You are on page 1of 30

İNGİLTERE’DE DOKTORLUK REHBERİ

by Büşra Acar Sevim


Son güncelleme: 17.9.2018
Bir öneri:
Belge oldukça uzun olduğu için, yerinizde olsam bu belgeyi kendi google docs dosyama ya
da word dosyama kopyalayıp okuduğum/okumadığım yerleri işaretler, önemli bulduğum ve
sonra ya da ilerde tekrar okumak istediğim yerleri de ayrı bi yere kaydederdim.

İçindekiler (linklere tıklarsanız direk başlığın olduğu yere gidiyor, sırayla gitmeniz şart
değil):
1. Kullanım kılavuzu ve uyarılar
a. Terimler *YENI 31 Agustos 2018
2. Faydalı diğer kaynaklar (en önemli kısım, çok değerli kaynaklar! Hepsine
bakın)
3. Genel olarak İngiltere’de doktorluğa bakış
4. Sınavlar
a. Sınava hazırlanma motivasyonu YENİ 3.9.2018’da eklendi
5. Denklik (registration) başvurusu
6. İş bulma
7. Vize
8. İngiltere’de Uzmanlik Sistemi
9. Kişisel deneyimim/denklik ve işe girme sürecim
10. İngiltere'de yaşam
11. Maaşlar ve alım gücü
12. Eklemeler (Updates)
a. 16 Ocak 2018’de eklendi
b. 26 Ocak 2018’de eklendi Bawa Garba vakasi
c. 25 Agustos 2018’de eklendi (Busra ingiltere’de doktorluk SWOT analizi (Avantajlar
Dezavantajlar)
d. 25 Ağustos 2018’de eklendi (Jenni’nin Q&A Turkish doctors in UK’deki röportajına
cevabım - Agustos 2018)
e. 28 Ağustos 2018’de eklendi Giriş yazısına önemli yeni ekleme
f. 28 Ağustos 2018’de eklendi. Bawa Garba vakasi ayrintili ozet
g. 31 Ağustos 2018’de eklendi UK - GMC Registration Sonrası İçin - Büşra YENİ ***
h. Terimler *YENI 31 Agustos 2018
i. Sınava hazırlanma motivasyonu YENİ 3.9.2018’da eklendi

1. Kullanım kılavuzu ve uyarılar:


Elbette bunların hepsi benim deneyimime özgü ve herkesin durumu farklı olabilir. Bazı şeyler
değişmiş bile olabilir. Özellikle sağlık sistemiyle ilgili deneyimlerim, şu ana kadar sadece 1
hastanede çalıştığım için o hastaneyi yansıtıyor ve diğer hastanelerde durum çok farklı
olabilir.

Buradaki ve diğer yazdığım bütün rehberlerdeki bilgilerin doğruluğunu resmi kaynaklardan


teyit etmek sizin sorumluluğunuzdur, ben naçizane yol gösterebilmek için kendi kısıtlı bilgi ve
deneyimimi aktardım. Ayrıca bu ve benzeri belgeleri okuma işini abartıp olayı procastination
malzemesi yapıp yapmamak da sizin sorumluluğunuzdur, ama böyle bir şeye sebep
olmamak için uyarıyorum, dikkat procastination yapabilir! :) Sistemi anlamak önemli olsa da
şu an çok önemli olmayan detaylara fazla takılmamakta fayda var diye düşünüyorum. İlk
başta çok fazla yeni bilgi ve kavram olduğu için overwhelming gelme ihtimalinin farkındayım,
ondan hazmederek gidilmesi faydalı diye düşünüyorum. Buradaki tıp sistemini anlama
sürecim bana tıbba yeni başlayan halimi hatırlatıyor yeni bir sürü terimler, anlamadığım
meseleler vs. Zamanla oturuyor çoğu ama bitmeyen bir öğrenme süreci ama bir günde
doktor olamadığımız gibi bu işte de bir günde uzman olmaya çalışmaya gerek yok. Şimdilik
önümüzdeki yakın gelecekteki hedeflere daha çok ağırlık vermek daha mantıklı geliyor bana.

Umarım bu ve diğer hazırladığım rehberler işinize yarar ve yanlış değil doğru yönlendirir.
Başkalarının görüşlerini daima kendi süzgecinizden geçirmeyi unutmayın derim. Bu dahil,
başkalarının görüşlerine değer verme seviyesi bence Kim Milyoner Olmak İster
yarışmasında ‘telefonla/seyirciye sorma joker hakkı’nın konumu gibi olmalı :) Gerekirse bi
sormak mantıklı ama kararı yine kendiniz vermeniz lazım, zira hayat sizin ve sonuçlarına siz
katlanacaksınız ve sorumluluğun çoğu sizde.. Yeri gelmişken hayat dersimi de verdim :D
Kolay gelsin!

Niyetim ülkeyi doktorlarından etmek filan değil yanlış anlaşılmasın, ama bir sebepten bir
süreliğine de olsa buraya gelip çalışmayı düşünen varsa yol göstermek istedim. Zira kendim
bu sürece başladığımda burada hiç Türk doktor tanımıyordum ve nereden başlayacağımı
bilemiyor, Türkler veya Avrupa dışı ülkelerden buraya gelmenin mümkün ya da mantıklı
olduğunu bile bilmiyordum. Bu yüzden ben çektim siz çekmeyin istedim :)

Tüm rehberi tek seferde okumanıza/ öğrenmenize gerek yok, eğer zaten gelme kararınızı
verdiyseniz hep sadece bir sonraki aşamayı dert edin. Ama hem her şeyi içeren bir rehber
olsun hem de genel bir fikir verip kararınızı kolaylaştırmasını istediğim için her şeyden
bahsetmeye çalıştım.

Bu arada belgeye ara ara yeni uzun bir şey ekleyince içindekilerde eklemeler bölümüne link
koyuyorum, nadiren de ufak tefek kelime ve cümleleri değiştiriyorum, ama onları her
seferinde değiştirdim diye bildirmiyorum çok önemli bir değişiklik değilse. Belgenin en üstüne
güncelleme tarihi koyuyorum ama bu her şey güncel ve doğru demek değil, zaten bana
sorgusuz sualsiz inanmayın lütfen :) Önemli olduğu için tekrarlıyorum, deneyimle edinilmiş
bir bilgi: Her okuduğunuzu kendi süzgecinizden geçirmeyi unutmayın! Ben de bir
faniyim, kurum vs değilim, bir iddiam yok, sadece kendimce bir yardım çabası. Lütfen yüzde
yüz güvenmeyin, kendi araştırmanızla konfirme edin!! Sorumluluk kabul edilmez, uyarmadı
demeyin :) Bir de yer yer tarzanca Türkçesi için özür dilerim, biraz buradaki kavramlarla
bahsetmenin bazı konularda anlaşılması ve alışmanız için daha iyi olacağını düşündüğüm
için, bir de sanırım benim de Türkçem artık hafiften bozulduğu için ya da burada çalışıp
kavramları sürekli İngilizce kullanmaktan dolayı ilk aklıma öyle geldiği gibi yazıp düzeltmeye
üşenmekten öyle oldu, ara ara düzeltmeye çalışıyorum zaman oldukça.

Hatalarım için özür dilerim şimdiden ve affola.

ÖNEMLİ YENİ EKLEME 28 Ağustos 2018:


Malum bana baya bi soru gelmeye başladı bu rehber ve Turkish doctors in the UK
popülerleştikçe (planlayarak isteyerek olmadı bu durum, bunu yazarken bu kadar çok
yayılacağını hesaba katmamıştım doğrusu). Yardımcı olmayı istiyorum ama baş
edemeyeceğim bi noktaya gelmeye başlayınca bu uyarıyı yapmak durumunda kaldım:

Uzun okumak istemeyenler için özetle, bana veya başkalarına soru sormadan önce bunun
cevabını kendiniz bulmak için harcayacağınız çaba -ve sonucunda çok daha kapsamlı ve
sağlam bilgi edinme bonusu- ile, sorarak başkasına yaratacağınız külfeti bir teraziye koyup
bakın lütfen.
Herkesin değer yargıları farklı olabilir tabi, ‘ben kolay erişeyim de sorduğum kişinin sorunu,
üzülürse üzülsün, şimdi o düşünsün banane’ mantığı belki size daha doğru gelebilir. Bu
durumda diyebileceğim bir şey yok size ama bu yazının amacı benim sınırlarımı bildirmektir.
Şimdi siz düşünün :) Zira bırakın soruları, herkese tek tek bu açıklamayı bile yapmaya
yetişemiyorum, o nedenle bunu yazmak zorunda kaldım :)

Bu aslında sadece benim değil benzer durumdaki pek çok kişinin sorunudur diye tahmin
ediyorum. Gruplara soru yazarken bile bunu düşünmenizi tavsiye ederim naçizane.
Özetim bile uzun oldu, bu da benim kusurum, kusuruma bakmayın, şimdi esas kısma
geçiyoruz (:

Burası uzun ama lütfen okuyun, özellikle bana soru sorma niyetindeyseniz:

Eğer bana ya da diğer arkadaşlara özellikle de Turkish doctors in the UK gibi bi gruptan
ulaşıyorsanız paylaştığımız kaynakları da bulabilmeniz an meselesi ve işten bile değil diye
düşünüyorum, ya da bulmuş ve okumamış olduğunuzu.

Onun dışında arkadaşım söyledi, İngiltere’de doktormuşsunuz yardım edin diyene zaten
kendim grubu ve rehberin linki vermekten gocunmuyorum.

İngiltere’de doktorluk konusunda tavsiye vermek benim gelir elde ettiğim ya da bana bir
getirisi olsun, meşhur olayım filan diye yaptığım bir iş değil, elimden geldiğince gönüllü bir
yardım etme çabası. Hal böyle olunca her gelen soruya yetişmek, her görüşmek isteyenle
görüşmek gibi bir zamanım yok, öyle bir sözüm ya da sorumluluğum da yok bence. Benim
de kendi hayatım var malum :)

Sağolsun bana soru soranlar genelde en azından bir şeyler okumuş ve orada bulamadığı
spesifik bir soruyu soruyor ancak sorulan soruların da çoğu buradaki kaynaklardan veya kısa
bir google aramasıyla elde edilecek tarzda oluyor. Bir grup doktora google diye bir şey var,
orada arayın diye öğretecek halim yok ama benim durumuma empati yapmak aklınıza
gelmemiş olabilir ondan benim açımdan durumu göstermek istedim.

Daha kolay empati yapabilmeniz için şöyle düşünün, hastalarınıza bilgi vermek için bir site
hazırlamışssınız, ama orada yazdığınız bilgileri okumayıp ya da kolayca başka bir şekilde
elde edebilecekleri halde üşenip mesela ‘sizden nasıl randevu alırız’ gibi, bir bilgiyi soran her
gün onlarca insan var. Elbette herkes kolayını istiyor, anlıyorum, özellikle devrimizin bir yan
etkisi, yalnız bu kolaylık kendimiz çabalamak yerine başkasının bizim yerine çabalamasını
istemeye dönüşmemeli bence. Benim hemen yazabileceğim bir şeyi 3 gün araştırın da
demiyorum, zaten makul sorulara elimden geldiğince cevap veriyorum. Ama bazen benim
sizin yerinize 3 günlük araştırma yapmam gereken sorular gelebiliyor :) Tabi beni bu konuda
uzman sanmanızdan da kaynaklanıyor sanırım, özellikle uzmanlık denkliği konusunda çok
az bilgim var zira işim olmadı, örneğin o konuda yardımcı olamıyorum veya hiç ilgimi
çekmemiş bir bölümün uzmanlığı hakkında vs.

Bu belgedeki bence en önemli bölüm, yeni değişimle 2. sıraya aldığım 'Faydalı diğer
kaynaklar' bölümü. Lütfen oradaki kaynakları iyice inceleyin, orada çoğu sorunuza yanıt
bulacaksınız ve benim size mesajla yazacağım cevaplardan çok daha kapsamlı ve faydalı
olacaktır. Bana gelen soruları zamanım olursa yanıtlamaya çalışsam da cevap veremeyince
hem ben üzülüyorum hem de siz cevapsız kalmış oluyorsunuz. Daha da kötüye giderse beni
burada aktif olmaktan soğutacağından korkuyorum..
Mesajlarınızı görmezden de gelemiyorum, belki benim cevabımı bekler durursunuz
hayatınızı etkiler diye düşünmeden edemiyorum. Ondan baştan söyleyeyim dedim, lütfen
kendiniz araştırmadan sormayınız.

Bu uyarının bi amacı da, cevap vermediysem sebebinin burada yazdıklarım olduğunu


bilmeniz. Ya yardımcı olamayacağım bir konudur ya da zaten kolayca bulabileceğinize
inandığım. Zaman olursa kaynağa yönlendirmeye çalışıyorum ama herkese uzun uzun
cevap verme şansım yok.

Eğer gerçekten arayıp uğraşıp bulamadıysanız, emin olamadıysanız, önce gruplarda arayın,
sonra sorun. Zira ben de uzman değilim her konuda, her şeyi bilemiyorum. Özellikle Turkish
doctors in the UK ve IMGs in the UK https://www.facebook.com/groups/IMGs.in.the.UK/ çok
güzel gruplar bu konuda. Bilmeyenler için, gruplar içinde anahtar sözcükle aramak için bir
yer oluyor, bilgisayarda açarsanız sol sütunda, telefonda açarsanız tepede hemen grup
fotoğrafının altında. Bulamadıysanız bunu da google’a ‘how to search in a facebook group’
diye yazıp bulabilirsiniz :)

Gruba sorarsanız hem tüm sorular hep bana gelmiş olmaz zamanı olan isteyen cevap verir.
Ayrıca genelde pek çok kişi benzer şeyleri merak ettiği için başkaları da faydalanır ve
zamanla bu grup pek çok soruyu içeren yararlı bir kaynak haline gelir, gruba bile sormadan
grup içinde aramayla cevabınıza erişebilirsiniz. Zaten İngilizceniz yeterince iyiyse (değilse de
İngiltere’ye gelmeye çalışıyorsanız biraz geliştirmeniz için de faydası olur) ve Türkiye’ye
spesifik bir soru değilse, aklınıza gelecek soruların çoğu daha geniş yabancı gruplarda ya da
http://omarsguidelines.blogspot.com/ veya https://naseersjourney.com/ gibi bloglarda
cevaplanmış durumda, sadece birazcık aramayla bulunuyor. Bazen bana gelen sorulara da
ben de buralardan arayıp cevap buluyorum. Ayrıca gruba sorarsanız içimden daha çok
cevap vermek geliyor doğrusu (biri şu işi yap derse yapmanın daha zor gelip kendiniz
gönüllü olup yaparsanız daha istekli olunması gibi). Tabi kişisel bilgilerinizi gruba yazmak
istemiyor olabilirsiniz o durumlarda anlarım.

Umarım amacım yanlış anlaşılmaz ve kabalık etmiş olmam ve kırıcı olmadan derdimi
anlatmayı başarabilmişimdir. Bi de uzattım sanırım yine. Bu konuda uğraşmam lazım biraz
daha :) Dedikleri gibi zamanım olmadığı için uzun yazdım :D

Birini kırdıysam affola. Mümkün olsa nazik ve güzel yorum ve teşekkürlerinize uzun uzun
cevap vermek, her yazanla uzun uzun muhabbet etmek isterdim.

