You are on page 1of 27

-

İÇİNDEKİLER

 “ DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ” ADLI ŞİİR VE DEĞERLENDİRMESİ

 “ ZİLLER ÇALACAK” ADLI ŞİİR VE DEĞERLENDİRMESİ

 “ KIZAMUK AĞIDI” ADLI ŞİİR VE DEĞERLENDİRMESİ

 “ KALEMLER” ADLI HİKÂYENİN ÖZET VE DEĞERLENDİRMESİ

 “ GAMSIZ’IN ÖLÜMÜ” ADLI HİKÂYENİN ÖZET VE


DEĞERLENDİRMESİ

 “ ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ” ADLI FİLMİN ÖZET VE


DEĞERLENDİRMESİ

 “KORO” ADLI FİLMİN ÖZET VE DEĞERLENDİRMESİ

 “ PAYDOS” ADLI OYUNUN ÖZET VE DEĞERLENDİRMESİ

 “BULUŞ YOLUYLA ÖĞRENME YÖNTEMİ” İLE İLGİLİ DERS İŞLENİŞ


ÖRNEĞİ

 “MATERYAL TASARIMI”
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün

çiçeklerini buraya getirin!"

Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Bütün çiçekleri getirin buraya,

Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,

Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer

Bütün köy çocuklarını getirin buraya,

Son bir ders vereceğim onlara,

Son şarkımı söyleyeceğim,

Getirin getirin...ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,

Kaderleri bana benzeyen,

Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,

Geniş ovalarda kaybolur kokuları...


Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,

Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,

Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini

Bacımın suladığı fesleğenleri,

Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,

Avluların pembe entarili hatmisini,

Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.

Aman Isparta güllerini de unutmayın

Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.

Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.

Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,

Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,

Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,

Ne güller fışkırır çilelerimden,

Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,

Korkmadım, korkmuyorum ölümden,

Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Baharda Polatlı kırlarında açan,

Güz geldi mi Kopdağına göçen,

Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.

Muş ovasından, Ağrı eteğinden,


Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden

Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,

Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

En güzellerini saymadım çiçeklerin,

Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.

Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,

Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,

O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.

Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,

Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,

Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.

Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,

Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,

Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,

Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,

Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Okulun duvarı çöktü altında kaldım,

Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,

Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,

Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,

Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,


Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.

Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,

Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

Ceyhun Atuf KANSU

DEĞERLENDİRME
“Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin.”
Köy öğretmeni Şefik Sınığ’ın ölürken söylediği bu son sözleriyle başlayan “Dünyanın Bütün
Çiçekleri” adlı şiir, Cumhuriyet dönemi şairlerinden Ceyhun Atuf Kansu’nun en güzel
şiirlerinden birisidir.
Anadolu’nun en dertli insanlarından birisi de şüphesiz ki köy öğretmenleridir. O, Anadolu
aydınları içerisinde köy öğretmenlerini bir başka titizlikle ve bir başka yakınlıkla
gözlemler. “Dünyanın Bütün Çiçekleri” adlı şiiri de, bu gözlemlerinin ürünüdür.
“Dünyanın Bütün Çiçekleri”, bugüne kadar bir çok antoloji, dergi ve gazetede yer almış,
bir çok törende de beğeniyle okunup dinlenmiştir.
Şefik öğretmenin sevdası birbirinden farklı, eşsiz, capcanlı muhteşem kokulu
çiçekleriydi. Çiçekler gerçek anlamda en güzel en değerli ev sevilesi varlıklardır. Böyle
kıymetli bir özdeşleştirme aşkla yapılan bir meslek ve idealistlik gerektirir.
Binlerce isimsiz öğretmenlerin, bir bahçıvan gibi gönül pınarlarından sulayarak
yetiştirdikleri tüm yurt bahçelerinin, hep genç hep canlı kalması ve öğretmenlik
arzularımızın çiçeklerde açması için bu naif, temiz ve güzelliklerle bezeli varlıklar
solmamalı, soldurulmamalı.
inlerce isimsiz öğretmenlerin, bir bahçıvan gibi gönül pınarlarından sulayarak
yetiştirdikleri tüm yurt bahçelerinin, hep genç, hep canlı kalması ve öğretmenlik
arzularımızın çiçeklerde açması için; bu temiz, bu masum ve bu şirin çiçekler solmamalı,
soldurulmamalı...
Geleceğimizin umudu olan bu sevimli miniklerin, daha gür olmaları ve dünya çocuklarına
binlerce yıl ev sahipliği yapmaya devam etmeleri; anne-babalarının, öğretmenlerinin,
yöneticilerin kısacası tüm milletimizin en samimi arzusu olduğu kanaatindeyim. Bütün
ümitlerimiz belki de onlarla yeşerecek, senin ümit bağladığın çiçeklerle…
Bu çiçekler solmasın...
ZİLLER ÇALACAK

Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir.


Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,
Duyacağım, evlerden, kırlardan, denizlerden;
Tâ içimden birisi gidecek ardınızdan uça ese...
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.

Zil çalacak... Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir.


Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,
Duyacağım, iskelelerden, istasyonlardan bütün;
Tâ içimden birisi koşacak ardınızdan...
Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.

Sonra bir gün zil çalacak yine,


Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak...
Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...
Tâ içimden birisi kalacak oralarda...
Ben gideceğim.

ZEKİ ÖMER DEFNE

DEĞERLENDİRME

Zeki Ömer Defne yıllar boyunca emek verdiği ,üzerinde durduğu,onları anne ve
baba şevkatiyle gördüğü öğrencilerinden ayrılışının ve özlemi zillerden ayrılmanın özlemi
ile bir sayarak yazmıştır bu şiirini. Kendini öğrencilerine adamış idealist bir öğretmenin
emekli olma vakti gelmiştir. Ama o güzel yürekli edebiyat öğretmeninin bir yanı hep
okulda, öğrencileri ile kalacaktır. Şiirde zil başlangıcı ifade ettiği kadar sonu da ifade
etmektedir. Öğretmen zıtlıklardan yararlanarak duygularını en güzel en dokunaklı haliyle
dilselleştirmiştir. Eve emekli olacak öğretmenlik görevi sona erecektir Zeki Ömer’in. Ama
o kırlardan, evlerden çalan ders zilinin sesini hep duyacak. Öğrencilerinin peşi sıra
içinden uça ese biri gidecek. Fakat artık kendisi orda olmayacak. Öğrencileri okuldan
ayrılırken de ziller çalacak yine onlarla koşup gidecek. Başlarda dersleri, coşkuyu ifade
eden zil sesi sonunda şairin hayat yolunda vaktinin dolduğunu haber verecek. Kendi
haricinde hiçbir yer, hiçbir kimse bu zili duymayacak. Fakat onun içinde ki öğretme aşkı,
tutkusu, sevdası hep kalacak öğrencileriyle. Bu şiir bir öğretmenin öğrencilerinden
ayrılması, onlara içten veda etmesini konu almaktadır.Şiirdeki duygulardan da
anlaşılabileceği gibi öğretmenlik öyle herkesin yapabileceği bir iş değildir,yürek
işidir.Duygu işidir. Yalnızca bir meslek olarak görülmemesi gerekir.O mesleğe
sevdalanmaktır,aşık olmaktır,bir şeyler vermedir. Böyle bir sevdayı ölüm bitirebilir mi
hiç. Zeki Ömer Defne’nin de dediği gibi yaşamın son zili çaldığında bile öğretmenlik
sevdası daima sınıflarda, öğrencilerde yaşamaya devam edecektir.Öğrencelerine olan
sevgisi ve aşkı var olduğu sürece ziller hep yankılanacak ruhunda.

KIZAMUK AĞIDI

Ben, gamlı, donuk kış güneşi,

Çıplak dallarda, sessiz dinleniyordum.

