You are on page 1of 66

Hz.

MUHAMMED
EVRENSEL BİLGİ ELCİSİ

BİLİM ARAŞTIRMA MERKEZİ


Hz. MUHAMMED
EVRENSEL BİLGİ ELCİSİ

BİLİM ARAŞTIRMA MERKEZİ


Yayınevi — İstanbul
Kitap No : 48 — Hz. MUHAMMED VE MİSYONU

«Ruhsal Piânlar'ın da evrimi sözkonusudur.


«Ruhsal Plânların da tatbik etmekte oldukları fiillerinde sonuçta
bir değişme meydana gelmektedir; fakat bu sizin anlayacağınız tarz­
da ve biçimde değildir.
«Bu tip Ruhsal Plânlar'da evrim olayı Kütle Evrimi'dir.
«Kütle Evriml'ni ise siz bilmezsiniz.
«Kütle Evriminde esas; bir ve aynı maksat İçin, tek ve yegâne
olan bir aksiyonun devamı gerekir
«Siz buna Vazife olarak bakabilirsiniz.
«Ferdiyet, belirli bir safhaya kadar devam eder.
«Ve varlığın en yüce amacı, bir ve yegâne olan Aksiyon Sahibi
Olabilmek'tir; bu ise bir Plân içerisinde «tamamlayıcı bir unsun ol­
makla mümkündür.
«Muhammed, Plânı'na çıktığı zaman oradaki yerini görmüştür.
«Plân, o'nun Râbbi'dir.
«O, boşaltıp gelmiş olduğu Plân Zarfı'na tekrar bürünmüş ve bun­
dan sonradır ki. Gerçek Hakikât'in, Verilenin Veritesine ulaşabilmiş
ve terfi edebilmiştir.
«Boşaltıp gelmiş olduğu Plân Zarfı'na tekrar bürünmüştür, dedik.
Bunun manâsı çok başkadır, sonra anlayabileceksiniz.»
Sadıklar Plânı -. K - 6 - - C -2 3 ... 3M2-1964

Birinci Baskı Nisan 1960


Dizgi - Baskı Işık Matbaası
Kapak Baskı fearış Matbaası
Cilt Yapımı Kardoşler Ciltevi
İÇİNDEKİLER

1. BÖLÜM

Hz. MUHAMMED VE YÜCE BİLGELİĞİ

2. BÖLÜM

Hz. MUHAMMED'E İLİŞKİN GÖRÜŞLER

a — Hz. Muhammed Hakkında. Laleh Bakhtiar'ın Görüşleri


b — Hz. Muhammed Hakkında, Maxime Rodinson'un Görüşleri
c — Hz. Muhammed Hakkında, Betty Kelen’in Görüşleri
d — Hz. Muhammed Hakkında, Bismarck'ın Görüşleri
e — Hz. Muhammed Hakkında, Michael Hart'ın Görüşleri
f — Hz. Muhammed Hakkında, Lamartine'in Görüşleri
g — H2. Muhammed Hakkında, Bernard Shaw‘un Görüşleri
h — Hz. Muhammed Hakkında, Lîndsay'in Görüşleri
k — Hz. Muhammed Hakkında, John Ferguson'un Görüşleri
I — Hz. Muhammed Hakkında, Tolstoy'un Görüşleri
m — Hz. Muhammed Hakkında, Atatürk'ün Görüşleri

3. BÖLÜM

Hz. MUHAMMED VE MEDYOMLUK MİSYONU


r;
a— Hz. Muhammed ve Vahiy Medyomluğu
b— Hz. Muhammed ve Durugörü Medyomluğu
c— Hz. Muhammed ve Duruişiti Medyomluğu
d— Hz. Muhammed ve Fizikî Medyomluğu
e— Hz. Muhammed ve Apor Medyomluğu
f— Hz. Muhammed ve Kevser Tesir Plânı
g— Hz. Muhammed ve Şifa Medyomluğu
h— Hz. Muhammed ve ESP Medyomlukları

4. BÖLÜM

Hz. MUHAMMED VE KUTLU SÖZLERİ

a — Hz. Muhammed'in, Kendisi Hakkındakl Hadisleri


b — Hz. Muhammed'in, Tek-insanlık Hadisleri
c — Hz. Muhammed'in, Bilim'e İlişkin Hadisleri
Hz. Muhammed Misyonu'nun Özelliği

Kademe - 3... Celse-36... 13.S.1965...

Bu siklusun sonunda varlıkların kendi şuur aydınlıkla­


rıyla hareket etmeleri gereklidir.
Hiç kimse bir diğer kimseden medet umamaz.
insanın çok uyanık bulunup kendini çok düzeltmesi ve
ağırlıklarından kurtulması şarttır.
En azından İsa'nın söyledikleri kadar olması lazım.
En çoğundan, Muhammed'in yaptıkları kadar olması
lazım.
Bunun altında değil.
Ve ancak bunları bile bile ve anlaya anlaya yapabilenler
siklusun sonunda özgür olacaklardır.
Bu siklus hazır bir siklustur.
Belirmiştir ve kesiti tamam olmuştur.
Kademe-3... Celse - 37... 10.6.1965...
İnsan en azından İsa'nın söyledikleri kadar ve en çoğun­
dan Muhammed’in yaptıkları kadar olmalıdır dedik sîzlere.
Burada İsa ve Muhammed birer realitenin sembolüdür.
İsa , insanlığa yüzde yüz vicdan tatbikatım gösteren bir
varhk’tır.
Muhammed , insanlığa yüzde yüz makûl vicdariın tatbi­
katını gösteren bir vazifeli1dir.
Celse- 19 ... 9.4.1966...
/san ın kendi plânından almış olduğu direktifler dahi­
linde, aynen onlara uyarak meydana gelirmiş olduğu hare­
ket ve göreviyle, Muhammed* in bilgiye dayanarak insan ira­
desine ve insan özgürlüğüne, geniş saha tanınarak talep edi­
len tatbikat arasında fark vardır.
İsa'nın Görcvi’nde fertlere, dünya varlıklarını idare eden
bir plânın tesirleri hakkında sadece isim söylenmiştir,
Muhammed* in Görevi’nde bu isim izah edilmiştir.
Bu noktayı iyi kavramaya bakınız.
— M u sa : Yalnızca kendisine söyleneni dikte etmiştir.
— İsa : Plânından almış olduğu direktifleri uygulamıştır.
— M u ha m m ed : Bilgiye dayalı irade ve özgürlükle de­
ney örneğini vermiştir.
Hz. Muhammed Misyonu
İlâhi Cağ veya beşeri ismiyle Altın Çağ, iki en son Peygamberin
misyonlarında temsil ettikleri asgari ve azami evrim sınırlarını İçer­
mektedir.
Altın Çağ asgari evrim sınırı: Hz. İsa Misyonu.
Altın Çağ azami evrim sınırı: Hz. Muhammed Misyonu.
İlâhi Çağ'da beşeri yaşam. Hz. İsa’nın yüce örneğini verdiği ve
esaslarını vazettiği sevgi ve dostluk üzre gelişecek ve kurulacaktır.
Sevgi ve dostluk düzeni, eğerçi bilgi'ye ve o'nun açık bilinç ve idrâ­
kine dayanmıyorsa yapaydır ve kalıcı değildir. Yüzyıllardır Açık Gök­
sel Bilgi'ye sahip olmayan beşeriyette çarpık ve anlamsız örneği gö­
rülmüştür ve görülmektedir.
İlâhi Çağ'da. beşerî evrim üst sınırı olan, kollektif bilinç ve id­
rak olgusu, ancak bu olguyu sağlayacak ortak bilgi ve bilgeliğin tüm
'beşeriyet tarafından hayata geçirilmesiyle oluşacaktır, ki bu ise an-
fcak ve ancak Hz. Muhammed’ln Misyonu’nun tüm yeryüzünde hakim
kılınmasıyla mümkün olacaktır.
Beşeriyet şu en önemli sorunla karşıkarşıyadır:
— Altın Çağ asgari evrim düzeyine varmak.
— Altın Çağ azami evrim düzeyine ulaşmak.
— Asgari evrim düzeyi Hz. İsa Misyonu'dur.
— Azcmi evrim düzeyi Hz. Muhammed Mlsyonu'dur.
— İlâhi Çağ’da, en azından, Hz. İsa'nın söyledikleri kadar olmak,
kesinlikle ve kesinlikle, yeryüzünü yenmek ve bu sırat köprüsünü geç­
mek için koşuldur.
— İlâhi Çağ'da en çoğundan, Hz. Muhammed’in yaptıkları kadar
yapmak, yani bilgi ve bilinç-idrâk üzre kendini bilgeleştirip, sonra çev­
re kişileri ve toplumu bilgeleştirmek için kötülüğe karşı savaşmak;
İlâhi Çağ'ın beşere vereceği en üst evrimsel düzeye ulaşmak ve
onun yüksek bilgellği’ni edinmek için koşuldur.
Hz. İsa'nın söyledikleri kadar olanlar, Hz. İsa'nın yeryüzünde ör­
neğini verdiği kadar Hz. İsa’ya benzeyeceklerdir.
Hz. Muhammed’in yaptıkları kadar yapanlar, Hz. Muhammed'in
yeryüzünde örneğini verdiği kadar Hz. Muhammed'e benzeyeceklerdir.
Hz. Muhammed, bu son devre için, Örnek ve Önder olmak üzere,
bir Yüce Misyon kurmuştur. Bu Yüce Misyon'un, son derece sade ve
belirgin bir esprisi ve formülasyonu vardır ki, işte onun mahiyeti tüm
İlâhi Çağ boyunca beşeriyetin klavuzu olacaktır.
Bu rehber tema şudur:
Hz. Muhammed, önce kendini ışıtmıştır.
Hz. Muhammed, sonra bir ışık düzen kurmuştur.
Konunun asıl ana temi budur. Buna göre. Altın Çağ boyunca,
tüm beşerler, önce kendilerini ideal birer ışık saçıcılar hâline getirip,
sonra toplumu ışıtmak ve ışık düzenler kurmak uğraşısı içine gire­
ceklerdir. İşte bu olguda, Hz. Muhammed'in ilk örneğini verdiği üst­
teki rehber ilke, sürekli klavuzdur.
ÖNSÖZ

Hz. Muhammed, dünya evrim okulunu bitirecek olan be­


şer varlıkları için, orijinal bir 'prototip* varlıktır. Dünya Rab-
bVnin, yeryüzü evriminin en ideal örneği olarak belirlediği
bir 'prototip evrim seviyesi' ve bu evrim seviyesinin 'ideal
varlığı' vardır. Bu evrim seviyesinin ve ideal varlığın yeryü­
zünde bir orijinal tezahürü ve örnek varlığı söz konusu idL
İşte bu vazife1yi, bedenli ismi ile, yeryüzünde, Hz. Muham­
med olarak yaşayan Yüce Ruh üstlendi, ve o, 'ideal yaşamı*
tüm insanlığa gösterdi. Artık tüm insanlık ve tek tek tüm
insanlar, bu ’yîicc örnek' benzeri olmak için uğraşacaklar ve
öylesine yaşayacaklardı. İşte Altın Çağ, tüm insanlığın, bu
'ideal Örnek’ benzeri olmak üzere bilgece yaşayacağı bir İlâ­
hi D on em ’dir. Hz. Muhammed, yü ce ahlâk kurallarına uyan
herkesin, kendisine benzeyebileceği bir Önder Varlık'tır.
O ’mm, yeryüzü yaşamının en büyük esprisi (tendi) bııdur.
Fakat bu benzemek olgusu, surette veya biçimde değil, siy-
rette, yani o*nun yüce ahlâk, tabiat ve bilgeliğine benzem ek
şeklinde bir özellik taşır, çağımızda ve Altın Çağ*da. Hz. M u­
hammed, «Kıyamet gününde, tüm mahşer halklarının efen­
disi ben olacağım.» hadisi ile, bu üstteki anlatılan gerçeği di­
le getirmiştir. Hz. Muhammed ile ifade ve tezahür olunan
'prototip evrim düzeyi*, aynı zamanda tüm Kâinat içerisinde­
ki 9aynı evrim serisi ' dünya beşerleri için de geçerlidir. Bu
yüzden kendisine 'Kainat'm Efendisi' denilmiştir, çim ki Yü­
ce Vazifesi ve onun sonuçlan, tüm Kâinat’a şâmildir. Yani
sözkonusu 'prototip evrim normu*, tüm Kâinat içinde geçer­
lidir ve bu Vazife, sayısız dünyalar üzerindeki beşer varlık
sistemleri için 'gezdirilmekte* ve bıı Vazife’nin Sahibi olan
Hz- Muhammed de, bu Vazife ile ilgili tüm faaliyetlerin yö ­
neticisi ve yönlendiricisi olduğu için, Kâinat9ın bu V a zifesi­
nin Efendisi olmaktadır. Ve Hz. Muhammed, Evrensel Yüce
bir Ruh9tur ki, o ’nun gerçek düzeyini ve fonksiyonunu anla­
mak, olanaksızdır. N e mutlu, yeryüzünde Hz. Muhammed
olarak yaşayan bu varlığın, yüce ahlâk ve bilgeliğine ulaşan­
lara...
-★
1. BÖLÜM

Hz. MUHAMMED VE YÜCE BİLGELİĞİ

«Birden o'nu gören, heybetinden ürkerdi, tanıyıp onunla görüşen


onu severdi, o'na gönül verirdi; o'nun eşidlnl, gözler, ne o'ndan önce
görmüştü, ne de o'ndan sonra görür.»
Hz. Ali
( 5 9 9 - 661 )

Hz. Muhammed, orta yahut ortadan biraz uzunca


boyluydu. Boynu uzundu, kemikleri iri ve kalındı;
omuzlarının arası genişti. Parmaklan ince ve uzundu.
Kolları uzun, ayakları iri idi. Bir keresinde Müdliç
oğullan ( ]) kabilesinden birkaç kişi, daha henüz kü­
çük yaşlarda olan Hz. Muhammed’in ayaklarım ve ayak
izlerini incelemişler, dedesi Abdulmuttalib'e, «Biz, onun
ayaklarına benzer bir ayak görmedik. Onun izleri, Hz.
İbrahim’in makamındakilerin aynıdır,» demişlerdi.
Ayaklarının altı çukurdu.
Göbeği kesik ve sünnetli doğmuştu. Sırtında Pey­
gamberlik Nişanı vardı. Yazın, çok sıcak günlerde, ba­
şının üzerinde bir bulut dolaşırdı.
Ne zayıftı ne şişmandı, cildi yumuşaktı. Sarındığı ör­
tüden kolunu çıkarıp, vücudu göründüğü zamanlar, gö­
renler gümüşle döküldüğünü zannederlerdi.Büyücek baş­
lı idi; alm yüksek çıkıntılı idi. Benzi, esmere çalar
pembe beyazdı. Gözleri siyahtı; içinde kahverengi pırıl­
tılar görülürdü. Gözlerinin akı bembeyazdı; yalnız, be­
yazında biraz kırmızılık vardı. Kirpikleri sıktı ve ince-
uzundu. Kaşları uzundu ve birbirine ne yakındı ne
uzaktı. İki kaşının arasında bir damar vardı ki, öfke­
lenince kabarırdı. Burnu kemerli idi. Dudakları kalındı.

