Professional Documents
Culture Documents
MUHAMMED
EVRENSEL BİLGİ ELCİSİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
7
Hz. MuhammecTin siması hâkim, edası şahane idi.
Simasının güzelliğiyle herkesten üstün idi. Yüz çizgileri
düzgün ve anlamlıydı. Sihirli gülüşü, güzel ve yüksek
sesi, tavır ve hareketlerinin göz alan zarifliği, sadeliği ve
samimiliği, kendisini tanıyanların hepsinin ve en taraf
sızların bile dikkatini çekiyordu.
Hz. Muhammed, yaradılışta, çok yüksek huylu idi.
Kavrayışı çok çabuk idi. Hafızası kavrayışlı ve kuvvetli
idi. Muhakemesi çok açık, süratli ve kesindi. Hayal kuv
veti canlı ve nüfuzlu idi.
Kendisini dinleyenler, onun hâkim varlığını, şahane
edasını, nüfuzlu gözlerini, zarif gülüşlerini, ruhunun her
duyguyu gösteren yüz çizgilerini hayranlıkla izlerlerdi.
Duygusu pek kuvvetli idi; hareketleri aşırı değil
di. Bir yere giderken acele etmezdi, fakat yürüyüşü hız
lıydı. Sanki bir yokuştan aşağı koşar gibi yürürdü ve
peşinden gidebilmek zordu. Bir tarafa dönerken sadece
başım çevirmez, bütün vücuduyla dönerdi.
Sözü apaçıktı, kesin fakat yumuşaktı; söylediğini
herkes anlardı. Anlaşılması için sözünü üç kez tekrar
ladığı olurdu. O, Arab dilini, en güzel şekilde, en açık
ve en berrak bir telâffuzla, en özlü ve tesirli bir biçim
de ve oldukça düzgün bir tarzda, tüm kelimelerin, vur
guların hakkını vererek, cümlelerini kısa ve özlü bir
şekilde kurarak konuşuyordu. En sevmediği şey yalan
dı ; en nefret ettiği huy, yalan söylemekti.
Kimseye kötü söz söylemezdi. Kızdığı zaman kıza
rırdı. Ayaktaysa oturur, oturuyorsa dayanırdı ve böy-
lece hiddeti geçerdi. Bazı kereler sert davrandığı olur
du, ama haşin değil, aksine tatlı huyluydu.
İnsanların en güzeli, en alımlısıydı; nurlu ve güleç
yüzlüydü. Gülüşü tatlıydı. Gülünce, dişleri inci gibi
parlardı. Kahkaha ile gülmez, tebessüm ederdi; gülüşü
çoğu kez bir gülümsemeden ibaretti. Şaka yapmayı se
verdi. Ve şöyle söylerdi: «Ben de şaka ederim elbet ,
ederim amma şakamda bile doğru söylerim.»
Hüzünlü bir tabiatı vardı ve düşüncelerine daldığı
zamanlar da uzun uzun sessiz dururdu. Bununla bera
ber, dinlenmek nedir bilmezdi, daima birşeyle meşgul
olurdu. Hiçbir zaman boş yere birşey söylemezdi. Her
türlü hatiplik özentilerinden uzaktı. Memnun olduğu
zaman, gözlerini aşağıya eğerdi. Vaktini, çok olan işleri
arasında titizce bölüştürmesini bilirdi.
İnsanlarla olan ilişkilerinde hep, büyük bir ince
görüşlülükle davranırdı. Ashabıyla konuşur, sohbet
ederdi. Zengin, fakir, köle ayırdetmez, herkesin hatırını
sorardı. En uzak mahallede veya en yoksul kısımda ol
sun, hastalananların ziyaretine gider, cenazelerinde bu
lunurdu. İyiliği severdi. Olağanüstü derecede cömert ve
eli açıktı; yanında para saklamazdı. Kendisine ait olan
mal ve paradan bir senelik ihtiyacım alır, geri kalanını
fakirlere dağıtırdı. Kendinden istenen her şeyi verirdi.
Çoğu zaman, yıl dolmadan erzağı biter ve borçlanırdı.
Elbisesini yamar, ayakkabısını tamir eder, erkekler ev
lerinde ne iş görürse kendisi de o konularda ailesine
yardımcı olurdu, insanların en hayırlısı idi. Hiç kimse
nin yüzüne sürekli bakmaz, yanmda çalışan hizmetçile
rin bile yardımına koşardı. Ne kadar küçük olursa ol
sun, verilen hediyeyi kabûl eder, daha sonra ilk fırsat
ta karşılığım verirdi. Son derece mütevazi bir yaşamı
vardı. Yerine göre kuru ekmek, hurma veya bir parça
et ile kamını doyururdu. Buğday ya da arpa ekmeği,
helva veya bal bulsa onu tercih ederdi.
Mazeret beyan edenlerin mazeretlerini kabûl eder
di. Tevazu sahibi idi. Bir gün yanına giren bir adam,
Hz. Muhammed'in heybetinden titremeye başladı. O
şahsa hitaben, «Kendine gel, ben padişah değilim. Ku-
reyş boyundan, kurumuş etle geçinen bir kadının oğlu
yum ancak,» dedi. Evinde birşey lâzım olduğu zaman
hizmetçilerine söylemez, kalkıp kendisi alırdı. Bazı ka
balıklara ses çıkarmaz, hoş görürdü. Fakirlen kesin
olarak hor görmez, zenginlere ise servetlerinden dolayı
iltifat etmezdi. Çölde ve cehalet ülkesinde annesiz ve
babasız bir yetim olarak, yokluk iğinde yetişmişti. Ko
yun çobanlığı dahi yapmıştı. Allah, kendisine bütün gü
zel ahlâkları ve meziyetleri vermiş, doğru yollan gös
termiş, geçmişte kalan ve gelecekte olacak olanları, ah
retteki kurtuluş ve mükâfat gerektiren şeyleri, dünya
yaşayışını düzenleyen tüm olguları kendisine öğret
mişti.
Temizliği severdi; « Temizlik imandandır.» derdi.
Pislikten ve fena kokulardan asla hoşlanmazdı. Ashâ-
bına, camiye temiz olarak gelmelerini tembih ederdi.
«Bu dünyada dört şeyden hiç hoşlanmam; onlardan
Allah'a sığınırım: Korkaklık , cimrilik, tembellik ve pis
lik,» derdi. Son derece sade ve temiz giyinirdi. Elbise
leri çoğunlukla beyazdı. Uzunluk olarak, topuklarına
kadar inerdi, fakat yere değmezdi. Elbiseleri süslü de
ğildi. Cuma namazlarında siyah bir cübbe giyerdi.
Kendisinin hizmetinde bulunmuş olan Enes der ki:
«On sene yanında hizmetinde bulundum. Bir kere olsun
kendilerinin, öf, aman dediğini duymadım. Of daima
bir fazilet örneği olmuştur.»
Küçükleri okşayıp sever, onları sevindirirdi. Hz.
Muhammed’in çocuklara karşı ayrı bir şefkati olduğu
nu ve kendisini onlara daima sevdirdiğini çeşitli kaynak
lardan biliyoruz. Belki de, Hz. Fatma hariç diğer tüm
kız ve erkek çocuklarının küçük yaşta öldüklerini gö
ren bir insanın ateşli hasreti, bunun sebebiydi.
Yolda giderken çocuklara rastgelince, onlara selâm
verirdi. Çocukların oyunlarına katılırdı ve çocuklar arar
smda birçok dostları vardı. Habeşistan'dan gelen ve
oranın dilini konuşan çocuklarla şaka ederdi. Medine'
deki bir evde, Hz. Muhammed'in her zaman şaka ettiği
küçük bir erkek çocuk vardı. Bir gün, çok kederli ol
duğunu gördü ve nesi olduğunu sordu. Çok sevdiği bül
bülünün öldüğünü söylemesi üzerine, kendisini teselli
etmek için elinden geleni yaptı.
Gönlü insanlık sevgisiyle dolu idi. En çok, şefkate
muhtaç olan yoksullara, öksüzlere ve çocuklara merha
met ederdi. Bir gün bir çocuğu severken, onu gören bir
bedevi, «Siz küçükleri çok seviyorsunuz. Benim on to
runum var, bir tanesini dahi kucağıma alıp sevmem,»
deyince, Hz. Muhammed ona, « Senin kalbinde merha
m et yoksa ben ne yapayım! Merhamet etm eyen , mer
hamet yüzü görmez ,» demişti.
O’nun sevgisi sınırsızdı. Hayvanlara karşı bile mer
hametli olmayı öğretmiştir. O zamanlarda ve dünya
nın o bölgesi için böylesi davranışlar oldukça dikkate
değer. Bir keresinde, Mekke'nin fethine giderken, ken
disine tâbi olanlar, hep birlikte, yavrulu bir köpeğin
önünden geçiyorlarmış. Hz. Muhammed, sadece onu
ürkütmemeleri için emir vermekle kalmamış, üstelik,
emrin yerine getirilmesini sağlamak için orada birisini
bırakmış.
Hastalanmış bir hayvanın tedavisiyle meşgul olur
du. Kapısında seslenen bir kediyi içeriye almıştı. Susuz
bir köpeğe, ayakkabısıyla kuyudan su çekip veren kim
senin, günahı dahi olsa, cennete gideceğini müjdelemiş
ti. Bir kediyi aç bırakan bir kadının bu yüzden azap gö
receğini bildirmişti. Susuz bir ağacı sulayana sevap ya
zılacağım söylemişti.
Hz. Muhammed, güzel ahlâkı tamamlamak için
gönderilmiştir. Bundan dolayı, O'nun öğrettiği her şey
fazilettir. İnsana gerçek değerini öğretti. İslâmiyet, in
sanlar arasına kardeşlik, sevgi, saygı, adalet, iyilik,
doğruluk ve eşitlik getirdi.
Hz. Muhammed, insanların en halimi, en cesaretli
si, en âdili ve en akıllısı idi.
Allah’ın haram kıldığı şeyler dışında, kendisine
karşı yapılan hareketlerden dolayı hiçbir zaman inti
kam almaya kalkışmadı. Oturup kalktıkça daima Allah'ı
11
anardı. Bir meclise girince nerede boş yer varsa oraya
otururdu. Etrafındakilere daima aile soyarilurıyla hi
tap ederdi. O çağlarda Araplar'da soyadı ve künye ile
çağırmak, geleneksel bir saygı işaretiydi. Lüzumundan
fazla söylemez, çirkin söz söyleyenlerden hoşhınmazdı.
öfkeden uzak dururdu. Birçok defalar, yalanları, ken
disine kötülük edenleri cezalandırmak üzere izin iste
dikleri halde, izin vermemiş, mazeretlerini anlatanların
mazeretlerini kabul etmişti. Hoşuna gitmeyen şeyleri
görmemezlikten gelirdi.
Büyük cesaret sahibi idi. Savaşlarda düşmandan
yılmaz, en tehlikeli yerlere atılırdı. Uhud Savaşı'na
hazırlanıldığı bir sırada, Hz. Muhammed'in bazı karar
larını değiştirmesini isteyenlere karşı, yüce ahlâkım şu
sözlerle ifade etti: «Bir peygamber , zırhını giydikten
sonra onu çıkarmaz. Ben ne emredersem onu yapın.»