Köyleri, yolları, dağı taşı

Isıtıyor, avutuyordum.

Bir köy gördüm tâ uzaktan,

Dağlar ardında kalmış, bilmezsiniz,

Kar örtmüş, göremezsiniz karanlıktan,

Yalnızlıkta üşür üşür de çaresiz,

Ben gördüm bu köyü, damlarının altında,

Çocukları kızamuk döküyor,

Gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla,

Gelincikler arasından öyle masum bakıyor.


Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden,

Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,

Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden,

Bebekler ölüyor, ölümden habersiz.

Ali'lerin kızı Emine'yi gördüm,

Öldü... Yusufların Kadir öldü, emmisinin Durdu öldü,

İkindiye doğru, evlerine vardım,

Gördüm, Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü.

Bir bir saydım, yirmi üç çocuk,

Ah, güllü Gülizar öldü,

Gördü kış güneşi, gamlı ve donuk,

Daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü.

Gamlı türkümle tepeden aşağı bıraktım,

Bıraktım kendimi düşesiye, ölesiye,

Bu acıdan sonra nasıl doğacaktım,

Nasıl dönecektim aynı köye?

İniyor ve karaltında örtüyordum,

Bu çocukları, bu habersiz çocukları,

Görmediniz, anlatamam, ürperiyorum.

Bir şey demek için açılmıştı dudakları.

Ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden

Varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım,

Aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden,


Bir gün soracağım, bu çocukları soracağım.

O çaresiz, o yalnız, o karanlık günde,

Siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz?

Ben perişan, utanmış...bu köyün üstünde,

Kahrolurken, siz beyciğim neredeydiniz?

Ben, bir günde yirmi üç küçük ölünün,

Gömüldüğünü gördüm bu köyde kızamuktan,

Ya siz ne gördünüz, söyleyin, söyleyin,

Bir şey söyleyin, bir şey söyleyin uzaktan.

Ah, ben gamlı kış güneşi, aydınlığın

Bütün suçlarını kalbimde taşırım,

Görerek ah, görerek, bilerek bir yığın

Karanlık gündüzün üstünde yaşarım.

Her mevsim dolanıp geldiğinde bu köye

Gücük ayda, kar örtülü bu ovada,

Utancımdan, hıncımdan yaş dökerek böyle,

Gamlı ve perişan asılı duracağım havada.

İkindiye doğru bırakıp kendimi

Bu küçük mezarların üstüne.

Bilmeyeceksiniz, perişan, çaresiz halimi,

Gül diyeceğim, gül dereceğim gül üstüne.

Yol kıyısında yirmi üç çocuğun mezarı,

Ah diyeceğim, ah dökeceğim yol üstüne


Ceyhun Atuf KANSU

DEĞERLENDİRME

Ceyhun Atıf Kansu çocukları çok sevmektedir.Nitekim bu sevgisini çocuk doktoru


olarak devam ettirmeye çalışmıştır.Anadolu’nun ıssız,korkunç ve en ücra köşelerinde
bulunmuş yokluğun, sefaletin, hastalığın en acısına en çaresizine tanık olmuştur. Kansu
“Kızamuk Ağıdı” şiirinde köyün birinde bu hastalıktan ölen yirmi üç çocuğun yansıttığı
duygu ve düşünceleri en güzel şekilde anlatmaya çalışmıştır.O masum çocukların
ölümlerini, içindeki duygu selinin verdiği acıyı dizelere dökmüştür. Şair bu yaşananlara
şahit olup ızdırap içindedir. Şiire genel anlamda baktığımızda toplumsal bir eleştiri
vardır.. Küçücük yavruların ölümünden, hastalığından bir haber hayatına devam eden
aydın kesime bir isyan bir haykırış söz konusudur. Şair elinden bir şey gelmediği için
utancını ifade ederken evlerinde rahat bir hayat süren öğretmenlere, hekimlere kısaca
köydeki insanlara duyarsız kalan insanlığa feryat etmektedir. Kızamuk Ağıdı yaşanan acı
bir olaydan doğmuş, vücut bulmuştur. Bir sızı bir çaresizlik, utanmışlık hissediyor. Bizim
geleceğimizi oluşturacak olan çocuklarımız,en değerli varlıklarımız acı,yokluk ve
sefaletten kıvranırken insanlığımızı sorgulamamız gerekir.. Kısacası köy halkının
bilinçsizliği doğrusu kulaklarını kapatmaları ve sağır taklidi yapmaları ne yazık ki çok
acıdır.

KALEMLER
ÖZET

Rüstem Çavuş ve ailesi İstanbul’un küçük bir semtinde oturmaktadırlar.


Rüstem Çavuş çöpçülük yaparak evini kıt kanat geçindirmeye çalışmaktadır. Rüstem Çavuş
iki çocuğuvardır. Biri kız biri oğlan. Oğlu evin küçüğü, yaramaz ama sevimli bir çocuktur.
Kızı ise beşinci sınıfa gitmektedir. Rüstem Çavuş her gün çöplerden bulduğu kalemleri
kızı Neriman’a getirir. Neriman da bu birbirinden güzel kalemleri sınıf arkadaşlarına
göstermek için sabırsızlanır. Fakat arkadaşları bu kalemleri nerden bulduğunu
sorduklarında babam çöplerden topluyor demeyi gururuna yediremediği için nerden
getirdiğini söyleyemez,utanır ve çekiniridi. Sonra aklına kırtasiyeci Erol ağabey gelir.
Kalemlerini, arkadaşlarına kırtasiyeci olan dayımın oğlu Erol hediye etti diyerek okula
getirir. Artık Neriman arkadaşlarının gözünde önemli bir yere sahiptir. Ama çocuklardan
birisi Neriman’ın kendi kalemini çaldığını iddia eder. Çünkü yeşil kalem tıpkı çocuğun aylar
önce kaybettiği kaleminin aynısıdır. Bunun üzerine öğretmenleri Neriman’dan tüm
kalemleri okula getirmesini ister. Öğretmenler kalemleri kaybolan veya çalınan çocuklara
kalemleri dağıtırlar. Neriman’ın hırsız olduğuna karar verilir. Müdür kızın babasını okula
çağırır. Ama Neriman babasının çöpçü olmasından utandığı için Rüstem Çavuş gerçekleri
söyleyemiyor. Çünkü Neriman babasına eğer çöpçü olduğunu söylersen kendimi öldürürüm
diyor. Bu yüzden öğretmenler de binlerce kalemin hediye edilemeyeceğini bildiklerinden
Rüstem Çavuş ve kızına inanmayıp Neriman’ı okuldan atarlar.

DEĞERLENDİRME

Eğitimsel açıdan baktığımızda , ergenlik dönemine giren kız çocuklarında genellikle


