You are on page 1of 285

İLAHİ NİZAM

ve
KAİNAT

Bedr Ruhselman
tarafından düzenlenm şt r.

* Günümüz Türkçes ne uyarlanmıştır. *


© İlâhî N zam ve Kâ nat

Bu k tabın yayın hakkı Metaps ş k Tetk kler ve


İlmî Araştırmalar Derneğ ’n n (MTİAD) b r kuruluşu olan
Metaps ş k Tetk kler ve İlmî Araştırmalar Derneğ İkt sad İşletmes Yayınev
MTİAD1950’ye a tt r.
MTİAD1950 Yayınev nden yazılı z n alınmadan h çb r alıntı yapılamaz. ©
I. Baskı: İstanbul, N san 2013
IV. Baskı: İstanbul, N san 2013

ISBN: 978-605-63845-0-9
Yayıncı Sert f ka No: 27468

Yayın
MTİAD1950
Hasnun Gal p Sok. Pembe Çıkmazı No: 4/8
34433 Beyoğlu/İstanbul
Tel: (212) 243 18 14 - 249 34 45
Faks: (212) 252 07 18
www.mt ad.org.tr
www.mt ad1950.org

Baskı
Boraks Matbaacılık ve Ambalaj Sanay
T caret ve Pazarlama Ltd. Şt .
Maltepe Mah. Ç ftehavuzlar Cad.
Ayvalıdere Yolu No.3/3-I Maltepe-Zeyt nburnu/İstanbul
Tel: (212) 567 64 26 Faks: (212) 567 78 62
www.boraks.com
nfo@boraks.com
1959 yılında “Önder” adını verd ğ m z
Büyük Vaz fe Planı’ndan gelen bu b lg ler,
Bedr Ruhselman tarafından düzenlenm ş,
o tar hten ber noter, banka kasalarında
korunmuş, zamanı geld ğ ç n
54 yıl sonra yayınlanmıştır.
El n zdek k tap or j nal metn n
günümüz Türkçes ne uyarlanmış şekl d r.
***
Bu k tap etrafımızda gördüğümüz,
h ssett ğ m z, yarım olarak tab at d ye
adlandırdığımız aheng n br parçasıdır.
Kâ natımızda, tekâmül d ye adlandırab ld ğ m z
o nurlu yolun, nsanların b lg ler ne olan b r
köprüsüdür. İnsanın dar b r madde hayatını,
gen ş ve drakl olan ler b r safhaya bağlayan
b r c k yoldur. Bu ne b z m, ne s z nsanların, ne
de h çb r k msen nd r. Bu, lâhî n zamın,
nsanlara b r hed yes d r. Yân tab attan b r
parçadır.

***

Bu k tap, ün te ded ğ m z drak vahdet nden,


nsanların tekâmül ht yaçlarına cevap
vereb lecek şek lde, vaz fel ler tarafından
dünyaya ver lm şt r.

MUKADDERAT YOLCULARI
Madde, bütün tes rlere zem n oluşturan ve çeş tl oranlarda bu
tes rlere cevap veren b r unsurdur. Bu b lg n n ç nde saklı olan b r
anlam da şudur: Madden n, kend kend ne h çb r harekete geçme ya
da en lkel b r faal yet gösterme gücü yoktur. Onda kend kend ne b r
oluş ya da yapış olanağı yoktur. Yan madde ancak kend s ne gelen
tes rler bekler ve bu tes rler n doğrultularına göre hâller, şek ller,
durumlar alır. Öyleyse herhang b r madden n her türlü tes rden özgür
b r hâl n -farz edel m- düşünürsek bu madden n h çb r şekle, h çb r
hâle sah p olmayacağını kabul etmem z gerek r. İşte nsan drak ve
düşünces dışında kalan, böyle bütün hâl ve şek ller nden
soyutlanmış b r maddeye amorf madde ya da aslî madde der z.
Demek k amorf maddede:
a - H çb r hareket eser yoktur. O, madden n mutlak ve tam b r
harekets zl k hâl d r.
b - Maddelerde görünen bütün özell kler ve n tel kler ancak
onlardak hareketler n görünümler nden baret olduğuna göre, mutlak
harekets zl k hâl demek olan amorf madden n ne şekl , ne özell ğ ,
ne de n tel kler söz konusu olamaz.
c - Bu durumda olan b r hâl n drak mümkün olamayacağından,
amorf madde var olmakla beraber, nsanlar ç n yok demekle eş tt r.
d - Amorf ya da aslî madde -mutlak harekets zl k olan n tel ğ nden
dolayı- kend kend ne h çb r hareket, h çb r kıpırdanış yapamayacağı
ç n dışarıdan h çb r tes r gelmeden, onun kend l ğ nden harekete
geçmes ve maddedek hareketler n b rer sonucu olan şek ller , hâller
ve görünümler sunması olanaksızdır.
Bütün bu b lg lerden sonra kolaylıkla anlaşılır k nsanların madde
d ye anladıkları ve değerlend rd kler şeyler, dışarıdan gelen tes rler n
madde bünyes ndek olanaklarla meydana get rd kler çeş tl
hareketler n görünümler d r, amorf madden n b zzat kend s değ ld r.
***
Bu şek ller n ve durumların ncel k, kabalık ya da bas tl k,
karmaşıklık hâller ne göre, çeş tl draklere ve görüşlere hedef
olab len kısımları vardır. Yüksek ve karışık hareket görünümler ne
sah p maddeler o oranda karmaşık1 ve gel şm ş durumlar sunarken,
az ve bas t hareketlerle kend ler n gösterenler de o kadar lkel ve
bas t n tel klerle öne çıkarlar.
Demek k maddeler en bas t hareketlere sah p lkel durumlarından,
en karmaşık hareketlerle n telenm ş yüksek durumlarına kadar
sayısız gel ş m dereceler nde çeş tl değerler göster rler. Öyleyse en
bas t madde demek, lk hareketlerle amorf maddeden ayrılarak lk
şekl n almış b r madde hâl demekt r. Buna karşılık yüksek, karmaşık
madde demek de sayısız, çeş tl hareket b leş mler ve tarzlarıyla
karışık durumlar ve şek ller almış madde hâl demekt r.
***
Burada tekn k b r b lg olarak şunu ekleyel m k maddeler n nce-
kalın hâller yle, bas t-karmaşık hâller kavramlarını b rb r ne
karıştırmamalıdır. Madden n bas tl k-karmaşıklık farkları, onların
bünyeler n oluşturan hareket karmaşıklarının az ya da çok karışık ya
da gel şm ş olmalarından ler gel r. Eğer b r madden n madde
b leş mler , bünyes n kuran değerler, yan hareketler fazla, zeng n ve
karışık se o madde o kadar karmaşık olur. Ve bas tl kten o kadar
uzaklaşmış olur. Oysa ncel k ve kalınlık kavramı bu anlamı taşımaz.
Burada madden n ç ndek b leş m ve değer m ktarlarının azalıp
çoğalması söz konusu değ ld r. Bundan dolayı, b r madden n ncel ğ ,
kalınlığı onun gel ş m durumunu, yan amorf maddeye uzaklık ve
yakınlık dereces n göstermez. Dışarıdan gelen kuvvetl tes rlerle
bazen b r madde bütününün parçaları arasındak bağlar artar ve
kuvvetlen r, hatta hareketler sınırlanacak şek lde bu parçalar
b rb rler ne yaklaşır. Bu yüzden bunların hareketler ne tes r etmek ç n
-onları bu derece sıkıştıracak kadar kuvvetl olan tes rler yenmeye
yetecek derecede- kuvvetl tes rler yollamak gerek r. İşte bu
maddeler yoğun, kaba hâller göster rler. Buna karşılık, madde
bütününün parçaları arasındak bağlar zayıf olursa bu parçaların
gevşek bağlantıları, onların aralarında daha gen ş mesafeler n
kalmasına neden olur. Ve bu parçalar az ve zayıf tes rlerden de
etk len rler. Bundan dolayı, onlara tes r etmek öncek kaba
maddelere tes r etmekten daha kolay olur. Çünkü onları bu hâlde
tutan tes rler kuvvetl değ ld r. Bu sebepten onları daha kolaylıkla
yenmek mümkündür. Bunlar da akışkan ded ğ m z nce maddelerd r.
Öyleyse, her aşamada bulunan bas t ya da karmaşık maddeler,
aşamalarını değ şt rmeden ncelt l p kabalaştırılab l rler. Buna örnek
olarak suyu göster r z. Buhar, su ve buz hâller , aralarında ncel k ve
kabalık farkları göster rler. Fakat bunların her üçü de amorf maddeye
uzaklıkları aynı derecede olan ve aynı karmaşıklık kademes nde
bulunan su maddes nden başka b r şey değ ld r. Aynı şek lde bazen
karmaşık b r madde, n speten kend s nden bas t olan d ğer b r
maddeye göre daha kaba olab l r. Örneğ n, dem r maddes
oks jenden daha karmaşıktır fakat ondan daha yoğun ve kabadır.
***
İnsanlar en alt ve en üst sonsuz noktalar arasında uzanıp g den
hareketler n -bas tl k ve karmaşıklığı z nc r nde- ancak bel rl sınır
dah l ndek b rkaç madde halkasının şek l ve hâller n görüp drak
edeb l rler. Bu hâller ve şek ller, hareketler n azlığı ya da bas tl ğ
bakımından, lkelleş p aşağılara doğru nerek b r sınıra gel nce, nsan
drak n n alıcı alanından uzaklaşmaya başlarlar ve sonunda
tamamıyla kaybolurlar. Aynı şek lde yukarı taraflara doğru da madde
z nc r n n halkaları g tt kçe artan ve karmaşıklaşan hareketlerle
yüksel r ve gel ş rken, y ne nsan drak onları b r noktadan t baren
tamamıyla kaybeder. Çünkü ne bu sınırın alt tarafındak ne de üst
tarafındak madde durumlarıyla sonuçlanan hareket n tel k ve
n cel kler n , dünya maddes n n bey n cevher ne bağlı h çb r nsan
zekâsı ve drak kavrayamaz. Bundan dolayı nsanların, evren
maddeler n n sonsuz uzanan z nc r ndek b rkaç halkadan başkasını
anlamaya ve kend ler ne göre el le tutulurcasına rdeleme konusu
yapab lmeye gücü yetemem şt r. Zaten bazılarının, bazı yüksek
maddesel görünüm olanaklarını ret ve nkâr etmeler n n başlıca
sebeb de budur.
***
Evren n lk madde hâl nden astronom k âlem m ze doğru yürünen
madde gel ş m yolunda, nsanlar ç n anlaşılması mümkün olmayan
karanlık b r alan vardır. Bu alan kaba, dağınık, amorf b r madde
bütününden barett r. Bu kaba ortamda, madde b ç mlenmeler
oluşmamıştır. İşte bu alanın ardından b r menz l gel r k bu menz l
h drojen âlem n n başlangıcını oluşturan lk h drojen atomudur. Fakat
bu sm , nsanlar lk atoma h drojen ded kler ç n kullanıyoruz, aslında
söz ett ğ m z ve bundan sonra da lk h drojen atomu d ye söz
edeceğ m z madde, nsanların tanıdıkları h drojen (H) atomu değ ld r.
İnsanlarca b l nen bu atom, buradak atomun çok gel şm ş karmaşık
ve ler b r hâl d r. İnsanlar bu lk h drojen atomunu henüz
tanımamaktadırlar.
Dünyamızın ve küreler yle, s stemler yle, nebülözler yle bütün
astronom k âlem m z n madde hâl ve şek ller , bu h drojen atomunun
gel şm ş durumlarının çeş tl b leş mler nden meydana gelm şt r.
Dünyamızı oluşturan elementler n altında ve üstünde d ğer öyle
elementler daha vardır k bunlar nsanların drak alanından çok
uzaktadırlar. İnsanların tanımadıkları dünya atomunun en ler gel ş m
aşamaları arasında bulunan bu elementler, onların tanıdıkları
atomun üstünde, bambaşka yapıda ve kal tede cevher hâller
sunarlar. Maddeler n bu hâller nden bedenl varlıklar, yan nsanlar
drakler yle yararlanamıyorlarsa çoğu kez bunları daha üstün
varlıkların da yardımıyla otomat k olarak kullanmaktadırlar. Buna
bas t b r örnek olarak b r nsan kafasından d ğer nsan kafasına
geçen f k r t treş mler n göster r z. F k r t treş mler , nsanların
tanıdıkları maddeler n üstünde bulunan ve dünyada var olan b r
madde hâl d r. Aynı şek lde, yüzyıllardan ber dünyada çeş tl
sp r tüal st ekoller n çeş tl s mlerle anıp da b r türlü açıklayamadıkları
ve n tel ğ n anlayamadıkları per spr 2 den len şey de y ne dünyada
bulunup nsanlar tarafından b l nmeyen madde hâller nden b r d r.
Bunlar g b , dünyada var olup nsanların tanımadıkları y ne madde
enerj ler n n bazıları da sempat , sevg , ant pat , k n, korku, sev nç,
gurur, kıskançlık, benc ll k g b öznel ruhsal durumlardır den l p
geç ver len hâllerd r.
***
Evren b r bütündür. Bu bütün; dünyalar, s stemler, âlemler
ded ğ m z b rb r nden farklı b rtakım parçalardan oluşmuştur. Evrende
her âlem n kend s ne özgü b r özell ğ vardır. Ve bu özell kler ruhların
tekâmül3 ht yaçlarına göre ayarlanmıştır. İşte aslî madde ya da
madde cevher ded ğ m z şey, bu evren bütününün ana maddes n ,
mayasını oluşturan mutlak harekets zl k ve şek ls zl kle n telenm ş
amorf b r madde hâl d r. Bu cevher lk harekete geçt ğ andan t baren
g tt kçe karmaşıklaşarak, b rb r ne oranla daha yüksek karakter
değ ş mler n n eşl k ett ğ aşamaları meydana get r r. B z bu madde
aşamalarına, madde evren n dolduran ve b rb r ne göre değ ş k
özell kler sunan âlemler n b rer çek rdeğ ya da aslî maddes der z.
Çünkü b rb r nden daha gel şm ş görünümlere ortam olan bu
âlemler n aslî maddeler , ancak kend âlemler ne özgü hareket ve
şek ller meydana get reb lmek yeteneğ nded rler. İşte her âlem n lk
maddes ya da atomu, evren aslî cevher n n lk hâl nden evren
bütününe kadar yükselen yürüyüşünde, vardığı menz llerden b r d r k
bu menz ller n her b r o âlem n karakter n bünyes nde taşır.
***
Herhang b r âlem n aslî maddes , o âlem n lk maddes d r. O lk
maddede, o âleme özgü bütün hâl ve şek ller n özü vardır. Bu hâl ve
şek ller meydana get ren unsur da harekett r. Hareketler n n tel k ve
karakterler se her âlem n kend özell kler n doğuracak tarzda
değ ş kt r. Yan her âleme özgü ayrı hareket tarzı vardır. Bundan
dolayı, b r âlem n lk aslî maddes olan atom ya da çek rdek, o âlem n
henüz hareketler n açığa vurmadığından, o âlem ç n harekets z ve
amorf durumda bulunur. Bu lk atomlar lk hareketler göstererek,
çeş tlend rerek, arttırarak ve hızlandırarak o âleme özgü bütün hâl ve
şek ller yavaş yavaş meydana get r rler.
Maddeler n, yukarıdan aşağıya nd kçe hareketten harekets zl ğe,
faal yetten atalete doğru yürümeler n n değ şmez b r kural hâl nde
görünmes de bu hak kat n b l msel gözlem n oluşturur.
En yüksek ve gel şm ş maddeler, hareketler en karmaşık ve çok
olanlardır. Buna karşılık, maddeler gel ş m h yerarş s nde aşağılara
doğru nd kçe hareketler azalır, bas t hâllere ger dönerler ve
sonunda o âlemdek hareket olanaklarına oranla sıfıra yakın b r
durum alırlar.
***
Aşağılara n ld kçe hareketler n azalması değerl d ğer b r gözlem
daha ver r. Madde hareketler n n azalması ve bas tleşmes ,
maddeler n lkelleşmes n gerekt rd ğ g b , o maddeye dışarıdan
gelen tes rler n azalması ve bas tleşmes de madde hareketler n n o
oranda azalması ve bas tleşmes le sonuçlanır. Örneğ n, h drojen ve
uranyum atomunun bünyes n gözlemleyenler bu hak kat orada
görürler.
H drojen atomu sayısız n tel k ve n cel ktek hareketlerle n telenm ş
b r madde hâl d r. Bu atomun daha karmaşık şekl olan uranyum
atomu bunun b rçok katı fazla ve karmaşık hareketler ç nde taşır.
Aynı şek lde, b r h drojen atomunun etrafına yaptığı tes r
uranyumunk nden daha azdır. İşte uranyumun h drojene göre
etrafına yaptığı tes rler n yüksekl ğ ve fazlalığı onun, h drojenden
daha çok tes r almakta olduğunu göster r. Tes rler ancak maddelerde
neden oldukları hareketlerle göründükler nden uranyum atomunun
hareketler h drojen nk nden daha çok ve karmaşıktır. Bundan dolayı,
burada uranyumun, etrafına fazla tes r göndermes fazla tes r
almakta olduğunu, yan kend s ne gelen tes rler n o oranda tepk ler n
göstermekte olduğunu fade eder. Çünkü h çb r tes r tek taraflı
değ ld r ve maddede ne harekets z tepk olur, ne de cevapsız kalan
hareket olur.
***
Bütün hâl değ şt rmeler, bütün şek l almalar ve şek l değ şt rmeler
ancak hareketlerle ve hareketler n çeş tlenmeler le mümkün olur.
Böyle olunca âlem m z n henüz h çb r hareket n göstermeyen aslî
maddes n n de dünyamıza özgü h çb r hâl ve şekl n n hemen hemen
var olmaması gerek r. Bu yüzden ona, âlem m z n amorf, yan şek ls z
maddes d yoruz. Öyleyse aslî madde, dünyamızın drak karşısında
ancak teor k olarak düşünülüp kabul ed leb len ve görünürde yokluk
fade eden b r real ted r4 k bu real ten n, dünyamıza özgü çeş tl
b ç mler n alab lmes ç n, yeryüzü küres ne a t b r sürü değer
kazanması ve gel ş m kademeler nden geçmes gerek r.
***
Bu b lg ler verd kten sonra, aslî madden n öneml olan k nc
özell ğ ne geç yoruz. İnsanlar şunu düşüneb l rler: Nasıl oluyor da
n speten atıl ve harekets z olduğu hâlde, yan âlem m z n
hareketler nden yoksun olduğu hâlde aslî madde sonradan sayısız
hareketlerle şek ller alarak b rtakım gel ş m aşamaları geç rmeye
başlıyor? Bu sorunun cevabını ver rken, aslî madden n yukarıda söz
ett ğ m z k nc özell ğ n de bel rtm ş olacağız. Burada herkes n
göreb leceğ b r örnekle şe başlayacağız. Şu masanın üzer nde
harekets z olarak duran b r kalem var. Bu kalem -bünyes nde sayısız
hareket karmaşıklarını taşımakla beraber- odadak kaba maddelere
ve görüş ölçüler m ze oranla herhang b r hareketten yoksun
bulunmaktadır, yan kımıldamamaktadır. Ş md , bu kalem
parmağımızla b raz tersek yer nden oynar ve ler ye doğru kayar,
yan hareket eder. Bu gözlem, dışarıdan gelen b r tes rle madden n
nasıl harekete geçt ğ n göster r. Eğer burada tes r konumunda
bulunan parmağımız kalem tmeseyd , o kend kend ne bu hareket
yapmayacaktı. Aslî madden n daha önce söz ett ğ m z b r nc özell ğ
budur. Fakat parmağımızla kalem tt ğ m z zaman onun buna derhal
cevap verd ğ n , yan b r etk ye karşı hemen tepk gösterd ğ n de
gözleml yoruz. Burada onun, parmağımıza karşı b r d renc var
olmasaydı hareket etmes de mümkün olamazdı. O zaman
parmağımız, örneğ n dumanın ç nde yürüyen b r c s m g b geç p
g derd . Öyleyse -kend ndek harekets zl ğ le beraber- dışarıdan
gelen herhang b r harekete derhal cevap verme olanağı da kalemde
vardır. Ve bu da onun k nc özell ğ n oluşturmaktadır. Demek k
kend kend ne harekete geçmeye gücü yetmeyen, daha doğrusu
kend s nde hareket bulunmayan atalet hâl ndek aslî madde,
dışarıdan gelen herhang b r tes re cevap ver p o tes r doğrultusunda
hareket etme olanağına sah pt r. Her hareket de kend s ne d renç
yüzey oluşturab lecek, yan kend s le sempat ze olab lecek d ğer
maddelere karşı b r tes r demek olduğuna göre, bu b lg y şu formülle
fadelend r r z: Kend nde harekets z, şek ls z ve tes rs z olan ve kend
kend ne hareket etme gücü olmayan aslî madde, dışarıdan kend s ne
gelen her tes re karşı o tes r n şekl yle, doğrultusuyla, dereces yle ve
ş ddet yle orantılı olarak harekete geçme ve etrafındak lere tes r
etme yeteneğ ne sah pt r. Yan maddede kend l ğ nden enerj çıkarma
gücü yoktur. Fakat dıştan gelen tes rle hareket etme ve enerj
görünümü gösterme olanakları vardır.
Dışarıdan gelen b r tes rle aslî maddede meydana get r len tepk ,
yan karşı hareket, o tes r kes ld kten sonra devam etmez. Burada
y ne yukarıdak örneğe dönel m. Harekets z duran kaleme
parmağımızı yavaşça dokunduralım, çok haf f b r basınçla onu
tmeye başlayalım. El m z durdurduğumuz zaman onun da hemen
durduğunu, tekrar esk harekets z hâl ne döndüğünü görürüz.
Öyleyse bu kalem ancak parmağımızın tes r n n devamı boyunca
hareket hâl n koruyor, bu tes r ortadan kalktığı anda hareket
olanağını kaybed yor. Eğer parmağımızla ona kuvvetl ce b r f ske
vurursak, kalem ancak bu f ske tes r n n devamı süres nce hareket
eder, tes r n ş ddet kaybolunca y ne durur. Bu örneğ ver rken,
çevren n k nc l olarak kalem üzer ne yapması olası d renç
hareketler ne a t tekn k çeş tlemelerden söz etmeye gerek
görmüyoruz. Aslî madden n yukarıda söz ett ğ m z k ana n tel ğ ne
bu real tey de ekleyerek der z k kend nde atıl ve harekets z olan aslî
madde, ancak dışarıdan aldığı tes rlerle harekete geçeb l r ve bu
tes rler n devamı boyunca hareket n korur, tes rler ortadan kalkınca
tekrar aynı harekets z atıl hâl ne döner.
***
Öyleyse, dünyamızda madde d ye gördüğümüz şeyler aslî
madden n kend s değ l, tes rlerle lk harekete geçt ğ andan t baren
aldığı çeş tl şek l ve durumdak hâller d r. Oysa bu şek l ve hâller, aslî
maddede mevcut hareket olanaklarını kullanan dış tes rler n çeş tl
görünümler nden barett r. Yan her tes r uyuklayan ve kend kend ne
uyanması mümkün olmayan maddedek hareket yeteneğ
olanaklarından b r n uyandırmaktadır. İşte maddeler n böyle türlü
tes rler altında, türlü hareketlere geçerek, türlü hâller almasına,
onlarda saklı bulunan olanakların gerçekleşmes der z.
***
Burada konunun çok öneml b r noktasında bulunuyoruz. Mademk
evren n aslî cevher kend kend ne hareket etme yeteneğ nden
yoksun amorf ve atıl hâlded r, mademk dıştan tes r almadıkça
kend l ğ nden h çb r hareket yapmaya gücü yetmez, öyleyse bu
amorf ve atıl cevherde böyle sonsuz hâl ve şek ller meydana
get rerek çeş tl real teler yle koca b r evren oluşturan bu tes rler
nereden gel rler? Ve madde kend kend ne harekete geçem yorsa
onun böyle sonsuz hâl ve şek llere sokulmasının sebeb ned r?
Öz madde b lg s ne ve madden n n tel ğ ne göre bu tes rler evren
ç ndek maddeler n doğurab lecekler n kabul etmek akıl lkeler ne
uymaz. Onları evren n dışında var olan hak katlerde arama
zorunluluğu vardır. Ve aslında durum böyled r. Burada bu hak katler n
nsanlar tarafından ancak sez leb lecek kadarını bel rtmekle
yet neceğ z.
Evren dışına a t sezg ler m z ne kadar zayıf ve yeters z olursa
olsun, evren m z oluşturan madde cevher n n n tel kler ve oluşları
hakkındak b lg ler m z b z , bu cevher n sayısız görünümler ne sebep
olan cevher üstü hak katler n varlığının zorunluluğunu kabul etmeye
sürüklemekten asla ger kalmaz. İşte nsanların ruh ded kler şey de
bu cevher üstü hak katler n arasında bulunmaktadır. Öyleyse ruh,
evren cevher n n ana n tel ğ olan atalet ve harekets zl k hâl n n tam
zıddını fade eden b r n tel k taşır.
***
Evren cevherler nde ruha a t h çb r şey yoktur. Ruhta da evren
cevherler ne a t özell kler n h çb r s yoktur. Evren m zde ruhun
n tel ğ n n z h nde canlandırılması ve drak söz konusu olamaz.
Çünkü onu ayrıntılarıyla anlatmaya ya da tanımlamaya yetecek
evren maddeler ç nde h çb r kel me, h çb r b ç m yoktur. Ruhun
n tel ğ n çözümlemeye çalışmaksızın onun varlığının zorunluluğunu
kabul etmek, hak kate en uygun gelen yoldur.
Öyleyse, ruh le herhang b r evren cevher n n b rb r yle h çb r
yönden benzerl ğ , doğrudan doğruya l şk s , hatta yakınlığı b le
düşünülemez. Ve bunların b r nden d ğer ne herhang b r geç ş n,
yan aralarında doğrudan b r alışver ş n gerçekleşeb lmes mümkün
değ ld r. Ruhla evren cevherler arasında sonsuz b r er ş lmezl k
vardır.
***
B r beden n ç nde ya da dünyada ya da evrende ruh d ye b r şey
yoktur. Evren n ç nde ne varsa heps madded r. Ve her olay, her hâl
ve şek l ancak madden n çeş tl durum ve görünüşler nden barett r.
Ruh evren n ç nde değ ld r. Öyleyse nereded r? İç ve dış
kavramları evrene özgü real teler olduğundan, ruh evren n dışındadır
da den lemez. Çünkü evren n dışı, başka b r evren n ç demekt r.
Yan evren n dışı d ye boş b r alan yoktur. Fakat bu sözlere bakıp
evrenler b rb r ç ne g rm ş küreler hâl nde z h nde canlandırmak da
hatadır. Böyle b r şey de olmaz. Aslında böyle b rb r ç ne g rerek
gen şleyen küreler şekl nde evrenler kabul etmek, y ne onlara b rer
mekân ayırmak ve o mekânların sınırlarını ç zmek olur k bu yanlıştır.
Doğal olarak bu sözler n anlamını ve nesnell ğ n z h nde
canlandırmak nsan drak yle mümkün değ ld r. Bunu ancak çok
düşünmekle b r dereceye kadar sezmek mümkün olur. Bu sezg y
vereb lmek ç n b r örnek göstereceğ z. Ancak bu örneğ de aynen
almayıp b r sezg ed n leb lecek şek lde onun üzer nde düşünmek
gerek r.
Beyaz camlı b r projektörü boşluğa yansıtınız. Projektör ışığının
beyaz renkl görünüşü bel rl b r madde evren cevher n n olanakları
olsun. İşte bu, bütün hak katler le ve real teler le başlı başına b r
evrend r. Ş md bu projektörün beyaz olan camını değ şt rerek mav
yapınız. Bu defa mav renkl b r projektör ışığı ortaya çıkacaktır. Bu
da n tel ğ ve olanakları öncek nden tamamen başka olan d ğer b r
evrend r. Burada hatalı b r düşünceye sapmamak ç n çok büyük b r
d kkatle şu noktayı bel rtmek gerek r k mav projektörden söz
ed l rken, beyaz projektörün kaybolup mav projektörün onun yer ne
geld ğ ya da k projektörün b rb r üzer ne eklenerek karışık b r ışık
karmaşığı meydana get rd kler ya da bu k projektörden b r n n d ğer
hesabına zayıfladığı ve değ şt ğ g b , y ne hep mekânla var olan
zorunlulukları asla düşünmemek gerek r. Burada her k projektör de
b rb r ne karışmadan, b rb r yle h çb r şek lde alışver şe g r şmeden,
kend ler ne özgü bütün değer ve n tel kler nden h çb r şey
kaybetmeden her b r tek başına -sank kend s nden başka projektör
ışığı yokmuş g b - varlık göster r. Bu durumun y ce sezg s ne varmak
gerek r.
Böylece, h çb r mekân ayırmadan k evren n varlığı sez leb l r.
Buradak projektörler bu anlamda anlaşıldığı zaman b rb r n n ç nde
ya da dışında olmadıkları g b , b rb r n n yer n şgal etm ş durumda
da değ ld r. Ş md , sembol olarak ele aldığımız projektör camlarını
böyle k renkl değ l de üç, beş, yüz ve sonsuz renklerde kabul
ederek heps n n aynı şek lde ortaya çıktığını düşününüz. O zaman,
zaman ve mekân kavramları dışında, evren cevherler n n b rb r ne
karışmadan, b rb r yle h çb r l şk s söz konusu olmadan sonsuz
varoluşları hakkında kuvvetl sezg ler elde etm ş olursunuz. İşte
h çb r mekân ve sınır tanımayan bu sonsuz evrenler karşısında
ruhun durumu söz konusu olunca ona, nsanların tab olduğu,
evrenler b le kuşatmaya yeterl gelmeyecek kadar nsanî drake bağlı
b r yer, b r mekân bel rlemeye kalkışmak hatanın en büyüğü olur.
Öyleyse bu evrenler n h çb r s yle doğrudan doğruya l şk s
düşünülmeden, onların cevherler ne en uzaktan b le doğrudan
doğruya teması söz konusu ed lmeden, bütün evrenlerle
kucaklaşmış g b onlardan faydalanan ruhlar hakkında, ç ve dış
kavramlarını d kkate almaksızın sadece, ruhlar bütün evren
cevherler kavramının üstünded r, demekle yet nmek cap eder.
Bundan ler b r sezg ye varmak dünyamız ç n mümkün değ ld r.
***
Evren b r tane değ ld r. Evrenler sonsuzdur. Ve evrenler n
sonsuzluğu mutlak er ş lmezl ğ n b r zorunluluğudur. Bu sonsuz
evrenler n h çb r s d ğer n n n tel ğ n taşımaz. Ve her evren n
karakter o evren n anası olan asal cevher le bel r r. B z m
evren m z n asal ya da aslî cevher , mutlak harekets zl k ve amorf
olan madde hâl d r.
Akt f ve tekâmül ht yacı olan ruh, pas f evrenler ç n b r amaçtır.
Yan ruhlar, davranışlarının yansımalarını evren cevherler üzer nde
göre göre ht yaçlarını g der rler. Öyleyse evrenler, ruhların tekâmül
ded ğ m z ht yaçlarına cevap veren alanlardır. Sembol k olarak bunu
şöyle fade eder z: Evrenler, ruhların uygulamalarına yarayan ve o
uygulamaların sonuçlarını tekrar ruhlara yansıtan, kend cevherler ne
özgü b rer ortamdır. Akt f olan ruhlar tekâmüller ç n, pas f olan çeş tl
evren cevherler n n sonsuz olanaklarını - ht yaçları oranında- dolaylı
olarak kullanarak tekâmül ederler. Ne evrenler var olmazsa ruhların
b lemed ğ m z kend ler ne özgü yüksek ht yaçları g der leb l r ne de
ruhlar olmazsa evrenler n varlık neden ortada kalır. Bunlar b rb rler
le da ma başbaşa yürürler. O kadar k k s n n arasında kes n ve
sonsuz b r er ş lmezl ğ n varlığına rağmen, bunlar sank b rb r le
sımsıkı kucaklaşmış ve b rb r n n ç ne g rm ş g b d rler.
***
Burada akıllara şu soru gel r: Mademk ruhlarla evrenler arasında
bu kadar kes n b r er ş lmezl k vardır, nasıl oluyor da b rb r n n
ç ndeym ş g b ruhlar evrenler n bütün olanaklarından -zerres ne
varıncaya kadar- yararlanab l yorlar ve ruhlarla evrenler b rb r yle
kucaklaşab l yorlar?
Öncel kle şunu söyleyel m k b rb r nden kes n b r er ş lmezl kle
ayrılmış olan ruhla evren arasındak l şk ler, kes nl kle doğrudan
olmayıp dolaylı yollardan meydana gelmekted r. Burada büyük b r
hak kat dünyaya b ld rmen n gereğ ve zorunluluğu vardır. Bu hak kat
şudur: Hem sonsuz b r sıra tak p ederek düzenlenm ş çeş tl ve her
b r n n n tel ğ başka cevherlerden oluşmuş, b rb r nden daha
kapsamlı ve sonsuz çeş tlemeler ç nde bulunduran evrenler n
üstünde hem de bu evrenlerde sonsuz tekâmüller ne devam edecek
olan sonsuz gen şl k ve kapsamlara sah p ruhların üstünde, her
k s ne egemen yüksek lkeler vardır k bunlar ruhların ve evrenler n
ler ye ve ger ye doğru olan bütün durum ve yazgılarını bel rler,
değerlend r r ve uygun görürler. Bunların n tel kler n b z ne b l r z ne
de onlar hakkında en küçük b r sezg ye sah p olab l r z. Çünkü bu
büyük hak kat sonsuz ruhlar âlem n n ve sonsuz evren cevherler
z nc r n n üstünde, mutlak b r er ş lmezl kle onlardan ayrılmaktadır.
Aslî lke ded ğ m z bu hak kat n açıklamasına da r b r tek f k r ler
sürmeye, b r tek söz söylemeye gücümüz yetmez. Çünkü buna
olanak verecek h çb r güç, h çb r meleke5, h çb r drak ya da sezg
madde evren m zde yoktur ve olamaz. Yalnız er ş lmezl ğ n
er ş lmezl ğ olan bu büyük hak kat , sembol k b r s mle aslî lke d ye
anacağız. Evrenler ç nde, evrenler üstünde ve ruhlar arasında
bulunan her hak kat aslî lken n egemenl ğ ve düzen altındadır.
Evren m zdek bütün oluşlar, akışlar, her şey ancak onun caplarıyla
gerçekleşeb l r. Bu konudak bütün lah kavramları nsanların drak
dereceler ne ve özell kle sezg yetenekler ne bırakıyoruz.
İşte ruhlarla evrenler n, aralarındak er ş lmezl ğe rağmen b rb r yle
kucaklaşmış durum göstermeler aslî lke ded ğ m z bu yüksek lken n
caplarıyla gerçekleşmekted r. Aslî lken n gücü, b r taraftan ruhları
ç ne alırken (bu fade sembol kt r) aynı zamanda evrenler de ç ne
almaktadır. Ve ruhlarla evrenler bu yüksek lke karşısında, sank b r
aynadan yansıtılıyormuş g b b rb rler ne yansıtılırlar. Doğal olarak
buradak ayna kavramı da y ne b r semboldür. Fakat bu ayna
sembolünü de aslî lke yer ne koymamalıdır. Burada aslî lken n
evrenler ve ruhlar l şk s ne a t gücünün en küçük b r yönünün ayna
sembolü le fade ed lmes söz konusudur k bunu da ancak bu
kadarla anlatab l r z.
Ş md , dünya d l yle bu b lg y b raz daha açalım. Aslî lkeden gelen
tes rler ruhların ht yaçlarına göre amorf evren cevher n harekete
geç r rler ve orada madde cevher n n sonsuz çeş tlemeler n
şek llend r rler. Demek k cevhersel kıyas bakımından ruh, evren n
ç nde değ ld r ama evren cevher n n ç nde kend s n n, süpt l6 b r
madde varlığı tarafından tems l ve fade ed lmes bakımından da
evren n ç nded r. İşte gelecek konularda tekrar ele alınacağı g b ,
maddeler n şek llenme ve değ şmeler n n hang hedefe yönel k
olduğunun lk b lg s n burada verm ş oluyoruz.
***
B r madden n ortaya çıkması, yan çevres ndek d ğer maddeler
arasında varlığını kend s ne özgü özell kler yle göstermes , her
şeyden önce, çevres nde bulunan d ğer madde hâl ve şek ller le
bel rl oranlar ve derecelerde l şk lere g r şmes , daha doğrusu
onlarla karşılıklı tes rleşme olanakları ç nde olması demekt r.
Öyleyse b r madden n alıp verd ğ tes rler n çokluğu ve kapsamı ne
kadar fazla se o madde o kadar çok ortaya çıkıyor ve o kadar da
yüksek gel ş m aşamalarında bulunuyor demekt r.
B r madden n, çevres le olan l şk ler n n elbette düzen ,
sıralaması ve yolları vardır. Bu düzen ve sıralamalar yüksek lkeler n
uyumu ç nde, madde b leş mler ne yukarıdan, aşağıdan, sağdan,
soldan gelen sayısız tes rlerle yürütülür. Ve bu yürütülüş, ruhların
maddeler kullanarak tekâmüller n sağlamaları amacını hedefler.
N tek m, b r ruhun herhang b r madde b leş m ne ht yacı kalmaz ve
ona karşı h çb r davranışta bulunmazsa o madde b leş m n n -
bulunduğu çevre ç nde görünen- bütün hareketler s l n r ve o ana
özgü bütün değerler ortadan kalkar k bunu da nsanoğlu d l le o
madde b leş m n n b r tür ölümü ya da dağılışı olarak n telend r r z.
***
Ş md , b r maddeye böyle sürekl olarak gelen ve onun tepk ler ne
sebep olan çeş tl tes rler n hang mekan zmalarla şlevler n
yaptıklarını b ld receğ z ve böylece madden n doğrudan doğruya
bünyes n lg lend ren çok öneml b r real teye, düal te7 lkes ve değer
farklanması real tes ne g rm ş bulunacağız.
Maddeler n ortaya çıkış olanaklarını gerçekleşt reb lmeler ,
çevreler nde gösterecekler faal yetlere bağlıdır. Oysa harekets z
faal yet olmaz. Yan b r madden n faal yet demek, onun hareket
göstermes demekt r. Maddelerde hareket n görüneb lmes se denge
değ ş mler le mümkün olur. Bundan dolayı, âlem m zdek madden n
bünyes nde hareket n oluşab lmes ç n önce dengey sağlayan k zıt
unsurun var olması, sonra da bu unsurlardan b r ne fazla değer
eklenerek dengen n tekrar kurulmak üzere bozulması gerek r. İşte
maddedek bu zıt unsurların varlığı ve o unsurlar arasındak
değerler n farklandırılması, düal te lkes ve değer farklanması
real teler n fade eder.
Madden n bünyes le lg l olan düal te lkes ve değer farklanması
mekan zmasının rdelenmes , maddedek hareketler n açıklanmasını
mümkün kılmaktadır.
Âlem m z n amorf lk cevher nden t baren dünyamızın lk
maddes ne ve ondan da daha ötelere kadar uzanan bütün evren
parçalarında sayısız hareket karmaşığı vardır. Bu parçaların sonsuz
n tel k ve n cel ktek ortaya çıkışlarıyla sonuçlanan bu hareketler,
maddede b rb r ne tamamen zıt karakterde, aynı zamanda denge
lkes esasına göre b rb r n destekley c n tel kte k ayrı değer grubu
oluştururlar. Madde b leş mler n n bünyeler nde denge hâl nde
bulunan bu zıt değerlerden b r n n d ğer ne oranla fazla yük, daha
doğrusu fazla tes r alması, aralarındak dengen n bozulması le
sonuçlanır ve bozulan bu denge unsurlarının tekrar denge hâl ne
g reb lmeler ç n b r nden d ğer ne doğru değer akışları başlar k bu
durum çeş tl hareketler n ortaya çıkmasına sebep olur. Demek k
dengey bozacak kadar zıtlardan b r ne ya da d ğer ne fazla değer n
eklenmes onların arasında farklı durumları meydana get r r. Bu hâle
değer farklanması ya da m ktarsal değ şmeler der z.
***
Böylece her madde b leş m k zıt değer n sonucu olan b r
ün teden barett r. İk zıt değer çeren bu madde ün tes n n ya da
madde b leş m n n zıtlarından yalnız b r tek n ele alırsak onun da
y ne k zıt değerden oluştuğunu görürüz. Bu hâl tâ aslî maddeye
kadar böylece devam eder, g der. Bu sebepten bu madde
b leş mler n n her b r ne b rer b r m düal te demek gerek r. Bu tab r k
unsuru fade eden b r tek, b r b r m anlamını taşır. Çok kaba olmakla
beraber, bu b r m düal te hakkında bas t b r f k r vereb lmek ç n uzun
b r mıknatıs parçasını örnek olarak göster yoruz. Bu parça, tam
ortasından t baren b r yarısı (+), d ğer yarısı (-) şaretl b rb r ne zıt
karakterde k tür mıknatıs kuvvet gösteren b r ün ted r, b r b r md r.
Bu b r m n k ayrı şaretl zıt değer n n b rleşt ğ tam ortasındak nokta
nötürdür, yan orada mıknatıs özell ğ yoktur. B r ün te olarak ele
aldığımız bu parçayı nötür noktasından keserek sağ ve sol tarafa
düşen yarılarını ayrı ayrı ncelersek onların da her b r n n y ne b r
yarısı (+), d ğer yarısı (-) şaretl olmak üzere b rb r ne zıt k şer
mıknatıs kuvvet gösteren başlı başına b rer b r m düal te hâl ne
g rd kler n gözlemler z. Bu parçalar sürekl olarak ortalarından kes l p
k şer parçaya ayrıldıkça düal te görünümler de böylece devam ed p
g der. Yan mıknatıs parçasının her bölünüşünde b rb r ne zıt
karakterl k mıknatıslık unsuru b r öncek nden daha küçük olmak
üzere yen ün teler , yen b r mler meydana get r r.
İşte âlem m z n en öneml yasalarından b r olan bu real tey b z,
madden n bünyes ne a t düal te lkes d ye adlandırıyoruz k b raz
önce söz ett ğ m z değer farklanması ya da m ktarsal değ şmeler, bu
düal te lkes n n b r ek mekan zmasıdır. Düal te lkes yle ona bağlı
değer farklanması mekan zması, âlem m zde maddeler n oluş ve
akışlarındak olanakların gerçekleşt r lmes n sağlayan en öneml
kurallardandır. Bunlar olmaksızın ne şek ller, ne hâller, ne de
maddesel görünümler mümkün olab l r. Çünkü bu lkeler ortadan
kalkınca maddede hareket ortaya çıkmaz, hareketler olmayınca da
maddeler n şek llenmeler , çeş tl hâllere g rmeler , kısaca dünyaların
kuruluş mekan zmalarına katılmaları mümkün olmaz, yan dünyalar
oluşamaz.
***
Dünyada da ma k l k vardır. Her şeyde, madden n bütün
ışınımlarında, madden n esasında, ayrıntısında, madden n değ ş k
b ç mler olup da maddeden arınmış g b görünen bütün ruhsal
hâllerde, cansız den len maddelerde, canlı den len maddelerde,
b reylerde, b reyler n b rb rler ne karşı durumlarında, toplulukta,
h slerde, f k rlerde, kısacası gözlemleneb len ve gözlemlenemeyen
dünyanın bütün koşullarında düal te lkes ve değer farklanması
mekan zması egemend r. Ve madden n b rl k g b görünen her
hâl nde b rb r ne zıt karakterde ve denge hâl nde k unsur da ma
vardır. B r ün tede bu zıt unsurların var olması şarttır. Çünkü bu
olmaksızın madde ortaya çıkamaz, yaşayamaz, dağılır. Ve madde
var olamayınca da h çb r şey n varlığından söz ed lemez.
Dünyada ve bütün âlem m zde tek, b r g b görünen her şey
aslında b rb r ne zıt karakterde, b rb r nden asla soyutlanamayan zıt
durumda k değerden oluşmuştur. Fakat bu zıt değerler b rb r nden
bağımsız, tamamen ayrı k unsur değ l, b r tek b r m n karakter n
meydana get ren, b rb r ne bağlı fakat zıt görünüşlü k unsurdur.
B z m âlem m z oluşturan bütün parçalar ve bu parçalardan b r
olan dünyanın lk maddes b le düal te lkes n n kapsamı dışında
kalamaz. Bu konudak esaslı b lg y özet olarak tekrar ed yoruz:
a - B r m, düal ten n sm d r. Onun ç n buna b r m düal te d yoruz.
b - Düal ten n zıtları tek b rer değerden baret değ ld rler. Onlar da
y ne daha küçük çapta b rer b r m düal ted rler, yan her b r b rer
düal te olan b r mlerd r.
c - Düal te lk madden n oluşumu konusunda açıklanacağı g b ,
hareket n lk kaynağı ve esasıdır.
d - Düal te mekan zması olmaksızın hareket ve hareket olmaksızın
madde hâl ve şek ller var olamaz.
e - Düal te ruh ve madde durumunun dünyadak aslî görünüşüdür.
Sonuncu şıkta geçen f k rler hakkında açıklama yapmanın gerekl
olduğunu h ssed yoruz. Madde evren nde ruhla madde b r arada
bulunamaz, dem şt k. Yan evrende b rb r ne doğrudan doğruya,
d rekt olarak tes r eden ruh-madde kavramı gerçek b r kavram
olamaz. Ancak bu fadeden de ruhun varlığını reddetmek ve yalnız
madden n varlığını kabul etmek anlamını asla çıkarmamak gerek r.
Gerçekten madde evren nde doğrudan aralarında tes r alıp veren,
b rb r ne kend ler nden b r şeyler gönderen ruh-madde real tes yoktur
ama evren n temel n oluşturan madden n varoluşu da amaçsız ve
sebeps z değ ld r. Aslında madden n varoluş amacının, b r ruha
h zmet etmek olduğunu daha önce söylem şt k. Bu hak kat n fades
madde düal tes nde g zl d r. Şöyle k : Madden n oluşundak amaç,
onun ruha h zmet etmes d r. Ruha h zmet etmek se madden n her
türlü şek l ve hâller ç nde, gel ş m olanaklarının ruh tarafından
kullanılmasıyla olur. Onun bu olanaklarının kullanılab lmes de ruhtan
gelen dolaylı tes rlerle b rtakım hareketler n maddede ortaya
çıkab lmeler ne bağlıdır. Oysa maddedek her hareket n meydana
gelme olanağı, ancak düal te lkes ve değer farklanması
mekan zması le mümkün olur. Yan düal te lkes ve onun ek
mekan zması olan değer farklanması olmazsa ruhların maddelerden
yararlanab lmeler mümkün olmaz. Böyle olunca, ruh-madde l şk s
gerçekleşemez. Demek k düal te, değer farklanması mekan zması
madde-ruh düal tes zorunluluğunun b r fades d r. Daha doğrusu
maddedek düal te lkes bu yönden rdelen nce, ruh-madde k l ğ n n
evrendek aslî görünüşü, yan -yüksek lkeler karşısında- zorunluluğu
olur.
***
Öyleyse bütün maddeler n canlılığını ve oluşlarını sağlayan düal te
lkes , maddey unsurlara ayırarak esas yapı olarak aslî lke
tarafından onun bünyes ne konulmuştur. Aslî lke lah b r lked r. İşte
böylece düal te, evren ç nde bulunmayan ruh le n tel ğ ondan
tamamıyla ayrı olan evren m zdek varlıkların, yan maddeler n
b rb r yle olan durumlarını madde bünyes ç nde fade eder. İşte b r
varlık, b r beden böylece anlar k kend s b r ruh olmayıp ruhun
evrendek yansımasıdır ve bütün hâl ve durumlarıyla b r ruhun
ht yacına cevaplar veren ve o ht yacı yansıtan, ruhu tems l eden b r
varlıktır. Bundan dolayı, varlık dey nce bu bakımdan kasted len
anlam ruhtur. İşte düal te bu anlamı mümkün kılmak ç n
konulmuştur.
***
Hayat baştanbaşa düal te lkes le beraber, ona bağlı olan değer
farklanması mekan zmasının gözlemlenmes nden barett r. Bu
konuda b r nsanın drak ne kadar çok artar ve gen şlerse bu lkelere
tab maddeler ve olaylar ç ndek ayrıntı ncel kler ne o kadar daha y
ve der n olarak nüfuz eder.
İlk bakışta kaba hâllerde de düal tey gözlemlemek mümkündür.
Çünkü görünen her madde şekl nde de b r düal te vardır. Bu kaba
maddeler n bütün ve parçalarındak düal ten n görünüşü açıktır.
Örneğ n, nsan organ zmasının faal yetler , sempat k ve
parasempat k k s n r s stem n n karşılıklı denge durumlarıyla
yürütülmekted r. Bu k s n r s stem b rb r ne zıt yönde beden n her
organında karşı karşıya d k lm şt r. Öyle k örneğ n kalpte sempat k
s stem (+), parasempat k s stem (-) roller alıyorsa, sempat k s stem n
(-) rol aldığı m dede parasempat k s stem (+) rol almaktadır. Yan
b rb r ne zıt bu k s n r s stem n n dengelenme hâller , organ zmanın
b r bütün oluşturan faal yetler n n devamında esaslı şler görür.
Bunlardan b r s b r organı harekete geç r p onun vaz fes n
hızlandırırken, onun karşısına zıt karakterde d k len d ğer aynı
organı durdurmaya, yavaşlatmaya çalışır. Ve böylece b r nc s stem n
tes rler n frenleyerek onun zararlı olab lecek hızlarını sınırlamış ve
böylece organ zmayı korumuş olur. İşte bu k s n r s stem n n
denges n n şu ya da bu tarafa kayması, hayatın cap ve
zorunluluklarına göre o bedene egemen olan varlık tarafından
düzenlen r ve denetlen r.
Düal ten n, varlıklarda en kuvvetl görünümünü c ns yet hâller nde
görürüz. B r araya gelm ş olan erkekle d ş , b r b r m düal te oluşturur.
Bunlar b rb r n n hem zıddı hem de destekley c s d r. Bu tarzda
onların karşılıklı durumları ve l şk ler b r a le ün tes n n her yönden
yürüyüşünü ve esenl ğ n sağlar. Bu k zıt arasındak dengen n tam
olarak bozulması se a len n dağılması demekt r. H slerde de düal te
vardır: sempat -ant pat , sevg -nefret, dostluk-düşmanlık, benc ll k-
başkalarını düşünmek vb. Aynı şek lde kavramlarda da düal te
vardır: y l k-kötülük, güzell k-ç rk nl k vb. Kısaca her kaba hâlde
düal tey görmek ve bulmak mümkündür. Fakat düal tey daha
karmaşık hâllerde görmeye çalışmalıdır.
Eğer düal te lkes , değer farklanması mekan zmasıyla
desteklenmez, tek başına kalırsa h çb r şe yaramaz ve değer n
kaybeder. Düal te lkes ve değer farklanması mekan zması, bel rl b r
şlev n yer ne get r lmes ç n b rb r ne uyum sağlamış, b r d ğer n n
varlığıyla faal yete g reb len k mekan zmadır. Daha doğrusu değer
farklanması, düal te lkes n n ek mekan zmasıdır.
***
Değer farklanması hakkındak açıklamamızı tamamlayalım. İlk
önce değer n ne olduğunu açıklamalıyız. Madde hâller n n ancak
b rtakım hareketlerle var olduğunu görmüştük. Öyleyse madden n
herhang b r kademedek durumu, o an ç nde o maddede var olan
hareket karmaşıkları toplamının görünümü demekt r. Ve bu da o
maddey o ana özgü olmak üzere var eden, k ml klend ren b r
kavramdır. İşte b r madden n herhang b r anda, ç nde bulunduğu
ortamda varlık göstermes n sonuçlandıran bünyes ndek hareket
karmaşıkları o varlık ç n b rer değer ya da m ktarlar toplamıdır.
Öyleyse b r madden n bünyes ndek hareket çer ğ n n şu ya da bu
şek lde azalması ya da çoğalması, o madden n değerler n n
değ şmes , yan bu değerler n artması ya da eks lmes demekt r. Bu
da o madde ün tes n n zıtlarından b r ne ya da d ğer ne dışarıdan
gelecek tes rlerle olmaktadır. Çünkü tes r de b r harekett r. İşte değer
farklanması ya da m ktarsal değ şmeler tab r yle fade ett ğ m z anlam
budur.
Kısaca, b r b r m düal ten n b rb r ne zıt k tür hareket
karmaşığından, yan k zıt değer nden b r ne d ğer nden daha çok
tes r gelmes , o ün ten n ya da b r m n değer farklanmasını gerekt r r.
Öyleyse, gelen tes rler b rer değer demekt r. Böylece zıtlardan b r n n
d ğer ne göre fazla değer alması, o zıtlar arasında var olan dengen n
bozulmasıyla sonuçlanır. Oysa düal te lkes esasına göre bu zıtlar
devamlı b r denge hâl nde bulunmalıdır. İşte bozulan bu dengen n
tekrar kurulması ç n zıtların fazla değerl olan tarafından d ğer
tarafına doğru b r akış gerçekleş r k bu akış hâl n n de maddedek
fades harekett r. Çeş tl doğrultularda meydana gelecek bu
hareketlerle madde hâl ve şek ller üzer nde b r sürü değ şmeler ve
yen l kler meydana gel r.
***
Ruh ve evren düal tes nde şunu h çb r zaman unutmamak gerek r
k ruhların tekâmül ht yaçlarına göre gerçekleşen her davranışına
evren parçalarının tam b r uyumla cevap vermes ancak ruhların bu
davranışlarını madde cevher üzer ne yansıtan ve her madde
parçasının ve bütününün göstereceğ tepk ler de ruhlara yansıtarak
ger gönderen aslî lken n caplarıyla gerçekleş r. Yan ruhların
ht yaçları yüksek lkeler n caplarına göre evrene tes rler hâl nde
yansıtılır. Evrene yansıyan bu ht yaçların cevaplarını o anda vermek,
yan bu tes r n taşıdığı caplar gereğ nce derhal harekete geçmek
madde cevher n n karakter zorunluluğu olduğu ç n, bu zorunlulukla
madden n verd ğ cevap, y ne aynı kanallardan, aynı caplarla ruhlara
yansıtılır. İşte bu b lg ler cap kavramının ne demek olduğunu, ne
kadar muazzam ve der n anlamlar taşıdığını b r kere daha bel rtm ş
oluyor. Evren m zde, evrenlerde ve evrenler üstü olan ruhlar
arasında cap her şey ç ne alır. İcap, aslî lkede saptanmış ve
kararlaştırılmış durumların fades d r.
***
Evren m z n üstündek hak katlere da r söyleyeceğ m z her söz,
kullanacağımız her bare, göstereceğ m z her örnek ancak b z m
evren m z n maddesel araçlarından baret kalır k bunların h çb r
evren üstündek yüksek değerler arasında hak k b r varlık
gösteremez. Bununla beraber bunlar evren ç ndek hak katler n
maddeselleşm ş fadeler n b rer sembol hâl nde ortaya koymaya ve
bu yoldan bazı sezg ler vermeye yeterl d r. Zaten bundan ler s n
kavrayab lecek h çb r dünya varlığı da yoktur. Bu noktayı bel rtt kten
sonra tekrar ayna örneğ ne dönüyoruz.
Yüksek lkeler n caplarıyla ruhların ht yacı b r aynadan yansır g b
evrene ve oradan gelen cevaplar da ruhlara yansır dem şt k. B r
dünya örneğ ç ne sokmak zorunluluğunda kaldığımız bu muazzam
hak kat n sezg s n b raz daha kuvvetlend rmek st yoruz. Buradak
ayna sembolünü dünya zaman ve mekânına uydurup ruhları b r
tarafta, aynayı karşılarında, evren de öbür tarafta düşünerek ve
aralarındak mesafelere göre, söz ed len yansımaları bel rl sürelerle
ölçmeye kalkışarak f k r yürütmemel d r. Çünkü evren m z üstü
hak katlerde dünyamıza özgü zaman ve mekân durumları yoktur.
Bundan dolayı, burada zaman ve mekân kayıtlarından özgür kalarak
ayna-ruh-evren kavramlarını b rb r ç ndeym ş g b kabul etmek ve bu
sembolle fade ed lmek stenen uygulamaya - nsanların anladığı
anlamda b r zaman payı vermeden- aynı anda olup b t yormuş
gözüyle bakmak gerek r. Önemle hatırlatmak ster z k ayna örneğ
üzer nde dururken nsanların alışık oldukları zaman ve mekân
kaydından özgür sezg ler ed nmeye layıkıyla başarılı olamadıkları
anda, kend ler n bekleyen b r tehl ke le karşılaşmaları da ma
mümkün olab l r. Bu tehl ke de hatalı b r anlayış tarzıdır. Yan bu
b ld rd ğ m z ruh-ayna-evren sembolünün zaman ve mekândan
soyutlanmış sezg s , h çb r zaman nsanı vahdet- vücut kavramına
sürüklememel d r. Çünkü bu yazıları y anlayanlar, burada böyle b r
kavramın kasted lmed ğ n b l rler. Yüksek lkelerle ruhların ve
evrenler n b r tek varlık hâl ne g reb leceğ düşünces , anlatmak
sted ğ m z hak katlerden tamamıyla zıt b r yöne doğru nsanı yönelt r
ve onun bütün yüksek sezg ler n s l p süpürür.
***
Şurası b r hak katt r k cevherler b rb r ne göre daha bol olanaklara
sah p ve daha üstün olan, bundan dolayı ruhların daha ler
ht yaçlarına cevap vereb lecek yetenekler gösteren sonsuz evrenler
ser s n n h çb r parçası ya da bütünü ruhlara er şemez. N tek m
ruhların da herhang b r evren cevher nden kökenler n almış olmaları
olanağı düşünülemez. Evrenlerle, evren cevherler yle ruhlar arasında
kes n b r er ş lmezl k vardır. Bu er ş lmezl k ruhun ve evren
cevherler n n n tel kler nden ler gel r. Çünkü eğer ruhlar ve evrenler
b rb r nden b r şeyler alıp vereb lselerd ve aynı n tel ğe sah p,
aralarında ortak cevhersel değerler bulunsaydı ruh ve evren k l ğ ne
gerek kalmazdı ve tekâmülün de anlamı kaybolurdu. Aynı şek lde,
evren cevherler n n de gel ş mle ya da başka b r yoldan b rb r ne
geçecekler düşünülemez. Bu cevherler n b rb r ne geçmes mümkün
olmaz. Öyleyse, nsanların akıllarına geleb leceğ g b , b r evren
gel şerek üst b r evren oluşturmaya doğru kayamaz. O evren ancak -
sonsuz deneb lecek gen ş olanaklar ç nde- toplanır, dağılır ve tekrar
toplanır, dağılır. Bu hâl, k msen n akıl erd remeyeceğ b r
sonsuzluktur.
Eğer evrenler n zamanla ve gel ş mle b rb r ne dönüşeb lmeler b r
hak kat olsaydı, o zaman ayrı ayrı evren cevherler ve ayrı ayrı
evrenler kabul etmek gereğ ve zorunluluğu ortada kalmazdı. Ve b r
tek evren ruhlara sonsuza kadar b r tekâmül ortamı olarak kalırdı.
Fakat bu durum, ruhun sonsuz tekâmül ht yacı kavramı le
uzlaştırılamaz. Çünkü ne kadar sonsuz olanakları bulunursa
bulunsun, n tel ğ değ şmeyen, aynı cevher n tel ğ nde kalan b r
evren, ruhun sonsuz ht yaçlarını karşılamaya yeterl gelmez. Böyle
b r tek evren kavramı, ruhlarla evren n aynı değerde ve aynı planda
bulunması zorunluluğunu doğurur k bu da ruh ve evren k l ğ ne ve
tekâmül f kr ne tamamen aykırıdır. Bundan dolayı, tek b r evren
kavramı ruhun sonsuz tekâmülü kavramına uymaz. Sonsuz
olanakları b le kabul olunsa, b r tek n tel ğ n sonsuz kapsama sah p
ruhun tekâmülü karşısında vereceğ sezg başka, b rb r yle kes nl kle
benzerl ğ olmayan sonsuz n tel kler n sonsuz olanaklarının vereceğ
sezg y ne başkadır. Ve ruhların sonsuz tekâmülü hak kat ne layık
olan durum, yan sonuna varılması söz konusu olmayan sonsuz
tekâmül hak kat n n olanaklarına uygun gelen durum, k nc durum,
yan b rb r nden tamamıyla ayrı n tel klerde ve her b r n n kend s ne
özgü bambaşka karakterlerde sonsuz gel ş m olanaklarına sah p
sonsuz cevherler n varlığı durumudur. İşte, ancak böyle sonsuz
cevher n tel kler n n her b r nde sonsuz tekâmül devreler
geç rmes yle ruhların tekâmüller n n sonsuzluğu hak kat asıl
anlamını ve değer n bulur.
***
Ruhun tekâmülünün sonsuzluğunu kabul etmek b r zorunluluktur.
Çünkü h çb r s mle anamayacağımız, sezg m z n b le h çb r şek lde
ulaşamayacağı o er ş lmezl kler n er ş lmezl ğ ; ruhların h çb r zaman
olup b tm ş b r hâle, mutlak tekâmül hâl ne g remeyecekler n ve
sonsuza kadar tekâmül ht yaçlarından kurtulamayacaklarını zorunlu
kılar. Öyleyse evrenler n ruhlara er ş lmezl ğ n zorunlu kılan etken,
ruhların sonsuz tekâmülden kurtulamamaları hak kat n de zorunlu
kılar.
Ruhların sonsuz tekâmülünü zorunlu kılan etken de ruhların aslî
lkeye h çb r zaman er şemeyecekler hak kat n n b r zorunluluğudur.
Ruhların aslî lkeye er şememeler n zorunlu kılan etken se her şey n
üstünde ve bütünler n bütünü olan her şeyle en ufak b r l şk s b le
söz konusu olmayan, akıllara, hayallere, h slere g rmeyen, h çb r
s mle fades mümkün olmayan, -yalnız burada büyük b r zorunluluk
ç nde- ancak b r defaya özgü olmak üzere, h çb r şaret n
düşünmeden, b r dünya kel mes le anacağımız “Allah”ın,
er ş lmezl kler n er ş lmezl ğ zorunluluğudur. Bu hak kat
duraksamadan ve tartışma konusu yapmadan böylece olduğu g b
kabul etmek de zorunlulukların en büyüğü ve esenl k yolunun tek
doğrultusudur.
***
Ruhların tekâmüller ne yönel k olarak aslî lkeden gelen caplar,
evren m z n üst sınırından çer (bu fadeler sembol kt r) g rerek
evrende tes r şekl nde ortaya çıkarlar ve evren n b lemed ğ m z üst
sınırlarında, ler de y ne söz ed lecek olan ün teden süzülerek madde
b leş mler n n sonsuz gel ş m ve yetenek olanaklarına göre onları ve
kend ler n çeş tl b ç mlenmelere, b ç ms zleşmelere ve dönüşümlere
uğrata uğrata üstten t baren aşağılara doğru yayılarak, dağılarak
nerler ve varacakları noktalara ulaşarak orada ruhların ht yaçlarına
göre ortaya çıkıp ruh-cevher arasındak dolaylı alışver ş şlevler n
sonuçlandırırlar. Hang varlıktan, hang kademeden geçerse geçs n,
her tes r kes nl kle b r cabı taşımaktadır. Bu cap da tes rler n
er şt kler kademedek maddeler n ya da varlıkların tab oldukları
ruhların tekâmül ht yaçlarını çer r. Öyleyse evren n h çb r zerres bu
tes rlerden özgür değ ld r.
Tekrar ed yoruz: N tel ğ n , sebep ve sonuçlarını madde
evren m z n kes n ve doğal olanaksızlığı yüzünden asla takd r
edemeyeceğ m z ve b lemeyeceğ m z ruhların ht yaçları ve bu
ht yaçların evren m ze düşen b r payı olarak kabul ett ğ m z
tekâmüller , yüksek lkeler n capları gereğ nce evrendek
uygulamalarla sağlanır. Bu amacın yer ne get r lmes ç n, aslî lkeden
gelen caplar evren n üst kademes n şgal eden ün te’ye yayılırlar. Ve
orada bu tes rler b r b rl k oluştururlar. Böylece, ün te le b rleşm ş
olan bu caplar, tes rler hâl nde ün te’den süzülüp her varlığın
ht yacına uygun olarak evren ç ndek topluluklara, fertlere,
maddelere ve varlıklara, en küçük zerrelere kadar bütün madde
parçalarına dağılırlar ve onlarda çeş tl dönüşümler, b ç ms zleşmeler
ve b ç mlenmeler meydana get r rler. İşte bu tes rler mekan zmasıyla
evren n yürüyüşü ve akışı sağlanır. Varlıkların ruhlarla, b rb rler yle ve
maddelerle olan l şk ler kurulur ve böylece evrendek gel ş m bell
hedef ne doğru yürür g der.
***
İler de üzer nde tekrar duracağımız -b raz önce sm geçen- varlık
kavramından burada da söz etmem z gerek yor. Varlık; aslî lken n
caplarını taşıyan ve ruhlarla lg l olan tes rler n; herhang b r ruhun,
evren sonuna kadar kend s ne h zmet etmes ç n, bel rl gel ş m
kademes ndek maddeler arasından toplayarak sentezleşt rd ğ b r
madde ün tes , daha doğrusu b r tes rler karmaşığıdır. Öyleyse her
varlık, bel rl b r ruhun evren sonuna kadar h zmet ne atanmış b r
tekâmül aracıdır. Bu öyle b r varlıktır k ruhun evren üstü planında
gerçekleşen davranışlarının bütün caplarını evrende madde olarak
fade eder. Ve bu fadeler de b r aynadan yansır g b ruha yansıtılır.
Öyleyse varlık, h zmet nde bulunduğu b r ruhun evrendek
sembolüdür. İşte herhang b r ruhun h zmet nde bulunan varlık o
ruhun bütün davranışlarını, kıpırdanışlarını ve ht yaçlarını tam olarak
fade ett ğ nden b z ona ruhun kend s ym ş g b de bakab l r z. Çünkü
o varlıkta görünen her görünüm, ruhun davranışlarının -kullandığı
madde olanaklarının zn oranında- evrene yansımış b r fades nden,
tems lî b r görünüşünden başka b r şey değ ld r. Ve ruh ortadan
kalkınca ona a t bütün fadeler ve görünümler s l necek ve varlık o
anda dağılacaktır.
***
Varlığın evrende k yönlü şlev vardır: Bunlardan b r , onun ruh
karşısında sadece b r laboratuvar aracı oluşu, d ğer de maddeler
ortasında ruhun b r s mges konumunda bulunuşudur. İşte bu k
şlev n sonucu olarak varlığın da ayrıca b r uygulama alanına ht yacı
vardır. Bundan dolayı, ruhun kend s nden bekled ğ tepk ler layıkıyla
ona yansıtab lmes ç n, o tepk ler n gerekl elemanlarını çevres nden
toplaması, yan etrafındak varlıklardan ve maddelerden sağlaması
gerek r. Bu konuda ler de daha gen ş b lg ler ver lecekt r.
***
Ş md , burada nsanların aklına geleb lecek b r sorunu çözmek
cap ed yor. Varlık mademk bütün eylemler ve hareketler yle, bütün
duygu ve düşünceler yle madde b leş mler nden barett r, öyleyse
kend s yle doğrudan doğruya h çb r l şk s olmayan b r ruha h zmet
etmekle ne kazanıyor, yan b r varlığın h zmet ett ğ ruhun -ne tarzda
ve n tel kte olduğunu b le b lmed ğ - tekâmülü ç n bu kadar
çalışması, d d nmes , acı ve tatlı deney mler geç rmes kend s ne ne
sağlayacaktır? Ve eğer o, h zmet ett ğ ruhun tekâmülüyle paralel
olarak bu kadar ler gel ş m aşamalarını tamamladıktan sonra,
günün b r nde o ruhun evrenden ayrılıvermes yle tekrar kend ezelî
karanlığına b r sıfır olarak dönecekse onun b r evren gel ş m
boyunca gösterd ğ faal yetler bedava mı olacak?
İnsan kafasına geleb len böyle b r düşünce onu kötümserleşt r p
karışıklık ve şaşkınlıklara düşüreb l r. Fakat her şeyden önce madde
ve ruh l şk ler hakkında yukarıda verd ğ m z b lg ler üzer nde b raz
der nce düşünülürse bu rdelemelere sebep olan durumların b rer
görünüşten baret olduğu ve hak kat n böyle olmadığı anlaşılır.
Bununla beraber düşüncelerde karanlık b r noktanın kalmaması ç n
bu konuyu açıklamak gerek yor. İlk önce amorf b r maddey ele
alalım. Bunda h çb r hareket, h çb r şek l yoktur. Fakat bu amorf
madde, varlık hâl ne g rd ğ zaman, onda en bas t nden t baren bütün
varlığa a t özell klerle b rl kte g tt kçe yükselen sevg ler, sempat ler,
ant pat ler, merhametler, v cdan faal yetler , düşünceler, yargılamalar
g b b r sürü meleke ve durumlar meydana gel r. Ş md , nsanların
z h nler n oldukça zorlayab lecek olan amorf madde le bu
görünümler n l şk ler n açıklayalım.
Gerçekten nsanların manev değerler yükled kler ve madde üstü
saydıkları bütün nsanî hareket tarzları, hâller , duygu ve düşünüşler ,
nanışları; akışkanlığı artan madde şlev nden başka b r şey değ ld r.
Ancak ş md ye kadar nsanların bu hak kat bu kadar açıklığı le
görememeler cap ed yordu k böylece onlar bu real teler ç nde
geç r lmes zorunlu olan sınav ve deney mler n esenl kle
yapab ls nler. Fakat bugün artık hak katler olduğu g b
açıklanmaktadır. Çünkü nsanlar bu hak katler bütün açıklığıyla
öğrenme gücüne er şm şlerd r. Bu konuda dünyadan pek çok örnek
vermek mümkündür. Madde üstü görünen en saf, en h ssî ve deal
duygu, düşünce ve eylemler; dünyanın en akışkan maddesel
olanaklarının görünümler nden başka b r şey değ ld r. İnsanların
sevg ye l şk n duygusal hareketler d ye fadelend rd ğ b rçok eylem
yüksek b r sempat zasyon olanağının, yüksek b r madde
akışkanlığının, yüksek b r madde karşılaşması, tes rleşmes ve
kapsamını artırması gücünün fades d r. Aynı şek lde, bütün
ant pat ler, sempat ler, k n, gaddarlık, benc ll k, başkalarını
düşünmek, özver , haz, sev nç, ıstırap, kısacası öznel den len bütün
h s ve f kre l şk n değerler: mgelemeler8, düşünceler, dealler,
manlar, nançlar, buluş ve yaratma güçler , yetenekler, dehalar,
tutkular, arzular, eğ l mler, alışkanlıklar ve bütün ruhsal den len hâller:
korkular, cesaretler, ha nl kler, zal ml kler, y l k ve kötülük duyguları
vb. nsanların drakler n n henüz tanımadığı fakat dünyada var olan
maddelerden yayılan türlü n tel ktek enerj ler n görünümler d r.
Bundan dolayı, nsanların bunlara egemen olması, bunları
yeneb lmes demek maddeye egemen olması, maddeler yenmes
demekt r. Bütün bu ruhsal ya da manev den len real teler n h çb r nde
madden n dışına çıkılmamıştır. Burada hep madde kullanılmıştır.
Fakat bunu b lmek, ş md ye kadar nsanlar ç n mümkün olmamıştır k
bu da ded ğ m z g b b r captı. Bu hak kat bundan sonra nsanlar
tarafından b l necekt r.
Dünyayı oluşturan madde parçalarının ve elementler n n altında ve
üstünde b rçok d ğer elementler n daha var olduğunu ve bunların
nsanlar tarafından henüz b l nmed ğ n daha önce söylem şt k. Aynı
şek lde şu durumu da bel rtm şt k: Madde cevher olan h drojen
atomunun nsanlarca tanınmayan bu elementlerde o kal tede b r
yapısı vardır k bu, nsanların, atomdan yayılan bütün enerj
görünümler ne a t b lg ler n n üstünde ve bambaşka güçlerde cevher
hâller göster r. İnsanlarca b l nmeyen bu h drojen atomu
kademeler nden yayılan ve nsan drak n zorlayacak kadar akışkan
ve güçlü olan maddesel olanaklar, nsanların ş md ye kadar asla
kavrayamadıkları b rçok olayın meydana gelmes ne olanak
hazırlamakta ve sebep olmaktadır.
Kısaca, ruh b r madde le ortak olur. Beden den len şuurlu madde
hâl n meydana get r r. Ondan sonra ruh artık tamamen o beden n
koşullarına bağlanır. Ve o koşullar ç nde, organ k faal yetler nden
başka, ruhsal ve manev den len bütün hâller beyne ve s n r
s stem ne, yan beyn n ve s n r s stem n n olanak ve yetenekler ne
bağlı olur. Ruhun malı sanılıp da aslında maddede meydana gelen
hâl ve hareketler n tekâmül mekan zmasındak roller n ler de
açıklayacağız.
Fakat ş md ye kadar bu saydığımız hâller n hep maddeye a t olan
yönünden söz ett k. Eğer ş yalnız bu kadarla kalsaydı o zaman
nsanların düşeb lecekler -yukarıda söyled ğ m z- end şelere hak
vermek cap ederd . Fakat b raz önce açıkladığımız hak katlere
rağmen, madden n kend kend ne h çb r harekete gücü yetmed ğ
hakkındak esas b lg y hatırlatırsak ş değ ş r. Çünkü bu b lg
maddedek h çb r kıpırdanışın, madden n kend s nden olmadığını
öğretmekted r. Madde bu ş yapma gücünden kes nl kle yoksundur.
Öyleyse b r varlığın her hareket , her kıpırdanışı kend s nden
olmayan b r durumun fades d r. Ve bundan başka b r şey de olamaz.
Aks hâlde madden n ana n tel ğ n reddetmek gerek r k bu da
mümkün değ ld r. İşte varlığın gösterd ğ madde olan bütün bu
hareketlerdek madde olmayan fadelere, ruhun evren m zdek
durumu d yoruz. Öyleyse, madde olarak sonsuz hareketlerle,
b leş mlerle, şek llerle ve hâllerle b r varlıkta meydana gelen her türlü
sevg , düşünce, v cdan g b ruhsal den len yüksek görünümler,
aslında ruhun kend planında var olan, b lmed ğ m z sonsuz
davranışlarının evrende madde olanaklarına göre düşünsel,
duygusal ve yaşamsal b ç mlerle çev r s yapılmış karşılıklarıdır.
Bundan dolayı, ortada varlığa a t madde hareketler nden başka b r
şey kalmamaktadır ve bu hareketlerdek anlamların ve fadeler n
heps n n ruha a t oldukları görünmekted r. Buna b r örnek olmak
üzere drak ele alalım. İnsan drak eder. İdrak eden nsandır. Onun
s n r s stem yapısında öyle nce b leş mler vardır k bunlar sürekl
olarak drak şekl nde görünen t treş mler, enerj ler yayınlamaktadır.
Ve drak melekes n n sağlığı ya da bozukluğu şte bu enerj ler
yayınlayan s n r s stem ndek o çok nce madde b leş mler ne, düal te
lkes ve değer farklanması mekan zmasıyla dış tes rler n yaptıkları
müdahaleler sonucunda meydana gelen hareketlere bağlıdır.
Öyleyse dış görünüşüyle drak, maddede ortaya çıkar ve maddesel
t treş mlerle görünür. Bundan dolayı b r madded r. Bununla beraber o
aynı zamanda b r aynadan yansır g b ruhun evrene yansımış
davranışlarının maddedek karşılığıdır, fades d r. Yan drak n hareket
hâl ndek durumu maddeye a tt r. İfade bakımından durumu da ruha
a tt r. İşte ruhun evren üstü durumlarına a t olan bu fade, böylece
madde hareketler n n olanaklarına tab olarak evrende -tamamıyla
maddesel b r real te ç nde- ancak drak mekan zmasıyla
yorumlanmış ve tems l ed lm şt r. Daha kısası, drak ruhta var olan,
n tel ğ evren sak nler nce b l nmeyen b r davranışın maddedek
tekn k fades d r. Demek k b r gün gelecek, ruh kend s ne tab olan
varlığı evrende sonsuza kadar terk ed p g decek ve terk ed lm ş
varlık dağılacak fakat burada dağılacak olan şey sadece bu
duyguları, f k rler ve tanımadığımız, ler de gelecek d ğer sayısız
fadeler taşıyan maddeler n b leş mler , şek ller ve hareketler
olacaktır. Madde hareketler ç nde görünen bu hâller n ruhtak -
n tel kler n b lmed ğ m z- asılları se ruhla beraber sonsuz oluş ve
akışlarına devam edeceklerd r. Aslında ruhun evrenden ayrılmasıyla
beraber varlığın da taşıdığı bütün fadeler kaybed p hemen tekrar
atıl ve amorf hâl ne dönüvermes bu hak kat n en açık del l n
oluşturur.
Bundan dolayı, b r varlıkta gerçekleşen hâller n, aslında ruhlar
âlem nde var olan, n tel kler n b lmed ğ m z çok daha gen ş ve
kapsamlı durumların ve davranışların ancak maddesel b rer s mges ,
maddesel b rer görünüşü olduklarını böylece fade etm ş olduk. İşte
bundan dolayı b z, varlık den nce ruhları hatırlar ve varlığa l şk n
olayların ancak ruhlar âlem ndek , n tel kler n b lmed ğ m z
karşılıklarına a t olduklarını anlarız.
***
Maddeler n ruhlarla paralel olarak lerlemeler kavramlarını gel ş m
ve tekâmül kel meler yle b rb r nden ayırmak gerek yor. Çünkü bunlar
ayrı ayrı şeylerd r. Gel ş m, evren ç ndek maddeler n bünyeler ndek
hareketler n artması, maddesel b leş mler n n karmaşıklaşması,
tes rlere hedef olma alanlarının gen şlemes , değerler n n artması
hâl d r. Tekâmül se ruhların h zmetler nde bulunan varlıklardak
gel ş mlere paralel durumlarıdır. Bu durum, n tel ğ ne asla nüfuz
edemeyeceğ m z ruhların sonsuz ht yaçlarından evren m zde tatm n
cap eden ve dünyamızda tekâmül sembolü le fade olunan b r
kısmıdır. Öyleyse tekâmülün anlamı, onun maddeler ç ndek fades
olan gel ş mler n anlamıyla paralel olarak yürür. Demek k tekâmülün
lerley ş n rdelemek, ona aracı olan varlığın ve bu varlığa aracı olan
maddeler n gel ş m tarzlarını ve yürüyüşler n ncelemek demekt r.
***
Evrende tekâmül uygulamasına lk başlayacak b r ruhun bu
uygulamaya a t lk durumları evren n amorf hâller ne yansıtılır. Bu
yansıtılış tes rler kanalıyla olur. Tes rler se hem ruhlar âlem n hem
evrenler kapsayan ve egemen olan, n tel ğ n h çb r zaman
anlayamayacağımız, hatta sezemeyeceğ m z aslî lken n cap
ded ğ m z gücünün evren m ze a t ruh-madde durumları üzer ndek
fades ve görünümüdür. Ruhların ht yaçlarını evrenlere taşıyan bu
tes rler, düal te lkes ve değer farklanması mekan zmasıyla maddede
daha önce söz ett ğ m z hareketler meydana get r rler. İşte evrendek
hareketler, ruhların kıpırdanışlarının ve davranışlarının bu tes rler
kanalıyla madde oluşumları hâl nde görünen sembol k b rer
fades d r. Böylece evrene lk g ren bas t acem ruhlara a t tes rler,
devamları boyunca er şt kler alanlardak lk maddeler n o anda, o
ruhlara b rer gözlem alanı olmalarını sağlarlar.
***
B r ruhtan gelen tes re karşı madden n hareketler hâl nde verd ğ
cevaplar, y ne o tes r kanalından dönerek aynı ruha yansırlar.
Böylece, aslî lken n caplarına tab olarak ve o güçler n yardımıyla
ruh ve madden n dolaylı l şk s kurulmuş olur ve ruh böylece
maddeden alacağını o an ç n almış olur. Bundan sonra o ruhun yen
ht yaçlarına göre ya aynı madde kademes nde olan ya da daha üst
b r madde kademes nde olan d ğer maddelerde aynı tarzda ve aynı
yollardan gözlemler devam eder. İlk aşamada bulunan ruhlar ç n her
madden n gel ş m durumundak anına b r ruhun tekâmül ht yacı
karşılık gel r. D ğer dey şle, maddedek gel ş m n her türlü durumu, o
anda h zmet ett ğ herhang b r ruh ç n mekan k b r uygulama zem n
olur. Ruhların buradak durumu sadece o hareketlere uymaktır. Bu
söz ett ğ m z aşama, evren n lk ve en kaba olan aşamasıdır k b zler
ç n karanlık olan bu aşama, ler de açıklayacağımız h drojen
aşamasının altında bulunur. Bu aşamadak bütün şler aslî lken n
caplarına göre ancak evren n üst sınırlarındak ün te’n n kurduğu
evrensel yönet m mekan zması dah l nde, b lmed ğ m z yollardan
yürütülür. Yalnız bel rs z olmakla beraber şu kadar söyleyeb l r z k bu
aşamada tekâmül etmek durumunda olan acem ruhların yürüyüşler
mekan k ve pas f b r tekâmül lkes ne tab d r.
Bu lk bas t madde aşamasındak ruhların tekâmüller , maddeler n
gel ş mler kadar kolay ve hızlı olmadığından ruhlar bu aşamada b r
tek maddeye bağlanıp kalmazlar. Her an ortam değ şt r rler. Böylece
n speten kend ler nden ler b r maddey daha l yakatl b r ruha terk
eden ruh, ağır yürüyüşü le bulunduğu alt madde kademeler ndek
daha bas t maddelerde yürüyüşüne da ma pas f olarak, yan madde
hareketler ne müdahale etmeks z n devam eder.
***
Bu lk aşama, ruhun evrenle lk ortaklığından, madden n lk
h drojen atomuna gel nceye kadar lerler. Bu ruh, evrende henüz b r
bedene sah p olmamıştır. Çünkü onda henüz evren maddeler n
toplayab lecek güçler yoktur. Bundan dolayı o, evren karşısındak lk
ht yaçlarını takd r eden yüksek lkeler n, ün te’den süzülen caplarına
göre bas t madde hâller nde sadece pas f ve mekan k b r yürüyüşe
tab tutulacaktır. Onun bu sıralarda evrende drak, rade, şuur ve
özgürlük hâl nde ortaya çıkan maddesel b r k ml ğ olmayacaktır.
Böyle b r k ml ğ n kazanılması ancak yüksek lkeler n düzen
gereğ nce -onun ht yacı oranında- amorf maddeler arasında, da ma
pas f ve mekan k olarak geç receğ sonsuzluk kadar uzun
devrelerden sonra yavaş yavaş mümkün olacaktır.
İşte bundan dolayı bu lk madde aşamalarındak ruhların radey ,
özgürlüğü, drak gerekt ren akt f h çb r durumları yoktur. Bunlar
evrende henüz herhang b r madde oluşumuna bağlanmamışlardır.
Bu acem ruhlar bu aşamadayken evrendek bas t yansımalarının
mekan k yollardan gel şt r lmes ç n b r madde durumundan d ğer b r
madde durumuna, oradan da gereğ ne göre başka b r madde
durumuna sokula çıkarıla (Bu sözler hak k değ l, sembol kt r. Çünkü
ruhlar h çb r zaman maddeler n ç ne sokulamaz.) madden n çeş tl
durumlarıyla ve hareketler yle karşılaştırılırlar. Bu lk aşamadak
maddelerde, âlem m zde görülen hareket ve şek ller n h çb r yoktur.
Ve onlar âlem m ze göre şek ls z, amorf, darmadağınık b r
durumdadır k bunların genel amorf b r ortamı meydana get rm şt r.
Bu lk evren maddes n n gel ş m aşamasının ardından, h drojen
aşaması ded ğ m z -âlem m z n tab olduğu- b r üst aşama
oluşacaktır. Ş md , bu aşamaya a t b lg ler ver yoruz.
***
Âlem m z n başlangıcı olan aslî maddes , lk evren aşamasını
oluşturan lkel dağınık ortamın maddeler nden meydana gelmekted r.
Madde oluşumlarının âlem m zde, düal te lkes ve değer farklanması
mekan zması le var olduğunu görmüştük. Bu real ten n b r sonucu
olarak, âlem m zde aslî cevher n lk hâl ve şek ller n n meydana
gel ş n bu mekan zmalarla b rl kte rdelemek gerekmekted r. H drojen
âlem n n lk atomunun hareketlenmes hakkında dünya d l ve
kel meler le ver lecek b lg ler daha çok sembol k olacak ve sezg lere
dayanacaktır. Çünkü nsanlar, âlemdek lk hareketler n şek l ve
n tel kler hakkında aslında h çb r b lg ye sah p değ ld rler. Âlem m z n
üstüne a t real telerde nsanların drak nasıl b r noktadan t baren
duruyorsa, altındak bel rl b r noktaya da geçemez dem şt k. Fakat
madde evren m zde geçerl olan yasaların ve lkeler n esasları b rd r.
Burada değ şen şey bu esaslar değ l, bu yasa ve lkeler n âlemlere
göre gerçekleşen b ç mler ve görünümler d r. Bu durum, âlem m z n
alt ve üst kısımlarına a t bazı real teler hakkında nsanların ht yaç
duydukları karşılaştırmalı sezg ler alab lmeler ne yardım eder k bu
sezg ler de evren hakkındak b lg ler n nsanlara yetecek kadar
tamamlanmasına yeterl gel r. Ş md , lk h drojen atomunun nasıl
oluştuğunu açıklamaya başlıyoruz.
Âlem m z n lk maddes n n h drojen atomu olduğunu ve bunun da
nsanların b ld ğ h drojen atomundan bambaşka ve onun çok lkel b r
hâl nden baret olduğunu daha önce söylem şt k. Aynı şek lde,
nsanların tanıyamayacakları kadar bas t ve lkel olan bu atomun
-âlem m z n lk maddes olması bakımından- amorfa en yakın madde
olduğundan da söz etm şt k. Daha önce bel rtt ğ m z g b , evrende
mekan k tekâmül lkes n n egemen olduğu lk aşama, h drojen atomu
altı aşaması olan sonsuz, karanlık, dağınık ve amorf b r ortamdan
barett r. Buradak tekâmül tamamıyla mekan k b r s steme
bağlanmıştır. Bu aşamadak maddeler toplu değ l, darmadağınıktır.
Çünkü bu aşamada yalnız mekan k uygulamalarını görmek ç n
bulunan ruhlar, henüz maddeler toplayab lecek güce
er şmem şlerd r. Bundan dolayı bu bas t ruhlar, bu lkel ortamın
darmadağınık, şek ls z maddeler ç nde h çb r maddeye
bağlanmadan -aslî kaynakların yüksek capları le- o maddeden o
maddeye atlayarak sürüklen p g derek sonsuz mekan k ve nsanlar
ç n anlaşılması mümkün olmayan lkel b r tekâmül yolunu tak p
ederler.
İşte burada pas f olarak tekâmüller n yaparken sonsuzluk kadar
uzun görünen b r devreden sonra bu ruhların bazıları yavaş yavaş bu
dağınık maddey toplayab lecek kadar tekâmüller nde lerlem ş
durumlara gel rler. Böyle b r duruma gelm ş b r ruhun ardı sıra gelen
tekâmülüne zem n olmak üzere ün te’den bu amorf ortamın ç nde b r
noktaya tes r gel r. Bu tes r, b r o maddeye bağlanmış olan, yan o
maddey yakalayab lecek duruma gelm ş olan b r ruha a t, d ğer se
oluşum hâl nde bulunan o madden n bünyes ne a t olmak üzere
b rb r ne zıt karakter göstermekle beraber, b rb r n destekleyen,
tamamlayan, kısaca aynı hedefe yönelm ş olan k tes rden
oluşmuştur. Ve doğal olarak bunların k s de y ne aslî tes r n k
yönde görünen evrendek görünümüdür. Bu k zıt tes r, b rb r ne zıt
karakterde b rleşm ş unsurlardan oluşmuş k l b r madde b rl ğ n ,
yan b r b r m düal tey meydana get r r. Bu unsurlar o ortamda var
olan amorf madden n b r kısmının, gelen tes rler altında
hareketlend r lerek b r araya toplanmış hâller d r. Çünkü bu hareketler
sayes nde meydana gelen manyet k alan, o dağınık maddeler b r
araya toplar. İşte bu hareketler de h drojen âlem n n lk hareketler d r
k b r ruhun o atoma bağlanması caplarına göre aslî tes rler
tarafından ayarlanmıştır.
Böyle lk atomlardan oluşmuş alanlar, astronom k âlem n bütün
c s mler n , küreler n ve s stemler n oluşturan sayısız nebülöz
alanlarının lk durumlarını meydana get r rler. Böylece meydana
gelm ş olan lk atoma b r ruh bağlanmış olmaktadır. D ğer dey şle, bu
ruhun bu atoma bağlanma ht yacı, aslî lken n capları le bu atomun
meydana gelmes ne sebep olmuştur. Ve ruhun bu ht yacına a t
capları taşıyarak amorf ortama nen aslî tes r, onun bu atomla
bağlantısını sağlamıştır.
Demek k lk h drojen atomları böyle b rb r ne zıt fakat denge
hâl nde bulunan k şer unsurdan oluşmuş, âlem m z n en bas t
hâllerdek aslî maddeler n oluşturmaktadırlar.
***
Âlem m z n lk atomuna, yan h drojen atomuna bağlanmış olan b r
ruh, artık o atomun varlık ded ğ m z b r ler aşamasının oluşacağı
ana kadar onu bırakmayacaktır. Burada da mekan k-otomat k b r
tekâmül lerley ş vardır. Yan h drojen tekâmülünün bu b r nc
kısmındak ruhlar lk yakaladıkları lkel h drojen atomunun, ardı sıra
gelen bütün gel ş m aşamalarını pas f olarak tak p ederek
tekâmüller ne devam edeceklerd r. Bu sırada onlar h drojen atomuna
egemen değ ld rler. Çünkü kend ler nde böyle b r egemenl ğ
gerekt ren ne sezg , ne drak, ne de özgürlük yoktur. Bunlar henüz
çeş tl maddeler toplayarak onlardan kend ler ne b r varlık meydana
get recek durumda değ ld rler. Bundan dolayı bunların tekâmül
süreçler de aşağı yukarı lk aşamadak ler g b pas f ve mekan kt r.
Arada şu fark vardır k amorf ortam aşamasındayken varlıklar h çb r
zaman b r madde üzer nde uzun uzadıya tutunamazlardı. Çünkü
onlar orada aslında herhang b r maddey yakalayab lm ş durumda
değ ld ler. Onlar, sadece darmadağınık maddeler ç nde aslî tes rler n
capları altında, maddeden maddeye atlayarak mekan k
uygulamalarını yapıyorlardı. H drojen âlem n n lk aşamasında se
varlıklar, yakaladıkları h drojen atomlarına bağlanmışlardır.
O bağlandıkları atomdan başkasına atlayamazlar ve o atomun
bütün gel ş m boyunca, onun gel ş m kademeler n tak p ederler,
yalnız bu sırada o atoma egemen değ ld rler. Sadece onun
hareketler ne pas f olarak katılırlar ve o hareketlere uyum sağlamaya
alışırlar. Çünkü bu hareketler, aslî tes rler n yüksek capları altında
kurulmuş ve doğrultularını almıştır. Ruhlar orada, bu caplar altında
ve tutsak olarak, yan sürüklenerek o hareketlere tab olup varlık
aşamasına kadar çok uzun b r süre devam edecek olan uygulama
devres n tamamlayacaklardır. Bu lk h drojen atomunun
oluşumundan, lk varlık hâl meydana gel nceye kadar atomun
bünyes ne egemen olan tes r asal tes rd r, yan aslî lkeden gelen
tes rd r k bunun da o atoma bağlanmış olan ruha a t, söyled ğ m z
g b , b r yönü vardır. Demek k bu atoma nen aslî tes rde hem
atomun bünyes ne a t maddesel b r yön hem de ruha a t olarak gelen
ruhsal b r yön vardır. Öyleyse dolaylı olarak, yan aslî tes rler
kanalıyla gelen, ruhlara a t tes rler atomun yazgısal hareketler ne
pas f olarak uyarak sadece mekan k uygulamalarını yapacaklardır.
Bu uygulama sayes nde onlar varlık aşamasına doğru lerled kçe,
maddeler arasındak l şk ler n nedensell k lkes karşısındak
durumlarına a t lk çgüdüler n hazırlıklarını otomat k olarak yaparlar.
Bu devredek tekâmül, ruhlar ç n çok uzun ve zordur. Doğal olarak
buradak zorluk ve uzunluk kavramları görecel d r. Aslında lah
düzende ne uzunluk kısalık, ne de zorluk kolaylık d ye b r şey yoktur.
***
H drojen atomu, âlem m z n en bas t maddes olmakla beraber, az
çok büyük b r enerj taşımaktadır. Çünkü o, evren n lk amorf madde
hâl nden bu aşamaya gel nceye kadar b rçok tes r ve değer almış
bulunmaktadır. Burada söz ett ğ m z h drojen atomunun k myaca
b l nen h drojen (H) olmadığını tekrar hatırlatalım. B z m söyled ğ m z
h drojen atomu, bütün güneş s stemler n , teleskoplarla nsanlar
tarafından b l nen yıldızları, nebülözler , kısacası bütün astronom k
c s mler ç ne alan, âlem m z n anası olan b r madde b leş m d r k
k myacılar tarafından b l nen h drojen atomu, âlem m z n lk maddes
d ye söz ett ğ m z bu h drojen atomunun çok lerlem ş ve gel şm ş
hâller nden b r d r.
Âlem m zdek bütün maddelerde olduğu g b , h drojen atomunun
da hâl ve varlığını koruyab lmes , devamlı olarak gel ş mler
kaydetmes ancak düal te lkes ve değer farklanması
mekan zmasına göre b rb r n n ç nde saklı b r sürü madde parçasının
denge toplamları le mümkün olmaktadır ve bu dengeler de aslî
tes rler n egemenl ğ altındadır.
***
Ş md , h drojen atomunun, varlık aşamasına g r nceye kadar nasıl
gel şt ğ n açıklamaya başlıyoruz.
H drojen aşamasının altında sonsuz b r mekan k gel ş m ve
tekâmül ortamının var olduğunu b ld rm şt k. Bu ortam, ded ğ m z g b ,
amorfa yakın dağınık b r bütün oluşturan karanlık b r alandır.
Aslî tes rler bu karanlık ortamda lk çek rdeğ oluşturduktan sonra,
onun etrafına d ğer parçaları da toplayarak g tt kçe daha karmaşık,
daha karışık ve daha gel şm ş durumları meydana get r rler. Ve
böylece meydana gelm ş olan madde oluşumunun ortasındak aslî
tes r, bu oluşum ç nde kullanıldıktan sonra n tel ğ değ şm ş ve aslî
durumunu kaybetm ş olarak o maddeden tekrar dışarı yayılmaya
başlar k buna o c sm n manyet k alanı der z.
İşte, h drojen âlem n n en küçük parçalarından en büyük
s stemler ne kadar bütün küreler ve oluşumları böylece meydana
gel r.
İlk h drojen çek rdeğ böylece kurulduktan sonra yukarıda
söyled ğ m z yoldan gel şe gel şe sonunda k myaca b l nen h drojen
(H) atomu kademes ne ulaşır.
Böyle aslî tes rler n egemenl ğ altında kurulan lk h drojen
atomuna, en son gel ş m kademeler ne kadar, yan varlık hâl ne
gel nceye kadar yalnız aslî tes rle, o atoma bağlı olan ruha a t tes rler
gel r. Yan ler de tes rler anlatırken açıklayacağımız aslî tes rler n,
ruhlara a t, tekâmül değerler ded ğ m z kısımları le maddelere a t
asal tes r ded ğ m z kısımları gel r. Bundan dolayı, bu atomların
bünyeler ndek hareketler ancak yüksek aslî tes r n egemenl ğ
altındadır. Ruhlar pas f olarak bu hareketlere sürüklenmekle,
uymakla mekan k-otomat k tekâmüller n yaparlar. Bu, tekâmülün b r
tür pas f uyma aşamasıdır. Bu aşamada, atom bünyeler ne, k nc l
tes rler ded ğ m z evrendek d ğer varlıklara a t olan tes rler gelmez.
Aslında burada ruhların henüz özgürlük ve drakler söz konusu
olmadığından ler aşamalara a t sınavlar, sınamalar yoktur. Onlar
sadece düzenl olarak yürüyen ve g tt kçe karmaşıklaşan atomun
hareketler ne otomat k olarak uymak zorundadırlar. Ve atomların bu
karışık hareketler ne alışa alışa varlık aşamasına
hazırlanmaktadırlar.
Ancak h drojen atomunun farklı çeş tler n n b r araya gelerek türlü
c s mler meydana get rmes , varlıkların gel ş mler ç n gerekl d r. İşte
nsanlarca “c s mler” d ye tanınmış olan atomun bu karışımlarına ve
b leş mler ne -y ne ün te’n n yüksek denet m altında- vaz fel
varlıklardan k nc l tes rler gel r ve bunlar bu c s mlerde çeş tl
b ç mlenmeler, b ç ms zleşmeler ve dönüşümler yaparlar. Bundan
dolayı atomlarda olduğu g b bu karışımlara artık doğrudan doğruya
asal tes rler nmezler. Onların yer ne k nc l tes rler geçer. Ve doğal
olarak bunlar da da ma aslî tes rler n denet m altındadır.
***
İlk h drojen atomunun bünyes varlık hâl ne gel nceye kadar -b raz
önce söyled ğ m z g b - yalnız aslî tes rler n egemenl ğ altında
gel ş m ne devam eder ve nsanların oks jen, gümüş, plat n, kurşun,
radyum vb. s mlerle tanıdıkları h drojen atomunun gel şm ş hâller
olan elementler meydana gel r k nsanlar bugün bunlardan ancak
yüz kadarını tanıyab lm şlerd r. Oysa bunların m ktarı yüzün
üstünded r.
Y ne söyled ğ m z g b , h drojen atomunun üst elementlere geç ş
ancak aslî tes rler n etk etmes yle gerçekleşmekted r. İşte
maddeler n varlık kademes ne kadar gel ş mler sağlandıktan sonra o
andan t baren varlığa doğrudan doğruya asal tes rler gelmez. Ancak
onun tab olduğu ruhtan, daha doğrusu aslî tes r n ruha a t olan
kısmından ve evrendek çeş tl tekâmül kademes ndek varlıklardan
tes rler gel r k bu sonunculara k nc l tes rler der z. İşte bütün bu
tes rlerle o varlık, tekâmülü ç n gerekl olan sınavları, sınamaları ve
deney mler geç rmeye başlar ve b r sürü olanaklarla karşılaşır.
G tt kçe gel şen, çoğalan ve kapsamı artan bu tekâmül olanakları
ç nde -evrendek şler n b t rmek ç n- varlık uzun tekâmül
yolculuğuna koyulur. Onun tekâmülü caplarından olarak, bu vaz fel
varlıklardan gelen k nc l tes rlerle, b raz önce söyled ğ m z g b ,
h drojen atomunun çeş tl elementler nden sonsuz b leş mler kurulur,
sayısız c s mler meydana get r l r. Bu c s mler n sonsuz çeş tlemeler
ç nde b r araya get r lmes ve dağıtılması yoluyla çeş tl
b ç mlenmeler meydana get r lerek büyük ve küçük c s mler, madde
kompoz syonları, bedenler, dünyaları dolduran türlü maddeler,
sonunda dünyalar ve s stemler kurulur. Bütün bunlar ün te’den
süzülen aslî tes rler n ışığı altında her kademede bulunan vaz fel
varlıkların gönderd kler sayısız k nc l tes rlerle yapılır.
Öyleyse atomun bünyes ne k nc l tes rler müdahale edemez. O
tamamıyla asal tes rler n egemenl ğ altındadır. Fakat atom
elementler n n her türlü kompoz syonları, vaz fel lerden gelen k nc l
tes rlerle kurulup dağıtılab l rler k bunlar da doğal olarak çeş tl
tekâmül sev yes ndek varlıkların dereceler ne göre büyük ya da
küçük çapta olurlar.
***
H drojen atomunun en lkel hâl nden t baren g tt kçe yükselen,
gel şen bünyes , o oranda hareket, güç ve etk l l k kazanır. Ve onlara
bağlı bulunan ruhlar da g tt kçe zeng nleşen ve güçler artan bu
hareketlere uya uya tekâmül ederler. Maddedek bütün bu hareketler
uyandıran etkenler aslî kaynaklardan gelen tes rlerd r. Çünkü tes rler
maddelerde hareketler meydana get rerek şlevler n yaparlar.
Kısaca, h drojen atomlarını kuran aslî tes rler, taşıdıkları caplara
göre etraftan sürekl olarak topladıkları parçalarla h drojen atomunu
b r üst âleme doğru gel şt r rler. Doğal olarak h drojen atomunun
gel ş m yle yayacağı enerj ler de o oranda yüksel r, güçlen r ve
h drojen atomu gel şt kçe daha yüksek ve karmaşık enerj ler, yan
daha gel şm ş parçacıklar yaymaya başlar. Fakat bütün bunlar
h drojen atomunun henüz lk aşamasına a t maddelerd r.
Burada şunu da bel rtel m k h drojen n bu gel ş m b rtakım atom
çek rdekler n n ayrı ayrı k ml kler n koruyarak atomun ç nde kabaca
b r kmeler tarzında olmamaktadır. Aslî tes rler n egemenl ğ altında
atomda b r ken değerler; b rb rler yle b rleşmeden, tam b r uyum ve
denge ç nde kaynaşarak h drojen atomunun o andak n tel ğ n
karakter ze eden bünyes n meydana get r rler.
***
Bütün maddeler n manyet k alanları vardır. Böyle gel şm ş b r
atomun manyet k alanı lk h drojen çek rdeğ nde olduğu g b bas t
değ ld r. H drojen çek rdekler n n b leş mler nden meydana gelen
h drojen atomunun bünyes nde b r sürü parçacık olduğu ve her
parçacığın da b r manyet k alanı bulunduğu ç n, bu gel şm ş atomun
manyet k alanı da onu oluşturan parçalarının manyet k alanlarının
sentez nden meydana gelm şt r. Bu alana manyet k alanlar sentez
der z. Maddeler n bu manyet k alanları çok öneml d r. Çünkü onların
b rb r yle ve varlıklarla olan bütün l şk ler bu manyet k alanlar
aracılığıyla sağlanır ve bu alanlara gelen k nc l tes rler; ş ddetler ne,
güçler ne ve doğrultularına göre, onların tab oldukları maddeler n
bünyeler nde -düal te lkes n n ve değer farklanması mekan zmasının
kuralları altında- çeş tl değ ş mler, başkalaşımlar, b ç ms zleşmeler,
dağılmalar ve toplanmalar yapab l rler. Aynı şek lde, varlıkların
maddelerden yararlanmaları, onları çeş tl hâllere sokab lmeler de bu
yoldan olur. Dünyanın da doğal olarak o oranda kapsamlı ve gen ş
manyet k alanından yararlanan vaz fel varlıklar -bu alana çeş tl
tes rler göndererek- dünyadak küçük ya da büyük doğa olaylarını
meydana get r rler. Bunun g b , drak daha üstün b r varlıktan gelen
tes rler, bu manyet k alanlar üzer ne etk l olarak onlara a t
maddelerde o oranda büyük sonuçlar doğurur. Aslında, bu yoldan
dünyaların, s stemler n, güneşler n hâl ve durumlarına tes r
edeb lecek hareketler ancak çok yüksek planların ş d r. Ve doğal
olarak bunlar aslî lken n caplarına göre denet ml olarak yapılır.
Nerede madde varsa orada manyet k alanın olması zorunludur.
Zaten manyet k alanın oluşumu hakkında daha önce verd ğ m z b lg
bu hak kat n anlaşılmasını kolaylaştırır. İşte böylece b r atomun
manyet k alanı olduğu g b , atomun bütün gel ş m aşamalarının, yan
elementler n, bu elementlerden b rleşt r lm ş c s mler n, dünyaların,
s stemler n, bunlardan başka nebülözler n, âlemler n, varlıkların
b rb r ne göre az çok kapsamlı, az çok karmaşık manyet k alan
sentezler vardır. Bunların üstünde bütün evren kapsayan ün te’n n
manyet k alanı tekt r. Orada manyet k alanlar sentez yoktur. Çünkü
ün tede b rb r nden ayrı ve farklı varlıkların ya da unsurların varlığı
söz konusu olmaz.
***
İşte nsanların per spr ded kler şey de maddeler n bu manyet k
alanlarından barett r. Yan nsan bedenler n n manyet k alanları,
nsanların per spr anlamında kabul ett kler şeyd r.
Demek k b r ruh, kend s n n evrendek tems lc s olan ve b r
enerj ler karmaşığından baret olan varlığı aracılığıyla maddeler n
manyet k alanlarına tes r ederek onları kullanır. Ve onlardan kend s
ç n, o maddeler n bağlı oldukları dünyalardak uygulamasına uygun
gelen bedenler kurar ve bu bedenler aracılığıyla da o dünyanın d ğer
varlık ve maddeler n n manyet k alanlarına tes r ederek ve onları
kullanarak tekâmülünü sağlar.
B r dünyanın karmaşık b r manyet k alanlar sentez var olduğu g b ,
ondan daha karmaşık olan güneş s stemler n n ve nebülözler n de
manyet k alanlar sentezler vardır dem şt k. Varlıklar bu alanlar
kanalıyla bu âlemlere tes r ederek vaz feler n yaparlar. Örneğ n
b rkaç güneş s stem n , hatta b rkaç nebülözü ç ne alan ve manyet k
alanlarına tes r ederek onları yöneten çok yüksek vaz fel varlıklar
vardır.
***
Buraya kadar söz ed len bütün maddeler henüz varlık hâl ne
g rmem ş durumdadırlar.
Burada şunu bel rtmek gerek r k artık yukarıdan ber ver lmekte
olan b lg ler öğrenenler, evrende canlılık, cansızlık fadeler n n de
b rer sözden baret olduğunu ve bunların esaslı b r anlam
taşımadıklarını anlayacaklardır. Maddeler n gerek lk aşamalarda,
gerek h drojen aşamasında ruhlarla olan dolaylı l şk ler n n düzen ve
sıralanışları, böyle b r canlılık-cansızlık ayrımının yapılmasını
mümkün kılmamaktadır. Çünkü evren aşamalarının her maddes nde
ruhların maddelerle, o evren n karakter ne ve tekâmül s stem ne
uygun çeş tl l şk ler da ma vardır. Ve evrende herhang b r ruhun
tekâmülüne yaramayan madde yoktur. Yan geç c ya da sürekl
olarak ruhların h zmet ne g rmem ş madde durumu yoktur. Özell kle
bu hâl h drojen aşamasındak bütün maddeler ç n çok açıktır. Bu
h zmet n dışında kabul ed lecek b r madde gereks z ve amaçsız olur.
Evrende se gereks z h çb r süreç yoktur.
Öyleyse, maddeler ruhlara bağlanınca canlı, bağlanmayınca
cansız demek g b düşüncelere saplanmak yers zd r. Çünkü her
madde geç c ya da devamlı olarak b r ruha bağlanır. Ancak
maddeler n devamlı olarak b r varlığa bağlanmasına bakıp varlıklara
canlı demek stense b le bu da doğru olmaz. Çünkü varlık
aşamasından öncek h drojen atomuna da varlık aşamasına kadar
ruhlar bağlanmaktadır. Bundan dolayı, yukarıdak b lg lerden sonra
maddelerde canlılık, cansızlık ayrımı yapmanın b r anlamı
kalmamaktadır.
***
Henüz varlık aşamasına g rmem ş lk h drojen kademeler nde
uygulama yapan ruhlar bu maddelerde pas f ve mekan k olarak
hazırlanırlar.
Bu maddeler, uygulama yapacak ruhların yönet m altında
değ ld rler. Onlar ancak yüksek lkeler n caplarına göre ün te’den
gelen tes rlerle, evrendek lk öğrenc ruhların madde hareketler ne
alıştırılmalarını sağlayacak b rer zem n olmak üzere kurulmuşlardır.
Buraya kadar maddeler n gel ş mler ve bu gel ş mlere mekan k b r
yürüyüşle tab olan ruhların durumları hakkında gerekl b lg ler ver ld .
Ş md bu maddeler n b rer varlık hâl ne geç şler yle ruhların
âlem m zdek otomat k ya da yarı drakl tekâmül aşamalarına
geç şler hakkındak b lg ler vermeye başlıyoruz.
İlk h drojen atomu hâl ne gelm ş olan madde oluşumu, b r ruh
tarafından yakalanmıştır. O ruh o atoma bağlanmıştır. Yalnız
ded ğ m z g b , ona egemen durumda değ ld r. Ruh, aslî lkeyle
bel rm ş olan madden n düzenl ve sıralı hareketler n n dışına
çıkamaz, onlara uymaya çalışır. Bu ruhta henüz sezg , hatta mekan k
b r çgüdü b le yoktur. Bu sırada h drojen atomu kend s ne bağlı olan
ruhun tekâmülü amacına yönel k, aslî tes rler n kararlaştırdığı
doğrultudak hareket ve gel ş mler n yaparken ruhun tekâmülüne de
h zmet etm ş olur. Bu gel ş m sonucunda h drojen atomu nsanların
tanıdığı h drojen (H) hâl ne gel r. Ve sırasıyla k myaca b l nen
elementler ortaya çıkar. Bu hâl yukarılara doğru yüksel r. Atomun
hareketler karmaşıklaşır. Değerler bakımından bünyes zeng nleş r.
Bünyes nde b rtakım gruplaşmalar, toplanmalar, s stemler meydana
gel r. Manyet k alan sentezler daha karışık, daha karmaşık hâllere
g rer. Böylece h drojen b rçok kademelerden geçe geçe oks jen,
fosfor, bakır, gümüş, baryum, plat n, altın, radyum, uranyum,
sentoryum9 hâller ne dönüşür.
H drojen atomu böyle gel şt kçe ona bağlı olan ve onun hareketler
le uyumunu sağlayan ruh da mekan k-otomat k b r tempo le gayet
yavaş olarak tekâmül eder. Ruhun bu tekâmülü arttıkça maddeler
arasındak l şk lere a t, d ğer dey şle çeş tl hareket b leş mler ne a t
çgüdüsel bazı davranışlarının da hazırlıkları yapılır.
Sonunda h drojen atomu, nsanların tanıdığı en yüksek
elementler n kadrosundan taşmaya başlar. Ve onların kolaylıkla
yakalayamadıkları, saptayamadıkları b rtakım -yüksek enerj ler
yaymaya başlayan- büyük b leş mlerle bünyes n zeng nleşt r r. Bu
sırada hem onun bu gel ş m ne sebep olan hem de tekâmülü ona
paralel olarak yürüyen ruhun, madde b leş mler arasındak l şk lere
a t lk davranış çgüdüler n n kazanılması hazırlıkları lerler. Bütün
bunlar hep aslî tes rler n -da ma ruhların tekâmüller n hedef tutan-
büyük uyumu ç nde gerçekleş r. Yan daha önce söyled ğ m z g b ,
madden n ortasına nerek atomu amorf ortamın lkel maddeler nden
toplayan aslî tes rler, ruhların tekâmül ht yaçlarını gel ş m hâl nde
bulunan atoma yansıtır. Ruhun madde le paralel olarak daha üst b r
aşamaya uzanış hazırlıklarını sağlar. H drojen atomunun bu gel ş m
kademes nde atomun bünyes ne gelen k nc l tes rler yoktur. Burada
atoma doğrudan doğruya aslî tes rler ner. Aslî tes rler ün te’den
süzülen ve maddelerle ruhlara a t olan tes rlerd r. Bu durum tâ varlık
kademeler ne kadar devam eder.
H drojen atomu lk oluşumundan t baren sonunda öyle b r
kademeye gel r k orada çok nce ve karışık madde b leş mler
hâl nde, nsanların tanımadıkları dünya maddes üstü b rtakım
enerj ler yaymaya başlar. Atom bu yüksek ve karmaşık enerj ler
yayab lecek gel ş m sev yes ne geld ğ zaman, zaten onun bu
sev yeye gelmes ne aslî lke karşısında sebep olan ruh da artık
maddeler arasındak l şk ler n ve hareketler n çgüdüsel
davranışlarına, uzun b r uygulama devres nden sonra, sah p
olab lecek b r tekâmül kademes ne ulaşmış olur.
İşte dünya maddes n n en üst sınırlarındak yüksek h drojen atomu
öyle güçlü ve karmaşık enerj ler yaymaya başlar k artık bunlar
dünya maddes n n malı olamaz. Bununla beraber, bu enerj ler de
toplu değ l, darmadağınık hâlde bulunurlar. Fakat onların bu
dağınıklığı le daha önce söz ett ğ m z lkel ortamdak amorf
maddeler n dağınıklığı arasında muazzam farklar vardır. Öncek ler
şek ls z, bas t, hareketler çok lkel ve atalete yakın, kaba maddelerd .
Bunlar se çok karmaşık hareketl , bünyeler karışık, zeng n madde
b leş mler nden oluşmuş üstün değerl enerj ler hâl nde bulunan güçlü
ve değerl maddelerd r. Bunların bulunduğu ortama yarı süpt l ortam
der z. Bu yarı süpt l ortam hem h drojen atomu altındak amorf
ortamdan hem de lk h drojen atomlarının oluşturduğu astronom k
nebülözlerden çok daha yüksek ve yepyen b r âlem n basamağını
oluşturan yüksek enerj lerden oluşmuş b r tür nebülözdür k dünyanın
üstünde bulunan böyle b r yarı süpt l ortamın oluşumu, dünyanın,
d ğer dey şle h drojen âlem n n yavaş yavaş üst âleme kayışını fade
eder.
Bu yüksek ve dağınık enerj ler, o yarı süpt l âlem n, yan h drojen
âlem üstü nebülözünün en lkel ve bas t atomlarını oluşturmaktadır.
İşte bu yarı süpt l ortamın lk atomlarının da gel ş mler le
kend ler nden yayılmaya başlayan daha yüksek ve dağınık enerj ler
artık b r araya toplanıp, b r ruha evren n sonuna kadar h zmet
edeb lecek b r varlık hâl ne g rmek yetenek ve olanaklarına
ulaşmışlardır. Aynı şek lde, onlarla beraber o aşamaya kadar
tekâmül etm ş olan ruhlar da -da ma aslî tes rler n yardımıyla- bu
yüksek fakat dağınık enerj ler b r araya toplayarak onlardan b r varlık
meydana get reb lecek güce er şm şlerd r.
Bu durum ortaya çıkınca, bu dağınık enerj lerden kend s ne b r
beden kurmak l yakat ne erm ş b r ruhun da ruhan plandan yansıyan
tes rler n çeren aslî tes rler, bu dağınık ve yüksek enerj ler n ortasına
nerler. Orada daha önce açıkladığımız drakî b r nokta etrafında bu
enerj ler b r araya toplayarak onlardan b r topluluk meydana
get r rler. Aslî tes rlerde, o aşamaya kadar tekâmülünü yapmış olan
ruhlara a t tes rler de vardır. Bu tes rler oluşan varlığa, yan enerj
topluluğuna aslî tes r tarafından yansıtılır ve bağlanır. Böylece varlık
ded ğ m z o enerj topluluğu evren n sonuna kadar o ruhun bütün
davranışlarına yansıtıcı olmak ve o davranışların cevaplarını tekrar
ona ger göndermek üzere h zmete sokulmuş ve evrende ruhun b r
s mges , aracı hâl ne g rm ş olur.
Böyle lk h drojen kademes nden t baren gel ş p varlık kademes ne
geld ğ anda, aslî tes r n maddelere a t olan asal tes r kısmı, yer n
k nc l tes rlere terk eder. Ve ün te’n n devamlı denet m ne tab
tutularak büyük organ zasyonlar ç ndek vaz fel lerden ya da onların
kullandıkları çeş tl kademelerdek varlıklardan gelen bu k nc l
tes rlerle varlık, evren n sonuna kadar tekâmülüne devam eder. Bu
k nc l tes rler n başlamasıyla varlıkların sınavları, sınamaları,
deney mler ve gözlemler de başlamış olur. Ve varlıklar yepyen ,
daha hızlı b r tekâmül s stem ne sokulmuş olurlar. Bu aşamadan
t baren maddeler b rer varlık hâl nde, tab oldukları ruhların
egemenl ğ ve k nc l tes rler n yardımları altında o ruhların her hâl ve
durumlarına tab ve tercüman olarak ve onları evrende
fadelend rerek gel şeceklerd r.
Böylece meydana gelen b r varlık, h zmet ett ğ ruhun tekâmülüne
l şk n bütün davranışlarını aslî lken n ışığı altında o kadar
mükemmel olarak fadelend r r k artık ona evrende ruhun
kend s ym ş g b de bakılab l r. Bundan dolayı, kend s nden daha
aşağıda d ğer maddeler n atıl ve amorfa yakın hâller ne oranla ruhun
fadeler n taşıyan akt f durumuna bakarak, bu varlığa canlı sıfatı
yüklenm şt r k bu da daha önce söyled ğ m z g b , görecel b r
fadeden başka b r şey değ ld r. Çünkü burada canlı den len varlık
aslında atıl görünen lk h drojen atomu maddes n n gel şm ş yüksek
kademeler nden başka b r şey değ ld r. Sadece onun, evrende b r
ruhu fade edeb lecek kadar olanakları gel şmekte ve bu sayede de
kend s bel rl b r ruhun h zmet ne ver lm ş olmaktadır.
Kısaca, nsanların henüz tanımadıkları h drojen atomunun lk
çek rdek, nüve hâl h drojen âlem m z , yan astronom k araçlarımızla
gözlemleyeb ld ğ m z güneş s stemler n n, nebülözler n ve bütün
astronom k c s mler n ana maddes n oluşturur. Sonunda
kend l ğ nden (Unutulmasın k madde kend l ğ nden h çb r enerj
yayamaz. Bütün bunlar aslî kaynaklardan gelen tes rlere tab d r.)
b rtakım enerj ler yaymaya başlar. Burada şunu tekrar söyleyel m k
b z h drojen atomu derken asla k myada b l nen h drojen (H) atomunu
kastetm yoruz. Ded ğ m z g b bu h drojen (H) atomu b z m söz
ett ğ m z atomdan çok ler b r gel ş m aşamasındadır ve ondan
bambaşka b r şeyd r. Ancak nsanlar lk atoma h drojen ded kler ç n
b z de ona tab olarak âlem m z n lk atomuna h drojen ded k. Yoksa
bu gerçekten h drojen atomu değ ld r.
İşte h drojen atomunun, dünyada bel rl b r görünüm göstermeyen
bu yüksek enerj ler nden, h drojen âlem n n b r kademe üstündek
yarı süpt l ortam doğar. O ortamda gel ş m ne devam eden h drojen n
bu yüksek hâl ve şek ller , yaydıkları daha üstün enerj lerle artık
maddelerdek uygulama sev yeler n n üstüne çıkıp yüksek enerj ler
b r araya toplamak l yakat ne er şm ş bulunan ruhlara b rer tekâmül
malzemes olur. Ruhlar -yukarıda söyled ğ m z yolda- bu enerj lerden
kend ler ne, evren sonuna kadar h zmet edecek b rer varlık kurarlar.
***
Böylece lk oluşmuş olan varlık, drak bakımından henüz pek bas t
ve lkel durumdadır. Bu varlıkta var olan ancak mekan k b r çgüdü;
h drojen âlem nde onun geç receğ sonsuzluk kadar uzun b r gel ş m
süres boyunca çok yavaş olarak lerleyecek ve yavaş yavaş sezg -
çgüdülere, y ne uzun zaman sonra sezg lere ve böylece aralarında
büyük zaman mesafeler le ayrılan sezg - draklere ve lkel draklere
dönüşecekt r. Ancak nsan aşamasına geld ğ zaman drakler n yavaş
yavaş gen şlemes ve kapsamını artırmaya başlaması mümkün olur.
***
İlk mekan k çgüdülerle yaşamaya başlayan varlık, artık b r ruhun
h zmet nded r. O ruhun bütün ht yaçlarına, bütün davranışlarına
cevap verecek ve onun evrendek maddeler arasında gerçekleşmes
gereken caplarına aracı olacaktır. Bu andan t baren başladığı
tekâmül aşamasına göre, h drojen âlem n n henüz varlık aşamasına
g rmem ş kaba atomları ve onların kaba b leş mler arasında akt f
olarak uygulamalar yapma ht yacını duyacaktır. Fakat buradak
uygulama, ruhun daha önce o kaba atomlar ç nde geç rd ğ mekan k
ve otomat k hayatlarınk nden bambaşkadır. O zaman onlara egemen
olamıyor, sadece b r atoma bağlı ve tutsak hâlde, o atomun bel rl
hareketler ne katılıyor ve pas f b r uyum devres geç r yordu. Ş md
se h zmet nde bulunan varlığı aracılığıyla atomların en bas t nden
t baren gel ş m kademeler boyunca çeş tl elementler nden kurulmuş
b leş mler ne ve kompoz syonlarına yavaş yavaş egemen olmak
üzere akt f b r uygulama devres ne başlamış olmaktadır. Bunun ç n
onları toplamak, dağıtmak ve onlardan yen oluşumlar meydana
get rmek, bedenler kurmak, bedenler yönetmek g b faal yetlerde
bulunarak tekâmülüne devam edecek ve bu âlemdek ler ye doğru
olan hazırlıklarını da böylece tamamlamış olacaktır. Bütün bu şler
yapmasında bundan sonra ona, varlık ded ğ m z şte bu süpt l enerj
topluluğu aracı olacaktır. Evrende bundan sonra ruhun bütün
durumlarını tems l eden bu varlık, onun bu maddeler ç ndek
ht yaçlarını sağlamak amacıyla ruh tarafından kullanılacaktır. Bu
varlık aracılığıyla ruhlar, h drojen âlem n n yoğun madde b leş mler ,
küreler n ve dünyaların ç ndek kaba maddeler üzer nde çeş tl
b ç mlenmeler ve dönüşümler meydana get rerek onları faal yete
sokacaktır. Çünkü ruhun doğrudan doğruya bu kaba maddelere
egemen olması mümkün değ ld r. Bu sebeple, lk oluşan varlık ruhta
bel ren yen ht yaçlar karşısında hemen çevres ndek en lkel
maddelerden yararlanmaya çalışacak ve onlardan önce bas t
b leş kler kurarak bu b leş kler üzer ndek egemenl ğ n n
uygulamasına başlayacaktır.
Bütün bu şler -her yerde, her zaman olduğu g b - ruhlara yardımcı
olan yüksek tes rler n yol göstermes yle ve ışık tutmasıyla meydana
gelmekted r. İşte varlığın böyle lk kullanab leceğ madde b leş mler ,
b tk bedenler n n önce en bas t ve lkel hücreler olacaktır. Bu
varlıklar onlardan kend ler ne b rer beden kuracaklar ve ancak o bas t
bedenler yle, yan lkel b tk hücreler yle d ğer kaba maddelere ve
kaba bedenlere çeş tl tarzda - lk zamanlarda da ma çgüdüler yle-
tes rler yaparak yaşamaya başlayacaklardır. İşte buna nsanlar
enkarnasyon derler. Bu hücreler kullanan varlıklar henüz draks z
olduklarından bunların bu bedenlen ş tarzlarına b r tür enkarnasyon
den leb l r. Bunlarla b tk bedenler n n her çeş t hücreler nde gerekl
enkarnasyonları tamamladıktan sonra, bütün b r b tk y yöneteb lecek
duruma gelm ş olan varlık, artık bas tten yüksek b tk lere kadar
bağımsız olarak ayrı ayrı b tk lerde de enkarne olmaya başlayacaktır.
Bundan sonra varlık, başlı başına bağımsız b r beden yöneteb lecek
duruma gelecek ve o andan t baren de onun ç n toplu, ortaklaşa b r
hayatın lk kademeler kurulmuş olacaktır. Buna, ler de
açıklayacağımız organ zasyon s stemler ne hazırlığın en lkel
kıpırdanışları der z.
Varlık, b tk ler n sayısız türler nde g tt kçe tekâmül ederek sonsuz
bedenlenmeler geç re geç re -çok uzun b r zaman sonra- bu aşamayı
da b t recek ve b r üst aşamanın, yan hayvanlık aşamasının
uygulamasını yapmak üzere kend s ne özgü olan b r yarı süpt l
âleme geçecek, orada da b r süre yaşadıktan sonra yavaş yavaş
hayvan ve nsan bedenler n n hücreler nde bedenlenme kademeler n
tamamlamak ç n, en bas t b r hayvan organ zmasının lkel
hücreler nde enkarne olacak ve yukarı doğru bedenlenmeler ne
devam edecekt r. Sonunda yüksek hücrelere, yan hayvanların s n r
s stem n oluşturan hücrelere geçecek, bu devrey de tamamlayıp
gerekl melekeler kazandıktan sonra bağımsız hayvan bedenler ne
egemen olma durumuna g recek ve en lkel hayvan bedenler n
yönetmeye başlayacaktır. İşte bundan sonra da dünyamızda ve d ğer
gezegenlerde b r sürü bedenlenmeler daha geç rd kten sonra nsan
beden n yöneteb lecek b r varlık hâl ne gel p dünyada nsan
bedenler n kullanmaya başlayacaktır. İnsanlık âlem n n en lkel
aşamalarından t baren ler de açıklayacağımız zeng n b r tekâmül
devres ç nde dünyadak son hazırlıklarını da tamamlamış olacaktır.
Demek k lk varlık hâl nden, yan lk bedenlenme hâller nden b r
nsan aşamasına gel nceye kadar, nsanların drak ne göre sonsuzluk
demek olan çok uzun b r zaman süres nde b r tekâmül aşaması
geç r lmes gerekmekted r.
***
İy b r fade gücü taşımayan enkarnasyon kel mes n n şaret şudur:
Varlık, kend s ne sah p olan ruha h zmet edeb lmek ç n, daha
doğrusu ruh, kend s ne h zmet eden varlık aracılığıyla kaba b r
âlem n maddeler n kullanab lmek ç n, o âlem n maddeler nden
kend s ne b r tes r aracı, yan kaba b r beden yapmak ve onu
kullanmak zorundadır. Fakat o varlık henüz tek başına kaba
maddelerden böyle büyük b leş mler kurab lecek güçte değ ld r. Onun
ç n, ruhların tekâmüller nde vaz fel olan üstün varlıkların
yardımlarıyla o, ht yacına göre (k bu aslında ruhun ht yacı demekt r)
kend s ne kaba maddelerden b r beden kuracak ve ona devamlı
tes rler göndererek bağlanacaktır. İşte varlık, artık o dünyada
toplumsal tekâmülüne başlamış olan ruhunun ht yaçlarına a t, kaba
maddeler ve d ğer varlıklar arasındak faal yetler n , kurduğu bu
beden sayes nde yapab lecekt r. Yan varlık, ruhun davranışlarına
göre o beden yönetecekt r. Zaten o beden onun yöneteceğ çapta
kurulmuştur.
Demek k burada b r d ğer aracılığıyla ruha h zmet eden b r varlık
ve b r beden vardır. Bunlardan b r s daha önce söz ett ğ m z
karmaşık b r madde yapısına sah p olan ve evren boyunca ruhu tak p
eden varlıktır k bu, ruhun evrendek sembolü, yansıması, fades
olan çok nce b r enerj ler karmaşığıdır. İk nc s se bu varlığın ruha
h zmet edeb lmes ç n, ç nde uygulamalar görmek zorunluluğunda
olduğu kaba âlemdek maddeler ve varlıklarla b r tes rleşme aracı
olarak kullandığı, o âlem n yoğun maddeler nden yapılmış kaba b r
bedend r. Demek k ruha evren boyunca eşl k edecek varlığa h zmet
etmek durumunda olan beden, herhang kaba b r kürede, ruhun
ht yacına göre ancak geç c b r uygulama devres sürec boyunca o
varlığa bağlı kalacak geç c b r araçtan barett r. Varlık, bulunduğu
ortamda, h zmet ett ğ ruhun ht yaçlarını yer ne get rd ğ anda -onun
yen ht yaçlarına uygun- d ğer b r beden kurmak üzere öncek
beden n terk eder. Bu da y ne üst tes rler n yardımıyla olur. İşte,
varlığın herhang b r kürede k nc b r beden kurmasına nsanlar
enkarnasyon ya da doğum derler, o beden terk etmes ne de
dezenkarnasyon ya da ölüm adını ver rler.
***
Demek k b r güneş s stem n n herhang b r küres nde, o küren n
koşullarına uygun b r beden ç nde doğmuş olan varlık, tekâmül
ht yacına göre o s stem n çeş tl küreler nde sayısız bedenlenme ve
bedenden ayrılma süreçler geç rerek madde âlem n n son
basamağına er şm ş olur k bu son basamak da s stem m zde nsan,
d ğer s stemlerde ona denk gel ş m aşamasında olan bedenlerden
b r d r. İşte ruhlar, h drojen âlem ded ğ m z bu aşamada -madden n
lk gel ş m aşamalarında olduğu g b - dağınık madde hâller ç nde
pas f olarak -mekan k yürüyüşlerle değ l- maddelere bağlı, otomat k
ya da yarı drakl hâllerde gösterecekler çabalarına göre tekâmül
ederler.
***
Mademk dünyamızın atomu, âlem m z üstü yarı süpt l b r âlem n
ana maddes olan yüksek enerj ler çıkarab lecek kadar ler
gel ş mler kaydetmekted r, öyleyse dünyamız ş md ye kadar sanıldığı
ya da düşünüldüğü g b , ger b r dünya olmayıp maddesel gel ş m
bakımından gezegenler yle, güneşler yle, küreler yle, s stemler yle ve
nebülözler yle bütün h drojen âlem n n en gel şm ş ve ler madde
oluşumlarına sah p küreler nden b r s d r. N tek m dünyanın
gel ş m yle tekâmüller paralel g den ruhların kullandıkları nsan
bedenler de bu muazzam astronom k âlem n en ler ve en çok
gel şm ş varlıklarından b r s d r. Aslında ler de b ld receğ m z g b ,
dünyamızın bütün olanaklarını kullanarak ve oradak uygulamalarını
b t rerek onu tamamen terk eden b r varlığın aynı zamanda h drojen
âlem n de terk etm ş duruma g rmes bu b lg n n canlı del l n
oluşturur.
***
Âlemler b rb r ç ne g rm ş, b rb r nden büyük ve merkezler ortak
otuz-kırk küreye benzeterek evren n kabaca b r sembolünü yapalım.
Bunların en kaba ve lkel olanı en ortada bulunan, en küçük küred r
k buna amorf lk madde aşaması dem şt k.

