Professional Documents
Culture Documents
- i* -
Cevat Çapan
ÖNSÖZ
Bu antolojide bir araya getirdiğim otuz iki şairin yüz bir şiiri
sanırım yirminci yüzyıl İngiliz şiirini bütün özellikleriyle tanıtm a
ya yeterli değildir. H er şeyden önce, şiir çevirisinin güçlüğü böyle
bir yetkinliği engelleyen başlıca etken. Buna bir de bu işe girişen
kişinin kendi sınırlılığını eklerseniz, böyle bir derlem enin eksik
likleri ve fazlalıkları daha da kolay anlaşılır. Bütün bu sınırlılıkla
ra karşın, Çağdaş İngiliz Şiiri Antolojisi’nde yirminci yüzyıl İngiliz
şiirinin gelişme çizgisini, her şair kuşağının başlıca temsilcilerini
elimden geldiğince okurlara tanıtm aya çalıştım. Amacım İngiliz
Edebiyatı öğrencileri için eksiksiz bir ders kitabı hazırlam ak de
ğildi. D aha çok şiir severlerin ilgisini çekebilecek şiirleri çevirinin
olanakları içinde sunmayı denedim . A m a bu eksiklikleriyle de
edebiyat öğrencilerinin işine yarayacak bir şeyler ortaya koyabil-
dimse, bundan büyük bir mutluluk duyacağımı da açıklamalıyım.
Konuyla ilgilenen okurların bu antolojinin bu alanda yalnızca bir
ilk adım olduğunu anlayacaklarına inanıyorum.
C.Ç.
7
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
C.Ç.
8
YİRMİNCİ YÜZYIL İNGİLİZ ŞİİRİ
9
iletişim aracı olm aktan çıkmış, onun yerini toplumsal hayattaki
şehirleşm e, sanayileşme gibi değişmeleri daha büyük bir açıklıkla
yansıtan rom an türü almıştı. E lbette ki, toplumsal değişmelerin
yarattığı sarsıntılara, getirdiği sorunlara ve kültür hayatında yol
açtığı yozlaşmaya kayıtsız kalmayan şairler de yok değildi. W ords
w orth, M athew A rnold, Ruskin gibi şair ve yazarlar zaman zaman
sanatsız, edebiyatsız, özellikle de şiirsiz bir toplum un barbarlaş
maya yargılı olduğunu değişik biçimlerde açıklamışlardı. Ancak
yabancılaşmayı bir yazgı olarak benimseyen yaygın bir sanat anla
yışına karşı bu sınırlı tepkilerin olumlu bir sonuç alması düşünüle
mezdi. Şairler sanayileşmeyle ortaya çıkan m etropollerdeki ger
çekleri algılayacak bir duyarlıktan yoksun kalmışlar, bu yüzden
m anzara ressam ları gibi bir düş dünyasının güzellikleriyle kendi
lerini avutm a yolunu seçmişlerdi. Örneğin, on dokuzuncu yüzyıl
İngiliz şiirinde Baudelaire gibi çağının gerçeklerini yoğun bir öfke
ve tiksintiyle dile getirebilen çağdaş bir şair yoktu.
Tennyson, A rnold, Browning ve Swinburne gibi Victoria Ç a
ğı şairlerini izleyen 20. yüzyıl başındaki “G eorgian” dönemi şair
leri de İngiliz şiirine yeni bir canlılık getiremediler. Şiirlerinin ve
rom anlarının büyük bir bölüm ünü Victoria Çağı’nda yazmış olan
Thom as Hardy 20. yüzyılda da kişisel yaşantısını büyük bir içten
likle yansıtan başarılı lirik şiirlerini sürdürdü. Edw ard Thomas,
Isaac R osenberg ve Wilfred Owen gibi bazı yetenekli şairler ise
Birinci Dünya Savaşı’nda öldükleri için 20. yüzyıl İngiliz şiirinin
evriminde söz sahibi olam adılar. Böylece gerek O rtaçağ’da, ge
rekse Rönesans ve onu izleyen yüzyıllarda A vrupa şiirinin ana da
m arlarından biri olan İngiliz şiiri 20. yüzyılın başında kuruyup git
me tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.
En parlak dönem lerinde köklü A vrupa kültürüyle bağlar ku
ran, İtalyan, Fransız ve İspanyol şiirinden olumlu yönde etkilen
meyi başaran İngiliz şiirini bu kendi içine kapanmış taşralı duru
m undan kurtarm ak için belki de bir “dış m üdahale” gerekiyordu.
İşte bu “dış m üdahele”yi gelenek yoksulu A m erikan toplumun-
dan uzaklaşıp yaratm ak istedikleri sanatı köklü geleneklerin te
melleri üzerine kurm ak isteyen Ezra Pound ve T. S. Eliot gibi iki
Am erikalı şair gerçekleştirdi. Ezra Pound, T. E. Hulm e adlı bir
İngiliz eleştirm eninin görüşlerinden yararlanarak 1908’de “ İmge-
10
cilik” adını verdiği bir şiir akımı başlattı. Şiiir dilinde açık-seçikli-
ğe, özgür koşuk ritim leri kullanarak organik bütünlük sağlamaya
önem veren imgecilik anlayışı her konunun şiirde işlenebileceği,
rom antiklerin süslü şiir dilinden kaçınarak gündelik konuşm a di
linin benimsenmesi gerektiğini öne sürüyordu. îmgeciliğin ilk söz
cülerinden biri olan şair F. S. Flint imgeci şiirin köklerinin Sapp
ho ve Catullus gibi klasik Yunan ve Latin şairlerine uzandığını
söylüyor, imge şiiri ile Japon “haiku”ları arasında bağlar kuruyor
du.
E zra Pound’un öncülüğünde William Carlos Williams, D. H.
Lawrence, Wallece Stevens, M arianne M oore, e. e. cummings gi
bi birçok şair imgecilik akım ından etkilenmişti. T. S. Eliot’un
1917’de yayımlanan “J. A lfred Prufrock’un Aşk T ürküsü”, onu iz
leyen “Ç orak Ü lke” (The W aste Land) gibi şiirleri, 1921’de H er
bert G rierson’un metafiziksel şairlerden seçtiği örneklerden olu
şan antolojiyi uzun bir önsözle yayımlaması İngiltere’de yepyeni
bir şiir beğenisinin gelişmesine yol açtı. Bu şairlerin yanı sıra dilin
yenileşmesi için deneylere girişen bir de önemli romancı vardı
Jam es Joyce. Pound, Eliot ve Joyce gibi üç yazarın birbirine ben
zemeyen birçok özellikleri olm akla birlikte, Octavio Paz’a göre
önemli bir ortak yanları vardı : üçü de Anglo-Sakson edebiyatının
uzun süredir bağlarını kopardığı A vrupa kültür geleneğinin kay
naklarını yeniden bulm ak istiyorlardı. Bu gelenek özellikle Latin
kültüründen kaynaklanan bir mirasla besleniyordu. Bu amaçla
Pound, Provençal ve İtalyan şiirinden Eliot, D ante ve Baudela-
ire’den; Joyce ise bütün Yunan, Latin ve O rtaçağ kaynaklarından
yararlanm a yollarını seçtiler.
Bu yararlanm a ya da etkilenm e örneklerinde, İngiliz şiiri için
belirleyici etken Baudelaire, Laforgue ve öbür simgeci Fransız şa
irleri oldu. Bu örneklerden esinlenerek konuşm a dilini özgür ko
şuğun da esnekliğinden yararlanarak şiire sokan Pound ve Eliot
gibi şairler, çağdaş şehir yaşantısının şiire malzeme olmasını sağ
ladılar. ayrıca, bu yenilikçi akım somut imge kullanm a eğilimini
benim seyerek rom antiklerin yapay “şairane”liğini de şiirden kov
muş oldu. G ene Ezra Pound’un düşüncelerinden ve Fransız sim
gecilerinden etkilenen başka bir şair de İngiliz şiirinin yirminci
yüzyıldaki ustalarından biri olmayı başardı. Bu şair sanat hayati
li
na on dokuzuncu yüzyıl sonunda rom antiklerin düm en suyunda
girmiş olan İrlandalI William B utler Y eats’ti. Y eats’in olgunlaş
masında anayurdunun yerli geleneğinden yararlanm asının ve ba
ğımsızlık savaşımının yarattığı toplumsal sarsıntılara tanık olması
nın büyük katkısı oldu.
G erek P ound’un, gerekse Eliot’un şiirleriyle getirdikleri dev
rimci nitelikteki yenilikler ilk bakışta çağdaş kapitalist toplum un
bir eleştirisi olsa bile, özellikle E liot’un şiirinin tem elinde evren
sel Hıristiyan düzenine duyulan bir özlem yatmaktaydı. Bu yüz
den, E liot’un teknik yeniliklerinden büyük ölçüde etkilenen Au-
den, M acNiece, Spender gibi 1930’ların genç şairleri E liot’un gö
rüşlerini benim sem ediler, ama onun biçimlerinden yararlanarak o
yılların toplumsal sorunlarına daha çok ağırlık veren siyasal içe
rikli şiirler yazdılar. 1929’daki büyük ekonom ik bunalım ve İspan
ya İç Savaşı gibi etkenler de dış dünyaya dönük bu şairlerin böy
le bir yol seçmelerini kolaylaştırdı. Pound ve Eliot gündelik ko
nuşma dilini benim sem ekle birlikte, kolay anlaşılan bir şiir yazmı
yorlardı. Konuşm a dili onlar için sadece çağdaş yaşantının ritm i
ni elde etm ek için yararlanılan anlatım yollarından biriydi. Zengin
kültür birikimleri şiirlerinde anlaşılması güç gönderm elere ve çağ
rışımlara yol açıyordu. Sanatlarını toplum un yararına kullanm ak
isteyen 1930’ların şairleri ise güç anlaşılır şiir yazmanın bu am aç
larıyla çelişeceğini öne sürerek inandıkları doğruları, ilgiledikleri
güncel sorunları geleneksel kalıplar içinde vermeyi yeğlediler.
