You are on page 1of 10

Dinler Tarihi 1 Vize Sınavı

Thuzar Win , 16070743

İsrail Kavminin Seçilmişliği Üzerine Bir Araştırma

İnsanların din alakalı bazı yanlış anlayışlar tarihte, ilk olarak Yahudi ve İsrail
arasında olmuş ve sonra Hıristiyan ve Müslüman toplumlarına da gelmiştir.

Öncelikle Yahudilerin Kutsal Kitabında doğrudan ve tersinden ifade edenleri


görmektedir. Yahudiliğin atası olan Hz. İbrahim’dir ve konuyu ondan başlamak üzere ele
alacağız. Hz. İbrahim, ailesinin yaşadığı Harranı bırakıp Kenan diyarına göç etmiş.Fakat oğlu
İshak için Kenandan kız almadan Harran’da akrabalarının yanına gidip oğlu için bir kız
istemiştir. Tevrat’ta, yabancılardan gelin almama İshak’ın sürdürülmüştüt. Ama İshak’ın oğlu
yabancı kadın ile evlenmiştir. Diğer oğlu Yakup, Harrandan biri ile evlenmiştir. Anlatılan bu
meseleyi Yahudi Kutsal Kitabında bulunduğunu yorumlanır. Fakat oğulların yabancılardan
eş almasını olumsuz olarak göstermesi daha sonra değişmiş şekilde görmektedir.Tarihte
Yakup’un oğlu Yusuf ve Musa yabancı kadınlarla evlendiğini görebilir. Fakat Yusuf ve
Musa’ı burada haklı bir şekilde dile getirilmektedir. Zira Yusuf ve Musa bu evlilikleri
yaptıklarında çevrelerinde İsrail soyundan kabilesinden kadınlar yoktur. Bunu bakınca,
olumsuz söylemeler sağlam bir kanıt olmayacağını görürüz. Bu durum daha çok, Tevrat ve
Kuran’da geçen, İsrail oğullarının seçilmişliği meselesinin etnik değil de dinsel seçilmişlik
olması gerektiği ile ilgili kanıtlar bulmamız gerekir. Bundan dolayı İsrail oğullarının bir aile
ya da kabile olmak bir ahit topluluğu olarak tarih sahnesine döneme bakmaksı gerekir.
Yahudi Kutsal Kitabında Musa’nın Firavun’a karşı gösterdikleri mucizeler ve Allah’nın
Mısır’da doğmuş çocukların ceza olarak yok etmesi ve Mısır’dan İsrail oğullarını çıkmasına
izin verildiğini, Firavun ve ordusunun denizde yok olduğunu, Musa, İsrail oğulları, halk
güvenli bir biçimde Mısır’dan çıktığı anlatılır. Burada Mısır’ı terk edenler Musa ve İsrail
oğullarıyla dışındaki insanlar İsrail soyundan olmayıp Musa’ya iman edenlerden olduğunu
görebiliriz. Bunukakınca Hz. Musa’nın diğer etnikten insanlara da ilahi mesajı tebliğ ettiğini
ve Yahudiliğin başlangıçta din olmadığını görürüz. İsrail oğulları seçilmişliğinin Tanrı’nın
isteklerine bağlı olduğu Tevrat’ın başka yerlerinde görülmektedir. Tanrı İsrail topluluğuna,
emirlerini tuttukları takdirde kendilerini dünyevi olumsuzluktan koruyacağını tutmadıkları
takdirde kendilere her türlü felaket ve olumsuzluklar olacağını ifade etmektedir. Bu tehdit
Tanrı’nın emirlerine uyma veya uymamaya bağlıdır. Burada Tanrı’nın, Musa ümmetini,
dinsel seçilmişliğin etnik bir seçilmişlik olarak değil de dinsel bir seçkinler topluluğu olarak
görmektedir.Yahudilerin en büyük kahramanı olarak bilinen Davut’un büyük annesi (Rut)
İsrail soyundan olmamaktadır. Büyük annesinin ve eşlerinden bazı İsraili soydan olmaması,
İsrail toplumunun kendisini üstün bir etnik manada seçilmiş bir topluluk olarak telakki
etmediğine, Yahudiliğin başlangıçta milli bir karakter taşımadığını ve ilahi teklife uymanın
karşılığında Allah katındaki bir saygınlık şeklinde anlaşılır.

İsrail Devletinin yıkılması, Babil Devleti önemli bir güç haline gelmiştir.
Yıkılmasından kalan Yahudi devlet Yahuda, Babil’e vergi vermek zorunludur.Fakat devletin
vergi vermeyi reddedmesiden dolayı Babil orduları tarafından yıkılmıştır. Tevrat, Yahuda ile
Benyamin kabilelerinin Babil’e sürülmesi ve sürgünden sonra gelişmeler üzerine
odaklanmaktatır.