Yukarıdak şema, söz ett ğ m z merkezler ortak küreler n lk üç


tanes n n kes t n göster yor. Burada (a) alanı lk maddeden h drojene
gel nceye kadar ruhların mekan k tekâmül aşamalarına karşılık
gelen, madden n lk gel ş m alanını göster r k bu alan oldukça
karanlıktır. (b) alanı, bütün gök c s mler yle b rl kte h drojen âlem m z
oluşturur. (c) aşaması se h drojen âlem m z n üstünde bulunan ve
kademe kademe yükselen sonsuz d ğer âlemler n, b z m âlem m ze
göre, lk kademes d r k buna da yarı süpt l âlem d yoruz. Bundan
sonra d ğer aşamalar b rb r nden daha çok gen şleyerek sürüp
g decekt r.
***
Böylece varlık; güneş s stem n n b r sürü gezegen nde, o
gezegenler n koşullarına ve durumlarına uygun fakat
dünyamızdak lere göre bas t, lkel madde karmaşıklarında sayısız
bedenlenmeler geç re geç re s stem m z n en tekâmül etm ş varlığı
olan dünyadak nsan beden n kurma l yakat ne ulaşır. Ve o andan
t baren daha serbest durum ve şek llerdek gel ş m süreçler ne
başlar. İnsanlık hâl ndek varlığın drak öncek aşamadak lere göre
çok artmıştır. İrade özgürlüğü, drak oranında çoğalmıştır. Bu
güçler yle orantılı olarak da sorumluluğun anlamını yavaş yavaş
sezmeye başlamıştır. Bütün bu melekeler n artması ona sevg ve
v cdan den len yüksek gel ş m mekan zmalarının şuurunu az çok
kazandırmıştır. Böylece nsanlar sorumluluk sezg ler n n g tt kçe
kuvvetlenen baskıları altında otomat k ya da yarı drakl olarak
nsanlık aşamasını b t rmeye çalışırlar ve bunun ç n nsanlık
hayatında yüz b nlerce görgü ve deney m geç r rler, yüzyıllar
boyunca yaşarlar.
***
B r nsan, dünyada tek başına kalırsa görgü ve deney m sah b
olamaz. Görgü ve deney m sah b olamayınca da ruhun tekâmülüne
h zmet edemez. İşte bu noktada, madde evren ndek çeş tl toplumsal
tekâmül planlarının zorunluluğu açık olarak kend s n göster r.
Bundan dolayı, bedenl varlıklar gel şeb lmek ç n beden dışında
bulunan d ğer bedenlerle ve maddelerle karşılıklı alışver şlerde
bulunmak zorundadırlar. Onların bu l şk ler nden sayısız olay b leş m
meydana gel r. İşte öz varlıktan ruha yansıyan bu olay b leş m ne a t
drakler bu aşamadak varlıkların tekâmülünü sağlar.
Demek k ruh, madde le ortak olur. Şuurlu maddey , yan varlığı
kurar. Varlık da kend ruhunun ve yardımcı varlıkların faal yetler yle
kaba maddelerden kend s ne ayrıca b r beden yapar. Ve bu beden
aracılığıyla maddelere tes r eder. Kullandığı kaba maddelerle de
kend dışındak d ğer bedenlere tes r ederek toplumsal plana adımını
atar. Ve h drojen âlem n n varlık aşamasındak tekâmülü de bu andan
t baren yürümeye başlar.
Bu öneml b lg n n h çb r noktasının bel rs z kalmaması ç n b raz
açıklamada bulunacağız. Örneğ n sevg den, v cdandan fak r, çok ger
b r nsanın tekâmülü ç n, düal te lkes ve değer farklanması
mekan zması gereğ nce zıt değerlerle karşılaşması, sevg -k n,
adalet-zulüm, y l k-kötülük g b kavramlarla yüz yüze gelmes ve
böylece otomat k olarak b r kıyas b lg s kazanması ve denges n
bulab lmes gerek r. Bunun ç n de onun d ğer bedenlerle l şk ye
geçmes cap eder. B r nsan, el nde bulunan b r kırbaçla b r kaya
parçasını kırbaçlasın dursun, bundan ne sonuç alab l r? H ç. Onun
sevg ve v cdan melekeler n şletecek h çb r zıt değer , bu kaya
parçasını kırbaçlamasından alacağı sonuçları sağlayamaz. O,
karşısında b r beden bulamayınca etrafına zulüm ve haksızlık
yapamaz, bunu yapamayınca da düal te lkes ve değer farklanması
mekan zmasına göre gerekl olayları meydana get recek zıt değerler
kazanamaz ve bunun sonucunda da ht yacı olan madde
gel ş mler ne kavuşamaz, tekâmül edemez. Buna karşılık, eğer o
nsan b r çocuğu kamçılarsa şler değ ş r. O çocuğun ya da
etrafındak ler n bu kamçı sonucunda gösterecekler çeş tl tepk ler, zıt
unsurlar hâl nde karşısına d k l r ve onu hemen b r kıyas b lg s ne
götürür. Böylece, b rb r n tak p eden yüzlerce, b nlerce olayın b rb r
üzer ne eklenmes yle kıyas b lg ler n n b r kmes , onda en bas t
hâl yle b r y l k-kötülük kavramının doğmasına sebep olur ve v cdan
da böylece toplanmaya ve canlanmaya başlar. Bütün bu şler
sonucunda meydana gelecek olaylar drak kanalıyla ruha yansır ve
tekâmülü sonuçlandırır. Bundan sonra ruhta yen ve daha ler
ht yaçlar bel r r. Bu yen ht yaçlar karşısında kalan ruh, beden n n,
etrafıyla yapacağı daha gen ş alandak temaslardan, daha anlamlı
tepk ler beklemeye başlar. Onun bu yen ht yacı da y ne öncek nde
olduğu g b derhal bedene yansır ve bedenden cevabı alınır, yan
ruha h zmet eden varlık hemen beden aracılığıyla etrafındak kaba
maddelere ve bedenlere tes r ederek ruhun bu yen ht yaçları
karşısında gerekl olayların meydana gelmes ne sebep olur. İy l k
yapar, kötülük yapar, hırsızlık yapar, adam öldürür, özver göster r ve
bunların, etraftan gelecek karşılıklarını, tepk ler n görür. Bütün bunlar
b rer olay olur. Ve bu olayların her b r n drak kanalıyla ruha
yansıtarak tekâmülünü sağlar. Böylece, dünyanın son gel ş m
aşamasına varmış olan nsan varlığı sonunda daha ler aşamalara
geçmek üzere dünyadan tamamıyla ayrılır.
***
Madden n gel ş mler n n ve ruhların tekâmüller ne h zmet
edeb lmeler n n ancak tes rlerle mümkün olab leceğ n bel rtm şt k.
Ş md , tes rler üzer nde de gereğ kadar durmak ve b lg vermek
gerekmekted r.
Tes rler konusuna g rerken şe tekrar ruh-madde l şk s nden söz
etmekle başlayacağız. Ruhların tekâmül ht yaçları b r captır,
madden n bu ht yaca cevap vermek durumu y ne b r captır. Fakat
ruhlar maddeye ne doğrudan doğruya b r şey göndereb l rler, ne de
ondan b r şey alab l rler. Eğer ş burada dursaydı tekâmül amacının
zorunluluğu olan madde evren n n varlık neden ortada kalmazdı.
Oysa tekâmül ç n ruh-madde l şk s n n gerçekleşmes , yüksek
caplar gereğ nce zorunludur. İşte bu caplar hem evren üstü ruhlara
hem de evrenlere doğrudan doğruya egemen olan ve kapsayan,
n tel ğ n b lmed ğ m z aslî lken n evren ç nde maddesel tes rler
hâl ndek görünümler yle yer ne get r l r.
İcapların maddelerde gerçekleşmes , düal te lkes ve değer
farklanması tekn ğ le tes rler n şlevler n yapması demekt r.
Öyleyse, b r evren b lmeces olarak dünyada ş md ye kadar
çözülemem ş bu ruh-madde l şk s yle lg l tes rler hakkında gerekl
derecede b lg n n ver lmes gerekmekted r.
Evren cevher n n sonsuz sayı ve şek ldek hareket olanaklarını -
ruhların tekâmül ht yaçlarına göre- kullanan ve madde evren n n
bütün görünümler n y ne aynı amaçla meydana get ren tes rler,
şlevler n yaparak ruhlar âlem n n tekâmül ht yaçlarını yer ne
get rm ş olurlar. Yan ruhların tekâmülü ç n gerekl olan maddedek
her hareket, her değ ş m ve her gel ş m ancak bu tes rlerle sağlanır.
***
Aslî lke ded ğ m z, ruhların ve evrenler n üstünde ve her k s ne de
egemen olan büyük hak kat hakkında fazla b r şey söyleyemey z.
Çünkü bu, b z m bütün b lg ler m z n, hatta sezg ler m z n dışında
kalır. Aslî lke, gücüyle ruhların bütün tekâmül ht yaçlarını evren
cevherler ne ve evren cevherler n n de bu ht yaçlar karşısında
gösterecekler tepk ler tekrar ruhlara yansıtır. Bu güç, ruhların
ht yaçları karşısında var ed lm ş olan evren cevherler n , evren
ç ndek sayısız araçlarla ve yollarla h zmete sokar. İşte bu yüksek
güç, evrende en nce cevherler hâl nde olan tes rlerle görünür.
Böylece, büyük capları taşıyan bu tes rler, evren n bütününden en
küçük zerres ne kadar her tarafına nüfuz eder ve şlevler n yapar. Bu
şlevlere göre madde cevher şek llen r, gel ş r, toplanır, dağılır,
b ç mlenmeler, b ç ms zleşmeler ve dönüşümler geç r r ve böylece
evren bütünü ve parçaları ruhların ht yaçlarına göre sevk ed l r ve
yönet l r. Bu da doğal olarak evren ç ndek alt ve üst, çeş tl
mekan zmalarla ve vaz fe lkeler yle yürütülür.
***
Ruhla evren arasındak yolu kuran bu tes rler dört grupta görünür.
Bunların k s doğrudan doğruya evren dışından gelen aslî tes rlerd r.
Yan aslî lkeden gelen tes rlerd r. D ğer k s bu aslî tes rler n
maddelerde ve varlıklarda bazı şlemlerden geçt kten sonra
değ şmeler nden ortaya çıkan k nc l tes rlerd r. Aslî kaynaktan gelen
güçler n, ancak evren ç nde yürüyen kısımlarını tes r hâl nde
anlayab l r z. Evren dışında kalanların n tel ğ ve durumları evren
sak nler ç n b l nmeyend r.
Aslî tes rler n b r nc kısmındak ler, ruhların ht yaçlarını evrene ve
onların evrendek tepk ler n de tekrar ruhlara yansıtan güçler n
görünümler d r. Bunlar dolaylı olarak gelen, ruhlara a t tes rlerd r.
İk nc kısımdak ler se evrende b reysel ve toplumsal tekâmüller n
cap ve zorunluluğundan olan kaba madden n b ç mlenme,
b ç ms zleşme ve dönüşümler ç n aslî lkeden evrene g ren
tes rlerd r.
Ruhlara a t olarak evrene gelen ve b r nc kısımda görülen tes rler -
y ne aslî kaynaktan gelmekle beraber- ruhların davranışlarının ve
ht yaçlarının b rer fades d r. Evrenle ruhları b rb r ne yansıtmak ve
böylece tekâmülü sağlamak ç n aslî lkeden gönder lm ş bu güçler,
ruhlara ayrılan varlıkların ve bedenler n n bel rl yapı ve
mekan zmalarına katılırlar.
Bu tes rler evrenden çer g r nce ün te ded ğ m z evren n son
tekâmül sınırlarındak varlıklar ve caplar b rl ğ ne gel rler. Ayarlanmış
olarak oradan, ulaşacakları ortamdak b r bedene yönel rler. Bu
tes rler doğrudan doğruya tekâmülle lg l olduklarından, yan ruhlarla
varlıklar arasındak bağlantıyı sağladıklarından bunlara tekâmül
değerler de der z.
Ruhların tekâmül caplarını yer ne get rmek, kaba maddeler ve
evren oluşumlarını gerekl b ç mlere sokmak ç n aslî lkeden çıkan
güçlere gel nce, bunlar da y ne evren n dışından ün te’ye nerek
oradan âlemler , küreler , varlıkları ve maddeler b reysel ve
toplumsal tekâmül caplarına göre hazırlamak ve yürütmek üzere
yüksek tes rler hâl nde evren n bütün parçalarına ve bütününe
dağıtılıp bölünürler k bunlara da asal tes rler ya da asal değerler
der z.
Bunlar herhang b r madde ortamında, o ortamın parçalarını b r
nokta etrafında toplayarak b r çek rdek kurmak ve onun etrafına d ğer
parçaları çek p madde oluşumlarını meydana get rerek maddeler n,
c s mler n, küreler n, s stemler n, nebülözler n ve âlemler n var
ed lmes n sağlarlar.
Üçüncü derecedek tes rler, aslî lken n capları dah l nde evren
dışından gelen lk ana tes rler g b doğrudan doğruya dışarıdan
gelmey p evren ç ndek bel rl aşamalarda olan bedenler, yan
varlıklar tarafından beden dışına nakled len tes rlerd r. Aslında y ne
aslî kaynaklardan gelm ş olan bu tes rler, herhang b r beden
tarafından kullanıldıktan sonra asıl değer n kaybed p oldukça
farklaşmış ve aslına göre kal tes düşmüş olarak beden dışına
yansımışlardır. Buradak düşük kal te tab r n küçümsememek
gerek r. Çünkü aslî lken n h çb r cabının görünümünde küçüklük,
büyüklük d ye b r şey yoktur. Buradak düşük kal te tab r n n şaret
ett ğ anlam, yürüyeceğ ortamlara ve hedeflere göre, tes rler n
ayarlanmış olması caplarını fade eder. Bas t b r madde b leş m ne
yüksek tes r n gönder lmes uygun olmaz. Aynı şek lde, çok karmaşık
madde b leş mler ne de haf f tes rler fayda etmez. Bütün bunlar,
capların yürüttüğü tekn k mekan zmalarla ayarlamıştır. İnsanların
b rb rler ne yaptıkları tes rler arasında bu üçüncü derecedek
tes rler n örnekler n görmek kolaydır.
Dördüncü derecedek tes rler se m ktarca kabalaşmış değerlerd r.
Bunlar asal tes rler n b r madde b leş m nde kullanıldıktan sonra
tamamen değ şm ş olarak depo ed len ve gerekt ğ nde otomat k
faal yetlerde kullanılan kaba tes rlerd r. Örneğ n, b r maddesel s stem
dah l nde ya da b r beden ç nde otomat k faal yetler n yapılması, bu
depo tes rler n kullanılmasıyla olur. Daha önce b ld rd ğ m z
maddeler n manyet k alanları bu tes rler n kapsamı ç ne g rer.
***
Yukarıdan gelen asal b r tes r n, madden n tam ortasında b r odak
oluşturarak madde parçalarını etrafına toplayıp madde oluşumlarını
meydana get rd ğ n ve o maddede çeş tl dönüşümlere uğradıktan
sonra kal tes düşmüş ve başkalaşmış olarak maddeden tekrar dışarı
yayılmaya başladığını ve buna da o madden n manyet k alanı
den ld ğ n daha önce söylem şt k.
Aynı şek lde, maddeler n ve bedenler n b rb rler ne tes r etmeler de
bu manyet k alanlarının b rb r yle temasları sonucunda yaptıkları
alışver şler sayes nde mümkün olur dem şt k. Örneğ n b r (a) varlığı,
(b) maddes n n bünyes nde bazı değ ş mler ve görünümler elde
etmek st yorsa kend tes rler n çeren manyet k alanını o madden n
manyet k alanıyla temas ett r r. Madden n manyet k alanından
bünyes ne geçen bu tes rler; (a) varlığı tarafından bel rlenm ş derece,
doğrultu, şek l ve dozlara göre sten len hareketler n ve sonuçların o
madde üzer nde meydana gelmes ne sebep olurlar.
Aynı şek lde b r manyet zmacının nsanı manyet ze etmes ve onun
f z k, f zyoloj k ve ps koloj k durumlarında bazı değ ş kl kler
yapab lmes de y ne aynı yoldan olur. Yan kend beden n n manyet k
alanıyla deneğ n n manyet k alanını temasa get rerek ona tes r eder.
Bunun g b , b r sp r t zm celses nde nsanların ektoplazma10
ded kler materyal zasyon11 olayları da bedens z varlıkların manyet k
alanlarının medyomun12 manyet k alanıyla temasları sonucunda,
gönderd kler tes rler n, bu alandan medyomun beden ne geçerek
orada sten len tarzlarda maddesel değ şmeler, dağılmalar,
toplanmalar meydana get r lerek gerçekleş r. Y ne f z k medyomların
eşyalara tes rler , b reyler arasında görülen telepat ler, sempat ler,
ant pat ler, aktarımlar ve d ğer maddesel olaylar hep bu
mekan zmayla olur. Yan bütün bunlar, manyet k alanlar üzer ne
yapılan tes rlerle, o alanların bağlı oldukları madde b leş mler nde
çeş tl dönüşümler meydana get r lerek olur.
Böylece b r yerde zelzelen n olması, b r yanardağ patlaması, b r
tufanın ortaya çıkışı g b büyük doğa olaylarının meydana
get r lmes n n de y ne yeryüzünün manyet k alanına vaz fel ler
tarafından gönder len tes rlerle sağlandığından daha önce söz
etm şt k.
Bütün bu saydığımız tes rlerden başka daha kaba olan ve bu
tes rlerle k nc l derecede lg ler olan b rtakım bas t tes rler, bas t
değerler de vardır. Örneğ n, b r bedende meydana gelen k myasal
tepk ler, hastalara ver len laçlar g b tes rler k b r atomun, hatta b r
molekülün b r m düal teler ndek değer farklanmalarına oranla b le
daha çok kaba oldukları ç n bunlara kaba yükler ya da kaba değerler
d yoruz.
***
Maddeler tes rleş rken, b r bedenden ya da madde b leş m nden
d ğer bedene ya da madde b leş m ne tes rler geçerken b rtakım
değ ş mlere uğramakta, yukarılardan aşağılara nd kçe
bas tleşmekte, yukarılara çıktıkça da karmaşıklaşmaktadır. Bunun
sebeb şudur: B r madde ün tes nden alt madde ün tes ne geçerken
tes rler n çer ğ olan değerler n b r kısmı üst ün tede kullanıldığı ç n,
o tes r lk gel ş ndek hâl ne göre kısmen s l nerek ve değerler n n
bazılarını kaybederek aşağıdak ün teye ner ve bu hâl alttak ün tey
kuvvetl b r tes r n zararından otomat k olarak korur k bu da
evrendek varlıkların ve maddeler n esenl ğ ç n kurulmuş süzgeç
mekan zmalarından b r n oluşturur. Bu mekan zmalar maddeler ç n
gerekl d r. Bunların değer n bel rtmek ç n dünyayı örnek olarak
göstereceğ z. Dünyamıza Güneş’ten, Ay’dan, yıldızlardan, d ğer gök
c s mler nden ve gezegenlerden m lyarlar kere m lyarlarca doğrudan
ve dolaylı tes r gel r ve b r tes r ağı bütün dünyayı kucaklar.
Dünyadak varlıklar ve maddeler n her zerres ne ayrı ayrı gelen yüz
b nlerce tes r n hesap ed lmes yle bütün dünyaya nen tes rler n
toplamının h çb r rakama sığmayacak m ktarını tahm n etmek
mümkündür. İşte bu gelen tes rler arasında h ç şüphes z dünyayı
büyük zararlara sokab lecek olanları da vardır. Fakat çok
yukarılardan gelen büyük tes r kaynaklarına a t düzenleme
mekan zmalarından başka, k nc l tes rler ç n dünya etrafında
kurulmuş bazı süzgeç mekan zmaları da vardır k bunlar, bu güçlü
tes rler süzerek onların zararlarından dünyayı korurlar. Bu süzgeç
mekan zmalarının hedef , dünyanın kaldıramayacağı kadar kuvvetl
olan tes rlere yol vermemekt r. Bu çeş tl mekan zmalar sayes nde o
tes rler n b r kısmı dünyaya uğramadan geçer g derler. D ğer b r
süzgeç mekan zması da Güneş’ten gelen tes rler n atmosferde
kurmuş olduğu koruyucu b r mekan zmadır. Bu, dışarıdan gelen ya
da yeryüzünde yapay olarak yaratılan fazla radyoakt v teler g b ,
dünyayı büyük zararlara uğratab lecek bazı ışınımları ve tes rler
değ şt r r ve zararsız b r hâle sokar. Bu öyle b r şek lde şler k
Güneş’ten ya da şuradan buradan gelen t treş mlere -dünyaya zararlı
olmadıkları sürece- dokunmazlar. Fakat bu t treş mler n dozları bel rl
sınırları aşarak dünyaya zarar vereb lecek b r hâle geld kler andan
t baren atmosferdek bu mekan zma otomat k olarak çalışmaya
başlar ve o zararlı ve belk de öldürücü ışınımları zararsız hâle
get r nceye kadar çalışır, onların dozlarını normal sev yeye nd r nce
faal yet n durdurur. Örneğ n, böyle b r mekan zma atmosferde
olmasaydı dünyada meydana get r len radyoakt v teler b rçok
ölümlere sebep olab l rd .
Bu tür süzgeç mekan zmaları le d ğerler hemen hemen her c s m,
her madde ç n vardır. İşte tes rler n aşağılara nerken değerler n n
azalması da aşağıdak ler n esenl ğ ç n b r tür süzgeç mekan zması
olur.
Alt maddeden üst maddeye çıkarken de tes rler n karmaşıklaşması
şundan ler gel r: Aşağıdan gelen tes rler yukarıya çıkarken oranın
bünyes cabı olarak daha gen ş b r tes rler alanıyla karşılaşırlar.
Oradak tes rlerle sempat ze olarak onlardan değer alarak kend
bünyeler n gen şlet rler ve böylece daha karmaşıklaşmış b r hâle
g rerler.
Öyleyse b r tes r aşağılara nd kçe her uğradığı aşamada
değerler nden b r kısmını bıraka bıraka zayıflayarak ner ve kaybolur.
Yukarı çıkarken de her aşamadan yen değerler alarak çoğala çoğala
yüksel r. Bu hâl hem tes rler n maddeler arasında yürürken yaptıkları
şlevler n zorunlu b r sonucudur hem de aşağılara nd kçe uğradıkları
aşamalarda kend ler ne sempat zan b rer ortam bulmalarına olanak
kazandırıcı b r captır.
Eğer bu süzgeçler ve bu mekan zmalar olmasaydı, tekâmül
caplarına göre gerekl değ ş mler yapmak ç n varlık ve madde
b leş mler ne nen tes rlerle o maddeler arasında çeş tl
kaynaşmazlıklar olur ve bu tes rler fayda vereceğ yerde çoğu kere
zararlı olab l rd . Bütün bu tes r ayarlanma mekan zmaları da y ne,
yüksek capları taşıyan üstün tes rler n denet mler altında
bulunmaktadır.
***
Tes rler, evren dışı hak katler n maddeye yansımış durumlarıdır.
Madden n gösterd ğ tepk ler de evren dışına yansıtan y ne bu
tes rlerd r. Tes rler b r maddey harekete geç rd kten sonra o
madden n hareketler yle d ğer maddeler n ve o d ğer maddeler n
hareketler yle de daha d ğer maddeler n hareketler n gerekt rerek art
arda tes rler z nc r n meydana get r rler k bu da b r tür otomat zm
olur. Evrende böyle otomat zmlerle yürütülen b r sürü ş vardır. Fakat
böyle art arda otomat k faal yetler de y ne ancak yukarıdan gelen
vaz fel varlıkların tes rler n n denet mler altında gerçekleş r.
Ş md ye kadar ana hatlarıyla söz ett ğ m z tes rler, sonsuz
çeş tlemeler yle çeş tl madde b leş mler hâl nde madde bünyeler ne
g rerler ve maddeler arasındak sayısız alışver şler sağlarlar. Bütün
bu tes rler, evren baştanbaşa ve h çb r nsan drak n n
kavrayamayacağı karışık b r ağ hâl nde sararlar. Bunların her
zerres ne aslî lken n yüksek capları egemend r. Bütün bu tes rler
sayısız çeş tlemeler ne rağmen, lah düzen n büyük uyumu ç nde
evren n en nce maddeler nde ortaya çıkmış b r tek güç hâl nde
şlevler n yaparlar. Evren n lk zerres nden bütününe varıncaya kadar
nsanların madd , manev , c sman , ruhan d ye n telend rd kler her
şey, ancak yüksek lkeler n caplarını taşıyan bu tes rler n düzen ve
sıralamaları dah l nde yürüyeb l r. Bu noktayı bütün ayrıntısıyla
sezeb lenler ç n evrende tes rlerden özgür h çb r akış ve oluşun
mümkün olamayacağını drak etmek mümkün olur.
***
Tes rler n akışı hakkında bu genel b lg y verd kten sonra onların
evren parçaları arasında gerçekleşen şlevlenmeler nden, bu
şlevlenmeler n gerçekleşmes yollarından ve son olarak asıl
hedefler nde meydana get rd kler sonuçlarından da söz etmek
gerek yor. Çünkü evrende toplumsal tekâmül hayatının esas
bünyes n oluşturan organ zasyon s stemler n n daha y sez leb lmes
ç n bu konunun b lg s nde b raz daha ler g tmel y z. Tes rleşme
mekan zmasıyla, organ zasyon s stemler b rb r n
tamamlamaktadırlar. Bundan dolayı tes rler tek başına değ l,
organ zasyon s stemler yle ve bu s stemler kuran mekan zmalarla
b rl kte açıklamak gerek r.
***
Evren baştanbaşa b r organ zasyondur. Fakat bu büyük
organ zasyon ç nde b r organlık-organ zatörlük durumu le bel ren
organ zasyon şek ller , evren n ancak bell b r aşamasından başlayıp
bell b r aşamasına kadar devam eder. Bunların üst ve altlarındak
organlaşma durumları, nsan drak dışında kalan yüksek lkeler n
düzen ve sıralamalarına a t yasa ve kurallar dah l nde gerçekleş r.
Bununla beraber bunların h çb r s büyük evren organ zasyonunun
dışında değ ld r.
İnsanların sezeb lecekler kısımlardak evren organ zasyonları
organ-organ zatör l şk ler ç nde gerçekleş r. B r organ zasyon,
kend s nden b r üst olan organ zasyonun organ zatörlüğü altında
çalışır. Burada organ zatör konumunda bulunan üst organ zasyon alt
organ zasyona ışık tutar. Bu ışık da ona y ne b r üst organ zasyondan
gelm şt r. Bu hâl tâ ün te’ye kadar uzanır. Böylece, ün te’den bütün
evrene tutulan b r projektör, h yerarş k olarak vaz fe planının en alt
kademeler ne kadar sıralanmış vaz fe organ zasyonlarını yukarıdan
aşağıya doğru kateder. Bu sırada her organ zasyon b r
üstündek nden aldığı ışıkla kend vaz feler n görürken b r alttak
organ zasyonun da vaz fe görümündek ht yaçlarına göre o ışığı
alttak organ zasyona gönder r. Ün te’den gelen d rekt flerle bütün
vaz fe planının aşama ve kademeler ndek organ zasyonlar,
kend ler ne düşen vaz feler kend kapsamları dah l nde ve yukarıdan
gelen d rekt f n ışığı altında yer ne get r rler.
***
Yüksek lkeler n ç zd ğ tekâmül yolunda, her organ zmanın bel rl
b rtakım vaz feler vardır. O organ zmanın bütün elemanları el ele
ver p -kend güç ve l yakatler dereceler ne göre- bu vaz feler
yapmakla yükümlüdürler. H çb r organın ya da organ zatörün
kend s ne düşen vaz fey terk ve hmal etmemes gerek r. Fakat
h drojen âlem n n henüz lk aşamalarındak ruhların görgü ve
deney mler bu hak katler ve zorunlulukları drak edeb lmeler ne
yetecek kadar lerlemem şt r. Hatta az çok gel şm ş olanlarında b le
bu durum çok eks kt r. B r evren sorumluluğunun çeş tl derecelerdek
payını taşıyan vaz fe drak ne, bu aşamadak ler henüz
varmamışlardır. Onun ç n, bu varlıklara henüz yönet m
mekan zmasındak vaz feler bırakılamaz. Bundan dolayı bunlar
büyük vaz fe organ zasyonlarına dah l değ ld rler. Bu ancak
tekâmülün daha ler aşamalarında bulunan vaz fe planlarındak
varlıklara a t b r şt r. Bununla beraber, daha alttak bu draks z, hatta
yarı drakl varlıkların tekâmüller ne yardım etmek vaz fes yle
yükümlü kılınmış üstün varlıklar, onların vaz fe planına hazırlıkları
ç n paylarına düşen zorunlu şler yapab lmeler ne yardım ederler.
Bunun ç n onlar arasında ler dek organ zasyon örgütüne
hazırlanmak üzere çeş tl topluluklar, gruplaşmalar olur. Ve vaz fel ler
yer ne göre, az çok otomat k ya da az çok drakl olarak hazırlık
şler ne bu grupları ve toplantıları sevk ederler. Bunlar, gel ş p
drakler n gen şlett kçe hareketler nde o oranda artan serbestl kler
kazanmaya başlarlar. Ve bu sırada kend ler ne yavaş yavaş büyük
organ zasyon s stemler n n sezg ler ver l r.
İşte, nasıl kaba b r madde, varlık aşamasına g r p orada b r süre
tekâmül ederek b r b tk beden n kurmaya başladığı andan t baren
çgüdüler yle b r topluluğa g rerek yen b r gel ş m devres ne
başlıyorsa o varlık, çok uzun b r tekâmülü sonucunda ve vaz fe
anlayışı olgunlaştığı oranda vaz fe yükümlülükler n öylece drak
etmeye başlamış ve sorumluluk duygusunu kazanma yoluna g rm ş
olur. Bu da büyük vaz fe planının organ zasyonlarına g den gen ş
yollarını ona sezd rmeye başlar.
***
B raz önce, b r topluluk ç ndek otomat k vaz felerden söz ett k.
Ş md bu otomat k faal yetler n açıklaması üzer nde duracağız.
Çarşıdan gel rken el n zdek paketler ev n ze taşıtmak ç n b r
küfec ye ver rs n z. Küfec onları ev n ze kadar n ç n taşır? S ze
yardım etmek ç n m ? Hayır. Onun böyle b r kaygısı yoktur. O bu ş
sadece s zden alacağı beş on kuruşu koparmak ç n yapar. İşte bu,
s z n ona otomat k olarak yaptırdığınız b r şt r. Otomat zm n çeş tl
karakterler arasında b r tanes de şte bu örnekte olduğu g b , b r s n
aklı ermed ğ b r amaç uğrunda aldatıcı ya da oyalayıcı b rtakım
ödünlerle yürütmek olur. Buna göre, b r nsanın otomat k olarak
tekâmül yolunda yürümes demek, varması gereken hedefe b lerek
ve steyerek g tme gücünü gösteremeyen o nsanın
13
nefsan yetler ne göre önüne ya çek c oyuncaklar sererek ya da
korkutucu, s nd r c durumlar çıkararak onun sten len yolda
yürümes n sağlamak demekt r. Büyük amaçların gerçekleşmes ne
yönel k bu şler böyle b rtakım otomat zmlerle başlar. Bu otomat zm n
lk yürüyüşler n hazırlayan duygusal ve nefsan düşünceler ve
arzular da olumlu ya da olumsuz şlevler yle, bu otomat zm n kuvvetl
b rer elemanı olurlar. İdrakler gen şled kçe ve yapılacak şler n sebep
ve sonuçları hakkındak öz b lg ler arttıkça sonuçlar yavaş yavaş
daha y görülür ve aradak çek c ya da korkunç otomat zm araçları
b rer b rer şlevler n kaybetmeye başlar. Artık annes çocuğunun
başını yıkayab lmek ç n ona şeker sözü verme gereğ n h ssetmez.
O zaman nsan doğrudan doğruya hedef n daha y görerek o hedefe
ulaşmanın drak ne sah p olmaya ve gereğ ne nanmaya başlamış,
vaz fe planına doğru yürüyüşün sezg ler n kazanmış olur. Aslında
yeryüzü küres n n güçlü b r tekâmül aracı, mükemmel hazırlayıcı b r
okul oluşu da bundan ler gelmekted r. Çünkü vaz fe b lg s ne doğru
şuur ve drakler zorlayan programlı ve düzenl olaylarla kurulmuş
büyük b r otomat zm n - nsanları sevk ed c - her türlü malzemes ,
sayısız h s ve nefsan yet unsuru dünya okulunda vardır. Ve dünya
hayatı üzer ndek vaz fel ler de bu vaz feler n , nsanlar arasında bu
malzemeler kullanarak yapmaktadırlar. Demek k dünya, b tk ler
hayvan ve hayvanları nsan aşamasına çeş tl otomat zmlerle
hazırladığı g b , nsanları da vaz fe b lg s ve organ zasyon s stemler
sezg s ne hazırlayıcı çok zeng n çeş tlemelerle doludur. Sınavlar,
sınamalar, gözlemler, deney mler, acı ya da tatlı bütün h s
karmaşıkları, d nler n koydukları cennet, cehennem, ah ret
yaptırımlarının çeş tl görünüşler vb. Bütün bunlar, evrende
yapmakla yükümlü oldukları büyük ve âlem kapsayan şler n,
vaz feler n drak ve şuuruna nsanları hazırlamak amacına yönel kt r.
İnsanların, dünya olaylarının nedensell k lkes karşısında hak k
değerler yle, o değerler karşısında kend durum ve davranışlarını
öğrenmeler n , kend ler n ona göre ayarlamalarını ve böylece vaz fe
b lg s ne ve organ zasyon d s pl n ne kend ler n hazırlayab lmeler n
sağlamak dünya hayatının esas şlevler nden b r d r. Ancak bu şlev n
sonuçlandırdığı hedefe ulaşmış, evrende yapacağı şler n
yükümlülüğünü ben msem ş olanlar dünya le lg ler n keseb l rler.
***
Çok gen ş b r evren mekan zmasının tekn k yollarını gösteren
organ zasyonların faal yet hakkında ş md l k kısa b r b lg vereceğ z.
Evrenlere ve ruhlara egemen aslî lken n caplarına göre yapılmakta
olan sonsuz şler vardır. Maddeler n oluşumlarında, tes rler n
maddelere ve varlıklara dağıtımlarında ve bu dağıtımların yerl
yer nce kullanılmasında varlıkların çeş tl gel ş m aşamalarının ve
tekâmüller n n sevk ve yönet m nde ve denet mler nde, onların
tekâmüller ne h zmet eden kaba maddeler n çeş tl sayısız
görünümler n n meydana get r l şler nde, kısaca evren n bütün
mekan zmalarında yapılacak sayısız şler ve h zmetler vardır k
bunların her b r uzmanlık yetenekler ne göre varlıkların, yer ne
get rmekle yükümlü oldukları b rer dar vaz fed r. Bu yükümlülükler -
aslî lken n yüksek caplarına göre- varlıkların l yakat dereceler yle
orantılı olarak yapılır ve ona göre varlıklar vaz felend r l r ve
vaz felen r.
Vaz fe duygusuna ve drak ne varmış varlıkların l yakatler ne göre,
vaz fe planlarında b rb r nden derece ve vaz fe durumu bakımından
farklı gruplaşmalar, kadrolaşmalar ve organ zasyonlar oluşur. Bunlar
b rb r n n düzenley c s , denetç s , yardımcısı hâl nde, aslî lkeler n
hedefled ğ ortak amaca yönelm ş olarak ün te’ye kadar yayılırlar.
Bunların yapacakları şler arasında yüksek caplara göre varlıkların
tekâmüller ne h zmet etmek, onlar ç n maddesel ortamlar
hazırlamak, henüz otomat k kademede bulunanlara yardım etmek
g b sayısız faal yetler vardır.
Organ zasyonlar bütün bu vaz feler n b raz önce açıkladığımız
g b , ün te’den çıkıp organ zatörlük-organ zasyon düzen ç nde
aşağılara doğru yayılan d rekt flere göre yer ne get r rler. Öyleyse,
vaz fe planına dah l olmuş varlıkların sayısız yollarda
uzmanlaşmaları, vaz fe l yakatler n kazanmaları ve bunların sonucu
olarak da çeş tl vaz feler etrafında toplanmaları, gruplaşmaları,
organlaşmaları ve s stemleşmeler aslî lken n d rekt fler , yaptırımları
ve capları dah l nde, onun ışığı altında meydana gelmekted r. İşte
bütün bu örgüt, ruhların tekâmüller ç n şaşmadan yürüyen evren n,
ün te’ye bağlı muazzam yönet m mekan zmasının tekn k yönünü
oluşturur. Doğal olarak böyle yüksek b r mekan zmada vaz fe almak
ç n tam drake varmak, nsan üstü sev yeye gelmek gerek r. Aslında
vaz fe planı da ancak h drojen aşamasının b t r l ş nden sonra başlar.
Vaz fe organ zasyonları hakkında ş md l k gereğ kadar b r f k r
vereb lmek ç n, muazzam evren organ zasyonu ç nde evren n b r
zerres n n zerres nden daha küçük olan dünyamıza a t faal yet
mekan zmalarından b r s n , bu alanda vaz fel olan b r grup
yönet c s nden aldığımız b lg le açıklamak st yoruz. Aşağıdak
satırlar dünya şler düzen nde çalışan tekn k yönet m grubunun
yönet c s , vaz fel b r plan tarafından -yüksek kaynakların uygun
görmes yle- dünyamıza lk defa ver lm ş bu konuya a t yüksek b r
b lg y çermekted r.
“Evren ç ndek , evren yöneten lkeler n zorunluluk ve capları olan
maddesel olaylar; evrendek tekâmülün malzemes n , gözlem n
sağlayan unsurlardır. Türlü tekâmül ht yaçları ç n, en ağır madde
hâl nden en haf f madde hâl ne kadar sonsuz dönüşümler,
b ç ms zleşmeler ve b ç mlenmeler olur. Bu maddesel değ ş kl kler
evren n genel yönet m yle vaz fel varlıkların d rekt f ve güçler
kanalıyla ve bel rl alanlarda vaz felenm ş varlıkların faal yet ve şç l ğ
le sonuçlanır. Evren n tekn k çer ğ n n unsurları olan sürekl
değ ş mler, vaz fel b rçok varlığın eser d r. Fakat bu vaz fel ler sevk
eden varlıklar g tt kçe yükselerek ün te’dek genel sorumluluk ve
kuvvetlerle lg len rler. Ş md aldığım b r d rekt fle, bel rl değ ş mler n
meydana gelmes ne etken olan, onları hazırlayan varlıkların nasıl
çalıştıklarını anlatacağım.
“Yüksek lkeler n cabı olarak olması yakın b r değ ş m n, olması
gereken n d rekt f b ze gel r. Zaten evren n tekâmül eden her b r
varlığı ç n, onların ht yaç ve şlevler n denetleyen ve saptayan d ğer
vaz fel gruplar, bu varlıkların l yakat ve ht yaçları dereces n ve onlar
hakkında yapılması gereken b ze b ld r rler. Yan yüksek lkelere
paralel olarak d rekt f veren yüksek varlıklardan başka, b ze
faal yetler m z hakkında tamamlayıcı b lg veren d ğer başka vaz fel
gruplar da vardır. B r örnek verey m: Dünya hayatını yaşayan b r
nsanı z hn n zde canlandırınız. Onun tekâmülü ç n bel rl b r
değ ş kl ğe, bel rl malzemeye ht yacı vardır. Buna ya l yakat
kazanmıştır ya da bu onun sınavlarının, karışıklık ve şaşkınlığının,
kısacası şlev gören özell kler n n b r cabıdır. Bu cabı ölçüp b çen,
derecelend ren, zamanını ve n tel ğ n bel rleyen grup b r başka
gruptur. O grubun b ze yardımı, söz konusu nsan ç n meydana
gelecek olayın n tel kler n , m ktarca değer n , zamanını, kısacası
b z m yapmakla yükümlü olduğumuz bütün ayrıntısını hazırlayıp
vermes d r. Örneğ n, o nsanın hasta olması cap ed yorsa hastalığın
tür, ağırlık ya da haf fl k dereces , uzunluğu, kısalığı, tedav olanakları
b ze b ld r l r. Daha ayrıntıya g rey m: Bu hastalıkta ağırlaştırıcı
sebepler olması gerek yorsa o k msen n olanağı az b r yere
gönder lmes , tedav edecek doktorun teşh ste yanılması g b konular
da eks ks z olarak ver l r. Artık o b r tek k ş n n bu durumundak
tekâmül malzemes ç n - cap ederse- b rkaç varlık çalışacak, b r s
bünyey hazırlayacak, bünyedek m kropların faal yet n sağlayacak,
b r d ğer doktorun düşünsel durumunu o bel rl anda cap ett ğ g b
tes r altında bulunduracaktır. Bu tekn k faal yetler n alanları da pek
çok dallara ayrılır. Bunların arasından öneml b rkaçını sayacağım.
Örneğ n, nsanların ruhsal durumlarını bel rl b ç m kalıplarına
bağlamak, bölgesel, toplumsal b ç mler kurmak ve son b r örnek
verey m, medyomları yönetmek vb. Bunlar g b çoğaltılab lecek,
n tel k ve önemler b rb r nden farklı pek çok faal yet dalları vardır.
Bunların her b r kend kadrosu dah l nde kend tekn kler le çalışırlar.
Bu bel rl faal yet kadrolarının her b r n n tekn ğ b rb r nden farklıdır.
Örneğ n, doğada gerçekleşen f z k değ ş kl kler yapmakla yükümlü
olan grup medyomları yönetemeyeceğ g b , medyomları yöneten
grup da toplumsal olayları kuran grubun vaz fes n yer ne get remez.
Zaten çalışma zem nler n n farklı oluşu, bütün bu grupların çalışma
tekn kler n n farklı oluşunu cap ett r r.
“Bu tekn k vaz fel gruplar bel rl vaz feler yaparken b rçok
olanaklardan yararlanırlar. Bu olanaklar n tel k bakımından çok
değ ş kt r. Bu arada s ze tekn k tab rler verme olanağını
bulamayacağım. Çünkü kullanılan bu kuvvet ve olanakların
kel melerle fade ve n telend r lmes güç ve olanaksızdır. Ancak onları
yakın b r anlamda, en uygun şek lde fade edeb lecek olan tab rler
kullanmakla yet n yorum. Kullanılan kuvvetler elektromanyet k
kuvvetler, mekan k kuvvetler, b rçok kuvvetler n b leşkes olan
b yoloj k kuvvetler ve kozm k kuvvetlerd r. Bunları üretmek ç n uzay
olanaklarından, beden n terk etm ş serbest varlıkların enerj ler nden,
üst âlemlerdek varlıklardan yayılan enerj lerden, nsanların
kuvvetler nden, bedenl ler n kuvvetler nden (elbette onlar bunu
b lmezler) k bu bedenl ler dünya ç nde pek çoktur: nsanlar,
hayvanlar, b tk ler g b . İşte bütün bu olanak ve kaynaklardan üret len
enerj ler b z m enerj m z destekleyerek (altımızdak ) vaz fel ler n de
sevk ed l şler yle bel rl sonuçları meydana get r rler. B r c sm n
denges n n bozulması, örneğ n rüzgâr yönünün yönet lmes (çünkü
rüzgârların bel rl b r yöne sevk ed lmes yle bazı zaman bel rl b r
yerde kopacak olan b r tayfunun, bel rl k ş ler n tekâmülü ç n
zorunluluğu vardır) aynı şek lde bölgesel b r zelzelede, zelzele ç n
gereken denge değ ş kl ğ n n meydana get r lmes vb. İşte bütün
bunlar ç n gereken koşulların meydana get r lmes bu saydığım
kaynaklardan yayılan enerj lerle ve o enerj ler n bel rl ve uygun
değer ve tarzlarda vaz fel ler tarafından kullanılmasıyla gerçekleş r.”
***
İnsanlık aşamasının, yan h drojen atomu devres n n üstünde
başlayan vaz fe organ zasyonlarına varlıklar b rdenb re sokulmazlar.
Bunun ç n uzun hazırlıklardan sonra vaz fe planının caplarına uygun
b r drak sev yes ne ulaşmak gerek r. Bu da ded ğ m z g b ancak
h drojen âlem n n en lkel kademeler nden en üst kademeler ne kadar
geçecek uzun hem de çok uzun b r hazırlık devres nden sonra olur.
İlk varlık hâl nden en yüksek b r nsan varlığı hâl ne gel nceye kadar
drak n böyle b r vaz fe l yakat n kazanab lmes ç n geç r lmes
gereken aşamaları daha önce bel rtm şt k. Bu aşamaların başında
organ zasyon s stem n n en lkel yürüyüşüne başlangıç olmak üzere
b tk lerde otomat k-mekan k çgüdülerle b r tür topluluk hayatı başlar.
Bu topluluklar varlıkların hayatı lerled kçe daha kapsamlanır ve
anlamını gen şlet r. Hayvanlarda bu topluluk daha çok görünür.
Henüz b r toplum hayatı başlamamış olmakla beraber, ona doğru lk
hazırlıkları fade eden oldukça anlamlı topluluklar hayvanlar arasında
vardır. Örneğ n karıncaların, arıların, toplu hâlde yaşayan bazı
hayvanların otomat k toplulukları buna örnekt r.
Bunlar, nsan hayatındak toplumsal planlara aday olan varlıkların
düzenl hazırlanışlarıdır. Doğal olarak bunları b rb rler ne bağlayan
üst tes rler ve bağlar vardır. Bunlar da bu alanlarda çalışan vaz fel
varlıklardan gelmekted r. Böylece, kışlık tahıllarını b r kt rmek ç n
karınca toplulukları örgütlend r l r; arı toplulukları aynı şek lde. Bazen
yuvalarını, saldırgan kartallara karşı korumak ç n etraftak bütün
leylekler b r araya toplanarak bu canavarlarla b r ordu hâl nde
savaşırlar. Bazı vahş hayvanlar aç kaldıkları zaman sürüler
oluşturarak avcılığa çıkarlar. Hayvanlarda sık görülen bu hâller,
onların daha üst toplumsal plan hazırlıklarının çgüdüsel
uygulamasını yapab lmeler n sağlamak ç n vaz fel varlıklar
tarafından gönder len gerekl tes rlerle meydana get r lmekted r.
Sonunda nsanların y ne kısmen otomat k, kısmen yarı drakl olan
toplulukları ve toplum hayatları gel r. Burada artık yüksek vaz fe
organ zasyonlarına ulaşmanın doğrudan doğruya ve en yakın
hazırlık uygulamaları başlar. İnsan hayatının amacı da bu yolda
gerekl olan hazırlıkları b t rmekt r.
Bundan başka, b r nsanı oluşturan ve yöneten varlığın da o nsan
beden yle karşılıklı b r organ zatör-organ zma durumu vardır. O
varlık, nsanın s n r s stem hücreler nden oluşturduğu manyet k alana
egemen olarak o hücreler aracılığıyla bütün beden , organ zmayı
yönet r. Burada varlık organ zatör, beden se organ zmadır.
Bütün bu toplulukların, bu organ zasyonların, bu s stemler n, her
madde topluluğunun, topluluk s stemler n n, b leş mler n n faal yetler ,
b rb rler yle olan l şk ler , kısaca her olay, her durum, her şey ancak
lah düzen n büyük uyumu ç nde, bu tes rler mekan zmasıyla
sağlanır.
***
Her organ zmaya yukarıdan, yanlardan, aşağılardan b r sürü k nc l
ve yan tes rler de gel r k bu tes rler n ç nde hem o organ zasyonun
vaz fes n kolaylaştırıcı olumlu tes rler vardır hem de onun
kuvvetlenmes , görgü ve deney mler n n artması, gel ş p tekâmül
etmes ç n sarsıcı, bozucu ve hatta yıkıcı olumsuz tes rler vardır ve
bunlar o organ zmanın sınav, deney m ve gözlem uygulamalarının
meydana gel şler ne sebep olurlar. Bütün bu k nc l tes rler o
organ zmanın yet şmes ç n drakl ya da otomat k olarak çalışan b r
sürü vaz fel varlıktan gel r. Yüksek evren mekan zmasına bağlı bu
vaz fel ler, varlıkların, beden hayatlarındak vaz feler nde başarı
kazanmalarını sağlayacak çabaları göstermeler ne zem n hazırlamak
ç n -tekâmül malzemeler olarak- ağırlaştırıcı, güçleşt r c ve bazen
de olanaksızlaştırıcı b r sürü olayı onların önler ne sürerler. Bu
malzemeler, varlıkların g tt kçe l yakatler n arttırmaları,
kuvvetlenmeler ve daha üst durumlara kayarak yükseleb lmeler ç n
lah düzen n yasalarına göre düzenlenm ş ve sıralanmışlardır. Fakat
nsanlar, b lg s zl kler yüzünden bunları da ma başlarına gelm ş b rer
felaket olarak tanırlar.
***
Organ zasyonların, yüksele yüksele evren n üst sınırlarındak
ün te’de son bulduklarını söylem şt k. Ün te’ye varıncaya kadar bu
organ zasyon elemanları aslî lken n yüksek caplarına uyum
sağlayarak draken yavaş yavaş b rleş rler. O kadar k ün te’ye
g rd kler zaman, pek küçük ayrımlar dışında onların drakler yüksek
caplara her noktasında ve tam l yakatle uyum sağlamış olur ve o
zaman onlar, evrensel yüksek faal yetlere aşağılarda olduğu g b ,
organ zatör-organ zorunluluklarına tab olmadan, nsan aklının
eremeyeceğ tek ve büyük b r organ zasyon b rl ğ ç nde devam
ederler. İşte bu, aslî lken n evrene ve ruhlara a t gücüyle evren m z n
bütün olanaklarının b rleşt ğ b r hak katt r. B ze göre görünen bu
yönüne bakarak b z ona ün te d yoruz. Çünkü orada aslî lken n
ruhlara ve evrene a t güçler yle evren bütünü b r b rl k oluşturur.
Demek k organ zasyonlar ün te’ye yaklaştıkça drakler n,
özgürlükler n ve sorumlulukların artması oranında b rl ğe doğru
yürüyüş hızlanır. Organ zatörlük-organlık l şk ler arasındak bağlar
g tt kçe gevşer ve sonunda kaybolur. O zaman ün te ded ğ m z
evrensel b rl k gerçekleş r. Bu konuda ler de açıklama ver lecekt r.
***
Âlemler n lk kısımlarında, lk kaba h drojen aşamasında ruhların
henüz egemen olab ld kler varlıklar yoktur. Bu bakımdan da onlar
hakkında zaten böyle b r organ zasyon s stem söz konusu olamaz,
hatta bu ruhların toplulukları da düşünülemez. Burada aslî tes rlerle
kurulmuş, ruhların mekan k tekâmüller n sağlayan, nsan aklının
eremeyeceğ b r yönet m s stem vardır. İşte bu yönet m s stem
altında ruhlar, lah düzene göre bel rlenm ş yollarda mekan k olarak
sürüklen rler. Çok uzun süren ve ruhlar ç n pas f hâllerde geç r len bu
tarzdak uygulamalarla bu lkel ruhlar varlık aşamasına doğru yavaş
yavaş yüksel rler.
***
Varlık aşamasındak b r beden de b r organ zmadır. Bunun da
kend s n oluşturan parçacıkları arasında organlaşmalar ve
s stemleşmeler vardır. Bundan dolayı ona -yukarıda söyled ğ m z
g b - aslî lken n maddeye l şk n asal tes rler yer ne, etraftan k nc l
tes rlerle b rl kte tekâmül değerler ded ğ m z aslî lken n ruhlara a t
güçler gel r.
Bu k nc l tes rler de elbette başıboş değ ld r, bunlar da daha önce
evrene g rd ğ nden söz ett ğ m z k ana tes r n, varlıklardan ve
bedenlerden geçt kten sonra değ şm ş olarak dışarı nakled len
hâller d r. Daha doğrusu bunlar, varlıkların manyet k alanlarıdır. Bu
k nc l tes rler, ruhların b reysel ve toplumsal tekâmül ht yaçlarına
göre ün te’n n tay n ve takd r gereğ nce, doğrultularında en küçük b r
sapma b le olmaksızın tam zamanında, gereğ kadar ve ayarlı olarak
hedefler ne ulaşırlar. H çb r zaman başları boş olmayan bu tes rler
kend ler ç n uygun görülüp bel rlenm ş hedeflere -b r sürü yönet m,
denet m ve yardım mekan zmalarına tab tutularak- ulaştırılırlar.
Bunlar, çoğu kez aralarında b nlerce çatışma, çarpışma, çek şme ve
bozuşma g b uyumsuzluk ve bozgunculuk manzarası göster rlerse
de bu durum b r dış görünüştür. Aslında bütün bunlar tekâmül
zorunluluklarını yer ne get rmek ç n meydana gelen düzenler n ve
mekan zmaların tekn k capları ve nsanları aldatıcı zıt görünüşler d r.
***
Ş md , bu tes rler n maddelere akışlarındak düzenlere a t bazı
mekan zmalardan gereğ kadar söz edel m.
Daha önce söyled ğ m z g b , tes r n b r maddeye gelmes demek, o
tes r ver c madden n manyet k alanından alıcı madden n manyet k
alanına çok nce bazı parçacıkların, yan pek yüksek hareketlere
sah p değerler n aktarılması demekt r. Bu şöyle olur: Tes r alan
madden n ht yacına cevap verme güç ve l yakat nde bulunan ver c
varlığın manyet k alanından b r tes r kalkar. Buna karşılık, alıcı
madde ya da varlık kend s ne ulaşması sten len bu tes r -kend
manyet k alanından b r parçasını uzatarak- sank davet eder g b b r
hâl alır. Daha doğrusu tes rler göndermeye başlar. B z buna öncü
tes r der z. Bu öncü tes rler grubuna nsanların stekler n , arzularını,
ht yaçlarını, çabalarını ve dualarını b rer örnek olarak göster r z.
Dualar bel rl b r mesafeye kadar yukarılara yansıyab l rler. Bu
mesafeler n uzunluğu da o duaları yapanların duayı yaparken
yukarılara sundukları stekler n sam m yet ne, doğruluğuna ve ş ddet
dereces ne bağlıdır. Bazı dualar uzun yollar katedemez, aşağılarda
kalırlar. Bunlar zayıftırlar ve bu yüzden de kend ler n
gerçekleşt reb lecek güçtek varlıklara rastlamazlar. Bunun da böyle
olması cap eder. Bazı dualar se çok uzak mesafelere kadar
g deb l rler. Bunlar özden gelen ve hak k tekâmül ht yaçlarına
dayanan kuvvetl steklerd r. Güçlü varlıklara ulaşab len bu duaların
gerçekleşme olanakları fazladır.
İşte böylece, sank b r uçak alanından uçağa ver len s nyaller g b ,
bu öncü tes rler, gelmekte olan lk tes r karşılamak üzere harekete
geçerken, o alana nmes cap eden lk k nc l tes r de drakl , yarı
drakl ve hatta bazen de otomat k olarak kend kaynağından çıkıp
neceğ alana doğru yürümeye başlar. Fakat ded ğ m z g b , bu lk
tes r başıboş değ ld r. Ona, ulaşacağı hedef n doğrultusunu
göstermek ç n daha üst drakl kaynaktan gelen d ğer b r k nc l tes r
de eşl k eder k buna güdücü tes r der z. Bu güdücü tes r lk tes rle
sempat ze olmuştur.
Fakat güdücü tes r n speten kabadır. Çıktığı kaynağın şuur ve
drak her ne kadar lk tes r nk nden üstün de olsa y ne s nyal vererek
kend s n bekleyen manyet k alana onu tam sabetle ulaştırab lecek
güçte değ ld r. Bununla beraber lk tes rle doğrudan doğruya
sempat ze olab lecek ayarda bulunması, kend s n n ona eşl k
etmes n mümkün kılmıştır. Demek k ş bu kadarla kalırsa bunlar
y ne hedefe ulaşamazlar. Burada da k sebep vardır: İlk olarak,
güdücü tes r her şey kapsayan b r drak gen şl ğ ne sah p
olmadığından burada yolunu şaşırab l r. Yan lk tes r n sempat ze
olab leceğ daha d ğer b rtakım manyet k alan da vardır k onlar da
ht yaçları dolayısıyla bu tür tes rlere s nyal vereb l rler. Oysa bu lk
tes r n buralara g tmemes cap eder. İşte güdücü tes r n bu konudak
yeters zl ğ yüzünden, d ğer alanların vermekte oldukları s nyallere
aldanıp kapılarak lk tes r n doğrultusunu onlardan b r s ne doğru
yöneltmes de mümkün olur. İk nc olarak, hedef doğrultusunda
g den lk tes re müdahale ed p onun n tel ğ n değ şt rmek ya da
yolundan çev rmek, hatta yok etmek gücünde olan d ğer b r sürü
paraz t tes rle bunların karşılaşması mümkündür. İşte güdücü tes rler
-bazen çok kuvvetl olan- bu müdahalelere karşı koyab lecek
durumda değ ld rler. B r nc tes r bu saldırılar karşısında korumasız
kalınca yarı yolda yozlaşıp şlev n kaybedecek duruma geleb l r ya
da d ğer b r yere sürükleneb l r ya da dağılıp g deb l r. Oysa lah
düzende herhang b r ş n aksaması, bozulması, kötü sonuçlar
vermes g b düzen bozucu durumlara asla z n ver lmez. Onun ç n
bu aksaklığı önley c düzenler kurulmuştur. Bu bağlamda, lk tes rle
beraber gelen güdücü tes rden başka, daha yüksek drakl , vaz fel
kaynaklardan; daha üstün k nc l tes rler çıkıp bu kaf leye eşl k eder k
bunlara da d r jan tes rler der z. D r jan tes r, sevk ed c tes r demekt r.
D r jan tes rler, lk tes re hedef bulduran ve onu yoldak saldırgan,
rastgele paraz t tes rlerden koruyan ve cap ederse bu bozucu
tes rler yok eden daha güçlü tes rlerd r. Bu şuna benzer: B r tren ele
alalım, bu tren n en önünde b r vagon vardır, onun arkasında b r
lokomot f vardır, bu lokomot f de b r mak n st sevk ed p
yönetmekted r. İşte burada vagon lk tes r , lokomot f güdücü tes r ,
mak n st de d r jan tes r kabaca sembol ze eder. Varılacak
stasyondan ver len şaretler se öncü tes r göster r.
Böylece, bu tes r tren alıcının manyet k alanına gel nce güdücü ve
d r jan tes rler n vaz feler o alanın eş ğ nde b teceğ nden, lk tes r
orada, alanın sınırında terk eden bu eşl kç tes rler ondan ayrılırlar.
İlk tes r se amacına uygun olarak o alanda meydana get receğ
faal yetlerle, onun tab olduğu madde bünyes üzer nde gerekl
değ ş mler yapar, o madden n denges n bozar, ona çeş tl hareketler
yaptırır: Yer nden oynatır, hâl ve şek ller n değ şt r r, kısacası ş ddet
ve doğrultusu dereces ne göre fakat da ma düal te lkes ve değer
farklanması mekan zmasından yararlanarak o maddede çeş tl
olayları meydana get r r. Yalnız bütün bunların da ma yüksek tes rler
mekan zmasının denet m altında oldukları unutulmamalıdır.
***
Yukarılardan alınan tes rler çok öneml d r: Çünkü bu tes rler n her
b r yükselt c değerler çer rler. Ve maddeler bu yüksek değerler ala
ala üst planın daha zeng n değerl maddeler yle ve tes rler yle
sempat ze olab lecek durumlara gel rler. Ve günün b r nde de b r üst
kademedek b leş mlere kayarak onlarla aynı planda, yan üst planda
tes rleşmelere başlarlar. Böylece, o madde b r üst kademedek
madde b leş mler ne geçerek b r kademe daha yükselm ş olur ve
gel ş m de böylece devam eder g der. Tam ters ne eğer aşağıdan
gelecek tes rler fazla olur ve üstten de gerekl derecede tes rler
alınmazsa bu defa ş ters ne döner. Yan alttan gelecek tes rler
n speten bas t olduklarından o madden n ona göre karmaşık olan
bünyes ndek bütün hareketler besleyecek durumda bulunmazlar.
Eğer bunlar yukarıdan da beslenmezlerse yavaş yavaş o
hareketler n b r kısmı s l nmeye başlar. Ve o madde artık, bulunduğu
kademedek d ğer b leş mlerle b le alışver ş yapamaz hâle gel r ve
ancak kend s le sempat ze olab len b r alt kademen n maddeler
arasına karışmış olur k bu da onun ger lemes , değerler n n s l nmes
demekt r.
Öyleyse b r madde b leş m n n, daha doğrusu b r organ zmanın
yükselmes ya da alçalması, ona gelecek üst ya da alt tes rler n
n tel k ve n cel kler ne bağlıdır k bu da onu yöneten varlığın, gelecek
tes rler y ayarlayab lmes ne, gerekl olanları organ zmasına davet
ed p gereks zler ortadan kaldırma konusundak gücüne bağlıdır. Yan
bu şler onun sorumluluğu altındadır. Örneğ n, b r organ zmanın her
parçasına gelen m lyarlarca tes r eğer onun organ zatörü, o beden
yöneten varlık y ayarlayamazsa ve bu yüzden bazı parçaların
organ zatörler kend ler ne tes rler gereğ nden fazla davet ederlerse
o zaman bu organlara fazla tes rler akmaya başlar ve bunun sonucu
olarak da o grupta, d ğer gruptak parçalara göre aşırı b r faal yet
görülür. Bu aşırı faal yetler g tt kçe o organın genel organ zma
düzen ne karşı aykırı hareketlerde bulunmasını gerekt r r. Ve bu
durum sonunda o organın, organ zmada h çb r düzen tanımayan
başkaldırıcı b r duruma g rmes ne neden olur k buna da
kanserleşm ş b r organ der z. Öyleyse kanserleşme vakası,
organ zma ç ndek b r organın, olduğundan daha ler b r atılım
yapması, gel şmes ht yacını göster r. İşte, bazı organların çeş tl
durumlarda böyle dengey bozucu fazla ya da eks k faal yetlerde
bulunması, o organların tab olduğu organ zmanın b r gün çökmeye
ve dağılmaya başlamasıyla sonuçlanır. Bu durum nsanların kaba ç
organlarında olursa nsanlar organ k hastalıklardan, ölümlerden söz
ederler. S n r s stem ne a t parçacıklar arasında görülürse ruhsal
hastalıklardan ya da şuur bozukluklarından söz ederler. Bütün bunlar
varlığın, beden ne gelecek tes rler , çeş tl sebeplerle ya da yüksek
capların tes r altında y ayarlayamamasının sonucudur k bu
sebepler n başında y ne o varlığın yazgısıyla lg l olan, yan kend
l yakat ve ht yaçlarını sonuçlandıran durumları gel r.
***
Tes rler hakkında bu genel b lg ler verd kten sonra b r nsana gelen
tes rlerden de söz edeceğ z.
İnsan den len şey, b r varlığın, bağlı bulunduğu ruha h zmet etmek
ç n yeryüzü küres ndek kaba maddeler b r araya toplayıp kend s ne
araç olarak kullanmak amacıyla oluşturduğu b r bedend r.
Varlık bu beden ancak yüksek vaz fel varlıkların yardım ve
d rekt fler yle kurab l r. Aslında varlık da ruhun bütün ht yaçlarına
cevap vereb lecek şek lde, evren n b r noktasında toplanmış çok nce
madde parçacıklarından baret olan ve ruhun ht yaçlarına a t bütün
fadeler evren boyunca taşıyan bell b r enerj ler ya da tes rler
karmaşığıdır, dem şt k. Yalnız şunu önemle bel rtmek ster z k
buradak nokta kavramını, dünyadak mekân kavramına kıyasla
sab t, donmuş b r yer g b düşünmemek gerek r. Bu, f z k koşullar
altında anlaşılması ve anlatılması zor ve genell kle olanaksız olan b r
kavramdır. Bu konuda şu kadar söyleyel m k bu noktayı f z k
bakımdan değ l, drakî b r nokta olarak anlamaya çalışmalıdır. Bu
öyle b r noktadır k drak nerede saptanırsa orada vardır. Demek k o
nokta hem evrende bell b r yerded r hem de her yerded r. Bunun
üzer nde düşünenler bu konuda b rçok şey sezmeye başlarlar. Bu
sezg yalnız bu konuda değ l, d ğer bazı sorunların çözümünde de
onların şler ne yarar. İler dek drakî mekân ya da küresel mekân
b lg s bu sezg ye nsanları daha y hazırlayacaktır.
İşte varlık, bu anlamda kabul ed lmes gereken b r noktada
toplanmış b r tes rler ya da enerj ler topluluğudur. Ve bunlar da b r
ruha a tt r. İnsanların anladığı yüzey zamanı ve mekânı ölçüsüne
g rmeyen böyle çok nce enerj lerden ya da tes rlerden oluşmuş b r
varlık, âlemler n kaba küreler ne doğrudan doğruya tes r edemez.
Oysa ruhun -çeş tl uygulaması sırasında- bu kaba küreler n
maddeler yle de karşılaşması gerekmekted r. Ruha h zmet edecek
varlığın bu h zmet yapab lmes ç n, d ğer dey şle ruhun h zmet nde
olmanın caplarını yer ne get reb lmes ç n b r kürede, kend s ne o
küren n maddeler nden b r beden kurması gerek r. İşte bu gereğe
göre, onun ç n vaz felend r lm ş yardımcı varlıklar harekete geçerek
böyle b r beden n kurulmasında ona yardım ederler. Varlık, kurulan
bu bedene -ruhundan gelen tes rlerle- bağlanmış ve onu egemenl ğ
altına almış olur k daha önce de söyled ğ m z g b , buna
enkarnasyon derler. Bu şöyle olur:
İlk önce uygulama yapılacak kürede b r a le b r m düal tes ne, yan
b r erkekle kadının b r araya gelerek b r b r m oluşturmasına ht yaç
vardır. Bu ht yaç yer ne get r ld kten sonra üst vaz fel yardımcı
tes rlerle erkek ve kadın tohumları b rleşt r lerek aşılanmış b r
yumurta meydana get r l r. Varlık bu aşılanmış yumurta le bağlantıya
geçer. Burada varlık bey n hücreler ne a t varlıkların manyet k
alanlarına yaptığı müdahalelerle embr yonun beyn n , daha doğrusu
bey n hücreler n kurmaya onları sevk eder. Zaten nsan varlığı
spatyomdayken14 bu yüz b nlerce bey n hücres varlığını b r arada
toplu olarak tutuyor ve onların manyet k alanlarına tes r ed yordu.
Böylece bey n hücreler varlıkları nsan varlığının tes r ve
yardımlarıyla kend bedenler n , yan bey n hücreler n kurarlar. Varlık,
kurulmuş olan bu bey n aracılığıyla s n r s stem n n d ğer kısımlarını
kurar. Bu da olduktan sonra s n r s stem aracılığıyla beden n d ğer
bütün oluşumlarını meydana get r r. Beden kurarken annen n
maddeler nden yararlanılır. Yan oluşmakta olan cen n n beden
malzemeler annes n n beden n oluşturan maddelerden alınır.
İnsanın beden ne egemen olan varlık, doğrudan doğruya, bey n
hücreler ne a t yüz b nlerce varlığın manyet k alanlarından oluşmuş
manyet k alanlar sentez üzer ne etk n ve egemend r. Yan beden
bey n hücreler tarafından yönet l r. Ancak bu yönet m, beden n
varlığı olan ve b r ruha a t bulunan enerj ler topluluğunun, nsan
varlığının egemenl ğ altındadır.
Embr yonun lk devreler nde bey n hücreler topluluğuna ancak
gereğ kadar tes r gönder l r. Varlık, daha önce söz ett ğ m z,
kend s ne özgü drakî toplanma noktasını terk ed p genel
topluluğuyla beden n ç ne dağılmaz. Enerj ler ya da tes rler
karmaşığı hâl nde o drakî toplanma noktasında toplanmış hâlde
bulunan durumunu da ma koruyarak ancak gereğ kadar m ktardak
tes rler nden b r kısmını bey n hücreler n n manyet k alanına gönder r,
b r kısım tes rler yle ona bağlanır. Embr yonun gel ş m , cen n n
tekâmülü ve sonunda nsanın doğumu anlarında ht yaca göre onun,
bey n hücreler n n manyet k alanına göndereceğ ve bağlayacağı
tes rler n m ktarı da artar. Ve nsanın doğduğu sırada tes rler n n
öneml kısmı ona bağlanmış olur. Dünya anlayışına göre, drakî
noktada var olan bu enerj ler karmaşığının sek zde yed s bedene
bağlanmış olup ancak küçük b r kısmı yarı serbest durumda o drakî
noktada kalmıştır. İşte nsanların enkarnasyon ded kler şey budur.
Görülüyor k burada varlık ne beden n ç ne g rm şt r ne de bütünü le
beden n organlarına dağılmıştır. O, tüm beden hayatı boyunca
bütünlüğünü, açıkladığımız drakî toplanma noktasında korur. Büyük
b r kısmını bey n hücreler n n manyet k alanlar sentez ne gönder r ve
bağlar. Unutulmasın k bütün bunlarda y ne yüksek tes rler n
yardımları vardır. Bu bey n hücreler ne bağlanmış olan tes r
alanlarına nsanlar -n tel ğ n y ce b lmeks z n, sadece gözlemler ne
göre- şuur dem şlerd r. Fakat varlığın serbest kalan, bey n
hücreler ne bağlanmamış kısımları o nsanın çevres ndek lerce ve
kend s nce b l nmez kaldığından ona a t nsanlar açık b lg ler elde
edemem şlerd r.
***
Yalnız şu var k nsanı yöneten varlık b r bütündür. Her ne kadar
kend enerj ler n n küçük b r kısmını bey n hücres n n manyet k alanı
dışında bırakmışsa da y ne bütünlüğü ve tekâmülü cabı olarak bu
kısım da bedenden tamamen ayrılmış değ l, onunla sıkı b r l şk
hâl nded r. Bundan dolayı serbestl ğ tam değ ld r. Aslında bu k
kısmın arasındak sıkı l şk ler sayes nde o varlık dünyada bedene
bağlı kısımlarının, tekâmülü amaçlayan faal yetler nden faydalanır ve
böylece bedenlenmen n zorunluluğu yer n bulmuş olur.
***
Varlığın beden dışı durumu nsanların şuurlarına doğrudan
çarpmaz. Çünkü nsan ancak varlığın kend s ne gönderd ğ tes rler n
b r kısmıyla şuurlanır ve kend s n yarım yamalak drak etmeye
çalışır. Kend s ne gelmeyen kısımlarına a t bazı bel rs z sezg ler
bulunmakla beraber, bunlar hakkında açık b r drake sah p değ ld r.
İşte nsanların bazen der n b r ç denet m yoluyla sezeb ld kler ç
varlıkları, öz benl kler , öz varlıkları ded kler şeyler, beden n n
dışındak hak k varlığının n speten serbest durumlarıdır. Buna
n speten d yoruz çünkü o ne kadar serbest olsa y ne tekâmülüne a t
dünyadak vaz feler n n zorunluluğuyla beden n bütün durumlarını
tak p etmek, o durumların caplarını yer ne get rmek zorundadır. Bu
onun vaz fes d r. Beden n ölümüyle, bağlı olan kısımları bedenden
çözülmed kten sonra, serbest kalan kısmını da tam serbestl ğ yle
kullanamaz. Çünkü dolaylı olarak, yan bağlı olan kısımlarıyla,
beden n zorunluluklarından kend s n tamamıyla özgür kılamaz.
Bedene bağlı olan taraflarıyla bedenden aldığı zlen mler n -o ana
özgü tekâmül zorunluluklarına göre- s nd r lmes , sonuçlandırılarak
ruha yansıtılması g b onu, beden üzer ndek faal yetler yle da ma
meşgul edecek zorunlu uğraş alanları vardır.
***
Tekâmülün caplarından olarak varlık, kend s nde var olan
değerler n ve kazanımların pek az kısmını ara sıra beyne yansıtır.
İşte nsanlar varlıklarının bu serbest taraflarından, bey nler ne
yansıyan bu tes rlere -y ne n tel kler n pek anlamadan- d kkat
etm şler ve onları şuuraltı d ye fadelend rm şlerd r. Öyleyse
nsandak şuur; varlığın bedene, daha doğrusu bey n hücreler n n
oluşturduğu manyet k alanlar sentez ne doğrudan doğruya olan
bağlantısı le yansıyan kısımlarının görünümüdür. B r de varlığın -
ded ğ m z g b - beden dışındak drakî b r toplanma noktasında kalıp
beyn n manyet k alanına bağlanmamış kısımlarına a t şuur ötes
alanı vardır k bunu da k kısımda rdelemek gerek r. Bunlardan b r
şuuraltıdır. Bu alan, varlığın geçm ş hayatlarına a t zlen mler n
çeren kısımlardır. Şuurüstü ded ğ m z k nc kısım se varlığın,
serbest kalan tarafının devamlı olarak ruhundan ve d ğer varlıklardan
aldığı tes rler çermekted r. İşte şuurla şuurüstü l şk ler sonucunda,
nsanların ruhsal plandan d ğer varlıklardan aldıkları tes rlerle
şuurları arasında l şk ler ve alışver şler kurulur; bey n, aldığı ruhsal
tes rlerle şuurüstüne bağlanır. Yan şuurüstü kanaldan kend s ne
ruhan plana a t zlen mler gel r.
***
Öyleyse tes rler , asıl merkez olan şuur alanından alarak
kullanılmak üzere gerekl yerlere sevk eden sayısız s n r merkezler
vardır k bunlar esas şlevler bakımından b rer merkez değ l, b rer
stasyondur. Ve organ zmaya dağılan tes rler ayrı ayrı şlevler görse
b le bunların kaynakları b rd r ve da ma b rb rler yle l şk ler vardır.
Şuur ötes nden gelen tes rler, varlığın bey n hücreler n n manyet k
kanalına doğrudan doğruya bağlı bulunan alana nerler. Oradan da
tekâmülün caplarına göre, beden n yaşaması ç n gerekl olan
yerlerde kullanılmak üzere s n r stasyonlarına gönder l rler.
Demek k nsanlar hem varlıklarından gelen bu tes rlerle hem de
çevreler nden aldıkları tes rlerle da ma karşı karşıya
bulunmaktadırlar. İşte nsan, öz varlığından gelen tes rlerle
dünyadak çevres nden aldığı tes rler n denges ç nde yaşar.
***
Beden ölünce ne olur? İnsanların y ne yanlış olarak
dezenkarnasyon ded kler ölüm gerçekleş nce bey n hücreler n n
varlıkları bedenler n , yan enkarne oldukları bey n hücreler n terk
ederler. Fakat dağılmazlar. Çünkü artık beden terk etmes cap eden
varlık onlar üzer ndek tes r n beden n bıraktıktan sonra b le
kaldırmaz. O varlıkların manyet k alanlarına göndermekte devam
ett ğ tes rler yle onları spatyomda da da ma b r arada tutar ve tes r
altında bulundurur. Doğal olarak onlardan da tes r alır. Spatyomun lk
zamanlarında ler de açıklayacağımız g b , b r varlığın kend
ruhundan gelen tes rler dışında, yukarıdan, aşağıdan ve çevreden
gelen bütün tes rler ve bağlantılar kes l r. O yalnız kend varlığı ve
şuuraltının özell kle son hayatına a t zlen mler ç nde kuşatılır. Ve bu
sırada bey n hücreler n n varlıklarıyla sürekl olarak l şk de
olduğundan o varlıklarda da var olan dünyaya a t zlen mler
toplayarak onlardan kompoz syonlar yapab l r. Bu faal yet de
genell kle çok ıstıraplı olmasına rağmen kend s ne gerekl olan
denet m yapma olanağını ver r. Bu denet mle gerekl olan sonuçları
elde ett kten sonra tekrar kend s ne yukarılardan ve çevreden tes rler
gelerek uyandırılması ve drak n n arttırılması sağlanır. O zaman
hak k varlığını anlayab lecek duruma g rer. Bu sırada doğal olarak
bey n hücreler n n varlıkları da kend ler ne göre tekâmüller n yapmış
olurlar. Böylece uzun b rtakım uygulamalara ve süreçlere tab tutulup
yen den dünyaya g rme hazırlığını tamamladıktan sonra kend s ne,
dünyadak tekâmülüne en elver şl olan gen ş b r olanak alanı ç nde
hayatının şek ller n ve koşullarını seç m hakkı ver l r. Bu alanın, yan
kend s ne sunulan seç m alanının gen şl ğ onun drak ne göre
kazandığı özgürlük dereces ne bağlıdır. Eğer drak çok darsa bu
alan da onun ç n çok dar olur ve bazı durumlarda da hemen hemen
h ç yok denecek kadar kend s ne az b r seç m alanı bırakılır. Eğer
drak bütün dünyayı kapsamına alacak kadar gen şlem şse o zaman
da onun, dünyada tekrar bedenlenmes ne ve uygulama yapmasına
gerek kalmaz. İşte böylece o kend seç m özgürlüğü dereces ne göre
dünyadak çevres n hazırladıktan sonra, tes r altında bulundurduğu
bey n hücreler varlıklarını -manyet k alanlarına tes r ederek- ana
rahm nde oluşacak b r cen n n beyn n kurmak üzere o annen n
beden ne sevk eder. Ve daha önce açıkladığımız süreç yen den, yen
koşullar altında tekrar başlar.
***
Fakat h ç unutulmasın k bütün bu şler n lah düzene uygun olarak
yürümes şart olduğundan bunu sağlayan yüksek tes rler n ve
yönet c enerj karmaşıklarının da ma denet m ve gözet m -her yerde
olduğu g b - burada da vardır.
Şunu da bel rtmek ster z k da ma nsanı yöneten varlığın tes r
altındak bey n hücreler varlıkları elbette ona sonsuza kadar bağlı
kalmayacaklardır. Çünkü onlar da bu sayede b rer nsan beden n
bağımsız olarak yöneteb lecek gücü kazanab lmek ç n kend ler ne
gerekl olan hazırlıkları yapmaktadırlar. Ve hazırlıklarını
tamamladıkça b rer b rer kend ler n o varlığın tes r nden ayıracaklar
ve b r bey n hücres olmaktan kurtulacaklardır. Bunların da bağımsız
b rer nsan varlığı hâl ne g reb lmeler ç n dünyadan ayrılıp dünya
dışı çeş tl ara ortamlarda uygulamalar geç rmes gerekmekted r.
Ancak böylece b r nsan bütününü yöneteb lecek duruma geld kten
sonra, y ne b r nsanın bey n hücreler n n manyet k alanlar sentez ne
tes r ederek dünyadak tekâmüller n nsan hâl nde, yan nsan beden
aracılığıyla yapmaya başlarlar.
***
Bu b lg lerden sonra nsan varlığının bedenlenmes fades n bu
gen ş anlamda anlamak ve ete g rme demek olan enkarnasyon
kavramı g b dar b r çerçeve ç nde düşünmemek gerek r.
Enkarnasyon fades , zorla hücreler ç ne sevk ed lerek onlara
bağlanan daha bas t varlıklar hakkında kullanılab l r. Fakat nsan
varlığı ç n doğru değ ld r.
Öyleyse nsanın b r bedenle olan l şk s , onun bey n hücreler n n
manyet k alanına egemenl ğ ve bu araçla bütün organ zmasına
tes rler n göndermes şekl nde olmaktadır. Bu da o söz ett ğ m z
toplanma noktasından varlığın, bedene göndereceğ tes rler n n
büyük b r kısmı le sağlanmaktadır. Tes rler n az b r kısmı da beden
dışındak noktada az çok serbest olarak da ma bulunmaktadır.
***
Bedendek tes rler, beden yöneten varlığın denet m altında ve
yüksek tekâmül caplarına göre beden n bütün f z k, f zyoloj k,
b yoloj k ve ruhsal şlevler n yer ne get r rler. Burada h çb r şey zerre
kadar aksamaz. Bu tes rler n şlevler , evren n genel şlev nden ayrı
değ ld r. Onun büyük uyumu ç nde gerçekleş r ve o uyumun dışına
çıkamaz.
Zaten lah düzen bütün evren n durum ve hâller n o kadar
mükemmel b r uyum ç nde düzenlem ş, o kadar düzgün b r
mekan zmaya bağlamıştır k bütün sonsuz görünüşler ne rağmen,
evren olayları b r tek yürüyüş hâl nde akıp g der. Bu hak kat
göreb lenler ç n, b r tek beden ve bütün evren b rb r nden ayrılmayan
k mekan zmadır.
***
Bütün varlıklarıyla b rl kte evren n her zerres ne b r sürü tes r gel r.
M lyarlarca zerren n oluşturduğu b r c sme, m lyarlarca c sm n
oluşturduğu b r güneş s stem ne, m lyarlarca güneş s stem n n
oluşturduğu b r nebülöze ve sayısız nebülözler n oluşturduğu b r
âleme, sonunda h drojen real tes dışında y ne sayısız âlemlerden
oluşmuş evren bütününe gelen tes rler karmaşığının b r zerres n b le
nsan drak layıkıyla kavrayamaz.
İşte lah düzen n evrendek caplarını yer ne get ren, bu caplar
ç nde evren n uyumunu kuran ve onu kucaklayan bu tes rler b rl ğ d r
k bütün hareketler ve durumları meydana get r r ve ruhların evrenle
l şk s n ve tekâmül akışının zorunluluğunu açıklar.
***
Madde b leş mler n n çeş tl değ ş mler n n ve üst değerler
almalarının, maddeler n gel ş m nde ne kadar büyük roller aldığını
açıkladık. Ruhun evrenle bağlantısının tek amacı tekâmül olduğuna
göre, ruha h zmet eden varlığın bu değ ş mlerden yararlanması ve
bunun ç n de sayısız madde b leş mler yle karşılaşması zorunlu olur.
Madde b leş mler n n sayısız kürelerde, sayısız şek ller ve dereceler
vardır. B r küren n, özell kle yeryüzü küres g b madde oluşumları
çok zeng n olan küren n olanaklarından başka, y ne sayısız d ğer
küreler n madde b leş mler ne a t olanak zeng nl kler ruhların
tekâmüller ne yarayan bol malzemelerd r. Fakat b r varlığın bu
malzeme bolluğundan layıkıyla yararlanab lmes ç n b rb r nden çok
farklı ve dereceler çok değ ş k olan bu sayısız b leş mlerde
yaşadıktan sonra onları değ şt rmes ve üst kısımlara geçeb lmes ,
kend bulunduğu alt aşamada kullandığı madde b leş mler n
bırakması gerek r, aks hâlde yukarı b leş mlere ulaşamaz ve bas t
durumunda kalır. Oysa onun aslında bu madde b leş mler nde
uygulama yapmasının amacı da ma yukarılara ulaşmak ve böylece
h zmet ett ğ ruhun maddelerle olan tekâmül aşamalarının
tamamlanmasını sağlamaktır. Öyleyse b r varlık, ht yacına göre lk
önce b r küren n maddeler nden kurulmuş bedenle sıkı bağlantıya
geçecek, kend süpt l t treş mler yle onun her zerres ne egemen
olacak ve onu, bağlı olduğu ruhun ht yaçlarına göre kullanarak bu
sayede o küredek kaba madde b leş mler nden ve bu b leş mlerle
d ğer bedenler arasındak l şk lerden doğacak olay t treş mler n
drak kanalıyla ruha gönderecekt r k onun bedenle olan bu
bağlantısını nsanların enkarnasyon d ye s mlend rd kler n daha
önce söylem şt k.
Varlığın, bedende ş b tt kten sonra artık orada kalmasına gerek
ve ht yaç yoktur. Çünkü bu, kend tekâmülü aleyh ne olur. Bundan
dolayı ş b t nce varlık, beden terk edecek ve başka madde
b leş mler olanakları ç ne g recekt r. İşte b r varlık, b r beden n bütün
olanaklarından faydalandıktan sonra ondan daha üstün başka b r
madde karmaşığı koşulları ç nde de uygulamalara g r şmek
zorundadır. Fakat bu hâl n gerçekleşeb lmes ç n onun, lk madde
karmaşıkları koşullarından ayrılması, beden n terk etmes gerek r k
buna da nsanlar dezenkarnasyon ya da ölüm demekted rler.
***
Ölüm, lah düzen n uyumu altında, bel rl b r andak değer
farklanmasının m ktarsal b r fades d r. Yan b r dünya beden , dünya
hayatı boyunca h zmet ett ğ ruha, kend s nden beklenen h zmet
gereğ kadar gördükten sonra artık onun o ruha araçlık yapma amacı
ortadan kalkmış olur. Bunun sonucunda da o bedendek değerler n
azalması cap eder. Çünkü lah düzende gereğ kalmayan bütün
süreçlere son ver lmes zorunludur. İşte bu zorunlulukla, kend s n n
canlanmasına sebep olan varlık karşısında, bütün şlevler n
tamamlayıp artık şe yaramaz hâle gelm ş dünya beden ne yukarıdan
nen tes rler, yan değerler kes l r. Bu tes rler n kes lmes yle onun
b leş mler ndek hareketler n b r kısmı s l nmeye başlar. Bu sırada
aşağıdan gelen tes rler n de müdahales yle o beden artık esk şekl n
ve durumunu koruyamaz. Parçalanmaya ve dağılmaya başlar k bu
hâl n n tel olarak görünüşü ölümdür. Ve bu da bey ndek hücre
varlıklarının bedenler n terk etmeye başlamasıyla gerçekleş r. Çünkü
bey ndek hücreler n bedenler n terk ed şler , bu hücrelere egemen
olan varlığın bedenle olan lg s n kesmes demekt r.
Dünya hayatı boyunca bu bedenden yararlanmış olan varlığın,
sonrak gel ş m ve tekâmül aşamalarına devam edeb lmek ç n daha
üst tes rler n değer ve mekan zmaları sayes nde, daha uygun
b leş mlerle beslenmeye ve zeng nleşt r lmeye ht yacı vardır.
B r dünyadak bedenlenmeler ser s nde, varlığın ölümler ve
doğumları sürüp g tt kçe sonunda o dünyadak ş b ter. Böylece
orada sonsuza kadar terk ed lmes cap eden bedene a t üst tes rler n
m ktarı son defa olarak azaltılırken, d ğer taraftan ve aynı zamanda
kazanılması gereken başka b r âlem n beden ne a t tes r m ktarları ve
değerler çoğaltılır. Demek k ruhun tekâmülüne h zmet eden varlık
dünyadak son ölümüyle o ortamdan ayrılacak ve olanakları çok bol
ve kapsamlı b r üst ortama geçecekt r. Öyleyse nasıl b r ruhun
tekâmülü ç n evrendek onun süpt l maddesel aracının, yan
varlığının kaba b r kürede doğuşu b r cap ve zorunluluk se ruhun
sonrak tekâmülüne h zmet edeb lmes ç n bu süpt l varlığın ş ne
yaramayacak hâle gelm ş olan kaba ortamları terk ederek ht yaç
duyduğu daha üst ortamlara geçmes de o kadar kuvvetl b r cabın
zorunluluğu olur.
***
B r nsanın ölümüyle sonuçlanan bütün şek ller ve hâller,
hastalıklar, felçler, c nayetler, kazalar, doğa olayları sadece bu cap
zorunluluklarını, o varlığın sonrak gel ş m ve tekâmülüne en uygun
gelecek tarzda yer ne get rmek ç nd r. Bu hak kat öğrend kten sonra
artık ölümü ve ölüme sebep olan durumları b rer felaket saymanın
h çb r anlamı kalmaz. Buradak bütün dava, ölüm den len bu alt
ortamdan üst ortama geç ş sırasında nsanın alt ortamdayken, yan
dünyadayken kend s nden beklenen şler layıkıyla b t rm ş olması ve
başarıyla hayatını geç r rken kend s ne tek rehberl k eden v cdanının
yüksek real teler nden ayrılmamış olması gerek r. Böyle yaptıkça
hem o yüksek real telere uymakla doğru yolu kaybetmem ş olur hem
de v cdanının böylece daha ler gel ş mler n sağlayarak onun
güçlenen rehberl ğ nden o oranda çok faydalanmış olur. Öyleyse
dünyada v cdan, tekâmül yolunda nsanların en güçlü dayanağı ve
kurtarıcısıdır.
1 İç nde aynı c nsten b rçok öge bulunan, b rb r ne az çok aykırı b rçok şeyden oluşan,
mud l. MTİAD
2 Klas k ruhçulukta, ruhun maddesel bedenlerle bağlantı kurab lmes ç n oldukça nce b r
maddeden meydana gelm ş b r araca ht yacı vardır k buna “ruhu çevreleyen’’ anlamına
gelen per sp r sm ver lm şt r. MTİAD
3 Tekâmül, sözlük anlamı olgunlaşma, gel ş m ve evr m olan b r ter md r. Deneysel
sp r tüal zm n temel lkeler nden b r olan tekâmül ya da ruhsal tekâmül, bu alanda ruhsal
gel ş m anlamında kullanılmaktadır. Kısaca ruhların madde evren ndek görgü ve deney m n
arttırarak şuurunu ve b lg s n gen şletmes olarak tanımlanır. MTİAD
4 Real te, k ş n n duyuları ve yetenekler le anlayab ld ğ , lg kurab ld ğ varlık hakkındak
kanısı ya da bu kanısının hak kat karşısındak durumu olarak tanımlanır. Her b rey ç n
algıladığı ortam onun real tes d r, algıladıklarından çıkarttığı sonuçlardan oluşan genel
kanısı, görüşü onun ç n b r real ted r. Fakat her real te görecel d r, hak kate kıyasla eks kt r.
K tabın lerleyen sayfalarında real te konusu anlatılmaktadır. MTİAD
5 Meleke: İnsanda bulunan, b r şey yapab lme yeteneğ , yet . MTİAD
6 Süpt l, yoğunluğu az ve nce olan anlamında kullanılır. MTİAD
7 Düal te, doğadak , evrendek karşıtlık ve b rb r n tamamlayıcılık lkes n fade eden
genel b r ter md r. Genell kle y le kötü, v cdan le nefsan yet, özgec l k le benc ll k, olumlu
le olumsuz g b zıt unsurların bulunduğu f z ksel ortamı fade etmek üzere kullanıldığı
görülmekted r. MTİAD
8 İmgeleme ya da maj nasyon, b r şey ruhta canlandırmak, b ç mlend rmekt r. Bu, ruhun
madde üzer ndek etk etme gücü le başa baş g der. Ruh etk etme gücü le b r nesneye
şek l vermek sted ğ zaman bunu mgeleme melekes n n yardımıyla yapar. İmgelenen her
şey, f z k alem m zdek görünümler nden önce süpt l kozm k maddeler alem nde gerçekleş r.
MTİAD
9 100 no’lu element 1953 yılında sentoryum olarak s mlend r lmek üzereyken, yen b r
keşf n yapılması üzer ne ferm yum adıyla sınıflandırılmıştır ve bugünkü per yod k tabloda
ferm yum olarak geçmekted r. MTİAD
10 Ektoplazma, trans hal ne g rm ş medyomların vücutlarından, özell kle ağız, burun,
kulak g b organlarından çıktığı, havada yayıldığı, bazen gözle görüleb ld ğ ve elle
dokunulab ld ğ ler sürülen şek ls z süpt l maddelere ver len addır. MTİAD
11 Sözlük anlamıyla maddeleşme anlamına gelen bu ter m, b r ruhsal oturum sırasında
nsan şekl nde oluşan, görüleb l r ve dokunulab l r görüntüdür. MTİAD
12 Lat nce b r kel me olan medyom kel mes , “arada bulunan, ortadak ” anlamlarına gel r.
Paranormal, yan normal üstü yetenekler olan, bedens z varlıklarla let ş m kurab len k ş ler
olarak tanımlanmaktadır. MTİAD
13 Nefsan yet, maddeye bağlanan ruhta maddeye karşı oluşan çek m n tatm n hırsı ya
da madden n b r araç olduğunun unutularak amaç ed n lmes yle benc lce duyguları tatm n
etme hırsı olarak tanımlanır. MTİAD
14 Spatyom bedenden kes n olarak ayrılan ruhun geçt ğ mekândır. Bu mekân ruhun
mgelemeler ne ve serbest düşünces ne göre en uygun b ç mler oluşturacak b r yapıdadır.
MTİAD
DÜNYA, UYUMSUZLUK, UYUM
İnsan hayatında, v cdan şekl nde görülen gel ş m mekan zması,
yalnız bu aşamaya özgü değ ld r. O, dünyadak bütün varlıkların tab
oldukları b r gel ş m ve tekâmül hazırlığı mekan zmasıdır. Bundan
dolayı v cdanı layık olduğu bu genel değer yle tanımlamak ve
anlamak gerek r.
V cdan, varlıklar ç n bütün eylem ve hareketler n amacı demek
olan vaz fen n gerçekleşmes ne yönelm ş br hazırlık
mekan zmasıdır.
Bütün varlıkların amacı tekâmül olduğuna ve nsanlık
aşamasındak tekâmülün anlamı da dünya üstü vaz fe planına
hazırlanmak olduğuna göre, tanımı vaz feye hazırlık kavramına
dayanan v cdan mekan zmasının dünyada bütün varlıkları
kapsaması gerek r. D ğer taraftan drakle v cdanın gel ş m arasında
b rl k vardır. Oysa varlıkların gel ş m kademeler ne göre drakler çok
değ ş kt r. Öyleyse drakler farklı varlıklar arasında da v cdan
anlayışları ve v cdan uygulaması o oranda farklı olacaktır.
***
Ş md ye kadar v cdanın ancak nsan aşamasındak durumu
rdelenm ş, d ğer aşamalarına karşılık gelen durum ve hâller d kkate
alınmamıştır. Bu hâl nsanlara v cdanın, lk b tk hayatından nsan
hayatına kadar geçen aşamasının b rb r n tak p eden akışını
rdelemeye fırsat vermem şt r. Oysa v cdanın, dünya hayatı bütünü
ç nde rdelenmes , tekâmül b lg s n n daha y anlaşılması
bakımından gerekl d r. V cdanın genel ve kapsamlı şaret ç nde
rdelenmes düal te lkes ve değer farklanması ışığı altında yapılır.
***
Bütün âlem m zde her şey n düal te lkes ve değer farklanması
mekan zmasıyla meydana geld ğ n , h çb r zerren n, h çb r olayın ve
kavramın bu lke dışında kalamayacağını daha önce bütün
ayrıntısıyla açıklamıştık. İşte, dünyamızda tekâmül hazırlığının
kuvvetl b r mekan zması olan v cdan da bu lkeye tab
bulunmaktadır. Öyleyse v cdan, b r b r m düal ted r. B r m düal ten n
b rb r ne zıt k unsurdan oluştuğunu bel rtm şt k. V cdan düal tes n n
bu zıt unsurlarını açıklayacağız.
Herhang b r b r m düal ten n zıtlarının varlığı, onun şlev n
yapab lmes ç n şarttır. Zıtlar olmayınca o b r m n varlığının amacı