aileyi beğenmeme, baş kaldırma, hırçın tavırlar gösterme, insanlara karşı utangaç olma,
ailesinin maddi durumu iyi değilse ailesinden utanma gibi davranışlar gösterirler. Ve bu
dönem çok önemli bir dönemdir kız çocukları için. Bu dönemde çok hassas ve kırılgan
olurlar. Neriman da böyle bir dönemde olduğu için arkadaşlarına karşı kendini kanıtlama,
kendini onlara beğendirme isteğine kapılmıştır. Onun içinde bulunduğu psikolojik durum
anlayışla karşılanmalı bu süreçte aile ve okul yönetimi, öğretmenler bu döneme giren kız
çocuklarına karşı daha duyarlı olmalılar. Neriman’ın babası kızının isteğine uyup
öğretmene yaptığı işi, kalemlerin nereden geldiğini açıklamamıştır. Halbuki öğretmen ve
okul yönetimiyle özel bir yapıp durumu açıklayabilirdi. Bu şekilde kızın okuldan atılmasını
önlemiş olurdu ve kızının duygularını incitmeden onu arkadaşlarına karşı küçük
düşürmeden olayın kapanmasını sağlayabilirdi. Oturdukları ev ve mahalleden de ayrılmak
zorunda kalmazlardı. Ayrıca kızını karşısına alıp yaptığı işin ayıp olmadığını, alın teriyle
helal ekmek kazandığını utanılacak bir şeyin olmadığını hatta gurur duymasını başının dik
olmasını öğütleyebilirdi.
Öğretmenin Neriman’ı arkadaşlarının yanında küçük düşürmesi, ona kızması ve hırsız
muamelesi yapması bir eğitimciye yakışmayan bir davranıştır. Bir öğretmenin hitap ettiği
kitleyi tanıması ve ona göre davranması gerekir. Ders verdiği öğrencilerin yaş aralıkları
kız çocuklarının ergenlik dönemine girdiği yaş aralığıdır. Öğretmenin bu durumu biliyor
olması gerekir. Bunu bilmesi yeterli değil aynı zamanda bu dönemde çocuklara nasıl
yaklaşması gerektiğini de bilmesi gerekir. Öğretmenin bu konudaki yetersizliği
Neriman’ın okul hayatına mal olmuştur. Bu konuda okul yönetiminin de eksiklerinin
olduğunu görüyoruz. Okul yönetimi ve öğretmenin Neriman’ın ailesini araştırması, evlerine
konuk olması ve babasının ne iş yaptığı ile ilgili detaylı bilgiye sahip olmaları gerekirdi.
Fakat bu olayda okul yönetiminin böyle bir tutum sergilemediğini görüyoruz.
Öğretmenler toplumun aynası gibidir.Çocukları eğiten onların her türlü maddi ve
manevi ihtiyaçlarında yanında olmasını bilmelidir.Aksi takdirde toplumsal çöküş yaşayan
çocuklar toplumun da çökmesini beraberinde getirecektir.Öğretmenlik öğrencilere aşkla
bakmayı gerektirir.Çünkü geleceğin anahtarlarını çocuklarımıza emanet eden yegane
varlıklar onlardır.

GAMSIZ’IN ÖLÜMÜ
ÖZET

Bu yıl ki öğrenci bayramını anaokulu öğrencileri dere kenarında kutlayacaklardı.


Maşlar, şarkılar söyleyerek dere kenarına vardılar. Bu anaokulu öğrencilerinin tüm
gezilerde olduğu gibi alay başını Gamsız çekiyordu. Gamsız sarı tüylü ihtiyar bir sokak
köpeğiydi. Gamsız adının aksine gamlı, vefakâr bir köpekti. Tüm mahalleli onu biliyordu.
Gamsız birkaç sene önce yavrularının zehirli ekmek yiyerek kıvrana kıvrana öldüklerine
şahit olmuştu. O günden sonra Gamsız daha da ihtiyarladı. Artık sadece çocuklarla vakit
geçiriyordu. Çocuk bayramında Gamsız çok durgundu, belli ki hastaydı. Dere kenarına
vardıklarında Gamsız yattı ve kesik kesik ulumaya başladı. Öğrenciler onun için çok
endişe ediyorlardı. Fakat öğretmenleri bir köpek yüzünden çocukların bayramlarının
mahvolmasını istemiyorlardı. Bu sebeple çocukları biraz daha uzaklaştırdılar. Ama
çocuklar öğretmenlerden habersiz ara sıra Gamsıza bakmaya geliyorlardı. Gamsız kendini
ordan oraya atmaya acı acı ulumaya başladı. Mahalledeki zehirli ekmeklerden yemişti.
Çocuklar ağlaya sızlaya Gamsız’a doğru koştular. O ise içindeki ateşi akıtmak istercesine
dereye koştu. Ağaç köprüden geçmekte olan iki çocuktan biri Gamsız’ın koşarak gelişiyle
korkarak kaçarken dereye düşer. Gamsız çocuğu kurtarmak için kendini suya attı ve
ölmeden önce insanlara bir fedakârlık örneği daha gösterdi. Sonra yavaş yavaş akıntıların
içinde uzaklaşarak gözden kayboldu.

DEĞERLENDİRME

Anaokulu düzeyindeki çocukların bitkilere, hayvanlara karşı sevgileri, sempatileri


vardır. Yolda bir kedi görseler hemen dikkatlerini çeker sevmeye koşarlar. Kuşları
ellerine alıp okşamak isterler, çiçeklere bayılırlar. Bu dönem, çocukların evrene sevgi
yolladıkları dönemdir. Bu metinde de anaokuluna giden çocukların arkadaşı olmuş bir
köpekten bahsediliyor. Garip adlı köpeğin çocuklardan kaçmaması, onlarla oyun oynaması,
yanlarında gezip arkadaşlık etmesi çocukların da ona karşı sevgi beslemelerine hatta
arkadaş olmalarını sağlamıştır. Çocukların yaşları bu köpeği benimsemeleri için çok uygun.
Bu yüzden köpek rahatsızlandığında öğretmenlerinin yasaklamasına rağmen sırayla gidip
başında nöbet tutmuşlar, bütün çocuklar Garip’i yalnız bırakmak istememiş onunla
ilgilenip iyileştirmek istemişlerdir. Fakat öğretmenleri çocukların bu olaydan
etkileneceğini düşündükleri için hayvana yaklaşmalarına izin vermemişlerdir. Halbuki
öğretmenler çocukların Garip’e yardım etmelerine izin vermeli hatta öldüğünde onlarla
birlikte mezar kazıp onu gömmeliydiler. Çünkü Garip çocuklar için bir hayvan değil bir
arkadaştı. Çocuklar bu yaşlarda hayvan ve insan sevgisini alırlar. Bu dönemde çocuklara
hayvan sevgisi aşılanır ve desteklenirse ilerleyen yaşlarda çocukların hayvanlara ve
insanlara karşı olumlu davranış sergiledikleri görülür. Çevreye, doğaya ve insana karşı
sevgi ve saygı duyan bir toplum istiyorsak; ölümlerin, intiharların, kavgaların olmadığı,
çevreye zarar vermeyen bir toplum istiyorsak o toplumun bireylerini çocukluktan
eğitmeliyiz. Her anaokuluna giden çocuğa hayvan sevgisi, doğa sevgisi aşılamalıyız zaten
insana karşı sevgi ve saygı da arkasından gelir.

ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ


ÖZET
Bulunduğu bölgenin en disiplinli ve en iyi eğitim veren okullarından birin de geçer
olaylar.Burada en ufak disiplinsizlikte bile çok büyük cezalar verilmektedir. Okulun bazı
ilkeleri vardır. Disiplin, gelenek, yetkinlik ve onur. Welton akademisi gösterişli bir açılış
töreniyle o yıl döneme başlamıştır. Akademide yedi yakın arkadaş bulunmaktaydı. Hem
okulu eski mezunlardan hem de yeni öğretmenlerinden olan Bay Keating’in gelişiyle bu
arkadaş grubunun yaşamı değişmeye başladı.
Bay Keating onlara kendi yollarında kendi adımlarıyla özgür yürümeleri gerektiğini aşılar.
Bu ilginç öğretmenden etkilenen yedi arkadaş Ölü Ozanlar Derneği’ni yeniden kurdular.
Bu dernek Bay Keating zamanında kurulmuş şiirler okunan, düşüncele paylaşılan özgür bir
dernekti. Derneğin yeni okulun yakınında bir mağaraydı. Çocuklar bu mağara da toplanıp
ölü ozanların şiirlerini okuyorlar ve adeta şiiri yaşıyorlardı. Bu mağarada toplanmanın asıl
amacı yaşamın her anımın ne kadar önemli olduğunu kavramak ve hayatı dolu dolu
yaşamaktı. Dernek toplandığında herkes sıra ile şiirlerini okurken Todd utangaçlığından
dolayı okumazdı. Ama Bay Keating ona utanmamayı şiir okumayı, yazmayı benimsetti
zamanla. Neil’in ise en büyük hayali bir tiyatro oyununda başrol olmaktı. Bay Keating’in
yardımıyla bu hayalini gerçekleştirir. Ama babası çok kızar ve onu okuldan alıp askeri
okula götüreceğini söyler. Bunun üzerine Neil intihar eder ve ölür. Ölü Ozanlar
Derneği’nin kurulmasından ve bu ölümden Bay Keating sorumlu tutularak okul müdürü
tarafından görevden alınır. Bay Keating okuldan ayrılırken öğrencilerin hepsi sıranın
üstüne çıkarak ona “Kaptan, Kaptanım” diye seslenirler. Ve selam verirler. Öğrenciler bu
şekilde veda eder öğretmenlerine. Çocuklar masaların üstüne çıkarak em Keating’in
onlara öğrettiği ideali yani hayata değişik açılardan bakabildiklerini gösterirler hem de
otoriteye gerektiğinde karşı çakabildiklerini.
Önemli olan karşı koymayı göze almak,korkmamak ve cesaret gösterebilmektir.Bu
ülkü uğruna verilen mücadeleler er geç sonucunu en güzel bir biçimde verecektir.Özne
olabilmek önemlidir.Sürülerden kurtulup farklılaşmak ve başkalaşmak gerekir.

DEĞERLENDİRME

Her ebeveyn çocuğunun iyi bir kariyer yapmasını, hayatını çok iyi koşullarda
yaşamasını ister. Fakat bu istek çocuklarının yaşamak istediği hayatın üzerine geçmemeli.
Aileler çocuklarının ebeveyni oldukları için kendilerini onların sahipleri olarak görmemeli
ve çocuklarının isteklerine saygı göstermeliler. Bu filmde eğer o aile çocuklarını tiyatroya
duyduğu ilgiye onun isteğine saygı göstermiş olsalardı o çocuk intihar etmeyecekti.
Aileler çocuklarını iyiliği için onların yanlış kara almamalar, hayatlarını mahvetmemeleri
için kendilerine onların hayatlarına müdahale etme hakları tanıyorlar. Oysa ki her insan
kendi yaşantısıyla, kendi deneyimleriyle hayatı anlamalı bu şekilde yoluna devam etmeli.
Bu şekilde yaşayan insanlar hayattan zevk alır ve neleri başarabilecekleri konusunda
kendilerini tanıyıp kendilerine güvenirler. Yeni gelen öğretmen By Keating de bunu
yapmaya çalışıyordu fakat okul yönetimi ve ailelerin isteklerine ters düştüğü için bu
ölümden sorumlu tutuldu. Diğer öğrenciler sorgulanırken aileleri de yanlarındaydı. Bu
şekilde öğrencilere aile ve okul baskısı altında sorgu yapılıp öğretmenin aleyhine
konuşmaları sağlandı. Fakat öğretmen okuldan ayrılmadan önce öğrencilerin masanın
üzerine çıkıp protesto yapmaları öğretmenin öğrencilerin sevgisini ne kadar kazandığını
bize gösteriyor.
KORO
ÖZET

Fransa’nın en kötü yatılı okulundan gelen teklif üzerine bir müzik öğretmeni olanBay
Mathieu erkek öğrencilerden oluşan yatılı okulda öğrenci mümessili olarak işe başlar.
“Suyun Dibi” adı verilen okulda tamamen birbirlerinden farklı kişiliklere sahip ve oldukça
asi tavırlar sergileyen genelde kimsesiz fakir öğrenciler bulunmaktadır. Okulun müdürü
ise öğrencilere karşı çok sert davranmakta, hücre cezası ve dayak gibi acımasız cezalar
vererek disiplini sağlamaya çalışmaktadır. Bu gibi cezalar ile hibir sonuca
varılamayacağını düşünen Bay Mathieu cezaların caydırıcı olmak bir yana öğrencileri
ispiyonculuğa özendireceğini ve aralarındaki çatışmanın artacağını düşünür. Aklna gelen
en iyi çözüm, en iyi bildiği iş olan müzik sayesinde öğrencilere ulaşarak onlara farklı bir
dünyanın kapularını aralayabilmek olur. Ayrıca Bay Mathieu çocuklara ceza verirken de
onları iyi bir şeyler yapmaya teşvik eder. Bununla birlikte onların olumsuz yanlarından çok
olumlu yanlarına yönelir. Bay Mathieu’nun bu çabaları öncelikle kendi işine yarar;
öğrenciler onu sevip saymaya başlar, giderek bağlanırlar. Fakat koro faaliyetinin asıl
yararı çocuklara olur. Hayatta ilk kez güzel bir amaç iin yaşayabileceklerini fark etmeleri
morallerini düzeltir. Çocuklar adım adım içlerindeki güzelliği açığa çıkarmaya başlarlar.
Duygu ve müzikle dolu, sıcak ve hayli anlamlın olan Koro Bay Mathieu’nun okul müdürü
tarafından görevden çıkarılarak sona ermektedir. Fakat çocuklarla vedalaştırılmasına izin
verilmez. Öğrenciler ise yaptıkları uçakları pencereden aşağı uçurarak Bay Mathieu’ye
veda ederler.

DEĞERLENDİRME

Skinner’in klasik koşullanma etkiye tepkisini çocukların üzerinde uyguluyor okul


yönetimi. Ailelerinden kopmuş kimi yetim kimi sorunlu kimi suçlu(tutuklu) çocuklara
verilen eğitimdi bu. Ne yaparsan yap aynı karşılığı görürsün. O yaştaki çocuklar en çok
ihtiyacı olan şeyden aileden, sevgiden yoksun bir şekilde bu yatılı okulda eğitim
görüyorlar. Çocukların yaşları,manevi değerlerden yoksun olmaları, geçmiş yaşantıları ve
kendilerini cezalandırıp bir yatılı okula gönderilmiş olmaları onların davranışlarına
yansımıştır. Çocukların psikolojik sıkıntıları aşrı gürültücü olmalarına, ders
dinlememelerine,saygısız tavırlar göstermelerine, kin gütmelerine neden olmuştur. Okul
müdürünün gösterdiği etki- tepki anlayışını hem öğretmenler hem de çocuklar
benimsemişlerdir. Çocuklar yaptıkları davranışlar sonucunda hemen cezalandırılıyor, ceza
alan öğrenciler de aynı şekilde kendilerine ceza veren öğretmen ve muavine zarar
veriyorlar. Okuldaki sistem bu şekilde işliyor. Okul yönetimi ve öğretmenlerin tutumu
öğrencileri de acımasızlığa itiyor. Halbuki öğrencilere insanca yaklaşılsaydı, onların
manevi boşlukları doldurulmaya çalışılsaydı hiç değilse iyi davranılıp sevgi gösterilseydi
öğrencilerin davranışlarındaki bozukluklar düzelebilirdi. Bunu en iyi “ Ağaç yaşken eğilir.”
Atasözümüz açıklıyor. Küçük yaşta çocuğa nasıl bir eğitim verirsen çocuk onu alır,
hayatını da bu şekilde yönlendirir.
Okul yönetimi ve öğretmenler okula gelen öğrenciler zaten sorunlu düşüncesiyle
öğrencilerle ilgilenmemişlerdir, onları baş belası olarak görmüşlerdir. Çocuklara karşı
olan ön yargıları onların davranışlarına da yansımıştır. Çocuklara karşı eğitim anlayışları
ceza yöntemiyle onları dizginlemek. Eğer çocuklar yaptıkları yanlış davranışın karşılığında
ceza alırlarsa o davranışı tekrarlamaktan çekineceklerdir. Halbuki bu anlayış çocukları
daha fazla uyumsuzlaşmasına, kafa kaldırmalarına, yaramazlık yapmalarına, öç almalarına
itmiştir. Çocuklara ters etki yapmıştır. Çocuklara bu şekilde yaklaşılmasının bir diğer
sebebi de okul yönetimini işini severe yapmaması, istemediği bir işte çalışıyor olması.
Oysa öğretmenlik bir sevgi işidir. Çünkü çocuklar nefretle, acımasızlıkla yetiştirilemez.
Çocukların o yaşlarda sevgiye ihtiyaçları vardır.Çocuklara verilen her şey o yaşlarda
şekillenecek ve ilerde aldığı şeyleri topluma ve kendisine yansıtacaktır.Dolayısıyla “Ağaç
yaşken eğilir “ atasözünü dikkate almalı ve geleceğin neferleri olan çocuklarımızı ona
göre yetiştirmeliyiz.

