You are on page 1of 147

Metin Yasa

1964 yılında Slvas'ta doğdu. 1988 yılında girdiği Ondokuz


Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden 1992 yılında
mezun oldu.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Din Felsefesi Bilim Dalı'nda, 1994 yılında "Çağdaş İngiliz
Felsefesinde Kötülük Problemi" isimli çalışmayla yüksek
lisans ve 1998 yılında "Ölümden Sonra Hayal inancının
Felsefi ve Deneysel Dayanakları" isimli çalışmasıyla ise
doktora öğrenimini tamamladı.
2000 yılında Yardımcı Doçent. 2Q05 yılında ise Doçent ol­
.tJ
du. Halen Ondokuz Mayıs O rt'tsıtesi hahiyat Fakültesi
Din Felsefesi Anablllm Dalı'nde öğretim üyesi olarak gö­
rev yapmaktadır.
Yazann, Felsefi ııe Deneysel Dayanaklarla Ölüm Sonrası
Yaşam, (Ankara Okulu Yayınlan, Ankara. 2001), Din Fel­
'
sefesi Açısından Yunus Emre'de Aşk - Yaratılış - Kendi Ol­
ma, (Ankara Okulu Yayınlan, Ankara, 2002), İbn Arabi ııe
Spinoza'da Varlık, (Elis Yayınlan, Ankara 2003). Tarın ııe
.

Kötülük. (Elis Yayınlan, Ankara , 2003), İbn Arabi'de


'Tanrı-Merkezli Bütıln'ü Anlamaya Yönelik B!r Metot
Olarak Paradoksal Konuşmak (Ells Yayınlan, Ankara,
2007) isimli kitapları yayınlannuştır. Aynca çeşitli bilim­
sel dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır.
Ankara Okulu Yayınlan: 44

©Ankara Okulu Basım Yayın San. ve Tic. Ltd. Ştı.


Dizgi ve kapak : Ankara Dizgi Evi

Baskı, kapak baskısı, cilt : Özkan Matbaacılık


Birinci baskı: Mart 2002
İkinci baskı: Eylül 2008

ISBN 978 - 975 - 8190 - 45 - 4

Ankara Okulu Yayınlan


İstanbul Cad. İstanbul Çarşısı 48/81 Ulus/Ankara
Tel/Faks: (0312) 341 06 90
web: www.ankaraokulu.com
e-mail: ankaraokulu@ankaraokulu.com
Din Felsefesi Açısından Yunus Emre'de

Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Metin Yasa

Ankara Okulu Yayınlan


Ankara 2008
Rahmetli hocwn
Prof Dr. Hasan Katipoğlu'na. ..
İÇİNDEKİLER

ônsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... . . . . .. . . . ....... . . . . . . . . . . . . . ... 7

BİRİNCİ BÖLÜM
AŞK KURAMI . . . . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . 9
A AŞK NEDİR? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . ......... 9
i- Fedakarlık İçeren Bir Duygu Olarak Aşk . . . .. . . . . . . ...... . . . . . . . .... 13
ii- Din Olarak Aşk ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17
B. AŞKIN TANRISAL BOYUIU ....................................................2 4
i- Aşk Bağlamında Tann . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .• 25
ii- Aşkta Tannsa! Çerçeve ...................................................... 2 7
C. AŞIK Kb.fi>İR? . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
.

i- Aşıkın Ôzellikleıi . .. . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . 31


ii- Aşkta Subjektivizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34

İKİNCİ BÖLÜM
YARA'IUJŞ ve AŞKIN ROLÜ ........................................................37
A YARATIIJŞIN OzO . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .......... 37
i- Yaratılışta Aşka Yapılan Referans . . . . . ......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . 40
ii- Yaratılışta Aşkın Rolü ve Sonuçları ..... . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . 41
B. AŞKIN ÔNCESİZLİGİ SORUNU ............ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 44
i- Mümkün Bir Öncesizlik Yorumu ........... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 44
ii- Tann'nın Yaratıcı Gücü ve Aşkın Ontolojik Konumu .... . . . . . . 47
C. AŞK YARATICI NEDEN MİDİR? ... ............ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . 49
i- Aşkın Aktif Yönü . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . 50
ii- Yaratıcı Aşk Kuramının Geçerliği . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 55
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KENDİ OLMA .......... . . . . . . . . . . . . . . . 65
. . . . . . . . . .. . . . . . . . ................ . . . .......... . . . . . .

A KENDİ OLMA 65
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . ............ . . . . . . . . . . .

i- Kısa Tarihsel Ardalan 66


. . .. . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . ...........................

ii- Kendi Olmanın Olabilirliği.. ................................................ 68


B. YUNUS'UN KENDİ OLMAYA YAK1A41IMI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . 71
i- Kendi Olmanın Ontolojik Statüsü ...................... . . . . . . . . . . . . .. . . 72
ii- Kendi Olma ile Fenafillah Arasındaki İlişki .... . . . . . . . . . ... . . . ..... 81
C. FENA FİLLAH KURAMI VE
BEN'İN KENDİ OU\RAK. KORUNMASI .. , ..................................... 83
6 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

i- Düalist İnsan Anlayışı . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85


ii- Fenafillah Kuramının Çıkmazlan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . 91

Sonuç . . . . . . . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99

Ek: Aşka Referansla Şiddet Ekseninde


KOtülük Problemini Yeniden Yonımlamak . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . 103

Bibliyografya . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 129

Dizin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 135
ôNSôz

Yunus Emre'nin kimi görüşlerinin anlaşılmasında, öyle sanıyoruz ki,


onun aynı zamanda bir sufı. ve şair olma özelliğinin her zaman olumlu
bir rol üstlendiği söylenemez. Ancak, sufi ve şair nitelemesi gerçek kim­
liği gibi anlaşıldığından, görüş ve düşüncelerinin genelde hep tasavvufi
ve edebi bağlamda tartışıldığı görülmektedir. Gerçi, Divan'da dönemin
dili kullanılmış. İslami terminolojiye bağlı kalınmış. yapılan değerlendir­
melerde ya da odak noktalarda şiirsel imajlara ve tasavvufun kavramla­
nna müracaat edilmiştir; ancak, Yunus'un. ortaya koyduğu her dini ve
felsefi sorun ve çözümünü, tasavvufi ve edebi bağlamda ele aldığı ve bu
doğrultuda sonuç almaya çalıştığı söylenemez. Ama ne yazık ki, Yu­
nus'un tasavvufi ve edebi bağlamlarda tartışılması artık gelenek halini
almıştır. Sözgelimi, Saim Sakaoğlu, Yunus'u Yunus yapan unsurlar üze­
rinde dururken şöyle der: .. O bu başanyı yakalarken Türkçe'nin gü­
• .

zelliğini, mutasavvıf olmanın inceliklerini, şair olmanın sihrini bir araya


getirmiştir. Bu üç unsur onu Yunus yapmıştır .. :ı Onu bir grup böyle
yorumladı. Bir başka grup ise, Yunus'u, İnci Enginün'ün ifadesiyle, . • ..

O'nun dinlerle ilgisi yoktur diyerek mevhum bir insanlık dini .. :2 içinde
görmeye çalıştı. Birinci grubun Yunus'u daha çok tasavvufi ve edebi,
ikinci grubun ise sınır ve tanımı belirsiz bir hümanistlk bağlam içinde
ele aldığında kuşku yoktur. Her iki bağlamda yapılan araştırmalar, se­
viyeye göre belli bir gereksinimi karşılamış. kendi çaplannda birtakım
boşluklan doldurmuş olabilir. Biz ise Yunus'u kendi yapan özellikler
içinde onda mevcut olan filozof kimliğinin ve düşüncelerindeki felsefi de­
rinliğin de açıklığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz.

Divan'ı ile ilgilenmeye başladığımız ilk günden itibaren, Yunus'un,


içerik ve ilettiği sonuçlar bakımından birbiriyle ilgili. aşk, yaratılış ve
kendi olma konulanna ilişkin görüşlerinde bir derinliğin varolduğunu ve
bunun öne çıkanlması gerektiğini hissettik. Bu nedenle, Yunus'un Di­
van'da oldukça dağınık bir biçimde görülen ilgili üç konuya ilişkin gö-

Saim Sakaoğlu. "Yunus Emre'nln İki Dünyası: Sevgi ve Blllm", Türk Dili Aylık
Dil Dergisi: Ywıus Emre Özel Sayısı. Ankara Onıversltesl Basımevt, Sayı 480.
Ankara. 1 99 1 . s. 450.
2 inci Englnün, "Yunus Emre". 1Urk Dili Aylık Dil Dergisi: Yunus Emre Özel Sayı­
sı. Ankara Onıversltesl Basımevt, Sayı 480. Ankara. 199 1 . s. 440: krş.: Ahmet
Yaşar Ocak, Türk Sı!filiğine Bakışlar. İletişim Yayınlan. İstanbul 1 996. s. 1O 1
8 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

rüşleıint, din felsefesi açısından bir çözümlemeye tabi tutarak, işlemeye


çalıştık. Çünkü, Yunus'da, özellikle adı geçen bu üç temel konuda ciddi
araştırmalar gerektiren, öncelikle delin felsefi görüşleıin izlerini bulmak
mümkündür. Üzülerek ifade edelim ki, Mehmet Bayrakdar'ın aşk konu­
su üzeıine yaptığı. Yunus Emre ve Aşk Felsefesi isimli eseıi istisna edi­
lecek olursa, Ülkemizde, Yunus'la ilgili yapılan çalışmalarda, Yunus'un
bu konulara ilişkin görüşleıine ne yetirence önem verilebilmiş, ne de,
yukarıya yaptığımız alıntılarda da görüleceği üzere, ondaki felsefi deıin­
li.k gereği gibi aydınlatılabilmiştir.

Yaptığımız bu araştırmanın genelinden anlaşılacağı gibi, Yunus,


kendini daha ziyade kültürümüzü yeniden yorumlamaya, inandığını an­
lamaya, açıklamaya ve rasyonel açıdan temellendirmeye çalışan bir dü­
şünür olarak göstemektedir. Yunus, Divan'da, dini sorularui yanı sıra
felsefe ile ilgili bireysel aklın beklentileıine yönelik ciddi saptamalarda
bulunmuştur. Doğal olarak bizi ilgilendiren, Divan'ın dini yönünden çok
felsefi yönüdür.

Yunus'da, aşK) yaratılış\ ve kendi olma. konularını incelerken seçici


bir yol izledik. Bu üç konu içinde rahatlıkla değerlendirilebilecek alt ko­
nulara temas etmedik. Çünkü o taktirde bu çalışma tarihi bilgi verme­
den öte geçemeyecekti. Öyle yapmak yerine, araştırmamızı, Yunus'un
düşünce sisteminin temel dinamikleri olarak gördüğümüz adı geçen üç
konu üzerinde yoğunlaştırdık. Böyle yapmakla birtakım ayrıntılara gir­
meden de kurtulmuş olduk.

Yeri gelmişken burada hemen şunu da ifade edelim ki, Yunus'un bu


üç konu ile ilgili görüşleıinin tohumları. daha önce gelen teolog, filozof
ve sufilerin eserleıinde kolayca bulunabilir. Gerçekten de, Yunus, Di­
van'ında dinin ve çağının düşüncesinin kendini nasıl etkilediğinin ipuç­
larını vermektedir. Divan'a bakarak, O'nu Yunus yapan düşüncelerin
geçirdiği evreleri anlamak mümkündür. Öte yandan, Yunus'u etkileyen
bu tür eserleri İslami. yazarlarını ise Müslüman niteliği ile sınırlamaya
da gerek yoktur. Sözgelimi Yunus'un ruh-beden düalizmi, Eflatuncu
düalizm ile dikkate değer benzerlikler arzeder. Bununla birlikte, Yu­
nus'un dünyasında, mantıktan öte aşkın duygular yer almaktadır. Mıs­
ralara düşen dini, felsefi ve mistik düşünceler, özlenen ölçüde insan ru­
hunu okşamaktadır. Yaşadığı çağ ve kültürü, Yunus'ta iyi bir düşünsel
yapılanma ve seçime dikkate değer bir ardalan oluşturmuş görünüyor.

Yard. Doç. Dr. Metin YASA


Ekim-2001
BİRİNCİ BÖLÜM
AŞK KURAMI

A. AŞK NEDİR?

Eflatun, aşk üzerine konuşan fılozoflann başında gelir. Aşka


ilişkin olarak yazdığı Şölen diyaloğunda aşkı şu şekilde tanım­
lar. Aşk,
"her iyi olanı ve bizi mutlu edeni arzularnaktır."ı

ya da
"iyinin her zaman için bizim olmasını tstemektir."2

Yine Eflatun, aşkın tüm güzelliklerin ve iyiliklerin kaynağı ol­


duğunu önemle vurgular.3 Gazali'ye göre de aşk, iyi olana ken­
diliğinden duyulan güçlü eğilimdir.4 Bir İncil yorumcusu olan
Billy Graham da, tarum açısından, aşk5 konusunda şöyle der:

"Aşk kavramını kullandığımızda, onunla neyi kastettiğimizden çoğu


zaman emin olmayız. İlgili kavram, dilimizde, oldukça yaygın bir bi­
çimde yanlış kullanılan kavramlardan biridir."6

Yukarıdaki alıntıda dile getirilen düşüncenin haklılık payı ol­


dukça yüksektir. Tanrısal aşk bağlamına ilişkin durum alntik ve
mlodem dünyada bu olunca, Divan'daki aşk ·üzerine bir hayli
konuşmak gerekecek; bizce doğru olanı da bu. Çünkü,

Eflatun. Şölen, çev.: Azra Erhat-Sabahattin Eyuboğlu. Remzi Kitabevi, İstan­


bul, 1 993, s. 6 !.
2 Eflatun, Şölen, s. 62.
3 Eflatun, Şölen. s. 50.
4 Gazali, Kimya-yı Saadet. çev. A. Faruk Meyan. Bedir Yayınevl. Is., 1 97 1 . s.
753.
5 Aşkın tarihi ve lşlevselllğl konusunda farklı görüşler için bkz.: Mehmet Bay­
rakdar, Yunus Emre ue Aşk Felsefesi, Türkiye iş Bankası Kültür Yayınlan, An­
kara, 1 994. ss. 23-24.
6 Btlly G raham, Peace with God, Wllliam Clowes and Sons Limited. London.
1964. s. 29.
10 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

"Yunus'u bize ulaştıran aşk köprüsüdür. Onun aynı zamanda tas­


avvuf anlayışını yansıtan şiirlerinden aşk unsurunu çıkanrsanız ge­
riye ruhsuz, duygusuz, şevksiz ve heyecansız birtakım tortular ka­
lır. "7

Yunus'un düşünce sisteminde aşk'ın iki ayn gerçeğe işaret


edecek şekilde bir yapı içinde olduğu görülür; bunlardan biri -
aşkın ontolojik statüsü; diğeri ise bu statünün sirayet ettiği
mertebelerdir. Özel olarak, aşkın tanrısal boyutu da, işaret edi­
len bu iki gerçek içinde ortaya çıkar.s

Aşkın, genelde, tarınsal, platonik ve beşeri gibi üç özgün ka­


tegori halinde ifade edildiği bilinmektedir. Bunlardan, "imanla
başlayan, vahdete götüren"i9 en üstün olanıdır. Bununla birlik­
te, tasavvuf felsefesinde, beşeri aşkın birtakım tartışmalara ne­
den olduğu bilinmektedir. Kimileri beşeri aşkın, tanrısal aşka
ulaşmada bir engel. kimileri ise, ilgili aşkın tanrısal aşka ileten
bir basamak olduğu kanısını taşır. ıo Ancak çoğunluk, ikinci
yaklaşımın daha doğru ve doyurucu olduğu noktasında birleşir.

Divan'da yukarıda dile getirilen aşka ilişkin kategorizenin ı ı


izlerini elbette bulmak mümkündür. Yunus bunun dışında aş-

7 Erhan Yetik, "Yunus'un Tasavvuf Anlayışı"'. Ondokuz Mayıs Ü niversitesi llahi­


yat Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, Eser Matbaası, Samsun, 1991, s. 163.
B Mehmet Bayrakdar. Yunus'ta aşkı incelerken. daha çok görünene atına iki ay­
n aşk türü üzerinde durur: varlıksal aşk, varoluşsal aşk. Varoluşsal aşkı da,
komedik ve trajik olarak ikiye ayınr ve her birtntn özüne ilişkin oldukça değer­
li açıklamalrda bulunur. (Bkz.: age.)
9 Krş.: İ skender Pala. "Aşka Medhiye"'. Zaman, 10 Şubat 2000. "Aşk beşeridir;
şakayla başlar, sorumluluk getirir. Gözden girer, gönülde yaşar. Surete mey­
ledenler ziyandadır. Aşk platonlktlr; sohbetle başlar. zahmet getirir. Zihinden
girer, gönülde yaşar. Siretinl süslemeycnler yol şaşınr. Aşk İlahidir; imanla
başlar, vahdete götürür. Gönülde doğar gönülde yaşar. Sım saklamaynlar. ba­
..
şıııı verir.
1 O Eva de Vitray Meycrovitch, Mesnevi: M utlağın Aranış� çev.: Mehmet Aydın. Sel­
çuklu Belediyesi Yayınlan. Konya, 1996, s. 22.
11 Sözgellml beşeri aşk örnekleri konusunda bkz.: Yunus Emre Divan� haz. Meh­
met Nuri Yardım. Kahraman yayınlan lst. 1999. s. 135 (Bu esere bundan son­
ra kısaca Y.E.D. diye atıfta bulunulacaktır). Efiatun'da ise aşk'ın iki kategori­
si dtkkat çekmektedir: Orta mal ve Göksel. Eflatun, bu iki kategoriden yalnız
sonuncusunun övgüye değer bulunması gerektiğini söyler. Çünkü göksel yani
tannsal olanın kendisi yücedir, değeri büyüktür; seveni de sevileni de erdem
yolunda kendini aşmaya zorlar (bkz.: Eflatun. Şölen, s. 35).
Aşk Kuramı 11

kı, açık bir biçimde, her hangi bir tasnife tabi tutmaz. Ancak
onun. bu tür bir kategorizeden öte. somut olandan soyut olana
doğru yönelen bir aşkı kuramsallaştırmaya çalıştığında kuşku
yoktur. Bu nedenle aşk söz konusu olduğunda bize göre sadece
göıünen üzerinde değil. birtakım zorlanmalara rağmen. aynı za­
manda görünmeyen ve ilettiği sonuçlar üzerinde de rasyonellik
ve tutarlılık açısından genişçe düşünülmeli, açıkça konuşulma­
lı ve aynntılı olarak tartışılmalıdır.

Yunus, bir nitelik eklemeden aşktan söz ediyorsa bunu tan­


nsal olarak anlamak gerekir. İlgili şiirin bütünü dikkate alındı­
ğında, Yunus'un "Bana seni gerekftı2 demekle, yalnızca beşeri
aşk ile tannsal aşk arasında kesin bir ayının yapmadığı. aynı
zamanda tannsal aşkı zirveye de taşıdığı anlaşılmaktadır. Çün­
kü aşk en üst düzeyi Tanrı'da bulur. Ondan sonra diğer varlık­
lar gelir.

Doğrusu Yunus'ta aşk, önce dua şeklinde ortaya çıkar; bu


nedenle Tann'ya.

'İlahi bir ışk vir bana . . ,' 13


diye dua eder. Bununla birlikte Yunus, sanıldığının aksine, be­
şeri aşkı tanrısal aşkın bir basamağı ya da ona açılan bir kapı
olarak görmez. 14 Yaşanan, yalnızca bireyde tannsal aşkın belli
aralıklarla ortaya çıkışıdır. Çünkü aşk. bireyde, hem beşeri hem
de tannsal olarak birlikte bulunur; aşkın her iki yönü de bireyi
ilgilendirdiği ölçüde. son tahlilde, bireyde ve bireyle idrak edilir.

Yunus'un aşk deyimi ile kastettiği şey, her bir sufinin dilin­
de yeni anlamlar kazanarak gelişen üstün bir duygudur. Kazan-

12 Y.E.D.. s. 147.
13 Y.E.D.. s. 149.
14 Krş.: A.Turan Oilazoğlu. "Yunus Şiiri". 1ürk Dili Aylık DU Dergisi: Yunus Emre
ÔZel Sayısı, Ankara Üniversitesi Basımevı. Sayı 480. Ankara. 1991. s. 436. Of­
lazoğlu. ilgili yerde şöyle der: "Bunlar sevllen bir insana da söylenebilir. Tan­
ri'ya da. Arada, seven ölümlüyü sonsuza hazırlayacak bir ölümlü sevgili ol­
mazsa. kucağına atılan seveni yutuverir sonsuz: ölümlü sevgilinin ardında
mutlak varlık yoksa. sc\•en. ölümlü sevgiliye takılıp yolda kalır."
12 Aşk-Yaratılı.ş-Kendi Olma

dığı sufi mertebe ne olursa olsun, aşkın kendini tasawufa ve­


renlerin dilinden hiç düşmediği bilinen bir gerçektir. Yunus, aş­
kın net, daha doğrusu sistemli bir tanımını yapmaz. Bunun bir
nedeni, "ışkı hiçbir nesneye mesel bağlamak"15 istememesi, ya­
hut onu anlamı derin "uzun bir hece"l6 olarak görmesidir. Meh­
met Bayrakdar'ın ifadesiyle,

"Yunus'un bütün felsefesini özetleyen bu anahtar sözcüğün tek bir


cümleyle veya cümleciklerle tanımı imkansızdır. Zira Yunus'a göre
aşk, her şeydir: Tann aşktır: yaratılış aşktır: doğa veya doğa olayla­
n aşktır; insan aşktır; insanın bütün duygulan aşktır: din ve iman
aşktır: küfür ve isyan aşktır: yaşam ve ölüm aşktır; cennet ve ceh­
ennem aşktır: yokluk ve varlık aşktır. Kısaca her şeyin özü aşktır ve
her şey aşkın eseridir:ı1

Yunus'un düşünce sistemi, aşkı temel alır. Bu nedenle ken­


dini hep aşk ile ifade eder. Öyleyse, onun aşk üzerine bu denli
eğilmesi garip değil; çünkü,

"aşk, asıl ve öz olması nedeniyle varlık ve duygu planında var olan


her şeye, 'şey' olma anlamı kazandırmaktadır."18

Şey içinde özellikle evrenin yaratılışı, insanın evren içindeki


yeri, varolanın Tanrı nazarındaki konumu ve kendi olma gibi di­
ni ve felsefi konuların ayn bir yerinin varolduğunu vurgulamak
gerekir.