gerçekleşemez.
Öyleyse gel ş m sağlamaya yönel k v cdanın zıt unsurlarından b r ,
yan üst taraftak , vaz fe sezg s ne yönelm şt r. Buna karşılık d ğer
zıddı, yan alt unsuru da öncek n n vaz fe sezg s yolundak yürüyüş
hızını kesen b r nefsan yett r. Bundan dolayı b r nc s ne kısaca vaz fe
hazırlığı unsuru, k nc s ne de nefsan yet unsuru d yeceğ z.
Demek k dünyadak varlıkların vaz fe planına hazırlanmaları ç n
şleyen v cdan mekan zmasının b r s vaz feye, d ğer nefsan yete
yönelen b rb r ne zıt k unsuru vardır k bu k unsurun sürekl değer
farklanması sonucunda, yan zıtlardan b r s n n ya da d ğer n n daha
üstün değerler ve tes rler alması sonucunda meydana gelen
çatışmaları, mücadeleler , denge durumlarıyla v cdan mekan zması
çalışır. Ve varlıkların lerlemeler de bu denge durumlarına göre
çeş tl b ç mler n alırlar. Bu çatışmalar ve denge durumları dünya
varlıklarının bütün kademeler nde, o varlıkların çgüdü, sezg ve drak
güçler ne göre vardır.
***
İnsanlar b tk lerdek , hayvanlardak ve hatta b r kısım nsanlardak
bu düal ten n varlığını drak edemezler. Çünkü bu mekan zmanın,
nsanların anladığı anlamdak b ç m ancak nsanlarda görülür.
V cdanın bu b ç m alab lmes ç n drak n nsanlarda görünen
sev yeye ulaşması gerek r. Bundan dolayı nsanlığın altındak
kademelerde görünen gel ş m düal tes n n, nsanlardak v cdan
şekl ne benzerl ğ elbette olmayacaktır. Bununla beraber, dünyada az
çok bağımsız ve serbest duruma g rm ş en lkeller nden t baren
bütün varlıklarda bu gel ş m düal tes vardır. Ve onların -pek çok
yavaş da olsa- gel ş mler bu mekan zmanın şlemes ne bağlıdır.
Dünyada pek lkel hâlde bazı hayat atılımı kırıntıları, b tk beden n
kullanan varlıklarda görünmeye başladığından nsanın, drak n n
düal te lkes kapsamını onlara kadar uzatması mümkündür. Bununla
beraber, bu mekan zmanın nsanlarda görülen v cdan şekl ,
mükemmelleşm ş ve tam b ç m n almış olduğundan bu sm , onun
altındak varlıkları da kapsamına alarak z h nler karıştırmamak ç n
bütün varlıklar söz konusu olunca - nsanlardak g b - v cdan sm yle
değ l, gel ş m ya da tekâmül mekan zması sm altında
genelleşt rerek konuşmak uygun olur.
***
Ş md , gel ş m mekan zmasının gerekl bulduğu drak, özgürlük
kavramlarının dünyadak b tk ve hayvan g b bas t varlıklardak
karşılıklarını bel rtel m.
Bedenlenm ş olan her varlıkta drak ve özgürlüğün kend s ne özgü
en bas t ve lkel hâl vardır. Bunu yukarılarda açıklamıştık. Yalnız şu
var k lkel kademeler n drak ve radeler nsanların kabul ett ğ nden
bambaşka anlamları taşır. Hele b tk lerde bunlar h ssed lmeyecek
derecede bas tt r, lkeld r, sank çgüdüsel atılımlar hâl nded r k bu da
o aşamadak varlıkların hayat ht yaçlarına bol bol yeterl gelmekted r.
Öyleyse b tk ve hayvanlarda, nsanların tanıdığı v cdan şekl nde
olmamakla beraber, ona denk b r gel ş m düal tes vardır. Fakat bunu
nsanlık âlem ndek vaz fe-nefsan yet düal tes şekl nde düşünmemek
gerekt ğ n tekrarlıyoruz.
İlkel varlıkların sadece bas t b r gel ş m mekan zması olarak kabul
ett ğ m z bu düal ten n, en lkel çgüdülere ayarlanmış olacağı
doğaldır. Örneğ n, b tk ler ele alalım. B tk lerdek drak ve rade
özgürlüğü nsanlarınk ne oranla o kadar lkel ve bas tt r k bunun
nesnel olmaktan çok öznel karakter vardır. Ve bunu da nsan
drak n n kavrayab lmes hemen hemen mümkün değ ld r. İşte bu
yüzden onlardak gel ş m nsanlara tamamıyla mekan k b r yürüyüşe
tab ym ş g b görünür. Buradak durum aslında b r görünüşten
barett r. Çünkü bu aşamadak varlıklar kaba maddelerdek g b ,
yalnız ün teden gelen tes rlere tab ve onların maddede yaptıkları
hareketlere uymak zorunda değ ld rler. Bunlarda çgüdüsel atılım
ht yaçları bel rm ş ve bunun bas t uygulamaları da başlamıştır.
Gerçekten f z ktek kılcallık özell ğ ne uyarak topraktan gıdasını
kökler aracılığıyla alıp beden ne yayarken, onları beden nde
kullanması ve harcaması, nsanlara göre saklı deneb lecek kadar
lkel olan çgüdüsel atılımlarını göster r. Bu durum o b tk n n
yaşaması ç n kaba maddeye olan müdahales n n en bas t şekl n
fade eder. B tk n n d ğer yaşamsal şlevler hakkında da durum
böyled r. İşte ancak bu anlamı korumak koşuluyla b tk lerdek
gel ş m n otomat k olduğunu söylemektey z. Bundan dolayı onların
da çok bas t olmakla beraber, bu lkel canlılık durumlarına yetecek
kadar otomat k ve bas t müdahaleler n çeren b rer gel ş m
mekan zması vardır ve bu da b r b r m düal te ç nde gerçekleş r. İşte
bu b r m düal ten n nsan hayatındak adı v cdandır. Zaten bu görüşü
kabul etmezsek dünyadak bedenl lere özgü olan gel ş m
mekan zmasına göre b tk ler n ve hayvanların lerley ş n de
açıklayamayız. Hayvanlarda bu ş b raz daha açıktır. Çünkü onların
drak ve rade özgürlükler b raz daha, yan nsanların bakışlarına
çarpab lecek kadar gel şm ş bulunmaktadır. Bundan dolayı, gel ş me
l şk n bu b r m düal te mekan zmasının hayvanlardak gözlem n ufak
b r d kkat harcayarak yapmak b rçok k mse ç n mümkündür. B r
tarafa sopayı, d ğer tarafa kem k parçasını koyup da k s n n
ortasında serbest bırakılan -o sopanın tadını almış- b r köpek
şaşkına döner. Ruhunda, sopanın anısı canlanan bu köpeğ n kem ğe
saldırıp saldırmamak konusunda b r süre geç receğ kararsızlık onda
bas t, kısa b r ç mücadeles ne denk gel r. İşte bu durum, nsanlarda
v cdan düal tes ded ğ m z mekan zmanın ne kadar lkel durumda
olursa olsun, hayvanlardak şekl n ve şley ş tarzını göster r.
Hayvanlarda bu mekan zma otomat k olarak şler. Örneğ n açlık h ss ,
gıdasını arama vaz fes n engelleyen korku ya da tembell k
duygusunu yenmeye onu sevk eder. O bu duygusunu yener çünkü
gıdasını bulmak ç n etrafında araştırmalar yapmaya, çaba
göstermeye açlık durumu onu zorlar. Bu da ona, tıpkı nsanların
v cdan mekan zmasında olduğu g b , uygulama ç n b r sürü zem n ve
olanak hazırlar: Gıdasını bulamaz, aç kalır, g tt ğ yerlerde dayak yer,
hemc nsler yle boğuşur, sonunda öldürüleb l r. Bunlar o hayvanın
varlığında gel p geç c de olsa b r sürü otomat k çatışmalarla b r
arada bulunur. Aynı şek lde yukarıdan gelen ş ddetl tes rler, sevg
bağlantıları yen doğan yavrusunu beslemek ve büyütmek vaz fes n
ona yükler. Böylece, gelen bütün tes rler karşısında onun
göstereceğ çabalar, nsanlardak v cdan mekan zmasının
hayvanlarda deng olan b r m düal te le yürür k hayvanları otomat k
olarak nsanlardak v cdan düal tes ne bu b r m düal te hazırlar.
İnsanlara gel nce, burada aynı mekan zma doğal olarak daha
yüksek, yan drakl karakter yle v cdan den len b ç m n almaya
başlar. İnsanlıkta v cdan real tes n n hem otomat k hem yarı drakl
hem de az çok drakl olmak üzere üç aşaması da vardır.
Otomat k v cdan aşaması, nsanların henüz lk zamanlarına a tt r.
Bu nsanlara hatalı olarak, henüz v cdanları gel şmem şt r d yenler
bulunab l r. Fakat bu yargı v cdan düal tes ne a t verd ğ m z gen ş
kapsamlı b lg ç nde yanlıştır. Ve bu durum nsanlarda düal tey açık
olarak görememen n sonucudur. Bununla beraber, nsanlığın lk
kademeler ndek v cdan mekan zması ne kadar az bel rg n olursa
olsun ve ne kadar otomat k görünürse görünsün, hayvanlardak ne
göre y ne az çok drakl hareketlerle zeng nleşm şt r. Örneğ n, büyük
b r sevg bağı le yavrusuna bağlı olan lk nsan kademes kadınının
drak nde, analık yükümlülüğüne a t az çok kuvvetl duygular, sezg ler
ve hatta b lg kırıntıları vardır. O, çocuğunu, b r hayvanın yavrusunu
besled ğ g b , sade kör çgüdüler ne uyarak beslemez. Çocuğunun
hasta olmaması, rahatsız ed lmemes , ölmemes ç n aklı erd ğ kadar
önceden önlemler almanın ve o önlemlere göre bazı özver lere
katlanmanın gereğ n kabul eder, bu yolda çaba göster r. B raz
büyüyen çocuğunu -hayvanların yaptığı g b - s lk p atmaz. Y ne
aklının erd ğ , b lg s n n yett ğ kadar onun eğ t m ve öğret m yle de
meşgul olmanın gereğ n drak eder ve bu yolda çocuğuna karşı b r
analık borcuna a t yükümlülüğünün olduğu sezg s ne az çok varmış
olur. Bununla b rl kte o bunları yapmayab l r de!.. Yan lk
kademeler nde nsanlık otomat zm n hayvanlık âlem n n
otomat zm nden ayıran özgürlük ve serbestl k hâl , hayvanlarda var
olmayan sorumluluk duygusunun ve drak n n nsanlarda -b r sezg
hâl nde de olsa- doğmaya başladığını göster r. Bu sorumluluk
sezg s n n doğuşu, nsanlık gel ş m n n hızlanmasında etken olan en
öneml duyguların başlangıcıdır. Çünkü v cdan düal tes n n vaz feye
ve nefsan yete yönel k zıtları arasındak denge durumları üzer nde
bunun büyük roller olacaktır: Bu sayede sayısız sınavlar, sınamalar,
ıstıraplar, azaplar, gözlemler kısacası b r sürü olay drak alanında yer
alarak nsan varlığı - cap eden otomat zmlerle- vaz fe sezg s ne
hazırlanacaktır.
***
İnsanlık kademeler lerled kçe v cdan real tes ne a t duygular,
b lg ler ve drakler artar. O oranda özgürlükler n sınırı gen şler. Fakat
b r bakımdan da drak gen şled kçe nsan, yapması ve yapmaması
cap eden şeyler daha y sezmeye başlar, onlara uymak
zorunluluğunu duyar, böyle olunca da özgürlüğünü y ne b zzat
kend s sınırlamak zorunluluğunu duymaya başlar. Böylece v cdan
mekan zması g tt kçe daha y drak ed l r ve nsan o oranda
otomat zmden kurtulur k bu da onun adım adım vaz fe sezg s ne
yaklaşmasını sağlar. Sonunda oldukça uzun b r süre sonra v cdan
düal tes n n dengeler vaz fe sezg s n n ve b lg s n n eş ğ ne dayanır.
***
Varlıklara a t gel ş m mekan zmasının genel olarak şemasını
kısaca verd kten sonra, nsanlık hayatında onun nasıl şled ğ n , nasıl
şlemes gerekt ğ n ve ne şek lde gel ş mler kaydett ğ n açıklamaya
başlıyoruz.
İnsanlardak v cdan mekan zmasının gel ş m n tak p ederken
genell kle yapıldığı g b sevg , özver , nefsan yet, v cdan g b b rtakım
durum ve melekeler bel rl b r düzene tab tutarak sıralamak doğru
değ ld r. Örneğ n, lk önce özver aşaması gel r, sonra onu mutlaka b r
sevg ya da v cdan aşaması tak p eder g b mutlak b r sıra
düzenlemek yanlıştır. Sadece burada nsanların hayatı boyunca hem
b rb r ne zıt olan hem de b rb r n destekleyen, v cdanın vaz feye ve
nefsan yete yönel k unsurları b r bütünün k zıddı hâl nde karşı
karşıya yürüyüp g derler. Demek k dünyada vaz fe sezg s hazırlığını
yapan v cdan mekan zması bazen nefsan yet, bazen vaz fe
doğrultusuna yönelm ş k yönlü b r bütün hâl sunar ve yukarıda
saydığımız melekeler olumlu ve olumsuz taraflarında bu bütünün
ç nde, onun her kademes ne uygun durumlara ve ht yaçlara ayarlı
denge durumlarını alır k bu dengey sağlayan zıtlardan yukarıda
olanı vaz fe planına, aşağıda olanı nefsan yete yönelm şt r. Örneğ n,
başkalarını düşünmek duygusu vaz fe planına daha yaklaştırıcı b r
üst real te se onun karşısına zıt olarak d k len benc ll k nefsan yet alt
real tey oluşturur. Fakat unutulmasın k aslında bunların k s de b r
düal te ç nde, düal te lkes n n caplarıyla b rb r ne zıt n tel kler
gösteren aynı değer n k yönlü görünümünden başka şey değ ld r.
Bu zıtların anlamını, v cdan konusu üzer nde konuştukça daha y
anlatacağız. Demek k v cdan hem olumlu hem olumsuz taraflarıyla
tam b r b r m düal te hâl nde nsanın drak n vaz fe b lg s ne
yaklaştıran güçlü b r mekan zmadır. Bu mekan zma b tk
aşamasındak çgüdüler hayvan aşamasının otomat zm ne, hayvan
aşamasındak otomat zmler nsan hayatındak v cdan duygusu
aşamasına, nsanları se vaz fe sezg s ve b lg s drakler ne, yan
vaz fe planına hazırlar.
***
İnsanlık aşamasına gelen bu gel ş m mekan zması, nsanın az çok
bel ren drak ve rade özgürlüğüne terk ed lm şt r. Böylece nsan,
kullanmakla yükümlü olduğu drak ve rade özgürlüğüyle çabalarını
v cdan düal tes n n hang zıddına yönelt rse, hang zıdda daha fazla
değer yüklerse denge o zıddın leh ne olarak bozulur. Çünkü b r
madde b leş m ne yönelmek, ona tes r göndermek demekt r,
gönder len tes rler se b rer değerd r ve o tarafın leh ne olarak değer
farklanmasını gerekt r r.
***
Ş md v cdan mekan zmasının şley ş tarzı üzer nde duracağız.
V cdan düal tes n n olumlu ded ğ m z üst real tes yle, görecel olarak
olumsuz ded ğ m z alt nefsan yet real tes herhang b r gel ş m
kademes nde nsanda denge hâl nde bulunur. Yan bunların çerd ğ
değerler aralarındak statüyü korurlar. Yalnız buradak denge devamlı
olarak sab t kalmaz, her an bozulur. Fakat -daha önce söyled ğ m z
g b - bozulan bütün düal te dengeler da ma yen den kurulmaya,
denge durumuna gelmeye eğ l ml d r. Düal te lkes gereğ nce,
denges bozulmuş zıtlar asla o durumda kalamazlar. Hang tarafın
fazla değer almasıyla denge bozulmuşsa, dengen n tekrar kurulması
ç n, o zıttan zayıf olan tarafa b r değer akımı başlar. Bu da karşı
taraftak olumsuz olan zıddın değer sev yes n n olumlu zıddın değer
sev yes h zasına kadar yükselmes n gerekt r r. Böylece, aslında
yüksek değerler alarak sev yes n arttırmış olumlu tarafla olumsuz
taraf arasında kurulan yen denge sev yes öncek sev yeye göre
daha üstün b r duruma g rer k bu da o b r m düal ten n b r üst
kademeye geçm ş olması, yan v cdan mekan zmasındak drak n
vaz fe b lg s ne b raz daha yaklaşması demekt r. Buna karşılık
olumsuz zıdda, yan nefsan yete fazla değer gönder l rse ş öncek n n
aynı olmakla beraber doğrultu ters tarafa döner. Bu durumda b r m
düal te, yan v cdan b r kademe aşağıya doğru kaymaya başlar. Ve
v cdanın aşağılara kayması demek yüksek değerler nden
kaybetmeye başlaması demekt r k bu g b durumlarda nsanlar
görünüşe bakarak v cdan ses n boğmak, körletmek g b fadeler
kullanırlar. N tek m öncek durumda da v cdan ses n n
güçlenmes nden söz ederler.
Fakat genel tekâmül lkeler h çb r varlığın sürekl olarak aşağılara
doğru yuvarlanıp g tmes ne rıza göstermez. İş bu duruma gel rse,
yan eğer o nsan sürekl olarak olumsuz zıdda değerler gönder p
dengey hep aşağılara doğru kaydırarak drak ve rade özgürlüğünü
kötüye kullanmaktan kend s n kurtaramayacak duruma g rerse ona
yardımla yükümlü olan vaz fel varlıklar derhal gönderd kler kuvvetl
tes rlerle onu yuvarlanmaktan kurtarmak ç n zorunlu b r otomat zme
sevk ederler. Yan -aşağı yukarı lk nsan kademeler nde olduğu g b -
onun önüne b rtakım çek c ya da t c ağır olayları sürerek drak ve
rades n n sten len üst zıdda otomat k olarak yönelmes n sağlamaya
çalışırlar. Doğaldır k az çok zorlayıcı b r karakter taşıyan bu durum,
serbest radeyle olduğu g b , pek kolaylık ç nde olmaz. Tam ters ne
burada otomat zm n zorunluluklarından dolayı ortaya sürülecek
sayısız olayın genell kle ıstıraplı ve sıkıcı olan n tel kler o nsanın
rades n yola sokuncaya kadar ona b rçok zahmetler, azaplar, hatta
cap ed yorsa şkenceler ve ölümler hazırlar k böylece onun, kend
serbest hâl yle kullanamadığı rades sten len zıt tarafa
yöneleb lecek gücü kazansın.
***
Ş md , v cdanın vaz feye ve nefsan yete yönel k olan zıt
unsurlarına geçel m. Herhang br kademedek v cdan
mekan zmasında, b rb r ne zıt görünen k unsur b r nsanı, vaz fe
planının b lg ler ne hazırlayıcı n tel kte, aşağıdan yukarıya doğru
sıralanmış ve ht yaçların zorunluluk ve caplarına göre düzenlenm ş
real teler z nc r n n o kademeye özgü b rb r ne kenetl bulunan alt ve
üst k halkasıdır. Alttak halkayı oluşturan real teye nefsan yete,
üsttek ne de vaz feye yönelm ş d yoruz. Bu z nc r, aşağıdan yukarı,
geçm şten geleceğe doğru uzandığına göre altta olan nefsan yete
derken yaşanmış real tey , üst zıddı oluşturan vaz feye derken de
yaşanacak real tey kastetmektey z. Öyleyse v cdan mekan zması
unsurlarının her b r , nsan hayatının geç r lm ş ve geç r lecek olan
real teler n çermekted r. Devres n tamamlamış b r real te, vaz fe
planına nsanı b raz daha yaklaştırıcı n tel kte olan b r üst real ten n
önüne engel olarak d k l r. Ve zaten buna onun ç n nefsan yet
d yoruz. Fakat unutulmasın k o an ç n üsttek ne engel olan bu alt
real te, o üst v cdan kademes n hazırlamış olan b r öncek
kademen n üst real tes yd .
***
İnsanlar ç n real te, h sler n n lg l olduğu varoluşa nanmaları
demekt r. Öyleyse -h sler da ma değ şt ğ ne göre- sab t b r real te
yoktur. İdrakler gen şled kçe ve arttıkça h sler ve real teler de değ ş r
ve kapsamı artar. Demek k v cdan mekan zmasında aşağıdan
yukarıya yükselen ve değ şen real teler n durumu, varlığın vaz fe
planına doğru uzanış ve yürüyüşünün hızını göster r. Çünkü real teler
drakle beraber yürürler. İdrakler ne kadar artarsa real teler de o
oranda gen şler ve kapsamı artar. Yan h sler n lg l olduğu varoluşlar
çoğalır ve onları ben mseme, s nd rme güçler artar, böylece daha
yüksek ve ler real telere ulaşılır. B r dağa tırmanan adam dağın
etekler ndeyken karşısında ancak küçük b r araz parçasını göreb l r.
Dağa tırmanıp yükseld kçe gözler n n önünde açılan araz o oranda
gen şler. Ve dağın tepes ne çıktığı zaman ovayı bütün kapsamıyla
görür ve kavrar. İşte, drak yükseld kçe real teler n kapsamı da
böylece artar.
Real te aynı zamanda b r b lg d r. H sler lg lend r p de varlıklarına
nanılan şeyler duyulur ve b l n r. Öyleyse her kademe ve aşama ç n
sab t olan, değ şmeyen mutlak b r real te dünyada yoktur. Herkes n
kend ne özgü duyuş ve nanışları vardır. Bu duyuş ve nanışlara göre
de n tel kler ve kapsamları değ ş k real teler vardır. Aşağılarda
bulunan nsanların henüz real tes ne g rmem ş olan durumlar, üst
kademede bulunanlar ç n real te olab l rler. Aynı şek lde, real teler
yükseld kçe alt kademeler n bas t real teler n de kapsamları ç ne
alırlar. Yüksek real telere g ren bu bas t real teler onların kapsamı
ç nde yavaş yavaş er yerek kend k ml kler n kaybederler. Öyleyse
örneğ n, dağın eteğ ndeyken nsanın gördüğü b rkaç yüz
metrekarel k araz ç ndek ufak tefek ayrıntılar, g r nt ler, çıkıntılar,
hendekler, çalı çırpılar, ufak su b r k nt ler vb. dağın tepes ne
çıkıldıkça daha gen şleyen ufukların gen ş alanı ç nde yavaş yavaş
kaybolurlar. Fakat y ne onlar meydana gelen bu bütünün kurucu
unsurları, b rer parçası olarak o alanın ç nde kalırlar. Bundan dolayı
real teler b rb r ne eklenerek gen şled kçe esk real telere takılıp
kalmamak gerek r. Bunu yapmadıkça, eteklerden görünen b rkaç yüz
metrekarel k manzaranın ayrıntılarından ayrılmak stenmed kçe
yukarılara çıkmak ve manzarayı gen şletmek mümkün olmaz. Ve
tepelerden gözlemlenen k lometrelerce gen ş alanın
zeng nl kler nden, görkeml manzaralarından yararlanılamaz.
Aslında o k karışlık yere bağlı kaldıkça, bu manzaraları, bu
güzell kler aramak ht yacı da bel rmez. Öyleyse yükselmek ç n,
hedefe yaklaşmak ç n, kısaca vaz fe planına gerekl olan l yakatler ,
drakler kazanmanın yolunu tutmak ç n alt kademeler n
nefsan yetler ç nde gömülüp kalmamak ve onların ağırlıklarından
s lk n p kurtulmak gerek r.
***
Real telerden s lk n p kurtulmak, herhang b r real tey gel ş güzel
fırlatıp atarak olmaz. Burada şu noktanın y anlaşılması gerek r. B r
real ten n daha yüksek b r real teye yer n bırakması keyfî b r ş
değ ld r. Bu öncel kle b r gel ş m zorunluluğunun sonucudur. B r
real ten n terk ed l p daha üstün b r real teye geç leb lmes ç n o
real ten n bütün caplarına uyulması, egemen duruma geç lmes ve
onun y ce s nd r lmes gerek r, yan o real ten n sonuçlarının öz varlık
tarafından bütün caplarıyla ben msenm ş ve öz b lg hâl ne gelm ş
olması cap eder. Yoksa henüz ben msenmem ş ve s nd r lmem ş b r
real ten n v cdan mekan zmasındak esas yer , zaten o
mekan zmanın üst unsurudur. Çünkü o geç r lm ş değ l, henüz
geç r lmes gereken b r real ted r. Yan kazanılmış değ l, kazanılacak
b r real ted r. Bundan dolayı onun tam anlamıyla caplarına uyulması
gerek r k böylece o, geç r lm ş, yaşanmış b r unsur olarak k nc
plana, nefsan yet planına neb ls n. Bunu da bel rleyecek olan durum
ht yaçtır.
***
İnsan b r real tede tamamen yaşadıktan sonra orada kend s n
tatm n etmemeye başlayan noktalarla karşılaşınca ve daha üstünü
aramak ht yacını duyunca, artık ç nde bulunduğu real te k nc plana
düşmes gereken, nefsan yet hâl ne g ren b r unsur olur. İşte böylece
esk m ş, ger de bırakılması cap eden b r real teden s lk nmek ç n
yapılan mücadelelerden meydana gelen olaylar ve bu olaylardan
alınan dersler öz b lg n n sürekl olarak artmasına, drak n
gen şlemes ne ve sonuç olarak ruhun tekâmülüne sebep olmaktadır.
Böylece real teler aşağıdan yukarılara doğru sürüp g der. Yan
herhang b r kademen n vaz feye yönel k unsuru üst kademen n
nefsan yet unsurunu, nefsan yete yönel k unsuru da alt kademen n
vaz fe unsurunu oluşturur. Bu real teler n değ şmeyen b r sıra ç nde
b rb r n kovalamadığını tekrar edel m. K ş n n tekâmül ht yacına ve
drak kapas tes ne göre değ şerek b rb r n tak p eder. Burada b r
örnek verel m: İnt kam duygusuyla adam öldürmeye z n ver len
herhang b r kademe düşünülsün. Orada, babasını ya da akrabasını
öldüren b r kat lden, kan davası güderek öç almanın gereğ ne
nanmış ve bu ş bu nançla görev olarak kabullenm ş b r nsan
vardır. Bu nanç o kademen n b r b lg s , b r real tes d r. Fakat bunun
üstünde öyle b r b lg kademes daha var k orada, kend s ne kötülük
yapmış b r nsan hakkında nt kam duygusu beslemen n doğru
olmadığı ve bunun sorumluluk gerekt ren b r durum olduğu, buna
karşılık, kötülüklere da ma bağışlama ve hoşgörüyle karşılık
ver lmes gerekt ğ b lg s ve yargısı geçerl d r. Öncek kademede
yaşamış nsanın, kend real tes nden sıyrılıp üst kademe real tes ne
geçmes kararlaştırılmış ve bunun ç n de o tekrar dünyaya gelm ş
bulunsun. O nsan dünyaya gel rken kend s n esk real tes nden
kurtarmaya yardım edecek bütün mücadele olanaklarını planına
koymuştur. Fakat hâlâ esk real tes n n tes r altındadır. Öyleyse
dünyaya gel nce v cdan mekan zmasının olumsuz kutbunu oluşturan
nt kam nefsan yet real tes n n kuvvetl bağları karşısında o nsan
bağışlama, hoşgörü, hatta sevg telk n eden üst real teye
yanaşmayab l r. Ve böylece esk nt kam real tes nden kend s n
kurtarmakta güçlük çekmeye başlar. Bundan dolayı, eğer kend
kend ne kalırsa belk bütün hayatı boyunca yer nden
kımıldayamayacak ve üst kademeye geçemeyecekt r. Fakat bu
durumun asla böyle devam edemeyeceğ n daha önce de
söylem şt k. Ve b r b r m düal teye yukarıdan üst zıdda, aşağıdan da
alt zıdda gelecek m lyonlarca tes r n varlığından da söz etm şt k.
Üstel k b r de onun dünyaya gel rken ç z lm ş olan hayat planı vardır
k o, dünyada bu plana sadık kalacağına nasıl söz verm şse o plan
etrafında ona yardım etmekle vaz felenm ş yardımcı varlıklar da
vaz feler n elbette yapacaklardır. Bundan dolayı o nsanın üst
real telere ulaşması ç n ht yaç duyduğu kuvvetler n gel ş m
amacıyla ne yapılması gerek rse bu yardımcılar onları yapacaklardır.
İşte, bu yardım ve müdahalelerle o, esk real tes nden sökülür ve üst
kademen n bağışlama, hoşgörü ve şefkat b lg ler ne atlayarak esk
nt kam almak, adam öldürmek real tes nden vazgeçer. Öyleyse üst
real tey ben msemek, alt real ten n bağlarından çözülmekle mümkün
olur.
***
Real teler öz varlıkta sonuçlandırdıkları b lg bakımından
rdelen nce onların b rb rler n tamamladıklarını da unutmamak
gerek r. İşte bu bakımdan her real te b r üst real tey hazırlayarak
varılması gereken noktaya kadar z nc rleme g den b r bütünün
parçasıdır. Ve aslında b r nsan varlığının görgü ve deney m de bu
real teler n, öz varlıkta b lg hâl nde b r km ş zlen mler nden barett r.
Yan geçm ş b r real te gelecek real tey hazırlarken, gelecek
real ten n öz b lg ler ç nde o geçm ş real ten n de zlen m var olarak
kalır. Aslında böylece gelecek real teler geçm ş real teler n
sonuçlarını ç ne ala ala gen şler ve kapsamı artar ve varlığın görgü
ve deney mler n n artmasına sebep olur. Örneğ n, kaba benc ll k
real tes n n bulunduğu kademey dolduran b reysel benc ll k
nefsan yet , üst toplumsal b r plan real tes nde daha üstün ve
kapsamlı b r karakterde toplumsal benc ll k hâl n alır. Eğer b r nc
kademede b r nsan, yalnız b reysel çıkarları ç n çırpınıyorsa, k nc
kademede kend s ne bağlı küçük b r topluluğun, b r a len n çıkarları
ç n çalışmaya başlar. Ve bu benc ll k nefsan yet , kademeler
yükseld kçe b r toplumu, topluluğu, m llet , nsanlığı ve hatta bütün
varlıkları kapsayarak artar ve gen şler k oralara yöneld kçe artık ona
benc ll k değ l, başkalarını düşünmek demek cap eder. Bununla
beraber y ne o kend s nden b r üst real teye göre nefsan yet
durumunda kalır. Bu durum esk nefsan yetler n öz varlıktak
sonuçlarının yen elemanların sonuçlarıyla, yan üst zıtların
sonuçlarıyla beslene beslene kapsamı artan ve gel şen durumlarını
göster r. İşte, böyle b r üst real ten n karşısına d k lerek onun
kazanılması ç n çaba gerekt ren b r nefsan yet real tes aynı
zamanda bu üst real ten n ç ne karışıp daha yüksek k ml klerde
kaybolmaya aday durumdadır. Öyleyse en ler ve yüksek real teler n
öz b lg durumuna geçm ş sentezler ç nde lk real telere a t
nefsan yetler n o b lg lere uyum sağlamış ve lk n tel kler n orada
er tm ş sonuçları vardır.
***
Ş md , real teler n nsanları vaz fe planına nasıl hazırladıkları
sorunu üzer nde duracağız. İnsanın vaz fe planına geçecek olan
tarafı et yle, kem ğ yle, s n rler yle beden değ ld r. Beden, her dünya
hayatı devres n n sonunda bütün oluşumlarıyla b rl kte toprağa
gömülmek zorundadır. Bundan dolayı lk nsanlık hayatından t baren
nsan üstü b r plan olan vaz fe b lg s ne kadar yürüyen nsanın beden
değ l, başka b r tarafı vardır k o da daha önce açıkladığımız
varlığıdır. Yan tab olduğu b r ruha h zmet etmek ç n çeş tl maddeler
kullanarak bütün evren boyunca gel şe gel şe yürüyen varlığıdır.
Bedenler bu varlık ç n sadece b r araçtır. Öyleyse, bütün bu real teler
ve real teler oluşturan unsurlar nsan beden n değ l, onu kullanan
varlığı vaz fe planına hazırlamaktadır. Bunun da anlamı şudur k
nsan beyn ne göre değerlend r lm ş olan dünya real teler öz varlığa
aynı durum ve şek llerde geçemezler. Ve zaten böyle olmasaydı
bedene h ç gerek kalmaz, varlık dünyada doğrudan doğruya
yaşayab l rd . Öyleyse, nsan beyn n n değerlend rd ğ , dünyada
b ld ğ m z, gördüğümüz real teler n öz varlığa geçen ve onun
hazırlanması ç n geç r lmes gereken asıl değerler nelerd r?
Varlığa geçen bu değerler, dünya maddeler ne ayarlanmış olan
real teler n kaba hâl ve şek ller değ ld r. Bu değerler öz varlıkta, bu
real teler n meydana get rd kler , varlığın nce bünyes ne ve
ht yaçlarına uygun yüksek ve nce madde b leş mler hâl ndek
b rtakım sonuçlarıdır. Bunlara b rer zlen m demek de doğru olmaz.
Çünkü bu kel me burada tam anlamı fade etmemekted r. İşte,
n tel kler nsan drak ne göre pek bel rs z olan bu sonuçlar ya da
zlen mler varlıkların gel ş mler ne sebep olan der n zlerd r. Ve bu
zler n der nleşmes fades n n anlamı da o varlığa a t olan ve
tekâmülü sağlayan öz drak n gen şlemes ve kapsam kazanması
demekt r. Aslında öz drak, varlıkla eş olduğundan, drak n
gen şlemes ve kapsam kazanması demek b zzat varlığın gel şmes
demekt r.
***
Real teler n öz varlıktak oluşma tarzına gel nce, yaşanan real teler
ve bu real telere bağlı y ve kötü bütün olaylar nsanları çeş tl
görünüşler yle memnun eder ya da üzerken aslında bunlar, öz
varlıkta -o varlığın bünyes ne uygun değerlerle- nsanın
anlayamayacağı şek lde b rtakım b ç mlenmelere ve dönüşümlere
sebep olurlar. Böylece orada, çok yüksek madde sentezler ç nde,
dünyadak görünüşler nden bambaşka şek l ve tarzlarda g tt kçe
değerlenerek zeng nleşen nce b leş mler meydana get r rler. Bunlar
ruhların tekâmüller ne h zmet eden hak k öz b lg lerd r. Demek k
real teler n, kaba dünya maddeler arasında daha önce söyled ğ m z
maddesel şek ller ve durumları b rb r n kovalayıp hazırlayarak sürüp
g derken, onların öz varlıkta eşanlamlıları olan sonuçları da kaba
âleme özgü fadeler nden çok daha der n ve nce anlamlar hâl nde
b r ke b r ke öz b lg ler beslerler. Bunlar hak k tekâmül değerler d r.
Daha önce b lg s n verd ğ m z tekâmül değerler kavramını buradak
kavramla karşılaştıranlar, ruhların evrenden ne yolda
faydalandıklarına da r olan sezg ler n b raz daha gen şlet rler. Öz
b lg lerle gen şlem ş olan öz drak, yan beden ortamının üstündek
varlığa a t olan ve varlıkla evren sonuna kadar uzanan hak k drak,
dünyada dolaylı olarak, beden kanalıyla ç nde yaşadığı real teler n
kaba görünüş yollarından faydalanır. Ve böylece tab olduğu ruhun
tekâmülüne a t h zmetler ne devam eder. İşte bu b lg y ce
kavrandıktan sonra, real teler n hem unutulması hem yaşanması
fadeler n n anlamlarını b rb r ne karıştırarak karışıklığa ve şaşkınlığa
düşme olasılıkları ortadan kaldırılmış olur. Çünkü burada, olaylara
hedef olan k ekran vardır: Bunlardan b r s f z k ded ğ m z kaba
maddeler topluluğu, d ğer se bu topluluğu kullanarak b r ruha h zmet
eden nce ve karmaşık b r varlıktır. Beden n kabalığı, kaba real teler
almaya yarar, varlıktak öz b lg ler n artmasına olanak sağlar. İşte,
şler görülünce unutulması gerekenler, real teler n kaba bedenlere
h tap eden kaba görünüşler d r. Ve bu da zaten ler de
açıklayacağımız yüzeysel zaman drak n n b r zorunluluğudur. Çünkü
bu zorunluluğa göre yen b r değer n meydana geleb lmes ç n esk
değer n yer n ona bırakması cap eder. Buna karşılık, real teler n öz
varlığa h tap eden yönler , kaba görünüşler n n öz varlıktak
eşanlamları olan nce anlamlardır. Bunlar, daha önce söyled ğ m z
g b b rb r n hazırlayan ve b rb r ne eklenen değer parçalarıdır k bu
parçalar öz b lg sentez n gen şlet rler.
Tekrar ed yoruz, real teler n yaşanması ve unutulması konusunu
rdelerken nsan beyn ne, yüzeysel zaman drak ne göre kronoloj k
değer ve s stemlere bağlı olan maddesel anılarla bu real teler n
varlıkta der nleşm ş ve öz b lg sentez ne dah l olmuş zlen mler n
b rb r nden ayırt etmey unutmamalıdır. Çünkü yüzeysel zaman
caplarına tab olan beden ç n öncek ler n unutulması ne kadar
gerekl se ruhun tekâmülüyle lg l , küresel zaman drak nde yaşayan
varlık ç n de k nc ler n öz b lg ler arasında temelleşmes o kadar
doğal ve zorunludur. Ve hatta esas amacın cabıdır.
***
Ş md öz b lg ler n artmasını sağlayan v cdan mekan zmasının
düal teler arasındak l şk ler b raz daha nceleyeceğ z.
V cdan mekan zmasında, b r vaz feye, d ğer nefsan yete yönelm ş
k zıt görünümün, b rb r n tak p eden ve hazırlayan real telerden
oluştuğunu söylem şt k. Sırasına göre aynı real te hem nefsan yete
hem de vaz feye yöneleb lmekted r. Uyulması cap eden yerde
vaz feye, ger de bırakılması gereken yerde de nefsan yete yönel kt r.
Öyleyse, nefsan yetler n sonuçları, yan öz b lg ler, nasıl b rb r ne
takılarak geçm ş n zeng nl kler n meydana get r yor ve gelecekler
hazırlıyorsa gelecekler de öylece vaz fe planına yönelm ş olan daha
gelecekler n yollarını açmaktadırlar. Burada bu vaz fe ve nefsan yet
doğrultularına yönelm ş zıt unsurların b rb r ne göre durumlarını daha
maddesel değer benzerler yle açıklayab lmek ç n daha önce verm ş
olduğumuz mıknatıs çubuğu örneğ ne tekrar dönüyoruz. Bu çubuğu
(+) tarafı yukarı, (-) tarafı aşağı gelmek üzere çekül15 doğrultusunda
tutalım. Bu durumdayken çubuğun tam üst yarısı le alt yarısı
b rb r ne eş t m ktarda zıt mıknatıslığı çermekted r. Ş md bu çubuğu
üst tarafa doğru uzatırsak, yan ona üst taraftan mıknatıslık eklersek
denge bozulacağı ç n çubuğun nötür noktası yer nden oynar ve b raz
yukarı yüksel r. Çünkü (+) taraftan eklenen b r kısım mıknatıslıkla
(+)dan (-)ye doğru b r mıknatıslık akımı başlayacağından denge hattı
yukarıya çıkar. Bu uygulamayı alt taraftan yaparsak sonuç ters olur,
denge hattı b raz daha aşağı sev yeye kayar. Bu kaba b r örnekt r.
Fakat sezg vermes bakımından faydalıdır. Bu deney m göster yor k
b r (+), d ğer (-) şaretl olmasına rağmen çubuğun her k tarafındak
unsur aynı cevherd r. Doğal olarak mıknatıs çubuğu le sembol ze
ett ğ m z v cdan düal tes bu kadar bas t b r durum göstermez. Yan
onun unsurları arasında, mıknatıslık unsurlarıyla
karşılaştırılamayacak kadar büyük ve karmaşık farklar vardır.
Bundan dolayı buradak real te farkları, mıknatısın (+), (-)
kutuplarındak g b bas t değ ld r. Fakat v cdan mekan zmasının
şley ş ne a t kabaca b r sezg kazandırmak ç n bu örneğ ver yoruz.
İşte b r mıknatıs çubuğu le sembolleşt rd ğ m z v cdanı çekül
doğrultusunda tutarsak üst tarafta bulunan vaz feye yönel k unsuru
le alt tarafı ele geç ren nefsan yete yönel k unsuru denge
hâl ndeyken bu unsurların değer dereceler nsan drak karşısında,
yan y ne b zzat v cdan mekan zmasında b rb r ne eş tt r. Ve bunların
denge hattı da mıknatıs çubuğu sembolüne oranla tam ortadadır.
Eğer bu v cdan çubuğunu üst yarısından t baren yukarıya doğru
uzatırsak, yan üst tarafa, vaz fe real tes ne yakın parçalara değerler
eklersek çubuğun yükü o tarafa doğru artar. Ve esk denge hattı
aşağıda kalır. Bu durumda, vaz fe-nefsan yet yönler n n b rb r ne
karşı olan denge durumu bozulmuş olur. Fakat denge yasası bu
bozukluğa katlanamaz. Mıknatıslık olayında olduğu g b , denge
tekrar kuruluncaya kadar, değer artmış olan taraftan az değerl
tarafa, vaz fe tarafından nefsan yet tarafına doğru b r akım başlar. Bu
akım doğal olarak yüksek real ten n daha alt real teye bazı değer
parçalarının geçmes demekt r. Doğal olarak söz ett ğ m z bu
değerler -b raz yukarıda açıkladığımız g b - real ten n maddelere ve
şek llere a t bedene h tap eden yönü ç n değ l, öz b lg lerle lg l
varlığa h tap eden yönü ç nd r. Bunlar öz b lg değerler d r ve v cdan
mekan zmasının br sürü uygulamalarından sonra
gerçekleşmekted rler. Böylece, (+) taraftan (-) tarafa bu akımın
başlaması, bozulmuş olan denge hattının, öncek ne göre b raz daha
yüksek sev yede yen den kurulmasına sebep olur. Daha doğrusu
vaz fe unsuru değerler n n b r kısmı, nefsan yet unsurları arasına
karışarak nefsan yet sev yes n de b raz daha yükselt r. Böylel kle de
öz b lg sev yes ve öz b lg drak yukarılara doğru uzanır. Demek k
v cdan mekan zmasının vaz fe yönüne a t değerler arttıkça,
nefsan yet yönüne akan üst yönün değerler , nefsan yet yönünün
vaz fe yönüne doğru kaymasını ve k yön arasındak denge hattının
da vaz fe planı b lg ler ne doğru yükselmes n gerekt rmekted r.
***
Şunu bel rtmek ster z k b r nsanın dünya değerler drak
karşısında yapacağı ş, v cdan düal tes n n vaz feye yönel k olan
unsurunu beslemek, nefsan yet unsurunu ger ye atmak olmalıdır.
Çünkü vaz fe unsuruna değerler eklend kçe v cdan denges n n öz
varlıktak kazançları hızla yükselecek, nefsan yet unsurlarına
bağlanıp üst unsurlar hmal ed ld kçe de öz b lg ler n artması başka
kanallardan, uzun uzadıya geç r lecek ıstıraplı, zahmetl
uygulamalarla otomat k yürüyüşe tab olarak yavaşlayacaktır.
Öyleyse, gel ş m yolunu kısaltmak ve v cdan mekan zmalarının
zahmetl müdahale zorunluluklarını olab ld ğ nce azaltmak ç n bu
mekan zmanın üst ve alt unsurlarını b rb r nden ayırt edeb lecek drak
sev yes ne b r an önce ulaşmak gerek r k böylece üstlere
yönelmen n drak ve çabası mümkün olab ls n. Bunun ç n gel ş m
mekan zmasında önem bel rg n olan drak üzer nde durmamız
gerek yor.
***
Yukarıda, v cdan mekan zmasının, nsanlıktan öncek varlıklarda -
doğal olarak en lkel şek llerde- çgüdüsel düal teler hâl nde
olduğunu, nsanlık dereces ndek drakl b ç m n ancak nsanlık
hayatından t baren almaya başladığını bel rtm şt k. Bunun sebeb h ç
şüphes z, drak gücünün nsanlık sev yes ne özgü dereces ne er şm ş
olmasıdır. İnsanlık aşamasındak v cdan mekan zması draklere göre
ayarlanır. İnsanlar arasındak v cdan mekan zmasının gel ş m , en
bas t drak sev yes nden en yüksek drake kadar çeş tl kademeler
göster r. Bütün bunlar göster yor k nsanlıktak v cdan
mekan zmasının gel ş m nde drak n çok öneml b r durumu vardır.
Daha doğrusu v cdanın gel ş m drak n gel ş m demekt r. İdrak n çok
bas t çgüdüler hâl nde var olduğu lk dünya varlıklarında ancak o
sev yeye göre v cdan mekan zması vardır. Örneğ n, nsanların
dünyada lk varlık olarak tanıdıkları b tk lerde drak n en bas t hâl
olan otomat k çgüdüler bulunmaktadır. Ve bu da elbette nsanların
sah p oldukları drak kademeler nden çok uzak b r durum göster r. Bu
sebepten dolayı onlara b r drak damgası da vurulamaz. Fakat bu
çgüdüler o sev yedek varlıklarda, onların hayat caplarına yeterl
gelecek kadar drak n yer n tutmaktadırlar. Öyleyse drak n hak k
anlamı üzer nde duralım.
***
İdrak, madde evren nde sonsuz madde s stemler n b rb r ne
bağlayan b r güçtür. Fakat bu tanımı yaparken evrende her şeyde
olduğu g b , bu gücün de neden n n madde evren dışında olduğu
unutulmamalıdır. İşte bu güç sayes nde maddeler arasında l şk ler
kurulab l r. Ve bu l şk lerden de ruhların evren ç ndek semboller ,
yan s mgeler olan varlıklar meydana gel r. Aynı şek lde bu güçle
planlar arasındak l şk ler n karşılaştırılmasından gel ş mler ve
tekâmüller sağlanır. Burada drak konusunda fade ed lm ş büyük
hak katler vardır. Bu hak katlere nüfuz edeb lmek ç n, bu sözler n
üzer nde düşünmek gerek r.
***
İdrak hazırlayan lk unsurların, varlıkların lk oluşumu sırasında
nasıl meydana geld kler n açıklamıştık. Burada ruhlar, gel şm ş
h drojen n dağınık hâlde yaydığı enerj ler b r araya toplayarak bu
varlıkları oluşturuyorlardı. B rer yüksek t treş m karmaşığından baret
olan bu yüksek enerj lerle varlıkların meydana gelmes demek,
drak n en lkel hâl olan çgüdüler n, bu söz ed len dağınık enerj lerde
görünmeye başlaması demekt r. Burada bu varlıkları oluşturan
ruhlara k nc l yardımlar da yapılmaktadır. Çünkü daha önce
bel rtt ğ m z g b varlık kurulduğu andan t baren aslî tes rler n yer ne
k nc l ded ğ m z üstten ve yanlardan gelen tes rler geçer. Bu konuyu
b raz daha açıklayalım. İdrak, madde s stemler n b r araya toplayan
b r güçtür ded k. Buna göre, varlığın lk oluşumunda h drojen atomu
enerj ler artık öyle b r gel ş m kademes ne gelm ş olur k k nc l
tes rler n de yardımı sayes nde ruhlar, nsanların ancak drak kel mes
sembolüyle fade ett kler güçler n n en bas t hâl olan çgüdüler n ,
madden n bu kademedek durumlarından faydalanarak kullanab lme
olanaklarına kavuşmuş olurlar. Burada drak n nasıl başladığı
hakkında yeterl derecede b r b lg ver lmekted r.
Varlığın mayası drakt r. Ve lk oluşan varlık, lk anından t baren
d ğer daha bas t madde b leş mler n ve s stemler n , kend s nde var
olan bu mayanın, yan drak n yavaş yavaş gel ş m yle orantılı olarak
b rb r ne bağlamakta ve yen yen b leş mler ve s stemler meydana
get rmekted r. İdrak n doğuşu ve önem hakkında bu kadar sözü
yeterl görüyor ve onun v cdan mekan zmasındak rolüne geç yoruz.
***
Öncel kle şunu bel rtmek ster z k drak n v cdan
mekan zmasındak rolü, b zzat o mekan zmanın n tel ğ n n ç nded r.
Çünkü aslında v cdan mekan zmasının zıtları arasındak l şk ler n
kuruluş ve bağlanışları, drak mekan zmasıyla meydana gelmekte ve
hatta doğrudan doğruya drak n şlev ne a t b r ş bulunmaktadır.
Doğal olarak bu ş, varlığın lk oluşumu anında daha çok yardımcı
tes rler n müdahaleler yle olur ve yavaş yavaş, drak gel şt kçe bu
müdahaleler azalır, varlığın egemenl ğ bel r r ve drak n ler gel ş m
durumlarında o artık v cdana tamamıyla egemen olur. V cdan
real teler n n b rb r yle olan l şk ler n n y takd r ed lmes , yukarılara
doğru yükselt c n tel kte olan vaz fe unsurlarının nefsan yetlerden
ayırt ed l p yüksek unsurlarla onları destekley c s stemler n kurulması
ve böylece v cdan mekan zması denges n n g tt kçe daha üst
kademelere yükselt lmes drak n şlev ne bağlı şlerd r. Öyleyse drak
ne kadar mükemmelleş rse onun bu şlev de o kadar y çalışır ve
sonuç olarak v cdan sev yes n n vaz fe b lg s ne doğru yaklaşması o
oranda kolaylaşır ve hızlanır. Örneğ n, böyle gen ş ve kapsamlı b r
drake sah p olan nsan artık çabalarını vaz fe unsuruna mı, yoksa
nefsan yet unsuruna mı çev rmes gerekeceğ n daha y b l r. Ve
olumlu olan vaz fe unsuruna uyduğu zaman ler ye doğru ne g b
yüksek madde b leş mler ve s stemler kurab leceğ n takd r etmeye
başlar k bu da onun vaz fe planına - drak yle- g tt kçe yaklaşması
demek olur. Buna karşılık, vaz fen n zıddı olan nefsan yet unsurunu
seçt ğ nde aşağılara doğru nd kçe v cdanın bünyes ndek yüksek
düzenl l şk lerde ne g b çözülmeler n, çöküntüler n meydana
geleceğ n ve böylece madden n gel ş m b leş mler zeng nl ğ nden ne
g b değerler n kaybed leceğ n de görür ve anlar. Çünkü bunların
takd r drak n, madde b leş mler ve s stemler arasındak kuruculuk
gücünün kapsamına g ren şlerd r.
Öyleyse drak öyle büyük b r güçtür k bütün hayatlar boyunca
vaz fe b lg s hazırlanışı yolunda geç receğ hazırlık kademeler nde,
v cdan düal tes tekn ğ ç nde, kend kend n n hem rehber hem de
hareket n sağlayandır. İşte bu da madde evren n n d ğer unsurları
arasında onun, ruha çok yakın b r araç durumunda olduğunu fade
eder.
***
Ş md , dünyadak vaz fe planına a t hazırlıklarda bu kadar öneml
roller alan drak ve v cdan mekan zmalarını besleyen öz b lg lere
gel yoruz. Öncel kle şunu söyleyel m k öz b lg ler, drak ve v cdanı
beslerken, kend ler de drak ve v cdan yoluyla zeng nleş rler.
Öz b lg ler, drak n b zzat kend s yle beraber, dış müdahaleler n
yardımlarıyla da değerler n arttırır. Bu dış yardımcı müdahaleler n,
öz b lg ler kuvvetlend rmeler konusuna gel nce, bu konuda daha
önce b raz b lg ver lm şt . Ş md o b lg ye tekrar dönüyoruz.
Öz b lg n n artmasına yardım eden müdahaleler, v cdan
karşısında, çeş tl madde b leş mler n n sayısız hâl ve durumlarından,
yan b r sürü olaydan yararlanarak hedefler ne ulaşırlar. Olaylar kaba
kıyas b lg s süzgec nden geçerek şuurdan şuurdışına çıkarlar ve
orada kalırlar. Bunlar öz varlığın emr altındadır. Ve nsanın o dünya
hayatı süres nce orada, şuurdışında bulunurlar. Bunlar henüz
şuuraltına geçmem şlerd r.
Olaylar doğrudan doğruya öz b lg durumuna geçemezler. Çünkü
bunların arasında henüz uyumsuzluk vardır. Şuurda gerçekleşen bu
olaylar, şuurdışındak n speten kaba maddesel zlen mlerle lk
karşılaştırmalı muhasebeler yapıldıktan sonra şuurdışına t l rler.
Bunlar öz varlığın emr altında bulunmakla beraber henüz onun öz
malı olmamışlardır, öz b lg hâl ne g rmem şlerd r. Şuurdışındak bu
b lg ler n öz b lg hâl ne geçeb lmeler ç n, öz b lg lere uyum
sağlamaları, öz b lg sentez ne dah l olab lecek duruma gelmeler
gerek r. Oysa bunların şuurdışındak karşılaştırmalı muhasebeler
şuuraltı b lg ler yle değ l, şuurdışı b lg ler yle yapılmıştır k bunlar da
öz b lg ler değ ld r.
Ölümden sonra spatyoma geç l nce varlığın dışarısıyla bütün
bağlantıları kes leceğ nden, bu b lg ler şuuraltı b lg ler yle
karşılaştırılarak varlık tarafından muhasebeler yapılacak,
muhasebeler yapıldıktan sonra şuuraltına geçerek varlığa mal
ed lecekt r. Çünkü bu uygulama şuuraltındak b lg lerle şuurdışındak
b lg ler uyum hâl ne get recek ve onları şuuraltı b lg ler n n sentezler
arasına karıştıracaktır.
Demek k bütün hayat boyunca şuurdışı kalan b lg ler, ancak ölüm
olayıyla büyük muhasebeden geçt kten sonra varlık tarafından tems l
ed l p şuuraltına g reb l rler. Şuurdışında b lg ler n nasıl toplandığına
gel nce, bunlar şuur tarafından drak ed len ya da ed lmeyen dünya
real teler n n uyku sırasında kabaca yapılacak v cdan karşısındak
kıyas b lg s mekan zmasına tab tutularak şuurdışına t lmes yoluyla
b r k rler.
***
Kısaca, drak ed ls n ya da ed lmes n, şuurun karşılaştığı olaylar,
şuurdışındak kıyas b lg ler yle sonuçlandırılırlar ve bu sonuçlar
şuurdışında kalırlar. Bunlar orada, varlığın henüz öz b lg ler hâl ne
g rmem şlerd r, bundan dolayı şuuraltına a t değ ld rler. Bununla
beraber bu b lg ler varlığın egemenl ğ altındadırlar ve cap ett kçe
şuur alanına çıkarılab l rler. Ve ancak ölümün ardından yapılan büyük
muhasebeden sonra şuuraltındak öz b lg yüküne karışırlar.
Öz b lg y besleyen kaynaklar ve yollar çok çeş tl d r. Bunların en
öneml ler nden bazılarını söyleyeceğ z. B lg , d n, m llet, a le g b
toplumsal durumlar ve bu durumları kuvvetlend ren hâller ve
sonunda doğrudan doğruya çeş tl kademelerde vaz fel varlıklar
tarafından nsanlara ve medyomlara ver len tebl ğler16, lhamlar,
b lg ler ve bütün bunlardan doğan olaylar, öz b lg y arttıran ve varlığı
vaz fe planı b lg s ne yaklaştıran kuvvetl malzemelerdend r. Bunlar
dünya real teler ç nde geç r l r ve ded ğ m z g b bazı
uygulamalardan sonra varlığın öz b lg dağarcığına karışır. Ş md
b raz öz b lg üzer nde duralım.
***
Öz b lg , en lkel devreden t baren geçm ş hayatlara a t elde ed len
kazanımların daha öncek kazanımlarla karşılaştırılması,
yargılanması sonucunda ulaşılan ve varlığın - nsanın değ l- malı
olan, nsanların drak edemeyecekler b rtakım der n zlen mlerd r.
Bunlar drak b ç mler yle b r taraftan h zmet nde bulundukları ruhun
tekâmülünü sağlarken, d ğer taraftan yen b lg lere zem n
hazırlayarak varlığın gel ş m alanını gen şlet rler. Bu kazanımlar,
dünya drak tekn ğ ç nde b rtakım durumlarla elde ed l r. Bu
durumları olay kavramı ç nde toplamak mümkündür. İnsan,
etrafındak olaylardan bazılarının ç nde b zzat yaşar, o olayların
kahramanı olur. Bazılarında da b zzat yaşamaz, onların ç nde
yaşayan d ğer nsanların ve varlıkların durumlarını yakın b r lg yle
tak p eder ve gözlemler. İşte nsanların dünyada hayatları caplarıyla
doğrudan çler nde yaşadıkları ya da dolaylı olarak başkalarında
gördükler olay b leş mler ne a t l şk ler dünya drak yle fade ed len
b lg ler n toplu olarak heps d r k bunlar, öz b lg den ayrı kavramlar ve
öz b lg ler n oluşumuna aracı olan malzemelerd r. Ancak bunların,
ölümün ardından spatyom hayatında geç recekler çeş tl
mekan zmalardan sonra öz varlığa geçen sonuçları ve zlen mler , öz
b lg hâl nde varlığın malı olurlar.
İşte daha önce açıkladığımız şuur, dünyanın kaba real teler yle,
daha doğrusu bu olaylarla doğrudan doğruya karşılaşarak dünyadan
yen b lg malzemeler n toplamaya devam eder. Öz b lg lerle
dünyada b lg d ye değer ver len olayların farklarını böylece
bel rtt kten sonra bunları b rb r ne karıştırmadan b lg kel mes n n
dünya d l ne göre anlamını kullanarak açıklamamıza devam
edeceğ z.
***
Dünyaya a t b lg ler n rdelenmes n kolaylaştırmak ç n b r ağaca
benzeterek onların doğrudan, yan olayların b zzat ç nde yaşanarak
elde ed lenler ne gövde b lg ler; dolaylı yan başkalarının
gözlemler yle elde ed lenler ne de dal b lg ler d yeb l r z k bunların
her k s de kend kapas teler ne göre öz b lg ler n gel ş m ne sebep
olan güçlü araçlardır. Örneğ n, el n ateşe sokmuş b r çocuğun yanık
ıstırabını b zzat duymasıyla ed nd ğ b lg onun ç n b r gövde b lg s
se d ğer b r çocuk arkadaşının el n yakmasından doğan
ıstıraplarının ve tepk ler n n gözlem yle elde ett ğ b lg de dal b lg
olur. Bu örnekle de öz b lg ler n oluşumunda gövde b lg ler n n dal
b lg lere göre daha kest rme yoldan sonuçlar vereb leceğ n anlatmış
oluyoruz. Bununla beraber, nsanların b zzat her olayın ç nde
yaşamalarına ve sadece doğrudan b lg ler almalarına olanak
bulunamaz. İşte bu olanaksızlıktan doğan eks kl kler dal b lg lerle
tamamlanır.
***
B lg ler öz b lg ler beslerken arada yardımcı bazı lkelerden kuvvet
alınır k bunlardan b r de nedensell k lkes d r.
Evrende h çb r olay sebeps z değ ld r. Evren n bütün olayları,
l şk ler , tes rleşmeler , kuruluşları, değ ş şler , dağılışları, kısacası
bütün madde b leş mler n n b ç mlenmeler , dönüşümler ve
b ç ms zleşmeler ; büyük tekâmül neden n n zorunluluklarıyla
b rb r n n neden ve sonucu hâl nde ve b rb r ne bağlı olarak meydana
gel r. İşte bu, evrendek büyük nedensell k lkes n n b r görünümüdür.
Zaten bu k tabın her noktasında, bütün hareketler n sebeplere
dayandığını ve sonuçlara vardığını fade etmektey z. Sebeps z ve
sonuçsuz h çb r oluş düşünülemez. Evrende bütün l şk ler n kuruluş
ve dağılışlarına a t mekan zmalar bu lkeye göre şlemekted rler.
H çb r olay başıboş ve bağımsız değ ld r. Her olay doğrudan ya da
dolaylı olarak d ğer olaylara bağlıdır. Böylece bütün evren, bütün
parçalarıyla büyük b r bağ şebekes yle örülmüştür k bu bağların
düğüm noktaları nedensell k lkes n n sebep-sonuç zorunluluklarıdır.
Her olay b r üsttek n n sonucu ve b r alttak n n neden d r. Hang olayın
sebeb görülmüyorsa bu durum, o olayın sebeb n n b l nmemes nden
ler gelmekted r.
***
Nedensell k lkes , olayların öz b lg ye dönüşümler nde en öneml
rolü alan drak n kullandığı kıyas b lg s n n kuvvetl b r dayanağıdır.
Nedensell k lkes hakkında yukarıdak kısa b lg y verd kten sonra,
drak le kıyas b lg s n n karşılıklı durumlarını bel rtmem z faydalı olur.
Kıyas b lg s , drak n nedensell k lkes ne uyması yoludur. İdrakler,
evrendek nedensell k lkes ne uyum sağlayab ld kler oranda
gel ş rler. Nedensell k lkes ne yabancı kalan drakler, evrendek
sonsuz b leş mler arasında var olan sonsuz l şk ler tay n ve takd r
etmekte o oranda güçsüzlük göster r ve o oranda da ger ve bas t
durumlarda kalırlar. Ateş el yle tutarsa el n n yanıp yanmayacağını
drak edemeyen b r çocuğa ateşle oynama yetk s ver lmez. Çünkü
onun drak henüz böyle b r şe layık duruma gelmem şt r. Onun
drak , bu maddeler n l şk ler ne a t nedensell k lkes ne henüz gereğ
kadar uyum sağlamamıştır. İşte bu uyumu sağlayacak şey, onun
kıyas b lg s olacaktır. Kıyas b lg s ne g rmek ç n o çocuk, el yle ateş
b rkaç defa tutma deney m n yapacak ve her defasında el
yanacaktır. Her el yandığında onun drak nde el ve ateş l şk ler ne
a t sebep ve sonuçlar hakkında yavaş yavaş b rtakım sezg ler
bel recek ve kıyas b lg ler n n yardımıyla bu sezg ler b lg hâl ne
geçecekt r. Böylece drak ve dolayısıyla öz b lg çer ğ artacaktır. Bu
uygulamaya görgü ve deney m d yoruz.
***
Verd ğ m z bu b lg ler göster yor k öz b lg ler arttıran nedensell k
lkes le kıyas b lg s , bu şlevler n ancak olaylar yoluyla yapmaktadır.
Olaylar olmayınca ne nedensell k lkes rdeleneb l r, ne kıyas b lg s
anlaşılab l r, ne de bunların b rb r ne bağlantısı söz konusu olab l r.
Öyleyse kıyas b lg s ne devam edeb lmek ç n lk önce olaylar
üzer nde durma zorunluluğu meydana gel yor.
B lg ler n ve öz b lg ler n elde ed lmes ve bunların sonucu olarak
da tekâmülün kazanılması ç n gerekl olan esaslı malzemelerden
b r s ve hatta b r nc s olaydır. Olayların ç nde doğrudan ya da
dolaylı olarak yaşamak gerekmekted r.
Olayların ortaya çıkması b rçok sebebe bağlıdır. Fakat her şeyden
önce olaylar sebep-sonuç yasası hükümler ne göre gerçekleş rler.
Aslında olayların öz b lg y doğurab lmeler de onlardak sebep-sonuç
l şk ler ne, drakler n kıyas yoluyla uyum sağlayab lme dereceler ne
bağlıdır. Ateş çocuğun el n yakar, çocuk bu ıstırabı duymuştur. Onun
ateşten el n n yanması, el yle ateş tutmasından ler gelm şt r. Eğer
çocuk bu yanık duygusu etrafında toplanan olaylar arasındak sebep-
sonuç bağlarını drak edeb l rse öz b lg bakımından onun alacağı
sonuç başka olur, edemezse y ne başka olur. Yan drak n bu
olaydak sebep-sonuç bağlantılarına uyumu oranında b lg ler ortaya
çıkar ve ruha yansır. B lg ler sağlayan olaylar o varlığın ht yacıyla
orantılı olarak yardımcı varlıklar tarafından düzenlen r ve nsanın
önüne konur ya da aynı sebeple y ne o varlığa, yardımcı varlıkların
gönderecekler tes rlerle yaptırtılır. O varlık bu olaylara b zzat kend s ,
kend hareketler yle sebep olur. Çünkü o nsanın b lg s n hazırlayan
bu olayların düzen ve sıralanışları tekâmülle lg l b r sürü b reysel ve
toplumsal planlara ve b r sürü düzene tab d r k bu düzenler de ancak
üstün drakler ve güçler tarafından yürütüleb l r.
İsten len herhang b r olayı b r nsana yaptırtmak ç n cap ett ğ
zaman yardımcı varlıklar, onun v cdanının nefsan yet unsurlarını
harekete geç r rler. Ya da onun karşısına kend seç m dışında olaylar
çıkartırlar ve böylece onu çeş tl hareketlere sevk ederler. Bu da
nefsan hareketler n n acı sonuçlarını onlara tattırmak ve bu sayede
nsanları kıyas b lg s ne götürerek öz b lg ler ne o yoldan değerler
hazırlamak ç nd r. Örneğ n b r nsan, eğer b r kat l n duyacağı
ıstırapları çekecekse, onun buna ht yacı varsa o nsanın önüne öyle
olaylar çıkartılır k o, bunların karşısında kend n tutamaz ve adam
öldürür. Demek k böyle sonucu çok ağır b r olaya onun b zzat sebep
olması, keyfî ya da rastgele meydana gelm ş b r ş değ ld r. Çünkü
yavaşlattığı gel ş m hazırlıklarını tekrar canlandırab lmes ç n gerekl
olan kıyas b lg s ne onun g reb lmes , olaylara ancak b zzat
kend s n n l yakat kazandığını drak edeb lmes oranında mümkün
olur. Bunu da sağlayacak olan şey onun b r adamı öldürmes d r. O bu
adamı öldürsün k o zamana kadar v cdanının vaz fe unsuruna,
nefsan yet unsurundan daha fazla değer vermeyen, daha doğrusu
buna yetmeyecek derecede zayıf olan b lg ve drak dağarcığı, bu
olay yüzünden g receğ kıyas b lg s yoluyla yeterl derecede güç
kazansın ve zeng nleşeb ls n ve artık ondan sonra da rades n vaz fe
unsuruna yönelterek gel ş m nde hız alma olanaklarına kavuşab ls n.
Varlığın buna benzer daha b nlerce ht yacı karşısında bu yardımlar
ve müdahaleler gerçekleşerek çeş tl olaylar ortaya çıkartılır. İşte
v cdan düal teler n n üst unsurlarına yönelmeye yeterl olacak
derecede kuvvetlenmem ş, daha doğrusu alt kademe b lg ler n n
tes rler nden kend ler n kurtaramamış ve v cdanlarının denge
sev yeler n yükseltmekte güçsüz kalmış nsanların karşılarına,
onların tekâmüller yle vaz fel olan yardımcı varlıklar böyle b r sürü
olay çıkartırlar ve onlar da bu olaylardan meydana gelm ş azap ve
ıstırapların tes r altında, g rd kler kıyas b lg s nden öneml dersler
alırlar k bu dersler n her b r onların öz b lg ler n n tohumlarını
atmaktadır. Böylece o varlık, drak n daha üst kademelerdek
real telere a t yüksek değerlere hazırlar ve gel ş r. Yan nsanüstü
aşamasının vaz fe b lg ler ne yaklaşır. Onun ç n çoktan ber nsanlar
arasında sınav, sınama d ye anılan bu ıstıraplı olaylara nsanlar -pek
de n tel kler n drak etmeden- b rer kurtarıcı etken gözüyle
bakmışlardır k doğrudur. N tek m b z de bu sınav ya da sınamaların
ya da deney mler n sonuçlarından çıkan derslere görgü ya da
gözlem d yoruz. Bunların her b r b rer tekâmül malzemes d r.
***
Gerek nedensell k lkes , gerek bu lken n ışığı altında olayların
akışları - nsanları bu olaylar ç nde doğrudan ya da dolaylı olarak
yaşayarak- b r kıyas b lg s ne götürür dem şt k. Gerçekten öz
b lg ler n artışında kıyas b lg s öneml b r unsur olarak bel rmekted r.
Kıyas b lg s n n en etk l yardımcısı acı ve ıstıraptır. Burada
ıstırabın da öz b lg y kazanmada öneml rolü olduğunu bel rtmek
gerek r. Şurası açıktır k kıyas b lg s , genell kle ıstırap yoluyla öz
b lg y ve drak beslemekted r. Spatyomda çek len ıstıraplar, şuurdışı
b lg ler n n muhasebeler sırasında varlıkların g recekler kıyas
b lg ler n n değerl yardımcılarıdır. Buna da r b r dünya örneğ
vereceğ z. Bu örnek, bu konunun bütün ncel kler n çermekted r.
Dünyada en güç yen len ve b rçok aşamaları dereces oranında
kapsayab len, b rçok sınavların, b rçok lerlemeler n, b rçok
ger lemeler n etken olan c ns yet benc ll ğ n ele alalım. B r adam sırf
et n n, s n rler n n arzularını yer ne get rmek ç n b r kadını
sevmekted r. Ve bu yoldan o, maddesel benc ll ğ n atlatma
durumundadır. Sevd ğ kadın b r gün ondan bıkar, b r başkasını
sever. İşte bu sınama karşısında bu adam sevg l s n öldürecek kadar
nefsan yet ne yen l r. Onun böylece göstereceğ tepk ler derece
derece aşamanın sonuna kadar değ şerek g der. Ş md , v cdanın az
çok lerlem ş aşamasında aynı durumdak başka b r adamı alalım.
Sevg l s onu terk etm ş ve b r başkasını sevmeye başlamıştır. V cdan
aşamasının yukarılarına doğru lerlemekte olan bu adam bunu
kırılmadan kabul edecek ve belk de o kadına bu konuda el nden
gelen yardımı yapmaktan da çek nmeyecekt r. İşte burada b r
c nayetle b r erdem n, b r benc ll kle başkalarını düşünmen n kıyası
karşı karşıyadır. C nayet şleyen adam, bu kıyasın b lg s ne eğer
kend drak yle varacak durumda değ lse (k mademk bu c nayet
şled , değ lm ş demekt r) o zaman dış müdahaleler n yardımı ona
gelmeye başlayacaktır k böylece o, bu kıyasın drak ne varab ls n.
Ve ancak bu kıyas b lg s yle sonuç ortaya çıkacak ve o adam
benc ll k nefsan yet n yenmek ç n gerekl olan çabayı
göstereb lecekt r. Şöyle k : O, c nayet n b r bıçakla şlem ş olsun.
C nayet n ardından b r hap shaneye kapatılacaktır. Burada kıyas
sınamalarının b r z nc r n sıralamak st yoruz. Bu adam lk önce
hap shanede, c nsel arzularını ve zevkler n tatm n edememe
ıstırabıyla zorak b r kıyasa g recekt r. Ateş karşısında el yanan b r
çocuk g b , y ne ateşe benzeyen tutkularının lk acı sonuçlarını bu
şek lde duymaya başlayacaktır. Böylece ıstıraplarına sebep olan
etken n ne olduğunu kend s ne öğreten b r kıyasla karşılaşacaktır. Bu
onu uslandırmadı d yel m. Mahkûm hap shanede yaşlanacak.
Hormonları, gücü, c nsel faal yetler zayıflayacak ve c ns yet şlev n
yapmakta güçsüz kalacak. Bu duruma gel nce, bu adam artık sırf
et ne ve s n rler ne özgü olan benc ll ğ n duymayacak ve ancak onu
mgeleyecekt r. Eğer öncek derslerden yeterl derecede ders
almadıysa, olayların verd ğ b lg lerden gereğ kadar
faydalanamadıysa o zaman bu mahkûmu b r kavgada başka b r
mahkûm bıçaklayacak ya da o öyle b r kaza geç recek k bıçak g b
s vr b r c s m onun vücuduna saplanacak. Ve bundan ş ddetl b r
maddesel ıstırap duyacak. Burada, örneğ m z n öznes gayet doğal
olarak zorlu b r kıyasa g recekt r. C ns yetten yoksun olduğu ç n
doğrudan doğruya et n n tutsağı değ ld r. Artık o real teden zorunlu
olarak geçm şt r. Üstel k b r kat l sınamasının anısını kıyas yoluyla
yaşatacak b r de kaza atlatmıştır. Artık bu durum karşısında bu
varlığın b r ders almaması ve gerekl b lg ler kazanmak ç n çaba
gösterme g r ş m nde bulunmaması mümkün olmaz.
Ş md b r de yukarıdak örneğ n nesnel b r gözlem n ver yoruz:
Orta yaşlı zeng n b r adam, sev şt ğ ve oynaştığı genç b r kızın,
kend s nden bıkıp yüz çev rmes üzer ne tekrar lg s n kazanab lmek
ç n yaptığı bütün g r ş mler n boşa g tt ğ n görünce ş zorbalığa
döktü, kızın yolunu beklemeye başladı ve yakalayınca da b r bıçak
le vücudunu 25-30 yer nden del k deş k ederek onu yere yıktı.
C nayet n ardından damdan kurtulan bu adam b r akıl hastanes nde
c nayet şlem ş del ler kısmına ayrılan yere kapatıldı ve on k yıl
orada kapalı kaldı. B r gün aynı kısımda oturan ve kend s le çok y
anlaşan azgın b r del n n geç rd ğ ruhsal b r kr z sırasında saldırısına
uğradı ve del , el ndek b r bahçe çapasıyla onun vücudunu 25-30
yer nden çapalayarak parça parça ett ve yere yıktı.
Bu gözlem de y ne bütün kıyasların sıralanışlarını göster yor.
Elbette, gerek ateşte el yanan çocuğun, gerek sevg l ler n tutkuları
yüzünden öldüren ve b r hap shanede, d ğer akıl hastanes nde,
daha önce şled kler c nayetler n benzerler yle karşılık görerek can
veren bu del kanlıların derece derece çekt kler ve çekecekler
ıstıraplar ve acılar, onları kuvvetl b rer kıyas b lg s ne sokacak ve bu
b lg de yukarıda şemasını ç zd ğ m z yoldan onların - ler kademelere
ulaşab lmeler ç n gerekl olan- öz b lg ler n ve drakler n
hazırlayacaktır.
***
Demek k b lg yle drak beraber yürümekted r. Bu bakımdan,
bunların gel ş m n b rl kte açıklamak gerek r. İdrakler n gel ş m nde k
yol vardır. B r nc s , nsanın kend bünyes dah l ndek durumları
nceleme konusu yaparak lerlemes d r. Buna drak n doğrudan
gel ş m der z. İk nc s drak n beden dışındak olayları
gözlemlemes yle, daha doğrusu kend s n n sebep olduğu olayları
rdeleme yoluyla olan lerley şt r. Buna da drak n dolaylı olarak
gel ş m der z. İdrak n dolaylı gel ş m nde kullanılan unsurların
başında nsanların görgü ve deney mler n arttıracak olan
etraflarındak , kend ler n n b zzat sebep olduğu olaylar, şler ve
eserler gel r k bunların çoğu dış tes rler n yardımlarıyla meydana
get r l r. Bu olaylar özell kle gel ş m n lk kademeler nde ağır, zahmetl ,
güç, ıstıraplı ve çok uzun vadel görünürler. B tmeyecek ve
tükenmeyecekm ş g b duygular oluştururlar. Bu sırada nsan
güçlükler ç nde çalışır, b r lokma gıdasını sağlamak ç n bütün hayatı
boyunca doğanın çeş tl olanaksızlıklarıyla boğuşur, canavarlarla,
kend c nsler yle d d ş r. Bu mücadelede bazen kazanır, genell kle
yen l r. Bunların azaplarını nefs nde duyar, böylece onun şkencel
hayatı yüzyıllar boyunca sürüp g der. Bütün bu olayların, nsanlardak
drak ve öz b lg ler nasıl besley p arttırdıklarını, gel ş m
mekan zmalarının dengeler n hang yollardan üst sev yelere
yükseltt kler n daha önce söyled ğ m z ç n onları burada tekrara
gerek görmed k. Böylece bu olaylar, b r taraftan öz b lg ler n
artmasına sebep olurken, d ğer taraftan da drakler , gel ş m
mekan zmalarına müdahaleye sevk ederler. Bu da yen yen
olayların, sınavların, deney m ve gözlemler n ortaya çıkmasına yol
açar ve böylece drak n yürüyüş temposu yavaş yavaş hızlanır.
İdrak arttıkça etraftak olayların anlamları daha fazla bel r r ve bu
sayede nsanın beyn ne a t madde b leş mler nden süzülen drak
t treş mler bu sayısız olaydan çeş tl sonuçlar çıkarmaya, olay
parçalarından türlü türlü b leş mler kurmaya başlar k bunlardan da
dünya b lg ler meydana gel r. İdrakler gel şt kçe bu b lg ler de artar ve
kapsamı gen şler. Böylece b lg ler çeş tl dallara ayrılır. Sanat,
edeb yat, b l m, tıp, felsefe, müz k, res m, ekonom , s yaset, d n g b
b r sürü b lg kolu meydana gel r. Bütün bunlar gel ş m
mekan zmasında artan drak n, olay maddeler nden kurduğu yen
madde b leş mler n n sonuçlarıdır. Ve doğal olarak tekâmülün ancak
dünyadak cap ve zorunluluklarını yer ne get rmek üzere dünyaya
özgü ve dünyada kalmak zorunda olan şeylerd r. Bunlar dünyayı
yöneten vaz fe planının tes rler ve denet mler altında gerçekleş r.
Öyleyse, dünyadayken öz drak n gen şlemes , onun aracı olarak
kullandığı beyne bağlı durumlarının karmaşıklaşması, zeng nleşmes
ve yüksek nce madde hâller ne doğru yen oluşumlara sah p
olmasıyla lg l d r.
Zaten ruhun tekâmülü ç n olay maddeler n n öz varlıkta meydana
get rd ğ sonuçların, yan öz b lg ler n, öz drak kanalıyla ruha
yansıması gerekt ğ n daha önce bel rtm şt k. Bundan dolayı, tekâmül
ht yacıyla dünyaya gelen b r varlık, dünya olayları olanaklarından
mümkün olduğu kadar fazla yararlanmaya çalışır. İdrak n bu
yararlanması hem beden n b ç m değ şt rmeler hem de beden n
yaşadığı âlem n sayısız madde değ ş mler sayes nde olur.
Bunlardan b r nc ye drak n doğrudan gel ş m , k nc ye dolaylı gel ş m
dem şt k. Doğrudan hâllerde drak doğrudan doğruya bedende
b ç mlenme, dönüşüm ve b ç ms zleşmeler meydana get rmekle
yaptığı uygulamalar sonucunda gel ş mler kaydederken, dolaylı
hâllerde de y ne b zzat drak n beden aracılığıyla yapacağı ya da üst
vaz fel ler n düzenleyeceğ sayısız dış olayların sonuçları üzer ndek
uygulamalarıyla gen şler.
Evren ç ndek bütün b ç mlenmeler ruhların ht yaçlarıyla ayarlıdır.
Ölçü dah l ndek dönüşümler çeş tl mekan zmalarla meydana gel r.
Dünyada çok nce b r madde hâl olan drak de böylece bu çeş tl
mekan zmalar ç nde doğrudan ve dolaylı olarak kend s n , ruha
h zmet edeb leceğ en uygun tarzda hazırlar. Bunun ç n de b zzat
kend beden ne ve beden aracılığıyla da dış âleme tes r ve
müdahale eder. Hem beden nde hem dış maddelerde meydana
get receğ gel ş mlerle kend gel ş m n ve öz b lg s n n artışını
sağlamış olur. Ve unutulmasın k bütün bu şler, daha önce uzun
uzadıya açıkladığımız tes rlerle, mekan zmalarla ve düal te lkes
tekn ğ yle meydana gelmekted r. Öz b lg ler n gel ş m n hızlandıran
ve besleyen unsurlardan b lg y açıkladıktan sonra, sevg unsuru
üzer nde de bazı b lg ler vereceğ z.
***
Gerçekten dünya hayatının b rçok olaylarına ve sınavlarına sebep
olan sevg , hem öz b lg n n oluşumunda hem de v cdanın gel ş m nde
doğrudan ve dolaylı yollarda rol alan en güçlü etkenlerden b r d r.
Sevg olmasaydı öz b lg y kazanma yolları ve v cdan
mekan zmasının olumlu ya da olumsuz yönlerde sonuçlar meydana
get rmes fırsatları oldukça azalmış ve sonuç olarak sınavlar,
deney mler, gözlemler ve kıyas b lg ler olanakları y ce sınırlanmış
olurdu. Çünkü sevg v cdanın hem üst unsurlarını destekleyerek
olumlu yollarda meydana get rd ğ olaylarla doğrudan doğruya, yan
şuurlu b r drakle öz b lg ler n çoğalmasına yardım eder hem de
v cdan mekan zmasının, cabında alt unsurlarını harekete geç r p
ortaya çıkmasına sebep olduğu ıstıraplı ve azaplı sonuçlardan doğan
kıyas b lg s yoluyla dolaylı ve otomat k olarak öz b lg n n artmasına
h zmet eder. Örneğ n nsanlardan b r n hap shaneye, d ğer n akıl
hastanes ne gönderen ve k s n n de öldürülerek kıyas b lg ler ne ve
b r sürü ıstıraplara sebep olan yukarıda söz ett ğ m z sevg ler -
aslında y ne olumlu olmakla beraber- olumsuz görünen yoldan
gerçekleşen tes rler yle, dolaylı gel ş mlere örnek oluştururlar.
Sevg n n öncek k örneğ nden başka olumlu şek lde tes r görülen b r
örneğ n de burada ver yoruz: Henüz deney ms z b r genç, b r kadını
büyük ve tem z amaçlarla sevmekted r. Kend s de v cdan
aşamasında oldukça lerlem ş b r durumdadır. Fakat kadın, nedense
sted ğ üstün n tel kler görmed ğ ç n onu reddetmekted r. Del kanlı
kadının beğen ve lg s n kend ne çekmek kararlılığıyla üstün
n tel kler n arttırmaya, kend s n değerlend rmeye çalışmak üzere
derhal şe koyulur. İlk önce bu şler sevg n n otomat zm yle yapar.
Başarısı arttıkça sevg n n kapsamı gen şlemeye ve anlamı
değ şmeye yönel r. Bu sayede kend n daha çok yet şt rme ht yacını
duyar, nsanlığa yararlı eserler meydana get rmeye çalışır. Herkes
sevmeye, herkes tarafından sev lmeye başlar. Sevg genelleş r ve lk
bas t tek yönlü b ç m n genel ve kapsamlı b r lg n n sonsuz yönler
ç nde kaybeder ve böylece o, lk sevg s yolunda yürürken
karşılaştığı b r sürü sonuçlarla öz b lg s n arttırır ve yüksek b r v cdan
denges sev yes nde akt f ve vaz fe b lg ler ne hazırlanmış b r varlık
hâl ne g rer.
***
Sevg den nce da ma onun dar anlamı üzer nde durmamak gerek r.
İnsanların anladıkları dar anlamdak sevg , gen ş b r sevg
kavramının gel ş m mekan zmasında aldığı büyük rolünün -öneml
olmakla beraber- küçük b r kısmıdır. Yan b z m burada kastett ğ m z
sevg n n sonsuz yönler ve şek ller vardır. Sevg n n v cdan
mekan zması, daha doğrusu gel ş m mekan zması karşısındak
roller n açıklarken bu gen ş anlamı üzer nde durmak gerek r. Ancak
böyle yapılırsa onun tekâmüldek tam değer bel rt lm ş olur. Öyleyse
böyle genel anlamdak sevg y açıklayalım.
Sevg , herhang b r şeye karşı duyulan çek md r. Dünyada her şey,
her real te yer ne ve adamına göre -her gel ş m kademes nde
bulunan- nsanları ve varlıkları çeş tl tarzda kend s ne çekeb l r.
Bundan dolayı her kademede, her şeye karşı sevg duyulab l r. İşte
sevg bu kadar genel ve kapsamlı b r konudur. Maddeler n b rb r ne
karşı gösterd kler f z kok mya lg ler b le, yüksek varlıklarda görülen
sevg n n belk en maddesel ve lkel b r hazırlığıdır k bu, o aşamadak
varlıkların kend ler ne özgü ht yaç ve zorunluluklarının b rer cabıdır.
B tk ler n, gıdalarını dışarıdan bünyeler ne almaları, havanın
karbonunu, oks jen n çekerek kend öz sularına karıştırmaları ve
hatta bazılarının güneşe karşı dönmeler , hayvanları çler ne çek p
s nd rmeler genell kle f z kok mya görünüşlerde görünen bu çek m n
çeş tl çgüdüler n tel ğ ndek ortaya çıkışlarıdır.
Sevg n n b tk lerde bas t ve çeş tl mekan zmalarla görünen bu
çek m hâller n n, hayvanlarda daha az maddeselleşm ş ve az çok
nsanlarınk ne yaklaşmış durumlarını görmeye başlarız. Hayvanlarda
yavru, eş, a le, arkadaş, hatta hemc nsler n n dışındak lerle dostluk
bağlarının bazen tamamen sevg manzarasını alan çeş tlemeler n
gözlemlemek mümkündür. İnsanlara gel nce, oldukça gen ş b r
drakle duyulan sevg n n yüksek ve zeng n görünümler bu aşamada
meydana çıkar.
***
Burada sevg n n n tel ğ n b raz daha açıklamamız gerek r.
Sevg n n bedenle l şk ler n daha y açıklayab lmek ç n bu k tabın
baş taraflarındak madde b leş mler b lg s n b r daha gözden
geç rmek faydalı olur. Her şeyden önce şunu açıkça bel rtmek ster z
k b r duygu d ye b l nen sevg unsurunun bedendek oluşum
mekan zmasına a t vereceğ m z b lg ler daha önce de söyled ğ m z
g b , bedende ortaya çıkan ve ruhsal den len bütün h sler n ve
tutkuların da oluşumlarını kapsamı ç ne alır. Bu b lg n n ışığı altında,
bedende var olan bütün duyguların bedendek oluşumlarını ve
bedenle olan l şk ler n açıklamak mümkün olur.
İnsanlığın gel ş m kademeler nde en yüksek b ç m n bulan sevg ,
beden n çok nce b r kısım madde b leş mler n n yaydıkları yüksek ve
süpt l t treş mler n, enerj ler n görünümler nden barett r. B r nsanın
gerek kend görgü ve deney mler n n, yan öz b lg ler n n ve plan
uygulamalarının cap ve sonuçlarıyla, gerek doğrudan doğruya b r
sınav konusu olarak, vaz fel varlıkların müdahaleler yle beyn n n bell
kısımlarında öyle yüksek ve nce düzenlerde b rtakım madde
b leş mler ve s stemler oluşmaya başlar k bu nce b leş mler n
yaydıkları t treş mler ve enerj ler onun etrafında çok kuvvetl ve çek c
b r alan, b r manyet k alan meydana get r rler. Yalnız burada
kel meler n fadelend receğ kaba anlamlara bakıp bu sözlerden,
sıradan b r mıknatıs akımını kastett ğ m z anlamını çıkarmamak
gerek r. Bunlar, tanıdığımız mıknatıslık dalgalarından çok nce ve
onlarla kıyaslanamayacak derecede yüksek n tel kted r. İşte bu alan,
kend s yle sempat ze olab lecek b rçok d ğer t treş mler çeker. Ve
aynı yoldan o d ğer t treş mler n tab oldukları manyet k alanlar
tarafından çek l r. İşte bedenler n b rb r n sevmeler ve b rb r
tarafından sev lmeler kel meler n n fade ett ğ anlamlar budur.
Bedenlerde şu ya da bu capla oluşan bu nce madde b leş mler
devam ett kçe yaydıkları t treş mler de devam eder. Bunlar
değ şt kçe, bu değ ş m n şek l ve dereces ne göre t treş mler n
n tel kler ve ş ddetler de değ ş r. Bu b leş mler dağılınca t treş mler
de ortada kalmaz ve sevg görünümü de b ter. Bütün bu şler n,
caplara göre yukarıdan gelen tes rlerle olduğu b l n r.
Ş md b r de bunun ters n düşünel m. D ğer b r nsan var...Onun
beden de aynı tarzda fakat başka düzenler dah l nde y ne b rtakım
nce madde b leş mler kurmaktadır. Bunlar, d ğer kaba f z kok mya
madde b leş mler ne oranla b r hayl nce ve süpt l olmalarına rağmen
öncek sevg b leş mler ne oranla kabadırlar. İşte bunların yaydıkları
t treş mler de ant pat ve nefret t treş mler d r. Bunlar da etraflarından,
lg lend kler nefret ve ant pat duygusu t treş mler n aldıkları g b ,
kend ler de onlara aynı t treş mler gönder rler. Böylece b r nc ler n
bütün bedenler nden sempat k yayın çıkarken, k nc ler n
bedenler nden sürekl olarak ant pat k dalgalar etrafa yayılır.
İncel kler ve güçler daha üstün olan sempat k yayın, ant pat k yayını
yapan madde b leş mler ne çevr l rse, onlardan çok kuvvetl olan bu
t treş mler o b leş mler s l p dağıtab l rler. Bu sebepten dolayı
sevenler ve sev leb lenler, düşman olan ve k n besleyenlerden çok
daha güçlü ve etk n durumdadırlar. Bunlar toplumsal yoldak gel ş m
uygulamasında şe yarayacak çok faydalı b lg lerd r.
***
Sevg -olumlu ya da olumsuz yollarda kullanıldığına göre- v cdan
mekan zmasında sonsuz olay çeş tlemeler ne sebep olarak öz
b lg ler arttıran öneml b r gel ş m aracıdır. Ve bu bakımdan o da
nsan hayatındak d ğer bütün güçlerde olduğu g b , bedenlenmey
zorunlu kılan ht yaç ve caplara göre devam eder, zamanı gel nce
dağılır ya da yozlaşır. Ve bütün bu durumlardan varlıklar öz b lg
dağarcıklarını doldururlar, ruhlar faydalanırlar.
Böylece, sevg yüksek yönüyle güç ve karakter ne göre, v cdanın
da ma üst unsurlarıyla sempat ze olmaya eğ l m olduğundan, onun
denge hattının sürekl olarak yükselmes ne sebep olur. Yeter k bu
sevg t treş mler ne çeş tl sebeplerden ve özell kle bazı zorunlu ve
gerekl sınav ve gözlem ht yaçlarından dolayı daha bas t ve kaba
b leş mler n ağır yayını karışmış olmasın. Örneğ n, bunlardan
kıskançlık, benc ll k, gurur, özsaygı, kabadayılık, para ve şöhret
hırsları g b sevg y zeh rley c b r sürü d ğer kaba madde b leş m
sevg b leş mler ne karışab l r. Böylece bu kaba madde
b leş mler nden çıkan ve beden n nce sevg b leş mler ne devamlı
olarak kuvvetle ve ş ddetle yönelen tes rler yavaş yavaş sevg
b leş mler ne etk ederek onların üst değerler n kısmen s lmeye ve
sonuçta bu b leş mler yozlaştırmaya başlarlar k bu durumda o
b leş mlerden yayılan bulanık, karışık ve ağırlaşmış enerj ler, daha alt
real telerle bağdaşmaya başlayacaklarından -bu g b durumlarda
da ma gerçekleşeceğ g b - v cdan mekan zmasının otomat k olarak
şlemeler n n sonuçlandıracağı b rtakım ıstıraplı olaylara yol açar.
***
Sevg , v cdan mekan zmasına türlü çeş tlemeler yle karışır. Çünkü
onun b r kısmı v cdanın vaz feye yönel k, d ğer kısmı nefsan yete
yönel k olan b r sürü yönü vardır. Özell kle nsanlığın lk
kademeler nde sevg n n benc ll kle karışık yönler egemen
durumdadır. Bu kaba b leş mlerle karışmış sevg şek ller nden
yukarıda b raz söz etm şt k. Bunlar b r sürü zahmetlere, sıkıntılara,
ıstırap ve azaplara varan sonuçlara yol açarlar. Bazen de sevg saf
ve yüksek görünümler yle doğrudan doğruya üst real telere nsanı
ulaştırır. Onun bu yönünde özell kle feragat, özver , başkalarını
düşünmek, yardım, şefkat g b gel ş m hızlandırıcı yüksek, nce d ğer
madde b leş mler n n de görünümler vardır. Bunun da örneğ n
yukarıda verm şt k.
Sevg olumlu yolda başkalarını düşünmek yönüyle v cdanın
vaz feye yönel k unsurlarını destekler ve gel ş m mekan zmasında
hızlı ve drakl b r yürüyüşü sağlarken, benc ll k yönüyle de nefsan yet
unsurlarını harekete geç ren olumsuz güçler yle gel ş m n yürüyüş
temposunu ağırlaştırır ve zahmetl , ıstıraplı koşullar ç ne nsanı
sokar. Böylece her k durumda da öz b lg n n artmasına b rb r ne zıt
yollardan sebep olur. Örneğ n, sevg le b r nsana yardım ed l r,
den ze düşen b r s n kurtarmak ç n özver göster l r, aç kalan b r
k mse doyurulur, ağlayan gözyaşları d nd r l r ve bütün bunların
sonunda nsana b r ferahlık, b r huzur, hatta mutluluk duygusu gel r.
Bu da hızlı b r gel ş m n şuurdak görünümüdür. Buna karşılık, sevg
ç n b rçok kalp kırılır, b r hanet n cezası ver l r, b r rak b n vücudunun
ortadan kaldırılması düşünülür, başkasına kötülük yapılır ve sonuçta
nsanda gücenme, huzursuzluk ve sıkıntı başlar. Bu da ağırlaşmış b r
gel ş m n nsan üzer ndek baskısını fade eder. B r nc gruptak ler,
v cdan mekan zmasının nasıl yüksek unsurlarına yönel k güçler se
k nc gruptak ler de nefsan yet real teler n o kadar besley c ger
etkenlerd r. Bunların her k s de gel ş m kademeler ne göre
nsanlarda bulunab l r. Ve ona göre de sonuçlar doğurur.
Öyleyse, kademeler ne kadar aşağılarda se o kademedek
sevg ye karışan benc ll k malzemeler ve t treş mler de o kadar fazla
olur. Tam ters ne gel ş m kademeler ne kadar üst denge
sev yeler nde se sevg unsuru da o oranda saf ve erdem
t treş mler yle zeng nleşm ş olur. Ve bu gel ş m hâl sonunda öyle b r
duruma gel r k nsanlara karşı duyulan bu erdeml h sler onlara
h zmet etmek, onların y l kler , gel ş mler konusunda her türlü
yardımda bulunmayı -ne pahasına olursa olsun- göze almak g b çok
kapsamlı ve yüksek derecelere ulaşır. Ve o zaman v cdanın
nefsan yet unsurları ve real teler benc ll kten sıyrılıp başkalarını
düşünme yollarında yürümeye başlarlar. V cdan mekan zmasının
denge sev yeler artık başkalarını düşünmen n yüksek ve drakl
alanlarında ortaya çıkar. O nsan başkalarının yükselmeler ç n her
türlü özver ye katlanmayı kend ne b r borç, b r vaz fe sayar. O zaman
ondak sevg b r vaz fe sevg s hâl n almaya yüz tutar k bu da artık
onun, vaz fe planının eş ğ ne gelm ş olmasının şaret d r.
İşte, v cdan mekan zmasının bu alanlara kadar ulaşmış yüksek
denge sev yes , dünya okulunun nsana kazandırdığı en yüksek
aşamadır. Bu aşamaya ulaşan nsan dünya okulundan tam derece
le d plomasını alacak ve dünyada kazandığı en yüksek öz b lg
gücüyle vaz feler kabul ederek daha güçlü ve mutlu b r varlık hâl nde
yüksek planlara geçecekt r. Bu duruma geld kten sonra v cdan
düal tes ortada kalmayacak, onun yer n daha yüksek düzende b r
vaz fe düal tes alacak ve varlık o andan t baren hak k ve nesnel b r
