You are on page 1of 26

Akdeniz Karpaz Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü


İşletme Anabilim Dalı

Yönetim stratejisine bir başlangıç;


Sun Tzu, Makyavel, Clausewitz
LC Waikiki Swot Analizi

Murat Cem ACARALP


160629008

Stratejik Yönetim Vize Proje Çalışması


Lefkoşe, 2017
ii

KABUL VE ONAY

Murat Cem ACARALP tarafından hazırlanan Yönetim stratejisine bir başlangıç; Sun
Tzu, Makyavel, Clausewitz, LC Waikiki Swot Analizi. başlıklı bu çalışma, 30.03.2017
tarihinde yapılan sunum sonucunda başarılı bulunarak tarafımdan Stratejik Yönetim
dersi Vize Projesi olarak kabul edilmiştir.

Prof. Dr. Alpay ATAOL


iii

ÖZET

ACARALP, Murat Cem. Yönetim stratejisine bir başlangıç; Sun Tzu, Makyavel,
Clausewitz, LC Waikiki Swot Analizi, Vize Proje Çalışması, Lefkoşe, 2017.

Bu proje yazımda, savaş teorileri ile ilgili olarak biri uzak doğunun ve klasik
dönemlerin, biri 16.yüzyılın karışık ve entrikalara boğulmuş İtalya’sının, diğeri ise
19.yüzyıl batısının ve modern dönemlerin temsilcisi olan üç büyük düşünürün,
Machiavelli, Clausewitz ile Sun Tzu’nun görüşleri arasında bir karşılaştırma yapmayı
amaçlamaktadır.
Üç düşünürün yaklaşımında, savaşın amacı, zafere giden yol, kullanılacak
yöntemler gibi temel konularda, taban tabana zıt olarak nitelendirebileceğimiz
yorumlar, organizasyon yapısı ve ifade ediş şekillerinde zaman zaman birbirini
çağrıştıran benzerlikler de görülmektedir. Üç düşünürün de, şahit oldukları savaşlar,
karmaşalar, entrika ve ihanetlerle örülü tecrübeleri, eserlerini kaleme aldıkları ortam,
yaşadıkları zaman, dönemlerinin felsefi yaklaşımları ciddi farklılıklar taşımaktadır. Bu
farklılıklar, ister istemez, araç, amaç, yöntem gibi konularda müthiş bir farklılaşmaya
yol açmıştır. Bu farklılıklara rağmen, her üçünde de temel bir ortak nokta
bulunmaktadır; düşmanın iradesini kırmak.
Ayrıca bu projede bildiğimiz bir ticari kurumun, güçlü (Strengths) ve zayıf
(Weaknesses) yönlerini belirlemek, iç ve dış çevreden kaynaklanan fırsat
(Opportunities) ve tehditleri (Threats) saptamak için stratejik bir teknik olan SWOT
analizini yapacağım. Bu analiz ticari kurumun hedeflerini belirlemeyi ve amaca
ulaşmak için olumlu ya da olumsuz olan iç ve dış faktörleri kabaca tanımlamayı
sağlayacaktır. Kişisel bağlamda ele alırsak da yeteneklerimizi, becerilerimizi ve
fırsatları en iyi şekilde kullanarak kariyerimizi geliştirmemize yardımcı olacaktır.

Anahtar Sözcükler
Yönetim, Strateji, SWOT, Savaş, Rekabet, Analiz, Güçlü, Zayıf, Fırsat, Tehdit, Savaş Sanatı,
Sun Tzu, Machiavelli, Clausewitz.
iv

İÇİNDEKİLER

KAPAK i
KABUL VE ONAY ii
ÖZET iii
İÇİNDEKİLER iv
ÖNSÖZ 1
GİRİŞ 2
1. Yönetim Stratejisine Bir Başlangıç; Sun Tzu, Machiavelli, Clausewitz 3
1.1 Sun Tzu 3
1.2 Niccolò di Bernardo dei Machiavelli 4
1.2.1 Hayatı 4
1.2.2 Çiftlik Hayatı 7
1.2.3 Görüşleri 7
1.2.4 Maciavelli’ye göre insan doğası 11
1.2.5 Sıfır Toplamlı İktidar Teorisi 11
1.3 Carl Philipp Gottlieb von Clausewitz 12
1.3.1 Hayatı 12
1.3.2 Yaklaşımı Etkileyen Faktörler 12
1.3.3 Eseri 14
1.3.4 Etkisi 15
1.4. Karşılaştırma ve Eleştirel inceleme 17
2. SWOT Analizi Geliştirme; LC Waikiki SWOT Analizi 19
2.1. SWOT Analizi Nedir 19
2.2. SWOT Analizindeki 4 unsur 19
2.2.1 Güçlü yönler (Strength) 19
2.2.2 Zayıf yönler (Weakness) 20
2.2.3 Fırsatlar (Opportunities) 20
2.2.4 Tehditler (Threats) 20
2.3. LC Waikiki SWOT Analizi 21
KAYNAKÇA 22
1

Önsöz
Gelir amaçlı örgütlerin vazgeçilmez amaçları için stratejik yönetimle ilgilenmeleri
zorunluluğu bulunmaktadır1 diyor Prof.Dr. Ali AKDEMİR hocamız.
Stratejik yönetimle ilgili birçok tanım bulunmakla birlikte tanımların ortak vurgusu
şöyledir:
Stratejik Yönetim; Dış ve iç çevrenin analizi, vizyon, misyon, amaç ve hedef olarak
stratejik niyetin ortaya konulması, niyetlerin gereğini yapacak stratejilerin belirlenmesi, analizi
ve seçimi, stratejilerin liderlik kararlığıyla uygulanması ve sonuçların yine önceden belirlenen
kriterlerle, performans ölçüleriyle ölçülmesi ve yeniden değerlendirme yapılmasıdır. Stratejik
Yönetim için analiz kavramı bağlamında bir betimleme ya da saptama yapmak gerekirse,
“Stratejik Yönetim, durum (çevre) analizi, amaç ve hedef analizi, strateji analizi, uygulama ve
performans analizinden ibarettir” gibi bir yargıya ulaşabiliriz. Durum analizi de dış çevre analizi
ve iç çevre analizinden oluşur. Dış çevrenin analizi genel dış çevre, rekabetçi dış çevre ve
rakiplerin analizi olmak üzere üç boyutludur. iç çevre analizinde kritik başarı faktörleri, değer
zinciri ve çekirdek süreçler nelerin analiz edileceğine yönelik çerçevelerdir. Bu çerçeveler
bağlamında örgüt içi güçlü ve zayıf yönler; dengeli skor kartları, SWOT analizi, sayısal
yöntemler ve niteliksel yöntemler ile değerlendirilir.
Bu projede amacım; farklı çağlarda yaşamış üç düşünürün tecrübe ve düşüncelerinden
oluşmuş savaş felsefesi üzerine yazdıkları eserlerinin temel düzeydeki bir bakış açısıyla
irdelemek, karşılaştırmak, yönetim üzerine aslında ne demek istediklerini ortaya koymak. Ve
sadece yönetimin stratejik yaklaşımına bir başlangıç yapmak, ve örnek bir SWOT analizi
yaparak yüzeysel bir inceleme gerçekleştirmektir.

Murat Cem ACARALP


160629008

1
Stratejik Yönetim; T.C. Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Yayınları, S.8
2

GİRİŞ

Savaş Teorisi, Savaş Sanatı denince akla gelen ilk üç isim hiç şüphesiz ki
Machiavelli, Sun Tzu ile Clausewitz’dir. Gerek farklı dönemlerde yazılmış Macviavelli
ve Sun Tzu’nun “Savaş Sanatı”, gerekse Clausewitz’in “Savaş Üzerine” adlı eseri, savaş
konusunda üzerinde en çok durulan, en fazla tartışılan ve daha da önemlisi en çok
dikkate alınıp, uygulanmaya çalışılan kitaplar olmuşlardır. Üç düşünürün savaşa
yaklaşımları arasında çok ciddi farklılıklar vardır; hatta amaç ve hedef gibi temel
konular dikkate alındığında taban tabana zıt olduklarını söylemek dahi mümkündür.
Çalışmamın temel amaçları üç düşünürün savaş yaklaşımlarındaki farklılıkları
irdelemek; birinin bakış açısı ile diğerini yorumlamak ve nihayetinde bu farklılıkları
ortaya çıkartan sebepleri ortaya koymaktır. Bu amaç çerçevesinde, öncelikle her üç
düşünürün, hayatları, yaşadıkları ortam, yaklaşımlarını etkilediğini düşündüğümüz
çeşitli unsurlar ele alıp, yaklaşımlarının farklılıklarını, önemli olduğunu düşündüğümüz
unsurlar çerçevesinde irdeleyeceğim.
Düşünürlerin, metotları, tarihe etkileri, onlara yöneltilen eleştiriler de çalışmamda
yer bulacak. Nihayetinde üç düşünürün görüş farklılıklarının altında yatan temel
sebepleri tartışmak ve üç düşünürü karşılaştırmanın, zaman ve ortam göz önünde
bulundurmadan gerçekleştirildiği takdirde ne kadar yanlış olabileceğini ortaya koymaya
çalışmaktır.
3