Divan'da insanın. aşkın ne olduğunu bilemeyeceği gerçeği


üzerinde önemle durulur. Bu nedenle, aşkı tanımak ve anlam­
landırmak için, Yunus gibi. insanın çile çekmesinin cazip bir
düşünce olduğu kabul edilir. Bununla birlikte, ilgili beyitlerine
yansıyan görüşlerinden hareketle Yunus'un aşkın özü ile ilgili
düşünceleri hakkında kimi çıkarımlarda bulunabilir. bunu da
farklı alt başlıkları içinde bulunduracak kadar geniş içerikli iki
temel nokta üzerinde işleyebiliriz. Bizi aşk konusunda yeniliğe

15 Y.E.D. . s. 34: krş.: Mehmet Bayrakdar. age.. s. 22.


16 Y.E.D., s. 82.
17 Bayrakdar. age. s.21.
18 ae., s. 22.
Aşk Kuramı 13

götüren bu imkan da son derece doğaldır. Zira insan. dinin ya­


nında felsefeyi de bilen Yunus gibi bir düşünürden, aşk konu­
sunda da elbette yeni bir şeyler bekler.

1- Fedakarlık içeren Bir Duygu Olarak Aşk


Fedakarlık eksenli aşk, insana Gerçek Sevgili19 için her şeyi
bir kenara itme bilinci kazandım. Bu. aşka yüklenen en açık ve
geçerli anlamlardan biridir. Çünkü tazeliğini ve gerçekliğini ha­
la korumaktadır. Nitekim. sayın İskender Pala'nın aşka yükledi­
ği anlam da bundan farklı değildir:

"Sevgi üzerine kullanılabilecek bütün mecazları üstüne alınmadır


aşk. Aşk acıdır, hasrettir. Hicran ve hayrettir. firkat ve gurbettir.' G­
özyaşı ve ahtır; tazarru ve münacattır. Aşk ölümdür, can vermedir,
kurban olmadır. "20
Ancak, bu tür bir aşk bilincini, gereği gibi yaşaması için. �­
sanı eğitmek gerekir. Peki, 'Gerçek Sevgili' var mıdır? Burada
şunu ifade edelim ki, Yunus. varlığını açık-seçik kabul ettiği
için. Gerçek Sevgilfyi kanıtlama yolunda boşa zaman harcama­
makta, aksine O'nu varoluşun neden, anlam ve amacı bağla­
mında yorumlamaya çalışmaktadır.

'Dahi cihana gelmedin canum anı severidi.'21


ifadesi, açıkça görüleceği üzere, teistik bir kabulden hareket et­
mektedir. Yunus'un bu ifadesi, aynca aşkın kaynağı konusun­
da da kolay anlaşılır bir ipucu içermektedir. 22

Yunus'un aşka yüklediği yukarıdaki anlam, şu tür mısralar­


da açıkça görülmektedir:

'Canını ışk yalına virmeyen aşık mıdur';23


yahut, başka bir yerde dediği gibi,

19 "Ne dünya ahiret anı tuyana". bkz.: Ywıus Emre Risaletu'n-Nuriyye. haz. Umay
Günay-Osman Horota. T.D.V. yayınlan, Ank. 1996. s. 186 (bu esere bundan
sonra kısaca R.N. diye atıfta bulunulacaktır).
20 İ skender Pala. "Aşka Medhlye", Zaman, 10 Şubat 2000 .
21 Y.E.D. . s. 24.
22 Bkz.: Y.E.D., s. 29.
23 Y.E.D. , s. 77: krş . . s. l 76.
14 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

'Ben gerçek aşı.kısam gerek bu yolda ölem.'24


Yukarıda ifade ettiğimiz şekliyle Yunus'un, aşka yüklediği bu
anlama, Kur'an'dan esinlerek ulaştığı anlaşılmaktadır. Çünkü
Kur'an da, aşkı, Yaratanla olan ilişkinin önemli bir ifadesi ola­
rak görür. Nitekim. yukarıdaki anlamın içerdiği mantıksal so­
nuç. Yunus'da da, Tann'ya varışın, Tanrı yoluna koyuluşun bir
diğer adıdır. Hem, Yunus, bu yola koyulurken, bilinçli bir tercih­
ten hareket eder. Çünkü, "Ancak bu yol ile Tanrı'ya varılır" ilke­
si, Yunus'un bütün benliğine egemendir. O'nun bu tür bir mak­
simi. Tanrı'nın varlığını kanıtlamada bir basamak değil, aksine
Tanrı'ya yaklaşmanın, Tanrı'yı tanımanın ve Tanrı ile birlikteli­
ğin en kestirme yolu olarak kullandığı ya da tavsiye ettiği anla­
şılmaktadır. Nitekim Yunus, sonunu gördüğünden, bu yola ko­
yulmuştur. "Üç-beş huri, bir-kaç köşk" gibi bir hedef için yola
koyulmuş değildir. Bir başka yerde şöyle der:

'Bizim sevdüğümüz Hak"tır .. .'; 25


yahut

'Çü dost anun o!uptur her nefesde. '26


Böyle düşünmekle, Tanrı'nın, varlığını kanıtlama yoluna git­
meksizin, sonsuz yetkinliğ
ini gereği gibi anlattığının bilincindedir. Unutulmamalıdır ki,
Yunus'un düşünce sisteminde, varmak için uğrunda çaba sar­
fedilmesi gereken biricik hedef Tanrı'dır. Bu, Maşuka daha fazla
yaklaşma çabasıdır. Bu nedenle denebilir ki, Yunus, aşık olma­
dan önce kime aşık olacağının da bilincindedir. Ona göre aşk -
içsel olarak ne yaşanmadan anlaşılır, ne de anlaşılmadan yaşa­
nır.27 Daha açık ifadeyle, Yunus, kime aşık olacağını önceden
bildiği için, O'na karşı duyulan özlemde, O'nun için acı çekme­
de ve O'nun yolunda canını seve seve feda etmede bir anlam bul-

24 Y.E.D., s. 47: krş., s. 150.


25 Y.E.D. s. 169.
.

26 R.N. s. 176.
.

27 Bkz.: R.N . s. 1 84.


.
Aşk Kuramı 15

maktadır. Amaç. aşık olmaksa. sufilerin hep dediği gibi elbette


sıradan, gelişi güzel bir biçimde 'acı' çekmemek gerekir. Ne var
ki, yüce bir gaye için 'seferber' olmuş bir insan, aşkı yaşarken,
gönlünü yakan bir haz ile karşılaşmadan edemez. Her inanan
gibi Yunus da her söz ve eylemiyle Tann'ya ulaşmayı hedefle­
mektedir; böyle düşünmekle Tann dışındaki bütün görece he­
defler, gerçek hedef olan Tann karşısında, birtakım aracı hedef­
lere dönüşür. Bu nedenle her eylemini Tarırı'yla bağlantılı gören
birinin O'na varmayana gönül vermeyeceği ya da O'nda bitme­
yenin peşine düşmeyeceği gerçeği bir sonuç olarak ortada dur­
maktadır. Sonuçta Yunus, kendini Tann'ya yaklaştıran ve birey­
sel olarak O'nu hissettiren bir tanrısal aşkın içinde bulur .. Yu­
nus'un aşka verdiği önem zaman zaman o derece güçlüdür ki,
bu durum, ondaki aşk öğretisine tam bir aşkınlık statüsü verir.
Özellikle, kalbindeki dinsel duygunun hareketlenmesi sonucu
söylediği şiirlerin bu imajı açık bir biçimde ortaya koyduğu an­
laşılmaktadır.

İnsan her zaman böyle bir arayışın içinde olabilir mi? Ceva­
bımız 'hayır' olsa bile, zamanla onun bütün benliğini kuşatacak
olan bu güçlü duygu, onu Aşkın Varlık karşısında fedakarlığa
itecektir. Özetle, cam terk etme diyebileceğimiz bu fedakarlık in­
sanın inanç dünyası, düşünce yapısı ve bilimsel aktivite ve yo­
rumlan üzerinde derin ve kalıcı etkilerde bulunarak, onda, son
tahlilde Aşkın Varlık la birleşme anlanunda ikinci bir özün olu­
'

şumuna neden olacaktır. Ne var ki, insan sınırlı olduğundan,


hep kendi olarak kalmak zorundadır.

Öteyandan Yunus'a göre aşk. evrende farklı şektllerde yansır.


Bu hususu özlü bir biçimde şöyle ifade eder:

'Ma'şuka'nun tecellisi dürlü dürlü renkler olur:2e


yahut,

28 Y.E.D .
. s. 207.
16 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

'Çalabun dünyesinde yüzbin dürlü sevgü var.' 29


Aşk, özünde pek çok boşluğu barındıran mümkün her varlı­
ğa her birinin kendi diliyle kendi olduğunu hatırlatan ve onu yü­
celten bir duygudur. 30 Burada aşkın, özünü yitirmeden, çoğal­
ması deyim yerindeyse şeffaflaşması söz konusudur. Aşk bu sa­
yede, öteki ile işlevsellik kazanmaktadır. Bir bütün halinde, va­
rolanın Tann karşısında yerini belirlemesi, O'nun nedeniyle ve
O'ndan olmanın zevkini duyması ve yine O'nun rızasını varlığın
amacı olarak kabul etmesi aşk iledir.31 Tann'ya karşı duyulan
aşk, zamanla çoğalarak, bütün varolana karşı duyulan evrensel
bir aşka dönüşür: artık her yaratılan, Tann'nın yaratıklara olan
bu cömertliği nedeniyle, Yaratan için sevilir.

Aşkın kuşatıcılığı, sanıldığının aksine, varolanın birliğini dile


getiren bir söz değildir. Varolanın birbiriyle ilişkili olduğu husu­
su doğal olarak aşkı hesaba katmayı gerektirir. Bu vurgu, varo­
lanın, aşka ilişkin yetileri açısından, tam bir ontolojik tabaka­
laşma ve hiyerarşik yapıya sahip olduklarına işaret eder. Her ya­
ratılan, yüz bin türlü sevgiden özüne uygun olanı alır. Ancak
gerçek ve övülmeye değer bulunan aşk, sahip olunaru Maşuk
uğrunda feda ettirecek kadar güçlü olan aşktır. Bu, yaratılış ön­
cesi32 insanda potansiyel halde bulunan Tannsa! aşkın yeniden
keşfidir; bilincine varılarak yeniden kazanılmasıdır. Yaptığımız
bu çıkanmınuzdan Yunus'un aşk kuramı ile Eflatun'un Hatır­
lama Argümanı arasında bir ilişkinin olabileceği akla gelmemeli­
dir. Çünkü Yunus, "Ezeliden varidi"33 sözü ile ne epistemolojinin
imkanını gösterme ne de ruhun ölümsüzlüğünü temellendirme
gayreti içindedir. Bize göre bu açıklamalar sonrası varılacak ola­
sı bir sonuç şu olabilir: Yunus'un aşka yüklediği fedakarlık içe-

29 Y.E.D., s. 146.
30 Bu bağlamda, Kur'an'a göre, evrende her varolanın kendine özgü bir dil ile
Tann'yı andıklan hususunu hatırlatmakta yarar vardır.
31 Bkz.: Y.E.D., s. 99.
32 7/ 1 72
33 Y.E.D. . s. 1 18.
Aşk Kuramı 17

ıikli anlam, insanı yalnızca alçak gönüllü yapmaz, aynı zaman­


da varolana karşı uyum içinde olma eğilimi de kazandınr. Bu
kazanç içinde de aşkın yüce amaçlarından ikisi ortaya çıkar: Bi­
ri, fedakarlık bilinci içinde insanı hilanete ulaştırma; diğeri ise -
içsel seziş ile düşünmesini öğretme.

11- Din Olarak Aşk

·iy aşıklar iy aşıklar ışk mezheb ü dindür bana.'34


Bu, Divan'dan yapılan bir alıntı. Yalın olarak ele alındığında,
bu tür bir ifadeden hareketle, inanan biıi olarak Yunus lehine
bir değerlendirmeye gidilemeyeceği son derece açık görünüyor.
Bu nedenle ilgili mısra, bu konuyla ilgili diğer beyitlerin ışığında
yoruma muhtaçtır.

Bu konuyu tartışmadan önce, Herve Rousseau'nun, Dinler:


Tarihi ve Sosyal İncelemeler isimli eserindeki bir iddiayı aynen
aktarmayı uygun buluyoruz. Şöyle diyor:

"Hııistiyanlığın alfa ve omegası (alfabesi) ... temiz aşktır. Aziz John


şöyle der: 'Allah aşktır.' Bu çağlara kadar hiçbir din aşka bu kadar
önem vermemiş ve hiçbir din insanın ilahi hayata tam olarak iştira­
ki çaresini bu kadar cesaretle ortaya atamamıştır. Yine hiçbir din.
insan aşkının Allah aşkının içinde yaşadığını böylesine cesaretle ifa­
de edememişti."35
Rousseau'nun ifadelerinin biraz daha açılımına ilişkin olarak
Billy Graharn'ın çıkarımlarını buraya almakta fayda görmekte­
yiz. Graham, aşkı tanımlamanın kolay bir şey olmadığını önem­
le belirttikten sonra sözü İncil'e getirerek şöyle der:

"İncil'in, Tann Aşktır (John 4: 8) derken, ne söylemek istediği konu­


sunda açık bir düşünceye sahip olmayışımız oldukça doğal bir şey­
dir."36

34 Y.E.D. s. 161.
.

35 Heıve Rousseau, Dinler: Tarihi ve Sosyal İncelemeler, çev.: Osman Pazarlı.


Remzi Kitabevi. İstanbul. 1970, s. 109.
36 Graham. age . s. 29.
.
18 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Daha sonra Graham, Tanrı Aşktır' ifadesinden hareketle ula­


şılabilecek muhtemel hataları şöyle sıralar: Tanrının Aşk olması,

1 - Her şeyin hoş, güzel ve mutlu olması demek değildir,

2- Hiçbir günahkarın cezasını çekmeyeceği anlamına gel­


mez.37

Graham, bu keskin ifadelerden sonra, insanı psikolojik ola­


rak rahatlatan şu görüşlere de yer verir:

1 - Tanrı'nın aşkı günahkar insanlara kurtuluş yolunu açar;

2- Tanrı'nm aşkı, sonsuza dek insan lehine işler.38

Sonuçta, Tanrının aşk olduğu hususunun her hangi bir n­


esnel obje kadar reel olduğunu, ancak bunu tam olarak anlama­
nın mümkün olmadığını analojik olarak ortaya koyar:

" ... denizi tanımlamak gibi; denizin bütün güzelliği, reel olarak gö­
rününceye dek anlaşılamaz. Aynı şey Tann'nın aşkı içinde geçerlidir.
O aşkı reel olarak kabul etmedikçe. onu reel olarak deneyimlemedik­
çe ve reel olarak Tann ile huzura katılmadıkça, Tann aşkının size
dönük harikalarını kimse tasvir edemez. "39
Bütün bu ifadeler bir batılı yazara ait. Yaptığımız alıntılarda­
ki amacımız. aşk konusunun, teistik bağlamda ne kadar önem­
li olduğunu somut olarak ortaya koyma düşüncesinden kaynak­
lanmaktadır. Rahatlıkla anlaşılacağı gibi Graham, Tanrı Aşktır
söylemini, felsefi yönüne açıklık getirmeksizin, teistik inanç bağ­
lamında tartışmakta ve kendine göre birtakım çıkarımlarda bu­
lunmaktadır.

Rousseau'nun önemle vurguladığı, Graham'ın açılımını yaptı­


ğı. bir örneğini sunduğumuz aşka ilişkin bu tür çıkarımların, -
İslam ve düşünürlerinin söylemleri karşısında, ne kadar yüzeysel

37 Graham. age. s. 29.


.

38 Graham, age. s. 29-30.


.

39 Graham. age., s. 30.


Aşk Kuramı 19

ve sıradan olduğunu anlamak için, Kur'an ve Hadis'te geçen aşk


üzerine ilişkin özlü ve içerikli anlatımlar bir yana, bir müslüman
düşünür olarak Yunus'un bir iki dizesine atıfta bulunmak bile
aslında yeterlidir. Biz Rousseau'dan yaptığıız yukarıdaki alıntı ile
bağlamına ilişkin Graham'dan verdiğimiz açıklamaları, sadece
konunun öneminini dile getirme açısından aktardık.

Varolanı görünmeyen yönünü de dikkate alarak değerlendir­


mek isteyen hiçbir teist, bağlamını dikkate alması halinde, Yu­
nus'un aşka ilişkin yukarıdaki özel aşkın din olduğu görüşünü
yadsımak istemez. Çünkü, bizim buraya kadar verdiğimiz ve
bundan sonra üzerinde duracağımız sorunları ve Yunus ya
, kla­
şımlı çözüm önerilerini, bir teist, her zaman onaylamaya hazır­
dır. Bunun bizce iki nedeni vardır:

i- Yunus'un aşk kuramı bir dinsel mistisizm içerir. Tüm mis­


tik düşünceler, ontolojik özleri gereği, Tanrısal aşktan ayn geliş­
mezler.

ii- Yunuscu aşk kuramı, öncelikle dinsel denetim yollarıyla


sınırlıdır.

Yunus, ikinci nedene rağmen aşığın Kur'an'ı okuması ve onu


yorumlamasının farklı olduğu kanısını taşır.4° Konuya, üstü ör­
tük de olsa, bu açıdan yaklaşmayı yeğler. Yunuscu aşk kuramı,
kendi sınırlan içinde, tam bir irrasyonelliğe bürünmediğinden,
böyle düşünmekte haksız sayılmaz. Bu cümleden olarak, aşk­
din ilişkisinin açılımı bağlamında ileri sürülebilecek bir kaç
açıklayıcı noktayı şu şekilde sıralayabiliriz.

i- Aşk ile din, etki açısından, birbirine paraleldir.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Yunus, aşk deyiminin geniş


semantik göz önüne alarak, onun insanı Tann'ya ulaştıran en
uygun neden, benimsenmesi en kolay ve en kestirme yol olduğu

40 "Ma'şuk nakşından okur ışk ert Kur'an'ını", Y.E.D., s. 135.


20 Aşk-Yamtılı.ş-Kendi Olma

kanısına vanr. Öte yandan. sezgisel deneyim ile din arasındaki


ortak noktalardan birinin aşk olduğunu söylemek, aşk-din bir­
liğine ayn bir renk katmaktadır. Şu halde aşk, son tahlilde, duy­
gulan yüceltmede, sevgi merkezli tutarlı çıkanrnlarla içiçe olma­
da, dinsel deneyime öncelik etmede dinin yakın arkadaşı olına­
ya hak kazanan en güçlü aday görünümündedir.

Öyleyse aşkın, anlam arayan insanla olan ilişkisinde, din gi­


bi, insanın kendini bilmesine ve niçin yaratıldığının bilincine
varmasına yardım ettiği söylenebilir. İşte bu anlamda aşk insa­
nı dinsel deneyime götüren ve onun spiritüel yaşamını disipline
eden bir etken ve insanı soyut yüceliklere ileten içsel bir dina­
miktir.

Yunus, aşk ile dinin asıl benzer yanının bireysel ruhu tatmin
edişlerinde görür. Aşk, işte bu anlamda dine paraleldir. Bu ko­
nuyu biraz daha açmakta yarar vardır. Şöyle ki, içsel deneyime
konu olan bir olgu anlamında dinin bireyselleşme
sinde, onun aşk formuna bürünmesi sözkonusudur. İçsel dene­
yim aracılığıyla. Tann'yı aşk ve özlem dolu kalbinden başka bir
yerde bulamadığını söyleyen birinin, din ile aşk arasında ilgi
kurması oldukça doğaldır. Bunu da yansıtan, meşrulaştıran ve
duygusal yönü ağırlıklı olan, Yunus'un da bir yönüyle içinde bu­
lunduğu, en güzel yol tasavvuftur. Tasavvuf da, bilindiği gibi, bir
dine sıkıca bağımlıdır; bu haliyle de o bir anciUa religiocadır.

ii- Aşk dinden bağımsız değildir.

Özelde dinin pratik yönü, başka bir deyişle kendini eylemde


göstermesi, taşıdığı aşk unsurunun bir yansımasıdır. Taşıdığı
diyoruz; çünkü Yunus, aşkı kendi başına ayakta duran bir de­
neyim alanı olarak algılamaz. Ona da, doğrusu, din aracılığıyla
yaklaşır. Çünkü, Yunus'a göre,

"Evvel kapu şeriat . . .'41

41 Y.E.D. . s. 6 1.
Aşk Kuramı 21

tır. Aşk, son tahlilde, Tann'ya giden bir yoldur. B u yolun bilgisi
elbette dinden kaynaklanmaktadır. Bu ilişkiyi kuran suje başka
bir deyişle aşık, bilgi alanını aşarak, artık deneyim alanında ya­
şıyor demektir. Bu deneyimi dikkate alan aşık. dinin bir hedefi­
nin de aşk yoluyla insanı Tann'ya ulaştırmak olduğunu ileri sü­
rebilir.

Yine bu bağlamda, Yunuscu aşk kuramının teistik bir yoru­


ma elverişli olduğu,

'Şu cümle alem sevdüğü .. .'42


mısrasında oldukça net bir biçimde görülmektedir. Aşkın yüce­
liği. dini kaynak alan bir söylemdir. Yunuscu aşk kuramı,' taşı­
dığı içeriksel genişliği din ile olan özsel bağlantıdan alır. Aşka
ilişkin bu teolojik bakış. neresinden tutulursa tutulsun, onu son
tahlilde din ile bağlantılı hale getirmeyi gerektirir. Çünkü Yu­
nus'a göre insan, can, din, iman ve nefs43 dediği dört yoldaştan
bağımsız olarak yaratılmamıştır; ve aşkın bu dört yoldaş ile olan
içiçeliği kolayca reddedilemez.

iii- Tann-aşk-din ilişkisi.