Hz. Muhammed, öğütlediği ahlâk kurallarım önce
kendi kişiliğinde uygular ve tüm müslümanlara canlı
bir örnek olurdu. Fikirleri ve öğütleri yalnız müslü-
manlar için değil, bütün insanlık için üstün ve sarsıl
maz bir öğreti teşkil edecek kudret ve değerdedir.
Bütün bunlar, Hz. Muhammed'in kişiliği hakkında
belirli bir anlayışa varmak için toplu bir bilgi verebilir.
Ve O'nun kamu işlerindeki tutumundan, sosyal yaşa
mından çıkardığımız sonuçlarla az da olsa bir bilgi sa
hibi olabiliriz.
İnsanların saygı ve güvenini, faaliyetinin dini ana
temelleri, cesaret, taraf tutmama, kesin kararlılık, sert
liğe varan, fakat gönül yüceliğinden gelen hoşgörüsü,
olağanüstü yardım severlik, tevazu ve mütevazilik gibi
özelliklerinden ötürü kazanmıştı. Bu özelliklerinin ya
naşıra, davranışlarındaki sevimlilik Hz. Muhammed'e,
onların sevgisini kazandırıyor ve bağlılıklarını sağlı
yordu.
12
2. BÖLÜM
13
veçhesi olduğu söylenir . Hz. Muhammed, şimdiki Sik-
lus’un Son Peygamberi olmasına ve bundan dolayı da
'Peygamberlik Mührü' olarak bilinmesine rağmen , as
lında, İlk Peygamberdi. Burada, Hz. Muhammenin şu
Hadisi’ne değinmek gerekir:
«'Hz. Adem suyla çamur arasındayken ben yine
Nebi idim.'
«Aslında, Son Peygamber [olan] Hz. Muhammene
dair İlâhi Fikir, aynen bir düşüncenin , gerçekleştiril
mesinden önce tamamlanması gibi, gerçekten vücut bu
lacak olan tik [Peygamber] Hz. Adem'den önce gelmiş
tir,
«Hz. Muhammed, [beşerî] form içerisinde, beşeri
yetin tüm imkânlarını tezahür ettirmiş bir Şahsiyet'tir.
Evlenip çocuk sahibi olarak, Beşeri Tabiatinı ifade et
miştir. Vahyi, ümmî [okuma yazma bilmeden] ya da
bakir bir halde almak suretiyle , İlâhî TabiaVın vasıtası
olduğunu [göstermiştir]. Hz. Muhammed , kendisinin
bu veçhesine değinerek , demiştir ki:
«'Ben, m olmaksızın Ahmed'im; ben, a olmaksızın
Arab'ım; beni gören, Hakikati görmüş olur.'
[Bu Hadis'in açıklaması şöyledir: ' Ahmed-m* =
’Ahad,9 yani Arapça 'Birlik ' anlamına gelir; 'Arab-af =
'Rab ' anlamına gelir.]
«Hz. Muhammed, gerçekliğin içsel, ebedi veçhesini,
efrssai, fenomenal veçhesi ile birleştiren 'Evrensel Proto
tiptir. Evrensel Prototip, tüm ferdiyetleri ihata eder ve
tüm karşıtlan , BenliğVnin sonsuz ve evrensel tabiatında
birleştirir (2). Tüm /Zafri Vasıflar, [Evrensel Prototipte]
birleşmiştirler ve gözler önüne serilmektedirler...
«İbni Arabi şöyle der: 'Görme gücünün vasıtası
olan Gözbebeği ile Göz'ün ilişkisi ne iso, Evrensel Pro
totip ile Tann arasında [sözkonusu] olan ilişki [dere-
14
cesi] de aynıdır. Tanrı, Evrensel Prototip vasıtasıyla,
tüm İlâhi Veçheler içerisindeki Benliğin bilincine varır.
Evrensel Prototip, Mutlak'ın, Kendi Eserlerini görmek
[için kullandığı] Alenim Gözü'dür.'» (3)
b — Hz. Muhammed Hakkında, Maxime Rodinson'un
Görüşleri
15
kilde kabul edilmesi, eşyanın durumuna kendini teslim
etmesi ile , [Hz. Muhammed gibi, maddî yaşamda] ne
iseler ve neye sahipseler , ftep onların da ötesini arayan
ve araştırıcı ruhları, daima, edilmesi gereken bir
sonraki aşamayı hedef edinen Varlıklar için uygun de
ğildir.... Hz. Muhammenin bu sonsuz arzu etme kapasi
tesi , ancak, olağanüstü ve hatta denilebilir ki, 'beşer -
üstü’ öir seviyedeki bir başarı ile karşılanabilirdi.» ( 4)
c — Hz. Muhammed Hakkında, Betty Kelen'in
Görüşleri
16
söylediklerinin tek bir kelimesini dahi bilmiyoruz . Bil
diğimiz bir şey varsa , o da, yalana ve hatta abartılmış
sözlere karşı muazzam bir nefret duymasıydı. O dere
ceye kadar ki, panayırlarda şairleri dinlemeye taham
mül edemezdi.
«Mekke'nin Centilmeni [diyebileceğimiz] Hz. Mu-
hammed’in [Peygamberlik öncesi yaşamını] özetlersek ,
kendisini, giyiminde , konuşmasında , işinde , defter tut
mada düzeni seven bir insan olarak görürüz. Muhteme
len de , kargaşayı otomatik olarak ortadan kaldıran,
kusursuz bir zihne sahipti....yy ( 5)
d — Hz. Muhammed Hakkında, Bismarck'ın Görüş
leri
«Muhtelif devirlerde , beşeriyete yol göstermek için
Allah tarafından gönderildiği iddia edilen bütün kitap
ları etraflı olarak inceledim ise de , hiçbirinde hikmetli
bir bahis görmedim. Bu kitaplar, de#iZ bir toplumun
veya bir ulusun, bir er halkının bile saadetini sağlamak
tan uzaktırlar.
«Fakat Hz. Muhammed’in kitabı böyle değildir. Ben
Kur’an-ı Kerim ’i tetkik ettim. Her kelimesinde bir hik
met buldum. Hz. Muhammed’in düşmanları, bu kitabı
Hz. Muhammed’in yazdığını söylüyorlarsa da en geliş
miş dimağların dahi böyle bir eser vücuda getirmeleri
ne imkân yoktur. Ey Hz. Muhammed , sana çağdaş ola
madığımdan dolayı çok müteessirim, öğretm eni ve her
kese duyurucusu olduğun bu kitap senin değildir. O,
Tanrısaldır. O’nun İlâhi bir kitap olduğunu inkâr et
m ek , mevcut bilimlerin bâtıl olduğunu ileri sürmek ka
dar gülünç olur. Bu sebeple beşeriyet senin gibi mümtaz
bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra bir daha
görm eyecektir. Ben , huzurunda kemâli hürmetle eğili
yorum.» ( 6)
17
e — Hz. Muhammed Hakkında, Michael Hart'ın
Görüşleri
Amerikalı düşünür Michael Hart ( 7) tarafından ka
leme alınan «Dünya Tarihini En Fazla Etkileyen 10 Ki
şi» adlı kitapta Hz. Muhammed birinci sırada yer al
maktadır. Michael Hart, kitabında yaptığı sıralamanın
« dünyanın en büyük insanları olmayıp , dünyanın en et
kin kişileri» olduğuna özellikle dikkati çekmektedir.
Sıralamada peygamberlerin yerlerine ilişkin olarak
da «Bana göref Hz. Muhammed’in İslâmlığın kuruluşu
na katkısı, Hz. İsa’nın Hıristiyanlığın kuruluşuna kat
kısından daha büyüktürf» demiştir.
Michael Hart, Hz. Muhammed’in birinci sırada yer
alması hakkında ise şunları söylemiştir: «Müslümanlı
ğın kurucusu ve yayıcısı, Arap kabilelerini bir askeri gü
ce dönüştürerek , sınırları Atlantik’ten Hindistan’a ka-
dar uzanan bir İmparatorluk kurmayı başaran Hz. Mu
hammed, bu Yüce Misyonu’ndan ötürü Birinci sıraya
yükseltilmiştir.»
t — Hz. Muhammed Hakkında, Lamartine’in Görüş
leri
18
leri, imparatorluklar , kavimler, hanedanlar ve yerleşil
miş kürenin üçte biri üzerindeki milyonlarca insanı ha
rekete getirdi. Fakat Hz. Muhammed , sadece bununla
da kalmadı. Bundan başka, fikirleri, inançları ve ruhla
rı harekete getirdi. Her harfi bir kanun haline gelen bir
kitap üzerine her ırktan ve her dilden kavimlere mâne
vi bir milliyet tesis etti. Ve bu İslâm milliyetine , silin
mez bir özellik olarak, put-ilâhlara nefretle tek-gayri
maddi olan Allah'ın aşkını benimsetti.
Allah’ın Elçisi , hâkim , hatip, kanun koyucu , salaşçı,
fikirler fatihi, 'Makûl Vicdan İnsanlığı’mn ue sur etsiz
bir ibâdetin dirilticisi, sayısız dünya imparatorlukları
nın ve ’esas olarak’ da manevi imparatorluğun kurucu
su, işte Hz. Muhammed, insan büyüklüğünün ölçüldüğü
bütün mikyaslarda hangi insan O'ndan daha büyük ol
muştur.» ( 8)
19
k — Hz. Muhammed Hakkında, John Ferguson’un
Görüşleri
20
3. BÖLÜM
21
c — 1Vahiy Meleği*, yani Cebrail, Hz. Peygamber'e
gelerek Tebligatı iletir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, her üç şık
kın da, Vahiy Mekanizması içerisinde, Cebrail Plânı
vasıtasıyla gerçekleştiriliyor olmasıdır. Dolayısıyla,
1doğrudan doğruya kalbe inme 1 tarzındaki bir açıklama
dan, bu 'iniş*te de Cebrail Plâm'nın vasıtalığının sözko-
nusu olduğunu anlamak gerekir. Nitekim, KurJanJda,
Kur’an için, aCibril, Allah'ın izniyle senin kalbin üzeri
ne indirmiştir » (2/97) denilmektedir.
Tarihçi Ibni Haldun, Mukaddime’sinde, genel ola
rak peygamberlerin ve özellikle de Hz. Muhammed'in
1vahiy' Medyomluğu hakkında önemli bilgiler vermek
tedir:
«Peygamber^ ler], ilham halı içerisindeyken , boğaz
larından çıkan bir sesle birlikte , çevrelerinin bilinci içe
risinde olmaz[\&v] — görünüşe göre , sanki, kendinden
geçiyor , ya da bayılıyor gibidir [le r ]. Fakat, böyle bir
şey sözkonusu değildir; aslında, sadece , ’spiritüel ha
b e rcic e karşılaşma [hâline] dalmı$[la.r]dır. Bu [hâl],
onlar tarafından idrâk edilebilir olan, fakat fizik duyu-
larca erişilmesi tamamiyle imkânsız olan 'o'nu kavra
dıkları zaman oluşur. Ondan sonra , 'o / ya bir konuş
ma 'vızıltısının* işitilmesi vasıtasıyla — ki bu durumda,
peygamber bunu anlar— fizik duyulara iner , ya da Tan
rı'dan getirdiği [tebligat] ile [peygambere] hitap eden
bir şahıs biçimi, kendisini [peygambere] sunar. Ondan
sonra, o hâl [peygamberden] gider ve [peygamber] teb
ligatı aklında tutar .
