermesidir. Özellikle beyin ve
merkezi sinir sisteminin düzenli oksijen ihtiyacı bu yolla karşılanır. Bu
sistemlerin birkaç dakika oksijensiz kalması dokuların ölümü ile
sonuçlanır. Bu bakımdan dalış tekniğinde dolaşım fonksiyonlarının
sağlıklı çalışması gerekir. Kan bir yandan vücut içerisinde
dolaşırken, diğer yandan akciğerlere giderek tüm dokulardan topladığı
karbondioksiti burada bırakarak yerine oksijen alarak temizlenmiş olarak
tekrar atar damarlar sistemine girer.
Kan içerisindeki alyuvarlar hemoglobin içerir. Hemoglobin, gazlarla
kimyasal bileşik yapma özelliğine sahip önemli bir maddedir. Kan
akciğerlerden geçerken solunum ile alveollere dolmuş olan havadaki
oksijen alyuvarlardaki hemoglobine bağlanır. Kan dokulara ulaştığında
oksijen kısmi basıncı düşük bir ortamla karşılaşır ve oksijeni burada
bırakarak yüksek kısmi basınçlı karbondioksiti hemoglobine bağlar. Kan
akciğere geri döndüğünde tekrar yüksek kısmi basınçlı oksijen ile
karşılaşır, burada karbondioksiti bırakır ve oksijeni bağlar. Oksijen
veya karbondioksitin hemoglobine bağlanması alveol çeperlerini
oluşturan ve hava-kan ayırımını sağlayan ince zar etrafında diffüzyon
yolu ile olur. Havanın büyük bir kısmını oluşturan azot gazı kan
tarafından absorbe edilirler fakat, hemoglobin ile birleşmez. Akciğerlere
bırakılan karbondioksit solunum ile atılır.

Karotis-Sinüs Refleksi

Beyne kan taşıyan ana damar olan karotis atardamarında


(şahdamar) kan basıncını devamlı izleyen ve beyindeki kalp ritmini
ayarlayan merkeze (Kardio-İnhibitor merkez) uyarı yollayan
algılayıcılar vardır (Karotis-Sinüs reseptörleri). Vücutta kan basıncı
yükseldiğinde kalp ritmi bu yolla yavaşlatılır. Eğer dalgıcın elbisesi
çok sıkı ve başlığın boynu sıkıyorsa Karotis atardamarı üzerine
gelen bu baskı reseptörler tarafından kan basıncında artma gibi algılanır
ve kalp ritmi yavaşlar. Bu durumda beyne giden kan miktarında azalma
olur ve dalgıç bilincini kaybedebilir. Nitekim bu tip elbiseler giyildiğinde
hissedilebilecek baş ağrısı, baş dönmesi ve bayılma hissi kan
dolaşımının iyi olmadığının işaretidir. Bu durumda elbise başlık veya
ceket derhal gevşetilmeli veya çıkarılmalıdır.

Kramplar

Kramp, herhangi bir adalenin istek dışı kendi kendine kasılması


olayıdır. Aşırı olarak çalışan kasların yüksek oksijen ihtiyacı oldukça
fazladır. Kan dolaşımı ile kas dokularına gelen oksijen yetersiz kalırsa
adalelerde kramp denilen ve adeta adalenin hareketsiz kalıp kilitlenmesi,
ağrıması ve hissizleşmesine neden olan olay meydana gelir. Bu gibi
durumlarda derin ve yavaş soluma yapılırken dinlenmeli, adaleyi
mümkün olduğu kadar gevşetmeye çalışmalı ve kramplı adaleye kan
dolaşımını arttırıcı hafif masajlar yapılmalıdır. Adalenin fazla çalışması,
kan dolaşımının azlığı ve soğuk ortamlar kramp oluşumunu teşvik eder.
Özellikle sert ve büyük paletlerin sıkça bacak kramplarına neden
olduğu bilinmektedir. Krampların devam etmesi halinde sudan
çıkılmalıdır.
VÜCUTTAKİ HAVA BOŞLUKLARI

Bir dalgıcın vücudunda dış basınç değişikliklerinden etkilenen


boşluklar vardır. Bunlar başlıca, kulak, sinüs ve akciğer
boşluklarıdır .Diğerleri ise sırasıyla diş, mide-bağırsak ve
maske boşluklarıdır. Böyle - Mariotte Kanunu gereği dalış
sırasında yükselen ve alçalan basınçların etkisinde kalan bu boşluklarda
üç tip problem ortaya çıkabilir. Bunlar;
a- Sıkışmalar (sgueezes). Basınç yükselmesi sırasında sıkışan
boşlukların oluşturduğu problemlerdir.
b- Ters sıkışmalar (blocs). Alçalan basınç karşısında boşluk
içindeki genleşen havanın oluşturduğu problemler.
c- Aşırı genleşmeden dolayı yırtılmalar. Alçalan basınç karşısında
genleşen ve tahliye edilemeyen havanın neden olduğu problemler.

Kulak Boşluğu
Kulak hem işitme hem de denge organıdır. Dalış sırasında, kulak
içerisinde bulunan hava boşluğun çevre basıncından etkilenerek hassas
işitme ve denge organlarının fonksiyonlarını olumsuz yönde
etkilememesi gerekir. Bunun için, kulağın anatomik yapısı ve kulak
sıkışması olayına bağlı olarak gelişen problemlerin nedenlerini,
belirtilerini ve tedavilerini bilmek gerekir. Kulak uç bolümden oluşur
(Şekil 43) ;

Şekil 43. Kulak iç yapısı. Dış, orta ve iç kulakta yer alan organlar
a-Dış Kulak, Kulak kepçesi ve kulak deliğinden oluşur.
b-Orta Kulak, Kulak deliğini kapatan kulak zan ile başlayıp çekiç,
örs, üzengi denilen küçük kemikler ile bunların içerisinde bulunduğu
boşluğa denir. Kulak zan ve kemikler birbirleri ile temas halindedir.
Orta kulak boşluğu ostaki kanalları denen ince borularla gırtlağa açılır.
c-İç Kulak, oval ve yuvarlak pencere membranları ile orta kulaktan
ayrılır. Uç boyutta yerleşmiş uç adet dairesel halkanın birleşmesi ile
oluşmuş ve sonu beyne giden sinirle biten salyangoz denilen bir organ
içerir. Salyangozun merkezinde denge algılayıcısı sinir uçları bulunur.
Duyma olayı kulak zarının titremesi ile başlar. Titreşim çekiç, örs,
üzengi kemikleri vasıtasıyla iç kulağa açılan oval pencere diyaframına
iletilir. Buradan algılanan titreşimler salyangoz ve sinir yolu ile beyne
iletilir. Salyangoz içi sıvı dolu olan bir organdır. Oval pencereden
yapılan bir itme alttaki yuvarlak pencerenin hafifçe dışarı çıkması ile
dengelenir. Basınç değişimleri doğrudan orta kulak boşluğunu etkiler.
Orta kulak boşluğu içerisindeki basınç çevre basıncından düşük ise
sıkışma olayı meydana gelir. Sıkışma iki şekilde olur ;

1-Dalgıç derinlere doğru inerken çevre basıncı artar ve bu basınç


doğrudan kulak zarı üzerine etki yapar. Basınç etkisiyle kulak zarı içe
doğru çöker. Eğer dengeleme yapılmadan ve ortaya çıkan acıya
tahammül edilerek bu durumda kalınırsa bir miktar su zar çeperlerindeki
kan damarlarından geçerek orta kulakta birikmeye başlar. Bu işlem orta
kulaktaki basıncı düşürmek için doğanın basınç karşısında orta kulağı
korumak için yarattığı bir tedbirdir. Toplanan su miktarı zaman ve
basınca göre az veya çok olur. Dalgıç bu durumda su yüzeyine
vardığında orta kulağa giren su nedeniyle kulaklarında devamlı bir
çınlama sesi duyacaktır. Bu gibi durumlarda dalışı derhal bırakıp bir
Kulak-Burun-Boğaz uzmanına başvurmak gerekir.
Eğer alçalma ani ve hızlı olursa kulak zan basınç karşısında
kendisini korumaya fırsat bulamadan yırtılır. Yırtılma sonunda büyük
bir acı ile çınlama hissedilir ve dış kulakta kan görülür.
2-Kulak zarının diğer yırtılma nedeni östaki borularında oluşmuş
tıkanıklıklardır. Östaki borularının çeperleri sümüksü (mucus) sıvılarla
kaplıdır. Grip, soğuk algınlığı, allerjik tepkiler, ve çeşitli enfeksiyonlar
bu sıvının yoğunlaşmasına akmasına ve sertleşmesine neden
olur ki bu durum östaki borularının tıkanması ile sonuçlanır. Tıkanma
sonunda orta kulak boşluğunun gırtlak ile ilişkisi kesilir ve bu durumda
dalgıç dengeleme yapamaz. Dengeleme güçlüğüne karşın dalmakta
ısrar edilmesi durumunda kulak zarı gelecek basınç karşısında yırtılır.
Bazı kulak-burun açıcı ilaçlar östaki kanallarının açılmasında kullanılabilir
ancak bu tip ilaçların basınç altında ne tur tepki verdikleri henüz
bilinmemektedir. Ayrıca, dalış sırasında ilaç etkisinin azalması
durumunda orta kulaktaki yoğun hava alçalan basınç karşısında
genleştikçe çıkacak yer bulamaz. Bu durum çok ciddi ve tehlikeli
problemlere neden olur. Bu durumda başvurulabilecek en son çare burnu
tıkayıp içeriye doğru kulaktaki havayı emmeye çalışmaktır.
Östaki borularının gırtlağa açıldığı yerlerde boru uçları küçük kaslar
yardımıyla devamlı kapalı dururlar. Bu kaslar çene hareketleri veya
esneme sırasında etkilenerek boru uçlarının açılmasını sağlayabilirler.
Ancak dengeleme işlemine başlamadan alçalmaya başlayan dalgıcın
östaki uçları daha sıkı kapanır. Bu durumda dengeleme zorlaşır. Biraz
yükselerek çevre basıncının azaltılması ve dengelemenin bundan sonra
yapılması uygun olur.
Dengeleme işlemi çeşitli şekillerde yapılabilir. Yutkunma ve çeneyi
sağa sola oynatma östaki borularının açılmasını sağlayabilir. Boru
uçlarının açılmasıyla birlikte gırtlaktaki çevre basıncı orta kulak ile
birleşerek eşitlenmiş olur. Nitekim bu çeşit dengeleme metal başlıklı ilk
aletli dalgıçlar tarafından uygulanmıştır. Burnu iki parmak arasında
sıkarak kulaklara hava üfleme işlemi "valsalva hareketi" olarak bilinir. Bu
şekilde dengeleme günümüz dalgıçlarının çoğu tarafından
uygulanmaktadır.

Dengeleme işlemi sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar


sırasıyla;
a-Dalmadan önce valsalva hareketi ile östaki borularının açık olup
olmadığı kontrol edilmelidir.
b-Dengeleme baş suya girer girmez başlamalıdır. Baş aşağı
alçalmalarda başta kan basıncı artacağından, östaki kanallarını
açmak daha güç olabilir. Bu nedenle alçalmalar ayaküstü
olmalıdır.
c-Alçalma sırasında kulaklarda ağrı hissedilirse derhal yükselip
dengeleme işlemine yeniden başlanmalıdır.
d-Valsalva hareketini zorlayarak yapmak iç kulaktaki oval ve
yuvarlak pencere membranlarına zarar verebilir. Östaki
borularının tıkanıklığı büyük bir ihtimalle soğuk algınlığı
enfeksiyonlarından kaynaklanır. Bu gibi durumlarda dalış
yapılmamalıdır.

