You are on page 1of 31

BURSA ORHANGAZI CAMıı V E OSMANLı

MIMARISININ MENŞEI M E S E L E S I
EKREM H A K K I AYVERDt

Şu zavallı Osmanlı mimarisi... Ne tine istinaden hükümler veren Charles


mücerred olarak kadri ve kıymeti bilin­ Texier'dir. Fakat maalesef gözleri şehla­
miş, ne de bilcümle mimari üslûbları fev­ dan da daha çarpık bakmıştır. Bakımz
kinde ihraz ettiği mevkii anlaşılmıştır. Osmanlı tarzı hakkındaki fikrine: «öte­
Ara sıra mevzii bazı hakikatlerin meyda­ den beri denildiği gibi: Osmanhiarm
na çıktığı görülmüştür. Fakat bir kerrc, kendilerine mahsus tarz-ı mimarileri yok­
bu mimari üzerinde yapılan çalışmalar tur. Çadır aşireti halinde bulundukların­
doğru yolu bulamadığından, böyle bir üs­ dan bunlar, san'at-ı bünyâna yabancı
lûbun teessüsünde âmil olan cemiyet zih­ kalmışlardır. Ve mebani-i umumiyeleri
niyeti, ana fikirler, nisbet, hacim ve tez­ evvelâ Arab veyahud Acem ve sonra Rum
yinatın ahenk ve kıvamı meselelerinin ön mimarlarının yaptıkları yabancı eserler­
plâna alınması, ikinci derecede de teknik dir. Mebani-i dîniyye kadar hiç bir ese­
ve inşaat üzcrmde durulması lâzım gelir­ rin tarzı bu halin şahidi olamaz.»*, dedik­
ken bunlardan sadece teknik sahada ka- ten sonra, müteakib sahifede «... Yalnız
hnmış, esaslara, sanki memnu mıntıkada revaklardan ibaret çok direkli camilerin»
imiş gibi, dokunulmaktan çekinilmiştir. ilk müslüman mabedlerini teşkil edip,
Meselâ, ilk Bursa eserlerinden Roma ve Adana, Tarsus, Cezayir, Tilesman'ın mi­
Bizans kalıntısı başlık, söve, sütun gibi sal olduğunu sonra da «Arablar bazı Bi­
parçalardan istifade edilmesi veya tuğla zans kiliselerini camie tahvil ettikleri va­
ve taş sıraları ile karışık dıvar yapılması kit bunları nümune ittihaz ile diğer ca­
gibi pek ufak ve basit meselelerden ah­ miler inşa ettiler; yani asıl büyük salon
kâm çıkarılmış ve mütemadiyen neşriyat bir kubbe ile örtüldü ve harim * denilen
bunlar etrafında dönüp, asıl meselelerin kısım binadan evvel bir sofa teşkil etti.
mevzuu-bahis edilmesine yer kalmamıştır. Selçuk İmparatorluğuyle başlayan bu de­
Hepsinden yerlerinde bahsedeceğiz. vir camilerinde kubbeyi tutan kemerin
Osmanlı mimarisi hakkında ilk mü­ telâkisindeki sarkıkhk^ daha tekemmül
talâaları ecnebilerin scrdedeceği bedihidir. etmemiştir. Kubbe alçak, pencerelerle ay­
Çünkü ecnebi seyyahlardan mimar veya dınlanmamış ve tezyinat-ı mimariyesi A-
bu sanata müntesib olanların fikir beyan rab tarzında bulunur. Bu babda, misal
etmeğe başladıkları X V I I I - XIX. asırlar­ olarak, Konya (İkoniyum) un bazı cami­
da Osmanhiarm kendi sanatlarının men­ lerini, Bursa'daki Sultan Murad ve Sul­
şei ve derecesi hakkmda içlerinde bir şüb- tan Bayezid'inkini zikredebiliriz, istanbul
hcleri yoktur; ne demeye kalkıp yazılar şehrinde bu tarz ve şekilden bir tanesinin
yazacaklardı? Ecnebiler XIX. asırda sa­
1. a) Charjcs Texier, Küçük Asya. Ali Suad
hanın hakimi, tek sözcüsü olunca da yine
tcrccmcsi, 1st. 1339, S, 227.
sustular; bizler ancak yeni uyanıp kendi b) Charles Texier, Description de l'Asic Mi-
meselelerimizi kendimize ve Garba karşı neure, Paris, 1839, C. I. Sahife 59-68.
müdafaa edebiliyoruz. 2. Sofa tejkil eden kısım (harem) dır. Mütercim
yanlışlıkla harîm kullanmıştır.
Avrupab müelliflerden ilk çağ Os- 3. Mütercim bu kelimeyi alika = pandantif ma­
manh eserleri hakkında mimar salâhiye­ nasına kullanmıştır.
70 EKREM HAKKI AYVERDİ

bile bulunmayışı hakikaten garibdir. Ma­ rablann kiliseleri tahvilini takib eder, ne
lûm olduğu üzere Bizans payitahtı Os­ de Selçukîlerle başlamıştır. Selçuk cami­
manlıların eline geçtiği vakit Mehmed-i leri de çok direklidir. Harimin kubbe ile
Sani patrik kilisesi olan Ayasofya'yı ma- örtülmesi Osmanlı'larla başlar.
bed-i İslama döndürmüştü. O günden be­
ri Osmanlı imparatorluğu dahilinde inşa c) Bazı Konya cam ileriyle Bursa'-
edilen camiler Ayasofya'yı taklid etmiş­ daki Sultan Murad ve Bayezid - O da
lerdir. Yahud daha doğrusu (Jüstinyen) hangisi? - camilerini aynı sınıfa almak
devrinin rum kiliseleri tarzını almışlar­ fahiş hatadır. Selçuk Devri Konya cami­
dır. Yani dahilen direklerle müzeyyen lerini Bursa'dakilerle mukayeseye imkân
olan veya olmayan dört köşeli ve mütead- yoktur.
did pencerelerle münevver, mesned nok­ d) «İstanbul'da Sultan Murad ve Ba­
talan köşelerden sarkık kemerli, yahud yezid camilerine benzer tarz ve şekilde
kemersiz, mutlaka bir kubbe olacaktır.» bir tanesinin bile bulunmayışı hakikaten
demektedir. garibtir.» diyorsa da gariblik sıfatı, Bur­
sa'dakilerle aynı tertibde olan, Mahmud
Greko-Romen medeniyetinin bir ço­
Paşa, Murad ve Rum Mchmed Paşa ca­
cuğu olan Charles Texier Arablar ve azı­
milerini görmeyen, haydi buna imkân bu­
cık da Selçukilere şöyle böyle bir hak ta­
nıdığı halde, neden kendi devletini isti­ lamadı diyelim, ilmi lahik olmayınca bir
lâdan kurtaran Osmanh'lara hakaretten şeyin mevcud olamıyacağına hükmeden,
ba^ka bir his, ufak bir tesamüh besleme­ mütUife aittir.
di? Bu psikolojik ve fikrî bahsin müna­ e) Nihayet bu kafilenin halâ muak­
kaşa yeri burası değildir, teselliyle geçe­ kibi bulunan malum efsanesi, (Osmanh
lim de mütalâasınayer verelim: Texier, İmparatorluğu Ayasofya'yı taklid etmiş­
bir kere söze «öteden beri denildiği gibi» tir) «yahut daha doğrusu Jüstinyen dev­
şeşin hükmiyle girerek bütün bir men- rinin Rum kiliseleri tarzını almışlardır.»
culât ve türehhat kafilesine katıhyor. 227. Bunun cevabı menşeleri şerheden bu ma­
sahifcden naklettiğimiz gibi, Osmanhlar kaleye ait olmayıp XV. XVI. asırlara râci
çadır aşiretidir de, Selçukîler nedir? İki olmakla beraber şu kadarını söyliyelim
siyasi teşekkülü birbirinden ayıran farik ki Osmanhlar Feth-i hakaniden 70-80 se­
vasıflar mı vardır? Merkezî kubbeli ca­ ne evvel dahi merkezî kubbe çalışmaları­
milerin yapılmasını Selçuk imparatorlu­ na bağlamışlardı *.
ğu ile başlatıyor da, Osmanlı eserlerini ev­
velâ Arab, yahud Acem, sonra Rum mi- Osmanlı mimarisi hemen bir asır bu
marlarmm yaptığı iddiasım neye istinad zaviyeden ve Texier'in gözlükleriyle gö­
ettiriyor? Cevabı mümkün değildir. Sahi- rülmüştür. En kötüsü de Garbden gelen
fe 228 den nakledilen mütalâaların ilk kıs­ bu eksik, yanhş ve çarpık hükümlerin,
mından : bir mütearifc kuvvetinde, bizim içimizde,
zihnimiz ve ruhumuzda yerleşmiş olma­
a) Çok direkli camilerin Arabların sıdır. Belki bugün bile Osmanlı mimari­
Suriye'deki kiliseleri camie tahvil etme­ sinin istiklâl-i tammını delillerle isbat e-
sinden evvel meydana geldiği manası çık­ deni, nihayet nazikâne bir müsamaha ile
maktadır. Halbuki Arablar hicretin ilk inanmadan dinliyenlerimiz vardır; fa'te-
50 senesinde Suriye kiliselerini camie tah­ berû yâ ul'ül-cbsâr.
vil etmişlerdir. Bunlar da üç nefli bazili­
kalar olduğundan asıl Arab camii olan 4. a) Bak: Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri
çok direkli binalar, bunları nümune itti­ Mimarisi, ht. 1953. 91-105, 125-150. 74-484 sahifeler.

haz ederek yapılmaya başlamış ve hemen b) a. raQl., Dimctoka'da Çelebi Sulun Mchmed
Camii, m. Vakıflar Dergisi, Ankara 1956, 13-17 sahi­
günümüze kadar da devam edegelmiştir. feler.
c) a. mOl, Mudurnu'da Yıldırım Bayezid man­
b) Daha sonraki satırlarda asıl bü­ zumesi ve ta} vakfiyesi, V . Vakıflar Dergisi, Ankara
yük salonun kubbe ile örtülmesi, ne A- 1962, 79-87 sahifeler.
BURSA ORHANGAZİ CAMİİ VK OSMANLI MlMARİSÎ 71