Geleneksel biçimleri büyük bir ustalıkla kullanan A uden, 30’ların
en başarılı şairi olarak çağdaşları arasında sivrildi. Ancak A uden
sözcüğünü ettiği kesimin insanlarıyla yeterince özdeşleşemediği
için hem kendisinin, hem de etkisi altında kalan çağdaşlarının si
yasal sorunları işlemeleri küçük burjuva aydınlarının sosyalizmle
kısa süren bir serüveni olm aktan öteye gidemedi. Bu kuşak içinde
Louis M acNiece’i bu yargının dışında tutm ak gerekir. MacNiece
hiçbir zaman A uden kadar çarpıcı olmadığı gibi, siyasal görüşlere
yer verdiği şiirlerinde de çağdaşlarından çok daha içten davranan
bir şairdi. Bir de, John C ornford, C hristopher Caudwell gibi ol
gunluk dönem lerine varam adan gönüllü olarak katıldıkları İspan
ya İç Savaşı’nda ölen şairlerin siyasal içtenlikleri konusunda hiç
bir kuşkuya yer olmadığını belirtmeliyiz.
12
1940’larda A uden kuşağının şiirlerindeki düşünsel içeriğe
Dylan Thom as ve G eorge B arker gibi şairlerin duyusal bir tepkiy
le karşı çıktıklarını görüyoruz. 1939’da başlayan İkinci Dünya Sa
vaşı da böyle bir duygusallığı kamçılayan bir etken olarak düşünü
lebilir. Dylan Thom as, Eliot ve 1930’lardaki şairlerin İngiliz şiirin
den uzaklaştırdığı rom antik, kişisel ses tonunu yeniden büyük bir
coşkunlukla gündem e getiren şairdir. Bu arada F reud’un ve alko
lün etkisiyle, B.B.C.’de hazırladığı program ların, A m erika’daki
konferans ve şiir m atinelerinin yardımıyla Thom as geride altın
sesli bir şair efsanesi bırakarak 1953’te New Y ork’ta bir otel oda
sında ölüp gitti.
1950’lerdeki şairler biraz da bu yüzden 40’ların Dylan Tho-
m as’da aşırı boyutlara ulaştığına inandıkları savrukluğuna ölçülü
biçili bir kalem efendiliğiyle karşı çıktılar. R obert C onquest’in
New Lines adlı antolojisinde bir araya gelen Philip Larkin, Kings
ley Amis, John Wain, D. J. Enright, D onald Davie ve Thom Gunn
gibi bazı genç şairlerle adı bu şairlerle birlikte anılmaya başlanan
Ted Hughes yeni bir akımın sözcüleri olarak değerlendirildiler.
Bu şairler kümesinin “The M ovem ent’’ adı altında bir araya geti
rilmesi belki de bir gazetecilik cilvesiydi. 1920’lerin yenilikçi şair
lerini kuşkuyla karşılayan bu yeni kuşak Hard, R obert Graves ve
otuzlarda şiirlerinden çok eleştirel kitaplarıyla ün yapan William
Em pson’u usla olarak görüyorlardı.
Adlarım 50'lerde duyuran bu yeni şairler yazarlık hayatlarını
hâlâ sürdürdüklerine göre, onlar için kesin bir yargıya varmak
güçtür. A m a Philip Larkin, Thom Gunn ve Ted H ughes’a herhan
gi bir değerlendirm ede ayrı bir yer vermek gerektiğini şimdiden
söyleyebiliriz. Larkin gösterişsiz taşra yaşantılarını gerçekleşm e
miş aşkları, çıkılmamış yolculukları, yarım kalmış mutlulukları
büyük bir incelikle, şöyle bir değinip geçercesine dile getiriyor
şiirlerinde. Thom G unn çağdaş hayatın şiddetini meşin ceketli,
motosikletli delikanlıların çatışmalarında metafiziksel şairlere öz
gü bir oyuna dönüştürerek yansılıyor. Ted Hughes ise aynı şidde
ti daha kanlı canlı bir dünyanın yaratıklarını karşı karşıya getire
rek duyuruyor okura. Bu şairler arasında özellikle Ted Hughes,
yeni yaşantılara, yeni gelişmelere açık bir sanatçı olarak çağdaş
İngiliz şiirinin umutsuz bir durum da olmadığını kanıtlıyor.
13
Önce şiir vardı, demiştik. Sonra burjuva düzenin kurulm asıy
la şiirin toplumsal hayattan sürüldüğünü gördük. Buna karşı şiir
başka kılıklara girerek rom ana ve sinemaya sızdı. Ö bür gelenek
sel sanatlarla ilişkisini sürdürdü. Sonra İngiltere’de teknolojik uy
garlığa karşı eleştirel bir tepkiyle kendini yenileyerek yeniden o r
taya çıktı. Düşm an bir ortam da yaşamak zorunda. Bu yüzden, iş
levinin bilincine vararak etkinliğini artırm aya savaşıyor. R obert
G raves’in dediği gibi,
“G ene de yaşıyor aşk, pencere pervazına kazılı bir kelime,
Celladın baltasının o garip ürküntüsü içinde.”
Şiir de öyle.
14
Thomas Hardy
1 8 4 0 - 1928
Yaşadığı yıllarda daha çok büyük bir rom ancı olarak ün yapan
Hardy, ölüm ünden sonra, özellikle 1950’lerde yetişen şairler ku-
şağınca, İngiliz şiir geleneğinin en büyük ustalarından biri sayıl
mıştır. 1840’ta D orset’te doğan H ardy mimarlık öğrenimi gördük
ten sonra gençlik yıllarında bu alanda çalışmıştı. Şiire çok genç
yaşta başlam asına karşın, ekonom ik nedenlerle kısa bir süre son
ra rom an türünü denemiş ve bu alanda başarılı örnekler vermiştir.
O kur yığınlarının kendisini Tess o f the d ’Urbervilles romanının
yazarı olarak tanım aları, buna karşılık Jude the Obscure’un
1895’te yayımlandığı zam an gerçek değerinin anlaşılm am ası,
H ardy’nin yeniden şiire dönm esine yol açmıştır. H ardy’nin baba
sı köylü bir duvarcıydı. Ailesinin kırsal kökeniyle bağlarını hiçbir
zaman koparm ayan Hardy, İngiltere’deki sanayi devrimiyle tari
he karışm ak üzere olan köy yaşayış düzeniyle özdeşlik kurmuş, bu
değişimin trajik boyutlarını rom anlarında işlemiştir. Şiirleri ço
ğunlukla geleneksel biçimlerde, ölçülü ve uyaklı olarak yazılmış
olm akla birlikte, her zaman belli bir olaydan ve kişisel bir yaşan
tıdan kaynaklanırlar. Hardy en güzel şiirlerini 1912’de ölen ilk ka
rısı Emily için yazmıştır. Bunların dışında Birinci Dünya Savaşı sı
rasında ve bu savaşla ilgili şiirleri de o dönem in en başarılı örnek
leri sayılır.
15
SES
16
RÜ ZG Â RD A VE YA ĞM URDA
17
VARO ŞLA RDA KAR
18
Gerard Manley Hopkins
1 8 4 4 - 1889
19
T A N R I ’N IN G Ö R K E M İ
20
BAHAR
21
Y IL D IZ L I G E C E
77
William Butler Yeats
1 8 6 5 - 1939
23
tanığı olduğu İrlanda Bağımsızlık Savaşı’dır. İngilizler’in acım a
sızca bastırdıkları 1916 Paskalya Ayaklanması Y eats’in siyasal
gelişmeleri algılaması bakım ından onun şiirinde de bir dönüm
noktasıdır.
Yeats şiirlerinde, oyunlarında ve denem elerinde olgunlaştık
ça artan bir bilgelikle evrenin gizlerini çözmeye çalışmış, doğaüs
tü güçleri, boş inançları eski efsaneleri bir bilim adamının titiz
liğiyle incelemiş, bu tutku onun şiirine bir duygu ve düşünce den
gesi ve bütünlüğü kazandırmıştır.
24
G A L W A Y A T Y A R IŞ L A R IN D A
25
H E R Ş E Y A Y A R T A B İ L İR B E N İ
26
C O O L E ’U N Y A B A N K U Ğ U L A R I
27
1916 P A S K A L Y A A Y A K L A N M A S I
28
Şunu da kendini beğenmişin,
Ayyaşın biri diye bilirdim.
Kimi sevdiklerime
Nice haksızlık ettiydi ya,
G ene de anıyorum türküm de;
O da vazgeçti sonunda
Bu rasgele oyundan;
Sırasında o da değişti,
Değişti kökten
Korkunç bir güzellik doğdu.
Y ürekler tek amaçla
Yaz boyunca, kış boyunca
Büyüyle taş olmuş sanki
Sarsmak için bu gidişi.
Yoldan gelen atla atlı,
Bulutlardan bulutlara
Uzanıp giden kuşlar
Değişiyor her dakika;
D erede bir bulut gölgesi
Değişiyor her dakika;
Sekiyor bir atın toynağı,
Suları sıçratıyor bir at;
Dalıyor orm an tavukları,
O rm an horozlarını çağırıp;
Yaşıyorlar her dakika
O taş hepsinin içinde.
29
D urm adan özünden vermek
Taşa çevirebilir yüreği.
Ah bu ne zaman yetecek?
Göklere ve bize düşen
A rt arda adlarını anm ak,
Bir ana nasıl anarsa adını
Çırpınan gövdesine sonunda
Uyku inen yavrusunun.
G elen geceden başka nedir bu?
Yok yok, gece değil, ölüm;
Boşuna bir ölüm mü yoksa?
Çünkü yapılan söylenen bir yana
İngiliz durabilir sözünde.