PAYDOS
ÖZET

Murtaza Öğretmen, kendisine annesinden miras kalan eski bir konağının tek bir
odasında eşi Hatice ve oğlu Rıdvan ile beraber yaşamaktadır. Kendisine annesinden
konak, beraberinde de konağın taksit borçları kalmıştır. Murtaza Öğretmen, konağın
bütün odalarını kiraya vererek elde ettiği parayla konağın taksitlerini ödeyebilmekte ve
arta kalan parayı ise konağın diğer masraflarına ancak yetirebilmektedir. Devlet’in
kendisine verdiği öğretmen maaşıyla da ailesinin geçimini -sefalet içinde de olsa-
sürdürebilmektedir. Murtaza kısa boylu, korkak görüntüsü veren ama esasta ise yılgın,
bezgin ve düşünceli bir kişidir. Oldukça sinirli ve aynı oranda sabırlı bir kişiliğe sahiptir.
Yeri gelince sinirini saklayıp sabrını ön plana çıkarmayı bilir. Murtaza Öğretmen,
mesleğini çok seven bir öğretmendir. Murtaza’nın hikayesi boyunca da anlaşılacağı üzere,
O, kendisini öğrencilerine adamıştır ve ailesi için de yine fedakar bir aile reisidir. Karısı
Hatice ise sinirli sert ve otoriter bir kadındır. Kaderin kendilerine çizdiği yoldan daima
eşini sorumlu tutar. Eşi Murtaza’nın kendisini sürekli hoş görmesi, kendisine yumuşak
davranması neticesinde oldukça şımarmıştır. Konağın tek bir odasından ibaret olan evinde
rahat bir hayat yaşayamamaktadır. Bu sebeple de günde en az birkaç defa kocasına karşı
kavga çıkarmaya çalışır ama Murtaza’nın kavgaya yanaşmaması, alttan alması sebebiyle,
kavga çıkartmayı bir türlü başaramaz. Dolaysıyla, büsbütün sinirlenir. Murtaza
Öğretmen, yetiştirdiği öğrencileri toplum içerisinde yüksek mertebelerde görünce çok
sevinir. Bu durumu övünerek eşine anlatır. Karısı ise; “Öğrencilerin bile büyük adam oldu.
Ama sen hala öğretmen olarak kaldın!” diyerek, her zamanki gibi lafı yine çekmekte
olduğu sıkıntılara getirip kavga havası yaratmaya çalışır. Murtaza Öğretmen ise doktoru
doktor, mühendisi de mühendis yapan yine öğretmendir, dercesine mesleğinin önemli bir
meslek olduğunu anlatır. Muhtar Hasan, köyden Murtaza’nın evine gelir. Yanında kızı
Ayşe, İbrahim ve Ömer de vardır. Murtaza, Hasan’ı hiç sevmez. Aynı şekilde Muhtar
Hasan da Murtaza’yı sevmez. Aralarında eskiden kalma bir düşmanlık vardır. Bu sebeple
Hüsamettin her defasında Murtaza’ya; “Öğretmen Bey! İyi adamsın, hoş adamsın, efendi
adamsın, seni severim, soyun sopun temiz, namuslu, dürüst insansın; çirkin, sakat, hasta
da değilsin, ama züğürt adamsın, bir hayale kapılmış gidersin, akıntıya kürek çekersin
ama yine de kızımı oğluna vermek isterim, ” der. Babasının nasihati ve kendisinin de
yeminini gerekçe göstererek, kızını Hacı Hüsamettin Tüccaroğlu olarak ancak bir tüccar
ailesine verebileceklerini söyler. Bu şekilde Murtaza’dan öğretmenliği bırakıp bakkal
olmasını ister. Aksi halde kızını veremeyeceğini izah eder. Murtaza buna çok sinirlenir. O
da Hüsamettin’in kendisi için sarf ettiği övgü dolu sözleri iade ederek, kızını oğluna
almak istediğini ama bunun ancak Hüsamettin’in tüccarlığı bırakıp öğretmen olmasıyla
mümkün olabileceğini ifade ederek Hüsamettin’den öğretmen olmasını ister ve bu şekilde
misillemede bulunur. Böylece durum çıkmaza doğru giderken tam o esnada Muhtar Hasan
elinde bir Mahmudiye altınıyla gelerek defineyi bulduğunu söyler. Her şey Murtaza’ya
yapmacık gelir ama Murtaza olanlara inanmaktan başka çare bulamaz.
Aradan on beş gün geçmiştir. Artık Murtaza zengin olmuştur. Karısı Hatice evi
restore eder v e y e ni eşyalar alır.. Hatice Ayşe’yi yanına çağırarak kurduğu planı anlatır
ve Ayşe’den planın bir parçası olmasını ister. Ayşe de, Hatice’nin isteği ve Rıdvan’ın iyiliği
ve gönüllülüğü yanında kendi vefa borcunu da düşünerek duruma razı olur. Ayşe ve Rıdvan
birbirlerini seviyormuşçasına birbirlerine şiirler okuyup iltifatlar savururlarken bu
durumu da babalarının müşahede etmesine meydan verirler. Tam o esnada Hasan ve
Murtaza onları görüp bu durum karşısında birbirlerini suçlarlar. Murtaza’ya göre bu oyun
Hasan’ın düzmecesidir ve Hasan’ın amacı kızını Rıdvan’a vermektir. Hasan da aynı şeyi
Murtaza için düşünür. Hatice Murtaza’ya, “Bu işin tek çaresi Hacı Hüsamettin’in kızını
almaktır, ” diye fikir vererek kurduğu planın ikinci aşamasını harekete geçirir. Murtaza
başka çıkar yol bulmaz ve Hüsamettin’in kızını istemeye razı olur. O sırada Murtaza’nın
okulundan hademe gelerek, Murtaza’yı Müdür’ün çağırdığını, haber verir. Hatice durumu
merak edince, Murtaza; “İki gün önce Balıkçı Ahmet’in oğlu Cahit oturduğum iskemleye
iğne batırmıştı. Ben de boş bulunup oturunca oldukça canım yandı ve kendimi kaybettim.
Çocuğu hastaneye kaldırdılar, ” diyerek durumu Hatice’ye izah eder. Murtaza duygusal
bir istifa dilekçesi yazarak öğretmenlik hayatını sona erdirir. Öbür taraftan Salih Usta
Ayşe’ye hayat hikayesini anlatır. Kaybettiği, arayıp bulamadığı eşinden ve kızından
bahseder. Neticede Ayşe Salih Usta’nın sözlerinden, Salih Usta’nın kendi öz babası
olduğunu anlar. Aradan bir ay geçer. Artık Murtaza bakkal olmuştur. Hüsamettin
Murtaza’nın dükkanına gelir ve bakkallık mesleğinin bütün entrikalarını anlatarak
Murtaza’ya kendisine bir ödül verileceğini ve isterse öğretmenlik görevine geri
dönebileceğini haber verir. Murtaza çok sevinir. Tam o sırada Hatice gelir. Söylenilenleri
işitince, Muhtar Hasan’ın buldu, diye bilinen hazinenin asılsız olduğunu yani ortalıkta
bulunan bir hazinenin olmadığını söyler. Kendi kendine söylenerek öğrencilerine duygusal
bir sesleniş ve nasihatlerde bulunur ve “Artık paydos!” diyerek perdeyi kapatır.