Tcxicr'den yarım asır sonra Bursa ca­ 1er olduğunu o tarihte bilmeyebilirdi; fa­
milerini tamir eden ParviUee de «Bursa kat hiç olmadığına da hükmedemezdi. E-
inşa sanatının ne tesir altında inkişaf etti­ ğcr Orhan Devrini menşe olarak alsaydı
ğini ararsak görürüz ki Rum, her zaman bu makalemiz, onunkine tam bir destek
için inşaatçı ve sanatkâr olmuştur»'. Be- olurdu. Bugünkü malûmatımızla Orhan
yaniyle aynı kafileden olduğunu göster­ Devrinden başlamanın lâzım ve kabil ol­
miştir. Maamafih onun ifadeleri daha yu­ duğunu görerek biz de kendisinin serlev­
muşak ve mütereddiddir. hasını aynen kabul ettik.
Tcxicr'den bir asır sonra Gurlitt o Mamafih Hüdavendigâr Camii giriz­
hacimli eserinde" asla doğru bir netice­ gâha ahnarak serdedilen mütalâalar, Or­
ye varamamış rölöveler hakikati ifadeden han Devri için de geniş mikyasta varid
uzak kalmıştır. Kezalik aynı zat menşei olacağından bizim burada bunları hulûsa
daha yakın binaları ihtiva eden îznik .etmemiz lâzım gelmektedir. Sonra bun­
hakkındaki makalesinde' de daha müfit ları teşmil ile bizim fikirlerimizle birleş­
olamamıştır. Gurlitt'in talebesi küçük bir tirebiliriz.
mühendisin doktora tezi olan eser ise ^ a) Prof. Gabriel baş tarafta «... ka­
ihtiva ettiği sayısız hatâlar yanında birçok lenin camii yakın bir tarihte tamamiyle
yanlış hükümleri de gelişigüzel ortaya yeniden inşa edilmiştir. Belki bünyesinde
sermiştir. Orhan Camii hakkındaki bir­ bazı unsurları muhafaza eden aşağı şeh­
kaç satırlık bendini aşağıda nakledeceğiz; rin camii de sonradan yeniden bina olun­
Hüdavendigâr Camii plânı ise bir rölövc muştur.» demektedir. Kaledeki camiler­
değil, cetvelle çizilmiş yanhşlar dolu bir den ikisi mühimdi, Orhan Gazi ve Şa­
krokidir. Bu rölöveyle bir binayı nasıl hadet camileri. Bunların ikisi de yıkılmış­
takdim edebilmiş, küçük ebadın büyük, tır. Birincisi bir daha yapılmadığına göre
genişin dar ve bütün nisbetlerin tersine bahsettiği kale camii her halde Şahadet
gösterildiği bu gösterişli çizilmiş kroki olacaktır. Bu cami sarih vesikalara göre,
ile nasıl neticeye varabilmiştir? Maama­ Hüdavendigâr yapısı olduğu halde müel­
fih kabahati basit bir doktora arayıcısın­ lif gerek makale tarihinde, gerek yirmi
da değil onu takdim eden Gurlitt ile,- sene sonraki kitabında hep Orhan Gazi
lüks ve masraflı bir şekilde basıp mukni Camii olarak kabul etmiştir. Fakat bizim
bir eser kılığına sokanlarda aramak lâ­ mevzuumuzdan hariç olduğu için bu ka­
zımdır. Maalesef bu kitab ve rölöveleri 35 dar söylemekle iktifa ettik. Aşağı Orhan
sene; belki daha fazla, ihticaca esas tutul­ Camii için bu makaledeki fikrine hiç iş­
muştur. tirak edemedik; kendisi de bu ciheti an­
layarak kitabında artık ısrar etmemiş*^,
Bu arada mimar Kemal Bey'in, 45 sa- bununla beraber lüzumu kadar da bcnim-
hifelik makalesinde sadra şifa verecek bir sememiştir.
buluş yoktur; hiç bir vazıh teşhis koyma­
dığı gibi plân ve makta ilâve etmemiştir'. b) Sonra Hüdavendigâr Camiinin
Ancak mimar Gabriel, Osmanh mimari­ Osmanh mimarisinin en eski tesislerin-
sinin menşei hakkındaki makalesinde ^ 5. L^on ParvilIA:, Architecture et d&»ration
ince ve kıvrak üslûbuyla ikna edici müta­ turqucs au X V . s»cle, Paris 1874, 4. S.
lâalarını peşi peşine ortaya sermiş ve Sel­ 6. Cornelius Gurlitt, Die Bankunst der Constan-
tinopels, Berlin, 1907.
çuk ve umumiyetle Anadolu mimarîsi, 7. C. Gurlitt, Die Islamitichen Bauten von Isnık,
mimarları ve işçiliği hususlarında bir çok Orientalische Archive I I I . 1912-13.
güzel teşhisler ortaya koymuştur. 8. Dr. İng. H . Wilde, Brussa, Berlin 1909.
9. Mimar Kcmaleddin Bey, Mimari-i İslâm, Hüda­
Yalnız, makalesinin serlevhasından vendigâr vilayeti Salnamesi, 1324 H . Bursa Matbaa-yı
da anlaşılacağı üzere, bütün bu fikir sil­ Vilâyet.
silesini Çekirge'deki Hüdavendigâr Ca­ 10. A. Gabriel, Bursa'da Murad I Camii ve Os­
manlı Mimarisinin Menjeı Meselesi, II; Vakıflar Der­
miine bağlamakla, yerine masruf olmak­
gisi, Ankara 1942.
tan çıkarmıştır. Hüdavendigâr Camiine 11. A. Gabriel Unc Capiulc Turque, Bursa, Paris
tekaddüm eden Orhan Devrinde birşey- 1958.
72 EKREM HAKKI AYVERDl

den sayıldığını belirtip «... ve tamamen terip mimarının da Rum veya Frenk ol­
başka bir tarzda vücuda getirilmiş oldu­ madığını belirtmektedir. Bizim de fikir­
ğundan hususi bir alâkaya hak kazanır k i lerimiz böyledir, yahıız bir Frenk'in bazı
bu da umumiyetle hayali ve tarafgirâne kısımlarda çalışmış olmasını muhtemel
tefsirlere yol açmıştır.» demektedir. Bi­ görüyoruz. Umuma şamil bir mimar ol­
rinci fıkra şüphesiz mahz-ı hakikattir. duğunu kabul etmek hiç mümkün değil­
Fakat hususi bir alâkaya hak kazandığı dir. Muhterem Mr. Gabriel mutasavver
fikrinde hiç mutabık değiliz. Bu hüda- mimar için, bu adam ne kadar zeki ol­
vendigâr camii de kendinden evvel em­ malı ki başka bir dinin bütün icablannı,
sali ve asıl ondan sonra benzeri yok k i bü­ ihtiyaçlarını karşıhyacak bir bina yapa­
yük alâkayı mucib ve bir silsilenin ana bilmiştir, diyor. Zeki olmayı bir tarafa bı­
veya ara eseri olsun. Hüdavendigâr Camii rakalım, bu adam ne kadar şahsiyetsizdir
Osmanlı mimarisine hizmeti pek müsbet ki kendi bildiği üslûbu tatbik etmeyip
cihettendir, denemez. Nevi şahsına mün­ banilerin usullerini işlemiştir. Böyle bir
hasır, olup olacağı bir tane bir eserdir; mimar varsa bile kudretsiz ve şahsiyetsiz­
sürüden ayrılmış bir koyundur. Biz ancak dir. Biz tek mimar mevkii değil, yer yer
zincirde bir halka teşkil eden binalar üze­ münferid işlerde çahşan ustalar, hem de
rinde menşeleri arayabiUriz. Yoksa, zin­ derece ve kabiliyetleri ve mesai müddet­
cirin halkalarına asıhp yürümesine engel leri başka başka insanlar olnıasını kabule
olanlar bizi ancak şaşırtır. mütemayiliz; bu hal daha mümkündür.
Belki de âmilden ziyade müşavir vardı;
c) Prof. Gabriel indî mütalâalara Plüdavendigâr Camiinden evvelki Lâla
ve «kabul ettikleri doktrinlere» uymayıp Şahin Paşa Türbesinde, tek tük cebhe
ve efsane ve malûm nazariyelere iltifat et­ motifleri için varid olmak üzere Orhan
meyerek, hadise, metin ve âbide üzerinde Camiinde, Balıkesir ve Bergama Yıldırım
çalıştığını belirtiyor ki buna kaniiz ve yo­ Camilerinde olduğu gibi; izah edeceği­
lumuz aynıdır. miz veçhile, bu Hüdavendigâr camiinde
d) Bundan sonra Texier ile Wilde'i bize yabancı gelip rahatsız eden aksakhk-
mukayese etmekte ve Wilde'in bizim de lann, meselâ penceresiz, karanlık bir ha-
işaret ettiğimiz hatâlarını belirtmektedir. rim - en altındaki altı büyük pencere ta­
Fakat Texier'de ihticaca salih değildir ve mamen muhdesdir- esrarengiz dehhzle-
çizdiği makta resmindeki seviyenin ta­ rin verdiği ürperti yanında, önü sonu ol­
hakkukuna imkân yoktur. O sadece mih- mayan iki kath revak ve ikiz kemerler
rab tonozu altındaki seviye ile birinci yabancıhkları, bu yoldaki telkinlerin ne­
kubbe altı ve medhal seviyelerini ölçü ticesi olduğuna pek kuvvetle ihtimâl ver­
krokisinde yanhş kaydetmiş olduğu için dirir.
tersimde de hataya düşmüştür. Çünkü
bu seviye olursa kapılar kapanır. Prof. g) Muhterem Prof. daha sonra bazı
Gabriel de makalesindeki maktada Texi- kıymetli ediblerle (S. 41) «ince bir tel­
er'e uyduğu halde kitabta tashih etmiş ol­ mihle doğru bir takdir» e rastlandığını,
makla, Fransız müellifi hakkındaki fikir­ bazı müelliflerin ise ehemmiyetsiz şeyle­
lerinden nükûl etmiş demektir. ri ısrarla tebarüz ettirerek mühim nokta­
lan karanhkta bıraktıklarını söylüyor.
e) Bundan sonra camiin geniş bir Mimariden anlamayan bu müelliflerin
tarifine geçmekte olup teferruat farkların­ «bir kitabın bütün cümlelerinin her tür­
dan başka hepsinde müttefikiz. Ancak lü tahlilini yapabilen, fakat kitabın esas
mihrab yeni olmayıp muhakkak eskidir. fikrini anlamıyan» münekkitlere benzedi
f) Bundan sonra (S. 39) Texier'nin ği fikrine ve yukarıdaki mütalâalara işti­
yukarıda bahsettiğimiz mahut medeniyet­ rak ederiz. Ve yine «bir âbide bir üslûb
siz millet ve aşiret efsanesmi çürütmekte, ifade eder, bir fikir saklar» sözüyle de bi­
binanın eski bir kilise veya Bizans sarayı nanın taşma, toprağına gömülmeyip ru­
olmadığını, cami olarak yapıldığını gös­ huna varmak lü'zûmunu ima ediyor, o
BURSA ORHANGAZİ CAMİİ V E O S M A N L I MİMARİSİ 7i