Sadece soru sormadan önce kolaya kaçmadan biraz düşünmenizi rica ediyorum, zira
hepimizin zamanı değerli, ben de tek bir insanım ve 24 saatim var günde herkes gibi :)
UK’deki doktorlukla ilgili terimler ve kavramlar:
Buradaki terimler daha çok UK’de doktor olarak çalışmaya başlayınca lazım olacak
kavramlar ama sistemden bahsederken de bunlara değindiğim için bilmenizde yarar var.
Terimleri öğrenirken de sistem hakkında da bilgi edinmiş olacaksınız aslında. Benim hepsini
kavramam baya bir süre aldı zira böyle bir şeyin varlığı ve bu terimleri önceden araştırıp
öğrenmek bile aklıma gelmemişti, yeri geldikçe çile çeke çeke öğrendim :)
Ama bu kısmı isterseniz sonraya da bırakabilirsiniz zira bazıları çalışmaya başlamadan çok
ihtiyacınız olacak şeyler değil.
Her şeyde olduğu gibi bu konuda da Ömer’in baya iyi bir yazısı var zaten, mutlaka okuyun
zira çok daha fazlası var:
http://omarsguidelines.blogspot.com/2017/07/common-terms-used-in-nhs-img-may-
not-be.html
Ben de belki Ömer’in açıklamalarına rağmen bir de Türkçe karşılığı da duyulsa iyi olacağını
düşündüğüm bir kaç şeyi aşağıda açıkladım.
Not: Her konuda resmi guideline’ları ve resmi bilgi kaynaklarını takip etmenizi öneririm,
benim verdiğim tıbbi bilgi ile iş yapmayınız, sorumluluk kabul edilmez.

Handover: hastayi devretme


Cannula : damar yolu
“To bleed a patient”: kan almanın doktorlar arasında en çok kullanılan söyleme şekli
TTO = To take out = discharge summary: Epikriz. Hasta giderken yazılan özet. Çömez
doktorlarin en önemli işi :) Bu summary GP’ye de gidiyor. Discharge ilaçlarını genelde
pharmacistler ayarliyor ama bazen saçma saatlerde acil discharge olursa ilaçlara kendin
karar vermen gerekebiliyor, ama mutlaka son aşamada da olsa nöbetçi eczacı kontrol
ediyor.

Clerking
Bir hasta hastaneye yatırılmadan önce alınan ayrıntılı öykü alma, muayene yapma ve ilk
gereken tedavisini, testlerini vs planlayıp ayarlama işine deniyor.

Take:
Acilden dahiliyeye yatış için yönlendirilen hastaların yatışında sorumlu olma nöbetine verilen
ad. Gün boyu clerking yapılıyor yani.

Lacking capacity: Hastanın karar verme yetkisine sahip olmama durumu. Ama genelde
spesifik bir konuda karar vermeye kapasitesi olup olmadığı ölçülmeli. Yani hasta örneğin eve
taburcu olma zamanı ile ilgili karar veremeyebilir ama yemeğini seçme ya da başka bir
konuda karar verme yetkisi olduğu düşünülebilir. Çok sık karşılaşılan bir mevzu. Hangi
bölümde çalışsanız burada consent mevzuları çok yaygın olduğu için ve özellikle de yaşlı,
demanslı hasta çok olduğu ve ekseriyetle self discharge etmeye çalıştıkları için nöbet
sırasında kendi başınıza hastanın kapasitesini değerlendirip çıkmaya hakkı var mı
değerlendirmeniz gerekiyor. UK’deki bir kültür farkı da hasta kapasitesi olsa bile taburcu
olmak isterse tüm riskleri anladığına emin olmanız (“riskleri biliyo musun?” diyerek değil,
gerçekten tek tek üzerinden geçerek) ve kalması için elinizden gelen tüm ikna ve tatlılığı
kullandığınıza emin olmanız ve bunu çok net bir şekilde dökümente etmeniz şart.
Türkiye’deki gibi kağıdı imzalatıp sorumluluktan kurtulma diye bir şey yok :) Bence doğrusu
da bu. Şaşırtıcı şekilde taburcu olmak isteyen hastalardan ikna ile kalmayan çok az gördüm
yani işe yarıyor.
Kapasite nasıl ölçülür konusunda güzel bir kaynak:
https://www.medicalprotection.org/uk/articles/assessing-capacity
NEWS Score: National Early Warning Score
https://www.rcplondon.ac.uk/projects/outputs/national-early-warning-score-news-2
Hastanın vitallerinden hesaplanan bir skorlama. Türkiye’de pek çalışmadığım için bu tarz bir
skorlama kullanılıyor mu bilmiyorum açıkçası, cahilliğime verin. UK’de her hastanın bu
NEWS skoru belli bir sıklıkta hemşireler tarafından vitalleri alınınca hesaplanır, yüksekse
size haber verirler. Bu konuda her trust (hastane grubu)nun farklı guildelineları olabilir ama bi
fikir vermesi açısından şu linkte kaç puan olursa ne yapmak lazım olduğunu belirtiyor:
https://www.rcplondon.ac.uk/file/9435/download?token=Y4qHO-x8 ,
Tabi hastanın diğer backgroundu, NEWS skorunun trendi ve içeriği vs de çok önemli.

I-mobile: King’s College Hospital’da adı buydu, başka trust/hastanelerde başka benzer
adlarda olabilir, hiç olmayabilir. Hasta kötü durumdaysa aranan ve uygun görürlerse hemen
yardıma gelen, yine uygun görürlerse yoğun bakıma alma kararı veren ekip. Aslında bunlar
zaten yoğun bakım ve anestezi asistan, uzman ve hemşireleri. Önce hemşiresi geliyor sonra
gerekirse registrar, çok kompleks hasta ve kararsa consultant. Kelimenin tam anlamıyla
hayat kurtarıcı, hem sizin hem hastaların :) Gerekirse aramaktan çekinmeyin.

Ceiling of care: Hasta kötüleşirse yapılabileceklerin en üst sınırına deniyor. Örneğin ward
based care mi ITU (buradaki yoğun bakının adı)’ya mı gidecek vs
Escalation plan de benzer bir kavram ceiling of care’e. Hastanın Escalation plan’ı var mı
demek resuscitation statusuna karar verilip gerekli dökümantasyon ve belgeler halledildi mi
demek.
DNAR: Do Not Resuscitate. UK’de her yatan hastanın baştan bu durumuna karar verip
sisteme girmeniz gerekiyor. Genç, sağlıklı ve basit bir şeyle yatmış hastaya sormanız şart
değil, direk For resuscitation koyabilirsiniz ama ileri yaşta bir sürü komorbiditesi olan
hastaya sormadan For resuscitation demek çok yanlış burada. Sormadan DNAR koymak da
tabi.
Kararı doktor verir ama kapasitesi varsa hastaya, yoksa aileye bildirmek ve görüşlerini
dinlemek ve tabi bunu dokümante etmek şart.
Ve tabi DNAR bir şey yapmayalım demek kesinlikle değil, hatta peri arrest ve tabi ki hele
arrest olmasını engellemek çok daha önemli bir hale geliyor zira kalbi durursa başka bir şey
yapamıyoruz.
Bir de DNAR’in seviyeleri var.

DNAR Level 1: Sadece ward based care yani yoğun bakıma bile gidemez, serviste ne kadar
tedavi sağlanabiliyorsa o kadar. Bunun da alt başlıkları olup tek tek seçilebiliyor.

DNAR Level 2: ITU’ya gidebilen hasta.

Kim DNAR olur kim Level 1 kim Level 2 olur vs durumları deneyimle edinilen bir şey.
Türkiye’den farklı olduğu kadar aynı zamanda çalıştığınız hocaya vs de bağlı. Biraz göreceli
bir kavram olduğu için çok keskin çizgiler yok ama başlarda sora sora göre göre kim uygun
kim değil anlıyorsunuz. Bu konuyu hastayla konuşmak da ayrı bir sanat.

Bu konuda güzel bir kaynak:


Decisions relating to cardiopulmonary resuscitation

OD: once a day


BD: twice a day
TDS: three times a day
QDS: four times a day
POC: package of care - eve gelen hasta bakıcı. Bu da BD, TDS, QDS filan oluyo genelde.
Günde birkaç kez ugrayip ilaçlarını veriyorlar, gerekirse yataktan sandalyeye filan
geciriyorlar, lazım bişi varsa yapıyorlar. Sosyal hizmetler sisteminin bir hizmeti, kimini devlet
ödüyor kiminde hasta duruma göre.

PT OT : Physiotherapy and Occupational Therapy. Genelde beraber çalışıyorlar,


ayrımlarından pek emin değilim. (Aslında ayrı meslekler ama beraber çok sık kullanılıyor,
ama PT nerde ÖT nerde gibi ayrı ayrı da kullanılıyor)
Physiotherapy (PT)- Daha çok mobilite işlerine bakıyor, hasta baseline mobilitesinde mi değil
mi diye değerlendiriyorlar, değilse ona göre egzersiz, evine ekipman filan ayarlıyorlar.

Occupational Therapy (OT) - Hastanın ev durumunu kendisine uygun mu, bakıcı (POC)
lazım mı ya da bir süre bed based rehab denilen geçici huzurevi tarzı yerde biraz daha
yoğun gözetimde fizyoterapi vs alması, yardımla yürütülmesi filan gerekiyorsa o kararları alıp
ayarlıyorlar. Ev içinde merdiven çıkması gerekiyor ama çıkamıyorsa eve stairlift yapılması ya
da tuvaletin alt kata yapılması, tuvalet yerine commode denilen büyükler için oturak gibi alet,
hoist denilen hastanın oturduğu yerden ayağa kalkmasına yardımcı olan alet, yatak yarası
varsa hava yatağı vs tarzı ekipmanları ayarlıyorlar. Hastalar tıbben taburcu olmaya uygunsa
bile bunlar ayarlanmadan gidemiyor.
Bazen de evsiz hastalar olabiliyor, olay tamamen sosyal bi durumsa social worker denilen
insanlar gelip bu işleri hallediyor. Safeguarding denilen hastanın evde bakıcı ya da beraber
yaşadığı insanlar tarafından abuse edilmesi gibi durumlar varsa da buna social workerlar
bakıyor.
Neredeyse her şeyin bi özel ekibi var. Her hastane aynı olmayabilir ve anca o hastanede
biraz çalışınca orda ne tarz ekipler var öğreniliyor ama birçok yerde benzerleri vardır
tahminim. Özellikle CNS denilen Clinical Nurse Specialist kavramı çok yaygın. Belli alanla
uzmanlaşmış hemşireler. Örneğin ACS CNS diye bir kişi var, Acute Coroner Sendrom
şüphelendiğiniz hastayı onlara yönlendiriyorsunuz, onlar hastayı değerlendirip
konsültanlarına danışıp size planları söylüyor.
Sonra psikiyatrinin de Psychiatry Liasion Nurse diye bir ekibi var, acilde intihar riski olan
acil psikiyatrinin görmesi gereken bir hasta varsa onlar görüyor.
Psychiatry Liasion psikiyatrinin, hastanede yatan diğer bölümlerdeki tıbbi hastalara pskiyatri
konsültasyonuna giden bölümüne verilen isim. Diğer bölümlere danışmanlık yaptığı için adı
bu.

Trust (Hastaneler grubu): Bizde olmadığı için ve direk çevirisi olmadığı için anlaması zor
bir kavram. Örneğin Guys and St Thomas (GSTT) - tam adıyla NHS Foundation Trust, bir
trust. Ama biri London Bridge biri de Westminster’da iki ayrı hastanesi var. Ama bu iki
hastane (daha fazla da olabilir) kollektif olarak GSTT Trust’ı olarak anılıyor ve bu iki hastane
de aynı trusta ait oldukları için ortak guideline vs kullanıyor, traineeler (resmi training gören
doktorlar) filan bi rotasyonu Trust’ın bi hastanesinde diğerini öbüründe yapabiliyor.

Deanery: Bu iyice kafa karıştıran bi kavram, trustin daha da büyüğü, belli bir bölgedeki
trustların bir araya gelip oluşturdukları küme. Özellikle training işlerinde başvurular spesifik
hastane veya trustlara değil, deanary’ye yapılmak zorunda, dolayısıyla o deanery içinde
sonra hastane hastane geziliyor her rotasyonda.

F1: Foundation year 1: Bizdeki intörnlük gibi ama bunlarda mezun olduktan sonra ve
maaşlı oluyor. 1 sene. Ben trust grade yani gayri resmi olarak 8 ay yaptım ilk deneyim olarak
(intörnlük sonrası çalışma deneyimim pek olmadığı için).
F2: Foundation year 2: İntörnlük sonrası ilk sene, ama yabancı doktorlar için zorunlu değil,
en az 3 ay SHO seviyesinde çalıştıktan sonra alternative evidence for Foundation
competency imzalatmak yeterli, ingilizler gibi 1 sene bunu yapmamız gerekmiyor, ama
isterseniz resmi veya gayri resmi versiyonunu yapabilirsiniz.

CMT: Core Medical Training: F1 ve F2 bittikten sonra yapılan, şimdiye kadar 2 senelik,
artık 3 senelik, 4/6 ayda bir farklı rotasyona geçilen, pek çok dahili specialty trainingi için
(ama sadece dahiliye değil, örneğin nöroloji, derma, enfeksiyon vs için de) yapılması
gereken resmi training kısmı. Bundan sonraki aşama registrarlık yani specialty training. GP
olacaksanız buna gerek olmadan direk F2dan sonra GP traininge geçiliyor.

SHO: Senior House Officer: İntörnlüğünü yapmış, ama henüz registrar olmamış, bir nevi
çömez asistan. Ama 1 yıldan 6 yıla kadar deneyimi olan versiyonları olabilir. F2 da CMT de
bir tür SHO. Trust grade iseniz JCFler de genelde SHO oluyor.

Registrar: SHOdan sonra, konsültan(uzman)dan önceki aşama, specialty training yapan


veya onun seviyesinde ama trust grade registrarlık yapan kişi. 4-5 senelik bir eğitim oluyor,
genelde F2 + CMT bitirmiş oluyor.

JCF (Junior clinical fellow): Bir çeşit trust grade SHO.

Trust grade: resmi trainingde değilseniz ve normal kat doktoru denen sözleşmeli
çalışıyorsanız bu ad veriliyor. Genelde JCF adı da veriliyor buna, JCF bir tür trust grade bir
iş. Yalnız pratikte genelde resmi traininglerle aynı eğitim olanakları sunuluyor, sadece
asistanlık olarak geçerliliği yok. Ama F2 competency’ye göre biraz daha zor olsa da CMT
yerine saydıran da duydum portfolio vs ile.

Resmi training: senede bir kez, resmi ve ulusal şekilde başvurulan, girmesi yabancılar için
bir tık daha zor olan, belli sistematik kuralları ve yerleştirme sistemi olan, F2, CMT, GP
training, specialty training gibi işler. Muhtemelen ilk işiniz bu şekilde olmayacak.
Bleep (hem isim hem fiil olarak kullanılıyor): Çağrı cihazı. Çok eski bir teknoloji, 3310 gibi
duruyor. Pille çalışıyor. Temel fonksiyonu biri sizi telefondan çaldırınca hangi numaradan
aradığını göstermesi ve bu sırada çok sınır bozucu şekilde ötmesi :) Bir de kardiak arrestleri
duyurması. O kişiyi bundan arayamıyorsunuz, bi telefon bulup o numaradan hemen geri
aramanız lazım o kişi sizi aradığı telefonun önünde beklerken. Herkesin genelde 3-4 haneli
bir bleep numarası oluyor. Nöbetçi numaraları, danışılacak kişilerin numaraları sabit. Bu
sayede bir yerde locum bile çalışsanız ilk gününüz de olsa ‘Kardiyoloğun cep numarası ne ki
acaba?’ diye bir derdiniz olmuyor. Herkes ulaşmak ve herkesin size ulaşması bir nevi
kolaylaşıyor ve ulaşılamama bahaneniz kalmıyor gibi bir şey :) Pili bir ay filan gittiği için şarj
problemi de olmuyor. Bunlara switchboard denilen danışmadan ya da hastanenin
intranetinden veya induction app denen gayriresmi uygulamadan ulaşabiliyorsunuz. Başka
hastaneden, ya da cep telefonunuzdan filan da arayabiliyorsunuz, o durumda daha onlar
hatta beklerken cevap vermeniz lazım, ya da onlar ses kaydı bırakabiliyor. Çekim gücü çok
yüksek, benimki hastaneye 1 saat yürüme mesafesindeki evimden duyuluyordu, eve
götürürseniz pilini çıkarmayı unutmayın :) Herkesin gündüz bi kendi bleepi oluyor (size özel
bi numara, dökümantasyonlarınıza yazdığınız için ya da çalıştığınız servisteki sizi bilen
insanların bildiği bir numara) bir de nöbet bleepini veriyorlar nöbetçiyken - sabit herkesçe
ezbere bilenen bir numara. Bu alete sizin yüzünüzden bir şey olursa ödemeden sizi sorumlu
tutabilirler, 300£ imiş bu kuluşturluğüne rağmen. Pili biterse veriyor switchboard :)
Bunun alternatifi, wifi telefon dedikleri, kablosuz ‘ev telefonu’ gibi hantal bir eski tarz telefon
da verebiliyorlar önemli görevdeki kişilere. Örneğin imobile, nöbetçi registrarlar vs.
BNF: British National Formulary. Vademecum. Telefonunuza indirmeniz whatsapp kadar
elzem olan bir uygulama. Emin değilseniz buradan bakma kültürü tavsiyenin de ötesinde
zorunluluk seviyesinde.