DEĞERLENDİRME

Öğretmen Murtaza, kendini öğrencilerine adamış, görevinin bilincinde, mesleğini


savunan, seven ve yücelten örnek bir öğretmendir. Öğrencilerini yüksek kademelerde
görünce onlarla iftihar eder. Mesleğinin sağladığı manevi hazzı paradan üstün görür.
Memleket için bir adam yetiştirmenin zevkinden, bahsederek öğretmenliğin bir Tanrı
sanatı olduğunu ifade eder. Murtaza, öğrencilerine çok bağlıdır. Öğretmenlikten istifa
ettikten sonra bir kez daha öğrencilerine kavuşamayacağını anlayınca başını iki elinin
arasına alıp kendi kendine şöyle söylenir: “Kağıt kalem alın çocuklar… Yazdıracağım
parçanın adı mektep… Fatma… Yine burnun akıyor. Mutlaka her zamanki gibi yine mendilin
yoktur. (Cebinden mendilini çıkararak karanlığa atar.) Al, sil bakayım, minimini yaramaz.
Sonra sana pis çocuk derler, ayıptır. Evet yazdıracağım parçanın adı okul… Çocuklar
mektebi sevin, okumayı sevin… Hayatta en temiz yer burası, en güzel şey okumak… Sonra
ikisini de çok, pek çok arayacaksınız… Dışarısı karanlık, gürültülü, korkunç… (Nefesini
kuvvetle içine çekerek.) Oh, buranın havasında bile bir başka koku var. Sessizlik ve huzur
kokuyor. Ağrıdan sızlayan başım dinleniyor. Okulunuzu sevin, öğretmeninizi sevin
çocuklar…’’ Ayrıca Murtaza Öğretmen, bir öğretmen olarak görevini sadece okulda değil,
toplumsal hayatta da sürdürmektedir. Böylelikle yakın çevresindeki Hüsamettin, eşi
Hatice, Muhtar Hasan vs. gibi kişilere öğütler vererek onları eğitmekten uzak
kalmamaktadır. Bu bağlamda denilebilir ki, bir öğretmen için okul her yerdir ve herkes
öğrencidir.

BULUŞ YOLUYLA DERS İŞLENİŞ ÖRNEĞİ

DERS:TÜRKÇE

ÖĞRENME ALANI:DİL BİLGİSİ

KONU:ZAMİRLER

KAZANIM:
T6226:ZAMİRLERİN CÜMLEDEKİ İŞLEVİNİ FARK EDER.

SINIF: 6.SINIF

YAKLAŞIK SÜRE:80 DK.


TEMEL BECERİLER:DİNLEME,OKUMA,YAZMA,KONUŞMA

YÖNTEM/TEKNİK:BULUŞ YOLUYLA ÖĞRENME

DERSİN İŞLEM BASAMAKLARI:


Örneklerin sunulması.
Öğrencilerin örnekleri betimlemesi.
Öğretmenin ek örnekler vermesi.
Zıt örneklerin verilmesi.
Öğrencilerin ek örnekleri betimlemeleri ve öncekilerle karşılaştırmaları.
Öğretmenin, öğrencilerin teşhis ettikleri özellikleri, ilişkileri ya da ilkeleri vurgulaması.
Öğrencilerin tanımlamaları, ilişkileri ve özellikleri ifade etmeleri.
Öğretmenin öğrencilerden ek örnekler istemesi

MATERYAL

1.Genel Bilgiler : 1.a. Materyalin Adı Başlığı: Zamir Çarkı

1.b Materyalin Kullanılacağı Ders: Türkçe dersi

1.c Materyalin Kullanılacağı Sınıf Düzeyi: 6.Sınıf

1.d Materyalin Kullanılacağı Konu: Zamirler

1. e Materyalin Hedeflediği Kazanımlar: Zamir çeşitlerini ayırt eder, zamirleri cümle


düzeyinde kavrar, zamir örneklerini söyler, zamirleri uygulamalı olarak öğrenir,
öğrencinin derse olan ilgisi artar, zamirleri bulur, öğrencinin problem çözme
becerisi gelişir.

2.İçerik Bilgileri

2.a Materyali hazırlamada kullanılacak malzemeler: Sunta, renkli karton, tutkal,küçük


boy çivi, makas,uhu,makas,çekiç,bant,testere
2.b Materyalin Yapılışı:40 cm çapında bir daire halinde sunta kesilir. İki adet yirmi beş
cm uzunluğunda iki çıta kesilir. Sonra bu çıtalar çivilerle birbirine tutturulur. İki çıta
arasına daireler dönebilecek şekilde bir makara düzeneği yerleştirilir. Pasta dilimleri
şeklinde sekiz dilim dairelerin üzerine yapıştırılır.Üstüne zamirler ile ilgili örnekler
yapıştırılır.

3.c Materyalin Derste Nasıl Kullanılacağı:


Dersin başında dikkat çekmek için kullanılabilir, aynı zamanda rastgele öğrenci listesi
üzerinden herhangi bir öğrenci seçilir, çarkı çevirmesini istenip, oka gelen cümledeki
zamirleri bulması istenir. Alternatif olarak sınıf dörder gruba bölünür , öğretmen çarkı
çevirir, gelen cümleyi sesli bir şekilde okur, cevabı en çabuk bulan gruba çarkı çevirme
şansı verilir ,çarkı çeviren öğrenci gelen cümleyi sınıfa tekrar okur,cümledeki zamir
zamir çözümlemesi için,kendi grubu haricinde, diğer grupların cevap vermesi istenir. Bu
şekilde her gruba materyali kullanma şansı doğar. Bu süreçte doğru cevabı veren her
gruba artı on puan verilir. Dersin sonunda en fazla puanı toplayan gruba artı yirmi puan
değerlendirme notuna yansıtılır.İkinci gruba artı on beş , üçüncü gruba artı on, dördüncü
gruba da artı beş değerlendirme puanı verilir.

4-Materyal Taslak Resmi


ZAMİRLER DERS İŞLENİŞ ÖRNEĞİ

(Öğretmen, öğrencilere sohbet havasıyla çeşitli sorular sorar.)

Öğretmen: Çocuklar, bugün nasıl okula geldiğinizi, nasıl hazırlandığınızı söyleyebilir


misiniz?

(Öğretmen tarafından sorulan soruya cevap vermek için öğrenciler yoğun isteklerle
parmak kaldırır.)

Öğretmen: Evet, dinliyorum seni Derya, anlat bakalım.

Derya: Ben, bugün sabah saat 07.00’da uyandım. Elimi yüzümü yıkadım, saçlarımı
annem taradı ve kahvaltı yaptım.

Öğretmen: Peki, sen anlat Pınar.

Pınar: Ben de okula otobüsle geldim.

( Öğretmen, tahtaya öğrencileri çift çift bir şekilde kaldırarak konuşturur.)

Öğretmen: Bülent ile Takva, tahtaya çıkın ve bir birinize kendinizi betimleyin.

Bülent ile Takva: Peki öğretmenim.