1. BÖLÜM

YÖNETİM STRATEJİSİNE BİR BAŞLANGIÇ; SUN


TZU, MACHIAVELLI, CLAUSEWITZ

1.1. Sun Tzu; Sunzı, (ya da Sun Zi, Sun-tzu, Sun Tse, Ssun-ds, Sun Tzu), (Çince:
孫子; Pinyin: Sūn Zǐ) MÖ 500'de Wu Devleti'nde (Şimdiki Çin) yaşamış ünlü
Çinli komutan, filozof ve askeri bilgedir. Savaş stratejisi üzerine yazdığı Savaş
Sanatı (Çince:兵法, Pinyin: Bīng Fǎ) adlı yazılarda toplanan sohbeti dünyanın en
eski strateji kuramları olarak kabul görür.2
13 bölümde toplanan yazıların, Çin’de çok daha eski dönemlerden beri bilinen
savaşma ilkelerinin toplu bir sunumu olduğu ve Üstad Sunzı yorumuyla bir araya
getirilmesinin Çin'in Savaşan Beylikler döneminde (MÖ 480 - MÖ 221)
gerçekleştiği sanılıyor.
Sun Tzu bu sohbetlerinde "Gerçek Zafer" için şöyle demiştir: "Gerçek zafer,
savaşmadan kazanılan zaferdir. Gerçek önder savaşmadan kazanan önderdir." Tao
(Yol) bilgilerinin savaşmak üzerine yorumlandığı en etkili yazılardır. Tao
Bilgi'lerinde, kainatın bütünlüğünün doğal akışına gelen her türlü müdahale ve
zorlama tükenme yolu sayılır, akışa uyum sağlamak ise öğütlenir. Sunzı'nın tam
olarak hangi tarihler arası yaşadığı bilinmese de ortaya çıkışının Savaşan
Beylikler dönemine denk geldiği biliniyor. Yazılı geleneği çok eski ve güçlü olan
Çin'de ortaya çıkan bilgelerin tam olarak ne zaman yaşadıklarıyla ilgili
belirsizliğin, bilgelerin ölümlerine doğru ortadan kaybolmayı seçmelerinin çok
karşılaşılan bir durum olmasına yorumlanıyor.
Bundan yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce unlu filozof savaşçı Sun Tzu tarafından
yazılmış olan Savaş Sanatı (Sunzi bingfa) adlı bu eser, savaş stratejileri tarihinin
en prestijli ve etkileyici eseridir. Savaş Sanatının teorileri iki bin beş yüz yıldır
tüm askeri lider ve strateji uzmanlarına kılavuzluk ettiği gibi bugün de gerek
Asyalı idareci ve politikacılara gerekse modern işadamlarına yol göstermektedir.
Feodal toplumdan modern topluma neredeyse bir gecede geçme becerisini
gösteren Japonya'da bilim adamları, Sun Tzu'nun klasik öğretilerini, modern cağın
siyaset ve iş yaşamına büyük bir başarı ile uygulamışlardır. Gerçekten de bugün
pek çok kimse, Japonya'nın bugünkü başarısında. Sun Tzu'nun ünlü Savaşmadan
kazanmak en büyük başarıdır3,' doktrininin büyük rol oynadığı konusunda
birleşmişlerdir.
Savaş Sanatı bugünün iş dünyası içindeki bitmek bilmeyen rekabet konusunda
gerek kişisel, gerekse uluslararası çekişme ve mücadelenin ana hatlarına ışık tutar.
Kitabın okurlarına verdiği ana fikir yenilmez olabilmek, savaşsız zafer kazanmak,
savaş ve rekabetin fiziğinin, psikolojisinin ve politikasının doğru analizi ile
rakiplere karşı üstünlük kazanmanın yollarının anlaşılmasıdır. Kitap büyük bir
2
Savaş Sanatı; Sun Tzu, Anahtar Kitapları Yayınevi, Ekim 2009
3
Savaş Sanatı; Sun Tzu, Çev. Adil Demir, Mart 2008
4

dikkatle okunarak değerlendirildiğinde bugünkü acımasız iş yaşamında hemen her


zaman benzer koşullarla karşılaşılabileceği görülecek ve Sun Tzu'nun derslerinin
pratik kullanımının uygulama becerisine sahip işadamlarına sağlayabileceği
yararlar kolaylıkla bulunacaktır.

1.2. Niccolò di Bernardo dei Machiavelli (3 Mayıs 1469 – 21 Haziran 1527),


tarih ve politika biliminin kurucusu sayılan Floransalı düşünür, devlet adamı,
askerî stratejist, şair ve oyun yazarı. İtalyan Rönesans hareketinin en önemli
figürlerindendir.4 En ünlü eseri Prens'te, politik yazın tarihinde ilk kez iktidarın
alınışı ve korunması gibi bir sorunu dinsel ya da ahlaki kaygıları dikkate
almaksızın kendinde bir amaç olarak inceledi. Tüm yaşamı boyunca İtalya'nın
birliği ideali için mücadele verdi. Fikirleri politik yazında olduğu gibi yaygın
düşünüşte de giderek büsbütün olumsuz ve ilkesiz bir politik hırsın anlatımı
olarak görüldü, "Makyavelizm" terimi bir düşünce sisteminden çok "amaç için her
yolu mübah gören" politikacının tutumunu anlatan suçlayıcı bir sıfat haline geldi.
Yine de Diderot, Rousseau, Fichte ve Hegel gibi büyük düşünürler Machiavelli
düşüncesinin olumlu yönünü açığa çıkarmaya çalıştılar. Hegel'e göre
"Machiavelli'nin gayesi, yani İtalya'nın bir devlet mertebesine çıkarılması, bu
yazarın eserinde tiranlığın haklı gösterilmesinden ve muhteris bir despot için imal
edilmiş altın yıldızlı bir aynadan başka bir şey görmeyen bütün görme özürlülerce
anlaşılamadan kalmıştır." Hegel O'nun yöntemini şöyle özetler: "Kangren olmuş
uzuvlar lavanta suyuyla iyileştirilemez."5 İtalyan komünist filozof Antonio
Gramsci ise O'nu "erken gelmiş Jakoben" olarak tanımlar.

1.2.1. Hayatı
Machiavelli, 1469 yılında Floransa’da doğar. Machiavelli’nin 1498’e
kadar olan yaşamı hakkında hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir.
Machiavelli 25 yaşındayken, Fransa Kralı VIII. Charles’ın Floransa’ya
girerek, uzun zamandır buradan yönetimini elinde bulundurmuş olan
Mediciler’i buradan sürer. Bu dönemde Savonarola adlı bir dominikan
rahibi, Floransa’da dört yıl sürecek katı ve teokratik bir rejim kurar.
Savonarola kontrolündeki rejim 1498’de Savonarola’nın öldürülmesiyle
yıkılır ve bu Machiavelli’nin adının duyulduğu ilk dönemdir. Savonarola
iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra yandaşları da şehrin yönetimini elinde
bulunduran Onlar Kurulu tarafından yönetimden uzaklaştırılır. Machiavelli
de bu kurulun sekreterliğine getirilir. Quentin Skinner , Machiavelli’nin, bu
göreve getirilişinin dönemin eğitim anlayışıyla ilişkili olduğunu belirler. Söz
konusu dönemde görevlilerin iyi bir diplomatik kabiliyete haiz olmaları
beklendiği kadar, ‘insani disiplinler’ olarak ifade edilen alanda da belirli bir
eğitimi almış olmaları beklenmektedir: ‘‘Hümanistlerin gerçek insani
eğitimin kusursuz içeriğine ilişkin özgün teorilere olan adanmışlıkları dikkat
çekicidir. Hümanistler öğrencilerin, iyi bir Latince eğitimi alarak işe
başlamalarını, konuşma sanatını icra edip, en iyi klasik tarzcılara öykünerek
devam etmelerini ve nihayet çalışmalarını, antik tarih ve ahlak felsefesi

4
Felsefe Tarihi Ders Notları; Sosyolog Ömer YILDIRIM, Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
5
HEGEL VE MARKS; Ian Fraser, çev. Beyza Sümer Aydaş, Dost Kitabevi Yayınları
5

alanlarında yapılacak yoğun bir okuma ile tamamlamaları beklerlerdi.”6


Cicero’ya göre, bu disiplinler “bize, ülkemize iyi bir şekilde hizmet etmek
için ihtiyaç duyduğumuz temel değerleri kazandırıyordu: kendi kişisel
çıkarlarımızı kamu yararının gerisine koyma arzusu, zorbalığa ve
yozlaşmaya karşı mücadele etme arzusu, hem ülkemiz hem de kendimiz için
en soylu amaçlar olan onura ve görkeme kavuşma arzusu…” Bu değerleri
özümseyen Floransalılar, hümanistlerin şehir hükümetinin saygın
görevlerine atanmasını zaman içinde kural olarak benimsemişti.
Machiavelli’nin hümanist çevrelerle yakın ilişki içinde olan ailesinin ona
sağladığı eğitim de göz önüne alındığında, genç bir yaşta bu önemli görevi
alışı açıklanabilmektedir.
Machiavelli’nin görevi ikili bir görevdir; bir yandan Floransa toprakları
içindeki ihtilaflarla ilgilenen ikinci yüksek mahkemede görev yapmaktadır
bir yandan Onlar Kurulu’nun sekreterliği dolayısıyla kurul adına yurtdışı
gezilerine gönderilmektedir. Bu grevi sırasında yaşadıkları, Machiavelli
düşüncesinde önemli etkilerde bulunan olaylardır. Bu anlamda aldığı
görevler üzerinde durmak yararlı olacaktır. Machiavelli ilk olarak 1500
yılında, Fransa Kralı XII. Louis’in sarayında görevlendirilir. Bu görev
Floransa’ya karşı ayaklanan Pisa’lıları bastırma konusundaki
yetersizliklerden kaynaklanıyordu ve Fransa’nın bunun için gönderdiği
yardımla girişilen savaş hüsranla sonuçlanmıştı. Machiavelli, bu konuda
yapılması gerekeni “bu girişimin sonuçsuz kalmasının, [Floransa’dan]
kaynaklanan bir eksiklik olmadığı... Fransız komutanının laçka ve korkakça
davrandığı izlenimi ” yaratılması olarak görür. Fransa Kralı ise daha çok bu
“alenen kötü bir şekilde işlediği açıkça görülen ” İtalyan şehir devletinden
nasıl yararlanabileceği üzerinde durmaktadır. Machiavelli bu tecrübeden
Floransa şehir devletinin krallık eğitimi almış biri için ‘anlamsız bir şekilde
bocalayan güçsüz bir aygıt’ olduğu sonucunu çıkarır. Bu anlamda
Floransa’nın kendisine verdiği önem, şehrin askeri konumu ve refah
düzeyiyle orantısızdır. Skinner, Machiavelli’nin bu deneyimden aldığı
dersin daha olgunlaşmamış politik yazılarında, “kaçamak davranma
aptallığı, kararsız görünme tehlikesi, savaş ve politika gibi alanlarda hızlı ve
cesur davranılması gerekliliği” gibi uyarılarla dolu olduğunu ortaya koyar.7
Bu görevden sonra Floransa’ya dönen Machiavelli, ittifak teklifine ilişkin
bir görevle 1502’de Romagna dükü Cesare Borgia (Dük Valentino)’nın
yanına gider. Borgia iki yıl boyunca, sınırlarda güçlenen bir tehlike olarak
belirer ve Floransa’ya resmi bir ittifak teklif eder. Bu görev, Machiavelli’nin
kariyerinde devlet yöneticilerini gözlemleyip değerlendirdiği, en verimli
döneminin başlangıcı olarak nitelenir. Bu dönem aynı zamanda
Machiavelli’nin bir çok politik lider hakkında kesin görüşleri oluşturduğu
bir dönemdir özellikle Elçiler kitabının hammaddesini bu dönemdeki