Yahudiliğin milli bir din olarak ifade etmesi Babil Sürgününden sonra ortaya çıkmaya
başlamıştır. Çünkü Sürgünün, öncesinde ve ilk yıllarında yaşamış olan Yeremya peygambere
atfedilen Yeremya kitabında da Tanrı’nın sadece Yahudilerin değil, bütün milletlerin Tanrısı
olduğu açık bir biçimde dile getir. Sürgünden dönüş döneminin önemli dini lideri olan Kâhin
Ezra’nın ifadelerinde görürüz. Kendisi devletin yıkılmasını ve halkın sürgüne gitmesini,
Yahudilerin yabancılarla karışıp kaynaşarak kendi dini değer ve düşüncelerinden
kopmalarının bir cezası olarak görmüştür. Bu yüzden yabancı hanımlarla evlenmemeyi
emretmiş, evli olanların da bunları boşayarak göndermelerini ifade etmektedir.Babil
Sürgününden sonra gelen ve Yahuda halkına karşı kullanılması için adini Yahudi olarak tanır.
Yahudalılar bu adı suretiyle Musevileşen farklı etnik kökendeki Samaryalılardan ayrı tutmaya
başlamıştır. Sürgün sonrasında yeniden inşa etmeye başladıkları Süleyman Tapınağının
yapımında kendilerinin katkı ve paylarının olmasını talep eden Samaryalıların yardımcı olma
isteklerini reddetmiş. Bunlara bakınca, Yahudiler,daha önce dinsel anlamda seçilmişliği etnik
bir seçilmişlik gibi algılamaya başladıklarını görürüz. Bu algılama,siyasi sosyal olayların
etkisiyle günden güne pekişmiş ve İsa’nın tarih sahnesine çıktığı dönemde zirveye erişmiş.
İsa dönemindeki Yahudiler böyle tavrıları sadece Yahudi olmayanlara karşı değil, kendileri
kadar dindar kabul etmedikleri Yahudilere karşı da sergilemiştir.

Bu dönemden başlayıp Yahudiliğe ihtida etmek isteyenler ciddi bir sınanmadan geçirilmesi
ve ancak ondan sonra bu dine kabul edilmesi karara vermiştir. Yahudilik ihtidalara kapıları
adeta tamamen kapatmasına rağmen dini sadece etnik bir topluluğun dini olarak
görülmemiştir. Din’e farklı etnik kökenlerden topluluklar Yahudiliğe girmiştir. Bu durum,
Etiyopya’da yaşayan Etiyopya Yahudileri ve yine İsrail’de yaşayan yüz elli iki yüz bin kadar
Kürt asıllı Yahudi olan, 40 bütün ulusallaştırma girişimlerine ve içe kapanmacı çabalara
rağmen Yahudiliğin sadece bir ırka ait bir din gibi algılanmaması, tarihin bir döneminde bu
topluluk için kullanılan seçilmişlik ifadesinin de etnik bir seçilmişlik olmadığını kanıtlanır.

Bunu bakınca Yahudilerin, İsrail oğullarının veya sonrakiler adlandırıldıkları şekliyle,


başlangıçta kendi dinlerini bir etnik topluluğa ait bir inanç olarak görmediklerini, fakat
zamanla yaşanan siyasi sosyal hadiselerin etkisiyle içe kapanarak inançlarını milli bir din
haline getirdiklerini görürüz. Buna rağmen mutlak bir tavır olarak gerçekleşmeden başka
etnik kökenden insanların Yahudiliğe ilgi duymaları onların Yahudiliğe girmelerine müsaade
edilmiş. Fakat Yahudiliğin başlangıçtaki evrensel bir din olma çizgisi farklı bir noktaya
kayıp ulusal bir dine dönüştüğü, bu yanlış algılama Yahudilerin çoğunluğu, Hıristiyanlar ve
Müslümanlar da paylaşıldığı bilmektedir. Yahudiliğin etnik bir topluluk olarak algılanması
seçilmişlik anlayışı değişime uğramıştır. Yahudilik ulusal bir din haline gelmesiyle beraber
Yahudiliğin evrensel yönü unutulmuş ve dinsel seçilmişlik de bir ırkın seçilmişliği şeklinde
algılanmıştır. Yahudiler arasında olan bu algılama Mesihi hareket olarak ortaya çıkıp zamanla
birlikte evrensel bir dine gelen Hıristiyanlığa ulaşmış ve Müslümanların da bir kısmen etki
olmuştur.