Bülent: Bugün çok güzelsin. Çok da güzel giyinmişsin.

Takva: Sen de çok yakışıklı olduğun gibi çok da şık giyinmişsin.

(Öğretmen bu sefer öğrencilere tek tek sorular sorar. Ve bu sorulara öğrenciler cevap
verir.)

Öğretmen: Neslihan, Namık hangi sırada oturuyor.

Neslihan: O, pencere tarafındaki sırada oturuyor.

( Öğretmen, çocukları iki gruba ayırır. Erkekler grubu ve Kızlar grubu diye. Ve
çocuklara sorular sorar.)
Öğretmen: Ali, Veli sizin grubunuz hangisi?

(Ali ve Veli, sesli bir şekilde cevap verir.)

Ali- Veli: Biz, erkekler grubundayız.

(Öğretmen, aynı soruyu bu sefer Tuğba ve Sezin’ sorar.)

Tuğba- Sezin: Biz de kızlar grubundayız.

( Şimdi de öğretmen her iki gruba, karşılıklı sorular sormasını ve cevaplamasını


ister.)

Öğretmen: Erkekler grubu, kızlar grubuna sorular sorun ve Kızlar grubu da bu


soruları cevaplandırsın.

Erkekler ve Kızlar grubu: Peki öğretmenim.

Erkekler grubu: En çok sevdiğiniz dersler hangileridir?

Kızlar grubu: Matematik, Türkçe, Fen Bilgisi… Peki ya sizin tuttuğunuz Futbol
Takımları hangileridir?

Erkekler grubu: Bizim tuttuğumuz futbol takımları, Fenerbahçe ve Galatasaray’dır.

( Öğretmen, bu sefer her iki gruba sorular sorar. Önce kızlar grubuna soru sorarak
cevaplandırmalarını ister.)

Öğretmen: Erkekler grubunun tuttuğu futbol takımları hangileridir?

Kızlar grubu: Onlar, Fenerbahçe ve Galatasaray takımlarını tutuyorlar.

( Bu sefer Erkekler grubuna soru sorar.)

Öğretmen: peki ya Kızlar grubu en çok hangi dersleri sevmekte?

Erkekler grubu: Onların sevdiği dersler Matematik, Türkçe ve Fen Bilgisi’dir.

Öğretmen: aferin çocuklar. Pek güzel…

( Öğretmen, bu sefer çocuklara masanın üzerinde bulunan nesnelerin isimlerini


kullanmadan betimlemelerini istiyor.)

Öğretmen: Muhammet Enes, önündeki kalemin adını söylemeden şeklini söyleyebilir


misin?

Muhammed Enes: Peki öğretmenim. Bu, çok küçük ve kırılmış ya!

Öğretmen: Peki ya sen Gülşen, Sultan’ın önünde ne var, söyler misin?

Gülşen: Orada kalem ve defter var, öğretmenim.


Öğretmen: Peki Gülşencim, defter ve kalem ne renktir?

Gülşen: öğretmenim, defter kırmızı renk ve kalem de siyah renktedir.

( Öğretmen, öğrencilere “Türkçe dersini kimler seviyor?” sorusunu sorar ve


sevenlerin parmak kaldırmasını ister.)

Öğretmen: Sınıfta, Türkçe dersini öğrencilerden kaçı sevdiğini kim söyleyebilir?

( Öğrenciler sessiz sessiz düşünür ve sonunda Bahar söz hakkı alarak cevap verir.)

Bahar: Sınıfta öğrencilerden kaçı Türkçe dersini sevdiğini tam sayı belirtemem ama
birçoğu sevmektedir.

Öğretmen: Pekâlâ Pekâlâ…

( Öğretmen, öğrencilere sohbet havasında soru sorarak cevaplamalarını istiyor.)

Öğretmen: Serkan, kalemin var mı?

Serkan: var öğretmenim var.

Öğretmen: Hani nerede, nasıl, güzel mi?

Serkan: Burada öğretmenim. Hem de çok güzel. Hatta benimki sizinkinden daha
güzel.

Öğretmen: Vay canına! Hangi renkte peki?

Serkan: Defterim gibi kalemim de kırmızı.

Öğretmen: peki Serkan, oturabilirsin.

Öğretmen: Esra, az önce “bugün nasıl okula geldiğinizi, nasıl hazırlandığınızı


söyleyebilir misiniz?” diye bir soru sordum. Derya da “ ben…” gibi bir cevap verdi.
Derya “ ben “ yerine “ sen ya da başka “bir şey söyleseydi bir şey anlaşılmaz mıydı?

Esra: Hayır öğretmenim, hiçbir şey anlaşılmazdı. Çünkü orada Derya kendi yaptığı
davranışı bize ismini kullanmadan ismin yerine geçen “ben’i” kullanması daha doğru
oldu.

Öğretmen: Peki evladım.

Öğretmen: İrem, az önce Bülent ve Takva’dan tahtaya çıkıp kendilerini birbirlerine


betimlemelerini istediği zaman Bülent’in söylemine karşılık Takva’nın “Sen de çok
yakışıklı olduğun gibi çok da şık giyinmişsin.” Söyleminde “sen” yerine “ Bülent “
sözcüğünü kullansaydı anlaşılmaz mıydı?

İrem: Anlaşılmazdı öğretmenim. Çünkü orada Bülent’in söylemine karşılık Takva,


Bülent’e bir cevap maiyetinde bir şeyler söylemiştir. Bunu da “Sen “ sözcüğünü
kullanarak “Bülent” kelimesinin yerini tutmuş ve daha anlamlı olmuş. “ Sen” sözcüğü
kişi isminin yerine geçmiş ve bu da kişi zamiridir.

Öğretmen: peki kızım.

Öğretmen: Halime, az önce çocuklardan masanın üzerinde bulunan nesnelerin


isimlerini kullanmadan betimlemelerini isteyerek daha sonra ise Gülşen’e “Gülşen,
Sultan’ın önünde ne var, söyler misin?” sorusunda “ orada kalem ve defter var.”
cevabında, “orada” sözcüğü yerine “o” sözcüğü kullanılsaydı yine anlaşılır mıydı?

Halime: Anlaşılmazdı öğretmenim. Çünkü Gülşen’in cevabında bir yerin ismini tutan
bir sözcüğün kullanıldığını görmekteyiz. Yani “Sultan’ın önünde “ “orada” sözcüğünü
kullanarak işaret zamirini kullanmış oldu.

Öğretmen: Aferin Halime, kızım.

Öğretmen: Emre, “Sınıfta, Türkçe dersini öğrencilerden kaçının sevdiğini kim


söyleyebilir?” sorusunda “ … Öğrencilerden kaçı…” yerine “ kaç kişi” sorusunu
soramaz mıydık?

Emre: Soramazdık öğretmenim. Çünkü “…kaç kişi…” ile soruyu sormuş olsaydık
sayıyı belirtir olurduk. Burada kaçı diyerek “kişi ” sözcüğünü kullanmayarak onun
yerine geçen “… Kaçı ” sözcüğünü kullanmakla soru zamirini kullanmış oluyoruz.

Öğretmen: Bravo Emre…

Öğretmen: Halil, az önce Bahar arkadaşının cevabı olan “Sınıfta öğrencilerden kaçı
Türkçe dersini sevdiğini tam sayı belirtemem ama birçoğu sevmektedir.” Cevabında
birçoğu yerine sayı veremez miydi?

Halil: Veremezdi öğretmenim. Çünkü kaç kişinin Türkçe dersini sevdiği belli değildir.
Ve belli olmayan, belirsiz anlamına gelen “ birçoğu” kelimesi tercih edilmiş. Bununla
da “birçoğu” ile öğrenciler kastedilmiş ve ardından öğrenciler sözcüğü kullanılmayıp
bir belirsizliğin varlığından bilgi verilmiştir. Bu da Belgisiz Zamirin bir özelliğidir.