Gerek Kur'an'ın gerekse hadislerin aşka atıfta bulunması,


aşk ile din arasında doğrudan bir ilşkinin var olduğu hususun­
da Yunus'a açık ipuçları vermektedir. Sözgelimi Kur'an, Tanrı'yı
aşın sevmeden44 ve aşkın insanı yüceltmesinden, istenilen ölçü­
de mükemmel olmasından;45 hadisler ise. aşk-iman arasındaki
bağlayıcı ilişkiye dikkat çekerek, sevmedikçe gerçek imana ula­
şılamayacağından46 söz eder.

Yunus'a göre insan ancak aşk ile,

i- Nefsin kötülüklerini yener


ti- Hiçliğin eden olduğu karanlıktan kurtulur,

42 Y.E.D., s. 73.
43 Y.E.D. s. 80-81: krş.: s. 97.
.

44 2/1 65.
45 5/54.
46 Buhari, İ man: 8: Müslim, İman: 93.
22 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

iii- Mutlak Güzel'e, Tannsa! Öz'e ulaşır.47

Yunus özel anlamda aşkı, inancın desteği olarak da görmek­


tedir. Burada "İlahi aşkın oluşturduğu gerçek dindarlık"4Btan el­
bette söz edilebilir.

'İçümüze ışk toldurdu dürüst oldı imanumuz.'49


ifadesi, bir yönüyle bu gerçeğe işaret eder. Dindar insan, aşkı
yaşarken dinsel deneyimi gözardı edemez.

'Bu cümle alem sevdüği şu din ile iman durur


Vallahi ışksuz gerekmez şol diniyile imanı. ·50
Bu açıdan bakıldığında, Tann dinden öncedir. Çünkü din
son tahlilde Tann'nın iradesinin bir yönüdür. Bu cümleden ola­
rak, aşk gerçeğini derinlemesine yaşayan insan da dinsel dene­
yimden kopuk olmaksızın, bütün yüceliğiyle Tann'yı hisseder.
Nitekim. Yunus,

'Kimde ki var bir zerre ışk Çalab varlığı andadur.'51


diyor. Bu anlamda da aşk mezhebinin din olduğu, Yunus'un aşk
kuramı açısından kolaylıkla göz ardı edilemez.

Aşk ile Tann'ya ve O'nun iyiliğine inanç arasında, mümkün


de olsa, bir bağın varolduğu çağdaş felsefede de kabul görmek­
tedir. Sözgelimi, "Bunun", diyor J. McTaggart,

"Tann'ya olan inancımız konusunda doğru bir analoji olduğu iddia


edilmektedir. Eğer O'nu seviyorsak, onun iyiyi yarattığına inanma­
mız gerektiği ve bu inancın kanıtlanabilir olduğu söylenir. "52
Görünüşe göre dinin, aşkın tanrısal yönüne atıfta bulundu­
ğu ve aşkın kendi değerini dinden aldığı, dinle taşındığı Yu-

47 Fuat Kôprülü. Türk Edebiyatında /ıJc Mutasavv!flar, Türk Tarih Kurumu Bası-
mevi, Ankara, 1976. s. 3 1 0.
48 Bayrakdar, age.. s. 93.
49 Y.E.D. s. 249.
.

50 Y.E.D s. 73.
..

5 1 Y.E.D . s. 5 1 .
.

52 John McTaggart - Elllis McTaggart. Some Dogmas of ReligiDn. Greenwood


Press, New York. 1906, s. 75.
Aşk Kuramı 23

nus'un kolaylıkla vazgeçemeyeceği düşünceler olarak anlaşıl­


maktadır. Hatta tannsal aşkın, tarihsel gelişimini bu düşünce
doğrultusunda geliştinniş olabileceği bile iddia edilebilir. Eğer
bu çıkanın doğru ise, aşkın, bu yaklaşım içinde iki temel hede­
fe işaret ettiği söylenebilir:

1. İnsan, aşkın gücüyle belli aralıklarla olgunlaşarak. daha


yetkin hale gelir.

2. Dinin, aşk üzeıinde göıiinen bir egemenliği vardır.

Bu iki hedef, aynı zamanda, tannsal aşkın belli koşullara


bağlanması gerektiğinin açık bir göstergesi olmaktadır.

Gerçekten de içsel düşünceye gidildiğinde, en az inanç kadar


aşkın da Tarın'ya ulaşmada bir açıyı temsil ettiği rahatlıkla gö­
ıiilebilir. Yunus'un bu noktaya.

'Neyi sever isen lmanun oldur


Nice sevmeyesin sultanun oldur.'53
sözleriyle işaret ettiği ileıi sürülebilir.

Yunus bir açıdan da. inananın her davranışını, her atılımını


ve her çabasını, bağnazlıktan kurtararak, aşk endeksli görme
arzusundadır. Belki de sırf bu nedenle, Bayrakdar'ın haklı ola­
rak belirttiği gibi.

"Aşk mezhebinden ve dininden başka bir mezhebin varlığını belirt­


memiş; böylece yaşadığı devrin insanlarına örnek olarak, mezhepçi­
lik taassubundan kurtulmalarına çalışmıştır. Şiisine, Alevisine ve
Sünnisine hep birlikte seslenmiştir. Hepsini aşk. sevgi ve tolerans
bağı altında toplamaya çalışmıştır."54
O'nun,

'Bulınur ışk içinde aceb işler.·55


demesinin bir nedeni de budur.

53 R.N s. 108.
..

54 Bayrakdar. age .• s. 94.


55 R.N., s. 172.
24 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Sonuç olarak, daha ilk bakışta, Yunus'un düşünce gelişimin­


de dini yönün ağır bastığı ve özellikle de aşk içerikli içsel ya da
dinsel deneyimi bütünüyle dini düşünce ve tasavvurlara dayan­
dırdığı görülür. Bu noktadan hareketle, yukanda da ifade ettiği­
miz gibi, onun, aşkı din ile aynı anlamda kullanması oldukça
dikkat çekicidir. Buradan hareketle, Yunus'un düşüncesinde ol­
dukça zengin bir terminolojinin varlığını söylemek durumunda­
yız. Kanaatimizce. onda görülen terminoloji zenginliğinin her
şeyden önce iki nedeni vardır: Birincisi. bir yandan düşünce sis­
temine dayanak olan bilgilerin farklı kaynaklardan harmanlan­
mış olması. Sözgelimi. Kur'ani. felsefi özellikle de sufi terimlere
hakimdir. Öte yandan, Türkçe'nin yanında, Arapça ve Farsça da
dahil çağının üç ayn diliyle okuyup yazabilmektedir. İkincisi ise,
temel dini, felsefi ve tasavvufi problemleri ortaya koyma ve çözü­
münü anlatmada, sıkça tartışılır nitelikte olan analojilere baş­
vurmasıdır. Sözgelimi, bu ikinci neden bağlamında, ruh-beden
ilişkisine ilişkin olarak kullandığı analojileri hatırlayabiliriz.

B. AŞKIN TANRISAL BOYUI'U

Eflatun aşkın tannsal boyutuna. "özünde tannlık vardır"56


ifadesiyle işaret eder. Bununla birlikte bir düşünce sisteminde
tannsal aşkın ortaya çıkış nedenleri çok çeşitli olabilir. Toplum­
da hakim olan din, benimsenen dünya görüşü. kültürler arası
diyalog, dil ile ilgili değişimler; bütün bunlar etki güçleri farklı
birer neden olarak görülebilir. Yaşanan ve bilinen insanlık tari­
hi. her bir nedene ilişkin açıklayıcı örneklerle doludur.

Yunus öncelikle aşkı, kaynağını Kur'an ve Sünnet'ten alan


telrnik bir terim olarak kullanır; kendi tannsal aşk k,uramını, -
görünen evrenden hareketle temellendirmeye de çalışır. Bunu
yaparken de görünen evrende ve bireysel çevresinde gözlemledi-

56 Eflatun, Şölen. çev.: Azra Erhat- Sabahattin Eyuboğlu. Remzi Kitabevi, İstan­
bul 1993, s. 29.
Aşk Kuramı 25

ğ i ya d a deneyimlediği aşk örneklerini kendi aşk kuramına göre


açıklamaya çalışır.

Farklı yönlerinden biri de tanrısal olan aşkın, bu yönünün


ihmal edilerek, teorik ve pratik hiç bir yaran olmayan boş bir
uğraş olarak değerlendirilen zaman dilimleri, mutlaka varol­
muştur. Eğer bu çıkanın doğruysa, bunun bir nedeni, aşka bir­
takım soysuz eklenti ve safsataların karışmış olmasıdır. Aşkın
tanrısal yönünün işe yaramaz olduğunu söylemek, onu anlam­
sız bir uğraş olarak göstermeye çalışmak, doğrusu büyük bir
yanılgıdır. Tanrısal aşk, eğer iddia edildiği gibi, nedenleri farklı
bireysel krizleri dindirecek, açıklanamaz birtakım metafizik .so­
runları çözüme kavuşturacak güçte ise, bu yüce bir erdem ola­
rak görülmeli değil midir? Tanrısal aşka gönül veren, onu bir
nebze olsun tadan aşık, Yunus örneğinde görüldüğü gibi, her
türlü güzelliği sevmenin, kötüde dahi iyi bir yön görmenin ya­
nında, hayatı yaşanır hale getirme konusunda her türlü fedak­
arlığı yapmaktan çekinmez.

1- Aşk Bağlamında Tann

Dinsel deneyimin temel gereği, kendisine Ma'şuk da diyebile­


ceğimiz bir Varlık'a işaret eder. Kısacası, Yunus'un aşk öğretisi
Tanrısal aşkı temel alan bir öğretidir. Bu anlamda Tann'nın da
özü aşktır. Aşk, Tann'da soyut bir ilinek değildir. Dolayısıyla aşk
da Tann gibi öncesiz ve sonrasızdır. Onun deyimiyle "Işk kadim­
dür."57 Aşk, varlığın varlık nedenidir. Aşk, bu üstün payeyi İlk
Neden'in özü olmasına borçludur. Bu ifadeler kuşkusuz yoruma
muhtaçtırlar. Bu konuyu "Yaratılış Bölümü"nde aynca ele ala­
cağımızdan burada ayrıntıya girmiyoruz.

Yunus, Divanı'nda aşkı, Tann sevgisini işlemeye çalışmıştır.


Aslında Tann, Yunus'a göre, hem aşık, hem maşuk, hem de a­
şktır.58

57 Y.E.D., s.34.
58 Bayrakdar. age. . s. 25.
26 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

"Yunus Emre'nin ilahi aşkı, kendisini tanımak, kendisini tanıdıktan


sonra, Tann'yı kendi içinde ve ruhunda bulmak ve böylece Tann'ya
kavuşmaktır,"59
Yunus Tann'ya giden yolun aşktan geçtiği kanısındadır.
Çünkü ona göre,

'Hakk'a giden yolı gönli içindedir.'60


Bu anlamda Yunus'un teist egzistansiyalist düşüncelere ya­
kın bir çizgide seyrettiğini söylemek mümkündür.61 Sözgelimi,
oldukça açık bir şekilde, Tann için Ma'şuk62 kavramını kullanır.
S. Hayri Bolay'ın ifadesiyle,

"İnsanın vazifesi Allah'ın güzelliğini, kudretini en saf ve en yüce şek­


li ile bilmektir, idrak etmektir: öyleyse insanın Allah ile böyle bir ilgi
ve sevgi içine girmesi, kendi varlık yapısının ve ilahi aşkının yardı­
mıyla olacaktır."63
Aşkın kaynaklandığı böyle bir varlık ne ölçüde üstün ise ya­
şanılan aşk da aynı ölçüde üstün olacaktır. Buna göre, Tannsız,
yalnızca beşeıi ölçütlerden hareketle vanlan bir aşk objesi, son
tahlilde, sonsuzluğa açılan insan ruhu için yeterli değildir. Baş­
ka bir deyişle, fenomenik sınırlar içinde kalındığı taktirde, hep
ötenin özlemini duyan insan ruhu, acıdan kurtulamaz; bir tür
tükenişe gider.

Anlatımı güç olan aşk sayesinde, her varolan, sahip olduğu


ontolojik düzey ölçüsünde Tanrı katında değerlidir; çünkü aşk
Rahmanidir. 64 Aslında, varlığın özüne Tann tarafından yerleş-

59 Habib ldıisi, "Yunus Emre ile Şah lsmail Hatai'de Aşk", tnuslararası Ywıus
Emre Sempozyumu Bildirileri, ed.: İbrahim Baştuğ. Türk Talih Kurumu Bası­
mevi, Ankara, 1995, s. 275.
60 R.N. . s. 120.
61 Bkz.: Önder Göçgün. "SQsyal Realite Açısından: Yunus Emre'de Birlik Ftloi",
tnuslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri, ed.: Ibrahlm Baştuğ, Türk ta­
rih Kurumu Basımevi, Ankara. 1995, s. 365.
62 Y.E.D. . s.139.
63 S. Hayri Bolay. "Himmet, Zimmet ve Yunus'', Yunus Emre İle İlgili Makaleler­
den Seçmeler, haz.: Hüseyin Özbay - Mustafa Tatçı, Kültür Bakanlığı Yayınla­
n. Ankara, 1991. s. 78.
64 Y.E.D. . s. 136.
Aşk Kuramı 27

tirilen aşk, yaşandığı ölçüde çoğalır ve varlığını devam ettirir.


Ama en önemlisi, aşk insan ruhunda yeşerir, sonra da bireysel
ve kollektif davranışlarda bir ölçüye dönüşür.65 Sonuçta Yu­
nus'un, haklı olarak, varolanın yeteneğine göre başka başka
hissedilen Tann kaynaklı bir aşkın yine varolan aracılığıyla
farklı yönlerinin temsil edildiğine dikkat çekmek istediği anla­
şılmaktadır.

Aşk başkasıyladır; bu yüzden ne kendini aşığa tam olarak ta­


nıtabilir, ne de aşık, kendine ulaşmak için uğrunda her şeyi fe­
da ettiği aşkı tam olarak tanıyabilir. Onu bilmenin yolu ancak
Tann'dan geçer. Yunus, insanın aşık olduğunun bilincine. var­
masını, hem ontolojik hem de epistemolojik olarak Tann'dan
uzak olduğu gerçeğine bağlar. Yunus'un bu durumu bütün
açıklığıyla anlatan en güzel şiiri,

'Ya ilahi ger sual itsen bana'66

adındaki şiiridir. Bu aşk ilişkisinde ma'şuk, sürekli varlık ve bil­


gi olarak ulaşılmaz bir noktadadır. Burada temel nokta şudur:
Aşk. görünen diğer varlıklara oranla, insanda en üst noktasına
ulaşmıştır.

il- Aşkta Tanrısal Çerçeve

Tannsa! aşk. beşeri aşktan daha sağlam bir ontolojik yapıya


sahiptir. 67 Gazali, Tann aşkını en üst derece olarak görür. Ona
göre, mistik deneyimin temeli aşktır.6B Mistik deneyimin Tann
ile bütünleşmeyi mümkün kılan özü, tanrısal aşktan ayn düşü­
nülemez. Gazali, tannsal aşkın temelde beş nedeni olduğu kanı­
sındadir:

65 Y.E.D. , s. 133.
66 Bkz.: Y.E.D., s. 243.
67 "De ki: "Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahla­
nnızı bağışlasın. Allah bağışlayan esirgeyendir.", 3/2.
68 Gazali, Kimya-yı Saadet, çev.: A. Faruk Meyan, Bedir Yayınevl, İstanbul, 197 1 ,
s. 751.
28 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

i- İnsan, varoluşunu Tann'ya borçludur.

ii- Gerçek anlamda insana iyiliği dokunan tek varlık Tan­


n'dır.

iii- Varlıklar arasında en yetkini, en güzel isim ve niteliklerin


sahibi Tann'dır.

iv- İnsan özü gereği güzel ve iyi olana eğilim duyar.

v- Tanrı yaratıklarını sever.

Gazali'ye göre, işte insan, yukarıdaki beş nedenden dolayı


Tann'yı sever.69

Yunus'un Divan'ı da baştan sona tanrısal aşkın ontolojik


statüsünü belirten beyitlerle doludur. Aşk, Yunus'un şiirsel söy­
lemleri arasında. kozmik gerçeğin yükselen değerleri aracılığıy­
la, edilgin bilinç halinden canlı bir deneyime kavuşur. Ancak
burada temel sorun şudur: Acaba Yunus, aşkta tannsal çerçe­
veyi nasıl dolduruyor? Aslında Yunusun bu çerçeveyi. özetle,

'Sakın katran kabına koyma balı


Kl nazük yirdedür dostun visaJi.' 70

ifadeleriyle doldurmaya çalıştığı söylenebilir.

Daha önce ifade ettiğimiz gibi aşkın, Yunus'un düşünce sis­


teminde büyük bir önemi vardır. Bu biraz da onun aşka ilişkin
aktiviteyi evrenselleştirme eğiliminden kaynaklanmaktadır. Evr­
enselleştirme eğilimi, gücünü, aşkın gizemli yönünün doğrudan
varlığın başı olan Tann ile bağlantılı olmasından alır.

'lşk'un Hakk'a irgürür . .


:11

gerçeğini bu noktada anmak gerekir.

69 Gazali, age., s. 756 vd.


70 RN s. 1 80.
..

71 Y.E.D s. 74. ..
Aşk Kuramı 29

Yunus'un savunduğu aşkın tannsal yönü,

'Dünyede peygamber'ün başına geldi bu ışk


Tercemani Cebreil Ma'şukası Halik'dur.'72
dizesinde netleşir. Aşkın bu yönünü, demek oluyor ki, Hz. Mu­
hammed yaşamıştır. Peygambere yapılan atıf. aşk anlayışında,
saygıyla bağlanılacak tek ve biricik otoritenin ancak Tann oldu­
ğunu gösteren ayn bir temeldir. Tann sevgisi olmadan da aşkın
olduğu söylenebilir; fakat, Tann'nın varlığı onaylanmadığı tak­
tirde, insanın, uğruna her şeyini Yunus'un deyimiyle hatta ca­
runı seve seve feda edeceği bir 'üst-değer' ya da 'obje' yoktur.
Çünkü, bu üst-değer ya da obje. neresinden bakılırsa bakılsın,
ne kadar fenomenleşirse. aşk da bir o kadar özünden bir şeyler
kaybeder. Ne var ki, Yunus. aşkın tannsal boyutuna açıklık ka­
zandırma çabasında bulunmaz. Ama tannsal aşkı çağrıştıran
şiirlerinde, söz konusu aşkın özünden çok, onu yakalamak için
insana düşen fedakarlığa, onun zevkine varmak için insanın
çekmek durumunda olduğu çileye açıklık kazandınr. Bu, mük­
emmel varoluşun bilincinde olan insarun, bu mükemmel varo­
luş ve bilinci veren Varltka duyulan kulluk duygulannı iletme
çilesidir.

Aşkın tannsal boyutta işlevsel olan bir yönü, Tann inancını


basmakalıplıktan kurtarmada belirir:

'Aşıkın oldur nişanı ma'şukın eyitse gerek.'73


Bu tür bir inancın, bir süs ve fantazi olarak değil. bir temel
olarak kullanılacağı ortadadır. Temel olarak kullanılan bir
inanç, aynı zamanda, gizemlidir de. Çoğu zaman bir ateist ya da
agnostik bile, onun gizemine kapılmadan edemez. İnanç ilkele­
rinde aynlık ve düzeyler elbette vardır; ama gizemli oluşlan. da­
ha üst bir değer kazanrnalanna neden olur.

72 Y.E.D., s. l 46.
73 Y.E.D. s. 68.
.
30 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Öte yandan, aşkın tanrısal boyutu, insanın kendi varoluş ga­


yesini iyiden iyiye sezdiği bir alandır. İç deneyimi çoğu zaman
her şey olarak gören herkes gibi Yunus da bir belirleyici, açıkla­
yıcı ve klavuz neden olarak aşkı göklere çıkarır. "Işkı klavuz�74
tutmak gerektiğini önemle vurgular.

Her varolan, ontolojik statüsü gereği, aşkın bir yönünü tem­


sil eder. Ama bundan aşkın tanrısal boyutunun sadece öznel ya
da sınırlı bir deneyime indirgendiği sonucu çıkmamalıdır. Çün­
kü aşkın Tanrısal boyutu. her şeyden önce bir varolan olarak
Tanrı tarafından en üst düzeyde yalnızca temsil edilmez, aynı
zamanda deneyimlenir de. Öte yandan. insanın diğer varlıklar­
dan üstün sayılmasının bir nedeni de aşkın tanrısal boyutunu
üst düzeyde yaşaması ve iyi ve anlaşılır bir biçimde temsil etme­
sidir. Yunus'un açıklamalarla varmak istediği sonuçlardan biri,
kuşkusuz, aşkın. içinde yaşadığımız görünen evrenle yetinme­
mize izin vermemesidir. Aşk biline� işte bu nedenle Gerçek Sev­
giltye ulaşması için insanı bir süre sonra zevke dönüşen çileyi
çekmek zorunda bırakır.

Yunus. tanrısal aşk bağlamında nimetlerini düşünmenin


Tanrı'yı düşünmeden alakoymaması gerektiği kanısındadır.
Çünkü, aksi, dünya ve nimetlerine sıkıca bağlanmadan öte ge­
çilemeyeceği sonucunu verir. Bu da insanın. ancak sınırlı ve
dar bir çerçeve içinde düşünmesine neden olur; hayatını da
tasvip görmeyen bir biçimde içinden geldiği gibi yaşamaya iter.
Dolayısıyla, insan tanrısal aşkı yaşayabilir. Yaşanılan aşk bu
sayede daha bir anlamlı olur; yine bu sayede insan, Tanrı'nın
bilgisine ulaşır; sonuçta duyulan psikolojik rahatlık bütün ben­
liği kuşatır.