Induction app: Diğer bir mutlak gerekli olan telefon uygulamasi. Pek çok hastanenin
directory’si var. Kendi çalıştığınız hastaneyi seçiyorsunuz, sonra ne zaman bi yeri
aramak/bleeplemek gerekse burdan hemen numarasini hızlıca öğrenebiliyorsunuz (alternatifi
bilgisayarda kötü bir arama sisteminde o numarayı bulmaya çalışmak ya da switchboard
(santral)ı aramak ama güvenin bana en hızlısı bu, zaten herkes bunu kullaniyor)

Switchboard: Santal/operator. Hastaneyi arayanların ilk bağlandığı numara. Bazen hocalara


ulaşmak için bunları arayıp bana filan hocayı bağlayın demek gerekiyor (her hoca
numarasını vermiyor, onların bleepi olmuyor genelde). Veya bir sebepten numarasını
bulamadığınız bir bölüm için yardımcı oluyorlar.

Doctor’s mess: Doktorların ara verdiklerinde (genellikle öğle arası) ya da nöbetlerde


beraber oturup yemek yiyebilecekleri, oturup sohbet edecekleri ortam. Genelde bir aylık
ücreti olur ve onu öderseniz kartınız orayı açabilir. Birkaç koltuk, çay kahve, atıştırmalık,
mikrodalga vs içeren mutfak gibi bir yer olur, TV olur. UK’de hastanelerde koltuklu yataklı
filan doktor odası diye bir kavram olmadığı için nöbetlerde yatılabilecek tek yer burası oluyor,
o da çok sınırlı. Zaten Büşra - İngiltere'de doktorluk SWOT Analizi (Avantajlar
Dezavantajlar)
https://docs.google.com/document/d/1wn4Lziv2WjGEWk24lJi5Ip9NchP114kEyxtRmmmBHe
I/edit rehberimde bahsettiğim gibi burada gece nöbetlerinde uyumaya nadiren zaman oluyor
ve nöbetler 12 saat olduğu için ertesi gün eve gidecek olunca nöbette uyuma kavramı
Türkiye’deki kadar normal ve yaygın değil. Biraz yadırganabiliyor da.

2. Faydalı diğer kaynaklar (en önemli kısım, çok değerli kaynaklar!


Hepsine bakın)
İngiltere’de doktor olmakla ilgili aşamalar için edinilecek en temel bilgi kaynakları:

1. Websiteleri
a. http://www.gmc-uk.org/ (İngiltere’deki Tabipler Birliği gibi ama denklik ve
doktorluk lisanslarını da düzenliyorlar)
b. https://specialtytraining.hee.nhs.uk/ UK’de uzmanlıkla ilgili resmi websitesi.
Bu konuyla ilgili pek çok bilgi ve kaynak mevcut
c. https://www.jobs.nhs.uk/ Non training işler için tek ihtiyacınız olan başvurma
sitesi
d. https://www.oriel.nhs.uk/ Resmi training işleri için başvurma sitesi (başvurular
sadece belli zamanlarda açılıyor)
e. www.bma.org.uk Buranın Tabipler Birliği gibi. Üye olursanız pek çok ücretsiz
güzel online eğitimleri de var.
f. http://www.foundationprogramme.nhs.uk/ Foundation programıyla ilgili bilgiler
g. https://www.doctors.net.uk/ ücretsiz güzel online eğitim modülleri sitesi.
Özellikle çalışmaya başladıktan sonra CPD (Continuing professional
development)’ler için.
2. Büşra’dan diğer kaynaklar:
a. Büşra IELTS rehber:
https://docs.google.com/document/d/1SqrWwe3SQo0iI-
Ze_b_x4o6H8zIMFnkrsu09iJBzF10/edit?usp=sharing
b. Büşra - İngiltere’de doktorluk SWOT Analizi (Avantajlar Dezavantajlar)
YENİ ***
https://docs.google.com/document/d/1wn4Lziv2WjGEWk24lJi5Ip9NchP114kE
yxtRmmmBHeI/edit
c. Q&A (Röportaj) Turkish doctors in UK - Busra’nın cevabı YENİ ***
https://docs.google.com/document/d/1fZJMeItqYKQQiV2GDU8yXi53gzXC57
5fMgXEnF9c2-Q/edit
d. UK - GMC Registration Sonrası İçin - Büşra YENİ ***
https://docs.google.com/document/d/1y096KEwju9uH_hoUFPOaxH2JGcRH4
LAdIUFwziQPz_4/edit?usp=sharing

3. Bloglar
İngiltere’de doktorluğa dair neredeyse her bilgiyi bulabileceğiniz çok çok önemli ve
faydalı iki blog. Sadece sınavlar değil denklik ve sonrası için de ayrıca İngiltere’de
yaşamla da ilgili pek çok faydalı bilgiler var. Aklınıza ne soru geliyorsa önce bir
buraya bakın:
https://naseersjourney.wordpress.com/
http://omarsguidelines.blogspot.com.tr/

4. Facebook grupları

a. Turkish doctors in the UK (İngiltere’deki Türk Doktorlar) Facebook


grubu
https://www.facebook.com/groups/336132046801683/?fref=nf
(benzer pek çok daha kaynak ve bilgiyi bulabileceğiniz):
PINNED POSTA VE FILES KISMINA BAKIN (TÜM KAYNAKLAR ORADA
LİSTELENMİŞ):
PINNED POST:
https://www.facebook.com/groups/336132046801683/announcements/
FILES:
https://www.facebook.com/groups/336132046801683/files/

b. IMGs in the UK Facebook grubu


https://m.facebook.com/groups/1410166795683024?multi_permalinks=16097
92662387102&notif_t=group_activity&notif_id=1499870997942560&ref=m_n
otif
Bu yukardaki Omar Alam Facebook'ta IMGs (international medical graduate)
in the UK diye de bi grup kurdu, daha çok is bulduktan sonraki şeylere
yönelik, ama bloğuna yeni bir şey ekledikçe burada haber veriyor, burada
IMGler buluşması filan ayarlıyorlar, yine de üye olup orada geçen
muhabbetleri takip etmenizde fayda var, insanlar çalışmaya başladıktan sonra
nelerle uğraşıyor neleri dert ediyor vs görmüş olursunuz. Ayrıca tüm bu ve
benzeri facebook gruplarında, takip edince göreceğiniz gibi aklınıza takılan
her soruyu sorabilirsiniz ve çoğunlukla bir cevap alırsınız. Ayrıca files
bölümünde de yararlı bilgiler oluyor.
Bu grubun files kısmında yararlı blogların ve kaynakların bir listesi var:
https://www.facebook.com/notes/imgs-in-the-uk/useful-blogs-and-
guidelines/1410182152348155/

c. PLAB facebook grubu


https://www.facebook.com/groups/doctor.plab/
Bu sistemle ilgili bildiğim çoğu şeyi bu gruptan öğrendim. Buranın
dosyalar bölümünde sınav için gerekli her türlü kaynak bedava var. Ayrıca
sınavları geçen insanlar tecrübelerini de oraya yazıyor. Binlerce doktor
birbirine bu konuda destek oluyor ve bir sorunuz varsa oraya yazınca mutlaka
bir cevap alırsınız. Ayrıca sınavlara çalışırken oradan bulunan insanlarla
Whatsapp’tan filan çalışma grubu oluşturmak da çok yaygın bir şey ve bence
çok işe yarıyor. Sadece sınav çalışma için değil, beraber doğru kaynakları
derleyip toparlamak, birbirini motive etmek, bilgi paylaşımı vs için de çok
önemli.
d. PLAB2 and GMC registration facebook grubu
https://www.facebook.com/groups/947364591943574/
e. Grup değil ama kişi Ehtasham Junaid
https://www.facebook.com/ehtasham.junaid?fb_dtsg_ag=Adw4lijoBOd6RCKX
PWbTSfswX2sSrnaQ4Zl62c04t9swDA%3AAdyDSIc96kwqNE4zBUqROtsaF
BUW0VRjNK0UbFHM0XZ-pA
Yine yabancı bir doktor olup şu an Psikiyatri’de uzmanlık yapan bir doktor
(Ehtasham Junaid) çok faydalı videolar hazırlayarak İngiltere’de uzmanlık
aşamaları hakkında çok sorulan sorulara cevap veriyor. Bunları Facebook
sayfasında yayımlıyor. Sorulara da genellikle cevap vermeye çalışıyor:

5. Diğer faydalı rehber, döküman ve web sayfaları


a. Jenni Tapanila’nın yaptığı örnek UK’de geçim masrafı senaryoları (çok
faydalı ve gerçekçi olduğunu düşünüyorum)
https://docs.google.com/spreadsheets/d/1d2hY_nm7NOyHJybwt0U8uTuORl9
XtFXC8nVn0oYzxxs/edit?usp=sharing
b. GMC Good Medical Practice
Buradaki etik kurallar vs konusunda fikir vermesi açısından GMC Good
Medical Practice’i şimdiden okumanızı şiddetle öneririm
https://www.gmc-uk.org/ethical-guidance/ethical-guidance-for-doctors/good-
medical-practice
c. UK’de doktor olarak çalışırken nasıl bir etik anlayış beklediklerini anlamak için
çok faydalı olan, normalde Foundation Programa girebilmek için geçilmesi
gereken sınav örneği http://sjt.foundationprogramme.nhs.uk/
d. Medical İnsurance şirketlerinin sitelerinden UK malpraktis vaka örnekleri var.
http://www.medicalprotection.org/world/education-publications/case-reports
e. BMA’dan ‘A year in the life of a junior doctor’
https://www.bma.org.uk/features/yearinthelife/
f. İngiltere’de uzmanlık aşamalarını açıklayan çok güzel bi rehber Postgraduate-
Medical-Training-in-the-UK.pdf linki:
https://drive.google.com/file/d/0BydgNhZNptX5VWUwVUFiamRfaW8/view?us
p=sharing
Blog linki de var aynısının:
https://varthika23.wordpress.com/postgraduatemedicaltrainingintheuk/
g. Kitap önerisi:
Adam Kay - This is going to hurt
http://www.thisisgoingtohurt.co.uk/
İngiltere'de 10 yıl doktor olarak çalışmış, Kadın doğum konsultanı (uzmanı)
olmasına ramak kala yaşadığı bir olaydan etkilenerek doktorluğu bırakan bir
doktorun, çalışırken aldığı notlardan derlediği kitabı 'This is going to Hurt'. Tabi ki
biraz daha eski zamanlarda geçiyor -çok da eski olmasa ve çok şey hala aynı
olsa da- ve onun çalıştığı hastanelerle bölümlerle ve kendi görüşleri ile beslenmiş
vs ama ben yine de yaşadıklarımla ve hissettiklerimle çok paralellik gördüm.
Bence NHS koşullarına ve genel olarak doktorluğa gayet gerçekçi bir bakış açısı.
Ben şahsen çok sevdim, fayda gördüm, yalnız olmadığımı hissettim, mesleğin
hem güzel hem zor yönlerini samimi bir şekilde ve bazen belki herkesin
kaldıramayabileceği bir dürüstlük ve çarpıcılık seviyesinde anlatmış. Yazı dili de
çok akıcı ve baya esprili de. Genç bir İngiliz doktor nasıl düşünür yazar vs
konusunda da güzel bir örnek, dili geliştirmek için de iyi. Yazarı çeşitli
programlara da çıkıyor, internetten videolarını filan bulabilirsiniz.
Doğrusu bu kitabı gördüğüm her doktora tavsiye edesim hatta imkan olsa hediye
edesim geliyor, sadece burada çalışanlara da değil. Hatta isterdim ki baya
dünyadaki HERKES okusun zira doktora işi düşmeyen bir insan yok gibi bir şey.
Ama özellikle burada çalışmayı düşünen veya çalışmak üzere olan hatta
halihazırda çalışan tüm doktorların okuması lazım bence. Hastaların ve diğer
sağlık çalışanların da! )

h. Bekran Sarsılmaz'ın yazdığı rehber (her seferinde bu linkten ulaşırsanız


güncelliyor):
https://drive.google.com/file/d/0ByYpu2xlyNkLbU9GenVxUjlkVnM/view

6. Videolar/Belgeseller/İzlemelik
Buradaki günlük hayat İngilizcesine ve kültüre alışmak için UK televizyonlarında
yayınlanan güncel dizileri, programları takip etmek çok faydalı oluyor. Üzerine bir de
bunun doktorluk için daha lazım versiyonu için de doktor dizileri, hastanelerde çekilen
belgeseller filan oluyor bi hayli. Buradaki hastane ortamını anlatması için özellikle
belgeseller baya gerçeğe yakın oluyor. Biraz araştırın bulursunuz eminim. Ben denk
geldikçe buraya ekleyeceğim, sizin de böyle önerileriniz varsa söyleyin.
a. Doktorlukla ilgili
i. BBC’nin çektiği Panaroma isimli Hadiza Bawa Garba ile ilgili
belgesel:
https://www.bbc.co.uk/iplayer/episode/b0bh32lj/panorama-doctors-on-trial
Hadiza Bawa Garba, ölen hastasının kendisini dava eden ailesi ve
GMC'nin başkanı Massey ile röportaj, izlemenizi tavsiye ederim.
Yalnız bu link sadece İngiltere'de çalışıyor, İngilteredeyseniz de TV
licence ödenen bir evde yaşamıyorsanız, kapınıza TV licence'cılar gelirse
karışmam :) --ödemiyorsanız canlı olarak hiçbir kanalı ayrıca canlı ya da
:)

değil BBC'nin iplayerda yayınladığı hiçbir şeyi izleyemezsiniz-


ii. Just a routine operation
https://www.youtube.com/watch?v=VndU2zap_Rg&feature=youtu.be
Tıbbi hatalarda situational awareness ve human factor olaylarıyla ilgili
çok güzel bir yaşanmış vakanın örneği
iii. 24h in the A&E (Acil Servis)
Londra’daki iki büyük hastane olan St George and King’s College
Hospital’da çekilmiş, çok gerçekçi belgeseller
https://www.channel4.com/programmes/24-hours-in-ae
iv. Junior Doctors Your Life in Their Hands S1 E2
https://www.youtube.com/watch?v=t31kD51wjYE
v. Foreign Doctors are Coming
https://www.channel4.com/programmes/the-foreign-doctors-are-coming/on-
demand/66748-001
Channel 4’un yaptığı, yabancı doktorların GMC registration alma sürecini
gösteren belgesel

Bence sürece henüz başlamamışlar için de nasıl bir süreç olacağı ile ilgili
hem teknik hem psikolojik yönden az çok fikir veriyor, ayrıca benzer
şeylerden geçen başka insanları görmek motive edici olabiliyor. Biraz fazla
dramatik yapmışlar gibi gelebilir ama eminim herkesin hikayesi farklıdır,
bundan çok daha dramatik öyküsü olanlar da vardır. Bence gerçeğe baya
yakın.