6
Quentin Skinner, Machiavelli (Past Masters Machiavelli), Çeviri: Cemal Atila, Altın Kitaplar, İstanbul,
Mayıs 2002 ,s. 14-15
7
Quentin Skinner, Machiavelli (Past Masters Machiavelli), Çeviri: Cemal Atila, Altın Kitaplar, İstanbul,
Mayıs 2002 ,s. 20
6

tecrübeleri oluşturmaktadır.8 Machiavelli bu dönem boyunca, görüştüğü


Borgia’yı “istediği her şeyi elde edebilecek güçte olduğunu
düşünen...insanüstü bir cesarete sahip” olduğunu, “her şeyi kendisinin
kontrol ettiğini, ilerini büyük bir gizlilik içinde yürüttüğünü ve böylece
planlarını hızla hayata geçirme kudretini elinde tuttuğunu” söyler.
Machiavelli, dük üzerine yorumlarında, onun sıra dışı yeteneklerini ve
kararlılığını vurgularken, gelişmeler karşısında dükün “yönetiminin tek
dayanağının onun iyi talihi (fortune) ” olduğunu söyler. Yeni bir görevle
Roma’ya gönderilerek dükü gözlemleme fırsatına sahip olan Machiavelli,
Papa seçiminde Borgia’nın alacağı tavır ve muhtemel gelişmeleri
öğrenmekle yükümlüydü. Papalık seçimi üzerinden Borgia’nın tavrını
eleştiren Machiavelli’ye göre “dük muazzam özgüveni nedeniyle olayların
seyrine kendisini kaptırmış bulunmakta” ve dükün ülkesinde başlayan
ayaklanmaları göz önüne alarak “dükün talihin daha önce hiç tatmadığı
darbeleriyle aptallaştığını” yazmaktadır. Machiavelli’nin gözlemlediği ve
düşüncesinde etkili olan bir diğer lider papa II. Julius’tur. Papayı papalık
devletlerini yeniden ele geçirmek amacıyla gerçekleştirdiği eylemlerde ki
cesur tavrından dolayı över.9
Bir başka görevinde Roma’nın Kutsal İmparatoru Maximilian’ı
gözlemleme fırsatı bulan Machiavelli, imparatorun basit ve zayıf bir
yönetici olduğunu düşünmektedir: tamamen savsak ve her şeye inanan bir
eğilime sahip olan imparator, kendisine sunulan hemen her görüşten
etkilenmeye meyillidir. Machiavelli’nin Prenste çizdiği imparator, edindiği
bu bilgilere dayanmaktadır. 1512 yılı Floransa için önemli bir yıldır, Papa
Julius’un Fransa üzerine yaptığı sefere destek vermeyen Floransa bunun
bedelini Mediciler’in iktidara dönerek cumhuriyeti lağvetmeleriyle öder.
Cumhuriyet rejiminin gelişi Machiavelli için kişisel kariyerinin sonudur
“Talih’in büyük ve karşı durulmaz yumruğu” aniden ve acımasız bir şekilde
kendisini yere sermiştir. Machiavelli bu dönemde “Prens”i ve “Titus
Livrus’ün İlk on Bölümü üzerine söylevler” çalışmasını yazar ve bu
çalışmalarını yapar. 1520’de bağışlanan Machiavelli, Floransa yönetimi
tarafından çeşitli işlerde görevlendirilir. Machiavelli’ye verilen görevlerden
biri Floransa tarihini yazmak üzere bir komisyon oluşturmasıdır. Floransa
Tarihinin ana konusu ise yozlaşma olarak belirlenmiştir; tarihsel süreç ele
alınarak kendi siyasal kavramları çerçevesinde Floransa’nın halkının
özgürlük düşüncesinden tamamen yoksunlaştığını gelip geçen yönetimlerin
virtudan habersiz olduklarını ve bu şekilde yozlaşmayı en üst düzeye
çıkardıklarını anlatır. 1527 yılında Floransa’nın yönetimi cumhuriyetçilerin
eline geçer ve Machiavelli, güven duyulmayan insanlar arasındadır. Bu
nedenle tekrar sürülür ve aynı yıl içinde ölür.

8
Quentin Skinner, Machiavelli (Past Masters Machiavelli), Çeviri: Cemal Atila, Altın Kitaplar, İstanbul,
Mayıs 2002 ,s. 21
9
Niccolò Machiavelli, Prens(IL PRINCIPE), çeviri: Semra Kunt, Alkım Yayınevi, İstanbul, Ocak 2001,s.
28-35
7

1.2.2. Çiftlik hayatı


Machiavelli, çiftlik hayatında tanışıp dost olduğu Francesco Vettori'ye 10
Aralık 1513'te yazdığı bir mektupta De Principatus (Türkçe: Prenslikler
Üzerine) adlı bir eser yazdığından söz eder. 6 yılda tamamladığı bu eseri
sonradan Prens adıyla yayınlayacaktır. 1518'de farklı bir alana el atarak La
Mandragola adlı bir satirik komediyi kaleme alır. Bu oyunlar 2 yıl içinde
sahnelenir. Bu yıllarda Floransa'nın yönetimine Kardinal Giulio de Medici
geçer. Machiavelli, kardinalle ve Medici ailesiyle ilişkilerini güçlendirir ve
onların himayesine girer. Bu sayede 1521'de Savaş Sanatı adlı kitabını
yayımlama imkânı bulur. Giulio de Medici, Machiavelli'yi sadece
himayesine almakla kalmaz, ona anayasa taslağı hazırlama ve Floransa
tarihini yazma görevi verir. Kardinal Giulio de Medici, 1524'te Papa seçilir
ve VII. Clemens ismini alır. Yeni Papa'nın tutarsız dış politikası sebebiyle
Kutsal-Roma İmparatoru Şarlken, 1527 Mayıs'ında Floransa'ya savaş açar
ve şehri işgal eder. Böylelikle Floransa'daki Medici iktidarı bir kez daha
sona erer. Medicilerin yıkılmasının ardından burjuvalar yeni bir demokratik
rejim kurar. Yeni yöneticiler, Medicilere yakın olan kimseye güvenmez ve
hepsini devlet kurumlarından uzaklaştırır. Böylece diğer insanlarla beraber
Machiavelli de işsiz kalır. Kendisine güvenilmediği için hayalkırıklığına
uğrayan Machiavelli, hızla hastalanır ve 22 Haziran 1527'de hayata
gözlerini yumar. Ertesi gün, Santa Croce Bazilikası'na defnedilmiştir.

1.2.3. Görüşleri
Machiavelli’nin “Savaş Sanatı”10 başlıklı eserinden hareketle kendi
dönemindeki savaşları hangi açıdan eleştirdiği ve bu eleştirisine karşılık hangi
önerilerde bulunduğu hakkında bir şeyler söylemek gerekli.
Öncelikle Machiavelli sürekli savaşları eleştirmektedir. Sürekli savaşlar hem
ekonomik bakımdan üstesinden gelinebilir değildir hem de orduya siyasal
iktidar üzerinde nüfuz yaratma imkanı tanıdığı için tehlikelidir.11 Savaşlar
ihtiyaç halinde başvurulması gereken bir araçtır; yoksa başlı başına bir amaç
değildir. Machiavelli’nin yaşadığı dönemde oldukça egemen olan savaşın amaç
olduğu fikri Savaş Sanatı’nda ciddi bir eleştiriye tabi tutulmaktadır. Buna göre,
savaşı sürekli kılan ve onu amaç olarak idrak eden kişiler başlı başına kötü
insanlardır. Savaş yapılması ve yapıldıktan sonra bitmesi gereken bir araçtır;
onu sürekli kılan kişiler tarafından görüldüğü gibi sanat değildir.
Machiavelli kendi dönemindeki savaşan orduların yapısını ve işlevini
eleştirmektedir ve atalarının yaptıklarından ders çıkarmak gerektiğini sık sık
vurgulamaktadır. Machiavelli kendi dönemindeki savaşları en çok savaşan
ordulardaki askerlerin niteliği üzerinden eleştirmektedir. Ona göre paralı
askerlik cumhuriyetin ya da krallığın başına gelebilecek en büyük felaketlerden
biridir. Bu minvalde Machiavelli’nin savaşa ilişkin en önemli tespitlerden birisi
savaşın bir sanat olmadığı yönündedir.12 Zira ona göre savaşın bir sanat olarak
algılanması barış zamanlarında karınlarını doyuramayacak olan insanların
barışın asla gelmemeleri için çalışmaları ve savaş zamanlarında açgözlü bir
10
Niccolo Machiavelli, Savaş Sanatı, çev. Berna Hasan, (İstanbul: Özne Yayınları, 1999).
11
Machiavelli, Savaş Sanatı, 93.
12
Machiavelli’nin Fabrizio’nun diyaloğundan hareketle dile getirdiği bu ve diğer düşünceler onun savaşa
olan bakış açısını ortaya koymaktadır.
8

biçimde en büyük payı kapmak için mücadele etmeleri sonucunu


doğuracaktır.13
Bu mücadele neticesinde ise “hırsızlık, şiddet ve cinayet olayları” artması
muhakkaktır; çünkü barış geldiğinde savaşı sanat olarak gören insanlar
maaşlarının ve yaşama haklarının ellerinden alınacağını düşünürler.14 İşte,
tüm bu bozukluklar ya da karşılıklara “neden olan şey paralı orduda görev
yapanların orduyu kendi sanatları için kullanmalarıdır.”15 Ona göre ayrıca
bir cumhuriyet ve bir krallık da kendi idaresi altındaki insanların savaşı
sanat gibi kullanmalarına engel olmalıdır. Tıpkı Pompeus ve Sezar gibi. Zira
zorluk ve tehlike olmaksızın savaş sanatını önemsemeyen bu kişiler barış
günlerinde zorbalaşmamışlardır. Roma’da kimsenin geçimini askerlikten
sağlamaması yani askerliği bir sanat gibi görmemesi, ona göre, kötülüğü
azaltan bir nedendi. Oysa Machiavelli’nin yaşadığı dönemde bu durumun
aksi söz konusudur. Bu dönemde savaş sanatı, savaşın olmadığı zamanlarda
hayatını idame ettirmenin temel araçlarından biri olmuştur. Düzendeki
kötülüğün ya da yozlaşmanın nedeni de budur.
Paralı askerlik ya da savaşın sanatsal bir faaliyet olarak görülmesi o
ülkeye zarar vermesinin yanı sıra kralların iktidarını yitirmesi ya da
zayıflatması yönünde de bir sonuç doğurmaktadır:
“…bir kral, piyadelerinin barış zamanında eve dönmekten ve kendi sanatlarını
icra ederek yaşamaktan mutlu olmadıkları bir düzen kurmuşsa, bu kralın tahtından
indirilmesi gereği doğar; çünkü savaşı kendi sanatıymış gibi kullanan adamlardan
oluşmuş bir piyade birliğinden daha tehlikelisi yoktur; çünkü ya durmaksızın
savaşmak, ya onlara sürekli para ödemek ve ya seni her an krallıktan indirecekleri
korkusunu taşımak zorunda kalırsın.”16
Machiavelli kralların piyade birliklerini savaş zamanında savaşla, barış
zamanlarında ise eve dönerek kendi sanatlarını icra eden insanlardan
oluşturmaları gerektiğini önermektedir. Bu durum şüphesiz kralların güven
içinde yaşamalarını sağlayacaktır. Nitekim Roma, lejyonları 15 yılda bir
yenileyerek kendisini ordu tahakkümünden korumuştur.17
Machiavelli’nin eleştirdiği bir konu da savaşı sanat olarak gören
süvarilerin barış zamanlarında varlığını sürdürmesidir. Zira bu durum hem
ekonomik değildir, hem de krallığın düzenini bozmaktadır. Yapılması
gereken düzen için her an büyük bir tehlike olan bu askerlerin tasfiye
edilmesidir; zira “bu kötü insanların sayısı ne kadar az olursa, bunların bir
ordu kurması da o kadar imkansızlaşacak ve dolayısıyla büyük hatalar
yapılmasının önüne geçilecektir.”18
Machiavelli savaşı sanat olarak görenlerin maaş almasını da
eleştirmektedir. Bu eleştiriye karşılık savaşta yararlanılan komutanların
vatandaşların arasından seçilmesi gerektiğini ve barış zamanlarında evlerine