tekâmül mekan zması ç ne g rm ş olacaktır. Çünkü ler de
söyleyeceğ m z g b , vaz fe aşamasından öncek tekâmül g d ş , daha
çok öznel koşullar ç nde gerçekleşmekted r. Zaman hakkında
açıklamalar ver rken bu kavram açık olarak bel rt lecekt r.
***
Daha y anlaşılab lmes ç n bu konuda bazı noktaları özet olarak
tekrarlamayı faydalı görüyoruz.
V cdan, real te, drak, b lg , sevg , kısacası dünyada görünen bütün
değerler ancak bey n cevher n n olanakları dah l nde b ç mler n almış
maddesel görünüşlerden barett r. Bunların asıl değerler , öz varlıkta
saklı olan güçlerded r. İşlevler de dünya olanakları ç nde ancak öz
varlığa h zmet etme yolunda şler. Bundan dolayı bunlar, yalnız
dünyada geçerl , yüzeysel zaman drak yle ölçüleb len dünya
şek ller , hâller ve görünüşler d r. Bunların besled kler , gel ş mler ne
aracı oldukları asıl öz varlıktak değerler se öz varlığın tab olduğu
küre zamanının sonsuz d yeb leceğ m z drak olanaklarıyla
değerlenen hak k değerlerd r k bu değerler, ruhun evrendek
tekâmül ölçüsünü göster r. Küresel ya da drakî zaman tekn ğ le
değerlenen bu nce b leş mler, dünyanın yüzeysel zaman drak yle
tanımlanamaz ve n telend r lemezler. İşte v cdan mekan zmasına a t
geçen bütün b lg lerdek drak, b lg , real te, unsur, sevg vb.
kel meler n hep bu kavramlar ç nde kend değerler yle ele alınması
gerek r. Örneğ n, sevg n n söz ed len yönü dünyaya a t olan
değerler n fade eder. Bunun varlığa a t olan, drakî zaman
karşısındak durumuna ve anlamına dünya zamanıyla düşünen b r
nsan asla nüfuz edemez. Aynı şek lde küresel ya da drakî zaman
tekn ğ ne tab olan, dünyanın ardı sıra gelen süpt l âlemdek sevg
b leş mler n n de nsanlar ç n drak mümkün değ ld r. Ancak
bedenler nden yükselerek tamamen ayrılmış varlıklar o âleme
g tt kler zaman bunların hak k anlamlarını anlayab leceklerd r. İler de
ver lecek yüzeysel ve küresel zaman b lg ler n gördükten sonra
tekrar bu satırlara dönülürse, yüzeysel zaman drak ne bağlı nsan
sevg s n n yanında küresel zaman tekn ğ le yürüyen ve sevg n n öz
varlıktak karşılığı olan t treş mler n anlamındak kapsamın dereces n
sezmek daha kolay olur. Ve tek yüzeyl , bas t nsan drak
karşısındak sevg n n lkel durumuyla, sonsuz mgesel yüzeyler
çeren nsan üstü âlemdek sevg zlen mler n n sonu olmayan
kapsamı, yan öz b lg ler ç nde parlayan görkeml durumu hakkında
daha gen ş b r sezg kıyası yapmak mümkün olur.
***
Öz b lg ler zeng nleşt ren etkenlerden b lg ve sevg y rdeled k.
Fakat bunların yanında y ne öz b lg n n gel ş m nde, artışında güçle
rol alan b r unsur daha vardır k bu unsuru nsanlar henüz takd r
edemem ş durumdadırlar. Bu da dünyada çeş tl tekâmül
kademeler ndek vaz fel varlıklar tarafından nsanların varlıklarına
gönder len tes rlerd r. Bu tes rler, nsanların hem b reysel hem de
genell kle bu b reyler aracılığıyla kazanılan toplumsal b lg değerler n
- nsanların asla tahm n edemeyecekler tarz ve şek llerde-
arttırmaktadır. İşte bu tes rler alan nsanlara medyom d yoruz.
İnsanlar ç n medyomluk, evren tes rler n , evren t treş mler n
alab lmekte duyarlılık kazanmak demekt r. Dünyada medyomluk
tepk ler n meydana get ren tes rler n en öneml s yüksek sezg sel
tes rlerd r. Medyomların yapılarında sezg sel bakımdan gönder len
tes rler kolayca fadelend reb lmek olanak ve gücü fazladır. F z k
medyomlar ç n de bu kural geçerl d r. Ancak fark şudur k öncek nde,
gelen tes rler yüksek drak b leş mler yle lg l çok nce t treş mlerd r.
F z k medyomlarda se gelen tes rler n kaba b r maddeye yönelt lmes
ve o kaba maddelerdek tepk ler n sonucu olarak çeş tl
b ç mlenmeler , dönüşümler , b ç ms zleşmeler ya da daha bas t
hareketler meydana get rm ş olmasıdır. Demek k genel b r görüşle
b r s sezg sel, d ğer f z k olmak üzere k medyomluk görünümü
vardır.
***
Medyomluğun mekan zmasını açıklamaya başlamadan önce
ver lmes gereken bazı hazırlayıcı b lg ler vardır k onları b ld rmekle
şe başlayacağız. Bunun ç n lk önce nsan beyn n n burada b l nmes
gerekl olan bazı durumlarından söz etmek gerek yor.
Bey n, organ zmanın, b rtakım atomlarla, bu atom topluluklarından
oluşmuş, yüksek şlevler ç nde bulunduran moleküllerden ve
bunların hareketler nden meydana gelm ş egemen b r organıdır.
İnsan vücudunun her tarafında hücre vardır. Ve heps n n de kend ne
göre bel rl hareket frekansları vardır. B r hücren n hareket ne kadar
fazla olursa o hücren n gücü, faal yet o kadar yüksek derecede olur.
İnsan beden nde en fazla harekete sah p olan hücreler bey n
hücreler d r.
Aslında bu hareketler n n fazlalığı sayes nde bey n hücreler
dünyaya a t zlen mler alab l rler. Aynı şek lde, bey nde molekül
hareketler en fazla olan kısımlar (k bunlar şuur merkez n tems l
ederler) en akışkan ve güçlü olan kısımlardır. N tek m şuur
merkezler n n yüksek şlevler ne karşılık yüksek frekansları vardır.
Bey n hücreler n n alışılmış durumlarda kend ler ne özgü bell
frekansları vardır. Bunlar çeş tl sebeplerle çoğalab l r. Ve çoğaldığı
zaman onların faal yetler ve güçler artar. İşte medyomlara tes r
gönderen varlıklar kullanmak sted kler merkezlerdek hareketler ya
doğrudan doğruya ya da şuur kanalıyla arttırarak onların faal yetler n
sted kler şek lde yönet rler.
Görecel rakamlarla karşılaştırmalı b r örnek verel m. Şuur
merkez n n moleküller n n t treş m alışılmış zamanlarda san yede
kırk b n olsun, trans hâl ne geç nce, yan medyom, b r varlığın tes r
altında kalınca bu frekanslar san yede altmış-yetm ş b ne kadar
çıkar. İşte şuur merkez nde frekansın bu artışı le orada faal yet de
artar, drak gen şler. İdrak n gen şlemes , bu frekansın artışına
bağlıdır. Frekansın artışı da o tes r gönderen varlığın uygun
görmes ne göre olur.
İşte hareketler n arttırılmasıyla, medyomun varlıktan alacağı
tes rler n anlamlarını fade etme yeteneğ ve drak artar. Medyomlar
ya konuşarak ya yazarak ya da başka b r tarzda bu anlamları dış
âleme, nsanların anlayab lecekler araçlarla naklederler. Bunlara
sezg sel medyom d yoruz.
B r de f z k medyomlar vardır. Burada gelen tes rler ya tes r alacak
madden n t treş mler nden daha kabadır ya da ona uygundur. Kaba
se bu tes rler medyomdan geç p o maddeye g d nce onun, daha
önce açıklamış olduğumuz gb, yüksek b leş mler n
besleyemeyeceğ nden onların s l nmes n ve bundan dolayı
madden n dağılmasını gerekt r r k bu da materyal zasyon den len
olayı meydana get r r. Eğer gelen tes rler o maddeler n bünyes ne
uygun t treş mler ç nde bulundururlarsa o zaman medyomun o
maddeler üzer ndek tes r yeteneğ artarak b rtakım b ç mlenmelere
ve görünümlere olanak hazırlanır. Böylece, materyal zasyonlar,
hayaletler, aporlar17, eşyanın çeş tl hareket ve durumları g b türlü
s mlerle anılan sayısız f z k görünümler meydana get r l r. İnsanların
f z k medyomluk grubunda gözlemled kler olaylar bu mekan zmaya
tab d r k bunlar, maddede değer farklanması mekan zmasıyla düal te
lkes n n yürütülmes sayes nde hareketler n, yer değ şt rmeler n ve
sonunda molekül dağılıp toplanmalarının meydana gelmes g b
durumlarla meydana get r l r.
Bey nde tam rakam olmamakla beraber, aşağı yukarı 90-100
merkez vardır. Ve bunların da bedende bell şlevler olan 900-1000
tane k nc l merkez , yan stasyonu vardır. İşte öz varlıktan beyne
gelen tes rler, beyn n şuur merkez nden bu merkezlere, oradan da -
ht yaçlara göre- k nc l merkezlere ya da stasyonlara dağılırlar.
***
Ş md bazı zamanlarda nsanlarda görülen uyku, rüya, obsesyon18,
medyomluk g b durumların mekan zmalarından sırasıyla söz
edeceğ z. Ancak bu mekan zmaların esasını ve tekn ğ n açık olarak
açıklayab lmek ç n bazı ön b lg ler tekrarlamak cap ed yor. Bu ön
b lg ler, varlıkla bey n arasındak bağlantı ve l şk lere a tt r.
Daha önce de söz ett ğ m z g b , nsan varlığının nsan beyn ne
sek zde yed s bağlanmıştır. Yan varlığın yed kısmı beyne bağlıdır,
b r kısmı serbestt r. Beyne bağlı olan kısım, şuur merkez ded ğ m z
bell bey n hücreler nden oluşmuş b r bölgey şgal eder. Şuur
merkez d ğer merkezler ve onlar da k nc l merkezler yönet rler.
Böylece varlığın bedene olan egemenl ğ , şuur merkez nden t baren
derece derece b rb r ne tes r eden merkezler ve stasyonlar
aracılığıyla sağlanır. Daha önce nsan varlığının beyne bağlı olan
kısmına şuur, serbest kalan kısmına da şuur ötes dem şt k. Öyleyse
varlığın bağlı bulunduğu şuur merkez beyn n, hareketler en fazla
moleküllerden oluşmuş b r bölges d r. Bütün beden bu merkezden
yönet l r. Şuur merkez , da ma dışarısı le, yan varlıkla l şk
hâl nded r. Bu merkez n faal yet n n azalması ya da çoğalması,
kend s ne gelecek tes rlerle hareketler n n azaltılıp çoğaltılmasına
bağlıdır.
Varlığın beyne bağlı olmayan serbest kısmına gel nce, buna şuur
ötes dem şt k. Şuur ötes n de k kısma ayırmak gerek yor. Yalnız
şunu söyleyel m k varlık nsanların anladığı anlamda
parçalanmalara, bölünmelere tab tutulamayan süpt l b r enerj ler
bütünüdür. Bundan dolayı onda, maddelerde yapıldığı g b kat kat ya
da ç çe ayrılmış kısımlar düşünülemez, yan bey nde olduğu g b
bölgeler tay n ed lemez. Ancak b z m burada açıklamak durumunda
kaldığımız bazı şlevler n yer ne get r lmes bakımından varlıkta böyle
ayrı faal yet durumlarını, bölge sembolü le fade etmek zorunluluğu
ortaya çıkmaktadır. İşte burada yaptığımız bölüntüler, verd ğ m z
s mler bu şlevler fade eden durumlara a tt r. Yoksa gerçekte
varlıkta ayrılmış, bölünmüş kısımlar, parçalar, bölgeler yoktur.
Yanılmalara düşmemek ç n bu durumu b r örnekle açıklamak
st yoruz. Gerç bu örnek anlatmak sted ğ m z varlığın durumuna
oranla çok kabadır ve y ne b z m dünyamıza a t b r real ted r. Fakat
yukarıda anlatmak sted ğ m z şey n daha kolaylıkla sez leb lmes ne
yardım edecekt r. Boşlukta toplu olarak dağılmadan duran, örneğ n
bell b r h drojen hacm düşünülsün. Bu kütle b r sürü h drojen
atomundan oluşmuştur. Ş md bu atomları, görecekler n kabul
ett ğ m z bazı şler bakımından ayrı ayrı karakterlerde b rkaç gruba
ayıralım. Böylece her grubun ayrı şlev olacaktır. Örneğ n, b r kısım
atomların şlev ışık t treş mler n yakalamak olsun, d ğer b r kısım
atomların şlev ısı t treş mler ne özgü olsun, başka b r kısım
atomların şlev elektr k t treş mler n saptamak olsun. Böylece
şlevler ayrılmış bulunan üç türlü atom karakter bu h drojen
topluluğu ç nde karmakarışık b r durumda bulunmakta ve gruplar
hâl nde ayrı ayrı yerlerde toplanmamakta olsunlar. Böylece
kend ler ne özgü b rer bölges olmayan bu atomlar y ne de şlevler
bakımından tamamıyla b rb r nden ayrılmış durumdadırlar. Fakat söz
ett ğ m z varlık böyle h drojen atomu topluluğu g b maddesel b r
durum göstermez. Bundan dolayı bu örneğ de oraya aynen
uygulamak y ne doğru olmamakla beraber aşağı yukarı bundan b r
sezg elde etmek mümkün olur. Çünkü varlık ç n böyle bell b r yerde
bell b r kütle b le düşünmen n uygun olmayacağı ş md ye kadar
varlık hakkında verd ğ m z b lg lerden elbette anlaşılacaktır. Öyleyse
varlığı ayrı ayrı bölgesel yerleş mlere tab tutmadan onda, ayrı ayrı
şlevlere sah p drak edemeyeceğ m z tes r karmaşıkları vardır.
Böylece şuur ötes n n, yan varlığın bedene bağlı olmayan serbest
alanının k kısma ayrıldığını, daha doğrusu b rb r nden ayrı k şlev
yönü olduğunu söylem şt k. Bunlardan b r nc s şuurüstü ded ğ m z
kısımdır. Bu, varlığın dışarıya açık olan yönüdür. Varlığın ruhundan
gelen tes rler onun bu kısmından varlığa g rer. Aynı şek lde,
yukarıdan ve etraftak varlıklardan gelen tes rler de y ne bu kısma
nerler.
Şuur ötes alanının k nc kısmı şuuraltıdır. Bu y ne şlev
bakımından varlığın dışarıya kapalı olan yönüdür. Şuuraltı alanına
dışarıdan h çb r tes r gelmez. Kend s de dışarıya h çb r tes r
göndermez. Fakat burası, varlığın bütün evren boyunca b r kmekte
olan kazanımlarının deposudur. Bundan dolayı geçm ş hayatların
bütün zlen mler şuuraltında vardır, öz b lg ler burada saklıdır. İşte
daha önce söyled ğ m z g b , buraya ancak öz varlığa mal olmuş, öz
b lg hâl ne gelm ş kazançlar g reb l r.
Şuurüstü le şuuraltının şuurla bağlantısı vardır. Bunlar b rb rler yle
alışver şlerde bulunab l rler. Fakat şuurla; şuuraltı ve şuurüstünün, b r
kel meyle şuur ötes n n bağlantısı doğrudan doğruya olmaz. Köprü
vaz fes n gören arada aracı b r şlev daha vardır k buna da şuurdışı
d yoruz. Demek k şuurdışı, şuurla şuur ötes arasındak gel ş
g d şlere aracı olan, varlığın üçüncü b r şlev alanıdır. Fakat
şuurdışının d ğer b r şlev daha vardır k o da şudur: Dış âlemden,
dünyadan, günlük hayattan şuura gel p de henüz öz b lg hâl ne
g rmem ş bulunan b lg lere a t zlen mler bu alanda, yan şuurdışında
toplanır ve ölünceye kadar orada kalır. Demek k şuurdışı alanı
(doğal olarak buradak alan fades yle ne demek sted ğ m z
sez lmekted r) aynı zamanda şuurun b r b lg deposudur. Şuur, cap
ett ğ zaman -şuuraltına nmeden- gereken malzemeler bu
şuurdışından alıp kullanab l r. Bunlar varlığın son dünya hayatına,
yan nsanın yaşamakta olduğu hayatına a t b lg ler n n sonuçlarıdır.
Bu b lg ler daha önce de söyled ğ m z g b karşılaştırmalı b r
muhasebeden geçt kten sonra şuurdışına t l rler k bu muhasebey
yapan da v cdandır.
Şuurdışı b lg ler y ne daha önce söyled ğ m z g b ancak ölümden
sonra varlık tarafından, şuuraltının b lg ler yle büyük karşılaştırmalı
muhasebes yapılarak öz b lg hâl ne geçerler ve şuuraltına
yerleş rler. Günlük hayattak şuur alanında gerçekleşen olaylar, uyku
sırasında bu şuurdışı alanına geçerler. Aslında şuurdışı le şuur
alanları b rb r ne çok yakın ve sık sık l şk hâl nded rler.
***
İşlev bakımından bu bölümler açıkladıktan sonra alışılmış drak n
ne yolda gerçekleşt ğ n bu b lg n n ışığı altında açıklayalım.
İnsan dışarıdak b r nesneye, örneğ n b r kaleme baktığı zaman o
kaleme a t t treş mler görme s stem çevres ndek noktalardan
t baren bell stasyonlardan geçerek görme merkez ne g der. Oradan
da şuur merkez ne yansıyınca lk maddesel drak gerçekleş r. Bu
drak tamamıyla beyn n tab olduğu yüzeysel zaman faal yet ne a t
dünya drak d r. Bu tes r şuurdan şuurdışı kanalıyla şuurüstüne
g derek orada varlığa a t ve dünya real tes dışında nsanların
anlayamayacağı drak gerçekleş r. Varlık bu kalem hakkında
kapsamlı b r drak ç nde b lg ed n r.
Şuurda meydana gelen maddesel drakle varlıkta meydana gelen
süpt l drak n b rb r n n aynı olmadığını tekrar edel m. Bu drakler n
n tel kler , kend ler n oluşturan şuur g b n speten yoğun ve şuurüstü
g b ona göre çok akışkan madde ortamlarına göre yoğunlaşır ve
süpt lleş r. Şuura bağlı olan drak, varlıkta olduğu g b kapsamlı ve
karmaşık değ l, şuur merkez n n maddesel bünyes ne ayarlı olarak
kaba şek lde görünür.
Yukarıda verd ğ m z kalem n drak örneğ bas t b r şemadır. Söz
ett ğ m z yol bundan çok daha karışık da olab l r. Bu tes r
yolculuğuna, lg l d ğer merkezler ve stasyonlar da karışab l r. Aynı
şek lde şuurdışından bazı tes rler de katılab l r. Bunlar sayısız
caplara göre sayısız durumlar alırlar.
***
Ş md uykuyu açıklıyoruz. İdrak n meydana gelmes ç n şuur
merkez n n serbest ve kend s nde var olan zlen mler
uyandırab lecek derecede frekansının yüksek olması gerek r. İnsanın
uyanık ded ğ m z durumunda şuur da ma şuurüstü le bağlantıdadır.
Aynı şek lde merkezlere karşı da açık durumdadır. Yan merkezlerle
de bağlantı durumundadır. Öyleyse çevreden gelen tes rler
almaktadır. Özetle, uyanık durumdayken şuur b r taraftan varlıkla,
d ğer taraftan çevres yle, yan dünya hayatıyla l şk ded r. Böylece
gerek yukarıdan, şuur ötes nden, gerek aşağıdan, dünyadan tes rler
alır. Bu sayede bütün s n r s stem ne ve onun aracılığıyla da
organ zmaya egemen olur. Yan şuur ötes nden gelen caplara göre
beden yönet r. Aslında beden yöneten n doğrudan doğruya şuur
merkez olduğunu daha önce söylem şt k. Varlık, bu merkez
kullanarak bedenden yararlanır.
Uykudayken bazı merkezler n dış âlemle olan l şk ler kes l r. Şuur
da dah l olduğu hâlde bu merkezler şuurdışına bağlanır. Artık bu
merkezler dünya le değ l, şuur ötes le lg l d rler. İşte buna,
merkezler n kend ç ne dönmes der z. Ve dış âleme karşı o an ç n
duyarlı olmayan bu merkezler n böyle çe dönmeler , uyku hâl
ded ğ m z durumu meydana get r r. Öyleyse bu merkezler dış âleme
karşı harekets z ve pas ft rler, şuur ötes ne karşı se tam ters ne
hareketl ve akt f durumdadırlar. O anda şuur ve lg l merkezler dış
âlem n bağlarından özgür olduklarından, günlük kazançlarının
sonuçlarını şuurdışına nakletmek ç n onların v cdan karşısında,
şuurdışındak kıyas b lg ler yle lk muhasebeler n rahat rahat
yaparlar. Bu sonuçlar orada şuurdışında kalacaklardır. Bunların
henüz öz varlık tarafından, öz b lg lerle kıyası yapılmadığından, öz
b lg lerle aralarında uyumsuzluk vardır. Bu yüzden bu b lg ler
şuuraltındak öz b lg ler sentez ne dah l olamazlar. Şuurdışında,
varlığın şuura yakın şlev alanında kalırlar. Onların burada b r kmes
daha önce söyled ğ m z g b , ölüm anına kadar devam eder.
Demek k uyku sırasında çevreye karşı harekets z ve pas f hâlde
görünen merkezler çer de öneml şler başarmaktadırlar. Fakat
bunların faal yetler dışa değ l çe dönmüştür. Ve bütün uğraşları da
günlük olayları şuurdışına devretme şlem nden barett r. Bu şlem n
esenl ğ ç n bunların çevreyle olan bağlantılarını kesmes ve günlük
hayat karşısında d nlenmeye çek lmes , yan uyku ded ğ m z hâl n
meydana gelmes gerek r.
***
Bu hâldeyken rüyaların mekan zmasını açıklamak kolaylaşır.
Rüyalar k şek lde, yan k tes r kaynağının müdahales yle meydana
gel r: Bunlardan b r aşağıdan, çevreden gelen tes rler, d ğer se şuur
ötes nden gelen tes rlerd r.
İlk önce çevreden gelen tes rler nceleyel m: Uyumakta olan b r
nsanın ayağı, onu uyandıracak kadar ş ddetl olmamak koşuluyla b r
tüy parçasıyla haf fçe okşansın. Buradan çıkan t treş mler ayakla lg l
olan merkez uyandırmayacak fakat rahatsız edecekt r. Çünkü bu
sırada o, kend ş yle meşgul olduğu ç n çevreden gelen bu tes rle
uğraşmak stemez. Bundan dolayı ayaktan gelen bu tes r derhal
omuzundan atarcasına, o sırada bağlantıda bulunduğu şuurdışı
kanalıyla şuuraltına aktarır. Gerç çevreye karşı harekets z olan bu
merkez n oradan gelen b r tes r bu şek lde aktarması da b r
harekett r. Fakat kend s n uyandırmayacak kadar dışarıdan gelen bu
tes re, bu ş yapab lecek kadar küçük b r hareket göstereb l r.
N tek m eğer tes r b raz ş ddetlen rse bu hareketler artar ve merkez n
çevreye karşı olan hareket frekanslarının artması onu derhal çten
dışa dönmek, yan uyanmak zorunda bırakır.
Ş md , onun uyanmadığını kabul ederek devam edel m. Ayaktan
gelen tes r şuuraltına g r nce orada var olan sonsuz zlen mlerden
rastgele kend s ne uygun olanları yakalar ve onları harekete geç r r.
Böylece şuuraltında b r mgeleme uygulaması otomat k olarak,
denet ms z olarak meydana gel r. Bey nde meydana gelen her
hareket n şuur merkez ne ya doğrudan doğruya ya da başka
kanallardan yansıması b r kuraldır. Ancak bu yansıyan tes rler bazen
şuurda zlen mler uyandırmayacak kadar kuvvets z olurlar. Bu
durumda şuur merkez drak etmeden vaz fes n yapar. Burada
şuuraltında meydana gelen mgeler şuurdışı kanalıyla şuura
yansırlar. Eğer bu yansıyan zlen mler şuuru harekete geç recek
kadar kuvvetl yseler şuurun çevreye a t olan bu mgeler alacak kadar
frekansı artar ve mgeler drak eder, aynı zamanda uyanır. İşte o
anda rüya görülür. Eğer şuuraltından gelen t treş mler şuur alanını
oluşturan merkez n moleküller nde gereğ kadar hareket
uyandırmazsa şuur merkez kend uğraşına devam eder ve bu
mgelerle meşgul olmaz, rüya da görülmez. Şunu da söyleyel m k
şuuraltından şuura yansıyan mgeler şuur tarafından maddesel
bünyes ne, yan olab ld ğ nce dünya real tes ne uygun şek llerde drak
ed l r. Öyleyse rüya, görülen b r şey değ ld r. B r tür mgelemed r. Bu
olayın meydana gelmes , yan ayaktak uyanıştan t baren şuur le
şuur ötes arasındak g d ş gel şler, san yen n kes rler ç nde olup
b tt ğ nden rüyanın görülüşü de b r an meseles olur. Ayağına her tüy
sürtülen nsan mutlaka rüya görmez. Örneğ n, ayağa bağlı olan
merkez kend ş ne o kadar dalmıştır k ayaktan gelen bu tes rler onu
harekete geç rmez. Aynı şek lde şuuraltından gelen t treş mler, şuuru
harekete geç recek ş ddette olmayab l r... O zaman rüya görülmez.
***
Sebeb yukarılara, şuurüstüne bağlı olan rüyaların mekan zmasına
gelel m: Herhang b r amaçla b r varlık b r nsana rüya göstermek
sted ğ zaman, o nsanın tab olduğu varlığın şuurüstü alanına,
göstereceğ rüya le lg l bazı t treş mler gönder r. Şuurüstüne
gönder len bu tes rler, şuurdışı kanalıyla şuura geçer ve şuuru fade
eden merkez n moleküller n n frekanslarını arttırır. Bu durum gelen
t treş mlerle lg l zlen mler n drakler n şuurda meydana çıkartır. Bu
da şöyle olur: O sırada şuur aslında şuurdışına dönük durumdadır.
Yukarıdan gelen tes rler amaçlı olduğu ç n onların her b r
şuurdışında var olan ve arzu ed len b r zlen m uyandıracak şek lde
ayarlı olarak gelm şt r. İşte aslında şuurdışıyla bağlantı hâl ndek
şuura nen bu ayarlı tes rler şuurun şuurdışından sten len zlen mler
almasıyla sonuçlanır. Ve şuurda şuurdışından gelen mgeler n drak
meydana gel r. Demek k rüyayı göstermek steyen varlık,
şuurdışındak sayısız malzemeler n n cel kler ne göre göndereceğ
ayarlı tes rlerle onlardan sted kler n n yukarıda söyled ğ m z yoldan
şuur alanına çıkarılmasını sağlar. Öyleyse bu tür rüyalar da y ne
mgelemeyle meydana gelmekted r. Yukarıdan ya da aşağıdan gelen
rüyalar, az çok deney ml nsanlar tarafından kolaylıkla ayırt ed leb l r.
Aşağıdan gelenler daha dağınık, bel rs z ve sönüktür. Şuurüstünden
gelenler se daha düzgün, canlı ve der n zlen ml d r.
***
Bu mekan zmada görülüyor k k nc gruptak , yan yukarıdan gelen
tes rlere bağlı rüyalarda daha çok şuura h tap eden amaçlı düzenler
vardır. Bunlar nsana bazı şeyler öğretme amacını gütmekted r. Bu
rüyalar bazı caplar gereğ nce haber ver lmes gereken geleceğe a t
vakalardan bazı aşamaları b ld rmek, herhang b r duruma karşı
uyarılarda bulunmak ya da cap eden bazı b lg ler n sezg ler n
vermek g b çeş tl sebepler altında göster l r. Bununla beraber
evrende h çb r kıpırdanış yoktur k ün te’n n denet m ve d rekt f
dışında kalmış olab ls n. B r tek hareketten t baren evren n bütün
hareketler ne kadar her kıpırdanış ün te’n n d rekt f ne tab d r. Bundan
dolayı aşağıdan gelen rüyalar hakkında rastgele, bağlantısız g b
kel meler kullandığımıza bakarak bunların boş ve gereks z şeyler
olduklarını söylemek sted ğ m z düşünmemek gerek r. Evrende
gereks z, anlamsız, boş h çb r hareket ve oluş yoktur. Aşağıdan
gelen rüyalar hakkında yukarıdak fadeler kullanmamız,
şuurüstünden gelen tes rlere bağlı rüyalara oranladır. Yoksa
çevreden gelen rüyaların da kend ler ne göre yürütülmekte olan
yolları vardır. Bunlar da başka b r yönden düzenl ve hesaplı olarak
meydana gel rler. N tek m onlar üzer nde de duruldukça b rçok şeyler
öğren l r ve kazanılır.
Demek k yukarıdan gelen tes rlerle görülen rüyalarda mge olarak
şuurdışındak malzemeler kullanılır. Çevreden gelenlerde se
şuuraltından alınmış malzemelerle mgeler oluşur. Bununla beraber,
eğer rüyayı göstermek steyen varlık, amacının gerçekleşmes ç n
gerek görürse, yalnız bu dünya hayatına a t şuurdışındak b lg lerden
değ l, aynı zamanda şuuraltından, geçm ş hayatlara a t bazı
b lg lerden de yararlanır. Doğal olarak bu tarzda şuuraltından alınan
mgeler çevreden gelen tes rlerle alınan mgeler g b derme çatma
toplantılar hâl nde olmaz, daha düzenl ve düzgün olur. Bu b lg ler
verd kten sonra medyomluğun mekan zmasını açıklamak kolaylaşır.
***
Medyomluk tes rleşmeler, yan t treş m alışver şler yoluyla
meydana gel r. Öyleyse, varlıklardan gelen t treş mler n,
medyomların bünyes ne uyması gerek r.
Evrende var olan dünyaların her b r nde madde koşullarının
değ ş k olması doğaldır. Bedenl ler se da ma üzer nde bulundukları
küren n madde koşullarının derecelenm ş b rer b ç mlenme hâl d r. Ve
bunların her b r n n kend ler ne özgü manyet k alanları vardır. Bundan
dolayı gelen t treş mler n her durum ve koşula en yakın madde
b ç mler n bulması zorunlu olduğuna göre, dünyada medyomların
bünyeler ne gelecek t treş mler n de onların manyet k alanlarına göre
ayarlanması cap eder.
Dünyamız etrafında yoğunluktan akışkanlığa doğru uzaklaşan b r
sürü tes r alanı vardır. Bunlar sank b rb r ç ne g rm ş küreler g b
dünya çevres n sarmışlardır. Bunların her b r vaz fel varlıklara a t
tes r alanlarıdır. En yoğun tes r bölges dünya yüzey ne en yakın olan
alandır. Ve n speten daha ger varlıklara a tt r. Bununla beraber, bu
alanları ç çeym ş g b dünya mekânı kaydına tab tutarak ele
almamak cap eder. Burada da b raz önce verd ğ m z h drojen
kütles ndek şlevlere a t örneğ hatırlatırız. Öyleyse dünyanın
etrafında kabalıktan ncel ğe doğru dünyadan g tt kçe uzaklaşan tes r
ortamları vardır.
***
Dünya dışı kaynaktan dünyadak b r nsana necek herhang b r
tes r o nsanın bünyes ne oranla farklı ncel kted r. Bu durumdayken
onlar arasında sempat yoktur. Bundan dolayı tes r o nsana aynen
olduğu g b nemez. Onun nsana gel nceye kadar yumuşaması,
ş ddet nden b r kısmını terk etmes , nsanın kabul edeb leceğ ve
s nd reb leceğ duruma gelmes gerek r. Bunun ç n onun b rtakım
başkalaşımlar geç rmes , bazı süzgeçlerden süzülmes , kabalaşması
gerek r. İşte bunlar az önce söz ett ğ m z ortamlarda yapılır. Demek k
bu başkalaşımları sağlayacak olan her tes r alanı gelen tes r ç n b r
dönüşüm stasyonu, yan b r dönüştürücüdür.
***
B r nsana tes r gönderecek olan varlık o nsana ne kadar uzaksa,
yan aralarında ne kadar tekâmül farkı varsa o tes r n o nsana
gel nceye kadar geç receğ dönüşüm alanlarının ya da dönüştürücü
stasyonların aded o kadar fazla olur. Tam ters ne, tes r gönderecek
olan varlıkla o tes r alacak olan nsan, yan medyom akışkanlık
bakımından b rb r ne ne kadar yakınsa aradak dönüştürücü
stasyonların m ktarı da o kadar azalır.
Dünyaya en yakın durumdak çok az tekâmül etm ş varlıklar,
temasa geçeb lecekler bazı medyomlarla arada h çb r ortamdan,
dönüştürücü stasyondan geçmeden doğrudan doğruya bağlantı
kurab l rler. Çünkü bunların manyet k alanları dönüşüme gerek
kalmadan b rb r yle temas edeb lecek kadar yakın durumdadır.
Örneğ n, bazı nsanların sınav geç rmeler ve sınanmaları cabı bu tür
bas t varlıkların egemenl ğ altına g rmeler gerekt ğ zaman vaz fel
varlıklar böyle bas t varlıkları o nsanların başına sararlar. Böylece
obsesyonlar meydana gel r ve ara stasyonlara gerek kalmadan,
obsesör olan bas t varlık doğrudan doğruya o nsana tes rler n
göndereb l r. Aslında böyle bas t varlıkların, obsesörler n b rtakım
dönüştürücüler kullanab lme güçler de yoktur. Çünkü bu da b r
tekâmül ş d r. Onların drakler buna uygun değ ld r. Onlar karşılarına
çıkan uygun nsanlara otomat k olarak yapışırlar. Bazen de bu
obsesörler yüksek varlıklar tarafından stasyon olarak kullanılan
dünyaya çok yakın ve kaba b r dönüşüm ortamı da olab l rler.
***
Öncel kle yüksek vaz fel b r varlığın b r vaz fe medyomuyla olan ve
en yüksek medyomluk şekl n oluşturan bağlantı mekan zmasını
açıklayacağız.
Vaz fel varlıktan kalkan ve bell anlamları ve zlen mler medyomda
uyandırab lecek t treş mler ç nde bulunduran b r tes r, bu ş ç n
seç lm ş medyoma doğru lerlemeye başlar. Ded ğ m z g b , b r sürü
dönüştürücü stasyondan geçt kten sonra medyomun varlığının
şuurüstü le bağlantıya geçer. Zaten varlıkların d ğer varlıklarla ve
kend ruhlarıyla ancak şuurüstü alanlarının açık olduğunu ve bu
alanla bağlantıya geçt kler n daha önce bel rtm şt k. Şuurüstüne nen
bu tes rler oradan derhal medyomun hang melekes ya da şlev
kullanılması cap ed yorsa, o şlev yöneten merkeze şuurdışı
kanalıyla gönder l r.
Beyne gelen tes rler n bey n merkezler n oluşturan moleküller n
hareketler n arttırmaları b r kuraldır. Onların alışıldık t treş m
frekanslarını yükselt rler k bu da onların yetenek ve güçler n n o
oranda artması demekt r. Örneğ n, burada medyomun konuşarak
gelen t treş mler çevreye nakletmes gerek yorsa şuurüstündek
tes rler şuurdışı kanalıyla doğruca konuşmayla lg l merkezlere
gel rler ve onları faal yete geç r rler. Bu tes rler onlarda uyandırılacak
zlen mlere göre ayarlanmıştır. Beyne g ren her tes r n ya doğrudan
doğruya ya da başka yollardan kes nl kle şuur merkez ne yansıması
şart olduğundan, şuurüstünden konuşma merkez ne tes r n gelmes
sırasında bu tes r şuur merkez ne de geçer. Şuura geçen tes rler
şuuru fade eden merkezdek moleküller n t treş m frekanslarını
arttırarak bu merkez , tes rlerde saklı olan amaçlara göre faal yete
sevk ederler. Böylece tes rler alan şuur onları şuurdışı kanalıyla
tekrar şuurüstüne gönder r. Tes rler n burada şuurüstüne
gönder lmes ndek amaç, onların merkeze tam gel p gelmed ğ n n
denet m n n yapılmasıdır. Varlık bunu denetler. Aslında bu denet m
yapan y ne varlık olmayıp o tes r gönderen vaz fel varlıktır ama
sank bunu medyomun varlığı yapıyormuş g b görünür.
Denet m n sonucunda, tes r n konuşma merkez ne g den hâl n n
doğru ya da yanlış olduğuna hüküm ver ld kten sonra bu hüküm
tekrar şuurdışı kanalıyla şuura gel r. Şuur, hükmün doğruluğuna ya
da yanlışlığına göre egemenl ğ altında bulunan merkeze onun
yapılmasını ya da yapılmamasını emreder. Merkez ancak bu emr
aldıktan sonra harekete geçer, eğer yap d ye em r almışsa gerekl
organlara tes r ederek medyomu konuşturur. Bu sırada medyom,
gelen tes r n çerd ğ anlamları söz hâl ne çev r rken gerekl olan
kel me ve mgeler şuurdışındak , o hayata a t b lg lerden ve
zlen mlerden alır. Bunun ç n hemen şuuraltını karıştırmaya gerek
yoktur. Fakat eğer ver lecek tebl ğ n n tel ğ ne göre geçm ş
hayatlardan bazı zlen mler almak cap ed yorsa o zaman konuşma
merkez y ne şuurdışı kanalıyla bu b lg ler şuuraltındak
malzemelerden alarak kullanır.
Tes r, şuurüstünden konuşma merkez ne geld kten sonra tekrar
varlığın denet m nden geçmed kçe söz hâl nde dışarı
dökülemeyeceğ ne göre bu merkez n, denet m n sonucuna kadar
harekete geçmemes gerek r. Her ne kadar burada konuşma
merkez n n bunu bekler g b b r durumu varsa da aslında burada
bekleme d ye b r şey yoktur. Çünkü konuşma merkez nden konuşma
organlarına tes r n geçmes ç n gerekl uygulamaların tamamlanması
b rkaç san yeye bağlıdır. Oysa tes r n şuurdan, şuurdışı kanalıyla
şuurüstüne g d p denet mden geçt kten sonra tekrar şuuraltı kanalıyla
şuura dönmes ve oradan da konuşma merkez ne emr n g tmes
ancak san yen n onda b r kadar kısa b r zamanda olup b ter. Bundan
dolayı konuşma merkez n n, denet m sonucunu uzun uzun
beklemeye ht yacı yoktur. Çünkü daha henüz tes r konuşma
merkez ne gel rken, yukarıda söyled ğ m z yollardan onun denet m
yapılmış ve b tm ş olur. Bu mekan zmada görüldüğü g b , daha önce
açıkladığımız üst tes rlerle görülen rüyaların mekan zmasıyla böyle
yüksek bağlantıların mekan zması arasında büyük b r fark yoktur.
Ancak aradak fark, burada sürec n daha canlı oluşu ve denet m
mekan zmasından geç ş d r.
Burada tebl ğ veren varlık yukarıda söyled ğ m z g b , şuuraltına da
başvurarak gerek rse oradak malzemeler de kullanab l r.
Şuuraltındak bu malzemeler lg l merkezde kel melere çevr lerek
medyomun ağzından dökülmeye başlar. Bunlara a t zlen mler
şuurda uyanmayab l r. Bu zlen mler geçm ş hayatlara a t oldukları
ç n aslında şuurda yoktur. Bunlar şuurdışı kanalıyla lg l merkezlere
g tmek üzere şuura da uğrarken oradak drak hücreler n harekete
geç rmeden yol alırlarsa şuur merkez n n, bunların zlen mler ne a t
drak uyanmaz ve nsan bunlardan haberdar olamaz. Bu durumda
otomat k geç şten söz ed l r.
Denet ml bağlantıda bazı sebeplerden dolayı anlamları
medyomun drak ne yansımaması cap eden tebl ğler olab l r. Bu
tebl ğler denetlen lmek üzere şuur merkez nden şuurüstüne
yansıtıldığı hâlde şuurda drak n meydana gelmemes şu yolda olur:
Şuur merkez çok karışıktır. Çeş tl frekanslara sah p atom
b leş mler nden oluşmuş moleküllerden kurulmuştur. Bu molekül
gruplarının b r kısmı drake özgü, d ğer b r kısmı da nsanın drak yle
lg l olmayıp sadece şuur merkez n n d ğer merkezler üzer ndek
yönet c t treş mler yle, yan onları harekete geç r c t treş mler yle
lg l d r. İşte şuur aracılığıyla bazı merkezlere yaptırılacak şlerde eğer
medyomda o şlere a t drak n meydana gelmemes sten l yorsa o
zaman şuur merkez ne gelen tes rler n frekansları şuurun drake a t
olan kısımlarını uyarıcı n tel kte olmayıp, ancak yönet m şler yle lg l
molekül gruplarını uyaracak n tel kte bulunur. O zaman şuur merkez
sadece lg l merkezlere gelen t treş mler n anlamlarına göre o
merkezler n harekete geçmeler n sağlayacak şek lde hareket eder
fakat drak merkez faal yette olmadığı ç n nsan o ş n drak ne sah p
olmaz. İşte o zaman otomat k tebl ğden ve otomat k faal yetten söz
ed l r. Eğer şuur merkez ndek bütün gruplar, yan drak moleküller
grupları da harekete geç r l rse o zaman şuur hem yönetme ş n
yapar hem de yaptığından nsan hâl yle haberdar olur. Bu durumda
drakl bağlantılardan söz ed l r.
Denet ml bağlantılarda tebl ğ veren varlık, tebl ğ n anlamını nsan
drak ne yansıtmak stem yorsa o zaman öyle n cel k ve değerde
t treş mler gönder r k bunlar şuur merkez n n drak molekül gruplarını
harekete geç recek durumda olmazlar. Sadece şuur merkez n n d ğer
merkezler sevk ed c ve yönet c molekül gruplarını harekete
geç r rler ve onun aracılığıyla ver len tebl ğlere a t anlamların o
merkezlerde oluşumunu sağlarlar. Bu sırada şuur merkez bu emr
merkezlere ver rken nsan hâl ndek drak n bu şlerden haber olmaz.
Çünkü merkez n o kısma a t moleküller faal yette değ ld r. Bununla
b rl kte şuurun yönet c moleküller o t treş mler n merkeze yansıyan
ve denet m ç n yukarıya gönder len anlamlarını üzer nde taşır. İşte
böylece draks z b r denet m yukarıda söyled ğ m z kanaldan yapılmış
olur. Demek k drakl ve draks z denet mler arasındak fark,
b r nc s nde zlen mler n şuurdak drak molekül gruplarını harekete
geç rmes , k nc s nde bu grupları harekete geç rmemes d r.
***
Büyük vaz fe medyomlarının dışında, b rey ya da küçük topluluk
tekâmüller ç n orta varlıklarla medyomların sıradan bağlantılarına
gel nce, aslında durum burada da öncek ne benzer. Aradak fark
burada denet m mekan zmasının var olmamasıdır. Yan varlık
medyoma gönderd ğ t treş mler n doğru nakled l p ed lmed ğ n
soruşturmaz. O sadece tes rler n medyomun şuurüstüne
göndermekle yet n r. Medyom tarafından nasıl alındığı ve nasıl
nakled ld ğ onu lg lend rmez. Fakat bu tebl ğ veren varlık, üst
varlıklar tarafından denetlen r.
Bu varlıktan medyomun şuurüstüne gelen tes rler, daha önce
tes rler konusunda açıkladığımız öncü, güdücü ve d r jan tes rler
mekan zmasına tab olarak, medyomdan uzaklığı dereces ne göre
b rkaç stasyondan süzülür, medyomun şuurüstü alanına ner ve
orası le bağlantıya geçer. Tes rler şuurüstünden şuurdışı kanalıyla o
tes rler çevreye nakledecek organların tab bulunduğu merkeze,
konuşma merkez ne g der. Aynı zamanda şuur merkez ne de yansır.
Eğer konuşma merkez nde, canlanması sten len ve şuuraltından
gelmes cap eden mgelere a t zlen mler, şuurdışı kanalıyla
şuuraltından alınırken drake yansıtılacak durumda değ lse bu
t treş mler şuurun drak moleküller ne a t hücreler n harekete geç r c
n tel kte olmaz. O zaman nsan onların drak ne varamaz. Bu
durumda y ne otomat k bağlantıdan söz ed l r. Ancak her merkez
da ma şuur merkez n n yönet m ve emr altında bulunduğundan,
ondan em r gelmed kçe de h çb r merkez faal yete geçemez. Şuur
merkez kend s nde drak moleküller n uyandırmayan bu tes rler alır
ve cap eden merkezlere o tes rlere uyarak gereken em rler gönder r.
Bazen de gelen tes rler taşıdıkları anlamlara a t zlen mler şuurdak
drak hücreler nde uyandıracak n tel kte olurlar, yan şuur merkez n n
drak moleküller n n frekanslarına uygun ve onları harekete geç r c
durumda bulunurlar. O zaman medyom yaptığı ş b lerek faal yete
geçer. Fakat tebl ğler n çoğunda bu faal yet drakl olarak gerçekleş r.
Burada görülüyor k şuur merkez yürütme merkez ne yap emr n
vermek ç n öncek nde olduğu g b b r denet m mekan zmasına tab
tutulmuyor. Varlıktan gelen anlamlar, doğrulukları soruşturulmaksızın
merkez tarafından yürütülüyor. Bundan dolayı bu tür bağlantılarda
tebl ğler n arasına şuurdışından alınan zlen mlerden başka,
şuuraltından da zlen mler n karışması ve bunların denet me tab
tutulmaması, bazen tebl ğler n anlamını değ şt rmek, onları
yozlaştırmak ya da varlığın fade etmek sted ğ n n tam ters n
b ld rmek g b durumları meydana get reb l r. Bu durumların sık ya da
seyrek olarak meydana gel ş medyomların yetenekler ne, tebl ğ
gönderen varlığın gücünün dereces ne, bünye ve çevre koşullarına
bağlıdır. Çünkü unutulmasın k tebl ğ sırasında celsede hazır
bulunan yardımcıların drakl ya da otomat k olan düşünceler ,
stekler -hatta o yardımcıların seç mler dışında- medyomlara tes r
eder. Bu da şöyle olur. Bu tes r asla medyomun şuurüstü alanına
g demez ve o yoldan tebl ğler bozamaz ama medyomun o sırada
şuura açık bulunan şuurdışı kanalından yararlanarak kolaylıkla şuur
alanına tes r edeb l r ve şuurda az çok bulanıklık meydana get r r.
Çevreden gelen bu tes rler n ş ddet ve türler ne göre şuurda ortaya
çıkan bulanıklık şuurüstünden gelen tes rler n akışını zorlaştırab l r.
Çünkü şuurüstünden gelen tes rler taşıyan şuurdışı le şuurun
bağlantı alanı çevreden gelen tes rler tarafından az çok şgal ed lm ş
duruma g rer. Bu durumda merkezler b r taraftan şuuraltından, d ğer
taraftan bulanık olan şuurdan alacakları karışık ve şaşırtıcı tes rlerle
medyoma acay p tarzda sözler söyletmeye başlar.
Bütün bu durumlar amaçsız ve boş olmayıp, y ne medyomların ve
çevres ndek ler n görgü ve deney mler n n artması ç n vaz fel
varlıklar tarafından düzenlenm ş b r sürü durumlardır. Burada
yardımcıların ve medyomların d kkat, çaba melekeler n n gel ş m , y
ya da kötü n yetler n n sınavı ve bunlardan doğan yanılmalar
karşısında takınacakları tavırlarla az m, cesaret ve kararlılık
dereceler n n ölçülmes g b sayısız etkenler vardır.
***
Otomat k bağlantının y anlaşılab lmes ç n onun mekan zmasını
kısaca tekrar etmey faydalı buluyoruz. Beyne gelen her t treş m n
kes nl kle ya doğrudan doğruya ya da d ğer kanallardan şuur
merkez ne yansıması şarttır. Çünkü varlık, nsan beden ne şuur
merkez yle bağlı bulunduğundan bütün beyn , s n r s stem n ve
dolayısıyla beden yöneten merkez şuur merkez d r. Bundan dolayı,
onun onayından geçmed kten sonra organ zmada h çb r ş
yapılamaz. Aks hâlde, yan şuura başvurulmadan her gelen tes r
doğrudan doğruya merkezler kullanmaya kalkışırsa bu durum
sadece varlığın özgürlüğüne saldırmakla kalmaz, aynı zamanda b r
bütün olan organ zmanın bütünlüğünü bozmak, o bütünlüğü
dağıtmak g b , caplara uymayan b r durum ortaya çıkar ve düzen
bozulur. Evrende lah düzen bozacak h çb r güç yoktur. Bundan
dolayı organ zmada şu ya da bu faal yet yapmak steyen her dış
tes r n kes nl kle organ zmanın bütünlüğünü bozmadan hareket
etmes gerek r. Bunun ç n, oraya g ren her tes r n, ancak şuurun
onayından geçmes gerek r. Demek k dışarıdan gönder len ve
organ zma tarafından yürütülen tes rler, drak ed ls n ed lmes n,
kes nl kle şuur merkez n n onayından geçmel d r. Ancak üst, orta ve
alt sev yelerdek medyomlara gelen tes rler, şuura yansıtıldıkları
hâlde, taşıdıkları anlamlara a t şuurda -söyled ğ m z g b - bazen drak
moleküller n harekete geç recek n tel kte olmayab l rler. Bu
karakterdek tes rler sadece nsan drak ulaşmaksızın lg l
merkezlere cap eden şler şuur merkez aracılığıyla yaptırtmakla
sonuçlanırlar. Yan şuur merkez - nsan drak olmaksızın- kend s ne
gelen tes rler altında, o ş n yapılması hakkında gerekl yürütme
merkezler ne olumlu ya da olumsuz em rler n ver r. O merkezler bu
emre göre, yukarıdan kend ler ne gelen ve çeş tl kanallardan
dolaşarak anlamlanan tes rler kend tebl ğ araçlarına çev rerek
çevreye yansıtırlar. Bu da şöyle olur: Yukarıda söyled ğ m z g b şuur,
varlığın beyne bağlı olan sek zde yed kısmıdır. Bundan dolayı şuur
da varlığın bütününe dah ld r. Ancak nsan hayatıyla lg l olan bey n
hücreler n n bell kısımdak molekül topluluklarını şgal eder. Bu
moleküller gruplar hâl nde bulunur. Bu gruplardan b r kısmı nsan
drak n meydana get r rken, d ğer b r kısmı da varlıktan gelen
em rlere göre bey n merkezler n n sevk ve yönet m ne a t şler
görürler. Bundan dolayı, burada sözü ed len drak yalnız nsan
beyn ne a t, daha doğrusu nsana a t b r drakt r. Bunu öz varlıkta
oluşan drakle karıştırmamalıdır. Öyleyse bey ndek şuur merkez n n
drak hücreler nde drak n oluşmaması, şuur merkez ne gelen
tes rler n öz varlıkta da drak ed lemeyeceğ anlamını fade etmez.
Bundan dolayı otomat k olan, yan şuur merkez ndek drak
moleküller tarafından ve dolayısıyla nsanlarca b l nmeyen b r olay
öz varlıkça drak ed lm ş olur. Otomat k karakter şudur k dışarıdan
beyne gelen ve yürütme merkezler tarafından yapılması ç n
kes nl kle şuur merkez n n em rler n bekleyen tes rler, şuur merkez n
oluşturan molekül gruplarından drak hücreler n ya lg lend r r ya da
lg lend rmez ve bu da caplara bağlıdır. Eğer lg lend r rse şuur
merkez d ğer merkezler üzer ndek faal yet n drakl olarak yapar,
yan nsan hâl ndeyken yaptığı şler b l r. Gelen tes rler drak
moleküller n lg lend rmezlerse şuur merkez y ne aynı şek lde
yönet c l k vaz fes n görür fakat yaptığı şlerden nsan hâl yle haber
olmaz, bununla beraber bu şlerden varlığın şuurüstü y ne kend
drak yle haberl d r ve şuur merkez n bu drak yle yönetmekted r. İşte
nsan drak yle öz varlığın drak n n aynı şeyler olmadığı hakkında
daha önce verd ğ m z b lg ler n anlamını başka b r yönden de burada
kuvvetlend rm ş oluyoruz.
Tebl ğler n otomat k olarak ver lmes n n çeş tl sebepler vardır.
Örneğ n, yüksek b r varlık, vereceğ tebl ğ n bazı anlamlarını
medyomdan saklamak ster. Bundan dolayı şuur merkez ndek drak
hücreler ne dokunmadan tes rler n şuur merkez ne gönder r. O
zaman şuur merkez tebl ğ n anlamını b lmeden, otomat k olarak onu
onaylar ve konuşma merkez ne ona göre hareket etmes emr n ver r.
Unutulmasın k şuurdak zlen mler aslında şuurdışındak b lg lerden
gel r. Oysa özell kle trans hâl nde şuur da ma şuurdışıyla bağlantıda
olduğundan, zlen mler n şuurda uyandırılmaması demek,
şuurdışından merkezlere sevk ed lecek olan bu b lg ler n şuurda
uyanmasına sebep olacak derecede onun n cel ksel değerler n
harekete geç rmem ş olması demekt r. Eğer bu değerler yeterl
derecede şuurdak drak moleküller ne gönder l rse onda meydana
gelen hareketlerle zlen mler uyanmaya ve şuur da drakl olarak
hareket etmeye başlar.
Aynı şek lde, bazı ger bağlantılarda olduğu g b -varlığın
durumunu h ç d kkate almadan- bas t b r varlık, şuur merkez nde bu
zlen mler n doğup doğmaması kaydından tamamıyla özgür olarak
kend s de otomat k olarak hareket eder ve sadece merkezlerde
sted ğ tes r meydana get rmes n şuurdan bekler. Bundan dolayı
şuurda y ne o tes rler n fade ett ğ anlamlara a t zlen mler uyanmaz
ve şuur otomat k olarak hareket eder.
Bazen medyomun bünyes ve şuur merkez n n durumu,
zlen mler n gelen tes rlerle şuur merkez nde doğmasına uygun
olmaz. Sadece yapılması gereken ş n yapılmasına a t şuurda doğan
zlen mle şuur merkez lg l merkezlere em r ver r. Bu şler onlara
yaptırtır. Bazen de gelen tes rler bu zlen mler uyandıracak durumda
olmayab l rler. Kısaca, bunlara benzer b r sürü sebeple, gelen
tes rler n anlamlarına a t zlen mler şuurda uyandırılmaksızın sadece
onların yapılması hakkındak zlen mlerle şuur merkez çalışır. Bu
durumda otomat k medyomluk karakter meydana çıkar. Bütün bu
durumların yüksek caplara ve zorunluluklara göre üstün varlıkların
denet m altında gerçekleşt ğ n tekrarlıyoruz. Keyfî ve rastgele h çb r
şey yoktur.
***
Ş md , bağlantıların en kabası olan obsesyon mekan zmasına
geç yoruz. Burada da tekn k öncek lere yakındır. Yalnız ger b r
bağlantının karakter cabı olarak burada obsede olan varlığın
özgürlüğü bağlantı sırasında -obsesyonun ş ddet dereces ne göre
az ya da çok m ktarda- ortadan kaldırılmış olur. Hatta bazen
obsesyonun ş ddetl dereceler nde obsede nsan kend s ne h ç sah p
değ lm ş g b b r duruma g rer. Obsesör den len çok bas t b r varlığın
el nde oyuncak olur. Obsesyon şu mekan zma altında gerçekleş r.
Öncel kle obsesyonu yapacak varlığın çok ger ve dünyanın yoğun
nsanlık tabakalarına en yakın durumda olması gerek r. B r nsanın
tekâmülü, görgü ve deney mler n n artması, kıyas b lg ler n n
geç r lmes g b sayısız sebepler yüzünden, yüksek capların uygun
görmes ve onayıyla, drak çok dar, tutkuları aşırı, baştan başa
benc l, bas t b r varlık nsanın şuurüstüne kaba tes rler n
göndermeye başlar. Bunun ç n daha önce söyled ğ m z g b , onun
dönüştürücü ortamlardan geçmes ne ne olanak, ne de gerek vardır.
O doğruca tes r n şuurüstüne gönder r. İlk önce şuurüstüne egemen
değ ld r. Fakat onun kaba ve yoğun olan tes r şuurüstünden şuurdışı
kanalıyla şuur alanına g d nce o alanı şgal eder. Ve şuura tamamıyla
egemen olur. Bu egemenl k b raz daha lerley nce şuurüstüne kadar
g der ve sonunda obsesör olan varlık şuurüstü alanını tamamen
kaplar ve kend s onun yer ne geçer. Artık nsanın öz varlığından
gelen tes rler hemen hemen kes l r ve öz varlığı yer ne tes rler
obsesör varlıktan gelmeye başlar. Böylece şuurüstüyle lg s azalan
şuur, şuuraltına döner. Bütün em rler şuurüstü yer n tutan
obsesörden almaya başlar. Ve o anda obsesör şuurüstü alanını
tamamen şgal etm ş olduğundan, obsede olan nsan obsesörü kend
varlığıymış g b drak etmeye başlar. Böylece şuur merkez ne tes r
etmeye başlayan obsesör şuur merkez n şuuraltına da bağlamış
olur. Burada, daha önce mekan zmasından söz ett ğ m z, çevreden
gelen tes rlerle olan rüyalara benzer b r durum meydana gel r. Yan
obsede olan nsan şuuraltının b lg ler nden genell kle obsesör varlığın
kapr sler ne göre rastgele alınarak oluşmuş, bağlantısız ve l şk s z
mgelemelerle acay p b r hayatta yaşamaya başlar. Ve kend s n
başka b r varlığın k ml ğ ç nde görür. Demek k şuur sadece
şuuraltında oluşmuş mgelerle, şuurüstünden gelen ve obsesöre a t
bulunan onun bas t doğasına uygun tutkulu, cah lce ve benc lce
anlamlarla dolu tes rler karşısında bulunur ve obsede olan nsan
kend k ml ğ n bu karışık durumlar ç nde kaybeder, yan kend s n
başka hâllerde h sseder. O sıralarda obsesör o nsanın hem şuurunu
hem de şuuraltını sted ğ g b kullandığından bu mgeler kend kapr s
ve kapas tes ne göre toplar ve şuurda eğ l mler ne uygun zlen mler
doğurur. Burada şuur merkez zlen mler hep obsesörden aldığı ç n
onun drakî k ml ğ de obsesör kanalından gelmekted r. Bundan
dolayı, nsan her şey obsesör bakış açısından görür ve kend
varlığına a t b r drake sah p olmaz. Eğer obsesör bu zlen mler onun
şuuruna h ç yansıtmazsa o zaman o h çb r şey b lmez ve sırf b r
otomat olarak hareket eder. Bununla beraber yukarıda söyled ğ m z
mekan zma le rades n tamamıyla obsesöre terk eder ve obsesör
onun drak ne h çb r şey yansıtmadan şuurunu sted ğ yere sevk
eder ve sted ğ g b kullanır.
***
Ş md az çok obsesyon mekan zmasına uyan, b r h pnot zörün
deneğ ne yaptığı tes r şeması hakkında da b rkaç şey söyleyeceğ z.
B r nsan ne kadar güçlü olursa olsun, beden n n dar olanakları
ç nde bulundukça -dışarıda az çok serbest hâlde bulunan b r
obsesör g b - doğrudan doğruya d ğer b r nsanın şuurüstüne
egemen olamaz. Ancak h pnot zör çeş tl yollardan gönderd ğ
b rtakım tes rlerle -kend s de mekan zmasını b lmeden- deneğ n
şuurdışının şuurüstü le olan bağlantısını aşağıdan keser.
Şuurüstünden gelmes gereken tes rler kes l nce kend tes rler n
şuura göndermeye başlar. Burada yabancı tes rler obsesyonda
olduğu g b şuurüstünden gelmez, doğrudan doğruya h pnot zörden
şuurdışı kanalıyla şuura gel r. Görülüyor k tekn k bakımdan bu
k s n n arasındak fark pek azdır. B r defa bu mekan zma kurulduktan
sonra denek, h pnot zörün tes rler yle hareket etmeye başlar. Eğer
h pnot zör onun şuur alanında zlen mler uyandıracak tes rler
göndermezse denek tamamıyla draks z ve otomat k olarak hareket
eder. Ancak bu tes rler, yan h pnot zörün telk nler ndek anlamlar
şuurdışında var olduğu ç n cap ett ğ nde bu anlamlar ya da
zlen mler şuura yansıtılab l r.
***
İlham den len ve b l m, sanat, f k r hayatında nsanların deha,
yaratıcılık ded kler görünümlere sebep olan bazı bağlantılardan da
b raz söz etmey yararlı buluyoruz. Bunlar, büyük vaz fe planlarına
bağlı olmayıp nsanların b reysel ya da bazı toplumsal durumlarına
yardım etmek steyen koruyucu ve yardımcı varlıklar g b aracı
vaz fel ler tarafından, yukarıda söz ett ğ m z, sıradan orta derecedek
bağlantı mekan zmasına tab olarak gönder len tes rlerd r. Burada
transa da gerek yoktur. Çünkü trans, ancak uzun b r tebl ğ n akışı
sırasında çevreden gelen tes rler ortadan kaldırmak ç n bey n
merkezler n n uykuya yakın b r durumla çevreye karşı hareketler n
azaltmak amacıyla meydana get r lm ş b r durumdur. Oysa
lhamlarda böyle uzun uzadıya tes r göndermeler yoktur. Bunlar b r
an sayılacak kadar kısa zamanlarda ve kes k kes k gel r.
***
Vaz fel ler tarafından medyomlar aracılığıyla dünyaya ver len
b lg ler, genell kle toplumsal planlarla lg l çok büyük hareketler
meydana get r rler. Bazen de vaz fe planının yüksek varlıkları pek
ayrıcalıklı durumlarda nsanlar arasında büyük b r hareket
uyandırab lmek ve onlara kütlesel atılımlar kazandırmak, genel ve
toplumsal sıralamalar, düzenler ve yöntemler dah l nde yet şt r c
b lg ler nsanlara vermek, kısaca dünyada hızlı gel ş mler sağlamak
ç n b zzat kend ler dünyaya nerler, hem yönet c hem de doğru yolu
gösteren olarak faal yet göster rler. Bu güçlü varlıklar sürekl olarak
bağlantıda bulundukları yüksek vaz fe planından aldıkları üst b lg ler
nsanlar arasında yaymak ç n kurdukları d n kurumlarıyla dünyada
büyük ve toplu devr mlere sebep olmuşlardır.
Böylece kurulan ve toplumsal planlar dah l nde güçlü tes rler
gösteren büyük d nler, sağlam ve düzgün yaptırımlarıyla v cdanların
yüksek sev yelere ulaşmalarını sağlamışlardır.
D nler bu yönler yle nsanları vaz fe planlarına hazırlayan
araçlardandır. D nler dünyanın bugünkü yüksek ve tekâmül etm ş
durumunu meydana get rm ş ve dünyadak gelecek büyük geç ş
devr n n lk toplumsal hazırlıklarını sağlamış ve her b r kend
bünyes nde, zamanlarının çeş tl ve değ ş k ht yaçlarına,
zorunluluklarına ve caplarına cevap vererek nsanlara, vaz fe
planına hazırlanmanın en uygun yollarını gösterm şt r.
Her d n zaman ve caplara göre d rekt fler, örnekler, semboller ve
b lg ler ç nde verd ğ der n sezg lerle nsanları b lg s zl ğ n
karanlığından kurtarıp büyük lah yola yöneltm şt r. Bütün d nler
nsanların v cdan mekan zmalarının real te dengeler hattını, o ana
özgü capların zn dah l ndek drak olanaklarının en üst sev yeler ne
yükselteb lmeler ne yardım etm şt r.
Kurulan b r d n n gerekler n nsanlara b ld rmek ve öğretmek ve bu
öğret lenlere nsanların lk uyumlarını sağlamak ç n yüksek vaz fe
planından vaz fel b r varlık, b raz önce söyled ğ m z g b , dünyada
bedenlenerek nsanlar arasına karışmıştır k nsanlar bu vaz fel
bedenl lere peygamber ya da kurtarıcı dem şlerd r.
Vaz fe planına hazırlanmak üzere dünyaya gelm ş olan nsanlar,
başları boş bırakılmış değ llerd r. Eğer böyle olsaydı nsanlar bugüne
kadar olan tekâmül etm ş durumları le gelemezlerd . Bundan dolayı
b reyler g b toplumsal durumlar da da ma yüksek vaz fe planının
denet m ve gözet m altında yükselmekted r. Evrende bu şle
yükümlü büyük vaz fel ler vardır.
İnsanlar özell kle drakler gen şled kçe, ç nde yaşadıkları kaba
maddeler n dar f z kok mya kuralları dışına taşmaya başlamışlar ve
daha kapsamlı gen ş draklere dayanan b rtakım yasa ve düzenler n
var olab leceğ ne da r, öz b lg ler nden şuurlarına sızan sezg ler ve
çgüdülerle varlıklarının nedenler n öğreneb lme ht yacı ç nde
sürekl olarak çırpınıp durmuşlardır. Onları lk şgal eden sorun,
etraflarında görmekte oldukları şeyler n ve bu arada b zzat
kend ler n n k m n tarafından meydana get r ld ğ ve yazgılarının
k mler tarafından yönet ld ğ konusuydu. Bundan dolayı, Tanrı
kavramı üst t treş mler n yardımıyla nsanların öz varlıklarından
kopup gelm ş b r ht yacın, drakler nde bel ren lk kuvvetl
yansımasıdır. İdrakler gel şmeye yüz tutmaya başladığı andan
t baren nsanlar b r tanrı aramaya başlamışlardır. Fakat önceler
onların bu ht yaçları, değer bakımından henüz pek zayıf olan
drakler yle orantılı bas t durumda bulunuyordu. Bundan dolayı o,
tanrısını, ancak beş duyu organının sınırlı olanakları ç nde
aramaktan daha ler b r güç gösterem yordu. Onların bu ht yaçlarını
cevaplandırmaya çalışan yardımcı varlıkların gönderd kler sezg ler
nsanların ancak beş duyu organına h tap edeb lecek sembollerle
mümkün olab l rd . Bu semboller n asıl şaret ett kler anlamları
nsanlar anlayab lecek drak sev yeler ne ulaşmamışlardı. Bundan
dolayı, lah kavramların sezg ler nsanlara ancak onların etraflarında
en güçlü olarak tanıdıkları şeylerle sembolleşt r lerek ver lm şt .
Örneğ n, lk zamanlarda güneş sembolü tanrıyı tems l ederd , b r
ülkey canlandıran büyük b r neh r y ne böyle b r semboldü. İlk
zamanların bas t drakler ne bu semboller b r süre yeterl geleb ld .
Fakat drakler g tt kçe değerlen yor, değerler yüksek nce madde
b leş mler yle artan nsan drakler artık bu sembollerle tatm n
ed lemez hâle g r yordu. Bütün bu hâller n sonucunda, vaz fe
planından, lah b lg ler nsanlara sunmak ç n vaz fel varlıklar
dünyaya nd ler ve k tab d nler dünyada kurdular. Bu d nler n her b r
nsan topluluklarının eks k taraflarını tamamladı. Bu k taplarla
semboller n anlamları b raz daha açıklanmış oldu. Böylece nsanlığı
daha ler b r gel ş m hâl ne get rmen n, büyük yazgı planına göre
ç z lm ş yolları nsanlara göster ld .
Her d n, nsanların yaşadıkları real teler n n en son olanakları
sınırları dah l ndek drakler n n varab leceğ en üst sezg sınırlarına
kadar öğrenmeler cap eden şeyler öğrett ve vaz fes n mükemmel
b r şek lde yaptı.
İlk önce nsanları çeş tl badet şek ller ve yükümlülükler yle vaz fe
sezg s uygulamasının d s pl n ne hazırlayıcı durumlara otomat k
olarak soktu. İnsanlara b rb rler n sevmes n öğreterek y ne vaz feye
doğru yürüyüşün büyük hazırlıklarına a t doğrultularını doğrudan
d rekt fle de gösterd . V cdanlarının da ma üst real teler ne
yönelmeler ç n gerekl olan her türlü hareket onlara, erdem n çeş tl
yollarını göstererek aşıladı ve nsanları vaz fe sezg s hazırlığının
aydınlık olanaklarına kavuşturmanın çeş tl yaptırımlarla yollarını
sağladı.
Kısaca d nler, bugün artık gelmekte olan dünyanın büyük geç ş
devr n n eş ğ ne nsanları yaklaştırdı. Eğer d nler olmasaydı nsanlık
bugün bu aşamadan daha pek çok ger lerde bulunurdu. Böylece,
nsanların vaz fe planına hazırlanmalarını sağlamak ç n vaz felenm ş
varlıklar bu vaz feler n başarıyla yapmış oldular.
Fakat lk zamanlardan orta zamanlara geçm ş olmakla beraber
nsanlar, d nler n kurulduğu dev rlerde drak bakımından henüz
yeter nce donatılmamışlardı. Bundan dolayı heps aynı kaynaktan,
yan vaz fe planından gelen ve heps aynı derecede büyük
hak katler n z nde yürüyen d nler, çeş tl zamanlarda bu hak katler
nsanlara ancak anlayab lecekler tarzda, çeş tl b ç mler ç nde
vereb lm şlerd r. İşte bu yüzden nsanlar arasında yayılması gereken
hak katler , peygamberler ve kurtarıcılar ancak sembol kullanarak
yayab ld ler. Bundan dolayı, bütün büyük d n k tapları b rer hak kat n
sezg s n taşıyan ve zamanlarına göre hesaplanarak düzenlenen
kuvvetl sembollerle doludur. Örneğ n, kıyamet sembolü bunlardan
b r s d r k büyük b r hak kat olan dünyanın yakın geç ş devres n ya
da bu dünya devres n n kapanışını fade etmekted r. Aynı şek lde,
cennet ve cehennem kavramları da anlamları der nlerde olan bazı
hak katler n - draklere yetecek kadar sezg ler n n ver leb lmes ç n-
yüksek caplara göre vaz fe planı tarafından düzenlenerek dünyaya
vaz fel ler el yle sunulmuş b rer semboldür. İbadet şek ller n n her b r
zamanın caplarına, hayat koşullarına, gel ş m durumlarına ve v cdan
mekan zmalarının denge sev yeler ne göre kılı kılına hesaplanarak
nsanlara empoze ed lm ş ve böylece otomat k b r düzenle nsanların
üst v cdan unsurlarına yönelerek bugün yaklaşmakta oldukları üst
plana elver şl b r duruma geleb lmeler n n hazırlıkları yapılmıştır.
Bu arada d nler n emrett ğ sevg , şefkat, yardımlaşma, bağışlama,
hoşgörü, feragat, özver , y l k, doğruluk, sam m l k, hemc nsler ne ve
hatta hemc nsler n n dışındak lere karşı b rtakım yükümlülükler vb.
sayısız erdemler, aynı şek lde bunun ters ne olarak yasakladığı
benc ll k, k n, kıskançlık, düşmanlık, nt kam, kötülük, yalancılık,
k yüzlülük, gasbetme, hırsızlık, acımasızlık vb. sayısız kötülükler
bazen otomat k, bazen de yarı drakl b r aydınlık ç nde, nsanları
yüksek drak planlarına hazırlamıştır.
Fakat zamanla bu drakler n üst plana doğru gel ş mler o kadar
arttı k d nler n, sembollerle verd ğ sezg ler anlamak ve
anlamlandırmak ht yacı nsanlarda ş ddetle bel rd . Bunu da bu
d nler n başarılar bütününden saymak gerek r. Bugün nsanlar bu
semboller n, kend ler nde uyandırdığı yüksek sezg ler n mümkün
olduğu kadar açık b lg ler ne susamışçasına güçlü stek
duymaktadırlar. Bununla beraber, bu anlamları d n k taplarının
başarıyla yerleşt rd ğ kuvvetl semboller n ç nden ayırıp
çıkarab lmeye nsanların ancak yüzde k s ya da üçü başarılı olab l r.
Fakat d rekt fler n da ma lah plandan alan yüksek vaz fel ler,
nsanların bugünkü güçlü stekler n ve yüksek ht yaçlarını gördüler.
İşte bu k tap, büyük vaz fe planının dünya ç n vaz fel olan kısmının
dünyaya b r hed yes d r. İler tekâmüller ne devam etme ht yacı
ç nde susamış nsanların ş ddetle aradıkları ve bekled kler b lg ler
çermekted r. D n k tapları tarafından yüksek hak katler n, zaman ve
caplara göre nsanlara yetecek kadar kuvvetl semboller ç nde
sezg ler ver lm ş, bu k tapta da dünya devr m n sonuçlandıracak
olan ve ön sezg ler daha önce ver len hak katler n açık b lg ler ve
gelecek dünya üstü âlemler n de sezg ler yazılmıştır k bunlar da
büyük devr m n eş ğ nde bulunan bugünkü dünyanın son real tes
olacaktır.
***
Son zamanlara doğru dünyada y ce görünen ve büyük d n
kurumları le d ğer toplumsal b r sürü durumları meydana get ren
vaz fel varlıkların müdahaleler dünyanın lk nsanlık devres nde bu
kadar açık ve kapsamlı olarak görülmüyordu. Çünkü lk dev rlerde
nsanlığın yen gel şmeye yüz tutmuş drakler ç nde böyle büyük
toplumsal tekâmüllere pek ht yaçları yoktu. İdrakler henüz otomat k
sezg kademes nde bulunan lk nsanlar daha çok b reysel hayatlar
geç r yorlardı. Bu arada rastlanan küçük topluluklar bugünkü
anlamda anlaşılan büyük ortaklaşa topluluk kavramlarından
bambaşkaydı. O zamanın gel p geç c toplulukları açlık end şes ,
korku çgüdüsü, c ns yet ht yaçları g b çok bas t b rkaç çgüdüsel
sezg den doğan ht yaçlar altında meydana gel yordu. Bu bas t
gel ş m kademeler nde nsanların kapsamlı toplumsal hayatları henüz
kurulmamıştı. Bu da onların drakler n n, böyle b r durumu meydana
get reb lme gücünden yoksun bulunmalarının b r sonucuydu. Yan
b reyler b r araya get r p bell b r hedefe doğru ortak faal yetler
kuracak ve onları sevk ed p yönetecek kadar gerekl olan toplayıcılık,
kuruculuk ve yönet c l k güçler draklerde henüz oluşmamıştı. Bu
yüzden, da ma v cdan düal teler n n denge sev yeler nefsan yet
alanlarında kurulan bu lk nsanlar, pek çok zaman boyunca alt
real telerde sürünmek zorunda kalmışlardır. Çünkü nsan altı
kademeler ndek otomat k yürüyüşler nden yen ayrılmaya başlayan
lk nsanlar, ler de gen ş çaptak özgürlükler n kend ler ne
kazandıracağı, bedenler ne drakler yle doğrudan müdahale
edeb lme olanaklarına henüz sah p değ llerd . Eğer durum hep böyle
devam etseyd , onların gel ş m denge sev yeler n n üst kademeler ne
kend kend ler ne yükseleb lmeler mümkün olmazdı. Bunun ç n lk
gel ş mler n denge sev yeler n yukarılara ulaştırab lmeler n
sağlamak amacıyla nsanların drakler ne dışarıdan gelecek b reysel
müdahaleler n gerek ve zorunlulukları b r süre daha devam etm şt r.
Doğal olarak drakler kend ler n topladıkça, yan nsanlık hâl ndek
görgü ve deney mlerle kapsamlarını gen şlett kçe özgürlükler artmış,
o oranda da dış müdahaleler drakler n daha çok, kend gel ş m
mekan zmalarına b zzat kend ler n n müdahale edeb lme olanaklarını
arttırma tarafına yönelm şt r.
***
İdrak n kend kend s ne müdahales n n, nsan hayatı başlangıcında
ancak dış müdahalelerle ve yardımlarla mümkün olab leceğ n daha
önce söylem şt k. Bu lk devrelerde her şey otomat kt r ve
draks zced r. Onun ç n nsanlar buna çgüdü dem şlerd r. İlk
zamanlarda, üst toplumsal planların nsanlar üzer nde da ma
müdahales olmuştur. Fakat burada müdahale fades n yanlış
anlamamalıdır. Bu müdahaleden amaç yönlend rmek, organ ze
etmek, programlamak demekt r. Bundan daha aşırı anlamdak
müdahaleler nsanlık aşaması ç n değ ld r. İşte lk zamanlardak bu
dışarıdan gelen t treş mler n draktek klas k fades çgüdülerd r. Bu
çgüdüler , hayvanlarda var olan daha ağır ve kaba otomat zmden
ayrı tutmak gerek r. Çünkü bu k otomat zm arasında gen ş n tel k
farkı vardır. N tek m böyle farklar b tk lerle hayvanlar arasındak
otomat zmlerde de vardır.
İdrakler nceld kçe bu çgüdüler yavaş yavaş daha zeng n
karakterler almaya başlar ve nsanların sezg ded kler şek l ve
durumlara g rer. Sezg devr n n dünyada başlaması genel değer
bakımından aşağı yukarı eş tl kle olmuştur. İçgüdüler n
dolduramadıkları boşluk ve yeters zl kler sezg ler n doğmasıyla yavaş
yavaş dolmaya başlamış ve yüksek âlemlerdek toplumsal planların
s metr ğ ve onların hazırlayıcısı olan dünyadak toplumsal hayat
kurulmuştur. İşte bu kuruluş sırasında drakler n gel ş mler ne paralel
ve aynı zamanda bu gel ş mler n sonuçlarına bağlı olarak bütünün
parçalara ayrılması, parçalanmalar, organlaşmalar ve organ zatör
ht yacı baş gösterm şt r. Böylel kle n tel k, ht yaç ve zorunluluk
zeng nleşt kçe bedenler arasındak lk devrelere özgü benzerl kler ve
draklerdek çer k yeters zl ğ n n meydana get rd ğ çgüdüler
benzerl ğ ortadan kalkmış ve tekâmülün meydana get rd ğ farklı
durumlar artık daha önce olduğu g b ufak ayrımlarla değ l, gen ş
değer farkları hâl nde bedenlerde ortaya çıkmıştır.
Bu toplumsal b ç mlenmeler anından t baren, y ne nsan hayatı ç n
en otomat k anlamıyla b reysel ve ortaklaşa topluluklar başlamış,
türlü değer ölçüler bakımından bazı b reyler bu topluluklara önderl k
etm şlerd r: nefsan önderl kler, v cdan aşaması önderl kler ve bell
zamanlarda varılmış büyük ve genel gel ş m devreler önderl kler
gb.
İşte bu zorunluluktur k duyarlı bağlantı yetenekler n bazı nsanlara
kazandırmış, bu yüzden kuvvetl medyomlar gelm ş, bell geç ş
aşamaları olmuş ve evren n yüksek yollarına doğru b r b lg , b r
kavrayış ve uzanış sezg ler yle vaz feye duygusal hazırlanma planları
başlamış ve sonunda yakın geçm şlere doğru bu planlar en gel şm ş
durumlarını almış ve sez şler daha kuvvetl semboller ve
yen lenmeler hâl nde topluluklarda ortaya çıkmıştır.
İdrak n, dünya payına düşen gel ş m n n şu kısa ve genel özet n
yaparken toplulukların nasıl ve ne tarzda oluştuklarını da genel b r
b lg hâl nde verm ş olduk.
***
Dünyadak toplulukların her b r büyük vaz fe planı hazırlığının
doğurduğu zorunluluklardan ler gelm şt r. B r nsanın, bu hazırlığı b r
tek b rey olarak başlı başına yapamayacağı daha önce söylenm şt .
B raz önce verd ğ m z b lg de drak n tek başına kalınca sten len
gel ş mler sağlayamayacağını öğrett . İnsanlar h çb r zaman tek
başına bütün dünya boyunca yaşayıp gel şemezler.
Dünyada var olan ırklar, m lletler, topluluklar, toplumlar, a leler hep
yukarıda açıklanan zorunlulukların ve ht yaçların sonuçlarıdır.
Bunlardan lk önce ırkları ele alalım.
***
Ün te’den süzülüp gelen caplar gereğ nce yüksek vaz fel ler n
uygun görmeler ve tes rler yle dünyanın toplumsal, doğal ve coğraf
koşullarına göre nsan bünyeler nde ve drakler nde b rtakım
farklaşmalar ve gruplaşmalar meydana gelm şt r. İdrakler n, bedenler
üzer nde yaptıkları çeş tl b ç mlenme, dönüşüm ve
b ç ms zleşmeler n ana hatlarında da bell gruplara özgü bazı ortak
n tel kler ve karakterler ayrılmıştır. Böyle bell gruplarda toplanmış
olan drakler, o grubun f z ksel ve ps ş k (bunların k s de aynı şeyd r
ve beden n çeş tl görünümler ne a t kavramlardır) özell kler n taşırlar
k bunlar da ırkları meydana get r rler.
Bu b lg göster yor k nsanların ırklara ayrılması, onların
drakler n n bedenler ne yaptığı dolaylı tes rler n sonucudur. Yan ırk
farkları drak n doğrudan doğruya varlıktan aldığı tes rlerle beden
üzer ne etk l olmasından çok, çevreden ve çevredek olaylardan
gelen tes rlerle beden üzer nde değ ş mler n meydana gelmes nden
doğan durumlardır. Öyleyse ırk ayrılıkları, nsanların gel ş m
ht yaçlarına göre şu ya da bu koşullar ç nde dünyaya nm ş ve o
koşullardan şu ya da bu şek lde faydalanmış olma zorunluluğunun
b r sonucudur. Bell tekâmül ht yaçlarıyla dünyaya gelm ş olan beyaz
ve s yah ırktan k nsan, renkler yle nasıl b rb r nden farklı özell kler
göster yorlarsa, aynı nsanlar arasında y ne aynı caplara göre,
bedenler ne bağlı b rb r nden az çok farklı ps ş k hareketler ve
tepk ler göster rler.
Kısaca beyaz olsun s yah olsun, sarı ya da kırmızı olsun, bütün
nsanlar aynı yolda omuz omuza aynı yokuşları, aynı engeller , aynı
zorluklarla aşarak, aynı hedefe doğru tırmanmaktadırlar. Ve bu
yolculuk geneld r. K msen n tekel ve ayrıcalığı söz konusu değ ld r.
Her varlığın gel ş m ç n nasıl b r yürüyüş gerek yorsa, o varlığın o
yürüyüşe uyması zorunludur. Bugün yürünecek yollar beyaza
boyanmıştır, cap ett ğ zaman sarıya da boyanır, y ne cap ederse
s yah ve kırmızı da olab l r. Bundan dolayı nsanların ırk ayrımlarına
sebep olan beden renkler n n ve bu renklere eşl k eden bazı
özell kler n n, hak k ayrılığı fade edeb lecek h çb r değer yoktur.
Bunlar, yürünecek yollarda kullanılması gereken gel p geç c gel ş m
araçlarının b rer bas t malzemes d r. Ve vaz fe hazırlığı yolundak
toplu yürüyüş zorunluluğunun caplarıdır.
***
Bu zorunlulukla, gel ş mler sonucunda daha drakl ve s stemat k
topluluklar meydana gel r. Bu toplulukların başında m llet ya da
devlet topluluğu vardır.
Evrende bell vaz feler n ve şler n b rtakım grup ve kadrolardak
vaz fel varlıklar tarafından yapıldığını ve grupların, çeş tl yönler yle
b rb r ne bağlı bulunduklarını, böylece ün te’ye kadar b r
organ zasyonlar s stem n n kurulmuş olduğunu daha önce
bel rtm şt k. Vaz fe planlarının evren lkeler ne uygun olarak
yürütülmes n sağlayan bu s stemler bütün varlıkların gel ş m ve
tekâmül planlarında çok öneml roller alırlar.
***
İnsanlık hayatı, organ zasyonlar s stem n n s metr ğ olan ve
onların sezg ler n hazırlayan, aşağılardan t baren son aşamadır.
Bundan dolayı, vaz fe planı sezg ler ne ve az çok da b lg ler ne a t
hazırlıkların nsanlık hayatında tamamlanması zorunludur. İnsanlığın
dünyadak lk ve son vaz fes , vaz fe planına hazırlayıcı capları
yer ne get rmekt r. Zaten nsanlar, üst yardımcı tes rler n
müdahaleler yle en draks z olan lk kademeler nden en yüksek
drake, vaz fe sezg s n n drak ne kadar geçen bütün tekâmül
kademeler nde bu caplara ster stemez uymaktadırlar. Bu uyuş ya
tamamen otomat k karakterdek ya da az çok aydınlık b r sezg
ç ndek mekan zmalarla meydana gel r. Bu yarı drakl ya da draks z
otomat zmler nsanların vaz fe planlarına hazırlanmalarını
sağlayacak çeş tl tekn k olanaklara sah pt rler. İşte bu tekn k
olanaklardan b r tanes de nsanların, m llet ya da devlet topluluğu
ç nde toplu olarak yaşamalarıdır.
***
M llet ya da devlet, her şeyden önce nsanlar arasında kurulmuş
büyük b r topluluktur. Ortak amaçlarla b r araya toplanmış olan bu
büyük nsan kalabalığı, bell hedeflere yönel k, düzgün, programlı,
düzenl ve çabalı b r çalışma mekan zmasına tab d r. Bu mekan zma
büyük düzene uygun ve dünya yürüyüşü le tam b r uyum hâl nde
g der.
M llet topluluğu, b r sürü k nc l topluluktan oluşmuştur. Bu k nc l
oluşumlar doğrudan ve dolaylı olarak b rb r ne bağlanmışlardır.
Örneğ n, başta yönet c b r önder vardır. H yerarş k b r sırayla ona
bağlı bulunan yönet m mekan zmaları vardır. Bu mekan zmalar ç nde
yönetenler, yönet lenler z nc rleme b r düzenle b rb r ne bağlı olarak
yürüyüp g derler. Görünüşte maddesel hedeflere yönelm ş görünen
bu mekan zmanın bütün faal yetler aslında bu topluluğun s metr ğ
olan daha üst planlara nsanları hazırlamak ç nd r ve bu hazırlık da
vaz fe sezg s n n hazırlığıdır. Bundan dolayı, bu topluluk ç nde
yapılan şlerde vaz fe planına a t hazırlıkların taslaklarını bulmak
mümkündür. İnsanların, b r m llet ya da devlet topluluğu ç nde -kend
drakler ne göre- vaz fe d ye s mlend rd kler şeyler n heps ancak
vaz fe sezg s n n b rer hazırlık malzemes d r. İnsanlar bu hazırlığın
cabı olarak, bu malzemeler aracılığıyla büyük çabalar göstererek
asıl vaz fe b lg s ne kavuşab leceklerd r.
Kısaca, m llet ya da devlet, büyük vaz fe planına nsanları
hazırlayan, yüksek yönet c vaz fel ler n gözet mler altında dünyada
kurulmuş toplumsal b rer oluşumdur.
***
Dünya üzer nde h çb r m llet yalnız ve tek başına değ ld r. Heps
aynı amaç yolunda doğrudan ya da dolaylı bağlarla b rb r ne
bağlanmıştır. Bu oluşumlar, dünya üstü vaz fe planının amaçladığı
noktalara nsanları götürmekte ve büyük b r uyum ç nde aynı elden
sevk ed l p yönet lmekted r. Varlıklar, bütün sorumluluklarını anlamış
olarak bu ş yürütürler. İşte bu vaz fel ler, m llet ve devlet
organ zasyonu bünyes nde var olan d ğer toplulukların, organların,
a leler n, b reyler n kend şler n yerl yer nce ve dürüstlükle
yapmalarını çeş tl araçlarla sağlamaya çalışırlar. Bu topluluğu
oluşturan herhang b r parçada, b reyde baş gösteren aykırı
faal yetler, yer ne ve önem ne göre, bütün toplulukta az ya da çok
ş ddette sarsıntılar yapab l r. Böylece topluluk ç nde tekâmül eden
gruplar, o topluluklardan ayrı grupları oluştururlar. Büyük topluluğun
böyle tekâmül ederek parçalanan kısımları d ğer daha tekamül etm ş
durumları oluştururlarken, büyük toplulukta kalan b reyler arasındak
eş güdüm ve ş b rl ğ bozulur. B reyler, artık o topluluğun caplarını
ve ortak hedefler n tak p edemez duruma g rerler. O m llet n ya da
devlet n bünyes çökmeye ve yozlaşmaya başlar ve b reyler topluluk
ç n değ l, yalnız kend ler ç n çalışmayı amaç ed n rler. Sonunda
büyük topluluk dağılarak yer n daha ler ortaklaşa b r topluluğa, yan
b r m llete ya da devlete bırakır. Bu durum tekâmülün b r cabı ve
dünya düzen n n uyumudur.
***
B r m llet ç nde b reyler vaz fe sezg s ne hazırlayıcı çeş tl faal yet
bulunur. Bunların bazıları daha kolay ve rahat koşullar altında
yapılırken çoğu zahmetl , yorucu, üzücü durumlarda gerçekleş r.
Örneğ n, b r az yorulmakla hayatını bolluk ç nde geç reb leceğ g b ,
d ğer en ağır şlerde, maden ocaklarında d d ne d d ne hayatını
kazanmaya çalışır. B r hemen hemen sorumluluk h sler nden kend n
özgür sayarken, d ğer en ağır sorumluluklar altında ez ld ğ n
h sseder. Bazıları yönet c olarak başa geçer. Bazıları yönet lenler
arasında sürüklen r. Bütün bunlar b r devlet ve m llet örgütünün doğal
şlevler arasında bulunan, her b r başka b r yönden nsanları hak k
vaz fe planı sezg ler ne çeş tl uygulamalarla hazırlayan türlü hayat
tarzından barett r. Okul hayatı, ş hayatı, büro hayatı, askerl k hayatı,
sosyete hayatı, memurluk hayatı, s yaset hayatı, a le hayatı vb.
bunlar arasındadır. Fakat bunların lk görünüştek maddesel hedefler
ve end şeler ötes nde öyle büyük ortak b r amaç g zlenm şt r k bu da
bütün b reyler bu karmakarışık ve çet n yollardan üstün b r sezg ye,
b r vaz fe b lg s sezg s ne topluluk ç nde teker teker hazırlamaktır.
Bundan dolayı, m llet topluluğu, başından sonuna kadar her
b rey nden, kend s ne düşen vaz fey büyük b r sadakatle, y n yetle,
benc ll k nefsan yet ne kapılmaksızın hareketler n büyük nsanlık
topluluğuna karşı olan görevler yle uzlaştırarak yapmasını bekler. O
m llet n b reyler bunu yaptıkça topluluğun hedefled ğ amaçların
büyük n metler nden yararlanırlar. Ve gelecek vaz fe planının
aydınlık, kazançlı yollarına büyük b r güç ve hızla yaklaşırlar. Tam
ters ne, m llet n b reyler yalnız kend canlarına düşer ve k ş sel
çıkarlarını amaç ed nerek d ğer nsanların zararına benc lce çalışır ve
vaz feler n kötüye kullanırlarsa, her şeyden önce o m llet ç nde
dünyaya gelm ş olmalarının kend ler ne sağlayacağı yüksek
kazançları elde etme fırsatını kaçırırlar. Ve bu yüzden de benc ll k
nefsan yetler nde, v cdan dengeler n n alt sev yeler ne takılıp kalarak
yen b rtakım ıstıraplı bedenlenmelere ht yaç duyarak dünyayı
hüsran ç nde terk etmek zorunluluğuyla karşılaşırlar. Çünkü onların
takıldıkları alt nefsan yet sev yeler ndek durumlarıyla vaz fe
planlarına yaklaşab lmeler mümkün olmaz. Tekrar ed yoruz:
Görünüşte dünyanın bazı maddesel caplarına yönelm ş görünen
m lletler n kuruluşu aslında dünya sınırlarını aşan başka ve yüksek
b r zaman drak ç nde devam edecek ler hayatları hazırlayıcı yolları
amaçlamaktadır. Yan bu kuruluşların, dünyada görünen amacından
çok daha üstün ve kapsamlı roller vardır. Bundan dolayı, dünya
hayatının zorunlu capları olarak görünen bu maddesel taraflara
takılarak asıl hedef hmal etmek v cdan mekan zmasının yürüyüş
temposunu yavaşlatır ve şler gec kt r r.
***
M lletler arasında aynı amaca yönel k olmanın hak k sezg s ne
varmak, o amacın l yakatl yolculuğuna katılmak demekt r.
İdrakler bu gel ş m dereceler n bulduktan sonra, tıpkı vaz fe
planlarında yükseld kçe küçük organ zasyonların drak bakımından
b rleşerek daha büyük organ zasyonlara çevr lmes g b , küçük
m lletler n de tekâmül ışığı altında b rleşerek daha gen ş ve kapsamlı
şler yapab lmek ve ortak amaç yolunda hızla lerlemek ç n daha
büyük toplulukları meydana get rmeler zorunlu olur k böylece
yüksek ve sağlam b r nsanlık drak n kazanmış küçük topluluklardan
oluşmuş büyük dünya topluluğu, vaz fe planlarının daha uygun b r
s metr ğ olma l yakat n kazanır. Bu se hak k vaz feler n drak etm ş
nsanların gen ş toplumsal planlara doğru atılmış kuvvetl atılımları
sayılır.
***
M lletler n gel ş m yolundak faal yetler ne otomat k, yarı drakl ve
drakl b rçok d ğer bedens z vaz fel ler n faal yetler eşl k eder. Bu
vaz fel organların her b r , dünyada m llet ya da devlet ded ğ m z
topluluğu oluşturan b reyler n, grupların faal yetler üzer nde vaz fe
almış üstün b r organ zasyonun organlarıdır. Öyleyse b r m llet
ç ndek ş görümü d s pl n ve vaz fen n şaşmayan düzen ve
sıralamaları, o m llet n ya da devlet n bağlandığı dünya üstü b r
s stemden gelmekted r. Bu da h ç şüphes z o m llet n bütün
b reyler yle, kazandığı l yakat n dereces ne göre ayarlanmıştır.
M lletler kuruluşlarının hak k hedefler n kaybetmeden yükselmek
sted kçe ve bu stek yolunda çaba harcadıkça bu ayarlar yüksel r,
onunla orantılı olarak tekâmül otomat zmler de yükselt l r. Kısaca,
m lletler n bağlı oldukları s stemler, evrende daha kapsamlı, b rb r ne
bağlı büyük vaz fe organ zasyonlarının küçük b rer unsurudur. İşte bu
unsurlar dünyadak herhang b r m llet n ya da devlet n gel ş m
caplarına göre çeş tl b ç mler alırlar. Buradak amaç da -dünyadak
her araçla olduğu g b - m llet ve devlet toplulukları aracılığıyla
nsanları toplu hâlde vaz fe planı sezg ler ne otomat k, yarı drakl ve
drakl olarak hazırlamaktır. Bu hazırlığa tam anlamıyla uymuş olan
b r m llet ya da devlet de vaz fes n b t rm ş ve nsanları dünya üstü
vaz fe planına l yakatle yet şt rm ş olur.
***
Bütün topluluklar b reyler n gel ş m ç nd r. Ancak toplulukları