7
Hz. MuhammecTin siması hâkim, edası şahane idi.
Simasının güzelliğiyle herkesten üstün idi. Yüz çizgileri
düzgün ve anlamlıydı. Sihirli gülüşü, güzel ve yüksek
sesi, tavır ve hareketlerinin göz alan zarifliği, sadeliği ve
samimiliği, kendisini tanıyanların hepsinin ve en taraf­
sızların bile dikkatini çekiyordu.
Hz. Muhammed, yaradılışta, çok yüksek huylu idi.
Kavrayışı çok çabuk idi. Hafızası kavrayışlı ve kuvvetli
idi. Muhakemesi çok açık, süratli ve kesindi. Hayal kuv­
veti canlı ve nüfuzlu idi.
Kendisini dinleyenler, onun hâkim varlığını, şahane
edasını, nüfuzlu gözlerini, zarif gülüşlerini, ruhunun her
duyguyu gösteren yüz çizgilerini hayranlıkla izlerlerdi.
Duygusu pek kuvvetli idi; hareketleri aşırı değil­
di. Bir yere giderken acele etmezdi, fakat yürüyüşü hız­
lıydı. Sanki bir yokuştan aşağı koşar gibi yürürdü ve
peşinden gidebilmek zordu. Bir tarafa dönerken sadece
başım çevirmez, bütün vücuduyla dönerdi.
Sözü apaçıktı, kesin fakat yumuşaktı; söylediğini
herkes anlardı. Anlaşılması için sözünü üç kez tekrar­
ladığı olurdu. O, Arab dilini, en güzel şekilde, en açık
ve en berrak bir telâffuzla, en özlü ve tesirli bir biçim­
de ve oldukça düzgün bir tarzda, tüm kelimelerin, vur­
guların hakkını vererek, cümlelerini kısa ve özlü bir
şekilde kurarak konuşuyordu. En sevmediği şey yalan­
dı ; en nefret ettiği huy, yalan söylemekti.
Kimseye kötü söz söylemezdi. Kızdığı zaman kıza­
rırdı. Ayaktaysa oturur, oturuyorsa dayanırdı ve böy-
lece hiddeti geçerdi. Bazı kereler sert davrandığı olur­
du, ama haşin değil, aksine tatlı huyluydu.
İnsanların en güzeli, en alımlısıydı; nurlu ve güleç
yüzlüydü. Gülüşü tatlıydı. Gülünce, dişleri inci gibi
parlardı. Kahkaha ile gülmez, tebessüm ederdi; gülüşü
çoğu kez bir gülümsemeden ibaretti. Şaka yapmayı se­
verdi. Ve şöyle söylerdi: «Ben de şaka ederim elbet ,
ederim amma şakamda bile doğru söylerim.»
Hüzünlü bir tabiatı vardı ve düşüncelerine daldığı
zamanlar da uzun uzun sessiz dururdu. Bununla bera­
ber, dinlenmek nedir bilmezdi, daima birşeyle meşgul
olurdu. Hiçbir zaman boş yere birşey söylemezdi. Her
türlü hatiplik özentilerinden uzaktı. Memnun olduğu
zaman, gözlerini aşağıya eğerdi. Vaktini, çok olan işleri
arasında titizce bölüştürmesini bilirdi.
İnsanlarla olan ilişkilerinde hep, büyük bir ince
görüşlülükle davranırdı. Ashabıyla konuşur, sohbet
ederdi. Zengin, fakir, köle ayırdetmez, herkesin hatırını
sorardı. En uzak mahallede veya en yoksul kısımda ol­
sun, hastalananların ziyaretine gider, cenazelerinde bu­
lunurdu. İyiliği severdi. Olağanüstü derecede cömert ve
eli açıktı; yanında para saklamazdı. Kendisine ait olan
mal ve paradan bir senelik ihtiyacım alır, geri kalanını
fakirlere dağıtırdı. Kendinden istenen her şeyi verirdi.
Çoğu zaman, yıl dolmadan erzağı biter ve borçlanırdı.
Elbisesini yamar, ayakkabısını tamir eder, erkekler ev­
lerinde ne iş görürse kendisi de o konularda ailesine
yardımcı olurdu, insanların en hayırlısı idi. Hiç kimse­
nin yüzüne sürekli bakmaz, yanmda çalışan hizmetçile­
rin bile yardımına koşardı. Ne kadar küçük olursa ol­
sun, verilen hediyeyi kabûl eder, daha sonra ilk fırsat­
ta karşılığım verirdi. Son derece mütevazi bir yaşamı
vardı. Yerine göre kuru ekmek, hurma veya bir parça
et ile kamını doyururdu. Buğday ya da arpa ekmeği,
helva veya bal bulsa onu tercih ederdi.
Mazeret beyan edenlerin mazeretlerini kabûl eder­
di. Tevazu sahibi idi. Bir gün yanına giren bir adam,
Hz. Muhammed'in heybetinden titremeye başladı. O
şahsa hitaben, «Kendine gel, ben padişah değilim. Ku-
reyş boyundan, kurumuş etle geçinen bir kadının oğlu­
yum ancak,» dedi. Evinde birşey lâzım olduğu zaman
hizmetçilerine söylemez, kalkıp kendisi alırdı. Bazı ka­
balıklara ses çıkarmaz, hoş görürdü. Fakirlen kesin
olarak hor görmez, zenginlere ise servetlerinden dolayı
iltifat etmezdi. Çölde ve cehalet ülkesinde annesiz ve
babasız bir yetim olarak, yokluk iğinde yetişmişti. Ko­
yun çobanlığı dahi yapmıştı. Allah, kendisine bütün gü­
zel ahlâkları ve meziyetleri vermiş, doğru yollan gös­
termiş, geçmişte kalan ve gelecekte olacak olanları, ah­
retteki kurtuluş ve mükâfat gerektiren şeyleri, dünya
yaşayışını düzenleyen tüm olguları kendisine öğret­
mişti.
Temizliği severdi; « Temizlik imandandır.» derdi.
Pislikten ve fena kokulardan asla hoşlanmazdı. Ashâ-
bına, camiye temiz olarak gelmelerini tembih ederdi.
«Bu dünyada dört şeyden hiç hoşlanmam; onlardan
Allah'a sığınırım: Korkaklık , cimrilik, tembellik ve pis­
lik,» derdi. Son derece sade ve temiz giyinirdi. Elbise­
leri çoğunlukla beyazdı. Uzunluk olarak, topuklarına
kadar inerdi, fakat yere değmezdi. Elbiseleri süslü de­
ğildi. Cuma namazlarında siyah bir cübbe giyerdi.
Kendisinin hizmetinde bulunmuş olan Enes der ki:
«On sene yanında hizmetinde bulundum. Bir kere olsun
kendilerinin, öf, aman dediğini duymadım. Of daima
bir fazilet örneği olmuştur.»
Küçükleri okşayıp sever, onları sevindirirdi. Hz.
Muhammed’in çocuklara karşı ayrı bir şefkati olduğu­
nu ve kendisini onlara daima sevdirdiğini çeşitli kaynak­
lardan biliyoruz. Belki de, Hz. Fatma hariç diğer tüm
kız ve erkek çocuklarının küçük yaşta öldüklerini gö­
ren bir insanın ateşli hasreti, bunun sebebiydi.
Yolda giderken çocuklara rastgelince, onlara selâm
verirdi. Çocukların oyunlarına katılırdı ve çocuklar arar
smda birçok dostları vardı. Habeşistan'dan gelen ve
oranın dilini konuşan çocuklarla şaka ederdi. Medine'­
deki bir evde, Hz. Muhammed'in her zaman şaka ettiği
küçük bir erkek çocuk vardı. Bir gün, çok kederli ol­
duğunu gördü ve nesi olduğunu sordu. Çok sevdiği bül­
bülünün öldüğünü söylemesi üzerine, kendisini teselli
etmek için elinden geleni yaptı.
Gönlü insanlık sevgisiyle dolu idi. En çok, şefkate
muhtaç olan yoksullara, öksüzlere ve çocuklara merha­
met ederdi. Bir gün bir çocuğu severken, onu gören bir
bedevi, «Siz küçükleri çok seviyorsunuz. Benim on to­
runum var, bir tanesini dahi kucağıma alıp sevmem,»
deyince, Hz. Muhammed ona, « Senin kalbinde merha­
m et yoksa ben ne yapayım! Merhamet etm eyen , mer­
hamet yüzü görmez ,» demişti.
O’nun sevgisi sınırsızdı. Hayvanlara karşı bile mer­
hametli olmayı öğretmiştir. O zamanlarda ve dünya­
nın o bölgesi için böylesi davranışlar oldukça dikkate
değer. Bir keresinde, Mekke'nin fethine giderken, ken­
disine tâbi olanlar, hep birlikte, yavrulu bir köpeğin
önünden geçiyorlarmış. Hz. Muhammed, sadece onu
ürkütmemeleri için emir vermekle kalmamış, üstelik,
emrin yerine getirilmesini sağlamak için orada birisini
bırakmış.
Hastalanmış bir hayvanın tedavisiyle meşgul olur­
du. Kapısında seslenen bir kediyi içeriye almıştı. Susuz
bir köpeğe, ayakkabısıyla kuyudan su çekip veren kim­
senin, günahı dahi olsa, cennete gideceğini müjdelemiş­
ti. Bir kediyi aç bırakan bir kadının bu yüzden azap gö­
receğini bildirmişti. Susuz bir ağacı sulayana sevap ya­
zılacağım söylemişti.
Hz. Muhammed, güzel ahlâkı tamamlamak için
gönderilmiştir. Bundan dolayı, O'nun öğrettiği her şey
fazilettir. İnsana gerçek değerini öğretti. İslâmiyet, in­
sanlar arasına kardeşlik, sevgi, saygı, adalet, iyilik,
doğruluk ve eşitlik getirdi.
Hz. Muhammed, insanların en halimi, en cesaretli­
si, en âdili ve en akıllısı idi.
Allah’ın haram kıldığı şeyler dışında, kendisine
karşı yapılan hareketlerden dolayı hiçbir zaman inti­
kam almaya kalkışmadı. Oturup kalktıkça daima Allah'ı

11
anardı. Bir meclise girince nerede boş yer varsa oraya
otururdu. Etrafındakilere daima aile soyarilurıyla hi­
tap ederdi. O çağlarda Araplar'da soyadı ve künye ile
çağırmak, geleneksel bir saygı işaretiydi. Lüzumundan
fazla söylemez, çirkin söz söyleyenlerden hoşhınmazdı.
öfkeden uzak dururdu. Birçok defalar, yalanları, ken­
disine kötülük edenleri cezalandırmak üzere izin iste­
dikleri halde, izin vermemiş, mazeretlerini anlatanların
mazeretlerini kabul etmişti. Hoşuna gitmeyen şeyleri
görmemezlikten gelirdi.
Büyük cesaret sahibi idi. Savaşlarda düşmandan
yılmaz, en tehlikeli yerlere atılırdı. Uhud Savaşı'na
hazırlanıldığı bir sırada, Hz. Muhammed'in bazı karar­
larını değiştirmesini isteyenlere karşı, yüce ahlâkım şu
sözlerle ifade etti: «Bir peygamber , zırhını giydikten
sonra onu çıkarmaz. Ben ne emredersem onu yapın.»
Hz. Muhammed, öğütlediği ahlâk kurallarım önce
kendi kişiliğinde uygular ve tüm müslümanlara canlı
bir örnek olurdu. Fikirleri ve öğütleri yalnız müslü-
manlar için değil, bütün insanlık için üstün ve sarsıl­
maz bir öğreti teşkil edecek kudret ve değerdedir.
Bütün bunlar, Hz. Muhammed'in kişiliği hakkında
belirli bir anlayışa varmak için toplu bir bilgi verebilir.
Ve O'nun kamu işlerindeki tutumundan, sosyal yaşa­
mından çıkardığımız sonuçlarla az da olsa bir bilgi sa­
hibi olabiliriz.
İnsanların saygı ve güvenini, faaliyetinin dini ana
temelleri, cesaret, taraf tutmama, kesin kararlılık, sert­
liğe varan, fakat gönül yüceliğinden gelen hoşgörüsü,
olağanüstü yardım severlik, tevazu ve mütevazilik gibi
özelliklerinden ötürü kazanmıştı. Bu özelliklerinin ya­
naşıra, davranışlarındaki sevimlilik Hz. Muhammed'e,
onların sevgisini kazandırıyor ve bağlılıklarını sağlı­
yordu.

12
2. BÖLÜM

Hz. MUHAMMED'E İLİŞKİN GÖRÜŞLER

Fransa’da yayınlanan Le Point dergisi, Hz. Muhammedi «Yılın


İnsanı» İlân etti. Ve 1980 yılının «Hz. Muhammed yılı» olacağını bil­
dirdi.
Her yıl, son bir yıl içinde dünyayı en çok etkileyen Kişiyi, yılın
insanı seçen Le Point dergisi, bu seçimin nedeni olarak, Hz. Muham-
med'in 571 - 632 yılları arasında yaşamasına rağmen dünyadaki etkin­
liğini her geçen gün büyüyerek sürdürdüğünü gösterdi. Milyonlarca
kişi, ofnun izinden gidiyor, yüz milyonlarca kişi ise, o'nun İstedikle­
rini yapıyor.
Paris- ■■ 26 - Aralık -1979
{— Gazeteler — )

a — Hz. Muhammed Hakkında, Laieh Bakhtiar'ın


Görüşleri

«Varlığın Birliği'ni tanımak, karşıt veçheleri olan


'aşkın hâl' [transcendence] ile 'doğal oluşum [imma-
nence] 'bir olması'm gerçekleştirmek için , spiritiiel bir
metoda ihtiyaç vardır. Sufizm metodu, İslâmiyet'in
ikinci şehadeti olan , 'Hz. Muhammed, Allah'ın Resûlü'-
dür} ifadesinden kaynaklanır. Hz. Muhammed, karşıtla­
rın benlik içerisinde 'bîr' edilebilmesi için beşerlerin
uyması gereken Spiritüel örneği oluşturur. Hz. Muham­
med , Evren'in her yanında gözler önüne serilen o Ev­
rensel Formlar’m ve Anlamlarım bir araya gelme orta­
mını temsil eder.
«İslâmiyet'in Kurucusu olarak , Hz. Muhammedin
Misyonu, kendisinden önce gelen öteki Peygam berlerin
misyonlarının devamıdır. Her dinî tradisyonun kuru­
cusunun , İlâhi  lem in , [yani] Evrensel Lagos'un bir

13
veçhesi olduğu söylenir . Hz. Muhammed, şimdiki Sik-
lus’un Son Peygamberi olmasına ve bundan dolayı da
'Peygamberlik Mührü' olarak bilinmesine rağmen , as­
lında, İlk Peygamberdi. Burada, Hz. Muhammenin şu
Hadisi’ne değinmek gerekir:
«'Hz. Adem suyla çamur arasındayken ben yine
Nebi idim.'
«Aslında, Son Peygamber [olan] Hz. Muhammene
dair İlâhi Fikir, aynen bir düşüncenin , gerçekleştiril­
mesinden önce tamamlanması gibi, gerçekten vücut bu­
lacak olan tik [Peygamber] Hz. Adem'den önce gelmiş­
tir,
«Hz. Muhammed, [beşerî] form içerisinde, beşeri­
yetin tüm imkânlarını tezahür ettirmiş bir Şahsiyet'tir.
Evlenip çocuk sahibi olarak, Beşeri Tabiatinı ifade et­
miştir. Vahyi, ümmî [okuma yazma bilmeden] ya da
bakir bir halde almak suretiyle , İlâhî TabiaVın vasıtası
olduğunu [göstermiştir]. Hz. Muhammed , kendisinin
bu veçhesine değinerek , demiştir ki:
«'Ben, m olmaksızın Ahmed'im; ben, a olmaksızın
Arab'ım; beni gören, Hakikati görmüş olur.'
[Bu Hadis'in açıklaması şöyledir: ' Ahmed-m* =
’Ahad,9 yani Arapça 'Birlik ' anlamına gelir; 'Arab-af =
'Rab ' anlamına gelir.]
«Hz. Muhammed, gerçekliğin içsel, ebedi veçhesini,
efrssai, fenomenal veçhesi ile birleştiren 'Evrensel Proto­
tiptir. Evrensel Prototip, tüm ferdiyetleri ihata eder ve
tüm karşıtlan , BenliğVnin sonsuz ve evrensel tabiatında
birleştirir (2). Tüm /Zafri Vasıflar, [Evrensel Prototipte]
birleşmiştirler ve gözler önüne serilmektedirler...
«İbni Arabi şöyle der: 'Görme gücünün vasıtası
olan Gözbebeği ile Göz'ün ilişkisi ne iso, Evrensel Pro­
totip ile Tann arasında [sözkonusu] olan ilişki [dere-

14
cesi] de aynıdır. Tanrı, Evrensel Prototip vasıtasıyla,
tüm İlâhi Veçheler içerisindeki Benliğin bilincine varır.
Evrensel Prototip, Mutlak'ın, Kendi Eserlerini görmek
[için kullandığı] Alenim Gözü'dür.'» (3)
b — Hz. Muhammed Hakkında, Maxime Rodinson'un
Görüşleri

«Genel olarak , Hz. Muhammed, makûl, ihtiyatlı ve


dengeli bir İnsan izlenimini veriyordu. Tüm yaşamı bo­
yunca, bir karar vermeden önce düşündüğünü, toplum­
sal ve özel işlerini ehliyetli bir şekilde yürüttüğünü, ne
vakit uygun zamanı beklemesi ve ne vakit geri çekilme­
si gerektiğini bilen bir Kişi olarak hareket ettiğini,
programlarının başarıya ulaşmasını sağlamak için ge­
rekli olan eyleme girişmeye muktedir olduğunu görü­
yoruz. Fizik cesareti , yaşamı süresince girdiği çeşitli
savaşlarda şerefli sonuçlar almasını sağlayacak kadar
büyüktü. Harikulade yetenekli bir diplomattı ve açık
seçik, mantığa ve aklı selime uygun bir şekilde muha­
kem e yürütmeye muktedirdi. Yine de, sinirli, ihtiraslı,
huzursuz, ateşli — imkânsız olan için yanıp tutuşan,
sabırsız bir özlem ile dolu— bir mizaca sahipti.
«Hz. Muhammed'e, otuzbeş yaşlarındayken, 'el -
Emin' adı verilmişti. Bu, güvenilebilir olan, 'Emin in­
san1 anlamına geliyordu. Zengindi ya da en azından hâli
vakti yerindeydi, kendisini seven kişiler ile çevriliydi,
herkes tarafından sayılıyordu ve kendi küçük çevresi
dahilinde kendini kabul ettirmişti. Bu şekilde, sakin ve
mutlu bir halde yaşamını sürdürebilirdi. Her şey, bunu
sağlayacak biçimdeydi.
«N e var ki, günbegün süren bu yeknesak yaşam
kendisini tatmin etmiyordu. İçten içe kaynayan bir hu­
zursuzluğu vardı. Baha fazla bir şeyler istiyordu. Mut­
luluk, getirdiği kısıtlılıklar, sakin ya da hevesli bir şe-