13
Machiavelli, Savaş Sanatı, 88.
14
Machiavelli, Savaş Sanatı, 89. Machiavelli bu düşüncesini desteklemek üzere Roma, Kartaca, Milano,
Napoli gibi devletlerin ordularından örnekler vermektedir.
15
Machiavelli, Savaş Sanatı, 89.
16
Machiavelli, Savaş Sanatı, 92.
17
Machiavelli, Savaş Sanatı, 93.
18
Machiavelli, Savaş Sanatı, 95.
9

gönderilmesini önermektedir.19 Şüphesiz bu husus ordu ve yönetim


arasındaki olması gereken sınırlara ilişkin bir varsayım üzerinden
çıkarsanmaktadır. Nitekim Machiavelli’ye göre ordu iktidarın denetiminde
olmasının yanı sıra sivil alanla iç içe olmalıdır. Bu varsayım ordu
mensuplarının nasıl seçilmesi gerektiğinden işlevinin ne olması gerektiğine
kadar birçok konuda sonuç doğurmaktadır. Sözgelimi komutanların
vatandaşların arasından seçilmesi orduyu toplumsallaştıracağı, toplumla
bütünleştireceği için ordunun paralı askerlere kıyasla daha güvenilir olması
sağlanırken; komutanların barış zamanlarında evlerine gönderilmesi
sayesinde ordunun siyasal iktidara karşı haiz olduğu potansiyel tehdidi
kullanmasının önüne geçilmesi sağlanacaktır. Görüldüğü üzere, Machiavelli
savaşın dar (paralı) bir grup tarafından ve sürekli olarak yapılmasını
eleştirirken ordu-yönetim ilişkisine dair çıkarımlar yapmaktadır. Kendi
döneminin ordu-yönetim ilişkisi tam da bu eleştirdiği biçimdeydi. Öyle ki,
bu orduların dahil olduğu savaş şüphesiz “ordu için savaş” anlamını
taşıyacaktı. Oysa olması gereken tıpkı Roma’daki gibi yurttaş ordularından
ya da sivil milislerden oluşan bir ordu oluşturmak ve komutanları barış
zamanlarında meşgul olacakları askerlik-dışı işlere yani evlerine
göndermektedir. Bu noktada Machiavelli’nin, ordunun siyasal iktidara
yönelik tehdidinin komutanların ya da askerlerin yalnızca evlerine
gönderilerek çözülmesi gerektiğini öngörmediğini belirtmek gerekir. Ona
göre öncelikle komutanlara fazla yetki verilmemeli, onlara hak ettikleri
oranda otorite verilmelidir. Ayrıca komutanlara verilen bu otorite onlarla
aynı yerden doğan insanların üzerinde olmamalı, tam aksine otorite
herhangi bir verili bağı olmayan kişilerle ilgili olmalıdır.20 Ordu
mensuplarının güç temerküzünü engelleyecek en önemli önlemlerden biri
yer değiştirmedir. Machiavelli’ye göre komutanların görev yerlerini sık sık
yer değiştirerek onların krallığa ya da cumhuriyete tehdit olmasının önüne
geçilebilir, aksi takdirde
“…aynı insanlar üzerinde sürekli aynı kişi tarafından kurulan otorite bu
adamların karşı bir cephe oluşturmasına neden olur ve böylece hükümdar
kolaylıkla zarar görebilir.”21
O dönemin savaşlarında paralı askerlerin, yani savaşı sanat olarak icra
eden kişilerin kullanılmasını eleştiren Machiavelli buna karşılık sivil
milislerin kullanılması gerektiğini düşünmektedir.22 Başka bir ifadeyle
Machiavelli değişime karşı direnci olan profesyonel insanlardansa kendi
geçimini savaşmakta görmeyen insanların desteğine başvurulması
gerektiğini düşünmektedir. Zira ataları olan Romalılar ne zaman halkın
silahsızlanmasına göz yummaya başladılar işte o zaman Roma bölünmeye

19
Machiavelli, Savaş Sanatı, 95.
20
Machiavelli, Savaş Sanatı, 110.
21
Machiavelli, Savaş Sanatı, 110.
22
Machiavelli, Savaş Sanatı, 95. Machiavelli’ye göre tarih bize halkın silahlandığı devletlerin daha uzun
süre hayatta kaldığını göstermektedir. “Örneğin, Roma bu halkın elindeki silahlar sayesinde dörtyüz yıl
süresince ve Sparta ise sekiz yüz yıl boyunca özgür kalmayı başarmıştır: Halkın silahlanmasını reddeden
şehirler ise en fazla kırk sene özgür kalmayı başarabilmişlerdir.” Machiavelli, Savaş Sanatı,101.
10

ve çökme sürecine girmişti.23 Milislerin işe yaramayacak kadar acemi


olduğu ve zorunluluğun cesareti azaltacağı eleştirilerine karşılık veren
Machiavelli’ye göre bu eleştirilerin haklılık payı olmakla birlikte bunlar
üstesinden gelinemeyecek sorunlar değildir:
“… sivilleri ne kadar silahlandırır, ne kadar iyi eğitirseniz ve düzenlerseniz o
oranda kazandıkları cesaret ve tecrübe de artacak ve zaferlere doğru bir adım
atılmış olacaktır.”24
Bu noktada Machiavelli’nin ordunun salt zorunlu askerlerden oluşması
gerektiği fikrini benimsemediğini not düşmek gerekir. Zira arasında seçme
imkanının azalmasından ve bunların yukarıda tanımlanan bazı
özelliklerinden dolayı nasıl bir ordu yalnızca gönüllülerden müteşekkil
olmamalıysa aynı şekilde yalnızca zorunlu askerlerden de oluşmaması
gerekir:
“Ne zorla askere alınanların ne de gönüllülerin sayısının çok olmadığı bir
orta tutturmak en iyisidir.”25
Machiavelli’ye göre döneminin savaşlarının en büyük eksikliği savaşan
ordulardaki askerlerin rasgele seçilmesidir. Bu durum İtalya ve Almanya
için özellikle geçerlidir. Bu ülkelerdeki yönetimler “hükümdarın emri
doğrultusunda değil, askerlik yapacak kişinin isteğine göre”26 ordu
kurduklarından düzensizlikten muzdarip olmak durumundadırlar. Oysa
Machiavelli’ye göre savaşanlar özenle seçilmelidir (deletto). Bu kişiler belli
niteliklere sahip olmalıdır. İlk olarak, temkinli ve cesur olması için ılıman
bir ülkeden seçilmeli. Daha da önemlisi, bu kişiler, vatandaşlar arasından
seçilmelidir. Zira yabancıların daha iyi savaştıkları fikrini yaygın kanaatin
aksine inanılmamalıdır.27 Ayrıca köylüler zor şartlara alışkın olduğundan,
gençler ise atak olması sebebiyle şehirlilere ve yaşlılara kıyasla iyi bir
ordunun mensubu olmalıdır. Karakter bakımından bu kişilerin dürüst olan
ve utanç duyabiliyor olması; fiziksel bakımdan ise “canlı ve mutlu bakan
gözlere, damarlı bir boyuna, geniş bir göğüse, kaslı kollara, uzun
parmaklara, az bir karına, yuvarlak kalçalara, ince bacak ve ayaklara sahip
olması” yani “güçlü
ve çevik” olması gerekmektedir. Görüldüğü üzere, Machiavelli’ye göre
yaş, coğrafya, kişisel karakter, fiziksel yapı gibi birçok karakter seçilme
(deletto) belirleyici kıstası olmalıdır.28 Ne var ki, o dönemin İtalya’sında
ordular seçilme bir yana, Machiavelli’ye göre, rasgele alma gibi bir yöntem
uygulamaktadır. Bu durum kitap boyunca Machiavelli tarafından

23
Machiavelli, Savaş Sanatı, 93.
24
Machiavelli, Savaş Sanatı, 100.
25
Machiavelli, Savaş Sanatı, 101.
26
Machiavelli, Savaş Sanatı, 98.
27
Zira bu yabancı askerler, zorunlu olarak askere alınamadıklarından gönüllüdürler. Ne var ki, “gönüllü
askerlerin hepsi utanmaz, başıboş, kendini frenlemesini bilmeyen, dini inançları olmayan, ülkesinden
kaçmayı aklına koymuş, ağzı bozuk, hilekar ve güvenilir olmayan adamlardır”. Machiavelli, Savaş
Sanatı, 98.
28
Machiavelli, Savaş Sanatı, 66.
11

eleştirilmekte, bu eleştirilere karşılık başta Roma’daki “yurttaşlar ordusu”


olmak üzere çeşitli tarihsel referanslarla ordunun nasıl dizayn edilmesi
gerektiğini, yukarıda özetlediğimiz şekliyle, salık vermektedir.
Sonuç olarak, yukarıda kısaca tartışıldığı üzere Machiavelli’nin kendi
dönemindeki savaşlara ilişkin en önemli eleştirisi bu savaşların başta
komutanlar ve paralı askerler olmak üzere birçok kişi tarafından sürekli
olmasının istenmesi, yani sanat olarak görülmesidir. Savaşın amaç olarak
görülmesi bir yana, olması gereken, savaşın yalnızca savaş zamanıyla sınırlı
kalan ve işlevi üzerinden kıymet gören bir fenomen olarak görülmesidir. Bu
minvalde askerlerin vatandaşlar arasından seçilmesi ve komutanların
otoriterlerinin dikkatle dağıtılması gerekmektedir. Aksi takdirde hem
toplumdan kopuk dar bir klik tarafından yürütülen bir orduya hem de bu
ordunun zayıflattığı bir siyasal iktidara, yani cumhuriyete veya krallığa
sahip olunacaktır.