Bütün Yönleriyle Yahudilik

Nuh peygamberimiz tufandan sonra bir üzüm bağı ile şarap yapıp içmiş sonradan
sarhoş olunca çıplak haline dönmüş ve bunu oğlu Ham görünce kardeşlerini anlatmıştır.
Kardeşler olan Sam ve Yafes babasının üstünü örtmüş. Nuh kendi haline geri gelince bunları
anlatınca tepki vermiştir.

Bu olayı kutsal metinde Ham’ın oğlunu lanetlemiş ve Sam ve Yafes’i kutsamış


şekilde anlatıyor. Bu anlatmalar çeşitli yorumlar ve sorular olmasına sebep olmuştur.
Bununla ilgili anlatım metin, kapalı bir üslupla geçiştirildiği izleniminin doğmasına sebep
oldu. Bazı rivayetlere göre, Nuh’un oğlu Ham babasını hadım etmiş, başka rivayetlerde
Ham’ın oğlu kenan Nuh’un üreme organına bir ip dolayıp sıkmış şekilde hadım etmiş ve
Ham bunu görmesine rağmen önem vermeden şakası olarak kardeşlerine anlatmıştır. Bunu
üzerinde Nuh, Ham’ın oğlu Kenan’ı lanetlemiştir. Bu rivayette göre Nuh, kenan tarafından
değil de tufandan sonra gemiden inerken organını kaybetmiştir. Bunu bakınca Kenan’ın bir
suçu olmamaktadır. Tevratte bulunmayan bu hadim etme mesele başka kültürlerin mitolojik
unsur ve bu unsur yahudiliğe geçtiği bir ihtimal olarak getirmiştir. Talmud’da farklı yorum
ise, ‘çıplak görmek’ ifadesinden ‘görmek’ kelimesini cinsel olarak ilişkilendirip Kenan’ın
Nuh’a cinsel tecavuz bulunduğunu söylemektedir. Bu rivayette, Nuhu hem hadim hem de
tecavüz etmiş olarak görürüz. Bu yorumlar bitmeden zaman zaman yeniler eklemiş.

Başka rivayette Ham, Nuh’a değilde Nuh’un eşini tecavuz bulunmuş ve kenan’ı
doğmuştur, bu yüzden Ham’ın oğlulardan kenan’a lanetlemiştir. Bu yorumlar sadece kenan’a
yönelik kalması kalması ve Ham’a yönelik herhangi tepki getirmediğini görürüz. Tekvin’deki
anlatıma göre, Kenan ‘a lanetleme amaçı, Nuh’un çocuklarından bahsederken konuda
olmayan Kenan’ı ayırca dahil etmiştir. Burada Kenan’ı özel vurgu yapıp söylediğini görürüz.
Yazar bu konuyu sonraki bepta verilecek olan milletler tablosunda zikredilecek olan, Nuh’un
oğullarından kenan’ın adını öncelikle zikretmektedir. Ham’ın Nuh’un sarhoş olan babasıya
bakması ama hesabı Kenan’dan çıkararak kenan’ın soyu olan Sam ve Yafes’e köle olarak
cezalandırmıştır. Onucu bapta Yafes, Kenan’ın soyunda kenanlılar oluşup Kenan topraklaına
yerleştiğini söylemektedir. Sonraki baplarında İbrahim ve soyun geçmeden atalarının
günahkarlığı ve lanetli olması neden ile tprakların hak etmeyen birilerin ele bulunmaktadır.
Tevrat’ta Sam’ın soyuna, Hz. Ibrahim’e ve Tanrı’nın onunla ahitleşip kenan’ın topraklarını
Ibrahimı vereceğini söylemektedir.

Gerçi Tevrat’ta kenan topraklarını sadece İsrail oğullarına değil de, kenan’ın
daha geniş olan toprakları kasetmektedir. Tevrat’a Kenan’ın soyundan gelmiş olduğunu
belirtilmeyen diğer kabilelerin kenan’ın soyundan geldiğini rivayetler vardır. Kenan soyunun
laneti ve kenan topraklar arasında bir bağ olması görüş, toprak ellerinden alınan ve
köleleştirilen kenanlılar Tanrının takdiri, ataların suç yüzünden köle olmak ve toprak
kaybetmek olduğunu vurgulamıştır. Bu yaklaşım, İbranilere benzeten, ibrani dini, dil ve
geleneklerini kabul eden kenanlıların dil, inanç ve kültür olarak ibranileşmesine rağmen
kölelik devam emiştir. İsraillilerin kenanlıları köle şekilde kullanması, toprakların
barındırmaması ve kız almaması yaklaşımlar babil sürgünüden sonraki değişimi
aksetmektedir.