Biliyoruz düşlerini. Bilmek
Y eter düş kurup öldüklerini;
Ya aşırı sevgiden
Çıldırıp öldülerse?
Yazıyorum şiirimde -
M acDonagh ile MacBride
Sonra Connolly ile Pearse
Hem bugün, hem gelecek günlerde,
Yeşil giyilen her yerde,
Değişti, her şey değişti kökten :
Korkunç bir güzellik doğdu.
30
İK İN C İ G E L İŞ
31
B İZ A N S ’A Y O L C U L U K
II
32
III
IV
33
L E D A İL E K U Ğ U
34
C O O L E P A R K , 1929
35
C O O L E P A R K V E B A L L Y L E E , 1931
36
Yerde bir bastonun sesi, sandalyeden
Sandalyeye zorla yürüyen birinin sesi;
Ünlü ustaların ciltlediği o sevgili kitaplar,
H er yerde m erm er başlar ve asılı resimler;
Gezmiş görmüş insanlarla çocuklarının
M utluluğu tattıkları geniş odalar;
H er biri adı sanı bilinen
Ve çılgınlıktan çılgınlığa koşmayan
O soylu kişilerin son mirasçısı.
37
B İZ A N S
38
Gece yarısı İm paratorun kaldırım larında
Alevler dalgalanır, alevler ki
Ne çırayla beslenir, ne çelik tutuşturur,
Ne fırtına söndürür, alevden doğan alevler.
Kanla döllenmiş ruhlar toplanır
Ve akıp gider öfkenin tüm karmaşası
Ölgünleşerek bir raksta,
Esrikliğin çırpınışında.
Kolun kumaşını dağlayam ayan alevin acısıyla.
39
Walter de la Mare
1 8 7 3 - 1956
40
B A N A PA N Ö L D Ü D E D İL E R
41
G E Ç M İŞ T E K A L A N
42
Y A Z IT
43
Edward Thomas
1 8 7 8 - 1917
44
YENİ EV
45
IŞ IK L A R K A R A R IN C A
46
Ne bir yüz, ne bir kitap
Yok artık vazgeçemeyeceğim
Bırakıp bir kenara
G irm ek için bilinmeyen
Ve nasıl gireceğimi
Bir türlü bilemediğim
O büyük karanlığa.
47
SA BA H
48
T. E. Hulme
1 8 8 3 - 1917
49
GÜZ
D E Ğ İŞ İM
50
SET
R IH T IM D A
51
David Herbert Lawrence
1 8 8 5 - 1930
52
Law rence’in yazarlık hayatında rom an türünün çok daha
önemli bir yer tutması ve zam anla bu alanda elde ettiği başarı,
onun şiir sanatından da hiçbir zaman vazgeçmediğini Çoğu zaman
unutturm uştur. Oysa şiirlerinde de Law rence’m kendine özgü ki
şiliğini ve hayata bağlılığının çarpıcı ritmini duym ak güç değildir.
Özellikle özgür koşuk tekniğini kullanarak yazdığı kuşlar, hay
vanlar ve çiçeklerle ilgili şiirleri ile insanın ölüm lülüğünü ele al
dığı düşünsel son şiirlerinde Lawrence karşımıza İngiliz şiirinin
yirminci yüzyıldaki en özgün tem silcilerinden biri olarak çıkar.
53
M IR IA M ’A S O N S Ö Z L E R
54
Güzelsin, alımlısın
Am a donuk ve tutuksun etinde;
İçine işleyebilseydim eğer
O dikenli acının olanca şiddetiyle,
Işıyan bir ağ çıkardı belki
55
İN S A N Y A P IS I
56
P İY A N O
57
Siegfried Sassoon
1 8 8 6 - 1967
58
DÜŞÇÜLER
59
HERKES BİR TÜRKÜYE BAŞLADI
60
NE ÖNEMİ VAR?
61
Edwin Muir
1 8 8 7 — 1959
62
ÖLEN ÇOCUK
63
B İR A Y A Ğ IM C E N N E T T E
64
SORGU
65
Thom as Stearns Eliot
1 8 8 8 - 1965
66
şairi Seferis şöyle değerlendiriyor : “Eliot geleneğini A vrupa’da,
branşız simgecilerinde ve kendisine çok şey borçlu olduğu Jules
Laforgue’da, İngiliz Elizabeth ve Jam es Çağı oyun yazarlarında,
metafiziksel şairlerde ve John D onne’da, A kdeniz’de ve D an te’de
bulur. Dinsel sezgisi, kendisinin ötesinde ve üstünde bir şeye
bağlanma konusundaki bilinçli kararı ve duyarlığının şaşırtıcı
yoğunluğu ile düzeni eksiksiz bir eser yaratm aya yönelir. Duyan,
düşünen, kendisiyle savaşan ve sanatına büyük bir disiplinle,
ilerdeyse gizemli bir yoğunlukla bağlanan eşsiz bir şair örneğidir.”
67
ÇORAK ÜLKE
‘Nam Sibyllam quidem Cumis ego ipse oculis meis vidi in ampul-
la pendere, et cum illi pueri dicerent Sibulla ti thelis; responde-
bat illa : apothaneirı thelo. ’'
Ezra Pound’a
il miglior fabbro.1
I. Ölülerin Gömülmesi
68
Hangi kökler kavrar, hangi dallar büyür
Bu taş yığınında? Ey insanoğlu,
Bilemez, kestiremezsin, çünkü bildiğin ancak
Bir kırık suretler yığınıdır güneşin kavurduğu,
Ne ölü ağacın gölge, ne cırcırböceğinin huzur
Ne de kuru taşın su sesi verdiği. Yalnız
Bu kızıl kayanın altı gölgelik,
(Gel, sığın gölgesine bu kızıl kayanın),
Ve ben sana öyle bir şey göstereceğim ki,
Ne seni sabahları izleyen gölgendir bu,
Ne de seni karşılam aya kalkan akşamki gölgen;
Sana korkuyu göstereceğim bir avuç tozda.
Frisch weht der Wind
Der Heimat zu
Mein Irisch Kind,
Wo weilest du?*
‘B ana ilk bir yıl önce süm büller vermiştin;
Sümbül kız demişlerdi bana.’
- Oysa geç vakit döndüğüm üzde Sümbül bahçesinden,
Kollarım dolu, saçlarım ıslak, konuşamamıştım,
Gözlerim iyi göremiyordu, sanki ne diriydim,
Ne ölü, ne de bildiğim bir şey vardı,
B akarken ışığın yüreğine, sessizliğe.
O ed’ und leer das Meer.5
69
M adam Sasostris, ünlü falcı,
Fena halde üşütmüş, gene de
En akıllı kadın diye bilinir A vrupa’da,
Elinde bir deste uğursuz iskambil. İşte, diyor,
Bu senin kâğıdın, boğulan Fenikeli Denizci,
(B unlar inciler eskiden gözleri olan. Bak!)
Bu Belladonna, Kayaların Ecesi,
D urunlan bildiren,
Bu üç asalı adam, bu da Çarkıfelek,
Bu tek gözlü tüccar, bu boş kâğıt da
Sırtında taşıdığı bir şey,.
O na bakm am a izin yok. Asılan Adamı
G örem iyorum . Denizde ölm ekten sakın.
Büyük bir kalabalık görüyorum, halka olmuş dönüyorlar.
T eşekkürler. Sevgili Mrs. E quitone’u görürseniz,
Zayiçeyi benim getireceğimi söyleyin :
İnsan dikkatli olmalı böyle günlerde.
70
Düşsel şehir,
Bir kış şafağının kahverengi sisi altında,
Bir kalabalık akıyordu Londra Köprüsünden, sayısız insan,
Bilmezdim hiç ölümün bunca insanı perişan ettiğini,
Kısa, kesik kesik iç çekişler duyuluyordu,
H erkes ayaklarının uçlarına dikmişti gözlerini.
Yürüyüp yokuş yukarı, sonra King William Caddesinden aşağı,
Saint Mary W oolnoth Kilisesinin önüne geldiler
Çan kulesinin ölü bir sesle saat dokuzu vurduğu.
Bir tanıdığa rastladım orda, ‘Stetson!’ diye seslenerek
durdurdum ,
‘Hani beraberdik seninle, Mylai’de gemilerde!
‘Geçen yıl bahçene diktiğin o ceset
‘Filiz verdi mi? Çiçek açar mı bu yıl?
‘Yoksa o beklenm edik don bozdu mu yatağını?
‘Am an uzak tut, insana dost olan köpeği,
‘Yoksa tırnaklarıyla eşeleyip çıkarır gene cesedi!
‘Sen! hypocrite lecteur! - mon sem blable, - mon frère!’6
71
II. B ir Satranç Partisi
72
A ntik şöminenin üstündeki resim,
O rm ana açılan bir pencere gibi,
O barbar kralın acımasızca zor kullanıp
Philom el’i değiştirişini anlatıyordu,
G ene de bülbül kirletilmez sesiyle orda
İnletiyordu tüm çölü, ve o hâlâ ağlıyor,
Ve dünya hâlâ peşinde
‘Cik cik’ rezil kulaklara.
Ve zamanın daha başka soluk artıkları
Anlatılıyordu duvarlarda; bakıp duran biçimler
Dışarı sarkmış, sarkarak sessizleştiriyordu kapalı odayı.
Ayak sesleri duyuldu merdivende.
Ocağın ışığında, fırçanın altında, saçları
Ateşli oklar gibi dağılıp
Konuşmasını ışıtırken dehşetle susacaktı.
73
‘N edir bu gürültü?’
Kapının altından esen rüzgâr.
‘Peki, bu gürültü? Rüzgârın yaptığı ne?
Hiç işte, hiç.
Hiçbir
Şey bilmez misin sen? Hiçbir şey görmez misin? Hiçbir
Şey hatırlam az mısın?
Hatırlarım
Bu inciler o adamın gözleriydi eskiden.
‘Diri misin, ölü mü? Hiçbir şey yok mu kafanda?’