«Hz. Muhammed , vahiy hakkında kendisine danışıl
dığı zaman, şöyle söylemiştir:
« ’Zaman zaman, bana, bir çıngırağın çalışı gibi ge
lir; bu, bana en fazla ıstırap verenidir; sonra, benden
uzaklaşır ve söylemiş olduğunu aklımda tutmuşumdur.
22
Ve zaman zaman, melek, bana bir insan olarak görünür
ve bana hitap eder; sonra, söylediğini aklımda tutarım/
«Bu sırada, Hz. Muhammed’in boğazında öyle bir
ıstırap ve basınç oluşurdu ki, sözle ifade edilemez. Sa-
hâbelerden bir şahıs, şöyle demişti
«'Vahyin, o'nun üzerindeki etkisinde, büyük bir
ağırlık hâli vardı/
«Hz. Ayşe , şöyle demişti:
«'Vahiy, çok soğuk bir günde o'nun üzerine inerdi;
sonra, o’ndan uzaklaşırdı ; ve alnından ter boşanırdı/
«Kur*an'da da şöyle denilmektedir [73/5]:
«'Hakikat, biz sana ağır bir söz vahyediyoruz/
«V e vahyin inişinin öylesine aşırı bir etkisi vardı ki,
çoktanrıcılar, peygamberleri, cinler tarafından obsede
edilmekle suçlarlardı.... Fakat, sadece bu hâllerin dışsal
görünüşünden gözlemledikleriyledir ki, Hz. Muhammed
İ72 durumu onların gözünden saklanmıştır. 'Allah kimi
saptırırsa, artık onu yola getirecek kimse yoktur/
[Kur’an: 13/33]»
Hz. Muhammed’in 'vahiy' Medyomluğu sırasında
kendisinde tezahür eden ’medyomluk b e l i r t i l e r i saha
beler tarafından da açıkça gözlemlenmiş ve aktarılmış
tır. Nitekim, Ebu Hüreyre, «Hz. Peygamber’e vahiy gel
diği zaman, bu vahiy hâli bize gizli kalmazdı.» demiş
tir.
Tanıkların hepsi de Hz. Muhammed'in ’vahiy’ yü
zünden pek çok eziyet ve zahmet çektiğinde mutabık
tırlar. Sahabelerden Valâ bin Ümeyye, vahiy sırasında
Hz. Muhammed'in yüzünün kızarmış olduğunu ve uyu
yan kimsenin sesli soluk alıp verişi gibi nefes alıp ver
diğini görmüştür. Gene, vahiy inerken, Hz. Peygamberi
bir sıkıntı kapladığı, yüzünün rengi değişerek, kül gibi
olduğu da rivayet ediür.
Sahabelerden Osman bin Mazûn, Hz. Muhammed-
23
in bir vahiy sırasındaki hâlini tanımlarken, Hz. Pey
gamberin, gözlerini göğe diktikten sonra, başını yavaş
yavaş sağ tarafından aşağıya doğru süzerek indirdiğini
ve Kendisine söylenen bir şeyi kavramak ister gibi ba
şını titretmeğe başladığım söylemiştir.
İkrime'nin anlattığına göre, vahiy geldiğinde Hz.
Muhammed bir süre için sakin kalırdı. Enes bin Mâlik
ise, Hz. Muhammed’in, Kevser Suresinin inişi sırasın
daki haline tanık olmuştu:
«Bir gün Resûlüllah, aramızda bulunduğu sırada,
birden , hafif bir uykuya dalmıştı. Sonra , gülümseyerek
başını kaldırdı...»
İbni Haldun’un, üzerinde özellikle durduğu, vahyin
gelişi sırasında Hz. Peygamberin bedeninde büyük bir
ağırlığın oluşması hususunun sahâbelerce de vurgulan
dığım görüyoruz. Örneğin, sahabelerden biri şunları
anlatır:
«Hz. Muhammed’i , vahyin inişi sırasında devesinin
üzerindeyken gördüm. Deve bağırarak ön bacaklarını
büküyordu; o kadar ki, devenin bacakları kırılacak
sandım. Hz. Muhammed’e devesinin üzerindeyken vahiy
geldiğinde, deve , çoğu kez çöker ya da vahyin ağırlığı
o ’ndan ayrılıncaya kadar, ön bacaklarını kazık gibi sa
bit tutarak kendini zorla ayakta durdurabilirdi.»
Hz. Muhammed'in kısaca değinmiş olduğumuz
3vahiy’ Medyomluğu’nu, elimizdeki bu 'medyomluk be
lirtileri’ donelerine dayanarak ve günümüzün Spirito-
lojik gözlem ve bilgilerinden yola çıkarak, Zihnî (Men-
tal) Medyomluk dediğimiz medyomluk fenomeninin En
Yüce bir tezahürü olarak açıklayabiliriz. En Yüce’dir;
çünkü, Kur’an ayetleri:
a — Allah Katı'ndan indirilmiştir,
b — Hz. Muhammed'in Yüce Şahsiyetinin ' aracı
lığı1sayesindedir ki, tahrifata uğramadan alınmıştır ( 12)<
24
Hz. Muhammedi'm Zihnî Medyomluğu'nu günümüz
zihnî medyomları ile karşılaştırırken, hu olguyu devam
lı göz önünde tutmak gerekir. Spiritolojik araştırmala
ra konu olmuş ya da olmakta olan ünlü zihnî medyom-
lar, sadece, genellikle bir ya da bir kaç #rehber varlık*-
tan, ya da nadiren, ’ İmparator Grubu’yla irtibat halin
de olan Rev. Stainton Moses gibi, *ruhsal gruplar'dan
tebliğ almışlardır ( 13). Ayrıca, bu zihnî medyomlarm,
tebliğleri, orijinale ne dereceye kadar yakın aldıkları
hususu da, psişik yetkinlik ve arınmışlık derecelerine
göre belirlenen bir değişken faktör olarak, daima göz-
önünde tutulabilir.
Bilindiği gibi, zihnî medyomluk işlemi sırasında,
medyom, ya trans hâli içerisinde bulunabilir —ki buna
Trans Medyomluğu diyoruz— yahut tamamiyle bilinçli
ya da kısmen bilinçli olabilir. îşte, Hz. Muhammed’in
Zihnî Medyomluğu’nun da, gerek İbni Haldun'un gerek
se sahabelerin anlattıklarına göre, Trans Medyomluğu
tarzında tezahür ettiği aşikârdır.
Nitekim, İskoç asıllı Amerikan Teologu ve Semitik
Diller Profesörü Duncan Black Macdonald (1863 - 1943),
1906'da Chicago Üniversitesinde 'karşılaştırmalı din9
konusunda verdiği, «İslam'da Dinî Davranış ve Yaşam»
(The Religious Attitude and Life in İslam, New York,
Ams Press, 1970) başlıklı bir dizi konferans sırasında,
yukarıda İbni Haldun’dan aktardığımız bilgilere daya
narak, Hz. Muhammed’in bir Trans Medyomu tarzmda
vahiy aldığına kanaat getirdiğini açıklıyordu:
«Hz. Muhammed’in kendisinin [vahiy medyomlu
ğu] durumu , diğer bütün hipotezlere nazaran, adına
'trans medyomluğu’ denilen fenomen ile çok daha komp
le bir şekilde tasvir edilebilir ve açıklanabilir. Artık,
bu tür konular hakkında [Spiritolojik çalışmalar saye
sinde] bildiklerimizin ışığında, Sprenger’in [Hz. Mu-
25
hammed'deki 'medyomluk belirtilerinin patolojik araz
lar olduğu sonucuna varan] araştırmaları tamamen ge
çersiz kılınmıştır.
(...)
26
«Trans belirtilerine Kur’an’da da rastlamak müm
kündür; Cebrail ile görüşmelerinden sonra ne kadar
üşüdüğü yine burada yazılıdır:
«'Sağ tarafına yat ve örtünerek ısın/...
«Sahabelerden bir şahıs da şöyle anlatmaktadır:
«'Vahiy geldiği zaman, ateşli hastalarmkine benzer
şekilde başı ağrırdı/
«Görülüyor ki, Hz. Muhammed’de trans medyomla-
rının karakteristik özellikleri belirgin olarak m evcut
tur. [Nitekim,] bir trans medyomu olan Bn . Mellon,
kendi deneyimlerini şöyle anlatır:
«'Üşüme ve titremeyle birlikte, sırtımdan aşağıya
doğru sanki su akıyormuş gibi bir his gelir. Kulaklar
rımda bir uğuldamayla birlikte, kendimi, toprağa batı-
yormuş gibi hissederim ve gerisini hatırlayamam.'
«[Ünlü Ingiliz medyomu] Bn. Ursula Roberts ise,
'Sonra, medyomda, iniltilerle birlikte, üşüme ve takat
sizlik görülüyordu/ diye yazmaktadır...»
Günümüzde, Ingiliz önsezi Bürosu kurucusu Dr.
J. C. Barker'ın yaptığı bir araştırmaya göre, önsezi
(premonition) fenomeninin hassas kişilerdeki tezahürü
sırasında genellikle rastlanan fizyolojik belirtiler ara
sında, ’boğazdaki basınç hisleri9 ve daha başka türlü
’ıstırap verici1 fizikî hâller de yer almaktadır.
Ayrıca, ’astral seyahat' yapabilen kişilerin, astral
bedenin fizik bedenden ayrılması sırasında oluşan 'ay
rışmaf (degajman) hâline dair yaptıkları açıklamalar
da bu konuya açıklık getirici mahiyettedir.
Robert Monroe, «Beden Dışı Seyahatler» (Jour-
neys Out of the Body, London, Corgi Books, 1974) adlı
kitabında, bedenini terkederken, önce Jvibrasyonlar '
hissettiğinden bahseder. Astral seyahat deneyimleri ile
tamnan Sylvan Muldoon ise, başmın arkasında oluşan
'muazzam bir basmç’ton söz etmektedir.
27
1Ayrışma* oluşurken, fizyolojik değişimleri kayde
den cihazlar ve elektroensefalograf ile yapılan kayıtlar
da, ' beden ısısında bir değişim / *tansiyonun düşmesi'
ve ' beyin dalgaları neşriyatında değişme’ tespit edilmiş
tir.
Hz. Muhammed'in, ' vahiy1 Medyomluğu sırasında
maruz kaldığı asm ıstıraplı ve zahmetli hâlin bir para
leline de, belirli bir dereceye kadar, Sovyet fizikî med-
yomu Bn. Nelya Mikhailova'da PK deneyleri sırasında
tezahür eden ve kendisini inceleyen bilim adamlarına
göre, «organizmadaki bir stress alarm tenkisim e benze
yen, zahmet verici fizyolojik belirtilerde rastlamakta
yız ( 14).