1.2.4. Machiavelli’ye göre insan doğası


Machiavelli, insanın özünde kötülük bulunduğunu düşünür. Bu kötülük
yine bizzat insanın kendinden kaynaklanır. Özellikle insanlarda görülen
‘elde etme’ arzusu, bu kötülüğün en çok yansıdığı davranıştır. Ona göre
insan, her şeye sahip olmak ister ve bu arzusunun sınırı yoktur. Ancak
insanın hem ömrü, hem de maddî imkânları sınırlıdır. Dolayısıyla bir
insanın her şeyi elde etmesi asla mümkün değildir. O hâlde bireyin, elde
edemeyeceği şeylerin peşinden koşması da yanlış bir eylemdir.

1.2.5. Sıfır toplamlı iktidar teorisi


Machiavelli, iktidar gücünü miktarı asla değişmeyen bir pastaya benzetir.
Buna göre herhangi bir kişi, sahip olduğu iktidar gücünü ne kadar arttırırsa,
muhaliflerin ve diğer kişilerin gücü de aynı ölçüde azalacaktır. Yani iktidar
miktarı asla değişmeyecek; ancak bu miktarın payı her zaman değişecektir.
Machiavelli, bu düşüncesini virtù kavramını kullanarak Discorsi adlı
eserinde şöyle açıklar: Dünya her zaman aynıydı, yalnızca şu fark vardı: İlk
önce Asur'da bulunan büyük virtùlar, Med ülkesine yerleşti. Sonra da Pers
ülkesine, oradan da Roma İmparatorluğu'na geçti. Roma'nın düşüşünden
sonra dünya üzerinde var olan virtù miktarı, tek bir imparatorluk tarafından
ele geçirilememişse de, birçok ulus tarafından paylaşılmış durumdadır.
Eskiden Franklar, Türkler ve Mısır sultanları, bugün ise Alman
imparatorları bu payı alanlar arasındadır. Bundan çok önce de büyük şeyler
başarmış olan Roma İmparatorluğu'nun doğudaki topraklarını fethetmiş olan
şu ünlü Araplar vardı. İktidar mücadelesi veren tüm siyasal aktörler,
Machiavelli'ye göre kuşku içinde hareket eder. Her insanın özünde kötülük
bulunduğu için, siyasetçiler hiç kimseye güvenmemelidir. Böylece tüm
siyasetçiler hem etraflarına güvenmezler, hem de etraflarındaki kişiler için
güvenilmez bireylere dönüşürler. Ancak yetenekli siyasetçiler, bu kuşku ve
güvenilmezlik hâlini saklamaya çalışır. Ancak eninde sonunda
güvenilmezliğini ortaya çıkartır.
12

1.3 Carl Philipp Gottlieb von Clausewitz


1.3.1 Hayatı29
Carl von Clausewitz, Prusyalı bir asilzade olarak, 1780 yılında dünyaya
geldi. Yaşadığı dönemde oldukça yaygın olan bir uygulama ile subayı
olmak üzere daha henüz 12 yaşındayken, Prens Ferdinand’ın Alayı’na
katıldı ve ölene dek bir asker olarak yaşamını sürdürdü. Birinci Koalisyon
Savaşları’ndan itibaren Fransız Devrim Savaşları ve Napolyon Savaşları’na
katıldı. 1806 yılında katıldığı Jena Seferi’nde Fransızlara esir düştü ve
ülkesine ancak iki yıl sonra dönebildi. Bu dönemde ülkesinin yaşadığı
felaket O’nu derinden etkilemiş; vatanseverliği ile içerisinde yetiştiği Prusya
alay kültürünün çelişkilerini fark etmeye başlamıştı. Aldığı kültür O’na,
alayına ve kralına koşulsuz itaati öğretmişken, O, vatanına itaat etmeyi
tercih etmişti. Takip eden dönemde, Napolyon Büyük Sefere çıkmadan
önce, birçok Prusyalı subay gibi “çifte vatanseverliği” seçti. Bunun anlamı,
Napolyon’un ordusu ile birlikte Rus işgaline katılmasını emreden kralına
karşı gelip, Prusya’nın özgürlüğüne yardımcı olmaya çalışan Çarlık
ordusunda hizmet verecek olmasıydı. Prusya, 1812 Seferi’nin
başarısızlığından sonra saf değiştirdiğinde, Kral, bir zamanlar hocalığını
yapan Clausewitz’i tekrar ordusuna kabul etmedi. Clausewitz’in, Rus
üniformasını çıkarıp, tekrar Prusya üniformasını giymek için, Napolyon’un
Elbe Adası’ndan kaçmasını ve 100 Gün Savaşları’nı beklemesi gerekecekti.
Napolyon Savaşları’nın Viyana Kongresi ile sona ermesini takip eden
günlerde çeşitli görevlerde bulunan Clausewitz, 1818 yılında, 12 yıl
boyunca yürüteceği harp akademisi komutanlığı görevine atandı. Bu görevi
sırasında, araştırma yapmaya, düşünmeye ve fikirlerini kaleme dökmeye
oldukça vakti oldu; “On War (Savaş Üzerine)”nin sekiz cilt tutan taslakları
bu görev sırasında ortaya çıktı. Clausewitz, 1831 yılında Avrupa’yı saran
son kolera salgınında öldüğünde, ülkesinde düşlediği yere gelememiş,
arzuladığı saygıyı kazanamamış, hayal kırıklığına uğramış bir insandı .
Öldüğü zaman, eserini de henüz tamamlayamamıştı; “Savaş Üzerine”
kitabını, O’nun ölümünden bir süre sonra 1832 yılında, eşi yayınlayacaktı.

1.3.2 Yaklaşımını etkileyen faktörler


Clausewitz’in yaklaşımını bir sentez olarak nitelendirecek olursak,
yetiştiği ortamı ve aldığı kültürü “tez”, Napolyon Savaşlarını “anti-tez”
olarak kabul etmemiz gerekir. Bu noktadan hareketle, Clausewitz’i daha iyi
anlamak için yetiştiği ortam ile yaşadığı dönemi iyi analiz etmek
gerekmektedir.
Clausewitz, Büyük Ferdinand’ın zaferlerinin gururunu taşıyan Prusya
askeri sistemi içerisinde yetişmişti; 12 yaşından itibaren Prusya alay kültürü
içerisinde yer almıştı. Alaylar, Avrupa’da daha önceki yüzyıllarda, şehirler
için huzursuzluk kaynağı olan askerleri bir arada, disiplin altında tutmak
için oluşturulmuşlar; zaman içerisinde kendine has kuralları, gelenekleri ile
kendi toplumlarından uzaklaşmışlardı. Toplumundan uzak bu kültür

29
Savaş Kuramları; Kıvılcım Romya BİLGİN – Gülayşe ÜLGEN, Editör Erhan BÜYÜKAKINCI, S 106
13

içerisinde yetişen ve savaşmayı öğrenen Clausewitz, Devrim Savaşları


başladığında, karşısındaki Fransız askerlerinin, kendi yönetimindeki
askerlerden (Keegan’ın “köle” olarak nitelediği) oldukça farklı fikirlerle
savaşmakta olduğunu gördü. Fransız Devrimi’nin orduları, Cumhuriyet
yönetimi altında herkesin eşit olduğu ve orduya katılımın her vatandaşın
görevi olduğu fikrine kapılmıştı. Hem kendilerini özgür vatandaş yapan
devrimi savunuyor, hem de halen daha monarşilerle yönetilmekte olan
toplumlara bu fikirleri aşılama amacı güdüyorlardı. Fransız Devrimi, ordu
ve askerlik kavramlarını kökünden değiştirmişti; Fransız Ordusu,
generalinden, rütbesiz erine kadar politize olmuş bir halk ordusu haline
gelmişti. Bu durum, Fransız Ordusu’na müthiş bir dinamizm ve güç vermiş;
tüm Avrupa bir biri peşi sıra koalisyonlar oluşturmasına rağmen, Fransa’yı
yıllar boyunca dize getirememişti.
Tam manası ile topyekûn toplumsal seferberlik ile askeri ve siyasi elit
dışındaki kitlelerin savaşa bu ölçüde odaklanması, Devrim Savaşları ile
beraber ilk defa Fransa’da yaşanıyordu. Savaşın siyasi bağlamı, hem
çatışmanın gidişatına çılgınca bir enerji katması hem de çok daha büyük
ordulara zemin hazırlaması açısından çok önemliydi. Devrim, Fransız
Ordusu’nu politize edip, birey bazında gücünü arttırdığı gibi bütün olarak da
çok büyük etkiler yarattı.
Fransız Devrimi’nden önce, 18. Yüzyılda orduların temellerini,
mevzubahis alaylara mensup az sayıdaki, iyi yetiştirilmiş profesyonel
askerler oluşturuyordu. Bu askerlerin büyük bir kısmı ya yabancıydılar ya
da alt tabakalardan geliyorlardı. Bu dönemde savaşlar göreceli olarak
durağan yaşanıyor; kaleler büyük önem taşıyor, muharebeden çok kuşatma
görülüyordu. Ordular çoğunlukla birbirleriyle tahkim edilmiş mevzilerde
karşılaşıyorlardı. Devletler bu dönemde her askere belli ve önemli bir
harcama yapıyordu; bu durum her askerin dikkatle kullanılması gerekliliğini
doğuruyordu . Buna karşılık, İhtilal orduları, klasik sınırlamalara bağımlı
değildi; sıkıntılara katlanabiliyor ve avantajlı görülen her yerde
savaşabiliyorlardı; ulusal kaynakların tümüne başvurulabildiğinden
(özellikle beşeri anlamda), maliyeti göz önüne alınmaksızın taarruz
edilebiliyordu. İhtilalin sosyal şartlarda yarattığı değişiklik, yüksek
kabiliyeti olan bir stratejiyi mümkün kılıyordu. Prusyalı reformcu
Gneisenau, 1806 yenilgisinden sonra şöyle yazmıştı:
“Fransa’yı şan ve şöhretin doruğuna tek bir şey yükseltmiştir: ihtilal,
Fransa’nın tüm güçlerini uyandırmış ve her ferde kendisine uygun bir faaliyet
sağlamıştır. Bir milletin bağrında nice kabiliyetler gelişemeden uyuklamaktadır”.30
Fransa’yı neredeyse yenilmez kılan bu değişimi Clausewitz de
farkındaydı; derinden etkilenmişti. O’nu böyle bir eser yazmaya iten ana
sebep belki de buydu; savaş anlayışında bir değişim olmuştu; içerisinde
yetiştiği askeri kültür yetersiz kalmış, başarısızlığa uğramıştı; bir sentez
oluşturma çabasına girişti. Clausewitz, yaşadığı savaşların evrelerinde
etkilenerek, Fransa’ya dinamizm getiren yeni askeri anlayışı hedef almıştı.
Bu durum, “Savaş Üzerine”de, politika savaş bağlantısına yaptığı vurgudan,
halkın direncinin kırılıncaya dek savaşın sürdürülmesi anlayışına kadar