15
kilde kabul edilmesi, eşyanın durumuna kendini teslim
etmesi ile , [Hz. Muhammed gibi, maddî yaşamda] ne
iseler ve neye sahipseler , ftep onların da ötesini arayan
ve araştırıcı ruhları, daima, edilmesi gereken bir
sonraki aşamayı hedef edinen Varlıklar için uygun de­
ğildir.... Hz. Muhammenin bu sonsuz arzu etme kapasi­
tesi , ancak, olağanüstü ve hatta denilebilir ki, 'beşer -
üstü’ öir seviyedeki bir başarı ile karşılanabilirdi.» ( 4)
c — Hz. Muhammed Hakkında, Betty Kelen'in
Görüşleri

Muhammed'in gençliğindeki görünüşü hakkın­


da bazı bilgiler mevcuttur. Kendisi, orta boylu, tıknaz-
caydı. Sırtı dimdik, başz yuvarlaktı. Sanki hep yokuş
aşağı gidiyormuş gibi [hızlı ve] başı önde yürürdü. Te­
ni, güneşten yanmış bir ırka mensup bir kimse için aşı­
rı sayılacak derecede açık renkliydi. Saçı ve sakalı sim­
siyah ve son derece bakımlıydı; saçları dümdüz bir şe­
kilde omuzlarına düşerdi. Kaşları burnunun üzerinde
birleşirdi. Daima tertemiz olan giysilerinin üzerinde ti­
tizlikle dururdu.
« Dişleri... iyice aralıklıydı.... Dişlerini çok temiz tu­
tar ve bunun için de yanında misvak taşırdı. Daha son­
raki yıllarda, insanlara kirli dişlerle görünmeyi sevme­
diği farkedilmişti.
« Müslümanlar, Hz. Muhammed için bir İlâhi K ö­
ken iddiasında hiçbir zaman bulunmamış olmalarına
rağmen , belirtilmektedir ki, kaşlarının altında, birleş­
tikleri yerde bir beni ve kürek kemiklerinin ortasında
[rastlayan yerde de] bir başka [beni] vardı. Bu benler,
bazı mistikler , ermişler ve 'bodhisattvalar'da da [Dünya
öğretmenleri] görülmüştür....
« Çocukluğundaki bir köşeye çekilme adetinden
gençliğine kadar vazgeçmedi. Yaşamının bu yıllarında

16
söylediklerinin tek bir kelimesini dahi bilmiyoruz . Bil­
diğimiz bir şey varsa , o da, yalana ve hatta abartılmış
sözlere karşı muazzam bir nefret duymasıydı. O dere­
ceye kadar ki, panayırlarda şairleri dinlemeye taham­
mül edemezdi.
«Mekke'nin Centilmeni [diyebileceğimiz] Hz. Mu-
hammed’in [Peygamberlik öncesi yaşamını] özetlersek ,
kendisini, giyiminde , konuşmasında , işinde , defter tut­
mada düzeni seven bir insan olarak görürüz. Muhteme­
len de , kargaşayı otomatik olarak ortadan kaldıran,
kusursuz bir zihne sahipti....yy ( 5)
d — Hz. Muhammed Hakkında, Bismarck'ın Görüş­
leri
«Muhtelif devirlerde , beşeriyete yol göstermek için
Allah tarafından gönderildiği iddia edilen bütün kitap­
ları etraflı olarak inceledim ise de , hiçbirinde hikmetli
bir bahis görmedim. Bu kitaplar, de#iZ bir toplumun
veya bir ulusun, bir er halkının bile saadetini sağlamak­
tan uzaktırlar.
«Fakat Hz. Muhammed’in kitabı böyle değildir. Ben
Kur’an-ı Kerim ’i tetkik ettim. Her kelimesinde bir hik­
met buldum. Hz. Muhammed’in düşmanları, bu kitabı
Hz. Muhammed’in yazdığını söylüyorlarsa da en geliş­
miş dimağların dahi böyle bir eser vücuda getirmeleri­
ne imkân yoktur. Ey Hz. Muhammed , sana çağdaş ola­
madığımdan dolayı çok müteessirim, öğretm eni ve her­
kese duyurucusu olduğun bu kitap senin değildir. O,
Tanrısaldır. O’nun İlâhi bir kitap olduğunu inkâr et­
m ek , mevcut bilimlerin bâtıl olduğunu ileri sürmek ka­
dar gülünç olur. Bu sebeple beşeriyet senin gibi mümtaz
bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra bir daha
görm eyecektir. Ben , huzurunda kemâli hürmetle eğili­
yorum.» ( 6)

17
e — Hz. Muhammed Hakkında, Michael Hart'ın
Görüşleri
Amerikalı düşünür Michael Hart ( 7) tarafından ka­
leme alınan «Dünya Tarihini En Fazla Etkileyen 10 Ki­
şi» adlı kitapta Hz. Muhammed birinci sırada yer al­
maktadır. Michael Hart, kitabında yaptığı sıralamanın
« dünyanın en büyük insanları olmayıp , dünyanın en et­
kin kişileri» olduğuna özellikle dikkati çekmektedir.
Sıralamada peygamberlerin yerlerine ilişkin olarak
da «Bana göref Hz. Muhammed’in İslâmlığın kuruluşu­
na katkısı, Hz. İsa’nın Hıristiyanlığın kuruluşuna kat­
kısından daha büyüktürf» demiştir.
Michael Hart, Hz. Muhammed’in birinci sırada yer
alması hakkında ise şunları söylemiştir: «Müslümanlı­
ğın kurucusu ve yayıcısı, Arap kabilelerini bir askeri gü­
ce dönüştürerek , sınırları Atlantik’ten Hindistan’a ka-
dar uzanan bir İmparatorluk kurmayı başaran Hz. Mu­
hammed, bu Yüce Misyonu’ndan ötürü Birinci sıraya
yükseltilmiştir.»
t — Hz. Muhammed Hakkında, Lamartine’in Görüş­
leri

«Hz. Muhammed, imanı sayesinde bir itikadı yaşat­


mıştır. Bu itikad, 'Allah’ın Birliği'dir.Eğer amacın büyük­
lüğü, vasıtaların küçüklüğü ve sonücun azameti insan
dehasının üç ölçüsü ise, m odem tarihin büyük bir şah­
siyetini Hz. Muhammed’le, bir insan olarak karşılaştır­
maya kim cüret edebilir? O şahsiyetlerin en ünlüleri,
ancak orduları, kanunları ve imparatorlukları harekete
getirdiler. Birşey tesis ettilerse, ancak maddi kudret­
lerle tesis ettiler. Onlar da, çok defa, kendilerinden ön­
ce yıkıldı gitti.
«Halbuki Hz. Muhammed, ordular, hukuk sistem-

18
leri, imparatorluklar , kavimler, hanedanlar ve yerleşil­
miş kürenin üçte biri üzerindeki milyonlarca insanı ha­
rekete getirdi. Fakat Hz. Muhammed , sadece bununla
da kalmadı. Bundan başka, fikirleri, inançları ve ruhla­
rı harekete getirdi. Her harfi bir kanun haline gelen bir
kitap üzerine her ırktan ve her dilden kavimlere mâne­
vi bir milliyet tesis etti. Ve bu İslâm milliyetine , silin­
mez bir özellik olarak, put-ilâhlara nefretle tek-gayri
maddi olan Allah'ın aşkını benimsetti.
Allah’ın Elçisi , hâkim , hatip, kanun koyucu , salaşçı,
fikirler fatihi, 'Makûl Vicdan İnsanlığı’mn ue sur etsiz
bir ibâdetin dirilticisi, sayısız dünya imparatorlukları­
nın ve ’esas olarak’ da manevi imparatorluğun kurucu­
su, işte Hz. Muhammed, insan büyüklüğünün ölçüldüğü
bütün mikyaslarda hangi insan O'ndan daha büyük ol­
muştur.» ( 8)

g — Hz. Muhammed Hakkında, Bernard Shavı/’un


Görüşleri

«Hz. Muhammed gibi bir insan, modern dünyanın


diktatörlüğünü üzerine alacak olsa , dünyayı çok muh­
taç olduğu sulh ve saadete kavuşturacak şekilde sorun­
ları çözmeyi başarır.
«Ben şayanı hayret bir şahsiyet olan Hz. Muharru
med’i tetkik ettim. Benim düşünceme göre , onu,
'İnsanlığın Kurtarıcısı’ olarak tanımak lâzımdır. 20.
Yüzyılın bitmesinden evvel, bütün Britanya İmparator­
luğunun yenileşmiş Hz. Muhammed dinini kabul edece­
ğini sanıyorum.» ( 9)
h — Hz. Muhammed Hakkında, Lindsay'ln Görüşleri
«Allah'ın oğlu olmayacağını günden güne anlayan
biz Hıristiyanlar, Hz. Muhcmmed'in makulât ve ihtişam
dolu dinine daha fazla meylediyoruz.»

19
k — Hz. Muhammed Hakkında, John Ferguson’un
Görüşleri

«Yüce bir Peygamber Silsilesinin son ve en


yüksek noktada sonuçlandıncı Kişisi olan Hz. Muham -
med, ... tarihe biçim veren en Büyük [ Şahsiyetler'den]
biri, bir vizyon ve eylem İnsanidir.... Kendisi , iman et­
miş ve zahit bir K işiydi ve öğretisin d e, duanın ve oru­
cun önemini vurgulamıştı.» ( 10)

1-Hz.üıluhammed H a k k ın d a ,T ola to y1un. ü örü şl


Hz. Muhammed’in yoksulluk konusundaki duasını
çok beğenirdi: «Tanrım, hayatım yoksulluk içinde sür­
sün, yoksul öleyim.» ( 11)
m — Hz. Muhammed Hakkında, Atatürk'ün görüşleri
«Mazhan mübüvvet ve risalet olan fahri âlem efen­
dimiz, bu kütle-i Arap içinde Mekke'de dünyaya gelmiş
bir vücud-u mübarek idi...»

20
3. BÖLÜM

Hz. MUHAMMED VE MEDYOMLUK MİSYONU

«[Hz. Muhammed'in, vahyin inişi sırasındaki hâlinin] nedeni şu­


dur ki, vahiy, meleklere alt idrâklerin edinilmesi amacıyla fizik tabi-
attan ayrılma ve ruhun konuşması İle karşı karşıya kalmadır. BÖylece
[ruhsal] benliğin, [fizik] * benlikten ayrılmasından ve onun bölgesin­
den öteki bölgeye geçişinden dolayı bir ‘ağırlık hali’ ortaya çıkar....»
İbni Haldun
(1332 - 1406)

a — Hz. Muhammed ve Vahiy Medyomluğu

İslâm Peygamberi Hz. Muhammed, bir Yüce Med-


yom'dur.
Hz. Muhammed'in Medyomlugu'nun en büyük ve en
önemli tezahür şekli, Vahiy Mekanizması yolu ile Kuri-
an ayetlerini almasıdır. Vahiy Mekanizması, Göksel Ev­
rim Bilgilerinin « Cebrail Plânı» tarafından hu devre
beşeriyetine veriliş kanalıdır. Hz. Muhammed, işte,
Kurian Tebligatı'nm İndirilişi sırasında, bu kanalın
dünya üzerindeki Medyomluğu’nu yapmıştır.
Hz. Muhammed'in 'vahiy' Medyomluğu hakkında
elimizdeki en önemli bilgilerden biri de Kurian'daki
«[Ya] bir vahiy ile, veya bir perde arkasından, veya bir
elçi göndererek kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi
olmadıkça, Allah'ın hiçbir insanla konuşması vâki ol­
mamıştır...» (42/51) ayetine dayanılarak yapılan ’vahiy
türleri1 tasnifidir:
a — Hz. Peygamberim doğrudan doğruya kalbine
inen vahiy,
b — Hz. Peygamber, perde arkasından bir ses du­
yar gibi olur, ses işitilir, fakat ses sahibi görülmez,

21
c — 1Vahiy Meleği*, yani Cebrail, Hz. Peygamber'e
gelerek Tebligatı iletir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, her üç şık­
kın da, Vahiy Mekanizması içerisinde, Cebrail Plânı
vasıtasıyla gerçekleştiriliyor olmasıdır. Dolayısıyla,
1doğrudan doğruya kalbe inme 1 tarzındaki bir açıklama­
dan, bu 'iniş*te de Cebrail Plâm'nın vasıtalığının sözko-
nusu olduğunu anlamak gerekir. Nitekim, KurJanJda,
Kur’an için, aCibril, Allah'ın izniyle senin kalbin üzeri­
ne indirmiştir » (2/97) denilmektedir.
Tarihçi Ibni Haldun, Mukaddime’sinde, genel ola­
rak peygamberlerin ve özellikle de Hz. Muhammed'in
1vahiy' Medyomluğu hakkında önemli bilgiler vermek­
tedir:
«Peygamber^ ler], ilham halı içerisindeyken , boğaz­
larından çıkan bir sesle birlikte , çevrelerinin bilinci içe­
risinde olmaz[\&v] — görünüşe göre , sanki, kendinden
geçiyor , ya da bayılıyor gibidir [le r ]. Fakat, böyle bir
şey sözkonusu değildir; aslında, sadece , ’spiritüel ha­
b e rcic e karşılaşma [hâline] dalmı$[la.r]dır. Bu [hâl],
onlar tarafından idrâk edilebilir olan, fakat fizik duyu-
larca erişilmesi tamamiyle imkânsız olan 'o'nu kavra­
dıkları zaman oluşur. Ondan sonra , 'o / ya bir konuş­
ma 'vızıltısının* işitilmesi vasıtasıyla — ki bu durumda,
peygamber bunu anlar— fizik duyulara iner , ya da Tan­
rı'dan getirdiği [tebligat] ile [peygambere] hitap eden
bir şahıs biçimi, kendisini [peygambere] sunar. Ondan
sonra, o hâl [peygamberden] gider ve [peygamber] teb­
ligatı aklında tutar .
«Hz. Muhammed , vahiy hakkında kendisine danışıl­
dığı zaman, şöyle söylemiştir:
« ’Zaman zaman, bana, bir çıngırağın çalışı gibi ge­
lir; bu, bana en fazla ıstırap verenidir; sonra, benden
uzaklaşır ve söylemiş olduğunu aklımda tutmuşumdur.