Dengeleme yapılamadığı taktirde dış basınç etkisiyle kulak zarı içe


doğru bükülerek çöker. Çökme orta kulak kemikleri vasıtasıyla iç kulağa
açılan oval pencere zarına iletilir ve bu zar da içe doğru çöker. Salyangoz
içerisindeki sıvı bu basıncı alttaki yuvarlak pencereye ileterek onun dışa
doğru bükülmesine neden olur. Bu durumda iken yapılacak şiddetli bir
valsalva hareketi ile orta kulak kemikleri birden hareketleneceğinden ve
oval pencereye aşın bükülme vereceğinden bunu dengeleyen yuvarlak
pencere dışa doğru bükülerek patlar ve salyangoz içerisindeki sıvı orta
kulağı doldurur. Bu durumda dalgıç çınlama, orta kulakta tıkanma hissi,
işitme kaybı ve muhtemelen vertigo hisseder.
Dış kulak kanallarına takılan tıkaçlar dış basıncın kulak zarına
gelmesini önler ancak çıkış sırasında, dalış başlangıcında
hissedilmeyen ve orta kulakta tahliyesi kontrol edilemeyen basınç
kulak zarının dışa bükülerek yırtılmasına neden olabilir.
Vertigo

İç kulakta bulunan salyangozun hemen üst kısmında üç adet


dairesel kanallar vardır. Halka seklindeki bu kanalların duruşları adeta uç
boyutlu bir X,Y,Z eksen sistemi üzerinde duruyor gibidir. Kanalların içi
sıvı doludur ve bu sıvı boyun hareketleri veya yer çekimi etkisi ile
devamlı hareket eder. Halkaların bileşim yerlerinde her yönde sıvı
hareketlerini algılayan sinir uçları yer alır. Beyne ulaşan iç kulak sinyalleri
burada görme sinyalleri ile birlikte değerlendirilir. Hareket ve denge bu
şekilde hem iç kulak hem de görme uyarılan ile birlikte sağlanmış olur.
Görüş mesafesinin kısıtlı olduğu bir ortamda nötr yüzerlikteki bir
dalgıcın denge, görme ve hareket algılamalarında eksiklikler ve
kesiklikler oluşabilir. Bu durum kaybolma hissinin oluşmasına neden
olur. Bu hisle her derinlikte ve özellikle akıntılı ortamlarda sıkça
karşılaşılır. Bazı durumlarda kaybolma hissi kendisini özel bir şekilde
belli eder. Dalgıç hareket etmediği halde kendisini hareket ediyormuş
gibi hisseder ve çevresinin hareket ederek etrafında döndüğünü
görür. Bu duruma vertigo denir. Vertigonun oluşmasında bilinen başlıca
iki önemli neden vardır. Bunlar, iki kulak arasında oluşan basınç ve
sıcaklık farklarıdır. Her iki kulakta da aynı olan sıcaklık ve basınç
herhangi bir nedenle kulağın birinde değişirse aradaki farklılıktan
dolayı vertigo oluşur. Bu durum en çok yırtılan bir kulak zarından
soğuk su girişi veya dengeleme sırasında kulaklardan birinin
açılamaması sırasında ortaya çıkar,
Vertigo yaklaşık otuz saniye kadar sürer ve geçer. Deneyimli
balıkadamlar bu duruma girdiklerinde soğukkanlılıkla geçmesini
beklerler. Ancak vertigoyu bilmeyenler için o anda korku ve panik
başlayabilir. Vertigonun etkisi aniden ortaya çıkar. Bu anda dalgıç nerede
olduğunu nereye gittiğini ve konumunu anlayabilmek için çaba sarfeder.
Vertigo süresince dalma ile ilgili kuralların ihmal edilmesi doğaldır, Bu
durumda derhal bir yere tutunup hareketsiz kalmalı ve bu durumun
geçeceğini bilerek sakin bir şekilde beklenmelidir.

Sinüs Boşlukları
Kafatasının on kısmında alın ve yanak bölgesini oluşturan
kemiklerin içerisinde yer alan dört çift boşluğa sinüs boşlukları denir
(Şekil 44).
Şekil 44. Kafatasında bulunan 4 çift sinüs boşlukları

Bu boşlukların cidarı mukoz dokularla kaplı olup ince kanallar ile


burun ve geniz boşluğuna bağlıdırlar. Boşlukların içerisinde hava
vardır. Hava burun ve genizle ilintili olarak kanallar boyunca dolaşabilir.
Dalış sırasında yükselen basınç karşısında sinüs boşluklarının
dengeleme işlemi valsava hareketi, yutkunma veya çene hareketleri
sırasında olur. Sinüs kanallarında tıkanmalar var ise doğal olarak
dengeleme yapılamaz ve bu boşluklar basınç etkisiyle sıkışma
eğilimine girerler. Buna sinüs sıkışması denir ve kendisini o bölgede
keskin bir acı ile belli eder. Dengeleme yapıldıktan sonra mukoz doku
kanalları tıkayabilir. Bu durumda yükseliş sırasında genleşen hava
aynen alçalmalardaki acıya benzer bir acı hissi verir ki çoğu kez
tıkanıklığı oluşturan mukoz dokunun hava ile dışarı atılması ile geçer.
Atılan mukoz doku bir miktar kanamaya neden olur. Bu sırada
dalgıcın burnundan biraz kan ve sümüksü ifrazat gelir. Bu durum
dalışlarda olağan karşılanır. Normal duruşta sinüs boşluklarından ucu
direkt olarak normal yerçekimi etkisiyle burun boşluğuna boşalır ancak,
yanak altı sinüsleri baş aşağı geldiği zaman burun kanallarına
boşalabilirler. Bazı dalışlardan sonra dalgıçların öne eğildikleri zaman
burunlarından su gelmesi bu yüzden olur. Sinüs kanalları ince ve
yaygın olduklarından mikrobik enfeksiyonlardan ve alerjik
reaksiyonlardan çok etkilenirler. Kanalların tıkalı olması durumunda
dalış yapılmamalıdır.
Akciğerler
Basınç değişimleri karşısında akciğerler Böyle- Mariotte Kanununa
uyarak içi hava dolu esnek bir kap gibi davranırlar. Akciğerlerin alabildiği
hava miktarları ve alınan havanın kullanımı ile ilgili rakamlar Tablo 6'da
verilmiştir.
Aletli veya aletsiz serbest dalıcıların ciğerlerindeki havanın
davranışı biraz farklıdır. Şimdi bu davranışları yakından incelemek
için biri serbest dalış yapan, diğeri aletli dalış yapan iki dalgıcın
ciğerlerindeki olayları inceleyelim;
a-Serbest dalıcı; serbest dalış sırasında dalgıç yüzeyde derin bir
soluk alarak ciğerlerini doldurur. Derinlere indikçe hidrostatik basınç
etkisiyle göğüs kafesi üzerine gelen basınçla birlikte ciğer hacmi
küçülmeye ve içerisindeki hava sıkışmaya başlar. Dalgıç bu şekilde bir
süre dipte kalır. Tekrar yüzeye vardığı zaman ciğer hacmi başlangıçtaki
aynı hacmine döner. Bu durumda ciğerler küçülüp tekrar eski haline
dönmüştür (Şekil 45).

Şekil 45.Serbest dalış yapan bir dalgıcın basınç etkisi ile ciğer hacmindeki
değişimler. Dalgıcın yüzeyde 2 it gelen ciğeri -10 m'de l It'ye
küçülür, yüzeye ulaştığında tekrar 2 It'lik eski hacmine gelir
b-Aletli dalgıç; Dalgıç yüzeyden dibe doğru inerken
regülatöründen hava solur. Derinlere gittikçe yani çevre basıncı arttıkça o
derinlik basıncına göre sıkışmış hava ile nefes alıp vermeye başlar, Bu
durumda dalgıcın ciğer hacmi aynıdır ancak içerisi sıkışmış yoğun hava
ile dolup boşalmaktadır. Dalgıç bir müddet sonra yükselmeye
başladığında ciğerlerdeki sıkışmış yoğun hava genleşmeye başlar.
Örneğin, -10 m de ciğerlerine hava doldurarak yüzeye çıkan dalgıcın
ciğerleri genleşen havanın etkisiyle iki katı genişler (Şekil 46).
Şekil 46.Aletli dalgıcın -20m’den nefesini tutarak yükselmesi durumunda son
10 m'de ciğerlerin genleşmesi ve yırtılması

Hava Embolizması

Basınçlı hava soluduktan sonra yükselen dalgıçlar genleşen havayı


ciğerlerinden tahliye edemezlerse ciğerler şişip genişlemeye başlar.
Genişlemeye tahammül edemeyen alveollerin zarları aşırı gerilir ve bu
durumda küçük hava kabarcıkları kana karışmaya başlar. Genleşme
daha ani ve şiddetli ise alveollerde oluşan hava kabarcığı paketçikler
halinde ciğer dokularını yırtarak göğüs boşluğuna dolar. Kana karışan
hava kabarcıklarının damarları rasgele bir yerde tıkaması ile hava
embolizması (=hava ile tıkanma) hastalıkları oluşur. Damarları
tıkayan kabarcıklar o bölgede dolaşımın durmasına ve dokuların
ölmesine neden olur Tıkanma beynin kılcal damarlarında ise felç
kaçınılmazdır. Kalp dokularının ölmesi ise kalbin durmasına neden olur.
Hava embolizması sonu genelde ölümle sonuçlanan ciddi
rahatsızlıklardır. Bu durumu önlemek için dalgıçlar, asla nefes
tutmadan ve devamlı nefes alıp vererek ciğerlerindeki genleşen havayı
devamlı tahliye ederler. Hava embolizmasının en çok görülen belirtileri
şunlardır;
Bayılma, kasılmalar, denge kaybolması, kısmi felç, göğüs sancısı,
nefes almada güçlük, öksürük, görmede bozukluk, kaslarda
dermansızlık, ağızdan kan gelmesi, göz bebeklerinde farklı küçülme.

Bu belirtiler vurgun, hypervantilasyon, kulak yırtılması gibi diğer


dalış hastalıklarının belirtileri ile benzerlik gösterir. Belirtileri
yakından incelemek ve en ufak şüphe halinde derhal tedaviye
başlamak gerekir. Hava embolizmasının tedavisi ancak basınç odası ile
mümkündür. Hasta burada hekim kontrolünde tekrar basınç altına
alınarak bünyedeki kabarcıkların küçülmesi sağlanır. Hastanın basınç
odasında kalma süresi birkaç saatten birkaç güne kadar değişir. Hasta
basınç odasına nakledilirken kabarcıkların kalp ve beyne gitmemesi
için, sol tarafı altta ayaklar yukarıda ve baş aşağı eğimli olacak şekilde
bir tahta sedye ile taşınır. Taşıma sırasında hastaya oksijen verilmelidir.
Embolizma belirtileri veren dalgıç dekompresyon amacıyla hiçbir
şekilde tekrar su altına indirilmemelidir.

Pnömotoraks (Akciğer Yırtılması)

Akciğerlerdeki havanın ani ve aşırı genleşmesi sonunda genişleyip


şişen alveoller ve ciğer dokusu parçalanarak yırtılır. Bu şekilde
akciğerden kaçan hava, akciğer ile akciğer zarı arasına sıkışır. Bu
durum akciğerlerin çalışmasına kısmen veya tamamen mani olur. Sıkışan
hava kendisini aniden gelen göğüs ağrısı, nefes alma güçlüğü ve
ağızdan köpüklü kan gelmesi ile belli eder. Bazı durumlarda
genleşmenin şiddeti akciğer zarınında yırtılmasına neden olur.
Akciğerden kaçan hava göğüs dokularına ve oradan da boyun
bölgelerine gelerek ve genelde deri altında toplanarak yayılabilir.
Akciğerden kaçan havanın ciğer zarı ile göğüs boşluğu arasında
birikmesi göğüs kafesi ile ciğerler arasındaki vakumu yok
edeceğinden; bu durum gittikçe ve nefes aldıkça ciğerlerin hava ile
dolmamasına ve çökmesine neden olur. Belirtilerin ortaya çıkmasıyla
birlikte hasta derhal bir hastaneye götürülmelidir. Pnömotoraks teşhisi
kesinleştikten sonra göğüs ve ciğerde sıkışan hava buradan ancak
cerrahi müdahale ile alınabilir

Hava embolizması ve Akciğer yırtılmalarını önlemek için dalgıçların


şu kaidelere uyması gerekir;

1-Yükselişlerde hız 20 m/dk'yı geçmemelidir. Acil çıkışlarda


ciğerler mutlaka boşaltılmalıdır.
2-Yükseliş sırasında derin nefes almaktan kaçınmalı akciğerler
normal dolu olmalıdır.
3-Dalgıcın solunum problemi olmamalıdır. Bunun için başta
akciğerlerin sağlıklı olması gerekir.
4-Dalıştan önce fiziksel formu iyi ve sağlıklı olmak, dalış
sırasında uyanık, duyarlı ve sorumlu davranmak gerekir.
5-Hava embolizması ile ilgili kazalar daha çok yüzeye yakın
yerlerde ve çoğu zaman bir panik sonucu oluşur. Nitekim en
fazla basınç/hacim değişimleri yüzey ile -10 m arasındadır. Hava
embolizması 2.90 m derinlikten itibaren tüm yükselişlerde
gerçekleşebilir. Bu kritik derinliklerden yükselirken soğukkanlı
bir şekilde nefes alıp verme düzenine dikkat edilmelidir. Acil
çıkışlarda ise ciğerlerde genleşen havayı devamlı boşaltmak
amacıyla devamlı bağırarak yükselmek gerekir.

Diğer Boşluklar

İnsan vücudu içerisinde dış basınç değişimlerinden etkilenen ancak


dalış fizyolojisinde hayati fonksiyonları olmayan boşluklar vardır. Bunlar
diş ve mide-bağırsak boşluklarıdır. Maske boşluğunun basınç
altındaki davranışı da bu bölüme dahil edilerek incelenmiştir.

Diş Boşlukları

Diş dolguları veya kaplamaları arasında kalan içi hava dolu


boşluklar yükselen veya alçalan basınç karşısında etkilenirler. Boşluk
içerisindeki hava alçalma sırasında sıkışır ve diş sinirleri üzerine etki
yapar (tooth sgueeze). Bu durum bir diş sızlaması şeklinde kendisini belli
eder. Basınç etkisiyle bazen dolgu çeperlerinde kanamalar olabilir.
Benzer durum yükselme sırasında diş boşluğundaki havanın genleşmesi
sırasında da görülebilir. Öyle ki dalış sonunda diş kaplamalarının veya
dolgularının genleşen havanın etkisiyle yerinden çıktığı sıkça görülen bir
olaydır.
Dalış sırasında oluşan diş problemlerine çözüm bulmak zordur.
Durum ancak bir diş hekiminin müdahalesi ile önlenebilir

Mide-Bağırsak Boşlukları

Mide ve bağırsaklar prensip olarak içi hava dolu boşluk içermezler.