Am a
A hhhh o Shakespeare’ce caz -
Pek de ince
Pek de zeki
‘ Ben ne yapayım şimdi? A caba ne yapayım?
‘Böyle dışarı fırlayıp sokakta dolaşayım
Saçım başım darmadağın. Peki yarın ne yapalım?
Ne yapalım bundan böyle?’
Sıcak su saat onda.
Yağpıur yağacak olursa, kapalı bir araba saat dörtte.
Bir parti satranç oynarız,
Kapaksız gözlerimiz kısık, kulağımız kapıda.
74
Kocası terhis edildiğinde, dedim ki Lil’e,
Sözümü esirgemedim hiç, yüzüne söyledim,
A C E L E E D EL İM LÜ TFEN V A K İT TAM AM
Bak A lbert dönüyor, biraz çekidüzen ver kendine.
Dişlerini yaptır diye sana verdiği parayı
Ne yaptın, bilmek ister. Verdiydi ya, yanımda hem de.
Ç ektir hepsini, bir güzel takım yaptır altlı üstlü,
Dediydi, inan olsun, bakam ıyorum yüzüne.
Ben de bakam ıyorum , dedim, zavallı A lbert’i düşün,
A dam dört yıldır askerde, canı eğlenm ek ister,
Sen eğlendirem ezsen, dedim, eğlendirecekler çıkar.
Yaa, öyle mi, dedi. Öyle ya, ne sandın, dedim
Bunu kime borçlu olacağımı bileceğim öyleyse dedi, dik dik bak
yüzüme
A C E L E E D E L İM LÜ TFEN V A K İT TAM AM
O işten hoşlanm asan bile, katlanm asını bil, dedim.
Yoksa yemeyenin malını yerler.
Am a A lbert çekip giderse, söylem ediler deme.
Ayıp ayıp, dedim, utan böyle yaşlı görünm ekten.
(Üstelik daha otuz birinde.)
Elimde değil, dedi, suratını asıp,
Çocuk düşürm ek için aldığım haplardan, dedi.
(Z aten beş çocuğu var, nerdeyse ölecekti G eorge’u doğrururken,
75
Eczacı bir şey olmaz dedi, ama bir türlü düzelmedim.
Kız sen bayağı kaçıksın, dedim.
Eh, A lbert rahat bırakm azsa seni, o zaman yapacak bir şey yok,
dedim,
M adem çocuk istemiyordun, öyleyse niye evlendin?
A C E L E ED E L İM LÜ TFEN V A K İT TAM AM
Neyse, o pazar A lbert döndü, sıcak bir domuz budu yediler,
Beni de çağırdılar, sıcak sıcak tadını çıkarayım diye -
A C E L E ED E L İM LÜ TFEN V A K İT TAM AM
A C E L E E D E L İM LÜ TFEN V A K İT TAM AM
İy’ geceler Bili. İy’ geceler Lou. İy’ gecelere May. İy’ geceler.
G üle güle. İy’ geceler. İy’ geceler.
İyi geceler, hanım lar, iyi geceler, güzel hanım lar, iyi geceler, iyi
geceler.
76
III. A teş Vaazı
77
Bir sıçan süzüldü, otların arasından
Yapışkan karnını sürterek kıyıya
D urgun kanalda avlanıyordum
Bir kış akşamı gazhane arkasında
A klım da kral kardeşimin denizde uğradığı kaza
Ve kral babam ın ondan önceki ölümü.
Beyaz çıplak gövdeler aşağıda toprağa uzanmış
Ve basık, kuru bir tavan arasına atılmış kemikler,
Yıldan yıla yalnız sıçanların ayaklarıyla ses veren.
A m a zaman zaman duyuyorum arkam da
K orna ve m otor seslerini, Sweeney’yi
B aharda Mrs. P o rter’a getirecek.
A h ay nasıl da pırıl pırıl vurmuş
Mr. P o rter’la kızına
Sodalı suyla yıkarlar onlar ayaklarını
E t O ces voix d ’enfants, chantant dans la coupole!7
78
Tüit tüit tüit
Cik cik cik cik cik cik
Nasıl da zor kullanmış.
Tereu
Düşsel şehir
Bir kış öğlesinin kahverengi sisi altında
İzmirli tüccar Mösyö Eugenidis
Tıraşı uzamış, bir cebi kuşüzümü dolu
Sif Londra : belgeler ödem e yapılınca,
Canon Street Otelinde öğle yemeğine çağırdı beni
Bozuk bir Fransızcayla
Sonra da hafta sonunu geçirmeye M etropole’de.
79
Ben Tiresias, pörsük memeli ihtiyar,
G ördüm bu sahneyi ve olacakları söyledim -
Gelecek konuğu ben de bekledim.
A dam , suratı sivilceli bir genç, gelir
Küçük bir emlakçının kâtibi, arsız bakışlı,
Aşağılık bir herif, kendine güveni sırıtır
B radford’lu bir milyonerin ipek şapkası gibi.
Düşündüğü gibi, zaman en uygun zamandır,
Yem ek yenmiş, kadın bıkkın ve yorgun,
Okşayışlarla onunla oynaşmaya kalkışır,
İstem ese bile, karşı koymaz kadın.
A dam heyecanlı ve kararlı, hem en saldırıya geçer;
Hiçbir direnişle karşılaşmaz yoklayan eller;
Bir karşılık da beklem ez ondaki boş gurur,
Kayıtsızlığı da hoşgörür.
(Ve ben Tiresias, bütün bunları daha önce yaşadım
Bu oyunu aynı yatak ya da divanda oynadım;
Ben ki Thebai surlarının dibinde oturm uş
En aşağılık ölüler arasında dolaşmışım.) -
Adam son bir öpücük lütfeder kadına
Ve el yordamıyla ışıksız m erdivenden iner...
80
Kadın dönüp şöyle bir aynaya bakar,
Âşığının gittiğini bile fark etmemiştir;
Belirsiz bir düşünce geçer aklından :
‘Eh, bu iş de b i t ti : iyi ki bitti.’
Güzel kadın çılgınlığı göze alır da,
Yeniden yapayalnız odasında dolaştığında,
Saçlarını eliyle şöyle bir düzeltir
Ve bir plak koyar gramofona.
81
Yağ ve katran
Terliyor nehir
Gelgitin alçalan sularında
Sürükleniyor m avnalar
Kırmızı yelkenler
Rüzgârla
Şişmiş, çarpıyor koca serene,
Yüzen kütükleri
Yalıyor mavnalar
Köpekler adasını geçip
Greenvvich’in ağzını dönünce.
W eialale leia
VVallala leialala
Elizabeth’le Laicester
Suya vuran kürekler
Yaldızlı bir deniz kabuğundan
Teknenin kıçı
Kıpkızıl ve altın
A rt arda dalgacıklar
Kıyıları yaladı.
Lodos, akıntıyla birlikte,
Aşağı sürükledi
Beyaz kulelerin
Çan seslerini
W eialala leia
Wallala leialala
82
‘Tram vaylarla tozlu ağaçlar.
Highbury bana destek oldu. R ichm ond’la Kew
M ahvetti. R ichm ond’dan geçerken daracık bir sandalda
Sırtüstü yatıp dizlerimi kaldırdım .’
‘M argate Kumsalında.
Bağ kuram ıyorum bir türlü
Hiçbir şey arasında.
Kırık tırnakları kirli ellerin.
Sıradan kişiler bizimkiler hiçbir şey
B eklem eyen.’
la la
yanarken
83
IV. Suda Ölüm
84
V. G ök Gürültüsünün Söyledikleri
85
Kırmızı asık yüzler sırıtan ve hırlayan
Sıvaları çatlamış evlerin kapılarından
Su olsaydı da
Kaya olmasaydı
Kaya olsaydı
A m a su da olsaydı
Su da
Bir pınar
Bir havuz kayalar arasında
Hiç değilse su sesi olsaydı
Ağustosböceği değil
Ne de türkü söyleyen kuru otlar
Yalnız su sesi bir kayadan
Çam larında ardıçkuşunun öttüğü
Şıp şıp şıp şıp şıp şıp şıp
Am a su yok
86
Nedir bu havaya yükselen ses
Ağlayan anaların iniltisi
Nedir şu kaynaşan kukuletalı kalabalık
Uzayıp giden ovada, çatlak toprakta tökezleyen
Basık ufuk çizgisiyle çevrili
Hangi şehirdir o dağların üzerindeki
Çatlayıp düzelen ve patlayan m oraran gökte
Yıkılan kuleler
Kudüs A tina İskenderiye
Viyana Londra
Düşsel
Bir kadın gererek uzun siyah saçlarını
O tellerle fısıldayan bir ezgiye ses verdi
Ve bebek yüzlü yarasalar m oraran ışıkta
Islık çalıp kanat çırptılar
Ve kararm ış bir duvardan başaşağı sürünerek indiler
Ve havada başaşağı dönm üştü kuleler
Bildik çan sesleriyle saatleri bildiren
Ve boş sarnıçlarla kör kuyulardan türküleri duyulan sesler.
87
D ağlar arasındaki bir köhne çukurda
Soluk ay ışığında, türkü söylüyor otlar
Çökm üş m ezarlar üstünde, kilise çevresinde,
O boş kilise, yalnızca rüzgârın barınağı.
Ne cam ne çerçeve, kapısı çarpıp duran
Kimseye zarar gelmez kuru kem iklerden
Yalnızca bir horoz tünem iş çatının direğine
Ö örö ööö, ö örö ööö
Bir şimşek çakışında. Sonra çisentili bir bora
Yağm ur getiren
88
Açtığı o m ühürlü zarflarda
DA
Dayadhvam Duydum anahtarın
Bir kez, yalnız bir kez döndüğünü kapıda
D üşünürüz anahtarı, her birimiz kendi zindanında
D üşünerek anahtarı herkes onaylar bir zindanı
Ancak akşam saatlerinde, o boş söylentiler
Bir an için kırgın bir Coriolanus canlandırır
DA
Damyata : tekne sevinçle
Karşılık verdi, yelken ve kürekte usta ellere
Deniz durgundu, kalbin de sevinçle
Karşılık verecekti, çağrıldığında, atışları uyarak
D enetleyen ellere
O turm uş avlanıyordum
Kıyıda, o çorak ova arkam da
Topraklarım ı düzene sokabilecek miyim hiç olmazsa?