22
Ve zaman zaman, melek, bana bir insan olarak görünür
ve bana hitap eder; sonra, söylediğini aklımda tutarım/
«Bu sırada, Hz. Muhammed’in boğazında öyle bir
ıstırap ve basınç oluşurdu ki, sözle ifade edilemez. Sa-
hâbelerden bir şahıs, şöyle demişti
«'Vahyin, o'nun üzerindeki etkisinde, büyük bir
ağırlık hâli vardı/
«Hz. Ayşe , şöyle demişti:
«'Vahiy, çok soğuk bir günde o'nun üzerine inerdi;
sonra, o’ndan uzaklaşırdı ; ve alnından ter boşanırdı/
«Kur*an'da da şöyle denilmektedir [73/5]:
«'Hakikat, biz sana ağır bir söz vahyediyoruz/
«V e vahyin inişinin öylesine aşırı bir etkisi vardı ki,
çoktanrıcılar, peygamberleri, cinler tarafından obsede
edilmekle suçlarlardı.... Fakat, sadece bu hâllerin dışsal
görünüşünden gözlemledikleriyledir ki, Hz. Muhammed
İ72 durumu onların gözünden saklanmıştır. 'Allah kimi
saptırırsa, artık onu yola getirecek kimse yoktur/
[Kur’an: 13/33]»
Hz. Muhammed’in 'vahiy' Medyomluğu sırasında
kendisinde tezahür eden ’medyomluk b e l i r t i l e r i saha­
beler tarafından da açıkça gözlemlenmiş ve aktarılmış­
tır. Nitekim, Ebu Hüreyre, «Hz. Peygamber’e vahiy gel­
diği zaman, bu vahiy hâli bize gizli kalmazdı.» demiş­
tir.
Tanıkların hepsi de Hz. Muhammed'in ’vahiy’ yü­
zünden pek çok eziyet ve zahmet çektiğinde mutabık­
tırlar. Sahabelerden Valâ bin Ümeyye, vahiy sırasında
Hz. Muhammed'in yüzünün kızarmış olduğunu ve uyu­
yan kimsenin sesli soluk alıp verişi gibi nefes alıp ver­
diğini görmüştür. Gene, vahiy inerken, Hz. Peygamberi
bir sıkıntı kapladığı, yüzünün rengi değişerek, kül gibi
olduğu da rivayet ediür.
Sahabelerden Osman bin Mazûn, Hz. Muhammed-

23
in bir vahiy sırasındaki hâlini tanımlarken, Hz. Pey­
gamberin, gözlerini göğe diktikten sonra, başını yavaş
yavaş sağ tarafından aşağıya doğru süzerek indirdiğini
ve Kendisine söylenen bir şeyi kavramak ister gibi ba­
şını titretmeğe başladığım söylemiştir.
İkrime'nin anlattığına göre, vahiy geldiğinde Hz.
Muhammed bir süre için sakin kalırdı. Enes bin Mâlik
ise, Hz. Muhammed’in, Kevser Suresinin inişi sırasın­
daki haline tanık olmuştu:
«Bir gün Resûlüllah, aramızda bulunduğu sırada,
birden , hafif bir uykuya dalmıştı. Sonra , gülümseyerek
başını kaldırdı...»
İbni Haldun’un, üzerinde özellikle durduğu, vahyin
gelişi sırasında Hz. Peygamberin bedeninde büyük bir
ağırlığın oluşması hususunun sahâbelerce de vurgulan­
dığım görüyoruz. Örneğin, sahabelerden biri şunları
anlatır:
«Hz. Muhammed’i , vahyin inişi sırasında devesinin
üzerindeyken gördüm. Deve bağırarak ön bacaklarını
büküyordu; o kadar ki, devenin bacakları kırılacak
sandım. Hz. Muhammed’e devesinin üzerindeyken vahiy
geldiğinde, deve , çoğu kez çöker ya da vahyin ağırlığı
o ’ndan ayrılıncaya kadar, ön bacaklarını kazık gibi sa­
bit tutarak kendini zorla ayakta durdurabilirdi.»
Hz. Muhammed'in kısaca değinmiş olduğumuz
3vahiy’ Medyomluğu’nu, elimizdeki bu 'medyomluk be­
lirtileri’ donelerine dayanarak ve günümüzün Spirito-
lojik gözlem ve bilgilerinden yola çıkarak, Zihnî (Men-
tal) Medyomluk dediğimiz medyomluk fenomeninin En
Yüce bir tezahürü olarak açıklayabiliriz. En Yüce’dir;
çünkü, Kur’an ayetleri:
a — Allah Katı'ndan indirilmiştir,
b — Hz. Muhammed'in Yüce Şahsiyetinin ' aracı­
lığı1sayesindedir ki, tahrifata uğramadan alınmıştır ( 12)<

24
Hz. Muhammedi'm Zihnî Medyomluğu'nu günümüz
zihnî medyomları ile karşılaştırırken, hu olguyu devam­
lı göz önünde tutmak gerekir. Spiritolojik araştırmala­
ra konu olmuş ya da olmakta olan ünlü zihnî medyom-
lar, sadece, genellikle bir ya da bir kaç #rehber varlık*-
tan, ya da nadiren, ’ İmparator Grubu’yla irtibat halin­
de olan Rev. Stainton Moses gibi, *ruhsal gruplar'dan
tebliğ almışlardır ( 13). Ayrıca, bu zihnî medyomlarm,
tebliğleri, orijinale ne dereceye kadar yakın aldıkları
hususu da, psişik yetkinlik ve arınmışlık derecelerine
göre belirlenen bir değişken faktör olarak, daima göz-
önünde tutulabilir.
Bilindiği gibi, zihnî medyomluk işlemi sırasında,
medyom, ya trans hâli içerisinde bulunabilir —ki buna
Trans Medyomluğu diyoruz— yahut tamamiyle bilinçli
ya da kısmen bilinçli olabilir. îşte, Hz. Muhammed’in
Zihnî Medyomluğu’nun da, gerek İbni Haldun'un gerek­
se sahabelerin anlattıklarına göre, Trans Medyomluğu
tarzında tezahür ettiği aşikârdır.
Nitekim, İskoç asıllı Amerikan Teologu ve Semitik
Diller Profesörü Duncan Black Macdonald (1863 - 1943),
1906'da Chicago Üniversitesinde 'karşılaştırmalı din9
konusunda verdiği, «İslam'da Dinî Davranış ve Yaşam»
(The Religious Attitude and Life in İslam, New York,
Ams Press, 1970) başlıklı bir dizi konferans sırasında,
yukarıda İbni Haldun’dan aktardığımız bilgilere daya­
narak, Hz. Muhammed’in bir Trans Medyomu tarzmda
vahiy aldığına kanaat getirdiğini açıklıyordu:
«Hz. Muhammed’in kendisinin [vahiy medyomlu­
ğu] durumu , diğer bütün hipotezlere nazaran, adına
'trans medyomluğu’ denilen fenomen ile çok daha komp­
le bir şekilde tasvir edilebilir ve açıklanabilir. Artık,
bu tür konular hakkında [Spiritolojik çalışmalar saye­
sinde] bildiklerimizin ışığında, Sprenger’in [Hz. Mu-

25
hammed'deki 'medyomluk belirtilerinin patolojik araz­
lar olduğu sonucuna varan] araştırmaları tamamen ge­
çersiz kılınmıştır.
(...)

«İbni Haldun bize burada, Hz. Muhammenin yaşa­


mının Herki yıllarının, sanki felsefî bir kollektif fotoğ­
rafını vermektedir. Kendi çağdaşları arasında gözlem­
lediği benzer fenomenlerin de İbni Haldun'a muhteme­
len yardımı olmuştur. Boğaz kısmındaki ağırlık hissi
ve basınç hâli, bilinçaltı yaşamına ait tüm fenomenle­
rin bir özelliği gibi görünmektedir. Bu belirtilerin da­
ha kesin bir yorumuna henüz ulaşılmamıştır.
(...)
«[Hz. Muhammed'in vahyin inişi sırasındaki hâli­
nin tanımları] ile, [bir trans medyomu olan] Bn. [Leo-
nora] Piper'ın transa giriş ve çıkış sırasındaki görünü­
şünün, Psişik Araştırma DerneğVne [SPR] ait Procee-
dings dergilerinin çeşitli yerlerinde çıkan tanımları ara­
sında çarpıcı benzerlikler vardır .»
Mısır'daki El Ehram Spiritolojik Araştırmalar Der­
neğinin Başkanı olan Dr. Ali Radi'nin de, Yours Frater-
nally dergisinin 1966 yılı 4. sayısında yayımlanan «Hz.
Muhammed Mustafa'nın Medyomluğu» başlıklı yazısın­
da, Prof. Macdonald'tan tam 60 yıl sonra bu konuda ay­
nı sonuca vardığını görüyoruz:
«... bir süre için, Mekke'den birkaç kilometre uzak­
ta bulunan Hıra Bağandaki bir mağaraya giden Hz.
Muhammed'in başından en sonunda şöyle bir olay ge­
çer: Kendisini bir anda 'transta' hisseder ve Cebrail adı
ile anılan [Vahiy] Meleği ile görüşür.... Hz. Muhammed ,
kendi ifadelerinde , '[Cebrail]... takatim kesilinceye ka­
dar beni sıktı ve bana, «Yaratan Rabbinin adıyla oku ...»
dedi...' [demiştir].

26
«Trans belirtilerine Kur’an’da da rastlamak müm­
kündür; Cebrail ile görüşmelerinden sonra ne kadar
üşüdüğü yine burada yazılıdır:
«'Sağ tarafına yat ve örtünerek ısın/...
«Sahabelerden bir şahıs da şöyle anlatmaktadır:
«'Vahiy geldiği zaman, ateşli hastalarmkine benzer
şekilde başı ağrırdı/
«Görülüyor ki, Hz. Muhammed’de trans medyomla-
rının karakteristik özellikleri belirgin olarak m evcut­
tur. [Nitekim,] bir trans medyomu olan Bn . Mellon,
kendi deneyimlerini şöyle anlatır:
«'Üşüme ve titremeyle birlikte, sırtımdan aşağıya
doğru sanki su akıyormuş gibi bir his gelir. Kulaklar
rımda bir uğuldamayla birlikte, kendimi, toprağa batı-
yormuş gibi hissederim ve gerisini hatırlayamam.'
«[Ünlü Ingiliz medyomu] Bn. Ursula Roberts ise,
'Sonra, medyomda, iniltilerle birlikte, üşüme ve takat­
sizlik görülüyordu/ diye yazmaktadır...»
Günümüzde, Ingiliz önsezi Bürosu kurucusu Dr.
J. C. Barker'ın yaptığı bir araştırmaya göre, önsezi
(premonition) fenomeninin hassas kişilerdeki tezahürü
sırasında genellikle rastlanan fizyolojik belirtiler ara­
sında, ’boğazdaki basınç hisleri9 ve daha başka türlü
’ıstırap verici1 fizikî hâller de yer almaktadır.
Ayrıca, ’astral seyahat' yapabilen kişilerin, astral
bedenin fizik bedenden ayrılması sırasında oluşan 'ay­
rışmaf (degajman) hâline dair yaptıkları açıklamalar
da bu konuya açıklık getirici mahiyettedir.
Robert Monroe, «Beden Dışı Seyahatler» (Jour-
neys Out of the Body, London, Corgi Books, 1974) adlı
kitabında, bedenini terkederken, önce Jvibrasyonlar '
hissettiğinden bahseder. Astral seyahat deneyimleri ile
tamnan Sylvan Muldoon ise, başmın arkasında oluşan
'muazzam bir basmç’ton söz etmektedir.

27
1Ayrışma* oluşurken, fizyolojik değişimleri kayde­
den cihazlar ve elektroensefalograf ile yapılan kayıtlar­
da, ' beden ısısında bir değişim / *tansiyonun düşmesi'
ve ' beyin dalgaları neşriyatında değişme’ tespit edilmiş­
tir.
Hz. Muhammed'in, ' vahiy1 Medyomluğu sırasında
maruz kaldığı asm ıstıraplı ve zahmetli hâlin bir para­
leline de, belirli bir dereceye kadar, Sovyet fizikî med-
yomu Bn. Nelya Mikhailova'da PK deneyleri sırasında
tezahür eden ve kendisini inceleyen bilim adamlarına
göre, «organizmadaki bir stress alarm tenkisim e benze­
yen, zahmet verici fizyolojik belirtilerde rastlamakta­
yız ( 14).
Brezilyalı ünlü medyomlar Mirabelli ile Chico
Xavier’in medyomlükları sırasında tezahür eden belirti­
ler ve deneyimledikleri hâller de bu konukla ilgili para­
lellikler taşımaktadır.
Mirabelli'yi yakından gözlemlemiş olan Fenelon Al-
ves Feitosa, bir Apor celsesi ( ıs) sırasmda Mirabelli'nin
’aşırı derecede terlediğine ' ve yüzünün sarardığına',
akabinde de 'transa' girdiğine tanık olmuştu.
Chico Xavier de, «Kabrin Ötesinden Şiirler» (Par
nasso de Alem-Tumulo, Rio de Janeiro, FEB, 1932) adlı
kitabındaki şiirleri, *otomatik yazı medyomluğuyla' na­
sıl tespit ettiğini şöyle anlatmaktadır:
«Şiirleri yazarken, hep, 'güçlü bir elin benim elimi
sevkettiğini' hissediyordum. Bazan, önümde, maddî ol­
mayan bir kitap varmış da ben oradan okuyor ve kopya
çekiyormuşum gibi oluyordu; daha başka zamanlar ise ,
daha ziyade, Jbiri bu şiirleri kulağıma fısıldıyor' gibi
oluyordu. Şiirleri kâğıda geçirirken, sürekli olarak , ko­
lumu 'elektrik eflüvler'm çevrelediğini hissediyordum.
Aynı şey, beynime de oluyordu: Beynim, sanki, sayısız
miktarda, tanımlanamaz 'titreşimlerle' işgal edilmişti.

28
Bazı zamanlar, bu hâl hâd safhaya ulaşıyordu ve ilginç
olanı da şuydu ki, sanki [fizik] bedensizmişim gibi olu­
yor, birkaç dakika süreyle en küçük bir fizik izlenim
dahi duymuyordum.»
Nitekim, Dr. Macdonald, Hz. Muhammed'in med-
yomluk belirtilerini ftrans medyomluğu'mm kapsamı
dahilinde yorumlarken, bir yandan da, Hz. Muhammed'­
in Medyomluğu’nun, ' otomatik yazı medyomluğu ' feno­
menine ilişkin olarak da incelenmesi gerektiğini söyle­
mekte ve Kur’an'daki şu ayetlere dikkatimizi çekmek­
tedir:
Kur'an: 75/16-19
«Onu [vahyi] hızlandırmak için dilini telaşa getir­
me. Çünkü onun bir araya getirilmesi ve okunması bi­
ze aittir . Ve biz onu okuduğumuz zaman, sen okuyuşu­
muzu izle; ondan sonra onu açıklamak bize aittir.»
Hz. Muhammed, ayrıca, Zihni Medyomluğu'nu da­
ha başka bir seviyede ve biçimde de kullanarak, spat-
yoma intikâl etmiş olan kişilerle de irtibat kuruyordu.
Bedir savaşından sonra, ölen düşmanlarını sırayla
ismen çağırıp da onlara seslendiği bir sırada, sahabe­
ler, «Ya Resûlüllah! Ruhları bedenlerinde olmayan ölü
cesetlerle mi konuşuyorsunuz?» derler. Hz. Muhammed,
şöyle buyurur:
«Siz onlardan daha iyi işitemezsiniz. Yalnız, onla­
rın cevap verm eye güçleri yetm ez.»
b — Hz. Muhammed ve Durugörü Medyomluğu

Hz. Muhammed, son derece güçlü bir Durugörü


Medyomu, yani Klervoyan'dı da.
Hz. Muhammed'in Durugörü Medyomluğu'nun te­
zahürlerine ilişkin, çeşitli türden birçok vaka mevcut­
tur ( 16). Bu doneleri incelediğimizde, Hz. Muhammed'in,

29
yaşamı boyunca, ’durugörü’ fenomeninin her tarzım ay­
rı ayrı gerçekleştirmiş olduğunu görürüz:
a — Spiritolojik mahiyetteki Objektif Durugörü,
b — Parapsikolojik mahiyetteki, ESP türü Duru­
görü,
c — Gezici Durugörü,
d — Durugörü Kehanetleri.
«Bir Ruhsal Varlığı, sanki fizikî olarak mevcutmuş
gibi görmek)) olan 'Objektif Durugörü3, Spiritoloji'de az
rastlanır bir yetenek olmasına ve daha ziyade ' Sübjek­
tif ( Sezgisel) Durugörü3yle karışmasına rağmen, Hz.
Muhammed'in Yüce Kişiliğinde, sürekli olarak ve mü­
kemmel bir şekilde
* tezahür etmiştir.
»
Cebrail, Hz. Muhammed'e 'insan3 suretinde geldiği
zaman, bazan, sahabeler tarafından da görülürdü. An­
cak, Cebrail, Hz. Muhammed'e insan sureti haricinde
göründüğünde, bunu Hz. Peygamberden başka hiç kim­
se göremezdi. 1İnsan suretinde görünme ' olgusunu Ob­
jektif Durugörü fenomeniyle açıklamak mümkün ola­
bilir.
Hz. Muhammed, Cebrail’i 3asıl suretinde', ilk kez,
vahyin kesildiği dönemde, ikinci kez de Mirac’dan dö­
nerken Sidret-ül Müntehâ'da görmüştü. Birincisini, Hz.
Muhammed, «... Melek... yer ile gök arasında bir kürsü
üzerinde oturmuş....» diye tanımlarken, İkincisi için, Hz.
Ayşe, «...Cibril’i ... yeşil bir kumaş hâlinde kanatları
yerle gök arasını kaplamış olduğu hâlde gördü,» der.
Ancak, Hz. Muhammed, Vahiy Meleği olan Cebrail'­
in yanısıra, daha başka melekleri de görürdü. Bunun
en görkemli örneği, Tâif Seferi'nden dönerken, gökyü­
zünde Cebrail ile birlikte « Dağlar Meleği» ni de görme­
sidir.
Günümüzde de İngiliz durugörü medyomu Geoffrey
Hudson ve Findhom Yeni Çağ Merkezi’nden Brian

30
Nobbs gibi kişiler, 'Deva' adını verdikleri Melek Doğa
Ruhları'nı görebilmektedirler ( 17). Ancak, bu medyom-
lann yetenekleri, daha ziyade, «Ruhsal Varlığa ait bir
vizyonun medyoma aktarılması'» olan sübjektif duru-
görü şeklinde tezahür etmektedir.
Bu konudaki, Ebu Musa’l-Eş'arî'nin bildirmiş oldu­
ğu hadis ise şöyledir: «Biraz evvel cennetle cehennem,
bana şu duvarın yüzünde gösterildi; ne böyle hayrın,
ne de böyle şerrin mislini görmüş değilim.»
ESP türü Durugörüye ait, Hz. Muhammed’in yaşa­
mından verilebilecek en güzel örnek, zaten çevresinde
olup biten her şey kendisi için apaçık olan Hz. Muham-
med’in, namazda, önündekileri gördüğü gibi arkasında­
kileri de görmesidir.
Ebu Hüreyre'ye göre, Hz. Muhammed, Mirac’dan
döndükten sonra vuku bulan mükemmel bir Gezici Du-
rugörü olayım şu şekilde anlatır:
Yemin ederim ki, Miraç dönüşünde kendimi Hıcr’da
[Kabe'de] buldum. Bütün halka Mirac’ımı anlattım.
Müşrikler [Tanrı'ya ortak koşan kişiler] inanmadılar.
«Kureyş bana seyahatimden sormaya başladı. Bil­
hassa Beytü’l-Makdis’e [Kudüs'e] dair öyle sorular sor­
dular ki, Miraç Gecesi’nde, onların sordukları ile ilgi­
lenmemiş ve tespit etmemiştim.
«Bu sebeple öyle zor bir duruma düştüm ki, hiç
bir zaman bu kadar sıkıntıya düşmemiştim. Bunun üze­
rine, Allah-ü Teâlâ Hazretleri benimle Kudüs arasında
perde olan mesafeyi kaldırdı. Ben , Kudüs'ü görüyor ve
ne sorarlarsa oraya bakarak eksiksiz haber veriyordum.
«Kureyş bana, 'Mescid-i Aksâ'nm kaç kapısı var?'
diye sormuşlardı. Halbuki, ben, Kudüs Mescidinin ka­
pılarını saymamıştım .
«Fakat, karşımda Mescid görününce ona bakmaya
ve kapılarım birer birer saymaya başladım.»

