You are on page 1of 9

Call Me By Your Name – Filmlerin Ruhu programı için hazırladığım bir

metin
Bugün sizlere Elio ve Oliver’ın küçücük bir zaman diliminden bir ömrü etkisi altına alacak
şekilde biçimlenen romantik hikâyesini, 80’lerin pop şarkılarıyla ve klasik müzik parçalarıyla
betimleyen, günümüzün en iyi film müziği albümlerinden olan, aşka olan inancın tam da
değersizleştirildiği, anlamından uzaklaştırıldığı bir zamanda böyle büyülü bir gerçekliği bize
yeniden anımsatarak ruhumuzda tarifsiz duygu tazelenmeleri yaratan Call Me By Your
Name’i kulaklarınıza taşıyacağız.

Filmin ana müzikleri için Sufjan Stevens’a güvenilmiş ki kendisi bu kasvetli, üzücü hikâye için
biçilmiş kaftan

Sufjan, aşkın gizemini şöyle ifade ediyor; Hoştur ama bittiğinde çok acı verici olabilir. Şarkının
ilk kısmında, Monet’nin taraçasında birbirlerine ilk kez dokunduklarından bahsederken, son
kısımnda ise şu repliğe gönderme yapıyor:
‘’Öleceğim zaman elveda demek istediğim tek kişi sensin çünkü yaşamım dediğim bu şeyin
ancak o bir anlamı olacak ve senin öldüğünü duyarsam, benim bildiğim haliyle yaşamım,
şimdi seninle konuşan bu ben artık var olmayacak’’
(Mystery of Love çalmaya başlar.)

Oliver’ın Chiara’yla dansını izlerken yüz ifadesi her şeyi anlatıyordu, derinlerinde
düşündükleri de bunu destekler nitelikteydi:
‘’Aslında, onların dans edişini seyretmek hoşuma gitti. Belki de birisiyle bu şekilde dans
ettiğini görmek, artık onun elimden alınmış olduğunu, yani artık umutlanmanın bir nedeni
kalmadığını fark etmemi sağlamıştı. Kendime gelmeme yardımcı olacaktı.’’
Ancak Elio bunları söylerken kendini kandırdığını fark edemedi. Ta ki yarın sabaha kadar:
‘’Ertesi sabah onu bahçede, her zamanki yerinde görüp de yüreğim hopladığında, onlar için
iyi dileklerde bulunup kendime gelmek istememin, ondan hala istediğim şeyle bir ilgisi
olmadığını anladım.’’
(Love My Way çalmaya başlar.)

Sıradaki şarkı Elio ile Oliver’ın arasındaki aşkın bittiğinin habercisi.


Kalbi kırılmış bir sevgili, bir filmin tekrar tekrar oynatılması gibi, eski ilişkisinin anılarını
başının üzerinde oynatmaya devam ediyor. Zihninde sahneleri tekrar oynattığında anılar o
kadar canlı geliyor ki bunun gerçek mi yoksa geçmişten bir anı mı olduğunu anlayamıyor.
(Visions of Gideon çalmaya başlar.)
Ágætis Byrjun – İç Ses programı için hazırladığım bir metin
Radyo El Âlem’den hepinize merhaba! Ben –Emir Tektaş-, bugünkü İç Ses Programında,
sizlerle birlikte olacağım! Bugünkü iç sesimize yolculuğumuzda bize İzlandalı grup Sigur Róse
[Si-ör Ros (hızlıca)] eşlik edecek. Hep birlikte onların Ágætis byrjun (ou-gay-tis-bi-ar-yan)
albümünü dinleyeceğiz. Hatta ben sizlerle konuşurken albümlerinin introsu çalmaya başladı
bile…
Albüm 1999 yılında, İzlanda’da piyasaya sürüldü. Takip eden iki yıl boyunca seslerini pek çok
ülkede duyuran grup, Radiohead ile birlikte turneye çıkma fırsatı yakaladı.
Albümün adı İzlandaca. Türkçe karşılığı ise ‘’İyi Bir Başlangıç’’. Bu ismi, albümde bulunan ve
aynı ada sahip olan şarkıyı dinleyen bir arkadaşlarının ‘’Albümünüz için iyi bir başlangıç
olurdu.’’ demesi üzerine bu ad albümle özdeşlemiş oldu.