74 Y.E.D., s. 80
Aşk Kuramı 31

c . AŞIK KİMDİR?

Gerçek aşık olanın yüzünde nişanı olur.7s Hepsi bu kadar


mı? Yunus bununla yetinmez. Daha fazlasını da söyler. Nitekim
ona göre insan. aşık olmaya yatkın kuwe halinde bir özle de ya­
ratılır.

'Ezeli aşık geldüm'76


derken bu noktaya işaret eder. Yunus'un, bu yatkınlığı açıkla­
ma bağlamında doğrusunu söylemek gerekirse, ard arda sıra­
lanmış geniş içerikli şiirsel imajlara ve duygulara yer vermesi
zaten gerekmezdi. Çünkü, o da biliyordu ki, insanın bunu an­
.
lamak için iç dünyasını aşka ve onun gücüne açık tutması ye­
terlidir. İyi-kötü bütün yönleriyle varoluşu düşünen insan,
hem sevmeye hem de sevilmeye gereksinim duyar. Bu duygu,
bilindiği gibi, yalnızlık halinde, daha etkin bir biçimde ortaya
çıkar.

!- Aşıkın ôzell1klert
Yunus, aşk deyiminin içini düşünce sistemine uygun bir bi­
çimde doldurmak suretiyle, Tann ile varlıklar arasında bir tür
yakınlık kurmaya çalışır ve karmaşık felsefi ve mistik ilgilerden
yeterince kopuk ve sade bir dil kullanmak suretiyle, bu işi ba­
şarma yolunu tercih eder. Yunus'a göre aşığı gerçek sevgili olan
Tann'yı sevmeye götüren Aşk Yolımun başlangıç noktası varolu­
şumuzla başlar. 'Neden aşık oluruz?' sorusunun cevabı, bizi öte­
lere iletecek bir Yaratıcı ile bağlantı kurmamızı sağlayan ve öz
benliğimizi kazanmamıza, kendimiz olmamıza yardımcı olan yü­
ce aşk duygularında gizlidir. Aş ık'ın özelliklerine gelince,

Aşık. Tann'yı arayan, sonuçta, "ma'şukunu bilen, ondan


i-
haber alan, ona gönül veren"77 kimsedir. Aşık, ruhunun taşıdı-

75 Y.E.D. s. 73.
.

76 Y.E.D. s. 8 0.
.

77 Yetik, agm s. 163.


..
32 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

ğı tanrısal öz sayesinde, bu eğilimi duyar. Nitekim, Yunus, aşkın


temel hedefınin Tanrı olduğunu, her seferinde, aynlık ateşi ile
yanan bir gönülden sızan nağmelerle dile getirir.

Yunus'a göre, Tanrı'nın yaratan, kulun ise yaratılan olması


itibariyle, Tanrı ile kul arasında bir tür aşk ilişkisi vardır:

'Kimde ki var bir zerre ışk Çalab varlığı andadur. •1s


Bu tür bir aşkın varlığını temellendirmek için birtakım gerek­
çeler ileri sürülebilir. Sözgelimi, insan ruhunun, Tanrı'run dene­
timi altında, insana üfürülen bir cevher olduğu. insandaki yüce­
liklere yönelen aşkın da, benzer şekilde, Tanrı'dan bir öz taşıdı­
ğı ve ruh gibi tanrısal olduğu iddia edilebilir. 79 Bu özün Yu­
nus'un öğretisinin belli bir form kazanmasında hayret verici bir
etkisi vardır. Yunus'un aşka yüklediği kuvve ve fiil statüleri de,
yine bu öz ile doğrudan bağlantılıdır. Nitekim aşka ilişkin birta­
kım bilgileri. biz ancak içsel deneyim yoluyla elde edebilmekte­
yiz. Çünkü, tanrısal bir öz olarak ruhtan gelen bir uyan olma­
dan, insanın aşka açık olması düşünülemez.

ii- Aşık, kendini bütünüyle Tanrı'ya kavuşturacak bir aşkın


özlemi içinde olan kimsedir. Yaratılış, tanrısal aşk nedeniyle
varlık kazandığı için, insanın da aşksız varolması mümkün de­
ğildir. Aşık, yaptığını aşkın gücü ile yapar; taptığına aşkın gücü
ile tapar; yokluk karşısında aşkın gücü ile varolur. Şu halde
aşk, sıradan bir amaca değil, daha ziyade Tanrı'nın tam ve yet­
kin varlık olduğuna, O'nun dışında hiçbir şeyin sevilmeye değer
bulunmadığına işaret eder.

Yunus'a göre aşık, bütün varlığıyla her an Tanrı ile olan ki­
şidir.

'Hak nun aşıklara her dem nüzul değül mi.'80

78 Y.E.D.. s. 5 1 .
79 Y.E.D. , s. 1 36.
80 Y.E.D.. s. 135.
Aşk Kuramı 33

Yunus, aşka işaret ettiği her yerde, Tann ile kul arasındaki aş­
lo. çok dengeli ve özenle işler. Bu denge ve özen, ancak 3.şık olan
kulun her türlü fedakarlığa katlanmasıyla sağlanabilir.

iii- Aşık, Tann'yı, gereği gibi tanıma özlemi içinde olan insan­
dır.8 1 Aşık için, varlık hiçbir şey. Tann her şeydir. Kendini bu
tür bir söyleme odaklayan aşığın, inanç, duygu ve düşünceleri­
ne, içindekiler de dahil ne bu dünya ne de öte dünya hitap ede­
bilir. Çünkü, Yunus,

'Bu dünya ol ahiretden içeri'ı Aşıkun yiri var kimsene bilmez.'82


diyor. Yunus, böyle düşünmekle, insanın aşkın tannsal boyutu­
na girebileceğine ve onu deneyimlemesinin mümkün olacağına
işaret etmiş sayılar.

Tespit edebildiğimiz kadanyla, Yunus'un aşka yüklediği en


gerçekçi yan aşkın dinsel deneyimle olan doğrudan ilişkisidir.83
Kendini Tann'ya ve O'nu bilmeye adamış bir insan. bütün varlı­
ğa karşı derin bir sevgi ve engin bir aşk duyar; bütün ömrünü
bu sevgi ve aşktan aldığı zevk ile geçirmeye çalışır. İşte bu ilişki,
dirıi renk taşıyan tasavvufi bakışın bu konudaki mümkün olan
en açık ve doyurucu ifadesini oluşturur. Daha önce bir nedenle
dile getirdiğimiz gibi, kendinde tannsal özden bir parça taşıyan
insan, ancak aşk sayesinde Tanrı ile bağlantı kurabilir. Bu bağ­
lantıyı kurabilen insan, artık Yaratan Son Gerçek'e ulaştığın­
dan, aracı konumundakı yaratılan her şeyden yüz çevirir.

Sonuç olarak, yukanda sözü edilen nitelikleri taşıyan aşık.


Tanrı ile yaratıklan arasındaki ilişkiyi gereği gibi kavramak du­
rumundadır. Tann'ya ileten her varlığı. yalnızca temaşa etmeme­
li; aynı zamanda varoluş üzerinde yoğunlaşarak, geniş bilgilere,
yüce amaçlara ve hikmetli sonuçlara ulaşmaya çalışmalıdır.

8 1 Y.E.D s. 68.
.•

82 Y.E.D.. s. 246.
83 Bkz.: Y.E.D., s. 133.
34 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

fi- Aşkta Subjekttvtzm

Aşk, salt subjektif ya da zihinsel olan bir duygu mudur? Bir


kimse, kimileri bu duyguyu içinde duyar. kimileri bu duyguya
kulak asmaz, kimileri de reddeder; dolayısıyla burada subjek­
tivizm kaçınılmazdır, şeklinde bir çıkarımda bulunabilir. Başka
bir deyişle aşkın varlığını idrak etme ve onu yaşamanın bireysel
ve varoluşsal farklılıklara yansıdığını iddia edebilir. Nitekim, Yu­
nus da seçimini subjektivizm yönünde kullanma konusunda
son derece açıktır. Acının metafizik alanı diyebileceğimiz cehen­
neme atıfla şöyle diyebilmektedir:

·oı karanu cehennem aşıka köşk ü saray.'B4


Subjektif olarak deneyimlenen bu aşk sayesinde insan, ken­
dine göre,

1 . Huzur ve mutluluğu en üst noktada bulur. tadar ve ya­


şar,

2. Her an acı çekmeyle yüzyüze kalma endişesini bir kenara


bırakır,

3. Yaşadığı hayatı daha anlamlı kılmaya çalışır,

4. Kendine verilen olağanüstü güç ve yetenekleri keşfeder,


geliştirir ve olumlu yönde kullanır,

5. Ölümlü olmanın verdiği azaptan kurtulur.


Özünde hareket ve iyilik taşıyan aşk, yukanda bir nedenle


dile getirdiğimiz gibi, kimi zaman kuvve85 kimi zaman da fıi186
halinde kendini gösterir. Bu ikisi arasındaki temel farkı ifade et­
mede Yunus, genellikle zorlanır. Aşk olgusu, öyle sanıyoruz ki,
fiil düzeyine çıkma anlamında yaşanılır bir şeydir, bu nedenle

84 Y.E.D. s. 2 1 4.
.

85 . ezeli aşık geldüm", s. 80.


•. .

86 "Bu ylr ü gök ü arş u ferş ışk dadı ile kayımdur·. s. 22 1 .


Aşk Kuramı 35

dıştan bakışla yorumlanabilir, bir ölçüde de anlaşılabilir, ama -


fiziksel boyutta bütünüyle özümsenemez. Bu aşamada Yu­
nus'un aşkı temellendirirken hem içsel deneyim hem de bireysel
çevre deneyiminden hareket ettiğini, ama aşka ilişkin verdiği ce­
vaplan daha çok içsel deneyim türleri üzerinde yoğunlaştırdığı­
nı söylemek yerinde olur. Tanımı mümkün olmayan aşk Yu­
nus'a göre, eğer deneyimlenebilirse, belirlilik kazanır. Bu nokta­
dan hareketle, varlığı itibariyle kuvve ve fiil olabilen aşkın. tan­
rısal yönü de dahil, ancak öznel olarak savunulabileceği ileri sü­
rülebilir.
İKİNCİ BÖLÜM
YARA11LIŞ ve AŞKIN ROLÜ

A YARA'IlLIŞIN ÖZÜ

Yaratılış. tarih boyunca sürekli araştırmalara konu olmuş­


tur. Ne var ki, bir sorun olarak yaratılış, tümüyle değilse bile.
birtakım artıkları ile hfila önümüzdedir. 1 Yaratılış bilinebilir mi?
sorusuna, bilinemez ile bilinebilir gibi iki ana başlık altında sıra­
lanabilecek farklı cevaplar verilegelrniştir. Bize göre, yaratıcı in­
san zihni, bir gerçeklik olarak yaratılışa ilişkin bilinebilir cevap
üzerine seviyeli bir biçimde yoğunlaşmalıdır.

Evrenin ortaya çıkışına ilşkin bilinebilir cevap bağlamında ge­


nel olarak iki model söz konusudur:

1 - Yaratılış Modeli: Burada, evrenin; şuurlu bir varlık tara­


fından yaratıldığı. sürekli genişlemekte olduğu, mekan ve zaman
açısından sonlu olduğu ileri sürülür.

2- Evrim Modeli: Burada ise. yaratılışa konu olmayan. hem


mekan hem de zaman açısından sonsuz, sürekli genişleyen bir
evren tasarımı söz konusudur.2

Yaratılış ve ona ilişkin a pri.ori ve a posteriori söylemlerin. ge­


çerli kanıtlar olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sanı­
rız üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Söz bu
noktaya gelince, bir kaç önemli noktaya işaret etmekte yarar
vardır:

1 Hüseyin Aydın. Yaratılış ue Gayelilik (feleolqji). Diyanet İşleri Başkanlığı Yayın­


lan. Ankara. ı 987. s. 32.
2 Aydın. age.. s. 3 1 -32.
38 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

i- Evrende, somut olarak gözlemlenen olayların anlamlandı­


rılması. Evrenin içinde görülen iki ayn varlık olarak, sözgelimi,
a, b'den; b, c'den . . . oluştu düşüncesinin, ad infinitum, gideceği­
ni mümkün görmek, bu tür bir tezi, dayanaksız kabul etmekle
aynı kapıya çıkar. Kimi zaman bu ad infinitum gidiş, sözgelimi
bulut-buharlaşma-yağmur ilişkisi olayında olduğu gibi, daha
fazla ilerleyebilir; ama bu, onun bir noktada durmayacağı anla­
mına gelmez. Artık burada, yaratan-yaratılan ilişkisinde pek çok
boşluk ortaya çıkar.

ii- Yaratılış bağlamında, olaylara açıklama getirirken oluşan


anlamsızlıkların giderilmesi ya da kapalı kalan odak noktaların
aydınlatılması. Bu bağlamda, evren ve içindekiler açısından
önemli olan, sanırız, tatmin edici bir temelin bulunmasıdır. İş­
levselliğin merkezinde ne olduğu sorusu ancak bu şekilde açık­
lık kazanabilir. Bundan sonra a'nın b'ye, b'nin c'ye, veya tersi.
dayandırılması arasında bir fark gözetilmez. Çünkü, sorun bü­
yük ölçüde, çözüme kavuşmuş demektir.

iii- Bu temel. Tann ise. geriye güç, bilgi ve iyiliği sonsuz. ön­
cesiz, sonrasız ve daha da önemlisi görünmeyen Tann'nın görü­
nene nasıl neden olduğu sorusu ortaya çıkar. Bu sorunun ceva­
bı, din açısından, problem doğurmaz. Çünkü, bu soruya. bir
kimse çok rahat bir biçimde vahiy ile diyebilir, bir başkası, söz­
gelimi bu kimse eğer Kur'an-ı Kerim'i bilen biri ise, "O, her an
ayn bir iştedir"3 ayetiyle karşılık verebilir. Bu sonuncu cevap,
aynı zamanda. Tann'nın sadece bir 'ibadet objesi' olmadığı hu­
susuna açıklık kazandırması açısından önemlidir. Her iki cevap
da, evrenden alınan estetik analoji örnekleriyle desteklenebilir. 4

Bununla birlikte. her ne kadar olgusal dünya, yaratılışın ger­


çek nedenine ileten ve onu anlamamızı sağlayan ipuçları sunsa

3 55 / 29.
4 Tann'nın varlığının de!Jllerl konusunda aynntılı bilgi için bkz.: Mehmet Ay­
dın, Din Felsefesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınlan. lzmlr 1990, s. 14vd . :
Necip Taylan. Düşünce Tarihinde Tann Sorunu. Ayşığı Kltaplan. İstanbul.
1 998. s. 9vd .
Yaratılış ve Aşkın Rolü 39

bile, yaratılışa ilişkin bilginin yalnızca dış dünyadan geldiği ya


da gelmesi gerektiği iddia edilemez. İnsanın iç dünyası da bu an­
lamda önemli bir işlevsellik yüklenir. 5 Şu halde, yaratılış ve ona
ilişkin sorunları anlamak için, içsel deneyim biçimlerinden ve
ilettiği verilerden yararlanabiliriz. Bunu yaparken, dinsel dene­
yimi her şey olarak gören birinin bir yandan yaratılışa ilişkin
kendine özgü bir açıklama getirmeyi bir görev olarak algılayaca­
ğı gerçeğini, öte yandan farklı boyutlarıyla yaratılışı belli bir ya­
pıya bağlamanın yaratılış alanını daraltacağı riskini akılda tut­
mak durumundayız.

Yunus'un yaratılışa yaklaşımı, teknik anlamda bir teistin


yaklaşımından farklıdır. Gercekten de bir teiste göre, yaratılış
konusunda, görünen evren önemlidir. Çünkü nesnel olan ancak
bu sayede yakalanabilir. Yunus'un sufi kimliğinin ağır bastığı
açıkça anlaşılan noktalardan biri, yaratılış konusunda köklü bir
dinsel deneyime sahip olmasıdır.

Kuşkusuz Yunus, yaratılışa bir filozof ya da bilim adamı gibi


de bakmaz. Gerçi, sadece felsefe değil, bilim de evrende gözlem­
lenen fenomenlere sürekli önem verir. Bu anlamda bilimin; te­
oloji ve felsefenin ulaştığı somut gerçeklikleri göz ardı ettiği id­
dia edilemez. Bu husus, özellikle Tanrı'nın varlığını kanıtlama
sözkonusu olunca bütün açıklığıyla ortaya çıkar. Ama Yunus,
tanrısal aşkı, varoluşun temel bir nedeni olarak görür, daha
başka nedenler araştırmayı gereksiz çaba olarak değerlendirir.
Eğer bu çıkanın, yaratılışa ilişkin olarak bir sürece işaret etmek­
ten yoksun görünmüyorsa, aşk-merkezli yaklaşımın, özelde fel­
sefenin yaratılış tartışmalanna ilişkin yaptığı açıklamaların bel­
li noktalarda tıkarımasının ürünü olduğu, yine bu yaklaşım le­
hine, yaşanan dinin büyük bir bölümünün içselleştirilmesinin
hissedilir bir rol üstlendiği ileri sürülebilir. Yunus'un eğer bu
noktada filozof kişiliği ileri çıkmış olsaydı, yaratılışı açıklama
bağlamında, bir nedenle yetinmeyebilir, yaratılışa ilişkin açıkla­
maları rasyonel kılan her nedeni değerlendirebilirdi.

5 41 / 53.
40 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

1- Yaratıhşta Aşka YapıJan Referans


Yunus'un aşk kuramına gereği gibi temas etmeden. onun ya­
ratılış kuramını ele almak eksik olurdu. Çünkü Yunus, yaratılış
üzerinde düşünürken, sürekli olarak aşka atıfta bulunur.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla, yaratılışın, Yunus'un düşün­


ce sisteminde belli bir yeri vardır. Bu nedenle o, yaratılış için bir
neden arar; sonuçta yaratılışa ilişkin en güzel açıklamanın aşk
kanalı ile yapılacağı kanısına varır. Yunus'un bu bağlamdaki
hedeflerinden biri, aşkın yaratıcı niteliğini olabildiğince vurgula­
mak, kimi aşırılıklara düşmeyi göze almak pahasına onu anlaşı­
lır kılmaktır. Bu anlamda da yine onun düşünce sistemini özel­
lik ve boyutlanyla yansıtan tek önemli kavramın aşk olduğu
söylenebilir.

Yaratılışa aşk açısından bakıldığında, bir temel neden olarak


aşkın durumu, Yunus'un aşka yaptığı referanslarda gizlidir. Ya­
ratılış bağlamında aşka yapılan referans söz konusu olunca,
Mehmet Bayrakdar'ın ulaştığı şu önemli noktayı vurgulamak ye­
rinde olur:

"Varlıkların ve insanın 'benlik'ini oluşturan şey. Tann'nın aşkından


başka bir şey değildir. İşte Yunus'taki Tann'nın yaratıcı aşkına biz
varlıksal aşk diyoruz. Çünkü varlıklar özünü bu aşktan almakta­
dır. "6

Yunus'a göre aşk, bilinmeyen yaratılış gerçeğine ilişkin bazı


açıklamalar içerir; başka bir deyişle aşk, varoluş açısından, bir
yönüyle enforrnatif. diğer yönüyle nedensel bir öz taşır. Yu­
nus'un. yaratılış konusunda nedensellik ilişkisini tercih etmesi,
büyük bir olasılıkla nedenselliğin daha bağlayıcı, ileri düzeyde
doyurucu ve anlatımının da aynı oranda kolay olmasından ileri
gelmektedir. Öncelikle şunu ifade edelim ki, Yunus'un yaratılışa
açıklama getiren görüşlerinin temelinde, aşk-merkezli 'sadelik'

6 Bayrakdar. age .. s. 25.


Yaratılış ve Aşkın Rolü 41

ve 'basitlik' yatmaktadır. Bununla birlikte onun oldukça çarpıcı


mesajları da vardır. Bir örnek olarak,

'Eyle sanman siz beni kendüzümden gelmişem


Ya kendü elümile bu kafese gtrmişem'7

dizesi dikkate alındığında, Yunus'un, doğrudan bir agnostik ve


materyaliste karşı tavır aldığı rahatlıkla söylenebilir.

Bununla birlikte, Yunus yaratılışa açıklık getirme konusuna


yeterince eğilmez. Nitekim, bu konuda

'Şükür anun birliğine yoğıken uş vareyledi.'8

dernekle yetinir. Ancak burada asıl önemli olan. yarablış kura­


mını tartışırken düşüncelerinde aşk kavramının neye işaret et­
tiği hususunda uyanık olma gereğidir. Çünkü, en azından bir
yaratıcı neden olarak, "Yunus'un aşka yüklediği kutsallığı kav­
ramak güçtür. "9

H- Yaratılışta Aşkm Rolii ve Sonuçlan

Eflatun, yaratılış-aşk ilişkisini şu şekilde ifade ediyordu:

"Bütün canlıların yaratılması işinde sevginin payını kim inkar edebi­


lir? Onun marifetiyle doğup gelişmiyor mu bütün canlılar?" IO

Eflatun, aşk-yaratılış ilişkisi konusunda temelde bu kadarla


yetinir: bundan sonra, ilgili konu üzerinde ancak dolaylı olarak
bir şeyler söyler. Eflatun'a atıfta bulurunarnızın nedeni, ilgili ko­
nunun düşünce tarihinde belli bir ardalanın olduğunu dile ge­
tirmektir. İslam felsefesinde de, aşkın yaratıcı gücüne, en azın­
dan var olanda ilk hareket ettirici ilke olduğuna işaret edilmiş-

7 Y.E.D. . s. 1 1 7.
8 Y.E.D . s. 50.
.

9 lsmaytl Haklo Baltacıoğlu. -Yunus Emre Estetik Sırlan-. Yunus Emre İl1? llgili
Makalelerden Seçmeler. haz.: Hüseyin Özbay - Mustafa Tatçı. Kültür Bakanlı­
ğı Yayınlan. Ankara. 1 99 1 . s. 56.
10 Eflatun. Şölen. çev.: Azra Erhat- Sabahattin Eyuboğlu. Remzi Kitabevi. İstan­
bul. 1 993. s. 49.
42 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

tir. Ancak bununla, bir örneğini İbn Sina'da gördüğümüz gibi,


aşkın 'Ezeli Yetkin olan en Güzel'e iletmesi anlaşılır. 1 ı

Yunus'un Divan'ı üzerine en kapsamlı çalışmalardan birini


yapan Mustafa Tatçı. Yunus'a referansla, evrenin yaratılışına
ilişkin olarak,

"Eşya aleminin varoluş nedeni 'aşk'tır. Hiç bir şey yokken 'aşk' var­
dı. Yunus Emre'ye göre, aşk mutlak zatın kendinde varolan yaratıcı
·
bir güçtür. Bu güç her an 'faal'dır."

der ve hemen ardından,

'Ewel yir-gök yogıdı vandı ışk bünyadı


Işk ezelden kadimdür ışk getürdi ne vann: ı 2

beyitini okur.