31
Bu Yüce Olay, SRI'da Harold Puthoff ve Russell
Targ'm, paranormal «uzaktan görme» fenomenini kap­
sayan çalışmalar dahilinde, ünlü hassas kişi Ingo
Swann'la birlikte yürüttükleri deneyleri aklımıza getir­
mektedir ( 16).
Hz. Muhammed, Irak kentlerinden Hıyre’nin feth­
edileceğini bir Durugörü Kehaneti şeklinde haber ver­
mişti. Harım îbni Evs et-Taî, bu olayı şöyle anlatır:
«Resûlüllah, Tebuk Seferinden döndüğü günlerde,
ben de, Medine'ye gelip Müslüman cldum. Bu esnada,
Resûlüllah, 'Gözümün perdesi kaldırıldı. îşte Hıyre'nin
beyaz saraylarını görüyorum. Ezd Kabilesinden Nüfey-
le’nin kızı Şeymâ, başını siyah bir başörtüsü ile bağla­
mış ve beyaz bir katıra binmiş gidiyor/ demişti....
«Aradan zaman geçip de Hz. Ebu Bekir halife olun­
ca,... Hıyre’ye hareket ettik. Hıyre şehrine girerken ilk
gördüğümüz, Peygamber Efendimiz’in haber verdiği gi­
bi, Nüfeyle'nin kızı Şeymâ oldu. Gerçekten de siyah bir
başörtüsü ile örtünmüş , beyaz bir katıra binmiş olarak
kendisini gördük....»
Bir gün etrafmdakilerle birlikte otururken, «Suri­
ye'nin anahtarlarını bana veriyorlar. Allah adına yemin
ederim ki, şu anda buradan şehri ve sarayın kapılarını
görüyorum,» demiştir. Hz. Muhammed’in, bütün bu
gördükleri birkaç yıl sonra gerçekleşti.
c — Hz. Muhammed ve Duruişiti Medyomluğu

Ebu Süfyan'a atfedilen, «... bir şey söylersem , şu


çakıllar bile dile gelerek hemen gidip O’na [Hz. Mu-
hammed'e] haber veriyorlar,» sözü, Hz. Muhammed’in
ne kadar Güçlü bir Duruişiti Medyomu olduğunun, za­
manın anlayışı içerisinde dile getirilen açık bir ifadesi­
dir.

32
Hz. Muhammed'in yaşamında rastladığımız ’duru-
işiti’ olaylarım iki kategori halinde mütalâa etmek
mümkündür:
a — Spiritolojik,
b — Parapsikolojik.
Bunlardan, 1a' şıkkına verilecek en görkemli bir
örnek, Hz. Muhammed’in, sahâbelerden Ebu Zer'in ak­
tardığı sözleridir:
«Ben sizin görmediğinizi görüyor , işitmediğinizi
işitiyorum. Semâ’nın çatır dışını duydum. Çatırdamağa
da hakkı vardır. Çünki, Semâ’da dört parmak boş yer
kalmamıştır ki, Allah’a secde eden bir melek bulunmar
sın.))
Hz. Muhammed, spatyoma intikal etmiş olup da
'kabirde azap çekenleri ' de işitirdi. Zeyd îbni SabitJin
anlattığına göre, bir gün, Hz. Muhammed’le birlikte yol­
da giderlerken, karşılarına beş ya da altı kabir çıkar.
Oradakilerden kabir sahiplerinin geçmişlerini araştı­
ran Hz. Muhammed, şöyle der:
«Muhakkak ki, bu ümmet kabirleri içinde imtihan
olunuyorlar. Eğer ölülerinizi defnetmeyi terk etmeniz
endişesi olmasaydı, bu kabristandan işittiğim kabir
azabının sizlere de isittirilmesini Allah-ü Teâlâ’dan is-
terdim.))
Hz. Muhammed’in yaşamında yer alan parapsiko­
lojik mahiyetteki ’duruişiti' olayları ise, kendisinin, giz­
lide ve uzakta ' konuşulanları duyması’na ilişkin olanlar­
dır.
Uyeyne bin Hısın, Taif Seferi’ndeyken Taifliler’e
elçi olarak gider ve onları uyaracak yerde, Müslüman-
lar’a teslim olmamalarım söyler. Döndüğünde, Hz. Mu-
hammed’den gerçeği saklar. Ancak, Hz. Muhammed,
«Yalan söylüyorsun...)) diyerek, Taifliler’e söylediklerini
t
33
Uyeyne'ye bir bir anlatır. Bunun üzerine, Uyeyne, tövbe
eder ve doğru yola girer.
Sahâbelerden Suheyb-i Rumî'nin aktardığına göre,
Hz. Muhammed, Ebu Bekir ile birlikte Medine'ye göç
etmek için Mekke'den yola çıktığında, kendisi de arka­
larından yetişmek ister, fakat bazı Kureyş gençleri ken­
disine engel olurlar. Sonuçta, «Size epeyce altın vere­
yim , benim yoluma engel olmayın,» diyerek, Kureyş
gençleriyle anlaşır ve altınlarının saklı olduğu yeri açık­
layarak ellerinden kurtulur. Serbest kalır kalmaz he­
men yola koyulur. Medine yakınında Hz. Muhammed'e
yetişir. Hz. Muhammed, Suheyb-i Rumî'yi görür gör­
mez, şöyle der:
«Ya Ebu Yahya! Bize ulaşmak için müşriklerle et­
tiğin alış verişin kârlı oldu.»
Hz. Muhammed’in Amcası Abbas Ibni Abdül-Mut-
talib, Bedir Savası’nda esir düştükten sonra, serbest bı-
rakılması için vermesi gereken fidyeyi ödemekten kaçı­
narak, «Benim fidye verecek kadar malım y o k !» der.
Hz. Muhammed de bunun üzerine, şöyle buyurur:
«Ya Abbas! Bedir Savaşı’na çıkarken eşin Ümmü'l-
Fazl ile birlikte 'filan' yere sakladığınız mal nedir? Ha­
ni, o zaman sen hanımına, 'Eğer ben bu yolculuğumda
ölürsem, işte bu mal, oğullarım Fazl, Abdullah ve Ku-
sem'e aittir/ dememiş miydin?»
Abbas, bu sözleri söylediğini doğrular ve bu konuş­
madan, eşi ile kendisinden başka hiç kimsenin haberi
olmadığını belirtir.
Hz. Muhammed'in kendisinden çok uzaklarda 'ko­
nuşulanları duyması’na. ilişkin bu vakaların, konuşma­
ların yanısıra olayların görüntülerine de vâkıf olmasın­
dan ötürü, 'duruişitV ile ’durugörü' fenomenlerini^ bir­
likte yer aldığı 'komple duru-algılama! örnekleri olarak
değerlendirilmesi gerekir.

34
d — Hz. Muhammed ve Fizikî Medyomluğu

Fizikî Medyomluk dediğimiz fenomenin çeşitli te­


zahür şekilleri olan, psikokinezi, levitasyon ( 18), apor,
ışık tezahürleri, vb. paranormal fizik olayların, Hz. Mu­
hammed tarafından, çeşitli zamanlarda ve çeşitli yerler­
de, En Yüksek örnekleri’yle gerçekleştirildiğini görüyo­
ruz.
'Psikokinezi ile levitasyon'un bir arada görüldüğü
bir Fiziki Medyomluk olayını, Hz. Muhammed’e atfen,
sahabelerden Ibni Abbas şöyle aktarır:
«Bir gün,... bir bedevi, Hz. Peygamber'in huzuruna
gelerek., 'Senin Hak Peygamber olduğunu nasıl bileyim?'
dedi.
«Hz. Muhammed, 'Şu hurma ağacının görünen şu
salkımını çağırıp, yanıma getirirsem, benim Hak Pey­
gamber olduğuma şehadet eder misin?’ diye sordu. Be­
devi, bu soruya, 'Evet!' diye cevap verdi.
«Bunun üzerine, Hz. Muhammed, hurma salkımı­
nı, yanına gelmesi için çağırdı. Bu çağrı üzerine, hurma
salkımı, ağacından koparak yere düştü ve sıçrayarak
Resûlüllah’m huzuruna geldi.
«Hz. Muhammed, bu salkıma seslenerek, 'Haydi,
eski yerine g it!’ buyurdu. Salkım da yerine gidiverdi.
«Bunu gören bedevi, 'Şehâdet ederim ki, Sen, Al­
lah’ın Hak Peygamberisin,’ dedi ve iman etti.»
Bu olaya benzeyen çağdaş bir psikokinezi-levitas-
yon vakası da, Sovyet yazarı Vadim Marin'in gözlemle­
diği ve ünlü PK medyomu Nelya Mikhailova’nın tezahür
ettirdiği, «bir ekm ek parçasının, yem ek masası üzerin­
de ilerlemesi ve sonra sıçrayarak medyomun ağzına gir­
mesi» olayıdır ( 14).
Hz. Muhammed’in PK Medyomluğu’nun tezahür şe­
killerinden biri de «ağaçlan yürütmesi»âix. Sahâbeler-

35
den tbni Mesut, Hz. Muhammed’in bir sakız ağacını ça­
ğırması üzerine, ağacın kendisine doğru ilerlediğini;
Cabir ise, iki ağacm, Hz. Muhammed'in isteği üzerine,
yürüyerek bir araya geldiklerini ve sonra, işaretiyle de
gene yerlerine gittiklerini anlatmaktadırlar,
Hz. Muhammed'in gerçekleştirdiği Fizikî Medyom-
luk fenomenleri arasında, 'ışık’ tezahürleri de yer al­
maktadır.
Enes Ibni Mâlik, bu tür tezahürlerden birini şöyle
anlatır:
« Sahabelerden Üseyd Ibni Hudayr ile Abbad Ibni
Bisr, bir gece, Mescid’de Hz. Muhammed'in sohbetinde
bulunduktan sonra, evlerine dönmek üzere oradan ay-
rılmışlardı♦
«Bir de baktılar ki, önlerinde, kandile benzeyen iki
ışık, gidecekleri yolu aydınlatmaktadır. Yolları ayrıldı­
ğı zaman dahi, ışıklar da ayrılarak her birinin yolunu
aydınlatmaya devam etmişti. Evlerine ulaşıncaya kadar
da böyle sürdü.»
Sahabelerden Ömer oğlu Hamza Eşlemi de, karan­
lık bir gecede Tebuk'ta Hz. Muhammed ile birlikteyken,
parmaklarının ışık saçtığından bahseder:
«[Karanlıktan ötürü] pek çok zahmet çekiyorduk.
Derken , develerimiz ürküp dağıldılar. O sırada benim
parmaklarım ışıldadı. Parmaklarımın ışığı altında bü­
tün develer toplanıncaya kadar da bu olay devam etti.»
e — Hz. Muhammed ve Apor Medyomluğu

Hz. Muhammed'in, kayda geçmiş olan 'bolluk mu­


cizeleri' ve öteki 'apor olayları' ( 15), kendisinin Apor
Medyomluğu hakkında bize önemli bilgiler vermekte­
dir.
Sahâbelerden Hubeyş İbni Halid, Hz. Muhammed'­
in gerçekleştirdiği bir 'süt aporu’nu anlatır. Hicret sı-

36
rasmda konaklarlarken, Hz. Muhammed, hiç süt verme­
diği belirtilen bir koyunu sağmak için sahibinden izin
ister. Koyunu yanma getirttikten sonra, elini koyu­
nun memelerine sürer ve sütîenmesi için dua eder.
Koyunun memeleri derhal sütle dolar ve büyükçe
bir kap isteyen Hz. Muhammed, bu kap doluncaya ka­
dar koyunu sağar. Kap'tan herkes ikişer defa doya do­
ya içtikten sonra, Hz. Muhammed, aynı kap doluncaya
kadar koyunu tekrar sağar ve bu sütü de koyun sahibi­
ne verir. Daha sonra, oradan ayrılırlar.
Hz. Muhammed'in gerçekleştirdiği bir diğer ' süt
aporu’nun tanığı olan Ebu Hüreyre'rıin anlattığına göre,
bir gün, tek bir bardak sütü, Ehl-i Suffe'nin (kimsesiz­
lerin) hepsi, Ebu Hüreyre'nin kendisi ve en sonunda da
Hz. Muhammed, sırayla içmişler ve doymuşlardı.
Selmân-ı Fârisi de kölelikten kurtulması için öde­
mesi gereken kırk okka (51,280 kg.) altını, Hz. Muham­
med'in tezahür ettirdiği bir 'altın aporu ' sayesinde te­
darik edişini şöyle aktarır:
«Hz. Muhammed , savaşların birinden , yumurta ka­
dar bir altın getirmişti. Bunu bana vererek borcumu
ödememi istedi.
«Bu kadarcık altının borcuma yetmeyeceğini belirt­
tiğimde, Hz. Muhammed , o altın parçasını mübarek di­
li üzerinde çevire çevire gezdirdi ve 'Hele sen bunu al.
Allah senin borcunu öder/ buyurdu .
«Altın parçasını aldım ve alacaklılarıma o parça­
dan tarta tarta altın verdim. Onlara, altın parçasından
kırk okka altın tartıp , haklarını eksiksiz olarak verdim
ve özgürlüğüme kavuştum.»
f — Hz. Muhammed ve Kevser Tesir Plânı

Astral plânın belirli enerjilerinin fizik dünya üze­


rindeki tezahürleri ile çeşitli 'aporf olaylarının oluştu-

37
rulduğu gibi, daha yüksek bir 'tesir plânı' olan «Kevser
Tesir Plânımın İlâhi Enerjileri'ni bedenli halde yeryü­
zünde tezahür ettiren Hz. Muhammed, bu sayede, pek
çok parapsişik ve paranormal olayları gerçekleştirebil-
mekteydi. Aşağıdaki ayet, kendisine, «Kevser Enerji
Plânımın irtibatlı olduğunu anlatmaktadır.
Kur’an: 108/1
«Hakikat, biz sana, Kevser'i verdik.»
Bu ayette bahsedilen « Kevser Tesirleri» konusunda
Sadıklar Plânı şu açıklamada bulunmaktadır:
Sadıklar Plânı - 2... Böl: 4 /Açıklama - 50
«Kevser, öyle bir özel tesir'dir Ici, bu tesir'i benli­
ğinde duyan, bu tesir ile ahenk kuran, bu tesir ile yolu­
na devam eden bir insan ruhu; sonsuz, ölümsüz ve ebe­
di olan bir ruh hâli içinde,
a — dahilinde bulunduğu realitesinin en ince ve
seyyal durumlarına nüfuz edebilir ,
b — dahilinde bulunduğu realitesini, tasarrufu al­
tında tutabilir,
c — bulunduğu realitesi dahilinde hizmet görür ,
Kevser, yalnızca anlam bakımıyla mevcut olan bir
Tesir değildir. Maddi olarak da mevcut olan bir tesir­
dir.
Bunun en yalın en ilkel görüntüsünü, siz zaman
zaman, 'şifa' ile ilgili tesirlerde tatbik edebiliyorsunuz.
g — Hz. Muhammed ve Şifa Medyomluğu

Hz. Muhammed, bir Şifa Medyomu olarak da insan­


ları ve hatta, çok sevdiği hayvanlan tedavi etmişti.
Hz. Muhammed, huzuruna gelen hastaları, çoğun­
lukla, ' ellerin temasıyla şifa’ metodunu uygulayarak şi­
faya kavuştururdu ( 19). İbni Abbas, Hz. Muhammed'in,
sara hastalığına tutulmuş küçük bir çocuğu tedavi edi­
şini şöyle anlatır:

38
«Hz. Muhammed, mübarek elini çocuğun göğsüne
koydu ve dua etti. Çocuk hemen şiddetli bir şekilde ak­
sırdı ve ağzından siyah bir et parçası çıktı. Böylece, şifa
buldu ve hastalığından kurtuldu.»
Tedavi olan çocuğun ağzından «siyah bir et parçası
çıkması» olayı, gününıüzde Filipinli Jruhsal cerrahlar’m,
gerçekleştirdikleri paranormal cerrahî uygulamalar sı­
rasında hastalardan çıkardıkları, kökeni belirleneme­
yen, ete benzer parçaları akla getirmektedir. Hatta, bu
fenomeni teorik olarak açıklamaya çalışanlar, sözkonu-
su parçaların, fizik bedene ait olmayıp, ’materyalize
olmuş' formasyonlar olduklarını ileri sürmektedirler.
Hz. Muhammed, tedavi ettiği kişiler arasında yer
alan Hz. Ayşe'ye ' ellerin temasıyla şifa' tekniğini de öğ­
retmişti. Bunu, Hz. Ayşe şöyle açıklar:
«Ellerini hasta kısma koy ve Allah'a dua et...»
Hz. Muhammed’in tezahür ettirdiği şifa fenomen­
lerinin en çarpıcı olanları, muhakkak ki, 'mucizevî şi­
falar' dı. Sahabelerden Asım îbni Ömer tbni Katâde,
Hz. Muhammed'in gerçekleştirdiği bir mucizevî şifayı
şöyle anlatır:
«Uhud Savaşı sırasında Katâde İbni Numan'm gö­
zü isabet aldı ve yuvasından çıkarak, yanağının üzerine
sarktı. Katâde'nin yüzü üzerine sarkan bu gözü kesip
atmak istedilerse de, Hz. Muhammed, 'Hayır, kesmeyi­
niz!1 buyurdu.
«Hz. Muhammed , Allah'a dua ederek , elinin ayası
ile Katâde'nin gözünü yuvasına yerleştirdi. Sonuçta,
Katâde'nin gözü öylesine iyi oldu ve görmeye başladı ki,
savaşta çıkan gözün hangisi olduğunu anlayamaz ol­
duk.»
h — Hz. Muhammed ve ESP Medyomlukları

Hz. Muhammed, ESP dediğimiz 1telepati , kehânet


ve durugörü* fenomenlerine ilişkin olarak tezahür ettir-
diği Psişik Güçler bakımından da bir Yüce Hassas ( Psi­
şik) Kişi'dir. Parapsikoloji’nin başlıca araştırma konu­
su olan ESP’nin tezahüründe amil olan kişilere biz bu­
gün, Spiritolojik fenomenlerin fizik seviyedeki ortaya
çıkışında aracı olan ve Medyom dediğimiz kişilerden
ayırt etmek için Hassas (Psişik) Kişi demekteyiz. An­
cak, Hz. Mühammcd’de bu Spiritolojik ve Parapsikolo-
jik olgular, En Yüce seviyeden olmak üzere, bir arada
ve içiçe bir halde tezahür ettiklerinden, Hz. Muham­
m edi, aynı anda hem bir Medyom hem de bir Hassas
Kişi olarak düşünmemiz gerekmektedir.
Günümüzde de müteveffa Bn. Eileen Garrett ve
Uri Geller gibi şahıslarda, medyomluk ile psişik yete­
nekler bir arada görülmüştür ve görülmektedir.
Hz. Muhammed’in yaşamında geçen ESP-olayları’n-
dan ’durugörü'ye ilişkin olanlarını, Durugörü Medyom-
luğu’nun ’b’ şıkkında incelemiş bulunuyoruz.
’Kehanet’ olgusu, (20) vahyin ve peygamberlerin ya­
şamlarının ayrılmaz bir parçasıdır, öyle ki, Batı dille­
rinde peygamber anlamına gelen ’prophet’ kelimesi, kâ­
hin anlamında da kullanılır olmuştur. Hz. Muham-
med'in Kehanetleri’ni de, bu genel çerçeve dahilinde,
almış tarzlarına göre dört sınıfa ayırabiliriz:
a — 'Vahiy' kanalıyla,
b — 'Geçmiş - şimdiki - gelecek zamanın temâşâsı’
yoluyla,
c — Durugörü yoluyla (Bkz: Durugörü Medyomlu-
ğu, şık -d ),
d — Haberci Rüyalar vasıtasıyla alman Kehanetler.
Kur’an’da geçen tüm kehanetler, 'a' şıkkını oluş­
tururlar.
öte yandan, Hz. Muhammed’in bir namazdan he­
men sonra belirttiği kehanetleri de bir diğer kategoriye,

40
'b'ye dahil edebiliriz, örneğin, sahabelerden İbni Ömer
şu vakayı anlatır:
«Hz. Muhammed, yaşamının son günlerinde bir ge­
ce bize yatsı namazını kıldırdılar. Selâm verdikten son­
ra, ayağa kalkıp şöyle buyurdular:
« İşte bu geceyi görüyorsunuz ya, bundan sonra
geçecek yüz yılın sonunda, bugün yeryüzünde yaşayan­
lardan hiçbir kimse kalmayacaktır'»
Gerçekten de, Hz. Muhammed'in bu sözü söylediği
Hicret'in onbirinci yılından yüz yıl sonra, kehanetin ifa­
desi sırasında hayatta olan sahabelerden hiç kimse sağ
kalmamıştır.
Hz. Muhammed, 'geçmiş - şimdiki - gelecek zamanı
temaşa ederek ' ( 21) birçok kehanette bulunmuştur.
Sahabelerden Ebü'l-Bahterî şöyle anlatır:
«Hz. Ali ile Muaviye arasında meydana gelen Sıffin
Savaşı günü, susamış olan Ammar İbni Yâsirfe az bir
süt sunuldu. Sütü görünce, tekbir alıp gülümseyen
Ammar’a gülümsemesinin nedenini sordular. Ammar ,
şöyle dedi:
« 'Hz. Muhammed, bana, «Ey Ammar! Dünyada en
son içeceğin şey , süt şerbeti olacaktır ,» diye buyurmuş­
tu da onun için gülümsedim/
«Sonra, ön saflara ilerleyip şehid oldu.»
Sahabelerden Huzeyfe ise, Hz. Muhammed’in, yüz­
yıllarca sürecek bir dönemin genel bir panaromasını
kapsayan bir dizi kehanette bulunuşuna tanık olmuş­
tur:
«Bir defasında, Hz. Muhammed, aramızdan ayağa
kalktı. Ayakta olarak, kıyamet kopuncaya kadar mey­
dana gelecek — savaş, fetih, fitne ve belâ gibi— hiçbir
olayı eksik bırakmaksızın haber verdi.
«Bunları belleyen belledi. Unutan unuttu. Hz. Mu-

41
hammed’in haber verdiği şeylerden birini unuttuğum­
da, onun meydana geldiğini görünce , hemen hatırlarım.»
Hz. MuhammedJin, « Peygamberlere ilk önce gelen ,
kalpleri alışıp yatışmcaya kadar uykularında olur. Bun­
dan sonra vahiy indirilir,» mealindeki Hadis'ine dayanı­
larak, 'haberci rüyalar*ın, Hz. Muhammed'i 'vahiy' med-
yomluğu'na hazırlayıcı bir etkisi olduğu belirtilir.
Aslında Hz. Muhammed'in gördüğü her ’rüya,' ori­
jinal bir Haberci Rüya niteliği taşıyor ve aşağıdaki 'rü­
yalar/ tümüyle, Peygamberlik Misyotıımu’nun önemli va-
sıtalarmdan oluyordu.
Hz. Muhammed, gördüğü bir rüya üzerine, önce Hz.
Ebu Bekir’in, sonra da Hz. Ömer'in halife seçileceğini
bildirmiştir:
«Bir kere rüyamda halkı bir meydanlıkta toplu
olarak gördüm. O sırada Ebu Bekir kalktı. Halkı sula-
mak için , kuyudan bir, yahut iki kova su çekti. Fakat,
Ebu Bekir’in su çekmesinde güçlük vardı. Allah, Ebu
Bekir’i mağfiret etsin.
«Sonra, bu küçük kovayı, Ömer aldı. Bu küçük ko­
va, Ömer’in almasıyla onun elinde büyük bir kovaya dö­
nüşüverdi. Ben , halk içinde Ömer’in gördüğü işi göre­
bilecek derecede kuvvetli, büyük ve olgun bir kişi gör­
medim.
«En sonunda halk o meydanı develerin sulak ve uğ­
rak yeri edindiler.»
Sahabelerden Enes Ibni Mâlik, Hz. Muhammed'in
gördüğü iki rüyanın, teyzesi Ümmü Haram’la ilgili bir
kehanete dönüşmesini şöyle aktarır:
«Hz. Muhammed, teyzem Ümmü Haram’ın ziyare­
tine geldiği bir gün, yemekten sonra bir süre uyudu.
Sonra, gülümseyerek uyandı ve teyzem gülümsemesinin
nedenini sorunca , rüyasını anlattı:

42
« 'Rüyamda bana, ümmetimden bir kısmı şu gök de­
niz üstünde —padişahların tahtlarına kuruldukları gi­
bi— gemilere binerek, Allah yolunda deniz savaşma git­
tikleri gösterildi de ona gülüyorum.'
« Teyzem, kendisinin de o deniz gazilerinden olması
için, Hz. Muhammenden dua buyurmalarını rica etti.
Hz. Muhammed de dua etti. Sonra, Hz. Peygamber , bi­
raz daha uyudu ve gene gülümseyerek uyandı:
« ’Bu defa da ümmetimden bir kısmının —padi­
şahların tahtlarına kuruldukları gibi— kara vasıtaları
üstünde debdebeli bir kafile halinde gazaya gittikleri
gösterildi.’
« Teyzem , onların arasında da bir gazi olarak yer
alması için gene ricada bulundu. Hz. Muhammed, 'Ha­
yır, sen birincilerden, deniz gâzilerindensin!' diye yanıt­
ladı.»
Ümmü Haram, gerçekten de, Muaviye'nin Şam Va­
lisiyken düzenlediği, Müslümanların ilk deniz gazası
olan Kıbrıs Seferine katılmıştır. Kırbıs’ta vefat eden
Ümmü Haram’m türbesi, Halasultan adıyla bilinir.
Hz. Muhammed’in, Güçlü bir Telepat olarak, çevre­
sindekilerden ' telepati ' yoluyla aldığı neşriyatları, za­
man zaman, sözkonusu düşüncelerin sahiplerine açıkla­
dığını görüyoruz. Özellikle, eğri yolda olup da, zihinle­
rinden geçirdikleri en küçük bir düşüncenin dahi Hz.
Muhammed’den saklı kalmadığım gören kişilerin doğru
yola dönmelerine ilişkin olaylar pek çoktur.
Ümeyr oğlu Fadâle, Hz. Muhammedün aleyhinde
düşünceler besleyerek o ’nun yanına yaklaştığında, Hz.
Muhammed, «Fadâle misin?» diye sorar. Fadâle’den
olumlu yamt alınca, bu kez, «Demin içinden neler geçi­
yordu?» diye buyurur. Fadâle düşüncelerini inkâra kal­
kışırsa da, Hz. Muhammed'in gerçeği bildiğini anlar ve
tövbe eder.

43
Sahabelerden Enes'in anlattığına göre, bir gün, Hz.
Muhammed'in huzuruna gelerek selâm veren bir şahsa,
Hz. Muhammed, «Şu oturanlar içinde senden hayırlı bir
kimse bulunmadığına dair gönlünden bir kuruntu geçti
mi?» diye sorar. O kişi de, Hz. Muhammed tarafından
düşüncesinin okunmuş olduğunu tasdik eder.
İbni Abbas'ın naklettiği bir diğer vaka da şöyledir:
«Ebu Süfyan, Mekke'nin fethi günü, bütün halkın
Hz. Muhamrned'in peşinde dolaştığını görünce , içinden ,
'Büyük bir kuvvet toplasam da, Hz. Muhammed'le bir
daha harp etsem/ diye geçirmişti.
«Bu esnada , Hz. Muhammed , Ebu Süfyan’ın yanma
çıkageldi ve mübârek eliyle hafifçe Ebu Süfyan’m göğ­
süne vurarak, 'Allah-ü Teâlâ yine seni rezil ve rüsva
eder/ buyurdu.»
Bunun üzerine Ebu Süfyan tövbe eder ve bu olay­
dan sonra da doğru yola döner.
Hz. Muhammed, Ebu Cehil'e, telepati fenomenini
günümüz ESP deneylerini hatırlatan bir olayla göster­
mekle kalmamış, telepatinin kesinlikle bir 'bilim' oldu­
ğunu da açıklamıştır.
Bir gün Ebu Cehil, yerden topladığı bir avuç taşı
avucunda saklayarak, bunların sayısını Hz. Muham-
med’den sorar:
«Peygamber isen, avucumdaki taşların sayısını bü
bakalım.»
Hz. Muhammed, «Sen benden gizli olarak say da
bileyim,» cevabını verir.
Ebu Cehil, avucundaki taşları gizli olarak sayar.
Bunun üzerine Hz. Muhammed, taşların sayısını doğru
olarak söyledikten sonra, sözlerine ilâveten şöyle der:
«Bu bir keramet değildir, bilimdir. Bu bilimi bilen
herkes , bunu doğru olarak söyleyebilir.»

44
4. BÖLÜM

Hz. MUHAMMED VE KUTLU SÖZLERİ

«Bîr memleketin başında bulunan ve büyük işler gören insanlar,


tabiî kudretli şahıslardır. Bunlardaki maddi kıymet, şayet manevisi İle
birleşirse, o zaman çok büyük bir kabiliyet hâlinde kendisini gösterir.
Peygamber, asrı içinde büyük bir hükümdar, bir kumandan, aynı za­
manda yüksek maneviyat ve ruh sahibi bir şahsiyetti. Yalnız başına
sırf manevi bir kudret sahibi bulunsaydı {— gene bir kıymet olmakla
beraber— ) büyük hareketlerinin yankısı, belki, bu güne kadar gele­
mezdik
Kadri... {Yüksek Rehber Ruh)
1 9 - 7-1948

a — Hz. Muhammed’in, Kendisi Hakkındaki Hadisleri

— Âdem, ruhla kalıp arasındayken peygamberdim


ben.
— Biz peygamberler topluluğuyuz, gözlerimiz uyur,
kalblerimiz uyumaz.
— Bize, insanlarla, akılları miktarmca konuşmamız
emredildi.
— Dünyanıza ait işleri siz, benden daha iyi bilirsi­
niz.
— Dünyanızdan üç şey sevdirildi bana: Kadınlar,
güzel koku ve gözümü aydınlatan namaz.
— Peygamberlere, ancak temiz şeyler yemeleri, an­
cak iyi işlerde bulunmaları emredilmiştir.
— Ben ancak en güzel, en temiz huylan tamamlar
mak için gönderildim.
— Ben ancak rahmet olarak gönderildim, azab ola­
rak gönderilmedim.

45
— Ben lanet okumak için değil, ancak rahmet ola­
rak gönderildim.
— Allah heni, ancak emirlerini bildirmem için
gönderdi, halka azap ve meşakkat vermem için değil.
— Tanrım, yaradılışımı nasıl güzelleştirmişsen hu­
yumu da güzelleştir.
— Andolsun Tanrıya ki, ben gökte emin adıyla anı­
lırım, yeryüzünde de.
— Aslı olmayan şeyler benden uzak, ben onlardan
uzağım; ne ben bâtıldanım, ne bâtıl benden.
— Ancak bir kulum ben; kul gibi yerim, kul gibi
içerim.
— Benim çektiğim eziyeti kimseler çekmemiştir.
— Yaşayışım da hayırdır size, ölümüm de.
— Bana sözlerin toplamı verildi.
— Ben insanların en yüreklisiyim.
— Ben Rabbimin katında gecelerim. Beni yedirir
ve içirir.
— Beni Rabbim terbiye etti ve beni ne güzel ye­
tiştirdi.
— Benim Tanrı ile bir zamanım olur ki, o zamanda
benimle Tanrı araşma ne en yakın bir melek, ne Tanrı
tarafından gönderilmiş bir elçi ve ne de bir kitap gire­
bilir.
— Ben, babam İbrahim'in duası ve kardeşim [Isa'­
nın] müjdesi ve annemin rüyasıyım.
— Her peygamoer kendi kavmine gönderildiği hal­
de ben bütün insanlara gönderildim.
— Kim rüyasında beni görürse, bilsin ki o gördü­
ğü hakikaten benim. Çünkü şeytan benim suretime gi­
remez. O adam kıyamette de beni görecek ve cennet
ehlinden olacaktır.