30
Savaş Kuramlarında Sun Tzu ve Clausewitz, Merve Gülçin Güleç, Nisan 2015
14

birçok noktada görülebilmektedir. Clausewitz, kitabında, aslında, devrimin


yarattığı politize olmuş yeni askeri düzeni anlatıyor; dahası, bu düzeni, pek
de taraftar olmadığı, devrim fikir ve politikalarından uzak durarak elde
etmeye çalışıyordu.
Devrim ve Napolyon Savaşları, savaşın doğasını değiştirmiş, savaş ile
alakalı unsurları fazlalaştırmış, amaçlarını farklılaştırmış ve derinleştirmişti.
Bu durum, savaş yöntemlerinden, zafer koşullarına kadar birçok değişimi
beraberinde getirmişti. En temel noktalarından birisini örnek vermek
istersek, ordunun yapısına değinmemi gerekir. Ordu artık bir halk ordusu
haline gelmiştir; paralel bir şekilde, doğru belirlenmiş politik hedefler ile
savaş da tüm halkın savaşı haline gelebilmektedir. Clausewitz’in deyimi ile
savaş, Bonaparte’nin zamanından beri “tüm milletin meselesi” olmuştur ve
yeni sosyal güçlerin kaynaşması, savaşın “gerçek mükemmelliğine”
yaklaşması ile neticelenmiştir. Fransa’nın üst üste 3 kuşaktan, -itirazsız- yüz
binlerce asker çıkartması bunun net bir göstergesidir. Kanaatimce,
Clausewitz’i topyekün savaş fikrine iten temel sebep burada yatmaktadır;
yenilmeyen ve sürekli yenilenen bir düşman; savaşma iradesi ve savaşma
sebepleri, sosyo-politik yapının derinliklerine kadar kök salan bir düşman.
Böyle bir düşmanla ancak benzer bir yaklaşımla baş edebilirsiniz; ister
istemez yöntemleriniz değişir. Clausewitz, eserinin birinci cildinin hemen
başında şöyle bir ifade kullanmaktadır:
“…fiziksel kuvveti acımadan, kan dökmekten çekinmeden kullanan taraf, üstünlük
sağlar. Böylece diğer tarafa da kuralı öğretmiş olur ve artık taraflar, içinde
bulundukları dengeden başka bir sınır tanımaksızın aşırılığa kadar tırmanırlar”31
Clausewitz, belki de bu cümlede, tüm toplumunu seferber eden
Fransa’nın fiziksel kuvvetini tamamı ile kullandığını ve üstünlük
sağladığını, diğer tarafın da yani Prusya ve diğerlerinin de bunu zamanla
öğrendiğini kelimelere dökmek istemiştir. Zaten 1812 ve 1813 yıllarında,
Rusya ve Prusya tarihlerinde neredeyse hiç görülmemiş bir şekilde
militarize olmuş; her biri yaklaşık yarımşar milyon kişiyi askere almışlardı.
Clausewitz’in dediği gibi, bir taraf diğer tarafa kuralı öğretmiş oluyor;
sınırları zorlayarak aşırılığa doğru gidiyorlardı.

1.3.3 Eseri
Clausewitz'in en ünlü eseri Savaş Üzerine'dir. Ona göre, "Savaş siyasetin
başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devamıdır." Bütün savaşların amacı,
düşman silahlı kuvvetlerini yok etme yoluyla onun iradesini teslim almaktır.
Taktik, muharebe bilimi; strateji de savaş bilimidir. Taktik zaferler fiziki
olgulardır; ama stratejik zafer manevi bir olgudur. Savaşta savunma
pozisyonu saldırı pozisyonuna göre, pasif ve dolayısıyla savaşın doğasına
aykırı olmakla birlikte avantajlı bir pozisyondur. Bu kitap hemen bütün
dünya dillerine tercüme edilmiştir. Hayattayken kitabını yayınlayamadı,
bunda mükemmeliyetçi üslubunun da payı vardır; ancak karısı onun
notlarından yararlanarak kitabı yayına sürdü.
Clausewitz savaş üzerine teknik-matematik teorilerin yersiz olduğunu,
çünkü savaşın kendi kuralları ve yasaları olmakla birlikte esasen bir

31
Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine, Sınırsız kuvvet kullanma, 14
15

belirsizlik ortamı olduğunu söyler. Bu nedenle kitabının üslubu da hayli


derindir. Clausewitz'e göre bütün savaşların belirleyici unsuru
muharebelerdir; incelemesine de muharebelerden başlar. Son derece çarpıcı
diyalektik bir kavrayışı vardır. Yaşadığı dönemde Hegel'den etkilendiği
bilinir; ancak üslubu daha çok Karl Marx'ı hatırlatır.
Eserleri günümüzde halen hem askeri okullarda (Kuleli Askeri Lisesi)
hem de pazarlama kökenli eğitim kurumlarında okutulmaktadır ve bazı
pazarlama kitapları Carl von Clausewitz'e ithafen yazılmıştır.

1.3.4 Etkisi
Böylesi bir değişime şahit olmuş ve bunun ceremesini çekmiş bir asker
olarak Clausewitz için artık savaşın amacı, yöntemleri ve zafer koşulları
farklılaşmıştır. Clausewitz, doğru teşhisi çerçevesinde, savaş ile politika
arasındaki ilişkiyi belirlemiştir ve vurgulamıştır. Hatta savaş kavramını
doğrudan, politika ile açıklama yoluna gitmiştir; O’na göre savaş,
politikanın başka araçlarla devamıdır . Yaklaşımını, kendi sözleri ile şu
şekilde ifade etmektedir: “…harbin yalın bir politik eylem olmayıp gerçek
bir politik araç, politik ilişkinin bir devamı, politikanın başka araçlarla
devamı olduğunu görüyoruz” . Clausewitz, savaşların, özellikle de uygar
toplumların savaşlarının, başta sona politika ile ilişkili olduğunu
söylemektedir; savaş, politik bir durumdan doğar, politik bir nedenle
başlatılır ve politik bir ortamda sürer . Clausewitz’in yaklaşımında
politikanın üstünlüğü benimsenmiştir; politik amaç esas, savaş ise onu
sağlayan araçtır.
Clausewitz’in yaklaşımı çerçevesinde, savaşı, politik amacımızı, diğer bir
ifade ile irademizi, düşmana zorla kabul ettirmek için başvurulan güç
kullanma eylemi olarak nitelemek mümkündür. Bu noktadan hareketle,
savaşın amacı, düşmanı yenerek iradesini kırmak ve daha sonra direnişte
bulunamayacağı bir duruma sokmaktır . Clausewitz, politik hedefe paralel
bir şekilde, savaşın, sonrasında yarar sağlayacak şekilde yönetilmesi
gerektiği görüşünü ileri sürerek, kısıtlı hedefli savaş şekillerini de
öngörmüştür. Ancak genel yaklaşımı dikkate alındığında, esas başarıyı elde
etmenin yolunun, güç kullanmaktan geçtiği görüşünde olduğu, net bir
şekilde görülebilmektedir. O’na göre,
“..düşmanın silahlı kuvvetlerinin yok edilmesi, savaşta izlenebilecek amaçların en
üstünüdür…”
“…. Savaşan kuvvetler yok edilmelidir, yani artık savaşamayacak duruma
getirilmelidir…”
Clausewitz’in savaşın amacı ile ilgili bu yaklaşımı, çatışma dışı yöntem
arayanlar için kullandığı ifadeler ile bir arada değerlendirilmelidir.
Clausewitz şöyle demektedir:
“…insancıl kişiler, fazla kan dökmeden düşmanı silahsız bırakma ve yenmenin
ustaca bir yolu bulunduğunu kolayca hayal edebilirler… bu görüş, kökü
kurutulması gereken yanlış bir inançtır…”
Realist bir bakış açısı ile; devletlerin, çatışan çıkarlarında benzer ısrarcı
tutumlar sergileyecekleri dikkate alınır ve Clausewitz’in yukarıda kısaca
belirttiğimiz yaklaşımı göz önünde bulundurulursa, savaşta, karşılıklı
şiddetin önüne geçmenin neredeyse imkanı yoktur.
Clausewitz, kitabının farklı yerlerinde, amaç ile araç arasındaki mantık
16