b reylerden bıçakla keser g b ayırmak da doğru değ ld r. Çünkü
dünyadak topluluklar büyük organ zasyon s stemler n n lk hazırlık
alıştırmalarıdır. Organ zasyon s stemler n n amacı se tekl ğe, b rl ğe
doğru yürümekt r. Dolayısıyla, b reyler bu bakımdan topluluk
kavramından ayrılamaz. Bunu daha y açıklamak ç n b reysel ve
toplumsal planların b rb r ne karşı olan şlevler üzer nde b raz
durmalıyız.
B reysel plan ned r?.. B r beden, varlığın tekâmül tek d r. Yazgı
lkes ne göre tek plana sah pt r. Her bedene adanmış, hazırlanmış,
tekâmülünün caplarına göre ayarlanmış b r plan vardır. Plan kaba ve
dar b r çerçeve demek değ ld r. İcapların zorunlu kıldığı olanaklar
oranında da ma gen ş hareket alanlarına sah pt r. Bundan dolayı
sınavlara, dolayısıyla özgürlüğe da ma yer ver c n tel kted r. Bu
planın lkes beden n tab olduğu ruhun tekâmülüne, tekâmül
dereces ne, tekâmül yolundak kadrolara, koşullara, olanaklara,
kısaca tekâmülün bütün caplarına bağlıdır.
Toplumsal plan ned r?.. Evren, b reyler n başıboş tekâmül ett kler
b r malzeme alanı değ ld r. O, drak n güç sezd ğ m z ve güç
sezeb leceğ m z yüksek lkeler n koyduğu son derece der n ve
yüksek mekan zmada düzenler n, ayarlanmaların, capların bütünü,
yan ün te’n n kend s d r. Evren lah düzen n b r fades d r. Bundan
dolayı her b rey, her tek beden b r b reysel plana sah p olmakla
beraber da ma d ğer tekler n, yan bedenler n kend planı karşısındak
durumlarıyla lg l , ayarlıdır. Tekâmül toplumsal plan ç nde yürür. Aks
hâlde düzenden ve uyumdan söz ed lemez.
***
Bell âlemler n bell ortamlarında ya da bell küreler nde bedenler
da ma b rb rler n n durumlarıyla karşı karşıyadırlar. Bu karşılaşma
aynı zamanda yüksek lkeler n ayarladığı b reysel planların başka b r
mekan k yönden yönet l ş n fade eder. Bütün bu şler, bu düzenler
ve sıralamalar yüksek vaz fe planlarının organ zasyon s stemler
ç nde, vaz fel varlıkların şç l kler yle yürütülür.
Bundan başka, bedenler n sınama hayatlarında b rb r yle ortaklık
kurduğu b rçok konu vardır k bu durum dünyanın üstüne, vaz fe
planına hazırlanışın b r fades d r. Kısaca, b reysel plan üstünde
toplumsal plan vardır. Toplumsal plan aynı zamanda b r amaca
yönelt lmekle beraber, b reysel planları da k nc derecedek b r
mekan zmayla ayarlayan karmaşık b r plandır.
Bu ayarlanmalar ün teden gelen d rekt flere göre vaz fe planının
tes r ve denet m altında meydana gel r. Yan b reyler, yaşamakta
oldukları toplumsal plana, vaz fe planının çeş tl kademeler nden
akan sayısız tes r n hazırladığı sonsuz hayat b leş m ç nde kend
sınama, sınav ve gel ş m alanlarını bulurlar. B reydek tes rler n yükü
arttıkça, gel ş m hızlandıkça, drak olgunlaştıkça b rey n planıyla lg l
toplumsal durumlar da ayarlanır.
Burada d kkat ed lecek nokta şudur. Tek b rey ç n toplumsal durum
değ l, toplumsal kadronun her b rey ç n toplumsal durum hazırlanır.
Çok kaba b r örnek olan yüz b reyl k b r toplumsal plan alalım. Bu
fertlerden (a) ç n doksan dokuz b rey n durumu söz konusudur.
Fakat aynı yüz k ş den (b) ç n d ğer doksan dokuz k ş n n, (a)’nın da
dah l olduğu d ğer doksan dokuz k ş n n durumu söz konusudur. Aynı
şek lde (c) ç n, (a) ve (b)’n n de dah l olduğu doksan dokuz k ş n n
durumu ayarlanır. Yan b r k ş ç n doksan dokuz k ş seferber ed lm ş
değ ld r. Vaz fel ler son derece nce düzenlerle bu yüz k ş y b rb rler
ç n vaz felend r rler. Fakat bu yüz k ş n n tekâmül ölçüler n n b rb r n n
aynı olmadığı kes nd r. Herkes n ht yacı ve tekâmül cabı y ne aynı
nce mekan zmayla değ ş r. (a)’nın doksan dokuz k ş ye karşı durumu
le (b)’n n durumu aynı değ ld r. Aynı şek lde bu toplumsal plan ç nde
maddeye karşı durum da her b r b rey ç n değ ş r. Bütün bunlar
vaz fel varlıkların vaz feler cabı olarak gönderd kler tes rler n
meydana get rd kler madde b leş mler ndek ve bedenlerdek
m ktarsal değ şmelerle meydana gel r. Buradak mekan zmalardan
haber olmayan b reyler, anlayamadıkları b rtakım esrarlı olaylar
ç nde yuvarlandıklarını sanırlar. B r n n plan ç ndek caplara tab
olarak gerçekleşen m ktarsal değ şmeler b leş m ne göre fak r
oluşuna karşılık, ötek n n bell dereceye ayarlanmış m ktarlar
dolayısıyla orta derecede oluşu, b r d ğer n n zeng n oluşu, b r n n
kültürlü, ötek n n cah l, b r n n şoför, b r n n müz syen, b r d ğer n n
çöpçü oluşu, b r n n mutlu, d ğer n n mutsuz, b r n n y , b r d ğer n n
kötü, b r n n hastalıklı, d ğer n n sağlam, huylu, huysuz, benc l oluşları
ya da başkalarını düşünmeler ve bütün d ğer durumlar hep zaman
ve mekân kadrolarında aslî lkeye göre gel ş mler n caplarının yer ne
get r lmes ç n ün teden süzülerek gelen tes rler kanalıyla b reysel ve
toplumsal m ktar değ şmeler tekn ğ le meydana gel r k aynı
mekan zmaya tab maddeler n m ktar değ şmeler de yukarıdak
durumlara göre ayarlanır. Bu b lg n n tes rler ve varlıklar arasında
kapsamını gen şlett kçe daha yüksek sezg lere varmak mümkün olur.
İşte toplulukların nsanlara görünen amaçlarının ötes nde g zlenm ş
hedefler bunlardır.
***
B r m llet topluluğu ç nde böyle b r sürü ortaklaşa planların, yan
toplulukların bulunduğunu söylem şt k. Bu toplulukların görünüşte
b rb r ne bağlı görünen ve öyle görünmes cap eden durumlarının,
aslında vaz fe organ zasyonlarının şlev görmeler ne tab olduklarını
da b ld rm şt k. Bu b lg ye göre b r m llet, büyük b r topluluk ç nde -
y ne aynı zorunluluklarla- kurulmuş olan küçük b r a le topluluğunu da
bu ışık altında rdelemem z gerek yor.
Hak k anlamıyla a le, dünyaya gel ş mler ç n nm ş varlıkların
uygulamalarına en zeng n malzemeler hazırlayan ve bu uygulamaya
kuvvetl b r zem n oluşturan düzgün, düzenl b r toplum parçasıdır k
bunun da bütünü nsanlık topluluğudur. A le, nsanları vaz fe planına
hazırlayan mükemmel b r araçtır. İnsanlık topluluğunun amaçladığı
büyük anlamlar, küçük b r a le topluluğundak bütün gel ş m
malzemeler zeng nl ğ le özetleneb l r. Bu hak kat, vaz fe planına
doğru nsanlığın hazırlanışında b r a le oluşumunun ne kadar öneml
roller yer ne get rd ğ n göster r.
Gerçekten dünyada alt ve üst h çb r tekâmül unsuru, hazırlayıcısı
yoktur k a le b lg s n n kapsamı ve capları dışında kalsın. Zaten b r
a len n bünyes , nsanlık hayatında mümkün olan bütün tekâmül
malzemes zeng nl kler n b r araya toplayacak tarz ve şek llerde
kurulmuştur. Kes nl kle herkes kend ht yacı oranında ve
dereces nde b r a le ocağından geçm ş ve bu ocağın n metler nden
faydalanmıştır.
***
B r a le topluluğunun en lkel ve bas t hazırlıkları hayvanlardan ve
hatta b tk lerden başlar. Bu hazırlığın da en lkel şekl c ns yett r.
C ns yet b rçok mekan zmaların düğüm noktasıdır. Bu düğüm
noktalarından b r tanes de a le oluşumudur. Aynı şek lde c ns yet
dünyada acı, tatlı b rçok olayların, mutlulukların, felaketler n,
ıstırapların kısacası gel ş m unsurlarının da düğüm noktasıdır.
Kısaca, c ns yet, dünyadak gel ş m mekan zmalarını çeş tl yönlerden
harekete geç ren b r unsurdur. Hem vaz feye hem nefsan yete
yönelen v cdan mekan zmasına, c ns yet real tes çeş tl şek llerde
etk l olur. C ns yet, b rçok erdeml , yükselt c olanaklara yol
açab leceğ g b , felaketler n, ıstırapların, azapların, mezarın ve akıl
hastanes n n de kapılarını açab l r. A le hayatının lk güçlü hazırlayıcı
unsuru c ns yet otomat zm d r. Bu yüzden de b r sürü sınavın
anahtarı onun ç nde saklıdır. C ns yet anahtarıyla açılmış b r a le
kurumu bütün cap ve zorunluluklarıyla nsanları -otomat k yollardan
b le olsa- sorumluluk ve vaz fe sezg ler ne hazırlar k bu hazırlanış da
nsanlar ç n tekâmül yolunun mükemmel b r yürüyüşü olur.
***
Vaz fe hazırlığı mekan zmasında bu kadar kuvvetl b r araç olan
a le ocağının nsanlara sağladığı gel ş m malzemeler nelerd r?
Bu sorunun cevabını toplumsal plan hakkında b raz önce
verd ğ m z b lg den de çıkarmak mümkündür. Bu b lg den
anlaşılacağı üzere, a le kurumunun hazırladığı gel ş m unsurlarının -
bazılarının akıllarına geleb leceğ g b - nsanları mutlaka memnun ve
mutlu ed c , onların nefsan yetler n okşayıcı n tel kte olmaları
gerekmez. Tam ters ne, bunların çoğu sıkıntılı, zahmetl , güç,
üzüntülü, ıstıraplı, azaplı ve hatta bazen şkencel karakterler göster r
k aslında a le kurumunun en kuvvetl ve gel ş me en yararlı tarafını
da onun bu sert, haş n ve düzgün yüzü oluşturur. Kurulmuş b r
a len n lk anından son günler ne kadar geçen olaylarını d kkatl ce
nceleyenler, bu konuda oldukça der n sezg ler ve b lg ler kazanırlar.
A le daha kurulmadan önces nde yer alan olaylar b le a le
mekan zmasının şley ş nden beklenen sonuçları sağlamaya başlar.
İk c nsten nsanın b r araya gelmes konusunda, lk adımda onların
her k s ne a t bazı kolaylıklar görülmekle beraber, b rçok güçlükler ve
hatta adaylardan her b r tarafından ayrı ayrı yen lmes gereken
olanaksızlıklar da meydana çıkab l r. Ve bunların her b r k tarafa da
b rer sınav ve gözlem konusu olur. Onların öz b lg ler n n, daha önce
açıkladığımız şek lde artmasına sebep olur. Örneğ n, bu sırada
dargınlıklar, kırgınlıklar, tartışmalar, dövüşmeler, hatta c nayetler b le
meydana geleb l r. Bunlar, b r a len n daha başlangıcındayken
olumsuz yollarda sayılan ıstıraplı fakat kuvvetl tekâmül
malzemeler d r. A len n kurulmasından sonra geç m sorunu, eşler n
b rb r yle anlaşma sorunu, evl l k koşullarına uyum sorunu vb. b r sürü
sorun ortaya çıkar. Bunlar hem erkeğe hem kadına ayrı ayrı yükler,
vaz feler, görevler yükler. Onlar bu mücadelelerden ya zaferle ya da
yen lg yle çıkarlar ve her k durumda da sınavların başarılı ya da
başarısız görünen durumlarına göre acı, tatlı b r sürü sonuçlarla
karşılaşırlar ve ona göre de vaz fe sezg s yolundak hızlarını
kazanırlar.
Sonunda çocuklar doğar. Onların büyütülmes , hastalıkları,
sağlıkları, ölümler , kazaları, acıları vb. ana ve baba ç n bazen
sev nç, bazen keder yollarından geçen gözlemler sağlar. Bu sırada
bütün bu deney mler başarıyla geç şt rmen n drakler ne vardıkları
zaman duyacakları huzur onları olumlu ve mutlu yollardan
yükselt rken, başarısızca, becer ks zce ver lm ş sınavların
sonucunda, kend ler nce olumsuz sayılan durumlarda uğrayacakları
acılar, hüsranlar da başka b r yoldan y ne lerlemeler ne sebep olur.
Bundan sonra çocukların eğ t m ve öğret mler , y ya da kötü
yet şt r lmeler g b sorunların ana ve babaya düşen sorumluluk
duyguları, aynı şek lde yet şen evlatların ana ve babalarına, a len n
d ğer b reyler ne karşı davranışlarının sayısız sonucu, a le b reyler
ç n ayrı karakterler taşıyan sonsuz b rer sınav, görgü ve deney m
konusu olarak sıralanıp g derler. Görünüşte çeş tl yollarda b rer
ıstırap ya da sev nç kaynağı olan a le hayatının bütün olayları
aslında büyük vaz fe planının sezg ler n nsanlara ver r.
Kısaca, mutlu görünen b r a le, mutsuz görünen b r a le,
felaketlerle dolu hayatlar geç ren b r a le, sak n ya da gürültülü b r
a le, kısacası çeş tl hayat koşullarına tab bütün a leler ancak
b reyler n ht yaçlarına göre ayarlanmış ve onların gel ş mler ne
yönelm ş kuvvetl b rer yükselme aracıdır. Bu değerl araç bütün
zevkler yle, mutluluklarıyla, acılarıyla, felaketler yle nsanların hedef
olan vaz fe planı ç n gerekl sezg ler n hazırlanış uygulamasına
mükemmel b r zem n olur ve bu uygulamanın her türlü olanağını
hazırlar. Orada sevg ler doğar, sevg ler kaybolur, doğumlar, ölümler,
ayrılışlar, kavuşuşlar b rb r n tak p eder. Bunların heps , sebep
oldukları sev nçler ve kederlerle zeng n b rer gel ş m malzemes olur.
Dünyaya gelen çocuğu ç n sev nen b r anne ne kadar
yüksel yorsa, ölen çocuğu ç n gözyaşı döken b r anne de
durumunda o kadar lerleme kaydeder. Fakat şu noktayı tekrar
hatırlatacağız: A len n bütün bu durumları, gel ş m yolundak
lerlemeler , yürüyüşler , duruşları tamamıyla vaz fel varlıkların
yardım ve denet mler ne tab d r.
A le, evren sonuna doğru tekâmülün tam b ç m n fade eden b rl k
kavramına hazırlık yolunun dünyadak en bas t ve otomat k
alıştırmalarına olanak ver r. Çoğu zaman görüldüğü g b , eşler
arasındak yüz ve karakter benzerl kler a le topluluğu caplarından
olarak bedenler n manyet k alanları arasında kurulmuş b r sentez n
fades d r k bu da varlıkların b rb rler ne yaklaştıklarını göster r. Bu
manyet k alanlar sentez ne kadar y kurulursa a le arasındak
kaynaşma o kadar mükemmel olur ve a le hak k hedef ne o kadar
yaklaşmış olur.
***
Varlıkların dünyaya nmeler , dünya maddeler ç nde kend ler ne
gerekl olan malzemelerle karşılaşıp onlardan faydalanab lmeler
ç nd r dem şt k.
Güneş s stem m z n bütün küreler arasında gel ş m malzemes en
bol olanlardan b r dünyadır. Bu malzemeler n, çeş tl ht yaçlara göre
sıralanması ve düzenlenmes , nsanların şler ne yararlı hâle
get r lmes gerek r. Bu şlerle vaz felenm ş vaz fe planının varlıkları,
l yakatler ve güçler dereceler ne göre, dünyaya ayrılmış çeş tl
vaz fe organ zasyonları ç nde vaz feler n yaparlar. Doğal olarak
bunun yukarılardan gelen d rekt flere uygun olması gerekt ğ n
unutmamak gerek r.
Bu yardımlarla dünya varlıklarının ve bu arada durumları daha
kapsamlı olan nsanların, gel ş mler ne yararlı b r sürü sıralamalar,
düzenler ve oluşumlar meydana get r l r. Örneğ n, doğa olaylarının b r
düzen ç nde meydana get r l şler , bütün dünyayı kapsayan s yasal,
ekonom k, b l msel durumlar ve bu arada bütün k nc l oluşumlarıyla
kurulmuş m lletler, devletler, aş retler, topluluklar hep ün ten n
d rekt fler altındak büyük organ zasyonlarda vaz fel organlar
tarafından sevk ed l p yönet l rler. Öyleyse dünyadak m llet, devlet,
a le g b bütün toplulukların sevk ve yönet m yukarılara bağlıdır. Ve
bu bağların amacı da vaz fe planı sezg s ne hazırlanıp bu plana
l yakat kazanab lmek ht yacıyla dünyaya nm ş varlıkların, yan
nsanların, hedefler ne ulaşab lmeler ne yardım etmekt r. N tek m her
nsan, dünyada var olan bu oluşumların sonsuz olanaklarından çoğu
zaman otomat k ve yarı drakl olarak doğrudan ya da dolaylı
yollardan, yan hem onların capları ç nde kend s yaşayarak hem de
o caplarda yaşayan d ğerler n gözlemleyerek sonsuz faydalar
sağlarlar. Buradak otomat k kel mes n n anlamını daha önce b raz
açıklamıştık. İnsanların bu topluluklardan faydalanmaları her zaman
onların hak k amaçlarını görerek gerçekleşmez. İnsanlar, hemen
da ma bu topluluklara -dünya real teler ne ve değerler ne göre- ancak
kend ler ne sağlayacağı çıkarlara karşı stekl ve hırslı olarak katılırlar
ve bu stekle o topluluklarda canla başla çalışırlar. Bu stekler n
çeş tler de her k ş n n nefsan yet parçalarının n tel k ve n cel ğ ne
göre değ ş r. Bu n tel k ve n cel kler bazen çok aşağılardak benc ll k
sev yeler ne kadar neb l r. Örneğ n, büyük b r haydut çetes
kurulab l r. Fakat v cdan mekan zmasının üst sev yeler ne uyum
sağlamış dengelerle bu stekler çok as lce ve yüksek tezahürler de
göstereb l rler. Örneğ n, tem z b r sevg çgüdüsüyle b r a len n bütün
yükler altına seve seve g r leb l r. Fakat görünüşte, bu gel p geç c
maddesel çıkar duygularına karşılık, bütün bu oluşumların bazen
tatlı, bazen de çok acı ve zahmetl yollardan nsanları üstün ve hak k
kazançlara götürecek olan asıl büyük değerler n hemen hemen
k mse görmek ve düşünmek stemez.
***
Dünyada bulunan her şey g b m llet, devlet, a le oluşumları da
amaç değ l, araçtır. Bu araçların hak k amaçları dıştan göründüğü
g b , dünyanın çok geç c olan ve dünya ötes ne zerres b le
götürülemeyen maddesel kazançları ve real teler değ l, bu real teler
ç nde yaşayayım, bu kazançlar peş nde koşayım derken nsanların
karşılaşacakları acı ya da tatlı b r sürü olayın v cdan
mekan zmasında uğrayacakları uygulamalardan sonra ortaya
çıkacak öz b lg ler n elde ed lmes d r.
İşte bu noktada v cdan mekan zmasıyla öz b lg n n zeng nleş ş
arasındak l şk y b r kere daha bel rtm ş oluyoruz. Ş md bu b lg ler ,
draklerde karanlık ve bel rs z b r tarafın kalmaması ç n özetleyerek
tekrarlayacağız.
***
Dünya drak le değerlend r len v cdan real teler varlığın öz b lg s
değ ld r. Bunlar, varlığın kaba maddelerdek bedenlenmeler n n
caplarına göre madde durumlarının, vaz fe-nefsan yet düal tes
ç nde çeş t çeş t b ç mler sunan görünüşler d r. Bu real teler herkeste
mutlak olarak aynı sırayı tak p etmezler, gerek ve ht yaçlara göre
sıralanırlar. İşte bu zıt unsurların çarpışmaları sonucunda doğacak
olaylardan alınacak kıyas b lg ler , drak kanalıyla varlığın öz
b lg s n n değerler n arttıracak ve bu değerler de drak b ç mlenmeler
ç nde ruhun tekâmül ölçüsü olarak ona yansıyacaktır. Bu durum,
dünyada da ma değ şen real teler n v cdan mekan zmasındak
durumlarını ve bütün bu mekan zmaların öz b lg y zeng nleşt r c
roller n ve sonunda varlığın, ruhun tekâmülüne a t yaptığı h zmetler n
özünü kısaca göster r. Aynı şek lde, v cdan mekan zmasını şleten bu
real teler, b r taraftan öz b lg ler arttırırken d ğer taraftan kuvvet n ve
hızını öz b lg lerden alarak üst real telere doğru kayab lmekted rler.
Yan beyne bağlı real teler, öz varlıktak drake a t nce madde
b leş mler karmaşıklarını zeng nleşt r rken, öz varlıktan beyne
yansıyan aydınlık ışıklar da v cdan dengeler n üst sev yeye
ulaştırmaktadırlar. Böylece, öz b lg ler arttıkça vaz fe b lg s yolundak
v cdan mücadeleler nefsan yet n de sev yes n yükselt r. Ve b r an
gel r k vaz fe planının yakınlarında vaz fe le nefsan yet arasındak
mesafe kısalır. Ve drak n vaz fe cephes ne yönelmes kolaylaşır.
Vaz fe planına gel nce oradan t baren v cdan düal tes ortada
kalmaz. Onun yer ne büyük vaz fe şlevler yle yürüyen n tel ğ değ ş k
d ğer b r tekâmül düal tes başlar. Ve bu düal te, varlığı ün teye kadar
tak p eder.
***
Bu mücadelen n en ş ddetl anlarını oluşturan -özell kle orta
nsanlık kademeler nde- nsanlar sürekl olarak huzur ve huzursuzluk
ç nde nöbetleşe yaşarlar. Bu hâller, v cdan unsurlarının bel rg n
olarak meydana çıkan denge ve denges zl k durumlarına karşılık
gel r. Bu huzur, nsanı, drak oranında tatm n eden b r duruma sokar.
Bu sayede o kend n çözülmüş sorunlar ç nde görür. Fakat caplara
ve öz varlığın bel ren ht yaçlarına göre v cdanın denge hattı
yukarılara ya da aşağılara doğru bozulmaya başladığı anda onun
keyf kaçar. Yen b r real te karşısında, esk real tes n n yıkılmak
üzere olduğu h ss onu sıkıntıya sokar. Bu ıstırap, dengen n bozulma
dereces yle artar. Bu durum her devreye, her kademeye göre çeş tl
n tel kler ve şek ller alır. Bazen -özell kle az lerlem ş kademelerde-
hak k v cdan azabı hâl nde ortaya çıkar. Bu azap şek ller , dengeler n
aşağı doğru kayışlarında daha çok görülür. Varlığın ler gel ş m
dereceler nde bu tür azaplar olmaz ama çeş tl karışıklık ve şaşkınlık
hâl ve şek ller meydana gel r k bunlar da az öneml
huzursuzluklardan sayılmaz. Bütün bu huzursuzluk ya da ıstırap
hâller , v cdan real teler n n daha üst sev yelerde denkleşmeler n ve
bu sayede öz b lg ler n artmasını ve nsanların, yazgı le bel rlenen
vaz fe planlarına yaklaşmalarıyla sonuçlanır.
Öyleyse, bulunulan kademen n s nd r lm ş, şlev n yer ne get rm ş
real teler n tak p eden karışıklık ve şaşkınlıkları b r an önce
atlatmaya çalışarak üst real telere ulaşmak gerek r k böylece
kazanılan üst l yakatler, zamanlarında şlevler n yapmaya başlasınlar
ve bunun sonucunda da öz b lg ler n gel ş m yolundak normal
sey rler kes nt ye uğramadan devam ets n. İşte b r nsan herhang b r
huzursuzluk ya da karışıklık ve şaşkınlık ya da ıstırap le karşılaştığı,
onun v cdanı herhang b r azabın kıvılcımlarıyla yanmaya başladığı
zaman, o nsanın derhal kend n toplayarak drak n v cdanının
unsurları arasında dolaştırması, o zamana kadar lg lenmed ğ
v cdanının üst unsuruna yönelmes , stekler yle ona değerler
göndermeye başlaması, buna karşılık, alt real teye a t stekler n ,
alışkanlıklarını, arzularını ger planlara atarak onları yen değerlerle
beslememes ve her şeyden önce bunun ç n çok gerekl olan
çabaları göstermes gerek r. Bunu yaptıkça v cdan denges yavaş
yavaş üst sev yelerde kurulmaya başlar. Bu da gerçekleş nce yen
doğacak daha büyük b r huzur ve mutluluğun neşes bütün geçm ş
sıkıntı ve güçlükler n heps n s ler süpürür. Fakat onların öz varlıktak
b lg ler zeng n b r gel ş m yükü hâl nde o nsanı yüksek tekâmül
planlarına daha çok yaklaştırır k aslında nsanda huzurun artması da
bu durumun sonucudur.
***
Acaba bu nefsan yet unsuruna ne gerek vardı, daha doğrusu,
nsanlık hayatında bel rg n nefsan yet düal tes olmaksızın da üstün
real teler n kazanılması ve öz b lg ler n artması, sonuç olarak vaz fe
hazırlığının görülmes mümkün olmaz mıydı g b , nsanların aklına
bazı sorular geleb l r. Bunun cevabı zaten geçm ş b lg lerde vardır.
Onları burada bel rtel m.
Ruhun tekâmülüne yarayacak olan b lg ler n öz b lg hâl ne geçm ş
olması, yan varlığın öz malı olması şarttır dem şt k. Bu da y ne
söyled ğ m z g b , ancak olaylar ç nde varlığın yoğrulması ve b r sürü
çaba harcaması le sağlanacak b r n tel kt r. Yan varlık, beden
aracılığıyla, dünya olaylarının olumlu ve olumsuz yönler karşısında
onlarla boğuşarak yapacağı uygulamalardan sonra bazı sonuçlar
elde edecekt r k şte öz b lg ler sağlayan bu sonuçlardır. Aslında
nsanların tekrarlanan bedenlenmeler , olayların hem tatlı hem acı
sonsuz görünümler yle karşılaşab lmeler ç nd r. Bunun sebeb de öz
b lg ler arttırmaktır. Fakat burada b r zorunluluk daha bel rmekted r.
Eğer olayların ç nde yoğrulma ve boğuşma olanak ve fırsatlarını
hedef alan etkenler olmasaydı böyle zahmet ver c , çabayı harekete
geç r c olayların ortaya çıkmasına gerek kalmazdı. Ve eğer nsanlar
hak ed lmem ş süreçlerle tekâmül yolunda yürütüleb lselerd o zaman
bel rl hareketler n ç nde hapsed lerek draks zce sürükleneb l rlerd .
Fakat daha önce verd ğ m z b lg ler, nsanlar hakkında böyle b r
tekâmül sürec n n mümkün olamayacağını göstermekted r. Çünkü
varlıkların drak ve özgürlükler n lg lend rmeden tam b r mak ne g b
şleyen bu tür lerley şler ancak -daha önce açıkladığımız g b -
varlıkların henüz drakten ve güçten yoksun bulundukları evren n lk
aşamasındak karanlık, sonsuzluk kadar uzun b r tutsaklık ç nde
geçen mekan k tekâmül lkes ne tab olab l r. Ve bu lke altındak
tekâmülün de varlıklara sağladığı en büyük sonuç, y ne açıkladığımız
g b , h drojen atomunun henüz draklenmem ş ve tutsaklıktan
kend ler n kurtarab lecek güçler kazanamamış, sadece mekan k
hareketlere uyum sağlamak zorunda bırakılmış b r l yakat
durumundan ler geçmez.
Varlıklar hak kazanmadıkları olaylara sokuldukları zaman onlardan
nsanlık aşamasına layık yararları sağlayamazlar. Çünkü bu
durumda sebep ve sonuçlarını bel rley p değerlend remeyecekler bu
olayların görünmeler nde onların kıyas b lg s ne g reb lmeler
mümkün olmaz, kıyas b lg s var olmayınca da öz b lg ler oluşamaz
ve nsanlıktan beklenen tekâmül gerçekleşemez. Ne olursa olsun,
sebep ve sonuçları b l nmeyen olaylar nsanlar ç n boş ve amaçsız
kalır. Ancak hak ed lm ş acı ya da tatlı olaylar arasında yoğrularak
onların ç nden zaferle ya da yen lg yle çıkmanın nedensell k lkes
karşısında geç r lecek kıyas b lg s yardımıyla drak ne varılmış
sonuçları, tekâmül unsuru olan öz b lg ler meydana get r r.
Demek k nsanların, tekâmül ht yaçlarına ayarlanmış olaylara hak
kazanmaları gerek r k böylece onlar bu hak ed şler n n drak
sayes nde, o olayların ç nde yoğrulurken sonuca kend ler n
ulaştıracak olan kıyas b lg ler n bulab ls nler ve bunların
muhasebes n yapma olanağına kavuşsunlar. N ç n dayak yed ğ n
b lmeyen b r çocuk o dayaktan layıkıyla yararlanamaz. Dayaktan
yararlanamayınca da durumunun ölçüsünü takd r ed p hâl ve
tavırlarını y leşt rme çabasını gösteremez. Bu dayaktan
yararlanab lmes ç n onun drak n n uyandırılması ve bunun ç n de
hang zayıf taraflarıyla dayağı hak ett ğ n n bel rt lmes gerek r. Bu,
onun pusuda bekleyen zayıf taraflarını harekete geç r p meydana
çıkartmakla mümkün olur. Bütün bunlardan başka, ler de
b ld receğ m z yazgı planının uygulamasında da bu çaba
mekan zmasının rolü vardır. Bu b lg ler, vaz fe unsurlarının önüne
n ç n çet n ve sert b rtakım sonuçlar doğuracak olan nefsan yet
parçalarının d k ld ğ n ve vaz fel varlıkların bu durumlara neden
sebep olduklarını açıklamış olur.
Öyleyse, vaz fe-nefsan yet mücadeles mekan zmasına gerek
vardır. Ve nefsan yet bunun ç n gel ş m yolunda değerl b r unsurdur.
***
Gel ş m mekan zmasında vaz fe unsurunun karşısına nefsan yet n
d k lmes boş ve gereks z b r ş değ ld r. Nefsan yet, bütünüyle ve
parçalarıyla çabaları kamçılamak ve b raz önce söyled ğ m z g b
nsanı kıyas b lg s ne sürüklemek ç n konulmuş mükemmel ve esaslı
b r araçtır. Tekâmül mekan zması hayatlar boyunca artan hızını, bu
nefsan yet unsurlarının, görünüşte olumsuz görünen güçler nden
alacaktır. Kırılacak odunun d renc olmazsa balta kullanmaya gerek
kalmaz. Nefsan yet bu odunun d renc g b d r. Balta da nefsan yet
yenmek ç n yapılacak mücadelelere a t çabaları sembol ze eder.
Öyleyse, nefsan yet olmazsa mücadelelere, çabalara gerek kalmaz.
Böyle olmayınca da l yakats z, kend kend ne gelecek tekâmüller
beklen r k b raz önce açıkladığımız g b , böyle b r şey mümkün
olmaz. Bundan dolayı nefsan yet olmalı k üst unsurlara
geçeb lmen n çabaları gerçekleşme alanını bulab ls n. Bu çabalar
gelecek aşamaların b lg ler n ve onların öz varlığa mal ed lmeler n
sağlayan temell süreçlerd r.
***
Ş md bu nefsan yet parçaları ve vaz fe hazırlığı mücadeles ç nde
çırpınan, çabalayan nsanın b r b rey olarak ç nde yaşadığı âleme
oranla durumuna a t b lg ler vereceğ z.
İnsan, b r ruhun evrendek tekâmülünün aracı ve fades olan
varlığa ayrılmış madde parçalarından oluşmuş b leş mler bütünüdür.
Demek k beden, b r varlığın dünyadak h zmet ne ayrılmış, kend
gel ş m zorunluluklarına göre kullanab leceğ maddesel b r araçtır.
Varlık, egemenl ğ altında ve h zmet nde bulunan beden n kaba
maddesel durumundan yararlanarak onun aracılığıyla dünya
maddeler ne tes r eder. Bu olaylar beden n tab olduğu yüzey zamanı
real tes ne göre gerçekleş r. Buna karşılık, maddelerden gelen
tes rler küresel zaman drak yle değerlenerek varlığın drak kanalıyla
ruha yansırlar. Böylece ruhun tekâmül ht yaçları karşılanmış olur.
Varlığın sınavları, deney mler , gözlemler kısacası planının
caplarından olan bütün ht yaçları ç n kullandığı beden ne, yardımcı
olarak dışarıdan ve doğal olarak y ne ancak o varlık kanalıyla
m lyonlarca tes r gel r. Bu tes rler çok yükseklerden geleb leceğ g b ,
çeş tl ş ddet ve kuvvetlerde sonuçlar oluşturmak üzere çeş tl
tekâmül sev yes ndek planlardan ve kademelerden de geleb l r.
Varlığın dünyadak beden hayatına a t ç z lm ş olan yazgı planının
caplarını yer ne get rmek ç n bedene nen bütün bu tes rler üst
planların da ma denet m ve gözet m altındadır. Bundan dolayı, bu
tes rler n en küçüğünden en büyüğüne kadar h çb r s boş, anlamsız
ve gereks z değ ld r. Bunların her b r daha önce söz ett ğ m z v cdan
mekan zmasıyla lg l durumlar göster r ve organ zmada ayarlanır. Bu
ayarlanış, varlığın dünya planının capları ve zorunlulukları uyumu
ç nde gerçekleş r.
***
Beden b r organ zmadır. Bundan dolayı onu oluşturan hücreler,
organlar, s stemler vardır. Bütün bu parçalar b rb r ne tab olarak ve
s stemleşerek beden organ zmasının bütününü meydana get r rler k
bunun da organ zatörü o bedene egemen olan bey nd r. Fakat bu
bey n de asıl varlığa bağlıdır. Bundan dolayı, beden organ zmasını
oluşturan daha küçük organ zmaların da nsanınk nden çok daha
bas t olmak üzere b rer varlıkları, yan organ zatörler vardır k onlar
da kend çaplarında n speten daha bas t ruhların tekâmüller ne
h zmet ederler. Demek k nsan beden n n bütün durumlarından bu
bedene egemen olan varlık sorumludur.
Varlıklar bedenler kullanab ld kler kadar kullandıktan sonra, yan
onlardan elde edeb lecekler yararları elde ett kten sonra o bedenler
üzer ndek kullanımlarından vazgeçerek onları sevk eden ve yöneten
bey nle olan bağlantılarını keserler k buna ölüm der z.
***
B r varlık üst varlıkların yardımıyla b r beden kurar, o bedenden
yararlandığı sürece onu kullanır, bunun ç n de bey n aracılığıyla o
beden n bütün parçalarına egemen olur ve böylece maddesel
ht yaçlarını o beden kanalından sağlar.
Bu bakımdan, henüz b r nsan beden n yöneteb lecek durumda
bulunan b r varlığın bu beden kullanmasıyla örneğ n, madde ve
varlık topluluklarından meydana gelm ş büyük b r güneş s stem n
yöneten b r varlığın bu s stem sevk ed p yönetmes arasında aslında
fark yoktur. Bunların arasında sadece tekâmül, kapsam gen şl ğ ve
karmaşıklık farkları vardır. Bundan dolayı, b r nsan varlığının b r
bedene olan tes rler hang anlamları taşıyorsa vaz fel b r varlığın da
b r güneş s stem ne olan tes rler aynı anlamları daha kapsamlı ve
karmaşık olarak taşımaktadır.
***
B r nsan doğduğu zaman varlığının bell b r gel ş m sev yes ne
gelm ş durumu vardır. Aynı şek lde onun bu bell gel ş m durumuna
göre, dünyada yapması gereken bell şler olacaktır. İşte bu şler n
yapılması onun o devredek dünya hayatına a t vaz fes d r. O nsanın
dünyada yaşaması, kend s ne sah p olan varlığın, dünyaya nmeden
önce d ğer vaz fel lerle b rl kte hazırladığı dünya uygulaması planını
gerçekleşt rmes ç nd r. Bundan dolayı, o varlık dünyaya gelmeden
önce yapması gereken şler tasarlamış, gözüne almış ve onları
yapacağına söz verm şt r. Mademk o buna söz verm şt r, dünyaya
n ş de bu verd ğ sözün uygulaması ç nd r, öyleyse dünyaya
nd kten sonra onun verd ğ sözü tutması ve borcunu ödemes , yan
tasarlanmış planı uygulaması şarttır. Çünkü vaz fe planının uygun
görmes yle kararlaştırılmış şler n yapılması zorunludur. Böylece
karar ver len şler v cdan mekan zması denges n n uyumu ç nde
uygulanır.
***
Bell ht yaçlarla beden sah b olmuş b r varlık, kend gel ş m
durumuna uygun b r v cdan denges sev yes nde dünyada yaşamaya
başlar ve planına göre çeş tl toplumsal durumlarda yer alır. Bu
gel şler n ve yerleş şler n h çb r s keyfî ve rastgele değ ld r.
B r b rey planının yapılışı da bas t b r ş değ ld r. Daha önce
söyled ğ m z g b , onun yaşayacağı toplumsal planlarla sayısız
l şk ler vardır. Bunlar hep hesaba katılır. Örneğ n o varlık, hang
m lletten, hang d nden, hang örf ve âdetlere sah p topluluktan, hang
eğ l mlere, l yakatlere, steklere, güçlere sah p, hang gel ş m
kademeler ne ulaşmış a leden ve b reylerden gelecekse ve hang
ortak ht yaçlara göre onlarla toplumsal planlar kuracaksa bütün
bunlar önceden ve doğal olarak hep vaz fel varlıkların yardımlarıyla
ve kend s n n gel ş m zorunluluklarına göre nceden nceye
hesaplanmış, düzenlenm ş, ortaklaşa kararlaştırılmış ve
planlaştırılmıştır. İşte dünyada uygulanması gereken plan budur.
Varlık bu planla ayarlanmış olan dünyadak çevres ne nmeye
hazırlanır. Bu ayarlanma sırasında o varlığın anası, babası olan
bedenler n varlıklarına danışılır, onların da kararları alınır. Ve eğer bu
kararlara göre ana, baba olacak bedenler n de gerek b reysel, gerek
toplumsal, hatta ekonom k durumlarında bazı y leşt rmeler ve
değ ş kl kler yapılması gerek yorsa bu şler de düzenlen r. Yan
aralarına alacakları m saf rler ne göre onların durumlarını da vaz fel
varlıklar yoluna koyarlar. Kısacası her şey ayarlanır.
B r varlığın dünyaya n ş nde b rçok vaz fel çalışır. Dünyada da o
varlıkla lg l bedenler genell kle otomat k olarak bu hazırlıklara
katılırlar. Ana, baba, akrabalar, ebe, doktor, hastane, bakımhane,
yet mhane, okul, topluluk, devlet, kısacası uzaktan yakından b r sürü
beden, dünyaya necek varlığın yakın ve uzak hayatı ç n b lmeden
çeş tl şek lde vaz felen rler. Onlar da bu vaz feler n çoğu zaman
otomat k olarak yaparlar. İşte bu otomat k vaz feler n yer ne
get r lmes ç n harcanacak y ne otomat k çabayla daha önce
söyled ğ m z kurumlar ve topluluklar ç nde, yan toplumsal b r plan
ç nde nsanlar büyük vaz fe planının sezg ler n kazanmaya çalışırlar.
***
Bu kadar nce hesaplarla hazırlanmış b r plan etrafında b r sürü
vaz fel n n faal yet , emeğ geçerek meydana get r lm ş b r beden n
sah b olan varlığın, bağlı olduğu toplumsal planın b reyler ne karşı
elbette borçları olacaktır. Ve bu borçları o, daha dünyaya gelmeden
önce yüklenm şt r. Buna rağmen b r gün kalkar da bu hazırlayıcılar
ve yardımcılar karşısında verd ğ sözü unutur, kararlarından döner,
borçlarını reddeder, planını uygulamakta tembell k göster r, hatta
üstel k nt har da etmeye kalkışırsa vaz fe sezg s ne ne kadar aykırı
ve uzak b r harekette bulunmuş olur. Vaz fe sezg s ne bu kadar aykırı
bulunan b r hareket o hayatın en alt nefsan yet sev yes d r ve onun
sorumluluğu ne kadar otomat k olursa olsun ağırdır. Bu ağır
sorumluluğun otomat zm de çok ş ddetl ıstıraplar ve azaplı tepk lerle
görünür. Böyle b r nsanı ancak bu ağır otomat zm n zahmetl olan
kıyas b lg ler , yarı drakl durumlarda ler doğru teb l r.
Beden b r varlığa h zmet eder ve kaba dünya maddeler nde o
varlığın sembolü olur. Tıpkı ruhun sembolü de daha der n anlamda
varlık olduğu g b . Öyleyse dünyada, bedenden ruha kadar uzanan
bu b rb r nden farklı beden-varlık-ruh l şk s nsanlarda, beden n
ç nde ruh varmış sanısını uyandırır.
***
İnsan olarak dünyaya gelm ş b r varlığın b reysel tekâmülünü tak p
edeb lmek ç n ş çok ger lerden alarak evrende h çb r tekâmül ve
gel ş m n var olmadığı b r kademey kabul edel m. Burada gel ş m n
hang etkenlerle seyrett ğ n n sezg s n vereb lmek ç n sembol k b r
projektör şeması kullanacağız. Şunu tekrar etmek ster z k burada
kullanacağımız şema ancak bu hak katler hakkında sezg vereb lmek
ç nd r.
Daha önce, n tel ğ hakkında h çb r şey söyleyemeyeceğ m z
b ld rd ğ m z, hem ruhlara hem de evrenlere egemen yüksek lkeden
söz etm şt k. Bu yüksek lke, b z m b lemeyeceğ m z sonsuz, bütün
anlam ve n tel k kavramlarının dışında kalan b r lked r. Bu lken n
sonsuz evrenlere ve ruhlara yönel k güçler arasında b z m
evren m ze yönelm ş olanının sezg s n ancak bu projektör
sembolüyle vereceğ z. Fakat bu projektör, evrenlere ve ruhlara
egemen olan aslî lken n kend s olmayacaktır. Onun ancak
evren m zle, yan madde evren yle ruhların l şk s ne l şk n b r
gücüdür. Bu ancak bu kadarla fade ed leb l r.
Dünyamızın b le bas t hareketler n açıklayamayan, güç
kel mes yle sembol ze ett ğ m z, aslî lken n evren m ze a t durumu ya
da yönü, elbette böyle b r kel men n olağan anlamına sığmaz. Çünkü
yalnız bu kel me değ l, bütün evren m zde bu durumu fadeye
yetecek h çb r hareket, kel me, anlam ya da mge yoktur. Ancak
çares z kaldığımız ç n b l nen anlamlarından soyutlayıp sırf b r
sembol olarak, aslî lken n evren m ze ve orada uygulamalarını
görecek ruhlara yönel k yönünü (bu fadeler b le asıllarını fade
edemeyen sembollerd r) güç kel mes yle fade ed yoruz. Öyleyse bu
sembolle y ne sembol k olarak açıklayacağımız fadeye göre güç,
aslî lken n, ruhların evren m ze l şk n tekâmül ht yaçlarına cevap
veren bütün madde olanaklarının, bu ht yaçlarla uyuşturulmasına
yönel k caplarının bütünüdür. Bunu b raz daha açıklayalım: Aslî
lken n bu gücünde hem ruhların sonsuz evrenlere a t ht yaçlarından
ancak evren m ze l şk n -tekâmül kavramıyla sembol ze ett ğ m z-
durumları saklıdır hem de bu ht yaçlara karşılık gelen, evren m z n
bütün madde olanakları saklıdır. İşte ruhların ht yaçlarını ve evren
maddes n n bütün olanaklarını çeren aslî lken n bu gücünün ruhsal
ht yaçlarla madde olanaklarını b rleşt rerek b r b rl k hâl ne get rme
amacının gerçekleşmes , bzm tekâmül kel mes yle
fadelend rd ğ m z anlamın en son ve yüksek şaret n anlatır. Bu
sezg ruhların sonsuz evrenlerden b r tek olan madde evren m ze a t
ht yacı hakkındadır. Burada d ğer evrenler hakkında söylenm ş b r
söz yoktur.
***
Evrendek tekâmülün yürüyüşünü kuvvetl b r sembol olarak
verd ğ m z projektör kavramıyla tak p etmeye başlıyoruz. Bu
projektörün ışıkları, aslî lken n söz ett ğ m z gücünü ya da caplarını
tems l etmekted r. Bu ışığın kaynağı aslî lken n kend s de değ ld r.
Onun ancak evrene yönel k olan gücüdür. Bu konuda bu kadar
sezg yle yet nmek ve daha ler s ne g tmeye kalkışmamak gerek r.
Aks hâlde nsanlar, ç nden çıkamayacakları büyük ve sonuçsuz
karışıklık ve şaşkınlıklara düşmekten başka b r şey kazanamazlar.
İşte yukarıda sezg s n verd ğ m z kaynaktan çıkan bu ışık b r kon
hâl nde, o anda atıl, amorf ve pas f olarak bekleyen evren cevher ne,
aslî maddeye ner. Işığın tepes o güçte, tabanı da aslî maddeded r.
Unutulmasın k bu ışıkta hem ruhların ht yaçları hem de bu ht yaçlar
karşısında maddede ortaya çıkacak olanakların heps saklıdır. Ve bu
ht yaçlarla olanaklar ancak bu ışık ç nde b rleşecek ve tekâmül
gerçekleşecekt r. İşte ışığın bu gerçekleşt r c güçler ne cap d yoruz.
Demek k her evrene göre ayrı b r yönü ve durumu bulunan cabın
evren m ze a t olan yönü, ruhların ht yaçlarının, madde olanaklarıyla
b rl ğ n sonuçlandırmaya yönelt len aslî lkeye a t gücün kend s d r.
Bu projektör ışığının evren m ze lk nd ğ yer aslî madden n amorf
hâl d r. Bu fadeler dünyadak mekân kavramına göre düşünmeden
sezmeye çalışmak cap eder. Yoksa ortada ne b r yer, ne de mesafe
yoktur. Bu mgeler ancak büyük hak kat n nsanlara h tap eden yönü
hakkında ve sezg vereb lmek ç n anılmaktadır.
Işık kon s n n amorf maddeye lk düştüğü alan derhal aydınlanır.
Işık kon s n n aslî maddede bulunan tabanındak bu aydınlık,
uygulamaya başlayacak lk ruhların ht yaçlarının, o temas alanındak
madde olanaklarıyla karşılaştığını fade eder. Burada taban henüz
pek az aydınlık ve tepeden çok uzakta bulunur. İşte onun ç n bu
alana karanlık b r aşama d yoruz. Bu alanda olan durum şudur. Işığın
madde le temas eden son kısmında, yan kon n n tabanında saklı
olan, ruhların ht yaçları karşısında atıl madde harekete geçm ş ve bu
hareketle de ruhların mekan k tekâmül lkes şlemeye başlamıştır.
Bu durum gerçekleşt kten sonra, yan amorf maddede lk olanaklar
göründükten sonra, projektör ışığının aydınlattığı alan, yan ışık
kon s n n tabanı daha çok aydınlanmaya başlar. Aynı zamanda taban
yavaş yavaş tepeye doğru yüksel r ve kon n n tepes yle tabanı
arasındak mesafe kısalmaya başlar. Fakat bu mesafey
k lometrelerle ölçülecek b r uzunluk anlamına almamalıdır ve
bunların b rer sembol olduğunu unutmamalıdır.
Maddeler n olanak görünümler artıkça kon n n tabanı daha çok
aydınlanır ve tepeye yaklaşmaya devam eder. Bu, madden n
olanakları g tt kçe daha çok görünmekte ve bu görünüme sebep olan
ruhların daha gen ş çaptak ht yaçları karşılanmakta, gel ş mler
artmakta ve alanlar aydınlanmakta demekt r.
Böylece, evrendek tekâmülün lk mekan k lkes , yan daha önce
uzun ve karanlık b r alan olarak fade ett ğ m z h drojen altı aşaması
olgunlaşır.
***
Işık kon s n n tabanı h drojen aşamasının başlangıç alanına kadar
yüksel r. Buradan t baren -daha önce açıkladığımız g b - ruhlar artık
maddelere bağlanır. Bu aşamada monoton, mekan k fakat geçecek
pek uzun zaman ç nde çok yavaş tempoyla karmaşıklaşan
madden n hareketler ne, ruhların pas f ve mekan k olarak lk uyum
sağlama uygulamaları başlar. İşte bu bakımdan bu aşamaya
tekâmülün pas f uyumlar aşaması da der z. Ruhlar bu aşamada,
tutsaklık ç nde b r pas fl kle sürüklenerek sadece madden n
hareketler ne, sonsuzluk kadar süren b r zaman süres nde
alıştırılacaklardır. Işık kon s n n tabanı burada b raz daha
aydınlanmış ve z rveye b raz daha yaklaşmıştır.
***
Işık kon s n n tabanı aydınlanmaya devam ederek h drojen
atomunun varlık aşamasına kadar yüksel r. Buradan t baren ruhların
lk bas t akt f davranışlarıyla maddelerdek gel ş m lkes başlar.
Burada hem ruhların lkel b r faal yet hem de bu faal yet çok sıkı
denet m altında tutan ve destekleyen b r otomat zm lkes vardır.
Bundan sonra yükselmeye devam eden ışık kon s , drak n lk
pırıltıları olan sezg lere varlıkları hazırlayıcı, b tk bedenler n n
kurulması aşamasına yüksel r. B tk lerde lk lkel sezg lere geç ş
alıştırmaları başlar. Bu aşamada özgürlüğün sınırı -y ne pek dar
olmakla beraber- b r m ktar daha gen şlet lm ş ve sezg otomat zm
başgösterm şt r. Kon n n tabanı yükseld kçe bu sezg otomat zmler
kapsamını artırarak hayvanlardak sezg lere dönüşecekt r.
Hayvanlarda gel ş m, b tk lerdek ne göre b raz daha hızlıdır. Kon n n
tabanı hayvanlık aşamasından nsanlık aşamasına doğru
yükseld kçe hayvanlarda, nsanlardak bazı drakî özell kler n lk
hazırlıkları da bel rmeye başlar ve nsan melekeler ne benzer bazı
durumlar ve hâller görülür.
***
Işık kon s n n tabanı aydınlanmasına devam ederek ve yükselerek
drakler n başladığı, h drojen n nsanlık kademes ne kadar gel r.
Buradan t baren vaz fe planına hazırlığın yarı drakl , öznel b r
tekâmül aşaması başlar k buradak alan oldukça aydınlanmış
durumdadır. Işık kon s n n tabanı böylece tepes ne doğru yaklaştıkça
drakler aydınlanır, vaz fe planından t baren başlayacak olan
aşamaya doğru hazırlıklar lerler ve sonunda kon n n tabanı
nsanüstü ve h drojen âlem ötes olan vaz fe planı aşamasına kadar
yüksel r. Işık kon s n n tabanı bu aşamaya ulaşınca artık alan y ce
aydınlanmış olur. Buradan t baren caplar açık olarak görünürler. Bu
durum, drakler n caplara hızla uyumlarını sağlar. Buradan t baren
ruhların davranışlarıyla caplar b rleşmeye başlayacaklardır. Varlıklar
buraya kadar, ışık kon s n n tabanını çeş tl mekan zmalarla sank
t lerek ve sürüklenerek yukarı doğru tak p edeb l yorlardı. Bundan
sonra drakler n caplarla meydana gelecek b rleşme l yakatler
sayes nde varlıklar kend drakler yle ışık kon s n n ışın demetler ne
tırmanarak, d d nerek etk n b r şek lde tepeye doğru çıkmaya
başlarlar. Bu da drakler n caplara uyum sağladığı, yan onlarla b rl k
hâl ne g reb ld ğ oranda hızlı olur. Onun ç n buradak yürüyüşe
tekâmülün akt f uyumlar aşaması da der z. Bu aşamada tekâmül
geçm ş aşamaya göre nesnel karakterded r. Bu kavramın sezg s ,
b raz ler de zaman konusu açıklanırken daha y alınacaktır.
***
Vaz fe planından t baren, ışık kon s n n tabanından tepes ne doğru
g tt kçe artan b r güç olanağı bolluğu le tırmanmaya başlayan
varlıkların tepeye kadar katedecekler mesafe henüz çok uzundur.
Çünkü aslî maddeye nen ışık kon s n n lk aşamasındak tabanının
tepeye olan mesafes ne oranla vaz fe planından t baren olan
mesafes oldukça kısalmakla beraber y ne, vaz fe aşamasının lk
kademeler nde bulunan tabanıyla tepes arasında sonsuzluk kadar
uzun denecek b r mesafe vardır.
Fakat vaz fe planında y ce aydınlanmış olan ışık kon s n n tabanı
aydınlığını bundan sonra pek büyük b r hızla arttıracak ve tepeye
yükselme hızı öncek lerle kıyaslanamayacak derecede
fazlalaşacaktır. Bu aşama hak k b r tekâmül aşamasıdır. Ded ğ m z
g b bu aşamadan t baren artan ışık kon s n n aydınlık alanları
tepeye doğru yükseld kçe evrene a t olan caplarla ruhların
davranışlarının ve drakler n n uyumlarına hız verecekt r. Ve tepeye
yaklaştıkça b rl k alanı o oranda gen şleyecekt r.
Ruhların drakler yle capların b rleşme alanları böylece gen şleye
gen şleye lerlerken ışık kon s n n tabanı sonunda öyle b r noktaya
gel r k orada capların bütünü le ruhların bu evren lg lend ren bütün
davranışları ve drakler tam b r b rl k hâl ne gel r ve böylece tepeye
gelm ş olan kon n n tabanı o tek aydınlık noktada yolculuğunu
tamamlar. Bütün davranışların, drakler n, olanakların, tes rler n,
kısaca capların b rleşt ğ bu tek aydınlık nokta ün te ded ğ m z drak
b rl ğ d r. Bu, bütün evrend r. Onun b r tek manyet k alanı vardır k bu
da evren n tek manyet k alanıdır. Bu noktada ayrılık gayrılık yoktur.
Her şey orada b rleşm şt r. Burada b r tek drak, b r tek davranış, b r
tek cap, kısaca b r tek evren söz konusudur. İşte bu nokta, evrende
tekâmülün gerçekleşmes n fade eder.
***
Burada büyük b r yanılma olasılığını önlemek ç n şu noktayı
bel rtmek gerek r: Işık kon s n n tepes daha önce söyled ğ m z g b
aslî lken n kend s değ ld r. Onun bütün evrenlere değ l, sadece
evren m ze özgü b r gücüdür. Aynı şek lde, ruhların davranışları da
ruhların kend ler değ ld r. Onların bütün evrenler değ l, ancak madde
evren n lg lend ren ht yaçlarının ortaya çıkışıdır. Bundan dolayı,
burada ün tey aslî lken n, madden n ve ruhların b rleşt ğ b r durum
olarak düşünmek hataların en büyüğü olur. Bunun da sebeb n daha
önce açıklamıştık. Buradak bütün durumlar, ancak madde evren
kavramı etrafında toplanan ruhsal davranışlar ve caplarla açılır ve
kapanır. Fakat onların ötes ndek sonsuz olaylar devam ed p g der.
***
Burada açıkça anlatılmış oluyor k ışık kon s , evren n kend s d r.
Ve evren ancak bu ışık kon s le, aslî caplarla var olmaktadır. O
kon n n ışın demetler nden yoksun kalan evren n b r tek noktası
derhal kararmaya, amorf hâle düşmeye, yan nsanların anladığı
anlamda yok olmaya mahkûm b r duruma düşer. İşte evren n h çb r
zerres yoktur k ün teden süzülerek gelen aslî tes rler n kapsam ve
kuşatması dışında kalsın. Evrende her kıpırdanış ancak ün ten n
uygun görmes ve denet m altında mümkün olab l r hak kat n n
sezg s ne, bu b lg ler alanlar daha kuvvetle sah p olacaklardır.
***
Aslî güç ışığı kon s ne tab olarak evren n nasıl gel şt ğ n genel ve
sembol k hatları ç nde anlattıktan sonra nsanlığın başlangıcından
t baren b r b rey n tekâmülünü daha gen ş kadrosu ç nde açıklamak
gerekmekted r.
İnsanlık, geç r lm ş az çok pas f gel ş m aşamalarıyla, gelecek akt f
ve hak k tekâmül planları arasında yarı drakl ve öznel hazırlıkları
sağlayan ara b r plandır. Ve onun bu hazırlayıcı durumu bakımından
önem çok büyüktür. İnsanlığı sonrak vaz fe aşamasına geç recekt r.
İnsanlıkta drakler henüz vaz fe b lg s yle aydınlanmadığından vaz fe
planına a t akt f uyumlar nsan hayatında başlamaz. Çünkü nsanlık
aşamasında ruhların h çb r davranışı henüz h çb r capla tam b r b rl k
oluşturab lecek güce ulaşmamıştır. İnsanlar üst planda olduğu g b
ışık kon s ne henüz kend güçler yle tırmanıp çıkab lecek duruma
gelmem şlerd r. Bununla beraber, nsanlık artık drakl yüksel şler n
başladığı vaz fe aşamasının eş ğ ne ulaşmış ve o aşamanın
doğrudan doğruya hazırlıklarına başlamıştır. Bundan dolayı,
nsanlığın gel ş m ne a t gerekl sorunlar üzer nde durmanın burada
sırası gelm şt r.
***
İler de zaman ve mekân konusu üzer nde dururken
açıklayacağımız g b , nsanlık hayatı sayısız bedenlemeler ne
rağmen, başından sonuna kadar b r tek hayat g b rdelenmel d r. Bu
süre boyunca nsanın b r sürü b reysel gel ş m kademes olacaktır.
Her kademen n sınırı, bell real telerle ç z lm şt r. Demek k her
nsanın hayatında kend s ne, kend kademeler ne özgü ayrı real teler
vardır. Çeş tl real te kademeler nde bulunan nsanların real te
farkları, gel ş m kademeler b rb r ne yakın nsanlarda küçüktür.
Kademeler n arasındak mesafe uzadıkça bu farklar da o oranda
büyür.
***
İlk nsanı ele alınca, onda d ğer tekâmül kademeler ne göre
bel rg n olan şey, drak eks kl ğ nden doğan b r otomat zm n egemen
durumda görünmes d r. O, çoğu zaman yaptığı ş n ancak yarı
drak ne varmış ya da h ç drak ne varamamış durumdan daha ler
güç gösteremez. Bu hâl nsanlığın oldukça ler kademeler ne kadar
b rçok durumlarda böyle devam edeb l r. Ve bütün nsanlık boyunca
da tam drak y ne kurulmuş olmaz. Zaten bütün bu otomat zmler n
amacının da nsanları vaz fe b lg s ne ve drak ne hazırlamak
olduğunu söylem şt k.
***
İnsan beden n kullanan varlıklar, dünyada bedenler n kullandıkları
çevreler n olanak ve koşullarından yararlanarak, o koşullara tab
sayısız olay ç nde yaşarlar. Çünkü nsanları vaz fe sezg s ne bu
olaylar hazırlayacaktır. Vaz fe planının doğal ve alışıldık d s pl n , bu
olayların sert ve katı görünüşler karşısında yapılacak sayısız
uygulamayla öğren lecekt r. Demek k faydalı olayların meydana
gelmes ç n nsanların d ğer varlıklara, yan toplumsal durumlara
ht yacı vardır. Fakat bu toplumsal durumlar yalnız nsanları
kapsamaz. Bunların ç ne hayvanlar, hatta b tk ler de dah ld r. Ve bu
durum b r zorunluluktur, d ğer dey şle dünyada büyük b r varlık
kadrosu ç nde, b rb r n yet şt rerek derece derece hazırlanma
zorunluluğunun b r cabıdır. Bunun en nesnel örneğ beden
hücreler d r. İnsanlar, bu lkel varlıklarla yazgıları bağlı olarak gen ş
b r toplumsal plan ç nde kucak kucağa yaşamaktadırlar. Örneğ n, b r
nsanın kalb n oluşturan hücreler n, gel ş mler n sağlamak ç n nasıl
o nsan beden ne ht yaçları varsa o nsanın beden de yaşayab lmek
ç n bu hücrelere o kadar ht yaç duyar. B r n n hastalığı d ğer n
etk leyeceğ g b , her k s n n sağlığı da ortak esenl ğ sağlar. Demek
k bütün bu varlıklar arasında var olan toplumsal hayatlar boş ve
anlamsız şeyler değ ld r.
***
Toplumsal plan, kend olanakları ç ndek gel ş m caplarını yer ne
get rmek ç n b rb r ne dayanarak ve b rb r nden habers zce kuvvetler
alarak yan yana yürüyen b reysel planların b r sentez d r k bu da
nsanlık hayatındak gel ş m otomat zm n n b r zorunluluğudur.
İnsanların, kend ler nden daha küçük varlıklarla olan toplumsal
planlarının yanında, ondan daha öneml ve drakl olarak
hemc nsler yle, hatta bazı bedens z varlıklarla kurdukları planlar da
vardır. Bütün bu toplumsal planlar gel ş m n zorunluluğudur. Çünkü
söyled ğ m z g b nsanın gel ş m , vaz fe planına a t vaz fe sezg s
hazırlığı uygulamalarına g r şmes yle mümkün olur. Oysa büyük
vaz fe planında her şeyden önce, tam anlamıyla b r eş güdüm ve ş
b rl ğ vardır. Yan orada, o plandak organ zasyonların gruplarına
göre aralarında tam b r b rl k, bütün faal yetler nde b rb r nden
ayrılmaz b r ş b rl ğ vardır. Bu durum, o planın şaşmayan b r
esasıdır. Oysa ayrı ayrı hâllerde çalışmakla bu kadar sıkı b r eş
güdüm ve ş b rl ğ hazırlığı uygulamasını yapab lmek söz konusu
olamaz. Böyle olunca da ortaklaşa b r faal yet ç nde yürüyen vaz fe
planına herhang b r hazırlık yapılamaz.
***
Daha önce m llet, a le ve toplumsal plan konularında söyled ğ m z
g b , dünyadak büyük küçük bütün topluluklar, ortak amaçlar
etrafında b rleşm ş nsanlardan oluşmuştur. Vaz fe planında doğal
olan ve dünya ç n deal sayılan, hatta anlamı b l nmeyen tam b r ş
b rl ğ , yan bell noktalarda meydana gelm ş drakl b r b rl k dünya
topluluklarında var olmamakla beraber, o deale doğru b lmeden b r
hazırlanış ve sürüklen ş çabası nsanlarda vardır k bu da bu
aşamadak tekâmül den len ht yacın zorunluluğudur. Bu hâl otomat k
olarak akıp g der. Aslında dünyada hak k b r vaz fe drak yle oluşan
ve herhang b r hedef uğrunda tek b r b rey hâl nde yürüme gücünü
göstereb lm ş b reylerden oluşan hemen hemen h çb r topluluk
yoktur. Bununla beraber, bütün bu topluluklar bambaşka ve genell kle
çeş tl nefsan yetler harekete geç r c n tel ktek otomat zmler yle
nsanların canla başla b r ş b rl ğ yapma ştah, arzu ve çabalarını
sağlarlar k burada asıl g zlenm ş olan hedef, nsanların hak k vaz fe
drak ve b lg s le tam b r b rl k ç nde ş b rl ğ yükümlülüğünün
anlamını sezmeye hazırlanmaları ve bunun alıştırmalarını bu
otomat zmler yardımıyla yapmalarıdır.
B r a ledek b reyler n, b r okulda okuyan çocukların, b r fabr kada
çalışan şç ler n, b r kışlada öğret m gören askerler n, b r da rede
çalışan memurların, b r toplantıda kararlar alan d plomatların, b r
hastanede tedav gören hastaların ve tedav eden doktorların, b r
m llet oluşturan vatandaşların, kısacası nsanlar ç nde sayısız
toplulukların heps otomat k n tel kler yle, büyük vaz fe planının
yüksek sezg ler n hazırlayıcı uygulamaları sağlayan kuvvetl ve
sürükley c araçlardır.
***
Her nsan toplumsal planlardan b r ya da b rkaçına bağlanmıştır.
Bu bağlanmalar bazen steğe bağlıdır fakat çoğu kez zorak olur. Bu
zorak t l şler de y ne yüksek amaçlara yönel kt r. Aslında nsanlar,
hayatlarını kurtarmak end şes yle bu sürüklen şlere gönüllüdürler.
Bazısı nefsan yet düşkünlüğünün sonucu olarak b r akıl
hastanes nde ömrünü geç r r, k m s b r hap shaneye kapatılır, k m s
b r lokma günlük ekmeğ n kazanmak ç n örneğ n maden ocaklarının
en ağır hayat koşulları ç nde bütün ömrü boyunca gömülü kalır...
Bunlar hep vaz fe b lg s sezg s ne ulaşmak, yan lah caba drak ne
uyum sağlatab lecek, uyuma g reb lecek durumlara geleb lmek
ç nd r. İnsan bunu yapmakta ne kadar çaba göster r ve başarılı
olursa vaz fe planına o oranda hızlı ve em n olarak yaklaşır ve dünya
hayatının ıstıraplı, ağır kademeler n de o kadar çabuk atlatır. Eğer
bunu yapmaz da sürekl olarak nefsan yet ne yen l r, ondan kurtulma
çabasını göstermez, ger h slerle, bas t düşüncelerle bağdaşıp kalır
ve dünyayı planının uygulamasına b r araç değ l, nefsan yetler n n
tatm n ne b r araç sayar ve ona göre hareket ederek planının
caplarını ç ğner geçerse şler değ ş r. O zaman, onun aslında
otomat k yürüyen toplumsal planları, hazırlıkları ve hayat koşulları bu
hareketler n n y leşt r lmes yoluna yönelt l r. Bunu vaz fel yardımcılar
yaparlar. O nsan, hayat koşullarının b rdenb re çatılan kaşları,
ekş yen yüzler karşısında sebeb n drak etmeden çok güç
durumlara düşmeye başladığını görür, şler ters ne yürümeye başlar,
madd , manev üzüntüler, acılar b rb r n tak p eder. O hâlâ ş n
nerelerden geld ğ n n farkında olmaz ve bıkkınlık göster r. Suçu
durmadan kadere, tal he, topluma, nsanlığa vb. şuna buna
yüklemeye kalkışır. Fakat durum ve hareketler ne göre ayarlanmış
olan planı gereğ nce şaşmayan gel ş m mekan zması onun bu
telaşına zerre kadar aldırış etmeden kend yolunda şley p g der. O
hâlâ uslanmaz ve drak n zorlamak stemezse ortalık kararmaya
devam eder, tatsızlıklar g tt kçe artar ve sonunda onu syana
sürükley nceye kadar uğraşır. Fakat bu syan, ş büsbütün çıkmaza
sokar ve sonunda b r hap shaneye, b r hastaneye, b r akıl
hastanes ne, b r mezara ya da buna benzer çok ağır zorlayıcı hayat
koşullarından b r ne onu sürükler. Bütün bunlar o nsanın kend
drak yle başaramadığı o ana özgü tekâmülü ç n gerekl şler n,
vaz fel varlıklar tarafından kend s ne yaptırtılması ç n vaz fe planının
aldığı kararların uygulamasından meydana gelen olaylardır.
***
Öyleyse nsanların ıstıraplı ve çet n olan dünyadan, bu ara
ortamdan b r an önce başarıyla ayrılab lmeler ç n yapacakları şey,
v cdan mekan zmalarının başkalarını düşünmeye, vaz fe sevg s ne
bağlı olan real teler n s nd rmeye ve nefsan yetler n n baskısıyla
bırakmak stemed kler benc ll k arzu ve ştahlarının kuvvetl
bağlarından kend ler n drakler yle kurtarmaya çalışmalarıdır. Bunun
da başarısı ancak feragat, özver ve vaz fe sevg s le göster lecek
çabalara bağlıdır.
Bu mücadelede göster lmes gereken çabaların yönünün güven ve
başarısını sağlayan âlem kapsayan b r ölçüt ver yoruz. Bu b lg ,
y l kle kötülük kavramının ayırt ed leb lmes n kolaylaştıracaktır. İy l k
v cdanın üst real teler n , kötülük se alt real teler n lg lend ren
kavramlardır. Bu kavramlar b rb r nden y ayırt ed leb l rlerse drakler
ç n v cdan yürüyüşünü düzenlemek kolay olur. Yapılan her ş n aynı
anda hem aşağıya hem yukarıya zarar vermemes gerek r. İşte ölçüt
budur. Örneğ n, alt tarafa y l k yapayım derken üst tarafa zarar
vermek kötülüktür. Aynı şek lde üst tarafa y l k yaparken alt tarafı
zarara sokmak y ne kötülüktür ve bu durumların k s de v cdan
teraz s nde sorumluluğu gerekt r r.
Aslında drakler az çok lerlem ş olanlar, yapacakları şler bu
kapsam ç nde d kkate alırlarsa görürler k alt ya da üstten b r s ne
yapılan y l k eğer hak k y l k se d ğer tarafa da yararlı olur, zarara
sokmaz. Fakat eğer b r tarafa yapılan ş d ğer tarafı zarara
uğratıyorsa o ş k taraf ç n de hak k b r y l k olmaz. Örneğ n,
eğ t m yle yükümlü olduğu çocuğunu hırsızlık huyundan vazgeç rmek
ç n döven b r babanın el nden -sırf çocuğa y l k yapacağım d ye-
çocuğu kurtaran ve böylece onu kötü kapr sler nde cesaretlend ren
b r nsan belk yüzeysel b r görüşle çocuğa, yan aşağıya y l k
yapmış g b olur ama babanın, yan üst tarafın vaz fes n bozarak ona
zarar verm ş olur. Bundan dolayı, aslında bu hareket baba ç n
olduğu kadar çocuk ç n de kötülüktür.
Eğer nsan böyle d kkatl hareket ed p kötülüklerden kaçmayı
başarırsa ne âlâ!.. Hızlı b r yoldan yüksel r. Başaramazsa, bu
başarıyı otomat k yollardan, onu zorlayarak sağlayacak olanaklar ve
düzenler, vaz fel ler n yardımıyla, örnekler n b raz önce verd ğ m z
şek llerde onun önüne çıkartılır.
***
Böylece düşe kalka b r hayat ç nde, beden olanakları çeş tl
yollarda kullanılarak tüket l r. Sonunda beden hastalanır, ht yarlar,
şe yaramaz duruma gel r. Varlık, o beden n yeterl ğ sınırının
üstündek olanaklara sah p ortamlarda gel ş m ne devam etmek
zorunda kalır. Bu durumda y ne vaz fel ler n yardımlarıyla esk beden
terk ed l r. Varlık b r üst kademen n koşullarına çıkarılır. Bunun ç n
varlık, ölüm olayıyla dünyadan ayrılır. O andan t baren, yan
spatyoma geç ş n n lk anlarında ona kend ruhundan gelen tes rler
dışında, etrafından gelen bütün k nc l tes rler kes l r. O varlık yalnız
kend varlığı ç nde soyutlanmış durumda yapayalnız bırakılır. Bu
durum, b r nsanın b r odaya kapatılıp onun bütün duyu organları
ortadan kaldırıldıktan sonra her şeye karşı, hatta kend beden ne
karşı b le duygusuz olarak orada bırakılmasına yakın b r duruma
benzer. Yakın d yoruz çünkü spatyom hayatı bundan daha çok der n
ve çten b r yalnızlığı fade eder. Öyleyse spatyom hayatı varlıklar ç n
b r mekân değ ld r. Onların mekânı o anda yalnız kend varlıklarıdır.
Bundan dolayı, varlığın oraya lk geç ş nde ne dünya le, ne dünya
üstü le, ne etrafındak kend s g b d ğer varlıklarla bağlantıya
geçmes , konuşması, görüşmes mümkün olmaz. Onun çevres yle
olan bütün l şk ler kes lm şt r. Bunun, hem o varlığın ağır b r benc ll k
ç nde bulunmasından ler gelen doğal sebepler hem de b raz
aşağıda söyleyeceğ m z d ğer zorunlulukları vardır. Bu durum
spatyomda gerekt ğ kadar devam ett kten sonra etraftan gelmeye
başlayan tes rlerle ortadan kaldırılır ve varlık bu tes rler sayes nde
uyanan drak yle etrafını ve k ml ğ n , ht yaçlarını tanımaya başlar.
***
Ölümün ardından varlık doğal olarak serbestleş r ama vaz fe
planının bütün hazırlık uygulamasını dünyada henüz
tamamlayamamışsa nsanlık aşamasını b t rm ş sayılmaz. Bundan
dolayı, her ne kadar bedenden ayrılmışsa da o varlık y ne b r nsan
aşamasında bulunmaktadır. Çünkü ne olursa olsun, yarım kalmış
ş n b t rmek üzere tekrar dünyaya dönmek zorundadır. Ve oradak
hazırlık uygulamalarını tamamlayıncaya kadar onun konutu dünya
olacaktır, toplumsal planda nsanlık!..
İşte oraya geçen, daha doğrusu ölünce bütün tes rlerden
soyutlanan nsan varlığı, spatyomda b r süre geç rmek zorunda kalır.
Bunun da öneml sebeb vardır. B r varlık, dünya hayatına a t planının
uygulamasını yaptıktan sonra o uygulama sırasında kazandığı
şeyler n muhasebes n yapmak, onları tamamıyla kend ne s nd rmek
ve mal etmek ht yacındadır. Bunun ç n de b r süre onun nz vaya19
çek lmes , kend öz b lg ler ne dönmes , yan son dünya hayatında
elde ett ğ b lg lerle esk b lg ler n karşılaştırarak onların
muhasebes n yapması gerek r. İnsanların dünyada kazandıklarını
uykuları sırasında şuurdışlarına atarak orada b r kt rd kler n daha
önce söylem şt k. İşte, ölümün ardından varlığın, etrafla bağlantılarını
keserek tam b r soyutlanma hâl ne g r ş , onun bu b lg ler rahatça
s nd reb lmes ç n gerekl uygulamaları yapmasına olanak ver r.
Öyleyse spatyom hayatı varlık ç n der n ve esaslı denet m ve
muhasebe anıdır. Ve bütün b r dünya devres boyunca devam eden
nsan hayatının aralarına ölüm den len aralıkların sokuşturulmasının
b r sebeb de bu olanağı sağlamak ç nd r.
Burada kıyas b lg ler n n en mükemmel uygulaması yapılır. Çünkü
varlık bu sırada çevreden gelen real telerle rahatsız ed lmez ve
serbestçe çalışan v cdan mekan zması, b r ken bütün b lg ler n acı ya
da tatlı kıyaslarını yapma ve onların sonuçlarını öz varlığa mal etme
fırsat ve olanaklarını bulur.
İşte bu uygulamaya yardım etmek ç n ölümü tak p eden anlarda
dışarıdan gelen tes rler n heps kes l r. İdrak n şgal edeb lecek ve
dışarı çekecek h çb r tes r ona gönder lmez. Vaz fel ler buna engel
olurlar. Bununla beraber, o y ne vaz fe planının tam b r denet m
altında bulunmaktadır. Eğer aşağıdan kend s ne bazı tes rler n
gelmes onun muhasebes ve denet m ç n gerekl görülürse bu
ancak vaz fel ler n zn ve denet m altında yapılab l r. Yan sted ğ
zaman örneğ n ölen (X.), dünyada kalan dostu (A.) le temasa
geçemez. (X.)’ n o sıradak denet m ve muhasebes ne a t faal yetlerle
lg l olan çok nce hesaplara göre bu şe ya z n ver l r ya da ver lmez.
İz n ver lmey nce de onun nsanlarla temasa geçeb lmes n h çb r
kuvvet sağlayamaz.
Spatyoma geçm ş b r varlık lk zamanlarda d ğer kend s g b
varlıklarla da bağlantıya geçemez. Yukarıdak kayıtlarla bu da zne
bağlıdır. Çünkü orada keyfî h çb r şey yoktur. Her şey vaz fe planının
hesaplı, k taplı denet m altında gerçekleş r. Hayattayken nasıl en
nce ht yaç ve zorunluluklar hesap ed l yorsa ölüm ötes nde de
gerekl şler n capları aynı şek lde yer ne get r l r.
Spatyoma geçen varlık dünyadan ve etraftan tes rler almayınca
zorunlu olarak kend s nde var olan mgeler n zlen mler yle baş başa
bırakılmış olur ve onların ç nde yaşamaya başlar. Bu durum çok
der n ve kuvvetl b r rüya g b d r. Fakat bu yaşayış zevk ç n ya da
ıstırap çekmek ç n değ ld r. Bu sırada zevkler ve ıstıraplar var olsa
b le asıl amaç, dünyada elde ed lm ş olan kazançların -kıyas
b lg ler yle- varlığa mal ed lmes d r. İşte orada gel ş m
mekan zmasının, vaz fe planının denet m altında tam b r serbestl kle
şley ş , varlığı çoğu zaman ıstıraplı olan kıyas b lg ler yle zorla
yapılan sentez ve anal zlere sürükler. Bu sırada kıyasın tes rler n
haf flet c çevre tes rler var olmadığından, kıyastan doğan acı
duygular dünyadak nden b nlerce defa artmış olarak varlığı sıkıntıya
sokar. Ve b lg ler de ancak bu derece ş ddetl b r hesaplaşmadan
sonra s nd r l p öz b lg hâl ne geçeb l r. Böylece bütün sonuçlar alınır.
Bu hesaplaşma sırasında varlık ç n çok şaşırtıcı durumlar meydana
geleb leceğ nden bu duruma varlığın karışıklık ve şaşkınlık durumu
der z. Bu denet m ve muhasebe, ded ğ m z g b her zaman, hatta
çoğu zaman rahat ve sak n geçmez. Özell kle lk geç ş devreler nde
genell kle huzursuzluk, ş ddetl ıstırap, azap ve ağır karışıklık ve
şaşkınlık durumlarıyla b r arada olur. Muhasebe ve denet m n
zorunluluk ve caplarına göre az çok rahat hâller de görüleb l r.
Bazen cehennem azabı yaşatacak derecede gürültülü de olur.
***
Böylece spatyomda b r sürü karışıklık ve şaşkınlık geç r p
kazançlarının muhasebes n yaptıktan ve b lg ler n s nd rd kten sonra
varlığa yukarıdan tekrar yardımcı tes rler gelmeye başlar. Etraftan da
tes rler alır. Bütün bunlar sayes nde karışıklık ve şaşkınlıktan
kurtulur, kend s n ve etrafını tanır ve gen şlem ş olan drak yle
geleceğ düşünmeye başlar. Kazanç ve kayıplarının dereces n takd r
eder, eks kler n tamamlamak ç n tekrar dünyaya dönme ht yacı
duymaya başlar. Eğer onun bu ht yacının yer ne get r lmes cap
ed yorsa bunu takd r eden vaz fel ler yükseklerden gelen d rekt flerle
ona derhal yardım etmeye hazırlanırlar. Ve dünyada kend s ne en
gerekl ve yararlı olacak b reysel ve toplumsal planının, varlıkla
beraber düzenlen p sıralanmasına koyulurlar. O, bu plana stekle
bağlıdır. Çünkü esenl ğ n n ancak bu planın uygulamasıyla
sağlanab leceğ n takd r etmekted r. Bundan dolayı, dünyada bu
plana sadık kalacağına söz ver r ve bu sözle daha önce
açıkladığımız şek lde dünyada bedenlen r. Bedenlen nce tekrar
yüzeysel zaman egemenl ğ altına g receğ nden, kend s nde küresel
zaman drak ne a t zeng nl kler s l n r. Ve heps şuuraltına atılır.
Yüzeysel zamana tab olan drak yen koşullar ç nde dünyada
yaşamaya başlar. İşte onun dünyada, planını uygularken
spatyomdan kalan zlen mler yle beraber, vaz fel ler n yardımları
destek olacak ve bu planın uygulamasında rehberl k yapacaktır.
Böylece hayatlar b rb r n tak p ederek nsanın her gel ş nde öz
b lg ler n n ve drak n n artmasıyla v cdan mekan zmasındak
real teler n üst taraflara kayma olanak ve zorunlulukları artar. V cdan
dengeler artık üst kademelerde kurulmaya başlayacağından,
ölümden sonra spatyomdak muhasebeler n de acı tarafları yavaş
yavaş kalmaz. Burada b r kural vardır: İdrakler ne kadar
gen şlem şse spatyomdak soyutlanma hâl süres o kadar kısalır.
Çünkü orada yapılması cap eden muhasebe şler o kadar hızla
tamamlanır.
***
Dünyada yaşayan b r nsan, her şeyden önce vaz fes n n ne
olduğunu, neye hazırlandığını, nereden gel p nereye g tt ğ n ve
özell kle b raz önce tar f ett ğ m z anlamdak y l k-kötülük kavramına
göre nasıl hareket ed lmes gerekt ğ n b lmel d r. Ve zaten bunları
b lmed kçe daha yukarılara, vaz fe planına çıkmaya ne gerek kalır,
ne de olanak. Çünkü bu durumda kaldıkça onun vaz fe planında
yapab leceğ ş yoktur. Bunun ç n onun üst plan caplarına
hazırlanması ve bedenlenme z nc r n n çeş tl halkası ç nde b rçok
defa dünyaya gel p g tmes gerek r. En bas t şler b le yaparken drak
ancak otomat k yollarda çalışan b r nsanın, 50-60 yıllık b r dünya
bedenlenmes sonunda, derhal âlem kapsayan olayların ve madde
b leş mler n n nedensell k lkes ve yüksek caplar karşısındak
l şk ler n kavrayacak güce er ş vermes n ve muazzam âlemler n
büyük şler n , bütün sorumluluklarını anlayarak sevk ed p yönetmek
ç n gerekl olan drak kapsamına varab lmes n kabul etmek mümkün
olmaz. En çalışkan b r nsanın drak n n b le bütün b r hayat boyunca
ne kadar ağır b r karınca ayağıyla gel şt ğ n gördükten sonra, böyle
âlem kapsayan b r drake er şmen n b rkaç dünya hayatında
mümkün oluvereceğ n düşünmek hatadır. Öyleyse tam b r vaz fe
b lg s l yakat ne er şmes , varlığın ancak dünyada on b nlerce yıl
nsan beden ç nde geçen hayat z nc r halkalarını tamamladıktan
sonra mümkün olab l r.
***
Bu b lg lerden sonra kolayca anlaşılır k dünyadak nsanlar ç n
herhang b r vaz fe yükümlülüğü söz konusu olamaz. Çünkü
dünyadak yüzeysel zaman drak ne bağlı real telerle evren n
değ şmez hak katlere dayanan düzen yürütülemez. İnsanların, böyle
büyük şlere karışma onuruna kavuşab lmeler ç n yukarılarda
açıkladığımız hazırlık kademeler nden geçmes gerek r k burada da
onlara yardımcı olan en mükemmel mekan zma v cdan
mekan zmasıdır.
V cdan mekan zmasının üst taraflara doğru kayması demek, onun
denge sev yeler n n g tt kçe bu büyük yükümlülükler yer ne
get reb lmek ç n gerekl n tel kler kazanmaya yaklaşmış
kademelerde kurulması demekt r. Yan onlar arasındak dengeler n
g tt kçe vaz fe planına yakın real teler alanında kurulması ve böylece
b rb r ne zıt olan unsurların da vaz fe caplarına yakın malzemelerden
oluşması demekt r. Bundan dolayı, buradak karşıtlık -aşağı
kademelerde olduğu g b - aralarında çet n uçurumlar bulunan
çek şmeler şekl nde değ l, b rb r n destekleyen ve uzlaşmayı
amaçlayan uyumlu b r yürüyüş hâl nde görünür. Zaten nsanlık
devres n n b t r lmes n n b r anlamı da v cdan düal tes unsurları
arasındak karşıtlığın ortadan kalkması demekt r. Örneğ n aşağılarda,
babasını öldüren b r nsanı affetmek ya da öldürmek duyguları
arasında zıtlaşan v cdan mekan zması yukarılarda, aynı kat l n, bu
kötü hareket yle zaten duyacağı azaplarını el nden geld ğ kadar
haf fleteb lmen n şu ya da bu yolunu ya da tarzını terc h etmek
şekl nde b r düal te göster r k bu da nsan ç n yorucu b r karşıtlık
olmaktan çok vaz fe b lg s ne daha drakl b r hazırlanışın az çok tatlı
b r faal yet olur.
***
Vaz fe planına hazırlanışın bu lk v cdana dayanan akışlarını d n ve
ahlak kurumları açıklamış ve onları düzgün b rtakım yaptırımlara
bağlamıştır. V cdanın bu lk akışları, bu kurumlar tarafından erdemler
ve kötülükler düal tes ç nde ele alınmış ve bu yaptırımlar, v cdanın
üst zıddını oluşturan erdemlere nsanlığı otomat k olarak yöneltm şt r.
İy olanlara vaded len cennet, kötü olanlara özgü cehennem
semboller bu otomat zm n en kuvvetl ve sabetl b rer yaptırımı
olmuştur.
Cennet ve cehennem semboller n n sabetl olduğunu söyled k.
Gerçekten v cdanın denge sev yes n n kurulduğu benc ll k ded ğ m z
kötülüklere a t alt kademeler ndek bütün yürüyüşler belk cehennem
kavramıyla b le fades güç olan her çeş t azabı ve ıstırabı
beraber nde taşır. Buna karşılık, v cdan düal tes n n yukarılarda
kurulmuş denge sev yeler feragat n, özver n n, sevg n n ve özell kle
vaz fe sevg s n n cennet sembolüyle fade ed lmeye çalışılmış
mutluluk duygusunu çer r.
***
V cdanın üst kademeler feragat ve özver yle b r aradadır. Bundan
dolayı, oralara alt kademeler n tutkularıyla geç lemez. Üst kademeler
bu tür benc ll klerle zerre kadar lg s olmayan vaz fe b lg s ne en
yakın basamaklardır. Böylece, aşağı kademelerde ş karşılığı olarak
beklenen ücret kavramı yukarılarda yer n vaz fe sevg s ne dayanan
karşılıksızlık real tes ne bırakmıştır. Hatta alt kademelerde hırsla
peş nden koşulan k ş sel çıkarlar, üst kademedek ler ç n b rer ıstırap
kaynağı b le olab l rler. Böylel kle maddesel çıkarlarını sağlamak ve
hatta bunu kend s ne amaç ed nmek durumundan uzaklaşıp ş n ,
gücünü canla başla ve etrafındak lere h zmet amacıyla yapab lme
gücüne er şm ş b r varlık artık dünya sınırının üst kademeler nden
vaz fe alanlarına atlayab lecek olgunluğa gelm şt r. Ve bu dereceye
gel nce vaz fe planı tarafından kend s ne ver lecek uygun b r vaz fey
de tamamladıktan sonra doğrudan doğruya vaz fe planına geçer.
Ancak dünya okulunu b t r p de henüz vaz fe almamış nsanların
geç recekler ara plan vardır k buna yarı süpt l âlem d yoruz. İşte bu
ara planı aştıktan sonra varlıklar büyük vaz fe planının lk
kademeler ne ulaşacaklar ve asıl tekâmüller ne başlayacaklar.
***
B r nsan drak n n, nsanlığa a t üst sınır ç zg s ne varab lmes ç n
geç rmes gereken hayatların m ktarı, b r sürü özgürlükler ve sınavlar
yüzünden her ne kadar kes n olarak söylenemezse de bunun
ortalama 500-700 bedenlenmeyle sınırlı olduğu b r olgudur. Bu
rakamın kes n olarak söylenememes de gayet doğaldır. N tek m,
düzgün ve planlı olmasına rağmen nsanın b r tek hayatının b le
yazgı zorunlulukları yüzünden ne kadar devam edeceğ n kes n
olarak fade etmek mümkün değ ld r. Y ne aynı sebeplerden dolayı
nsanların planlarını uygularken, ne zamanda hang gel ş m
kademeler ne ulaşacaklarını da çok öncelerden kest rmek
olanaksızdır. Çünkü burada varlığın çabalarının -kend s ne tanınmış
bazı özgürlükler sonucunda- onun el ne bırakılmasıyla, o çabaların
yazgı planınca takd r ed lecek sonuçlarının da ma değ şeb lmes bu
olanaksızlığa sebep olmaktadır.
***
Dünya ötes ndek ve üst planlardak zaman ölçüsünün dünya
zamanına uymadığını ve bunların aralarında büyük farkların
bulunduğunu söylem şt k. Gerçekten dünya yönet m nde vaz fel olan
planın zaman ölçüsü ve drak , dünyadak bas t zaman drak yle
kıyaslanamaz. Örneğ n, dünya üstü zaman ölçüsünün b z m
ölçümüze göre b r san yes ç ne dünyada yüzyılların yetmed ğ uzun
sürel şler n heps sığab l r. Bunun çok bas t ve kaba olmakla beraber
nsanlara b r sezg vereb lecek olan örneğ rüyalardır. Aynı şek lde,
özell kle boğulanların son san yeler nde hayatlarının bütün
aşamalarında en nce ayrıntısıyla yaşamaları da böyled r. Bununla
beraber şu noktayı da asla unutmamak gerek r k dünyaya özgü
zaman drak dünya ç n eks k, hatalı ve yeters z değ ld r. Dünya
zamanının dünya ç n değer tam ve mükemmeld r. Yan dünyaya
özgü zaman drak dünya ç n, dünya maddes gel ş m n n gerçek
ölçüsüdür. Ve nsanların dünyaya a t tekn k ve mekan zmaları
öğren rken dünyaya özgü zaman drak n , evren kapsayan zaman
b ç mler yle kıyaslamaları gereks z, hatta zararlıdır. Çünkü aradak
büyük fark, muazzam b r evren mekan zması ç nde hmal mümkün
denecek kadar küçük b r parça olan dünyanın bas t m mar s n n
anlaşılmasını olanaksız kılar ve dünya real teler n s l p süpürür.
Bundan dolayı, dünyaya gel ş m doğrultusu verm ş unsur ve
mekan zmaları ncelerken dünyaya özgü zaman drak n göz önünde
bulundurmak, dünya b lg ler n n nesnell ğ ve netl ğ bakımından daha
hayırlıdır. Ve dünya gel ş m caplarının da b r zorunluluğudur.
***
Zaman kavramlarının gen şlemes yle drakler n gel ş m n n baş
başa yürüdükler n da ma hatırlamak gerek r. Yan yüksek zaman
drak n n ortaya çıkması, gel ş m n bell kademeler aşab lmes yle
mümkün olur. Yüksek âlemlerde, o âlemler n drakler ne h tap eden
zaman durumları vardır.
***
Dünya drak ne uygun olan zamanın öneml n tel kler nden b r ,
onun b r başlangıç ve b t ş noktasıyla sınırlanması zorunluluğudur.
Yan dünya hayatı ç nde bazen konuşulan sonsuzluk f k rler ne
rağmen, dünya drak n n uygulamalarla eğ t m ve tekâmülünde
başlama ve b tme noktaları bağıntılarına ht yaç vardır k bu ht yaç
aynı zamanda dünyada geçerl olan ve dünya drak ne h tap eden
zaman b ç m ne uygundur. Öyleyse her real ten n bell b r noktada
başlaması ve bell b r noktada b tmes ancak dünyada geçerl ve
dünya drak ne kalıplanmış b r zaman fades d r. Bu b lg yle şunu
anlatmak st yoruz k aslında böyle başlayıp b ten durumlar yoktur.
Bütün âlemler n oluş ve yürüyüşler , capların bel rled ğ amaçlara
doğru kes ks z olarak akıp g derler. Bu akışlar ancak geçt kler
aşamaların drakler ne ve bu drakler n değerlend rd ğ zaman
ölçüler ne göre görecel b r başlangıç ve son kavramına görünüm
zem n olur. Yan dünyada, şurada başladı, burada b tecek ya da b tt
d ye değer ver len zaman anlayışları ancak dünya drak ne göre
kalıplanmış ölçülere dayanır. Daha yüksek drakler ç n bu başlangıç
ve b t ş anlamları nsanların düşündükler değerler taşımaz. Onlar
yüksek drak zamanının olanaklarında bambaşka anlamları çer rler.
Bundan dolayı, yüksek âlemler n olaylarını anlayab lmek dünya
drak yle mümkün olmaz. Dünya real teler ne bol bol yeterl gelen
dünya zamanı ölçüsü, yüksek âlemler n zaman drakler ne oranla çok
bas tt r. Bunun ç n dünya zamanıyla bağlı olan real teler, yüksek
âlemlerdek hak katlere göre pek kısır durumda kalırlar.
***
Dünya zamanının kısırlığının sebeb ne gel nce: Zamanın drakle
lg l olduğunu söylem şt k. İdrakler n kapsamı ne kadar artarsa tab
olacakları zaman s stem de o kadar kapsamlı olur. Oysa drakler n
kapsamının artması; fazla değerler alması, değerler n n artması
demekt r. Hemen hemen değerler aynı kadrolar ç nde bulunan
nsanlık âlem drak n n tab olduğu zaman, bas t b r s stemd r. Bu
s stem n bas tl ğ de onun b r odağının, bel rl başlangıcının
bulunması, geçm ş, ş md ve gelecek durumlarının var olması
zorunluluğundan ler gelmekted r. Bu durum, dünya maddeler n n ve
ona bağlı drak n bas tl ğ n n zorunluluğudur.
Dünya zamanı drak nde b r sınırlılık vardır. Dünya zamanında,
bell noktaların dönemler hâl nde, b rb r n bell aralıklarla tak p etmes
zorunluluğu vardır. Aynı şek lde her real ten n b r başlangıç ve son
buluş noktası vardır. Oysa yüksek zaman drak bu bakımdan büyük
farklar göster r. Ve bu farklar şüphes z bu zamana a t drak
değerler n n, bas t zamanınk ne göre çok zeng n ve kapsamlı
olmasının sonucu ve cabıdır. Bu drak o kadar çeş tl nce madde
b leş mler ne sah pt r k bunlardan yayılan t treş mler, bas t draklerle
kıyaslanamayacak kadar büyük b r hız ve kapsamla n telenm ş
zaman ölçüsüne kavuşmuş olurlar. Bu draklere göre zaman
akışında geçm ş, ş md , gelecek durumları bas t draklerde olduğu
g b tek doğrultuda b rb r arkasından g den b r sıra tak p etmek
zorunluluğunda değ ld r. Yüksek drakte bütün bu geçm ş, ş md ve
gelecek durumları, b r toplam olarak tek b r oluşa bağlanır. Fakat bu
tek oluş sonsuz yönlü b ç mler göster r. Yan b r an demek olan o tek
oluş ç nde, her doğrultuya yönelen sonsuz zaman kavramı
toplanmıştır.
***
Bunu daha nesnel olarak açıklamak gerek yor. Bazı sorunların y
anlaşılab lmes ç n zaman real tes n mümkün olduğu kadar kuvvetle
sezmeye çalışmak gerek r. Bu ş kolaylaştırmak ç n zaman
konusunu şema ve graf kle açıklayacağız.
Üç boyut anlamına tab olan bas t zamana yüzeysel zaman
d yoruz. Çünkü bu zamanın akışı, aşağıdak şemada göster ld ğ g b
b r yüzey üzer ne ç z lm ş sarmal da reler hâl nde tek b r yöne doğru
lerler. (Şek l-A)