gizli fikri anlayıp ortaya serebilmek için âbide vasfını haiz kuvvet ve metanet mi-
muhakkak ondan bir nebzenin mimari marisidir.
münekkidinin içinde olması icab ettiğini
k) Yukarıda söylediğimiz mütalâa­
ısrarla arzederiz; nasib almayan nasib ve­
lardan sonra «alevin parlaması için teşki­
remez.
lâtlı bir devletin ve müstakar bir siyasetin
k) Prof. Gabriel «Epigrafinin» bil­ kurulması kâfi idi. Osmanlı Devletinin
dirdiği ilk Osmanlı mimarı olarak Hacı kuruluş ve inkişafı mimarinin yeniden
İvaz Paja'yı alıp emsalinin elli sene evvel gelişmesi için müsaid bir vaziyet ihdas»
de pek âlâ bulunabileceğini söylüyor. E- ettiğini beyan ediyor. 1 parağrafi ile biraz
pigrafi İvaz Paşa'dan bir asır evvel (Hacı tenakuza düşen bu beyan daha doğrudur;
Ali) isminde bir mimar bildiriyor He­ Osmanlı Padişahlarının tesiri şüpheden
men hemen Hüdavendigâr camiinin in­ varestedir. Bunu müşahade ve tasdik ile
şası sıralarında, veya pek az sonra da, Mu­ cihana bildirmesinden dolayı Prof. Gab-
durnu'da henüz babası hayatta iken Yıl- riele müteşekkiriz. Ancak son mesaiyle
dırım'm yaptırdığı cami ve hamamın mi­ de sübut bulduğu gibi, madem ki devle­
marının da (Ömer bin İbrahim)'^ oldu­ tin teşekkülü ile mimari gelişmeye, yani
ğu malumdur. Fakat mesele mimar me­ durgun ve âbidesiz devreden sıyrılıp âbi­
selesi değildir ki üstünde fazla duralım. devî sanat binâlan yükselmeğe başladı, o
Bir inşaat (kârhanesinde) her şeyden me­ halde durgunluk tabirini bu asra, hele
sul bir tek mimar mı vardı? Yoksa kâr- katiyen tamamına, değil, olsa olsa ilk sü­
hanenin başı ve XV. asırda işitilmeye baş­ lüsüne yâni yediyüz otuz beş senelerinden
lanan bina emini mevkiinde biri, herşcyi evvelki yıllara hasretmelidir. Hakikat de
idare ediyordu da, müteaddid mimarlar budur. Şimdi Osmanlı sanat binalarının
iş ve vazifeleri tevzi mi etmekle mükel­ haiz olması veya olmaması icâbeden va­
leftiler? Plân ve ebada nasıl karar verili­ sıflarını şerhedelim:
yor, bina sahibi yani bani ile bu hususva •
nasıl anlaşılıyordu? Bunların hepsi, umu­
mi hatlariyle, meçhuldür ve eğer cevab- Prof. Gabriel neden sonraki Hüda­
landıramazsak gam yememeliyiz. İşte vendigâr camiinde menşe vasfını görmüş­
eserler, işte yapan millet, hepsi meydan­ tür? Bu binanm yirmi metreye yaklaşan
da. Biz onlara bakacağız. dik vc çıplak duvarlarının veya iki kath
revakının manzaralan ve karanlık kori-
ı) Mr. Gabriel, Hüdavendigâr Ca­ dorlarımn tesirinde kalarak mı bu mev­
miinin ve Osmanh mimarisinin vücud kie lâyik görmüştür? Bizce zühulü bu
bulmasında «arz derecelerinin, usta ve çı­ binadan başkasını bulamamış veya atama­
rakların aldığı terbiyenin ve içtimai şart­ mış olmasıdır. Arasa ve bulabilseydi mu­
ların» tesirini görüp (S. 41) XIV. asrın hakkak şu vasıflan haiz olanlar üzerinde
«Anadolu'da âbidevî sanat noktasından durur, olmayanlara iltifat etmezdi. Şöyle
bir durgunluk» devri olduğunu bununla ki :
beraber bir eser manzumesi ve işçi kütlesi I — Osmanlı mimarisi birden bire bir
bulunduğunu bildiriyor, (S. 42). An'ane- vuzuh ve berraklık, hatta aydınlık mima­
nin tesiri ve bu milletin içinde olan gü­ risi olmuş, hariçle dâhilin birbirine uy­
zellik duygusu ve neticede kazanılan mil­ gunluğu, kütlelerde tenasüh ve hareket
li müktesebat âbidelerde âmil olmuştur. ve topraktan kademe kademe yükselip
Fakat XIV. asır âbidevî binalardan mah­ bir .noktada toplanış csaslariyle tebarüz
rum değildir ve ta asrın başında Bursa etmiş ve asırlarca devam etmiştir. Eğer
Orhan Gazi Camii, hanı, hamamı, ima­ Süleymaniye'yi bu vasıfların kemal mer-
reti ve zaviyesi itibariyle bir âbideler mec­
muasıdır. Göynük'de, Kirmastt'da, Bile- IZ. Mcmdulı Turgut, iznik ve Bursa Tarihi, Bursa
1935. 161 s.
cik'de, Mudurnu'da, İznik'de v.s. yerler­ 13. E . H . A. Mudurnu'da Yıldnım Beyazit Man­
de bir mamureler silsilesi vardır. Bunlar zumesi, V . Vakıflar Dergisi.
74 E K R E M HAICKI AYVERDİ

tcbcsi addedersek görürü'z k i 53 m. kub­ IV — Tonozla mihrab kısmının ka­


be irtifamı kat kat sekişlerle yirmi met­ lın duvarları üzerine yukarı katta açılmış
relik bir beden duvarı üzerine yedirmiş­ ve yer yer 61 santime kadar daralan iki
ler ve üstelik bu irtifai da çıplak bırakma­ tarafh upuzun dehlizler tam mihrab üs­
yıp, yanlarda revaklar, kör kemerlerle, tündeki 3,5 metrelik ufacık bir höcreye
mihrab önünde türbeler ve dershane ile geçmek için yapılmış, manasız ve zoraki
perdelemişlerdir. Halbuki Hüdavendigâr bir tarz-ı halidir. Bu dehlizler kilise absit-
camiinde 23.40 m. irtifaindaki kubbenin lerinin arkasındaki telkin ve ses verme
oturduğu cebhe duvarı 17,70 m. yüksek­ geçitlerini hatırlatmaktadır. Üst kata ya
likte olup yanlar dolu duvar gibidir. Boş­ rcvaktan dolaşılarak, ya ortadaki büyük
luk son derece azdır; hareket yoktur. Dik höcreden çıkıhr. Bu fuzuli ve yersiz ge­
vc yalçın bir beden insanı yerinde mıh­ çişler plânın rasyonellik derecesini göste­
lar, korku vc baş dönmesi verebilir ama, rir. Daha bunun gibi birçok aksaklıklar
bir din âbidesine değil kaleye yaraşır. vardır.
Başka ifade ile kale duvarı içeriye girme­
yi teşvik vc tahsil değil, arzulara scd çe­ V — Mermer şebekeler ve revak kub­
kici olmalıdır. Cami ise cebheleriyle de be alîkalarında Osmanh motifleri kulla­
içerideki ruhaniyctini faş ederek, dışarı­ nılmıştır. Bunlar aslında güzel, tatbikatta
daki insanı içeriye davet etmelidir. Bu e- pek iptidaidir. Silme ve söve gibi Bizans
sasa uymayan Hüdavendigâr camiinin du­ parçalarının mebzulen kullanılmasına bir
varlarında davetkâr bir hassa bulmak güç­ şey denemez. Bulduktan sonra neden is­
tür. tifade edilmesin? Mihrabın tezyinatı gü­
zeldir. Biz Prof. Gabriel gibi düşünmü­
I I — Hüdavendigâr camiinde haricî yoruz; mihrabm sonradan yapıldığını id­
manzara ile yegâne temas altı adet alt sı­ dia için hiç bir sebeb göremiyoruz. O de­
rt penceresiyle olabilmektedir. Ziyanın virde bu kadar güzel mihrablar pek çok­
büyük bir kısmı da sadece buradan gelir. tu; Şehadct ve Bursa Orhan, Ankara Ahi
Halbuki bu altı pencere de sonradan a- Elvan, Genbemüz köyünde Samsa Ça­
çılmıştır, muhdesdir. Demek evvelce ka­ vuş, İznik Orhan Gazi camilerinde mih­
ranlık olan harim hoş bir tesir bırakma­ raplar pek güzeldir. Neden burada olma­
mış ki bunları açmak ihtiyacı duyulmuş­ sın?
tur. Eğer bu pencereler olmasa cami, en
Esas kapı pek silik kalmıştır; bir ke­
büyük bir nimet olan o dinlendirici tabi­
mer ve bir üstlük pencereden ibarettir.
at manzaralariylc alâkasını kesmiş loş ve
Şimdiki söveler yenidir. Amma eskisinin
kasvetli kiliselere benzer.
daha parlak birşey olmasına inşai bakım­
dan imkân yoktur,
I I I — Harimden sar£-ı nazar, yan
hücrelere ışık tâ tepedeki ikişer pencere V I — Duvarlarda 3 m.den fazla kahn
den, medhalin sağ ve solundaki iki tane­ olanlar vardır. İnşai hiç bir lüzum yok­
sine ise yalnız birer mazgaldan girer. ken bu kadar kahnhk inşaatta bir korku
Merdivenler, basılan yer görülmeyecek ve kendine emniyet noksnhğına delâlet
derecede, bir alaca kar»nlık içindedir. eder. Tahaffuz ve müdafaa mevzuu bahis
Üst katın koca koridorlannın bütün u- değildir; çünkü kubbenin anahtarda ka-
zunluğu dibdcki birer pencere ile tenvir hnlığı da 92 sm. gibi işitilmemiş bir dere­
edilir. Eskiden camiin birinci kubbesine cededir.
açılıp şimdi kapalı bulunan altı adet pen­
cere varken belki biraz daha aydınlıktı. V I I — Camiin plânı bir mûslüman -
Fakat nc de olsa bu ziya bilvasıta idi. Bu Türk buluşu olan üç eyvanh binaların bir
pencereler de her halde bu sebeple açıl­ örneğidir. Fakat bımda da yan eyvanlar
mıştı; zira yukarıki medrese odalarının beş buçuk metreye indirilerek müzayaka-
cami harimiyle bir münasebeti olmaması lı bir hal hasıl etmişlerdir. Kendinden ev­
lâzım geUrdi. velki Orhan Camii daha ferahtır. Bu plân
BURSA ORHANGAZİ CAMİÎ V E O S M A N L I MİMARÎSİ 75