Öğretmen: Peki Halil.

Öğretmen: Harun, az önce sorduğum soruya karşılık cevap veren Serkan’ın söylemi
olan “…benimki sizinkinden daha güzel.” Cümlesinde “benimki ve seninki” sözcükleri
neden kullanılmış, ne tür bir özelliği var?

Harun: Öğretmenim, orada Serkan arkadaşım, “ benim kalemim, sizin kaleminizden


daha güzeldir.” Cümlesi yerine “…benimki sizinkinden daha güzel.” Cümlesini
kullanmakla karşılaştırma yapmış ve “-nki” ekleriyle kalem sözcüğü kullanma ihtiyacı
duymayıp İlgi Zamirini kullanmış oldu.

Öğretmen: Pekâlâ doğru cevap oğlum.


Öğretmen: Barış, oğlum az önce Serkan’ın söylemiş olduğu “Defterim gibi kalemim
de kırmızı.” Söylemi ile ne tür bir özelliği kullanmış oldu?

Barış: Öğretmenim, Serkan arkadaşım orda “Benim” sözcüğü kullanmayıp yerine


İyelik eki olan “ –im” ekini kullanması ile İyelik zamirini kullanmış oluyor.

Öğretmen: Aferin Barış.

Öğretmen: çocuklar şimdi Kişi Zamirine kim örnek vermek ister?

( Herkes söz almak için parmak kaldırır.)

Öğretmen: Evet Ali.

Ali: Sen de okula geldin mi?

Öğretmen: evet, doğru bir örnek. Peki, şimdi İşaret Zamirine Veysi örnek ver.

Veysi: Bu, en güzel aşk şiirlerinden biridir.

Öğretmen: Pek doğru. Soru zamirine Ahmet örnek versin.

Ahmet: Bunları nereden aldınız?

Öğretmen: Aferin Ahmet. Şimdi de Belgisiz Zamire Murat örnek versin.

Murat: Bunca zaman sonra hepimizi aradı.

Öğretmen: Çok doğru bir örnek verdin. İlgi zamirine de Faruk, sen örnek ver bakalım.

Faruk: Benimki sevda değil.

Öğretmen: Doğru örnek verdin. İyelik zamirine de Ömer örnek versin.

Ömer: Bilgisayarım bozuldu.

Öğretmen: Aferin çocuklar! Doğru örnekler verdiniz.

ETKİNLİKLER
ZAMİRLER (ADILLAR)

1)AŞAĞIDAKİ NOKTALI YERLERE VARLIKLARIN ADI YERİNE KULLANILAN

SÖZCÜKLERİ YAZARAK TAMAMLAYINIZ.


sen – beni – size – onlarla – onu – sizi – ben – seni – bunları – şunları – siz – bunlar-herkesi

Okulumu………temsil edeceğim ………………..buraya getir. Sınıftaki ……………buradaymış.

……………… çok seviyorum. …………….. nerede yapıyorlar? ……………….. tanıyamadım.

…………..Eda’nın
…………….. mı?
nerde oturuyorsunuz? …………. kek tiyatroya
………………… çok bayatlamış.
gittim. …….………….arkadaşımız
………………. dolaba koy.olur.

2)AŞAĞIDAKİ TÜMCELERDE ALTI ÇİZİLİ ADLARIN YERİNE UYGUN


ADILLAR (ZAMİRLER) BULARAK, YAZINIZ.

ANNEM, BABAM VE BEN AKŞAM SİNEMAYA GİTTİK. BİZ AKŞAM


SİNEMAYA GİTTİK.

EBRU’NUN ÇİZDİĞİ RESİMLERİ GÖRDÜN MÜ


?................................................................................................... ...

ELA, BİZE NE ZAMAN GELECEKSİN


?................................................................................................................

ALİ, AHMET VE METİN OKUL BAHÇESİNDE MAÇ


YAPIYORLAR…………………………………………………………………………………….

ELMALARI, SEPETİN İÇİNE


KOYABİLİRSİN…………………………………………………………………………………………………………………..

"O" ve "onlar" sözcükleri, insanlar için kullanıldığında kişi zamiridir. Diğer varlıklar için
kullanıldığında işaret zamiridir.
3. Aşağıda boş bırakılan yerlere örnekteki gibi uygun kişi zamirlerini yazınız.
Örnek: ...Ben... sonra gelirim. f) ................ hâlâ tarlada çalışıyorlar.
a) Evi............ kiraya verdik. g) ................ çaylarınızı için.
b) ............ seni arayıp sormuyorlar. ğ) Bu yıl.............. başkan olacaksın.
c) Bu işten........... kârlı çıktın. h) ................ emekli oldum.
d) .............. iyi bir karar verdin. ı) ................ kardeşinle iyi geçin.
e) ............. sevilen insanlarsınız. i) ............. Çanakkale'ye gezi yapacağız.

Bazı sözcükler isimlerin yerini işaret yoluyla tutar. Bunlara İşaret zamirleri denir: bu,
şu, o, bunlar, şunlar, onlar, burası, şurada, öteki, beriki gibi zamirlerdir.

4. Aşağıda boş bırakılan yerlere, örnekteki gibi uygun işaret zamirleri yazınız.
Örnek: ...Bu..., çöpe atılacak. f) ......................, iyice yıpranmış.
a) ..............., yeniden yazılacak. g) ........................ daha güzel.
b) ..............., bana iyi davrandı. ğ) ..................... biraz dinlenelim.
c) .............., piknik için uygun. h) .................., bizim eve iyi yakışır.
d) .............., depoya gönderilecek. ı) ...................., bagaja konacak.
e) .............., balkona taşınacak. i) .................. sizinle gelsin.

Bazı sözcükler de isimlerin yerin belli belirsiz tutar.Bunlara da Belgisiz zamirler denir:
biri, herkes, bazıları, kimse, hiçbiri, birçoğu, kimileri, birkaçı, hepsi, başkaları,
öteki, her biri, tümü, çoğu, ,gibi zamirlerdir.

5. Aşağıda boş bırakılan yerlere, örnekteki gibi uygun belgisiz zamirler yazınız.
Örnek. ...Bazıları... hâlâ heyecanlıydı. f) .................... temizliğe dikkat etmiyor.
a) .............. onu dikkatle dinledi. g) ............... çok erken kalkmış.
b) ............... memnun olmadı. ğ) .................. düğüne gelmedi.
c) ............... suçu kabullenmedi. h) ................ konuşmuyor.
d) .................. yararlanmıştı. ı) ………......... kendi derdine düşmüş.
e) Seni…………….......beğenmiş. i) ................. çocuğuyla kucaklaşıyor.
Bazı sözcükler isimlerin yerini soru yoluyla tutar. Bunlara Soru zamirleri denir: kim,
nereye, nerede, nereden, kimden, hangisi,ne, ne kadar gibi sözcüklerdir. Soru
zamirlerinin yanıtı isim veya zamirdir.
6-Aşağıda boş bırakılan yerlere örnekteki gibi uygun soru zamirleri yazınız. Daha
sonra da sorunun cevabını cümlenin karşısına yazınız.
Bana ...kim... kalem verecek? Sana ben kalem vereceğim.
a) Masada ............ var? ....................................................
b) Bu saatte ................ geliyorsun? ....................................................
c) Yarın ................ gideceksin? ....................................................
d) Maça ................ geldi? ....................................................
e) Kitabı ................. aldınız? ....................................................
f) ................. senin bisikletin? ....................................................
g) Teyzen .............. çalışıyor? ....................................................

You might also like