SPOILER UYARISI:
Bu belgesel biraz iç burkucu olsa da moral bozmasın, ama bence bu yönünü
de görmek faydalı. Tabi ki her başarı ve başarısızlıkta kişisel faktörler de
önemli rol oynuyor, onu göstermesi açısından iyi. Herkesin durumu, bilgisi,
becerisi farklı onu unutmamak lazım. Ve Hamed'in güzel bi sözü vardı, "Siz
zaten iyi birer doktorsunuz, sadece onu gösterebilmeniz lazım." Kendine
güven her şeyde olduğu gibi bunda da önemli, ve bence bu sınavları geçmek
İngiltere'de doktor olarak çalışırken ne kadar iyi adapte olacağınızın güzel bir
göstergesi. Dolayısıyla geçemeyen demek ki tam hazır değilmiş anlamına
gelebilir ve belki hazır olmadan işe başlamaması herkes için en doğrusu olur.
Tabi ki istisnalar olabilir.
Ama şunu da unutmayın, geçme oranları hayli yüksek olan bir sınav
sisteminden bahsediyoruz. Geçme oranları:
https://www.gmc-uk.org/registration-and-licensing/join-the-
register/plab/recent-pass-rates-for-plab-1-and-plab-2

3. Genel olarak İngiltere’de doktorluğa bakış


Öncelikle bana kalırsa İngiltere’de denklik almak ve ilk işi bulmanın büyük ihtimalle
düşündüğünüz kadar zor olmadığını belirtmeliyim. Tabi ki her şey göreceli ama ben de üstün
bir insan değilim ortalama bir doktorum bence. O yüzden ben yaptıysam pek çok doktor
yapabilir diye düşünüyorum, ama çaba gerekiyor tabi ki.

İngilizceniz yeterli bir seviyede olduktan sonra gerisi kolay (o da imkansız değil). Hele TUS’la
karşılaştırınca bence çok daha kolay ama yine herkes için farklı yorumlanabilir kolaylık
zorluk.

PLAB 1 zaten TUS’tan sonra şaka gibi gelecek, sadece gerçekten bir intörnün bilmesi
gereken seviyede, adeta tıp okumayla öğrenmemeye çalışsanız bile mecburen maruz
kaldığınız ‘tıp genel kültürü’ ile cevap verebileceğiniz sorular çoğunlukla. Pek ezber değil
genellikle yorum ve klinik bilgi soruluyor ve çoğu çıkmış sorulardan geliyor.
PLAB 1 de PLAB 2 de en fazla 2 aylık çalışmayla çok rahat geçilecek sınavlar.
PLAB 2 de büyük oranda çıkmış sorulardandı ben girdiğimde ama biraz değişmiş sanırım
son zamanlarda. En büyük zorluğu iletişim kısmı ama o da korkulacak kadar değil.
IELTS’i geçerseniz onu da halledersiniz çok rahat diye düşünüyorum. Yalnız şöyle bir durum
var, 2019’da sistemi ve sınavları değiştirmeye çalışıyorlar (UKMLA) yine de bence çok
zorlaşmayacak ve muhtemelen benzer olacak ama eğer niyetiniz varsa çok ertelemeden
sistem değişmeden halletmek en iyisi bence.

İngiltere’de doktorluğun ülkemizde pek bilinmiyor oluşunun uzmanlık yapmanın ‘imkansız’


olduğuna dair bir yanılsamadan kaynaklandığını düşünüyorum. Buradaki temel problem vize
olayı ve bunu göz ardı edemeyiz ama tamamen engel oluyor değil. Şunu da hatırlatayım,
vize olayları yıllar içinde hep değişen (genelde daha zorlaşan) bir konu, bundan 10-15 yıl
önce gelenler için durum farklı, onlardan tavsiye alırken bunu göz önünde bulundurun.
Ama pek çok ülkeden yüzlerce binlerce doktor burada uzman olmuş ve hala geliyor durumda
ve çoğu Avrupa dışından. Örneğin Hindistan, Pakistan’dan her yıl yüzlerce insan geliyor.
Vize bölümünde bunu daha ayrıntılı açıkladım.

İngiltere’ye gelmeli miyiz, uğraşmaya değer mi sorusunun cevabı ise kolay değil, çok kişisel
ve çok faktörlü, ama bence denemeye değer. Tabi herkesin koşullarına, beklentilerine ve
önceliklerine göre çok değişir.
Bu konuda yeni oluşturduğum Büşra - İngiltere'de doktorluk SWOT Analizi (Avantajlar
Dezavantajlar) dosyasına bakmanızı öneririm. Detaylıca karşılaştırma yapmaya çalıştım.
https://docs.google.com/document/d/1wn4Lziv2WjGEWk24lJi5Ip9NchP114kEyxtRmmmBHe
I/edit
Ben uzmanlık yapmadan gelme tecrübesini yaşamaktayım ve yolun henüz başındayım, ama
uzmanlık sonrası gelenlerin çok daha farklı deneyimleri olabilir. Uzmanlık denkliği almak çok
kolay değil bildiğim kadarıyla ama bu sıfırdan başlayacağınız anlamına gelmiyor.
Deneyiminizi göz önüne alırlar ve kıdemli bir asistan seviyesinde (registrar) bir süre çalışıp
sonra Consultant (Uzman) seviyesine ulaşabilirsiniz ve burada sıfırdan uzmanlık yapmaktan
daha kolay olabilir (Türkiye’deki çileyi gözardı edebilirsek :). Tabi hangi bölüm olduğuna göre
de çok değişir, kimi bölümlerin karşılığı tam yok ve hiç denklik alamayıp bu dediğim kıdemli
asistan seviyesinde kalma ihtimalini de göz önünde bulundurmak lazım. Bir yandan da
Türkiye’de girmesi zor olmayan ama burada girmesi zor olan bir bölüm istiyorsanız
Türkiye’deki deneyiminiz sizi öne geçirecektir. Burada cerrahiler genel olarak popülerken
psikiyatri değil mesela.

Daha önce de dediğim gibi, kimsenin önerisini çok aşırı ciddiye almayın, bu dahil. Sonuçta
hepsi öznel ve yanıltabilir. Yurt dışında yaşama deneyimi herkeste farklı etkiler yaratıyor ve
avantajları kadar birçok zorlukları da olduğu gerçek. Ama ben genel olarak memnunum.
Özellikle işe ilk başladığım birkaç hafta alışma sürecinde zorlansam da sonra baya alıştım
çoğu şeye. Herkes de benzer şekilde olduğunu söylüyor.

İnsanlar genelde çok daha medeni, yardımsever ve nazik (hem iş arkadaşları hem de hasta
ve yakınları). Hiyerarşi neredeyse hiç yok. Burada 2016 Aralik ayından beri çalışıyorum ve
ne bir kavga ne bir mobbing gördüm. Hasta yakınları zaten hastalarla kalmıyor, sadece
arada bir 1-2 saatliğine ziyaret ediyorlar ve açıkçası Türkiye’deki gibi sahiplenme olmadığı
için ya da pek çok başka nedenden dolayı daima saygılılar ve bırakın kavga/tehdit/şiddeti,
eleştiri bile en fazla minimal ve sarkastik düzeyde olursa oluyor ama genellikle çok nazik ve
medeniler. Henüz bir hasta ya da yakınının sesini yükselttiğine ya da kavga çıkardığına şahit
olmadım. Eylül 2018 eklemesi: 2 seneye yakın çalışma tecrübemde ciddi anlamda sinirli
hasta ve yakınına 1-2 kere şahit oldum, ancak yine bile Türkiye’de yaşananlara göre oldukça
hafifti ve gerekirse hastane güvenliği hasta yakınını servisten çıkarıp bir daha almıyor. Onun
dışında da ara ara bir şeylerden söylenen yakınan hasta veya yakını tabi ki oluyor ama
benim karşılaştıklarım hep seviyeli ve ciddi kavgaya dönüşmeyen düzeydeydi. Burada
üzerine durulan konulardan biri de doktorların da bu tarz durumlarda profesyonel
davranması (şiddete uğrayın demiyorlar ama o vurduysa bi tane de sen vur da demek değil,
bu ikisinin ortasında bir denge tutturmak :) ve iki tarafın da bu konuda sorumlulukları
olduğunu bence hepimiz biliyoruz. Temel nokta oraya gelmemesi için elimizden geleni
yapmaya çalışmak. İletişim becerilerimiz daha iyi olsa pek çok konu hallolabilir ama elbetteki
bunun için çalışma koşullarının daha insani olması ve hastaların da kendi üstüne düşen
sorumluluğu yapması gerekiyor. Doktora şiddetin multifaktöriyel olduğunu düşünüyorum,
özellikle buraya geldikten sonra biraz daha anlayıp gördüm iletişimin mucizelerini. (Lütfen
bunu ‘bazı doktorlar da’ diye anlamayalım, en sinir olduğum cümlelerden biridir, sadece çok
sinirli başlayan hastaların bile buradaki iletişimde çok iyi doktorlar karşısında
normalleşebildiğini gördüm, yine şiddete devam ediyorsa doktorun yapabileceği bir şey yok
tabi ki yine olabiliyor elbette, ama daha az). Kimsenin kimseyi yargılaması doğru değil
inancındayım, insanın kendini başkasının yerine tamamen koyabilmesi çok mümkün bir şey
değil zira. İstemeden yargılamaya girdiysem affola.

İş arkadaşları arasında da özellikle aynı takımda azara neredeyse hiç rastlamadım. Hiyerarşi
de çok minimal ya da yok gibi. Kıdemliden/hocadan önce odaya girmenin vs sorun olması
diye bir kavramdan haberleri bile yok. Başka bölümlere hasta danışırken hastayı tam
bilmiyor ya da tam iyi sunamadıysanız hafif azar yenebiliyor ama bizimkilerle karşılaştırınca
hiçbir şey. Arada illaki strese bağlı hafif gerginlikler ve terslemeler olabiliyor insanlık hali ama
çok minimal ve asla travmatik bir şeye şahit olmadım neyse ki. Hocalar da genellikle çok
anlayışlı. Tabi bu benim şansım da olabilir, her yer aynı çıkmayabilir. Özellikle cerrahilerde
ve acilde sıkıntılı tipler olabiliyormuş.

Genel olarak herkes risk almaktan kaçınıyor ve en ufak şeyi üstlerine/başka bölümlere
danışmaktan, hastanelerin guidelinelarına bakmaktan filan kaçınmıyorlar. Özellikle bizdeki
Vademecum’un İngiliz versiyonu BNF’e bakmadan (telefon uygulaması var) gün geçmiyor ve
bir şeyi bilmemeyi ve bakmayı hiç ayıp görmüyorlar. Üstlerine bir şey danışınca da
çoğunlukla saygılı ve yardımseverler ve hiç geri çevirmiyorlar.

Benim burada işe başlamadan önce en büyük endişelerimden biri de hataya tahammülleri
olmadığı ve en ufak bir hatada lisansın tehlikeye gireceği düşüncesiydi. Türkiye’deki
deneyimimim intörnlükten ibaret olduğu için ve burada da Türkiye’de de çok şükür herhangi
bir şikayet ya da davaya karışmadığım için çok net karşılaştıramasam da, genel olarak
korktuğum kadar olmadığını düşünüyorum. GMC (General Medical Council) diye bir kurum
var ve lisansları onlar düzenliyor ve ciddi/tekrarlayan bir hatanız varsa lisans sıkıntıya
girebilir ama günlük ufak tefek şeylerden dolayı değil. En önemlisi ‘safe’ bir doktor
olduğunuzu göstermek, bilginizin ve yetkinizin dışına taşmamak, bilmiyorsanız danışmak ya
da guideline’lara bakmak ve her şeyi dokümente etmek. Ayrıca hatanızı kabul edip özür
dilemek, dürüst olmak ve bundan ders çıkarmak üzerinde çok duruluyor. Biraz aşırı
dokümantasyondan sıkılabilirsiniz ama burada yazılmadıysa yapılmamıştır diye bir kavram
var. Tüm hasta vizitlerinde uzun uzun her şey yazılıyor genelde. Ayaktan hasta klinikleri
sonrasında da o ziyarette ne olup bittiği hastanın aile hekimine mektupla yollanıyor.

Genel olarak etiğe ve hasta güvenliğine çok daha önem veriliyor. Ayrıca dürüstlüğe çok
önem veriyorlar. Bir hata yapıldığında hemen hastadan ve/veya özür dileyip dürüst olmak,
olayı gizlemekten çok daha doğru görülüyor ve sonradan gizlediğiniz ortaya çıkarsa çok
daha kötü sonuçlar doğurabiliyor. Ama kimse düşündüğüm kadar katı kuralcı değil. Ayrıca
özellikle büyük hastanelerde sistemleri güzel kurdukları için ve herkeste işini hatasız yapma
çabası olduğu için bunlar sizin işinizi kolaylaştırıyor ve hatayı minimize ediyor. Ama
gerçekten ciddi bir hata sonucu hasta zarar görür veya ölürse çok ayrıntılı araştırılıyor, ama
temel hedef hatanın nasıl engelleneceğinin bulunması ve o doktorun bundan bir şeyler
öğrenmesi. Yine de hata yapmak burada daha ciddi sonuçlar doğurabilir diye düşünüyorum.
Ama idealist bir insansanız burada işini iyi yapmaya çalışma kültürü içinde çalışmak
vicdanen çok daha rahat işinizi yapmanızı sağlayacak.

(26 Ocak 2018’de eklendi - başlangıç):


Yine de sepsisten ölen bir çocuk hasta nedeniyle 2 yıl hapse atılan ve doktorluktan men
edilen su doktorun hikayesini okuyun mutlaka: http://www.bbc.co.uk/news/uk-england-
leicestershire-42816913 Tabi Türkiye’de de olabilir böyle şeyler ama aileden gelen şiddet
şeklinde oluyor genelde ve bu kadar sert bir sonuç çıkmaz bence.

(26 Ocak’ta eklendi - bitiş):


_____________

(16 Ocak’ta eklendi - başlangıç):


Buradaki etik kurallar vs konusunda fikir vermesi açısından GMC Good Medical Practice’i
şimdiden okumanızı şiddetle öneririm. Ayrıca F2’ya giriş için yaptıkları sınavın bir
denemesine buradan bakabilirsiniz http://sjt.foundationprogramme.nhs.uk/. Burada
gireceğiniz birçok sınavda bu tarz sorular/sınav bölümü oluyor. Bu ülkede klinik beceri ve
bilgi kadar davranışlara da çok önem veriliyor. Bunlara non-technical beceriler deniyor. Bir
doktor olarak karşılaşacağınız etik ikilemlerde ne yapmanız gerektiğini bu örneklerle çok
güzel öğrenebilirsiniz. Tabi özellikle bu sınavdaki sorular biraz fazla abartı gelebiliyor, gerçek
hayatta bu kadar çılgın ve burada önerildiği gibi ispiyoncu vs insanlar değiller ama genel
olarak kural kaideye Türkiye’ye göre çok daha uyan insanlar ve tamamen olmasa da
çoğunlukla kurallara uyuluyor ve yine de belli olmaz çok aşırı kuralcı birine denk gelme
ihtimaliniz her zaman var.

GMC’nin sitesinde de, Medical Insurance şirketlerinin sitelerinde de bu tarz vaka örnekleri
var. http://www.medicalprotection.org/world/education-publications/case-reports

Bu situational awareness ve human factor olaylarıyla ilgili çok güzel bir yaşanmış vakanın
örneği:
Just a routine operation
https://www.youtube.com/watch?v=VndU2zap_Rg&feature=youtu.be
Bu olaydan sonra bu non-technical becerilerin önemi daha çok yayılmış. Aslında düşününce
bu becerilerinin ne kadar önemli olduğunu fark etmek zor olmuyor, iyi doktor dediğimiz pek
çok insanda bu becerilerin yüksek olduğunu fark edersiniz. Ama şahsen benim Türkiye’de
aldığım eğitimde hiç bahsedilen bir kavram değildi ve bence Türkiye’de bu tarz becerileri
küçümseme eğilimi olabiliyor ve bilinçli olarak farkında olmak ve bunun eğitimlere katılması
çok faydalı. Bu becerileri geliştirmek için UK’de Simülasyon eğitimi denilen eğitimler
yapılıyor, gerçeğe yakın vaka yapıp takım olarak çalışmanıza bakılıyor. Bu kavramı çok
güzel özetleyen bir paragrafı aşağıya kopyaladım:

Non-technical skills can be defined as the cognitive, social and personal skills
that complement technical skills and contribute to safe and efficient task
performance.