Tevretta Kenan’ı lanetlemesi, Yahudi geleneğinde hem kenan hem de diğer


çocuklarını da lanetlemiş olarak rivayet etmişdir. Bu yüzünden Ham’ın soyu kara derili hale
geldiğini söylemektedir. Ham’ın işlediği gunah, soyu çirkin olumuş diye bütün fiziksel
özellikleri detaylı yorumlamıştır. Ve sonra soyunu çıplak şekilde köleleştireceğini
yorumlamıştır. Yahudilerin Ham’ın günahı yüzünden lanetlendirmesi anlayış Hıristiyanlar
tarafından kabul ederek köle ticaretinde yararlanabilmesi için argümanlar olmuştur. Bu
ataların suçu, zenciler bölgelerden ayrılarak başka yerlere köle olarak hizmet verdikleri
anlayışlar yorumlamıştır. Daha sonraki aydınlama dönem ile yüzyıllarda Ham’ın günahı
yüzünden olan sebepleri bilim adamlar tarafından kaldırmıştır. Zencilere diğer atadan
olduğunu kabul ederek insan sınıfı rahatlandırmıştır.

Kur’an’da Yahudiler,

Kuran Kıssaları Bağlamında Yahudi Tarihi,

Başlagınçtan Hz. Musa’ya kadar

Kuran, insanlığa rehber olarak gönderilmiştir. Kuran, temel inanç esaslar, çeşitli
konular ve bütün peygamberler hakkında dahıldır. Kuran’da, İsrailoğulların peygamberlere
zorluk çıkarttıkları da mevcutur. Yahudilerin atası Hz. İbrahimdir. Yahudi kutsal kitab, erken
dönemlerde belirlemeye başlamıştır. Yahudiler, Mezopotamya, suriye ve Filistin
coğrafyasına yerleşmeye çalışan batı Samileriyle ilişkilidir. Yahudi kutsal kitabında geçen,
onların kökeni aramilere dayandığını söylemesi kutsal kitabın yazıldığı devire işaret olarak
bilmektedir. Büyük ihtimal olarak kusal kitab Orta Tunç Çağında yaşamış olarak tahmin
etmektedir.

Yahudi kutsal kitabinda kaynaklarında anlatıttıkları ve Kuran’daki bilgiler hem


benzerlik hem de farklılık vardır. Yahudi kutsal kaübina göre, İbrahimin memleketi güney
anadolu’ya tekabül eden yerdir. Bügün kendisi ve aile harran’da bulunmaktadır. Kuran’da
İbrahim’ın doğum yeri için bilgi yoktur. Ama araştırmalarda harranda olduğunu göstermiştir.
Hz.İbrahimin babasına Tevratta ve başka ibrani kaynaklarda ifade edilen Terah bir putperest
olduğunu söylemektedir. Kuran’da Hz.İbrahim’in babsı hem azer hem de Tarih b. nahor
olarak söz etmekle ve bir putperest olarak açık söylenir. Hz. İbrahim tevratta ilk nebidir.
Tevratta, İbrahim büyük ve kuvvetlidir, milletleri ondan mübarek kılınacaktır. Kuran’a göre
Hz. İbrahim, Allah tarafından bir peygamber olarak görevlendirmiştir.

İshak hem Yahudi hem de İslam kaynaklarda Hz.İbrahimin iknci oğludur.


Yakub ise Yahudi geleneğinde üçüncü ata olarak kabul etmiştir. Geleneksel anlayışlarda
Yakubun on iki oğlundan türediği kabul etmektedir. Tevratta Yakubun oğlu yusuf’u diğer
çocuklarda daha sevmek olduğunu söylemektedir. Hz. Yusuf’un ilgili Yahudi kutsal
metinlerin olan hikayenin aynı şekilde Kuran’da da zikretmiştir. Yahudi kutsal kitabinda Hz.
Musa zamaında, İsrailoğulları yeni doğan erkek çocukları yok ettikleri, kadınları hayatta
bıraktıkları allah’ın nları firvun aşlesinin zulmünden kurtardığı hikayesi kuran’da da
bulunmaktadır. Kura’da yahudi kutsal kitabinin, israiloğullarının Mısırdan çıkış zamanda
zikretiği mucizelere temas etmektedir. Fakat her evin ilk doğan çocuğunun öldürüldüğü
hususa temas etmemektedir. Yahudi kaynaklarına göre, bulut ve ateş sütunları ile tanrı
tarafından topluluk, doğrudan kenan bölgesine giden ve güzergah boyunca mısırlılara ait
kalelerin bulunduğu kuzey yönündeki ana yola yöbelmemiş, tersi istikamete, karşılarına
kimsenin çıkmayacağı güneydoğu yönüne doğru hareket etmektedir. Tanrı, İsrailoğullarının
çölde kaldıkları kırk yıl boyunca günlük yüyecek olarak gökten man yağdırmıştır. Kuran’da
İsrailğullarının Hz. Musa önderliğinde Mısır’dan çıktıkları ve çölde kaldıkları dönemde
Allah’ın onlara man ve bıldırcın eti verdiği ve onları bulutla gölgelediğini söylemektedir.