Şunu söyleyel m k bu şek l, zaman kavramını açıklamak ç n


ç z lm ş b r graf kten barett r ve bas t zamanın nesnel olarak drak
ed leb lmes n sağlamak ç n yapılmıştır.
Şemada görüleceğ g b yüzeysel zaman dümdüz b r hat üzer nde
yürümez. Uzun b r hattın b r noktası etrafında, o hatta d k olan b r
yüzey üzer nde dev rler yaparak sarmal şekl nde döner. Bu şek lde
b r (Z-Z’) düz hattının, (a) noktasından d k olarak del p geçt ğ b r (o-
p-s-r) yüzey var. Bu yüzey (Z-Z’) hattına tamamen d kt r. İşte bu
yüzey üzer nde, (a) noktasından t baren ç z lm ş b r sarmal var. Bu
sarmal ç z l rken (Z-Z’) hattına d k yönde yürüdüğünden sarmalın
uzunluğu ne kadar olursa olsun, (Z-Z’) hattı üzer nde h çb r mesafe
katetmez, sadece hattın (a) noktası etrafında dev rler yapar durur.
İşte yüzeysel zaman drak n n yürüyüşü budur. (Z-Z’) hattı se evren
kapsayan aslî zamandır. Bu aslî zamanın, b raz sonra söz
edeceğ m z üst âleme özgü küresel zaman olmadığını da bel rtel m.
Bu, âlemlerdek bütün zaman real teler n kapsamına alan ve
evren m z baştan başa kateden evren üstü zaman lkes n n
evrendek görünümüdür. Bundan ş md l k söz etm yoruz.
Bu sarmalın lerley ş üzer nde, (a) noktasını b r nsanın doğduğu
an, (f) noktasını da öldüğü an olarak saptayalım. Onun doğumundan
ölümüne kadark gel ş m nde devam eden b r durumunu, örneğ n b r
melekes n ele alalım. Şek lde görüldüğü g b bu meleke (a)
noktasından t baren (f) noktasına g derken, önüne gelen sarmal
da reler b rer b rer (b, c, d, e, f) noktalarından katederek geçm şt r.
Şek lde çok açık görülüyor k bu noktaların her b r sarmalın akışı
üzer nde b rer dönem oluşturuyor. Örneğ n, (a) le (b) arasında b r
da re tamamlanmış oluyor. Fakat derhal onun ardından daha gen ş
k nc b r (b-c) da res ve onu da üçüncü b r (c-d) da res tak p eder.
Böylece son olarak (e-f) da res ne kadar da reler b rb r nden daha
büyük olarak b rb r n kovalar. İşte bunların her b r b rer dönem , yan
hayat boyu ç ndek b rer devrey oluşturur. Ve bu dönemler b r sıra
tak p ederek b rb r n n arkasından gel r. Burada geçm ş dönem,
ç nde bulunulan dönem ve gelecek dönem kavramı esas olarak
bulunur k bu da yüzeysel zaman drak n n b r zorunluluğudur.
Hayatta bazı melekeler, bu (a-f) hattı g b bütün hayat boyunca
gel ş m ne devam etm şt r. Fakat bütün melekeler böyle olmaz.
Örneğ n, şek lde görüldüğü g b , (a-j) melekes n n gel ş m , hayatın
dört dönem nde devam etm ş ve orada durmuştur. Aynı şek lde, (a-
m) melekes daha kısa sürmüş ve ancak üç dönem devam
edeb lm şt r. Bundan daha kısa, örneğ n ancak b r döneml k süres
olan meleke gel ş mler de vardır. Demek k b r nsan hayatında, onun
bütün melekeler aynı derecede gel şmez.
***
Ş md yüksek zaman drak n açıklayacağız. Her ne kadar bunu da
şema le anlatacaksak da dünyada var olmayan böyle b r drak n
olab ld ğ nce sez leb lmes ç n şemayı ncelerken sezg ler oldukça
zorlamak gerek r. Burada mgelemey kullanmak ve anlatılmak
stenen kavramları mgelemeyle sezmeye çalışmak gerek r ve
sebatla düşünülürse çok değerl sezg ler elde ed l r.
Yüksek zaman drak ne küresel zaman drak ya da drakî zaman
d yoruz. Yüksek zaman drak , öncek nde olduğu g b , b r yüzey
üzer nde kıvrılarak tek doğrultuda sarmallar hâl nde dönüp duran
bas t b r s stem değ ld r. Bu, b r küren n bütünü ç nde, her tarafa
akarak yürüyen b r zaman karmaşığıdır. Burada küren n
merkez nden sonsuz olan çevre noktalarının her b r ne yürüyen
sonsuz doğrultular ve bu doğrultulara uygun gelen sonsuz kapsama
sah p zaman akışı kavramı söz konusudur. Aşağıdak (Şek l-B) b r
küren n kes t d r.

Yan ç dolu b r küren n, örneğ n b r topun, merkez nden geçen b r


bıçakla k eş t parçaya ayrıldıktan sonra görülen kes k yüzeyler nden
b r g b d r k şek lde görüldüğü g b bu b r da re oluşturan yüzeyden
barett r. (o-a) hattı bu da ren n yarıçapıdır. Ş md bu yüzey üzer nde
öncek (o) merkez etrafında dönen sarmallar hâl nde, b r yüzeysel
zaman akışı drak n n var olması mümkündür ve doğaldır. Demek k
bu topun b r tek kes t nde b r yüzey zamanı drak vardır. Bu,
dünyada b r nsan hayatının bütün real teler n ç ne almaya yeterl
gelen b r değerd r. Fakat bu kes t topta ya da kâğıt üzer nde değ l de
mgelemede canlandırılsın. Poz syonunu değ şt rmeden bu topun
başka taraflarından da da ma merkez nden geçmek koşuluyla d ğer
kes tler yapılab l r. Ve böylece hayalî olarak sonsuz kes tler elde
ed l r. Bıçağımız ne kadar kesk n, tekn ğ m z ne kadar mükemmel ve
mgelemem z ne kadar gen ş olursa bu topu o kadar defa ayrı ayrı
yönlerden k ye böleb l r z. Bu sırada topun poz syonu sab t
kalacağından, bu sonsuz yüzeylerdek bas t zamanı gösteren
sarmalların doğrultuları b rb r ne uymaz, sonsuz doğrultuda yüzeysel
zaman sarmalları meydana gel r. Öyleyse b r küre ç nde sonsuz
d yeb leceğ m z kadar ayrı ayrı yüzeysel zaman olanağı vardır. İşte
bütün bu ayrı zaman drakler n b rleşt r p hayalî olarak b r tek oluşa
bağladığımız anda küresel zaman drak n canlandırmış oluruz. Buna
kısaca drakî zaman da demektey z. Dünyada yaşayan b r nsan, b r
anda ancak zamanın b r tek yüzey üzer ndek lerley ş ç nde drak n
kullanab l yorsa, dünya üstü planda yaşayan b r varlık, aynı anda bu
drak n hemen hemen sonsuz katı olan drakî zaman ç ndek drak n
kullanab lmekted r. Bu durum doğal olarak dünyada ancak
mgelemeyle sez leb l r.
Bu b lg ler, drakî zamanın yüzeysel zamanla kıyaslanamayacak
kadar zeng n b r kapsama sah p olduğunu öğret r. Buna göre,
yüzeysel zaman drak yle nsan, bell b r anda ancak b r tek
doğrultuda hareket edeb l r. Çünkü o, bütün drak yle, eylem ve
davranışlarıyla yüzeysel zaman zorunluluklarına tab olarak geçm ş,
ş md ve gelecek kavramları ç nde b r tek sırayı tak p etmek
zorundadır. Ve b r sarmalın dönemler n n b rb rler n tak p ed şler ne
kes nl kle o da katılacaktır. Çünkü bunun dışına çıkmasına onun
maddesel durumu uygun değ ld r. Oysa drakî zamana tab b r varlık
sonsuz doğrultulardak geçm ş, ş md ve gelecek kavramlarını b r tek
oluşa bağlayarak aynı anda yaşama olanağına sah pt r. Çünkü onun
bulunduğu süpt l madde ortamı, aynı anda b r küren n bütün
yüzeyler nde b rden yaşamasına kolayca olanak vermekted r.
***
Yüzeysel ve drakî zamanlar hakkındak b lg y tamamlamak ç n bu
k zaman drak n evrendek aslî zamana oranla b rb r ne
kıyaslayarak açıklamamız gerek yor. Bu b lg y de y ne şemalar
üzer nde vereceğ z.
(C) şemasında (a-b) hattı evren kateden aslî zamandır. (A) şekl
aslî zaman üzer ndek yüzeysel zaman akışını, (B) şekl se küresel
zamanı göstermekted r. Yüzeysel zaman, şek lde görüldüğü g b , aslî
zaman akışının b r (x) noktası etrafında dev rler yapar ve
dönemler yle sarmal ç zer. Bu sarmal ne kadar fazla dev rl olursa
olsun, aslî zaman üzer ndek (x) noktasından ayrılmamakta, hep
yer nde sayarak uzanmaktadır. Öyleyse b r ömürlük sürey gösteren
(A) zaman real tes nde, aslî zaman üzer nde yürüyüş ve akış yoktur.
Ancak, aslî zaman üzer ndek b r tek (x) noktasının real teler n n
uygulaması vardır k bu da öncek şemalarda gösterd ğ m z g b ,
yüzeysel zamanın b rkaç dönem nde ya da bütün dönemler nde
devam edeb l r.
Oysa (B) şekl ncelen nce burada, 1, 2, 3 rakamlarıyla göster lm ş,
merkezler aynı olan ç çe üç küren n kes t görülmekted r. Bu küreler
b rb r ç ne g rm ş üç tane ayrı küre g b düşünülmemel d r. Bu, b r nc
küren n, yan ortadak en küçük küren n her yöne doğru gen şleyerek
büyüyen üç aşamasını göstermekted r. Çünkü küre zamanının
gel ş m , b r yüzey üzer ndek sarmalın b r tek doğrultuda uzayıp
kısalması şekl nde olmayıp, merkez nden t baren küren n bütün
yönler ne doğru aynı zamanda gen şlemes , yan büyümes yoluyla
meydana gel r. Örneğ n burada, (1) numaralı küre, küren n en küçük
hâller nden b r aşamayı göstermekted r. (2) numaralı küre onun
gen şlem ş ler b r aşaması, (3) numaralı küre se en gen ş
aşamasıdır. İşte drakî zaman böyle gel ş r. Bu gel ş m (a-b) aslî
zaman akışı üzer nde yüzeysel zamana kıyaslanırsa görülür k
burada drakî zaman, yan küresel zaman b r nc küre hâl ndeyken
aslî zaman akışı üzer nde (c-d) parçasını kapsamına almaktadır. Bu
küre drak gel ş p (2) numaralı büyüklüğünü alınca aslî zaman
akışında yürüyerek (e-f) parçasını şgal etmekte ve daha gen şley p
(3) numaralı küre hâl ne g r nce aslî zaman akışında (g-h) parçasını
katetmekted r. Öyleyse yüzeysel zaman drak n n gel ş m , aslî
zaman akışı üzer nde h çb r lerleme yapmayıp b r tek nokta üzer nde
durduğu hâlde, küresel zaman drak n n her gel ş m anı, aslî zaman
akışı üzer nde yürüyüşle b r arada olmaktadır. İşte bundan dolayı asıl
tekâmül, drakî zamanın egemen olduğu dünya üstü vaz fe planından
t baren başlar. Gerçekten dünya hayatının caplarından olarak
muazzam çabalar harcanıp güçlükle alınacak b r sonucun
m lyonlarca katı, dünya ötes âlemlerde en küçük b r çaba
karşılığında elde ed leb l r.
***
Zamanı bu şek lde şemalar üzer nde az çok b r kolaylıkla
açıklarken, buna bağlı olan mekân üzer nde de durmamız gerek yor.
Çünkü mekân olmayınca zamanın varlığı, yan âlemlerdek
görünümü mümkün olmaz. Evrendek aslî zaman akışının âlemlerde
görüneb lmes ç n, o âlemler n bünyeler ne uygun mekân kavramına
ht yaç vardır. D ğer dey şle, zaman mekan zmasının açıklaması
maddesel ortama ve madden n çeş tlemeler ne ht yaç duyar. Böyle
olunca, zaman ve mekân kavramlarını b rleşt rmed kçe âlemlerde ne
zaman ne mekân tezahürü mümkün olmaz. Bu hak kat ler de daha
ayrıntılı açıklayacağız. Mademk yüzeysel ve drakî zamanlar
yukarıda açıkladığımız g b b rb r nden büyük farklarla ayrılmaktadır,
zaman drakler ne sıkı sıkıya bağlı olan dünya ve dünya üstüne a t
mekânların da b rb r nden o kadar farklı olması gerek r.
***
Ş md , küresel zamana a t mekânı açıklayalım. Mekân, madden n
çeş tl unsurlarını sınırlandırmak zorunluluğunun b r fades d r. Bu
fadey her k zaman real tes ne göre açıklayalım. Öncel kle şunu
bel rtel m k burada yapılan açıklamalar, herhang b r c s m üzer nde
uygulanarak değ l, tar f ed ld ğ şek lde mgelenerek düşünülürse
mekân konusunu anlamak kolaylaşır.
İlk önce yüzeysel zamanda mekânı açıklayalım. Yüzeysel
zamanda dönemler n oluşab lmes ç n üç koşulun gerçekleşmes
gerek r. B r nc s , zamanın akışını ve dönemler n geç ş n saptamak
ç n maddesel b r ortam (bu ortam mekân değ ld r), k nc s , bu
dönemler n oluşumu ve zamanın akışı ç n hareket, üçüncüsü de
hareket n olmasını ve dönemler n saptanmasını takd r etmek ç n
hareket o ortama bağlamak. İşte yüzey zamanı ç n mekân budur.
Öyleyse, yukarıdak koşulları b r araya get rd kten sonra yüzeysel
zaman mekânını şöyle tanımlamak ve kabul etmek cap eder. Sarmal
yönde gerçekleşecek b r hareket n akış doğrultusunu ve bell
dönemler n n başlangıç ve b t ş noktalarını saptamak ve takd r etmek
ç n maddesel b r ortamın o harekete bağlanışı yüzeysel zaman
mekânını meydana get r r. Burada geçen ortam fades b r mekân
değ ld r, o sadece sınırlandırılmamış madde unsurlarını fade eder.
Yan madde unsurları vardır fakat onların sınırlandırılmaları, d ğer
dey şle b rb r ne oranlanab lecek poz syonları yoktur. Bu
sınırlandırılmanın meydana gelmes , mekânın oluşab lmes ç n o
unsurların yukarıda söyled ğ m z g b , herhang b r harekete
bağlanması gerek r. Öyleyse zaman ve mekân b rb r nden ayrılamaz.
Bu öyle b r oluştur k b raz ler de açıklayacağımız g b , aslî lkeye
bağlı k büyük lken n, evren n çeş tl âlemler ne göre ortaya çıkan ve
bütün olaylarıyla, real teler yle, drakler yle o âlemler kend ler ne
uyarlayan görünümler d r.
Yüzeysel zaman mekânını b r bedene kıyaslayarak şöyle fade
eder z: Beden n hareketler n n maddeye olan bağlantısı ve madden n
bu bağlantılardak değer mekânın bütününü yaratır. Bel rs z görünen
bu fadey b r örnek le aydınlatacağız. Havaya atılmış b r taş z h nde
canlandırılsın. Öncel kle burada taşın hareket ve bu hareket n
başlangıç ve b t ş noktasıyla fade ed leb lecek dönem karakter
vardır, bu b r nc koşul. Bundan sonra hareket ve dönem noktalarını
saptamaya ve takd re yarayan havada ortama gerek vardır, bu da
k nc koşul. Son olarak bu hareket n ve dönem noktalarının ortama
kıyası ya da bağlantısı vardır, bu da üçüncü koşul. İşte bu üç koşulla
bel ren taşın boşluktak hareket yüzeysel zaman drak ne özgü
mekânı meydana get r r.
Demek k b r beden n drak karşısında, o beden n hareketler ne
bağlanarak hareketler n dönemler n , yan başlangıç ve b t ş
noktalarını saptayan ortam b r mekândır. Bu ortama bütün maddeler
dah ld r. B r madde sınırlandırılması kabul ett ğ m z b r beden
karşısında mekân; taşıyla, toprağıyla, atı, arabası, uçağı ve
nsanlarıyla bütün sınırlandırılma b r mekândır. Mekân, b r b rey n
bastığı b r metrekarel k toprak, başını kaldırıp baktığı uzay, şeh r,
memleket, kıta ve dünya olarak sonsuz nce ayrımlarla derecelen r.
Burada sonsuz mekân olanakları vardır.
***
Yüzeysel zaman drak mekânına göre, sonsuz olanaklara sah p
drakî zamana a t mekânı drak etmek değ l, hatta en kuvvetl
mgelemelerle b le sezeb lmek, nsanlar ç n o kadar kolay
olmayacaktır. Bununla beraber b z bunun da sezg s n vereceğ z.
Yalnız burada mgelemey kullanmak ve sezg lerle hareket etmeye
çalışmak şarttır.
Öncel kle şunu söyleyel m k dünya drak ne göre böyle b r mekân
real tes yoktur. Bundan dolayı, burada söylenecek şeyler dünya
maddeler üzer nde canlandırarak görmeye uğraşmamalıdır.
Ded ğ m z g b , bunun sezg ler ancak mgelemede canlandırılab l r.
Fakat şunu da fade edel m k mgeleme de çok süpt l b r madde
ortamıdır. Bundan dolayı, mgelemede yaşatılan mekân gerçek ve
hak k b r değerd r.
İlk önce hayalî olarak b r küre z h nde canlandırılsın. Bu küren n
daha önce söyled ğ m z g b , b r tek yüzey üzer nde y ne hayalî
olarak yüzeysel b r zaman ve bu zamanla var olan mekân z h nde
canlandırılsın, yan hayalî olarak düşünülsün. Bu bas t b r zaman ve
mekândır ve bell tek b r doğrultuya sah pt r. Bu bas t zaman ve
mekânı hayalî olarak canlandırdıktan sonra bunun g b k nc fakat
yönü ayrı, bas t d ğer b r zaman ve mekân daha hayalî olarak
canlandırılsın. Böylece, yönler ayrı olmak üzere üçüncü, beş nc ,
yüzüncü, b n nc , m lyonuncu ve sonsuz bas t zaman ve mekânlar
hayalî olarak ayrı ayrı düşünülsün. Bunlar böyle ayrı ayrı z h nde
canlandırıldıkça heps b rer yüzeysel zaman ve mekândan baret
kalır. Ancak kuvvetl b r sezg faal yet yle bunların sentez n yapmak
gerek r. Bunun ç n de hayalî olarak canlandırılan b r küre ç ndek bu
sonsuz doğrultuda, sonsuz zaman akışlarının ve bu akışları saptayıp
bağlayan sonsuz ortamların heps b rden b r tek zaman ve b r tek
mekânmış g b düşünülsün. Bu durumda, aynı anda sonsuz yönlere
doğru akan b r tek zaman ve bu sonsuz yönlere kıyaslanarak o
akışları saptayan, sonsuz ortam kavramından b r tek mekân ortaya
çıkar k bu da küresel mekândır. Çünkü bu mekân küre ç nde
zamanın akışını sağlamaktadır. Buradak ortam, b zzat mgelemed r.
Aslında ancak mgelemen n çok süpt l maddeler nden baret b r
ortam, böyle sonsuz doğrultu ve dönem karakter n fade eden
hareketler n akışlarını bağlayab l r. Yoksa bu durum dünyanın kaba
maddeler yle olmaz.
Demek k b r küredek sonsuz hareketler , sonsuz yönlerdek
akışlara ve dönemlere kıyaslayarak onları saptayan mgelemedek
sonsuz ortamları, b r tek oluşa bağlayan mgelemen n -kend s de
dah l olduğu hâlde- bu hareketler ve ortamlarla beraber bütünü,
drakî ya da küresel mekânı meydana get r r.
Bu mgelemey yapab lmek ç n çok çalışmak ve düşünmek gerek r.
Bununla beraber az çok b r çabayla burada kuvvetl sezg ler elde
ed l r. Dünyada, kaba b r ortamda yaşayan nsanlar ç n dünya
maddeler nde gerçekleşt r lmes mümkün olmayan bu yüksek zaman
ve mekân mekan zmasını, ded ğ m z g b , ancak mgelemen n çok
süpt l malzemeler le b r dereceye kadar gerçekleşt rmek, b rçok
nsan ç n mümkün olur. Fakat nsan mgelemes ndek süpt l
ortamlardan daha süpt l olan üst âlemlerdek varlıklar ç n bu yüksek
drakî zaman ve mekân real tes nde yaşamak doğal, hatta zorunlu b r
durum olur.
***
Yüzeysel zamanın aslî zaman üzer nde mesafe katetmed ğ n ,
drakî zamanın aslî zamanda her an lerled ğ n söylem şt k. Ş md ,
varlıkların tekâmülünde -bu b lg n n değer nden yararlanarak-
yüzeysel zaman drak nde yaşayan b r nsanın, yer nde sayarak
gel ş m n n; küresel zamanda yaşayan b r varlığın da aslî zaman
üzer nde lerleyerek tekâmülünün ne demek olduğunu ve bunların
gel ş m mekan zmasındak sonuçlarının nasıl ortaya çıkacağını
açıklayacağız.
Yukarıda zaman ve mekân hakkında ver len b lg ler, her ne kadar
yüzeysel ve drakî zaman ve mekânları ayrıntılı açıklıyorsa da b raz
önce söz ed len sorunların çözümünü bu b lg lerden çıkarmak ç n
ayrıca açıklamalarda bulunmaya ht yaç vardır. Aşağıdak şemalar
d kkatl ce ncelen rse bu öneml noktanın da kolaylıkla anlaşılması
mümkün olur.
Bütün b r nsanlık hayatında varlığın sonsuz yönüyle geç rmes
cap eden b r gel ş m alanı vardır. Ve bu gel ş m alanı bel rl ve
sınırlıdır. Çünkü onun kend real tes ç nde b r başlangıcı, b r de sonu
vardır. B z bu alanı (A, B) paralel arasını dolduran mesafe le
göster yoruz. (Şek l-D)

Burada, yüzeysel zaman drak n n zorunluluğu olan bu gel ş m


alanının b r başlangıç ve b t ş noktası vardır. Başlangıç, (A, B)
paralel arasındak alanda (c-d) hattı, b t ş de (e) noktasının
bulunduğu yerden geçen (g-f) hattı olsun. (Şek l-E)

İşte, nsanlığın üst plana, yan drakî zamanın egemen olduğu


vaz fe planına hazırlanması ç n gel şmes gereken ve (c-d) sınırında
başlayıp (f-g) sınırında tamamlanan, bütün nsanlık melekeler ve
durumları (c-d-g-f) alanını doldurmaktadır. Bu, nsanın dünyada
başladığı lk hayatından, sayısız bedenlenmeler ardından dünyayı
b t rd ğ son hayatına kadar geçen bütün dünya hayatı aşamasını
göster r. Buradak (Z) hattı aslî zamandır. (e) noktası da bu zaman
üzer nde alınmış b r andır. Demek k aslî zaman üzer nde alınmış
olan bu b r an; b r nsanın, bütün nsanlık hayatı boyunca gel şt r l p
olgunlaştırılması cap eden hazırlık melekeler n n toplamını
çermekted r. B r nsanın, dünyadak bütün nsanlık aşamasının
başından sonuna kadar hazırlığı, aslî zaman akışı üzer ndek bu an
ç nde olgunlaşacaktır. Doğal olarak şemada ç zd ğ m z (c-d-g-f)
yüzey n , (Z) hattına d k ve o hattı ancak (e) noktasında katetm ş
olarak z h nde canlandırmak gerek r. Bu (e) noktası, aslî zamanın
bell b r anında nsan varlığının, gel ş m ne başlayıp kend s nde var
olan ve gel ş m cap eden güçler olgunlaştırdıktan sonra tekrar
ulaşacağı b r noktadır. Yan varlığın nsan hâl ndek tekâmülü, aslî
zaman üzer nde bu noktadan başlar, y ne bu noktada b ter. Ve bu
aşama tamamlanıncaya kadar aslî zaman üzer nde yürüyüş olmaz.
İşte bundan dolayı nsanlık aşamasındak tekâmüle, öznel tekâmül
devres dem şt k. Çünkü bütün nsanlığın gel ş m aşamasını
oluşturan (c-d-g-f) alanı kated lmed kten sonra, (e) anının (Z) aslî
zamanı üzer nde akışı yoktur. İnsanlık burada kend güçler ç ne
kapanmakta ve sadece onların üstün b r plana hazırlığı le
uğraşmaktadır. Onun, bu alan dışına çıkab lmes , nesnel b r tekâmül
lkes ne g rmes ancak (c-d-g-f) aşamasının bütün caplarını yer ne
get rmekle mümkün olur.
Öyleyse nsanlığın başından sonuna kadar geç receğ b rçok
bedenlenmeler, sayısız hayat koşulları ve tekâmül malzemeler hep
bu (c-d-g-f) alanı ç nde olup b tecekt r. Fakat bu sırada bu alan, (e)
noktasına en uzak ve nsanlığın en lkel kademeler n oluşturan (c-d)
sınırından t baren yavaş yavaş (g-f) sınırına doğru doldurulacak ve
bu doluş çeş tl bedenlenmeler yoluyla olacaktır. Sembol k b r
fadeyle her bedenlenmey b r üçgen kabul ederek, bu alanın bu
üçgenlerle nasıl doldurulduğunu ve b r nsanın en ger
kademeler nden, son kademes olan (g-f) sınırına nasıl geld ğ n
açıklayacağız. (Şek l-F)

Üçgen n tabanı (A, B) paralel üzer nde, lk önce (c-d) hattından


t baren g tt kçe (e) noktasına, yan tepes ne yaklaşarak bu alanı
kapatacaktır. Bu da dönemsel olarak da ma tepeler (e) noktasında
olmak üzere d ğer üçgenler eklenerek olacaktır. Bu üçgenler n her
b r , b r beden hayatını fade etmekted r. Böylece, (c-d) hattı her
bedenlenmede (A, B) paralel üzer nde devre devre yürüyerek, (g-f)
hattına yaklaşacak, sonunda (c-d) hattı (g-f) hattı üzer ne uyum
sağlayacaktır. Bunun anlamı şu demekt r k b r nsan, nsanlık
aşamasına a t gel şmes cap eden bütün melekeler n gel şt rm ş ve
bütün hazırlıklarını b t rerek (e) noktasından t baren aslî zaman
üzer nde yürümeye başlayacak b r duruma gelm şt r. Bu b lg y graf k
üzer nde b raz daha açıklayalım.
Mademk bütün nsanlık hayatı, aslî zaman akışının b r anı olan (e)
noktasında geçmekted r, öyleyse nsanın bütün hayat devreler , yan
doğum ve ölümler bu noktada olup b tecekt r. Yalnız bu noktaya, bu
anın caplarına bağlı olan ve b r nsanlık aşamasının gel ş m alanını
dolduran zorunluluklar vardır k bunlar, nsanlığın, (e) noktasından
t baren aslî zamanda lerlemeler kaydedeb lmes ç n, hazırlanması
zorunlu olan taraflarıdır. Ve sembol k olarak (c-d-g-f) alanıyla
göster lm şt r. Bu alanın (e) anına oranla uzak ya da yakın
zorunlulukları vardır. Bu zorunlulukların en kaba, en lkel durumları,
gel ş m n sonu olan (e) noktasından t baren en uzaktak (c-d)
sınırıdır. Bu sınır, (e) noktasına yaklaştıkça alan daralır, hazırlıklar
olgunlaşır ve (e) noktasının capları gerçekleş r. Yan nsanın (e)
noktasından t baren harekete geçeb lmes ç n sten len şler n
b t r lmes durumu lerler. Sonunda (c-d) hattı tam (g-f) hattı üzer ne
gel nce, yan son üçgen n tabanı olması gereken hat, aslî zaman
üzer ndek (e) noktasına uyum sağlayınca bütün caplar yer ne
get r lm ş ve alan tamamıyla taranmış ve tem zlenm ş olur. İşte
nsanlık hayatının graf ğ olarak gösterd ğ m z bu şema üzer nde,
nsanlık hayatının devrelerle, ömürlerle, kademelerle ya da atılımlarla
(bunların heps aynı şeyd r) her akışında bu (c-d) hattının (A, B)
paralel üzer nde nasıl kayarak (g-f) hattına yaklaştığını ve böylece
nsanlık aşaması caplarının nasıl yer ne get r ld ğ n açıklıyoruz.
Öncel kle lk dünya nsanı graf ğ n ç zel m. Bu nsan, nsanlık
yetenek ve melekeler en lkel durumda olan b r varlıktır. Bundan
dolayı, onun gel şmes cap eden durumları gel ş m alanının deal
noktası olan (g-f) hattından en uzak yerde bulunacaktır k bu da (c-d)
sınırıdır. Bu nsan henüz lk nsanlık melekeler n gel şt rmekle
meşguldür. Bu yüzden onun hayatı (c-d) hattından başlayacaktır.
Graf ğ tamamlamak ç n (c) ve (d) noktalarını b rer ç zg le (e)
noktasıyla b rleşt rel m. Meydana gelen (c-d-e) üçgen lk bas t
nsanın lk bedenlenme hâl n n graf ğ olur.
Ş md bu adamın k nc hayatına geçel m (Şek l-G). Onun gel ş m
hattı (A, B) paralel üzer nde (c-d) hattının (e) tarafında ve bu hatta
en yakın noktalardan başlayacaktır. Graf kte daha açık olması ç n
b z bu noktaları b raz uzaklaştırarak ( -j) hattı le göster yoruz.

Böylece k nc hayatın graf ğ olarak ( -j-e) üçgen meydana gel r.


İnsanın 3, 5, 10, 50. vb. hayatlarında meydana gelecek üçgenler n
tabanları (A, B) gel ş m paralel üzer nde g tt kçe (f-g) hattına yaklaşa
yaklaşa sonunda (k-l) noktalarına kadar gel r. O zaman (c-d-g-f)
alanının (c-d-l-k) kısımları tamamen yaşanmış, bu kısımlardak
hazırlıklar tamamlanmış, ancak (k-e-f) ve (l-g-e) alanları henüz
tamamlanmamış olur. Ve sonunda öyle b r an gel r k bu nsanın,
nsanlığa a t aslî zaman akışındak (e) noktasının bütün capları
gerçekleş r, yan o varlık, nsanlık aşamasına l şk n bütün
melekeler n gel şt r r ve hazırlıklarını b t r r. Bu durumda üçgen n
tabanı (f-g) hattına tamamıyla uyum sağlamış olur ve nsanın
dünyadak hayatları da b tm ş olur.
D kkat ed l rse bu graf kte, nsanlığın bütün gel ş m aşamasını
gösteren (c-d-g-f) alanında gel ş m n lk lkel sınırı olan (c-d) hattı,
nsanın gel ş m le adım adım (f-g) hattına yaklaşmak üzere (A, B)
paralel üzer nde kaymakta ve kaydıkça da bu alanın yaşanmış,
gel ş m tamamlanmış kısımları büyümekte, henüz gel şmem ş
alanları küçülmekte ve sonunda bütün alandak gel ş m
tamamlanınca, alanın başlangıç sınırı olan (c-d) hattı, son aşamanın
sınırı olan aslî zaman noktası üzer ndek (f-g) hattına uyum
sağlamaktadır. Ve böylece de aslî zaman üzer nde b r an olan (e)
noktasının nsanlık aşamasına a t bütün capları yer ne
get r lmekted r.
İşte, nsanlığın gel ş m bu noktaya gel nce yüzeysel zaman drak
real teler sona erecek, drakî mekân olan üst vaz fe planlarında
hak k tekâmül devam edecek ve nsan varlığı da öznel tekâmül
sürec nden kurtulup, aslî zaman üzer nde yürüyen nesnel b r tekâmül
akışına g recekt r.
Yüzeysel zaman gel ş m graf ğ le kolayca anlaşılab lecek bazı
öneml noktaları bel rt yoruz. Yüzeysel zaman gel ş m nde, gel ş m
paralel b r nsanlık aşaması boyunca değ şmemekted r. Bu aşama
zaman akışında b r an olan (e) noktasının caplarıyla sınırlanmış,
varlığın hazırlığına a t gel ş m alanıdır. Bundan dolayı öznel b r
tekâmül aşamasıdır. Bu alan ç nde her bedenlenme devres ,
atılımlar hâl nde b rb r üzer ne eklenmekted r. Fakat bu atılımlar
gel ş m paralel ne h çb r noktada geçememekted rler. Bunu graf ğe
göre fade edel m: Her yen gelen üçgen, esk üçgen n üzer ne
eklenmekte ve gel ş m alanındak tamamlanması gereken
hazırlıklardan b r m ktarını daha öncek ne katmaktadır. Öyleyse
gel ş mde kes nt ler yoktur. Devreler b rb r ne sess zce eklenmekted r.
İşte aslî zaman üzer nde b r nsanın, kend hazırlık kadrosu ç ne
kapanarak bütün nsanlık boyunca kend hazırlıklarıyla meşgul
olması onun öznel tekâmülünü fade ett ğ g b , b rçok bedenlenme
hâller n n, sadece nsanlık aşamasını tamamlamaya yönelt l ş de
bütün bu beden hayatlarının, toplu olarak b r tek hayat olarak ele
alınmasını cap ett r r. Yan b r gel ş m devres n n bütün nsanlık
boyunca gerçekleşecek bedenlenmeler , aslında b r tek hayatın
zorunluluklarından başka b r şey değ ld r. Ve bu zorunluluk da aslî
zamanda b r an olan (e) noktasının caplarını yer ne get rmekt r.
***
Ş md , tekâmülün drakî zaman ç nde yürüyüşünü d ğer b r graf kle
açıklayacağız. Burada en bel rg n özell k, varlığın her tekâmül
akışının, aslî zaman üzer nde da ma mesafe katetmes yle b r arada
olmasıdır. O artık kend âlem nden çıkınca aslî zamanın akışı
caplarına uyma l yakat n kazanarak organ zasyon s stemler ç nde
nesnel ve akt f b r tekâmül durumuna g rm şt r.
Daha önce küre zamanında, zamanın her yönde gen şleyerek
gel şt ğ n söylem şt k. İdrakî zaman gel ş m n n başından t baren
meydana gelen gen şleme farkları hem aslî zaman üzer nde
yürüyüşler kaydeder hem de hızlı ve sınırsız b r gel ş m lerley ş
tak p eder. Yan buradak gel ş m hatları paralel olarak g tmez, sürekl
olarak b rb r nden uzaklaşarak, açılarak gen şler.
Bunu şema le açıklamak ç n çeş tl büyüklükte b rb r ç ne g rm ş
dört tane küre alalım. (Şek l-H)

Merkezler ortak olarak ç çe g rm ş bu dört küre, merkez nden


geçmek üzere ortasından kes l p k kısma ayrılınca bunlardan
b r s n n kes t ne bakıldığı zaman, orada -şemadak g b - her küreye
a t ayrı dört kes t görülür. Bu kes tler merkezden etrafa doğru (a, b, c,
d) durumunu meydana get r rler. Bunların her b r b r küren n, yan
ortada bulunan en küçük küren n g tt kçe büyüyerek aldığı
büyüklüğün dört ayrı aşamasıdır. Yan merkezdek (a) büyüklüğünde
bulunan küren n gen şleyerek büyümes nden
(b, c, d) büyüklükler meydana gelm şt r. Böylece (a) küres g tt kçe
büyüyerek (d) büyüklüğünü bulmuştur. Ş md küren n bu gen şley ş
ç nde bu kes tler n b rb r yle kıyasını yapab lmek ç n yukarıdak
şemada en küçük kes t olan (a) sab t tutularak en büyük (d) kes t
sank b r fotoğraf körüğü g b ondan uzaklaştırılsın. Bundan b r kon
meydana gel r. Doğal olarak bu kon n n tabanını en büyük ve dışta
bulunan (d) küres n n kes t oluşturur. Tepes nde, yan s vr tarafında
en küçük (a) küres bulunur (Şek l-İ). Aradak (b, c) katlarını da çeş tl
büyüklüktek ç çe küreler n kes tler oluşturur.
Burada kon n n (a, b, c, d) kes tler arasındak gen şl k farkları
drakî zamanın b rb r ne oranla olan gel ş m değerler n göster r.
Çünkü buradak her kes t n, aslında b rb r üzer ne gel şen b r küren n
gen şl k farklarını gösterd ğ n söylem şt k. İşte b r kes t n, öncek
kes te göre gen şl ğ , küre gel ş m n n o ana özgü gen şl ğ n göster r.
Böylece aşağıdak şema her kes t n kend kapas tes ne a t gel ş m
gen şl ğ n fade etmekted r (Şek l-K). Buradak gen şl k farkı aynı
zamanda gel ş m esnasında aslî zaman üzer nde kated len mesafey
de göster r.

Örneğ n (e-f) ve (e’-f’) paralel , (a) küres ne özgü gel ş m


dereces n göster r. Bunu tak p eden (g-h) ve (g’-h’) paralel , (b)
küres n n gel ş m dereces n göster r. Bu k paralel arasındak (I)
mesafes , k gel ş m kademes arasındak gel ş m farkını ve aynı
zamanda aslî zaman üzer nde kated lm ş mesafey göster r. Aynı
şek lde, g tt kçe büyüyerek gen şleyen (c) ve (d) küreler ne a t ( -j) ve
( ’- j’) le (k-l) ve (k’-l’) gel ş m alanlarının da nasıl g tt kçe
gen şled kler n ve aralarındak gel ş m ve zaman akışlarına a t (II) ve
(III) farklarının nasıl meydana geld kler n şemada görmek kolaydır.
Burada geçen gel ş m farkı fades n n anlamı şudur. Daha önce,
vaz fe planının başlangıcından t baren drakler n caplara uyum
sağlamaya başladığından ve böylece aslî lken n bütün ruh ve evren
l şk ler caplarına drakler n uyarak b r b rl ğe doğru g d l p, sonunda
ün teye ulaşıldığından söz etm şt k. Ve onun ç n de vaz fe planından
t baren başlayan tekâmül aşamasına akt f uyum alanı den lm şt . İşte
ş md küre zamanının şemat k açıklaması ç nde bu hak kat de
gösterm ş oluyoruz. Çünkü küreler n k gel ş m kademes arasında
görünen ve aslî zaman üzer nde yürüyüş d ye n telend r len bu fark,
aslında bu uyum alanının gen şlemes nden başka b r şey değ ld r.
Fakat bu küre gel ş m n n elbette b r sonu vardır ve bu da evren n
sonudur. Zaten bu gel ş mler n artmasına, evrendek hak k uyum
alanının gen şlemes eşl k eder. Uyum alanının gen şlemes se ün te
ded ğ m z drak b rl ğ n n gerçekleşmes demekt r.
Yüzeysel zaman real teler n n sürüp g tmes nde böyle b r gel ş m,
yan ün teye yürüyüş demek olan aslî zaman üzer nde lerley ş
olmadığını hatırlatırız. Gel ş m hatlarının buradak g b her an
gen şlemes yüzeysel zaman gel ş m nde söz konusu değ ld r. Orada
sadece bell b r alan ç nde aslî zaman üzer ndek b r noktanın bütün
caplarını yer ne get rmen n hazırlıkları yapılır.
***
Gerek yüzeysel, gerek küresel zamanlara a t bu k şema göster r
k yüzeysel zamanda olduğu g b , küresel zamanda bell b r alan
ç nde kalarak atılımların b rb r ne eklenmes şekl nde kes nt s z
devam eden gel ş m tarzı yoktur. Burada, öncek nde olduğu g b ayrı
ayrı devreler de yoktur. Tam ters ne, her an gen şleyen yen gel ş m
alanları vardır. D ğer dey şle burada, aslî zamanın b r tek anı ç nde
hapsolmuş, sınırlanmış alandak dönemsel g d ş hareketler değ l,
evren n sınırlarına kadar dayanan sonsuzluk ç nde gen şleme,
lerleme ve gel ş m alanları vardır. Ve bu lerley ş ün tede son
bulmaktadır. İşte bununla da daha önce söylenen, hak k tekâmülün
küresel zaman drak le başladığı sözünün anlamını daha ayrıntılı
açıklamış oluyoruz.
***
Ş md burada çok öneml b r sorunun açıklanmasına sıra gelm şt r.
Bu sorun, evrende aslî caplara tab olarak lerleyen aslî zamanın
âlemlere l şk n durumlarının, o âlemlerdek madde ortamlarına
uyumlarını, bağlantılarını sağlayarak zaman b ç mler n meydana
get ren mekânın n tel ğ d r. B r tarafta zaman b ç m n meydana
get ren hareketler var, d ğer tarafta da zaman drak n n meydana
gelmes ç n bu hareketlere bağlanması cap eden madde ortamı var.
Fakat zaman ve mekânın l şk ler nde saydığımız üçüncü koşul, yan
bu ortamın zaman hareketler ne bağlantısı sağlanmayınca mekân
kurulamaz ve zaman b ç m n n görünümü mümkün olmaz. Öyleyse
burada, evren mekan zmasında esas rol alan büyük b r etken vardır.
İşte b r âleme özgü mekânı oluşturmak ve zaman b ç m n kurab lmek
ç n, var olan madde ortamını zaman b ç m ne a t hareketlere
bağlayan unsur, evren ötes nde aslî lkeye tab yüksek kader lkes d r
k bunun evrende kader mekan zması hâl nde görünen capları, aslî
caplarla ve aslî zamanla b rl kte ün teden süzülerek evrene
yayılmaktadır. Öyleyse kısaca mekân, kader n âlemlerdek ve
evrendek görünümüdür. Yan b r âlemde, zamana a t hareketlerle
madde ortamlarının bağlanmasından ler gelen mekân, kader n o
âlemdek görünümüdür.
Demek k kader, âlemlerdek zamanı madde ortamlarına
bağlayarak o âleme özgü zaman ve mekân b ç mler n meydana
get ren ve zamanı kullanarak aslî capların d rekt f altında çalışan ve
ona bağlı bulunan kader lkes n n evrendek akışıdır. Kader,
âlemlerde o âlemler n olanaklarına göre görünür. Örneğ n, h drojen
âlem ndek yüzeysel zaman mekânı kader n bu âleme özgü
görünümüdür.
Öyleyse ün teden bütün evrene aslî capları taşıyarak yayılan
kader, y ne aslî caplara bağlı zamandan yararlanarak, âlemler n
bütün b ç mlenme, b ç ms zleşme ve dönüşümler n meydana get r r.
Ş md daha ayrıntılı olarak açıklamış oluyoruz k varlıkların otomat k,
yarı drakl ve drakl olarak ht yaçlarına göre, maddelerde meydana
get rd kler bütün b ç mlenmeler, dönüşümler ve b ç ms zleşmeler
ancak ün teden süzülüp gelen d rekt flere göre aslî lke, kader ve
zaman lkeler kadrolarında vaz fel varlıkların yardım, müdahale ve
denet mler yle meydana gelmekted r.
Bu b lg , kader ve zamanın evrendek esas roller ne a t sezg ler
nsanlara ver r. Eğer ün teden gelen kader ve zaman olmasaydı aslî
lke caplarına göre, evren parçaları durumlarının, ruhların her ank
davranışları ve l yakatler karşısında olması cap eden sonsuz şek l
değ şt rmeler ne ve şek l almalarına a t tekn k faal yet, odağını
kaybederd . Ruhların tekâmüller ne a t aslî lken n bel rled ğ caplarla
ruhların bu caplara l yakat dereceler n ölçüp ayarlayarak takd r eden
etken kaderd r. Yan aslî capların evrendek tekn k unsuru kaderd r.
Kader bu şlev n zaman unsurunun yardımıyla yapar ve onu ölçü
olarak kullanır. Bu mekan zmayı kaba b r örnekle açıklayarak b raz
daha aydınlatıyoruz.
B r okul var. Bu okulun bell sınıfları var. Dersler n o okulda
sınıflara göre kadrolarını bel rleyen, öğrenc ler n bell l yakatlere göre
bell sınıflarda bulunmasını takd r eden yüksek vek ll k makamı da
var. Ş md b r öğrenc , o okulun lk sınıfından başlayıp h çb r
ncelemeye tab tutulmadan bütün sınıfları otomat k olarak atlayarak
okulun kapısından çıkarsa okulu b t rm ş sayılamaz. Bunun ç n o
öğrenc n n her yıl ve hatta yılda b rkaç defa y ne vek ll k tarafından
yetk lend r lm ş memurları aracılığıyla yoklanması, denenmes ve
sınav den len oldukça sıkı ve özenl denet mlerden geçmes , kısaca
kend s ne o okuldan o ana özgü ver lmes cap edenle, onun bu
ver lmes cap edene l yakat kazanıp kazanmadığının ncelenmes
gerek r. Eğer çocuk bu sınav sonucunda, ç nde bulunduğu sınıfın
hakkı olan dersler öğrenm ş ve onlara hak kazanmışsa sınavını
başarmış, üst sınıflara geçmeye, okulu b t rmeye l yakat kazanmış
olur. Aks hâlde kend l yakat ve b lg dereces ne en uygun olan
sınıfta bırakılır ve ona göre eğ t m ve öğret mlere tab tutulur. Yan o
okulda öğrenc ler mutlaka şu kadar zaman boyunca şu ya da bu
sınıfta kalacaklar ve o zaman b t nce otomat k olarak sınıfları
atlayarak okulu b t recekler g b b r kayıt yoktur. İşte hayat da bunun
g b d r. En yüksek ve yetk l makam ded ğ m z aslî lke, dünya
okulunun programını düzenlem şt r. Bundan kıl kadar sapmaya z n
ver lmez. Fakat y ne bu program gereğ nce öğrenc ler n, yan
nsanların oradak sınıflara terf edeb lmeler ç n çalışmaları, çaba
harcamaları ve bu çabalarıyla orantılı olarak dünya okulunda
kend ler ne ayrılması cap eden sınıflara ve derecelere hak
kazanmaları ve bunu da kanıtlamaları gerek r. İnsanlar bunu
yaptıkça layık oldukları sınıflara terf ederler, tam ters ne tembell k ve
becer ks zl k sonucunda bulundukları durumun l yakat n
gösteremeyenler ona göre, yan l yakat dereceler ne göre şlemlere
tab tutulurlar. Bunun ç n de k koşul gerek r. Bunlardan b r ,
nsanların l yakatler n kanıtlayab lmeler ç n gerekl olan çaba
özgürlüğü, d ğer se bu l yakat takd r eden, onun aslî caplara
uygunluk dereces n ölçüp b çen ve ona göre o varlığın o caplar
karşısında, kend s ne layık ve en uygun olan madde hâl ve
durumlarını hazırlayarak düzenleyen b r etken n varlığı.
İşte aslî capların yerl yer nde uygulamasını sağlayan, varlıklarla
aslî caplar arasındak uzlaşmanın dereceler n ve ölçüler n takd r
ed p saptayarak değerlend ren bu tekn k etken, evrendek kader
mekan zmasıdır.
Demek k evren üstünde bulunan aslî lkeye bağlı kader lkes n n
evrende kader mekan zması hâl nde şleyen görünümler , âlemler
ç nde o âlemler n olanaklarına göre kader görünümler n meydana
get r r k bunun da âlemlerdek görünüşü, mekânın sonsuz hâl ve
durumlarıdır. Öyleyse, varlıkların aslî caplar karşısındak l yakat
derece ve ölçüler n takd r ed p saptayan ve varlıkların evren
akışındak maddesel olanaklarını bu l yakate göre ayarlayan kader
mekan zması, yüksek kader lkes n n evrendek görünümüdür. Bell
mekân b ç mler ç nde âlem m zde görünen kader n, başka
âlemlerde nasıl göründüğünü bu âlem n drak ve görüşler yle
bel rley p n telend rmek elbette mümkün olmaz. Yalnız şunu fade
eder z k bu görünümler, vaz fe planlarından ün teye doğru
yükseld kçe b z m âlemler m zde geçerl olan şlev n elbette
kapsamıyla orantılı olarak değ şt r r. Ün teye gel nce bütün caplarla,
draklerle, olanaklarla ve durumlarla b rleşm ş b r b rl k hâl n fade
eder.
***
Burada açıklanması gereken b r nokta var. Kader mekan zması
evrendek şlev n yaparken aslî lkeye tab bulunan zaman lkes le
b rl kte yürür. Zaman lkes n n evrendek durumu aslî zamandır. Ve
aslî zamanın, çeş tl âlemlerden geçerken o âlemlere göre
görünümler vardır. Bunlardan b r n dünyaya özgü yüzeysel zaman
drak , d ğer n de dünya üstü âlemlere özgü drakî zaman d ye b raz
önce açıklamıştık. İşte kader mekan zması, dünyada şlev n ancak
aslî zamanla b rl kte yapab l r. Yan kader mekan zması, aslî lken n
muhasebes n ve tekn k fadelend r lmes n yaparken ölçü olarak
zamandan yararlanır.
Zaman mekan zması hem çok gerekl hem de zorunludur. Çok
gerekl d r çünkü aslî lken n sınır ve öz olarak bel rled ğ
gerçekleşt rmede, kader lkes n n ölçütü ve ölçüsü zamandır. Zaman
olmayınca kader lkes ölçüsüz kalır ve tekn k şlev n yer ne
get remez.
Zorunludur çünkü zaman mekan zmasının değerlend rme n tel ğ
olmazsa kader mekan zmasında uyum, bundan dolayı da aslî lke le
vaz fe ve tekâmül planları arasında bağlantı ve bu lkelerle, planlarla
âlemler n oluşlar ve akışlar düzen ne uzlaşma olmaz ve sonunda
değer farklanmalarının bel rlenmes ve değerlend r lmes
olanaksızlaşır, dolayısıyla m ktar ve sonra n tel k düzens z kalır k bu
durumda bütün uygulamalar odağını kaybederler.
***
Aslî zaman akışının dünyadak görünümüne yüzeysel zaman
d yorduk. Buna karşılık y ne evren boyunca akıp g den ve her âleme
özgü görünümler gösteren kader n de dünyadak görünümü mekân
b ç mler d r dem şt k. İşte, dünyada zamandan ayrılmayan ve
zamanla değer ve ayar ölçüsünü bulan mekân, kader lkes n n
dünyadak şlev n n sonucudur. Bu b lg lerle de kader n dünyada,
zaman mekan zmasıyla b rl kte görünen mekân hâl ndek
görünümünü açıklamış olduk. Ve açıkça bel rtt k k zaman ve
mekânla var olan bütün real teler, nsanların özgürlük esasına
dayanan çabalarıyla, layık olacakları ya da kazanab lecekler
dereceler n, y ne zaman ve mekânla ölçülüp b ç lm ş, yan zaman ve
mekân kadrolarında vaz fel varlıklar tarafından takd r ed lm ş
b rtakım cap zorunluluklarıdır.
Çünkü şurası b r hak katt r k aslî capların ve bu caplara bağlı
bütün mekan zmaların evrendek uygulamaları aslî cap, aslî zaman
ve kader mekan zması kadrolarında çalışan organ zasyonların
vaz fel ler tarafından yapılması zorunlu yükümlülüklerdend r. İşte
ün teden süzülerek aslî tes rlerle evren ç ne yayılan kader ve zaman
mekan zmalarına a t tes rler, bu mekan zmaları yürüten kadrolar
dah l nde vaz felenm ş büyük vaz fe planlarının evrensel
faal yetler yle uygulama zem nler n bulurlar. Ve bu kadroların bütün
elemanları yerl yer ne yerleşm ş, vaz feler n hakkıyla drak etm ş
güçlü varlıklardır.
***
Zaman ve mekân hakkında ver len bu b lg lerden sonra y ce
anlaşılır k dünyada herhang b r konuda şu adamın yazgısı buymuş
demen n anlamı, o adamın o konuda, ç nde bulunduğu olayları
meydana get ren bütün madde b leş mler n n bell zamanlara bağlı
olarak b r araya gel şler ve bağlanışları o anda o şek lde ortaya çıktı
demekt r k mekânın tanımını y kavramış olanlar, bunun da o
adamın etrafında ona göre mekânlar kuruldu demek olduğunu drak
ederler.
Aynı şek lde, kader yardım etmed sözü de onun hakkında
beklen len b r konuya a t madde b leş mler n n beklen ld ğ tarzda
değ l, başka şek llerde meydana geld ğ n fade eder k bu da y ne o
konu etrafında arzu ed ld ğ nden başka madde şek ller nden ve
durumlarından kurulmuş b r mekân demek olur. Kısaca, mekânı fade
eden madden n her hâl ve şekl , olayların her durumu kader n b r
görünümüdür. El n oynatan b r nsanın bu hareket ne zem n olan
ortam b r mekândır ve kader n görünümüdür. Yürüyen b r nsan ç n
bastığı yerler mekândır, gökyüzüne bakan b r k mse ç n yıldızlarıyla,
bulutlarıyla, renkler yle, bütün görünüşü ve durumuyla gökyüzü
mekândır ve kader n görünümüdür. D kkat n vücudunun herhang b r
noktasına çev ren nsan ç n orası mekândır ve kader n
görünümüdür. Düşünen b r nsan ç n mgelemes mekândır, olaylar
arasında l şk ler kuran drak b r mekândır ve kader n görünümüdür.
Kısaca, evrende görünen her şey, her varlık, nsanın b zzat kend s
b r mekândır ve bunların heps kend âlemler nde kader n b rer
görünümüdür. Çünkü bütün bunların şek llenmeler , çeş tl tarzlarda
b rb r ne bağlanmaları, sayısız b leş mler hâl nde anal z ve sentezlere
tab tutulmaları, yan bütün olayların ve madde hâller n n meydana
gelmes mekânın türlü çeş tlenmeler d r k bunlar da kader
mekan zmasının şlev ç nde yürürler.
***
Varlıklar, sah p oldukları özgürlükler sayes nde sürekl olarak
sınavlar ç nde bulunurlar. Bu sınavlar karşısındak davranışlar,
olumlu ya da olumsuz tepk ler, kısaca başarı ya da başarısızlıklar
kader n takd r ed p saptadığı madde b leş mler n n, yan mekânların
sonsuz hâl ve durumlarının meydana gelmes n sonuçlandırır ve
varlıklar l yakatler dereceler ne göre bu olayların çeş tl durumlarında
yaşarlar. İşte bütün olaylar ve onları meydana get ren bütün madde
b leş mler n n her b r kader mekan zmasının görünümü olan
mekânlardan barett r. Kısaca, varlıkların eylem ve hareketler ne göre
dereceler n n ölçülüp b ç lerek aslî caplardak durumlara
uydurulmaları ç n muhasebe uygulamalarından geç r ld kten sonra
ayarlanmaları ve b ç mlere bağlanmaları kader mekan zmasının aslî
caplar altında, aslî zamanı kullanarak çeş tl madde ve olay
b ç mler n ve düzenler n meydana get rmes demekt r.
Artık bu b lg lerden sonra vaz fe planına henüz g rmem ş ve en
küçük hareketler ne kadar her durumları sınavlara tab tutulmuş
dünya nsanlarının gelecekler hakkında, s m ve zaman bel rterek
kes n d lle konuşmak doğru olmaz. Çünkü nsanlar, özgürlükler n
kullandıkları doğrultulara göre, çevreler n n ve mekânlarının, yan b r
tek kel meyle kaderler n n yürüyüşünü kend ler
sonuçlandırmaktadırlar. Geleceğe a t sözler, bazı kayıtlar altında,
ancak hak katler n gerçekleşt ğ vaz fe planlarında söyleneb l r.
Dünyada geleceğe a t kes n yargılar bütün nsanların özgürlük
yetk ler n reddetmek olur. B r noktadan t baren d ğer b r noktaya
yürümek üzere serbest bıraktığınız küçük b r karınca b le ster
yolunda aynı hızla yürüyerek bell zamanda o noktaya varır, ster
b raz eğlenerek ya da sağa sola saparak yolunu uzatır, sterse
ger s n ger ye dönerek yolunu büsbütün değ şt r r. Bütün bunlar onun
alacağı sonuçların şekl n , yan onun kaderler n bel rler. Yukarıdan
ber ver len bu b lg ler, evrene b r projektör ışığı sembolüyle nd ğ n
kabul ett ğ m z aslî capların ruhları ve maddeler kapsayan güçler
arasında kader mekan zmasının ve aslî zamanın da bulunduğunu ve
aslî caplar gerçekleşt ğ ç n bunların ne kadar öneml roller
olduğunu anlatmaya yeterl gel r.
***
Ş md , vaz fe aşamasına g r ld kten sonra oradak yürüyüş
hakkında da bazı b lg ler vereceğ z.
Vaz fe planı, tekâmüle açık b r drakle devam ed lmeye
başlanab len b r aşamadır. Vaz fe planına kadar gelen otomat k, yarı
drakl gel ş mler burada tam drakl b r aşamaya g rm şt r. Bunun da
açık anlamı şudur: Varlıkların drakler bu planda tırmandıklarını
söyled ğ m z ışık kon s demetler ne kend güçler yle uyum
sağlamaya başlamışlardır. Onun ç n vaz fe aşamasına akt f
uyumların başladığı aşama da d yoruz. Bu aşamada lerlend kçe
drakler n caplara uyum alanları da gen şler, yan drakler, tekâmül
ett kçe akan aslî zaman ç nde, ruh ve evren l şk ler ne a t lah
caplara daha gen ş çaplarda uyum sağlarlar. D ğer dey şle, bütün
drakler bu caplarla ve dolayısıyla b rb rler yle b rleş rler k buna da
b rl k hâl , yan ün te der z. Bununla beraber, vaz fe planının bu lk
kademeler ndek b rl k, tam olmaktan henüz çok uzaktır ama
gerçekleşmeye başlamıştır. Örneğ n aslî lken n, ruhların
ht yaçlarıyla evren cevher olanaklarının l şk ler ne a t sonsuz
caplarını (n) aded g b sonsuz b r değer olarak kabul ett ğ m ze göre,
vaz fen n lk kademeler nde bu değerlere o kademedek varlıkların
drakler , henüz pek küçük çapta uyum sağlayab lm şt r. Ve drak
hang caplarla uyum, yan b rl k hâl ne geçm ş olursa orada
hak katleş r. Ve o varlık oradak uyumun b r parçasını oluşturur. İşte
bu, uyuma katılmak, uyumdan olmak demekt r. Bu b lg , vaz fe
planının b r gerçekleşme planı olduğu fades n n de anlamını açıklar.
İşte bu planın başlamasıyla beraber drakler, evren hak katler ne
g tt kçe daha büyük b r güçle nüfuz etmen n yolunu tutarlar. Yan o
hak katler n uyumu ç nde g tt kçe kapsamları artar.
Aynı şek lde, bu b lg d ğer büyük b r hak kat daha açıklar. Aynı
caplarda tam b r uzlaşma hâl ne gelm ş çeş tl varlıklar, o noktada
b rb rler yle de b rl k hâl ne g rm şler demekt r. Öyleyse vaz fe planının
çeş tl kademeler nde, bell caplarda b rleşm ş, b rl k hâl ne gelm ş
çeş tl vaz fe grupları vardır. Bunlar arasında dünyada olduğu g b
real te farkları yoktur. Çünkü aslında onlar hak katlere uyum
hâl nded rler. Orada real teler değ l, hak katler vardır.
Bununla beraber tekrar ed yoruz, bu uyum b rdenb re vaz fe
planının bütününü kapsamamıştır. Tam ve bütün uyum ancak
ün tede mümkün olur k bu da vaz fe planının lk kademeler ne göre
henüz sonsuzluk denecek kadar uzaktadır.
***
Ün tede artık real te d ye b r şey yoktur. Aslî lken n evrendek akışı
olan aslî caplar, kader ve zaman lkeler n n evrendek akışları olan
kader mekan zması ve aslî zaman, oradak draklerle b rleşerek b rl ğ
meydana get r rler. Orası hak kat n kend s d r. Evren n son sınırı ve
tekâmülün gerçekleşmes n n fades d r. Evren n bütün yönet m ancak
buradan süzülerek yayılan tes rlerle mümkün olur.
***
Vaz fe planının lk kademeler nden t baren ün teye kadar uzanan
ve sonsuz görünen yolların kated lmes de çok karmaşık
mekan zmalarla meydana gel r. Bu konuda b lg vermek ç n projektör
sembolündek ışık tabanının, lk vaz fe planı kademeler nde
bulunduğu ana dönel m. Varlıklar yukarı, bu ışık kon s n n tepes ne
doğru tırmanmaya başlamışlardır. Burada, bell caplarda ortak olmuş
draklerden ve bu b rleşt kler noktalarda onların b r tek varlık hâl ne
g rd kler nden söz etm şt k. Böyle b r hâl vaz fe planının altındak
âlemde, örneğ n dünyada yoktur. Çünkü nsanların tam anlamıyla
h çb r hak kate ulaşmaları mümkün olmadığından nsanlık, hak kat n
yalnız görecel kler ç nde, yan real telerde yaşamaktadır. Bundan
dolayı dünyada ne kadar drak varsa o kadar real te vardır. Çünkü
dünyada hak kat n kend s değ l, drakler n çeş tl kapas teler ne göre
değ şen; hak katler n çeş tl ve görecel görünümler söz konusudur.
Her drak n, böyle kend kapas tes ne göre değerleneb lecek şeyler
elbette b rb r nden farklı olacaktır. Bunun ç n dünyada h çb r nokta
üzer nde, drakler n tam uzlaşması ve b rl ğ mümkün olmaz. Bu
ancak vaz fe planından t baren başlar.
Vaz fe planında başlayan bu uzlaşmalar, varlıklara b rtakım şler ve
vaz feler yükler ve onları -uyum alanlarının gen şl ğ ne göre- b rtakım
yükümlülüklere tab kılar. Onlar bu yükümlülükler yer ne get r rken
gösterecekler l yakatler n dereces ne göre uyum alanlarını daha çok
gen şlet rler ve drakî zaman ve mekânın gen ş olanakları ç nde,
ün teye doğru yükselen vaz fe planı kademeler n n üst
basamaklarına tırmanırlar. Fakat varlıkların bu yükümlülükler aşağı
planlarda akıllara geleb leceğ g b , ver l p alınan şeyler değ ld r.
Çünkü zaten hak katle uzlaşma hâl ne g rmek, onunla b rleşmek
demekt r k yükümlülük ded ğ m z şey n hak k anlamı da bu b rl kten
çıkar. Öyleyse, varlıklar vaz fe kademeler nde yükseld kçe
yükümlülükler de yazgı mekan zması altında otomat k olarak artar.
Vaz fe planındak varlıklara yükümlülüğü k mse yüklemez. Yeter k
onlar, bu yükümlülükler n n -kader mekan zması karşısında-
l yakatler n arttırsınlar. Böyle olunca oradak varlıklar da sınavlardan
tamamıyla özgür değ ld rler.
***
Ş md , bu yükümlülük l yakatler n n nasıl meydana geld ğ n
bel rtel m. Varlıkların, madde evren ç nde ve kader mekan zmasının
capları altında drak b rl kler n n lk adımına vaz fe planında
başladığını söylem şt k ve buna da drakler n caplara, hak katlere
ulaşması, gerçekleşmes dem şt k. İşte varlıkların vaz fe
yükümlülüğünü sona erd ren zorunluluk, bu gerçekleşmeden ler
gel r. Bu gerçekleşmeler, drakî zaman mekan zmasıyla yürürler.
Vaz fel ler de zaten drakî zaman ve mekân koşullarına tab d rler.
Gerçekleşme -projektör sembolüyle fade ett ğ m z- drakler n aslî
caplara uyum sağlaması demek olduğuna göre, lk gerçekleşmeler
vaz fe planının lk kademeler nde başlar, yüksele yüksele ün tede son
kapsamına ulaşır. Öyleyse varlıkların, evrene nen aslî lke ışığı
demet ne tırmanarak yukarılara çıkması demek, o ışık demetler n n
kapsamında var olan bütün caplara drakler n n uyum sağlamaları,
onun uyumuna g rerek g tt kçe daha gen ş çapta o uyuma
karışmaları demekt r. Bu tırmanış ün te ded ğ m z, evren n son
olanak sınırlarına geld ğ zaman, o varlığın drak bu ışık demet n n
çerd ğ bütün caplara uyum sağlamış, tam o uyumdan olmuş ve
dolayısıyla evren parçalarına ve bütününe egemen b r durum
almıştır. Yan evren n b zzat kend s olmuş g b o büyük b rl ğe
karışmıştır. Öyleyse, vaz fe planının lk kademes nden t baren
varlıklar yavaş yavaş, yan aslî lke ışığına tırmandıkça kend
bulundukları noktalara kadar olan uyumları dereces nde, evren
parçalarına egemen durumlara geçerler ve bu egemenl k ün te ç nde
tamamlanır.
***
Bu yükümlülükler n nasıl göründükler ne gel nce, gerçekleşm ş
drakler bu gerçekleşme le zaten hak katler n uygulamaları ç ne
g rm şler demekt r. Ve bu uygulamanın her b r de b rer
yükümlülüktür. Böylece, bell gerçekler n uygulaması, bell drakler n
ş b rl kler n zorunlu olarak sonuçlandırmaktadır. İşte bu noktadan
t baren b rtakım kadrolar ve organ zasyon s stemler zorunluluğu
ortaya çıkar. Onun ç n burada kadrolardan söz etmem z gerekl d r.
Şurası b r hak katt r k evrende ht yacın, tekâmül zorunluluğunun ve
kader mekan zmasının dışında mümkün olab lecek b r durum
düşünülemez. Keyfîl k d ye b r şey yoktur. Bu lke bütün gruplar,
bütün bağlantılar, bütün kadrolar ç n geçerl d r ve değ şmez. Bundan
dolayı kadrolar, evrendek tamamlanış ve akışların yürütülmes nde
etken yüksek caplara bağlı, evrensel mekan zmalarda vaz felenmes
gereken organ zasyon s stemler n n zorunlu b rer sonucudur. Her
organ zasyon s stem n n hang kadro dah l nde çalışması gerek yorsa
o s stem ona göre kurulur ve şler. Öyleyse kadroların kuruluşu esas
lkelere, ana mekan zmalara uygun olmalıdır. Örneğ n, daha önce
söz ett ğ m z kader mekan zmasının şlemes de bell kadrolar ç nde
kurulmuş organ zasyon s stemler n n faal yetler le düzenlen r.
***
Ün teden süzülüp gelen caplara göre evrende üç ana kadro vardır.
1 - Aslî lke kadrosunda vaz fel olan varlıkların kadro, plan ve
tekn kler ,
2 - Kader mekan zmaları kadrosuna dah l varlıkların kadro ve
tekn kler ,
3 - Aslî zaman kadrosuna dah l varlıkların plan ve tekn kler ve
bunların heps n n kend ler ne özgü real teler n n elde ed lmes
mümkün konuları.
İşte bu üç ana kadroya bağlı olarak, ruhların evrendek
tekâmüller ne a t capları bütün ayrıntısıyla yer ne get ren sayısız
organ zasyonlar ve bu organ zasyonların h yerarş k düzenlerle
b rb r ne bağlanmasından meydana gelen büyük organ zasyon
s stemler vardır. Bunların heps evrende görülecek sayısız şlerde
vaz fe planının lk kademeler nden t baren ün teye kadar
vaz felend r lm ş ya da vaz felenm ş varlıklardan oluşmuştur k bu
vaz fel varlıklar kend organ zasyonları ç nde, ün teden gelen
yukarıda saydığımız üç genel ve eş güdümlü vaz fe kadrosunun
lkeler ve d rekt fler altında kıl kadar şaşmadan vaz feler n görürler.
Bu vaz feler çeş tl âlemlere a t sayısız şlerd r. Örneğ n, dünyaya
özgü zaman stasyonları, kaba dev n msel hareketler n yöneten
stasyonlar, b reysel ve küçük grup tekâmül planlarını yöneten
stasyonlar, sonunda g tt kçe büyüyen, kapsamı artan ve gen ş
çaplardak kütleler n genel tekâmül atılımlarını, planlarını ve onunla
lg l madde dönüşümler n sevk ed p yöneten, yürüten stasyonlar
g b sayısız ve b rb r ne bağlı organ zasyonların gördüğü vaz feler
vardır. Bugünkü dünyanın büyük dönüşüm faal yetler nde
vaz felenm ş, yüksek vaz fe planından büyük b r organ zasyonun
dünya devr m ne a t şler arasında bu k tabın meydana get r lmes
yolundak faal yetler de bu vaz feler arasındadır. İşte böylece g tt kçe
kapsamı artan evren şler nde vaz felenm ş varlıklar b r
organ zasyonlar s stem , b r eş güdüm ve ş b rl ğ lkes , b r h yerarş
düzen ç nde vaz fe le orantılı olarak vaz fen n l yakat ne uygun
durumlar alırlar. Bu yürüyüş böylece tekâmül ederek düzen, sıralama
ve uyum ç nde evren m zdek fades yle sez leb len tekâmülün
gerçekleşt ğ ün teye doğru akıp g der.
***
Organ zasyon s stemler n n vaz fe planından t baren kurulduğunu
b ld rm şt k. Aynı şek lde, lk organ zasyonun da vaz fe planının lk
kademeler nde başladığını söylem şt k. Ş md organ zasyonların lk
kuruluşu hakkında da gerekl olan b lg y vermek gerek yor.
İnsanların, dünyayı b t r nce doğrudan doğruya vaz fe planına
geçemeyecekler nden ve yarı süpt l b r ara âlemde b r süre
kalacaklarından daha önce söz ed lm şt . Çünkü nsanların vaz fe
planına geçmeden önce, dünyadayken dünyanın örneğ n bugünkü
koşullarının caplarına göre, henüz tamamlayamadıkları bazı
taraflarını düzenlemeler gerekmekted r k bu da onların ancak bu
yarı süpt l âlemde b r süre yaşamaları le mümkün olacaktır.
Yarı süpt l âleme gel nce orada bütün dünya koşulları ve real teler
sona erm ş, ancak oranın vaz feye hazırlayıcı ve nsanların eks k
taraflarını tamamlayıcı yen durumları başlamıştır. Bu eks k kalan
taraf da nsanların dünyadayken sez p de tanıyamadıkları sevg n n
orada görünecek hak k yönüdür. Orası b r sevg planıdır.
Bu planda, vaz fe planındak vaz fe drak henüz başlamamıştır
ama n tel kler n nsanların b lemed kler oradak sevg n n
uygulamaları ve yükümlülükler ç nde vaz fe drak l yakatler n yavaş
yavaş kurucu unsurlar vardır. Doğal olarak bu hazırlıklar orada artık
bas t zaman drak üstündek drakî zaman tekn ğ ne tab d rler.
İşte yarı süpt le geçen varlıklar orada b r süre geç rd kten ve yeterl
derecede uygulamalarını yaptıktan sonra yavaş yavaş üçer beşer
gruplar hâl nde vaz fe planının caplarına a t lk uygulamaları
yapmaya başlarlar. Bu gruplaşmalardak bağlantılara a t dünya
nsanlarının sezeb leceğ tek nokta, sevg n n vaz feye doğru kayan
türlü çeş tlemeler n n bulunacağı kavramıdır. Fakat ne bu sevg y , ne
de onun çeş tlemeler n dünyadak nsanlar asıl anlamıyla
anlayamazlar.
İşte oluşmuş küçük gruplarıyla vaz fe planına g r ş n son hazırlık
uygulamalarını yapan varlıklar bu uygulamaları sırasında sess zce,
bel rs zce ve son derece tatlı b r akışla vaz fe planının lk
kademeler ne kayarak geçerler ve derhal vaz fe planının lk
kademeler ne a t şlerle vaz felen rler. Bunlar hep o küçük
topluluklarını orada, yukarıda uzun uzadıya açıkladığımız uyum
mekan zması yüzünden koruyarak tek b r b rey hâl nde çalışan vaz fe
planının artık vaz fel varlıkları olurlar. Orada dünyada olduğu g b
ölerek, yen den doğarak geç şler olmadığı ç n bu geç ş, ded ğ m z
g b uyanık ve çok tatlı zlen mlerle gerçekleş r. Yarı süpt l âlemde
ölüm yoktur. Çünkü oradak maddeler n ncel ğ böyle ş ddetl
dönüşümlere gerek ve ht yaç h ssett rmez. Bu hâller ancak,
dünyamıza a t olan kaba maddeler âlem nde geçerl zorunluluklardır.
***
Vaz fe planında tekl k, yan b r tek b rey hâl nde faal yet söz konusu
değ ld r. Orada ancak gruplar çalışır. Fakat her b r grup b r tek b rey
sayılır. Yan o grubun her b rey grubun kend s d r, grup da b r tek
b reyd r. Bundan dolayı, vaz fe planındak vaz fel b r varlığın örneğ n
b r şte vaz felenmes demek, o vaz fel n n tab olduğu grup
bütününün o şte vaz felenmes demekt r. Çünkü o gruptak drakler n
heps b r tek drak hâl nde o vaz fe üzer nde toplanır. Bundan dolayı,
burada ayrı ayrı k ml kler söz konusu olmaz. İşte vaz fe planındak
bütünlüğün dünyada b l nmeyen ve uygulaması mümkün olmayan
karakterler nden b r de budur. Örneğ n, çok seyrek vakalarda büyük
b r vaz feyle dünyaya gelm ş, dünya çapında b r hareket yaratmak
vaz fes n üzer ne almış b r tek bedenl vaz fel varlık dünyadayken
planından ayrılmıştır ve tekt r. Fakat onu destekleyen planına bağlı
tek b r varlık değ l, bütün o varlığın tab olduğu organ zasyonun b rl k
hâl ndek organlarıdır.
***
Vaz fe planı, caplara uyumlar planıdır dem şt k. Öyleyse caplara
uyum sağlayan drakler n de aynı zamanda b rb r yle uyum hâl ne
g rerek b rl k oluşturması zorunlu olur. Böylece vaz fe planına geçm ş
b r vaz fe grubu ya da üç beş k ş den oluşmuş b r tek organ zma tam
b r ş b rl ğ ç nde lk vaz fes n yapmaya başlar. Bu lk vaz fe, vaz fe
planının en alt kademeler ne a t şlerd r. Çünkü bu kademeden
t baren b rl k yolu boyunca amaca ulaşmak, yan aslî capların
bütününe uyab lmek ve uyuma bütünüyle karışab lmek ç n geç lecek
daha sonsuz aşama vardır. Ün te le bu lk vaz fe kademeler
arasında sayısız faal yetler, şler, vaz feler ve durumlar vardır.
Fakat vaz fe planının bu lk ve n speten en bas t kademeler nde
b le dünya ölçüsü le çok büyük şler ve vaz feler bulunur. Örneğ n,
bunlar dünyadak b r nsanın tekâmülü le vaz felen rler, klas k
sp r tler n, okült stler n ve m st k ekoller n koruyucu ruhlar, koruyucu
melekler, yardımcılar, öğretmenler g b az çok küçük ve büyük
grupların faal yetler n destekleyen vaz fel ler n b r kısmı genell kle
vaz fe planının bu kademes ne a t varlıklardır. Bunlar aynı zamanda
kend ler nden daha üstün organ zasyonlar tarafından, hatta yarı
drakl olarak daha büyük d ğer şlerde de kullanılırlar.
***
Vaz fe planının lk kademes ne (A) d yel m. Buradak vaz fe grupları
çalışırken doğal olarak da ma üstten gelen tes rler n denet m , hatta
d rekt f altındadırlar. Aslında ün teye kadar bütün vaz fe planları
kademeler nde bu durum geçerl d r ve zorunludur. Daha önce
verd ğ m z ün teden nen ışık kon s sembolü bu zorunluluğu da ma
açıklar.
(A) planındak b r vaz fe grubu b r üstte bulunan (B) planındak üst
b r vaz fe grubunun gözet m altında çalışırken, üsttek (B) grubuna
organ zatör, (A) planındak gruba da organ der z. Böylece (A)
kademes ndek gruplar drakî zaman tekn ğ le vaz feler görerek aslî
zaman akışında hızla mesafe alırlar ve bu faal yetler sayes nde
uyum alanlarını gen şlet rler. Bu sırada onların şler , vaz feler ve
yükümlülükler de o oranda artar ve kapsamı gen şler. Böylece b r
üste, yan (B) planına geçerler. Artık kolayca anlaşılır k bu grupların
(B) planına geçmes demek, uyum alanlarının b r o kadar
gen şlemes demekt r. Yan (B) kademes ne geçerken bu grupların
drakler n n d ğer bazı gruplarınınk le de b rleşmeler sonucunda
b reyler çoğalan, dolayısıyla drakler artan daha büyük gruplar
meydana gel r ve doğal olarak drakler de o oranda gen şler. Bu şu
demekt r k alt kademelerden üst kademelere yükseld kçe üst
kademelerde grupların sayıları azalmakta, b reyler çoğalmaktadır.
Ve d ğer grup b reyler n n drakler n n katılımı le b rleşen gruptak
drak sev yes n n kapsamı hızla gen şlemekted r k bu da uyumlar
zorunluluğunun doğal b r sonucudur. Uyum alanları gen şled kçe
gruplar b rleş r ve grupların sayısı azalır. Bu durum ün teye kadar
böyle devam eder, üst kademelerde g tt kçe çok gen ş
organ zasyonlar ç nde b rleşen öncek planların n speten küçük
organ zasyonları, ün teye geld kler zaman b r tek organ zasyon
hâl nde toplanırlar. Bütün drakler burada b r tek drak hâl ne g rer. O
muazzam drak h çb r nsanın sezg s ne b le varamayacağı b r güç
olur. Artık ona ne b r organ zasyon, ne b r plan denemez. O, b r tek
olarak evrene a t gücün tamlığı ç nde ve evren n bütün olanaklarıyla,
caplarıyla, drakler yle ve bütünüyle her şeyd r. İşte bunu ancak ün te
ded ğ m z b r b rl k drak le fade ed yoruz.
***
Daha önce şaretled ğ m z b r noktayı burada son olarak tekrar
bel rteceğ z. Yukarıdak fadelerle dünyada geçerl olan b r vahdet-
vücut kuramının kasted ld ğ düşünülmemel d r. Burada söylenenler
yalnız madde evren ne a t caplar ve hak katlerd r. Madde evren n n
de ancak b r araçtan baret olduğu, k tapta tekrar tekrar fade
ed lm şt r. Bu aracın amacı, ruhların ht yaçlarının evren m ze a t
tekâmül d yeb leceğ m z kısmının gerçekleşmes d r k bu da ün te le
fade ed l r. Öyleyse yukarıdak satırlarda ver len b lg ler, yalnız
evren m zde olup b ten şeylere a tt r. Onun ötes nde daha sonsuz
ht yaçlar ve sonsuzluk kel mes n n b le fade etmekten çok uzak
olduğu hak katler ve er ş lmezl kler vardır k bunlara evren n gücü
yetmez ve evren drak ulaşamaz.
Aslında k tabın lk kısımlarında da açıkça fade ed ld ğ g b , bütün
bu evren olaylarının ve evren oluşumlarının amacı, ruhlar ded ğ m z
ve n tel ğ n asla b lmed ğ m z hak katler n evren m ze a t olarak
tekâmül şekl nde kabul ed len ve ht yaç kavramı le sembolleşt r len
durumlarının gerçekleşmes d r. İşte tam drak ne varamadığımız
ün te, bu gerçekleşmen n fades d r. Evren ç nde her şey oradan
gel r, evren oradan yönet l r. Evren n her zerres hâl ne g rerek onu
yürüten, var eden bütünsel ışık demetler oradan fışkırır.
***
Kısaca ün te, varlıkların kavrayamayacakları ve ancak oraya
g rd kten sonra kavuşab lecekler evren n bütünsel b r drak, cap ve
olanak b rl ğ d r. İnsanlara bundan daha ler s n söylemek olanaksız
ve gereks zd r.
15 Ucuna küçük b r ağırlık bağlanmış ple oluşturulan, yer çek m n n doğrultusunu
bel rtmek ç n sarkıtılarak kullanılan b r araç. MTİAD
16 Deneysel ruhçulukta tebl ğ ter m , yüksek sev yel ruhsal bağlantılarla alınmış çok
değerl b lg ler çeren mesajları fade etmek üzere kullanılır. MTİAD
17 F z ksel medyomluk deneyler nde, deney yapılan yerde var olmayan eşyanın b rden
ortaya çıkmasıdır. MTİAD
18 Ruhçulukta, b r bedens z ruhun b r bedenl y ( nsanı) hükmedecek derecede etk s
altına alması olarak tanımlanır. MTİAD
19 Toplumdan kaçıp h çb r şeyle lg lenmeyerek tek başına yaşama. MTİAD
MADDE İLE SEN, HER ŞEYLE HİÇ OLAN

VE BU HER ŞEYİN AHENGİNE UYABİLEN


SEN,

O AHENKTEN OLACAĞIN ANI ÖZLE.