İlk şarkımız Svefn-g-englar (sıvebn-gay-en-glar)


Şarkının isminde bir kelime oyunu var. Aynı şekilde okunan, tek kelime hali, uyurgezer
anlamındayken, <sıvebn gay englar> olarak okunan, üçe bölünmüş hali uyuyan melekler yani
fetüs anlamında kullanılmış.

Şarkının baştaki melodisi su yüzeyine düşen damlalarının çıkardığı sesler gibi. Kim bilir, belki
de sanatçı burada onlarca damlacığın su yüzeyine düşüşünü, milyonlarca spermin bir
yumurtayı döllemek için ilerleyişine benzetmiştir…

Şarkının bu bölümü ilk baştaki düşüncemi destekler nitelikte. Sözleri tam çevirmek gerekirse
‘’Bir kez daha buradayım, içinde
Burada olmak çok güzel ama uzun süre kalamayacağım.’’
Rahme daha yeni yerleşmiş embriyo buradaki yolculuğunun sonsuza dek sürmeyeceğinden
bahsediyor. Ayrıca burada olmanın ne kadar güzel olduğundan bahsediyor. Anne rahmindeki
güven hissi ve samimiyet ortamından daha huzurlusu var mıdır ki?
Neo Soul – İç Ses programı için hazırladığım bir metin

90’lı yıllarda RnB diğer popüler müzik türleriyle iç içe geçip derinliğini kaybetmeye başladı.
Buna karşılık bağımsız sanatçılar saf ve bozulmamış Soul müziği yaparak buna karşılık vermek
istediler. RnB’nin gittikçe cinsiyetçi ve yüzeysel bir hal alması sonucuna ise en büyük tepkiyi
kadınlar göstererek Soul müziğin saflaştırılmasında büyük rol oynadılar. Bunun sonucunda
eski Soul tarzlarına kıyasla daha sade bir tarz ortaya çıktı, şöyle ki çoklu arka vokaller yerine
yalın tek bir vokal ve eskisine nazaran çok daha az çalgı aleti kullanıldı. Çoğunlukla, siyah
farkındalığı ifade etme arzusunu taşıyan Jazz Rap ve Progressive Rap büyük ilham kaynağı
oldu.

Neo soul 80’li yıllarda ve 90’lı yılların başında Prince, Tony! Toni! Toné!, Terence Trent
D'Arby gibi isimler tarafından ateşi fitillenmiştir bir tarzdır. Hatta Christopher John Farley’e
göre Prince, kurallara uymayarak, Neo soul için meşaleyi yıllarca taşıyan isim oldu, 90’lı
yılların ortasına doğruysa kuralları yıkmak isteyen başka sanatçıların katılmasıyla birlikte
çarkın ilk parçaları yerlerine oturmaya başladı. Sonralarıysa, Boston Globe’dan Rene Graham
tarafından ‘’soulda yenilik hareketinin başlangıcı’’ olarak adlandırılacak Plantation Lullabies
albümü NdegéOcello (EN DeGey o Çel o) tarafından yayınlandı.
(Plantation Lullabies albümünden bir şarkı çalar.)

Vibe’dan Dimitri Ehrlich Neo soul kavramı için şöyle diyor:


Kavramsal olarak neo soul bir paradoks oluşturuyor. Neo yeni demek. Soul ise sonsuz. Neo
Soul yapan sanatçılar çeşitli yollarla,sonu olmayan klasik soul müziğine, zaman içinde kendini
kanıtlamış çözümlerle nefes alan bir varlık enjekte ediyor. Fabrikalarda basmakalıplaştırılmış
RnB’yi insallaştırıyorlar.