ilişkisinin kaybedilmemesi gerektiğini özellikle belirtse de yaklaşımı,


aşırılığa kaçacak yorumlara sebebiyet vermiştir. Özellikle iradenin kırılması
hususu, savaşların birçok açıdan halka yayılması nedeni ile kırılması
gereken iradenin bir ölçüde halkın iradesi olması sonucunu getirmiştir.
Yaşadığı dönem; Devrim ve Napolyon Savaşları’nın yukarıda değindiğimiz
üzere, orduları ve savaşları politize; halkları da militarize etmiştir. İradenin
kırılması ve savaşan güçlerin etkisiz hale getirilmesi de, daha önceki
devirlerin aksine, savaşan gücün kaynağı olan halkı da kapsamaktadır.
Clausewitz,
“…düşmanın iradesi kırılmadıkça, yani düşman hükümeti ve müttefikleri barışı
kabul etmedikçe ve halk boyun eğmedikçe, düşmanca gerginlik ve düşman
unsurların etkisi sona ermiş kabul edilemez…”
demektedir. Clausewitz’in bu yorumuna göre artık zafer koşulları
değişmiştir. Tam bu noktada, Clausewitz’in modern savaş yorumuna
yaptığı, günümüze kadar önemi gittikçe artan önemli katkısına da değinmek
gerekmektedir. Clausewitz, moral unsurlara ciddi önem atfetmektedir. Bu
hususa yaptığı vurgu özellikle zafer koşulları açısından önemlidir:
“…düşman kuvvetlerinin yok edilmesinden söz ederken belirtmemiz gerekir ki bizi
fiziki güçlerle sınırlayan bir zorlama yoktur, moral unsurlar da mutlaka dikkate
alınmalıdır…”
sözleri özellikle önem taşımaktadır. Savaşı şiddetlendiren, alanını
genişleten, zafer koşullarını derinleştiren bir yorum olarak nitelendirilebilir.
Özellikle de politize olmuş halk ordularından bahsedildiği düşünüldüğünde,
dikkate alınacak olan moral unsurun köklerinin oldukça derinlere inmekte
olduğu görülebilecektir. Bu anlayış çerçevesinde, kullanılacak yöntem,
kaçınılmaz olarak şiddet olacaktır. Savaş Üzerine’nin çeşitli yerlerinde
kullandığı ifadeler oldukça net anlamlar ifade etmektedir: Clausewitz’e
göre, büyük sonuçları, ancak büyük ve genel harpler sağlayabilir; O,
neredeyse tek aracın muharebe olduğunu belirtmektedir; savaşın ilk doğan
çocuğunun, kanlı çözüm yolu olduğu söylemekte ve kan dökmeden fetihte
bulunan komutanları dinlememek gerektiğini belirtmektedir.
Clausewitz’in savaş ile politika arasında kurduğu bağ, savaşın amacı ve
yöntemi ile zafer koşulları için sergilediği yaklaşım bütün olarak ele
alındığında, savaşın başladığı andan itibaren, geri dönülmez bir şiddet
sarmalına dönüşmesine yol açacağını düşündürmektedir. Kullanılan gücün
dozu gittikçe artacak, şiddet de kaçınılmaz olarak yükselecektir. Zaten
gücün, en kısa zamanda en belirgin sonuçlara ulaşmak için mümkün olan en
yüksek seviyede kullanılması önerilmektedir. Tercih edilen savaş
yönteminde de güce en yüksek noktada odaklanılmaktadır. Clausewitz,
kitabında, politik hedef çerçevesinde güç kullanmaktan, kısıtlı hedefli
savaştan, yani göreceli güç kullanımından bahsetmektedir ancak yine kitapta
yer alan ve aşırılığa götüren karşılıklı etmenler olarak nitelendirilen unsurlar
dikkate alındığında, kullanılacak gücün azamiye doğru kaymama olasılılığı,
asimetrik güç dengelerinin söz konusu olduğu durumlar dışında, yok
denecek kadar azdır. Clausewitz’in sonuna kadar savaşa yönlendiren
ifadeleri arasında en çarpıcı olanı ve dahası bahsi geçen karşılıklı etkilerin
en önemlisi şu kelimelerle ifade bulmuştur:
“… düşmanı mağlup etmediğim sürece, onun beni mağlup etmesinden korkmak
zorundayım; o halde artık ben, kendimin efendisi değilim; aksine, düşman, bana
17

talimat veriyor, benim ona verdiğim gibi….”


Clausewitz’e göre, savaşın doğası, tarafları birbirine karşı daha fazla
şiddet kullanmaya yönlendirir . Clausewitz’in savaşı, neredeyse her
halükarda, teorisinde öngördüğü ve başlangıç noktası olarak aldığı “mutlak
savaşa” doğru evirilecektir. Mutlak savaş, gerçek savaşın şartlarından
etkilenmemiş, bir anlamda kâğıt üzerinde var olan ideal bir savaş şeklidir.
Clausewitz’in yaklaşımına göre, şiddetin, mümkün olan en yüksek oranda
kullanıldığı savaş, mutlak savaştır. Gerçek savaş, hiçbir zaman mutlak
savaşa dönüşmez; politik hedefin niteliği; matematiksel faktörlerin yanı sıra
moral güç, şans ve olasılıkların oynadığı önemli rol; savaşın doğasında var
olan, “sürtünme”leri doğuran güçlükler, tehlikeler ve belirsizlikler gerçek
savaşı, mutlak savaştan uzaklaştırır.

1.4 Karşılaştırma ve Eleştirel inceleme


Sun Tzu’nun eserindeki ana fikir; ” savaşmadan kazanmak” düşüncesidir. Ona
göre, savaş bir ülkenin ana sorunu, ölüm kalım yeri, var olma ya da yok olma
yoludur; muhasebesiz olmaz. Bu muhasebe, beş aşama ile yapılmaktadır. Bu
aşamalar: yol, gök, yer, komutan ve kural olarak adlandırılmıştır.32
Yol; halkın yöneticisi ile aynı görüşe sahip olması anlamına gelmektedir. Ancak
halkın kendi isteği ile yönetici birlikte hareket ederek, ölüme meydan okuyabilir.
Gök; karanlık-aydınlık, soğuk-sıcak, zaman-mevsimdir. Yer; uzaklık-yakınlık,
tehlikelilik-güvenilirlilik, genişlik-darlık, kurtuluşsuzluk-kurtuluşluluk anlamına
gelmektedir. Komutan; erdemlilik, güvenilirlik, insancıllık ve cesarettir. Kural ise,
askeri birliklerin örgütlenmesi, askeri harcamaların belirlenmesidir. Bu beş temel
unsur bilinmeden, komutanın savaşa girmesi olanaksızdır. Savaşın kazanılması,
bu unsurların bilinmesine bağlıdır. Ona göre, hem askeri hem de sivil komutan en
önemli unsurlardan biridir.
Clausewitz’e göre savaş, siyaset için bir araçtır.33 Fransız Devrimi ve Napolyon
Savaşları sonrasında değişen savaş koşullarını gören Clausewitz, bunu incelediği
Savaş Üzerine eserinde siyaset için herşeyin yapılabileceğini dile getirmiştir.
Savaşla ilgili şu sözleri : “…harbin yalın bir politik eylem olmayıp gerçek bir
politik araç, politik ilişkinin bir devamı, politikanın başka araçlarla devamı
olduğunu görüyoruz”34 Clausewitz’in artık savaşı sadece bir araç olarak
gördüğünün kanıtı olmakla birlikte asıl amaç politikanın devamlılığıdır.
Clausewitz’e göre, savaş şiddet kullanımı meşru kılmaktadır. Şiddet, karşındaki
düşmanın gücünü kırmak için kullanılması zorunlu bir araçtır. Savaşta kullanılan
güç ne derece arttırılırsa, karşı taraf ta gücünü arttırabilir. Ancak burada önemli
olan nokta; gücün artması ile düşman iradesinin kırılmasının kolaylaşacak
olmasıdır.
Gerçek savaş ve mutlak savaş bazı kavramların oluşmasını sağlamıştır.35 Mutlak
savaş, hiçbir politik kısıtlaması olmayan savaş anlamına gelmektedir. Clausewitz
özellikle mutlak savaş kavramı ile ilgilenmiştir. Mutlak savaşın politik açıdan

32
Sun Tzu, Savaş Sanatı, çev. Pulat Oktan-Giray Fidan, İstanbul, İşbankası Yayınları, Ekim 2014.
33
Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine, çev. Şiar Yalçın, Eriş Yayınları,2003.
34
Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine, 22 -30.
35
Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine, 211.
18

kısıtlaması olmaması, sınırsız şiddet kullanımı ile tanımlanır. Clausewitz’e göre


savaşın sadece politika için bir araç olması, mutlak savaşı vazgeçilmez kılmıştır.
Burada mutlak zafer ve mutlak yenilgi kavramları da oluşmuştur. Gerçek savaş
kavramı ise, mutlak savaşla bağlantılı olarak vardır.36
Machiavelli, bir liderin servet (Fortuna) ya da yetenek (Virtu)’ten doğacağını
iddia eder. Devletin de kendine göre bir gelişme ve değişme içinde bulunduğunu,
devlet hayatında gelişmenin ise yönetim biçimindeki yenileşmeye bağlı olduğunu
söylüyor. Ama deneyler göstermiştir ki değişikliğe hemen temelden başlamak
doğru değildir. Çünkü halkın alışkanlıkları kolay değişmez. Halkı tedirgin
etmemek için eski kurumları, hiç olmazsa bir görünüş olarak bir süre yaşatmak
zorundayız.37
Machiavelli’ye göre tarihte iz bırakmış olan tüm prenslikler iki şekilde
yönetilmişlerdir: Ya başta mutlak bir hükümdar vardır, bakanları dilediği gibi atar
ve azleder; ya da bir hükümdar kendisine bağlı diğer beylerle birlikte hüküm
sürer. Machiavelli, kendi zamanındaki devler arasında Osmanlı İmparatorluğunu
ve Fransa’yı bu iki yönetim biçimine örnek gösterir. Machiavelli’ye göre en iyi,
en sağlam ve en sürekli yönetim için için “karma” bir yönetim biçimine gitmek
gerekir. Prens, soylular ve halk hep birlikte ve birbirlerini denetleyerek bir
yönetim oluşturmalıdır.
Machiavelli’nin asıl yapmak istediği şey, Aristo’dan esinlenerek gerçekçi, her
türlü idealden ve ahlak yargısından soyutlanmış bir politika ve devlet teorisi
kurmaktı.38 Eserlerinde politik gerçekler iyi ya da kötü olarak nitelenmiyor ve
bütün çıplaklığı ile yansıtılıyor.
“Prens” isimli eserinin son bölümünde Prens’e İtalya’yı yabancılardan
kurtarmasını heyecanla öğütlerken, tüm fikirlerini sunuşunda kötümser, hesapçı,
gerçekçi Machiavelli’nin yerini insancıl ve idealist Machiavelli alır. Bu kendi öz
yurdunu yabancı egemenliğinden kurtarmak isteyen bir Machiavelli’dir. İşte
Machiavelli’nin dramı burada yatmaktadır: Soyu bir amaca ulaşmak için bazıları
çirkin ve hatta iğrenç olan, fakat belki yaşadığı çağa ve ortama da uygun düşen
araçları öğütlemek zorunda kalmak. Özellikle dış ilişkiler söz konusu olduğunda,
ülkesinin yararına olabilecek her eylem ve hareket tarzının meşru olduğunu,
amacın aracı meşrulaştırdığını dile getiren politik ilkesi ya da her türlü ahlak
ilkesini hiçe sayan siyasi görüşü.
Clausewitz’e baktığımızda asıl düşüncesi, büyük bir başarı kazanmanın yolu
ancak büyük bir savaştan geçmektedir. Kan dökülmeden başarı mümkün değildir
ve kansız kazanılan zaferlere saygı duyulması anlamsızdır. Fetih ancak kanla
yapılırsa, saygı duyulacak bir zaferdir. Clausewitz’e göre savaş, düşmanı
irademizi kabule zorlamak için bir kuvvet kullanma eylemi ve siyasetin başka
yollardan devamıdır.
Sun Tzu’ya göre ise savaş, savaşılmadan kazanılmalıdır. Savaş sırasında
kaybedilen zaman önemlidir. Her iki taraf da, savaşmadan savaşabilir.
“Mükemmellik her savaşta çarpışarak kazanmak değildir. En iyi strateji
savaşmadan kazanmaktır.” Sun Tzu’nun savaş anlayışı bu cümlede ifade
edilmiştir. Onun aksine, Clausewitz tüm savaşların ve zaferlerin kanla olmasının

36
Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine, 111.
37
Mahmut Arslan, Niccolo Machiavelli ve Machiavelizm, 173.
38
Mahmut Arslan, Niccolo Machiavelli ve Machiavelizm, 183.
19

bir zorunluluk olduğunu vurgulamıştır. Machiavelli için ortama, duruma ve çağa


göre kazanmak için her yol mubah sayılmalıdır.
Machiavelli, Sun Tzu ve Clausewitz’in savaş kavramı iktidar üzerine taban
tabana zıt görüşleri olmasına rağmen, her üç düşünürün de ortak noktası
düşmanlarının iradelerini kırmak ve onlar karşısında zafer kazanmaktır. Sun Tzu
daha insancıl bir yaklaşım sergilerken, Clausewitz daha realist bir yaklaşım
izlemiş, Machiavelli ise entrika, ahlak dışı ve yalanı, politika tanımının içeriği
haline getirecek felsefi yaklaşımı yaratmış ve siyasi davranmıştır.