Brezilyalı ünlü medyomlar Mirabelli ile Chico
Xavier’in medyomlükları sırasında tezahür eden belirti
ler ve deneyimledikleri hâller de bu konukla ilgili para
lellikler taşımaktadır.
Mirabelli'yi yakından gözlemlemiş olan Fenelon Al-
ves Feitosa, bir Apor celsesi ( ıs) sırasmda Mirabelli'nin
’aşırı derecede terlediğine ' ve yüzünün sarardığına',
akabinde de 'transa' girdiğine tanık olmuştu.
Chico Xavier de, «Kabrin Ötesinden Şiirler» (Par
nasso de Alem-Tumulo, Rio de Janeiro, FEB, 1932) adlı
kitabındaki şiirleri, *otomatik yazı medyomluğuyla' na
sıl tespit ettiğini şöyle anlatmaktadır:
«Şiirleri yazarken, hep, 'güçlü bir elin benim elimi
sevkettiğini' hissediyordum. Bazan, önümde, maddî ol
mayan bir kitap varmış da ben oradan okuyor ve kopya
çekiyormuşum gibi oluyordu; daha başka zamanlar ise ,
daha ziyade, Jbiri bu şiirleri kulağıma fısıldıyor' gibi
oluyordu. Şiirleri kâğıda geçirirken, sürekli olarak , ko
lumu 'elektrik eflüvler'm çevrelediğini hissediyordum.
Aynı şey, beynime de oluyordu: Beynim, sanki, sayısız
miktarda, tanımlanamaz 'titreşimlerle' işgal edilmişti.
28
Bazı zamanlar, bu hâl hâd safhaya ulaşıyordu ve ilginç
olanı da şuydu ki, sanki [fizik] bedensizmişim gibi olu
yor, birkaç dakika süreyle en küçük bir fizik izlenim
dahi duymuyordum.»
Nitekim, Dr. Macdonald, Hz. Muhammed'in med-
yomluk belirtilerini ftrans medyomluğu'mm kapsamı
dahilinde yorumlarken, bir yandan da, Hz. Muhammed'
in Medyomluğu’nun, ' otomatik yazı medyomluğu ' feno
menine ilişkin olarak da incelenmesi gerektiğini söyle
mekte ve Kur’an'daki şu ayetlere dikkatimizi çekmek
tedir:
Kur'an: 75/16-19
«Onu [vahyi] hızlandırmak için dilini telaşa getir
me. Çünkü onun bir araya getirilmesi ve okunması bi
ze aittir . Ve biz onu okuduğumuz zaman, sen okuyuşu
muzu izle; ondan sonra onu açıklamak bize aittir.»
Hz. Muhammed, ayrıca, Zihni Medyomluğu'nu da
ha başka bir seviyede ve biçimde de kullanarak, spat-
yoma intikâl etmiş olan kişilerle de irtibat kuruyordu.
Bedir savaşından sonra, ölen düşmanlarını sırayla
ismen çağırıp da onlara seslendiği bir sırada, sahabe
ler, «Ya Resûlüllah! Ruhları bedenlerinde olmayan ölü
cesetlerle mi konuşuyorsunuz?» derler. Hz. Muhammed,
şöyle buyurur:
«Siz onlardan daha iyi işitemezsiniz. Yalnız, onla
rın cevap verm eye güçleri yetm ez.»
b — Hz. Muhammed ve Durugörü Medyomluğu
29
yaşamı boyunca, ’durugörü’ fenomeninin her tarzım ay
rı ayrı gerçekleştirmiş olduğunu görürüz:
a — Spiritolojik mahiyetteki Objektif Durugörü,
b — Parapsikolojik mahiyetteki, ESP türü Duru
görü,
c — Gezici Durugörü,
d — Durugörü Kehanetleri.
«Bir Ruhsal Varlığı, sanki fizikî olarak mevcutmuş
gibi görmek)) olan 'Objektif Durugörü3, Spiritoloji'de az
rastlanır bir yetenek olmasına ve daha ziyade ' Sübjek
tif ( Sezgisel) Durugörü3yle karışmasına rağmen, Hz.
Muhammed'in Yüce Kişiliğinde, sürekli olarak ve mü
kemmel bir şekilde
* tezahür etmiştir.
»
Cebrail, Hz. Muhammed'e 'insan3 suretinde geldiği
zaman, bazan, sahabeler tarafından da görülürdü. An
cak, Cebrail, Hz. Muhammed'e insan sureti haricinde
göründüğünde, bunu Hz. Peygamberden başka hiç kim
se göremezdi. 1İnsan suretinde görünme ' olgusunu Ob
jektif Durugörü fenomeniyle açıklamak mümkün ola
bilir.
Hz. Muhammed, Cebrail’i 3asıl suretinde', ilk kez,
vahyin kesildiği dönemde, ikinci kez de Mirac’dan dö
nerken Sidret-ül Müntehâ'da görmüştü. Birincisini, Hz.
Muhammed, «... Melek... yer ile gök arasında bir kürsü
üzerinde oturmuş....» diye tanımlarken, İkincisi için, Hz.
Ayşe, «...Cibril’i ... yeşil bir kumaş hâlinde kanatları
yerle gök arasını kaplamış olduğu hâlde gördü,» der.
Ancak, Hz. Muhammed, Vahiy Meleği olan Cebrail'
in yanısıra, daha başka melekleri de görürdü. Bunun
en görkemli örneği, Tâif Seferi'nden dönerken, gökyü
zünde Cebrail ile birlikte « Dağlar Meleği» ni de görme
sidir.
Günümüzde de İngiliz durugörü medyomu Geoffrey
Hudson ve Findhom Yeni Çağ Merkezi’nden Brian
30
Nobbs gibi kişiler, 'Deva' adını verdikleri Melek Doğa
Ruhları'nı görebilmektedirler ( 17). Ancak, bu medyom-
lann yetenekleri, daha ziyade, «Ruhsal Varlığa ait bir
vizyonun medyoma aktarılması'» olan sübjektif duru-
görü şeklinde tezahür etmektedir.
Bu konudaki, Ebu Musa’l-Eş'arî'nin bildirmiş oldu
ğu hadis ise şöyledir: «Biraz evvel cennetle cehennem,
bana şu duvarın yüzünde gösterildi; ne böyle hayrın,
ne de böyle şerrin mislini görmüş değilim.»
ESP türü Durugörüye ait, Hz. Muhammed’in yaşa
mından verilebilecek en güzel örnek, zaten çevresinde
olup biten her şey kendisi için apaçık olan Hz. Muham-
med’in, namazda, önündekileri gördüğü gibi arkasında
kileri de görmesidir.
Ebu Hüreyre'ye göre, Hz. Muhammed, Mirac’dan
döndükten sonra vuku bulan mükemmel bir Gezici Du-
rugörü olayım şu şekilde anlatır:
Yemin ederim ki, Miraç dönüşünde kendimi Hıcr’da
[Kabe'de] buldum. Bütün halka Mirac’ımı anlattım.
Müşrikler [Tanrı'ya ortak koşan kişiler] inanmadılar.
«Kureyş bana seyahatimden sormaya başladı. Bil
hassa Beytü’l-Makdis’e [Kudüs'e] dair öyle sorular sor
dular ki, Miraç Gecesi’nde, onların sordukları ile ilgi
lenmemiş ve tespit etmemiştim.
«Bu sebeple öyle zor bir duruma düştüm ki, hiç
bir zaman bu kadar sıkıntıya düşmemiştim. Bunun üze
rine, Allah-ü Teâlâ Hazretleri benimle Kudüs arasında
perde olan mesafeyi kaldırdı. Ben , Kudüs'ü görüyor ve
ne sorarlarsa oraya bakarak eksiksiz haber veriyordum.
«Kureyş bana, 'Mescid-i Aksâ'nm kaç kapısı var?'
diye sormuşlardı. Halbuki, ben, Kudüs Mescidinin ka
pılarını saymamıştım .
«Fakat, karşımda Mescid görününce ona bakmaya
ve kapılarım birer birer saymaya başladım.»
31
Bu Yüce Olay, SRI'da Harold Puthoff ve Russell
Targ'm, paranormal «uzaktan görme» fenomenini kap
sayan çalışmalar dahilinde, ünlü hassas kişi Ingo
Swann'la birlikte yürüttükleri deneyleri aklımıza getir
mektedir ( 16).
Hz. Muhammed, Irak kentlerinden Hıyre’nin feth
edileceğini bir Durugörü Kehaneti şeklinde haber ver
mişti. Harım îbni Evs et-Taî, bu olayı şöyle anlatır:
«Resûlüllah, Tebuk Seferinden döndüğü günlerde,
ben de, Medine'ye gelip Müslüman cldum. Bu esnada,
Resûlüllah, 'Gözümün perdesi kaldırıldı. îşte Hıyre'nin
beyaz saraylarını görüyorum. Ezd Kabilesinden Nüfey-
le’nin kızı Şeymâ, başını siyah bir başörtüsü ile bağla
mış ve beyaz bir katıra binmiş gidiyor/ demişti....
«Aradan zaman geçip de Hz. Ebu Bekir halife olun
ca,... Hıyre’ye hareket ettik. Hıyre şehrine girerken ilk
gördüğümüz, Peygamber Efendimiz’in haber verdiği gi
bi, Nüfeyle'nin kızı Şeymâ oldu. Gerçekten de siyah bir
başörtüsü ile örtünmüş , beyaz bir katıra binmiş olarak
kendisini gördük....»
Bir gün etrafmdakilerle birlikte otururken, «Suri
ye'nin anahtarlarını bana veriyorlar. Allah adına yemin
ederim ki, şu anda buradan şehri ve sarayın kapılarını
görüyorum,» demiştir. Hz. Muhammed’in, bütün bu
gördükleri birkaç yıl sonra gerçekleşti.
c — Hz. Muhammed ve Duruişiti Medyomluğu
32
Hz. Muhammed'in yaşamında rastladığımız ’duru-
işiti’ olaylarım iki kategori halinde mütalâa etmek
mümkündür:
a — Spiritolojik,
b — Parapsikolojik.
Bunlardan, 1a' şıkkına verilecek en görkemli bir
örnek, Hz. Muhammed’in, sahâbelerden Ebu Zer'in ak
tardığı sözleridir:
«Ben sizin görmediğinizi görüyor , işitmediğinizi
işitiyorum. Semâ’nın çatır dışını duydum. Çatırdamağa
da hakkı vardır. Çünki, Semâ’da dört parmak boş yer
kalmamıştır ki, Allah’a secde eden bir melek bulunmar
sın.))
Hz. Muhammed, spatyoma intikal etmiş olup da
'kabirde azap çekenleri ' de işitirdi. Zeyd îbni SabitJin
anlattığına göre, bir gün, Hz. Muhammed’le birlikte yol
da giderlerken, karşılarına beş ya da altı kabir çıkar.