Tatçı, Yunus'un. eşyanın yaratılışı konusunda söylediklerini


öz ancak çelişkili olarak ortaya koyar. Kuşkusuz. 'hiçbir şey
yokken aşk vardı' ile 'aşk mutlak zatın kendinde olan yaratıcı bir
güçtür' birbirleriyle çelişen iki ifadedir. Gerçi, Yunus, temelini
Kur'an ve Sünnet'te bulduğumuz kimi metafizik sorunları derin­
lemesine irdelemez. Bu konularda, kendine göre, öz olarak veril­
mesi gerekeni verir, ayrıntıya dalmaz. Ne var ki, yapılan bilimsel
çalışmaları okuyan insanlar, yazarın, konuyu kapalı değil, açık
bir biçimde takdim etmesini arzular. Öyle sanıyoruz ki, Tat­
çı'nın, olduğu gibi alıntıladığımız yukarıdaki ifadesi, hem eleşti­
rilere dayanacak kadar güçlü görünmüyor. hem de açıklanma­
ya muhtaçtır.

Doğrusu, yaratılış konusunda bilinebilir yaklaşımı tercih


edildiğinde, evren ve içindekilerin nedenli olduğu kabul edilmiş

l1 A.E. Affifi . Muhyiddin İbnu'l·Arabi'nin Tasavvuf Felsefesi, çev.: Mehmet Dağ.


Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Yayınlan. Ankara. 1 975. s. 1 5 1 .
1 2 Mustafa Tatçı. Ywıus Emre DtvQJlı l / İnceleme, Kültür Bakanlığı Yayınlan. An·
kara. ı990, s. 308. Yorumsuz. benzer ifadeler için bkz.: İsmayıl Hakkı Balta­
cıoğlu. "Yunus Emre Estetik Sırlan". Ywıus Emre ile ilgili Makalelerden Seçme­
ler. haz.: Hüseyin Ôzbay - Mustafa Tatçı. Kültür Bakanlığı Yayınlan. Ankara.
1 99 1 . s. 56.
Yaratılış ve Aşkın Rolü 43

olur; geriye ilgili nedenin, kişisel mi? yoksa kişisel olmayan mı?
olduğu sorusu kalır. Bu görüşün Yunus'un düşünce sistemi ile
olan ilişkisi, açıkça görüleceği gibi, aşkı yaratıcı bir neden ola­
rak ileri sürmenin, kişisel olmayan yaratıcı neden kabul etmek­
le aynı kapıya çıkıp çıkmadığı hususudur. Kuşkusuz, yaratılı­
şın bir nedeni olacaksa, bunun kişisel olmayan bir neden olma­
sı gerektiğini ileri sürenler elbette vardır. Onlara göre, sözgeli­
mi, yaratılış, pekala kişisel olmayan fizik bir nedenin ürünü
olabilir. Konuya bu şekilde yaklaşıldığında bizi ilgilendiren, ya­
ratılışta aşkın rolü ve sonuçlan açısından, burada ikili bir so­
runun ortaya çıkmasıdır. Birincisi, "Aşk Yaratıcıdır" sözü ile ne
ifade edilmektedir? Aşk, kendinde olmak koşuluyla, yaratılış­
tan önce midir? yoksa sonra mıdır? Ya da yaratılış ile aşk ara­
sında her hangi bir ilişki var mıdır? Aşkın kavranması, yaratı­
lış hakkında bize bir bilgi verebilir mi? Daha açık bir deyişle
doğrudan aşktan hareket ederek yaratılış temellendirilebilir
mi? İkincisi, aşkı "yeter neden" olarak kabul edebilir miyiz?
Eğer edebilirsek. tek başına aşk, yaratılışı açıklayabilir ve sor­
gulayan insan aklını bu konuda tatmin edebilir mi? Yaratılış
dikkate alındığında, aşk, evrenin yapısını kavramamıza ve bu
yapı içindeki soyut ve somut bağlantıları anlamamıza yardımcı
olabilir mi, başka bir deyişle, içselin algılanışı üzerine bir yara­
tılış kuramı inşa edilebilir mi?

Bize göre, bu iki sorunu aşmanın en güzel yollarından biri,


varsa eğer, güçlü kanıtlardan ve açık söylemlerden hareketle; i­
Aşkı. başkasıyla ya da başkasında olan bir ilinek olarak kabul
etmek; ii- Bir başlangıcı ve sonu olan evrenin, etkin iradeli, bil­
gili ve güçlü bir kişisel nedeni olduğunu ileri sürmek. Bu da bi­
zi şimdi üzerinde duracağımız konuya iletmektedir.
44 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

B. AŞKIN ÔNCEStzıJOt SORUNU

Düşünce tarihinde aşka ilişkin nitelikler arasında, Eflatun


sözgelimJ, eşsizlik, 1 3 ölümsüzlük, artrnazlı.k, eksilrnezlik ve en
önemlisi de öncesizlik'i 1 4 sayar. Yunus da aşkı öncesiz olarak ni­
teler. Hem de bu konuda, Eflatun'dan daha açık konuşur. Söz­
gelirni, bir yerde oldukça öz bir biçimde,

'Jşk kadimdur.'15

der. Öte yandan bir başka yerdeki,

'Jşk anadan doğmadı.' 1 6

ifadesi, sadece aynı gerçeğe. aşkın öncesizliğine işaret etmez. ay­


nı zamanda aşkı yaratılışın nedeni olarak kabul eden görüşün
bir başka yönünü, yani yaratıcı yönünü bize sunar. Daha önce
bir nedenle ifade ettiğimiz gibi, evrende türlülükle nitelenen aş­
kın varlığını gösteren yeter sayıda örnekler, öyle anlaşılıyor ki,
Yunus'a göre, aşkın yaratıcı yönünü desteklemektedir. Bu ne­
denle, aşkın yaratıcı yönü, gerçekten üzerinde düşünülmesi ge­
reken önemli bir husustur.

1- MllmkQn Bir ôncesızlik Yorumu

Aşk öncesiz midir? En azından teizm açısından öncesiz olma


hakkı yalnızca Tann'nın olduğundan, aşkın öncesizliğini savtı­
nan öğreti, elbette bazı güçlükler içerecektir. Bu güçlükler, Tan­
n gibi, aşkın da bütünüyle kavranamayacağı hakkındaki itiraz­

lar dikkate alındığında, daha da belirginleşir.

Yunus'un 'Işk kadimdur' ifadesi, bir teist için, kabulü kolay­


ca mümkün olmayabilir. G. Gusdorfun yerinde tespitiyle.

1 3 Eflatun. Şölen. s. 27.


ı4 Efiatun. Şölen. s. 67.
15 Y.E.D s.34.
.•

16 Y. E.D. s. 1 1 8.
.
Yaratılış ve Aşkın Rolü 45

"rasyonalist eleştiri açısından mistik hayatın bazı görünüşleri. şüp­


he edilmez biçimde pataJojik özellikler taşıyabilir. pek çok tutum
saçma ve haksız görünebilır. · 11

Bize göre, yukarıdaki çıkanın, mistik söylemlertn teorik dü­


zeyleri için de geçerlidir. Bu nedenle. Yunus'un aşkın öncesizli­
ğine ilişkin görüşü açıklanmaya muhtaçtır. Çünkü böyle söyle­
mekle o, çok açık bir biçimde, iki ayn nedenin, aşk ile Tann'nın
birlikte öncesiz olduğunu kabul etmiş olmaktadır. Onun bu ka­
bulü , kuşkusuz, Üst-Neden öncesiz ise ona bağlı nedenler de
öncesiz olur sonucuna ulaşmak şeklinde yorumlanamaz. Zira
bu tür bir sonuç. nedenli yaratılış konusunda Yunus'un düşün­
ce sisteminin mantıksal sonucu gibi görünmemektedir. Özellik­
le de,

'Vücuda gelmeyince kimse Hakk'ı bilmedi:ıe

ifadesini kullananan Yunus'un, ontolojik açıdan, önce Tann'run


öncesizliğine işaret etmiş sayılacağı gerçeği dikkate alınınca, aş­
lo öncesizlikle nitelemeye haklo var mıdır?

Bize göre burada öncelikle kişisel yorum önem arzetmekte­


dir. Aşkın öncesizliği bize öyle geliyor ki, Tann'ya yüklenen ön­
cesizlikten ayn bir anlam taşımaktadır. Burada ancak güçlü bir
vurgımun yapıldığı söylenebilir. Aşka yüklenen öncesizlik, dola­
yısıyla yapılan bu vurgu yaratılış bağlamında aşka verilen önem
ve değerle bir paralellik arzeder. Doğrusu, bu tür bir yorum Yu­
nus'tan beklenirdi. Ama ne yazık ki, o, aşkın öncesizliği gibi sis­
teminin en can alıcı noktalarından biri üzertnde gereken yoru­
mu yapmaz. Bu nedenle biz bir kaç kez tekrar ettiğimiz gibi,
onun aşk merkezli düşünce sistemi ve ilettiği sonuçlar haklon­
da dikkatli olmak durumundayız.

ı 7 Georges Gusdoıf. insan ve Tanrı. çev.: Zeki Ôzcan. Alfa Yayınlan. lstanbul.
2000 . s. 56; krş.: Muhammed Shaftl. "Varoluşsal Vuslat: Benlikten Kurtuluş'
çev.: Nadir Denizll. Su.fi Psikolojisi: Bilgeliğin Ruhu. Ruhun Bilgeliğt yay. haz.:
Kemal Sayar. İnsan yayınlan. lstanbul. 2000. s. 1 07.
ıs Y.E.D . s.
. 37.
46 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Öyle anlaşılıyor ki, aşkın öncesizliği söylemine iten iki önem­


li neden vardır:

i- Tek mürşidi olduğunu söylediği Kur'an'ı, köklü tasawufi


ya da mistik düşüncelerle uzlaştırma çabası,

ii- Hayat gücü derin bir şair olarak, metafizik konuları şür ile
ifade etmesi. Kuşkusuz, burada, değişik yorumlara açık sanatlı
sözler söz konusudur.

İlkin, aşk öncesizdir ifadesine getirilecek doyurucu bir yo­


rum, aşkın ancak tannsal zihinde öncesiz olduğunu kabul et­
mektir. Böylece ontolojik öncesizlik ile zihinsel öncesizlik arasın­
da bir ayının yapmış olmaktayız. Bu tür bir ayırım, aşka yaptı­
ğı atıfta. öncesiz deyimini oldukça cesur kullandığı anlaşılan Yu­
nus'un varolana ilişkin ontolojik ve epistemolojik yönü birbirine
karıştırdığına ya da bunlara önem vermediğine işaret eder. Çün­
kü geleneksel İslam inancına göre, ontolojik açıdan öncesiz olan
tek varlık Tanrıdır. Diğerleri, eğer bir öncesizlik sözkonusu ola­
caksa, ancak tannsal zihinde epistemolojik acıdan öncesiz ola­
bilirler. Bizce Yunus ancak bu ikinci anlamda aşk için öncesiz
niteliğini kullanmış olmalıdır.

İkinci olarak, her şeyden önce Yunus yaratılışın rasyonel dü­


zeyde kavranamayacağı kanısındadır. Böyle düşünen biri için,
yaratılışa doyurucu bir açıklık getirme konusunda olgusal içe­
rikli nedenler aramak boşunadır. Her açıdan sonlu olan bizler,
gerçeği olduğu gibi kavrama yeteneğinden yoksunuz: bu neden­
le yaratılışa anlam vermek için geçerli olgusal nedenler aranz.
Arıcak Yunus'a göre yukarıda betimlenen aşık gibi gerçek aşkı
tadan biri, yaratılışa temel olan nedeni madde-üstü bir konum­
da algılayabilir. Bu nedenle, aşkın diğer doğal nedenlerin yara­
tılış konusunda taşıdıklarını tek başına yüklenebilecek özde ol­
masının Yunus için ayn bir önemi olduğu ve bu önem nedeniy­
le aşk için öncesiz deyimini kullandığı söylenebilir.
Yaratılış ve Aşkın Rolü 47

Üçüncü olarak, kendiyle çelişme pahasına Yunus'un, aşkın


bir Üst-Neden'e açık olduğu görüşüne sadık kaldığını söylemek
gerekir. Bunun anlamı, aşkın varlığının kendinden olmadığıdır.
Çünkü, aşık gibi sadece sözde etkin olan aşk da Tanrı'ya bağ­
lıdır. 19 Öyleyse, bir Üst-Neden olarak Tanrı varolduğundan,
aşk nedensizdir, diyemeyiz. Dolayısıyla. aşkın. özü gereği dina­
mik olduğu söylense bile, tek başına yaratılışa etki edeceği dü­
şünülemez. Ama aşk. yaratılışın Tanrı ile olan bağlantısını sez­
gisel açıdan görmemize her hangi bir nedenden daha çok yar­
dımcı olmaktadır. Nitekim,Yunus'ta gördüğümüz haliyle yara­
tıcı aşk kuramının çekici olan yönü de, Tanrı'yı mümkün olan
en üst düzeyde varolana yaklaştırmamıza imkan vermesinde
görülür.

11- Tann'nm Yaratıcı Gılcü ve


Aşkın Ontolojtk Konumu

Yukarıda, Yunus'un düşünce sisteminin; ilkin aşkın, Tanrı­


nın bilgisinde olması dışında, ontolojik bir yapısının bulunduğu.
başka bir deyişle aşkın, öncesizlik halinde, etkin bir varlığa sa­
hip olduğu çıkarımına yorumsuz izin vediğini ifade etmiştik. Biz
ise, aşk öncesizdir, söylemini bir tür yorum içinde, entelektüel
düzeyde anlamamız gerektiğini söylemiş, salt zihinsel anlamda
öncesiz--aşkın, varlığı olmayan bir şey olarak görülmemesinin
daha doğru olduğunu vurgulamıştık.

İmdi aşkın, birtakım olgusal sonuçlara itecek sevimli bir çeh­


. resi vardır. Buradan hareketle aşkın,

i- YaraWışta görülen düzenin oluşumunda büyük bir payının


olduğu,

iVYaratıklar·tlzerinde tanrısal yardımın ortaya çıkmasında


etkin bir rol üstlendiği,

19 Bkz.: Y.E.D. s. 22 1 .
.
48 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

ili- İşlenen herbir günaha karşılık gelecek ilahi cezanın gecik­


me ya da affedilmesinde iyi bir neden olarak iş gördüğü. rahat­
lıkla ileri sürülebilir.

Öyle görülüyor ki. Yunus'un aşkın öncesizliği kuramı, yuka­


nda yaptığımız yorumlar doğultusunda, hiçbir açıdan, teizm
aleyhine kullanılmaya uygun değildir. Bir kere daha yineleyelim
ki, onun Kur'an kaynaklı aşk anlayışının merkezinde önemli
olan biricik obje zaten Tann'dır. Hal böyle olunca, Divan'dan ha­
reketle, aşkın öncesizliği üzerinde konuşurken, ne din öğretisi
ne de Tann'nın varlığı ve otoritesi bir kenara itilmiş sayılır. Çün­
kü gücünü din ve Tann'dan alan bu öğreti sonunda tutarlılık
içinde kendiyle bütünleşmektedir.20 Kaldı ki, ilettiği sonuçlar
dikkate alındığında, ontolojik düzeyde önceli olarak varolduktan
sonra aşkın, ancak birtakım işlevsellikler yüklendiği anlaşıl­
maktadır.

Yunus, yaratılış konusunda aşka atıfta bulunmakla; biri ya­


ratılış, diğeri Tann açısından olmak üzere ikili bir hususa dik­
kat çekmiş olmaktadır:

Yaratılış açısından;

i- Yaratılışa iyilik boyutu kazandırmak,

ii- Yaratılışa bir rahmet nazan ile bakmak

Tann açısından ise:

i- Tann'nın mutlak yetkinliğini gereği gibi yansıtmak,

ii- Tann'nın rahmetinin gereği gibi anlaşılmasını ve tannsal­


lığın İslam'da aşk Tannsı olarak görülmesi gerektiğini kabul et­
meye zemin hazırlamak.

Yunus'un ilgili konuda açıklanmaya gereksinim duyan ifa­


deleri üzerine yaptığımız yorumlar ve mümkün uzantılan doğ-

20 �-: Y.E.D. s. 43. İlgili beyitte.


. " . . . murşlddlr Kur'an . . " denilmektedir.
.
Yaratılış ve Aşlan Rolü 49

rultusunda özetle söylemek gerekirse aşk, özünü Tann'dan


alır ve ancak, Tann ile olan ilişkisi ölçüsünde, bir varlığı var­
dır.

C. AŞK YARATICI NEDEN MİDİR?

Aşkın yaratıcı bir neden olup olmadığını tartışmadan önce


şunu hemen ifade edelim ki, Yunus'un aşk kuramı, onun genel
yaratılış anlayışının bir bölümünü oluşturmaktadır. Bilindiği gi­
bi, tasavvufi öğretilerin yapı taşlarından biri aşktır. Genellikle de
tannsal ile nitelenen aşk, yaratılışı açıklama ve anlamlandınna
konusunda öne sürülen temel bir nedendir. Aşk, bu anlamda.
yaratılışın aynı zamanda bir özü, bir yorumu, bir görünümü, bir
anahtarı ve sadece sözde-yaratıcı bir nedenidir.

Yunus da yukarıda sözü edilen geleneğe uyarak çok açık bir


biçimde,

'Evvel ytr gök yoğıken vandı ışk bünyadı'21

ifadesini kullanmaktadır. Bu, kuşkusuz, varolan üzerinde dü­


şünme ve onurıla içli-dışlı olma üzerine söylenmiş farklı bir ifa­
dedir. Gerçekten de şaşırtıcı bir düzen içinde, sayısız fenomen­
ler arasındaki kaynaşmada ve beklenmedik bir canlılık içinde
birbirleriyle bir bütün oluşturmada bir tür aşkın sezildiği kolay
inkar edilemez.

Aşk yaratıcı neden midir? sorusuna ihtiyatla bakmamız, bi­


ze göre, bu sorunun cevabında, gerçekleşme olasılığı olmayan
hayallere kapı aralama endişesinden kaynaklanmaktadır. Çün­
kü, karamsar bir perspektif, bu hayalleri, her şeye rağmen, dü­
şünen insanın karşısına olumsuz imajlar olarak çıkarabilir.
Aslında işlevsel aşkın buradaki talihsizliği, yoruma açık olmayı
mazur gösterecek gerekçeleri kabul etmeye hazır bir yapıya sa-

2ı Y.E.D. s. 34.
.
50 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

hip olmasıdır. Ama Yunus'un bu aşk-yaratılış ilişkisini, daha


önce ifade ettiğimiz gibi, nedensellik ilişkisi olarak gördüğüne
kuşku yoktur. Nedensellik. onun öğretisinde önemli bir yere
sahiptir. Görüşleri İslami olandan da zaten başkası beklene­
mezdi. Zira İslam, nedenselliği yaratılışn bir parçası olarak ka­
bul eder ve bu dünyayı bir nedenler dünyası olarak görür. 22
Yunus'un aşka yüklediği nedensel hiyerarşide bir neden olma
durumu işte bu noktada açığa çıkmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki.
Ytmus'a göre aşkın şifre çözücü bir gücü vardır. Eğer bu doğru
ise . aşkın, hem nedensel öneminin, hem açıklayıcı değerinin,
hem de amaçsal yönünün varolduğunu daha rahat söyleyebili­
riz.

1- Aşkın Aktif Yönü

Bu konuda şöyle denebilir: Her hangi bir yaratılış kuramı­


r::ı,ın ruhunu aşk öğretisi oluşturmuyorsa, yaratılış meşru ze­
minde tartışılamaz. Bu bağlam içinde. kendince aranan meşru
zemini böylece keşfettiğine inanan biri, yaratılışa ilişkin pek çok
sorunu da çözdüğü iddiasında bulunabilir ve şöyle düşünebilir:
Aşk, varlıkları birbirine bağlar, varoluşlarına anlam katar ve
onların gerçek amaçlan konusunda bize bilgi verir. Hatta bu
düşüncenin, yaratılışa ilşkin, Tanrı hakkını gözardı eden öğre­
tilere iyi bir cevap oluşturduğunu ileri sürebilir. Bu durumda,
yaratılış ile aşk kavramı birbirlerinden yalnızca düşünsel kolay­
lık için aynlabilir. Bu doğru ise, aşk yolundaki her adım, aynı
zamanda, yaratılışa doğru bir adımdır. Aynı şeyin, tersi için de
doğru olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, aşkın yaratılışa te­
mel oluşu, elbette eleştirilebilir; bu da son derece doğaldır.
çü'nkü, her felsefi öğretinin işleyişine ilişkin kimi kabullerin ol­
ması ne kadar rasyonel ise eleştirilerin olması da aynı oranda
;;
rasyoneldir.