2 BÖLÜM

SWOT ANALİZİ GELİŞTİRME; LC WAKİKİ SWOT


ANALİZİ
2.1 SWOT Analizi Nedir?
SWOT Analizi, bir projede ya da bir ticari girişimde kurumun, tekniğin,
sürecin, durumun veya kişinin güçlü (Strengths) ve zayıf (Weaknesses) yönlerini
belirlemekte, iç ve dış çevreden kaynaklanan fırsat (Opportunities) ve tehditleri
(Threats) saptamak için kullanılan stratejik bir tekniktir. Bu teknik projenin ya da
ticari girişimin hedeflerini belirlemeyi ve amaca ulaşmak için olumlu ya da
olumsuz olan iç ve dış faktörleri tanımlamayı gerektirir.39
Basit bir tanımlama yapacak olursak SWOT analizi güçlü ve zayıf yönlerinizi
anlamanıza, fırsatların farkına varmanıza ve karşılaşabileceğiniz tehditleri
görmenize yardımcı olacak faydalı bir tekniktir.
İşletmeler açısından bakarsak SWOT (Strengths, Weaknesses, Opportunities,
Threats kelimelerinin baş harflerinden oluşur.) analizleri bulunduğunuz piyasayı
sürdürülebilir nişlere ayırmanıza yardımcı olur. Kişisel bağlamda ele alırsak da
yeteneklerimizi, becerilerimizi ve fırsatları en iyi şekilde kullanarak kariyerimizi
geliştirmemize yardımcı olur.
Bu yöntem 1960' lar da Harvard Üniversitesi'nin profesörleri olan Learned,
Christensen, Andrews ve Guth tarafından geliştirilmiştir.

2.2 SWOT Analizindeki 4 unsur?


2.2.1 Güçlü yönler (Strength)

Kuruluşunuzun sahip olduğu avantajlar ne? Neleri diğerlerinden daha iyi


yapıyorsunuz? Sizin kullandığınız ancak diğerlerinin kullanamadığı eşsiz

39
https://tr.wikipedia.org/wiki/SWOT_analizi
20

veya en düşük maliyetli kaynaklar neler? Rakipleriniz sizin hangi


yönlerinizi güçlü bulur? Firmanızın “benzersiz satış teklifi” ne?
Güçlü yönlerinizi hem kurum içi perspektiften hem de müşterilerinizin ve
piyasadaki insanların bakış açısından değerlendirin. Bununla birlikte güçlü
yönlerinizi belirlemekte zorlanırsanız kurumunuzun karakteristik
özelliklerinin listesini yapmayı deneyin. Umarız ki içlerinde bir kısmı güçlü
yönlerinizdir. Güçlü yönlerinizi incelerken bunları rakiplerinizle
ilişkilendirin. Örneğin bütün rakiplerinizin üst kalite ürünler üretiyorsa sizin
de üst kalite ürünler üretmeniz güçlü yönünüz olmaz.

2.2.2 Zayıf yönler (Weakness)

Neleri iyileştirmelisiniz? Nelerden sakınmalısınız? Rakipleriniz hangi


yönlerinizi zayıf görüyor? Hangi faktörler satışlarınızın düşmesine neden
oluyor? Yine iç çevre ve dış çevre açıdan düşünün: Diğer insanlar sizin
göremediğinizi zayıflık olarak algılıyor mu? Rakipleriniz herhangi bir şeyi
sizden daha iyi yapıyor mu? Gerçekçi olmanın zamanı geldi ve hoşunuza
gitmeyen bütün gerçeklerle en yakın zamanda yüzleşmelisiniz.

2.2.3 Fırsatlar (Opportunities)

Hangi fırsatları değerlendirebilirsiniz? Hangi fırsatların farkındasınız? İşe


yarar fırsatlar nasıl ortaya çıkar: Teknolojideki ve pazardaki geniş ve dar
ölçekli değişiklikler Bulunduğunuz pazarı ilgilendiren hükümet politikası
değişiklikleri. Yaşam tarzlarındaki, nüfus profilindeki ve sosyal düzendeki
değişiklikler. Yerel etkinlikler.
Fırsatlara güçlü yönlermiş gibi bakmak doğru bir yaklaşımdır. Önünüze
çıkan fırsatları geliştirip geliştiremeyeceğinizi değerlendirin. Alternatif olarak
zayıf yönlerinize bakın ve zayıf yönlerinizi ortadan kaldırarak bunları fırsata
dönüştürüp dönüştüremeyeceğinizi belirleyin.

2.2.4 Tehditler (Threats)

Önünüzde ne tür engeller var? Rakipleriniz neler yapıyor? İşinizle ilgili


standartların veya uzmanlıkların, ürünlerin veya hizmetlerin kalitesi değişti
mi? Değişen teknolojisi piyasadaki yerinizi tehdit ediyor mu? Borçlarınız
veya nakit probleminiz var mı? Zayıf yönlerinizden herhangi bir tanesi ciddi
anlamda işinizi tehdit ediyor mu?
Tehditleri ve fırsatları göz önünde bulundururken PEST analizi (dış çevre
analizinde makro düzeydeki çevresel faktörlerin analizidir) sayesinde yeni
hükümet düzenlemeleri veya teknolojik değişimler gibi çevresel faktörleri
gözden kaçırmayın.
21

2.3 LC Waikiki SWOT Analizi

Güçlü Yönler (Strengths) Zayıf Yönler (Weaknesses)

Tekstil sektöründe köklü bir marka olarak Kuruluşundan sonra sektördeki gelişimi geç
1 1
bilinmesi. sağlanması

Geniş bir pazara sahip olmasından kaynaklı ürün


2 Hala Avrupa kökenli bir marka olarak bilinmesi 2
kalitesinde düşüş yaşanması.

Fransız marka Türkiye'de ürettirip Türkiye'de de Orta ve alt kategori müşteri gurubu dışında
3 3
satıyor algısı. müşteri çekememesi

Personel tavır ve davranışlarından dolayı müşteri


4 Her yaş gurubuna hitap etmesi. 4
memnuniyetsizliği oluşması

Satın alınan ürünün iadesinde iade günündeki


5 Ürün tasarımlarında yaratıcı fikirlere sahiptir. 5 fiyattan işlem yapılması politikasının getirdiği
sıkıntılar.

Bünyesinde çalışan personellere eğitimler


6 Tüketici zihninde yer etmiş durumdadır. 6
verilmemesi

En büyük rakibi DeFacto ürün kalite - fiyat


7 Güçlü sermayeye sahiptir. 7
güçlülüğünü göz ardı etmesi

Fırsatlar (Opportunities) Tehditler (Threats)

1 Düzenli indirim fırsatları 1 Değişen toplum yapısı

2 Ürün çeşitliliği 2 Kaliteli ürün satan rakipleri

Pazarlama faaliyetleri, reklam ve halkla


3 Rekabet ortamında geniş bir kitleye hitap etmesi 3 ilişkilerde rakiplerinin çok gerisinde kalıyor
olması

4 Gelişmiş mağaza zincirine sahip olması 4 Moda dünyasındaki değişimlerin dışında kalması

Satış kar marjının yüksek, seri üretim maliyetinin


Hızlı büyümenin ileri dönemlerde kontrolü
5 düşük olmasının getirisini mağazalaşmayı 5
zorlaştırabileceği
sermayesi kullanması
Dünya pazarında tekstile duyulan ihtiyacı
6 değerlendirerek 23 ülke de 488 mağazaya 6 Sektörde sıradanlaşma yaşanması
ulaşması

7 Her yıl ürün yelpazesini genişletmesi 7 Daralan sektörde ayakta kalabilmesi


22

KAYNAKÇA

“Uluslararası İlişkilerde Çatışmadan Güvenliğe” Mustafa Aydın, Hans Günter


Brauch, Necati Polat, Mitat Çelikpala, Ursula Oswald Sprıng; İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları; İstanbul, Ekim 2012
Felsefe Tarihi Ders Notları; Sosyolog Ömer YILDIRIM, Atatürk Üniversitesi
Sosyoloji Bölümü
“Sun Tzu – Savaş Sanatı” Çev. Adil Demir; Kastaş Yayınları; İstanbul, Mart 2008
“C. V. Clausewitz, Savaş Üzerine” Çev. H. Fahri Çeliker; Özne Yayınları, İstanbul,
1999.
“Sun Tzu’dan Clausewitz’e Savaş Anlayışında Değişim” Merve Gülçin Güleç;
İstanbul Haziran 2011
“Savaş Kuramlarında Sun Tzu ve Clausewitz” Merve Gülçin Güleç; İstanbul
Haziran 2011
“Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine” Çev. Şiar Yalçın, Eriş Yayınları,2003.
“Machiavelli and Machiavelianism” Ahmet Kesgin; Araştırma Makalesi,
Beytulhikme An International Journal of Philosophy, June 2015
“Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi ve Dönemine Etkisi” YL Tezi. Ankara:
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 2004
“Liderlik ve Güç Kullanımında Machiavelli” Çev. T. Arıkan & E. Göktepe; İstanbul:
Literatür Yayınları. 2003
“Prens” Çev. N. Güvenç; Anahtar Kitaplar, İstanbul
“Savaş Sanatı” Çev. A. B. Hasan; Doruk Yayınları, İstanbul
“Niccolo Machiavelli: İtalya’nın Çöküşüne Karşı Devletin Hizmetinde”
“Machiavelli, Hükümdar” Çev. H. Karabulut; Sosyal Yayınlar, İstanbul
Savaş Kuramları; Kıvılcım Romya BİLGİN – Gülayşe ÜLGEN, Editör Erhan
BÜYÜKAKINCI

You might also like