cami için ideal değildir. Ama bizdendir. nı iki sütundur. IV. veya V. asra aid ol­
Orta sahnı yanlarla destekleyip teknik ması muhtemel bulunan bu sütunlar bel­
noksanmı telâfi etmek, ucuz bir inşaat el­ ki eski camide de vardı. İşte bütün Or­
de etmek arzulan yanmda, imkânların han Camii tavsifi; hepsi bu kadar. Mü-
müsaadesizliği bu plâna vücud vermiş ve hendiscağız göre göre iki sütun görebili­
devam ettirmiştir. Vakıa bu binada fuzu­ yor; ona kırmızı demesi bile yanhştır;
li ebad ile tasarruf gayesi tahakkuk etme­ çünkü beyaz mermerdir. Hangi birini tas­
miştir, ama, plân yine odur. hih etmekte mütehayyir kaldığımız bu
iddialar tamamen yersiz; Orhan Camii
Bu hal ve vasıflariylc, dahilî ve hari­
tamamen yeniden yapılmış olmadığını, o-
cî ahenksizlik ve aksaklıklarıyle Hüda­
nun göremediği ne kadar hususiyetleri
vcndigâr camii Osmanlı mimarisinin bir
haiz olduğunu biz aşağıda göstereceğiz.
timsali, daha doğrusu (menşei) ohnaktan
uzaktır. Böyle bir iddia nasıl serdedilebi- Prof. Gabriel hülâsa eliğimiz maka­
lir ki hiç bir halef, bir iz bırakmamıştır; lesinde (a. bendi) bu Orhan Camii kita-
kendinden sonra velev uzaktan bir ben­ besindeki tamir tarihi olan Çelebi devri
zeri .yapılmamış ve inşasından bir iki asır binası olarak peşinen kabul edip sadece
sonra, karanlığına ve kasvetine taham- «belki bünyesinde bazı unsurları muhafa­
mül edilemiyerck, Osmanlı mimari zih­ za eden» izahatından fazlasına lâyik gör­
niyetinin zaruri gördüğü alt kat pencere­ memiş, o zaman abcı gözüyle tedkik et­
ler de açılarak bina biraz ferahlatılmıştır. memiştir. Ona gelinceye kadar galiba bu
Bu pencereler XVII. asırda veya daha ev­ Orhan Camiinin hep yeniden yapıldığı
vel açılmıştır. mütearifc şeklinde söylenip geldiğinden
o da bu cereyana uymuştur. Bu cereyan
Prof. Gabriel'in yukarıda a-k ile işa­
salikleri, garaibden olan plân ve terkibi­
retlenen on maddede hulâsa ettiğimiz
ni, taşıdığı ikiz kemerler ve yabancı mi­
mütalâaları Osmanh mimarisinin bir çok
mari taş işçiliğini Garb veya Bizans'a da­
hususiyetlerini meydana çıkarmaktadır.
ha kolayhkla mal edebileceklerini tahmin
Çoğu isabetli olan fikirler Hüdavcndigâr
ettikleri Hüdavcndigâr camiini ön plâna
Camiine istinad ettirihneyip daha lâyik
alıp Orhan Camiini meskût geçmekte
bir eser için sarf edilse idi, çok daha ye­
zımnî bir ittifak kurmuşlardır. Vakıa
rinde olurdu.
Gabriel bu zatlara yaman bir tokat vur­
muş ve Hüdavcndigâr Camiinin Osman­
lıdan başkasına maledilemiyeceğini ispat
Orhan Camii ne için hep meskût ge­ etmiştir, ama, bu binayı ehemmiyetli gör­
çilmiştir.? Texicr hiç kale almaz. Par- mekle onlara uymaktan da kurtulamamış­
villee, asıl Yeşil Cami için gelmiş olmak­ tır. Biz Orhan Devri mimarisi hakkında
la beraber, bu Orhan Camimi de takviye bir araştırma mahiyetinde olan makale­
ettiğini bildiriyor. Fakat o kadar. Başka mizde kendisinden bu yanhşı tashih ey­
tek keUmc yoktur. Wilde ise eserinde'* lemesini dilemiştik. O da belki bu taleb-
tamamen yıkılmış ve yeniden yapılmış en kâranc recaya uyarak, belki Sedad Çetin-
eski Osmanlı camii. Bu camiin eski şek­ taş'ın neşriyatı tesiriyle kitabında'", Çele­
linden hiç bir şey kalmamışür. Türk mi­ bi daha sonraki devirlerin tamir safhala­
marları bu camii eskisinin enkazı üzerin­ rını taşıyan bugünkü haliyle «aslî plânın
de yeniden yaparlarken, malûm olan çok ve cebhe mimarisinin mühim tadiller ge­
' muhafazakâr görüşlerini muhafaza etmiş­ çirmediğini» bildirmektedir. Ayrıca mih-
ler ise, mimari tarzı bakımından esas tcr- rab istikametinin cenub-ı garbiye doğru 30
tib tarzmın her noktada Yıldırım Bayezit
Camii için nümune teşkil ettiği kabul e- 14. Wildc. a.e. U - U S.
dilebilir. Yeni Camiin göze çarpan tek 15. E . H . A. Orhan Gazi Devrinde Mimari, A. Ü.,
hususiyeti kırmızı ve beyaz mermerden, llâhiyat Fak. Türk ve Islİm Sanatları Tarihi Enstitüsü
Yıllık Arajtırma Dergisi 1, 121 S.
çok ince işlenmiş Bizans tipi akantüs yap­ 16. A. Gabriel, a.e., 4fr49 S., 3. PISn ve L X V I I I ,
rağı başhkh sekiz köşeli ve birbirinin ay­ resim 1-2.
76 EKREM HAKKI AYVERDÎ

derece kıbleden münharif olduğunu da fotoğraf olarak da ancak 68. levhaya i k i


ilâve ile bu vaziyetin Orhan Devrine has resim yetiştirebilmiştir. Şehadet Camii-
olduğunu camiin tarihine deUl teşkil ey­ nin Hüdavendigâr vakfı olduğuna dair
lediğini ilâve etmektedir. Hakikatte, bu pek kati vesikalar olduğu halde, bu bina­
inhiraf vardır ve tam 48' ye baliğ olmak­ yı Orhan Gaziye maletmesi de zihinleri
tadır'''. Bu tarz-ı ifade sarihtir ve tered­ teşviş etmektedir.
düde mahal bırakmaz. Buna rağmen tam
olarak bina tedkik edilmemiştir. Metinde Bu camiin Orhan Gazi devrindeki
ve (47 s.) haşiyesinde minarenin çift ol­ şekliyle durduğunu ilk defa mimar Se­
mak ihtimali ve IX. asra aidiyeti hakika­ dad Çetintaş Bey ortaya koymuştur. Her
te uymamaktadır. Minare onun ihtimal ne amil tahtında yapılmış olursa olsun o-
verdiği gibi kapı yanındaki iki hücrenin nun bu hamlesi bizi kendisine medyun bı­
üstüne değil, tek olarak duvar köşesine raktığından fikri birliğimizi şükranla bil­
konmuştur. Eski merdiven basamakların­ dirmiş idik*®. Bu medih ve teşekkür es-
dan on adedi durmaktadır. Bu da onun nâsında gayret ve himmeti görülen bir
yalnız bir tarafın köşesi için düşünüldü­ zat hakkında ancak müsbet tarafları be­
ğünü gösteril-. Kezalik plânın, Bizans'ın lirtmeyi münasib görmüş, eserinde cami
tarzı ve revakın kilise dış narteksi ile hakkında vâhî şüpheler doğuracak müta­
bir münasebetleri bulunduğu hakkındaki lâalarından sonra ısrar etmez ümidiyle,
cümle de lüzumsuz bir rüşvet-i kelâmdır. bahis dalıî etmemiştik. Filhakika Sedad
Bey bina kâgir olduğundan yakılamıyaca-
Tuğla - taş inşaatının Bizansla alâka­ ğını ve eski halini muhafaza ettiğini, in­
sı hususunda mutabık olmaya imkân yok­ şaatta görülen acemilikler, çarpıldıklar
tur. Bu binada kesme taş pek az ve mec­ sebebiyle Çelebi devrme aid olamıyacağı-
buri yerlerde kulanılmak suretiyle tedari­ nı, tezyinatın Selçuk an'anelerine olduk­
ki pek müşkül, pahalı ve zaman alan bir ça uyan ilk Osmanlı Devrinden olup da­
tarzdan çekinildiği göze çarpmaktadır. O- ha müterakki zamanlara ulaşamayacağını
nun yerine seylâbî derelerin getirdiği si­ belirtmekle bu camie ilk nazar-ı dikkati
lis moloz taşı gayr-i müsavi ve intizam­ çeken mimar olmak şerefini kazanmıştır.
sız sıralarla işlenmiş çok çirkin düşmeme­ Biz de, a) Karamanoğlu'nun husûme­
si için de bazan iki bazan tek sıra tuğla tinin ancak siyasî olmasından dolayı ca­
konmuş, o da icabında yer yer kesilmiştir.
mii gaddarâne yakamıyacağı, b) Bina ka­
Tutla konulması malzemenin zaru­ dılık olduğundan içinde saklanan kütük -
retinden doğmuştur. Bunu mazinin bir leri imhâ için yakıldığını, c) Kitâbesinde
üslûbuna mal etmeğe mahal yoktur. Fa­ cami yazılmadığı için sadece namaz için
kat madalyonların ve ikinci kemerlerin değil «daha bazı hizmetlere yanyacak bir
üst silmelerinin Bizans işçiliği tesirinde maksatla» yapıldığı gibi iddialannı, yeni
kaldığı muhakakdır. Bu kadarı da bir bi­ fikirler koyuvermeğe meftun olduğunu
nada nedir ki? Esasen Mr. Gabriel de bu bildiğimiz müellife hoş görüp üstüne var­
Bizans tesirlerinin başka kalıba sokula­ mamıştık, îş bu kadarla kalsa idi neyse,
rak yeni neticelere varıldığını söylüyor, fakat neşrettiği bir risaledehududu a-
(49 S.) Prof. Gabriel Orhan Hamamı nı şarak bu Orhan Camiine ve ondan müş­
ve Emîr Hanı'nı tedkik etmemiştir; on­ tak olan diğerlerine, başka imkânı tanı­
ların izahı ve şehri bu devir mimarisine mayan bir huşunetle zaviyedir deyip çk-
not vermek için lâzımdır.
Müellifin cami hakkındaki yazılan 17. Hemen bütün Orhan Devri camilerinin mihrab-
son kitabında samimiyetle bir ikrar dere­ lan ekseriyetle cenub-ı garbiye, pek pek cenuba müte­
veccihtir. Yani asgarî 30, azami 45 derece inJıiraf var­
cesinde kalmış fakat tedkik ve takdim bu dır.
açık kalbİiliğin icab ettiği seviyeye ulaşa­ 18. E . H . A., a.m. 128 ve 154 S.
mamıştır. Rölövelcr Sedad Çetintaş Bey'in 19. Sedad Çetinta}, Türk Mimari Anıtları, Osmanlı
Devri, Dursa'da ilk Eserler, istanbul, 1946, 18-19 S.
noksan ve hatalarının bir miktarını tas­ 20. Sedati Çetintaj, Yejil Cami ve Benzerleri Cami
hih eylediği halde, kâfi vuzuhta değildir; Değildir, İstanbul Matbaası, 1958.
BURSA ORHANGAZİ ÇAMİİ V E O S M A N L I MlMARlSt 77