The principles used to teach and promote good non-technical skills on all RC
(UK) courses are covered under four key elements:

● situational awareness
● decision-making
● team-working including leadership
● task management.
Burada bir önem verilen şey de sürekli kendinizi geliştirmeniz ve bunu yıllık appraisallarda
ispatlamanız gerekiyor aldığınız eğitimlerle. Ayrıca herkesin 2 senede bir ALS (Advanced
Life Support) eğitimini alması bekleniyor.

(16 Ocak’ta eklendi - bitiş)


____________

Buradaki farklı şeylerden biri de takım çalışması ruhu. Benim Marmara’da alıştığımın aksine
servisteki tüm hastalar tüm takıma ait oluyor ve tüm ekip onların her şeyinden topluca
sorumlu oluyorsunuz. Bazen kolaylık için hastalar bölüşülse de tüm işler bitmeden kimse
çıkmıyor ve sonsuza kadar bu yataklar senin bunlar benim diye bir şey yok. Bunun zor kısmı,
sürekli iletişimde olmak gerekiyor ve tüm hastaların her şeyine hakim olmak zorlaşıyor ama
herkes hakkında az çok bir fikir sahibi de oluyorsunuz (bu yüzden de dökümantasyon şart,
hiç bir şey bilmeseniz de dökümantasyondan o yatışta olan biten her şeyi anlayabilmeniz
gerekiyor). Ancak güzel kısmı bir hastayı tamamen size bırakıp sizi kendi halinize
bırakmıyorlar. Yerine göre hem avantaj hem dezavantaj olabiliyor ama özellikle yeni
başladığınızda iyi bir şey bence. Bunun temel sebebi burada herkes Pazartesi’den Cumaya
her gün gelmiyor nöbet ertesi, boş gün, gececilik vs nedeniyle devamlılık daha zor olduğu
için mecburen bu şekilde işliyor.
Ayrıca diğer sağlık çalışanları ile de takım halinde çalışmaya çok önem veriliyor.

Aralıksız maksimum çalışma süresi 12 saat yani gece nöbetçiyseniz sadece akşam 8’de işe
gidip sabah 8’e kadar çalışıyorsunuz ve o gün nöbete gitmeden önceki gündüz ile ertesi gün
gündüz boş oluyorsunuz. Sonra akşam tekrar gidiyorsunuz (Genelde 3-4 gece bloğu
şeklinde). Yani gece nöbetçi olduğunuzda genelde o hafta hep sadece gece çalışıyorsunuz.
Çalışma saatleri ortalama haftada toplam 45-50 saat oluyor (bazen daha az bazen daha çok
istisnalar olsa da). Nöbetçi olduğunuz haftasonlarını hafta içi boş gün olarak geri veriyorlar.
Dolayısıyla ne kadar nöbetiniz olursa olsun toplam haftalık çalışma süreniz ortalama aynı
kalıyor ama normal iş saati dışında çalıştığınız için onlar ekstra ücrete tabi oluyor. Ayrıca
bazen sadece normal mesai üzerine 3-4 saat daha kalmanın adına nöbet diyorlar (‘long
day’) ve o nöbet paralarını da ekstra olarak veriyorlar ve yine boş gün olarak geri dönüyor.
Eğer daha çok nöbet tutup daha çok para kazanmak isterseniz önü çok açık ve legal, tabi
belli çalışma saati limitlerini aşmadığınız sürece. Burada ekstra nöbet tutma/normal işinizin
dışında çalışma olayına “Locum” olarak çalışma deniyorl. Bunu kendi hastanenizde de
yapabilirsiniz başka bir ajansa bağlı herhangi bir hastanede de. Ama daha önce çalıştığınız
bir yer ve bölümde yapmayı öneriyorlar. Kendi hastanenizde boş kalan günler sürekli maille
haber veriliyor zaten. Burada herkesin çalışma saatleri sabit ve belli olduğu için adam eksiği
olduğunda herkesin çalışma saatlerini artırmak yerine o ekstra adamı locumla vs kapatmaya
çalışıyorlar veya bazen mecbur boş kalıyor. Dolayısıyla bazen daha az doktorla aynı işi
yapmak gerekiyor ama benim deneyimime göre Türkiye’deki herkes çok yorgun da olsa her
gün herkes gelecek kuralından daha iyi (tabi tercih meselesi). Çoğunlukla da
halledilemeyecek bir yoğunluk olmuyor. Zaten poliklinikler çok az hasta gördüğü için hastane
deyince çoğu iş servislerde oluyor ve az insan olunca da yine bir şekilde halloluyor işler.
En sevdiğim şeylerden biri de hasta olunca hastalık izni doğal hakkınız, ardarda 7 güne
kadar doktor raporuna filan gerek yok, sadece haber verip hasta oldum gelemedim
diyorsunuz ve yerinize birini bulmak, nöbet değiştirmeniz filan beklenmiyor ya da istenmiyor
(çoğu zaman), bunu hastanenin ayarlaması gerekiyor. Burada hastaysan dinlen, gelme tabi
diye bir kültür var ve genel olarak çok anlayışlılar. Türkiye’de genelde pnömoni de olsanız
gelmeniz beklendiği düşünülürse çok insancıl.

İlk seneden bile yıllık izin en az 27 gün İngiltere kuralları gereği. Ancak hepsini bir arada
kullanamıyorsunuz ve tahmin edileceği gibi tamamını yazın kullanamıyorsunuz. Bir de hafta
sonu çalıştıklarınızın karşılığı ekstra boş gün verdikleri için bunlarla birleşince baya bir izin
oluyor. Hastaneye göre değişebilir ama benim çalıştığım yerde 2 ayda bir 1 hafta gibi izin
oluyor, bu da bence gayet güzel oluyor. Avrupa’yı filan gezmek için ya da sık sık Türkiye’ye
gitmek için kullanılabilir.

Kıdemli desteği hep var. Ama bunun etkisi şöyle, bu ülkede junior doktorluk yani çömezlik
yılları Türkiye’ye göre daha rahat olsa da kıdemlendikçe rahatlama olayı pek yok. Hocalar ve
registrarlar (uzmanlık eğitimindeki kıdemliler, kısaca ‘Reg’ hep baya yoğun full time
çalışıyorlar ve sorumluluk onların üzerinde. Uzmanlığı burada yapmak daha uzun ve karışık
olsa da çömezliği burada atlatmak o yıllardaki hayat kalitesi için daha iyi.

Hastaların mobilite ve sosyal sorunları da mutlaka hallolmadan eve yollanmıyor.


Fizyoterapistler, occupational therapistler mutlaka sürekli görüyor hastayı. En çok sevdiğim
şeylerden biri de her servisin kendine ait bir Eczacısı (Pharmacist) olması. Her gün servisteki
tüm hastaların ilaçlarını kontrol edip bir hata varsa bizi uyarıyorlar ve ilaçları depodan çekme
işini de onlar yapıyor. Çok faydaları oluyor. Hastaların normalde düzenli kullandığı ilaçları
filan uğraşıp öğreniyorlar, eğer hastanın klinik durumundan ötürü verilmemesi gereken bir
ilaç, herhangi bir kontraendikasyon veya yanlış bir doz vs varsa uyarıyorlar. Hemşirelerin iş
tanımları bizden biraz daha farklı. Üriner ve nazogastrik sonraları hemşireler takıyor ama
damar yolu (cannula) asla açmıyorlar, burda o iş doktorlara kitlenmiş durumda. Kan almak
için de her sabah “Phlebotomist” denilen tek işi kan almak olan insanlar gelip geceden
sistemden istenen kanları alıyorlar ama gün içinde ekstra kan gerekirse yine doktorların
alması gerekiyor. Çok nadiren hemşireler kabul ediyor ama çoğu biz alamıyoruz diyor
doğrusu.

İngilizce’de zorlanır mıyım sorusu hepimizde var, hala kendi dilimdeki kadar rahat olmasam
da işimi görmemi sağlıyor ama yine kişiden kişiye değişen bir süreç. Ama kesinlikle her şey
gibi pratikle gitgide gelişiyor ve kolaylaşıyor. Anlamadığınızda sormaya ve tekrarlatmaya
çekinmeyin, sonuçta özellikle Londra o kadar karma bir yer ki zaten hastaların da sağlık
çalışanlarının da yarısı filan başka ülkelerden, başka aksanlarla konuşan insanlar. İngiliz de
olsanız anlaşamayacağınız insanlar olacak. İngilizce bilmeyen hasta da çok oluyor.
Dolayısıyla çok dert etmeye gerek yok, zamanla alışılıyor ama hiç zorlanılmıyor diyemem.
Özellikle başlarda bilmediğiniz bir çok terim vs de olunca baya kaçırdığım anlamadığım şey
oluyordu ama zamanla azaldı. Ancak iletişim becerisi gerçekten en önemli şeylerden biri, ve
en çok da iş arkadaşlarınız ile iletişim için elzem.

Burada uzman ya da uzmanlık eğitimi içinde olmasanız da herhangi bir bölümde asistan
seviyesinde istediğiniz kadar çalışabiliyorsunuz.

Bana genel olarak en zor gelen şeylerden biri TUS gibi bir sınava gir sonra kafan rahat
şeklinde olmaması. Uzmanlığa ulaşana kadar bir sürü aşama var ve her birine ayrı başvuru,
mülakat vs. Doğrusu bunlar başta gözümde büyüdüğü kadar zor şeyler olmasa da biraz
insanı yoruyor. Ayrıca her sene appraisal denilen hala doktorluk yapmaya uygun musunuz
değerlendirmesi var. Hem iş arkadaşlarınızdan ve hastalardan gelen geri bildirimler hem de
sene boyu yaptığınız şeyleri değerlendiriyorlar. Bunlar için de düzenli olarak yaptığınız klinik
prosedürler ve gördüğünüz hastalarla ilgili üstlerinizden belge toplamak gerekiyor. Böyle
birtakım angarya gibi işler var ama bunların bir faydası da bu sebepten herkes sürekli
kendini güncel tutmaya ve insan gibi davranmaya zorluyor. Yine de bunlar daha çok
formalite ve bir şekilde halloluyor.

Bir şey eklemeliyim, doktor açığı çok olduğu için işe girmek kimi zaman fazla kolay olabildiği
için, aslında hazır olmadığınız ve başlarda zorlanabileceğiniz bir işe alınma ihtimaliniz de
var. Sonuçta yarım saatte birkaç soruyla sizin işe tam anlamıyla hazır olup olmadığınızı
değerlendirmeleri çok zor ve ihtiyaçları varsa, siz de ben bu işi yaparım diye başvurduysanız
herhalde yapabilecek seviyede bilgi ve deneyimi var ki başvurmuş diye varsayabilirler.
Dolayısıyla işe aldılarsa zorlanmadan yaparım yanılgısına girmemek lazım, yapabileceğinize
güvenmek lazım. Burada beyan ve güven esas olduğu için siz yaparım derseniz yapar
herhalde derler. Bunu korkutmak değil ama farkında olmanız için yazıyorum, burada tıbbi
hata olayları ciddiye alındığı için, özellikle ilk işinizde yapabileceğinize emin olmadığınız bir
işe ve seviyeye girmenizi önermem. Tabi korkup en baş seviyeden başlamak zorunda
değilsiniz ama malesef çoğu yerde ilk günden direk her şeyi yapmanızı bekleme durumu
olma ihtimali olduğunu bilin. Önermezlerse siz 1-2 hafta maaş almadan gözlemleme
(observershiplik) talep ederek deneyim kazanın (özellikle daha önceden observershiplik filan
yapmadıysanız). Başka bi yerde observershiplik yaptıysanız da çalışacağınız hastanede
işlerin sistemlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmek için yine de orada da 1 hafta gibi bir süre
gözlemleme talep edin mümkünse.

Tabi her şey mükemmel diye bir yanılgı oluşmasın, her şeyden önce yabancı olmak, alışma
süresi vs başta zorlayabilir, sonra doktorluk her yerde olduğu gibi burada da kolay bir meslek
değil. Her şey güllük gülistanlık değil ve çok yorgun ve stresli olduğunuz, bıkıp bırakmak
isteyeceğiniz dönemler olabilir. Özellikle GMC ve insanların daha idealist olması nedeniyle
çoğu doktor sürekli stres altında çalışıyor ve çalışma saatleri daha insancıl olduğu için ve
ayrıca İngiltere’de çok doktor açığı olduğu için çoğu zaman ‘understaffed’ yani yetersiz
sayıda insan olacak ve geç çıkmanız gerekebilecek. Her şeyin olduğu gibi buraya yerleşme
kararının da bir sürü avantajları dezavantajları var ve herkesin öncelikleri farklı olduğu için
kendiniz iyice düşünüp kendinize göre değerlendirmenizi öneririm. Liste halinde avantaj ve
dezavantajları yazıp bi görmenizi tavsiye ederim, insan her şeyin farkında olduğunu
zannetse de düzenli bir şekilde listeleyince duygusal kararlardan koruma ihtimali artıyor.
İnsan o an odaklandığı sebepleri öne çıkarıp diğer faktörleri göz ardı edebiliyor ama uzun
vadede göz ardı ettiğiniz maddeler sizi rahatsız edebilir. Yine de ne kadar düşünseniz her
şeyi tam olarak değerlendirmek zor, dolayısıyla her zor karar gibi riski göze almanız
gerekecek.

4. Sınavlar:
ÖNEMLİ NOT: Özellikle PLAB 2 ben girdikten sonra biraz değiştiği için aşağıdaki bilgilerin
bir kısmı güncelliğini yitirmiş ve geçersiz olmuş olabilir, ancak ben başımdan geçenleri
yazdığım için ve yeni sistemi bilmediğim için olduğu gibi bıraktım. Dolayısıyla isterseniz
okuyun ama hatalar olabiileceğini bilerek, ve en güncel hali ile ilgili diğer kaynaklardan
mutlaka araştırmanızı yaparak.

İngiltere’de doktorluk lisansı (diploma denkliği - registration with licence) alabilmek için
toplam 3 sınav var:
IELTS
PLAB 1
PLAB 2
Önce IELTS’tan her bir bölümden (Speaking, Writing, Listening, Reading) 9 üzerinden en az
7, ortalama da 7.5 almak gerekiyor. Ancak IELTS’ta yeterli puanı aldıktan sonra PLAB 1’e
başvurulabiliyor. PLAB 2’ye de ancak PLAB 1’i geçtikten sonra başvurulabiliyor.