Ancak dalış sırasında hava yutulmuş ise veya dalıştan önce gaz yapıcı
yiyecek-içecek alınmışsa yükselme sırasında bu gazlar mide ve
bağırsaklarda genleşecektir. Bu durum dalıştan sonra dalgıca tokluk hissi
verir
Tedbir olarak dalgıçlara, dalıştan önce gazlı içeceklerin içilmemesi
ve gaz yapıcı yiyeceklerin yenmemesi önerilir,

Maske Boşluğu

Maske camı ile dalgıcın yüzü arasındaki boşluğa denir. Bu boşluk


dalış sırasında artan basınç karşısında sıkışır ve yüze doğru basınç
yapar. Dengeleme yapılmadığı zaman maske yüze baskı yaparak adeta
yapışır ve bu durum dalış sonrasında maskenin yüze oturduğu
kısımlarda mor çizgisel şişliklerle kendisini belli eder. Maske sıkışması
olarak anılan bu olayı dengelemede geç kalındığı zaman göz yüzeyini
kaplayan zarlar, göz bebeklerini çevreleyen boşluklar ve göz kapağı
kenar dokuları zarar görebilir. Basınç etkisi ile kapak kenarlarında
oluşan kanamalar bazen göz çukurlarına dolar.
Maske boşluğununda diğer vücut boşlukları gibi dengelenmesi
gerekir. Dengeleme burundan maske içerisine hava üfleme ile yapılır.

SICAK VE GÜNEŞ ÇARPMASI

Yüzücü veya dalıcıların açık kıyı veya tekneden yaptıkları dalışlar


sırasında dikkat etmeleri gereken bir etkende güneş ve sıcaklıktır,
insanın vücut sıcaklığı birçok fiziksel etkinin karşılıklı
dengelenmesiyle korunur. Vücudun ürettiği enerji metabolizma için
geçerli sıcaklığı sağlar ve ısınan vücut bundan sonra bu ısıyı dengeli
bir şekilde koruma durumundadır. Vücut sıcaklığı daha soğuk cisimlere
geçen ısı iletimi, havaya devamlı verilen ısı kaybı, vücut sıcaklığından
oluşan vücut ışınımı, ve terleme-buharlaşma yolları ile devamlı
azalır. Isı kaybına karşı metabolizma hızlanarak daha fazla ısı
üretimine geçer. Titreme bu reaksiyonlardan birisidir. Kaslar titreyerek
enerji üretirler. Isı kaybı bir şekilde çeşitli giysilerle önlenebilir, ancak
çevre sıcaklığının yüksek olması durumunda vücut ısı dengesini
ancak terleme ile sağlayabilir. Bir insan günde 12 lt'ye kadar ter atabilir
ve her litre ter için yaklaşık 580 kalori kaybeder. Sıcak, rüzgarsız ve
nemli bir ortamda cilt üzerine çıkan ter buharlaşamaz. Ter
buharlaşmıyor ise vücudun soğuması bir şekilde aksıyor demektir. Bu
durumda vücut sadece su ve tuz kaybına uğrar. Uzun ve aşırı ter fazla
tuz kaybına neden olur ki bu durum kendisini soluk ve kuru bir deri
görünümü kasılmalar, ağrılı kramplar şiddetli susama, bulantı ve baş
dönmesi gibi belirtilerle belli eder. Kişinin nabzı sık ve zayıf atar, göz
bebeklerinde büyüme ve ateş yükselmesi görülebilir. Bu belirtiler şiddet
derecesine göre sıcak krampları, sıcağa bağlı halsizlik ve en son
safhada sıcak (güneş) çarpması olarak tanımlanır.
Sıcak krampları ve sıcaklığa bağlı halsizlik belirtileri gösteren
kişiler güneşten korunarak serin bir yere yatırılmalı, tuzlu su
içirilmeli, alın ve bileklerine soğuk kompres uygulanmalıdır.
Düşünülenin aksine buzlu içecek verilmemelidir.
Sıcaklık çarpması acil müdahale gerektiren bir durumdur. Bu
durumda kişi çoğu kez baygın veya yarı baygın haldedir. Deri kuru ve
sıcaktır, önce canlı sonra gri bir renge dönüşür, nabız dolgun ve sık
atarken gittikçe yavaşlar, hastanın göz bebekleri genişlemiştir ve
vücudundan kötü bir koku gelir, kasılmalar görülebilir. En önemlisi vücut
sıcaklığı 44°C kadar yükselebilir. Bu durumdaki bir hastanın vücut
sıcaklığı derhal düşürülmelidir. Hasta soğuk sulu veya buzlu bir
banyoya sokulur, ateş düşene kadar burada tutulur. 39 veya altında
sıcaklığa düştüğünde hasta ıslak bir beze sarılarak mümkünse bir
vantilatör karşısına yatırılır. Vücut sıcaklığı devamlı kontrol edilmeli,
tekrar yükselme belirtisi varsa soğuk banyo işlemi tekrarlanmalıdır.
Bu durumdaki hastanın ilk müdahaleden sonra soğuk ve serin
tutularak derhal hastaneye ulaştırılması gerekir.

SU SICAKLIĞI ve ETKiLERi (Hydrotermie)

Hava ve su ısınma ve ısı iletme özellikleri çok farklı olan


maddelerdir. Doğal olarak litresi 1.02 kg olan deniz suyu ile litresi
0.0012 kg gelen hava arasında ısı kapasiteleri ve iletimi açısından
büyük farklılıklar vardır. Örneğin; eşit ağırlıkta su ve havayı 1°C ısıtmak
için suya 4 defa daha fazla ısı vermek gerekir. Bu gözlem bize suyun
havaya göre daha fazla ısı alabilme kapasitesine sahip olduğunu
gösterir. Isı daima fazla olan yerden düşük olan yere doğru moleküler
iletişim ile iletilir, iki nokta arasındaki mesafe ne kadar az ise ve
sıcaklık farkı ne kadar fazla ise ısı akışı o kadar hızlı olur. Ancak iki
nokta arasındaki maddenin cinsi ısı akışının az veya çok olmasını sağlar.
Örneğin su ısıyı havaya nazaran 25 defa daha fazla iletir. Başka bir
ifadeyle su. İletken hava ise yalıtkan özellik gösterir.

İnsan vücudunun sıcaklığı 36-37 °C'dir ve normal gelişiminde


hava ile temastadır. Tüm vücut fonksiyonlarının sağlıklı çalışabilmesi
için bu sıcaklığın sabit tutulması gerekir. Su içerisine giren dalgıç havaya
göre hem iletkenliği hem de ısı alma kapasitesi yüksek bir ortama
girmiş olur. Bu şartlarda vücudun ısı kaybı havaya göre 25 defa daha
fazla olacaktır. Nitekim 23-24 °C'lik suda bile bir müddet sonra üşüme
meydana gelir. Vücut ısısını sabit tutmak için mutlaka ısı yalıtımı
sağlayan özel elbiseler giymek gerekir. Neopren kumaşlardan
yapılmış elbiseler vücuttan suya doğru olan ısı iletimini büyük ölçüde
azaltır. Yalıtımı sağlayan uygun kalınlıktaki elbiselerle 1-2°C'lik soğuk
sulara dalış yapmak mümkündür

Vücut ısısı beynimizin alt kısmında bulunan bir sinir merkezinden


(hypothalamus) kontrol edilir. Üşüme fizyolojisi vücutta basitçe şu
şekilde gelişir; vücudun soğuk su ile temas etmesi ile birlikte ilk
tepki olarak damarlar daralmaya başlar ve buna paralel olarak kan
dolaşımı da azalmaya başlar. Bu durumda ısı kaybı azalmış olur. Bu
şekilde kanın adeta gövde içerisinde kalması sağlanırken özellikle kol
ve bacaklarda kan dolaşımının azlığından dolayı ısı düşmeye başlar.
Isı düşmesi daha ileri bir aşamaya geldiğinde daralan damarlar tekrar
açılmaya başlar ve bu defa daha hizlı bir kan akışı başlar. Bu
aşamada artık ısı kaybı daha fazla olacaktır.

Vücut ısısının sabit kalabilmesi için vücudun ürettiği ısı ile


vücuttan suya geçen ısının aynı olması gerekir. Eğer olaya enerji
açısından bakılacak olunursa bu olay ;

Vücudun ürettiği enerji = Vücutta kullanılan enerji + suya geçen


enerji

şeklinde ifade edilir. Bu eşitliğin herhangi bir tarafındaki azalma veya


çoğalma dengeyi bozacaktır. Denklemin birinci tarafı fazla ise enerji
fazlalığı vücuttan terleme ve ter buharlaşması şeklinde ortaya çıkar.

Denklemin ikinci tarafı fazla ise sudaki ısı kaybı fazla veya enerji
kaybettirici hareketler fazla olmaktadır Hem ısı kaybı hem de fiziki
hareketi fazla olan dalgıç ürettiği enerjiyi çabuk tüketir ve bu durum
üşüme ile kendisini belli etmeye başlar.

Hipothermia (Hipotermi)

Sabit olması gereken vücut sıcaklığının ısı kaybı nedeniyle


düşmeye başlaması olayıdır. Su sıcaklığı vücut sıcaklığından daima
daha düşük olacağından dalgıçlar elbiseye rağmen su içerisinde
muhakkak ısı kaybederler. Ancak su sıcaklığı 33°C ve daha yukarılarda
ise; insan vücudu ısı kaybını elbisesiz karşılayabilmektedir. Isı kaybı
konusunda çarpıcı bir örnek verirsek, 27°C'deki suya çıplak giren bir
insanın kaybettiği ısı miktarı 5°C hava sıcaklığında çıplak duran bir
insanın kaybettiği ısıya eşit olmaktadır.

İnsanların soğuk suya karşı duyarlılıkları başlıca,


a-Deri altındaki yağ dokusunun miktarı
b-Vücut alanının vücut ağırlığına oranı

olmak üzere iki nedene bağlıdır. Deri altındaki yağ dokuları ısıyı diğer
dokulara göre daha az iletirler ve vücudu adeta bir izolatör gibi sararlar.
Ancak; bu durumla beraber vücut alanının vücut ağırlığına oranı da
önemlidir. Uzun boylu zayıf kişilerde vücut alanı/ağırlık oranı fazla
olduğundan ısı kaybı dolayısıyla üşüme daha fazla olur. Kısa ve şişman
kişilerde oran daha küçük olduğundan ısı kaybı daha uzun süre alır ve
dolayısıyla üşüme daha az olur. Bayanlarda vücut yüzeyi/ağırlık oranı
çok daha fazla olduğundan gelişmiş yağ dokularına rağmen ısı kayıpları
fazladır ve daha çok üşürler.

Kafa, boyun, bacak aralan, koltuk altlan ve göğüs kafesinin dış


kısımları en çok ısı kaybı olan bölgelerdir. Ayrıca insan her nefes alıp
verişinde verdiği nefes ile bir miktar ısıyı da dışarı atar. Soğuk
ortamlarda başlıklı bir elbisenin yanı sıra yavaş ve derin soluma
şekli de ısı kaybını önemli ölçüde azaltır.

Hipoterminin Belirtileri ve Önlemleri


Vücut sıcaklığının düşmeye başlaması ile birlikte hipotermi,
a-Titreme
b-Hareketlerde ahenk bozukluğu
c-Hissizleşme
d-Parmak, ayak ve dudaklarda morarma
ile kendisini belli etmeye başlar Soğuk ortamda kalmaya devam edildiği
taktirde halsizleşme, aşırı idrar üretimi, kalp çarpıntısı ve uyku halinde
bayılma ile sonuçlanır. Soğuk ortamların vurgun, oksijen zehirlenmesi
ve azot narkozu gibi hastalıkların ihtimallerini arttırdığını
unutmamak gerekir.
Hipotermi belirtilerini fark eden dalgıç derhal sudan çıkmalıdır.
Vücut ısısı düşmüş olan kişi kurulanır, kuru giysiler giydirilir ve sıcak
içecekler verilir. Mümkünse sıcak duş ve termofor uygulaması oldukça
yararlı olur. Tüm bu işlemler rüzgarsız bir yerde yapılmalıdır. Zira
rüzgar altında buharlaşma ile ısı kaybı çok fazla olur. Örneğin ;
+4°C olan hava sıcaklığı 10 knot'luk bir hızla esen rüzgarda altında -1 °C
ye, 20 knot'luk rüzgar altında -7°C ye inmektedir. Üşüme belirtileri
tamamen geçmeden ikinci dalış yapılmamalıdır. Genelde
dalgıçlar üşüme hissi

Vücut ısısı Isı kaybı düzeyi Belirtiler Önlemler

Üşüme hissi, kurulanma ve kuru giysi,


el ve ayaklarda uyuşma, rüzgardan korunma, ısıtma,
>37°C Üşüme
titreme kafeinsiz sıcak içecekler,
fazla idrar alkol yasak

kurulanma ve kuru giysi.


rüzgardan korunma,
kontrolsüz ısıtma,
35°C Hafif hipotermi
titreme kafeinsiz sıcak içecekler
ayaklar yukarıda yatma,
ılık banyo, masaj

muhakeme zorluğu,
denge kaybı,
yukarıdakilere ek olarak
bozuk konuşma.
tıbbi gözlem
32°C Ağır hipotermi uygulanmalı
şuur bulanıklığı.
sıcak içecekler bilinç
yaşam fonksiyonlarının
açık ise verilmeli
bozulması
titreme olmayabilir

Tablo 7. Hipoterminin dereceleri, belirtileri ve önlemleri


geçip ciltleri ısınınca kendilerini ısınmış hissederler. Halbuki derin vücut
ısısı hala düşük olabilir. Üşüme duygusu başladıktan sonra dalışa
ısrarla devam edilirse hipoterminin şiddeti de artar. Hipotermi düzeyleri,
belirtileri ve alınması gereken önlemler Tablo 7' de verilmiştir.