L ondra Köprüsü çöküyor çöküyor çöküyor
Poi s ’ascose nel fo co che gli affina9
Quando fiam uti chelidon'" - Ey kırlangıç kırlangıç
Le Prince d ’Aquitaine à la tour abolite"
Bu parçaları payanda yaptım yıkıntılarıma
Öyleyse ben de uyarım isteğinize. Hieronym o çıldırdı gene.
Datta. Dayadhvam. Damyata.
Şantih şantih şantih12
89
1. “ Ç ü n k ü b ir k e z k e n d i g ö z l e r im le S ib y l’i C u m a e ’d e b ir k a f e s in iç in d e
g ö r d ü m , ç o c u k la r k e n d is in e , ‘S ib y l, n e is t iy o r s u n ? ’ d iy e s o r d u k la r ın d a ,
‘Ö lm e k i s t iy o r u m ’ d e d i . ” P e t r o n iu s , Satyricon, 4 8 .
2 . “ D a h a iy i u s t a .”
3 . “ B e n k e s in lik le R u s d e ğ ilim ; L it v a n y a lıy ım , ö z b e ö z A l m a n ı m .”
4 . “ S e r in e s iy o r r ü z g â r
D oğd u ğu n yere
İ r la n d a lı y a v r u m
N e r e d e k a ld ı? ”
W a g n e r , Tristan ile Isolde
5 . “ I s s ız v e b o m b o ş d e n iz .”
Tristan ile holde
6 . “ İ k iy ü z lü o k u r ! - b e n im b e n z e r im , - k a r d e ş im ! ”
B a u d e la ir e
7 . “ V e E y o ç o c u k s e s le r i, k a t e d r a ld e ş a k ıy a n ! ”
V e r la i n e , Parsifal
8 . “ D a t t a , d a y a d h v a m , d a m y a t a ” : “ V e r , a n la , d e n e t l e ”
9 . “ Ş im d i y a lv a r ıy o r u m s a n a , s e n i b u m e r d iv e n in b a ş ın a g e t ir e n iy ilik
a d ın a , a c ılı g ü n le r im d e b e n i u n u t m a .”
D a n t e , Purgatorio, X X V I
1 0 . “ B e n n e z a m a n k ır la n g ıç g ib i o la c a ğ ım .”
Pervigilum Veneris
1 1 . “ Y ık ık k u le d e k i A q u it a in e P r e n s i”
G e r a r d d e N e r v a l, “ E l D e s d ic h a d o ”
1 2 . “ A n la m a y ı a ş a n e r in ç ”
90
AĞLAYAN KIZ
(La Figlia Che Piange)
91
K A T E D R A L D E C İ N A Y E T T E N KORO BÖLÜMÜ
92
Isaac Rosenberg
1890 - 1918
93
GÜN AĞARIRKEN SİPERLERDE
94
TARLAKUŞLARINI DU YU YO RU Z DÖNERKEN
95
TAPINAĞIN YAKILMASI
96
Hugh MacDiarmid
1892- 1978
97
BAKIN! BİR ÇOCUK DOĞDU
98
NE OLUR KURTAR RUHUM U
99
ELEKTRİKLİ SANDALYEYE GİDERKEN
100
W ilfred Owen
1893- 1918
101
UĞURLAM A
102
YARGILI GENÇLİĞE AĞIT
103
S İL A H L A R V E Ç O C U K
104
Robert Graves
1895
105
SEVDALILARIN KIŞI
Ağacın duruşu
Esen yeli gösterir;
Bizimki, uzun acıyı
Nicedir iyi davranmamışsan.
106
SA Ğ K A L A N
ANA
Dizlerine sarılıyorlar,
Güçlü oğulları yatağının,
Diz çöküp edindiğin; doğurduğun diz çöküp;
Öldüklerinde, diz çöküp yaslarını tuttuğun.
107
Ç İT L E R İ K A R Ö R T E R K E N
ÇARPIK UÇUŞ
108
Basil Bunting
1 9 0 0 - 1985
109
FUL DALINDA BİR ARDIÇKUŞU ÖTER.
Ey neşeli ardıçkuşu!
1964
110
D ertlidir ağlayan meşeler, yaslı m um lar
diker kestaneler. Yinelenm e yüzünden
hüzünlüdür ilkbahar,
hüzünlüdür değişmeyen ölümsüzlüğün izini sürm ekten.
1924
111
Helen Egli’ye
1927
112
A ra ardında her perdenin
soluk gözlerini, soluk dudaklarını göresin
hastalıklı bir çocuğun,
aralığında her kapının ilişsin gözüne
kolları ve bacakları ki titrer gönülsüzce
açtır sevgiye
okşanm a ve öpülme
daha bir yıkım getirir her gece,
hiçbir sevecen el değmez ki
eline, karşı koyar gözleri
sevgiye. D e ki: Bitti. Yararı
yok. Yitiktir yazgısı.
D e ki: Biliyoruz yasları tutulan
ölülerden, döktükleri kandan,
sakatlardan ki artık özgürler.
Bizler istedik, bizler.
D e ki: Benim gibisi kuşku mu duyar?
H aykırıyorken her damar.
1947
113
Perche no spero
Şimdi dönm e um udum uz yok geriye,
kotra, iki kez dem ir attığımız
ve iki kez denizin katılan kahkahası
mırıltıya dönüşüp sular kem küm ederek
çatık kaşlı patlam alı seslerle kekeleyerek
yükseldiğinde boşalan palam arı çözüp isteksizce
engine açıldığımız o gri iskeleye,
1980
114
Uskum ruya ağ atıldı
kararlam asına, ürperen parıltıya,
usta deilsen seçemezsin;
zor iş,
1932
115
D ur sevgilim! Yavaşça uzuyor zamanın bizi harekete geçirmesi.
Bizim için olgunlaşıp düşüyor parlak küresel bereketli geceler.
M orartılır çok geçmez o sabırsız uyluklar.
1929
116
Stevie Smith
1902 - 1972
117
EL SALLAMIYORDUM, BOĞULUYORDUM
118
ÖYLE HOŞ M EKTUPLAR YAZIYOR Kİ EMILY
119
M ay’in taşındığını biliyorsun, değil mi?
Çok yalnız kalmıştı Edward öldükten sonra
Biliyorsun, kanserdi
120
EVLENMİŞ MİYDİ?
Hayır,
H ayattan hiçbir zaman böyle bir darbe yemedi.
121
Haksız değildi, haklıydı,
Kendisinin değil, başkalarının acısını çekerdi.
Aşağılık değil,
Üstün bir varlıktı o.
Dostsuz değildi,
Havarileri vardı istediği gibi biçimlendirdiği.
122
Sözünü ettiğim tedirginlik
Yalnız insanlara mı vergi? U nutm a ki,
Gülünç olmak hafifletmez çaresizliği.
Evet, öyle.
123
Cecil Day Lewis
1 9 0 4 - 1972
124
EY DÜŞLER, YOLCULUKLAR
125
DERİN DERİN DÜŞÜNÜRKEN
126
HER ŞEY YİTMİŞ
127
W illiam Empson
1906 - 1985
128
VILLANELLE
129
KAÇIRILAN FIRSATLAR
130
BIRAK GİTSİN
131
W ystan Hugh Auden
1 9 0 7 - 1973
132
N İN N İ
133
Kesinlik ve bağlılık
Gece yarısı vuran
Çanın titreşimleri gibi geçer
Ve o bildiğimiz deliler
Bilgiççe h o m u rd an ırla r:
Falının açıkladığı
Ücretin her meteliği
Eksiksiz ödenecek!
A m a yitmesin bu geceden
Ne bir fısıltı, ne bir düşünce,
Ne bir öpücük, ne de bir bakış.
Güzellik, gece yarısı, düş ölür :
Hülyalı başında esen
O tatlı seher yelleri
Sevgiyle karşılasın günü,
Kutsasın gözye atan yüreği
Ve yetersiz bulmasın ölümlü dünyamızı;
K uru öğle saatlerinde aç bırakm asın seni
İsteksiz yetkililerin elinde,
Aş o seni aşağılayan geceleri
İnsanca sevginin gözetiminde.
134
W. B. YEATS’İN ANISINA
(ö. Ocak 1939)
Hastalığından uzakta
K urtlar koşuşuyordu yeşili bitmeyen orm anlarda,
Şehirli rıhtım lara özenm iyordu köylü ırmak;
Yaslı diller
Gizliyordu ozanın ölüm ünü şiirlerinden.
135
A m a yarının önem inde, gürültüsünde
Borsacılar hayvanca kükrerken borsalarında,
Yoksullar çekerken nasılsa alıştıkları çileyi,
H er biri inanmışken özgürlüğüne derisinin altında,
Birkaç bin kişi anacak bu günü
Olm adık bir şey yapışını nasıl anarsa kişi.
Elimizdeki bütün göstergeler birleşiyor
Öldüğü günün soğuk, karanlık bir gün olduğunda.
II
III
136
Bu suçsuz, şu kahram an
Diye bakm ıyor zaman,
H afta bile geçmeden
Bıkıyor bir güzelden,
Bu bilinmez nedenle
Kipling’i hoş gören zaman,
İyi yazıyor diye
Bağışlar Claudel’i de.
K arabasanlar içinde
U luyor A vrupa’nın itleri,
Bekliyor yaşayan uluslar,
Kinine tutsak her biri;
137
Ozan, doğrudan şaşma,
Üstüne çökse de gece,
Susturulmaz seninle
Yönelt bizi sevince.