46
— Ben, Akıb’ım ki benden sonra nebi ve resul yok.
— Adem ve Adem’den başka diğer peygamberler
kıyamet gününde benim sancağım altındadır.
— Ben Hâşir’im ki, halk kıyamet gününde benim
Lzim üzre haşrolunacaktır.
— Ben kıyamet günü Âdem evladının efendisiyim;
fakat övünmem. Livaul-hamd benim elimdedir; fakat
övünmem. O gün Adem de, ondan başkaları da, bütün
peygamberler, benim sancağımın altındadır; fakat
övünmem. İlk şefaat eden, ilk olarak şefaati kabul edi­
len benim; fakat övünmem.
— İnsanlar içinde Adem Aleyhisselâm’a en çok
benzeyen benim. Gerek ahlâk ve gerek yaradılış bakı­
mından da bana en çok benzeyen İbrahim Aleyhisse-
lâm’dır.»
— Rabbımın katında on ismim vardır. Ben Mu-
hammed'im. Ahmed’im. Mâhi’yim; Allahü Teâlâ benim­
le küfrü mahvedecektir. Ben Akib’im; benden sonra
peygamber yoktur. Ben Hâşir’im: Allah, kullarım beni
müteakib haşredecektir. Ben rahmet Resûlüyüm. Ben
Tevbe Resûlüyüm. Ben Melâhim Resûlüyüm. Ben Mu-
kaffâ’yım. Herkes bana uyar. Ben Kussem’im, yani ol­
gun ve bütün iyilikleri câmî bir insanım.
b — Hz. Muhammed'in, Tek-İnsanlık Hadisleri

— İnsanlar, tarağın dişlerine benzer, birbirlerinin


eşididir.
— Müslümanlıkta ne şunun-bunun soyundan gel­
mekle övünmek, yerinmek vardır; ne şu yahut bu boy­
dan, soydan olmakla övünme, yerinme.
— Allah bütün insanları bir toprakta toplar.
— İnsanlar Adem evlâdıdır, Ademse topraktan ya­
ratıldı.

47
— Hepiniz de Adem evlâdısınız; Ademse topraktan
yaratılmıştır; artık soyla-sopla, babayla-dedeyle övü­
nen kavmin devri bitsin; yoksa Allah katında bokböce-
ğinden de aşağı olursunuz.
— Birbirinize düşmanlık etmeyin, birbirinizden yüz
çevirmeyin, birbirinize hased etmeyin, kin gütmeyin;
a Tanrı kulları kardeş olun.
— Yaratıkların hepsi de Allah ayalidir; Allah'a en
sevgili olam ailesine, halka en faydalı olanıdır.
— Her doğan çocuk, yaratılışı sâlim olarak doğar;
dili, meramını anlatmcayadek de böyle kalır. Sonra
anası-babası onu, Musevî yahut Hıristiyan yahut da
Mecûsi yapar.
— Kavminin, boyunun tarafını güdüp gözeten, hal­
kı o yana çağıran bizden değildir. Kavminin, boyunun
tarafını güderek savaşan, bizden değildir. Kavminin, bo­
yunun tarafım güderken ölen bizden değüdir.
— İnsanların hayırlısı, insanlara en faydalı olanı­
dır.
— Arabın diğer kavimlere üstünlüğü yoktur. Ka-
vimlerin üstünlüğü, ancak hayırseverlik ve suçsuzluk­
tadır.
— Müminler, tek insan gibidirler.
c — Hz. Muhammed'in, Bilim'e İlişkin Hadisleri

— Ey insanlar, gerçekten de Allah bana öğrettiği­


ni, size de öğretmemi emretti.
— Bilginler, yahut bilgi öğrenenden başkası benden
değildir.
— Bilgin de, bilgi de, bildiğini tutan da cennette­
dir.
— Bilgin ve bilgi elde etmeye çalışan, kusurlu, suç­
lu bile olsa cennete girer.

48
— Dinleyip öğrenenden, yahut söyletip öğreten bil­
ginden başkası için yaşayışta bir hayır yok.
— İnsanlar ya bilgindir, ya bilgi elde etmeye çalı­
şan, ikisinin arasında bulunan kişilerde hayır yok.
— Şu bilgiyi, alınmadan, kaldırılmadan elde etme­
ye çalışan, sevapta eşittir, bunlardan başka insanlarda
da hayır yoktur.
— Bilgin kişinin yüzüne bakmak ibadettir.
— Bilgin kişiyle düşüp-kalkmak, oturup-durmak
ibadettir.
— Gençten bir şey öğrenmek, bir bilgi elde etmek
için ihtiyar adam, utanmadan, çekinmeden o gencin hu­
zurunda oturmalı.
— Kendisinden bilgi elde ettiğiniz adamı da büyük
sayın, ağırlayın, kendisine bilgi öğrettiğiniz adamı da.
— Bilginler yeryüzünün ışıklarıdır, peygamberle­
rin halifeleridir, benim varislerimdir, peygamberlerin
varisleridir.
— Bilginler, padişahla, buyruk sahipleriyle düşüp-
kalkmadıkça, dünyaya dalmadıkça peygamberlerin
eminleridir, fakat padişahla düşüp-kalkarlar, dünyaya
dalarlarsa peygamberlere ihanette bulunmuş olurlar, o
vakit çekinin onlardan.
— Gerçekten de bir tek bilgin, îblis için, yirmi ta­
ne ibadet edenden daha çetindir.
— Küçük çocuğun bir şey ezberlemesi taşa kazılan
yazıya benzer, insanın, büyüdükten sonra bir şey ezber­
lemesi ise, su üstüne yazılmış yazıdır sanki..
— Allah, bildiğini saklamayacağına, herkese öğrete­
ceğine dair söz ve vaid almadan hiç bir bilgine, bilgi
vermez.
— Bilgiyi gizleyene her şey, hatta denizdeki balıkla
havadaki kuş bile lanet eder.
49
— Bildiğinizi öğretin, öğretirken kolaylaştırın, güç­
leştirmeyin, müjdeleyin, nefret verip kaçırmayın ve bi­
riniz kızdı mı sussun.
— Faydalanılmayan bilgi, harcanmayan, hiç kimse­
ye hayrı dokunmayan defineye benzer.
— Söylenmeyen, öğretilmeyen bilgi, yoksullara har­
canmayan, kimseye faydası dokunmayan defineye ben­
zer.
— Kim bir bilgi öğretse, onunla amel edenin ecri,
sevabı eksilmemek şartıyla, bir ecir, bir sevap da öğ­
retenedir.
— Bilgi öğrenmek her mü’mine farzdır.
— Bilgi elde etmeye çalışın, bu hususta adeta yarı­
şın birbirinizle, çünki gerçek bir erden duyulan bir söz,
dünya yüzündeki altınlardan, gümüşlerden daha hayır­
lıdır.
— Bilgi elde etmek, her Müsliimana farzdır, fakat
ehil olmayana bir şey öğreten, mücevherleri, incileri,
altınları domuzların boyunlarına takan kişiye benzer.
— Bilgiyi yazın da yitirmeyin.
— öğrenmek istediğinizi öğrenin; fakat bildiğiniz
ile tatbik etmedikçe ilmin size hiç bir faydası olmaz.
— Güzel-güzel sormak, bilgi elde etmenin yansı­
dır.
— Ne mutlu bilginlere, ne mutlu ibadet edenlere,
yazıklar olsun sokaklarda başıboş gezenlere.
— Ne mutlu bilgisizliği terkedip öğrenene, üstün­
lük elde edene, adaletle muamelede bulunana.
— Bilgin kişinin ibadet edene üstünlüğü, ay ışığı
bulunan bir gecede ayın, öbür yıldızlara üstünlüğüne
benzer.
— Bilgin, ibadet edenden tam yetmiş derece üstün-

50
dür, her derecenin öbür dereceyle arası da gökle yer ka­
dardır.
— Bilgiyle mal, bütün ayıpları örter, bilgisizlik ve
yoksulluk bütün ayıpları açar.
— Bilgi benim mirasımdır, benden önceki peygam­
berlerin mirası.
— Bilgi definelerdir, o definelerin anahtarları da
sorulur. Sorun, Tanrı rahmet etsin size, çünki soruda
dört kişiye de ecir var: Soran, öğreten, dinleyen, bunla­
rı seven.
— Bilgi ikidir: Bir bilgi vardır, kalptedir, fayda ve­
ren bilgi de budur işte. Bir bilgi de yalnız dildedir, bu
ancak Ademoğlu için bir delil olabilir.
— Bilgin kişinin sermayesi, kibri terk etmektir.
— Bilginler iki çeşittir: Birinci kısmı bilgisiyle ya­
şar, insanlar da onun sayesinde yaşarlar da kendisi bil­
diğini tutmaz, kendi kendisini helâk eder gider. Bir de
ilmiyle yaşayan, fakat başkasını yaşatmayan, halka fay­
dası dokunmayan bilgin var.
— Sana öyle huylar öğreteyim ki, ulu Tanrı, onlar­
la faydalandırır seni: Bilgi elde etmeye bak, çünki bil­
gi, müminin dostudur, yumuşaklık veziridir, akıl kı­
lavuzudur, amel, işini-gücünü düzüp koşamdir, hoşluk­
la muamele babasıdır, bilim kardeşidir, sabır da ordu­
sunun kumandanı.
— Halkın içinde Allahın en fazla sevmediği kişi
buyruk sahiplerini ziyaret eden bilgindir.
— Bir bilgi öğrenmek için memleketinden göçen ki­
şinin suçları, daha adımım atmadan affedilir gider.
— Bilgi elde etmek için memleketinden çıkan kişi,
dönünceye dek Allah yolundadır.
— Bilgi elde etmeyi dileyen, cennet bahçesinde ge-
zer-tozar.

51
— Bilgiyi elde ettikten sonra halka söylemeyen,
öğretmeyen kişi, defineye sahip olan, fakat muhtaçları
doyurmayan kişiye benzer.
— İnsanlara hayırlı şeyler öğreten, fakat kendisini
unutan bilgin, halkı aydınlatan, fakat kendisini yakıp
bitiren ışığa benzer.
— Yazıklar olsun bilmeyene, yazıklar olsun bilip
de bildiğini tutmayana.
— Her bilgi sahibi, bilgiye açtır.
— Âdemoğullarının nefsi, bilgi elde etmeye uğraş­
mada hep gençtir.
— Bilgi sahibi olarak uyumak, bilgisiz olarak na­
maz kılmaktan hayırlıdır.
— Bilginin uykusu ibadet, nefesi şükürdür.
— Bilgiyle yapılan az ibadet fayda verir de bilgisiz
olarak yapılan çok ibadetin faydası yoktur.
— Allah bir kulu aşağılatmak istedi mi bilgiyi ha­
ram eder ona.
— Kimsecikler, bir bilgiyi yaymaktan daha üstün
bir sadaka veremez.
— Bilgisinden faydalanılan bilgin, bin tane ibadet­
le oyalanan kişiden hayırlıdır.
— Bilgi elde etmeye çalışmak, dine ne de güzel bir
yardımdır.
— Bilgi elde etmeye uğraşan kişi, Müslümanlığın
direğidir.
— Bilginle ibadet eden arasında yetmiş derece var­
dır.
— Bilgiye dair ne dilerseniz öğrenin, fakat andolsun
Allah'a, bilginizi tutmadıkça bilgi öğrenmek yüzünden
hiç bir sevaba giremezsiniz.
— Kimden bilgi öğreniyorsanız ona karşı alçak

52
gönüllü olun, kime bir şey öğretiyorsanız ona karşı da
alçak gönüllü olun, cebbar bilginler olmayın.
— Büyüklerle oturup kalkın, bilginlere sorun, hik­
met sahipleriyle görüşüp konuşun.
— Allah, kesin olarak hiç bir kişiye bilgisizlikle yü­
celik, üstünlük vermez ve kesin olarak bilgiyle de hiç
bir kimseyi alçaltmaz.
— Ne güzel bağıştır, gerçek sözü duyup da Müslü­
man kardeşine gidip ona öğretmek.
— Ümmetimin hayırlıları bilginlerdir, bilginlerinin
hayırlıları da merhametli olanlarıdır. Bilin ki ulu Tan­
rı, bilgisizin bir tek suçunu bile bağışlamadan önce bil­
gin kişinin kırk suçunu bağışlar. Bilin ki merhametli
bilgin, kıyamet günü öylesine gelir ki parıl-parıl parla­
yan yıldız nasıl etrafı ışıtır, parlatırsa, onun nuru da
yalım-yalım yanar, her yanı ışıtır, o aydınlıkla doğuyla
batı arası dolar, her yana gidilebilir.
— Gerçekten de ulu Tanrı bilgiyi halktan çekip al­
makla ortadan kaldırmaz, fakat bilgin kişinin ölümüyle
çeker alır da, sonucu hiçbir bilgin kalmadı mı insanlar,
başlarına bilgisizlikleri geçirirler, onlara birşeyler so­
rarlar, onlar da bilgisizce yanlış hükümler verirler, hem
halkı doğru yoldan saptırırlar, hem kendileri saparlar.
— Şüphe yok ki ulu Tanrı'nm öylesine kullan var­
dır ki, insanların ne olduklarım anlayışlarıyla bilirler,
anlarlar.
— Şüphe yok ki ilmin aşağılık kişilerden aranıp is­
tenmesi, kıyamet alâmetlerindendir.
— Allah'ım, beni bilgiyle zengin et; akılla, yumu­
şaklıkla beze; kötülükten çekinmekle ulula; kötü iş­
lerde bulunmamakla güzelleştir.
— Çin’de bile olsa bilgiyi arayın, gidin, elde edin,
çünki bilgi sahibi olmak, her Müslümana farzdır. Şüp-

53
he yok ki, melekler, aradığı, dilediği şeyden razı olduk­
larından dolayı bilgi sahibi olmak isteyenin üstüne ka­
natlarım gererler.
— Cennet bahçelerinden geçerken eğleşin. Cennet
bahçeleri nereleridir, dediler. Dedi k i: Bilgi meclisleri.
— Biriniz, kardeşinin yanma geldi, oturdu mu, on­
dan bir şey öğrenmek için soru sorsun, onu altetmek
için soru sormasın.
— Müminin yitik malı bilgidir, mümin bir sözü
yazdı mı, öğrendi mi, ona bir başkasını da katmak is­
ter.
— Size öyle kavimler gelecek ki onlar, bilgi elde et­
mek isteyecekler, onları gördünüz mü Tanrı elçisinin
vasiyeti üzere hoş geldiniz, merhaba deyin, onlara fetva
verin.
— Bilgiyi şeref ehlinden sorun, onlardan öğrenin,
onlarda bir bilgi varsa yazın, çünki onlar yalan söyle­
mezler.
— Bilginlerin sarfettikleri mürekkeple şehitlerin
dökülen kanları tartıldı, bilginlerin mürekkepleri ağır
geldi.
— Bir an bilgiyle meşgul olmak, bir an kitaba, yazı­
ya bakmak, altmış yıl ibadet etmekten hayırlıdır.
— Bir an bilgi elde etmeye çalışmak, bütün bir ge­
ceyi ibadetle geçirmekten hayırlıdır. Bir gün bilgi elde
etmeye çalışmak, üç ay oruç tutmaktan hayırlıdır.
— Bilgi elde etmeye çalışmak, Allah katmda na­
mazdan da, oruçtan da, haçtan da, yüce ve ulu Tanrı
yolunda savaştan da üstündür.
. — Bilgin bir kişinin yatağma dayanıp bir an kita­
bına bakması, ibadetle meşgul olan kimsenin yetmiş yıl
ibadet etmesinden hayırlıdır.
— Bir an düşünmek, yetmiş yıl ibadet etmekten
hayırlıdır.
— Bilgi sermayemdir, akıl dinimin esasıdır, Allah
korkusu rehberimdir.
— Tanrı'dan ancak kullarının bilgin olanları kor­
kar.
— Bilimi dünyaya yaymaktan daha değerli bir fa­
zilet yoktur.
— Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahreti isteyen
bilime sarılsın, her ikisini isteyen yine bilime sarılsın.
— Allah uğrunda bilim öğrenmek bir ibadettir.
— Bilim hakkında konuşmak
> Allah'a şükretmektir.
»
— Başkalarına bilmediklerini öğretmek, Allah'a
yaklaşmaktır.
— Bilim helali, haramdan ayırmaya hizmet eder.
— Bilim hem ziynet, hem de düşmanlara karşı bir
silahtır.
— Bilgi, müminin kaybolmuş malıdır, onu nerede
bulursa alır.
— Bilgiye ve bilginlere hürmet eden, bana hürmet
etmiş olur.
— Bilginin bir sonu vardır diyen, ona karşı hak­
sızlık etmiş olur.
— Ümmetimin helâki, kötülük eden bilginler yü-
zündendir.
— Bilim, rütbelerin en büyüğüdür. Cehaletten kötü
fakirlik olmaz.
— Cahiller içinde bir bilgin, ölüler içinde bir diri
demektir.
— Bilginlere hürmet edin, çiinki Allah indinde yer­
yüzünün büyükleri onlardır.
— Her bilim bir hazinedir, sualler de bu hâzine­
nin anahtarlarıdır.