22 Bkz. Seyyid Hüseyin Nasr. "İslami Bilim Nedir?", çev.: Mevlüt Uyanık, İslami
Araşttnnalar. c.'. S. l . Kış Dönemi. 1993-94. Özkan Matbaacılık. Ankara. ı994.
s. 10.
Yaratılış ve Aşkın Rolü 51

Yunus. aşkı yaşamın bir parçası olarak kabul etmekle kal­


maz, ona bir de etkinlik verir. Yaratılışa ilişkin anlamlı bir açık­
lama sunduğu kanısında olan. Yunus, verdiğimiz bilgilerden de
anlaşılacağı üzere, bu nedensel ilişkide aşkı asla sadece bir araç
neden olarak görmez; aynı zamanda aşkın amaç neden olarak
da bir tür işlevsellik yüklendiğine inanır.

Yunus. işe yaratılışın aşk nedeniyle gerçekleştiği. varolanın


aşk ile varolduğu. aşkın ise öncesiz olduğu görüşü ile başlar:

'Işk anadan toğmadı . ·23


'Işkdur yire göğe direk.'24

Yorums uz peşine düşülmemesi gereken bu görüşleri, sağ


duyu düzeyinde anlamak gerektiğini daha önce bir nedenle ifa­
de etmiş. bunun sonucu olarak da, Yunus'a atfedilebilecek "da­
ha başından aşk-yaratılış ilişkisinin koşullu olabileceği iddi­
ası"nı devre dışı bıraktığını anlamak zor değildir, şeklindeki bir
çıkanının doğruluğundan kuşku duymak gerektiğine kapı ara­
lamıştık.

Aşk-yaratılış ilişkisi sözkonusu olunca akla şu sorular geli­


yor: Neden aşk? Aşkın diğer nedenl�rden farklılığı nedir? Bu ve
benzeri sorulan üç basamak halinde yorumlamak mümkün­
dür:

i- Yunus'a göre. yaratılış konusunda aşkın kesin bir yeri ya


vardır, bu nedenle de tannsal olarak nitelenen bir aşk kolayca
ihmal edilemez.

ii- Aşk yaratıcı mıdır? O, bu soruya ne cevap vermekte, ne bu


konuda söylenenlere temas etmekte ve ne de kendi görüşünü te­
mellendirme yoluna gitmektedir. Bu sorunun cevabı büyük
oranda araştıncılara bırakılmış durumdadır. Sözgelimi Yunus.

23 Y.E.D .. s. ı ıs.
24 Y.E.D. . s. 99.
52 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

bu soru karşısında, "Aşkın yaratıcı olup olmadığını bilemem" di­


yen bir agnostikten söz etmediği gibi, "Aşk yaratıcı olamaz; her
şey gibi onun da kaynağı maddedir" diyen bir mateıyalistten de
söz etmemektedir.

iii- Bu konuda Yunus. ne yapmak istemektedir? Öyle anlaşı­


lıyor ki, Yunus, şiirsel imajlar halinde, bir yandan aşkın gücü­
nü tartmakta, öte yandan aşka sığınmanın büyük bir cesaret işi
olduğunu vurgulamaktadır. Aşkın yaratılış konusunda yüklen­
diği işlevsellik, yalnızca içe-doğuş ile kavranmaz. Bunun böyle
olduğu. görünen evrende gözlemlenen organize yapılar ile de te­
mellendirilebilir. Sözgelimi, güzel bir doğa, çekici bir deniz,
muhteşem bir gök, ya da hoş bir çiçek, pırıl pınl yağmur damla­
sı, karanlıkta etrafa ışık saçan küçük bir canlı vs. genel olarak
bize bu temeli sağlayabilir.

Yukarıdaki çıkarımlara rağmen, burada üzerinde durulması


gereken asıl güçlük şudur: Aşkın aktif yönünü öne çıkarmak.
aşkı yaratıcı bir neden olarak algılamak, varlığın onunla olduğu­
nu ilert sürmek, aşka Tann'dan daha fazla bağımsızlık tanımak­
tır. Bu da, bir Üst-Neden'in iki başlı olarak karşımıza çıkmasına
neden olmaktadır. Bize göre, bu güçlük ya da çıkmazlar karşı­
sında şöyle denebilir:

a) Aşkı seçen Tann'dır. dolayısıyla, Tann'nın seçtiği bir nede­


nin Tann'ya ters düşmesi, aklın kolay kabul edebileceği bir şey
değildir. Aşkın, Tann'nın dünyasında farklılık göstermesi, kendi
bağımlılığını ve bir subjektiviteyi zaten beraberinde getirir.

b) Yunus. gerçekte, aşka ne yaratıcı bir güç atfeder, ne de


onu etkin bir varlık olarak düşünür. Yapmaya çalıştığı şey. aş­
ka Tann'dan sonra ikinci dereceden önemli neden değeli ver­
mektir. Sırf bu nedenle bile Yunus'un aşka, Tann'dan bağımsız
ve ondan ayn bir varlığı olan her hangi sıradan bir şey gibi bak­
madığını sôyleyebilirz. Yunus, aşkın tannsal boyutunu ya da
Yaratılış ve Aşkın Rolü 53

aşık olan kul ile Ma'şuk olan Tann arasındaki karşılıklı ilişki
üzerinde duruken, bu haliyle aşkın aktif olduğu gerçeğine,

'Ezeltden vandı canımda bu ışk odı'25

'Severtduk ma'şukayı henüz gelmedin cihane'26

beyitiyle işaret eder. Ama aşkın tanımlanamaz olduğu gerçeği­


nin bu durumu değiştiremeyeceğinin de bilincinde olan Yunus
bu konuda da

'Diliyle ışk diyenler. bilmezler ışk neydüğini'27

dernekle yetinir.

c) Yaratılan, sonra da ikinci dereceden önemli bir neden ola­


rak gönilen aşkın yaratılış konusunda aktif rol üstlendiği iddi­
ası, diğer nedenler gibi. deneyim dışı olduğundan a prioridir. Bu
yorumla, Yunus'un aşka yüklediği işlevselliğin tanrısal zihinde
sade ve episternolojik bir değer taşıdığını ifade edebiliriz. İnsanın
duygu ve düşüncelerini okşayan bu sade ve episternolojik değe­
rin anlaşılabilirliği, Yunus'da gönilen tasavvufi çıkarımların da­
ha çok dini renk taşımasından ileri gelmektedir.

d) Görebildiğimiz kadarıyla Yunus, yaratılışı rasyonel düzey­


de tartışmak istemez. Sadece yaratılışla ilgili Kur'an-ı Kerirn'de
geçen ayetlere sıkça atıfta bulunur. Sözgelirni,

'Hak'dan artuk hiç kimsene yok nesneyi vareylemez.'28

ifadesi ile bir başka beyitte dile getirdiği ve aynı zamanda bir
ayet meali olan

'Ol Kadir-i kün feyekün . . ,'29


.

25 Y.E.D. . s. 1 1 8.
26 Y.E.D . s. 1 39.
.

27 Y.E.D. s. 140.
.

28 Y.E.D. . s. 1 08.
29 Y.E.D. . s. 2 1 4.
54 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

arasındaki sıcak ve yakın ilişki hemen ortaya çıkmaktadır. Bi­


lindiği gibi, Kur'an-ı Kerim, Tann'nın yaratılan üzerinde mutlak
güce sahip olduğu hususuna gerekli önemi, açıklayıcı değeri ve­
rir. Kur'an-ı Kerim'in bu noktada verdiği mesaj , son derece açık­
tır. Yunus, Tann'nın gücüne güçlü bir biçimde atıfta bulunan
ayetlerin anlaşılması konusunda, bir yerde genele, bütün varo­
lana dikkat çekerek,

'Yoğiken var eyledün.'30

bir başka yerde de özele, dünya ile gökyüzüne dikkat çekerek,

'Yaratdun yirü göği kudretün var.'31

özlü ve içerikli iki ifade kullanmaktadır.

Bilindiği gibi, "evren Tann'nın kün emriyle var oldu" önerme­


si, evrenin önceli ve yaratılmış olduğuna işaret eden metafizik
bir önermedir. Kuşkusuz içerdiği sav açıktır, ama doğruluğu ol­
gusal olarak denetlenemez. Yunus da zaten bir ayet meali olan
bu önermenin olgusal bir denetime konu olup olmadığı üzerin­
de durmaz. Asıl gerçeğe akıl ile de ulaşılamayacağını dile getiren
Yunus. öyle görülüyor ki, bu konudaki tutumunu iç-deneyimi
öne çıkarmadan yana takınmaktadır.

Doğrusu, Yunus'un ortaya koymaya çalıştığı düşünce siste­


mi dini doğrularla iç içedir. Din ise, hem kendini ayakta tutan
önermeler içerir. hem de bu önermelerin doğruluğunun insan
tarafından içsel olarak deneyimlenmesini sağlar. Bununla bir­
likte bir kimse, günümüz mantıkcı empristlerin olgusal denetim­
den yoksun gerekçelerini kabul ederek, "evren Tann'nın kün
emriyle var oldu" şeklinde bir önermeye karşı çıkabilir; anlamsız
bir içerik taşıdığını iddia edebilir. Bunun yanında, metafizik
önermelere yanlış ya da doğru demenin iyi bir tutum olmadığını
benimseyen biri de, bu konuda sessiz kalabilir. Ama birileri de,
gerçek hayata dönerek, olgusal denetime konu olmayan, gerçek,

30 Y.E.D .• s. 25 1 .
31 Y.E.D. . s . 2 ı 8.
Yaratılış ve Aşkın Rolü 55

daha doğrusu kanıtlanmış gibi kabul edilen ama metafizik de ol­


mayan pek çok önermeye dikkat çekerek, adı geçen önerme için
doğrudur diyebilir. Artık bu son yorumda, önermenin niteliğin­
den çok, çözüm bekleyen bir sorun karşısında yüklendiği işlev­
sellik öne çıkmaktadır. Nitekim,

"teizmin hipotezi, onu varlık halinde tutan bir Tann olduğu için ev­
·
renin varolduğu ve onlann çalışmalarına neden olan bir Tann oldu�
ğu için doğa yasalannın çalıştığı şeklindedir."32

Sonuç olarak, Yunus, yaratılış konusunda olgusal nedenler


üzerinde durmaz. Aktif bir neden olarak aşktan sözederken, aş­
ka belli bir statü verir. Ancak bu statü, aşka, yoku var yapacak
bir yaratıcı güç kazandınnaz. Aşka atfedilen yaratıcılık, sadece
sözdedir: yoksa yaratan ve yarattığı üzerinde etkisi olan tek ne­
den, Tann'dır. Bu tür bir yorumun ışığında:

i- Aşkın, Tann ya da tannsal bir güç olarak görülme yanılgı­


sı ortadan kalkar.

ii- Aşkın, Tann karşısında, sürekli edilgin olması gerektiği


açıkça belirir.

Özetle, Yunus'a göre, aşk, yaratılışa ilişkin her hangi bir ne­
denden çok daha gerçek, gizemli ve anlamlıdır. Aşk, bu nedenle
köklü bir biçimde diğer nedenlerden aynlmaktadır. Şu halde, bir
kimsenin yaratılışın ikinci dereceden önemli bir nedeni olarak
aşkı ileri sürme yetkisi olabilir. Ama buradan hareketle aşkı. ya­
ratılışın bütününü kuşatan neden olarak metafızik bir kuramın
temeli şeklinde yorumlamak ve bu yolla bir genellemeye gitmek
pek çok soruna kapı aralar.

tt- Yaratıcı Aşk Kuramının Geçerl.l.ğl

Yaratılış üzerinde konuşanın yaratılışa ilişkin nedenleri ne


oranda anlayabildiğinin bilincine vannası, yaratılış sorununun

32 R. G. Swinbunıe. "Teizm ve Bilim". çev.: Cafer Sadık Yaran, Din ue Bilim. der.:
Cafer Sadık Yaran. Sidre Yayınlan. Samsun. 1 997. s. 1 1 8.
56 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

çözümüm1 kolaylaştırır. Bizler, yaratılışa neden ararken, önceli­


ğin son tahlilde Tann'ya ait olduğunu biliriz. Çünkü, anlamlı
olanı arayan insan zihni, ancak bu sayede belirsizlikten kurtu­
labililir. Öte yandan, bir kimse, yaratılış sorununun gereği gibi
anlaşılması için nedenlerden birinin içselleştirilmesi gerektiğini
ileri sürebilir. Basit ifadesiyle, bir gerekçe olarak da 'anlatılan­
dan daha fazlası insanlar tarafından deneyimlenmelidir' diyebi­
lir. Bize göre. burada ısrarla üzerinde durduğumuz "yaratıcı aşk
kuramı geçerli midir?" sorusunun boyutlarını farketmek, işte bu
nedenle önemlidir. Bütün bu söylenenlerle varılmak istenen
nokta şudur: Her zaman öncelikle inanç ve aklı kullanarak için­
dekilerle incelenmesi gereken evrenin, bir de gönül ile, aşk ile
sezilebilen. üst düzey ruhani zevklere kapı aralayan bir başka
yönü vardır. Çünkü Yaratıcı Kudret, bir bütün olarak evrenin
bu yönüne, sevgi ve aşk içerikli anlamlar yüklemiş görünüyor.
Manevi duygulan büyüleyen, şairane ilhamlara kaynaklık eden
ve nihayetinde işlevsel düşüncelere de kapı aralayan tüm bu gü­
zellikler, gizemli amaçlardan da uzak görünmüyorlar.

Bu konuyla ilgili olarak,

i- Yunus'a göre aşk, yaratılışa açıklama getirme hususunda


önemli bir işlevsellik yüklenir. Çünkü, Yunus'a göre,

'Işk adıyla kayimdunır yirile gök çarh-ı felek.'33

Yaratılışın, birinci dereceden önemli nedeni Tann ise, ikinci


dereceden önemli nedeni aşktır. Çünkü her şey, aşık:34 okunan
kitap aşk kitabı;35 Tann ise ma'şuktur.36 Her şey böyle aşk ek­
senli olunca, Yunus, doğal olarak, temel bir neden olarak aşk
sayesinde ancak yaratılışın olduğu gibi kavranılacağı inancında­
dır. Bu bağlamda aşk, sadece bir neden değil, aynı zamanda va-

33 Y.E.D. . s. 203.
34 Y.E.D., s. 99.
35 Y.E.D .• s. 4 1 .
36 Y.E.D. . s.38.
Yaratılış ve Aşlon Rolü 57

rolanın özüne ilişkin bilgiler de içermektedir. Yaratılışı gerçekten


olduğu gibi bilmek istiyorsak, duyudan çok, duygu üzerinde yo­
ğunlaşmamız gerekir. Bu, yaratılış konusunda doğal neden ara­
mırıın gerekli olmadığına işaret eden şiirsel imajdır. Soyut bir
neden olarak aşk, yaratılış açısından farklı biçimlerde yansır.
Vahiyle gelir, evrende görülür, bireysel ve toplumsal yaşamda
ortaya çıkar. Kısacası varolan yapı bir aşk yapısıdır. Böylece, ya­
ratıcı aşk kuramının geçerliği, emprik bilginin ötesine uzanır;
kökünü ise din ve felsefe alanında bulur.

ii- Yaratılışa bir ikincil neden arama düşüncesi Yunus'u ya­


ratıcı aşk kuramına götürüyor.37 O bir neden olarak aşkı, ubu ­
diyet, hikmet, Tann'nın kendini tanıtmak gibi diğer dini/felsefi
ikincil ya da ara nedenlerden daha üstün görüyor. Bu nedenle
sadece sözde bir yaratıcı neden olarak düşünülen aşkın, Di­
van'daki itibarı gerçekten çok büyük. Yunus'un bu bağlamdaki
ifadeleri aşkın derinliğine işaret etmesi bakımından da önemli­
dir. O, böyle düşünmekle, her fırsatta somut neden arayan, öte­
sine değer vermeyenlere karşı tepkisini de dile getirmiş olmak­
tadır.

tii - Yunus, aşkın yaratılış konusundaki rolüne atıfta bulu­


nurken, varolan ile Tann arasında bir aşk ilişkisinin varolduğu­
nu vurgulamak ister. Bu gerçek, büyük oranda varlığı Tann'ya
bağlayan aşkın çeşitliliği noktasında belirir. Ama Yunus, bu­
nunla varolan bütünün tanrısal bir öz taşıdığını söylemek iste­
mez. Çünkü, o ne bir vahdet-i vücutçudur; ne de "varolanın ha­
murunda ilahi aşk vardır" sözünü çağrıştıran ifadelerinden ha­
raketle, ona, akozmik panteist deme hakkımız vardır. Varolanın
ikinci dereceden önemli nedeni olarak aşka sarılması, sufi yönü­
nün ağır basmasından ileri gelmektedir.

37 Bilindiği gibi, Yaratılışın gene sull gelenekle Tann'nın kendini tanıtmak iste­
mesi sonucu ortaya çıktığı görüşü. yaratılışa ilişkin bir ikinci neden olarak gö­
rülebilir. Yaratılışa ilişkin yine aynı bağlamda bir üçüncü neden de Tann'ya
ibadet olsa gerekir.
58 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

iv- Yunus, aşkta bir tür aktivite görür. Gizemli olan aşk, bu
aktivite sayesinde, kendini arzulatır:

'Bu ışkun sım aceb bu ışkı kıldı taleb.'38

Bu arzu, başka aşklara da kapı aralar. Ancak bu bağlamda


düşünülecek aşk kademeleri, kendiliğnden, geçiciden kalıcıya
doğru seyreder. Yunus'un aşka yüklediği yaratıcılık niteliği,
kuşkusuz. mecazidir. Aşka gerçek anlamda yaratıcılık atfetmek,
sadece Yunus için değil, her müslüman düşünür için kolay bir
adım değildir. Atılacak böyle bir adım. İslam açısından, bir yö­
nüyle şirk koşma korkusu, diğer yönüyle Kur'an öğretisine ters
düşme endişesi içerir. Bununla birlikte Yunus, "Aşk yaratıcıdır"
şeklinde bir temel önermeyi kanıtlama yoluna gitmemiştir. Yu­
nus'un, bu konuda anılabilecek, aşka yüklediği mecazi yaratıcı­
lığa işaret eden beyitlerinden biri şudur:

'lşk geldi ölmüş canum din kıldı.'39

Aslında, "Aşk gerçek anlamda yaratıcıdır" ifadesinin, bu be­


yit ışığında düşünüldüğünde, yanıltıcı olduğu hemen anlaşılır.
Çünkü Tann'ya referansla ondan bir öz taşıyan can ya da ruh,
ölümlü değil ki, diriltilsin.

Bu aşamada bir hususu hatırlatmakta yarar vardır. Yunus,


yaratılışın gerektirdiği. teistik Tann anlayışına ilişkin aktif nite­
liklere sisteminde gereken önemi verir. Tanrıya mutlak bir birey­
sellik ve aktiflik veren Yunus, Onu farklı isimlerle de anmayı
unutmaz. Sözgelim1 o, Allah40 kavramını kullanmakla birlikte,
her biri derin felsefi anlamlar içeren Ma'şuk,4 ı Çalab,4 2 Padi­
şah43 ve Hassu'l havas,44 Bir45 ve Tann46 gibi kavramlar da kul-

36 Y.E. D. s. 64 .
.

39 Y.E.D. s. 96.
.

40 Y.E.D. s. 227.
.

4ı Y.E.D. s. ı 39.
.

42 Y.E.D .. s . 205 .
43 Y.E.D s. 2 ı 6. 2 ı 9. 225.
..

44 Y.E.D.. s. ı29.
45 Y.E.D. s. 60.
.

46 Y.E.D. . s. 32
Yaratılış ve Aşkın Rolü 59

lanır. Bu tür bir Tanrı anlayışının, farklı türleri olan vahdet-i vü­
cutçuluğun Tanrı anlayışı ile bir ilgisi de yoktur.

Yunus, bir yandan aşk, yaratılış ve kendi olma gibi egzistan­


siyel değer taşıyan konular üzerinde dururken, sık sık Tanrı'ya
atıfta bulunur. Bunu yaparken de Tanrı hakkında konuşmanın
imkan(sızlığ)ı üzerinde durmaz.

'Sıfatun gelmez dile . . . ,'47

derken rahatlıkla anlaşılacağı gibi, Tanrı'nın söz-üstü bir varlık


olduğuna işaret eder. Öte yandan, Tanrı'yı anlatmak bir yana.
Tanrı'nın icraatını. sanatını anlatmanın bile insanı aştığını, ,da­
ha doğrusu insanın bütün bunlara layık olmadığını söyler. 48
Bununla birlikte Yunus'un, Tanrı hakkında konuşurken, katı
antropomorfik çıkmazlara düşmemek için önemli bir çaba sar­
fettiği görülmektedir. Onun bu konuda çok rahat olmadığını.
ama kanaatimizce yerli yerinde kullandığı öncesiz ve sonrasız gi­
bi iki tanrısal niteliğe önem verdiği anlaşılmaktadır.49 Böyle yap­
makla Yunus, tanrısal alanı hem birtakım çıkmazlardan uzak
tutmakta hem de mümkün olduğu kadar genişletmek ve aşkın­
laştırmaktadır.