Şiirinle işleyip
Bağa çevir sövgüyü,
Acıyla coşup şakı
İnsan yenilgisini;
Yüreğin çöllerinde
Can veren suyu çağlat,
G ünlerin zindanında
İnsana övmeyi öğret.
138
R IM B A U D
139
Louis MacNiece
1 9 0 7 - 1963
140
KAR
141
KON UŞM A
142
SELAM YARATANLARA
143
Ihlam urlar diker de bütün bir cadde boyu
Koklarsa çiçeklerini daha açmadan, yürürse
Gölgeli kem erleri altında ağaçlar büyüm eden,
144
Stephen Spender
1 9 0 9 - 1995
145
İKAROS
146
BÎR ŞEHRİN DÜŞÜŞÜ
147
Öğrenilen bütün dersler, unutulmuş;
Okum ayı öğrenen gençler, şimdi
Kör ediyorlar gözlerini eskimiş bir filmle;
Kendini eşeğin anırm asına kaptıran köylü
Y eniden tökezleyen bir türkü tutturm uş;
A rtık yalnız unutmayı hatırlıyorlar.
148
KORKAK
149
George Barker
1 9 1 3 - 1991
150
KAPA YÜZÜM E KAPILARINI
151
EY ALTIN POST
152
“SEVİNCİM, SÜVARİM, CEBRA İL’İM BENİM ”
153
Lawrence Durrell
1 9 1 4 - 1990
154
ACI LİMONLAR
Uykularının anılarını
Ve kıvırcık başı Yunan denizinin
Saklasın sessizliğini akm ayan yaşlar gibi
155
A TİN A ’DA SÜRGÜN
Karıncayla y u vasını:
A ldatırlar, ama aldatırlar.
Sahibi olmak taşların,
156
RODOSLU BİR KAPTAN
157
Dylan Thomas
1 9 1 4 -1 9 5 3
158
BANA GÖZYAŞLARIMI ANIMSATIYOR YİRMİ
D ÖRT YAŞIM
159
FERN HILL
Ben işte öyle gencecik, tasasız bir çocukken seken evin ordaki
Elm aların altında, otlar nasıl yeşilse işte öyle mutluyken,
Vadideki koruyu örten yıldızlı gece,
Zam anın da izniyle bağırıp tırm anırken
H ep öyle pırıl pırıl dipdiri gözlerinde,
Ve sayılan biriyken vagonların orada, prensi o elm a köylerinin,
Bir kere zamanın da altında krallar gibi ardım dan sürüklendi
Ağaçlarla dalları, arpalar, papatyalar
Rüzgârın sağnağıyla ırm aklardan aşağı.
160
Sonra uyanmak ve çiftliğin beyaz bir gezgin gibi
Geri gelişi, çiğ içinde, om uzunda horozla her şey
Pırıl pırıldı, Âdem ile M eryem ’di,
Gökyüzü yeni baştan bir araya geldiydi
Ve güneş işte o gün yusyuvarlak ortaya çıktı.
Dem ek ki aydınlığın doğum gününden hem en sonraydı
O fırdönen alanda, büyülenen atlar da hızla çıkarken
Soluklarının dum anı tüte tüte kişneyen yeşil ahırdan
Övgünün ovalarına.
161
G EL GİTME USULCA İYİ GECEYE
162
H enry Reed
1 9 1 4 -1 9 8 6
163
VERONA HARİTISI
164
Ne tuhaf bunları hatırlam ak ve yakalam aya çalışmak,
Yılların derinliğinden fısıltılarını müziğin,
Unutulm uş kavrayışları, bulutlu, unutulmuş görüntüleri,
Yalnızca uçup giden sözlerde beliren.
165
ORM AN
166
D IŞ A R D A V E İÇ E R D E
167
K A PI VE PE N C E R E
Pencere güneşle aydınlandı şimdi, pırıl pırıl bir bahar günü ötede,
Açıldı kapı; sonunda sen yanıltıdasın, artık gündüz;
Kovabilir misin bu donm uş ve acımasız geceyi,
Ne sevecen bir bakışın, ne uzun bir öpüşün
Dindirem eyeceği, görünm ez acıların titreştiği?
168
John Cornford
1 9 1 5 -1 9 3 6
169
İSPANYA MEKTUBU
(Margot Heinemann’a)
170
Edwin Morgan
1920
171
ARNHEIM ÜLKESİNDEN
172
Sen de aynı tedirginliği duydun
biliyorum, koluma sarıldın, bizle ilgili
sandıkları bir şeyin geçmesini bekliyorlardı.
Terli bir borozancı
ateşin içinden yanan bir odun alıp
gövdelerimizin olacağı yere fırlattı -
yalnızca onun korkusuzluğunu hissettik.
D em ek ki, var olduğunu sandıkları her güce karşı böyle
davranacaklardı,
görünsün, görünmesin.
Tanrılar yok Arnheim ülkesinde.
173
CHE
Cesedi dağlardan
V allegrande’ye
güçlükle indirildiğinde
ve gözleri o anlamsız bakışla
boş bir dünyaya
bakakaldığında bile,
gözler bir anlam kazandı
dişlerini gösteren
yarı aralık dudaklarının
gülümseyişinde - ne öfke,
ne çırpınma, sadece
bilincin o tekinsiz yan -
kısı ve bir ölünün
kaderi kendine
köle edişi - Bolivya
daha ne kölelikler
ürperecek kamış keserken
çelikte bile ve kıracak
üzerini ot bürüyen
üniformaları ve bildirileri -
şimdi o yükselip dönüşüyor
orm anların seslerine.
174
Çünkü ölüler
sular gibi
köklerin diplerinde gezer
ve yeşil toprağı
kahram an olmaya iterler.
Anlayış içinde büyürler,
ağaç ağaç, insan insan,
gölgeler gibi devinirler.
Sessiz fişekliklerin okşadığı
bahar çiçekleri
birden açar
ve dökülürler.
Oysa orm anlar çatırdar,
dağlardan aşağı
kilometrelerce
m erm er bir yüz,
kırık bir gövde,
M ermeri kıran
sadece bir gülümseme.
175
BİR CIGARA
176
Philip Larkin
1 9 2 2 - 1985
177
SUSAMAK Ö ZG Ü RLÜ Ğ E
178
KIZLIK ADIN
179
YILLAR SONRA AŞK ŞARKILARI
180
D annie Abse
1923
181
DÜĞÜN TÜRKÜSÜ
182
Y A K IN PL A N
183
M 4T E N AŞAĞI
184
Christopher M iddleton
1926
185
KIR ÇİÇEKLERİ
Sesler gibi
Hiçbir zam an suda yetişmezler;
H er şey kimsenin görmediği bir yerde başlamış.
Sıcaklığın da yardımı olmuş; çam ur hız vermiş,
D aha baştan tohum lar hayvan derilerinde uçsuz bucaksız
Baş döndürücü uzaklıklara yol almış, ya da
Rüzgârla aydınlığın içinden savrulmuşlar
Sevgililer gibi.
186
LENTO
Açlık hissetmek
Açlığının ayrıcalıklı olduğunu anlam ak
Kollarını kaldırmak
187
İSTANBUL’DA TAŞ ANIT
188
CH ARLOTTE’UN BALADI
189
Gerekçesi? Dostlar, dedi, öbür canavarları
K orkutm ak için öldürdüm o canavarı.
190
OLÇUM
Su boyunca gidiyor
tedirgin
uzun saçları omuzlarına dökülmüş
192
AKDENİZ
I
Mimarinin
M üzikaller oynadığı
Bu üzüm ülkesinde,
Kamçılanıyor duygular en az sözle,
Ya da şaşırtılıyor konu ve izleyici
Alışılmadık bir resmiyetle.
Bir de deniz var.
II
Deniz,
‘Buruşm uş’ ya da ‘dalgalı’, ya da
Azgın ve yırtıcı, dönüyor kendi çevresinde,
G ök gürültülü yağm urlar içinde.
Kırık, gürleyen köpüklerden bir gökkubbe,
Biçimsiz acılarıyla,
Kayaları ikiye ayıran ve yabanıl - deniz
Yarı yolda, yanan renkli ışık yolunu aşıyor.
III
Bu üzüm ülkesi aynı zamanda,
Trenlerin, uçakların ve gazhanelerin ülkesi.
U nutulm ayan acı “Tramvay ve saray”
Ne elkitabının, ne de düş gücünün hoş görmediği
Bir düşünce. Elkitabı biraz yalan söylüyor :
“R ahat bir otobüsle yirmi dakika uzaklıkta”,
“sıra sıra selviler ve birbiri ardınca gelen
eşsiz güzellikler.”
Düş gücü yalan söylemez. Tuğlayı ısırıyor;
Ve şöyle söylüyor; “ Bu çelik-çeliği tadacağım.
193
Y A N S IM A L A R
E S T E T İK
194
VENEDİK
K öprünün altında,
Yansıyan arkın içine aldığı,
Siliyor duvarları, suyu ve ufku,
Bir ışık tüneli.
İlerliyor boşlukta,
Kendi görüntüsünde yüzen bir gondol korteji.
195
JU L IE T ÏN BAHÇESİ
Sessizce...
soluk alıp verişten daha sessizdi şimdi,
ayrılıp giden yankısının ardında
bahçenin öfkelendiğini duyuyordu :
ve böylece aceleyle
bahçesine geri döndü sonra,
yeni bulunm uş gereksinimi
tüm cennetin ölçüsü.
196
Thom Gunn
1929
197
İŞTE ERM İŞLER GELİYOR
(John W hiting’e)
108
B İR K A R Ş IL A Ş M A
199
Yığıldı toprağa bedenim onların bu zaferiyle;
Toza ve içkiye bulanmıştı saçlarım
Güçsüz ve tek başıma ayağa kalktığımda.
Nereye gitmem gerekirse giderim, çekerim başıma geleni.
Ve pişm anlık nedir bilmem hiç.