mıj bu suretle OsmanL millî zihniyetini, vanları olup 5 m.lik kemerlerle bağlıdır.
içtimaî haysiyetimizi inkâr eylemiştir. A- Yan eyvanlarla revak arasında, sağ taraf­
caba buna itizal de denir mi? ta, ince uzun bir imam höcresi, solda u-
Asimda camie zâviye damgası da ya- fak bir müezzin höcresi, onun hizasında
mansa bina değişmiyeceği için, bu maka­ da hem minare ve kurşunluğa çıkış mer­
le de, Orhan Camiindeki menşe olma va- divenlerinin başlangıç yuvası, hem de ca­
sıflarınf müşahade ve tesbit yolunda ya­ miin mahzeni olan ince bir höcrc bulun­
zıldığı için, iddia burada kaale alınmasa maktadır. Cenahlar ve mihrab höcresi
da olurdu. Fakat meskût geçmek mukad­ altlı üstlü pencerelerle tenvir edilmiştir.
der suallere yol açacağından burada ta­ İmam odasının yan eyvana hem ka­
mamen vâhî olduğunu, yanhş olduğunu pısı ve penceresi, bir de iki basamakla ini­
beyan ile icab ederse tamamen bu mcv - lir bir pabuçluk ve dolab yeri bulunmak­
zua tahsis olunacak bir yazıda veya in­ ta hariçten de buraya girilmektedir. Mü­
şallah yakında çıkacak olan kitabımızda ezzin odasının kapısı bunun karşısında-
lüzûmunu icra edeceğiz dır. Onun da dolab ve peykeleri vardır.
Minare merdiveni yuvasına yalnız sol ey­
Biz ihkak-ı hak bâbında olduktan vandan geçilir. Binanın iki tarafı birbi­
sonra bu ölçümüzü hangi yolda icabedi - rine müsavi değildir. Garb cenahı şarkta-
yorsa kullanmaktan çekinemeyiz. kinden 20 cm, uzun olmasına mukabil
Orhan Gazi'nin, Süleyman Paşa'nın 15 cm. dardır. Cenub eyvamnm iki geniş­
ve diğer bânilerin eserlerinden hususiyet liği arasında da 10 cm. tahalüf bulun­
faşcdenlerin otomatik olarak Osmanh mi­ maktadır. Binamn hemen hiç bir köşe­
marisine menşe olmaları tabiidir. Hele bu sinde gönye yoktur,
binalarda gördüğümüz mimari prensiple­ Karşıhklı duvar kahnhkları başka
rin, nisbet ve tenasüp esaslarının, tezyina­ başkadır. Şark ve garb eyvanlarında du­
tın tarz ve miktarının izlerini daha son­ var kalınlıkları 25 cm. farkbdır. Cenub
raki devirlerde bulursak, bu âbidelerin eyvamnın bir duvarı 1,20 iken, diğeri,
rncnşc vazifelerini tam yerine getirdiğini bir uçta 1,30 diğerinden 1,40 dır. Aynı
anlamış oluruz. mevkide olan pencereler karşılık düşmez
Bu makalemizde han, hamam, med­ ve içinde bulundukları kör kemerli çö­
rese v.s. yi mukayeseye sokmak isterdik; kertmelerle aynı mihverde değildir. Üst
Fakat uzun olabilmesi ihtimali bizi bu pencerelerin çoğu, hiç bir nizama tabi ol­
arzudan ahkoydu. Kaldı ki müslüman maksızın, alttakilerle bir hizada konma­
diyarında, adı üstünde, cami esastır. Her- mıştır. (Resim: 1, 2, 3, 4) revak pencere­
şcyi ihata eder ve en büyük gelişme o ta­ leri de aynı mesafelerle tevzi edilmemiş­
rafta olmuştur. Bunun içhı Orhan Cami- tir. Kapı mihverden kaçırılmış olup, ey­
inin şimdiye kadar diğer müelUflerin vanın kemerinin bir tarafı karjıdan 38 sm
bahsetmediği hususiyetlerini esash olarak daha geniştir (Resim: 1, 4, 5)**.
bu bendimizde ele alacağız, ve nihayette Şakulî satıhlara aid bu tafsîlâttan son­
diğer mebaniden pek kısa bahsedeceğiz. ra kubbe ölçüleri bahsine gelince: Reva-
km üç orta açıkhğı kubbe ile örtülü olup
Orhan Camii, (Resim 1, 2, 3, 4) gö­ ortadaki daha yüksek ve zengin bir mü-
rüleceği üzere, yığma taş ayaklara müste-
nid, derinliği faz a, yüksek ve mütenasib 21. Bu arada çıkan Semavi Eyke Bey'in, Sedad Çe-
bir revakla başlar. Medhal, revak iç du­ tinm;'ın «eserlerine dayanmak suretiyle» hazırladığı Z a ­
varının yüzünden epeyce içeride, kencıer- viyeler ve Zaviyeli Camiler, I . U . , İktisat Fak. Mec­
muası, 21 G., 1-4 numaradan ayrı'baskı, istanbul 1963,
li, kubbeli bir eyvanın nihayctindcdir. Bi­ hakkında da aynı zaviyeden lOzumlu olanı ifa ederiz.
rinci kubbenin kaidesi murabba olmayıp 22. Zaten rölövelerde ebSdı rakamla göstermenin
mustatildir. ikinci kubbe zemini 55 sm. kat'i lüzumuna kaniiz. Yoksa bina sırlarını, nc rölö-
vcyi yapana ne de tedkik edene fa} eder. Fakat bilhassa
yükseklikte olup bu da müstatildir. Bi­ bu kadar ichalOfler karjısmda Orhan camii plinına
rinci kubbenin iki tarafında 45 er sm. mOmkGn olduğu kadar cbad koyduk. Resimlerden de bu
yüksekliğinde uzımlamasına cenah ey­ farklar görülecektir.
78 EKREM HAKXI AYVERDÎ

selles tertibatı ile kemerlere oturmuşdur ik vc sert görünüşlüdür, (Resim: 10).