90’ların sonlarına doğru neo soul altın çağına ulaştı. D’Angelo’nun Brown Sugar’ı, Erykah
Badu’nun Baduizm’i, Lauryn Hill’in The Miseducation of Lauryn Hill’i gibi rahatlıkla tarihin en
iyi 500 albümü arasına girecek albümlerin yayınlandığı zamanlardı. Farley’e göre Baduizm
yerleşmiş kurumları yıkan ruhu soul müziğe taşıdı. 3 milyonun üzerinde satan albüm Badu’ya
iki Grammy kazandırdı. Türün bize kazandırdığı en büyük isim ise şüphesiz Lauryn Hill. Çıkış
albümüyle kırdığı rekorlarlardan bazıları şunlar
Bir kadın sanatçı tarafından ulaşılmış en yüksek ilk hafta satışı
10 adaylıkla Grammy’de bir kadın tarafından bir gecede alınan en fazla adaylık
5 ödülle Grammy’de bir kadın tarafından bir gecede alınan en fazla ödül
Müzik piyasasının en önemli ödülü olan ‘’Yılın Albümü’’ ödülü ve nicesi
Bu başarıların yanı sıra albümü dünya genelinde 20 milyon kadar satmış, hem çıkış şarkısı
hem de çıkış albümü 1 numaraya ulaşan nadir insanların arasına girmiştir.
(Lauryn Hill - Can't Take My Eyes Off Of You çalar.)

Neo soul sadece Amerika’da sınırlı kalmadı ve diğer coğrafyalara da sıçradı. Özellikle Birleşik
Krallık’ta büyük etkisini gösterdi. Soul II Soul, Jamiroquai ve Sade gibi isimler orada müziğin
elçisi oldular. Sade çıkış albümüyle çok iyi eleştiriler alıp Birleşik Krallık’ın Grammy’si sayılan
BRIT ödüllerini silip süpürdü
(Smooth Operator çalar.)
Fransız kız kardeşler Les Nubians bu dalın diğer dillere yansımasının en güzel örneği.
(Makeda çalar.)

Milenyum’a ulaşıldığında ise Badu, Neo Soul’un kraliçesi olarak anılmaya başladığı Mama’s
Gun albümünü yayınlarken D’Angelo da çoğu eleştirmen tarafından yılın albümü olarak
gösterilen Vodoo albümünü yayınladı. Bu yıllarda neo soul furyasına India.Arie ve Alicia Keys
gibi isimler katıldı.
(Send It On çalar.)

2010’larda neo soul her ne kadar popülaritesini kaybetmiş olsa da kaliteli işler yapılmaya
devam edildi. 2010’lu yılların başında John Legend, Amy Winehouse ve Jill Scott gibi isimler
piyasaya kazandırıldı.
(Wake Up Alone çalar.)

Günümüze gelindiğinde Frank Ocean’ı bu türde rakipsiz görüyoruz. Metacritic puanı


bakımından en yüksek albümlere sahip sanatçıdan bir parçayla sizlere veda ediyoruz.
(Frank Ocean’dan bir parça çalar.)
Declan McKenna - İç Ses programı için hazırladığım bir metin
Bugünkü programımızın konuk sanatçısı İngiltere’nin genç, politik ve yetenekli ismi Declan
Mckenna. 2015 yılında henüz 17 yaşındayken Glastonbury Festival’inde ‘’Genç Yetenek’’
ödülünü kazanmasının hemen ardından ilk teklisi olan Brazil’i yayınladı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu şarkıda Brezilya hükümetinin, halk kötü durumda olmasına rağmen parasını 2014 yılında
düzenlenen Dünya Kupası için harcamış olmasını, daha derinlerde ise Brezilya’ya ev sahipliği
hakkını veren FIFA komitesini eleştiriyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
00.59 ‘’I heard you sold the Amazon’’ Burada Amazon’u metafor olarak kullanıyor. Bilindiği
üzere Amazon Nehri, Brezilya’nın en önemli simgelerinden aynı zamanda dünyanın yaşam
kaynağı
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
01.26 İşte burada ‘’But the people are dying to, to get on TV’’ derken aslında 75.000’i çocuk
170.000 insanın sırf stadyumlar, yollar ve havaalanları yapılacağı için evlerinden olmasından
bahsediyor. İhmalkârlıktan ölen ve yaralanan onlarca işçi de cabası. Ayrıca turnuva için
harcanan para, eğitim için harcanan paranın 3’te 2’sine eşit durumda