200
İDAM SEHPASINDAN KİMSE KONUŞMAYACAK
İdam sehpasından
kimse konuşmayacak. Sahne
kendi kendini açıklayacak.
O üstü parlak
düzgün kesilmiş tahta
m utfakta kullanılan bir araç tıpkı.
tanıdıklarına. Sehpadan
kimse konuşmayacak. Biz de
unuttuk zaten suçunu.
201
Ted Hughes
1 9 3 0 - 1998
202
DÜŞ-TİLKÎ
203
ATLARIN DÜŞÜ
204
DOLUNAY VE KÜÇÜK FRIEDA
Ve sen dinliyorsun.
Bir örüm cek ağı gerilmiş çiğin dokunm asını bekliyor.
Ağzına kadar dolu bir kovada durgun su - ilk yıldızı
Yansıtıyor baştan çıkarıp ürpertm ek için.
205
G eoffrey H ill
1932
206
ŞAİRLERİN DAYANMA GÜCÜYLE İLGİLİ
DÖRT ŞİİR
M EL EK L ER İN G Ü L Ü N Ç BİR K O PY A SID IR İN SA N LA R
Rahip ve şair Tommaso Campanella 'nın anısına
207
G Ü N E ŞE Y A K A R IŞ
Miguel Hernandez ’in anısına
i
Karanlık
her şeyin üzerine
Güneşin
doğdur
duğu
ii
A kbabalar selamlıyorlar
üzerine çullanacakları eti
öğle üzeri
(Cehennem
sessiz)
iii
Bizi
yok eden Kör Güneş
kutsa bizi ki
uyuya
bilelim.
208
‘H A LK IN M A L I’
1945’te Terezin Kampında ölen Robert D esnos’un anısına
209
T R ISTIA : 1891-1938
Osip M andelştam’a Veda Şiiri
210
John Fuller
1937
211
ŞARKI
212
ÇİFT BAS İÇİN KONÇERTO
213
M ÜZİĞİN BAŞLAMASINI BEKLERKEN
214
Tony H arrison
1937
1937 yılında Leeds’de doğdu. İşçi sınıfı bir aileden gelir ve ya
şamının büyük bir bölüm ünü Londra’dan uzakta geçirmiştir. Bu
gerçeklerin, yazdığı şiirler ve toplum a bakış açısı üzerinde etkisi
olm uştur. D ört yıl boyunca Batı A frika’da ve bir yıl da Prag’da
öğretm enlik yaptıktan sonra 1967 yılında İngiltere’ye döndü. Çe
virileri ve yazdığı şiirleriyle birçok ödül aldı. Tiyatro için yazdığı
oyunlar, National T heatre, The New York M etropolitan O pera ve
Channel Four Television’da sergilendi. 1970 yılında basılan ilk şi
ir kitabı The Loiners, ince işlenmiş yoğun şiirlerle doludur ve içle
rindeki özel ad kullanımı dikkat çeker. İngiltere’nin önde gelen ti
yatro şairlerinden biri olması dışında, Tony Harrison, 1978 yılında
yazdığı The School o f Eloquence (Güzel Konuşm a O kulu) adlı so
ne dizisiyle tanınır. Y ukarıda sözü edildiği gibi, bu şiirde de Har-
rison’un toplum daki ikiliklerden ve gülünç karşıtlıklardan haberi
olduğunu görürüz. H arrison bu sone dizisinde, toplum daki sınıf
çatışmalarını, dilsel bir bağlam da ele alır. Dizideki sonelerin birin
de şöyle der : “Nasıl oldun bir şairin gizemi? / Yeteneğini kimden
aldın? Yanıt verdim, iki amcam vardı, Joe ve Harry - / Biri keke
meydi, diğeri de sağır.” Geleneksel İngiliz şiir biçimlerini kulla
nan şair, çağdaş İngiliz şiirinin farklılıklarını gözler önüne serer.
The Mysteries (1985) ve Selected Poems (1984) çıkan şiir kitapla
rı arasındadır.
215
UZAKLAR
216
II
217
D OĞANIN ÇAĞRISI
218
İYİ BİR OKUMA
219
SA Y A Ç
220
Seamus H eaney
1939
221
A R D IL
222
NALBANT
223
Y A P I İSK E L E Sİ
224
ÇEHOV SAHALİN’DE
Derek M ahon’a
225
SU SA M U RU
226
M ETRO
227
DEM İRYOLU ÇOCUKLARI
228
Hugo W illiams
1942
229
KASAP
230
Ü S T K A T T A K İ Ç İF T
231
ŞUBATTA 20’NCÎ CADDE
Bir rastlantı
Bağlantılarını bilemediğim
Kopuksuz bir zincirin bir parçası olmalı.
232
TATİLLER
BU D İZELER BOYUNCA
233
BİR SERSERİNİN İTİRAFLARI
234
B İR B A R A J
235
Andrew M otion
1952
236
T Ü K E N E N B İR N E S İL
237
TAVAN ARASINDA
238
YILDÖNÜM LERİ
Dördüncüsü
Z am an ne getirirse getirsin,
bu göz kam aştıran karanlığa
götürüyor beni bütün yolculuklarım :
önüm deki gölgemin ulaşamayacağım
Birincisi
239
ve donm uş otların
üzerindeki izleri örtüşü.
Bütün öğleden sonra
mutfağın penceresinden
İkincisi
am a suskunluğunu değil.
Babamın gün aksatm adan
eğilip o suskunluğu aşmak için
sana fısıldadığını izledim,
240
“Beni şimdi duyuyorsan,
elimi sık,” dışarda karlar
güneşten eriyip sonra yeniden
kış gelinceye ve onu orada
Üç üncüsü
bulutların gölgesi.
Nasıl bir uykuydu o
ışığın delip geçemediği?
Hangi büyüleyici ülke
241
avucuma aldığım ve kimin
şaşırtıcı sözleriydi onlar
tam ben ayrılırken
güneşli odanda duyduğum:
Dördüncüsü
242
B E L F A S T ’T A N A Y R IL IR K E N
243
M ichael Hülse
1955
244
RAFFLES OTELİ
Singapur
245
“K ahram an îskoçya”yı çaldığı özel bir şölene
buyur ediyorlar konuklarını. A dada son öldürülen
k a p la n ın b ila r d o m a s a s ın ın a ltın d a v u r u ld u ğ u n u
s ö y lü y o r la r b ir A v u s t r a ly a lI y e m in e d e r e k .
246
SIĞINMACILAR
247
4 M ART 1844’TE TARNAST’TA ÖLEN
GOTTLOB FA BIA N ’A
248
DİKKAT KESİLMEK
Pencerenin önünde
durm uş, kürek çeken
üç İtalyan
kadınını seyrediyorum,
sallanan, yanayatan
sandalın içinde, kahkahaları
geliyor kulağıma, kabının
doğal biçimini alan
su gibi. Gitme.
Bir göz at.
Sence de
şu parlak kırmızı,
El sallardım ona,
iki elim de senin
bluzunun düğmelerini
çözmüyor olsa.
249
Lavinia Greenlaw
1962
250
Y IL L A R S O N R A
251
D A H A Y A K IN
252
UZAYA GİDEN İLK KÖPEĞE
253
G A L İL E O ’N U N K A R IS I
254
Pisa’yı terk etmem gerekiyor,
dünyanın kenarını belirleyecekmişim.
Galileo haritayı tam am lam ak zorunda.
N atolia’daki ayılar
pazar yerine geliyor ardım dan
ve yoksulların evlerine yiyecek taşıyorlar.
255
Uyuya kalıyorum okyanusun kıyısında
ve Yeni D ünya’da uyandığımda,
büyük yarıklar açıyor ayak izlerim sarı kayada.
256
M ARIE CU RIE’DEN BİR MEKTUP
257
Sim on Armitage
1963
258
Ö L Ü D E N İ Z Ş İİR L E R İ
259
hepsini yüreğime yerleştirmede,
bir iki adım attım sanki, hepsini aklım da tutarak
dua eder gibi, durm adan yineleyerek
ilkiydi bu.
ORTA UZAKLIKTAN
Ve süpürge sopası,
kollarım dan geçirip onu, üst tarafını
yüreğime kamçıladınız,
sonra da elleri bağladınız.
260
VER
261
GÖKTAŞI
262
ÖN KA PA K
263
boğa yerleştirince onu üzerine,
ağır dam ılarla ilerledi gel gitin içine;
uzaklaştılar,
kara görünm ez olana değin.
264
SONSÖZ
Bu o Einstein kanunu,
bir ya da iki ikizin
şöyle bir yola çıkıp
baharda geri döndüğü
doğduğu yere,
kardeşine bir hediyeyle.