Oradakilerden kabir sahiplerinin geçmişlerini araştı
ran Hz. Muhammed, şöyle der:
«Muhakkak ki, bu ümmet kabirleri içinde imtihan
olunuyorlar. Eğer ölülerinizi defnetmeyi terk etmeniz
endişesi olmasaydı, bu kabristandan işittiğim kabir
azabının sizlere de isittirilmesini Allah-ü Teâlâ’dan is-
terdim.))
Hz. Muhammed’in yaşamında yer alan parapsiko
lojik mahiyetteki ’duruişiti' olayları ise, kendisinin, giz
lide ve uzakta ' konuşulanları duyması’na ilişkin olanlar
dır.
Uyeyne bin Hısın, Taif Seferi’ndeyken Taifliler’e
elçi olarak gider ve onları uyaracak yerde, Müslüman-
lar’a teslim olmamalarım söyler. Döndüğünde, Hz. Mu-
hammed’den gerçeği saklar. Ancak, Hz. Muhammed,
«Yalan söylüyorsun...)) diyerek, Taifliler’e söylediklerini
t
33
Uyeyne'ye bir bir anlatır. Bunun üzerine, Uyeyne, tövbe
eder ve doğru yola girer.
Sahâbelerden Suheyb-i Rumî'nin aktardığına göre,
Hz. Muhammed, Ebu Bekir ile birlikte Medine'ye göç
etmek için Mekke'den yola çıktığında, kendisi de arka
larından yetişmek ister, fakat bazı Kureyş gençleri ken
disine engel olurlar. Sonuçta, «Size epeyce altın vere
yim , benim yoluma engel olmayın,» diyerek, Kureyş
gençleriyle anlaşır ve altınlarının saklı olduğu yeri açık
layarak ellerinden kurtulur. Serbest kalır kalmaz he
men yola koyulur. Medine yakınında Hz. Muhammed'e
yetişir. Hz. Muhammed, Suheyb-i Rumî'yi görür gör
mez, şöyle der:
«Ya Ebu Yahya! Bize ulaşmak için müşriklerle et
tiğin alış verişin kârlı oldu.»
Hz. Muhammed’in Amcası Abbas Ibni Abdül-Mut-
talib, Bedir Savası’nda esir düştükten sonra, serbest bı-
rakılması için vermesi gereken fidyeyi ödemekten kaçı
narak, «Benim fidye verecek kadar malım y o k !» der.
Hz. Muhammed de bunun üzerine, şöyle buyurur:
«Ya Abbas! Bedir Savaşı’na çıkarken eşin Ümmü'l-
Fazl ile birlikte 'filan' yere sakladığınız mal nedir? Ha
ni, o zaman sen hanımına, 'Eğer ben bu yolculuğumda
ölürsem, işte bu mal, oğullarım Fazl, Abdullah ve Ku-
sem'e aittir/ dememiş miydin?»
Abbas, bu sözleri söylediğini doğrular ve bu konuş
madan, eşi ile kendisinden başka hiç kimsenin haberi
olmadığını belirtir.
Hz. Muhammed'in kendisinden çok uzaklarda 'ko
nuşulanları duyması’na. ilişkin bu vakaların, konuşma
ların yanısıra olayların görüntülerine de vâkıf olmasın
dan ötürü, 'duruişitV ile ’durugörü' fenomenlerini^ bir
likte yer aldığı 'komple duru-algılama! örnekleri olarak
değerlendirilmesi gerekir.
34
d — Hz. Muhammed ve Fizikî Medyomluğu
35
den tbni Mesut, Hz. Muhammed’in bir sakız ağacını ça
ğırması üzerine, ağacın kendisine doğru ilerlediğini;
Cabir ise, iki ağacm, Hz. Muhammed'in isteği üzerine,
yürüyerek bir araya geldiklerini ve sonra, işaretiyle de
gene yerlerine gittiklerini anlatmaktadırlar,
Hz. Muhammed'in gerçekleştirdiği Fizikî Medyom-
luk fenomenleri arasında, 'ışık’ tezahürleri de yer al
maktadır.
Enes Ibni Mâlik, bu tür tezahürlerden birini şöyle
anlatır:
« Sahabelerden Üseyd Ibni Hudayr ile Abbad Ibni
Bisr, bir gece, Mescid’de Hz. Muhammed'in sohbetinde
bulunduktan sonra, evlerine dönmek üzere oradan ay-
rılmışlardı♦
«Bir de baktılar ki, önlerinde, kandile benzeyen iki
ışık, gidecekleri yolu aydınlatmaktadır. Yolları ayrıldı
ğı zaman dahi, ışıklar da ayrılarak her birinin yolunu
aydınlatmaya devam etmişti. Evlerine ulaşıncaya kadar
da böyle sürdü.»
Sahabelerden Ömer oğlu Hamza Eşlemi de, karan
lık bir gecede Tebuk'ta Hz. Muhammed ile birlikteyken,
parmaklarının ışık saçtığından bahseder:
«[Karanlıktan ötürü] pek çok zahmet çekiyorduk.
Derken , develerimiz ürküp dağıldılar. O sırada benim
parmaklarım ışıldadı. Parmaklarımın ışığı altında bü
tün develer toplanıncaya kadar da bu olay devam etti.»
e — Hz. Muhammed ve Apor Medyomluğu
36
rasmda konaklarlarken, Hz. Muhammed, hiç süt verme
diği belirtilen bir koyunu sağmak için sahibinden izin
ister. Koyunu yanma getirttikten sonra, elini koyu
nun memelerine sürer ve sütîenmesi için dua eder.
Koyunun memeleri derhal sütle dolar ve büyükçe
bir kap isteyen Hz. Muhammed, bu kap doluncaya ka
dar koyunu sağar. Kap'tan herkes ikişer defa doya do
ya içtikten sonra, Hz. Muhammed, aynı kap doluncaya
kadar koyunu tekrar sağar ve bu sütü de koyun sahibi
ne verir. Daha sonra, oradan ayrılırlar.
Hz. Muhammed'in gerçekleştirdiği bir diğer ' süt
aporu’nun tanığı olan Ebu Hüreyre'rıin anlattığına göre,
bir gün, tek bir bardak sütü, Ehl-i Suffe'nin (kimsesiz
lerin) hepsi, Ebu Hüreyre'nin kendisi ve en sonunda da
Hz. Muhammed, sırayla içmişler ve doymuşlardı.
Selmân-ı Fârisi de kölelikten kurtulması için öde
mesi gereken kırk okka (51,280 kg.) altını, Hz. Muham
med'in tezahür ettirdiği bir 'altın aporu ' sayesinde te
darik edişini şöyle aktarır:
«Hz. Muhammed , savaşların birinden , yumurta ka
dar bir altın getirmişti. Bunu bana vererek borcumu
ödememi istedi.
«Bu kadarcık altının borcuma yetmeyeceğini belirt
tiğimde, Hz. Muhammed , o altın parçasını mübarek di
li üzerinde çevire çevire gezdirdi ve 'Hele sen bunu al.
Allah senin borcunu öder/ buyurdu .
«Altın parçasını aldım ve alacaklılarıma o parça
dan tarta tarta altın verdim. Onlara, altın parçasından
kırk okka altın tartıp , haklarını eksiksiz olarak verdim
ve özgürlüğüme kavuştum.»
f — Hz. Muhammed ve Kevser Tesir Plânı
37
rulduğu gibi, daha yüksek bir 'tesir plânı' olan «Kevser
Tesir Plânımın İlâhi Enerjileri'ni bedenli halde yeryü
zünde tezahür ettiren Hz. Muhammed, bu sayede, pek
çok parapsişik ve paranormal olayları gerçekleştirebil-
mekteydi. Aşağıdaki ayet, kendisine, «Kevser Enerji
Plânımın irtibatlı olduğunu anlatmaktadır.
Kur’an: 108/1
«Hakikat, biz sana, Kevser'i verdik.»
Bu ayette bahsedilen « Kevser Tesirleri» konusunda
Sadıklar Plânı şu açıklamada bulunmaktadır:
Sadıklar Plânı - 2... Böl: 4 /Açıklama - 50
«Kevser, öyle bir özel tesir'dir Ici, bu tesir'i benli
ğinde duyan, bu tesir ile ahenk kuran, bu tesir ile yolu
na devam eden bir insan ruhu; sonsuz, ölümsüz ve ebe
di olan bir ruh hâli içinde,
a — dahilinde bulunduğu realitesinin en ince ve
seyyal durumlarına nüfuz edebilir ,
b — dahilinde bulunduğu realitesini, tasarrufu al
tında tutabilir,
c — bulunduğu realitesi dahilinde hizmet görür ,
Kevser, yalnızca anlam bakımıyla mevcut olan bir
Tesir değildir. Maddi olarak da mevcut olan bir tesir
dir.
Bunun en yalın en ilkel görüntüsünü, siz zaman
zaman, 'şifa' ile ilgili tesirlerde tatbik edebiliyorsunuz.
g — Hz. Muhammed ve Şifa Medyomluğu
38
«Hz. Muhammed, mübarek elini çocuğun göğsüne
koydu ve dua etti. Çocuk hemen şiddetli bir şekilde ak
sırdı ve ağzından siyah bir et parçası çıktı. Böylece, şifa
buldu ve hastalığından kurtuldu.»
Tedavi olan çocuğun ağzından «siyah bir et parçası
çıkması» olayı, gününıüzde Filipinli Jruhsal cerrahlar’m,
gerçekleştirdikleri paranormal cerrahî uygulamalar sı
rasında hastalardan çıkardıkları, kökeni belirleneme
yen, ete benzer parçaları akla getirmektedir. Hatta, bu
fenomeni teorik olarak açıklamaya çalışanlar, sözkonu-
su parçaların, fizik bedene ait olmayıp, ’materyalize
olmuş' formasyonlar olduklarını ileri sürmektedirler.
Hz. Muhammed, tedavi ettiği kişiler arasında yer
alan Hz. Ayşe'ye ' ellerin temasıyla şifa' tekniğini de öğ
retmişti. Bunu, Hz. Ayşe şöyle açıklar:
«Ellerini hasta kısma koy ve Allah'a dua et...»
Hz. Muhammed’in tezahür ettirdiği şifa fenomen
lerinin en çarpıcı olanları, muhakkak ki, 'mucizevî şi
falar' dı. Sahabelerden Asım îbni Ömer tbni Katâde,
Hz. Muhammed'in gerçekleştirdiği bir mucizevî şifayı
şöyle anlatır:
«Uhud Savaşı sırasında Katâde İbni Numan'm gö
zü isabet aldı ve yuvasından çıkarak, yanağının üzerine
sarktı. Katâde'nin yüzü üzerine sarkan bu gözü kesip
atmak istedilerse de, Hz. Muhammed, 'Hayır, kesmeyi
niz!1 buyurdu.