Yahudi kutsal kitabında, Refimde yaşanan yerden ilk su çıkarma mucizesinden


sonra İsrailoğulları aynı bölgede Amalek kavinin saldırısına uğramış ve bir başka ilahi
gelişme sayeden düşmanı yok edilmiş. Savaşta Musa’nın öğrencisi Yeşu önderliğinden İsrail
savaşcıları Amaleklilere çarpışırken elini savaş boyunca yukarıda tutmuş ve düşmanın
bozguna uğramıştır. İsrailoğulları savaşın bölgede kaldıktan sonra mısır’dan çıkışlarının
üçüncü aynıda Sina yarımadasının güneyinde olduğu tahmin edilmiştir. İsrailoğullar,
Musa’nın Allah’tan vahiy aldığı meseleler ve Allah’ı görmek istemeler, Allah’a görmeden
Musa’yı iman etmeyeceklerini söyledikleri Kuranda da bulunmaktadır. İsrailoğulları tanrı ile
ahitleşirken Yahudi kaynaklarında iddia edildiği gibi hevesli olmadıkları ve emirleri ilahi
tehdit karşısında benimsedikleri Kuran’da belirtilmektedir.

İsrailoğulları'nın altın buzağıya tapması, Hz Musa'nın Sina'dan dönerek bu


günaha karışanları öldürtmesi anlatmasından sonra Tanrı'nın Hz Musa'ya İsrailoğulları'nı
oradan alarak vaat edilen topraklara götürmesi talimatuyla bitirilmektedir. Hz. Musa nın
"Buluşma Çadırı"nı, her zaman halkın çadırlarinın biraz ötesine kurduğu ve Tanrıyla
gorüşmelerini burada yaptığı, diğer insanların da buraya gelerek meselelerini Musa'ya
anlactıkları belirtilmiştir. Fakat on ikinci cümleden itibaren anlatım değişmekte ve
İsrailoğulları'nın hala Sina'nın eteklerinde olduğu bir bağlama dönülmektedir. Yahudi kutsal
kitabına göre Hz. Musa altın buzağı günahından sonra dağa tekrar gidişinde Tanrı'nın
görkemini görmek istemiştir. Bir insanın Tanrı'yı görüp de yaşayamayacağını, ancak onu bir
kaya oyuğuna koyarak önünden geçeceğini, bu geçiş esnasında korumak amacıyla onu bir
biçimde perdeleyeceğini, fakat kendisini arkadan görebileceğini ifade etmiştir. Yahudi kutsal
kitabının yorumunda bu perdelemenin bir beşerinkaldıramayacağı ilahi ihtişamın, Hz.
Musa'yı yok etmesinden korumaya yönelik olduğu ifade edilmektedir. Kur'an'da da
Hz.Musa'nın Allah'ı görmek istediği ve Allah'ın ona, kendisini görmeyeceğini, ancak daga
tecelli edeceği ve dağ yerinde kalırsa Musa'nın da görebilecegini söylediği ve dağa tecelli
edince dağın parçalandığı, Hz Musa'nın baygın düştüğü ve kendine gelince Allah'a tevbe
ettiği ifade edilmektedir. Yahudi kutsal kitabına göre Hz. Musa, Tanrı'yı görme isteğiyle igili
tecrübeden sonra Sina'da Tanrıdan çeşili dini kural ve düzenlemeler yanında Tanri'nın
meskeni olarak telakki edilen buluşma Çadırı'nın ve kohenlik kurumunun tesis edilmesi ile
ilgili emirler almış ve onu yerine getirmiştir. Yahudi kutsal kitabına göre İsrailoğulları, Tanrı
ile ahitleşmelerinden bir süre sonra, her gün man yemekten bıktıklarını söyleyerek serzenişte
bulunmaya başlamışlardır. Bu bağlamda önce aralarındaki karışık halk, sonra da onların
etkisiyle bürün İsrailoğulları, man yemekten adera kuruduklarını, et istediklerini,
Misır'dayken yedikleri balıkları, salatalıkları, karpuzları, pırasaları, soğanları, sarımsakları
özlediklerini söyleyerck ağlaşmaya başlamış. Talmud'da onların, vücutlari tarafindan emilen
ve herhangi bir aık bırakmayan manin bu durumundan da şikayet ettikleri ve onun
vücutlarının bir yerinde depolandığını, bir gün karınlarını patlatacağını düşündükleri ifade
edilmektedir. İsrailoğulları'nın man yemekten bikrıkları ve Hz. Musa'ya gelerek tek tür
yiyeceğe katlanamayacaklarını, kendileri için sebze, kabak, sarımsak, mercimek ve soğan
türü yiyecckler vermesi için Allah'a yalvarmasını öndan istedik leri Kur'an'da da belirtilmekte
ve onların bu isteği eleştirilmekredir. Fakat Kur'an'da onların et istedikleriyle ilgili bir ifadeye
rastlanmamakcadır. Yahudi kutsal kitabına göre İsrailoğulları'nın farklı yiyecek ralebiyle
ağlaşmalarının esas nedenini et isteği oluşturmuştur. Nitekim onların bu farklı yiyecek
isteklerinin hemen devamında Hz Musa'nın Tanri ya serzenişte bulunarak onca insanı
doyuracak eti nereden bulacağını sorması, sorunun özellikle et ulebinden kaynaklandığını
kanıtlamaktadır. Bu durum İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıktıktan sonra vatansız dolaşırken her
gün man ve et yedigi şeklindeki söylemin ile ilgili kısmının doğru olmadığını ortaya
koymakradır.