Ve kendileri görüyor bunu,
birbirlerini süzerek
265
İÇ İN D E K İL E R
Ö n söz 7
İ k in c i B a s k ıy a Ö n s ö z 8
Y ir m in c i Y ü z y ıl İ n g iliz Ş iir i 9
T h o m a s H a r d y (1 8 4 0 -1 9 2 8 ) 15
Ses 16
R ü zgârd a v e Y ağm u rd a 17
V a r o ş la r d a K a r 18
G e r a r d M a n le y H o p k in s ( 1 8 4 4 - 1 8 8 9 ) 19
T a n r ın ın G ö r k e m i 20
B ahar 21
Y ıld ız lı G e c e 22
W illia m B u t le r Y e a t s ( 1 8 6 5 - 1 9 3 9 ) 23
G a lw a y A t Y a r ış la r ın d a 25
H e r Ş e y A y a r t a b ilir B e n i 26
C o o l e ’u n Y a b a n K u ğ u la r ı 27
1 9 1 6 P a s k a ly a A y a k la n m a s ı 28
İ k in c i G e liş 31
B iz a n s ’a Y o lc u lu k 32
L e d a ile K u ğ u 34
C o o le P a rk , 1 9 2 9 35
C o o l e P a r k v e B a ll y le e , 1 9 3 1 36
B iz a n s 38
W a lt e r d e le M a r e ( 1 8 7 3 - 1 9 5 6 ) 40
B a n a P a n Ö ld ü D e d ile r 41
G e ç m i ş t e K a la n 42
Y a z ıt 43
E d w a rd T h o m a s (1 8 7 8 -1 9 1 7 ) 44
Y eni E v 45
I ş ık la r K a r a r ın c a 46
Sabah 48
T . E . H u lm e ( 1 8 8 3 - 1 9 1 7 ) 49
G üz 50
D e ğ iş im 50
Set 51
266
D . H . L a w r e n c e (1 8 8 5 -1 9 3 0 ) 52
M ir ia m ’a S o n S ö z le r 54
İ n s a n Y a p ıs ı 56
P iy a n o 57
S ie g f r i e d S a s s o o n ( 1 8 8 6 - 1 9 6 7 ) 58
D ü ş ç ü le r 59
H e r k e s B ir T ü r k ü y e B a ş la d ı 60
N e Ö nem i V ar 61
E d w in M u ir ( 1 8 8 7 - 1 9 5 9 ) 62
Ö le n Ç o c u k 63
B ir A y a ğ ım C e n n e t t e 64
Sorgu 65
T . S. E lio t (1 8 8 8 -1 9 6 5 ) 66
Ç o r a k Ü lk e 68
A ğ la y a n K ız 91
K a t e d r a ld e C in a y e t ’t e n K o r o B ö l ü m ü 92
Isa a c R o se n b e r g (1 8 9 0 -1 9 1 8 ) 93
G ü n A ğ a r ır k e n S ip e r le r d e 94
T a r la k u ş la r ın ı D u y u y o r u z D ö n e r k e n 95
T a p ın a ğ ın Y a k ılm a s ı 96
H a g h M a c D ia r m id ( 1 8 9 2 - 1 9 7 8 ) 97
B a k ın ! B ir Ç o c u k D o ğ d u 98
N e O lu r K u r t a r R u h u m u 99
E le k t r ik li S a n d a ly e y e G id e r k e n 100
W ilf r e d O w e n ( 1 8 9 3 - 1 9 1 8 ) 10 1
U ğ u r la m a 102
Y a r g ılı G e n ç liğ e A ğ ıt 103
S ila h la r v e Ç o c u k 104
R o b e r t G r a v e s (1 8 9 5 -1 9 8 5 ) 105
S e v d a lıla r ın K ış ı 106
S ö y l ü y o r S e v d iğ i n e Y a r ı U y u r k e n 106
S a ğ K a la n 107
A na 107
Ç it le r i K a r Ö r t e r k e n 108
Ç a r p ık U ç u ş 108
267
B a s il B u n t in g ( 1 9 0 0 - 1 9 8 5 ) 109
F u l D a lın d a B ir A r d ıç k u ş u Ö t e r 110
D e r t lid ir A ğ l a y a n M e ş e le r 111
Ç o r a k B e lle k te 112
A r a A r d ın d a H e r P e r d e n in 113
Ş im d i D ö n m e U m u d u m u z Y o k G e r iy e 114
U s k u m r u y a A ğ A t ıld ı 115
D u r S e v g ilim 116
S t e v ie S m it h ( 1 9 0 2 - 1 9 7 2 ) 117
E l S a lla m ıy o r d u m , B o ğ u lu y o r d u m 118
Ö y le H o ş M e k t u p la r Y a z ıy o r k i E m ily 119
E v l e n m iş m iy d i 121
C e c il D e y L e w is ( 1 9 0 4 - 1 9 7 2 ) 124
E y D ü ş le r , Y o lc u lu k la r 125
D e r in D e r in D ü ş ü n ü r k e n 126
H e r Ş e y Y it m iş 127
W illia m E m p s o n ( 1 9 0 6 - 1 9 8 5 ) 128
V i lla n e lle 129
K a ç ır ıla n F ır s a tla r 130
B ır a k G i t s i n l 13 1
W y sta n H u g h A u d e n (1 9 0 7 -1 9 7 3 ) 132
N in n i 133
W . B . Y e a t s ’in A n ıs ın a 135
R im b a u d 139
L o u is M a c N ie c e ( 1 9 0 7 - 1 9 6 3 ) 140
K ar 141
K o n u şm a 142
S e la m Y a r a t a n la r a 143
S te p h e n S p e n d e r (1 9 0 9 -1 9 9 5 ) 145
Ik a ro s 146
B ir Ş e h r in D ü ş ü ş ü 147
K orkak 149
G e o r g e B a rk e r (1 9 1 3 -1 9 9 1 ) 150
K a p a Y ü z ü m e K a p ıla r ın ı 151
E y A l t ın P o s t 152
“ S e v in c im , S ü v a r im , C e b r a ilim B e n i m ” 153
268
L a w r e n c e D u r r e ll ( 1 9 1 4 - 1 9 9 0 ) 154
A c ı L im o n la r 155
A t i n a ’d a S ü r g ü n 156
R o d o s lu B ir K a p t a n 157
D y la n T h o m a s ( 1 9 1 4 - 1 9 9 0 ) 158
B a n a G ö z y a ş la r ın ı A n ım s a t ıy o r Y ir m i D ö r t Y a ş ım 159
F e r n H ill 160
G e l G it m e U s u lc a İy i G e c e y e 162
H e n r y R e e d (1 9 1 4 -1 9 8 6 ) 163
V e r o n a H a r it a s ı 164
O rm an 166
D ış a r d a v e İ ç e r d e 167
K apı ve P en cere 168
J o h n C o r n fo r d (1 9 1 5 -1 9 3 6 ) 169
İsp a n y a M e k tu b u 170
E d w in M o r g a n ( 1 9 2 0 ) 17 1
A r n h e im Ü l k e s in d e n 172
C he 174
B ir C ıg a r a 176
P h ilip L a r k in ( 1 9 2 2 - 1 9 8 5 ) 177
S u s a m a k Ö z g ü r lü ğ e 178
K ız lık A d ı n 179
Y ılla r S o n r a A ş k Ş a r k ıla r ı 180
D a n n ie A b s e ( 1 9 2 3 ) 181
D ü ğ ü n T ü rk ü sü 182
Y a k ın P la n 183
M 4 ’t e n A ş a ğ ı 184
C h r is t o p h M id d le t o n ( 1 9 2 6 ) 185
K ır Ç iç e k le r i 186
L e n to 187
İ s t a n b u l’d a T a ş A n ı t 188
C h a r lo t t e ’u n B a la d ı 189
Ö lç ü m 190
C h a r le s T o m l in s o n ( 1 9 2 7 ) 192
A k d e n iz 193
Y a n s ım a la r 194
269
E s t e t ik 194
V e n e d ik 195
J u l ie t ’in B a h ç e s i 196
T h o m G u n n (1 9 2 9 ) 197
İ ş t e E r m iş le r G e liy o r 198
B ir K a r ş ıla ş m a 199
İ d a m S e h p a s ın d a n K im s e K o n u ş m a y a c a k 201
T e d H u g h e s (1 9 3 0 -1 9 9 8 ) 202
D ü ş - T ilk i 203
A t la r ın D ü ş ü 204
D o l u n a y v e K ü ç ü k F ie d a 205
G e o f f r e y H ill ( 1 9 3 2 ) 206
Ş a ir le r in D a y a n m a G ü c ü y le İ lg ili D ö r t Ş iir 207
J o h n F u lle r ( 1 9 3 7 ) 211
Şarkı 212
Ç if t B a s İ ç in K o n ç e r t o 213
M ü z iğ in B a ş la m a s ın ı B e k l e r k e n 214
T o n y H a r r is o n ( 1 9 3 7 ) 215
U z a k la r 216
D o ğ a n ın Ç a ğ r ıs ı 218
İy i B ir O k u m a 219
Sayaç 220
S ea m u s H e a n e y (1 9 3 9 ) 221
A r d ıl 222
N a lb a n t 223
Y a p ı İ s k e le s i 224
Ç e h o v S a h a lin ’d e 225
S u sa m u ru 226
M e tr o 227
D e m i r y o l u Ç o c u k la r ı 228
H u g o V V illia m s ( 1 9 4 2 ) 229
K a sa p 230
Ü s t K a t t a k i Ç if t 231
Ş u b a tta 2 0 . C a d d e 232
T a t ille r 233
B u D iz e le r B o y u n c a 233
270
B ir S e r s e r i’n in İ tir a fla r ı 234
B ir B a r a j 235
A n d r e w M o t io n ( 1 9 5 2 ) 236
T ü k e n e n B ir N e s i l 237
T a v a n A r a s ın d a 238
Y ıld ö n ü m le r i 239
B e l f a s t ’t a n A y r ılır k e n 243
M ic h a e l H u ls e ( 1 9 5 5 ) 244
R a f f le s Ö t e li 245
S ığ ın m a c ıla r 247
4 M a r t, 1 8 4 4 ’t e T a r n a s t ’ta Ö le n G o t t l o b F a b i a n ’a 248
D ik k a t K e s ilm e k 249
L a v in ia G r e e n la w ( 1 9 6 2 ) 250
Y ılla r S o n r a 251
D a h a Y a k ın 252
U z a y a G id e n İlk K ö p e ğ e 253
G a l i l e o ’n u n K a r ıs ı 254
M a r ie C u r ie ’d e n B ir M e k t u p 255
S im o n A r m it a g e ( 1 9 6 3 ) 258
Ö l ü D e n i z Ş iir le r i 259
O r t a U z a k lık t a n 260
V er 261
G ö k ta şı 262
Ö n K apak 263
S on söz 265
İ ç in d e k ile r 266
271
Çağdaş İngiliz Şiiri Antolojisi
Cevat Çapan
Çağdaş Ingiliz Şiiri Antolojisi’nde yirminci yüzyıl Ingiliz
bulacaksınız.
adam 268