Yunus'un Tanrı hakkındaki görüşlerini doğrudan ilgilendir­


diği için, A.Turan Oflazoğlu'nun şu ifadelerini anmakta yarar
vardır:

"Aslında var olan her şeyden, bir kuştan, bir çiçekten, bir karınca­
dan sonsuza açılmak, Tann'ya ermek mümkün; ama en güzeli, en
şaşmaz olan erdir, erendir, bizim yapmayı özlediğimiz şeyi daha ön­
ce yapandır ... "Batını arştan ulu" olan er. üst bilince uyandığı için,
bütün varlığı içeıip kuşatandır, Nietzsche'nin deyimiyle "üst in­
san"dır o, her şeyin üstünde göğü gibi durandır:so

47 Y. E. D.. s. ı51.
48 Sözgellml bkz.: Y.E.D. , s . 151 .
49 Bkz. : Y. E. D .. s. ı51 - 1 52.
50 A.Turan Oflazoğlu. "Yunus ve Ôlumsüzlük Tutkusu", 1ürk Dlli Aylık Dil Dergi·
si: Yunus Emre ôzel Sayısı, Ankara Ü niversitesi Basımevt. Sayı 480. Ankara.
199 1 . s. 427.
60 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Bu ifadeyi alıntılamadaki amacımız, Sayın Oflazoğlu'nun,


Yunusu Neitzscheci bir anlayışa yaklaştırarak öylece betimleme­
si değildir. Çok yönlü ve çağımızın kimi modem düşünce akım­
larına ışık tutacak ya da onlarla özdeşleşecek düşüncelerin bir
ön-başlatıcısı olarak Yunus'un, elbette ayrıcalıklı bir konumu
vardır. Bizim dikkatimizi çeken husus, Yunus'un Er'i ile Nietzsc­
he'nin Süper İnsan'ı arasında doğrudan bir ilişki kurma yoluna
gidilmesidir. Oysa, Er tle Süper İnsan arasında ne doğrudan ne
de dolaylı bir ilişki kurmak mümkün görünüyor. Çünkü, Süper
İnsan, Tann'nın ölümünden sonra doğan boşluğu doldurmak
üzere, tannlaştınlan. eşi, benzeri olan bir objedir; bu anlamda
her Süper İnsan bir Tann ya da Tann adayıdır. Peki ya Er: o da
mı Tann'dır? Er'in ne özfı ne de işlevi Süper İnsan'a benzer; o
sadece bir Gönül Eri'dir. Divan'dan bu hususu aydınlatacak pek
çok alıntı yapılabilir. Şu ifadeler örnek olacak niteliktedir:

'Er oldur kim menzilin her dem göstere dura.'51


'it bir ert ihtiyar .. .',52
' . . . ere nazar kılınayınca·53
'Işk er şol ma'nlden derviş içi boş değüJ.'54

Kaldı ki Yunus, Er deyimini sıradan insanlar için de kullan­


maktadır. Sözgeliıni şöyle der:

'Neye layık ise er ana ytter.'55

Öte yandan eğer Yunus'un üzerinde durduğu Er, Nietzsc­


he'nin Süper İnsan'ı gibi tanrısal bir obje olsaydı, o zaman Yu­
nus'tan üstün nitelikleri Tann'ya değil, Er'e atfetmesi beklenir­
di. Oysa Yunus bu konuda son derece açık olup, Tann'ya şöyle
seslenir:

'Ne reng ü ne şekil ne kad ne kamet


Ne cevher ne araz ne suretün var. '56

5ı Y.E.D. . s. 1 99.
52 Y.E.D. . s. 229.
53 Y.E.D. s. 236.
.

54 Y.E.D., s. 238.
55 R.N. s. 1 82.
.

56 Y.E.D.. s. 2 1 8.
Yaratılış ve Aşkın Rolü 61

Gerçekten de, Charles Wemer'tn haklı olarak dediği gibi,

• . . Yaratılana, yaratıcının yetkinliğini izafe etmek anlamsızdır. Zaten


.

özleri nedeniyle, yaratılan canlı varlıklar sınırlılıkla malüldürler. Baş­


langıçtan beri mevcut olan bu yetkinsizlik yüzünden onlar önce ken­
di kendileri olarak ve kendi tabiatı yüzünden çıplaklaşır ve tabiatlan­
ru ytt1rirler. Onlar biçimsiz bir madde olarak kalmaya mahkum olur­
lar. Suf bir fıtrat olarak mevcudiyetlerini sürdüıürler, ihtimal halin­
de varoluşlar olarak kalırlar ve benliklerini gerçekleştiremezler, ancak
tedricen uzun bir gelişim süreci sonunda yetkinliklerine ulaşırlar."57

Aslında Yunus'un Er'e ilişkin söylemi, geleneksel İslam ta­


savvufunun önemli bir yönünü yansıtmaktadır. Bilindiği gibi,
tasawufun ve aşk yolunun sunduğu güçlüklerden kurtulmaıiın
bir yolu, manevi bir rehber ya da önderin seçimi ile mümkün ol­
maktadır. Aynı şeyi, Büyük Mevlana'run önerileri içinde de gör­
mek mümkündür.58

Yaratıcı aşk söylemi konusunda yanılgıları ortadan kaldırdı­


ğını düşündüğümüz açıklamaları özetleyecek olursak;

i- Biıinci dereceden önemli olan neden Tann'dır. Tann ile


bağlantılı olan diğer nedenler, ancak ikinci, üçüncü vs. derece­
den önem sırasına girer.

ii- Aşlon, yonuns uz olarak, öncesiz olduğunu söylemek ucuz


bir çıkarımdır.

ili- Yaratılış konusunda, en azından şimdilik ne teorik ne de


pratik olarak aşılması mümkün görünen, diıü, felsefi ve bilimsel
birtakım sorunların bulunduğu bir gerçektir.

iv- Yaratılışı. yalnızca aşk temelini dikkate alarak ve diğer te­


melleri dışta tutarak açıklamak istemek, yaraWışı bir bütün ola­
rak kavramayı güçleştirir. Aşk nedenine sanlan biri, yaratılışı
sadece bireysel yönden tanımaya çalışmakla yetinir.

57 Charles Werner. Köffilük Problem� çev.: Sedat Umran. Kaknus Yayınlan. lstan­
bul. 2000 . s. 1 1 4.
58 Eva de Vitray Meyerov1tch. age. . s. 23.
62 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Yukarıdaki açıklamalarımız doğrultusunda, Yunus'un ge­


nelde düşünce sisteminde özelde ise yaratılış konusunda üstün
bir değer atfettiği aşkın. Tann gibi yaratıcı bir neden olarak gö­
rülemeyeceğine ilişkin önemli bir nedenin, onun Tann'nın ve
bireysel deneyimin üzerinde ontolojik bir yapısının olmadığı
gerçeğinde düğümlendiği, dolayısıyla, aşka gerçek anlamda ya­
ratıcı ve öncesiz niteliklerini yükleyerek onu bir bağımsız töz
olarak algılamamızın mümkün olmadığı şeklindeki sonuçlara
ulaşıyoruz.

Bu aşamada Yunus'un yaratılış konusunda kendi tercihini


Tann-aşk çizgisinden yana kullanmak isediği hususu daha ko­
lay anlaşılmaktadır.

'lşkla çalındı kalem, ışka yesir durur alem. ·sg

derken, herhalde öncelikle bu duruma işaret etmiş olmaktadır.


Tanrı-aşk çizgisinde. aşkın, yaratılışa kattığı en önemli şey sev­
gidir. Yunus, öyle anlaşılıyor ki, hem Tann hem de insan açısın­
dan, aşksız, sonucu itibariyle kalıcı olmayan hiçbir eylemi de­
ğerli bulmamaktadır. Yaratılış konusunda, bir de soyut nedene
atıfta bulunması. öyle sanıyoruz ki, İslam'da seven bir uluhiyet
anlayışının öne çıkmasını kolaylaştırmıştır. Bir kimsenin, önce­
likle soyut nedenlere kayıtı kalması, her halde, Tann'nın özünü
olduğu gibi kavrama çabasının bir göstergesi olarak değerlendi­
rilebilir.

Ancak, aşk-yaratılış ilişkisinde aşk için yaratıcı neden diğeri


için eser diyebilmezi mümkün kılan haklı açıklamalar yoktur.
Çünkü yaratılış gibi aşk da. son tahlilde, Tann'ya bağlıdır. Bu­
rada dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri, tanrı­
sal aşkın öne çıkarılmasında iki temel isteğin insan ruhunun
derinliklerinde belirleyici rol oynamış olmasıdır:

59 Y.E.D . . s. 245.
Yaratılış ve Aşkın Rolü 63

i- Yüce değerlerin gereği gibi anlaşılmasını sağlamak:

ii- Gizemli ve soyut olana duyulan gereksinimi karşılamak.

Sonuç olarak, Yunus'un yaratılış konusunda verdiği bilgiler


ve ilettiği sonuçlar, delil olma özelliği ya da içeriği taşımanın öte­
sinde, betimsel bir görünüm arzederler. Başka bir deyişle, yara­
tıcı aşk kuramı, yaratılışa ilişkin nihai ve değişmez bir cevap ola­
rak kabul edilmemelidir. Çünkü böyle bir girişim daha başından
bilimsellikten uzaktır. Yaratıcı aşk kuramı, ister reel ister haya­
li olsun, içsel bir duygu ile ortaya konur. Yaratılış sorununa iliş­
kin herhangi bir çözümlemeye gidilmez. Öte yandan Yunus'un
düşüncelerinde yaratılışı açıklama konusunda, ex nihilo, ex' ni­
hilo nihil gibi tezler, büyük ölçüde şiirsel imajlara boğulmuştur.
Yunus, çözüm aranan yaratılış sorununun uygun ve doyurucu
bir açıklamasını vermez: sadece şiirsel imaj sayesinde, süslü
cümleler içindeki basmakallp ifadelere işaret eder. Özetle, Yu­
nus'un aşk kuramının ortaya koyduğumuz form içinde ilettiği
sonuçlar dikkate alındığında, bir yandan aşkın da ancak Tan­
n'nın yaratmasıyla varolduğu, öte yandan, yaratılanın aşka uy­
gun olarak yaratıldığı gerçeğiyle karşılaşırız. Bunda, hem aşkın
olabilen bir yapıya sahip olmasının, hem de yaratılanın, aşkın
önceli özüne uygun olmasınının birlikte rolu vardır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KENDİ OLMA

A. KENDİ OLMA

Kendi olma, 1 din ve felsefe tarihi içinde hemen herkesin ilgi­


lendiği ortak konulardan biridir. Kimileri, kendi olmanın bu
dünyada geçerli olduğunu, insanlık için faydalı, ortaya konan
her düşünce. sanat ve teknoloji ürününde, kimileri de konuya
daha çok insanın nihai kaderi açısından yaklaşarak, insanın, ö­
tede kendi bilincinde olarak varlığını sürdürme noktasında orta­
ya çıktığını kabul eder. Birtnci anlam dikkate alındığında, insa­
nın, naiv olarak. yonttuğu ağaç, biçim verdiği taş, modem olarak
da keşfettiği her bilimsel ürün, kurduğu metropoller, kaleme al­
dığı ölümsüz eserler, vs. . . hep kendi olmaya ilişkin çaba ile doğ­
rudan bağlantılı fenomenal etkinliklerdir.

Bizi, daha çok ikinci anlayış ilgilendirmektedir. Bu sonuncu


bağlam içinde. kendi olma istemi, insana düzeyi farklı, koşulla­
n değişik, sonsuz nitelikli başka bir hayatın verilmesini öngörür.
Bu öngörüde rasyonel açıdan bir imkansızlık ya da olağandışılık
sezilmiyor. Belki asıl güçlük, bu tür bir ontolojik statünün var­
lığı onaylandığında. bu statünün nasıl elde edileceği, yönlendiri­
ci ilkenin ne olacağı ya da koşullarının nelerden ibaret sayılaca­
ğı gibi sorular etrafında ortaya çıkar.

1 Kendi olma deyiminin ölümden sonra hayat inancı ile olan ilişkisi konusunda
bkz.: Metin Yasa. '"Kendi Olmanın Olabillrllğlne Ölümden Sonra Hayatın So­
mut Katlusı'", tabula rasa, yıl : ! . Sayı:2. Mayıs-Ağustos 200 1 . Tuğra Matbaası.
Isparta, 200 1 , ss. 49-56.
66 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Yunus'a göre Gerçek tek ve biriciktir. O, Gerçek'e yönelir­


ken, varlığımızı kendimizden almadığımızın ya da kendimize
borçlu olmadığımızın bilincinde olmamız gerektiğini ifade eder.
Bunun en güzel örneği, onun, sayısı azımsanamayacak kadar
olan 'benden içeru' ve 'benem· deyimi ile biten şiirleridir. Şu
halde, biz, bu tek ve biricik olan Gerçek'i, ete kemiğe büründü­
ğümüz için doğrudan algılayamayız. Bu nedenle, kendi olma­
mız gerektiği söz konusu olunca, sözgelirni ona doyurucu bir
açıklama getirme isteğimiz, varolan Gerçek'i zorunlu olarak
parçalar. Bu ayınının, ilk bakışta yaratan-yaratılan ikiliği oldu­
ğu çok açık bir şekilde belirir. Bu da forma! değil reel bir ayı­
rımdır. Çünkü, nedesiz ile nedenli, sonsuz ile sonlu, yetkin ile
sıradan, kısaca yaratan ile yaratılan özde bir ve aynı değildir.
Bu söylem bağlamında, ne evren, ne de bir ben taşıyan insan
kendini yaratabilir; daha da önemlisi, evren kendi olarak var­
ken, insan kendi olmak dururnundaır. Bize göre, bu şekilde iz­
lenen iki basamaklı bir ayının, yaratılıştan kopuk değildir. Ka­
naatimizce bunun iki nedeni vardır:

i- Kendi olma, yaratılış hakkında somut bilgiler içerir,

ii- Yaratılış, sadece kendi açısından değil, aynı zamanda bi­


reysel kendi olma açısından da önemlidir.

Bizim bu bölümdeki amacımız, verdiğimiz başlığa da bağlı


kalarak, Divan'ındaki genel inanç ve düşüncesi içinde Yunus'un
kendi olmaya ilişkin görüşlerinin bir çözümlemesini yapmak ve
ulaştığı felsefi sonuçlan belirlemektir.

1- Kısa Ta.rfhsel Ardalan


Tarih, her şeyiyle sınırlı bir varlık olan insanın, yaptığt her
şeyle, kendi olma isteminin kavgasını verdiğine tanıklık eder.
Bu bağlam içinde Eflatun, aşk üzerine konuşurken bir de insa­
nın kendini aşrnast2ndan söz eder. İnsanın, bu kavgayı zaptı ve

2 Eflatun. Şölen, s. 35.


Kendi Olma 67

zincire vurulması olanaksız görünen ruhunun derinliklerinde


duyduğu ve bunun tatmini güç egzistansiyel bir gereksinim ola­
rak ortaya çıktığı son derece açıktır.

Bilindiği gibi bu çaba, varlığını. belirgin bir biçimde, egzis­


tansiyalist söylemlerde hissettirir. Bu bağlamda, bireysel açı­
dan hemen akla gelebilecek işte açıklayıcı bir kaç soru: Uğrun­
da çaba sarfettiğim kendi olma hangi temel ya da temellere da­
yanmaktadır? Kendi olmam ile kendimi bilmem arasında bir
ilişki var mıdır? Kendi olma, hangi düzey ya da çerçevede işlev­
seldir?

Yazılı en eski kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, insa­


noğlu asırlarca hep kendini aramış, kendi olmaya bir basamak
oluşturan kendini bilmeyi en büyük erdemlerden biri saymıştır.
Kaynağı ister din, ister felsefe. isterse bilim olsun, kendi olma,
bir yönüyle de olsa taşıdığı somut içerik nedeniyle, anlamlı ve
evrenseldir; ve yönlendirici etkisi zaman ve mekanları aşarak
günümüz insanın da egzistansiyel gereksinimlerine cevap veren
önemli bir tartışma konususdur. Bu bağlamda, kendi olma. in­
sanın kendi beniyle bağdaşır önemli bir duygudur. Bu duygu­
nun geçerliği konusunda, hem antik antropologların. hem de
onların söylemlerini kümülatif olarak ileri götüren günümüz
çağdaş antropologların ortak bir düşünceyi benimsedikleri ra­
hatlıkla ileri sürülebilir. 3 Öyle ise. egzistansiyel gereksinimleri
ağır basan bir varlığın, kendi olma fenomenini burada ya da öte­
de apaçık bir şekilde deneyimleme isteği ne anlamsız ne de ken­
di içinde çelişiktir.

Bir başka açıdan da, insanın Tann ile olan ilişkisi özel an­
lamda kendi olmaya dayanır. Egzistansiyel sıra düzeninde, in­
san için, ihtirasın güçlü bir biçimde yoğunlaştığı nokta, belki de
kendi olmadır. Doğrusu, ulaşılması kolay olmayan her şey gibi

3 Krş. : Taklyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, İstanbul. ı988.


s.254vd.
68 Aşk· Yaratılış-Kendi Olma

kendi olma da gizem doludur ve insan ruhu, çoğu kez gizemli


olana yönelir, onu elde edinceye dek gerekli çabayı gösterir. Bu
nedenle, kendi olmayı aktif bir göıünüm arzedecek şekilde yal­
nızca Tanrı ile bütünleşmiş kabul etmek, O'na özgü saymak. her
halde Tann'nın insana verdiği değeri, insanın onurunu hiçe say­
mak olurdu.

11- Kendi Olmanın OlabWrllğl.

Kendi olma konusunda düşünceler öz olarak aynı noktalar


üzerinde odaklaşırken. vanlan sonuçlarda bir birlik ve bütünlük
göıülmez. Eğer bu bir sorun ise, buna verilebilecek doyurucu bir
cevap, aktif beşeri düşüncenin bir yönünün, otorite tanımaksı­
zın, felsefi/ dinsel ideal bilgiyi kendince içselleştirmesi, şeklinde
olabilir. Bunun da kuşkusuz iki uzantısı vardır. Biri, kendi ol­
mayı hiçe sayarak, dilediği gibi bu dünyada yaşamaya iten he­
donist ve pragmatist uzantı: diğeri ise, kader eksenli, nasıl olsa
bir gün ceza verilecek, mükafaat alınacak, söylemine götüren
statik uzantı. Her türlü olumsuzluğu hoş görme yaklaşımı ile
bağlantılı göıülen sonuncusu, özellikle teizm açısından, dayanıl­
maz bir hafifliğin de ifadesi durumundadır.

İki ayn aşın uzantıyı içeren yaklaşımın tersine, egzistansiyel


kendi olmanın beşer ruhuna sunduğu güzellikler, yeterince do­
yurucu göıüldüğünden, problemsiz gibidir. Ezistansiyel kendi
olına, kendi argümanını şu şekilde ortaya koyabilir: İnsana ken­
di olma şansı veren bir Tann olmaksızın, hem somut hem de so­
yut içerikli teizm, bizim için, gereği gibi işlevsel olamaz: sonun­
da kendi olma da dahil, her şey bir yanılsamadan öteye gitmez;
hatta, zamanın önüne geçerek, kendi özgür istencimizle üstlen­
diğimiz kendi olma, son tahlilde, bütünüyle anlamsızlığa büıü­
nür. Bu durumun dinin amaçlan, daha özel anlamda teizmin
değerleri ile doğrudan bağlantılı olduğunu anlamak zor olmasa
gerekir. Çünkü, dinin, varolanı anlamlandırma, yüksek düşün­
celere kaynaklık etme, arayış içindeki insan ruhuna açık olına
Kendi Olma 69

gibi amaçlarının yanında, bir de insan ruhunun. kendi olma ar­


zusunu tatmin etme gibi yüce bir amacı daha vardır.

Kendi olmanın olabilirliğine ilişkin iddialar, ne bütünüyle ak­


lın üstünde, ne de ona karşıttır. Genelde teizm açısından kendi
olına, oldukça özel bir psikolojik duygudur. Bu özel oluş. insa­
nın varoluşuna anlam verme ile doğrudan paralellik arzeder. Bu

dünyadaki yaşamın anlamlılığının doğrudan kendi olmanın


epistemolojik temeli ile yakından ilişkili olduğunu söyleyebilme­
mizin bir nedeni, belki de bu paralelliktir. Kendi olma bağlamın­
da, doğru düşünen akıl şu sonuca gidebilir: Tanrı, kullarına
kendi olma fırsatını vererek, ötede onları adil bir biçimde yargı­
layacaktır. Bu gerçek, kendi olmaya dinsel içerikli epistemolojik
br temel sağlar. Sırf bu nedenle bile. insan. kendi olma zevkini
yakalamak için çaba sarfeder.

Felsefi açıdan da insan, kendi egzistansiyel gereksinimlerini


tatmin etmek ister. Kendi olmanın epistemolojik temeli felsefi
yönüyle bu noktada ortaya çıkar. Zira insanın, hem yaşam re­
alitesini anlamak, hem de eylemlerinin nUıni sonucunu görmek
için kendi olma konusunda çaba sarfetmesi felsefe açısından ge­
nel geçer bir gerçek olarak ortada durmaktadır.

Bilimsel açıdan, evreni anlamak için sarfedilen bilimsel çaba,


sonuçsuz bireysel davranışa kayıtsız kalamaz. Kendi olmanın
epistemolojik temeli bilimsel yönüyle de burada ortaya çıkar.
Çünkü insan, kendi olmayı isteyince ancak kendi çağını aşan,
gelecek nesillere düşüncelerinin oluşumunda etkili olan ve sü­
rekli yenilenen birtakım bilimsel teoriler geliştirmek, çağını ay­
dınlatan eserler yazmak ve insanlığı mutlu edecek teknolojik im­
kanlar sağlamak için çaba sarfedebilir.

Yunus, oldukça özel bir biçimde kendi olına-Tann ilişkisine


de temas eder. Kendi olmanın ontolojik temeli en belirgin bir bi­
çimde burada belirir. Bu konuda ağırlıklı olarak bireye düşen fe-
70 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

dakarlık üzertnde durur. Başka bir deyişle, bireyin, kendi olma­


yı yakalaması için gerektiği oranda sevip-sevilmesi gerektiğini
vurgular.