İsrailoğulları, keşif grubunun çoğunluğunun Kenan topraklarında yaşayanlar ile


ilgili söyledikleri abartılı ifadelerden korku ve ümitsizliğe kapılmış ve onlarla başa
çıkamayacaklarına inanmışlardır. İsrailoğulları bu ümitsizlik ve korkuyla ağlaşmaya başlamış
ve Hz. Musa'nın peşine takılıp buralara gelmek yerine, Mısır'da veya çölde ölmüş olmayı
temenni ettiklerini ifade bulunur. İsrailoğulları bu düşüncelerle Hz. Musa ve Harun'un
karşısına çıkarak Tanrinın maksadını sorgulamış ve düşmanın kılıcıyla ölmek için Tanrı'nın
kendilerini niçin buraya getirdiğini sormuş. Onlar bu şekilde düşmanın kılıayla ölüp kadın ve
çocuklarının düşmana esir düşmesi yerine Mısır'a geri dönmeyi gündeme getirmişler.
İsrailoğullan'nın düşmanla savaşma hususundaki korkusu üzerine, keşif grubunun
çoğunluğundan farklı konuşan Nun oğlu Yeşu ve Yefunne oğlu Kalev onları
cesarerlendirmeye çalışmıştır.Yahudi kaynaklarına göre İsrailoğullarinın, peygamberleri
Musa'ya ve Tanrı'ya karşı inançsı zlık boyutuna varan güvensizliği üzerine Tanrı, İsrail
kavmini yok etmek istemiş, ancak Hz. Musa'nın yakarışları karşısında bundan vazgeçmiştir.
Ama onları tamamen cezasız bırakmamış ve halk arasında yanlış bilgi yayarak korkuya neden
olan kişiler dillerinden kaynaklanan bir rahatsızlıkla ölürken, düşmanı yenebileceklerini dile
getiren iki kişi hariç, savaşmaktan korkan yetişkin neslin tümünü de çölde yok oluncaya
kadar, kırk yıl boyunca vaat edilen topraklara girememe cezasına çarptirmıştır.
İsrailoğulları'nın, kendilerine vaat edildiğini iddia ertikleri topraklar için mücadele etmekten
kaçındığı ve bu nedenle kırk yıl vatansız dolaşmakla cezalandırıldığı Kur'an'da da
anlatılmaktadır. Yahudi kaynaklarında keşif heyeti arasında olduğu ifade edilen iki salih kişi
ise düşmanın üzerine gitmeleri halinde galip geleceklerini söylemiş, ancak etkili
olamamaktadır. Yahudi kutsal kitabında, Korah ve yandaşlarının isyanı, İsrailoğullarn'nın
diğer isyanları gibi yiyecek, içecek eksikliği yahut savaşmaktan korkmaları gibi somut bir
problemden çok, doğrudan doğruya Hz. Musa ve Harun'un liderliğine yöneliktir. Hz. Musa
ve Harun'un liderliğini kabullenememenin ve bunların düzenlemelerle kaybetmenin yahut
kendilerini layık gördükleri birtakım makamları elde edememenin öfkesiyle hareket