Dünya, güneş s stem ç nde b r organdır. Onun da d ğer bütün
organlar g b , bell hayat devreler , gel ş m aşamaları, devr mler ,
etraftan ve yukarılardan aldığı sayısız tes rlerle bozulan ve tekrar
kurulan denge durumları vardır. İşte dünyanın ş md ye kadar
geç rd ğ sayısız devr mlerden sonuncusu, yan önümüzdek devr m
le lg l burada vereceğ m z açıklama k tabın sonundak b lg ler n
anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.
***
Bundan yaklaşık yetm ş b n yıl önce dünyada bell başlı k büyük
kıta vardı. Bunlardan b r s ş md k Pas f k Den z n n bulunduğu alanı
dolduruyordu. Bu, kuzey tarafı gen ş, güney tarafı s vr büyük b r kara
parçasıydı. İnsanlar buna Mu Kıtası derler. D ğer se Atlant k
Okyanusunun bulunduğu yer şgal eden büyük b r kıtaydı. Bu k
büyük kıta arasını dolduran b r sürü adalar, takım adalar, ş md k
H malaya’nın bulunduğu yere karşılık gelen kara parçaları ve
bunlardan başka bazı küçük kıtalar vardı. O zamank dünyanın
manzarası bu d . Demek k o zaman, bugünkü coğraf durum yer ne
başka dünya yüzey şek llenmeler vardı.
***
Bu kıtalar üzer nde bugünkü dünya nsanlarına göre çok daha ler
ve uygar nsanlar yaşıyordu. Onların dünya b l mler ne a t b lg ve
tekn k güçler , bugünkü dünya nsanlarınınk n n çok üstündeyd .
Örneğ n, onlar bugünkü dünyada yen yen keşfed len radyoakt f
maddeler , radyoları, telev zyonları, elektron k aygıtları ve bunlara
benzeyen tekn k araçları bugünkü dünya nsanlarınınk ne oranla,
dünyalarının batışından çok daha önce keşfetm şler, hatta atom
enerj s n kend devr mler nden b n yıl önce bulup kullanmaya
başlamışlardı.
Gerç onların da çok uygar ve ler bu toplulukları yanında,
n speten bas t, hatta vahş kab leler vardı. Fakat o vahş nsanlar b le
bugünkü dünyada bulunan vahş lere göre daha tekâmül etm ş
durumdaydı. Kısaca, geçen son dünyadak nsanlar her alanda
bugünkülerden üstün b r uygarlığa sah pt ler.
***
Dünyadak gel ş m n z rves ne ulaşan nsanların bu hâl ,
kend ler nde öyle b r gurur ve her şeye güçler n n yett ğ dd ası g b
öyle aşırı b r durum yaratmıştı k bu durum onları, h drojen âlem n n
kaba maddeler ç ne daha çok gömerek dünyanın doğal koşullarını
alışılmadık yollardan bozmaya eğ l ml b rtakım hareketlere sevk ett .
Y ne bunun sonucu olarak onlar lükse, zeng nl ğe, konfora, maddeye
tapmaya, benc ll ğe, her türlü tutkuya kapıldılar, h drojen atomunun
kaba b leş mler ç ne gömüldüler ve bütün mutluluklarını bu
b leş mlerden bekled ler k bu da son sınırına gelm ş maddesel
lerleme ve gel ş mler n varlıklarda sebep olduğu son b r çırpınıştı, b r
tür yozlaşmaydı. Bu yozlaşma çok doğaldır ve gerçekleşecek her
büyük devr m n öncüsüdür.
***
B r çevrede gel ş m genel olarak yürür. O çevrey oluşturan -en
küçüğünden en büyüğüne kadar- bütün varlıklar, kend dereceler ne
göre gel ş rler ve yüksel rler. Örneğ n, nsanlar dünyanın en tekâmül
etm ş varlıkları hâl ne gel rken, dünya planları dah l nde yaşayan
d ğer varlıkların her b r de gel ş m olanaklarının üst kademeler ne
doğru lerlerler. Bunun en açık örneğ n kanserler oluşturur.
O zamank dünyanın son dev rler ne doğru, sebeb nsanlarca
b l nmeyen b rtakım hastalıklar ortaya çıkmıştı. Bunlardan b r de
kanserd . İnsanlar arasında kanser vakalarının çoğalması b raz önce
söz ett ğ m z sebebe bağlı, hücrelerde görünen b r yozlaşmadır.
İnsan bedenler nde bulunan hücreler n, organların her b r ,
n speten lkel varlıkların b rer maddesel hayat alanıdır. Onlar bu
madde alanlarında ve o alanların kend ler ne verd ğ olanaklar
dah l nde gel ş mler n yapmaktadırlar. Zamanla gel şen bu bas t
varlıklar, b r an gel r k daha ler g deb lmek ç n ht yaç duydukları
şeyler , ç nde bulundukları maddelerden sağlayamazlar. Yan bu
madde olanakları ve koşulları onların ler atılımları kazanmalarına
z n vermeyecek kadar kısırlaşır. Oysa varlıkların gel ş m atılımları
durmaz ve h çb r sınır tanımadan da ma ler doğru atılmak ster. Bu
durum, olanakları bol olan ortamlarda normal yürüyüşler hâl nde
görünürken, böyle olanakları kısırlaşmış ve varlıkların daha gen ş ve
ler atılımlarına yetecek alanları kalmamış madde ortamlarında;
onların çırpınışlarıyla, huzursuzluklarıyla, karışıklık ve şaşkınlıklarıyla
b r arada anormal, alışılmadık ve yozlaşmış görünen b rtakım
hareketler ne sebep olur. İşte Mu dünyasının batacağı anın
önces ndek zamanlarda kanser hâl ne g rm ş madde ortamlarını,
yan hücreler yöneten varlıkların durumları da böyle olmuştu. Beden
organ zması ç nde bulunan bu varlıkların, kend paylarına a t
maddesel gel ş m ortamları, daha ler g deb lmeler ne yol vermez
duruma gelm şt . Örneğ n, beden oluşturan b r der hücres n n
n hayet o bedende kend s ne ayrılmış bell b r şlev alanı vardır. Onun
üstüne bu hücren n çıkmasına beden n f z ksel durumu uygun
değ ld r. Böyle b r çıkış beden n aheng ne uymaz. O hücrey
kend s ne b r gel ş m ortamı yapan bas t varlık, lk zamanlarında
şlev n mükemmel b r şek lde yaparken, ht yaç duyduğu gel ş m
sağlayab l yordu. Fakat b r an geld k o, bu gel ş m devres n b t rd .
Daha üst gel ş m ortamlarına hazırlanma ht yacını duymaya başladı.
O hücren n, ç nde bulunduğu alışılmış b yoloj k koşullar ve olanaklar
bu ler faal yet ht yaçlarına cevap verecek durumda değ ld . Bundan
dolayı, hücre varlığı beden ne sığamaz oldu. İşte bu durumun
sonucu olarak, daha önce normal b r der hücres n alışılmış yollarda
gerekt ğ g b kullanan o bas t varlık ş md , beden n düzen ve uyumu
dışına doğru yön almış durumda çırpınmaya başladı. Bu çırpınış, o
hücren n der topluluğu ç nde, o topluluğa uymayan b rtakım hâl ve
durumlarına sebep oldu k bu da doğal olarak onun gel ş m nde
kanserleşme den len düzens z b r hâl meydana get rd . Şurası da
kes n k der hücres n n bu kanserleşm ş ve der organ zması
dah l ndek uyum ve düzen dışı faal yetlere yönelm ş hâl , artık b r
gel ş m aşamasını b t r p daha üst aşamaya geçmek ç n çırpınan
fakat bulunduğu koşullar ç nde buna olanak bulamayan b r varlığın
son b r çırpınış atılımından başka b r şey değ ld r.
Burada haksızlığa uğramış g b görünen beden organ zmasına
gel nce, o da aslında h çb r şey kaybetmemekte ve başka varlıkların
tekâmüller ne zem n hazırlamak konusunda yüklend ğ otomat k b r
yardımı ve h zmet yapmaktadır. Bu vaz fes n yapmakla o da kader
mekan zması karşısında, daha üst b r kader görünümü olan
mekânsal l yakatler kazanacak ve üst plana geçeb lmen n gen ş
olanaklarından böylece yararlanacaktır k bu da onun ler b r
aşamaya atlaması, gel şmes demekt r. Bundan dolayı ortada
haksızlığa uğrayan k mse ve haksızlık d ye b r şey yoktur. Yüz k ş l k
b r toplumsal planın her b rey n n o yüz k ş ç n çalışarak kend
tekâmülünü sağladığını daha önce söylem şt k. En küçüğünden en
büyüğüne kadar herkes b rb r ne dayanarak, b rb r nden b r şeyler
alıp vererek da ma ler ye doğru atılımlar kazanmakta ve
yükselmekted r. Bu yüksel şe yönel k hareketler n h çb r s nde h çb r
varlık ç n haksızlık, ceza, ödül, zulüm, felaket d ye b r şey yoktur.
Her şey kader mekan zmasının ölçüsüyle kazanılmış l yakatler n ve
bu yolda göster lm ş çabaların sonucudur.
***
Böylece, öncek dünya devr n n son zamanlarında, varlıklar
bulundukları madde ortamları ç nde, gel ş mler n n son sınırlarına
yaklaşmış ya da gelm ş durumdaydılar. Bu durum, nsanların ve
d ğer yüksek dünya varlıklarının bedenler n oluşturan hücrelerden
b tk lere, hayvanlara ve nsanlara kadar her kademedek madde
ortamlarında tekâmül eden varlıklar ç n böyleyd . Bu sebepten dolayı
kanser hastalıkları çoğalmıştı. Ve y ne bu sebepten dolayı nsanlar
kaplarına sığamaz oldular ve ler atılımlarına artık cevap
veremeyecek duruma gelen madde koşullarının dışına çıkma
ht yacıyla kıvranmaya başladılar. Fakat dünya maddes koşullarının
öteler ne taşan yüksek ht yaçlarını tatm n edeb lmek ç n faal yetler n
o madde dışı koşullara yöneltmeler gerek rken (bu koşulların neler
olduğu daha önce açıklanmıştı) nsanlar bunu yapamadılar ve bu
ht yaçlarını, y ne ç nde yaşamakta oldukları kaba h drojen atomu
dünyası koşullarında aramaya kalkıştılar. Aradıkları mutluluğu orada
bulamayınca o maddeler n ç ne daha çok gömülerek kend ler n
orada avutmak ç n çırpınıp durdular. İşte bu durum, nsanların
yozlaşması, kanserleşmes manzarasını meydana get rd k bu da
her devr m n, her tekâmül devres başlangıcının genell kle görülen b r
cabı ve doğal karakter st ğ d r. Bunu daha ayrıntılı açıklamak ç n b r
örnek ver yoruz. M lyonları hayal eden ve bütün mutluluğunu bu
m lyonlardan bekleyen metel ks z b r nsan z h nde canlandırılsın ve
8-10 yıl sonra bu adam m lyonlara sah p olsun. Vakt yle ancak para
le geleceğ ne nandığı mutluluğun, ş md k zeng nl ğ ne rağmen y ne
gelmed ğ n görünce bu adam ne yapacaktır? Bekled ğ ve umduğu
mutluluğun parayla gelmed ğ n görünce onun hüsranını paraları
ç ne daha çok gömülmekle unutmaya çalışacak ve bu da onun
karışıklık ve şaşkınlıklarına sebep olacaktır. Oysa o, artık bu
mutluluğun parayla gelmeyeceğ n anlayacak ve onu başka yerlerde
arayacaktı. O, bunu yapmadı. Aradığı mutluluğu bulamayınca ve
ondan büsbütün uzaklaştığını görünce daha çok mutsuzluğa düştü.
Kısaca, dünya maddes n n son olanaklarını da kullanarak
devreler n b t rm ş geçen dünya devr nsanları, varlıklarının daha
ler gel ş m atılımlarına olanak veremeyecek duruma gelm ş olan
dünya maddeler nden üstün sonuçlar beklemen n, sank mermerden
yağ çıkarmaya çalışmak demek olduğunu b r türlü düşünmek
stemed ler ve bütün çabalamalarına rağmen aradıkları mutluluğu
maddelerde bulamadılar, ler atılım ht yaçlarını tatm n ed c ,
kend ler n ferahlatıcı h çb r sonuca ulaşamadılar. Bu durum onları
büsbütün şaşırttı, çözülmez karışıklıklıklara düşürdü, huysuzlaştırdı
ve madde ç ndek durumlarını yozlaştırdı. Öz varlıklarının, n tel ğ n
b lmed kler , bulamadıkları öz ht yaçlarını tatm n etme çabasıyla ve
steğ yle nsanlar yanlış b r yola saptılar, dünya maddeler ç ne
saplandılar. Bu durumun sonucu olarak kend ler nde meydana gelen
anlamsız b r gurur, sonuçsuz dd acılıklar, her g r ş m n sonuçsuz
kalması şekl nde ortaya çıkan başarısızlıklar onlarda şaşkınlıklar,
hayal kırıklıkları yarattı ve onları b zzat kend ler ç n b le anlaşılmaz
b r b lmece hâl ne koydu. O zaman nsanlar, ne yapacaklarını drak
etmeks z n boş yere oraya buraya saldıran huzursuz varlıklar hâl ne
geld ler. Bu g b durumlarda nsanların düştüğü böyle karışıklık ve
şaşkınlık hâller n n küçük örnekler n gösteren sayısız günlük
örnekler ç nde hatırlatacağımız şu küçük gözlem, bu konuda bas t
b r f k r vermeye yeterl olur. B rkaç gün önce sapanı le kuş
avlamaktan zevk duyan b r çocuk, yolda g derken rastladığı, kend
kend ne ölmüş b r kuş cesed karşısında ıstırap duyarak onu uzun
uzadıya gömmeye kalkışır. Fakat aradan k gün geçt kten sonra
onun bu ıstırabı, el ndek sapanı le d ğer kuşları öldürmes ne engel
olamaz. Bu küçük örneğ n nsanlar arasında kapsamını gen şletmek
ve böylece nsanlığın ç nde bulunduğu şaşkınlık hâller hakkında pek
gen ş gözlem olanakları elde etmek mümkündür.
İşte bütün bu hâller b r devr m n eş ğ nde olmanın fades yd .
Çünkü artık yüksek ht yaçlarını duymuş, o ht yaçlar ç nde
çırpınmaya başlamış varlıkların, elbette kader mekan zmasında
ölçülüp b ç lm ş ve takd r ed lm ş l yakatler n n b r karşılığı olacaktı k
bu da onların layık oldukları daha yüksek mekânlara ulaşab lmeler n
sağlayacak büyük b r dünya devr m yd ve bu yüzden dünya, büyük
b r devr m n eş ğ ne gelm ş bulunuyordu.
***
İnsanların bu çırpınışları da kanser hücres varlığı hakkında
söyled ğ m z g b , anlamsız değ ld . Buradak anlam, öz varlığın artık
kabına sığmadığını ve daha yüksek gel ş mlere, atılımlara, sonuçlara
ve kazançlara ulaşma ht yacını duymaya başladığını fade
etmekteyd .
Kader mekan zması karşısında h çb r l yakat gözden kaçmaz, ler
atılımlara yönel k ve aslî caplara uygun h çb r stey ş ger
döndürülmez, h çb r çırpınış ve h çb r çaba boşuna g tmez, özell kle
öz varlığın h çb r ht yacı tatm n ed lmeden bırakılmaz. Bütün bunlar,
kader mekan zmasında kılı kılına ölçülür, b ç l r, hesaplanır ve bu
ht yaçlara en uygun gelen yen olanak alanlarından, yan gel ş m
ortamlarından -daha önce açıkladığımız tarzda- aslî zaman
ölçüler yle mekânlaştırılmış görünümler meydana gel r, yan yazgı
bel r r. İşte geçm ş dünya devr n n artık olgunlaşmış ve dünya
maddeler nden yararlanamaz duruma gelm ş nsanları da böyle
yüksek kaderler n , ler ht yaçlarını karşılayacak yüksek mekânları,
yüksek âlemler beklemekteyd ler. Henüz bu dereceye gelmem ş
olanlarsa kend bas t durumlarına ve ht yaçlarına yetecek ortamları
arıyorlardı. Bundan dolayı, bütün bu ht yaçların gerçekleşmes ç n
dünyanın değ şmes ve bunun sonucunda da yen ht yaçları
karşılayacak yen mekânların, yan yen kaderler n ortaya çıkması
cap ed yordu. Aslında b rb r nden büyük farklarla ayrılmış bu k
gruptak ht yaç sah b nsanların aynı ortamda bulunması da uygun
olmazdı.
***
İşte bu yüksek gel ş m caplarının sonucu olarak dünya b r
devr m n, b r geç ş gününün gerçekleşmes ne hazırlanıyordu.
Dünyanın bu devr m her devrede olduğu g b , lk önce onun
denges n n bozulması, sonra da yen den kurulması şekl nde olacaktı.
Bu denge bozuluşunun lk bel rt ler nden olarak, Mu Kıtasının
orasında burasında nsan gücünün önleyemeyeceğ yer yer
sarsıntılar, yer yarılmaları, volkan püskürmeler görülmeye başladı.
Bu hâller g tt kçe artarak, ş ddetlenerek ve sıklaşarak 80-100 yıl
kadar sürdü.
Artık yazgıyla bel rlenm ş olan geç ş günü yaklaşıyor, nsanlar layık
oldukları kaderler ne koşuyorlardı. İnsanların büyük b r kısmı,
l yakatler n yüksek mekânlarda hazırlamışlardı. Ve oraya
g deceklerd . Buna henüz hazırlanamadan geç ş anına g recek
olanlarsa devr m dönem kapandıktan sonra y ne dünyada
kalacaklar, yen den l yakatler n kazanıncaya kadar az ya da çok
uzun b r süre boyunca bu dünyada ger kalan taraflarını yet şt rmek
ç n yaşayacaklardı. Artık ht yaçları bakımından b r arada yaşaması
mümkün olmayan bu k sınıf nsan kalabalığı b rb r nden ayrı
yollarda ve mekânlarda gel ş mler ne devam etmek üzere b r çatal
ağzına yaklaşıyordu. Zorunlu ve yazgıyla bel rlenm ş olan geç ş günü
gel p çattıktan sonra artık onu h çb r kuvvet durduramayacaktı. O
zaman her şey b r oldub tt olacak, l yakatler n ölçüsü meydana
çıkacak, varlıkların kader mekan zması ve aslî zaman karşısında
kazanımlarının sonuçları gerçekleşecekt . Sonunda geç ş günü geld .
***
Herkes ş nde, gücünde çalışırken b r gün bütün kıtalarda b rden,
yan dünyanın her tarafında yerler oynamaya başladı. Bu sallanışın
daha başlangıçlarındayken muazzam b naların, görkeml
tapınakların, süslü sarayların çoğu yıkıldı ve büyük şeh rler n çoğu
harap oldu. Yıkılan b naların altında b rçok nsan kaldı ve öldü.
Kıtalar allak bullak oldu. Den zler karalara saldırdı. Yerler çatladı.
Korku ve dehşet ç nde kaçışan nsanlar kütleler hâl nde öldüler. Bu
karmaşa üç gün devam ett , üçüncü günü k kıta b rden yer n d b ne
gömüldü ve böylece dünyanın k muazzam kıtasından b r Pas f k
Okyanusunun, d ğer Atlant k Okyanusunun d b nde kaybolup g tt .
Dünyanın görünüşü tamamıyla değ şerek bugünkü coğraf durumunu
aldı.
***
Mu devr kapandıktan sonra dünya lkelleşt ve vahş leşt . Dünyada
kalan nsanlar k tes r n altında bas tleşt ler. Bunlardan b r büyük
felaket sırasında meydana gelen -kend ler ç n- çok korkunç
olaylardı k bunlar nsanların s n r s stemler üzer nde şok tes r
yapmış ve onları del etm şt . İk nc s , bundan daha öneml ve
kapsamlıydı. Bu da bu ştek büyük vaz fel ler n yüksek caplara göre
hazırladığı b r gel ş m planının zorunluluğuydu. Dünya yen b r
devreye başlamıştı. Bu devre dünyanın en lkel, amorfa en yakın ve
bas t b r hâl yd . Bunun da böyle olması gerek rd . Çünkü nsan altı
beden gel ş mler n tamamlayıp lk nsanlığın gel ş m kademeler ne
başlamak üzere bekleşen sayısız varlık vardı. Bunlar en lkel b rer
nsan hâl yle dünyaya necekler ve gel ş mler ne başlayacaklardı.
Oysa dünya, böyle b r devr m geç rmeks z n ve yen gelecekler n
ht yaçlarına uygun olab lecek bas t hâllere geçmeks z n bu lkel
varlıklara b r sığınak, b r tekâmül zem n olamazdı. Örneğ n, onlar
bugünkü g b tekâmül etm ş b r dünyaya gelselerd burada tekâmül
etmek şöyle dursun, yaşayamazlardı b le. Bundan dolayı onların,
ht yaç duydukları gel ş mler yapab lmeler ç n en bas t maddelere ve
bu arada en lkel ana ve babalara gerek vardı. Aklı başında, az çok
şuurlu, drakl nsanlardan böyle b r sürü yamyam ve vahş çocuklar
doğamazdı ve onların arasında yaşayıp tekâmül edemezd . Bu hem
çocuklar ç n mümkün değ ld hem de analar ve babalar ç n. Bu
çocuklar bas tl kler , lkell kler , görgüsüzlük ve deney ms zl kler le
dünya hayatının nsan kademes ne lk adımlarını atmış varlıklardı.
Bundan dolayı, lk nsanlık karakter olan vahşet devr n n bütün
özell kler nde yaşamak ve o devren n bütün görgü ve deney mler n
geç rmek ht yacıyla onlar dünyaya gel yorlardı. Öyleyse onlara vahş
maddeler, vahş çevreler, vahş b tk ler, vahş hayvanlar, vahş analar
ve babalar gerekt . İşte evrende genel tekâmül ve gel ş m
mekan zmasının toplumsal caplarına göre, dünyada kalanların
otomat k olarak üzerler ne yüklenecek olan bu analık ve babalık
vaz feler n hakkıyla yapab lmeler ç n onların lk kademelerdek
nsanlar hâl ne nmeler ve bas tleşmeler cap etmekteyd . Dünya, bu
bas t ve lkel devr nden t baren çok uzun b r tekâmül yürüyüşüne tab
olarak ve çeş tl gel ş m aşamalarından geçerek yetm ş b n yıl sonra
bugünkü nsanlık uygarlığına ve sev yes ne ulaşab ld .
***
Geçm ş dünya devres n n kapanmasına karşılık gelen, yukarıda
b ld rd ğ m z kıtaların batışı, d n k taplarında k büyük sembolle fade
ed lm şt r. Bunlardan b r s Nuh Tufanı sembolüdür, d ğer de kıyamet
sembolüdür.
Tufan sembolüne göre, bütün yeryüzünü sular kaplar, Nuh’un
gem s nde kalıp kurtulanlardan başka canlı yaratıkların heps suda
boğulur. Ve sular çek ld kten sonra dünyada hayat tekrar devam
eder. Bu sembolün taşıdığı hak k anlam, dünyada b r devren n
tamamen kapanıp yen b r nsanlık devres n n açıldığını fade eden
anlamdır.
Kıyamet sembolüne gel nce bu, tufan sembolünden daha
kapsamlıdır. Burada, dünyanın b r son günü gelecek, nsanların o
gün sonları bell olacak, layık olanlar yüksek mekânlara geçecekler,
henüz yet şmem ş olanlar da ıstıraplı yerlerde kalacaklardır. İşte
kıyamet sembolünün bu açık fades yukarıda anlattığımız dünya
sonunun ta kend s d r.
Ancak her d n, nsanları nefsan yet düşkünlükler nden kurtarıp
vaz fe sezg s ne ulaştırma amacını taşımaktadır. Bu amaca ulaşmak
ç n her d n, nsanların anlayab lecekler her araçtan yararlanmış ve
em rler n ona göre düzenlem şt r.
Bu dünya devr n n d n kademeler ne er şen nsanlar, daha öncek
kademelerdek ne göre çok lerlem ş olmalarına rağmen, henüz
bugünkü anlayış ve görüş sev yeler ne ulaşamamışlardı. Bundan
başka onların öz varlıklarında, henüz yakınlığı dolayısıyla, geçm ş
felakete a t korku zlen mler fazlasıyla bulunmaktaydı. Onlar, olayları
b lg ve drak yönünden çok h s yönünden rdel yorlar, onlardan o
yolda yararlanıyorlardı k bu h s yönünün de başlıca unsuru -
ded ğ m z g b - korkuydu. Hatta bugünkü nsanların b le b rçoğunda
geçerl olan bu duygu o zamanlarda v cdanlara tam anlamıyla
egemen durumdaydı.
İşte d nler, nsanların gel ş mler ç n bu korku çgüdüler nden
yararlanmışlar ve bununla öneml bazı tekâmül otomat zmler n
kurmuşlardı. Kısaca, nsanlar lk zamanlarda ancak bu korkuların
tes r altında vaz fe b lg s sezg s ne a t hazırlıkları yapmaya
başlamışlar ve sonunda bugünkü vaz fe sezg s gücüne az çok
er şeb lm şlerd r.
Bu sebepten d nler, dünyanın kapanışına a t semboller n bu
yönünden, yan h s ve korku yönünden yararlanarak, henüz korku
real tes nde yaşayan nsanlara vaz fe sorumluluğunun otomat k
sezg s n vereb lmek ç n dünya batışını ödül ve ceza n tel ğ ç nde
gösteren Nuh Tufanı ve kıyamet semboller le anlatmayı yararlı ve
gerekl görmüşlerd r. Böylece b r taşla k kuş vurulmuştur. Bunlardan
b r büyük b r hak kat n, nsanlara h ç olmazsa lkel sezg s n vermek,
o zaman ç n daha öneml olan k nc s se nsanların gel ş m uyumu
ç ne g rmeler n n ve b rtakım nsanlık vaz feler n -ceza korkusuyla
b le olsa- yarı drakle ben mseyeb lmeler n sağlamaktır.
Bu durumu şu küçük, bas t örnekle daha y anlatab l r z: Gök
gürlerken annes , yemeğ n yememekte ısrar eden 2,5 yaşındak
çocuğuna, “Eğer yemeğ n yemezsen gürgür baba sen kapacak!”
der. Buna nanan çocuk, gürgür baba kend s n kapmasın d ye,
korkudan hemen yemeğ n yemeye başlar ve amaç da gerçekleş r.
Burada sten len şey çocuğun, gerek ve zorunluluğunu henüz drak
edemed ğ yemek vaz fes n , korkutarak ona yaptırtmaktır. O bunu
yapar ve yararlanarak büyür, zamanı gel nce de gürgür babanın ne
olduğunu mükemmel b r şek lde öğren r ve o zaman da bu b lg den
daha kapsamlı sonuçlar elde eder. İşte nsanlar da böyled r.
Büyük d n adamları b rçok defa bu anneler g b hareket etmek
zorunda kalmışlar ve nsanları zamana ve mekâna uygun olan bu
süreçlerle y l ğe, doğruluğa, başkalarını düşünmeye, feragate ve
özell kle b r sürü d ğer badet b ç mler n de emrederek vaz fe sezg s
hazırlığına alıştırmışlardır. Bu alışkanlık sayes nde de nsanlar
bugünkü vaz fe sezg s sev yes ne çıkab lm şlerd r.
Eğer b r zamanlar gel ş mde çok değerl rol oynamış bu
sembollerle, d nler nsanların bu korku duygularından yararlanmamış
olsalar ve hak katler bugün yapıldığı g b , ancak b lg kadrosunu
gen şletmek amacıyla nsanlar arasında yaymaya kalksalardı,
nsanların henüz sezmeye başladıkları vaz fe duygularını bu duruma
get rmekten çok uzakta kalırlardı. Kaldı k o zamanın nsanlarının,
hak katler aynen anlayab lmeler ve onlara nanmaları da mümkün
olamazdı.
***
Bugün artık korku ve h s devr değ l, b lg , mantık ve drak devr
egemend r. Bundan dolayı, geçm şte büyük d nler n, hak katler
karşısında zorunlu olarak kullandıkları semboller, alegor k
açıklamalar ve fadeler bugünkü drakler karşısında sten len
sonuçları vermemekted r. Bugün hak katler dünyaya açıkça, olduğu
g b bel rtmem z gerek yor. Çünkü nsanlar artık h drojen atomu
âlem n n son olgunluk noktalarına ulaşmışlar ve bu muazzam âlem n
kapısından dışarı çıkmak üzere onun eş ğ ne adımlarını atmışlardır.
Bu eş k se ancak drak ve b lg olgunluğu le aşılab l r.
Bu sözler açık fadeler taşırlar. H drojen aşaması, ruhların
tekâmüller nde lk madde aşamasına a t karanlık, muazzam ve
sonsuzluk kadar uzun mekan k b r gel ş m aşamasını tak p eden b r
âlem n, varlıklar âlem n n başlangıcıdır. Bu âlem bütün küreler yle,
güneş s stemler yle, nebülözler yle nsanlar tarafından görülen
m krometr k ve makrometr k muazzam b r evren oluşturur k madde
evren den nce nsanlar yalnız bu evren görürler ve kabul ederler.
Çünkü bu, nsanların bağlı oldukları, ç nde yaşadıkları âlemd r. Onlar
ç n bu âlem her ne kadar sonsuz görünürse de aslında madde
cevher n n sonsuz gel ş m aşamalarını çeren evren n, sadece
h drojen atomu olanaklarına özgü bell ve küçük b r kısmından
barett r k buna h drojen aşaması ya da h drojen âlem d yoruz. İşte
bu h drojen âlem ç nde, nsanlar tarafından madde d ye
n telend r len ve kend ler ne özgü zaman ve mekân mekan zmalarına
tab olan bütün c s mler, oluşlar ve real teler toplanmıştır.
Bu topluluklar arasında sayısız m ktarda nebülözler vardır. Bu
nebülözler m lyarlarca güneş s stem n çer r. Bu s stemler b r
çek rdek etrafında dönen, o çek rdekle b r bütün oluşturan çeş tl
madde parçalarından, yan gezegenlerden oluşmuştur. Bu
s stemlerden b r tanes n n gezegenler nden b r de dünyadır. H drojen
aşaması drak ne bağlı b r görüşle, muazzam b r madde varlığı ç nde
b r nokta kadar değer olmayan dünya, aslında h drojen âlem ç nde
göründüğü g b küçük ve önems z değ ld r. Dünya, h drojen aşaması
den len bu çok uzun ve yarı drakl madde âlem n n en son
duraklarından b r d r. Bu muazzam ve sonsuz âlem n, kend s nden
daha sonsuz yüksek vaz fe ve organ zasyonlar evren ne açılan
kapılarından b r tanes de dünyadak nsanlık aşamalarında bulunur.
Öyleyse artık nsanlarca b l nmes gereken aşağıdak hak katler
h çb r sembole ht yaç duymadan açıklama zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır.
H drojen evren n n gel ş m ortamlarını oluşturan sayısız nebülözün
ç nde m lyarlar ve m lyarca güneş s stem vardır. Her güneş
s stem nde çeş tl küreler vardır. Her küren n etrafında, o küreye özgü
b r manyet k alan bulunur. B r s stemdek küreler n manyet k
alanlarının b rb r yle uyumlanıp kurdukları l şk lerden, o s stem n
kend ne özgü manyet k alan sentez meydana gel r. S stem n bu
manyet k alanları da b rb rler yle l şk ve denge hâl nded rler.
S stemler n küreler nden b r tanes kend yer nde döner. Buna
güneş ya da çek rdek derler. D ğerler bu çek rdeğ n etrafında
dönerler. Bunlara da gezegen derler. Sanıldığı g b b r s stem n
gezegenler o s stem n güneş nden koparak ayrılmış parçalar
değ ld r. Bunlar, o s stem n bağlı olduğu nebülözün ç nde ayrı ayrı -
daha önce açıkladığımız mekan zmalarla- oluşmuş ve gel ş m
dereceler ne göre manyet k alanlarının l şk ve dengeler sonucunda
meydana gelen hareketlerle b rb r ne bağlanmışlardır. Bundan dolayı,
b r s stem ç nde güneşe ayrıcalık vererek onu b r tarafa, gezegenler
d ğer tarafa ayırmak doğru değ ld r. Güneş de s stem n dereceler
ç nde kend yer n almakta ve gezegenler arasına karışmaktadır.
Dereces de onlardan üstün değ l, b rçoğunun aşağısındadır. Yalnız
b raz sonra söyleyeceğ m z g b güneşte, bütün gezegenler n
yönet m nde rol alan vaz fel varlıkların daha çok toplanması, bu
bakımdan ona s stem ç nde ayrıca b r yer ver lmes ne sebep olur.
İşte böylece her s stem n güneş ve gezegenler , o s stem ç nde
yet şmek üzere bulunan varlıkların en bas t nden en tekâmül etm ş
olanına kadar, heps n n ht yaçlarını tatm n ed c tarzda derecelenm ş
ve düzenlenm şt r. Öyleyse b r s stem n her gezegen , kend s nden
b r üstün olan gezegen n n daha üstün olanaklarına varlıkları
hazırlamak şlev n üstlenm şt r.
B r s stem ç nde tekâmül eden bas t varlıklardan başka, s stem n
bütün ger küreler nde ve özell kle güneş nde o s stem n ç ndek ler
gel ş m aşamalarına varmış bedenl ler n tekâmüller yle lg l her türlü
olanakları sevk etmek ve yönetmek vaz fes yle yükümlü, vaz fe
planının güçlü varlıkları bulunur. Bunlar o küreler n maddeler yle
bedenlenm ş değ ld rler. Onların bedenler , h drojen evren ne a t
olmayan daha yüksek madde ortamlarından toplanmış malzemelerle
yapılmıştır. Bu bakımdan onlara beden de demek uygun değ ld r.
Onlar bu maddeler , yükümlülükler n n yer ne get r lmes ne en
elver şl şek lde b zzat kend ler toplarlar. Ve vaz feler ne uygun gelen
o s stem n küreler nden b r nde ya da b rkaçında bu süpt l maddeler
araç olarak kullanıp vaz feler n yaparlar. Bunlar, enkarnasyon
anlamında düşünülmemek koşuluyla, sted kler kürede bulunab l rler.
Örneğ n, gereğ ne göre Güneş’ , Ay’ı, Mer h’ , Jüp ter’ z yaret
edeb l rler. Bunlar, s stemler n çeş tl düzenler n n uygulamalarında
vaz fe gören, vaz fe planının varlıklarıdır.
Fakat ded ğ m z g b kürelerde bunlardan başka, tekâmül etmek
üzere bedenlenen asıl o küreler n sak nler vardır. Bunlar dünyada
olduğu g b , o küreden kend ler ne b rer beden yapıp onlara
bağlanarak, o bedenler o küredek hayatı boyunca kullanan bedenl
varlıklardır. Bu varlıklar güneş s stem m z n bütün d ğer
gezegenler nde dünyamızdak nden daha bas t ve ger durumdadırlar.
Bunlar, bulundukları kürelerde sayısız bedenlenmeler geç re geç re
gel ş p daha üst kürelere atlarlar ve sonunda s stemler n n en
tekâmül etm ş küres ne gel rler. S stem m zde bu tekâmül etm ş küre
-söyled ğ m z g b - Dünya’dır ve onun en tekâmül etm ş varlığı da
nsandır.
İşte kürelerdek bas t bedenl varlıkların gel ş mler ne, o s stemdek ,
b raz önce söz ett ğ m z vaz fel varlıkların çeş tl yardımları dokunur.
Sonunda o s stem n en tekâmül etm ş küres n de, örneğ n
s stem m zde Dünyamızı da tamamlamış bedenl varlıklar h drojen
âlem n b t rm ş, üst âleme l yakat kazanmış durumlara g rerler.
Öyleyse h drojen âlem n n sayısız nebülözünün, m lyarlarca
s stem n n, m lyarlarca tekâmül etm ş küres nden m lyarlarca varlık,
evren n üstün vaz fe âlem ne geçmekted r.
***
Güneş S stem m z’ n en tekâmül etm ş gezegen Dünyamız’dır,
Yeryüzü küres d r. Ve sanıldığı g b örneğ n Mer h’te ya da s stem n
d ğer gezegenler nde ya da Güneş’ nde Dünya’dak nden daha
tekâmül etm ş varlıklar yoktur. Çünkü gerçekten Güneş S stem m z’ n
tekâmül etm ş gezegenler nden b r de Mer h olduğu hâlde, buradak
varlıklar dünyadak lerden daha az tekâmül etm şt r. S stem m z’ n en
ger gezegenler nden b r s Plüton’dur. Bu gezegen n en tekâmül
etm ş varlığı, dünyamızın en ger varlığı olan küf’ten daha ger d r.
Aynı şek lde, Güneş de s stem n ger b r küres d r. Aslında Güneş
maddes n n bu bas tl ğ yüzünden yönlend r m kolay olduğu ç n
s stem n d ğer gezegenler n ve özell kle Dünya’yı yöneten vaz fel ler,
daha çok Güneş’te bulunurlar. Fakat söyled ğ m z g b , bu vaz fel ler
d ğer gezegenlerde de dolaşab l rler. Ve her kürede vaz fe
göreb l rler.
Demek k Güneş S stem m z’de, h drojen âlem n n gel ş m
aşamalarını tamamlayıp oradan d plomasını alarak üst âleme terf
edecek varlıkların toplandıkları yer Dünya’dır. Dünyamız, Mu devr n n
kapanışının ardından geçen yetm ş b n yıl süres nde artık bu
devredek vaz fes n b t rmek üzere olan, üzer nde taşıdığı nsanlara,
layık oldukları âlemler n kapılarını açma ve olanakları tükenm ş
h drojen âlem kapısını da arkalarından kapama hazırlıklarına
başlamıştır.
***
Dünya hayatı baştan başa hareketler ve olaylar karmaşığıdır. Bu
olayların ç ne dalmış ve saplanmış olan nsanlar, etraflarında bazen
b rb r ne zıt olaylar, çeş tl uygunsuzluklar göreb l rler ve bunları da
b rer düzens zl k sanırlar. Fakat bu görüş yanlıştır ve özell kle
nedensell k lkes hakkındak b lg n n eks kl ğ nden doğan, olayları
yanlış yorumlamanın b r sonucudur.
Olayların sonuçlarını sebepler ne bağlamaya yardım eden b r b lg
gücüyle dünyaya bakanlar, onun en küçük zerres nden bütününe
kadar her durumunda, her olayında, her varlığında muazzam b r
uyumun, düzenl b r sıralamanın var olduğunu görmekte gec kmezler.
Nedensell k bağlarının düzenl ve sıralamalı oluşları büyük evren
uyumunu meydana get r rler. Öyleyse bu uyumu gözlemleyeb lmek
ç n her hareket n ve olayın doğrudan ve dolaylı olarak, sonsuz
bağlarla b rb r ne bağlı olduğu sezg s n nsana veren, bütün olaylar
arasındak nedensell k ve sebep l şk ler n düşünmek ve bu alanda
b r şeyler görmeye, duymaya çalışmak gerek r. Bu düşünüş ve
görüşü sağlamak ç n âlemde h çb r şey n sebeps z olmadığı, her
şey n b r sonuca bağlandığı hakkında daha önce verd ğ m z b lg y
tekrar gözden geç rmek gerek r. Orada nedensell k lkes hakkında
yeterl derecede b lg verm şt k. Bu lkey esas tutup dünya hayatını
nceleyenler orada, b r d ğer n sonuçlandıran ve başkası öbürünün
sebeb olan, b rb r ne bağlanmış b rçok olayı ve oluş hâl n z nc rleme
ve uyumlu b r akış ç nde göreb l rler. Bu akıştak sıralamalar,
düzenler ve büyük amaçlara doğru lerleyen hareketler nsanlara,
âlemdek büyük uyumun varlığını bütün gücüyle h ssett r rler.
Küçük b r kuş yumurtasını ele alınız. Tek başına ele alınan bu
bas t kuş yumurtasının, büyük evren uyumu ç nde muazzam
sonuçlarla b rb r ne bağlı, çok düzenl ve sıralamalı sayısız durumları
vardır. Yumurtanın bu büyük uyuma bağlı olan hayatını tak p edel m.
Bu yumurtadan zamanla küçük b r yavru meydana gel r. Bu yavrunun
meydana gelmes ç n de onun b r süre bell b r sıcaklık dereces nde
korunması gerek r. Bunun ç n d ş b r kuşa yukarıdan, bu şle vaz fel
olan b r plandan bazı tes rler gönder l r. Bu kuş bu tes rler n altında
bazı çgüdülere sah p olur. Bu çgüdüler sonucunda yumurtanın
üzer nde b r süre sebatla oturur. Beden n n ısısıyla onun ç ndek
tohumun b r yavru kuş hâl nde yet şmes n sağlar. Buraya kadar
sıraladığımız, sebep-sonuç z nc r n n b rkaç halkasını yürüten düzen
ve sıralama açıktır. Bu, büyük b r uyumun fades d r.
Yumurtadan çıkan ve koca evren n ç nde b r damla b le olmayan
kuş yavrusunu h çe saymak, hatta küçümsemek çok yanlıştır.
Unutulmasın k bu yavru da evren n b r parçasıdır ve onun yaşaması
ve büyümes ç n evren mekan zmasının, onun hesabına düşen
parçaları sürekl olarak çalışmaktadır. N tek m, yumurtadan yen
çıkan yavru henüz bas tt r, deney ms zd r, acem d r. Uçmasını b lmez,
yemes n b lmez, düşmanlarını tanımaz, tehl keler görmez, gıdasını
nerelerden, nasıl sağlayacağını bel rleyemez. Bundan dolayı, eğer o,
dünyaya gel r gelmez böylece kend hâl ne bırakılıver rse
yaşayamaz, ölür. Oysa onun yaşaması, b rtakım şler görmes
gerek r. Öyleyse, bu şler ona öğretecek ve yaptırtacak b r ne ht yaç
vardır, bu b r de y ne onun dünyaya gelmes ne yardım eden d ş kuş
olacaktır. Fakat bu d ş kuş, bunu düşünemez ve yavrusunun bu
ht yacını takd r edemez. O zaman, tekâmül düzen nde vaz fel olan
varlıkların müdahales başlar ve ona öyle tes rler gönder l r k o
tes rler n meydana get receğ çgüdülerle ana kuş bu defa canını b le
tehl kelere atarak yavrularını beslemek, onları -kend ler n
kurtarab lecek duruma gel nceye kadar- eğ t p büyütmek zorunda
olur. Yavru kuşun yaşamasına ve bunun ç n de d ş kuşa yukarıdan
tes rler n gönder lmes ne gerek vardır. Çünkü o yavru dünyaya, kend
varlığının dünyada kuş hâl ndek gel ş m ht yacını g dermek ç n
gelm şt r. O, bu sayede dünyadak kuş beden n n bütün caplarını
yer ne get recek, görgü ve deney mler n -otomat k b r mekan zma
ç nde- kazanacak, çevres ndek d ğer varlıklarla olan l şk ler
sayes nde de onların bazı uygulamalarına araç olacaktır. Bütün bu
şler ç n gerekl olan düzenler, vaz fel ler n yardımıyla kurulacak ve
kuş böylece dünyadan alacağını almış, vereceğ n verm ş olacaktır.
Bütün bunlar olup b tt kten sonra artık onun kuş beden n bırakması
gerek r. Çünkü o ş md , daha ler b r gel ş m olanağına kavuşma
ht yacını duymaya başlamıştır. Bu olanağı sağlamak ç n yen b r
düzene gerek vardır. Onunla vaz fel olanlar bu düzen de yoluna
koyarlar. Başka b r bedene g rmek üzere dünyadan ayrılması cap
eden bu kuşu, dünyadan uzaklaştıracak çeş tl araçtan -d ğer
varlıkların da tekâmül uyumuna- en uygun olanına başvururlar.
Örneğ n, o sıralarda günlerden ber y yecek bulamamış, aç kalmış,
yaşaması cap eden b r ked n n de bu olaydan yararlanması,
yukarıdak düzen mekan zmasına pekâlâ uygun gel r. Bundan dolayı,
vaz fel tes rler o aç kalmış ked ye nmeye başlar ve o kuşu yemek
yolundak faal yetlere onu sevk eder. Ked bu sayede hem karnını
doyuracak hem de ked l ğ n n kend s ne kazandırması cap eden bazı
melekeler n gel şt recekt r. Aynı tes rler, artık dünyadan ayrılması
cap eden kuşa da ner, kuşu ked n n tam bulunduğu yere sürükler.
Bu tes r n altında kuşun gözü ked y görmez, doğruca ked n n
kolayca uzanab leceğ yere konar. Ked kuşu yakalar ve yer. Ş md
olayın akışı d ğer b r kola, yan başka b r varlığın planına da ayrılmış
oldu. Fakat onu bırakalım, kuşun sonuna devam edel m.
B z kuşun yumurtadan çıkıp ölünceye kadar geç rd ğ hayat
olaylarından ancak b rkaçını ele aldık ve bunların ne kadar
mükemmel b r düzenle bell amaçlara doğru lerleyen sebep-sonuç
bağlarını ve düzenler n gösterd k. Onun, bundan başka, kend s ne
özgü toplumsal planında b tk , hayvan ve hatta nsanlarla doğrudan
ya da dolaylı olarak d ğer b rçok l şk s olab l r. Bütün bunlar genel
gel ş m uyumunun çerçeves n kıl kadar aşmadan devam eder.
Bunlar ç nde y görünen hâller olduğu g b , yem n sağlamak ç n
yere konan kuşcağızın, canavar b r ked tarafından durup dururken
parçalanması g b görünüşte kötü, bozucu, düzens z görünen
durumlar da vardır ama yukarıdak b lg den sonra burada
uyumsuzluk değ l, tam ters ne uyumun ve düzen n en mükemmel
mekan zması gözlemlen r. Çünkü bu düzenler sayes nde bu kuş,
artık daha üstün ve gel ş me daha uygun d ğer b r bedende dünyaya
gelecekt r. Ş md bu varlık, olanağı daha bol d ğer b r hayvan
beden nde dünyaya gelmek ç n, yukarıda söyled ğ m z düzenlerle
dünyadan ayrıldıktan sonra, onun ç n y ne analar, babalar,
eğ tmenler, çevreler, kl m koşulları, yardımcılar vb. her şey
hazırlanır. O varlığın gel ş m ç n ne gerek yorsa onlar, vaz fel s
tarafından çeş tl düzenler, sıralamalar dah l nde meydana get r l r. O
varlığın otomat k olan toplumsal planına g recek gerek kend
c ns nden, gerek kend c ns n n dışında d ğer varlıklarla çeş tl
l şk ler n bel rley p saptamak üzere sıralamalar ve düzenler b rb r yle
ayarlanır. Örneğ n, o b r köpek olacaksa köpek hayatındak gel ş m
olanaklarını hazırlayan düzenler arasında, kudurarak ölmes cap
eden b r nsanın o köpeğe sah p olması da sağlanır. Bütün bunlar
dünyadak genel tekâmülü yürüten büyük düzen n uyumu ç nde
gerçekleş r.
Köpeğ n vakt gelm şt r. Ölecekt r. Plan gereğ nce köpek kudurur.
Bu sırada onun sah b olan adam da dünyadak ş n b t rm ş, yen
bedenlerde gel ş m ne devam etmek üzere dünyadan ayrılacak
duruma gelm şt r. Y ne düzen ve plan gereğ nce kuduran köpek onu
ısıracak, kudurtacak ve böylece k s de ölecekt r. Bütün bunlar
b rb r ne bağlı büyük uyum ç nde yürüyen düzenlerd r.
Görülüyor k şu varlığın lk önce bas t b r yumurta hayatındak
çevreyle olan l şk ler nde, sonra kuş hayatındak ked , daha sonra da
köpek hayatındak nsan h kâyeler nde b rb r ne zıt yönlerde, sakat
g b görünen hayat yürüyüşü, aslında genel tekâmül ve gel ş m
uyumuna uygun düzgün b r yürüyüş tak p etmekted r. Bu yürüyüş de
yet şk n b r kuşa analık vaz feler ne a t lk çgüdüler n hazırlıklarını
kazandırmış, kuş beden yle b r ked n n yaşamasını ve bazı
melekeler n n gel ş m n sağlamış, köpek beden yle b r nsanın
kudurmasına sebep olarak onun b reysel ve toplumsal planında
b rtakım sonuçların meydana gelmes ne sebep olmuştur. Bunların
heps bu varlıkların tekâmüller ç n ht yaç duydukları en gerekl
durumların meydana gelmes ç nd r. İşte bu durum, büyük uyumun
dünyaya a t tezahürünün küçük b r parçasıdır. B rb r ne aykırı
görünmes ne rağmen tek b r amaca doğru yürütülen bu düzenler
aslında büyük tekâmül düzen n n, bundan dolayı evren uyumunun
caplarındandır.
Bas t b r yumurtayken ele aldığımız bu varlığın böyle sayısız
bedenler ç nde, sayısız d ğer varlıklarla sonsuz l şk ler ve bağlar
kura kura, g tt kçe bağlantı alanının kapsamını arttıra arttıra,
sonunda günün b r nde b r nsan beden ne yükselerek onu
kullanab lecek güce er şmes ve bu ana gel nceye kadar çevres yle
olan m lyarlarca l şk ler nde evrende m lyarlarca olayı meydana
get rmes ve bu olayların kıl kadar şaşmadan b rb r ne bağlı olması,
b rb r n desteklemes bu uyumun düzenl sıralamalarının en canlı
gözlem n meydana get r r.
Bu nsanın çevres yle, a les yle, dostlarıyla, d ğer nsanlarla,
toplumla, m lletle, sonunda doğrudan ya da dolaylı olarak bütün
nsanlıkla kuracağı toplumsal planlar ç nde sayısız l şk ler , bağları,
tes rleşmeler olacak ve nsanlığının bütün hayatları boyunca devam
edecek olan bu bağlar, l şk ler, tes rleşmeler, sayısız düzenler ve
b leş mler ç nde bütün nsanlığı, hatta evren lg lend ren sonuçlar
doğuracak ve onun artık evrensel olan sonrak hayatı da evren
uyumunun düzen ve sıralamalarına tam b r uzlaşma hâl nde ün teye
doğru lerleyecekt r. Burada gösterm ş oluyoruz k bas t b r kuş
yumurtasının evrensel b r varlık hâl ne gel nceye kadar yürüyeceğ
yol üzer nde, onun b reysel planlarına bağlanmış toplumsal planı
olacak, o toplumsal planın d ğer toplumsal planlarla doğrudan ya da
dolaylı düzenlerde ve sıralamalarda l şk ler kurulacak, bütün bu
b reysel ve toplumsal planların caplarına uygun çeş tl çevre ve doğa
koşulları var olacak, bu koşullarla bu planlar ayarlanacak, bu
ayarlamalarda, düzenleşmelerde ve uyumlaşmalarda dereceler çok
değ ş k, k m s tamamen otomat k, k m s yarı drakl , k m s tam drakl
b r sürü vaz fel varlık vaz felenerek çalışacak ve bunların üstünde
yüksek, üstün vaz fe planı varlıkları b rer yönet c olarak ün teden
aldıkları cap d rekt fler ne göre, kend d rekt f ve denet mler altında
onları sevk edecek ve yönetecek, sonunda o bas t yumurta günün
b r nde büyük vaz fe planının yönet m mekan zmasında d ğerler g b
rol almış güçlü b r varlık hâl ne g recekt r. Burada bu bas t kuş
yumurtasının çok ler lerde, büyük b r vaz fel varlık hâl ne g receğ n
gören ve daha bas t b r yumurta hâl ndeyken onun bu yüksek
durumunu sağlayıcı gerekl lk hazırlıkları düzenley p bel rleyeb len
güç, o büyük uyumdan gelmekted r. Yan b r varlığın m lyarlar ve
m lyarlarca yıl sonra gelecek durumlarının lk hazırlıklarının
bel rlenerek kıl kadar şaşmadan, bu hazırlıkların hedef ne doğru
yürütülmes ancak büyük uyumun gücüyle mümkün olab l r.
Artık açıktır k bütün bu faal yetler, evrende tekâmülü hedef alan ve
evren bütün olaylarıyla b r tek oluşa bağlayan lah düzen n büyük
uyumu ç nde gerçekleşmekted r. Ve dünya varlıklarının tek yönlü,
kısır drakler karşısında genell kle olumsuz görünüşler ne rağmen,
bu düzen tam ve şaşmayan b r uyum ç nde akıp g tmekted r.
***
Bütün varlıkların gel ş m ve tekâmüller ne a t hareketler, ancak bu
evren uyumu ç ndek düzenler n, sıralamaların ışığı altında
yürüyeb l r. Her düzen, her olay lah cabın görünümü olan evren
uyumunun, bütün varlıkları kapsayan tekâmül zorunluluklarını
karşılar. Öyleyse, evren n bütün âlemler nde olduğu g b , bu lah
cabın kapsamına g ren dünyamız da elbet bu büyük uyumun
ç nded r. Bundan dolayı b r kuşun aç b r ked tarafından
parçalanması, hem kuşun hem de ked n n gel ş m ç n ne kadar
gerekl ve evren n tekâmül planıyla ne kadar düzenl b r olay se, b r
l der n şu ya da bu g b görünürdek sebeplerle b r m llet savaşa
sürüklemes , b rçok nsanın ölümüne sebep olması, b rçoklarının
açlık, sefalet, ıstırap ç nde kalmalarına yol açması bütün bu şe
karışmış olan varlıkların ayrı ayrı paylarına düşen gel ş mler ç n o
kadar gerekl ve evren n genel tekâmül planında da o kadar uyumlu
b r olaydır. Bunların b r nc s nde hem kuş hem ked yüksek gel ş m
hedefler ne varmak ç n bu şe nasıl otomat k olarak
sürüklenm şseler, k nc s nde de bu l der ve onun peş ne takılanlar,
aynı yoldak büyük hedefe doğru kurulmuş uyuma, öylece otomat k
olarak katılmaktadırlar. Bütün bunların sonucunda elbette sayısız
gel ş m atılımları yapılacak, sonsuz lerleme olanakları o nsanların
önler ne açılacaktır. Buradak boğuşmaların, dövüşmeler n,
vuruşmaların per şan, uyumsuz, bozuk ve düzens z görünen
manzarası, hak katte nsanların drakler n n üstünde b r düzenle
onların layık oldukları ve sted kler ıstıraplı, azaplı, şkencel
yollardan gel ş m olanaklarını sağlayan uyumlu b r durumun
fades d r.
***
Doğanın bütün durumlarında ve olaylarında tekâmülün genel
uyumuna göre, varlıkların her türlü ht yaçlarına uygun durumlar
meydana get r lm şt r. Âlemdek bu uyum, bu düzen bütün varlıkların
tekâmüller yolundak yazgılarına egemen, lah cabın görünümüdür.
Bu cap da büyük evren organ zasyonlarında vaz fe almış her
kademedek vaz fel ler n, ün teden gelen d rekt flere göre, derece
derece kapsamı artan şlevler yle yer ne get r l r.
Böylece bütün âlemler, bütün evren, büyük b r uyum ç nde
b rb r yle sımsıkı kucaklaşmış sayısız olaylar, oluşlar ve akışlar
karmaşığıdır. Uyum evren n b zzat kend s d r.
***
En yüzeysel b r görüşle b le, dünyada etrafına d kkatl ce bakanlar,
bu büyük uyumun doğaya yansımış sayısız görünümler n
göreb l rler.
Yüksekten yeryüzüne bakıldığı zaman, karalarla den zler n
kavuşmasındak uyumu herkes göreb l r. M lyonlarca canlının
hayatına en ufak b r zarar b le vermeyecek şek lde den zler n
karalarla kucaklaşması, tekâmül uyumunun dünya maddeler
üzer nde bel ren görünümler nden b r d r. Den zler, der n b r saygı
göster rces ne karalara karşı olan sınırlarını aşmazlar. Karalar, sak n
b r ağırbaşlılıkla den zlere karşı olan durumlarını korurlar. Bütün
bunlar dünyada yaşayan canlıların hayat koşullarına ve genel uyuma
göre, vaz fel varlıklar tarafından ayarlanmıştır. Bu uyumun b raz
bozulması, örneğ n den zler n sev yes n n 8-10 metre yükselmes ,
b rçok yerde b rçok canlının hayatına mal olab lecek sonuçlar
doğurur. Fakat böyle olmaması cap eden yerlerde bu uyum asla
bozulmaz.
***
Dünyada hayatın sürmes ve varlıkların gel ş m ç n kurulan bu
büyük uyuma mevs mler güzel b r örnek olurlar. Mevs mler, hayat
sah pler n n yaşama olanakları dah l nde kalan sıcaklık
dereceler ndek bel rl sınırlarını aşmaksızın, büyük b r düzen ve
düzgünlük ç nde b rb rler n tak p ederler. Bunların akışlarındak
otomat zm, büyük vaz fel ler tarafından kurulmuştur. Bu sayede
örneğ n ılıman kl mlerde, kızgın yaz günler nden b rdenb re kışın en
soğuk günler ne atlanıvermez. Sıcaklık dereceler en üst sınırdan en
alt sınıra ve en alt sınırdan en üst sınıra gel nceye kadar kademe
kademe, her gün b raz daha değ şerek tatlı bahar akışları ç nde
yazlardan kışlara, kışlardan yazlara geç l r ve h çb r zaman ç z lm ş
sıcaklık dereceler n n sınırları ne aşağıda, ne yukarıda, dünyadak
hayat sah pler n n dayanamayacakları sev yelere uzanmaz. Bu
durum, âlemler n büyük uyumuna uyan yüksek planlar tarafından
düzenlenm ş hesaplı b r düzend r.
Mevs mler n sıcaklık soğukluk dereceler , varlıkların her türlü
ht yaçlarına cevap veren malzemelerle doludur. Burada da büyük b r
düzen uyumu vardır. Ve bütün bu düzen ve sıralamalar, evren n
genel tekâmül akışı ç nde, dünya varlıklarına sonsuz olanak
kaynakları hazırlamak hedef yolunda kurulmuştur. Bu uyumdan
zerre kadar şaşmamak üzere sayısız vaz fel varlık bu kuruluşlarda
vaz felenm şlerd r.
İlkbaharın tatlı ve hayat ç n gerekl olan neml havaları b r sürü
b tk ve hayvan beden n n uyanmasına sebep olur. Her şey tazelen r,
gençleş r. Yaz mevs m , olgunluk devr d r. Bütün meyveler olgunlaşır,
her hayat sah b kend nde var olan güçler ortaya döker. Bu b r
ver ml l k mevs m d r. Sonbahar, bell b r devre boyunca vaz feler n
görmüş bazı varlıkların, yen hayatlarına hazırlanmak üzere geç c b r
uykuya, ölüme ve d nlenmeye olan ht yaçlarını karşılar. Bu sırada
yapraklar solar, dökülür. Ağaçlar g zl hayatlarına dönmeye başlar.
Gelecek bahardak yen uyanışlarına kend ler n hazırlamak üzere
b rçok hayvan kabuğuna, yuvasına çek l r ya da kend s n geleceğe
hazırlayan uykusuna ya da ölümüne dalar.
Kış, bütün bedenl ler n her türlü tekâmül malzemes n çeren b r
mevs md r. O mevs mde nsanlar b r sürü sınavla, deney mle,
gözlemle karşılaşırlar. N speten çet n koşullar altındak çalışmalar ve
çabalar nsanların olgunlaşmalarına, sağlamlaşmalarına yardım
eder. Bütün bunlar b rb r ne bağlı düzenler ç nde, karşılıklı
alışver şlerle ve b rb r ne dayanışmalarla meydana gel rler. Bunların
her b r dünyanın genel uyumunu oluşturan ve bu genel uyum ç nde
b rb r ne sımsıkı bağlı olarak bulunan düzen ve sıralamalardır.
Her kl m n kend ne özgü b r düzen kurulmuştur. O düzen, o
kl mde yaşayan varlıkların hayat olanaklarıyla ve dayanma
dereceler yle aynı ayarda yürütülür. Sıcak kl m b tk ler , hayvanları ve
nsanları, ht yaç duydukları hayat koşullarını o kl mde bulurlar.
İkl mler büyük b r sadakatle bu ahenge uyarlar. H çb r zaman trop kal
bölgelerde buz dağları oluşmayacağı g b , buz bölgeler nde de kızgın
çöller, sıcak bölgeler bulunmaz. Çünkü bu g b durumlar, oraların
sak n olan bedenler n yaşama olanaklarına uygun değ ld r.
Yerler n kuruduğu, b tk ler n susuz kaldığı, hayvanların çecek su
bulamadığı ve nsanların kuraklıktan, mevs ms z b r ölümle karşı
karşıya kaldığı anda derhal büyük uyuma uygun faal yetlerle
vaz felenm ş varlıklar harekete geçerler ve o bölgeye tes rler n
göndermeye başlarlar. Bu tes rler sayes nde bulutlar toplanır,
yeryüzüne nen yağmur suları ortalığı canlandırır, zararlı durumların
meydana gelmemes ç n mükemmel ve uyumlu b r otomat zm
kurulmuş olur. Yerdek sular, bell ısı dereces le buharlaşarak tekrar
gökyüzüne çek l r ve gerek nce yağmur hâl nde y ne yere ner.
Böylece bütün hâller ve yürüyüşler, genel tekâmül akışı uyumuna
uygun b r düzen ç nde kıl kadar şaşmadan yollarında devam ed p
g derler.
***
Geceler bell aralıklarla gündüzler tak p eder. Bu konuda
yeryüzündek her bölgen n mevs m ne göre b r ayarı, dönemsel b r
düzen vardır. Bell mevs mlerde günler n ve geceler n süreler da ma
sab t olarak kalır. Bütün bunlar, şaşmayan düzenler dah l nde
gerçekleşen durumlardır.
Dünyada, her olayda ve durumda düzgün b r r t m dah l nde ve
büyük b r uygunluk ç nde meydana gelen durumlar ve düzenler,
dünyanın genel uyumunun b rer görünümüdür. Düzens z, bozuk
h çb r şey yoktur. Bütün olaylar, derece derece her varlığın tekâmülü
le ayarlı ve ona yardımcı olarak ortaya konmuştur.
Dünya, muazzam b r uyum olan evren n küçük b r parçasıdır.
Burada meydana gelen şeyler n h çb r bu uyumun dışına çıkamaz.
Çıkarsa var olamaz. Çünkü uyum, olayların büyük tekâmül yolunda
her noktasında b rb r ne uyum sağlaması, uygunluğu ve b rb r n
tamamlayıcı durumda bulunması demekt r. Bu se olayları meydana
get ren bütün hareketler n, b rb r ne tam anlamıyla kaynaşmış
olmasını fade eder. Oysa her varlık, her madde parçası, her t treş m
b rer hareket karmaşığıdır. Bütün evren n h çb r zerres n n, ışık
demetler nden özgür olamayacağını daha önce bel rtm şt k. Bu lah
ışık, uyumun kend s d r ve evren n bütün hareketler ancak bu lah
ışık gücüyle var olab l r. Bu noktayı da bel rtm şt k. Öyleyse,
uyumdan ayrılmak demek, bu hareketlerden yoksun kalmak demekt r
k hareketlerden yoksun kalmış h çb r madden n, h çb r varlığın
varoluşu ve devamlılığı düşünülemez. Demek k nerede hareket
varsa orada kes nl kle evren uyumunun b r görünümü vardır.
***
İnsanların bakışında y l k, kötülük, bozukluk, düzens zl k,
anlamsızlık, alçaklık, yüksekl k, saygısızlık g b görünen şeyler n
heps görecel d r. Bunlar, nsanların evren düzen ve uyumu
hakkındak görüş eks kl kler n n sonuçlandırdığı kısır yargılardan
barett r. B r arslanın kend n savunamayan b r gey ğe saldırarak onu
parçalayıp yavrularına yed rmes , büyük balıkların küçük balıkları
yutması, b tk , hayvan ve nsan âlemler nde sayısız öldürmeler n ve
b rb r n y y şler n; dünyanın kurulduğu andan t baren sürekl olarak
devam etmes , nsanların b rb rler ne saldırarak kend huzur ve
rahatlarını yok etmes , sayısız azap ve şkence le dolu olan günler n
kend eylem ve hareketler yle b zzat kend ler davet etmes ve
sonunda dünyayı kend ler ç n b r cehennem, b r z ndan hâl ne
get rmes g b ç rk n görünen durumlar aslında büyük uyumun
caplarına uygun yönet m mekan zmasına bağlı vaz fel ler n
denet mler altında gerçekleşen gerekl , zorunlu ve kes nl kle yararlı
durumlardır. Bunlar bütün varlıkların ve nsanların da ma yen gel ş m
kademeler n hazırlama amacına göre yürüyen âlem n büyük düzen
ve uyumu ç nde akıp g derler. İnsanlar bu durumu ancak tekâmüller
oranında göreb l rler ve göreceklerd r. Tekâmül düzen nde ve evren n
genel uyumu ç nde bunların h çb r gereks z, boş, ç rk n ve yers z
değ ld r. Bütün bu ç rk nl k ve gereks zl k kavramları y ne tekâmül
uyumu ç nde görünen b r dünya hayatı zorunluluğuyla nsanlar
tarafından kabul ed lm ş ve değer ver lm ş, tek yönlü görüşlere
dayanan görel l klerd r. Aslında h sler nden b r an ayrılıp dünyayı
nesnel b r görüşle gözlemleyenler o anda bu hak kat bütün
açıklığıyla göreb l rler.
Böcekler âlem ne baktıkları zaman, aralarındak bütün
kavgalarına, dövüşler ne rağmen, onların da ma büyümeler n ve
gel şmeler n sağlayan büyük b r uyumun var olduğunu ve bu uyum
ç nde, bu dövüşler n ve kavgaların da büyük anlamlar taşıdığını
takd r etmekte gec kmezler.
B r karınca yuvası sak nler n n, kend yuvalarını korumak ç n
hemc nsler le yaptıkları mücadeleler, dövüşler gereks z ve boş
hareketler değ ld r. Ötek ler n onlara saldırması, bunların da
saldıranlara karşılık vermes , karınca hayatının o varlıklara öğretmes
cap eden bazı melekeler otomat k olarak onlara kazandıran
düzenlerd r. Bütün bu durumlar bu karıncaların, bu arıların, bu
böcekler n örgütleşmek, b r araya toplanmak, toplumsal planlara
l yakat kazanmak ve sonunda günün b r nde yüksek vaz fe planının
yolunu tutmuş nsanlar arasına karışma durumlarının en bas t ve
otomat k hazırlıklarını yapab lmeler ç n aslî d rekt flerden gelen
büyük doğa düzen n n, bu varlıkların paylarına ayrılmış kısımlarıdır.
Onlar, böylece otomat k olarak kurulmuş örgütler sayes nde
hayatlarını sürdürmek, nes ller n üretmek, topluluklarının esenl ğ n
korumak ve bütün bu faal yetler n arkasında saklı bulunan
gel ş mler n sağlamak uğrunda yüklend kler b r sürü ş ve vaz fey ,
b rb rler ne zarar vermeden büyük b r sadakatle yaparlar. Ve bu
şler nde zerre kadar hmal ve tembell k göstermezler. B rb rler ne
zarar vermeden bu ş yaparlar ded k çünkü dünya drak ne göre her
an b rb r n y yen dünya bedenler , bu hareketler yle aslında
b rb rler ne zarar vermey p b lmeden ve draks zce
yardımlaşmaktadırlar ve bunun da böyle olması onların toplumsal
planları ç nde b r zorunluluktur. Böylece en küçüğünden en
büyüğüne kadar bütün b tk ler, hayvanlar ve nsanlar âlem nde bazen
olumlu, bazen olumsuz şek llerde görünen büyük düzen ve uyumun
caplarına b r uyuş, b r katılış hâl akıp g der.
***
Toplumsal plan caplarının aheng ne uyuş hâl n n nsanlarda -
da ma büyük doğa düzen n n ve tekâmül uyumunun kadrosu ç nde
kalmak koşuluyla- çok daha gen ş ve kapsamlı çeş tlemeler görülür.
Örneğ n, nsanlar arasında bazı yerlerde büyük b r barış ve sükûnet
ç nde görünen uyum, d ğer b rçok yerde b rb r n rahatsız etmek ve
zararlara sokmak, boğmak, öldürmek tarzında yürüyen uyumdan
farklı ve ayrı değ ld r. İnsanların bakışında uyumsuz ve bozuk g b
görünen bütün bu kargaşalıklar, evren uyumunun, dünya düzen ne
uygun olarak nsanların çeş tl yet şme ht yaçlarına, güçler ne,
l yakatler dereceler ne göre düzenlenm ş, ayarlanmış görünümler d r.
Böylece taşından, toprağından t baren bütün hayat sah pler n ve
onlara a t hareket ve olayları muazzam b r tekâmül uyumu ç nde
bağrına almış dünya hayatı bu yönüyle tek b r bütün olarak ele
alınmalıdır. O öyle muazzam b r orkestradır k ayrı ayrı ele alındıkları
zaman çeş tl uyumsuz ve hatta kulak yırtıcı karakterler göstererek
oradan çıkan bazı sesler, o orkestranın bütünü ç nde d nlend ğ
zaman gayet güzel, uyumlu ve hatta orkestranın mükemmell ğ ç n
gerekl durumlar ve değerler hâl n alır. Kompoz syon ve
orkestrasyon b lg ler nden anlamayan b r nsan kalkıp da kend s ne
bozuk gelen b r alet n ses n , y ne kend keyf ne göre düzeltey m
derse o orkestranın uyumunu bozab l r. Oysa dünyanın bütün
durumu böyle sıradan b r orkestranın yeters z uyumuyla
kıyaslanamayan sonsuz kapsama sah p b r uyum ç nded r. Bu
bakımdan dünya, bütün oluşumlarıyla, kurulmuş muazzam b r
kompoz syondur. Bu kompoz syonu meydana get renler de ün teden
süzülüp gelen aslî caplara uyum sağlamış büyük vaz fel
sanatkârlardır. Yan büyük organ zatörlerd r.
***
İşte, dünyanın büyük düzen ve uyumunun güçlü sıralaması ç nde
bugüne kadar emekleyerek gelen nsanlar, artık bugün dünyadak
tekâmüller n n z rves ne ulaşmışlardır. Büyük evren uyumunun
süregelm ş olan düzenler , ş md ye kadar dünyada bu düzenler
ç nde yet şm ş nsan varlıklarının artık daha ler tekâmüller ne z n
verecek durumda değ ld r. Çünkü nsanlar, h drojen âlem olanakları
ç ndek bütün görgü ve deney mler n yapmış, buraya a t bütün
gel ş m kademeler n aşmış ve devreler n tamamlamış
durumdadırlar. Onların öz varlıkları yen ufuklara, yen çevrelere, bol
hayat ve gel ş m olanaklarıyla dolu aydınlık ülkelere koşma ve
ulaşma ht yacı ç nde çırpınmaktadır. Onlar büyük evren uyumunun
en gen ş olanaklarına kavuşma ve o uyumdan olmaya çalışma
özlem ve sezg s ç nded rler.
Gerç nsan hâl ndek durumlarıyla bu sezg ler n n drakler ne tam
olarak varmamakla beraber, nsanlık bugün bu çırpınışın en ağır ve
koyu karışıklığı, şaşkınlığı ç nde yaşamaktadır. O nereye g deceğ n ,
nereye g tmes gerekt ğ n henüz kest rem yor ama sebeb n , n tel ğ n
b lmeks z n, kabına sığmayan hareketler yle kes nl kle b r yere g tme,
b r aydınlığa kavuşma, ferah b r çevreye çıkma, ç nde bulunduğu
madde koşullarının ağırlığını del p geçme ht yacı ç nde kıvranıp
duruyor. N tel ğ n drak edemeyerek fakat ş ddetle steyerek her an
peş nde koştuğu mutluluğun b r zerres n b le çevres nde
bulamayınca, o mutluluğun hüsranı le kend s n , madde
oyuncaklarının gel p geç c zevkler ç ne gömerek avutmaya
çalışıyor. Fakat görünüşte şaşkınlığını arttırmaktan başka b r şe
yaramaz görünen bu çırpınışları aslında kader mekan zması
karşısında y ne o aradığı, bekled ğ ve ht yaç duyduğu mutluluk
yollarını kend s ne hazırlıyor. İşte ş ddetle sted kler , bekled kler bu
mutluluğa nsanların kavuşması ç n âlem n büyük uyumu ç nde,
gerekl düzenler elbette kurulmaktadır. Bu ler düzenler, bugünkü
dünya düzen n n yavaş yavaş değ şmes ve olgunlaşmış duruma
gelen yen stek ve ht yaçlara göre gerekl b ç mler n meydana
gelmes zorunluluğuyla, lah düzen n uyumu ç nde takd r ed l p
saptanmıştır.
Öyleyse, gelecek bütün değ ş mler, nsan drak karşısında ne
kadar büyük b rer felaket n tel ğ nde görünürse görünsünler, nsan
varlıklarının ht yaçlarına en uygun ve mükemmel cevaplar ver c
sıralamalar ve düzenler altında gerçekleşeceklerd r. Yakında
başlayacak olan olaylar, dünyada mümkün olab len nsan
tekâmülüne uygun son sahneler hazırlayacak ve yüzyıllardan ber
süren ıstıraplı b r dünya aşamasının son perdes n bu sahnelerde
kapatacaktır.
***
Doğada h çb r varlığın h çb r ht yacı hmalle karşılanmaz. Bütün
tekâmül ht yaç ve stekler ne uygun düzen ve sıralamalar derhal
kurulur. Çünkü evren tekâmül ç nd r ve orada bütün tekâmül
ht yaçlarının tatm n ed lmes b r zorunluluktur. Bu ht yaçlar
karşısında kurulacak yen düzen ve sıralamaların şek l ve
doğrultularına gel nce, nsan varlıklarının daha üstün hayatlara aday
duruma g rd kler n ve sonsuz parlak ülkeler n kapısına
dayandıklarını söylem şt k. Fakat nsanların layık oldukları bu yüksek
ve parlak hayatlara kavuşab lmeler ç n, bu kapının açılması gerek r.
İşte, özlemle peş nden kan ter ç nde koştukları bu eşs z mutluluk
ülkeler ne göç edeb lmeler ç n nsanların yapacakları küçük b r ş
daha kalmıştır k o da zaten açılmaya hazır b r durumda önler ne
d k len bu kapıyı, b r f ske vuruşu le ardına kadar açarak çer ye
dalmaktan barett r. Fakat bunun gerçekleşmes de y ne çok düzenl
ve uyumlu b rtakım olayların akışları ç nde mümkün olab lecekt r. Ve
bunun da böyle olması nsanların esenl ğ ç n gerekl d r.
Bu muazzam düzen ç ndek uyumlu düzenler n sağladığı büyük
hazırlıklardan elbette b rçok nsan faydalanacak ve bu sayede büyük
b r mutluluk havası le sonsuz olanaklar d yarındak es rî20 âlemler n
sonsuz hayatları ç nde uçmak üzere akıp g tmek fırsatını
kaçırmayacaktır.
Yakında, doğa koşullarında meydana gelmeye başlayacak olan
köklü değ ş mlerde h çb r şey n amaçsız ve körü körüne
olmayacağını, en ufak b r olayın b le ancak ün teden gelen caplara
göre üstün vaz fel varlıklar tarafından şaşmayan ve aksamayan b r
düzen ve uyum ç nde meydana get r leceğ n artık y ce bel rtm ş
bulunuyoruz. İşte b raz yukarıda söz ett ğ m z kapının açılması
demek de bu hak kat n nsanlar tarafından drak ed lmes ,
ben msenmes ve ona göre var olan düzenlere steyerek, sev nerek
g d lmes , uyulması demekt r. Öyleyse, yeryüzündek doğa
koşullarının değ şmes yle meydana gelecek yen uyumun, nsanlara
bu kurtuluş olanaklarını sunması bakımından olağan-
üstü büyük b r değer ve önem vardır. Görünüşte bozuk düzen ve
sıkıcı, hatta rahatsız ed c g b durumlarda görüleb lecek olan bu
hâller n aslında nsanlara yüksek kazançlar sağlamaya yarayacak
değerl b rer araç olduğunu unutmamak nsanların çıkarları gereğ d r.
Çünkü nsanlığın değ şecek olan görünüşü ve yen düzenlerle
kurulacak uyum, ancak tamamlanmış b r dünya devres n n
kapanışından sonra olacaktır. İşte bunun ç n dünyanın geç receğ
son hazırlıklar vardır.
Bu hazırlıkların k yönü vardır: B r nc yönü nsanlara, bu dünyanın
artık kend ler ç n elver şl b r konut olamayacağını anlatarak henüz
eks k kalan gerekl b lg ler n , gözlemler n ve manlarını kazandırmak,
d ğer yönü de sonradan gelecek bas t bedenler n tekâmüller ne
elver şl yen b r dünyayı meydana get rmekt r.
***
Ş md , bu doğa değ ş mler n n, yen ortaya çıkacak olayların,
kısaca gerçekleşmes yaklaşan büyük dünya devr m n n n tel k ve
şek ller n açıklamaya başlıyoruz.
Yakın olan bu büyük dünya devres kapanışının lk bel rt ler
d yeceğ m z bazı bas t olaylar şu anda başlamış bulunmaktadır.
Bunlar, nsanların bakışında henüz kuvvetl anlamlar fade etmeyen
ve kör doğa kuvvetler ne bağlı, gel p geç c arızalardan baret sanılan
bazı atmosfer değ ş kl kler d r. Bu durumlar g tt kçe artacak ve yavaş
yavaş yüksek şaretler n daha kuvvetle h ssett rmek üzere durmadan
devam edecekt r. Örneğ n, vakt nde beklenen yaz sıcakları bazen b r
türlü gelemeyecek, kış ortasında anormal sıcak havalar, yaz
ortasında da soğuk havalar görülmeye başlayacaktır. Bazı yerlerde
uzun süre devam eden kuraklıklar yanında, d ğer bazı yerlerde
sürekl yağmurlar seller meydana get recek ve öneml yıkımlar
olacaktır. Kuvvetl rüzgârlar, tehl kel hâller alarak esecek, yer yer
büyük zararları gerekt recekt r. Bu arada depremler meydana
gelecek, ş ddetl yer sarsıntıları, nsanların felaket d ye
n telend recekler doğa olayları arasında yeryüzünün orasında
burasında kend ler n göstereceklerd r.
Den zlerde de alışılmadık olaylar meydana gelecekt r. Örneğ n, h ç
gelg t olmayan sah llerde den zler bazen 8-10 metreye kadar
kabaracak ve karalara saldıracaktır. Böyle gelg te alışmamış ve
hazırlanmamış bazı şeh rler su baskınları tehl kes altında kalacak ve
büyük zararlara uğrayacaktır.
Dünyanın çeş tl yerler nde yer yer toprak kaymaları meydana
gelecek ve bazı kasabalar ve yerler bu yüzden b r hayl korkulu ve
end şel anlar geç recekt r. Aynı şek lde bu toprak afetler sırasında
bazı yerler çatlayacak, oralardan dumanlar ve ateşler fışkıracaktır.
Kısacası alışılmadık olarak meydana gelen bütün bu büyük
rüzgârlar, seller, yer sarsıntıları, depremler, den z kabarmaları, su
baskınları ve yer çatlamaları g tt kçe nsanların rahatlarını kaçıracak
ve zararlarını arttıracaktır. Fakat bunların h çb r uyum dışı, düzen
dışı olmayacak, heps yerl yer nce düzenlenm ş, b raz önce
söyled ğ m z hedeflere ayarlanmış adımların derece derece
lerley şler n n b rer fades olacaktır.
Bu durumlar, dünyada aşağı yukarı 40-50 yıl böyle s ns fakat
da ma lerleyen b r şek lde ve nsanlar tarafından hak k anlamlarına
nüfuz ed leb lmes ne pek de yeterl gelecek güçte olmamak üzere
devam edecekt r. Bununla beraber bunlar, daha ler aşamalara
hazırlayıcı n tel kte derece derece b r lerleme tak p ederken g tt kçe
de ş ddetler n arttıracaklardır. Bu k taptak b lg ler okumuş,
ben msem ş olanlar, bu hâller n daha lk zamanlarda şaret ett kler
anlamlarını sezmekte güçlük çekmeyecekler ve kend ler n , gelecek
büyük güne rahatça ve kalp huzuruyla, hatta sev nçle
hazırlayab lmen n olanaklarını elde etm ş olacaklardır.
***
Yaklaşık ell yıl sonra olaylar daha çok kend ler n h ssett rmeye
başlayacaklar ve nsanları -daha doğrusu kend ler n gereğ kadar
hazırlayamamış olanları- çok rahatsız ed c , korkutucu, zahmet ve
ıstıraplar ç nde bırakıcı karakterler almaya başlayacaklardır.
Bununla beraber, bunlar da y ne hak k anlamlarını nsanlara empoze
edecek derecede ş ddetlenmem ş olacağından, nsanların b r kısmı
bu olayların hak k anlamlarını anlamaktan uzak kalacak, sadece
büyük b r şaşkınlık ç nde ne olduğunu, neye uğradığını
b lmeyecekt r. Örneğ n, kl mlerde bazı acay p değ şmeler lk önce
yavaş yavaş başlayacak, soğuk yerler derece derece ısınacak, bazı
bölgeler alışılmadık b r şek lde sıcaktan kavrulmaya başlayacaktır.
Bu hâller n sonucunda, anormal rüzgârlar bazı korkunç tayfunları
meydana get recek ve bunlardan b rçok zarar meydana gelecekt r.
Depremler sıklaşacak ve ş ddetlenecek, yer çatlamaları,
püskürmeler, çöküntüler artacak ve bütün bu durumlar yıllar
lerled kçe kend ler n daha açık olarak h ssett recekt r.
Bazı şeh rler büyük sarsıntılar sonucunda yok olacak, yerler nde
büyük çukurlar ya da göller meydana gelecek, bazı yerlerde büyük
ve devamlı kuraklıklar başlayacak, b rçok nsan ve hayvan telef
olacak, ağaçlık, ver ml , ürün veren yerler bozkırlar, hatta susuz
çorak çöller hâl n almaya başlayacak, yıllardan ber , hatta
yüzyıllardan ber o yörede rahatça yerleşm ş olan nsanlar ç n oralar
artık yaşanmaz hâle gelecek ve nsanlar oralardan, daha ver ml
yerler aramak ve bulmak ç n ayrılacaklar, daha elver şl yerlere göç
etmeye başlayacaklardır. Böylece dünyada yer yer büyük göçler
başlayacak, bu durum nsan toplulukları arasında öneml
huzursuzluklar yaratacaktır.
Den z kabarmaları artacak, dünya maddes artık nsanlara korkunç
yüzünü göstermeye başlayarak, nsanların kend s nden fazla b r şey
beklememeler , hatta artık h çb r şey beklememeler gerekt ğ n
uygun b r d lle onlara anlatmaktan b r an ger kalmayacaktır. Kısaca,
dünya yavaş yavaş nsanlar ç n g tt kçe kısırlaşacak, tatsızlaşacak
ve yaşanmaya uygun karakterler n kaybedecekt r. Zaten daha önce
de açıkladığımız g b , son zamanlara doğru büsbütün artacak olan
kanser vakalarının çoğalması da artık dünya maddeler n n ht yaçlara
cevap vermed ğ n nsanlara açıkça gösteren öneml del llerden b r
olacaktır. Kısaca, ell nc yıldan t baren gerek kuraklıkların, gerek
bazı d ğer zorlayıcı doğa olaylarının meydana get receğ sonuçlar ve
yer yer devam edecek büyük çaptak göçler dünyada büyük
kargaşalıklara sebep olacak ve doğanın nsanlara karşı g tt kçe
ekş yen yüzü ve çet nleşen durumu bu kargaşalığın dereces n hızla
arttıracaktır.
***
Bu hâller çoğalarak yüzüncü yıla kadar devam edecek, yüzüncü
yıldan sonra olaylar ve dünyada başlayan değ ş kl kler nsanlara
bütün bu olayların hak k n tel kler ve şaretler hakkında bazı
anlamlar verecekt r. Ş md ye kadar bas t değ şmeler hâl nde devam
eden durumlar, artık tam b r kargaşalık ç nde ve esk dünya düzen
ve sıralamalarının açıkça değ şmeler n fade edecek tarzda
gel şmeye başlayacaklardır.
Soğuk bölgelerdek buzlar er meye başlayacaklar, bazı soğuk
bölgeler g tt kçe ısınacak, dünya kl mler nde bel rg n değ ş mler
başlayacaktır. Görünüşte karmakarışık b r durum gösteren bu
olaylarda, nsanlar ç n gelecek kurtuluş ve müjde günler n n
gerçekleşmes n hazırlayıcı düzen ve sıralamalar vardır.
Dünya b r taraftan g tt kçe ısınmaya devam ederken, d ğer taraftan
bazı yerlerde büyük mevs m farkları görülmeye başlanacaktır.
Buralarda yazın büyük sıcaklar egemen olacak, kışın da oldukça
fazla soğuklar görülecekt r. Son günlere doğru kl mler tamamıyla
değ şecek, şu anda ılımlı olan kl mler, trop kal bölgeler n cehennem
g b yanan durumları hâl ne g recek, daha önce soğuk olan kl mler,
dünyanın sıcak yerler hâl n alacaktır. Böylece b rçok şeh r sıcaktan
yaşanmaz hâle gelecek, b r tarafta cehennem g b sıcak bölgeler,
d ğer tarafta kurumuş, çöl hâl ne gelm ş esk muazzam ver ml
alanların dayanılmaz çoraklığı görülecekt r.
Yüzüncü yılın ardından büyük doğa olayları başlayacak, bunlar
kısım kısım nsanların kütleler hâl nde ölmeler ne sebep olacak ve
nsanlarca büyük felaket den len durumlar b rb r n tak p edecekt r.
Bununla beraber, bu kadar ölümlere rağmen dünyanın nüfusu
azalmayacak, tam ters ne artacaktır. Örneğ n, bugün 2,5 m lyarı
bulan dünya nüfusu o zamana kadar 6-7 m lyara çıkacaktır. Bu
artışın başlıca sebeb , dünyadan ş md ye kadar ayrılıp da spatyomda
b r km ş varlıkların heps n n dünyaya dönmes olacaktır. Spatyomun
bütün varlıkları bu son dünya devr nde yaşamak, o devr n gelecek
hayatları hazırlayıcı büyük olanak ve b lg ler nden yararlanmak ç n
tekrar dünyaya döneceklerd r. Bu da dünyada yer yer büyük çapta
doğum vakalarının meydana gelmes ne sebep olacaktır. Aslında
spatyomdak ler n dünyaya akını daha ş md den başlamış ve
nsanların nüfusu bugünlerden t baren artmaya başlamıştır.
Bundan önce söz ett ğ m z Mu dünyasının son günler ne de o
zamank nsanların aynı yollardan hazırlandığını burada bel rt r z. Bu
söz ett ğ m z bel rt ler orada da kend ler n gösterm ş ve nsanlara
b rçok şeyler öğretm şt . İşte aynı düzenler, bugünkü dünya nsanları
ç n de tekrar ed lmeye başlanmıştır. Mu dünyasının kapanışından
öncek olaylar hakkında daha önce verd ğ m z b lg ler n, bu son
dünya devres kapanışına a t olaylarla olan paralel zm n
kıyaslayanlar arada hemen hemen h çb r değ ş m n var olmadığını
görürler.
***
Dünyanın kapanışına pek yakın zamanlarda, kl mler n en son
alacağı durumu özetleyerek b ld r yoruz:
Kuzey Rusya kışın olağanüstü soğuyacak (-60/-70), yazın se
ılıman kl mler n sıcaklık dereceler n gösterecekt r (0/+25).
Kuzey Grönland, İskand navya, Avrupa Kuzey Rusyası, Kafkaslar,
Afgan stan, T bet, Ç n, Japonya, Alaska yazın oldukça sıcak olacak
(+45), kışın oldukça soğuk olacaktır (-50).
Güney Grönland’da, İng ltere’de, Fransa’nın kuzeydoğu yarısından
t baren bütün Orta Avrupa memleketler nde: İng ltere’de, Kuzey
Fransa’da, Dan marka’da, Belç ka’da, Hollanda’da, Almanya’da,
İsv çre’de, Avusturya’da, Çekoslovakya’da, Macar stan’da, bütün
Balkanlar’da, İtalya’nın kuzeydoğu yarısında, Türk ye’de,
Yunan stan’ın kuzey kısmında, İran’da, Pak stan’da, H nd stan’ın
kuzey yarısında, Ç n H nd ’nde, Kanada’nın kuzey kısmında yazın
trop kal karakterde sıcaklar olacak (+50/+70), kışın se sıfırın altında
soğuklar olacaktır (-20/-8).
Fransa’nın güneybatı yarısında, İspanya’da, İtalya’nın güneybatı
yarısında, S c lya’da, Yunan stan’ın güney kısımlarında, Akden z
yöres nde, bütün Afr ka’da, Madagaskar’da, Arab stan
Yarımadası’nda, H nd stan’ın güney kısmında, Malaka’da,
Endonezya’da, Yen G ne’de, F l p n Adalarında, Avusturalya’da, Yen
Zelanda’da, Kanada’nın güney yarısında, bütün B rleş k Amer ka’da,
Cal forn a’da, Meks ka’da, Venezuela’da, Kolomb ya’da, Bol vya’nın
kuzey yarısında yazın ve kışın sürekl sıcaklar olacak, bu bölgelerde
sıcaklık dereceler sürekl olarak (+40/+70) arasında oynayacaktır.
Bu durum dünyanın son aşamasına a tt r. İkl mler bu durumlara
ancak ell yıldan sonra yavaş yavaş g rmeye başlayacaklardır. Yan
dünya kl mler bu verd ğ m z son sıcaklık dereceler ne b rdenb re
geçmeyecek, uzun yıllar süres nde yavaş yavaş geçecekt r.
***
Dünya devr m n n son anına doğru bütün doğa olayları
ş ddetlenecek, yer sarsıntıları artacak, su baskınları, büyük seller,
büyük kaymalar, yer çatlamaları ve b rkaç şehr b rden harabeye
çev reb lecek büyük depremler b rb r n zleyerek sürüp g decek,
nsanlar henüz geçm ş b r felaket n sıcaklığı soğumadan, daha
korkunç d ğer b r felaketle karşılaşacaklardır. Bu sırada doğal olarak
kütleler hâl nde ölümler olacak, hastalıklar çoğalacak, dünyada
yaşamak çok ıstıraplı ve zahmetl b r duruma gelecek.
Akıllı, b lg l ve y hazırlanmış olan nsanlar bu durumu
göreb ld kler nde gayet y anlayacaklar k artık dünya nsanları ç n
dünya maddes yeterl gelmemekted r ve dünya, bu hak kat
nsanların kafasına vururcasına göstermekted r. Ve böylece b r an