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
01.59 Why would you lie, why would you lie about how you feel?
Bu kısımda çokça soruna yol açacağını bilmesine rağmen FIFA’nın bile bile lades olmasından
bahsediyor. Şarkının yayınlanmasından bir yıl sonra ise bu şarkıda da bahsi geçen, oyların
rüşvet karşılığında satıldığı iddiasını doğruluyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
02.11‘’I'm gonna burn your house down to spread peace and love’’
‘’Evlerinizi yakacağım’’ Bu kısımda yine evlerinden olan insanlara gönderme yapmakta
‘’Barış ve sevgiyi yaymak için’’ Barış ve sevgi FIFA’nın kampanyalarında kullandığı en yaygın
temalar
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
02.27 ‘’I heard he lives down a river somewhere with six cars’’
Bu kısımda ise dönemin taciz skandallarıyla gündeme gelmiş FIFA başkanı Sepp Blatter’ın
Brezilya halkına kıyasla sürdüğü lüks yaşama atıfta bulunuyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
2.55 ‘’I wanna play the beautiful game while I'm in Brazil’’
Beautiful game yani güzel oyun Pele’nin lakabı olan u jogu bonitunun İngilizcesi. Bu kıtada
bahsettiği şey Brezilya halkının her ne kadar sorun çıkarsa çıksın günün sonunda futbola
duydukları aşk. Ne de olsa kendileri u pais du fuçıbol Futbol’un ülkesi
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sırada sanatçının albümünün son parçası olan Listen To Your Friends var. Parçada yine politik
tarafı ön planda ve kendi ülkesi İngiltere olmak üzere hükümetleri ve sürdürdükleri politikayı
eleştirmekte
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
00.31 I don't wanna get out of bed for this again
İlk bakışta çoğu insanın kullandığı klişe olan sabah tembelliğinden bahsediyor gibi görünse
de, McKenna bu duruma kendi perspektifinden bakıp yorumluyor. Sabah kalkmak
istememenin birçok nedeni var. Belki çalışanlar, yaptığı işi yetersiz görüp, vaktini boşa
harcadığını hissediyor. Belki bazıları psikolojik sorunlarından dolayı yataktan kalkamayacak
haldedir.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
01.01 I bet you only listen to your friends
Bu kısımda ise arkadaş kelimesi metafor olarak kullanılmış. Asıl denmek istenen ise onların
sadece kendileriyle aynı görüşte olanları dinlemesi…
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
01.21You tell me what I want to know
Bu kısımda politikacıların, başta işçi sınıfının sorunları olmak üzere onları nasıl görmezden
gelip kulağa güzel gelen şeyleri nasıl oluşturduklarına dair bir gönderme yapılıyor. Kendilerini
başkalarının zamanını boşa harcadıklarından işe yaramaz hissetmektense, olumlu bir etki
yarattıklarını düşünerek kendilerini kandırıyorlar.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
01.58 And sometimes I'm scared of what they've done
Trump’ın iklim değişikliğinin gerçekliğini ve başka bir dünya savaşının tehdidini göz ardı
etmek gibi, dünyanın yarattığı devrimleri ve bilimsel gerçekleri çöpe attığını görmek kolaydır.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
02.06 (üsttekiyle peş peşe olacak ama ayrı okunacak)
So I look how far we've come
Ancak, bu yüzyılda elde ettiğimiz şey dikkate değerdir – özellikle cinsiyet değişiminin ve
eşcinselliğin toplumda kabulünün artması - ve McKenna, bu şeyleri takdir etmek için bir an
ayırıyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