etmişlerdir. Korah ve yandaşlarını isyana götüren süreçte Hz. Musa'nın yaptığı birtakım
düzenlemeler etkilemiştir.O Tanrı'dan aldığı emirler doğrultusunda daha önce her ailenin ilk
erkek çocuğunda bulunan dini pratikleri icra yetkisini onlardan alarak kendi kabilesi olan
Levililere vermiştir. Hz. Musa bu dinî pratiklerin en önemlisi olan kurban sunma ve diğer
birtakım ayinleri yapma görevini ise kohen olarak kutsadığı ağabeyi Harun ile oğullarına
bırakmış, Toplanma Çadırı ve Ahit Sandığı ile ilgili hizmetleri yapmakla yükümlü olan
Levilileri so ise bunların emrine vermiş ve böylece o, kendi konumundan sonraki en önemli
makamı ağabeyi Harun ve soyuna diğer din hizmetlerini ise kendi kabilesi olan Levililere
vermiştir. Hz. Musa'nın atamalarına tepki gösteren Korah, Musa ve Harun ile aynı soydan
gelmenin getirdiği saygınlık yanında, Kur'an'da da ifade edilen olağanüstü büyük bir servetin
sahibiydi. Yahudi kaynaklarında onun bu serveti, Mısır'dan çıkış sırasında Firavun'un gizli
hazinesini yağmalayarak elde ettiği ve bu hazinenin anahtarlarının üç yüz katır tarafından
taşındığı ifade edilmektedir.
Hz. Musa ve Harun'u İsrailoğulları'nın ileri gelenlerini yok etmekle itham
etmişlerdir. Bunun üzerine Tanrı bu tepkiyi gösterenleri bulaşıcı hastalıkla yok etmiş ve
ancak Harun'un sihirsel birtakım uygulamaları sonucunda bu salgın hastalık sona ermiştir."
Yahudi kutsal kitabına göre felaketler bile Harun ve soyunun Tannı tarafindan kohen olarak
seçildiği hususunda İsrailoğullarn'nı yeterince ikna etmemiş olmalı ki, Tanrı, Hz. Musa'ya bu
hususta yeni bir test yapmayı emretmiştir. Tanrı, Musa'ya İsrail kabilelerini temsilen her
kabileden bir asa ile Levi kabilesini temsilen Harun'dan alacağı asayı Buluşma Çadıri'na
gerirerek Ahit Sandığı' nın önüne koymasını emretmiştir. O, seçtiği kişinin asasının
tomurcuklanıp çiçek açacağını, bunun da Tanrı'nın bu iş için kimi seçmiş olduğunu açık bir
biçimde ortaya koyacağını belirtmiştir. Tanrı, Hz. Musa'ya, Harun'un çiçeklenip badem veren
asasını ileride benzer isyanlara engel olmasi amacayla hatıra olarak Ahit Sandığı'nın önüne
koymasını söylemiştir. Hz. Musa da bu emri yerine getirmiştir. Yahudi kaynaklarında
anlanldığı kadar ayrintılı olmamakla birlikre Kur'an'da da Hz. Musa'nın kavminden olduğu
ifade edilen Karun'un dur.