Soğuk dalışlar yapmayı planlayan dalgıçların fiziki form


düzeyleri iyi durumda olmalıdır Dalıştan 2 saat önce kalorili bir
yemek yenmeli ve kesinlikle alkol alınmamalıdır. Zira alkol damarların
genişlemesine neden olacağından dalış sırasında ısı kaybı daha da
fazlalaşmış olur.

Soğuk Suda Korunma

Soğuk suya girmiş ancak çıkış noktasını veya tekneyi kaybetmiş bir
dalgıç kurtarılmayı beklerken herşeyden önce ısı kaybına karşı kendisini
korumalıdır. Zira, suyun soğukluğuna ve elbise kalınlığına bağlı olarak,
kısa veya uzun bir müddet sonra üşümeye ve titremeye başlayacaktır.
Bu durumda yüzmek veya hareket etmek yerine en az ısı kaybedecek bir
pozisyonda hareketsiz kalarak kurtarılmayı beklemek uygundur. Gereksiz
hareketler fazla enerji tüketimi demek olduğu unutulmamalıdır. En az ısı
kaybı pozisyonu şu şekilde sağlanır, eller yüzü ve alnı kapatacak şekilde
kollar sıkıca göğüs kafesine yapıştırılır, bacaklar kasıkları koruyacak
şekilde bitişik ve karna doğru kıvrılır, baş su üzerinde, maske yüzde
takılı olarak ve B.C.D. şişik vaziyette fazla hareket etmeden durulur.
Araştırmalar bu pozisyonda yaşam süresinin %50 daha fazla olacağını
göstermektedir. Genel olarak +5°C derecedeki bir suda normal yaşam
süresi ilk 0.5 saati bilinçli toplam 2 saatir. Aynı durum +10°C lik
suda, ilk bir saati bilinçli 4 saattir. 15°C ve üzerindeki su
sıcaklıklarında ölüm tehlikesi yoktur, ancak, 15°C de iki saat
sonra bilinç kaybı başlayabilmektedir.

Kızışma (Overheating)

Sualtı elbiseleri vücut ısısını muhafazada ne kadar faydalı ise hava


sıcaklığının yüksek olduğu günlerde kuşanma sırasında bazı problemlere
neden olabilir. Sıcak ve güneşli bir ortamda elbise giyildikten sonra
yapılan ve güç gerektiren yorucu işler sonunda kan dolaşımı hızlanır.
Kan bir yandan ısınan uzuvları soğutmak için pompalanırken diğer
yandan da çalışan kaslara gerekli enerjiyi taşıma durumundadır. Kalp her
iki yükü bir müddet kaldırır, zorlanır ancak; bir müddet sonra
yavaşlar. Bu aşamada baş dönmesi. baş ağrısı, zayıf nabız, bulantı,
kusma gibi belirtiler görülür. Bu belirtilerin ortaya çıkması durumunda
hasta hemen başı aşağıda kalacak şekilde serin bir yerde yatırılmalı,
üstündekiler çıkarılmalı ve bol içecek verilmelidir.

Bu ilk mudahelelere rağmen hastanın nabzı şiddetlenir, ateşi


yükselir cildi kuru bir hal alırsa, ısı şokuna (havale) girmiş demektir.
Bu durumda hastanın vücut sıcaklığı mutlaka düşürülmelidir. Bunun için
hastaya soğuk banyo yaptırılmalı ve soğuk içecekler verilmelidir.
Kadınların erkeklere göre terlemeye başlama derecesi daha yüksektir.
Bu nedenle ısı şokuna daha hassastırlar.

Kızışmayı önlemek için kuşanmış halde yürüyüş tırmanma vs.


yapmaktan kaçınmalı, gerektiğinde suya girerek serinlemelidir. Aşırı
terlemeye karşı bol içeceğin yanı sıra, aşırı terleme ile oluşan tuz
kaybına karşı ara sıra tuzlu şeyler alınmalıdır.
Dalış günleri sırasında güneş yanıklarına dikkat edilmelidir.
Özellikle beyaz tenli kişiler güneş ışınlarına karşı hassastırlar. Sudan
çıkışlarda vücuttaki su damlacıkları adeta bir mercek gibi davranarak
ışınların daha etkili olmasına neden olur. Şnorkelle yapılan dalışlarda
sırt ve ense devamlı güneşte kaldığından bu tip dalışların sonunda
sırt bölgelerinde ciddi güneş yanıkları oluşur. Tedbir olarak uzun
sürebilecek bu tıp dalışlarda bir gömlek hatta bir pantolon giyilmelidir.
Güneş yanıklarına karşı vücuda önceden sürülen ışınları önleme
faktörü yüksek kremler veya çinko oksitli merhemler iyi koruma sağlarlar.
Eğer yanık oluşmuş ise üzerlerine para-amino-benzoik acid içeren özel
yanık pomadları kullanılmalıdır.

Güneş altında uzun sure kalınmış ise görme dokularında


pigmentler kısmen tahribe uğrar. Vücut gerekli onarımını karanlıkta ve
zamanla yapar. Eğer aynı gün gece dalışı yapılacaksa, sağlıklı görme
duyusunun iyi çalışabilmesi için gündüz güneş gözlükleri kullanılmalıdır.

STRES

Fiziksel ve zihinsel yorgunluk sonucu oluşan bir sinirsel gerilim


halidir, Dalgıçlar, aşırı efor, korku ve panik duygularının etkisinde
kaldıkları veya fiziksel performanslarında düşüş olduğu zaman çoğu
kez kendilerinin de farkında olmadıkları davranış ve sinir bozukluklarına
uğrarlar. Bu davranışlar bir müddet sonra düşünme, dikkat ve algılama
yeteneğinin azalması ile belirginleşir. Özellikle deneyimsiz, fiziksel
kapasitesi bozuk, fiziksel limitlerini zorlayan, performansı düşük
dalgıçlarda bu durum daha sık görülür

Stres Belirtileri başlıca uç şekilde ortaya çıkar ;

a- Sık nefes alıp verme,


b- Devamlı tekrarlanan hareketler ve davranışlar,
c- Sinirlilik.

Bunlar arasında sık nefes alıp verme stresin ilk belirtisidir. Bu


şekilde başlayarak ortaya çıkan stres kişide analiz bozukluğu, görüş
yetersizliği ve dikkat azalması gibi, dalışta çok önemli olan
fonksiyonların aksamasına neden olur. Stresin sık nefes alıp
verme şeklinde belirginleşen hareketleri, kanda karbondioksit ve
oksijen dengesini etkileyeceğinden gittikçe daha kontrolsüz nefes alıp
verme şekline dönüşür. Bu durum doğal olarak muhakeme yetersizliği
ve görüş daralması gibi sonuçları da beraberinde getirir. Bu durumdaki
bir dalgıç herhangi bir tehlike karşısında kolayca korku ve paniğe kapılır.
Korku ve panik duygusunun kendisine ayrıca önemli bir stres kaynağı
oluşturur.

Stresi kontrol etmek için ,

a-Sakin olmak , derin ve yavaş nefes alıp vermek,


b-Hareketleri yavaşlatarak problem varsa kaynağını bulmak ve
çözmeye çalışmak gerekir.

Stres, paniğe yol açan önemli bir nedendir. Panik, ani ve çok
büyük bir korku şeklinde ortaya çıkar. Bu durumda düşünme, analiz,
muhakeme ve karar verme yetenekleri çok zayıflar ve kişi kontrolünü
kaybeder. Stres ve paniği önlemenin en etkili yolu uyanık ve berrak
bir düşünce ile dalışa başlamaktır. Buna rağmen karşılaşılan problemleri
çözmek için sırasıyla; Dur, Duşun, Düzenli Nefes Al! şeklinde
özetlenebilen kuralları soğukkanlılıkla uygulamak gerekir.

ZEHİRLİ BALIK SOKMALARI

Önemli balık sokmaları ani ve keskin bir acı ile ortaya çıkar. Bu
durumda tüm faaliyetler derhal durdurularak yaraya müdahale edilmelidir.
Uygulanacak tedavinin büyük bir kısmı kaza yerinde kişi veya
arkadaşlarınca yapılır. Cerrahi veya ilaç uygulamasının bir hekim
tarafından yapılması gerektiği unutulmamalıdır.
Zehirli Balık sokmalarında tedavi için vakit geçirilmeden ve aynı
anda uç değişik müdahale yapılabilir. Bunlar; Acıyı hafifletme , zehrin
etkisini önleme ve Enfeksiyona karşı önlem olmak üzere yapılan
tedavilerdir. Trakonya, iskorpit gibi zehir aygıtları sivri ve küçük olan
balıkların sokması sonucu oluşan yara çoğunlukla küçük çaplı noktalar
şeklindedir. Zehri uzaklaştırmak amacıyla yarayı kanatmak oldukça
güçtür. Bu durumda yara steril bir kesici aletle genişletilmeli ve
kanatılmalıdır. yara tuzlu ve soğuk su ile yıkanır, mümkün olduğunca
zehirden temizlenmesi sağlanır. Soğuk damarların büzülmesine neden
olacağından hafif analjezik etki yapar. Turnike uygulamak zehrin kan
yoluyla vücuda dağılmasını önler. Ancak turnike, kan dolaşımına engel
olmamalıdır Bu nedenle turnike beş dakikada bir gevşetilmelidir.
Zehirli iğne sokma sırasında kırılıp yara içerisinde kalabilir. Bu
durumda iğne çıkarılmalıdır. Yara eğer büyükse dikiş atılmalıdır. Yara
tamamen temizlendikten sonra sıcak su kompresi uygulanır. Hatta yaralı
uzvu sıcak su dolu bir kaba sokmakta yarar vardır. Su sıcaklığı yaralının
dayanabileceği kadar sıcak olmalıdır. Sıcak kompres uygulamasına 30
ile 90 dakika süreyle devam edilir. Ağrı kesici ve gerekirse, antibiyotik ile
antitetanoz ilaçlar önlem olarak verilmelidir. Potasyum permanganat,
amonyak ve hatta devamlı soğuk kompres sanıldığı gibi yararlı olmaktan
öte ters etki yapabileceğinden uygulanmamalıdır.
Zehirli balık sokmalarına karşı korunma tedbirleri oldukça sınırlıdır.
Demersal balıklar çoğunlukla kum veya çamur içerisinde gömülü olarak
yaşadıklarından kazalar çoğu kez bunların üzerine basma şeklinde olur.
Bu nedenle plajlarda yürürken ayağı zemine sürümek ve bu surette
balıkların ürküp kaçmasını sağlamak çok etkili bir yöntemdir. Balıklar bir
olta veya ağ ile yakalanmış ise çıkarılırlarken çok dikkatli olunmalıdır.
Ayrıca eriştelik tabir edilen yosunlar (Posidonia meraları) içerisinde
zehirli balıklar renkleri nedeniyle çok iyi kamufle olabildiklerinden
dikkatsiz dalgıçlar için tehlike oluştururlar.

BÖLÜM 7

DALIŞ TABLOLARI

Fizikteki Henry ve Graham kanunları uyarınca basınç altında


soluduğumuz hava içerisindeki azot gazı vücut dokuları içerisinde
çözünür ve yayılır. Çözünen azot miktarı derinlik ve zaman artıkça artar.
Azot miktarı dokularda doygunluk(saturasyon) değerine ulaşınca normal
yükselme surecinde vücut artık bu gazı atamaz. Atması için basınç
azalması ile birlikte daha çok zamana ihtiyacı vardır. Vücut
dokularındaki azot miktarı belli bir kritik değerin üzerinde iken su
yüzeyine çıkıldığında Dekompresyon Hastalığı (vurgun) tehlikesi
oluşur.

TARiHÇE ve PRENSİPLER
İnsanların dalgıç çanı veya miğfer içerisinde sualtında çalışmaya
başlamasından bu yana ölümcül vurgun hastalıkları sıkça kayıtlara
geçmiştir .Vurgun belirtilerini ilk defa kapalı ve basınçlı tünellerde
çalışan maden işçilerinde tanımlayan 1841 yılında Trigger
olmuştur. 1878 yılında fizyolog Paul Bert yüksek basınçlı bir ortamdan
normal basınçlı bir ortama ani geçişlerde vücutta azot kabarcıklarının
açığa çıktığını fark etmiştir. Bu kabarcıklar kan damarlarını tıkamakta ve
hastalığa neden olmaktadır. Bu gözlemler sonunda ilk önlem olarak çıkış
hızları yavaşlatılmıştır. Ancak vurgun olayları azalmakla birlikte devam
etmiştir.
Dekompresyon hastalıkları ile ilgili ilk korunma tedbirleri bu
yüzyılın başlarında 1905'de Dr. J.S. Haldane'nın İngiliz donanması
dalgıçları için yaptığı çalışmalar ile başlamıştır. Sıvılar içerisinde
gazların kabarcıklanması olayını inceleyerek gözlemlerine başlayan
araştırmacı özellikle sıvı - gaz - doygunluk - kabarcıklanma gözlemleri
sonunda ; "sıvılar içerisinde çözünmüş gaz miktarı doygunluk limitine
ulaşmışsa, basınç azalması karşısında kabarcıklar (bubble)
oluşabilir, aksi taktirde kabarcık oluşmaz" sonucuna ulaşmıştır.
Pratikte çıkış sırasında dalgıçların vücudunda çözünmüş azot bulunsa
bile eğer belirli bir doygunluk limitine ulaşmamışsa kabarcık oluşması
söz konusu olmayacaktır. Azotun açığa çıkışında belli bir zaman
gereklidir ve bu süre vücuttaki çeşitli dokuların azot saturasyonuna
bağlıdır. Saturasyon ölçümleri için vücutta yavaş veya hızlı azot
absorbsiyonu - desorbsiyonu yapabilen çeşit doku (beyin, kas, yağ,
kıkırdak .. vs. ) seçilmiş ve her dokunun saturasyon-desaturasyon
zamanlan ölçülmüştür. Bu prensipten hareketle, Dr Haldane insan
dokularının azot saturasyon derecelerini göz önüne alarak ilk dalış
tablolarını oluşturmuştur. Böylece dalgıçlar bu tablolardan derinlik,
zaman, yükselme hızı ve deko duraklarını okumaya başlamıştır. Bu tablo
sayesinde dekompresyon kazaları büyük ölçüde azalmıştır.