55
— Bilgiyi arttırmayan gün boşa gitmiştir, ömürden
sayılmaz.
— Bilim herkesi, ibadet ise ancak ibauet edeni alâ­
kadar eder.
— Bilgiyi talep ederek evinden çıkan bir kimseyi,
bir melek Cennet ile müjdeler.
— İslâm dini akıl dinidir, aklı olmayanın dini de
yoktur.
— Bir kimse ölünce amel defteri kapanır. Fakat üç
topluluk vardır ki amel defterleri kıyamete kadar açık
kalır ve devamlı olarak sevap yazılır:
a — Cami, mektep, köprü, hastane gibi tüm halkın
yararlanabileceği şeyler yaptıran,
b — Bügi sahibi olup da eser yazan ve bu eserler­
den halkın yararlanmasını sağlayan,
c — Halkın yararlanacağı bilim ve bilgi ile müceh­
hez evlat yetiştiren.
— İlim iyilere ilham edilir, kötü kişiler ise ondan
mahrum bırakılır.
— Bilgin kişinin, âbid kişiye üstünlüğü, benim
ümmetimden en değersiz birine üstünlüğüm gibidir.
— İlim, ibadetin imamıdır, ibadet ve ameller ona
tâbidir.
— Kim ilmiyle öğünmek, serserilerle mücadele et­
mek ve halkın beğenisini kazanmak için ilim öğrenirse,
Ulu Allah onu mutlaka Cehennem'e sokar.
— İlim ibadetin önderidir, bu yüzden de ibadet ve
ameller, onun peşinden koşarlar.

56
f
DİPNOTLAR

(*) Müdliç Oğulları: Müdliçliler, beden, fizyonomi, görünüş konusu­


na ilişkin bilimlerde oldukça ileri gitmişler, bunlardan yola çı­
karak karakter tahlil etmede cok usta idiler.
(2) «İnsan İle beşer arasındaki münasebetler, bir beşerin kendi hüc­
releri ile olan münasebetlere benzemez.
«Beşer varlığının özünü teşkil eden esas, insan varlığının özü­
nü teşkil eden esasta birleşirler. Bu zaten, varlığın zuhuru esna­
sındaki ayniyetin ifadesinden başka bir şey değildir. Aralarında­
ki en büyük fark, İnsan Prototipi ile şimdiki durumda bulunan
beşerin şuur muhtevaları ve cevher muhtevaları birbirinden çok
farklıdır.
«Bu da evrimin kaçınılmaz bir sonucudur.
«Cevher ve şuur daima evrim sürecine uygun olarak kademeli
bir tarzda tadilata boyun eğer. İsteyerek bu tadilatı kendi bün­
yesinde gösterir ve ancak bu tadilat, İnsan Prototipinin Özü'nü
kendi bünyesinde teşkil edinceye kadar devam eder.»
(Sadıklar Plânı ... 17-4-1970 ■■■ C. 3).
(3) Laleh Bakhtlar: «Sufi: Mistik Arayışın İfadelerin (1976) adlı kita­
bın yazarı.
(4) Maxime Rodinson (d. 1915): Fransız Semitlk diller uzmanı, Mark­
sist yazar ve teorisyen, «Hz. Muhammed» (1961) adlı kitabın ya­
zarı.
(B) Betty Kelen : «Hz. Muhammed: Tanrı'nın Habercisi» (1975) adlı
kitabın yazarı.
(fi) Bismarck (1815-1698): PrusyalI devlet adamı ve Alman İmpa­
ratorluğumun ilk Şansölye'si.
(7) Michael Hart (d. 1928) : Amerikalı tarihçi, yazar, matematikçi, hu­
kukçu ve Avrupa Okulu Müdürü (1976).
(8) Lamartine (1790-1869): Fransız şairi.
(9) Bernard Shaw (1856- 1950): İngiliz romancısı, oyun yazan ve
eleştirmeni.
(10) John Ferguson (d. 1921): İngiliz yazarı ve Klâsik Edebiyat Pro­
fesörü.
C1) Tolstoy (1828- 1910): Sovyet düşünürü ve romancısı.
(12) İslamiyetin Kitabı Kur’an'm indirilişinin tamamlanmasından son­
ra Hz. Muhammed tarafından «Son Arz»da, Cebrail'e ezber yo-

57
luyla tekrar edilmiştir. Bu hâliyle doğruluğu, yani vahiy âyetle­
rin yeryüzüne Göklerde Saptandığı gibi indirildiği ve nakledildi­
ği Cebrail aracılığı ile O'nu indiren aRuhsal Plân» tarafından
onaylanmıştır.
«San Arz» denilmektedir bu uygulamaya.
Kur'an Göksel Kelâm Kitabı, kuşkusuz, «Âlemlere Rahmet ola­
rak gönderilen» Hz. Muhammed tarafından, vahiy mekanizması
yolu ile yeryüzüne kusursuz olarak indirilmiştir. Ne varki, Kur’an
Vahiy Hafızları, birçok derleyenler, tanıklı ayetler ve tanıksız
ayetler, sıralama, noktalama, kelime değiştirimi gibi birçok hu­
susların beşeri etkilerinin bu Göksel İlâhi Öğretller'in orijinalite­
sini çeşitli şekillerde etkilediği, İslâm ve Kur'an Bilim bilginleri
ve araştırmacıları tarafından belirtilmektedir. Öte yandan, bazı
ayetler gene o dönemin şartları ve olayları ile ilgili nazil olduğu
için, şartların değişimiyle bunların bazıları üzerinde bizzat Hz.
Muhammed tarafından Medine'ye dönüşte bazı değişiklik ve de­
ğiştirimler yapılmıştır, veya bazıları ( ortadan kaldırılmıştır. Hz.
Muhammed'in hemen ardından derlenen birçok Kur’an nüshala­
rının aralarında mevcut bazı değişiklikler de derleme bakımın­
dan tek-elden çıkmayan Kur'an Kitabı’na çeşitli beşeri etkilerin
nüfuz ettiğinin bir diğer kanıt ve ifadeleridir. Hz. Muhammed’in
sağlığında iken kendisinin onayladığı bir yazılı Kur'an derlenme-
mişti çünki. «Son Arz»da, bizzat Hz. Muhammed'in hafızasında
kayıtlı ayetlerin onayı yapılmıştır fakat bu onaylanan Hafzî Kur’an
ile sonradan çeşitli kişilerce derlenen Yazılı Kur’an arasında iş­
te üstte belirttiğimiz şekilde değişiklik ve tahrifatlar meydana
gelmiştir. Eurada söylemek istediğimiz, üstte kısaca anlatılan ve
değinilen beşeri etkilerin ve tasarrufların, Göksel Orijinal Kur’an
ile, Yazılı Kur'an arasında bazı farklılıkların oluşmasına neden
olmasıdır.
Bkz: SADIKLAR PLÂNI — 2 ... Böl: 1/Sıra - 29
<13) Bkz: MEDYOMLUK, kitap-4 1 — Böl: 5
O4) Bkz: PSİKOKİNEZİ, kitap - 45
(1G) Bkz: APORLAR, kitap - 39
(3fi) Bkz: DURUGÖRÜ, kitap-35
(17) Bkz: PARAPSİKOLOJİ BİTKİLER ARAŞTIRMASI, kitap-40 — Böl: 5
(3S) Bkz: LEVİTASYON, kitap - 21
(10) Bkz: PSI-TIP, kitap-38
(20) Bkz: İNSAN VE KEHANET, kitap - 27
<21) Bkz: ZAMAN VE RÖLATİVİTE, kitap-44-.. Böl: 3

58
S AD IK LAR f i . A n I S A D IK L A R P L Â N I
» v n * ; * £ Mİi»o>.ı; ALTIN ÇAĞ MİSYONU

12 k £ )İ £ V }
' - > 'W

i. _
İU« j İIM
►.* lll t M N »M lı ^ J L .
EK M İN EZİ NEO SF! ttTİZM
CTCHİ3 «SANLARA M ü- •r U M İ I H JU
TRANSLA GERİ DÖNİSÜS Î A 1 İ R -Ö SC E Sİ MODEM Sftİİfel
EVRENSEL UT G A SIIK ALLAR 111MC

li i|
UFO SPEKTRA UZAYLILAR Ö LÜ M TE A H R E T
GENEL BİLGİLER T i m i IİLfilIEI
A P O LLO URI GELLER
ORTAK (T U i n MAMI ■om KANITI m r c m

U ZA YLI İNSANLAR k o z m o s ’d a n DÜNYA T E L E P A T İ


B d jflS E L İHCtıENlM DÜNYALILARA ÖĞRETMENİ UYGULAM A
VE DENEY VE YÖNTEMLERİ
•RRO K A K T I RİITONO ALTIN ÇAĞ REHIEALİÖI

î §
USO-OINT LEVİTASYON SOVYETLER
D E N İZA L TI UYGARLIĞI 11 tftlİN İN İ
UFO
TIRRR İMANI Al
KURAM LARI
P S I-T IP A P O R LA R
VE
RUHSAL I Ş IN L A M A
RUHSAL CERRAHI O LAYLARI

55^3 Ö E

K E T !^ f& p ^ î T
•'*** •*■ •“ * * “1
SPATYOM EVRENSEL
PARAPSIKOLOJİ MEDYOMLUK ÖTE ÂLEM MEKÂNI
VE
YÖNETİCİ
BİTKİLER RUHSAL MEKANİ2MA
ARAŞTIRMASI CELSELER

V V . ^ ı

M J$
W ~X
^ f ? <>
K» MM*«M—m
YAYIMLANMIŞ KİTAPLARIMIZ

1. AGARTA... (Yeraltı Uygarlığı]


2. UFO BİLİMSEL KURAMLARI
3. AKUPUNKTUR- (Biyo-Plazmik Tedavi]
4. ÖLÜM ve ÖTESİ • ■ (Bilimsel İncelenim)
5. REENKARNASYON - (Genedoğmak Bilimsel İnceleniml)
6. UFOLOJİ •• (Dünya Dışı Zeki Varlıklar Bilimi)
7 PARAPSİKOLOJİ • ■ (Olağanüstü Duyular Bilimi)
8. TELEPATİ--. (Uzaduyum Bilimsel İncelenimi)
9. EKMİNEZİ ■■ (Geçmişe Geri Dönüşler)
10. MU-.- (Tarih Öncesi Uygarlık)
11. NEO SPİRİTİZM - MODERN SPİRİTİZM
12. UFO - APOLLO-.. (Ortak Uzay Uçuşları)
13. SPEKTRA - URI GELLER -- (Hoova Planeti Misyonu)
14. UZAYLILAR--- (Genel Bilgiler)
15. ÖLÜM ve AHRET... (Temel Bilgiler)
16. UZAYLI İNSANLAR... (Bilimsel incelenim)
17. KOZMOS'DAN DÜNYALILARA--- (Ummo Planeti Misyonu)
18. DÜNYÂ ÖĞRETMENİ--- (Altın Çağ Rehberliği)
19. TELEPATİ. ■ (Deney ve Yöntemleri)
20. U SO -O IN T... (Denizaltı Uygarlığı)
21. LEVİTASYON-.. (Yerçekimini Yenen İnsanlar)
22. SOVYETLER UFO KURAMLARI
23. SİRİUS MİSYONU--- (—Bildirge— )
24. KIRLIAN PHOTOGRAPHY... (Biyoplazmlk Bedenler)
25. ÖNCÜ-UFO GENEL YAPILARI
26. EVREN UYGARLIKLARI
27. İNSAN ve KEHANET -- (Kanıtlı Öngörümler]
28. UZAY ÜSSÜ AY... (Gizemli Yapay Planet)
29. IŞINLAMA... (Olaylar — Gözlemler)
30. MEDİTASYON-.. (Transandantal)
31. GÖRÜNEN RUHLAR... (Bilimsel İncelemeler)
32. EVRİM ÜSTADLARI (Venüs Plâneti Misyonu)
33. AGARTA ■■ (Mahatmoiar Misyonu]
34. UFOLOJİ* *• (Uzaylılar Bilimi)
35. DURU-GÖRÜ*.■ (Ruhsal Gözle Görüm)
36. AGARTA
37. EVRENSEL EVRİM YOLLARI
38. PSI - TIP - - (Ruhsal Cerrahi)
39. APORLAR *. (Ruhsal Işınlamalar)
40. PARAPSİKOLOJİ BİTKİLER ARAŞTIRMASI
41. MEDYOMLUK *. (Ruhsal Celseler)
42. SPATYOM... (Öte Âlem Mekânı)
43. EVRENSEL YÖNETİCİ MEKANİZMA
44. ZAMAN ve RÖLATİVİTE
45. PSİKOKİNEZİ... (Aktif Zihin Gücü)
46. VİMANA UZAY ARAÇLARI
47. VAZİFE ve TÜRKİYE-.. (Kozmik Misyon)
48. Hz. MUHAMMED... (Evrensel Bilgi Elçisi)
49. SPİRİTOLOJİ*** (Ruhsal Gerçekler Bilimi)
50. HİPNOTİZMA
51. KARMA*** (Neden - Sonuç Yasası)

t. Cilt: SADIKLAR PLÂNI (Altın Çağ Misyonu)


2. C ilt: SADIKLAR PLÂNI (Altın Çağ Misyonu)
3. C ilt: SADIKLAR PLÂNI (Altın Çağ Misyonu)
4. Cilt: SADIKLAR PLÂNI (Altın Çağ Misyonu)
5. Cilt: SADIKLAR PLÂNI (Altın Çağ Misyonu)

1. Cilt: DOSTLAR PLÂNI (Altın Çağ Misyonu)


2. Cilt: DOSTLAR PLÂN! (Altın Çağ Misyonu)

1. Cilt: BİLGELER PLÂNI (Altın Çağ Misyonu)

1. Cilt: ÖNCÜLER PLÂNI (Altın Çağ Misyonu)

P.K. 1072 — İSTANBUL Satış ve Dağıtım :


BİLİM ARAŞTIRMA MERKEZİ Vali Konağı Caddesi
Halil Bey Pasajı, No: 40 (Alt Kat)
Nişantaşı — İstanbul
Şimdiki İnsanlık, Altın Cağ boyunca, Yüce Ahlâk, Erdem ve Bil­
gelik örneği olan Hz. Muhammed'in, bu üstün meziyetlerine sahip in­
sanlardan oluşacak, bir Işık İnsanlık hâlini alacaktır. Hz. Muham-
med, dünya okulunu bitirmeye aday beşer varlıkları için, en İdeal
örnek bir rehberdir. Hz, Muhammed’e benzemek, o’nun suretine de­
ğil. o'nun siyreti'ne benzemek demektir. Bu olgu, biçimsel bir benze­
yiş değil, ahlâk, davranış, tutum ve yaşamın değerlendirilişi bakım-
larındandır. Tüm İnsanlık için son Kutsal Kitap, ve Altın Çağ Öğre­
tisi olan Bilgi Kltatoı’nın «En son ahlâk düsturları», insanları, işte Kı­
yamet Halklarının Efendisi olan Hz. Muhammed ideali’ne doğru sev-
kedecektir. Ve Mahşer Halkları, Hz. Muhammed ideali'ne uygun ola­
rak. Göklerin Egemenliğl’ne alınacaklardır. Tekrar söyleyelim kİ: Hz.
. Muhammed’e benzemek, o'nun kişiliğine benzer kişilik sahibi olmak
demektir. Ki işte, istenen de budur.

Hz. Muhammed, yüzyıllar önceki arap kavimleri için gelmedi, bi­


lakis, o zamanın en geri ve barbar kavimlerinden biri olan arapların
arasında doğarak, Yüce Tezi'ni, böyleslne geri bir toplum içinde da­
hî gerçekleştirebileceğini kanıtlamış oldu. Hz. Muhammed’in bu Yüce
Tezi, tüm beşeriyetin Altın Çağ'da hedefi olan, İdeal İnsan Prototi-
pi'nin çizilmesidir. İşte bu İdeal İnsanlar, Kâinat'ın Yüce İnşası'na
katılmak üzre. Vazife Plânları na alınacak olan adaylar ve «tefrik edi­
lenler» olacaklardır.

Bu yapıtla, şu hususlara ilişkin bilgi edinebilirsiniz: -

Hz, Muhammed ve Beden-Kişilik Yapısı'nın Özellikleri.


Hz. Muhammed ve Ünlü Kişilerin. Hakkındaki Görüşleri.
Hz, Muhammed ve Genel Medyomluk Özellikleri.

Hz Muhammed ve Kendisi Hakkındaki Kutlu Sözleri.


Hz, Muhammed ve Tek-İnsarılık Hakkındaki Kutlu Sözleri.
Hz Muhammed ve Biiim-Bîlginler Hakkındaki Kutlu Sözleri.

-- Z.U---

You might also like