Uzman da olsanız önce bu sınavları geçip lisansınızı almak en mantıklı ve kolay yolu, ama
alternatif olarak bölümünüzle ilgili Royal College Sınavlarını geçerek lisans almak da
mümkün.
IELTS özellikle TOEFL’a göre çok daha kolay bir sınav ve yeterli taktik ve pratikle geçilmesi
zor değil. Şu bilinmeli, sınavda yeterli puanı almak için çok iyi İngilizce bilmek ne yeter ne de
gerek şart. Taktik ve pratik çok önemli. Sonuçta sınavın bir formatı var ve sadece dili
ölçmüyor, o formata adapte olmanız da gerekiyor. Ama çok ileri seviyede bir İngilizce’niz
olmasa da doğru çalışma ve taktiklerle yüksek puan almak çok zor değil bence. Yine de
herkesin İngilizce geçmişi farklı olduğu için doktorlar arasında en çok farklılık gösteren ve
kimi insanın en zorlandığını söylediği aşama bu. Ama bu bence korkutmamalı ve bence para
sorun değilse bir an önce çok zaman harcamadan sınava girilip seviye görülmeli. Zira writing
ve speaking için kaç alacağınızı öğrenmenin en mantıklı yolu sınava girip görmek bence.
IELTS için ayrı bir rehberim var:
https://docs.google.com/document/d/1KNIT4NIIcImBs6hCHXV7jlI4J0kKVOdvDrUbXdKZrKU
/edit?usp=sharing

IELTS'lere herhangi bi yerde girebilirsiniz. PLAB 1 ya İngiltere ya da Hindistan, Mısır,


Pakistan gibi 9-10 ülkede (Türkiye yok) yapılıyor. İngiltere’de senede dört kez ve genelde
Mart, Haziran, Eylül ve Kasım’da oluyor ama diğer ülkelerde senede iki kez oluyor.
Sınav yerleri:
http://www.gmc-uk.org/doctors/plab/23446.asp
Sınav tarihleri:
http://www.gmc-uk.org/doctors/plab/test_dates.asp
PLAB 2 sadece Manchester'da yapılıyor. Toplam bu sınavlar ilk seferlerde geçilirse 1200
pound filan tutar. IELTS:160, PLAB 1: 230, PLAB 2: 840 pound. PLAB 2 genelde kursla
geçiliyor, kurs da 650 pound civarı, ve gelip kalma uçak vize vs derken toplam 3000 pound
civarına hallolur bence tüm aşamalar.
PLAB 1 senede 4 kere, PLAB 2 iki haftada bir (Ağustos hariç, o zaman hiç yok) ama yerler
hemen doluyor, PLAB 1 açıklanır açıklanmaz saniyesinde PLAB 2'ye başvuruyor herkes.
Pratik sınav olduğu için gün başına sınava girebilen kişi sayısı en fazla 40 filan oluyor. Ama
PLAB1’i aynı anda geçen kişi sayısı baya fazla buna göre.
Dolayısıyla sonuçların açıklanacağı gün ve saatte bilgisayar başında elinizde birkaç alternatif
kredi/banka kartıyla (limitinin yettiğine emin olun) bekleyip açıklandığı dakika hemen
ayırtırsanız istediğiniz tarihe alabilirsiniz. Bir önemli taktik de sonuç sayfasını beklemek
yerine direk PLAB 2’yi ayırtma sayfasını sürekli güncellemek. Bu genelde sonuçlar
gelmeden birkaç dakika önce mümkün oluyor ve bunu yapabiliyorsanız geçmişsiniz demektir
zira sistem diğer türlü izin vermiyor. Bu sayede çok önemli dakikalar kazanabilirsiniz.

Sınavlara gelince, tüm aşamalar için ve özellikle PLAB’lar için en önemli kaynak bu
Facebook grubu : https://www.facebook.com/groups/doctor.plab/
Aradığınız her şeyi burada bulabilirsiniz, ben de öyle yaptım, bu yoldan geçen herkes de
orayla başlıyor. Bu grupta Files kısmında bütün kaynaklar var, orada geçen insanların
yazdığı çalışma önerileri de var. O grupta bir sürü yardımsever insan da var, bişi sorunca illa
cevap veren bir çok kişi çıkıyor. Ben de oradan çalışma grubu buldum Whatsapp’tan 5-6
arkadaş her gün sözleşip soru çözüyorduk. Çok şart değil ama faydası olabilir. Böyle yapan
çok var. En azından gerekli son güncel kaynakları bulan insanlardan, benzer aşamalardan
geçen insanların deneyimlerinden faydalanmak için bile kullanılabilir. O arkadaşlarla sonra
PLAB 2 kursuna da beraber gittik ve son aşamaya kadar hep birbirimize destek olduk.

PLAB’lar cidden kolay - inanması zor gelse de- hele TUS’a göre karşılaştırılamaz bile. İkisi
de maksimum 2-3 aylık ve çoğunlukla çıkmış soruları çalışarak geçiliyor. PLAB 1, 200
sorudan oluşan teorik bir sınav, temel bilim çıkmıyor ve neredeyse ortalama bi öğrencinin
genel tıp kültürüyle geçebileceği bir sınav. Gerçekten bi intörnün bilmesi gereken seviyede
ve tarzda bilgiler soruluyor, TUS gibi spot bilgi değil. 1700 tane çıkmış soru bankası var
(insanların hatırlayıp yazdığı). Sınav tamamen oradan çıkıyor. Son zamanlarda 3-5 etik soru
eklediler ki yine çok kolaymış. Sınav 125le filan geçiliyor, test ve yanlış doğruyu götürmüyor.
Genelde ortalama 135 filan oluyor (sınava giren insanların ortalama puanı). Ben TUS’a
doğru düzgün çalışmamıştım, çok süper bir öğrenci değildim ve mezun olduktan 1 sene
sonra girdim (o arada başka şeyle yaptım biraz uzak kaldım tıptan) ve 3 aylık hafif
yoğunlukta bir çalışmayla çok rahat geçtim. 5-10 yıl ara verip geçenler var. USMLE’ye
girenler de onunla karşılaştırınca şaka gibi olduğunu söylüyor.

PLAB 1'e günde 2-3 saat, o 1700 soru bankasından 30-40 soru çözerek hazırlandım.
Soruların cevaplarının hepsi doğru olmasa da onlara güvenip hepsini dedikleri gibi
yaparsanız geçiyorsunuz. Birçok kişi öyle yapıyor ve geçiyorlar dolayısıyla çoğu doğru
muhtemelen :) Cevapları da sürekli biraz biraz güncellense de resmi değil, normal bizim gibi
sınava çalışan insanlar vermiş zamanında. Kaynaklardan cevabını bulamazsanız o
Facebook grubunda sorunun bi kısmını kopyala yapıştırla arayıp daha önce sorunun grupta
tartışılmış olduğunu göreceksin. Neredeyse her soru var böyle ve altında yorumlarda
insanlar açıklama yapmış oluyor. Biz genelde cevapları Whatsapp grubunda tartışıyorduk,
hiçbirimiz neden cevabın o olduğunu bilemezse Facebook grubundan bakıyorduk, ondan da
tatmin olmazsak internetten patient.co.uk sitesinden ya da Oxford Clinical Medicine ya da
Oxford Clinical Specialty kitaplarından (Facebook grubunda var pdfleri) bakıyorduk,
gerekirse o ilgili yerleri kısaca okuyoduk. 1700 soruda tekrar eden çok soru var aslında, ama
derslere göre ayrılmış değil normalde. Bu Facebook grubunda derslere göre ayrılmış
düzgün paylaşılmış sanırım yakın zamanda. Ben varken yoktu biz kendimiz denedik ama
çok düzgün ayıramadık eksikler var. Bizim kullandığımız kaynaklar burada:
https://drive.google.com/drive/folders/0B6OxDfNv-XnYQUJZNl9Yç09CazQ

Ama Facebook grubuna bakarak, her zaman en güncel kaynağı bulmak daha iyi. Gruba
yazıp sorarsanız biri illaki gösterir. Derslere göre ayrılmış olarak çözmek daha iyi.
Mümkünse o dersi çözmeden önce Samson dersanesinin ders notlarını kısaca okuyup ya da
Oxford kitaplarından biraz okuyup sonra o dersi çözebilirsiniz. Ama konu okumaya çok
zaman harcamayın, tekrarlıyorum çıkmış sorulara çalışmak yeterli. Sınavdan çıkınca hak
vereceksiniz, keşke sorulara daha çok baksaydım daha az konu okusaydım diye :) Hatta son
hafta sadece hızlıca cevaplara bakıp görsel hafızaya atın :)

PLAB 2'ye gelince, sınavla ilgili tek yaptığım şey sınavdan 1 ay önce kursa başlayıp (15-20
gün hızlandırılmış kurs şeklinde oluyor) kursta öğretilenleri 1 hafta tekrar edip sınava girmek
oldu ve çok şükür ilk seferde geçtim. Ama bu biraz riskli bir hareketti, en ideali 2 ay
öncesinde gidip 1 ay tekrar etmek. 3 ay önce gidilirse hep aynı şeyleri tekrar etmek bayacağı
için tavsiye etmiyor hiç yapanlar. Bu sınavın sistemi yakın zamanda biraz değişti ve azcık
zorlaştı diyorlar, eskisi kadar çıkmış soru çıkmıyormuş sanırım. Ben eskisinde girdim tam
değişmeden önce, yenisini çok bilmiyorum. Yeni sınavla geçen Bekran’ın yazdığı rehberde
PLAB 2 ile ilgili daha güncel bilgileri bulabilirsiniz. Ama genel format benzer. Sınav pratik,
OSCE tarzı. Her bir istasyon kapısında vakayı ve görevi açıklıyor, 2 dakika onu okuyup
giriyorsunuz, her odada geçirilen süre 8 dk. Her odada bir hasta rolü yapan insanla bir de
sizi gözetleyen doktor oluyor.

1-2 tanesinde makette pratik (sütür atma, makete sonra, maketten kan alma vs, dersanede
hep çalıştırıyorlar bunları aynı maketlerle) oluyor. Geri kalanında da hasta rolü yapan
insanlar oluyor, öykü alıp teşhis koymanız ya da bazen tedavi önermeniz gerekiyor, kimi
zaman da sadece sorularına cevap verme şeklinde oluyor. Çeşitli genel bölümlerden
olabiliyor (cerrahi, pediatri, kadın doğum, dahiliye filan). Dersanede tüm senaryoları
neredeyse harfi harfine öğrettiler, azcık oynama olsa da çok minimal. Teşhisler cevaplar hep
aynı zaten. Ama işte son zamanda biraz değişti. Yine de sen girene kadar dersaneler yeni
sisteme adapte olmuş olur muhtemelen, yine çıkmış sorular hep ellerinde olur muhtemelen.
Yine de format hep benzer, biraz genel tıp bilgisiyle bile hallolur bilmesen de. En önemli şey
sözel olarak sınava çalışan başka biriyle (aynı kurstan, benzer sınav tarihli biriyle) tüm
senaryoları prova etmek. Biri hasta olacak biri doktor, sonra değişeceksiniz (doktor
rolündeyken kopya çekmeden! :). Bunun önemini ne kadar vurgulasam az, bin kere de
okusan bu pratiği yapmazsan olmaz bence, çok farklı bişi gerçekten o muhabbeti
duraksamadan sürdürmek. Ama yaptıkça gelişiyorsunuz.

Bu arada Londra'da Hamed'in kursuna gittim ben, 650 pounddu, genelde bu civar.
Memnundum ama hiçbiri mükemmel değil muhtemelen, standartlar baya düşük Tr'deki
dersanelere göre, çok profesyonel değiller. Zira bu sınav sadece yabancı doktorlar için ve
kursları da sınavları vermiş yabancı doktorlar açıyor genelde. Ama Hamed çok zeki ve iyi bi
öğretmen, hafif çatlak ve sinirli olsa da. Sonuçta sayesinde geçtik doğrusu. Swammy de iyi
diyolar Manchesterda. Çok bilmiyorum diğerlerini. Bence dersane faydalı ama size de görev
düşüyor tabi.

PLAB 2 examinerlarından birinin sınavla ilgili tavsiyeleri:


https://gmcuk.wordpress.com/2017/03/15/top-tips-from-a-plab-examiner-how-to-succeed-in-
part-2/

Sınava hazırlanma motivasyonu


Özellikle net bir zaman limiti olmayıp ‘bi ara bu sınava girmem lazım’ mantığında olup
erteleye erteleye bir türlü giremeyen arkadaşlar için kendi en önemli motivasyon sırrımı
paylaşıyorum: Sınavlara kaydolmak ve bir de sınav sistemi değişecek korkusu idi :) Bir de
whatsapp grubum!
Herkesin kendini motive etme yöntemleri ve koşulları farklıdır elbette, dolasıyıyla herkes için
en mantıklı yöntem olmayabilir sınava kaydolup sonra çalışmaya başlamak. Ama bir şeyin
arkanızdan koşturmasına ihtiyaç duran biri iseniz, sınava kadar olan sürede çalışmaya
zamanınız var da tek eksikliğiniz motivasyonsa ve çalışırsanız geçme ihtimaliniz yüksekse
muhtemelen bu yöntem size de uyabilir. 2-3 ay nispeten boşsanız genelde bu sınavların her
biri için yetiyor, ama çok yoğun iş çoluk çocuk vs başka bi yoğunluğunuz varsa bu süre
uzayabilir, mezun olalı yıllar olup genel tıp bilgilerinden uzaklaştıysanız, İngilizceniz
yetersizse vs bu değişebilir. Ben geçebileceğime çok güvenmesem de sınavın kolaylığı ve
benim o sırada boş olmam sayesinde bu gaza geldim ve iyi ki de öyle yapmışım. Sınavı kaç
puanla geçtiğinizin de hiç önemi olmadığı için ertelemek çoğu zaman gereksiz, kendinize
güvenin, güvenmeseniz de sınavın kolaylığına güvenin :) Ve erteledikçe daha iyi çalışma
ihtimalinizin de her zaman olmama durumunu ve diğer başka potansiyel riskleri
değerlendirin. Bu konuda kendi SWOTunuzu yapabilirsiniz mesela :) Şahsen sınava bir kere o
parayı ödedikten sonra yazılıp da girmeme, girip de geçememe korkusu da beraberinde
gelince başka motivasyona pek ihtiyacım kalmadı benim :). Gönül ister ki herkes her gününü
süper motive bir şekilde, dış etkenlere bağlı olmadan önceliklerini çok iyi organize edebilerek
vs yaşasın ama herkeste bu beceri yok, zaten modern hayat da bu becerileri geliştirmemize
gerek bırakmayacak şekilde deadlinelarla kurulduğu için çoğumuzun geliştirmeye fırsat
bulamadığımız beceriler. Geliştirmeyi bekleyene kadar hayat akıp gidiyor sonuçta,
dolayısıyla beklemeden nasıl yapabiliyorsanız yapın bence. Biraz da kendinizi tanımakla ilgili
bi durum.
Dolayısıyla kendi kendime o deadline’ı yaratmak zorunda kalmıştım ben :) Tabi sınav
masrafları (Ben UK’de yaşadığım için en azından vize, gelip gitme vs yoktu), sınavdan
kalınırsa kalma haklarından biri gitmesi, moral bozukluğu vs risklerini de düşünmek lazım.
Ama kendinize bu tarz başka daha az riskli bir motivasyon yaratmaya çalışabilirsiniz
erteleyip durmamak için. Örneğin yine sınav sistemi değişme ihtimali gayet hala söz konusu
(UKMLA), muhtemelen her değişiklikte biraz daha zorlaşma olacak, ayrıca Brexit vs olsun,
başka politik sebeplerle olsun vize kuralları vs sürekli değişiyor, hala mümkünken gelmek ve
gelecekteki potansiyel kötü yönde değişmelerden kaçınmak da bence çok mantıklı (kesin
gelmeye karar verdiyseniz).

5. Denklik (Registration) başvurusu:


PLAB 2’yi geçer geçmez GMC Online hesabınızdan ID check tarihi alın. GMC bi sizi
çağırdıktan sonra alın dese de sistem izin verdiği ve herkes böyle yaptığı için diğer türlü
dezavantajlı kalıyorsunuz. Kimsenin erkenden almanıza bisi dediği olmuyor ama GMC
belgelerinizi onaylayıp gelin demediyse sürekli biriyle değiştirerek ertelemeniz ya da iptal
etmeniz lazım. Bu GMC ofisine gidip tüm orijinal belgeleri gösterip denkliğinizi aldığınız gün
oluyor. ID check alma işini son dakikaya bırakırsanız 1-2 ay kaybedebilirsiniz zira hemen
doluyor. Facebook’ta PLAB 2 gruplarında filan ID check tarihini değiştirme ilanları oluyor
hep. Belgeleri yetişmeyen biriyle değişim yapıyor (aynı anda anlaşıp bırakıp birbirinizin
tarihini alıyorsunuz).
Yine PLAB 2’yi geçer geçmez GMC Online’dan registration başvurusu yapılıyor. Sonrasında
size gerekli belgeleri mail atıyorlar. Belgeleri toplayınca tarayıp tek pdf halinde onlara mail
atıyorsunuz, tüm belgeleri onaylarlarsa ID check’e gelebilirsiniz diyorlar. Belgelerden en
gıcık olanı başka ülkelerdeki tıp registration bilgilerini sormaları. Bizde sistem biraz daha
farklı olduğu için biraz karışıklık oldu bende. Tabipler Birliği’nden ya da Sağlık
Bakanlığı’ndan registration detaylarını isteyen ve aynı zamanda Good Standing bildiren bir
belge istiyorlar. Tabipler Birliği bu konuda beni çok uğraştırdı. Üye değildim, ama Good
Standing’i vermişlerdi. GMC de registration tarihi yok diye sıkıntı yaptı. Sonra üye oldum, o
zaman da üyelik tarihimi yazdılar ama diplomamı aldığım tarihi yazmadıkları için 112’de
registration olmadan çalışmışım gibi oldu, sorun oldu. Sağlık bakanlığı da öyle bir belge
vermeyiz dedi. Bunun üzerine 112’de çalıştığım için İl Sağlık Müdürlüğünden aldım, kabul
edildi. Ama benim kadar sıkıntı yaşayan görmedim. Bu nedenle benim denklik işi 2 ay filan
sürdü ama 2-3 haftada alan da var. Bir de GMC son 5 yılda yaptığınız her şeyi sorduğu için
onlardan referans isteyebiliyor. Ama her yerden istemiyorlar, bende sadece doktorluk dışı
yaptığım şeylerden (research filan) istediler. Bu referans da onların hazır formunu doldurmak
üzerine. Neyseki bende 112’den istemediler, zira herkes yanaşmıyor öyle bi formu
doldurmaya. Onun dışında çok zor değil bir şekilde halloluyor ama biraz kuralcılar.