Dokuların doygunluk (saturation) prensibi günümüzde çeşitli dalış


kurumlarının ürettiği dalış tablolarında esas alınmıştır, ingiltere,
Fransa, A.B.D. ve Japonya'nın kendi ülkelerine özgü dalış
tabloları vardır .Bunlara rağmen dekompresyon kazaları olmaktadır.
Her tablo basınç odalarında fiziksel ve fizyolojik hesaplara dayanılarak
hazırlanmıştır. Aralarındaki farklılıklar, hesaplama yöntemlerine, test
deneylerindekı değişikliklere göz önüne alınan doku sayısına ve güvenlik
sınırının büyüklüğüne dair kavram farklılıklarına bağlıdır.
Son yıllarda geliştirilen "Doppler" (=flowmeter bubble dedector)
cihazı yardımı ile sıvılar içerisinde oluşan en küçük kabarcıklar bile
tespit edilebilmektedir. Bu cihaz ile yapılan gözlemler sonunda
dalgıçların kanındaki azot seviyesi ne olursa olsun içerisinde daima
bir miktar gaz mikroçekirdekleri (gas micronuklei) içerdiği ve bu mikro
çekirdeklerin normal kabarcık (bubble) oluşumunun en önemli nedeni
olduğu tespit edilmiştir. "Sessiz mikro kabarcıklar" (=silent bubbles)
olarakta adlandırılan bu kabarcıklar azot doygunluğunun az olduğu
durumlarda zararsızdırlar, zamanla kanla akciğerlere taşınarak 24 saat
içerisinde tamamen atılırlar. Ancak azot doygunluğuna ulaşıldığında, iri
kabarcık oluşumlarına neden olmakta ve teşvik etmektedir. Bu konuda
kandaki CO2 seviyesinin mikro kabarcık oluşumuna etkisi
araştırılmaktadır. Günümüzde mikrokabarcık gözlemlerine dayanarak
oluşturulmuş dalış tabloları mevcuttur ancak pratikte henüz
kullanılmamaktadır.

Dalgıçlar vurgun tehlikesini önlemek için su üstüne doğru


yükselirken, çeşitli derinlik seviyelerinde durup zaman geçirirler
Durulan seviyelere Dekompresyon Durakları, yapılan işleme
Dekompresyon denir. Pratikte dalgıçlar her iki kavram için "Deko"
sözcüğünü kullanırlar. Sportif amaçlı dalışlarda dekompresyonsuz
dalışlar planlamak esastır. Bu amaçla derinlik ve bu derinliklerde
kalınabilecek zamanı gösteren dalış tabloları kullanılır. Bu tablolarda
derinlik-zaman değerleri güvenlik eğrisi olarak anılır ve
dalgıçlar bu limitler içerisinde dekosuz dalışlar yapabilir. Genel olarak
10 m'ye kadar olan dalışlarda dipte kalma zamanı sınırlı değildir. Ancak
derinlik arttıkça dalış zamanı azalır.
Herhangi bir derinlik-zaman dilimi içerisinde dalış yapıldıktan sonra
vücut dokuları azot absorbe ettiğinden, dalış sonrası bu azotun tamamen
bünyeden atılması belli bir zaman sonra gerçekleşir. Değişik tablolarda
yüzeyde bekleyerek azot sıfırlama zamanını 6-12 saat arasında
verilmiştir. Yani dalgıç ancak dalıştan 6-12 saat sonra dokularındaki
azotu sıfırlamış olur. Bu sureyi beklemeden ikinci bir dalış yapılmak
istenirse vücut ikinci dalışa bir miktar azot yüklü olarak başlar (Şekil
47). nedenle ikinci dalışa başlarken birinci dalıştan sonra bünyede
absorbe edilmiş kalan azotun dikkate alınması ve gerekir. Doğal olarak
ikinci dalışta tekrar absorbe edilecek azot ile birlikte dalış sonrası
bünyedeki azot miktarı daha da fazlalaşmış olacaktır. Azot seviyesini
güvenli sınırlarda tutmak için geliştirilmiş tekrar dalış tabloları vardır.
Şekil 47.Birinci dalıştan sonra kanda kalan azot ikinci dalıştan kalan
azot üzerine eklenir.

Çeşitli dalış kurumlan dalgıçların büyük çoğunluğunun kabul


edebildiği minimum azot miktarına göre dalış tabloları düzenlemişlerdir.
En çok kullanılan dalış tabloları arasında Amerika kıtasında çok
kullanılan PADI (Professional Associatin ou Diving Instructors) ve Avrupa
kıtasında çok kullanılan Bullman/Hahn 0-250 m tabloları örnek olarak
verilmiştir. Bu tabloların her ikisi de dalgıçların uyması gereken limitleri
verirler. Tablolarda başlıca şu bilgiler bulunur ;
1-Herhangi bir derinlikte dalgıcın dekompresyon yapmadan
kalabileceği maximum zamanı (dk. olarak) belirtir.

2-Dalıştan sonra bünyede bulunan absorbe edilmiş azot seviyesini


belirtir. Tablolarda azot seviyesi A'dan Z'ye kadar harflerle
ifade edilir. A en az azot seviyesini Z ise en fazla azot
seviyesini gösterir, ikinci dalış yapılacaksa 1'ci ve 2'ci
dalış arasında geçen zaman aralığında solunum yoluyla
vücuttan bir miktar azot atılır. Bunun doğal sonucu olarak ikinci
dalışa başlarken 1'ci dalışta absorbe etmiş olan azot
miktarında azalma olur. "Yüzeyde bekleme" başlığı ile
verilen bu tablolarda azalan azot seviyeleri dakika olarak belirtilir.

3-İkinci dalış yapılacaksa bu dalışta dekompresyonsuz


kalınabilecek maximum zamanı verir.

4-Dekompresyon gerekli ise deko durakları (m) ve zamanını(dk.)


belirtir.
Tablolardaki dalış derinlikleri ve zamanları sağlıklı ve kondisyonlu
kişiler üzerinde uzun araştırmalar sonunda vücuttaki azot miktarları göz
önüne alınarak belirlenmiştir. Dalgıçların belirtilen limitlere
uyması gerekir. Kondisyon yetersizliği ve basit sağlık sorunları
olan ve hatta uzun süre dalış yapmamış kişiler azami dalma
derinliklerini kullanmamalıdır. Aynı durum soğuk suda ve eforlu bir dalışta
da ortaya çıkar; bu şartlarda solunum hızlanacak, dolayısıyla azot
absorsiyonu artacağından dalgıç tablolarda belirtilenlerden daha fazla
azot yüklenmiş olacaktır. Bu ortamlarda ve durumlarda tablolarda
belirtilen azami limitler yerine bir alttaki rakamlar kullanılmalıdır.

DALIŞ PROFİLLERİ

Dalgıçlar dalış planlarını veya azot hesaplarını Şekil 48'de


görüldüğü gibi bir profil üzerinde yaparlar. Bu profilde dikey çizgiler
derinliği, yatay çizgiler zamanı gösterir. Köşeler ise azot grup harflerini
belirtir.
O gün ilk defa suya giren bir dalgıç azot grup harfi sıfır olarak A
noktasından dalışa başlar. B derinliğine ulaştıktan sonra dalışa bu
derinlikte devam eder. Dipten ayrılıp yükselişe geçtiği an, yani A'dan
C'ye kadar geçen zaman hakiki dip zamanıdır. Bu zaman süresi
tablolarda belirtilen dekompresyonsuz limitlere uyuyor ise çıkış hızı
dalgıcın kullandığı tabloya göre değişir. Dalgıç Bulleman-Hahn tablosu
kullanıyor ise en fazla 10 m/dk veya PADI tablosu kullanıyorsa
18m/dk.'lık bir hızla yüzeye çıkar Su yüzeyine çıkan dalgıcın bünyesinde
yuvarlak içerisinde gösterilecek bir harf kadar azot yükü vardır Dalgıç
eğer tablolarda belirtilen dekompresyonsuz limitleri geçmiş ise tablolarda
belirtilen dekompresyon derinliğinde ve belirli surelerde durarak zaman
geçirmesi gerekir. Deko durakları tamamlandıktan sonra su yüzeyine
çıkılabilir. Eğer dekolu bir dalış yapılmış ise 24 saat sureyle tekrar dalış
yapılmamalıdır.
Birinci dalışını dekosuz yapan ve tekrar dalmak isteyen dalgıçlar
ikili profil kullanır. Birinci dalışa ait derinlik zaman ve grup harfi
belirlendikten sonra, ikinci dalışa geçmeden önce yüzeyde geçirilen
zaman belirlenir ve bu zamana karşılık azot azalmasını belirleyen yeni
grup harfi tespit edilir, ikinci dalışa geçen dalgıcın bünyesinde
azalmasına rağmen yine bir miktar "kalıcı azot" vardır, ikinci dalış
sırasında yükleneceği azot, kalıcı azot üzerine eklenecektir (Şekil 48). Bu
durumda doğal olarak dalgıç dekoya girmemek için daha az derinlikte ve
daha zaman dipte kalması gerekir. Bunun için dalış tablolarındaki ikinci
dalışlar için önceden hesaplanarak hazırlanmış dip zamanları veya
bunları bulmaya yarayan cetveller bulunur.

1’Cİ DALIŞ 2’Cİ DALIŞ


; grup harfleri E-G ; dip zamanı

A-C ; dip zamanı H ; dekompresyon


durağı
D-E ; yüzeyde H-I ; dekompresyon
zamanı
bekleme zamanı
I-J ; dekompresyon derinliği

Şekil 48.Dalış Profili, Dikey çizgiler derinliği yatay çizgiler zamanı


gösterir. Dalış başlangıcından sonuna kadar tüm
aşamalar, mükerrer dalış ve dalış tablolarında kullanılan
kavramlar geometrik olarak gösterilmiştir.
1'ci veya 2'ci dalışta, tablolarda belirlenen dip zamanı aşılmış ise
dalgıç tablolarda belirtilen derinlikteki dekompresyon durağında belirli
surelerde beklemek zorundadır. Belirtilen dekompresyon derinliği
dalgıcın kalp hizası ile su yüzeyi arasındaki derinliktir.

PADI DALIŞ TABLOSU

U.S. Navy modelini esas alarak ve sportif amaçlı dalışlar için


basitleştirilerek hazırlanmış 0-330 m rakımlar için geçerli RDP
(Recreational Dive Planner) tablosudur. Tabloda en fazla derinlik 42 m
olarak öngörülmüştür. Dekompresyonsuz limitler 10.5 - 42 m
aralığındaki derinliklerde 3'er metre arayla verilmiştir. Dalış sonrası
vücudun absorbe ettiği azot miktarı A - Z aralığında harflerle
gösterilmiştir.

PADI tablolarının sağlıklı kullanılması için ifade edilen bir takım


terimlerin ve kavramların bilinmesi gerekir Bunlar ;
a-Hakiki dip zamanı (Actuel Bootom Time), Dalgıcın suda
alçalmaya başladığı andan dalış sonu dibi terk edip yükselmeye
başladığı ana kadar geçen zamanı ifade eder.
b-Grup harfi (Group Designation), Vücudun dalıştan sonra
absorbe ettiği azot seviyesini belirten harf.
c-Kalıcı azot zamanı (Residuel Nitrogen Time), Dalıştan sonra
bünyede absorbe edilmiş azot seviyesinin rakam olarak
ifadesidir Bu rakam grup harfi yardımıyla dakika olarak bulunur.
d-Tekrar (mükerrer) Dalış (Repetitive Dive), Bir dalıştan en
az 10 dakika en çok 6 saat zaman aralığı içerisinde
yapılan ikinci dalıştır. İki dalış arasında 10 dakikadan az sure
geçmiş ise iki dalış aynı dalış olarak kabul edilir.
e-Toplam Dip Zamanı (Total Bottom Time), Hakiki dip zamanı ile
kalıcı azot zamanının dakika olarak toplamıdır (K.A.Z + H.D.Z =
T.D.Z). Toplam dip zamanı ikinci dalıştan sonra bünyemizin
absorbe ettiği azot seviyesini bulmaya yarar.
f-Dekompresyonsuz Limitler (No-Decompression Limits),
Herhangi bir derinlikte dekompresyon yapmadan kalınabilecek
maximum dip zamanıdır.
g-Dekompresyon Durakları (Decompression Stop), Belirli
derinliklerde belirli sürelerde bekleme zamanıdır.
h-Ayarlanmış Dekompresyonsuz Limitler (Adjusted
no-Decompression Limits). Tekrar Dalış
tablosunda kullanılır. Tekrar dalışlarda vücut daha önceden azot
yüklü olduğundan, ikinci dalış için dipte kalınabilecek zamandan
daha az bir dip zamanı bulmak gerekir. Bunun için tekrar dalış
tablosunda dip zamanları verilirken o derinlik için geçerli hakiki
dip zamanından kalıcı azot zamanı çıkarılarak verilir Bu ikinci dip
zamanlarına ayarlanmış dekompresyonsuz limitler denir.
g-Çıkış hızı (Ascent rate), Dalgıcın dibi terk edip yükselmeye
başladığı andan yüzeye vardığı ana kadar geçen sure ile
hesaplanır. Dekompresyonlu dalışlarda çıkış hızı hesabında ilk
deko durağına kadar olan süre esas alınır.