«Hz. Muhammed , Allah'a dua ederek , elinin ayası
ile Katâde'nin gözünü yuvasına yerleştirdi. Sonuçta,
Katâde'nin gözü öylesine iyi oldu ve görmeye başladı ki,
savaşta çıkan gözün hangisi olduğunu anlayamaz ol
duk.»
h — Hz. Muhammed ve ESP Medyomlukları
40
'b'ye dahil edebiliriz, örneğin, sahabelerden İbni Ömer
şu vakayı anlatır:
«Hz. Muhammed, yaşamının son günlerinde bir ge
ce bize yatsı namazını kıldırdılar. Selâm verdikten son
ra, ayağa kalkıp şöyle buyurdular:
« İşte bu geceyi görüyorsunuz ya, bundan sonra
geçecek yüz yılın sonunda, bugün yeryüzünde yaşayan
lardan hiçbir kimse kalmayacaktır'»
Gerçekten de, Hz. Muhammed'in bu sözü söylediği
Hicret'in onbirinci yılından yüz yıl sonra, kehanetin ifa
desi sırasında hayatta olan sahabelerden hiç kimse sağ
kalmamıştır.
Hz. Muhammed, 'geçmiş - şimdiki - gelecek zamanı
temaşa ederek ' ( 21) birçok kehanette bulunmuştur.
Sahabelerden Ebü'l-Bahterî şöyle anlatır:
«Hz. Ali ile Muaviye arasında meydana gelen Sıffin
Savaşı günü, susamış olan Ammar İbni Yâsirfe az bir
süt sunuldu. Sütü görünce, tekbir alıp gülümseyen
Ammar’a gülümsemesinin nedenini sordular. Ammar ,
şöyle dedi:
« 'Hz. Muhammed, bana, «Ey Ammar! Dünyada en
son içeceğin şey , süt şerbeti olacaktır ,» diye buyurmuş
tu da onun için gülümsedim/
«Sonra, ön saflara ilerleyip şehid oldu.»
Sahabelerden Huzeyfe ise, Hz. Muhammed’in, yüz
yıllarca sürecek bir dönemin genel bir panaromasını
kapsayan bir dizi kehanette bulunuşuna tanık olmuş
tur:
«Bir defasında, Hz. Muhammed, aramızdan ayağa
kalktı. Ayakta olarak, kıyamet kopuncaya kadar mey
dana gelecek — savaş, fetih, fitne ve belâ gibi— hiçbir
olayı eksik bırakmaksızın haber verdi.
«Bunları belleyen belledi. Unutan unuttu. Hz. Mu-
41
hammed’in haber verdiği şeylerden birini unuttuğum
da, onun meydana geldiğini görünce , hemen hatırlarım.»
Hz. MuhammedJin, « Peygamberlere ilk önce gelen ,
kalpleri alışıp yatışmcaya kadar uykularında olur. Bun
dan sonra vahiy indirilir,» mealindeki Hadis'ine dayanı
larak, 'haberci rüyalar*ın, Hz. Muhammed'i 'vahiy' med-
yomluğu'na hazırlayıcı bir etkisi olduğu belirtilir.
Aslında Hz. Muhammed'in gördüğü her ’rüya,' ori
jinal bir Haberci Rüya niteliği taşıyor ve aşağıdaki 'rü
yalar/ tümüyle, Peygamberlik Misyotıımu’nun önemli va-
sıtalarmdan oluyordu.
Hz. Muhammed, gördüğü bir rüya üzerine, önce Hz.
Ebu Bekir’in, sonra da Hz. Ömer'in halife seçileceğini
bildirmiştir:
«Bir kere rüyamda halkı bir meydanlıkta toplu
olarak gördüm. O sırada Ebu Bekir kalktı. Halkı sula-
mak için , kuyudan bir, yahut iki kova su çekti. Fakat,
Ebu Bekir’in su çekmesinde güçlük vardı. Allah, Ebu
Bekir’i mağfiret etsin.
«Sonra, bu küçük kovayı, Ömer aldı. Bu küçük ko
va, Ömer’in almasıyla onun elinde büyük bir kovaya dö
nüşüverdi. Ben , halk içinde Ömer’in gördüğü işi göre
bilecek derecede kuvvetli, büyük ve olgun bir kişi gör
medim.
«En sonunda halk o meydanı develerin sulak ve uğ
rak yeri edindiler.»
Sahabelerden Enes Ibni Mâlik, Hz. Muhammed'in
gördüğü iki rüyanın, teyzesi Ümmü Haram’la ilgili bir
kehanete dönüşmesini şöyle aktarır:
«Hz. Muhammed, teyzem Ümmü Haram’ın ziyare
tine geldiği bir gün, yemekten sonra bir süre uyudu.
Sonra, gülümseyerek uyandı ve teyzem gülümsemesinin
nedenini sorunca , rüyasını anlattı:
42
« 'Rüyamda bana, ümmetimden bir kısmı şu gök de
niz üstünde —padişahların tahtlarına kuruldukları gi
bi— gemilere binerek, Allah yolunda deniz savaşma git
tikleri gösterildi de ona gülüyorum.'
« Teyzem, kendisinin de o deniz gazilerinden olması
için, Hz. Muhammenden dua buyurmalarını rica etti.
Hz. Muhammed de dua etti. Sonra, Hz. Peygamber , bi
raz daha uyudu ve gene gülümseyerek uyandı:
« ’Bu defa da ümmetimden bir kısmının —padi
şahların tahtlarına kuruldukları gibi— kara vasıtaları
üstünde debdebeli bir kafile halinde gazaya gittikleri
gösterildi.’
« Teyzem , onların arasında da bir gazi olarak yer
alması için gene ricada bulundu. Hz. Muhammed, 'Ha
yır, sen birincilerden, deniz gâzilerindensin!' diye yanıt
ladı.»
Ümmü Haram, gerçekten de, Muaviye'nin Şam Va
lisiyken düzenlediği, Müslümanların ilk deniz gazası
olan Kıbrıs Seferine katılmıştır. Kırbıs’ta vefat eden
Ümmü Haram’m türbesi, Halasultan adıyla bilinir.
Hz. Muhammed’in, Güçlü bir Telepat olarak, çevre
sindekilerden ' telepati ' yoluyla aldığı neşriyatları, za
man zaman, sözkonusu düşüncelerin sahiplerine açıkla
dığını görüyoruz. Özellikle, eğri yolda olup da, zihinle
rinden geçirdikleri en küçük bir düşüncenin dahi Hz.
Muhammed’den saklı kalmadığım gören kişilerin doğru
yola dönmelerine ilişkin olaylar pek çoktur.
Ümeyr oğlu Fadâle, Hz. Muhammedün aleyhinde
düşünceler besleyerek o ’nun yanına yaklaştığında, Hz.
Muhammed, «Fadâle misin?» diye sorar. Fadâle’den
olumlu yamt alınca, bu kez, «Demin içinden neler geçi
yordu?» diye buyurur. Fadâle düşüncelerini inkâra kal
kışırsa da, Hz. Muhammed'in gerçeği bildiğini anlar ve
tövbe eder.
43
Sahabelerden Enes'in anlattığına göre, bir gün, Hz.
Muhammed'in huzuruna gelerek selâm veren bir şahsa,
Hz. Muhammed, «Şu oturanlar içinde senden hayırlı bir
kimse bulunmadığına dair gönlünden bir kuruntu geçti
mi?» diye sorar. O kişi de, Hz. Muhammed tarafından
düşüncesinin okunmuş olduğunu tasdik eder.
İbni Abbas'ın naklettiği bir diğer vaka da şöyledir:
«Ebu Süfyan, Mekke'nin fethi günü, bütün halkın
Hz. Muhamrned'in peşinde dolaştığını görünce , içinden ,
'Büyük bir kuvvet toplasam da, Hz. Muhammed'le bir
daha harp etsem/ diye geçirmişti.
«Bu esnada , Hz. Muhammed , Ebu Süfyan’ın yanma
çıkageldi ve mübârek eliyle hafifçe Ebu Süfyan’m göğ
süne vurarak, 'Allah-ü Teâlâ yine seni rezil ve rüsva
eder/ buyurdu.»
Bunun üzerine Ebu Süfyan tövbe eder ve bu olay
dan sonra da doğru yola döner.
Hz. Muhammed, Ebu Cehil'e, telepati fenomenini
günümüz ESP deneylerini hatırlatan bir olayla göster
mekle kalmamış, telepatinin kesinlikle bir 'bilim' oldu
ğunu da açıklamıştır.
Bir gün Ebu Cehil, yerden topladığı bir avuç taşı
avucunda saklayarak, bunların sayısını Hz. Muham-
med’den sorar:
«Peygamber isen, avucumdaki taşların sayısını bü
bakalım.»
Hz. Muhammed, «Sen benden gizli olarak say da
bileyim,» cevabını verir.
Ebu Cehil, avucundaki taşları gizli olarak sayar.
Bunun üzerine Hz. Muhammed, taşların sayısını doğru
olarak söyledikten sonra, sözlerine ilâveten şöyle der:
«Bu bir keramet değildir, bilimdir. Bu bilimi bilen
herkes , bunu doğru olarak söyleyebilir.»
44
4. BÖLÜM
45
— Ben lanet okumak için değil, ancak rahmet ola
rak gönderildim.
— Allah heni, ancak emirlerini bildirmem için
gönderdi, halka azap ve meşakkat vermem için değil.
— Tanrım, yaradılışımı nasıl güzelleştirmişsen hu
yumu da güzelleştir.
— Andolsun Tanrıya ki, ben gökte emin adıyla anı
lırım, yeryüzünde de.
— Aslı olmayan şeyler benden uzak, ben onlardan
uzağım; ne ben bâtıldanım, ne bâtıl benden.
— Ancak bir kulum ben; kul gibi yerim, kul gibi
içerim.
— Benim çektiğim eziyeti kimseler çekmemiştir.
— Yaşayışım da hayırdır size, ölümüm de.
— Bana sözlerin toplamı verildi.
— Ben insanların en yüreklisiyim.
— Ben Rabbimin katında gecelerim. Beni yedirir
ve içirir.
— Beni Rabbim terbiye etti ve beni ne güzel ye
tiştirdi.
— Benim Tanrı ile bir zamanım olur ki, o zamanda
benimle Tanrı araşma ne en yakın bir melek, ne Tanrı
tarafından gönderilmiş bir elçi ve ne de bir kitap gire
bilir.
— Ben, babam İbrahim'in duası ve kardeşim [Isa'
nın] müjdesi ve annemin rüyasıyım.
— Her peygamoer kendi kavmine gönderildiği hal
de ben bütün insanlara gönderildim.
— Kim rüyasında beni görürse, bilsin ki o gördü
ğü hakikaten benim. Çünkü şeytan benim suretime gi
remez. O adam kıyamette de beni görecek ve cennet
ehlinden olacaktır.
46
— Ben, Akıb’ım ki benden sonra nebi ve resul yok.
— Adem ve Adem’den başka diğer peygamberler
kıyamet gününde benim sancağım altındadır.
— Ben Hâşir’im ki, halk kıyamet gününde benim
Lzim üzre haşrolunacaktır.
— Ben kıyamet günü Âdem evladının efendisiyim;
fakat övünmem. Livaul-hamd benim elimdedir; fakat
övünmem. O gün Adem de, ondan başkaları da, bütün
peygamberler, benim sancağımın altındadır; fakat
övünmem. İlk şefaat eden, ilk olarak şefaati kabul edi
len benim; fakat övünmem.