6. İş bulma:
Denkliği aldıktan sonra iş bulmamanız imkansız gibi bir şey. Ülkede şu anda deli gibi doktor
açığı var ve en fazla 2-3 ayda birden fazla teklif almamanız çok zor.
Londra istiyosanız belki en fazla 1 ay daha sürebilir ama eninde sonunda bulursunuz. Hele
deneyimliyseniz muhtemelen havada kapılırsınız. Panik olup ilk gelen teklifi kabul etmeyin,
sonra geri çekerseniz hastanenin sizi GMCye şikayet etme ihtimali var. GMC kurallarında bu
yazıyor.
Ben şahsen çok az doktorluk deneyimime, yaklaşık 2 yıldır doktorluk yapmıyor olmama
rağmen 10 mülakata çağrıldım, 5’inden teklif aldım ve iyi ki gaza gelip ilk geleni kabul
etmemişim ki en son tam istediğim işe girmek nasip oldu.
https://www.jobs.nhs.uk/ sitesinde tüm işler yayınlanıyor. Burda bi profil oluşturup sonra tüm
işlere aynı şeyle ya da ufak tefek değişiklikler yaparak başvurabilirsiniz. Aradığınız işe göre
değişse de genel sık kullanılan keywordler Trust, clinical fellow, junior clinical fellow, SHO,
Senior House Officer, F2, FY2, foundation year 2 vb. Trust grade ya da clinical fellow = non-
training iş demek. Zaten açıkçası bu sitedeki çoğu iş non-training çünkü training işlerine
https://www.oriel.nhs.uk/Web/Account/LandingPage diye bir siteden sadece belli zamanlarda
başvuruluyor.
Eğer nispeten yeni mezunsanız ve Londra’da kalmak konusunda bi zorunluluğunuz yoksa
(ya da vize sorununuz yoksa Londra’da da belki girebilirsiniz) FY2 LAT pozisyonu çok iyi bir
şey ama Londra dışında bile girmesi biraz zor ve baya önceden başvurmak gerekiyor. Bu
konuda güzel bir açıklamaya şu linkten ulaşabilirsiniz:
https://docs.google.com/document/d/1umRPluZ-
6uU0W1dkHZqckFhtKASpAjb12HZU11nbqxQ/edit?usp=sharing
Non-training F2 seviyesi için FY2, F2, Foundation Year 2 (F1 için de benzer şekilde) diye
aratılabilir. Bir de ST1, CT1 vs diye aratılan işler var, o da F2den biraz daha kıdemli ama çok
büyük bi fark yok. SHO oldunuz mu hepsi aynı gibi. İş ilanları genelde 1 ay filan kaldığı için
duyuru açılır açılmaz başvurursanız mülakata çağırılmak genelde 1 ay filan sürebiliyor, ama
hastaneye göre çok değişebilir. Ondan her gün 3-5 tane başvurun. Sonra mülakat için tarihi
emaille atıyorlar. Burada mülakatlara nasıl hazırlanılacağı çok güzel anlatılmış, mutlaka
okuyun: http://omarsguidelines.blogspot.co.uk/2015/06/giving-successful-interview.html
Zaten 2. Mülakattan sonra hep aynı format olduğu için alışıp açılıyorsunuz. Her mülakata 2-5
kişi filan çağırılıyor, yani şans baya yüksek. Kendinize güvenli olduğunuzu belli etmek en
önemli şey. Her mülakatta mutlaka bir CV’nizin üzerinden geçin deniyor, sonra genelde bir
klinik senaryo verip ne yapardınız diye soruluyor ve ardından Audit nedir vs soruluyor. Klinik
senaryolar neredeyse daima Oxford Handbook of Clinical Medicine’in arkasındaki
Emergency bölümünden çıkıyor. O bölümü birkaç kez okuyun iyi bilin. UK’de staj filan
yaptıysanız burada ne gibi farklılıklar var Türkiye’ye göre diyebilirler, birkaç etik soru
sorabilirler, yaşadığınız zor bi durum/yaptığınız bir hata ve onu nasıl manage ettiğiniz gibi
davranışsal sorular sorabiliyorlar. Genelde yarım saat sürüyor ve sonrasında ya o akşam ya
ertesi gün mail ya da telefonla sonucu söylüyorlar. Ardından kabul ederseniz resmi işlemler
başlıyor.

7. Vize
Eğer Avrupa veya UK vatandaşı ya da böyle biriyle evli iseniz zaten bu konuyu dert etmeye
gerek yok, herhangi bir kısıtlama yok. Ama diğer durumda çeşitli seçenekleriniz var:

En yaygını başvurduğunuz hastanenin size Tier 2 sponsoru olup çalışma vizesi sağlaması.
Ancak bu vize sadece o kurum için ve o kurumda çalıştığınız süre için geçerli. İşin süresine
bağlı olarak genelde başta 1 yıllık, sonrasına 3 yıllık filan alıyor çoğu insan.

Training olmayan işler için bu genelde baya kolay olsa da training işlerinde resmi ve ülke
çapında bir sistemle başvurulduğu için eğer yeterli sayıda UK ve EU başvuran varsa sizi
değerlendirmeye almıyorlar bile, ama yoksa (Londra dışında olabiliyor) o zaman vizenizi de
verirler. Bir diğer seçenek de, non-training işte çalıştığınız hastanenin sizi traininge kabul
etmesi durumu oluyormuş.

Diğer bir ihtimal eşinizin sizden önce işe girip kendi Tier 2 vizesini alırsa size Tier 2
dependent vizesi veriliyor. Bu vizeyle herhangi işte vize sponsorluğu ve başvurusuyla
uğraşmadan çalışabiliyorsunuz ama training işlerde çalışamıyorsunuz. Yani yine resmi
‘training’ işlerini yapabilmek için başvurduğunuz hastanenin size yeni, kendinize ait,
dependent olmayan Tier 2 Vize vermesi gerekiyor.

Buradaki vize kuralları gereği bir kurumun size Tier 2 Vize sponsoru olması için o işe
başvuran uygun UK ya da EU vatandaşı/EEA rights’a sahip biri olmaması gerekiyor deniyor.
Genelde non-training işler için bu çok sorun olmasa da (çünkü bunlara zaten daha çok
yabancılar başvuruyor ve hastaneler bu kuralı çok sallamıyor ve gerekirse vize veriyorlar),
burada uzmanlık yani training işleri ulusal tek bir merkezden yerleştirmeyle yapıldığı için
hazırda vize kısıtlamanız varsa bunların ilk round başvurularında genelde direk
eleniyorsunuz. Ama İngiltere’nin biraz kenarlarında çok yoğun olmayan yerlerinde, Londra
dışlarında yine şansınız var. Ayrıca boş kalan yerler için ikinci round açılıyor.
Bir alternatif de, aynı çalışma vizesi/ Tier 2 dependent vizesi ile burada 5 yıl kalırsanız
Indefinite Leave To Remain (ILR) yani kalıcı oturum hakkı kazanıyorsunuz ve vize
kısıtlamanız kalkmış oluyor. Bundan 1 yıl sonra da vatandaşlığa başvurabiliyorsunuz.

Dependent vizeyle başlamanın avantajı her seferinde iş değiştirirken vize başvurusuyla ve


masrafıyla uğraşmamak, ancak 5 yılınız dolmadan kendi Tier 2’nize geçerseniz ILR için
sayaç yeniden başlıyor. Bu durumda ya yeniden 5 yıl bekliyorsunuz ya da bu değişimler
sürekli devam ederse toplam 10 yıla ulaştıysanız o zaman da başvurabiliyorsunuz ILR’ye.
Burada uzun süre kalacaksanız çok sorun değil ama vatandaşlığı alayım sonra Türkiye’ye
öyle döneyim diyorsanız bilmekte yarar var.

Öğrenci vizesi ile veya başka bir sebepten aynı vize altında bir türlü 5 yılı dolduramazsanız
da toplam 10 yıl kaldıysanız direk yine ILR’a başvurabiliyorsunuz. Ankara Antlaşması ile de
4 yıl. Yani bu süre tamamlanana kadar non training işlerde çalışıp sonradan bu deneyimleri
saydırıp ‘training number’ alıp yine uzman olabilirsiniz.

Sadece birkaç sene kalıp deneyim edinmek isterseniz de zaten yine işe girip vize almak hiç
zor değil, non training bir seviyede çalışıp geri dönebilirsiniz.

8. İngiltere’de Uzmanlik Sistemi

Bekran’dan:
(İngiltere’de tıp sistemi gerçekten karışık ve her pozisyon için hem training hem de non-
training seçeneği var. Training pozisyon size kariyer yapma şansı veriyor, consultant olana
kadar yükseliyorsunuz, asistanlığınız boyunca yaptığınız her şey kayıt altına alınıyor
(ePortfolio) ve aynı hastanede devam etme şansınız yüksek oluyor. Non-training pozisyonlar
ise bizim kadro doldurmak üzerine işe alınan pratisyenlerimiz gibi, trust grade ya da clinical
fellow olarak geçiyor. Genelde 6 ay-1 senelik kontratınız oluyor ve bu senenin ardından
başka bir hastane aramanız gerekebiliyor.)
Burada tıp fakülteleri 5 yıl ve onun sonunda mezun olduktan sonra önce Provisional
Registration diye bir şey alıyorlar ve ancak bir sene Foundation Year 1 (F1) yaptıktan sonra
full registration (doktorluk yapma hakkı) alabiliyorlar. F1 bizim intörnlüğe biraz benzese de
daha çok sorumluluk veriliyor ve normal maaşlı iş oluyor. Esasında bizim çömez asistanla
intörnlük arası bir konumda gibi.

F1’dan sonra herhangi bir uzmanlık yapabilmek için Foundation Year 2 (F2) yapmaları
gerekiyor. F1’a göre biraz daha sorumluluk, bizdeki çömez asistanın hafif kıdemlenmiş hali
gibi. Normalde buradan mezun olanlar F1 ve F2’yi ardarda yapıyorlar.
Bu F1 ve F2’da dörder aylık 3 rotasyon oluyor, her sene Ağustos’ta başlıyor. Bize göre en
farklı şeylerden biri F1 ve F2 seviyelerinde nerdeyse hiç poliklinik (outpatient) olayı yok.
Burada onları hep kıdemliler yapıyor. Genellikle Dahiliye, Acil, Kadın Doğum, Cerrahi gibi
temel branşları içeriyor ama Psikiyatri filan içereni de var.
Bu ikisine topluca Foundation Programme deniyor ve bunları sağlayan oluşumlara
Foundation School deniyor. Bunlar belli bir bölgede yer alan hastanelerin birleşerek
oluşturduğu “Deanary” oluyor ve bu resmi F1-F2 programını yapacak olursanız ikisi de aynı
Deanery içinde yer alıyor. Malesef bu bölgeler şehirlere göre değil ve çoğunun yarısı Londra
içinde yarısı Londra dışında. http://www.foundationprogramme.nhs.uk/pages/home
Bu programa yalnızca 1 yıllık F2 (stand alone F2 deniyor) için de başvurmak mümkün.

Açıkçası yurtdışından gelen doktorlar olarak bizlerin bu resmi Foundation Programıyla çok
bir işi yok. Özellikle bizim intörnlüğü genelde F1 yerine saydıkları için genelde direk Full
Registration alınıyor. Ancak uzmanlık programlarına başvurabilmek için F2 competency diye
bir şey gerektiyor. Eğer halihazırda mezuniyet sonrası en az 12 ay deneyiminiz varsa ve son
3 yıl içinde en az 3 ay beraber çalıştığınız bir uzman doktor sizin F2 competency belgenizi
imzalarsa direk F2’den sonraki seviyeye başvurabiliyorsunuz. İmzalayan kişi GMC registered
veya İngiltere’den filan olmak zorunda değil. Ancak sisteme adapte olmak için bu
seviyelerden başlamak isterseniz bunların non-training yani Trust grade denilen alternatifleri
var ve bunlar genelde İngilizlerin tercih etmediği ya da birinin istifa ettiği için açık kalan
pozisyonlar oluyor. O durumda tam Ağustos’tan Ağustos’a 1 sene olmak zorunda olmuyor.
Mesela benim Trust Grade F1 işim Aralık’ta başladı, Ağustos’ta bitecek. Ben yani 8 aylık
(toplam 2 rotasyon) yapmış olacağım.

F2’den sonra yapılmak istenen uzmanlığa göre farklı yollara ayrılıyorlar.


Örneğin GPlik (General Practice, bizdeki Aile Hekimliği uzmanlığı gibi) için 3 yıllık training
var. GP uzmanlığı yapmadan Aile Hekimliği yapamıyorsunuz. 18 ayı farklı bölümlerde
rotasyonlar ve 18 ayı GP’likte geçiyor.
Diğer uzmanlıklar için genelde Core Training (CT) denen 2-3 yıllık bir eğitim var. Dahiliyede
Core Medical Training, Cerrahide Core Surgical Training diye geçiyor. Buna alternatif olarak
F2’den sonra uzmanlık istediğiniz bölümün direk Specialty Training (ST1) seviyesinden de
başlamak mümkün.

Bu noktada hala uzmanlık eğitimi içinde değilsiniz tam ama “training” ya da “non-training”/
“Trust grade” olarak çalışıp gitgide tecrübenizi ve seviyenizi artırabiliyorsunuz. CT2 ya da
ST2’den sonra uzmanlık eğitimlerine başvuruluyor. Bunlar ST3 seviyesi diye geçiyor ve yine
bölümüne göre ordan sonra 5-6 yıl daha sürebiliyor. Bu seviyede adınıza Registrar deniyor.
Bizdeki asistanın denki burda bu aslında ama direk kıdemli bir asistan oluyor.

Bu eğitim bitince de “Consultant” seviyesinde işe girebiliyorsunuz. En kıdemli seviye bu,


bizdeki uzmanın karşılığı gibi. Burada uzmanlık eğitimini bitirdikten sonra otomatik olarak
“Uzman=Consultant” olmuyorsunuz. Tam olarak nasıl bir aşama gerekiyor bilmesem de
Consultant olarak işe girince o seviyeye ulaşmış sayılıyorsunuz. Consultant’dan daha
kıdemli bir seviye yok gibi zaten sonra.