PADI tablolarını kullanırken ;

1-Tabloda görülmeyen tüm zaman ve derinlik rakamları için


tabloda mevcut bir üst rakamlar alınmalıdır.
Örnek ; 23m de 20 dk'lık bir dalış yapılmışsa tabloda 23 m
olmadığından yerine 24 m alınır. Aynı şekilde zaman sütununda
20 dk'lık dalış olmadığından yerine 21 dk alınır.
2-Yükselme hızı en fazla 18 m/dk olmalıdır.
3-Eğer dalış yorucu ve soğuk bir ortamda yapılıyor ise bir sonraki
fazla derinlik ve zaman değerleri alınır.
4-Mükerrer dalışlarda derin dalış ilk önce yapılmalıdır,
5-Azami dalış derinliği 42 m'dir.
6-Dalış derinliği o dalışta inilen en fazla derinlik alınmalıdır.

PADI tablosu uç bolümden oluşan cetvelleri verir (Tablo Öve Tablo


9);

1'ci cetvel; Bu bolum 10.5 m den 42 m ye kadar olan derinliklerde


dekompresyonsuz limitleri ve çıkışta absorbe edilmiş olan azot grup
harflerini verir. 1'inci cetvelde derinlikler feet ve m olarak verilmiştir.
Derinliklerin altındaki sütunlarda dakika cinsinden zaman rakamlarını
verir. Bu zamana denk gelen dalış sonu azot grup harfi o zamanın satır
başında bulunur. Yukarıdan aşağıya doğru zaman rakamları birer koyu
kutucukla son bulur. Buradaki rakamlar o derinlikte deko yapmadan
kalabileceğimiz maksimum zamanı verir.
Örnek 1: 27 m'ye yapılacak bir dalışta dekompresyonsuz limit 25
dk' dır. Aynı derinliğe 18 dk'lık bir dalış yaparsak dalış sonu grup harfi K
olur.
Örnek 2: 20 m'ye 30 dk'lık bir dalış yapılmıştır. Cetvelde
bulunmayan 20 yerine bir sonraki rakam olan 21m, aynı şekilde 30
yerine 31 dk alınarak dalış sonu grup harfi O bulunur.

2'ci cetvel; Birinci dalış ile ikinci dalış arasında bekleyen dalgıç,
birinci dalışta almış olduğu azotun bir kısmını solunum yoluyla atar.
Cetvel 0-6 saat aralığında beklendikten sonra bünyede kalan azot
grup harfini verir.

Örnek 1: M grubu ile yüzeye çıkmış olan bir dalgıcın 50 dk sonra


grup harfini bulmak için M satırından 50 rakamını içeren sayı çifti
bulunur. Bu çift 0.47 ile 0.55 arasındadır. Bu sayı çifti kutucuğun
bulunduğu sütunun altında E harfi bulunur. Aranılan harf E dir.

Örnek 2: R grubu ile yüzeye çıkmış bir dalgıcı 1 saat 45 dk sonraki


grup harfini bulmak için, R satırından 1 .45 rakamını içeren sayı çifti
bulunur. Bu çift 1.25 ile 1.46 arasındadır. Bu sayı çiftinin bulunduğu
sütunun altında C harfi bulunur. Aranılan harf C dir.

2'ci cetvele dikkat edilirse en küçük iki dalış arası zaman aralığı 10
dk. dır. Bundan küçük aralıklarda birinci dalış devam ediyor kabul edilir.

3'cü cetvel; Herhangi bir grup harfi ile mükerrer dalış yapan dalgıç
bu cetveldeki rakamları izlemek zorundadır. Cetvel, birisi alttaki renkli
kutucukta diğeri üstte bulunan iki rakam ve bu iki rakama karşı gelen
satırda bir derinlik verir. Alttaki renkli kutucuktaki rakam o derinlikte
kalınabilecek maksimum zamanı verir (Adjusted bottom time), ikinci
dalıştaki dip zamanı bu rakamı geçemez. Üstte bulunan rakam ikinci
dalışa girerken bünyemizde bulunan kalıcı azot miktarının (K.A.Z)
dakika cinsinden rakamla ifadesidir (residuel nitrogen time). Bu rakam
ikinci dalıştaki dip zamanına (H.D.Z) eklenerek dalış sonrası toplam dip
zamanı (T.D.Z.) bulunur. K.A.Z. + H.D.Z. = T.D.Z. 'dir. Toplam dip zamanı
ikinci dalış sonrası azot grup harfini bulmaya yarar. . Bunun için ikinci
dalış derinliği ve T.D.Z. rakamı birinci cetvelde yerine konarak en son
grup harfi bulunur.

Örnek 1: ikinci dalışa C grubu ile giren bir dalgıç 18 m derinliğe 30


dk'lık bir dalış planlamaktadır. Bu dalış dekosuz yapılabilir mi ?
Sorulara yanıt için 3'cu cetvelde C sütunu ile 18 m' nin bulunduğu satır
kesiştirilir. Burada; alttaki koyu ve üstteki beyaz kutucuklarda 14/41
rakamları bulunur. Alttaki koyu kutucuktaki 41 rakamı o derinlikte
dekosuz kalınabilecek maksimum zamanı verir. Dalgıç 30 dk'lık bir dalış
planladığına göre bu dalışı dekosuz yapabilir.
Örnek 2: Önceki örnekte verilen ikinci 18 m 30 dk 'lık dalış eğer
yapılırsa çıkışta dalgıcın grup harfi ne olur ?

3'cu cetveldeki C sütunu ile 18 m satırının kesiştiği yerde üstteki


beyaz kutucuktaki 14 rakamı kalıcı azot zamanıdır (K.A.Z) dalgıç bu
zamanı 30 dk'lık ikinci dip zamanına (H.D.Z) ekler yani K.A.Z+H.D.Z. =
T.D.Z. den 4+30= 44 dk bulunur. Elde edilen 44 rakamı toplam dip
zamanıdır (T.D.Z.) ve ikinci dalıştan sonra grup harfini bulmaya yarar.
Bunun için 1'ci cetvelden faydalanılır ve 18 m'ye 44 dk'lık dalışın grubu R
olarak bulunur.

Her dalış için aynı yöntem ve cetveller kullanılarak 3'cü ve 4'cü


dalışlar planlanabilir.

PADI tablolarında dekompresyon durakları ve süreleri cetveller


üzerinde görülmez. Dekompresyon derinliği ve suresi tüm dalışlar için
genel olarak verilmiştir. Buna göre dekompresyonsuz limitler 5 dk'dan
az aşılmış ise 4.5 m de 8 dk'lık bir dekompresyon duraklaması
mecburidir. Bu şekilde deko yapan dalgıç 6 saat sureyle tekrar dalış
yapamaz. Eğer dekompresyonsuz limitler 5 dk'dan fazla aşılmış ise 4.5
m'de en az 15 dk'lık dekompresyon duraklaması gerekir. Bu şartlarda
dalgıç en az 24 saat süreyle bir daha dalış yapamaz.

BULHMANN /HAHN DALIŞ TABLOSU

İsviçre Federasyonunun resmi olarak kabul ettiği ve Avrupa kökenli


birçok dalış bilgisayarlarında temel program olarak kullanılan bir dalış
tablosudur. Tablo 0-250 m rakımlarda geçerlidir. Tabloda minimum
derinlik 9 m maksimum derinlik 63 m 'dir. Her 3 m derinliğe
karşılık 0-zaman sureleri ve bu süreleri aşan zamanlarda
dekompresyon derinlikleri ve sureleri verilmiştir. Her dalış sonu
absorbe edilmiş olan azot miktarı mükerrer grup harfleri ile
gösterilmiştir. Mükerrer dalışlar için yüzey zamanı ve inilecek
derinlikler için dip zamanına eklenecek kalıcı azot süreleri verilmiştir.

Bülhmann/Hahn tablolarının sağlıklı kullanılması için ifade


edilen bir takım terimlerin ve kavramların bilinmesi gerekir. Bunlar ;
a-Derinlik (m). Dalgıcın dalış suresince indiği veya inmeyi
planladığı maksimum derinliktir.
b-0-zamanı (dk), Dalgıcın indiği derinlikten Dekompresyon
yapmadan kalabileceği maksimum zamandır.
c-Dip zamanı (dk). Dalgıcın dalışa başladığı andan çıkmak
amacıyla dibi terk ettiği ana kadar geçen süredir.
d-Deko durak sureleri, Dekolu bir dalışta yüzeye çıkmadan önce
belirli derinliklerde belirli süreler bekleme işlemidir. Deko
durakları 15, 9, 6 ve 3 m derinliklerde yapılır.
e-Mükerrer dalış, 12 saat içerisinde yapılacak ikinci veya daha
fazla dalışları ifade eder. iki dalış arasında 10 dk'dan az bir
zaman var ise aynı dalış kabul edilir.
f-Mükerrer dalış grubu. Herhangi bir dalıştan sonra vücudun
absorbe etmiş olduğu azot miktarını gösteren harflerdir.
g-Çıkış hızı, Bulhmann/Hahn tablosunda maksimum çıkış hızı 10
m/dk'dır. Dalgıç çıkmak amacıyla dibi terk ettiği andan
itibaren bu hızı uygulayarak yüzeye veya ilk deko durağına
varır.

Bulhmann/Hahn tablosunu kullanırken;

1-Tabloda görülmeyen tüm zaman ve derinlik rakamları tabloda


mevcut bir üst sayılara yükseltilmelidir. Örneğin 20 m ye 35
dk’lık bir dalış planmakta ise tabloda 20 yerine 21, 35 dk yerine
40 dk. alınmalıdır.
2-Her dalış için 3 m de 1 dk 'lık emniyet duraklaması yapılmalıdır.
3-Mükerrer dalış yapılacak ise derin dalış ilk yapılmalıdır.
4-Deko duraklarında bekleme surelerine mutlaka uyulmalı
mümkünse süre biraz uzatılmalıdır.
5-Çıkış hızı 10 m/dk dır. Bu hızı ayarlamak dalış bilgisayarı
kullanan dalgıçlar için sorun değildir. Ancak referanssız
ortamlarda veya derin su çıkışlarında bu hızı ayarlamak
zordur. Bu durum öngörülerek tekne dalışlarında çapa halatı
veya özel şamandıralar referans olarak kullanılmalıdır.
6-Dalış derinliği o dalışta inilen en fazla derinlik alınmalıdır.

BÜHLMANN/HAHN (0-250 m.) tablosu iki bölümden oluşan


cetveller verir (Tablo 10 ve Tablo 11);
1'ci cetvel; Bu bolum 9 rn 'den 63 m ye kadar olan derinlikleri sol
sütunda iri puntolarla ve hemen altında dk olarak 0-zaman değerlerini
verir. Çıkışta vücudun absorbe etmiş olduğu azot miktarını sağ
sütunda mükerrer dalış grubu harfi olarak verir 18 m'den itibaren 0-
zaman geçilmiş ise geçen zaman suresine göre dekompresyon
derinlikleri ve süreleri verilmiştir.

Örnek 1 : 30 m'ye bir dalış yapılması planlanmakta olsun. Bu


dalışın 0-zamanı nedir?

Sol sütunda 30 rakamı bulunur. Hemen altında bulunan 17 dk bu


derinliğin 0-zamanını verir.

Örnek 2: 24 m'ye 20 dk'lık dalış yapan bir dalgıcın dalış sonu


mükerrer grup harfi nedir7

Soldaki dalış derinliği sütununda 24 rakamı bulunur. Bunun hemen


sağındaki dip zamanı sütununda 20 rakamı bulunur. Bu rakamın sağında
en sağdaki sütunda C harfi vardır. Dalgıcın dalış sonu mükerrer grup
harfi C'dir.

Örnek 3: Bir dalgıç 33m'ye 20 dk'lık bir dalış yapmak


istemektedir. Bu dalış 0-zaman ile yapılabilir mi?

Soldaki dalış derinliği sütununda 33 rakamı bulunur. Bunun hemen


altında 15 rakamı vardır. Bu rakam 33 m derinlik için 0-zamanı verir.
Dalgıç bu derinliğe 20 dk dalış yapmak istediğine göre bu dalışı 0-
zaman ile yapması mümkün değildir. Bu dalışı yapabilmesi için
sağındaki dip zamanı sütununda 20 rakamı bulunur ve sağ satıra doğru
giderken deko durak sureleri sütununda 3 rakamı bulunur. Bu rakam 3 m
derinlik sutunundadır. Bu dalış ancak 3 m derinlikte 3 dk beklenerek
yapılabilir.