(Resim: 6). Yan açıklıklar, ince kör ke­ Yan kanat eyvanların uzımluğu iki başta
merlerle taşırılmış tavanlı çapraz tonoz­ iki ve yanlarda az çıkıntıh diğer iki ke­
dur. Kemer gergileri 18X18 sm. eb'adın­ merle murabba indirilerek üzerine kub­
da meje olup tek numunesi medhal ey­ be, kürevî müselleslerle, oturtulmuştur.
vanında kalmış, diğerleri kamalı demir­ Bu kubbelerin kuturları müsavi olmadığı
lerle değiştirilmiştir. Zannımızca Par- gibi haricî sağır kasnakları seviyece bir
viUee'nin 1863 de bu camide yaptığı ye­ birinden 60 sm. farklıdır (Resim: 11-12).
gâne takviye de bu olsa gerektir. Çünkü îmam odası ve minare merdiveni, mah­
eski pencere vaziyetlerini gösteren 1880 zen höcrcsi tulâni tonozla, imam odası gi­
târihlerine ait fotoğraflarda demirler gö­ riş mahalli ve müezzin odası çapraz to­
rülmektedir. Fakat bütün ayaklarda eski nozla örtülüdür.
büyük gergilerin izleri mevcuddur. Ke­
mer özcngilerinde ince asabalı,. hafif kep­ Dâhilî plânla alâkadar olduğu için
çe bir silme vardır. Bazı kemerler normal cebhc tarifine geçmeden minareyi ele al­
olarak ayak şâkulünde başladığı halde bâ­ mamız daha uygun olur. Evvelce söyle­
zılarında silmenin kenarına kadar gelmiş­ miştik, imam odası dâhile açılan pencere
tir (Resim: 5, 7). Revakın iki başı bir vc kapısıyle, medhaldeki pabuçluk ve do-
ikiz kemerle süslenmek istenmiştir. Bun­ labiyle, müezzin höcresi de dolab vc pey-
lar üç tuğla bir taşla işlenmiş bir büyük kcleriyle tamamen vazifelerini yerine ge­
tahfif kemerinin içinde olup onların ke­ tirebilecek evsafta olduğu gibi, imam o-
mer taşları da aynıdır. Kemerlerin silme­ dasmın mütenazırı olan mahal de mina­
leri Bizans tarzına müşabihtir. Küçük ke­ reye çıkışın bajladığı, kurşunluk merdi­
merler ortada sekiz köşeli bir sütunla yap­ veninin bulunduğu aynı zamanda yağ,
raklı bir VI-VII. asır Bizans başlığına, kandil, hasır, merdiven gibi levazım ve
yanlarda silmcli takoz konsollara oturur. aletlerin saklandığı bir mahzen yeridir.
Kurşunluk merdiveni, (Resim: 1) de gö­
Revakın ön kemerlerinden ortadaki, rüldüğü gibi, duvar içinde olup yerden
kıvrımlı bir kumaşa benziyen tuğla ter- 2,5 m. yükseklikte başlar; oraya kadar
tibâtiyle yapılmıştır. Bu tam bir Selçuk bir dayama merdivenle çıkıhr. Minare
süslemesinin yeni bir tatbik şeklidir. Yan merdiveninin ilk 4,00 m.lik kısmı ahşab
kemerler çubuk şeklinde tuğlalarla, orta- olup şark-ı şimalî köşesinde nihayet bu­
dakiler Bizans silmelcriyle yapılmıştır. lur. Minarenin başlangıcına kadar ahşab
Revakın ön saçağı yanlardan daha yük­ basamakla çıkmak tertibi aynen Çekirge
sektir. Hüdavendigâr camiinde de vardır. Bu
İç büyük kubbenin kaidesi müstatil- noktada duvar kalınlığına yerleştirilmiş
dcn murabbaa toplanmış, bunun için de olan on dane köfeki basamak ilk yapıdan
hemen kapı üstüne bir geniş, yanlara iki kalanlardır. Bu köfekilerdcn sonra tuğla
dar kemer ilâve olunmuştur. Bu sonuncu­ dolgu üzerine kaygan taşı kaplama olan
ların bir uçta çıkıntısı 50, diğerinde 40 sm. yeni basamaklar gelir. Bu son basamak­
dir. Kemerlerden sonra müstevi dört a- lar belki X V I I . asırda yapılan şimdiki
det köşe alikası teşkil olunarak sekiz kö­ gövdeye aitdir. Bütün bu basamaklar çe­
şeye geçilmiştir. 2,5 metrelik kasnakta iri kirdeksizdir. Bu da eski devirlerden ol­
bademler vardır (Resim: 9). Bu kubbe­ duğuna delildir. Alâaddin Camii minare­
nin kasnağında yedi adet pencere vardır.. si de böyledir. İlk on basamağın bulundu­
Mihrab kubbesi kürevî alikalarla elde edi­ ğu duvarda harç 4 sm. kadar olup beyaz
len sekiz köşeye müstenid bir beyzî. kub­ renklidir. Üst kısmında 2,5 sm. ve daha
bedir. Kasnağında üç pencere bulunmak­ penbcdir. Minarenin şerefesine ve küla­
tadır. Kuturlar farkı 50 sni. dir. İri mü­ hına bakıp yeniliğine hükmetmemelidir.
selleslerin terkibinden yapılmış fırlak gö­ 1903 tarihinden evvel minare külâhı siv­
bekli, altı köşe yıldız ve kenarlarda iki ri ve kurşunlu idi, (Resim: 13) de hafif­
badem bulunan kürevî alikalardır. Arka­ çe görülmektedir. Bu şekilde daha başka
BURSA O R H A N G A Z t CAMÜ V E OSKfANLl MİMARİSİ 79

resimleri de vardır. Ahşab merdiven ve ve her yerde aynı tuğla hatıhyle işlenmiş­
köfeki basamaklar duvardaki birer maz­ tir. Revak cebhesiride de böyledir. Vc
galla tenvir edilir. Bu mazgallar asıldan tuğla sıralan iki ve üçerdir. Saçak silme­
olup yeniden açılmamıştır. Minare Mr. leri iki sıra desterc dışı, i k i sıra da düz
Gabriel'in ihtimal verdiği gibi kapı yan­ tuğladan mürckkebdir. Kurşun eteğiyle
larında ve çift değil, sadece sol köşeye ya­ beraber epeyce bir irtifa teşkil eder. İki
pılmış ve tekdi. Bu yukarıda söylediğimiz cenah kubbe kasnağının farklı irtifada
tertibat bu şıkkı ispata kâfi olmakla be­ olması bu camide görülen iptidailikler­
raber, minarenin saçaklarda mucib oldu­ dendir. Fakat diğer saçakların hepsi bile­
ğu tadilâria da'anlaşılmaktadır. Şöyle k i : rek ve büyük bir ahenk içinde, kademeli
garb tarafında imam odasının tonozunun yapılmıştır. Birinci kubbe saçağı ikin­
özengi tarafında bir cörten yapılarak sa­ ciden 60 sm. daha yüksek, kasnağının e-
çağın altından sular akıtıldığı halde, (re­ teği ise birincininkinden mürtcfidir. Ce­
sim: 14), şark cihetinde minare buna im­ nahların saçak silmesi orta kütleden 2,20
kân bırakmamaktadır. Biraz ilerisi de to­ düşüktür. Nihayet revak batı cenahlar­
nozun anahtar seviyesinde olup o kısım­ dan 35 sm., ön cephe ise bundan 1,00
da bir akıntı ile çöreten konamadığından metre daha yüksektir. Çörten ve su akın­
saçak seviyesi düşürülmüş vc sular saçak­ tıları minare bahsinde söylemiştik. Bü­
tan akıtılmışür (resim: 15). İşte bütün tün bu ahenkli anlaştırma, istiyerek, bi­
bu hususiyetler minarenin cami ile bera­ lerek büyük bir meharetle düşünülmüş,
ber düşünülerek yapıldığını ap açık gös­ ne kadar tatbikat aksaklığı da olsa umu­
teriyor. mî tesir (fikir) i elde edihniştir.

Cebheler yakın vakte kadar bu gün- Tezyinat: Dâhilde eski kalem işle­
.kü şekillerinden biraz farkh idi. (Resim: rinden eser görüknûyor. Belki revak orta
4, 13 ve 16) da görüleceği üzere alt pen­ kubbesindeki kalemde asıldan bir şeyler
cereler mustatilî ve başhktan sonrası ka­ vardır, Ahşab işleri de kalmamıştır. İçe­
palı, parmaklıkları da eski tarzda topuz­ ride tezyinat olarak, yukarıda bil-müna-
lu idi. 1903 tamirinde bu pencerelerin ke­ sebe bahsi geçen müsellesî tertibaüı vc ki-
mer kısımları yırtılarak kemerli pencere tabeli kasnaklar görülmektedir. Mihrab
haline sokulmuş, imam odasına bir üst­ XIV. asırda Anadolu'da pek ileri olan al­
lük pencere, şark eyvanına hâriçten bir çı işçiliğinin muvaffak ve muhteşem bir
kapı açılmıştı; (resim: 16) da bu kapı, eseridir, (resim:20). Pek ziyade boyan­
(resim: 13) pencere yoktur. KezâUk mış olmakla beraber, esas hatlarını muha­
mihrab çıkıntısının üst pencereleri 12 sm. faza etmektedir. Yağlı boyah dairevî
derinliğinde yukarıdan aşağıya devam e- höcrenin üstünde yedi sıra zarif istalak-
den kitabe satıhlarından daha içeride bir titli bir yaşmak vardır. Bugün yaldızlı­
ikinci çökertme yüzde bulunurken tamir­ dır; aslında da belki öyle idi. Yaşmağın
de bunlar düzeltilmiştir-(resim: 13,17,18) etrafı kabartma rumilerle süslüdür. Mih­
Koyduğumuz eski fotoğraflarda yan ce­ rabın etraf kuşağı sekizli kabartma yıl-
nahlarda kapatılmış üstlük pencere izleri dızh bir asabeden sonra, zengin bir ista-
görülmektedir. Bunlardan garbta açıldığı lâktit kuşakla çevrilmiştir. Kenarlarda
halde (resim: 19) şarkta olan ikisi açıl­ ince kabartma bir su, üstte de üç köşe bir
mamıştır. Cebheler bazı yerde sıra teşkil tac bulunmaktadır. Bu tac kısmında bo­
edip bazı yerlerde hiç bir kayda tabi ol­ ya ile yazılmış ji-i>Jır_ JUT «I J'j
madan işlenen (resim: 19), silisî dere ta­
sından yapılmış, araya yer'yer ufkî ve şa­
kulî, bazan tek bazan çift, tuğla konmuş­ âyet-i kerimesi vardır. Bu 1281 (1864)
tur. Hiçbir zaman Bizans cebhe örgüsü­ ParviU^e'nin tamir tarihine de tevafuk
ne benzemez; malzemenin zoru ile yapıl­ etmektedir.
alı? bir tarzdır. Kubbe kasnakları ise iti­ Bu mihrabın sonradan yapıldığına
na istediğinden daha muntazamca taşla dair bir vesika bulunmadıkça aksini dü-
80 E K R E M H A K K I AYVERDİ