— İnsanlar içinde Adem Aleyhisselâm’a en çok
benzeyen benim. Gerek ahlâk ve gerek yaradılış bakı
mından da bana en çok benzeyen İbrahim Aleyhisse-
lâm’dır.»
— Rabbımın katında on ismim vardır. Ben Mu-
hammed'im. Ahmed’im. Mâhi’yim; Allahü Teâlâ benim
le küfrü mahvedecektir. Ben Akib’im; benden sonra
peygamber yoktur. Ben Hâşir’im: Allah, kullarım beni
müteakib haşredecektir. Ben rahmet Resûlüyüm. Ben
Tevbe Resûlüyüm. Ben Melâhim Resûlüyüm. Ben Mu-
kaffâ’yım. Herkes bana uyar. Ben Kussem’im, yani ol
gun ve bütün iyilikleri câmî bir insanım.
b — Hz. Muhammed'in, Tek-İnsanlık Hadisleri
47
— Hepiniz de Adem evlâdısınız; Ademse topraktan
yaratılmıştır; artık soyla-sopla, babayla-dedeyle övü
nen kavmin devri bitsin; yoksa Allah katında bokböce-
ğinden de aşağı olursunuz.
— Birbirinize düşmanlık etmeyin, birbirinizden yüz
çevirmeyin, birbirinize hased etmeyin, kin gütmeyin;
a Tanrı kulları kardeş olun.
— Yaratıkların hepsi de Allah ayalidir; Allah'a en
sevgili olam ailesine, halka en faydalı olanıdır.
— Her doğan çocuk, yaratılışı sâlim olarak doğar;
dili, meramını anlatmcayadek de böyle kalır. Sonra
anası-babası onu, Musevî yahut Hıristiyan yahut da
Mecûsi yapar.
— Kavminin, boyunun tarafını güdüp gözeten, hal
kı o yana çağıran bizden değildir. Kavminin, boyunun
tarafını güderek savaşan, bizden değildir. Kavminin, bo
yunun tarafım güderken ölen bizden değüdir.
— İnsanların hayırlısı, insanlara en faydalı olanı
dır.
— Arabın diğer kavimlere üstünlüğü yoktur. Ka-
vimlerin üstünlüğü, ancak hayırseverlik ve suçsuzluk
tadır.
— Müminler, tek insan gibidirler.
c — Hz. Muhammed'in, Bilim'e İlişkin Hadisleri
48
— Dinleyip öğrenenden, yahut söyletip öğreten bil
ginden başkası için yaşayışta bir hayır yok.
— İnsanlar ya bilgindir, ya bilgi elde etmeye çalı
şan, ikisinin arasında bulunan kişilerde hayır yok.
— Şu bilgiyi, alınmadan, kaldırılmadan elde etme
ye çalışan, sevapta eşittir, bunlardan başka insanlarda
da hayır yoktur.
— Bilgin kişinin yüzüne bakmak ibadettir.
— Bilgin kişiyle düşüp-kalkmak, oturup-durmak
ibadettir.
— Gençten bir şey öğrenmek, bir bilgi elde etmek
için ihtiyar adam, utanmadan, çekinmeden o gencin hu
zurunda oturmalı.
— Kendisinden bilgi elde ettiğiniz adamı da büyük
sayın, ağırlayın, kendisine bilgi öğrettiğiniz adamı da.
— Bilginler yeryüzünün ışıklarıdır, peygamberle
rin halifeleridir, benim varislerimdir, peygamberlerin
varisleridir.
— Bilginler, padişahla, buyruk sahipleriyle düşüp-
kalkmadıkça, dünyaya dalmadıkça peygamberlerin
eminleridir, fakat padişahla düşüp-kalkarlar, dünyaya
dalarlarsa peygamberlere ihanette bulunmuş olurlar, o
vakit çekinin onlardan.
— Gerçekten de bir tek bilgin, îblis için, yirmi ta
ne ibadet edenden daha çetindir.
— Küçük çocuğun bir şey ezberlemesi taşa kazılan
yazıya benzer, insanın, büyüdükten sonra bir şey ezber
lemesi ise, su üstüne yazılmış yazıdır sanki..
— Allah, bildiğini saklamayacağına, herkese öğrete
ceğine dair söz ve vaid almadan hiç bir bilgine, bilgi
vermez.
— Bilgiyi gizleyene her şey, hatta denizdeki balıkla
havadaki kuş bile lanet eder.
49
— Bildiğinizi öğretin, öğretirken kolaylaştırın, güç
leştirmeyin, müjdeleyin, nefret verip kaçırmayın ve bi
riniz kızdı mı sussun.
— Faydalanılmayan bilgi, harcanmayan, hiç kimse
ye hayrı dokunmayan defineye benzer.
— Söylenmeyen, öğretilmeyen bilgi, yoksullara har
canmayan, kimseye faydası dokunmayan defineye ben
zer.
— Kim bir bilgi öğretse, onunla amel edenin ecri,
sevabı eksilmemek şartıyla, bir ecir, bir sevap da öğ
retenedir.
— Bilgi öğrenmek her mü’mine farzdır.
— Bilgi elde etmeye çalışın, bu hususta adeta yarı
şın birbirinizle, çünki gerçek bir erden duyulan bir söz,
dünya yüzündeki altınlardan, gümüşlerden daha hayır
lıdır.
— Bilgi elde etmek, her Müsliimana farzdır, fakat
ehil olmayana bir şey öğreten, mücevherleri, incileri,
altınları domuzların boyunlarına takan kişiye benzer.
— Bilgiyi yazın da yitirmeyin.
— öğrenmek istediğinizi öğrenin; fakat bildiğiniz
ile tatbik etmedikçe ilmin size hiç bir faydası olmaz.
— Güzel-güzel sormak, bilgi elde etmenin yansı
dır.
— Ne mutlu bilginlere, ne mutlu ibadet edenlere,
yazıklar olsun sokaklarda başıboş gezenlere.
— Ne mutlu bilgisizliği terkedip öğrenene, üstün
lük elde edene, adaletle muamelede bulunana.
— Bilgin kişinin ibadet edene üstünlüğü, ay ışığı
bulunan bir gecede ayın, öbür yıldızlara üstünlüğüne
benzer.
— Bilgin, ibadet edenden tam yetmiş derece üstün-
50
dür, her derecenin öbür dereceyle arası da gökle yer ka
dardır.
— Bilgiyle mal, bütün ayıpları örter, bilgisizlik ve
yoksulluk bütün ayıpları açar.
— Bilgi benim mirasımdır, benden önceki peygam
berlerin mirası.
— Bilgi definelerdir, o definelerin anahtarları da
sorulur. Sorun, Tanrı rahmet etsin size, çünki soruda
dört kişiye de ecir var: Soran, öğreten, dinleyen, bunla
rı seven.
— Bilgi ikidir: Bir bilgi vardır, kalptedir, fayda ve
ren bilgi de budur işte. Bir bilgi de yalnız dildedir, bu
ancak Ademoğlu için bir delil olabilir.
— Bilgin kişinin sermayesi, kibri terk etmektir.
— Bilginler iki çeşittir: Birinci kısmı bilgisiyle ya
şar, insanlar da onun sayesinde yaşarlar da kendisi bil
diğini tutmaz, kendi kendisini helâk eder gider. Bir de
ilmiyle yaşayan, fakat başkasını yaşatmayan, halka fay
dası dokunmayan bilgin var.
— Sana öyle huylar öğreteyim ki, ulu Tanrı, onlar
la faydalandırır seni: Bilgi elde etmeye bak, çünki bil
gi, müminin dostudur, yumuşaklık veziridir, akıl kı
lavuzudur, amel, işini-gücünü düzüp koşamdir, hoşluk
la muamele babasıdır, bilim kardeşidir, sabır da ordu
sunun kumandanı.
— Halkın içinde Allahın en fazla sevmediği kişi
buyruk sahiplerini ziyaret eden bilgindir.
— Bir bilgi öğrenmek için memleketinden göçen ki
şinin suçları, daha adımım atmadan affedilir gider.
— Bilgi elde etmek için memleketinden çıkan kişi,
dönünceye dek Allah yolundadır.
— Bilgi elde etmeyi dileyen, cennet bahçesinde ge-
zer-tozar.
51
— Bilgiyi elde ettikten sonra halka söylemeyen,
öğretmeyen kişi, defineye sahip olan, fakat muhtaçları
doyurmayan kişiye benzer.
— İnsanlara hayırlı şeyler öğreten, fakat kendisini
unutan bilgin, halkı aydınlatan, fakat kendisini yakıp
bitiren ışığa benzer.
— Yazıklar olsun bilmeyene, yazıklar olsun bilip
de bildiğini tutmayana.
— Her bilgi sahibi, bilgiye açtır.
— Âdemoğullarının nefsi, bilgi elde etmeye uğraş
mada hep gençtir.
— Bilgi sahibi olarak uyumak, bilgisiz olarak na
maz kılmaktan hayırlıdır.
— Bilginin uykusu ibadet, nefesi şükürdür.
— Bilgiyle yapılan az ibadet fayda verir de bilgisiz
olarak yapılan çok ibadetin faydası yoktur.
— Allah bir kulu aşağılatmak istedi mi bilgiyi ha
ram eder ona.
— Kimsecikler, bir bilgiyi yaymaktan daha üstün
bir sadaka veremez.
— Bilgisinden faydalanılan bilgin, bin tane ibadet
le oyalanan kişiden hayırlıdır.
— Bilgi elde etmeye çalışmak, dine ne de güzel bir
yardımdır.
— Bilgi elde etmeye uğraşan kişi, Müslümanlığın
direğidir.
— Bilginle ibadet eden arasında yetmiş derece var
dır.
— Bilgiye dair ne dilerseniz öğrenin, fakat andolsun
Allah'a, bilginizi tutmadıkça bilgi öğrenmek yüzünden
hiç bir sevaba giremezsiniz.
— Kimden bilgi öğreniyorsanız ona karşı alçak
52
gönüllü olun, kime bir şey öğretiyorsanız ona karşı da
alçak gönüllü olun, cebbar bilginler olmayın.
— Büyüklerle oturup kalkın, bilginlere sorun, hik
met sahipleriyle görüşüp konuşun.
— Allah, kesin olarak hiç bir kişiye bilgisizlikle yü
celik, üstünlük vermez ve kesin olarak bilgiyle de hiç
bir kimseyi alçaltmaz.
— Ne güzel bağıştır, gerçek sözü duyup da Müslü
man kardeşine gidip ona öğretmek.
— Ümmetimin hayırlıları bilginlerdir, bilginlerinin
hayırlıları da merhametli olanlarıdır. Bilin ki ulu Tan
rı, bilgisizin bir tek suçunu bile bağışlamadan önce bil
gin kişinin kırk suçunu bağışlar. Bilin ki merhametli
bilgin, kıyamet günü öylesine gelir ki parıl-parıl parla
yan yıldız nasıl etrafı ışıtır, parlatırsa, onun nuru da
yalım-yalım yanar, her yanı ışıtır, o aydınlıkla doğuyla
batı arası dolar, her yana gidilebilir.