gelecek k nsanların b rçoğu artık kend ler ç n dünyada yaşanacak
h çb r yer n kalmadığını anlayacaklardır. İşte bu da nsanların hak kat
bütün çıplaklığı le göreb lmeler ç n dünyanın kurulmuş en
mükemmel b r sıralaması ve düzen olacaktır k bu düzen n ve
sıralamanın gücüyle nsanların çoğu, yukarıda söz ett ğ m z k âlem
b rb r nden ayıran kapıyı ardına kadar ve büyük b r özlemle açab lme
kuvvet n kazanacaklar, yan drakler n n ışığına kavuşmaya
başlayacaklardır.
***
Bu kargaşalık g tt kçe ç nden çıkılmaz duruma gel p artarak
nsanları şaşkına çev recek ve en sonunda b r an gelecek k o andan
t baren, o zamana kadar can çek şmekte olan dünya en kısa
zamanda gözler n esk hayatına tamamıyla kapayacaktır. Bu
durumdayken dünya, tam anlamıyla kaynayan b r kazana
benzeyecekt r. Ancak b rkaç gün devam edecek olan bu son aşama
sırasında bütün kıtalar ve den zler harekete geçecek. Yer ve gök
sarsılacak.
Bu sırada yerler yarılarak parçalanacak. Bu parçalar muazzam b r
rüzgârın önünde sallanan yapraklar g b sürekl olarak sarsılacak.
Aşağı yukarı n p kalkacak. Her adımdak toprak sarsılacak. Çok
büyük çatlaklar meydana gelecek. Bu çatlaklardan s ms yah
dumanlar ve zeh rl gazlar çıkacak. Bu dumanlar yavaş yavaş
yeryüzünü örtecek. Ortalık kararacak. Bu dumanlar yer yüzey altı
tabakalarında yanan kömürler n sularla karışmasından ler gelen
neml ve zeh rl gazları ç nde bulunduran duman bulutları hâl nde
olacak. İnsanları kütleler hâl nde telef edecek. Yer yer açılmakta olan
muazzam uzunluktak yer çatlaklarının gen şl kler 30-40 k lometrey
bulacak. Ve zaten çoğu b rer harabe hâl ne gelen şeh rler yle b rl kte
büyük araz parçaları, kocaman dağlar bu açılmış gen ş ateş
çukurları ç ne yuvarlanmaya başlayacaklar. Örneğ n, İzm t c varında
meydana geleb lecek böyle ell k lometre gen şl ğ ndek b r yarığa
Türk ye, Van gölüne kadar olan bütün kısımlarıyla b rl kte
gömüleb lecek. Bu muazzam ateş uçurumları yer yer dünyanın her
tarafında açılacak ve buralarda bulunan dağlar, tepeler, vad ler,
ovalar, bütün yıkılmış şeh rler yle ve harap olmuş bayındır yerler yle
b rl kte büyük araz parçaları bu uçurumların ç ne yuvarlanacak. Ve
oralarda yaşayan nsanlardan sağ kalanlar da onunla beraber bu
ateş çukurlarına gömülecekler. Bu arada b r kısım ateş çukurları,
etraflarına kızgın küller hâl nde lavlar püskürtecek ve bunlar
nsanların üzerler ne ateş yağmuru hâl nde necek. Aynı zamanda
muazzam ve yoğun bulutlar dünyanın bütün gökler n kaplayacak.
Ş ddetl gök gürlemeler yle nen sayısız ş mşekler, yoğun s yah
duman ve su buharı bulutlarını yararak sürekl olarak ortalığı
aydınlatacak ve dünyanın her tarafına yıldırımlar yağacak.
B r taraftan nsan haykırışlarını boğan gök gürlemeler , yeraltı
uğultuları, patlayan ve açılan del klerden ve yarıklardan etrafa
fışkıran ve taşan gaz ve lav gürültüler , boğucu ve yakıcı gazlar, yer
yer açılan ateş uçurumları ve çukurları, yapraklar g b sallanan araz
parçaları, yıldırımlar, şuursuzca nsan haykırışları devam ederken,
d ğer taraftan kıtaların etrafını saran okyanuslar h ç görülmem ş
şek lde yükselecek, m lyarlarca tonluk su kütleler n çeren ve her b r
muazzam b rer dağ g b kabaran den z parçaları kıtaların üzer ne
saldırmaya başlayacak. Bu durum artık dünyanın son saatler d r,
yeryüzü batmaktadır. Yan devres n tamamlamış b r dünya hayatı
sonsuza kadar kapanmak üzered r. N tek m kıtalara saldıran
okyanuslar harap olmuş şeh rler yle, açılmış çukurlarıyla,
ormanlarıyla, vad ler yle, gen ş araz ler yle b rl kte bütün karaları
kaplamaya başlayacaktır. Önler ne kattıkları nsanları sürüler hâl nde
kovalayıp yutacaklar. Den z sularının ateş çukurlarıyla ve yarıklarıyla
b rleşt ğ yerlerde büyük patlamalar ve müth ş su buharları ortaya
çıkacak. Bu sırada kıtalar baştan başa çatlayacak ve üzer ndek
yüzyıllardan kalma b r uygarlığın harap olmuş bütün bayındır yerler
ve eserler le b rl kte bu açılan cehennem çukurlarının ç ne
yuvarlanıp b rkaç saat ç nde kaybolacak. Onların gömüldükler bu
ateş çukurlarının üzerler n derhal okyanusların muazzam su kütleler
örtecek ve en kısa zamanda dünyanın bütün kıtaları yok olacak.
Onların yerler nde, b nlerce metre der nl ğe sah p yen okyanuslar
oluşacak ve böylece o zamana kadar ulaştığı bütün uygarlığıyla ve
maddesel zeng nl kler yle b rl kte b r dünya devr daha kapanmış ve
sonsuza kadar unutulmaya mahkûm geçm şe karışmış olacak.
İşte bu karmaşada nsanların çoğu, kend ht yaçlarına cevap
verecek b r âleme g decek, az m ktarda kalanlar se yen dünyaya
geçmek üzere, büyük felaketten ger ye kalmış kaya parçaları
üzer nde şaşkın durumda kalacaklardır. Çünkü den zler n d b ne
gömülen esk kıtaların bazı yüksek yerler , geleceğ n küçüklü büyüklü
adalarını ve takım adalarını oluşturmak üzere büyük kaya parçaları
hâl nde den zler n üstünde kalacaktır.
***
Yeryüzü batarken karmakarışık olan den zler n d b nden büyük
kara parçaları yükselecek ve böylece bunlardan yen kıtalar
meydana gelecek. Bu yen kıtalar, gelecek dünya devr n n coğrafya
uzmanlarına yüzyıllarca süren yen b rer araştırma konusu olacaktır.
Yen dünya devr nsanlarını, bugünkü dünyanın batışı sırasında,
kıtaların yüksek yerler nde ve tepeler nde kalan nsanlar
oluşturacaktır dem şt k. Bu sıralarda den z n d b nden çıkan yen
kıtalarda henüz nsan bulunmayacaktır. Bugünkü dünyadan, gelecek
dünyaya geçecek olan nsanların yaşamak zorunda olacakları
adalarda toprak olmayacağından, bu nsanlar sadece kayalardan
baret, etrafı den zle çevr lm ş bu adalarda mahsur kalacaklardır.
Böylece b rkaç gün ç nde olup b ten bu şlerden sonra sükûnet ger
gelecek, dünyada yıllardan ber bozulmakta olan genel denge, bu
son b rkaç günlük kr z n atlattıktan sonra yen dünya koşullarına
uygun olarak tekrar kurulacak, her şey olup b tecek, güneş y ne aynı
parlaklıkla yen dünyanın ufuklarından doğarak onu canlandırmakta
devam etmeye başlayacaktır.
***
İnsanlara gel nce, bu dünyadan gelecek dünyaya geçen nsanlar
her ne kadar beden yapılarını lk anlarda koruyacak olsalar da
bunların z h nsel durumlarında, zekâlarında, drakler nde,
duygularında, hafızalarında büyük ger lemeler meydana gelecekt r.
Bunlar şuurlarını kaybedecekler ve del receklerd r. Bu nsanlar geçen
dünya devr ne, büyük nsan uygarlıklarına, kend b reysel, a lev ve
toplumsal hayatlarına a t bütün b lg ler ve kavramları unutacaklardır.
Hafızalarında ne geçm ş b lg ler nden, ne b l mler nden, ne
tekn kler nden, ne yetenekler nden, ne alışkanlıklarından, ne de
kend esk k ml kler nden h çb r şey kalmayacak, çok lkel b rer nsan
hâl nde yalnız çgüdüler yle hareket edeceklerd r. Onların
çgüdüler n n başında korku gelecekt r. Büyük dünya devr m
sırasında, gözler önünde günlerce devam eden felaket olaylar,
dünyanın korkunç ve gürültülü batışı, onların varlıklarında uzun süre
devam edecek büyük b r korku çgüdüsüne sebep olacaktır. Fakat bu
nsanlar, geçm şe a t bütün b lg ler n kaybett kler nden o ank
durumda da şuursuzluk ve tam b r draks zl k ç nde
bulunduklarından, bu korkularının ne sebeb n ne de n tel ğ n asla
b lemeyecekler, sadece onun devamlı baskısı altında
yaşayacaklardır. Bundan başka, yen g rd kler dünya ortamının
g tt kçe vahş leşen ve kabalaşan koşulları da nsanların bu korku
çgüdüler n daha çok arttıracak ve kuvvetlend recekt r.
Korku h ss bu lkel nsanları beşer, onar b r araya toplayacaktır.
Bunlar her şeyden korkacaklar, korktukları zaman b rb rler ne daha
çok yaklaşacaklar ve sarılacaklardır. Bakışları korkak olacak, her hâl
ve hareketler nde korkunun bütün görünümler görülecekt r. Ara sıra
ve genell kle b r şeyden korktukları zaman anlamsız, şuursuz
b rtakım sesler çıkararak bağırışacaklar, düşünces zce oraya buraya
koşuşacaklardır. Çünkü bunlar henüz konuşmasını b lmeyecekler ve
şaretlerle b le anlaşab lmek l yakat nden yoksun olacaklardır.
Örneğ n, b r tanes bağırmaya başladığı zaman, özell kle korku
çgüdüsüyle d ğerler de ona uyarak bağırmaya başlayacaklar, b r
süre b rl kte bağırıştıktan sonra, korkularının b raz yatışmasıyla hep
b rden tekrar susacaklardır.
Öncek dünyadan yen dünyaya geçen ve aç, çıplak, alets z,
araçsız, h çb r şeys z, özell kle akılsız, düşünces z, şuursuz hâlde
kalan ve sadece korku ve açlık çgüdüler yle hareket eden bu zavallı
nsanların kayalar üzer nde, vahş hayvanlar arasında geç recekler
anlar pek çet n ve sert olacaktır. Bunlar y yecek bulamayacaklar,
g yecekten yoksun kalacaklar, sığınacak b r tek ağaç kovuğu
göremeyecekler ve kayalarla çevr lm ş b r çevrede doğanın bütün
olaylarıyla karşı karşıya kalacaklar. Güneş n ışığı vücutlarını
yakacak, soğuk rüzgârlar ve havalar çıplak bedenler n hırpalayacak.
Vahş hayvanların saldırılarından kaçışacaklar, beş , onu b r arada
kayaların aralarına ya da taş oyuklarına sığınacaklar. Bütün bu
durumlar onlarda aslında var olan korku çgüdüsünü büsbütün
arttıracaktır.
İdrak ve zekâları henüz taşları yontarak onlardan kend ler ne av ya
da savunma s lahı yapab lecek durumdan çok uzak olduğundan, bu
nsanlar lk zamanlarda henüz taş devr ne b le g rm ş
olmayacaklardır. Yalnız kaba çgüdülerden baret olan bütün
ht yaçlarını, çıplak ve h çb r aletle donanmamış olan bedenler yle ve
doğal olarak hep çgüdüsel olarak g dermeye çalışacaklardır.
Örneğ n, açlık h ss n n kend ler nde uyandırdığı ht yaçlarla,
hayvanların en zayıfı olarak gördükler ne b rl kte saldıracaklar ve
bunlar arasında y ne en zayıf buldukları kend c nsler ne saldırarak
onları parçalayacaklar ve y yeceklerd r. Yamyamlık, nsanların lk
anlarındak hayatları ç n en doğal ve zorunlu b r hareket olacak ve
bu nsanlar lk dünya hayatlarına böylece b rb rler n yemekle, yan
yamyamlıkla başlayacaklardır.
***
Yen dünyanın, esk batan kıtaların den z üzer nde ger ye kalan
kısımlarına a t bazı adalar ve takım adalarla den z n d b nden
yükselerek meydana çıkan yen büyük kıtalardan oluşacağını
söylem şt k. Aynı şek lde, geçen dünyadan kalan nsanların yaşadığı
bu adaların, kayalıklardan baret olacağını, buralarda toprağın
olmayacağını da bel rtm şt k. Bundan dolayı, lk nsanların çevres nde
b tk hayatı henüz var olmayacaktır. İşte bu hâlde bulunan yen
dünyanın lk durumu kısa b r zamanda vahş leşmeye başlayacaktır.
Her şey bas tleşecek, lkelleşecek, vahş leşecekt r. Esk dünyada var
olan z rveler yuvarlak dağlar ve tepeler yen dünyada görülmeyecek,
onların yer ne tepeler s vr , testere şekl n almış dağlar ve sıradağlar
meydana gelecek, kesk n vad ler görülecek, her şey s vr leşecek,
kesk nleşecek ve sert b r görünüm alacaktır.
Varlıkların, yaşadıkları çevrelere uymaları zorunlu olduğundan
daha önce söz etm şt k. Dünyaya gelecek varlıklar ancak ç nde
bulundukları çevren n maddeler nden bedenler n kuracakları ç n
yen dünyaya geçm ş olan nsanların ve hayvanların da nes ller
üred kçe kabalaşacakları, kaba olan çevreler ne uyacakları doğaldır.
Onların bu kaba çevreye uyumları sonucunda bedenler hızla
kabalaşacaktır. Geçen dünyadan yen dünyaya geçen hayvanların ve
nsanların bedenler nde görülecek bu kabalaşma hâl , lkel
çevreler ne a t ht yaçlarına bağlı olarak nes lden nesle artacak ve
uzun süre devam edecekt r. Örneğ n, nes ller lerled kçe büyük
cüssel hayvanlar ortaya çıkacak, bu hayvanlar vahş olacak,
adalarda toprak ve sonuç olarak b tk olmadığı ç n, geçen dünyanın
ot ve b tk y yen uysal hayvanlarına buralarda rastlanmayacaktır.
Tıpkı bunun g b bu yen dünyaya geçen lk nsanların da nes ller
lerled kçe beden şek llenmeler değ şecek, onlarda da b r kabalaşma
durumu başlayacaktır. Haş n ve sert doğayla, vahş hayvanlarla ve
b rb rler yle boğuşmak, çarpışmak durumunda kalan bu lk nsanların
hayat mücadeleler n n doğuracağı yen ht yaçlara uygun olarak
beden yapıları ve şek llenmeler esaslı değ ş mlere uğrayacaktır. Yan
nes ller lerled kçe, bu kaba çevreye uygun beden şek llenmeler
bütün karakter st kler yle görünecekt r. Artık geçm ş dünyada olduğu
g b , nce uzun nsan şek ller kalmayacak, buna karşılık nsanların
bedenler yayvanlaşacak, cüsseler büyüyecek, adaleler
kuvvetlenecek, göğüsler gen şleyecek, kolları uzayacak, ayaklarında
ş görme yeteneğ artacak, ayak parmakları da cabında el
parmakları g b çalışacağı ç n onlar da büyüyecek, kolları ve ayakları
kuvvetlenecek, kafatası da ona göre yen şek ller alacaktır.
Entelektüel hayattan çok duyusal çgüdülere h zmet etmek
durumunda kalan o günkü beyn n yükü, uygar b r nsanın z h nsel
faal yetler nden özgür olacağından, mükemmel b r beyne ve bu
beyn n korunmasına h zmet eden b r kafatasının oluşumuna gerek
kalmayacak ve bunun sonucunda da alınlar küçülecek, kafatasının
da küçülmes yle ger ye doğru çek k olacaktır. Buna karşılık yalnız et
yemek zorunluluğuyla ağız ve çeneler gel şecek, d şler s vr leşecek,
kesk nleşecek, kuvvetlenecek, ağızlar büyüyecek, kabalaşacak ve
öne doğru çıkık olacaktır. Ş ddetl hava tes rler ne karşı korunmak
ç n c lt yüzey ndek kıllar sıklaşacak ve büyüyecekt r.
Geç ş n ardından yen gelecek nes llerle başlayacak olan bu
kabalaşma hâl 300 yıl kadar devam edecekt r. Bu süre boyunca
dünyaya nsan hâl nde gelecek yen nes ller, güneş s stem n n başka
gezegenler nde hayvanlık ve nsan altı kademes hayatlarına a t
bütün gel ş m aşamalarını tamamlayarak artık b rer nsan beden n
kurmaya l yakat kazanan ve nsan hâl nde dünyaya gelme
ht yacında olan varlıklardan oluşacaktır. Yan bu kabalık devr nde,
geçen dünyadan geçm ş nsanların evlatları, d ğer gezegenler n
nsan altı aşamalarını henüz b t r p de bu dünyaya g rmekle lk
nsanlık kademes ne ayak basan varlıklar olacaktır. Zaten bu vahş
çevre de onlar ç n hazırlanmıştı. Geçen dünyadan bu yen dünyaya
geçm ş nsanların vaz feler nden b r de bu hayvanlıktan ve alt
kademelerden nsanlığa lk geçecek varlıkları doğurmak, onlara
analık, babalık yapmak olacaktır.
***
İnsanların bu kayalık adalarda geç recekler süre boyunca, henüz
nsan yaşamayan yen kıtalarda toprak var olacak, buralara günlerce,
aylarca muazzam yağmurlar yağacak ve bunun sonucunda da
kıtaların bazı yerler nde büyük gövdel uzun ağaçlardan oluşmuş
balta görmem ş vahş ormanlar meydana gelecekt r.
İşte kayalar üzer nde 300 yıl kadar sürecek olan nsanların
kabalaşma devr nden sonra, onlar bulundukları kayalık adalardan
kalkıp bu kıtalara g deb lme gücüne er şecekler ve onların
ormanlarından, b tk ler nden ve d ğer olanaklarından yararlanmaya
başlayacaklardır. Çünkü bundan önce onların, bulundukları yerlerden
ayrılab lmeler ne ne düşünceler , ne güçler , ne de ç nde
bulundukları olanak ve araçları z n vermeyecekt r. Fakat 300 yıllık b r
kabalaşma devr nden sonra gel ş me doğru lkel ve bas t
kıpırdanışlarla, çgüdüler nde meydana gelecek -y ne bas t olmakla
beraber- b raz daha ler ht yaçlar sonucunda, nsanlar yavaş yavaş
bu adaları terk ed p büyük kıtaların kend ler ne en yakın kısımlarına
geçmeye başlayacaklar ve böylece yen b r dünya kuruluşunun bütün
sonrak caplarını yer ne get rmek üzere bundan sonra çok uzun ve
ağır b r gel ş m temposuna g receklerd r.
Altmış b n yıl sürecek olan yen dünyanın bu nsanlık gel ş m
devres boyunca nsanlar, yen b r uygarlığa ulaşıncaya kadar taş,
dem r, tunç dev rler g b uzun dev rler geç recekler; lk çağ, orta çağ
g b b rtakım çağlar atlatacaklar; kısacası Mu dünyasından bu
dünyaya devred len nsanlarda olduğu g b , bunlarda da yavaş yavaş
çgüdüler sezg lere, sezg ler draklere geçerek drakler n gel ş m yle
yavaş yavaş toplumsal ve yüksek toplumsal planlara geç lecekt r.
Eğer bu sırada, geçen dünyanın son geç ş aşamasına kadar
kend ler n yet şt remed kler ç n sonrak dünyaya kalmış olanlar
arasında, gel ş mler nde büyük b r hız alıp çabucak vaz fe planına
hazırlanmış olanlar bulunursa onlar 5-10 bedenlenmeden sonra, yan
8-10 yüzyıl süres nde yukarıdan kend ler ne -l yakatler ne göre-
ver lecek vaz feler n yapab ld kler zaman (vaz fe planına geçeb lmek
ç n mutlaka b r vaz fey yer ne get rmek şarttır) dünyanın sonunu
beklemeden, geçen dünya devr m sırasında yüksek planlara g den
d ğer mutlu nsanların olduğu yerlere ulaşmak üzere dünyayı
tamamen terk ed p g deceklerd r. D ğer nsanlar se dünyanın altmış
b n yıl sonra gelecek yen devr m günler n beklemek ve o günlere
hazırlanmak üzere sayısız b reysel, toplumsal sınavlar, sıkıntılar,
mücadeleler, savaşlar, vuruşmalar, ölümler, c nayetler, hastalıklar,
tutsaklıklar, hap shaneler, z ndanlar, eng z syonlar, akıl hastaneler ,
hastaneler, ıstıraplar, sıkıntılar, yoksulluklar, açlıklar, ağır h zmetler
vb. kısacası dünya hayatının nsan tekâmülünü hazırlayan ve her
dünya devres tar h boyunca geç r len sayısız bütün gel ş m
malzemeler ç nde tekrar yaşamaya başlayacaklardır. Bu arada
b rb r ne zıt görünen nançlar, real teler, b lg ler, manlar, d nler,
mezhepler, ekoller ve kanaatler ç nde bazen otomat k, bazen yarı
drakl çabalarla boğuşarak, d d şerek hak kat d ye b r sürü real ten n
peş nde koşacaklar, b r sürü hayal kırıklığına, aldanmalara, hatalara
düşmelere ve başarısızlıklara uğrayacaklardır. Bu sırada hayatın
çet n mücadeleler yle de karşılaşacaklar, çalışacaklar, d d necekler
ve gel p geç c fakat kuvvetle çek c zevkler n aldatıcı çek mler
peş nde, asıl amaç ve hedefler n unutmamaya çabalayarak altmış
b n yıl sonra gelecek yen b r dünya devr m n n eş ğ ne çok ağır ve
zahmetl yürüyüşlerle ulaşacaklar ve ancak o zaman, artık bu
dünyayı tamamen bırakab lecek güce er şeceklerd r. Çünkü bu yavaş
gel ş m temposu ç nde nsanların çoğu artık madden n anlamını,
olanak sınırlarını, hang amaçlar ç n olduğunu, nsanlara ne
dereceye kadar ve hang yollardan faydalı olup h zmet edeb leceğ n
anlayacak ve öğreneceklerd r. Kısaca, dünya okulu, her gel ş m
devres sonunda, yet şt rd ğ mezunlarını yüksek kurumlara vermek
üzere, kapılarını onların arkasından kapayacak, g denler n boşalan
yerler ne de yet şt r lmek üzere, yen geleceklere kapılarını açacak ve
böylece dev rl olan sonsuz şlevler nden b r tanes n daha yapmış
olacaktır. Bu yalnız dünyanın değ l, bütün dünyaların, bütün
âlemler n ve evren n kader d r.
***
Burada şunu tekrar bel rtmek ster z k ne kadar gürültülü ve
korkunç görünürse görünsünler bu durumlardak , yan büyük dünya
devr mler n n görünüşler ndek korkunçluk hâl görünürded r. Burada
ne korkulacak, ne ürkülecek, ne kaçınılacak, ne de end şeye
kapılacak h çb r şey yoktur. Çünkü bu korkunç manzaralar ancak
dünya maddeler n n tab olduğu real telere a tt r. Ve onlarla beraber
dünyada kalacaktır. Öbür tarafa, yüksek planlara bunların b r
zerres n n zerres b le geçemeyecekt r. Ölüm se aslında h çb r ıstırap
ve acı vermeyen b r an meseles d r. Ölüme sebep olan olayların
manzaraları aslında öz varlığa a t şeyler değ ld r. Bedene ve dünyaya
a t durumlardır. Ölenler o an ç nde bunların heps n terk edecek ve
anılarını b le unutacaklardır. Bundan dolayı, volkan ağızlarının kızgın
ateşler , su kütleler n n azgın saldırışları, yer sallantılarının ş ddetl
hareketler , yıldırımların gürültüsü; buradan g tmes kararlaştırılanlar
ç n ancak b rer oyuncaktan baret kalan ölüm araçlarıdır. Çünkü
dünyada kopan bu kıyamet n nsanlardan tek alab leceğ şey, onların
zaten burada bırakmayı seve seve kabullend kler kaba bedenler
olacaktır. Buna da nsanlar çoktan razıdırlar. Çünkü nsanların belk o
anda b le sezmeye başlayacakları yüksek, mutlu âlemler n mutlu
atmosfer ne b r an önce kavuşab lmeler , bedenler n terk edecekler
ölüm san yes n n gel ş ne bağlıdır ve onlar drak edeb ld kler oranda,
bu san yen n b r an önce gelmes n bekleyeceklerd r. Bu, b r mutluluk,
sev nç ve kurtuluş anıdır. Bu, b nlerce yıllık ıstıraplı b r geçm ş olan
dünya okulunun, ağır koşullar altında geç r lm ş zahmetl öğren m
devreler n n tam ve başarıyla tamamlanması anıdır. Bu an, başarılı,
başarısız hayatların çeş tl korkuları, ıstırapları ve hatta azapları
ç nde b r sürü üm ts zl k ve düş kırıklıklarıyla dolu koşullarının artık
son bulduğu ve her şey n en mutlu, en hızlı ve rahat yollardan
yürüyerek aydınlık, berrak ve güçlü alanlara geçeceğ b r andır. Bu,
tam anlamıyla b r kurtuluş anıdır.
O kadar korkunç görünen bu karmaşada, o kadar dehşetl
manzaralar gösteren bu kıyamet gününde on b nlerce yıllık sıkıntı ve
güçlükle dolu z nc rl b r tutsaklık hayatı olan kaba h drojen
âlem nden parlak ve mutlu b r üst âleme geç lecekt r. Bu geç ş
sağlamak ç n de nsanların artık, b r tek nefes süres kadar kısa b r
zamanı beklemekten ve o tek nefes n ver l ş g b bas t, kolay ve
küçük b r uygulamayı geç rmekten başka bu dünyada yapacakları ş
kalmayacaktır. Burada asıl felaket ölemey p, daha doğrusu o anda
ölmek l yakat n kaybed p yaşamak ve bas tleşm ş b r dünyanın,
tekrar b nlerce yıl devam edecek bekç l ğ n yapmak hükmünü g ym ş
olan zavallı nsanların başına çökecekt r k bu da ne b r zulümdür, ne
de b r cezadır. Bu sadece onların, bütün b r dünya hayatı boyunca
sted kler , peş nden koştukları ve hatta tapındıkları madde arzu ve
tutkularının yüksek kader mekan zması hükümler karşısında
gerçekleşm ş sonucundan başka b r şey değ ld r.
Meydana gelecek olan bütün bu olayların büyük sıralama ve
düzenlere tab olduğunu, h çb r şey n keyfî ve rastgele meydana
gelmed ğ n tekrar tekrar söylem şt k. Bu sözler n anlamı şudur k
dünyada olup b tecek olayların heps ün teden gelen d rekt f ve
caplara göre ayarlanmış ve öyle olmuştur. Her şey, varlıkların b zzat
çalışarak kazandıkları l yakat dereceler ne göre, aslî capların d rekt f
altında ve aslî zamanın yardımıyla, kader mekan zmasının ölçüp
takd r ederek hükümlend rd ğ tarz ve şek llerde, vaz fe planının lg l
vaz fel ler tarafından yapılmaktadır. Bundan dolayı meydana gelecek
her şey büyük hesaplara, çok nce ve kapsamlı tekn k esaslara
dayanmaktadır.
***
Ş md , yeryüzünün batışına a t yukarıda verd ğ m z b lg lere destek
olan tekn k mekan zma hakkındak gerekl açıklamayı ver yoruz. Bu
açıklamaya g r şmezden önce b raz ger lere g derek daha önce
bel rtt ğ m z b l msel b r konuya tekrar döneceğ z.
Nebülözler dolduran m lyarlarca s stem n her b r , güneş den len
b r çek rdekle onun etrafında dönen gezegenlerden, yan o s stem n
madde parçalarından oluşmuştur. Böyle b r s stem ç nde, her
küren n kend ne özgü b r manyet k alanının var olduğunu daha önce
söylem şt k. Aynı şek lde, her b r bağlı olduğu madde parçasına a t
ayrı ayrı karakter taşıyan bu alanların, b r s stem ç nde b rb r yle çok
sıkı temasları olduğu hâlde asla b rb r ne karışmadığını ve bu
yüzden, b r küreye a t olan herhang b r madde parçasının, o küren n
manyet k alanını terk ed p d ğer b r küren n manyet k alanına
g remeyeceğ n ve eğer herhang b r zorlama karşısında böyle b r
durum gerçekleş rse, o c sm n g rd ğ yen manyet k alanın n tel ğ ne
uymasının ve bunun ç n de kend n tel ğ n zorak b r şek lde
değ şt rmes n n zorunlu olduğunu açıklamıştık. İşte böylece, b r
s stem ç ndek çeş tl küreler n çeş tl manyet k alanları, kend
aralarında o s stem n genel bünyes n n caplarına göre karşılıklı
olarak tes rleş r ve tam b r denge hâl nde olur.
S stem ç ndek çek rdeğ n ve onun etrafında dönen madde
parçalarının, yan küreler n; yörüngeler n n şek ller , uzunlukları,
kısalıkları, eksenler n n doğrultuları, gezegenler n kend eksenler
etrafındak dönüşler n n ve yörüngeler ndek yürüyüşler n n hızları; o
s stem n gel ş m sonucunda meydana gelecek hareketler n
durumlarıyla ve aralarındak denge hâller yle bell olur k bu
hareketler de parçalar arasında ve üst tes rler n denet mler altında
gerçekleşen karşılıklı tes rleşmelerle mümkün olur. Bütün bunlar -
ded ğ m z g b - s stemler n gel ş m ve tekâmül dereceler ne bağlıdır
ve bu derecelere göre değ ş mlere uğrarlar. Yan b r s stem n madde
parçaları arasındak tes rleşmeler n, şu ya da bu tarzdak hareketler
meydana get recek şek llerde oluşu, o s stem n tekâmülüyle lg l
hâllere göre değ ş r.
Kısaca, b r çek rdek etrafında dönen çeş tl madde parçaları vardır.
Bu madde parçalarının her b r n n b rer manyet k alanı vardır. O
çek rdeğ n ve etrafında dönen parçaların gel ş m dereceler ne göre,
bu manyet k alanlar arasındak karşılıklı tes rleşmeler n durumları da
değ ş r. İşte bu tes rleşmeler sonucunda kurulan denge hâller n n
bütünü b r manyet k alanlar sentez meydana get r r k buna da güneş
s stem der z.
Demek k her s stem n, karmaşık b r manyet k alanlar sentez nden
baret olan durumu vardır ve bu ancak o s steme a tt r. Böyle olunca,
nebülözün ç ndek d ğer s stemler n manyet k alanlarıyla da onun
denge hâl nde bulunması cap eder ve bu manyet k alan denges
g tt kçe karmaşıklaşarak, gen şleyerek nebülözler arasına kadar
uzanır. Demek k b r nebülözün manyet k alan karmaşıkları arasında
da o oranda kapsamlı denge hâller vardır.
***
B r s stem dah l ndek herhang b r kürede meydana gelecek
değ ş kl kler, o küren n manyet k alanına yapılacak tes rlerle mümkün
olur. Yan b r kürede cap eden sonsuz değ şmeler, o küren n
manyet k alanına s stem n güneş nden ya da başka b r yerden
gelecek tes rlerle gerçekleş r k bu tes rler de vaz fe planının o
s stemde vaz felenm ş olan varlıkları tarafından doğrudan ya da
dolaylı olarak gönder l r.
Herhang b r küre üzer nde -dünya hakkında yukarıda yazdığımız
g b - büyük b r devr m çapında değ ş mler cap ed yorsa, o zaman
daha ağır ve kuvvetl tes rler n gönder lmes gereğ ortaya çıkar.
Öyleyse, gerçekleşeceğ anlaşılan büyük dünya devr m n n olaylarını
meydana get recek bu kuvvetl tes r n nereden geld ğ n ve şlev n
nasıl yaptığını açıklayalım.
Güneş S stem ’ne bu olay ç n ulaşacak lk kuvvetl tes r, bu
s stemden çok uzak mesafelerde bulunan başka b r s stem n,
Dünya’dan hemen hemen dört yüz defa daha büyük b r gezegen n n
manyet k alanından gelecekt r.
Dünya’dan büyük olmakla beraber, maddes dünyadak nden çok
bas t ve ağır olan bu gezegen n, Güneş S stem ’nden pek uzaklarda
bulunan kend güneş etrafında alışılmış olarak katett ğ b r yörünges
vardır. İşte o, bu yörünges n katederken, Dünya’nın tab olduğu
Güneş S stem tarafına rastlayan kısmında ondan ayrılıp, büyük b r
kav s ç zerek Güneş S stem ’ne doğru yürümeye başlamıştır. Bu
durum, bu yürüyüşle lg l d ğer b r sürü s stemde meydana gelecek
büyük ve küçük devr mlerle vaz fel b r plan tarafından -ün teden
gelen d rekt flere göre- gönder lmekte olan tes rlerle gerçekleşm şt r.
Böylece o gezegen büyük kav s üzer nde, Güneş S stem ’ne yakın
b r yerde kend s ne o yüksek vaz fe planı tarafından ç z len bell b r
noktaya kadar gelecek, ondan sonra yürüyüşünün doğrultusunu,
yan kav s n tekrar s stem ne doğru çev rerek ger ye dönecek ve asıl
s stem n n yörünges ne g r p alışılmış olan kend güneş etrafındak
dolaşımına devam edecekt r. Bu gezegen n, böyle alışılmış
yörünges nden ayrılıp, büyük b r yarım kav sle Güneş S stem ’n n
yakınlarına kadar yolculuğunu alışılmadık b r şek lde uzatması ve bu
sırada Güneş’e çarpmadan bell b r noktadan t baren tekrar ger ye
dönmes elbette rastlantısal b r olay değ l, ün teden gelen yüksek b r
cabın sonucudur.
Bu gezegen şu anda yörünges nden ayrılmış olup Güneş S stem
doğrultusunda yürümekte ve her an ona yaklaşmaktadır. Şu anda
görülmes henüz mümkün olmayan bu gezegen n 150-200 yıl sonra
Dünya’dan gözle görülmes mümkün olacaktır. Ş md , bu gezegen n
bu alışılmadık yolculuğunun sonuçları üzer nde duralım.
***
Söz ett ğ m z gezegen n bu yolculuğu, b rçok s stem lg lend ren
genel b r tekâmül sürec n n cabıdır. İlk önce, bu gezegen n b zzat
kend s Güneş S stem ’ne yaklaşıncaya kadar b rçok d ğer
s stemler n manyet k alanlarıyla karşılaşacak ve onlarla
çarpışacaktır. Her çarpışışında, kend bünyes üzer nde muazzam
sarsıntılar, denges zl kler ve allak bullak oluşlar ortaya çıkacak ve o
gezegen n dünyadak nden çok bas t ve lkel olan varlıkları ancak o
büyük sarsıntılar sayes nde gel ş m hızlarını arttırab leceklerd r. İk nc
olarak, bu gezegen Güneş S stem ’ne gel nceye kadar karşılaşacağı
d ğer b r sürü s stem n çeş tl derecelerde dengeler n n bozulmasına
sebep olacak, onların durumlarını da allak bullak edecek ve böylece
d ğer b rçok küren n gel ş m ne olanaklar hazırlayacaktır. Sonunda
ş md açıklayacağımız yoldan onun manyet k alanı Güneş
S stem m z’e tes r edecek ve bu s stem n en tekâmül etm ş küres
olan Dünyamız, bu tes r n en ş ddetl sonuçlarına uğrayacaktır.
Ş md , bu sonuçların ortaya çıkmasına sebep olan tes rler n şley ş
mekan zmalarının açıklamasına başlıyoruz.
***
Dünya, Güneş etrafındak yörünges üzer nde d k b r eksen
etrafında dönmez. Bu eksen, d k duruma göre 23° 27’ eğr b r
doğrultuda bulunur ve bu doğrultu etrafında dönerek günlük
devreler n tamamlar. Bu koşullar altında dönen Dünya’nın bell
yerler nde, örneğ n kutuplarında yerleşm ş devamlı buz bölgeler ve
kutuplar arasında kurulmuş b r ekvator kl m vardır. Dünya’nın bu
eğr l ğ doğrultusunda varsayılan eksen n alt ve üst uçları, güney ve
kuzey kutuplarını oluşturur. Yan bu kutupların bulunduğu noktalar
dünyanın, etrafında döndüğü eksen n n k ucuna karşılık gel r.
Dünya, eksen üzer nde dönerken yaptığı hareketler bu noktada
sıfırdır. Bu da daha önce söz ett ğ m z düal te lkes ne göre, dünya
parçalarının oluşturduğu zıt karakterdek manyet k alan değerler n n,
değer farklanmaları sonucunda meydana gelen sayısız denge
bozukluklarının, dünya bütünü ç nde kurdukları genel denge
durumunun b r sonucudur. Bugün, yüzyıllardan ber bu denge -az
çok bel rs z sapmalar kaydetm ş olmakla beraber- sab t b r durumda
bulunmaktadır. Bu durumun sonucunda da bugünkü coğraf kl mler,
mevs mler ve gece, gündüz durumları meydana gelm şt r.
Ş md , Güneş S stem ’ne yaklaşmakta olan gezegen tak p edel m.
Bu gezegen bugün, Güneş S stem ’nden henüz oldukça uzaktadır.
Bundan dolayı onun manyet k alanı henüz Güneş S stem ’n n
manyet k alanı le doğrudan temas hâl nde değ ld r. Fakat Dünya’dan
dört yüz defa büyük olan bu gezegen, yörünges nden ayrılıp Güneş
S stem ’ne doğru yürümeye başladığı andan t baren, onun dolaylı
olarak Güneş S stem üzer nde bazı tes rler meydana gelmeye
başlamıştır. Yan bu gezegen n şu anda temasta bulunduğu d ğer
s stemler n manyet k alanlarıyla l şk de olan Güneş S stem m z’ n
manyet k alanı bu yoldan, adı geçen gezegen n tes rler n almaktadır.
Ancak bu gezegen n henüz hem uzakta olması hem de tes r n n
aracılı yollardan gelmes yüzünden, Güneş S stem ’ndek sonuçları
bugün pek zayıftır.
Fakat bu gezegen Güneş’e sürekl olarak yaklaşmaktadır. B r an
gelecek k -yan bundan hemen hemen ell altmış yıl sonra- bu
gezegen n manyet k alanı, Güneş S stem ’n n manyet k alanı le
doğrudan temas hâl ne gelecekt r. Bu durum meydana gel nce,
gezegen n çok ağır ve yoğun manyet k alanı, Güneş’ n manyet k
alanı üzer ne kuvvetl b r baskı tes r yapacaktır. Tüm gezegenler yle
b r bütün olan Güneş S stem ’n n aldığı bu ağır tes r, s stem n
gezegenler üzer nde, daha doğrusu onların manyet k alanları
üzer nde çeş tl tepk ler meydana get recekt r.
M saf r gezegenden gelen tes r çok kaba ve ağırdır ded k. Bundan
dolayı, Güneş S stem ’n n en tekâmül etm ş küres olan Dünya’nın
nce ve karmaşık manyet k alanı le bu gezegen n kaba manyet k
alanı arasında büyük b r kaynaşmazlık var olduğundan, Güneş
S stem ’ne gezegenden gelen tes r n en ş ddetl sarsıcı sonuçları ve
tepk ler Dünya küres nde görülecekt r. Bu durumun sonucu olarak
gezegen n bu kaba manyet k alanının basıncı altında Dünya’nın,
bugün sab t olan eksen n n 23° 27’lık eğ l m , 13° daha artacak ve
Dünya’nın eksen , yörünges ne d k durumdan 36° derece eğr
olacaktır. Kutupların lk kayma hareket m saf r gezegen n Güneş
S stem ’ne gelecek lk doğrudan tes rler yle başlar.
Buradak basınç kavramını kaba anlamda ele almamalıdır. Yan
burada, dışarıdan gelen b r t l şle dünya çarpılıyor ya da eğ l yor g b
düşünmemel d r. Bunu açıklamak ç n lk önce kend eksen etrafında
dönen b r küren n hareketler n ele alalım. Bu küre, kutup ded ğ m z
k sab t noktayı b rb r ne b rleşt ren ve eksen den len b r düz hat
etrafında döner. Buradak kutup noktalarının oluşumu, küren n
bünyes ndek ve manyet k alanındak zıt değerler n, yan hareketler n
oluşturduğu denge toplamlarının sonucudur. Kutuplardak hareketler
sıfırdır. Buna karşılık, hareketler n en fazla olduğu yer, küre üzer nde
k kutbun arasındak mesafen n tam ortasından geçen ekvator
ded ğ m z küren n kuşak kısmıdır. İşte hareket n ekvatorda en
yüksek, kutuplarda en düşük hızları arasındak oran -söyled ğ m z
g b - küredek hareket dengeler toplamının sonucu ve görünümüdür.
Bundan dolayı, küre dah l nde herhang b r sebepten, bu dengelerde
bozulma ve değ şme meydana gel nce o zaman sıfır noktaları, d ğer
dey şle kutup noktaları yerler n değ şt reb l r. Yan esk yerler ne göre
kutuplar -denge değ şmes dereces n n ş ddet ne göre- küre üzer nde
az ya da çok olmak üzere öne, arkaya, sağa, sola doğru kayab l r. Ve
denge lkes gereğ nce, ekvator da derhal ona göre yer n değ şt r r,
yen kutuplara göre küre etrafındak uygun yer n alır. Bu durumun
meydana gelmes demek, küren n kend eksen etrafında dönerken,
esk dönüş doğrultusundan ayrılıp yen kutupların arasında oluşan
eksen etrafında, öncek ne göre değ ş k b r doğrultuda dönmeye
başlaması demekt r.
İşte Dünya’da olacak şey de bunun aynıdır. Dışarıdak
gezegenden gelerek Dünya’nın manyet k alanına, oradan da
bünyes ne geçen tes rler küren n ç hareketler üzer nde etk l olarak
onların lk denges n bozduktan sonra, bu denge değ ş mler ,
Dünya’da meydana gelmeye başlayan yen durumlar, yan yen
hareketler sonucunda -z nc rleme değer farklanması mekan zmasına
göre- dengen n tam kurulacağı sınıra kadar devam eder. Bunun
sonucu olarak Dünya’nın daha önce var olan, b l nen yer ndek kuzey
ve güney kutupları yerler nden oynar. Kutuplar -b raz önce
söyled ğ m z g b - küren n genel denges n n sonucu olduğundan,
bunların yer değ şt rmes yle küren n ekvatoru da derhal kutupların
yen durumlarına göre bulunması gereken yer n küre yüzey nde
almak üzere değ ş r. Demek k küren n oluşacak olan yen kutupları
arasındak eksen doğrultusu, esk eksen doğrultusuna göre
kutupların değ şen yerler n n ardından değ şmeye başlayacaktır.
Örneğ n, Dünya’nın kuzey kutbu, yavaş yavaş S b rya tarafında
güneye doğru kaymaya başlarken, güney kutbu da aynı ölçü
dah l nde ters taraftan Güney Amer ka’nın burnunun olduğu
doğrultuda kuzeye doğru kaymaya başlayacaktır. Bunun sonucu
olarak, ekvator da Dünya çevres nde bu k yen kutuptan aynı
uzaklıktak mesafede yer n alacaktır, yan onun da yer kutuplara
göre değ şecekt r. Bu durumda, Dünya da ma kutuplar arasındak
eksen etrafında döndüğünden ve bu eksen de öncek ne göre daha
eğr lm ş durumda olduğundan, Dünya’nın bu durumu öncek ne göre
b raz daha yatık durumda b r manzara göster r. Aslında Dünya küres
poz syonunu değ şt rmem şt r. Örneğ n, esk kutup noktasındak
Franz Josef Adası daha önce Dünya’nın yörünges ne göre ne kadar
eğ ml b r hat üzer nde bulunuyor d yse y ne aynı yerde bulunacaktır.
Fakat daha önce kutup noktası oradayken ş md orada değ l, o
adaya göre çok aşağılarda bulunacaktır. Aynı şek lde Ta myr
Yarımadası da Dünya’nın yörünges ne göre esk yer nden
kımıldamayacaktır. Ancak esk kuzey kutbu onun üst taraflarında
bulunurken, yen kuzey kutbu bu yarımadanın alt taraflarına necek
ve onun altında oluşacaktır. Bunun g b güney yarım kürede de
güney kutbu ona göre ayarlanmıştır. Örneğ n, güney kutbu daha
önce Alexander Adasının çok altında bulunurken, bu ada dünya
yörünges ne göre yer n değ şt rmem ş olduğu hâlde, güney kutbu
onun hemen üst tarafına kayacaktır.
İşte, Dünya’nın yen kutuplarına göre meydana gelen yen
eksen n n doğrultusu, esk eksen ne göre, esk ekvatoruna b raz
daha yatık duruma gelecekt r ve yen ekvator da ona göre değ şerek
yen oluşan eksene d k b r yüzey üzer ne çıkacaktır.
Öyleyse gezegenden gelen tes rle, dünyanın hareket dengeler
toplamının bozulması sonucunda kuzey kutbu Rusya tarafında
güneye doğru kayacak, güney kutbu Güney Amer ka’nın burnu
doğrultusunda kuzeye doğru yükselecekt r. Doğal olarak bu duruma
göre Dünya’nın esk eksen ne göre, yen oluşan kuzey ve güney
kutupları arasındak eksen n n Dünya yörünges ne olan eğr l k
dereces , esk eksen n n eğr l k dereces ne oranla fazlalaşacak ve bu
fazlalık da 13°l k b r açı değer nde olacaktır. Bugünkü coğraf
konumlara göre bu noktaların yerler şunlardır: Yen kuzey kutbu,
bugünkü kuzey kutup da res yle yüzüncü mer dyen n b rleşt ğ nokta
üzer ne kayacaktır. Güney kutbu se Güney Amer ka’nın burnu
doğrultusunda yükselecek ve bugünkü güney kutup da res yle
seksen nc mer dyen n b rleşt ğ nokta üzer ne gelecekt r. Doğal
olarak o zaman, bütün mer dyenler n ve paraleller n ve bu arada
ekvatorun yerler değ şecek, bunlar da yen kutuplara göre Dünya
yüzey üzer ndek yerler n alacaklardır.
***
Esk eksen n doğrultusu, dünya yörünges ne d k durumundan
23°l k açıyla ayrılmıştı. Kutup değ şmes yüzünden bu eksene
eklenecek yen eğ m se 13° olduğuna göre, yen eksen n böylece
yavaş yavaş eğ lerek en son sınırını bulacağı eğ m dereces 23°
+13°=36° olacaktır. Dünya’nın kend etrafında dönüşü, da ma eksen
etrafında gerçekleşeceğ nden, eksen n değ şen bu eğ mler ne göre
Dünya’nın da kend etrafındak dönüş doğrultuları değ şecekt r.
Demek k Dünya’nın manyet k alanlarının bozulan dengeler cabı
olarak alacağı yen dönüş tarzlarına göre kutup noktaları oluşacak ve
eksenler de ona göre bell olacaktır. Bu kutup noktaları da -Dünya
kend etrafında dönerken hareketler n n sıfır olduğu- küre yüzey nde
b rb r n n ant potu21 olan, yan k yarıküren n b rb r ne tam karşı gelen
noktaları olacaktır k bunlar da yukarıda gösterd ğ m z noktalardır.
Fakat bu durum son aşamaya a tt r, gezegen n hemen güneş
s stem yle doğrudan lk temas ett ğ anda meydana gelmeyecekt r. İlk
zamanlarda kuzey ve güney kutupları bu noktalara doğru çok yavaş
olarak kaymaya başlayacaktır. Gezegen n bu şek lde ortaya çıkan lk
tes r 50 yıl sonra bel rs z olarak başlayacak, 50-100 yıl arasında çok
yavaş olarak devam edecek, pek az bel rl bazı kl m değ ş mler 50
yıl sonradan t baren başlayacaktır. Bununla b rl kte, bu durum henüz
y ne nsanları meşgul edecek derecede olmayacaktır.
***
Gezegen n lk tes r yle dünyanın lk denges bozulduktan sonrak
denge durumlarının değ şmes dünya parçalarının hareketler
arasında sürüp g decek olan z nc rleme değer farklanmalarıyla tam
dengen n kurulacağı ana kadar devam edecekt r.
Bu da şöyle olacaktır: İlk dengen n bozuluşundan sonra, esk
kutuplar ısınmaya başlayacak. Bunun sonucu olarak den zler
üzer nde bulunan esk kuzey kutbundak buzlar er yecek ve karalar
üzer nde kurulu bulunan esk güney kutbundak buzlar da aynı
şek lde oranın ısınması yüzünden er yecek. Kuzey kutbunun
buzlarının er mes yle oradak den zler n hacm küçülecek, güney
kutbundak karalar üzer nde bulunan buzların er mes yle de
muazzam su kütleler den ze dökülerek Güney Den z ndek suların
hacm tam ters ne artacak, böylece k kutup çevres nde bulunan
den zlerdek denges zl k sonucunda güneyden kuzeye doğru büyük
b r su akımı başlayacak ve bu durum dünyanın manyet k alanı
üzer nde yen fakat gelen gezegen n yaptığı tes rden daha kuvvetl
tes rler yapmaya başlayacak, dünyanın manyet k denge hatlarının
daha çok değ şmes ne sebep olacak ve bunlar da d ğer hareketlere
yol açacaktır. Böylece kutuplar yukarıda gösterd ğ m z noktalara artık
dıştan gelen b r tes rle değ l, bu tes r n ardından yeryüzünün
z nc rleme değer farklanması mekan zmasıyla gerçekleşecek denge
değ ş mler sonucundak tes rlerle yaklaşmaya başlayacaktır.
Demek k kutupların küre üzer nde yer değ şt rmes ne lk sebep
olan tes r m saf r gezegenden gelecek, ondan sonra bu ş
tamamlayacak olan tes r de yeryüzünün b zzat kend bünyes ndek
hareketler n, değer farklanması mekan zmasıyla devam edecekt r.
Böylece, denges bozulmuş olan dünyanın tam b r denge durumuna
gel nceye kadar geç receğ denge değ ş mler , yüzüncü yılı tak p
edecek yıllarda daha çok artarak kutup noktalarının yukarıda
ç zd ğ m z yerlere hızla yaklaşmasını sağlayacaktır.
***
Kutup noktalarının bu son duruma yaklaştığı sıralarda
dönenceler nde de şu değ ş mler olacaktır. Yengeç dönences
dünyanın güneşe karşı eksen n n yen durumuna göre yen
ekvatordan 36 enlem dereces kuzeyde, Oğlak dönences se y ne
aynı şek lde ekvatordan 36 enlem dereces güneyde bulunacaktır.
***
Yüzüncü yıldan t baren kl mler yavaş yavaş bu son rakamların
fade ett ğ hâllere bel rg n şek lde yaklaşacaklardır. Son duruma
gel nce dünyanın denges b rdenb re tamamıyla bozulacak ve
söyled ğ m z g b , dünya yarım da rel k b r dönüşle en kısa b r
zamanda tepes üstü gelecekt r. Yan kuzey kutbu güney kutbunun
yer ne gelecek ve güney kutbu da kuzey kutbunun yer ne çıkacaktır.
Fakat daha önce de söyled ğ m z g b bu değ ş mler n, küren n
çarpılması ya da tepe taklak olması şekl nde değ l, kutupların yer
değ şt rmes tarzında olacağını tekrar bel rt r z.
***
Yukarıda açıklanan mekan zma le dünya, yarım da rel k b r kav s
ç zerek tepes üstü gel nce, yen dünya eksen n n de dünyanın yen
kurulmuş denges nden meydana gelen dönüş durumuna göre yen
b r doğrultu alacağı doğaldır. İşte daha önce anlattığımız, dünyanın
son aşamasındak olaylar, yan dünyanın batış anları ve kıyamet, lk
önce kutupların yavaş yavaş kayarak şaret ett ğ m z son noktalara
geld kten sonra, oradan t baren b rdenb re başlayan ve b rkaç gün
devam eden, sonunda b rkaç saat ç nde tamamlanan kuzey
kutbunun güneye kayarak, güney kutbunun yer n alması ve buna
karşılık güney kutbunun da kuzey kutbunun yer ne çıkması, yan
dünyanın tepes üstü gelmes sırasındak büyük denge
bozukluklarına karşılık geleceklerd r.
Fakat dünyanın bu yarım da rel k dönüşünden sonra kutupların
altüst olması, yen dünyada bel rl b r değ ş m, hatta h çb r değ ş m
meydana get rmeyecekt r. Çünkü aslında kutuplar altüst olduktan
sonra ortada esk coğraf durumlara a t h çb r oluşum
kalmayacağından, yen kutupların kurulduğu noktaların esk
memleketlerle ve coğraf durumla kıyaslanması söz konusu
olmayacaktır. Bundan dolayı yen doğacak dünyanın da -eksen eğ m
ne olursa olsun- y ne bugünkü g b b r kuzey, b r de güney kutbu var
olacak ve geçm ş devreye a t olan kutupları se bütün coğraf
oluşumlarıyla b rl kte sonsuza kadar unutulan b r geçm şe
karışacaktır.
***
Şurasını asla unutmamak gerek r k bütün bu hareketler ve
sonuçları meydana get ren tes rler -da ma tekrarladığımız g b -
ün teden süzülerek gelen aslî d rekt flere göre, dünyanın ht yaç
duyduğu durumları sağlamak vaz fes yle yükümlü yüksek plandan
doğrudan ya da dolaylı olarak dünyanın manyet k alanına
nmekted rler. Bu tes rler n dozları ne b raz fazla, ne de b raz eks k
olmamak üzere tam değerler yle gönder l r ve böylece aslî caplar
yer ne get r l r.
Bundan dolayı, bütün bu hareketler plansız değ l, muazzam b r
tekâmül planının uygulaması amacına yönelt lerek bell ölçülere göre
meydana get r lmekted r. İşte bütün bunlar, tekâmül yolunda, evren n
muazzam uyumu ve düzen ç nde kurulmuş b lgel kle dolu
düzenlerd r. Bu karmakarışık günde, göründüğü g b b r felaket
yoktur. Burada olan şeyler b r taraftan dünyadak tekâmül devreler n
başarıyla b t rm ş, sırtlarını artık kend ler n tatm n etmeyen dünya
maddeler ne çev rm ş nsanların layık oldukları âlemlere geç şler n
sağlayacak, d ğer taraftan da kaba maddeden b r türlü kend ler n
kurtaramayan ve mutluluğun ancak o maddeye gömülmekle
kazanılacağını sanan hazırlıksız nsanların özlem duydukları kaba
maddelere dönme ht yacını yer ne get recekt r.
Kader mekan zması, nsanların tekâmülde esas tutulan
özgürlükler yle terc h ett kler , sted kler ve ht yaç duydukları
mekânlara kavuşmaları yolundak çabalara göre l yakat dereceler n
takd r eder ve ona göre caplarını yer ne get r r. Böylece, dünyanın
kapanış aşamasında herkes sted ğ n bulacak, ht yacının karşılığını
alacak, tekâmül merd ven n n l yakat basamaklarındak yer ne
ulaşacak ve böylece lerleyen lerleyecek, ger leyen se yer nde
kalacaktır.
Bundan dolayı, bütün bu korkunç ve dehşetl görünüşler ne
rağmen, dünyanın bu kapanış sahneler , hazırlanmış nsanlar ç n en
büyük kurtuluş anı, en sev nçl ve mutlu günün doğuşu, yüzyıllarca
beklenen büyük kurtarıcı şafağın söküşü olacaktır.
Burada gösterm ş oluyoruz k dünya, Mu devr n n kapanışından bu
yana b r gel ş m devres n daha b t rerek yüz b nlerce defa
tekrarlanan bu açılış ve kapanışlarına b r tanes n daha eklemek
üzered r. Yüksek lkeler karşısında dünya ç n takd r ed lm ş olan bu
durum, tekrar tekrar devam ed p g decek ve böylece dünya, her
defasında kend s n n b r devrel k bütün gel ş m olanaklarından
faydalanarak dünyaya özgü tekâmül hazırlıklarını b t rd kten sonra
l yakatler n kazandıkları ve ht yaç duydukları yüksek âlemlere,
nsanların kütleler hâl nde geçmek üzere dünyadan tamamıyla
kurtulab lmeler ne ve ayrılab lmeler ne zem n hazırlayacaktır.
***
Büyük dünya felaket nde ölerek dünyadan tamamıyla
kurtulduklarını söyled ğ m z nsanların, doğruca g decekler yer, yarı
süpt l ded ğ m z, dünyaya göre yüksek b r plandır k b z buna sevg
planı d yoruz.
Bu planda egemen olan real te sevg d r. Daha doğrusu oraya
geçecek olan nsanlar o planda sevg n n çeş tl uygulamasını görmek
ve bu sayede vaz fe planının yüksek caplarına tamamıyla uyum
sağlayab lecek duruma gelmek ç n orada b r süre yaşayacaklardır.
Öyleyse, yarı süpt l âlem ya da sevg planı, her şeyden önce b r ara
plandır. Yan bas t dünya real teler n n ağır yükler nden kurtulan
nsanların, çok süpt l b r vaz fe planına geç ş n rahat, tatlı ve mutlu
b r yürüyüşle sağlayan b r ara ortamdır.
Maddesel gel ş m n her aşamasının tamamlanmasından sonra b r
üst aşamaya geçeb lmek ç n b tk , hayvan, nsan, bütün varlıkların
böyle ara planlardan geçmes zorunludur. Çünkü bu planların
şlevler çok öneml d r. Örneğ n, herhang b r aşamada bulunan
varlık, b r hayvan varlığı, çok uzun süren hayvanlık aşamasını
hakkıyla tamamlayıp b r üst aşamadak beden , yan nsan beden n
kullanab lecek l yakate erd ğ zaman b rdenb re hayvanlık
aşamasından hemen nsanlığa atlayamaz. Çünkü her ne kadar o,
kend çapında, gereğ kadar gel şm ş olsa b le y ne o zamana kadar
kullandığı b r hayvan beden yle nsan beden n kullanmak arasında
çok öneml ve der n farklar vardır. İşte beden real teler arasında bell
geç ş kademeler n geç rd kten sonra o varlık, nsanlığın caplarına
tamamıyla uyab lecek ve nsan beden n gerçekten kullanmaya
alışacaktır. Öyleyse, onun böyle b r geç ş hazırlığını yapab lmes ne
olanak verecek b r planda yaşaması gerek r. İşte bu da onun yarı
süpt l âlem d r. Burada o varlık, nsanlığın caplarına kend s n
hazırlayıcı b rtakım durumlarla karşılaşır ve o durumlarda b r süre
geç ş uygulamasını yaptıktan sonra, en lkel aşamasından başlamak
üzere nsanlık âlem ne adımını atar. Fakat y ne hemen bağımsız b r
nsan varlığı hâl ne b rdenb re g remez. İlk önce nsan beyn n n
elemanlarını kurab lecek duruma gel r, uzun süre nsan beyn
hücreler nde yaşayarak nsan beden n yönetme uygulamalarını
gördükten sonra gereğ kadar, yan b r nsan beden n bağımsız
olarak kullanab lecek l yakate ulaştıktan sonra o beden kullanıp
sonrak tekâmüller n yapmak ç n b r nsan beden ne bağlantılar
kurarak dünyaya bağlanır, nsan hâl ndek b r bedenle bedenlen r ve
bundan sonra -daha önce söyled ğ m z g b - nsan beden yle bütün
tekâmül kademeler n dünyada tamamlar.
***
İnsanların, nsan üstü plana geçeb lmeler ç n atlatmaları gereken
yarı süpt l âlem; nsan altı âlem nden nsan kademes ne geç l rken
yaşanması cap eden ara planlarla kıyaslanamayacak kapsam ve
gen şl kted r. Ara planların, alt plandan üst plana varlıkları hazırlamak
ç n kend ler ne özgü araçları vardır. Bu araçlar ne onların terk
ett kler planların real teler ne, ne de b r üst planın real teler ne a tt r.
Bunlar ancak alt plandan üst plana geçecek varlıkların, bu k plan
arasında var olan farklar karşısında herhang b r sarsıntıya
uğramadan geçeb lmeler n , d ğer dey şle üst planın h ç alışılmamış
real teler ne alışab lmeler n , en kest rme yoldan sağlayan araçlardır
k bu araçlar b rer yönüyle, bırakılan planın real teler ne temas
ederken d ğer yönler yle de gelecek plana yakın bazı durumlar
göster rler. Fakat aslında onlar ne bırakılmış olan, ne de geç lmek
üzere olan planların kend real teler değ ld r, ancak ara plana özgü
b r hazırlık mekan zmasıdır.
***
İnsanların dünyadan sonra g recekler yarı süpt l âlem n, yan ara
planın hazırlayıcı aracı sevg d r. Buradak sevg h çb r zaman,
dünyada anlaşılan ve duyulan sevg n n kend s olmamakla beraber,
bunun y ne dünyadak ne yakın b r yönü vardır. Her ne kadar
dünyadak sevg , sevg planındak hak k sevg kavramından başka
se de y ne o sevg ye nsanları hazırlayıcı b r basamak olab lecek
değere ve n tel ğe sah pt r. Bundan dolayı sevg âlem ne, yan yarı
süpt le g rmek l yakat n kazanan b r nsan varlığı, dünyada geç rd ğ
bu hazırlığı sayes nde, dünyadak nden bambaşka ve onunla
kıyaslanamayacak b r gen şl k ve kapsam ç ndek bu büyük sevg
mekan zmasına katılacaktır. O varlığın bu planda yapacağı şey, bu
çok kapsamlı ve gen ş sevg n n türlü çeş tlemeler n kullanarak,
onların daha üst vaz fe planına hazırlayıcı olanaklarından
faydalanmak olacaktır. Demek k buradak sevg n n, dünya
nsanlarınca anlaşılamayan n tel ğ , ara plandak varlıkları vaz fe
planının yüksek real teler ne uyum sağlatan çok güçlü durumlar
göster r. Çünkü vaz fe planını tam anlamıyla kabullenmek ve ona
uyum sağlayab lmek pek kolay b r ş değ ld r. Buradak başarının da
oldukça çaba göster lmes n cap ett ren tekn k konuları vardır.
***
Sevg planındak çabalar, dünyadak kaba şlerde göster len
çabalardan bambaşkadır. Dünyadak çabalar sırasında nsanların
karşılarına da ma d k len zahmetler n, sıkıntıların, ıstırapların,
azapların, şkenceler n, hastalıkların, ölümler n h çb r s burada
yoktur. Buradak çaba, varlıkların drakler n n artışı oranında (bu da
sevg planında hızla gerçekleş r) daha çok zevkl ve mutluluk ver c
hazlarla dolu olur. Varlıklar bu yoldak faal yet , sevg faal yet n büyük
b r arzuyla özlerler ve ondan sonsuz mutluluk duyarlar. N tek m daha
dünyadayken nsanların öz varlıklarında bel ren bu büyük mutluluğun
sezg pırıltıları nsanları kend s ne çeker. Fakat nsanlar bütün
özlemler ne rağmen dünyadayken bu mutluluğu elde edemezler.
Bununla beraber nsanlar n tel ğ n b lmeden, ne olduğunu tar f
edemeden, sürekl olarak onun peş nde koşarlar ve bütün hayatları
boyunca onu sayıklar dururlar. İşte onlar özlem n duydukları,
yüzyıllarca peş nden koştukları, buna rağmen b r türlü
yakalayamadıkları, hatta n tel ğ n tay n edemed kler bu mutluluğun,
dünyayı terk ett kler andan t baren, sevg planında kucağına
atılacaklar, o zaman kend ler n tam anlamıyla tatm n edecekler, d ğer
dey şle dünyada h çb r zaman ulaşamadıkları tatm nkârlığın ne
demek olduğunu o zaman anlayacaklardır.
Bu planda egemen olan sevg n n lk lkel basamakları, sevg adıyla
dünyadan t baren başlamakta, yarı süpt l âlem n bütün hayatını şgal
ederek vaz fe planının eş ğ nde son bulmaktadır. Demek k bu büyük
ve kapsamlı sevg de vaz fe planına doğru son aşamasına ulaşacak
ve orada şlev n b t recekt r.
***
Sevg n n bu şlev , varlıkların vaz feye tam uyum sağlayab lmeler n
sağlaması bakımından çok gerekl ve öneml d r. Çünkü vaz feye
g reb lmen n büyük olanaklarını bu sevg şlev sağlar.
Vaz fe planı bambaşka yüksek b r plandır. Daha önce bu plan
hakkında gerekl b lg y verd ğ m z ç n onları burada tekrarlamıyoruz.
Ancak şu kadarını söyleyeceğ z k vaz fe planı, baştan başa b r
uyum, b r düzen, b r beraberl k, tam ve karışıksız b r ş b rl ğ ve eş
güdüm planıdır. Orada en küçük b r uyumsuzluk, en küçük b r
aykırılık ya da b r tersl k yoktur. Oraya g recek varlıkların mutlaka ve
kes n olarak bu ahenge uymuş durumda olmaları, hatta bu uyumdan
olmaları şarttır k bu da bu yolda geç r lecek olan b rçok hazırlık
aşamalarıyla mümkün olab l r. Zaten vaz feye hazırlık aşamalarının
en sert, en lkel, en zor ve ıstıraplı kademeler n , dünya hayatına a t
uzun devreler ç nde nsanlar geç rmekted rler. Bundan sonra bu
hazırlığın doğrudan doğruya vaz fe planına ulaştıran yarı süpt l
âlemdek , yan sevg planındak son kademeler se -b raz önce
söyled ğ m z g b - çok kolay, rahat ve mutlulukla dolu olarak sev le
sev le tamamlanacaktır. Böylece bu âlemdek yüksek sevg
mekan zmasıyla vaz fe planının uyumuna ve caplarına uyma gücü
kazanılacaktır. Öyleyse bu plandak yüksek sevg , büyük vaz fe
planına ulaşmanın tatlı ve esaslı b r aracıdır.
***
Yarı süpt l âlemde, sevg n n çeş tlemeler nde yaşanırken,
varlıkların karşılarına çıkacak, oranın kend s ne özgü nefsan yet de
vardır. Bu nefsan yet n n tel ğ nden b raz aşağıda söz edeceğ z.
Sevg planında, varlıkların büyük vaz fe planına hazırlanmalarına
engel olan bu nefsan yetler n b r an önce ortadan kaldırmaları ve
ondan kurtulmaları zorunludur. Bu da söyled ğ m z g b , dünyadak
kaba nefsan yetler n kaldırılması sırasında çek lmes zorunlu olan
zahmet ve sıkıntılardan uzak, tam ters ne varlıklar ç n çok zevkl b r
çalışma ve uğraş alanı olan sevg n n çeş tl uygulamalarıyla
sağlanacaktır. Ve bu tatlı uğraşlar sonunda bu engel de ortadan
kalkacak, varlıklar bel rs z b r akış ç nde büyük vaz fe planının lk
basamaklarına adımlarını atacaklardır. Bunun ç n de dünyada
olduğu g b büyük şoklara, kaba gürültülü geç şlere, ölümlere orada
gerek yoktur. Çünkü aslında dünyadan ayrıldıktan sonra varlıklar ç n
bu g b durumlar söz konusu olmayacaktır. Böylece sevg planını
tamamlayıp vaz fe planına geçen varlıklar, vaz fe planının lk
basamaklarına çıkacaklar ve orada hemen vaz feleneceklerd r.
***
Ş md , yarı süpt l âlemdek sevg mekan zmasının hazırlayıcı
durumu üzer nde duracağız.
İnsanların dünyayı bırakmaları demek, dünyaya a t olan kaba
h drojen b leş mler nden baret f z k bedenler n terk etmeler ve aslî
hâller ne, varlık hâller ne dönmeler demekt r. İnsan bedenler n
kullanan varlıklar -daha önce söyled ğ m z g b - nsan anlayışına
göre, madde b le denemeyecek kadar dünya maddes kavramından
ve real tes nden uzaklaşmış çok süpt l b r madde hâl d rler. Böyle b r
hâl nsanlar bakışında b r madde olamaz. Çünkü nsanların tanıdığı
ve kabul ett ğ anlamda, b r varlığın h çb r maddesel n tel ğ yoktur.
Bundan dolayı, daha önce varlıklara sadece tes rler karmaşığıdır
dem şt k. Böylece b r tes rler ya da enerj ler karmaşığı olan varlık
dünyayı, yan beden n terk ed nce, tamamıyla bedens z hâldeyken,
sevg planında b r tes r aracı olarak kullanmak üzere yarı süpt l b r
madde b leş m n yakalar ve ona bağlanır. O anda bu b leş m, onun
kaba dünyadak kaba beden yer ne geçer. Bu madde, dünya
maddeler yle vaz fe planının süpt l maddeler arasında yarı süpt l
hâlde bulunur. Fakat o, hem kaba tarafıyla dünyaya hem de nce
tarafıyla süpt l olan vaz fe planına yaklaşır. Bundan dolayı, buna yarı
süpt l madde ve bu maddelerden oluşan yere de yarı süpt l âlem
d yoruz.
Yarı süpt l âlem n varlıkları, kullandıkları bu maddeler n dünya
maddeler ne yaklaşan tarafından yararlanarak bunlarla, dünyadak
zaman ve mekân kavramlarına yakın real teler orada kurab l rler. Ve
kurdukları bu gerçek mgelerde de yaşayab l rler. Bu mekânları
kurab lmeler ne yardım eden maddeler n ncel k dereceler , dünyanın
pek duyarlı aletler ne çarpab lecek ayarda da olab l r.
Bu varlıklar henüz vaz fe planına g rmed kler ç n kend ler ne -
hatta otomat k olarak b le- h çb r vaz fe ver lmez. Bu yüzden onlar
h çb r varlığın tekâmülüne müdahale etmezler ve faal yetler ne
karışmazlar. Kend ler nde henüz böyle b r yetk yoktur.
Yarı süpt l âleme g rm ş b r varlık ç n asıl amaç vaz fe planına
ulaşmaktır. Oysa varlığın orada bağlandığı yarı süpt l madde, onun
vaz fe planına g rmes ne engel oluşturur. Çünkü vaz fe planındak
madde hâller süpt l maddelerd r ve o planda vaz fe göreb lmek ç n
varlıkların yarı süpt l b r tek madde b leş m ne bağlı kalmaktan
kurtulmaları gerek r.
İşte oradak varlıkların bu engel aşab lmeler ç n çok kuvvetl b r
araçları vardır k o da sevg d r.
Öyleyse ara plandak sevg , o planın yarı süpt l maddeler n , her
türlü ıstıraptan ve elemden arınmış tatlı ve mutlu mücadelelerle
yenmeye yarayan yüksek b r araçtır.
***
Vaz fe planına g rmek demek, b rtakım vaz fe yükümlülükler n
kabul etmek ve bu vaz feler n caplarını yer ne get rmek güç ve
olanaklarına sah p olmak demekt r. Bunun ç n de vaz fe planındak
varlığın, vaz felere uygun çeş tl maddeler kullanması gerek r. Oysa
henüz bu duruma gelmem ş b r varlık, dünyadan ayrılışının ardından
yakaladığı yarı süpt l b r madde b leş m n y ce ben mser ve ondan
ayrılamaz. Bu maddeden ayrılamayınca çeş tl süpt l maddeler
kullanma olanağını elde edemez ve bunun sonucunda da h çb r
vaz fey yapamaz. Çünkü o vaz fey yapab lmes ç n gerekl olan
çeş tl süpt l maddelerden ve ortamlardan yararlanması gerek r k
buna, onun b r türlü terk edemed ğ yarı süpt l maddes engel
olmaktadır. Bundan dolayı oradak varlıkların vaz fe planına
geçeb lmeler ç n, bu lk yakaladıkları, yan kend ler ne b r tür beden
g b kullandıkları yarı süpt l maddey b r an önce terk edeb lmeler
şarttır. Bunu yapab lmel d rler k ler de kend ler ne düşecek herhang
b r vaz fen n caplarını yer ne get reb lmek ç n, sted kler değ ş k
süpt l ya da yarı süpt l maddeler kullanab ls nler ve caplara göre
onları derhal değ şt reb ls nler.
İşte onların yarı süpt l âleme geçer geçmez yakaladıkları ve b r
türlü bırakamadıkları yarı süpt l maddeler n bırakab lmeler ne yardım
edecek en güçlü araçları sevg olacaktır. Sevg n n çeş tl
uygulamalarını yapa yapa bu varlıklar artık b r tek yarı süpt l
maddeye bağlanmak durumundan kurtulacaklar, o maddey
sted kler zaman terk edeb lecekler ve onun yer ne değ ş k maddeler
kullanab leceklerd r. Demek k yukarıda da b raz söz ett ğ m z g b ,
sevg planına geçen varlıkların lk yakaladıkları bu yarı süpt l madde,
oradak hazırlıkların tamamlanması sırasında varlıklar ç n yen lmes
gereken, onların b r tür nefsan yetler olur. Onlar bu maddey b r
tarafa bırakmakla nefsan yetler n yener ve o andan t baren de vaz fe
planının lk basamaklarına er ş rler. İşte buradak başarıyı sağlamaya
yardım eden araç, sevg n n türlü çeş tlemeler d r.
***
Bu planda, başlangıçtan t baren tam başarıya er ş nceye kadar
bell b r süren n geçmes gerekmekted r. Bu süren n devamı varlıklara
göre değ ş r. Bazıları ç n oldukça uzundur, bazıları ç n se kısa
süreb l r. Bu süren n dünya zamanıyla bel rlenmes güçtür. Çünkü bu
süre ç n ölçü olarak kullanılan zaman, dünya drak n n üstünde b r
zamandır. Bundan dolayı, dünya zamanından çok kapsamlıdır.
Örneğ n, orada geç r lecek en fazla sürey dünya zamanıyla 300 yıl
kabul edersek bu süre oranın drak zamanıyla 3000 yıl ya da daha
fazla olab l r. Bunda da kes nl k yoktur. Oranın zamanı dünyanınk yle
oranlanamaz. Çünkü bu değerler draklere göre da ma değ ş r.
Dünya üstündek şlerde, drak zamanı ve drak mekânı egemend r.
Ancak sevg planının varlıkları lk zamanlarında, yan yarı süpt l
maddeye henüz çok kuvvetl olarak bağlı oldukları zamanlarda o
madden n dünyaya yakın yönünü daha çok kullanacaklarından,
dünyaya yakın real telerde yaşayab l rler. Bunun g b , dünya dışında
tamamıyla drak mekânı egemenken, yarı süpt l maddeler kullanan
varlıklar, bu maddeler n dünyaya yakın yönler nden faydalanarak, az
çok dünya mekânına benzer mekânlar da kurab l rler. Ancak bu
varlıklar orada sevg uygulamalarını yapa yapa drakler n gereğ
kadar arttırıp yarı süpt l maddeye bağlanmaktan kend ler n
kurtardıkça, zaman ve mekânları da o oranda drakî zaman ve
mekânın kapsamlı karakterler n almaya başlar ve yarı süpt l madde
b leş m nden tamamıyla kurtuldukları anda da artık onlarda maddesel
real telere a t faal yetler kalmaz ve alacakları vaz felere göre cap
eden yerlerde sted kler maddeler kullanarak o maddeler n tab
oldukları her türlü zaman ve mekân real teler nden yararlanab l rler.
Çünkü yarı süpt l maddeden kurtulduktan sonra onların bell
maddelerle devamlı bağı kalmayacağı ç n, süpt l varlıklarıyla
sted kler maddeler kullanıp terk edeb lecek güce sah p olurlar.
Öyleyse sevg planındak b r varlığın, yarı süpt l maddes n
bırakab lmes ve vaz fe planına geçmes demek, onun h çb r
maddeye bağlı olarak kalmaması, öz varlık hâl nde, yan gel şm ş b r
enerj ler karmaşığı hâl nde kalması ve bu enerj yle sted ğ zaman,
sted ğ maddey kullanab lmes , kullandığı maddeler sayes nde de o
maddeler n bağlı olduğu âlemlere tes r ve müdahalelerde
bulunab lmes , oralarda b r sürü şler göreb lmes , vaz feler
yapab lmes demekt r k yarı süpt ldek b r varlık bu olanaklara ancak
tatlı, mutlu haz ve zevklerle dolu sevg n n çeş tl uygulamalarını
yaparak kavuşacaktır.
***
Ş md , yarı süpt l âlem tar f edel m. Yarı süpt l âlem, daha önce
açıkladığımız, madde âlem m z n çek rdeğ olan h drojen atomunun
en yüksek b leş mler ne a t enerj lerden oluşmuş b r âlemd r.
Bugünkü dünyamızın alışılmış real teler ç nde var olmayan bu
yüksek enerj ler, yarı süpt l âlem n en kaba atomlarını oluştururlar. B r
yanlışlığa meydan vermemek ç n burada şu uyarıda bulunmayı
gerekl görüyoruz. Daha önce söz ed len, henüz dünya bedenler
real tes nden kurtulamamış varlıkların ölümler yle doğumları arasında
alışılmış olarak geç recekler spatyom ded ğ m z hâlle, yarı süpt l
ortamı b rb r ne asla karıştırmamalıdır. Spatyom b r ortam, b r mekân
değ ld r. Orası sadece beden bağlarından bell b r amaçla geç c
olarak ayrılan nsanın kend öz varlığına dönmes ve bu sırada
çevres yle olan bütün lg ler n ve l şk ler n kesmes hâl d r. O bu
hâl yle y ne b r nsandır ve dünyadan çıkmamıştır. Ancak öyle b r
nsan k dışarısı le olan bütün lg ler n kesm ş, yalnız kend öz varlığı
le başbaşa kalmış durumdadır. O anda onun ç n herhang b r mekân
söz konusu değ ld r. Onun mekânı daha önce söz ett ğ m z varlığının
toplanmış olduğu drakî b r noktadan baret kalır. Oysa ş md söz
ett ğ m z yarı süpt l âlem, h drojen âlem üstü, ona göre çok süpt l ve
kapsamlı b r ortamdır ve b r mekândır. Burası ancak dünyadan kes n
olarak kurtulmuş varlıklara özgüdür. Bu ortam dünyanın en üstün ve
tekâmül etm ş h drojen b leş mler n n kend l ğ nden -da ma yüksek
vaz fel ler n denet mler altında- yaydıkları nce enerj
parçacıklarından oluşmuş b r madde hâl d r. Bu âleme geçen
varlıkların lk kullandıkları ve bağlandıkları araç -söyled ğ m z g b -
yarı süpt l maddelerden oluşmuş bell b r madde b leş m d r. Varlıklar,
bu b leş m hem kullanarak hem de onunla sevg yolunda mücadele
ederek yeterl l kler n , l yakatler n arttırırlar. İşte dünyadak ne benzer
yoğun maddeler olmadığı ç n, dünyada olduğu g b yorucu, bezd r c ,
zahmet ve güçlük ver c ağır yürüyen faal yetler bu planda yoktur.
Yarı süpt l maddeler n olanak gen şl ğ yüzünden, bu âlemdek
varlıkların gösterecekler en düşük çabayla; dünyada b rçok
güçlükler, zahmetler ve yorgunluklar çek lerek yıllarca süren
çalışmalar sonunda ancak elde ed leb len sonuçların b rçok katı
burada kısa b r anda alınab l r. Onun ç n bu planda dünyada olduğu
g b zahmet, yorgunluk, ıstırap, d d nme, mücadele g b kaba
durumlar yoktur. Burada bütün arzular, ufak b r rade darbes yle,
sadece b r stekle sank otomat k olarak, kend l ğ nden oluyormuş g b
gerçekleş ver r. Örneğ n varlık, el ndek yarı süpt l madden n zeng n
olanakları sayes nde mgelemes le kend ne b r mekân kurup orada
sted ğ g b yaşayab l r. Y ne kullandığı aynı madde le sted ğ
şek ller bas t b r mgeleme faal yet yle meydana get reb l r ve onları
kend s ç n nesnel değerler hâl ne sokab l r. Bütün bu uygulamalar
sırasında o varlık, nsanların yorgunluk ded kler şeyler n h çb r s n
duymaz.
Yarı süpt l madden n caplarından olarak o planda kaba beden
organlarıyla lg l hastalık, sağlık, yorgunluk, tembell k, güçsüzlük g b
bozukluklar, ağrılar, sancılar, aynı şek lde beden n yüksek
organlarına a t z h n yorgunlukları, budalalıklar, del rmeler, uyku ve
bayılma hâller , komalar, sıkıntılar, kaba tutkular vb. o âlem n
maddeler n n kadrosu ç ne g remez. Yarı süpt l âlemde böyle şeyler
yoktur. Aynı şek lde orada f z k anlamdak güzell k, ç rk nl k, gençl k,
ht yarlık g b dünyaya özgü real teler de yoktur. Özell kle dünya
maddeler n n tab olduğu en esaslı ve zorunlu ölüm real tes yarı
süpt l âlemde h çb r şek lde yoktur. Orada sadece kademeden
kademeye bel rs z ve çok tatlı drakl geç şler ve hâl değ şt rmeler
vardır. Oradak varlıkların eller ndek madde olanakları, onlara
dünyanın varamadığı mekân ve zaman drak n vermekted r. Bu
sayede onlar, sted kler mgeler b zzat kend ler kurab l rler ve
dağıtab l rler. Dünyadak g b sab t mgeler n tutsağı olarak kalmazlar.
Buradak hayat b r yönüyle de nsanların es rî d ye anladıkları hayata
aşağı yukarı benzer. Fakat bu hayatın esas bünyes nde egemen
olan unsur sevg d r.
***
Büyük d n k taplarında yarı süpt l âlem n sezg ler n nsanlara
vermek ç n cennet sembolü kullanılmıştır. Bu, güzel ve kuvvetl b r
semboldür. Yalnız -bütün sembollerde olduğu g b - burada da asla
şek llere takılıp kalmamak cap eder. Çünkü unutulmasın k her
devr n çeş tl nsan drakler ne h tap etmek ve bu yoldan b rtakım
sonuçlara ve amaçlara ulaşılmak ç n bu semboller konulmuştur. İşte
d n k taplarında adı geçen cennet sembolü burada söz ett ğ m z,
sevg real tes n n egemen olduğu bu yarı süpt l âlem fade eder.
Cennette, dünya zaman ve mekânına yakın b r zaman ve mekân
drak ne a t bazı mgelerden söz ed lm şt r. Buna göre cennete
g renler, dünyadak g b zahmet ve yorgunluk çekmeden sted kler
g b hareket edeb l rler, sted kler yerlere g deb l rler, sted kler şeyler
karşılarında derhal hazır olarak bulurlar. Bu durum, ş md tar f
ett ğ m z yarı süpt l ortamın olanaklarını fade etmekted r. Çünkü
ded ğ m z g b , yarı süpt l âlemde de varlıklar sted kler mekânı,
sted kler mgeler yorulmadan ve emek harcamadan derhal
yaratab l rler ve sted kler g b hareket edeb l rler. Onların stekler ve
düşünceler sank kend l ğ nden gerçekleş ver r. İşte cennet
sembolüyle anlatılmak sten len anlamlar da bunlardır.
Sevg planında var olan, nsanların anlayamayacağı derecede
kapsamlı ve yüksek sevg çeş tlemeler , cennet kavramında en
deney ms z nsanların b le, bas t anlamlarda da olsa, b r şeyler
sezeb lmes ne yardım ed c maddesel sevg semboller yle
açıklanmıştır. Cennet sembolünde yüksek makamlardan ve bu
makamlarda lah sezg lere kavuşulmasından söz ed lmekted r. Bu
fadeler, yarı süpt l âlem n varlıklarının -en yüksek sevg
karmaşıklarından geçt kten sonra- ler kademelerde varacakları
vaz fe planı ded ğ m z yüksek uyuma kavuşmanın anlamlarını taşır.
Oralarda lah hak katlerle, yan uyum ded ğ m z ün ten n ışıklarıyla
uyumlar, b rl kler, cennet sembolünde lah ışıklara kavuşmak
kavramıyla sembolleşt r lm şt r.
***
Sevg planındak hayat; varlıkların, yüksek süpt l vaz fe planlarına
ulaşab lmeler ne engel olan, bağlı oldukları yarı süpt l maddelerden
onların yavaş yavaş kurtulmalarını sağlar. Bu hedefe ulaşmak ç n
sevg , varlıkları gruplar hâl nde b rleşt r r. Gruplar arasında yavaş
yavaş tam b r uyum ve beraberl k kurulur. Böylece varlıklar, vaz fe
planının tam uzlaşma ve uyum caplarına çabucak hazırlanırlar. Artık
böyle, varlıkları grup grup b r araya toplayan, o gruplar arasında tam
b r uyum ve uzlaşma sağlayan sevg n n, dünyadak anlamından
elbette çok daha der n kapsamı olacaktır.
***
Sevg planı, sevg n n nsanlarca b l nmeyen gen ş kapsamı ç nde,
mutlulukla dolu çaba ve faal yetler gerekt ren ve daha yüksek
planlara varlıkları hazırlayan es rî b r âlemd r. En hayalî per
masallarında anlatılan madde ncel ğ bu âlem n yanında pek kaba
kalır. Kaldı k her gerekt ğ nde türlü olanakları varlıkların önüne seren
bu madde ncel ğ n n onlara verd ğ büyük haz ve zevklerden başka,
nsanlarca b l nmeyen b r sevg kapsamının varlıklara bağışladığı
mutluluk, dünyada h çb r şeyle kıyaslanamayacak kadar yüksek ve
der nd r. Çünkü dünyada da ma olduğu g b , mutluluk sayılan her
zevk n sonunda gelmes düşünüleb len end şeler n, orada varlıkların
karşısına çıkması söz konusu değ ld r. Tam ters ne, burada hak k b r
mutluluğu daha büyük b r mutluluk, varılmış b r huzuru daha anlamlı
ve kapsamlı b r huzur tak p eder.
Sevg planının lk kademeler nde başlayan ve az çok dünya
zamanına ve mekânına yakın tarafları bulunan hâller, varlıkların
hazırlıkları lerled kçe daha süpt lleş r ve dünyadak durumlara
yakınlıktan ayrılmaya başlar. Bu durum, varlıkların bağlı oldukları
yarı süpt l maddelerden g tt kçe kurtulmalarının b r fades d r. Yarı
süpt l madde le olan bağlantılar gevşed kçe, drakî zaman ve mekân
durumlarına g r l r ve yarı süpt l âlem n dünyaya benzer tarafları
ortadan kalkar. Grupların vaz fe planına yaklaşmaları artar ve vaz fe
planı caplarının zorunlulukları daha çok bel r r. Sevg le b rb r ne
bağlanan gruplarda sevg n n oraya özgü türlü görünümler bu
durumu destekler. Yarı süpt l madde b leş mler nden tamamıyla
kurtulan varlıklar büsbütün serbestleş rler ve çeş tl maddeler
kullanmak üzere sted kler g b maddeler değ şt rme olanaklarını
kazanırlar. Çünkü o zaman, bu şe engel olan yarı süpt l b r madde
b leş m ne bağlı kalma durumu ortadan kalkmış olur.
Böylece vaz fe planına doğru gruplar hâl nde hazırlanarak yürüyen
varlıklar beşer, altışar b reyl k gruplarıyla b rl kte, tam b r vaz fe
anlayışı ç nde ve drakî zaman ve mekân olanakları dah l nde lk
vaz feler n alırlar. Bu, onların vaz fe planına g rm ş olmaları demekt r.
Öyleyse, vaz fe planına geç ş dünyadan yarı süpt le geç ş g b
büyük gürültülerle, ş ddetl sarsıntılarla, ölümlerle b r arada olmayıp
gayet tatlı b r hazırlanışla, bel rs zce ve derece derece b r akış ç nde
meydana gelmekted r. Ondan sonra bu varlıklar, g tt kçe
gen şleyecek olan grupları ve bu grupların gen şlemes yle benzer
olan drakler n artması sayes nde, vaz fe planının lk kademeler nden
t baren lah cabı taşıyan ışık kon s n n z rves ne doğru g tt kçe
büyük b r olgunlaşma hızı le tırmanarak yükselmeye başlarlar.
***
Sevg planına geçecek olan nsanları bekleyen yüksek son budur.
Bundan dolayı, dünyadan yarı süpt l âleme bu geç ş yüzyıllar
boyunca öz varlıklarında yaşattıkları ve nsan hâl yle b r türlü drak ne
varamadan bel rs z sezg s peş nde koşup d d nd kler ve asla tatm n
olunamadıkları mutluluğun tatm nkârlığına varlıkları kavuşturacaktır.
Ve nsan varlığının değer ve gücü de bu geç şte varoluşunu ve Gücü
b lmes nded r.
20 Es r: Atomlar arasındak boşluğu ve bütün evren doldurduğu varsayılan, ağırlığı
olmayan, ısı ve ışığı leten cevher. Günümüzde teozofların “ether” ded kler , madden n
nsanın beş duyusu le algılayamadığı; katı, sıvı ve gaz haller ne oranla yoğunluğu daha az,
t treş msel hızı daha yüksek, daha süpt l ve daha akışkan hal ne verd kler addır. MTİAD
21 Ant pot: Yeryüzünde her noktanın dünyanın zıt tarafında ant pot d ye b l nen b r eş
noktası vardır. Örneğ n kuzey kutbu, güney kutbunun doğal ant podudur. MTİAD
Table of Contents
DÜNYA, UYUMSUZLUK, UYUM
MADDE İLE SEN, HER ŞEYLE HİÇ OLAN VE BU HER ŞEYİN
AHENGİNE UYABİLEN SEN, O AHENKTEN OLACAĞIN ANI
ÖZLE.

You might also like