şünmek caiz olmasa gerektir. XIV, asır medreselerinin kapah ve tek eyvanlı o-
Anadolu'da alçı işlerinin çok zengin ve lanlariyle terkibinden doğmuşttr. Bunun­
müterakki olduğu bir devirdir. İznik Or­ la beraber cehubta tonoz yerine kubbe
han Gazi Camii harabeleri içinde mihra­ koymakla basit bir birleştirmede kalma­
bın parçalarına tesadüf edildiği gibi, da­ yıp bir derece daha müterakki bir tarza
ha evvel Genbenüz Köyünde Samsa Ça­ ulaşmıjtır. Aşağıda izah edeceğimiz re­
vuş Camiinde, pek müzeyyen harab mih­ vak da bu plâna revnak vermektedir.
rabı, Behram Kale köyünde Hüdâvendi- ister terkib • olsun, ister bir istiare,
gâr Camii, Şehadet Camii ve Çekirge camie tatbik edilmiş olması orijinal bir
Camii mihrabları göz önünde oldukça hamledir.
başka türlü düşünülemez.
Bu plân bir cami için ideâl midir?
Haricî tertibat, tuğla işçilikten ve bir Böyle bir iddiada bulunulamaz. Toplu ve
de revak orta kubbesinin kuşağından iba­ merkezî bir plâna sahib olmak yolunda
rettir. Kuşak yatık ve dik yerlerde büyük bir gayrettir; fakat arzuyu tam tahakkuk
maharetle bağdaştırılmıştır (resim: 6). ettirememiştir. Mimari dehanın zirvesine
Cebhe tuğla tezyinatı, kemer başları ve daha birkaç basamak lâzım gelirdi, gel­
kör kitabelerdeki destere dişlerinden ve miştir de. Bir asır müddetle birçok benze­
dairevî kuşlardan (resim: 19), mürek- rinin yapılması, önde hazır bir misal ol­
kebtir. Revak cebhesinde, (resim: 21), masından ve hepsinin fevkinde bu plânın
dairevî Bizans-vari bir kursla, (resim: pek kolay, inşası süratli ve ucuz olması
22), bir Selçuk yıldızı yan yana bulun­ sebebiledir. Ebadına nazaran (fikir) in
makta, orta kemerde bir kumaş motifini istediği irtifaı yalnız ortadaki mahdud
andıran katmer katmer bir . iş yer almak­ sahalı iki kubbeye hasredip yanları daha
tadır, (resim 23). İkiz kemerlerden alçak olarak da kapatabilmek ve bu ce­
şarktaki iki renkli mermerden baklavah, nahları orta yüksekliğe bir istinad kütle­
(resim: 24), garbtaki çift renkli murab- si gibi kullanarak hafif bir bina yapabil­
balardan bir kaplama vardır, (resim: 25, mek az ustalık değildir. Eğer Orhan Ca­
26) : Taş işçiliği ise silmeler ve iki konsol­ mii iç sahasında tek kubbeli bir bina is-
dan ibarettir, (resim: 27). Binanın için­ tenseydi, 19 m. kubbeli bir cami inşası
de çini eseri yoktur. Yalnız hâriçte mih- lâzım gelirdi. Bu ebada varınca kubbe ve
rab arkasında çinilerden yapılmış bir ki- duvarlar ehemmiyet kesbeder ve masraf
tâbe vardır. Onun eski olması muhtemel­ kabarır. Bu tarz-ı hal cami içinde fil aya­
dir. İznik Orhan camiinde de çini vardır. ğı yapmak cesareti yerleşip umumîleşin-
ceye kadar devam etti. Bu plân tarzı Or­
• han camiinin getirdiği birinci unsurdur.

Bursa Orhan Camiinin bu mimarı 2 — Bu cami mükemmel bir revak


ve inşaî tavsifi artık bizde bir fikir ve ka­ üslûbu yerleştirmiştir. Vakıa bundan ev­
naat hâsıl etmiş olmalıdır. Cami deyince vel Bursa Alâüddin Camii ve İznik Hacı
göz önüne geliveren, o içimize işlemiş ve Özbek Camiinde dar ve ufak irevaklar
bu bizdendir diye gözlerimizi parlatan o vardı. Fakat onlar böyle bir peristil gibi
hayat dolu (varlık) m vasıflarını bize binayı takdim edici bir unsur mahiyetin­
tebşir etmektedir: de değildir. Orhan Camii revaktan mak-
1 — Plân: Direkli ve dağınık cami sud olan mana ve vazifeyi yerleştirip çak­
fikrinden kurtulmanın ilk merhalesidir; mıştır. Bu revak âbidelere ruhî ve maddî
asla nihaî değildir. Yassı ve basık olmaya bir hazırlık yeridir; açık hava ile harîm
makûm olan, çatılı veya kubbeli, çok di­ arasında bir mütevassıttır. Eğer kapalı ol­
rekli cami tertibinden sıyrılmak şartiyle saydı bu vazifeyi göremezdi. Bu nokta
büyükçe bir saha elde etmek (fikir) i , çok mühimdir ve sırf Osmanlı eserlerine
böyle bir deneme ile tatbik sahasına geç­ has bir buluştur. Yoksa Mr. Gabriel'in
ti. Bu plân üç eyvanlı, açık avlulu Selçuk mütereddidâne söylediği gibi «... bazı ki-
E. H. Ayverdi

us LU

< 1

---iv «•1 ^V-v,v-»

\
\ «-t
f^^^

ma
Q3»



517

'I /
'ı /

t.1
4
s > / I
I i
ı: \
i' "
— - i
—-t »os «Si


4 OK

1 İSO

»W
tu

İS

' î
^Kj =^j_uc^ \1 !'
s ;; 1; s 'l II
-X
!!

Jüî Miıi-
o
Res- 1 — Orhan Cami'i plânı.

Vakt^Uır Oergiıı VI.


al
5ZÎ

ot»

Va\ı,'l,ır Dergisi VI.


IHI

Res. 3 — Orhan Cami'i ön cebhesi.


^3 fi
Res. 5 — Orhan Cami'i medhali. Res. 7 — Orhan Cami'i revak orta kemeri.
Res. 9 - Orhan Cami'i birinci kubbe kasnağı.
Res. 8 - Orhan Cami'i revak yan kemerleri.
Iı. H. Ayverdı

Res. 6 - Orhan C a m i i r e v a k orta kubbesi.

52

Re.s. 10 Orhan C a m i ' i ikinci kubbe k ö ş e a l î k a l a n .


Vıı\ı'l:ir Vergisi VI.
«

E. H. Ayverd-
E. H. Ayvenli

Rcs. 12 — Orhan Cami'i garb cenahı kubbe kasnağı.

4
it

7>

T:

Rcs. 13 Orhan Cami'i garb cebhesi (takriben 1300 «1882» lariiıindeki resmi).
Res. 15 — Orhan Cami'i şark tarafı (Mazgallara dikkat!).

Res. 16 — Orhan Cami'i şark cebhesi (1880'deki resmi).


l'ıik^ıfltir Derilisi
İS 5 f *- w.'"*-

Res. 17 — Orhan Canni'i cenub cebhesi. Rps 18 Orhan Cami"i mihrab çıkmtısmda tâdil olmuş pencere.
it

»5^

t.
m
• "
1^

"SN ^1
ir

a »

/
Res. 19 — OrİKin Cami'i cebh? iirgiisii ve as,lın;ı irca onman ıjt-ncere.

Res. 21 — Orhan Cami'i revakta dairevî kurs.


4 1 Î ^

i.

• .A

V

Res. 22 — Orhan Cami i rcvakta yildizh kurs.

•I

Res 23 — Orhan Cami i re\aki orta kemeri.


^ ^ ^ ^ • "
•İt ^ - <

A5i

M'
4

• ; .' •

Res. 20 - Orhan Cami'i mihrabı. Res. 24 - Orhan Cami'i şark tarafı ikiz kemeri.
K. H. Ayı/erdi

wttC^î»-- .••'W- .^oa^

sn •s

if*
^ ^ ^ ^ ^
, 4

Res. 25 — O r h a n C a m i ' i g a r b t a r a f ı ikiz k e m e r i .

f
V.

R c s . 26 O r h a n C a m i ' i garb t a r a l ı ikiz k e m e r i s a t ı h kaplaması.


Va\ıHır Dersisı VI.
E. H. Ay verdi

Res. 27 — Orhan Cami'i kemer konsolu ve silmeler.