Burada genel dahiliye uzmanlığı diye bişi yok tek başına, o uzmanlık eğitimi kısmı direk
yandalda oluyor. Her bölüm nasıl ben de daha tam bilmiyorum. Bu sitede daha ayrıntı var:
http://specialtytraining.hee.nhs.uk/

Hastanede nöbetlerdeki filan sorumluluk seviyenize bakarsanız F2’den itibaren Registrar


olana kadarki tüm seviyelerde SHO (Senior House Officer) diye geçiyor ve sorumluluklar
benziyor. En rahatı F1, bizdeki intörnlüğe benzer şekilde pek bir sorumluluğu yok. Bize göre
birazcık daha fazla olsa da kendi kendini alman gereken karar çok az. Nöbetlerde ilk etapta
hastayı değerlendirmek gerekse de ciddi bir şey varsa hemen SHO’ya ya da Registrar’a
haber vermeniz bekleniyor zaten. Junior Clinical Fellow diye geçen non-training işler de SHO
seviyesi oluyor. Her hastane farklı isimlendirebildiği için işlere başvururken kafa karıştırsa da
temelde hepsi aynı yere çıkıyor. Bu seviyede birçok şeyi kendiniz halletmeniz beklenirken
gerekirse önce Registrar’a, o yoksa veya çözemezse Consultant’a soruluyor.

9. Kişisel deneyimim, sınavlar ve işe girme sürecim:


Ben Marmara'dan 2014’te mezun olduktan sonra sadece 2 ay 112'de çalıştım, sonra eş
durumundan İngiltere'ye yerleştim. TUS’a 5. Sınıfta dersaneye gitmiştim ama çok da yoğun
çalışma fırsatım olmamıştı, 6. Sınıfın başından beri yurtdışı düşünmeye başladığım için
dersaneyi bıraktım ve TUS’u da bıraktım denebilir. Fikir ve cesaret vermesi açısından,
fakültede ortalama bir öğrenciydim ve sınavları vermeden önce 1-1.5 sene hastane ve tıp
ortamlarından uzaktım, tıpa yönelik bir şey çalışmıyordum ve tüm sınavları maksimum 2-3
aylık çalışmayla ilk seferlerde geçtim. Bunu kendimi övmek için değil herkesin yapabileceğini
göstermek için yazıyorum. Dolayısıyla çok iyi bir öğrenci filan olmanıza gerek yok bunları
yapabilmek için. PLAB Facebook sayfasını incelerseniz benzer birçok öyküyle
karşılaşacaksınız :) Açıkçası birçok insanın USMLE yerine PLAB tercih etmesinde sınavın
çok daha kolay olması en önemli etkenlerden.

İngiltere’ye gelince ilk sene başka kariyer niyetlerim vardı, farklı birkaç şey yaptım.
Dolayısıyla başta PLAB’ları ve İngiltere'de doktorluğu ne düşündüm ne araştırdım, ayrıca
burada imkansız olduğuna dair önyargılarım vardı. Yaklaşık geldikten 1 sene sonra doktorluk
denkliğini denemeye karar verdim. Gittiğimden beri ara ara yavaş tempoda kendi kendime
İngilizce çalışsam ve ister istemez İngilizce’ye maruz kalsam da her gün düzenli bi yerde
çalışmadığım yada okula girmediğim için çok da hızlı gelişmedi. Ama buraya yerleşmeyi
kafaya koyduğumdan beri yani gelmeden 1 sene öncesinden itibaren izlediğim şeyleri
İngilizce altyazılı ya da altyazısız izlemeye başlamıştım. İngilizce kursuna hiç gitmedim. Esas
yoğun ve IELTS’e yönelik olarak sınav tarihimi aldıktan sonra 3 hafta kadar çalıştım, ilk
seferde 2015 Eylül'de geçtim. Sonra PLAB 1'i Mart 2016, PLAB 2'yi de Haziran 2016'da
geçtim, denkliği Eylül 2016'da aldım (baya bi belge sorunu yaşadım, normalde birkaç hafta
sürüyor).
İlk işime Aralık 2016'da Londra'da King's College Hospital'da Dahiliye (Acute and General
Internal Medicine) bölümünde Trust grade Foundation Year 1 (F1) doktoru olarak başladım.
Birçok insan, özellikle gelmeden biraz deneyimi varsa en azından SHO seviyesinden
başlıyor. Benim çok deneyimim olmadığı ve riske girmek istemediğim için F1 seviyesinden
başladım ve memnunum. Sisteme fazla sorumluluk olmadan alışma fırsatı buldum.
Sonrasında Ağustos 2017’de aynı hastanede Junior Clinical Fellow (JCF) olarak Dahiliye’de
devam ediyorum. Bu SHO seviyesi oluyor ve registrarlığa yani specialty traininge geçene
kadar SHO olunuyor. Bu işte F2 denkliği, gerekirse CT denkliği de alınabiliyor hocalar
imzalarsa. - Ben F2 denkliği aldım -
Benim şu anda nerede ne yaptığımı en güncel olarak Ağustos 2018’de Jenni Tapanila’nın
Turkish doctors in the UK grubunda da yayınladığı röportaja cevabımda verdim.
https://docs.google.com/document/d/1fZJMeItqYKQQiV2GDU8yXi53gzXC575fMgXEnF9c2-
Q/edit

IELTS'e girmekle işe başlama günüm arasında toplam 1 yıl + 3 ay gibi süre var ve genelde
çoğu insan için ortalama bu kadar sürebiliyor. Sınavlara daha az sürede çalışıp tarihleri tam
denk gelirse biraz daha kısalabilir ama yine de 1 yıla yakın sürer tahminim.

Birçok insan en çok zorlandıkları aşamanın IELTS olduğunu söylese de bu kişiden kişiye çok
değişir. IELTS için benim şansım Boğaziçi’nde İngilizce hazırlık okumam ve İngilizce tıptı
sanırım. Tabi sınavı aldığım sırada 1 senedir İngiltere’de yaşıyordum ama bunun yarısı filan
evde kendi kendime bişiler çalışarak geçti. Yine de sonuçta anadilim değil ve mükemmel bir
İngilizcem olduğunu hiç bir zaman düşünmedim, hala da öğrenmem gereken çok şey var,
sonuçta hiç bitmeyen bir öğrenme süreci.

Ben eş durumundan direk mezun olup gelince Türkiye'de deneyim elde edecek şansım
olmadı ama mümkün olsaydı Türkiye'de acilde bile olsa biraz daha deneyim edinmeyi ve
işlerimi ayarladıktan sonra gelmeyi tercih ederdim. Araştırma ve klinik deneyim önemli. Öyle
olunca iş bulmak da biraz daha kolaylaşır ama açıkçası bence denkliği aldıktan sonra iş
bulmama şansı yok zira çok açık var. Ben neredeyse hiç deneyimim olmadığı ve çok
etkileyici bir CV’im olmadığı halde Londra’da kolayca güzel bir rol buldum. Bir çok yerden de
kabul aldım. Londra’da bulamazsın diyenlere inanmayın, özellikle training işi olmayınca hiç
öyle bir sıkıntı yok, her gün bir sürü yeni iş ilanı açılıyor.

10. İngiltere’de yaşam


Genel olarak insanlar toplumda birbirine saygılı ve medeni şekilde yaşamayı biliyorlar,
İngilizler kibarlıklarıyla ünlü, bazen göstermelik gibi de olsa ben bu nezaketi samimi bir
kabalığa tercih ediyorum şahsen. Toplumda eğitim ve görgü seviyesinin yüksekliği hayatın
her alanında kendini gösteriyor ve günlük hayatı olumlu etkiliyor. Tabi ki genellemek çok
doğru değil ve her kişiyi ayrı değerlendirmek lazım ama ortalama bir İngiliz iş arkadaşlığı ve
toplumda birlikte yaşamak için gayet iyi bence. Yakın arkadaş olmak için kafanız ne kadar
uyar bilemem ama biraz içlerine kapanık ve mesafeli olabiliyorlar. Ben şahsen yine bizim
kültürümüze daha yakın memleketlerdeki insanlarla daha kolay arkadaş oluyorum.

İngiltere genel olarak güzel ülke, gezilecek birçok güzel yerler var. Havasının çoğunlukla
bulutlu olması bazen baysa da zannedildiği kadar yağmur yağmıyor ve yağsa da çoğu
zaman hafif yağıyor.

Türk mahallelerinde her tür özlediğiniz malzemeyi, güzel Türk restoranlarını bulabilirsiniz.
Buralar daha çok kuzey Londra’da oluyor, Green Lanes, Dalston Junction merkeze nispeten
yakın olan Türk mahalleleri.

Yurt dışında yaşamanın en büyük zorluklarından biri tahmin edilebileceği gibi aile ve arkadaş
özlemi. Bu da yine alışılabilen bir şey olsa da özellikle başlarda zor oluyor. Arkadaş edinmek
özellikle de yabancı bir ülkede bir yaştan sonra çok kolay olmadığı için eksikliği hissediliyor,
ayrıca tabi yıllanmış eski arkadaşlıkların tadını vermiyor. Türkiye’ye yakın olduğu için sık sık
gidilip gelinse de burada sosyal hayatınızın olması için arkadaş edinmek şart. Biraz da
kişisel beceri ve şansa bağlı. Yine de en azından Türkiye’ye kolay gidilip gelindiği için
gurbette olma hissini daha dayanılabilir kılıyor.
Sonuç olarak ben şahsen şimdiki aklımla yine olsa yine gelirdim, umarım siz de kendiniz için
en doğru kararı verirsiniz ve her işiniz rast gider!

9. Maaşlar ve alım gücü:

Burada çok güzel açıklanmış maaşlar, genelde bu civarda oluyor:


https://naseersjourney.com/2017/03/23/pay-scales-for-junior-doctors-in-the-uk/

Kazancın alım gücü, özellikle Londra'da oturunca Türkiye'den biraz daha kötü ama biraz da
önceliklerinize ve neye harcamayı sevdiğinize göre değişir. En yüksek masraf kira. Genel
olarak hizmet sektörü (kuaför, bakıcı, temizlikçi vs), kiralar, toplu taşıma ve market alışverişi
filan pahalı ama artık çoğu insanın harcaması dünyanın her yerinde aynı fiyata satılan
şeylerden de oluştuğu için (bilgisayar, telefon, ünlü kıyafet mağazaları, uçak vs) onlarda çok
fark etmiyor. Tabi kiradan vs bunlara ekstra para kalırsa. Bir de çok kazanmak isterseniz
ekstra locum denen nöbet tutma olayı tamamen yasal ve iyi para veriyorlar genelde.

Hayat kalitesi olarak en kötü kısmı ev kalitesi. Özellikle Londra’da Türkiye’deki evlerin
lüksünü ve büyüklüğünü unutmanız lazım. Kiralar oldukça pahalı ve evler eski. Genellikle
eşyalı. Bulaşık makinesi büyük lüks. Bir şekilde alışılıyor ve idare ediliyor ama önceliklerinize
bağlı. Ev almak baya ütopik gibi geliyor zira çok uçuk fiyatlar. Ama bunları hep Londra için
söylüyorum. Londra’da da merkezde oturmazsanız biraz daha uygunlaşıyor evler. Bir de
kimse yaşayan kişi sayısından fazla odalı evde yaşamıyor neredeyse. 2 kişi için çoğunlukla
1+1 evde oturuyor herkes, zira her ekstra oda fiyatı baya artırıyor. Birçok doktor ve iyi işlerde
çalışan insanlar tanıdığı/tanımadığı insanlarla ev paylaşıp oda kirası veriyor, o bile ortalama
ayda 700-800 poundu buluyor. 1+1 eli yüzü düzgün, merkeze çok uzak olmayan bir ev için
en az 1200 poundu gözden çıkarmak lazım ayda, ki genelde 1600-1700’lere kadar çıkmanız
gerekebilir istediğiniz standartlara göre. Genel olarak Londra güzel şehir ama tabi kalabalık.
Trafik baya var ama toplu taşıma çok iyi olduğu için araba neredeyse gereksiz. Ulaşım
pahalı ama güzel işliyor.

Londra’da ev kiralama sürecini çok güzel anlatan bir yazı var:


http://www.bizbizelondon.com/2017/06/29/ingilterede-ev-kiralama-sureci/

Londra dışında evler çok daha uygun ve düzgün ve iş bulmak da daha kolay deniyor ama bu
sefer de yabancı oranı daha az. Londra’da yabancı sayısı hem hastalar hem sağlık
çalışanları açısından çok fazla, neredeyse %40 filan, o nedenle çok yabancılık
çekmiyorsunuz, herkes alışık yabancı doktora.

Londra güzel şehir olduğu ve gezecek çok yeri olduğu için, özellikle başlarda Londra’da
yaşamak güzel ve avantajlı olsa da, bir süre sonra her yerini gezince bu avantajı azalıyor.
Bir avantajı da, Müslüman daha çok var. Bu nedenle helal yemek bulmak da genelde
Londra’da kolaylıkla mümkün oluyor. Merkezde daha zor olsa da bir şekilde bulunuyor.
Olmazsa da vejetaryenlik çok yaygın olduğu için her ortamda mutlaka vejetaryen yiyecek net
bir şekilde etiketlenmiş oluyor. Genel olarak her türlü kültüre saygılı oldukları ve alerji türü
şeylere çok dikkat ettikleri için restoranlarda neyin içinde ne olduğu sorusuna çok net cevap
alabiliyorsunuz.
Ek olarak, Jenni Tapanila’nın yaptığı örnek yaşama masrafı senaryoları (çok faydalı ve
gerçekçi olduğunu düşünüyorum)
https://docs.google.com/spreadsheets/d/1d2hY_nm7NOyHJybwt0U8uTuORl9XtFXC8nVn0o
Yzxxs/edit?usp=sharing

10. Malpraktis mevzuları - Hadiza Bawa Garba vakası ile ilgili


özet
UK'de bir pediatri registrarı, 6 yaşında sepsisten ölen bir çocuğun ölümünden sorumlu tutulup 2
yıl hapse ve doktorluktan men edilmişti ne yazık ki.
Özetle temel sebep her gün NHS'te yaşanan aksaklıklar ve doktor günah keçisi olmuştu.
Nijerya doğumlu ancak tıbbı İngiltere'de okumuş, yıllarca İngiltere'de başarılı ve hatasız bir
doktorluk kariyerine sahip olan Hadiza, bu olay yaşandığı gün 13 aylık doğum izninden döndüğü
ilk gün, ilk kez çalıştığı hastanede induction olmadan pat diye 5 servis ve bir acil yatış
ünitesinden tek başına sorumlu olmak zorunda kalmış (işe gelemeyenler olduğu için), hocası
eğitimdeymiş, hastanede kan sonuçları sisteminin bozulduğu güne denk gelmiş, ishal ve
kusmayla gelen Down sendromlu ve kalp hastası Jack'in aslında pnömoni olduğunu ancak diğer
yoğun işlerinden (başka bir çocuğa LP yapmak gibi) fırsat bulup Xraye bakınca farkedip
antibiyotik başlamış ama buna rağmen Jack maalesef o akşam arrest olmuş ve dönmemiş.
Ayrıca videoda anlattığı gibi en son gördüğünde toparlamış bi haldeymiş ondan çok hasta
olduğunu düşünmemiş. Xraye de 3 saatlik bir gecikmeyle bakmış ve xray çekildiği kendisine
haber verilmemiş. Ayrıca Hadiza reçete etmediği halde annesi çocuğun normalde aldığı
enalaprilini vermiş (hastayı çok iyi bilmeyen kendisi de pediatride ilk günü olan bi SHO'ya
danışmışlar ve Hadiza'ya haber verilmemiş)
Daha çok sistem hatalarının kurbanı olduğunu düşünen pek çok doktor bu karardan sonra
örgütlendi, Justice for Hadiza Bawa Garba diye gruplar kuruldu,
https://www.facebook.com/groups/156820191537071/
Hadiza'nın doktorluktan men edilmesi kararına itiraz etmek için crowdfundingle para toplandı ve
çok yakın zamanda lisansı geri verildi.
http://54000doctors.org/letters/team-hadiza-statement-13aug2018.html

Vaka ile ilgili daha fazla detayları buradan okuyabilirsiniz.


http://54000doctors.org/blogs/whos-interests-are-the-gmc-really-trying-to-serve-in-the-bawa-
garba-case.html

Başarılar ve kolay gelsin!

Büşra Acar Sevim


Not: Yazının hakları bana aittir, paylaşırsanız kaynak belirtiniz lütfen. Emeğe saygı :)

You might also like