Örnek 4: Bir dalgıç 30 m derinliğe 35 dk'lık bir dalış yapmak


istiyor. Bu dalışı nasıl planlamalı? Dalış sonu mükerrer grup harfi nedir?
Derinlik sütununda 30 rakamı bulunur. Bunun hemen altında 0-
zaman rakamı olarak 17 dk bulunmaktadır. Dalgıç 35 dk'lık bir dalış
yapmak istediğine göre bu bir dekolu dalış olacaktır. Hemen sağdaki dip
zamanı sütununda 35 dk bulunur ve satırın sağ tarafındaki deko
sütunlarında 2 ve 8 rakamları bulunur. Buna göre dalgıç bu dalışı 6
m'de 2 dk, 3 m'de 8 dk bekleyerek yapabilir. Satırın en sağındaki
mükerrer dalış grubu sütununda bulunan F harfi bu dalış sonundaki
mükerrer grup harfi olacaktır.
2'ci cetvel ; Bu cetvel iki kısımdan oluşur Üstteki kısım mükerrer
dalış grubunu belirten harf sütunu ile her harfe satırlarla karşılık
gelen yüzey zamanlarını verir. Alttaki kısım ise yüzey beklemesinden
sonra mükerrer dalınacak derinlikleri ve bu derinlikteki dip zamanına
ilave edilecek kalıcı azot zamanını dk. olarak verir. Dalgıç buradaki
rakamı mükerrer dalışındaki dip zamanına ekleyerek veya çıkararak
amacına uygun dalış planını yapar.

Örnek 1: Birinci dalışından mükerrer grubu C ile çıkan ve yüzeyde


1 saat bekleyen bir dalgıç 18 m'ye ikinci bir dalış yapmak istemektedir.
Bu dalışı dekompresyonsuz yapabilmesi için dip zamanı kaç dk olmalı?

Dalgıcın yüzeyde bekleme süresi olan 1.00 saat rakamı C


grubunun bulunduğu satırdan sağa doğru gidildiğinde 0.25 ile 3.00
rakamları arasına denk gelir. Bu iki rakamın arasındaki çizgi ile
tablonun alttaki ikinci kısmına inildiğinde çizgi ile mükerrer dalış
derinliği 18 m satırının kesiştiği yerde 14 rakamı bulunur. Bu
rakam kalıcı azot zamanıdır. Birinci cetvelde 18 m nin 0-zamam 65
dk. dır. Dalgıç ikinci dalışı olan 18 m ye dalmadan önce 14 dk. lık bir
sureyi 18 m 'nin 0- zamanı olan 65 dk. dan çıkarması gerekir. 65-14 =
51 dk'dır. Bu durumda dalgıcın ikinci dalışında 18 m'deki 0-zamanı 51 dk
dır.

Örnek 2: Mükerrer grubu F olan bir dalgıç yüzeyde 1.20 saat


bekledikten sonra 27m ye 20 dk'lık bir dekolu dalış planlamaktadır.
Dalgıcın ikinci dalıştan sonraki mükerrer grup harfi nedir?

Dalgıcın yüzeyde bekleme suresi olan 1.20 saat rakamı F


grubunun bulunduğu satırdan sağa doğru gidildiğinde 1.15 ile 1.30
rakamları arasına denk gelir. Bu iki rakamın arasındaki çizgi ile
tablonun alttaki ikinci kısmına inildiğinde çizgi ile mükerrer dalış
derinliği olan 27 m satırının kesiştiği yerde 12 rakamı bulunur. Bu
rakam kalıcı azot zamanıdır, ikinci dalışın dip zamanı 20 dk olarak
planlandığına göre kalıcı azot zamanı dip zamanına ilave edilir. 20 + 12
:
= 32 dk bulunur. Bu durumda dalgıç birinci cetvelde 27 m'nin 0-zamanı
olan 21 dk'dan daha fazla olan 32 dk lık bir dip zamanı uygulamış
olacaktır. 1'ci cetvelde 27 m satırında 32 dk'lık dip zamanı
görülmemektedir Bu durumda 32 'yi bir üst rakama yuvarlayarak 35
rakamına gelinir. 35 satırının sağındaki deko durak sütunlarında 3
m'de 5 dk'lık bir deko ve satırın en sağında F harfi görülmektedir. Bu
dekolu dalış sonunda dalgıcın mükerrer dalış grubu F dir.

HAVA TÜKETİM HESAPLARI


Dalgıçlar yapmış oldukları dalış planları çerçevesinde sualtında ne
kadar hava tüketeceklerini bilmeli ve tüketecekleri hava miktarına uygun
büyüklükte tüp kullanmalıdır. Bir tüpün içerisindeki hava ;

Tüp hacmi (lt) x Tüp basıncı (atm) = Hava miktarı (lt)

formülü ile hesaplanır.

Örneğin : 12 lt lik bir tüpte 200 atm basınç varsa tüpteki hava ;

12 (lt) X 200 (atm) = 2400 lt. 'dir.

Boyle-Mariotte Kanunu uyarınca, gazlar basınç altında sıkışırlar ve


sıkıştıkça hacimleri küçülür, basınçları artar. Dalgıçlar doğal olarak
derinliklere indikçe ciğer hacimleri aynı kaldığı halde, o derinliğe göre
sıkışmış yoğun hava soluyacağından hava tüketimi daha fazla olacaktır.
Normal koşullarda bir insan deniz seviyesinde dakikada ortalama 25 lt.
hava tüketir. Bu rakam esas alındığında -30 m'ye inen bir dalgıç
dakikada 25 lt x 4 atm = 100 lt hava tüketecektir (Tablo 12).

Derinlik Basınç Hacim Tüketilen hava


Yoğunluk
(m) (atm) (lt) (lt / dk)

0 1 1 1 25

-10 2 1/2 2 50

-20 3 1/3 3 75

-30 4 1/4 4 100

Tablo l2. Derinliğe göre tüketilen hava miktarları. Derinlere


inildikçe hava tüketimi artar

Tablodaki rakamlar pratikte dalgıçların derinlere indikçe hava


tüketim hızlarının da artığını göstermektedir. Örneğin ; bir dalgıç -30
m. de soluduğu zaman regülatörü kendisine 4 atm'lik yani 4 defa
daha sıkışmış yoğun hava verir ki bu rakam yüzey basıncına göre 4
defa daha fazla hava tüketimine neden olur.
Sualtında hava tüketimi tabloda verilen rakamlardan çok daha fazla
olabilir. Derinlik dışında hava tüketimini arttıran başlıca etkenler
şunlardır;

a-Eforlu dalış, sualtında fazla hareket, bedeni çalışma ve


yorgunluk hava tüketimini arttırır. Bu artış öngörülen normal
tüketimden 4-5 misli daha fazla olabilir.
b-Isı kaybı, ısı kaybeden ve soğuyan dalgıçta kan dolaşımı
hızlanır. Bu daha fazla hava tüketimi demektir.
c-Heyecan ve stres, her iki psikolojik etki hızlı nefeslenmeye ve
dolayısıyla fazla hava tüketimine neden olur.
d-Deneyim, sualtına iyi uyum sağlayan sakin, derin ve efektif
soluma yapabilen dalgıçlar daha az hava tüketirler.
e-Yüzme şekli, Sualtında hidrodinamik yüzme şekli ile yüzen
dalgıç daha az efor sarf ederek hareket eder.
f-Fiziksel form, Sağlıklı ve kondisyonu iyi olan dalgıçlar
yorgunluğa dayanıklı olurlar ve daha az hava tüketirler.
g-Regülatörün bakımı, iyi ayarlanmış balanslı regülatörler
yeterli miktarda ve derinliğe göre hava verir. 1'ci ve 2'ci
kademelerdeki ayarsızlıklar regülatörün gerektiğinden fazla hava
vermesine neden olabilir.
h-Hava kaçakları , Hava ile ilgili tüm dalış takımlarının bağlantı,
vida ve eklenti yerlerinde hava sızdırmazhğını sağlamak
amacıyla 0-ring denilen yuvarlak lastik contalar vardır. Bu
contaların yıpranması ile hava kaçakları oluşabilir.
ı-Yüzerliğin temini, Yüzerliği pozitif (+) veya negatif (-) olan
dalgıç, kendisini su içerisinde belli bir seviyede tutabilmek
için efor sarf eder ve fazla hava tüketir

Dalgıç derinlerde tüketeceği hava miktarı hakkında bilgi sahibi


olmakla beraber yukarıda görüldüğü gibi; dalış sırasında öngörülemeyen
birçok faktör, hava tüketimini etkileyebilmektedir. Bu nedenle dalış
sırasında tüp basınç saati sık sık kontrol edilmelidir. Tüp basınç
göstergesi 500 psi veya 50 atm basınca geldiğinde çıkışa başlanmalıdır.

Dalgıç yüzeyden ayrılıp dibe ulaştıktan ve tekrar yüzeye ulaştığı


ana kadar dalışın her aşamasında hava tüketir. Hava tüketimi ile ilgili
bazı kavramlar ve basit hesaplar şu şekilde ifade edilebilir ;
Yedek hava = Tüp hacminin %25 dir. Dalış derinliğine bağlı
olmaksızın ayrıca saklı tutulur. Pratikte dalış sırasında 500 psi veya
50 atm (bar) tüp basıncına inildiğinde yedek hava sınırına ulaşılmış
kabul edilir. Bu sınıra ulaşmadan dalgıçların çıkışa başlamış olmaları
gerekir.

Dalış için gerekli hava =toplam hava - yedek hava'dır.

Dalış süresi = dalış için gerekli hava (lt) / derinlikteki soluma hızı
(It/dk) ile hesaplanır.

Dalış planları yapılırken güvenlik tedbiri olarak tüpteki havanın


%25'i yedek hava olarak bırakılır ve bu miktar her türlü hesaplamanın
dışında tutulur. Dalış için gerekli havaya dekompresyon duraklarında
tüketilecek hava miktarı ayrıca eklenir.

Örnek 1; 200 atm hava içeren 10 itlik bir tüp ile -30 m de ne
kadar kalınabilir?

a- Tüp içerisindeki toplam hava ;


200 x 10 = 2000 It'dır

b- Herşeyden önce %25 yedek hava ayrılır;


2000 x 0.25 = 500 lt

c- Geriye kalan hava ;


2000 - 500 = 1500 lt

d- -30 m de hava tüketimi ;


25 x 4 = 100 It/dk'dır.
e-Kalınabilecek sure = dalış için gerekli hava / derindeki soluma
hızı'dır. Yani; 1500/ 100 = 15 dk'dır.

Bu sonucu dalış tablolarından kontrol etmek gerekir. PADl


tablosunda -30 m 'nin dekompresyonsuz limiti 20 dk, Buhlmann
Tablosunda -30 'nin 0-zamanı 17 dk'dır. Bu veriler ışığında 200 atm
hava dolu olan 10 It'lik tüp ile -30 m'ye 15 dk'lık dekosuz bir dalış
yapılabilir.

Örnek 2; Bir dalgıç -25 m de 20 dk kalmak istemektedir. Kendisine


ne kadar hava gereklidir?

a- -25 m'de mutlak basınç 3.5 atm' dir. Buna göre dalgıcın -25 m
deki hava tüketimi ; 25 x 3.5 =87.5 It'dir.

b- 20 dk boyunca tüketilecek hava ;


87.5 x 20 = 1750 lt dir.

c- Bulunan bu rakama %25'ini yedek hava olarak ilave edildiğinde


gerekli hava ;
1750 + 437.5 = 2187.5 lt olarak bulunur.

Örnek 3; Bir dalgıç12 litrelik ve 215 atm lik bir tüple - 40 m ye 12


dk'lık bir dalış yapmak istemektedir. Bu dalışı yapmak mümkün müdür?

a- Tüpteki hava;
12 x 215 = 2580 R dir.

b- Tüpteki havanın %25 i yedek hava olarak hesaplanır ;


2580 x 0.25 = 645 ve buradan,
2580 - 645 = 1935 lt geriye kalan ve dalış süresince
kullanılacak havadır.

c- -40 m'deki dalgıcın hava tüketim ;


25 x 5 = 125 It/dk'dır.
Dalgıç bu derinlikte 12 dk kalmak istediğine göre ;
125 x 12 = 1500 lt hava tüketecektir.

d-Buhlmann tablosunda -40 m derinlikte 12 dk'lık bir dalış için


(-40 rakamı tabloda olmadığından bir sonraki görünen
derinlik olan -42 m değerleri alınır). Aynı şekilde tabloda
görülmeyen 12 dk lık zaman yerine tabloda görünen bir
sonraki 15 dk 'lık zaman alınır, -6 m de 1 dk, -3 m de 4 dk deko
durak süreleri verilmiştir. Dalgıcın 12 dk lık dip zamanını bitirip ilk
deko durağı olan -6 m ye 10 m /sn 'lik bir hızla yükselmesi
en az 3.5 - 4 dk sürecektir Bu sürede tüketeceği hava , -40
ile -6 m arasında ortalama derinlik -20 m alınırsa ; bu
ortalama derinlikteki hava tüketimi ; 25 x 3 = 75 lt dk'dan 4
dk süreyle 75 x 4 = 300 lt olacaktır.

e-Dalgıç deko surelerinde tüketeceği havayı dalış için gerekli


toplam havaya eklemek zorundadır. Buna göre ;
- 6 m'deki birinci deko durağında 1 dk 'lık sürede ;
25 x 1.6 x 1 = 40 lt.
- 3 m'deki ikinci deko durağında 4 dk. lık sürede ;
25 x 1.3 x 4 = 130 lt hava tüketecektir.

f-Bu dalış için gerekli olan toplam hava;


dip zamanı için gerekli hava 1500
yükselme zamanı 300
1'ci deko 40
2'ci deko 300
-------------
Toplam, 2140 lt olacaktır.

g-Dalgıcın tüpünde bu dalış için kullanabileceği hava miktarı 1935


lt idi. Halbuki planlanan dalışın hava ihtiyacı 2140 it
olacaktır. Bu durumda planlanan dalış yapılamaz.