laiıfl
IIURSA ORHANGAZİ C A M l l V E O S M A N L I MİMARİSİ 81

liselerin haricî nartekslerini hatırlatan bir başka birşey yoktur. .Bdki kalem tezyi­
unsur» değildir Narteks henüz vaftiz natı ve güzel kapı ve kanatlar ve minber
olmamışların âyîn-i ruhanîyi uzaktan vardı; bugün bunlar hakkında müsbet
dinlemeleri için yapılmış bir Araf'dır. veya menfi bir fikrimiz yoktur.
Revak ise cennet sofasıdır. Bu da Orhan
Camiinin ikinci vasfıdır. îştc bu dördüncü umde ile müstak­
bel mimarinin esas unsurlarından birinin
3 — Orhan Camii hiç üstünde du­ menşei, hocaları Selçukîlcr ve herşeyleri-
rulmayan, hatta durulunca hayret edile­ ni avuçlarının içine aldıkları Bizanslıla­
bilecek bir unsuru esaslı ölçüleriyle mi­ rın tamamen zıddma, tezyinatta asgarî
mariye maletmiştir. Bu gün biz alt kat ile iktifa ve muayyen vc malûm yerlere
pencereleri olmadığından tabiat manza­ hasrı esası konmuş bulunmaktadır.
raları ve ışık görülmeyen bir camii akla
getiremeyiz. Fakat ne yapalım ki o devre 5 — Bünyeden doğan mimari ve mi­
kadar olan Arab ve Selçuk camilerinde mari nisbet: 12 sene evvel bu vasıflan
bu tabiata açılmış alt sıra pencereleri yok­ Fatih devri eserlerinde bulmuş ve tafsi-
tur; ilk sıra pencere yerden 3-4 m. yük­ len b e l i r t i m ş t i k Ş i m d i de Orhan Ca­
seklikten başlar. KiHseler ve bu arada miinin bu meziyeti nefsinde topladığını
Osmanlılara komşu olan Bizans'ınkiler söyliyeceğiz.
de böyledir. Bu camide birden hemen Orta hacmi teşkil eden kubbelerin ve
yerle beraber pencereler konarak tabiat kasnaklarla saçaklarının vaziyeti, bunla­
da namaz safına sokulmuştur. Osmanh- rın cenahlarla bağlanış ve nisbetleri, rc-
lar camie tahvil ettikleri bütün kiliseler­ vakın bütün bunlarla imtizacı, saçak kor­
de, zemin seviyesinde pencereler açarak, nişlerinin dalgalanmasından doğan süzü-
binalara nefes aldırmışlardır. lüş son derece mütenasib, aksaksız ve ka­
deme kademe hareketli bir manzara vü­
Pencerenin noksanlığı ancak yok o- cuda getirmiştir (Resim: 4, 13, 15 ve di­
lursa anlaşılır. Çckirgc'dcki Hüdavendi- ğerleri). Dâhilin plânı daha ilk bakışta
gâr Camiinin ilk yapısında alt kat pence­ âdeta okunmaktadır. Tenasüh, selâbet, o-
re yoktu; her ne sebeble ise böyle yapıl­ turaklılık içinde hareket, binanın vazife­
mıştı. Sonradan bu noksanlık hissedile­ sini hârice ihsas vc ifşa ediş, samimiyet,
rek altı büyük pencere açılmıştır. Bunları tabiatle bağdaşan ve kademe kademe yük­
kapadığımızı bir an tasavvur etsek cami selip bir noktada toplanış yani, Osmanh
yine kilise havasına bürünür. Hüdaven- camilerinde mimarinin son safhası, ehra­
digâr devri nedense bu noksan ile malûl­ mı bünye. Bu evsafın birer tarafı muhak­
dür; Şchadet Camiinde de yoktur, Kc- kak Bursa Orhan camiine düğümlenmiş
malli, Tuzla, Behram, Kale Köylerinde- bulunmaktadır.
kiler de pek azdı. Bu da üçüncü ehemmi­
yetli unsurdur. Mukadder bir sual burada da akla
gelebilir; bu kadar kıymeti olan Orhan
4 — Bu Orhan Camiinde tezyinatta Camii zamanımızda niçin daha evvel
imsak umdesinin başlangıcını bulmakta­ (keşif) edilemedi. Daha evvelleri de bu
yız. Süs nereye lâzımsa, neresi tebaıüz et­ iş ne için ehemmiyetli tutulmadı? Ne i -
tirilmek isteniyorsa oraya konmuş, gerisi çin tam anlaşılmadı.'' Bunun müteaddit
kendi mimari bünyelerini cömertçe gös­ cebheli amilleri vardır.
termeğe bırakılmıştır. Bu binada revak
kemerleri ve cebhesi hafifçe tezyin edil­ a) Orhan Gazi şehri kaleden çıka­
miştir. Düşünmeli ki yanlardaki ikiz ke­ rak Aşağı Hisar içinde, hanı, hamamı,
merler insana büyük süs israfı gibi gel­ tabhanc, medrese, aşhane ve mektebini
mektedir. Diğer cebhclerd-: kurslar, des- yaptığı zaman cami de ana müessesesi idi.
terc dişleri ve saçak silmelerinden başka O zaman ehemmiyetli tutulmadığını hiç
bir şey yoktur. Dâhilde de bir mihrab, bir ıjuD'i; j I •'
23. A. Gabriel, a.e. ^7. $.
miktar da alika ve kasnak yıldızlarından 24. E . H . A. Fatih Devri Mimarisi, 472-480 S.
82 EKREM HAKKI AYVERDİ

kimse iddia edemez. 60-70 sene vazifesi­ istense de yakılamıyacağmı ve bugünkü


ni yaptı; birçok esere kaynak oldu. Fakat binanın Çelebi devrinin ince tekniğine
inşasından 60 sene sonra 150 m. mesafe­ sahib olmadığını izah ettik. Bazı binala­
sine sekiz misli büyüklükde Ulu Camiin rın böyle yanlış anlaşılma taUi vardır. İlk
inşası, Orhan Camiini ikinci dereceye dü­ Fatih Camiini şimdikinden daha küçük
şürdü. Bursa fetholunduğu zaman, üç ve Hazret-i Fatih'in cesedinin, şimdiki
çeyrek asır sonra Osmanlı Devletinin Yıl­ nıihrab duvarı altında gömülü kaldığı
dırım Hân'ın ulaştırdığı hududlara sahib hakkındaki pek ziyade hatalı düşünce gi­
olacağını, bu kadar şevket ve istikrar ka­ bi.
zanacağını belki kimse tşhmin edemez­
di; Orhan Camii çarşı ve aşağı mahalleler •
semtine gayrı kâfi gelmeğe başlayınca, Osmanlı mimarisinin menşeini izah
Sultan Ahmed'den daha büyük olan Ulu için tek bir camii ele aldık. Halbuki ca­
Cami yapıldı ve merkez semtinin birinci miden başka diğer hizmetler için yapıl­
mabedi oldu; hakkında halk efsaneleri, mış birçok binalar vardır. Onlara naza­
su cdebiyatiyle mümteziç bir şekilde mey­ ran Orhan Camiinin derece ve ehemmi­
danı aldı; şöhreti devlete yayıldı. Orhan yeti nedir?
camii de terkedilmedi, mütemadiyen i -
mar gördü, amma müdavimleri civar hal­ Kendi nevi içinde bu cami, müstak­
ka münhasır kaldı. Her iki cami bugün belde yapılan ve dünya yapıcılık sanatı­
de ayni vaziyettedir. nın tasnif hârici harikaları olan selatin
camileriylc haşmet, maddî ve manevî
b) Ulu Camiden sonra XV. asırda ölçü ve tutum, ruhaniyet bakunından ta-
Koza Hanı, camiin 5 m. mesafesine ka­ biatiylc boy ölçüşcmez. Fakat onların
dar sokuldu, şimal tarafını sardı. hâiz olduğu daha pek çok vasfın cn esas­
c) XIX. .asırda Bursa'ya gelen sey­ lılarından olup yukarıda beş maddede
yahların gözüne bu Orhan Camii çarp­ gösterdiğimiz ana prensiblerin hepsini
madı. Tarihî malûmattan mahrum olan nefsinde cemeder. Bu mimari usulünü
bu insanların zaten Osmanlı mimarisini tek kelime ile (klâsik) ismi altında ifade
anlamalarına imkân yoktu. Yalnız gös­ etmek onu dondurmak ve cansız hâle
terişli olanın üstünde duruyorlardı. XX. sokmaktır. Bu sanat ölçüsü, şaha kalkmış
asırda cenubtaki ana yol yükseltildiğin­ bir cemaatin erkekçe göğüs kabartması-
den cami çukurda kalmış, karşısına koca­ dır. Orhan Camii de, kendi mimarisini
man kızıl Belediye dairesi oturtulmuştu. kendi elleriyle yuğurmağa karar vermiş
(O sırada camii.n cebheleri de tâdil gör­ bu cemiyetin, zevahirde acemice, fakat a-
müş, gergiler demire tahvil) edilmiş ol­ sılda ve fikirde çok ileri ve büyük, şim­
makla seyyahlar bunlara bakıp yeni bir dilik (çelimsiz) ilk mimari eseridir.
bina gibi mi gördüler? Her halde epey Halbuki diğer yapı nevileri çelimsiz
farklı olduğu koyduğumuz eski resim­ dahi olmaktan uzaktır. Meselâ hanı, ha­
lerinden anlaşılan bu cebhelerde onları a- mamı, medresesi hiç de ölçü bakımından
lâkasız bırakmıştır. ufak değildir. Gönül isterdi k i onları da
d) Ecnebi ve yerli muharrirler ara­ rölöveleriyle izah edelim. Fakat makaleyi
sında yerleşmiş ve doğru olup olmadığı uzatmak istemiyoruz. İnşallah onları bu
bir tenkid süzgecinden geçirilmek lüzu­ devirleri içine alacak olan kitabımızda
mu duyulmamış olan bir cihet de bu ca­ takdim ederiz.
miin Karamanoğlu tarafından yakıldık­ Bunlardan meselâ Emîr Hanı hemen
tan sonra tamamen yeniden yapıldığıdır. hemen XV. asır hanları ayarındadır. Scl-
Wilde'in ve Mr. Gabricl'in evvelki fikri­ çukîlerden şehir içi ticaret hanı kalmamış
ni bildirmiştik. Binanın ahşab olduğunu olmakla beraber her halde o devrin meş­
bile düşünmek istiyenler çıktı (bk. Se­ hur kervansaraylariylc aynı ölçülere sahib
mavî Eyice, zâviycler ve zâviyeli camiler, olanları vardı. Olmasa da sadece kervan­
İstanbul, 1963, 37 S.). Halbuki yakılmak saraylar da nümunc olabilirdi. Emîr Ha-
BURSA ORHANGAZİ CAMİİ V E O S M A N L I MİMARİSİ 85

nı bunlara istinaden yapıldı. 38 höcresi, Medreseye gelince: Bir Osmanh tar­


geniş avlusuylc yanındaki Koza Hanın­ zı olan bu ölçüde açık avlulu ve som di­
dan pek geri kalan tarafı yoktur. rek eyvanh medreseye nümune olarak
meselâ Iznik'dcki Süleyman Paşa medre­
Belki onun kadar itinalı değildir,
sesi elimizdedir. Daha sonraki medrese­
denebilir. Kapı cebhesi zelzelede yıkılıp
lerden farkı inşaatın ibüdai olmasıdır
yeniden yapıldığından büyük bir kapısı
Yoksa revak, avlu, dershane, hücreler, o-
olup olmadığı hakkında bir fikir beyanı
caklar müderrisin hususi kullanacağı ma­
kabil değildir. hal ve tenvirat bakımından mükcmmer
Hamam için de böyledir. Elimizde düşünülmüş bir eserdir. Maalesef bugün
tam bir Selçuk hamamı geçmemiştir, a- pek harab vc metruk bir haldedir.
ma vücudundan şübhe edilemez. Orhan
hamamı, camiinden daha büyük kubbesi Bu üç yapı nevi istikbaldekilerin birer
12 m, muntazam ılıklık ve sıcaklık tcş- numunesidir. Onlara örnek ve mikyas ol­
kilâtiyle mükemmel bir çift hamamdır. muştur. Fakat bu üç nevideki terakki,
Kubbeleri oldukça müzeyyendir; bazıla­ cami sahasmda inanılmaz yükselmenin
rının dilimli müselles kuşaklan pek sa- yanmda sönük kalır.
natkâranedir. Belki duvarlar da hamam­
dan madup olan süslülük vasfını haizdir. Bu yüzdendir k i Osmanh mimarisi­
Fakat bu binâ senelerce çarşı ve kahve nin asıl binası olan camideki istihale, bu
olarak kuUandmış, pek büyük tehavvülâ- sanata kıstas teşkil eder. Bu Orhan Ca­
ta duçar olduğundan daha fazla beyan-ı mii de kıstasın mikyaslarından biri ve bi­
fikr etmek güçtür. rincisidir.

You might also like