İsrailoğullar, vaat edildigine inandıkları ropraklara, çölde göçebe bir hayat


sürmüş ve sonlarına doğru Mısır'dan akan yetişkin nesilden hemen hiç kimse kalmamıştir.
Yahudi kursal kitabı Misır'dan çıkışın ilk iki yıhndan sonraki süreç hakkımda bilgi
vermemekte, aradaki yaklaşık otuz yedi yılık dönemi atlayarak vatansız dolaşmalarınn son
yılına gelmektedir. Hz. Musa daha önce yaptığı gibi kayadan su çıkarma mucizesini ikinci
kez tekrarlamıştır. Ancak bu ikinci mucizenin gerçekleştirilmesi sürecinde, mahiyeti ner bir
biçimde ifade edilmemekle birlikte Hz. Musa ve Harun Tanrı'yı öfkelendirecek bir davranışta
bulunmuş, bunun üzerine Tanrı "kendisine gereken inancı oluşturmadıkları" gerekçesiyle
Musa ve Harun'un da İsrailoğulları'na vaat edilen toprakları göremeyeceğini ve Mısır'dan
çıkan ilk nesil gibi çölde öleceklerini söylemektedir. Israiloğullarn, ataları Yakub'un kardeşi
Esav'ın soyundan gelen ve Yahudi kutsal kitabında savaşmamaları gereken halklar arasında
sayılan Edomlularla çatışmak yerine Edom topraklarının doğusundan dolaşarak hedefledikleri
bölgeye ulaşmaya karar vermiştir. Ancak henüz bu bölgeden ayrılmadan Harun'un öleceği
haberi Tanrı tarafından Hz. Musa'ya iletilmiş ve Hz. Harun, Edom sinırındaki Dağında" vefat
etmiştir. Yahudi kaynaklarına göre Hz. Harun'un ölümü üzerine, onun hatırına verilmiş ve o
zamana kadar Israiloğulları'na kılavuzluk eden bulut direği ortadan kaybolmuştur. Kenan
topraklarının güney sınırında bulunan Aradtal site devletinin kralı bu durumu görünce
İsrailoğulları'nın Tan- ri tarafindan sağlanan özel himayeden mahrum kaldıkları zannına
kapılarak onlara saldırmış ve onların bir kısmını esir almıştır.
Rchovoam'in kralığı sonra kuzeydeki kabileler kuzeydeki Şekem kentine cağırmış
ve isteklerinin gözetilmesi halinde onun krallığını kabul edeceklerini beyan etmiş. Yahudi
bölgesi dışında yaşayan kabileler, Yerovoam kralığı ilan etmiş ve Yahudi kabilesi ile
Benyamin kabilcsi dışındaki kabileler bu krala tabi olmuştur.İsrail kabilesi sürüldükleri
bölgelerdeki insanlarla karışıp Sarnarya bölgesine yerleştirilen yabancı halklar zamanla
museviliği kabul etmiştir. Ancak güncyde kalan Yahuda halkı bunların gerçek manada
musevileşmediğini iddia cderek onları kendinden saymamış, ve musevileşen bu halk ayrı bir
musevi kitlesi olan Samiri mezhebini ortaya koymuştur. Asur İmparatorluğu'nun kuzeydeki
İsrail Devleti'ni yıktığı dönemde Asur'a vergi vermeyi kabul ederek ayakta kalmıştır. Babil
ordulara Kudüs'ü ve Süleyman Tapınağı'nıyıkarak Yahuda halkını Babil topraklarına
sürmüştür. Kur'an'da Yahudi tarihinin bu kesitiyle ilgili açık bir bilgi bulunmamakla birlikte,
onların iki defa azgınlık derecesinde kibre kapılarak fesat çıkaracakları yazıldığı, zamanı
gelince cezalandırmak üzere güçlü kulların üzerlerine gönderildiği ifade etmektedir. Genel
olarak Kudüsün ve tapınağın Babilliler tarafından yıkılışının işareti olarak yorumlanır.
İmparatoru Hadrian döneminde, Kudüs bölgesinde yapılan birtakım düzenlemeler yeni bir
ayaklanmayı teriklemiş. Imparator Hadrian, Kudüs'ü yeniden inşa ederek Aclia Capitolina
adıyla Jupiter'e tahsis edilmiş bir Roma şchri haline getirmek istemiştir. Yahudiler Kudus'ün
kutsallığını ihlal erriğini düşündükleri bu düzenlemeye ser tepki göstererek isyana kıyasla
daha büyük bir isyanı başlatmışlardır. Roma yönetimi isyan sonrasında Kudüs ve
çevresindeki Yahudilerin tümünu kovmuş ve onların Kudus'e girmelerini bile yasaklamıştır.
İsyan sebebiyle Yahudilerin önemli bir kısmı köleleştirilerek satılırken, kıyımdan ve köle
olmaktan kurtu- lanlar ise başra Celile bölgesi olmak üzere değişik yerlere göç ederck Yahudi
dini kurallarına yönclik etkin yasak ve sınırlamalar alında yaşamaya çalışmıştir." Bu süreçte
Kudüs, Jüpiter'e tahsis edilmiş tapınağı ve “Aelia Capitolina adıyla bir purperest şehri haline
getirilirken Yahudiye bölgesinin adı da, rarihre Bir dönem bölgede yaşamış olan Filistilere
nisperle "Suriye Filistin olarak değiştirilmiştir. Yahudilerin devlette önemli görevler alması,
Hıristiyanlar ile evlenmesi ve Hıristiyan köle sahibi olması yasak koymuştur. Toplumsal
yasaklamalar yanında dini alanda bazı yasaklamalar getirilmiştir. Yeni sinagogların
yapılmasına sınır konmuş, Süleyman Tapınağı'nın tahribinden sonra Celile bölgesinde
oluşturulmuş olan Yahudi Patrikliğinin işlevi ise sonlandırılmıştır.

You might also like