UNUTULMUŞ DEKOMPRESYON

Dekolu bir dalış sonunda dalgıçlar çeşitli nedenlerle uygulamaları


gereken gereken deko durağını yapmadan su yüzeyine çıkmış olabilirler.
Çıkış ihmalden, havanın bitmesinden veya öngörülemeyen çeşitli
nedenlerden olabilir. Bu durumlarda derhal "unutulmuş dekompresyon"
teknikleri uygulanır. Ancak bu uygulamanın yapılabilmesi için ;
a-Dalgıçta hiçbir vurgun belirtisi olmamalı,
b-Çıkıştan sonra yüzeyde bekleme suresi 5 dk'yı geçmemeli,
c-Dalgıcın tüpünde yeterli hava olmalı veya yakınında varsa yedek
tüpü hemen kuşanabilmeli.

Bu şartlar mevcut ise, dalgıç tekrar dalış yaparak unutulmuş


dekompresyon uygulamasını yapabilir. PADI öğretisine göre unutulmuş
dekompresyon şu şekilde uygulanır ;
Dalgıç -12 m'ye iner ve buradan itibaren belirtilen derinliklerde
bekleyerek yükselir. Deko sureleri ;

-12 m de 5 m deki deko süresinin 1/4 ü kadar


-9 m de " 1/3 "
-6 m de " 1/2 "
-3 m de " 1x1/2 "

Örnek; 27 m'de 29 dk kalan bir dalgıç yapması gereken deko


duraklamasını unutarak su yüzeyine çıkmıştır. Bu durumda ne
yapmalıdır?

27 m'ye 29 dk lık dalış Padi cetvellerinde 5 m'de 8 dk'lık bir deko


duraklaması öngörmektedir. Buna göre, dalgıç hiç vakit geçirmeden, ilk 5
dk içerisinde tüpünde yeterli hava var ise onunla, yoksa yedek tüpü
kuşanarak -12 m'ye iner ve;

-12 m de 8/4 dk
-9 m de 8/3 dk
-6 m de 8/2 dk
-3 m de 8 x 1.5 = 12 dk deko duraklarını uygulayarak su
yüzeyine çıkar.

Günümüzde dalgıçların çoğu dalış bilgisayarları kullanırlar.


Bilgisayarların su alması veya kırılması durumunda benzer uygulama
yapılır. Bu durumla karşılaşan dalgıç hemen -5 m'ye yükselerek hava
bitinceye kadar emniyet deko duraklaması yapmalıdır. Bilgisayar
kullanarak bir veya daha fazla dalış yapılmışken bilgisayar yüzeyde
bekleme sırasında arızalanmış veya kırılmış ise, dalgıç 24 saat süreyle
dalış yapmamalıdır. Zira bu durumda dalgıcın bir daha ki dalışı için kalıcı
azot zamanını hesaplaması mümkün değildir.
DALIŞTAN SONRA UÇAĞA BİNME

Dalış tablolarının zaman limitleri deniz seviyesindeki hava basıncı


esas alınarak, yani 1 atm basınca göre hazırlanmıştır. Yüzey basıncının
bu değerin altına inmesi durumunda dalış sonunda vücutta bulunan
kalıcı azotun tekrar kabarcık oluşturması kaçınılmazdır. Bunun için dalış
tablolarındaki tüm limitlere uyulsa bile dalıştan sonra ani basınç
düşüşlerine neden olabilecek irtifalara çıkmak sakıncalıdır.
Günümüzde bu tehlikeli durum en çok uçak yolcuğu sırasında ortaya
çıkar. Önlem olarak dalıştan sonra kalıcı azotun tehlike oluşturmayacak
düzeye inmesi için beklemek gerekir. Divers Alert Network (DAN) ve
Undersea Hyperbaric Medical Society (UHMS) 'm en son
tavsiyelerine göre ;

1-1-2 günlük dekompresyonsuz dalışlar sonunda; toplam dip


zamanı 2 saatten az ise uçmadan önce 12 saat beklenmelidir. Eğer
toplam dip zamanı 2 saati geçmiş ise en az 24 saat beklenmelidir.
2-2 günden fazla dalış yapılmış ise veya dekolu bir dalış
yapılmış ise uçmadan önce en az 24 saat beklenmelidir.
Bu tavsiyeler, uçuş yüksekliği en fazla 8000 ft varsayılarak
verilmiştir. Uçuş yüksekliğinin daha da yüksek olabileceği
unutulmamalıdır. Bunun için, ilave tedbir olarak, dekosuz dalışlardan
sonra 24 saat, dekolu dalışlardan sonra 48 saat beklenmesi
önerilmektedir.

SAĞLIK ve DALIŞ

Dalma sporu tüm kurallarına uygun olarak yapıldığı zaman insanı


fiziksel ve ruhsal yönden rahatlatan bir spor faaliyetidir. Dalış sırasında
bazı durumlarda fiziksel güç gerektiren hareketler kaçınılmazdır.
Bu nedenle dalgıçların bu sporu yaptıkları surece sağlıklı, antremanlı ve
kondisyonlu olmaları gerekir.
Alkol ve uyuşturucu kullananlar basınç altında karar verme
yeteneklerini büyük ölçüde yitirebilirler ve ayrıca bu maddeler
dekompresyon hastalığını teşvik etmiş olurlar, ilaç kullanan kişilerin
dalıştan önce mutlaka durumunu hekimi ile konuşması gereklidir.
Sigara sağlığa zararlı bir alışkanlıktır. Tiryakiler hiç olmazsa
dalıştan birkaç saat önce sigara içmeyi durdurmalıdır. Bu süre bile
kalp damar sistemlerini biraz rahatlatacaktır.
Soğuk havalarda dalmak birçok tehlikeyi beraberinde getirir. Kulak
ve boğaz enfeksiyonlarında sinüs ve kulak boşluklarının sıkışma, ters
blok veya dengeleme güçlüklerine neden olacağı unutulmamalıdır.
Dalmaya başlayanların her iki yılda bir hekim kontrolünden geçmeleri
tavsiye edilir.

Deniz suyu tetanoz ve tifo mikrobunun çok bulunduğu bir ortamdır.


Bunlara karşı dalgıçların aşı yaptırması yerinde bir tedbirdir. Fiziksel
egzersizlerin devamlı ve düzenli yapılması, bu sporun rahatça ve zevkli
bir şekilde uygulanmasını sağlayacaktır. Bu konuda unutulmaması
gereken kural; "Kendini iyi hisset, iyi dalış yap !" şeklindedir.
Bayanların mensturasyon (regl) dönemleri veya hamilelik
durumlarında özel dikkat sarf etmeleri gerekir. Regl dönemi dalışa mani
değildir. Ancak regl dönemini veya regl öncesi dönemi (Premenstruel
Sendrom) gergin ve sancılı geçirenlerin özel bir dikkat sarf etmelerinde
yarar vardır. Her kadın rahatsızlığının şiddeti ve ciddiyetine göre
güvenli bir dalış yapıp yapamayacağı hususunda karar verirken
sorumluluğunun bilincinde olmalıdır. Doğal olarak regl dönemlerinde
dalış yapan bayanların özellikle soğuğa karşı önlem almaları gerekir.

Hamilelikte fetusun basınç altında nasıl etkilendiği henüz kesin


olarak bilinmemektedir. Bu nedenle anne adaylarının hamilelikleri
süresince, bilinmeyen risklere karşı dalış yapmamaları tavsiye edilir.

DALIŞ ŞAMANDIRASI ve DALIŞ BAYRAĞI

Dalışı daha emniyetli bir şekilde gerçekleştirmek için esas dalış


malzemelerinin yanı sıra yardımcı malzemeler de kullanılır. Bunların
arasında en çok kullanılanları dalış emniyetine yönelik olarak kullanılan
şamandıralar ve dalış bayraklarıdır.
Dalış şamandıraları sabit veya bir ip yardımı ile dalgıç tarafından
çekilen yüzer işaretlerdir. Şamandıralar dalış yerini belirlemeye dalış
bayrağını taşımaya, başka dalgıca yardım etmeye veya denizde
tutunmaya yarar. Bu amaçla en çok araba iç lastikleri, lastik veya
plastik sallar yada özel bez ile kaplanmış renkli şişme lastikler kullanılır.
Dalış amacına göre şamandıra dalış yerine demirlenerek sabit tutulur
veya dalgıç tarafından bir ip yardımı ile çekilerek beraberce dolaştırılır.
Her iki durumda da şamandıranın uçuna yaklaşık 15-20 m1 lik
bir ip bağlı olmalıdır. Şamandıraların uzaktan görülmeyi kolaylaştırıcı
renklerde olmalıdır. Şamandıra ipi ile dolaşmayı arzu eden dalgıç
şamandıra ipinin dolaşmamasına dikkat ederek ipi elinde tutmalı,
vücuduna veya bir dalış malzemesine bağlamamalıdır.
Dalış bayrağı (Şekil 49) genelde birçok deniz aktivitesinin bir arada
yaşandığı bölgelerde çok kullanılır. Motorlu tekneler, su kayağı yapanlar,
deniz paraşütü kullananlar dalgıçlar için tehlike oluştururlar. Bu durumda
dalgıç varlığını başkalarına belirtmek zorundadır. Bu amaçla dalış
bayrakları kullanılır. Bayraklar, dikdörtgen kırmızı zemin üzerinde
sol üst köşeden alt sağ köşeye inen beyaz çizgi şeklinde veya sağ
ucu çatallı yarısı mavi diğer yarısı beyaz şekilde yapılmıştır Dalış
bayrakları en az 50 m uzaklıktan görülmelidir. Tekne dalışlarında
bayrak teknenin direğine veya şamandıra üzerine çekilir. Kıyı girişlerinde
ise şamandıra üzerindeki bir direğe uzun bir ip ile asılarak
dalgalanması sağlanır. Genel bir kaide olarak tekneler şamandıra veya
bayraklara en fazla 50-75 m yaklaşabilirler. Ancak bu konuda çoğu
ülkede yasal düzenlemelerin eksik olduğu bir gerçektir

Şekil 49.Dalış Bayrakları ve şamandırası. Bayraklar tekne üzerine veya


dalış şamandırası üzerine konur. Bayrak veya
şamandıralar en az 50 m'den görülmelidir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1-Aktaş, Ş (1996) Sığ Su Bayılması , Deniz Magazin,18, 46-48 Aylık
Deniz ve Doğa dergisi, Ofis Dizgi Tic A.Ş, istanbul.
2-C.M.A.S. (1995) Di ver Training Programme.
3-C.M.A.S. (1995) Standarts and Reguirements.
4-Egi, M.S (1996) Doppler Ultrason, Deniz Magazin,16, 38-40 Aylık
Deniz ve Doğa dergisi, Ofis Dizgi Tic A.Ş, istanbul.
5-Greeraedts, M.G., Asseselt, M.D.(1985) Scuba Diving,
Organorama, 2, 19-24, Organon A.Ş, istanbul.
6-Gücü, C A., Güre. F. (1993) Akdeniz’in Türkiye Sahilleri Boyunca
Rastlanan Zehirli Deniz Balıkları, Zehirleme Aygıtları ve Tedavi
Yöntemleri, Türk Zooloji Dergisi 18, 25-35, Publ. Tubitak.
7-Hizalan, l. (1997) Soğuk Su Dalışları ve Tedavi, Sualtı Dünyası,
Mart 1997, Aylık Doğa Dergisi, Marine Eğ. ve Yay. Tic. Itd., İstanbul
8-Hizalan, l. (1995) Dalışta Kulak Sorunları, Deniz Magazin,
3,76-77Aylık Deniz ve Doğa dergisi, Ofis Dizgi Tic A.Ş, İstanbul
9-Hizalan, l. (1996) Dalışta Kulak Sorunları ve iç Kulak Sıkışmaları,
Sualtı Dünyası,4,70-71, Aylık Deniz Magazin Dergisi, Promar A.Ş,
İstanbul.
10-Hizalan, l. (1996) Dalışta Dolaşım ve Solunum Sistemleri, Sualtı
Dünyası, 5, 66-67, Aylık Doğa Dergisi, Promar A.Ş , İstanbul.
11-Hizalan, I. (1997) Soğuk Su Dalışları ve Hipotermi, Sualtı Dünyası
Mart 1997,68,Marine A.Ş , istanbul.
12-Kocataş, A. (1986) Oseanoloji, Ege Univ. Fen Fak. Kitap. No.114,
358s.
13-Mater, S., Uçal,0.,(1989) Türkiye Deniz Balıkları Atlası, Ege Üniv.
Fen Fak. Meç. A2 (2), 85-1 12.
14-Molle, P., Rey, P. (1986) Plongee Subaquatique, Ed. Amphora,
FFESSM, (France).
15-Molle, P.(1985) La Plongee, Ed. Amphora, FFESSM, (France).
16-PADI Open Water Diver Manual, Editör, D. Richardson, Published by
PADI.1994, Santa Ana CA 92799-501 1, USA, Product no. 7001 1N.
17-PADI The Encyclopedia of Recreational Diving, Published by PADI,
1994, Santa Ana CA 92799-501 1, USA
18-SCSF Teknik Kurulu,(1992) Sualtı Sporları Balıkadam Dalış Eğitim
Programı, SCSF Yayınları,71 s.
19 - Teleri.G. (1991) Cankurtarma Eğitim Kitabı, SCSF Yayınları,135 s.
20-Türe, G. (991) Narkoz, Mavi Dünya 2,36-39, Peryodik Sualtı ve
Çevre Dergisi, Baysan A.Ş , Ed. Saruhanoğlu, istanbul.

You might also like