02.38 Look online


Do ten minutes of research and in turn find
Mckenna’nın bu kısımda muhafazakârları eleştiriyor. Onların düşüncelerinin ne kadar içi
doldurulamaz olduğunu(Ç Ö P)ndan bahsediyor. Yeterince bilgi sahibi olmadıklarından
yargılamak için hızlı davrandıklarını düşünüyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
02.42 The problem is poor kids who want holidays in term time
Bu kısımda 2015 yılında Birleşik Krallık’da okul zamanında kızını tatile götüren babanın
davasına atıfta bulunuyor. Dava fazlaca büyümüş yargıtaya kadar gitmişti.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
02.55 The problem is free healthcare
Bu kısımda ABD’deki muhafazakârları eleştiriyor. Birleşik Krallık gibi ülkelerde verilen
evrensel sağlık hizmeti fikrine abartılı şekilde karşılar.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
03.00 The problem is free love and free hugs
Mckenna burada eşcinselliğin doğal afetlere yol açıp dünyanın sonunu getireceğine dair
teorilerin gülünçlüğünden behsediyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
03.36 "Don't waste your time", I heard you scream
I don't wanna get out of bed today, okay?

Zamanınızı boşa harcamamanız için son uyarısı bu sanatçının…


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sırada 2014 yılında intihar eden trans genç Leelah Alcorn’dan ilham alarak henüz 15
yaşındayken yazdığı şarkısı Paracetamol var. The Guardian’a verdiği röportajda şarkının
yalnızca Leelah davası için değil genel olarak medyanın transları nasıl sunduğuyla alakalı…
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
00.22 Mckenna şarkıya net olmayan bir giriş yapıyor. Zihninizde bir görüntü oluşturmaya
başlasa da üzeri sislerle kaplı. Sözlerin geri kalanından, çocuğun intihar etmeyi düşündüğü
varsayımını yapabiliriz, ancak başka olasılıkları da göz ardı edemeyiz.
1 saniye boşluk
And the people with no audience say should be hanged
Şarkı, sadece kendi duygularını değil, aynı zamanda hissettiklerini anlamayan insanlar
tarafından üstlenilen fikir ve baskılarla uğraşan trans bireylerin mücadelesine
odaklanmakta…
1 saniye boşluk
Why they love like they do, like they do
Trans gençler genellikle yanlış yorumlanır ve doğaları sıklıkla sorgulanır. Yanlış oldukları
kanıtlanmaya çalışılırcasına…
1 saniye boşluk
There's a girl, fifteen, with her head in a noose
Because she's damned to live, well she's damned to choose
Bu kıza başka bir seçenek bırakılmıyor. Yapacakları her ne olursa olsun, hala yanlış. Çünkü
seçmesine izin verilmiyor. Yaşamasına izin verilmiyor.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
01.12 There's a girl, fifteen, although she isn't sure
She isn’t sure derken bahsettiği şey cinsiyeti…
1 saniye boşluk
Well how the hell could you want anything more
Toplum, trans meselelerini göz ardı ederek, insanlara sahip oldukları şeylerden mutlu
olmalarını söylenir. Ancak burada atıfta bulunduğu şey toplum değil din. Çünkü trans
bireylere genellikle yaratıcının onlara verdikleri şeyden mutlu olması gerektiği söylenir.
1 saniye boşluk
I'm in love, love with you, love with you
Aşkın ırk, cinsiyet, cinsel yönelim tarzı şeylere bağlı olmadığına dikkat çekiyor bu dizesinde.
01.42 Oh won't you let me finish
You drive me insane
Trans kişiler, fikirlerini dile getirme fırsatına bile sahip değiller. Bu durum da insanı çileden
çıkarıyor
03.41 So tell me what's in your mind
Önemli olan şey doğuştan gelen cinsiyetin değil, aklında olanın cinsiyetindir. Bu yüzden
Mckenna zihninizden geçeni soruyor burada. Trans insanların sesini duyurmaya çalışıyor ama
yine de insanların duymaya hazır olmadığı şeyleri söylememeleri konusunda uyarmakta.

1 saniye boşluk

And don't forget your paracetamol smile


Parasetamol, sözde trans tedavisine gönderme, kendimiz olmamıza bir çare bulmaya bir
eğretileme…

You might also like