— Gerçekten de ulu Tanrı bilgiyi halktan çekip al
makla ortadan kaldırmaz, fakat bilgin kişinin ölümüyle
çeker alır da, sonucu hiçbir bilgin kalmadı mı insanlar,
başlarına bilgisizlikleri geçirirler, onlara birşeyler so
rarlar, onlar da bilgisizce yanlış hükümler verirler, hem
halkı doğru yoldan saptırırlar, hem kendileri saparlar.
— Şüphe yok ki ulu Tanrı'nm öylesine kullan var
dır ki, insanların ne olduklarım anlayışlarıyla bilirler,
anlarlar.
— Şüphe yok ki ilmin aşağılık kişilerden aranıp is
tenmesi, kıyamet alâmetlerindendir.
— Allah'ım, beni bilgiyle zengin et; akılla, yumu
şaklıkla beze; kötülükten çekinmekle ulula; kötü iş
lerde bulunmamakla güzelleştir.
— Çin’de bile olsa bilgiyi arayın, gidin, elde edin,
çünki bilgi sahibi olmak, her Müslümana farzdır. Şüp-
53
he yok ki, melekler, aradığı, dilediği şeyden razı olduk
larından dolayı bilgi sahibi olmak isteyenin üstüne ka
natlarım gererler.
— Cennet bahçelerinden geçerken eğleşin. Cennet
bahçeleri nereleridir, dediler. Dedi k i: Bilgi meclisleri.
— Biriniz, kardeşinin yanma geldi, oturdu mu, on
dan bir şey öğrenmek için soru sorsun, onu altetmek
için soru sormasın.
— Müminin yitik malı bilgidir, mümin bir sözü
yazdı mı, öğrendi mi, ona bir başkasını da katmak is
ter.
— Size öyle kavimler gelecek ki onlar, bilgi elde et
mek isteyecekler, onları gördünüz mü Tanrı elçisinin
vasiyeti üzere hoş geldiniz, merhaba deyin, onlara fetva
verin.
— Bilgiyi şeref ehlinden sorun, onlardan öğrenin,
onlarda bir bilgi varsa yazın, çünki onlar yalan söyle
mezler.
— Bilginlerin sarfettikleri mürekkeple şehitlerin
dökülen kanları tartıldı, bilginlerin mürekkepleri ağır
geldi.
— Bir an bilgiyle meşgul olmak, bir an kitaba, yazı
ya bakmak, altmış yıl ibadet etmekten hayırlıdır.
— Bir an bilgi elde etmeye çalışmak, bütün bir ge
ceyi ibadetle geçirmekten hayırlıdır. Bir gün bilgi elde
etmeye çalışmak, üç ay oruç tutmaktan hayırlıdır.
— Bilgi elde etmeye çalışmak, Allah katmda na
mazdan da, oruçtan da, haçtan da, yüce ve ulu Tanrı
yolunda savaştan da üstündür.
. — Bilgin bir kişinin yatağma dayanıp bir an kita
bına bakması, ibadetle meşgul olan kimsenin yetmiş yıl
ibadet etmesinden hayırlıdır.
— Bir an düşünmek, yetmiş yıl ibadet etmekten
hayırlıdır.
— Bilgi sermayemdir, akıl dinimin esasıdır, Allah
korkusu rehberimdir.
— Tanrı'dan ancak kullarının bilgin olanları kor
kar.
— Bilimi dünyaya yaymaktan daha değerli bir fa
zilet yoktur.
— Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahreti isteyen
bilime sarılsın, her ikisini isteyen yine bilime sarılsın.
— Allah uğrunda bilim öğrenmek bir ibadettir.
— Bilim hakkında konuşmak
> Allah'a şükretmektir.
»
— Başkalarına bilmediklerini öğretmek, Allah'a
yaklaşmaktır.
— Bilim helali, haramdan ayırmaya hizmet eder.
— Bilim hem ziynet, hem de düşmanlara karşı bir
silahtır.
— Bilgi, müminin kaybolmuş malıdır, onu nerede
bulursa alır.
— Bilgiye ve bilginlere hürmet eden, bana hürmet
etmiş olur.
— Bilginin bir sonu vardır diyen, ona karşı hak
sızlık etmiş olur.
— Ümmetimin helâki, kötülük eden bilginler yü-
zündendir.
— Bilim, rütbelerin en büyüğüdür. Cehaletten kötü
fakirlik olmaz.
— Cahiller içinde bir bilgin, ölüler içinde bir diri
demektir.
— Bilginlere hürmet edin, çiinki Allah indinde yer
yüzünün büyükleri onlardır.
— Her bilim bir hazinedir, sualler de bu hâzine
nin anahtarlarıdır.
55
— Bilgiyi arttırmayan gün boşa gitmiştir, ömürden
sayılmaz.
— Bilim herkesi, ibadet ise ancak ibauet edeni alâ
kadar eder.
— Bilgiyi talep ederek evinden çıkan bir kimseyi,
bir melek Cennet ile müjdeler.
— İslâm dini akıl dinidir, aklı olmayanın dini de
yoktur.
— Bir kimse ölünce amel defteri kapanır. Fakat üç
topluluk vardır ki amel defterleri kıyamete kadar açık
kalır ve devamlı olarak sevap yazılır:
a — Cami, mektep, köprü, hastane gibi tüm halkın
yararlanabileceği şeyler yaptıran,
b — Bügi sahibi olup da eser yazan ve bu eserler
den halkın yararlanmasını sağlayan,
c — Halkın yararlanacağı bilim ve bilgi ile müceh
hez evlat yetiştiren.
— İlim iyilere ilham edilir, kötü kişiler ise ondan
mahrum bırakılır.
— Bilgin kişinin, âbid kişiye üstünlüğü, benim
ümmetimden en değersiz birine üstünlüğüm gibidir.
— İlim, ibadetin imamıdır, ibadet ve ameller ona
tâbidir.
— Kim ilmiyle öğünmek, serserilerle mücadele et
mek ve halkın beğenisini kazanmak için ilim öğrenirse,
Ulu Allah onu mutlaka Cehennem'e sokar.
— İlim ibadetin önderidir, bu yüzden de ibadet ve
ameller, onun peşinden koşarlar.
56
f
DİPNOTLAR
57
luyla tekrar edilmiştir. Bu hâliyle doğruluğu, yani vahiy âyetle
rin yeryüzüne Göklerde Saptandığı gibi indirildiği ve nakledildi
ği Cebrail aracılığı ile O'nu indiren aRuhsal Plân» tarafından
onaylanmıştır.
«San Arz» denilmektedir bu uygulamaya.
Kur'an Göksel Kelâm Kitabı, kuşkusuz, «Âlemlere Rahmet ola
rak gönderilen» Hz. Muhammed tarafından, vahiy mekanizması
yolu ile yeryüzüne kusursuz olarak indirilmiştir. Ne varki, Kur’an
Vahiy Hafızları, birçok derleyenler, tanıklı ayetler ve tanıksız
ayetler, sıralama, noktalama, kelime değiştirimi gibi birçok hu
susların beşeri etkilerinin bu Göksel İlâhi Öğretller'in orijinalite
sini çeşitli şekillerde etkilediği, İslâm ve Kur'an Bilim bilginleri
ve araştırmacıları tarafından belirtilmektedir. Öte yandan, bazı
ayetler gene o dönemin şartları ve olayları ile ilgili nazil olduğu
için, şartların değişimiyle bunların bazıları üzerinde bizzat Hz.
Muhammed tarafından Medine'ye dönüşte bazı değişiklik ve de
ğiştirimler yapılmıştır, veya bazıları ( ortadan kaldırılmıştır. Hz.
Muhammed'in hemen ardından derlenen birçok Kur’an nüshala
rının aralarında mevcut bazı değişiklikler de derleme bakımın
dan tek-elden çıkmayan Kur'an Kitabı’na çeşitli beşeri etkilerin
nüfuz ettiğinin bir diğer kanıt ve ifadeleridir. Hz. Muhammed’in
sağlığında iken kendisinin onayladığı bir yazılı Kur'an derlenme-
mişti çünki. «Son Arz»da, bizzat Hz. Muhammed'in hafızasında
kayıtlı ayetlerin onayı yapılmıştır fakat bu onaylanan Hafzî Kur’an
ile sonradan çeşitli kişilerce derlenen Yazılı Kur’an arasında iş
te üstte belirttiğimiz şekilde değişiklik ve tahrifatlar meydana
gelmiştir. Eurada söylemek istediğimiz, üstte kısaca anlatılan ve
değinilen beşeri etkilerin ve tasarrufların, Göksel Orijinal Kur’an
ile, Yazılı Kur'an arasında bazı farklılıkların oluşmasına neden
olmasıdır.
Bkz: SADIKLAR PLÂNI — 2 ... Böl: 1/Sıra - 29
<13) Bkz: MEDYOMLUK, kitap-4 1 — Böl: 5
O4) Bkz: PSİKOKİNEZİ, kitap - 45
(1G) Bkz: APORLAR, kitap - 39
(3fi) Bkz: DURUGÖRÜ, kitap-35
(17) Bkz: PARAPSİKOLOJİ BİTKİLER ARAŞTIRMASI, kitap-40 — Böl: 5
(3S) Bkz: LEVİTASYON, kitap - 21
(10) Bkz: PSI-TIP, kitap-38
(20) Bkz: İNSAN VE KEHANET, kitap - 27
<21) Bkz: ZAMAN VE RÖLATİVİTE, kitap-44-.. Böl: 3
58
S AD IK LAR f i . A n I S A D IK L A R P L Â N I
» v n * ; * £ Mİi»o>.ı; ALTIN ÇAĞ MİSYONU
12 k £ )İ £ V }
' - > 'W
i. _
İU« j İIM
►.* lll t M N »M lı ^ J L .
EK M İN EZİ NEO SF! ttTİZM
CTCHİ3 «SANLARA M ü- •r U M İ I H JU
TRANSLA GERİ DÖNİSÜS Î A 1 İ R -Ö SC E Sİ MODEM Sftİİfel
EVRENSEL UT G A SIIK ALLAR 111MC
li i|
UFO SPEKTRA UZAYLILAR Ö LÜ M TE A H R E T
GENEL BİLGİLER T i m i IİLfilIEI
A P O LLO URI GELLER
ORTAK (T U i n MAMI ■om KANITI m r c m
î §
USO-OINT LEVİTASYON SOVYETLER
D E N İZA L TI UYGARLIĞI 11 tftlİN İN İ
UFO
TIRRR İMANI Al
KURAM LARI
P S I-T IP A P O R LA R
VE
RUHSAL I Ş IN L A M A
RUHSAL CERRAHI O LAYLARI
55^3 Ö E
K E T !^ f& p ^ î T
•'*** •*■ •“ * * “1
SPATYOM EVRENSEL
PARAPSIKOLOJİ MEDYOMLUK ÖTE ÂLEM MEKÂNI
VE
YÖNETİCİ
BİTKİLER RUHSAL MEKANİ2MA
ARAŞTIRMASI CELSELER
V V . ^ ı
M J$
W ~X
^ f ? <>
K» MM*«M—m
YAYIMLANMIŞ KİTAPLARIMIZ
-- Z.U---