Kendi olmanın ontolojik temeli konusunda Yunus, Tanrı'nın


Mutlak Gücü'nü mümkün olduğu kadar öne çıkarır. Sözgelimi,

'Padışahlık senündür heybetün var


Yaratdun yir ü göğü kudretün var.'4
' . . . yoğıken uş vareyledi. •5
'Yoği.ken var eyledün . . :s
gibi ifadeler, sadece Tanrı'nın, evreni ve insanı yarattığına değil,
yarattıklarına her an müdahele ettiğine ve kendi olmak isteyen
insanın bu isteğinin tek ve bilicik garantisi olduğuna da işaret
eder. 7 Bir yerde dediği gibi,

'Hak'dan artuk kim ola kula dilek veresi. ·s


Öyle görülüyor ki, insanın, kendi olmaya endeksli bir yaşam
çizgisi içinde olması gerektiği her tür fenomenal ve numenal et­
kinlik içinde düşünülebilir. Yukarıda söylenenlere ek olarak, da­
ha özlü bir biçimde dile getirecek olursak sözgelimi biıi, 'insa­
nın, kendi olma çabası içinde olmadan. kendini anlayamayaca­
ğını' önemle vurgularken: bir başkası, Tanrı gibi, insanın da
kendi olarak sosuzca varolacağını, ancak bunun için çaba sar­
fetmesi gerektiğini' ifade ederken: kendi olmayı bir sonuç olarak
gören bir diğeıi de, bireysel benin kendi bilincine vardıktan son­
ra bu bilinci kendi olma düzeyini tatmadan yitiıirse, yaşamın
kesinlikle mutluluk getirmeyeceğini' ileıi sürebilir.

4 Y.E.D. s. 2 1 8.
.

5 Y.E.D. s. 50.
.

6 Y.E.D. s. 25 1 .
.

7 "Ma'şuk'ını bulan klşt yokdur hiç nesneden baki". bkz.: Y.E.D. . s. 1 24.
8 Y.E.D. s. 1 1 2.
.
Kendi Olma 71

B . YUNUS'UN KENDİ OLMAYA YAKIAŞIMI

Yunus'un kendi olma konusuna yer vermesi oldukça doğal


karşılanmalıdır. O, kendi olmanın, insana umduğunu bulduran,
öfkesini dindiren üstün bir varoluş düzeyi sunduğunun bilin­
cindedir. Bu nedenle o, kendi olmayı yalnızca kavramsal düzey­
de işlemez; kendi olmanın uzantısı ya da içeriği durumunda
olan temel konulara da değinir.

Yunus'a göre. kendi olma, her şeyden önce insanın ölüm


sonrası yüzleşeceği tanrısal bir ortama işaret eder. Bireysel ve
toplumsal haklara karşı yapılan tecavüzlerin gündeme gel�ceği
bu ortamda, özlenen ölçüde, ancak kendi olabilenler kazançlı çı­
kacaklardır. Yunus, bütün bunları söylerken, İslam İnancı'nda­
ki ölümden sonra hayat motiflerini olduğu gibi güçlü bir biçim­
de yansıtır. Son tahlilde kendi olmanın özüne ilişkin bu yansıt­
manın, gücünü, Yunus'un zaman zaman kullandığı ontolojik, e­
pistemolojik, etik ve estetik analojilerden aldığı görülmektedir.
Burada dikkat çeken önemli hususlardan biri, Yunus'un, gele­
neğe bağlı kalarak, bedensel kendi olma adına, bedenin olduğu
gibi yenidendirilişi konusunda Kur'an'ın Benzerini Gösterme Me­
todımu kullanmış olmasıdır. Şöyle diyor:

'Ölmişidi ot u şecer dirildiler ü bitdiler


Müşriklere nükte yiter var eyledi nesli yine.'9

Bu alıntıdan ot ve ağaçlan da ayn bir nesil olarak değerlen­


dirdiği anlaşılan Yunus'un. yenidendirilişi anlatmak için,
Kur'an'ın her tür bilgi düzeyinden insanın anlayacağı kadar açık
bir biçimde kullandığı biraz önce sözünü ettiğimiz metodu oldu­
ğu gibi benimsediği görülüyor.

Bununla birlikte. kendi olma ve ona ilişkin alt konular, Di­


van'da yeterince açık değildir. Bize göre, bu konular iki noktada
toplanır:

9 Y.E.D .. s. 248.
72 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

i- Kendi olmaya ilişkin ileri sürülen dini/felsefi deliller ve ru­


hun ölümsüzlüğü. Yunus'dan bu konulan gereği gibi ve ayrıntı­
lı olarak tartışması beklenirdi. Bu bir yana, bu konularda veri­
len bilgiler ise genellikle karışık ve dağınık bir görünüm arzet­
mekte ve iş adeta büyük ölçüde araştırıcılara bırakılmış durum­
dadır.

ii- Kendi olmanın eskatolojik bağlamı dikkate alındığında,


yenidendirilişi mi yoksa yenidenyaratılışı mı benimsediği husu­
su kapalıdır. Yunus'un, bu konuya bir açıklık getirmediği gibi,
yine kendi olmaya ilişkin geleneksel İslam kültürü içinde önem­
li bir yere sahip olduğunu düşündüğümüz töz-ilinek metafiziği
ve ilettiği mantıksal sonuçlar üzerinde de sessiz kaldığı görül­
mektedir.

1- Kendi Olmanın Ontolojik StatlisO.


Bir kimse, Yunus'un kendi olmanın özüne ilişkin olarak açık
konuştuğunu ifade ediyorsa, bu açıklığı, kendi olmaya ve çağrış­
tırdığı problemlere getirdiği çözüm önerilerinde değil, konuyla il­
gili olarak 'şöyledir' ya da 'böyledir' şeklindeki ifadelerinde görü­
lür. Her konuda olduğu gibi, bu konuya ilişkin görüşlerini açık­
lamaya girişirken de, hepsini Kur'an-ı Kerim'den çıkardığı kanı­
sındadır. 10 Çünkü ona göre bu konuda gerçeğe ulaşmak ancak
Kur'an ile mümkün olmaktadır. Bu tür bir yaklaşıma iten ne­
denlerden biri, geleneksel İslam kültürünün en azından düşün­
ce alanında pek çok boyutunun değişime uğramasına rağmen,
Kur'an'ın özgün düşünce sistemlerin oluşumuna yön verici etki
ve katkısının şiddetinden bir şey kaybetmediği gerçeğidir.

Yeri gelmişken bir noktayı daha hatırlatmakta yarar vardır.


Bizce, Kur'an merkezli İlahi Buyruk Kuramı'nın kendi olmaya
ilişkin teolojik yönü, aşağıdaki üç hususu gündeme getirmekte­
dir:

10 "Plşrev bize Kur"an durur . . ", Y.E.D, s. 188. Bir başka yerde de şöyle der: "Ga­
.

yib işin kim bilir meğer Kur'an ilminden.", Bkz.: Y.E.D. , s. l 3 l .


Kendi Olma 73

1- Tann'run adaletinin tam ve eksiksiz olarak gerçekleşme­


si. ı ı

2- Ötede devam edecek olan yaşamın sürekliliği. 12

3- Burada yaşanmış olanın acısının orada eğlenceli bir ko­


numa dönüşmesi. 1 3

Tüm bunların ancak kendi olma bağlamında bir anlam ifade


edeceği dikkatlerden kaçmamalıdır.

Yunus'un kendi olma konusunda, Kur'an'a bolca atıfta bu­


lunmasının sadece müslüman kimliğinden kaynaklandığını söy­
lemek yanıltıcı olabilir. Çünkü Yunus da, sözgelimi bir İslam fi­
lozofu gibi, bu konuda, Eflatuncu kendi olmayı hayranlıkla be­
nimser ve savunabilirdi. Nitekim, Divan'a bütüncül bakıldığın­
da, düşüncelerinde yaşadığı döneme kadar uzanan dini ve felse­
fi birikimden süzülen değerlendirmeleri bulmak mümkündür.
Ama Yunus'un böyle davranmaması için, müslüman kimliğinin
yanında, daha pek çok nedenin etkili olduğu anlaşılıyor. Bu ne­
denlerin tahmin edilen en güçlüleri, öyle anlaşılıyor ki, yine
Kur'an kaynaklıdır. Bu bağlamda sayılabilecek pek çok gerekçe­
den söz edilebilir:

1 - Kur'an-Kerim'in, kendi olmayı açık ve anlaşılır bir dil ile


anlatması. Kur'an'a göre Tann ile kendi olma birbirine çok ya­
kın iki temel kavramdır. Tann, kendi olma'nın biricik garantisi­
dir; kendi olma da, Tann'nın önünde, bu dünyadaki kötülükler
dikkate alındığında, ötede, adaletini tam olarak sağlayacağı bir
imkan olarak durmaktadır. Bilindiği gibi, insanların, adaletin iş­
leyişine güvensizlikle bakmalarının temel nedenlerinden biri,
adaletin bu dünyada yüzde yüz gerçekleşeceğine tam olarak
inanmamalarıdır. Gerçekten de, güven duygusunun en üst aşa­
maya ulaştığı noktada bile, adalet adına bir eksikliğin var oldu-

1 1 45:21
1 2 99:8
13 69:24. Bu bağlamda "Dünyada rahat yoktur" hadisini anmada yarar vardır.
74 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

ğu sezilebilir. Bu sezgi de çoğu zaman, adaletin işleyişinde, ya


bir aksaklık var, ya yanlılık var, yahut yanlış yansıma var, ya da
en azından gecikme var, söylemleriyle açığa vurulur. İlgili her bir
söylem, reel yaşamdan alınma örneklerle doğrulanma şansına
sahiptir. Adaletin bu görünüm içinde. tam ve mükemmel oldu­
ğu iddia edilebilir mi? İnsanların, burada olmayan, öte görü­
nümlü adaletin peşine düşmeleri a priori olarak onların ontolo­
jik özlerinde adeta yerleşik olarak bulunmaktadır.

2- Kur'an'ın, kendi olma ile doğrudan bağlantılı benliğin yite­


ceğine ilişkin ileri sürülen itirazlara açık cevaplar içermesi.
Kur'an'da bir 'Genel Koruma' ya da 'Umumi Hıfz' dan, her şeyin
kayda geçtiğinden söz edilmesi bu bağlamda anılması gereken
en önemli cevaplardan biridir.

3- Kur'an'ın, kendi öngördüğü kendi olmayı haklı çıkarma


çabasında oldukça başarılı olması. Sözgelimi, Kur'an, bireysel
olarak Tanrı'nın huzuruna çıkmayı entelektüel düzeyde oldukça
açık bir biçimde tartışır.

4- Kur'an, kendi olmayı yalnızca yansıtmakla kalmamış aynı


zamanda insanların gerçek arzularını da ortaya koymuştur. Bu
kuşkusuz öngörülen kendi olmanın yaratılan öz ile uyum içinde
olmasından ve onu tatmin etmesinden ileri gelmektedir.

Yunus'un bu konudaki oıjinalitesi nereden gelmektedir? Bu


konuda sıralanabilecek bir kaç önemli madde şunlar olabilir:

i- Yunus'un orjinalitesi, öyle sanıyoruz ki, kendi olmaya iliş­


kin görüşlerinde nereden bakılırsa bakılsın sonunda en önem­
li olanın tanrısal aşk olduğu gerçeğine ulaşmasında yatmakta­
dır. Çünkü aşkın, Yunus'un kendi olmaya ilişkin görüşlerinde
de belirli ontolojik bir işlevi vardır. Yunus'un kendi olmayı aşk
eksenli düşünmesi, ölümsüz ruhun niteliklerini, yeteneklerini
ve varoluş nedenini, yeni bir değer anlayışına dayanan bir he­
defe çekmektedir: Tanrı'nın Rızası. Tanrı ile bütünleşme arzu­
sunda olan insan, Tanrı'yı düşünmekten ötekini yapamaz. Bu
Kendi Olma 75

öteki içinde hem kendi, hem bu dünya ve içindekiler hem de


öte dünya ve içindekiler vardır.

'Aşık mı diyem ana can terkini unnadı.'14


'Işk erine dünyede ne harir ü ne palas.'15
Kendi olma-aşk ilişkisinin yüceliği, Tann'dan başkasına ve­
rilmeyen değerde gizlidir. Bu görüş, Tann ve nitelikleri konu­
sunda, yerleşik değer sistemiyle irtibatı koparma anlamı içer­
mez. Çünkü Kur'an'ın yönlendirici etkisi, burada da varlığını
hissettirmektedir.

ii- Kendi olmayı betimlemede büyük tititzlik gösterir:

'Dilersen baki olasın: ı s


ifadesi onundur; ama Yunus kendi olmanın temellendirilişi nok­
tasında ne herhangi bir rasyonel kanıt ileri sürme, ne de ken­
dinden öncekilerin görüşlerine atıfta bulunma çabası güder. Öy­
le anlaşılıyor ki, o, kendi varlığı konusunda ne kadar eminse,
kendi olma konusunda da o kadar emindir. Bununla birlikte,
Yunus'un kendi olma konusunda felsefi kanıtlardan söz etme­
mesinin nedeni üzerinde elbette durulabilir. Belki de o, kendi ol­
maya ilişkin olarak ileri sürülen yukarıda bir ölçüde sözünü et­
tiğimiz felsefi kanıtlan, dinin dışında görmenin yanında, aklın
zorlaması olarak görüyordu.

Divan'da kendi olmayla ilgili bilinen 'felsefi' görüşlere yer ver­


mediğine göre Yunus'un bu görüşler konusunda neler düşün­
düğünü tam olarak kestirmek güçtür. Bildiğimiz en önemli şey,
onun, kendi olmayı yalnızca 'Dost' için istiyor olmasıdır. Dolayı­
sıyla kendi olma, 'sonsuzca yaşayayım' inancıyla değil, 'Dost'a
varayım', 'Dost'a yakın durayım' umuduyla ilişkili egzistansiyel
bir değerdir.

'Dost elinden ölirisem hiç gümansız geri gelem. · 1 1

14 Y.E.D. . s. 1 1 2.
15 Y.E.D. s. 1 40.
.

16 Y.E.D. s. 240.
.

17 Y.E.D. s. 99- 1 00.


.
76 Aşk-Yaratılı.ş-Kendi Olma

isimli şüıinde, ölüm olgusunu, oldukça tatmin edici bir biçimde


anlatan Yunus, en azından eskatolojik işlevselli kendi olmanın
gerçekleşmesi söz konusu olduğunda, sanki felsefi kanıtlara
atıfta bulunurcasına,

'Bundan böyle n'olasını değme akıl şerhetmeye:ıs


diyerek, bu konunun beşeri aklı aştığına işaret etmiştir. Bunun­
la birlikte ölüm ve ötesine ilişkin şiirleri dikkatlice tedkik edildi­
ğinde, Yunus'un, ölüm öncesi, kendi olmada en üst düzeyi tem­
sil eden eskatolojik kendi olmayı ide düzeyinde salt zihinsel ola­
rak yaşamak istediği anlaşılmaktadır.

Yunus, kendi olma ile ötenin, içinde insan yaşamının geçtiği


iki ayrı ontolojik yapıya sahip olduğunu ısrarla vurgular; buna
bir de Tann'yı ekler.
'Ne iderler hanumanı ya sensüz iki cihanı.' ı9
Yunus'da. insanın bu dünyada geçici olan reel varlığı. iki ol-
gu üzerine oturmaktadır:

i- Tann'nın Mutlak Gücü,

ii- Ölüm.

Nezihe Araz'ın ifadesiyle.


"Bir eli Taıın'dadır ama bir eli topraktadır. Bir yandan çürüyüp top­
rak olacağından. kurtların gözünün oyacağından yanar yakılır ... Öte
yandan, bundan kurtulabilmenin ancak Taıın'yla bir olmakla, ona
yönelmekle mümkün olacağı yolunu bulur:20
Bize göre, konuya Tann'nın gücünün işlevselliği açısından
yaklaşıldığında, ileri sürülecek kısa ve öz bir cevap, sözgelirni,
'insanı bu dünyada yaratan ve ona kendi olma özgürlüğünü ve­
ren Tann'nın, ölüm sonrası insanı yeniden yaratmaya gücünün
yeteceğinde kuşku yoktur' şeklinde olabilir. Özel olarak, bu tür

18 Y.E.D., s. 1 00.
19 Y.E.D.. s. 55.
20 Nezihe Araz. "Ballar Balını Bulan şaır·. Yunus Emre İle İlgili Makalelerden Seç·
meler. haz.: Hüseyin Ôzbay - Mustafa Tatçı. Kültür Bakanlığı Yayınlan, Anka­
ra. 199 1 . s. 27.
Kendi Olma 77

bir cevabın, aynı zamanda, Tann'nın nitelikleri ile ölüm ötesi


hayat arasında doğrudan bir ilişkinin varolduğu tezini esas al­
dığını hatırda tutmak önemlidir.

İkinci olguya gelince, genellikle yapıldığı gibi, Yunus da ölü­


mü2 ı öte dünyaya açılan bir kapı olarak değerlendirmektedir .
Ölümü, ister kaçınması mümkün olmayan bir etken, ister göz
yaşı döktüren bir neden, isterse ansızın gelen ve güçlü-zayıf de­
meden herkese ilişen bir faktör olarak niteleyelim, Yunus'a gö­
re, onun nihai işlevi, kendi olarak bireyi, Dost'a ulaştırmaktır.22
Kendi olan birey yanlısı olarak Yunus.

'Bu dünyaya kalmayalım fanidir aldanmayalım


Bir iken aynlmayalum gel dosta gidelüm gönül. •23
demekle, yalnızca insan ruhunun sonsuzluk arzusunu tatmin­
den uzak mateıyalistik ölümsüzlük anlayışlannı reddetmekle
kalmaz. aynı zamanda bu dünyada gerçekleşen ölüme dostla
birlikteliği tazeleyen bir güç olarak atıfta bulunur.

Burada bir noktayı hatırlatma gereği duymaktayız. O da,


kendi olma açısısndan önem taşıyan bir beyitin yorumu ko­
nusnda kendimizi duyarlı hissetmemizdir. Söylemek istediğimiz,
bir Yunus Emre araştıncısı olan Tatçı'nın; Divan'daki,

'Her kim andı cismin cisminde buldu hasmın


Ne dünya ahiret ana ne assı ne ziyanda. •24
beyitinden hareketle ulaştığı. "dünya ve ahiret insanın kendi vü­
cudundadır."25 ifadesinin, bu bağlamda, yeniden yorumlanma
gereksinimi doğurmasıdır.

21 Yunus'un ölüme bakışı hakkında aynntılı bilgi çln bkz.: İskender Pala, "Yunus
Emre'de Ölüm Düşüncesi", Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu Bildirileri,
ed.: İbrahim Baştuğ, Türk Tarih Kurumu Basımevt, Ankara, 1995, s. 53 1 -543.
22 Bkz: Y.E.D., s. 25.
23 Y.E.D. , s. 58; krş. : R.N. s. 1 56.
.

24 Tatçı. age. , 5/328; krş.: Y.E.D., s. 171.


25 Tatçı, age., s. 127. Benzer ifadeler için, bkz.: Recep Bllgıner, "Çağdaşımız Yu­
nus Emre", Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu BUdirileri. ed.: lbrahlm Baş­
tuğ, Türk Tarih Kurumu Basımevi. Ankara, 1995, s. 1 67. Bilgıner, ilgili yerde
şöyle demektedir: "Dünya. ahret. cennet. cehennem hepsi insanda, insanın ca­
nındadır. 'İ kl cihan seyrini cümle vucutta bulduk' demesi bundandır."
78 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Bu dünya ile öteki dünya insanın bedenindeyse, Yunus'da


belirli bir öte dünya öğretisi bulmak mümkün değildir. Bu öte
dünya, Kur'an'ın ortaya koyduğu , ondan ilham alınarak betim­
lenen ontolojik özden yoksun olmalıdır. O zaman. Yunus hak­
kında, Kur'an'ın öngördüğü öte dünya görüşünün dışında bir
öte dünyayı benimsemiş demek doğru olurdu. Oysa, Yunus'a
göre, iki dünya, iki hayat türü vardır. İkisi de reel olup, biri di­
ğerine indirgenemez. Dahası o, öte dünyanın kalıcı ve sürekli ol­
duğu üzerinde fazlaca ısrarlı durmazken, bu dünyanın geçici ve
süreksiz olduğunu ısrarla vurgular.

Yunus'un, ilgili beyitten hareketle, bu dünya ile öte dünya­


yı ontolojik statüleri kanşık. beşeri iki subjektif duruma indir­
gediği iddia edilebilir mi? Kanaatimizce, yukandaki beyit olduk­
ça zorlama yorumlarla bu tür bir iddiaya açık olsa bile, Yu­
nus'un öte dünyayı betimleme hususunda en ince ayrıntılanna
kadar inmede titizlik göstermesi bu yolu tıkamaktadır. O. ne bu
dünya ne de öte dünyanın reel varlığı hakkında kuşku duymak­
tadır.

'Bu din ü diyanette dünya vü ahirette. ·26


'Bu dünyede ne ola kim ahrette ol olmaya.'27
sözleri ne askıda ne de objesizdir.

Aksine Yunus'un ilgili mısrası, bu dünya ile öte dünya ara­


sında özde bir ayınının yapılması gerektiğini içermektedir. Oysa,
Tatçı'nın ulaştığı şekildeki bir sonuç, bu dünya ile öte dünyanın
ontolojik yapılannı bütünüyle tehlikeye sokmaktadır. Kuşkusuz
bu mısrayı, bu dünya ile öte dünyanın varlığını tehlikeye sokma­
dan, farklı formlarda, sözgelimi "İnsanın öte dünyadaki konu­
munu bu dünyadaki eylemi belirler" şeklinde bir formda yorum­
lamak mümkündür. Mısra bu şekilde yorumlanınca, Yunus'un
ölüm ötesi konusunda indirgeyici bir şey söylemediği ortaya çı-

26 Y.E.D. . s. 1 1 9.
27 Y.E.D. s. 56.
.
Kendi Olma 79

kar. Sunduğumuz bu tür bir yorumun aynca iki açıdan daha


önemi vardır:

i- Kur'an'ın, insanın yaratılışı konusunda dikkatleri üzerine


çekerek, bir yönüyle insana biçim vermeye ve ruh ile donatma­
ya diğer yönüyle ise ölümle bir başka hayata geçirmeye işaret et­
mesi,28

ii- Kur'an'ın, bu dünyada ekilenin orada biçilmesi çıkarımını.


öngördüğü öte dünya inancının en belirgin özelliklerinden biıi
olarak görmesi. 29

Öte yandan, yine bu mısradan Yunus'un öte dünyayı farklı


şekillerde anlamamız gerektiği üzeıinde durduğu sonucu da· çı­
kanlabilir. Sözgelimi, bu dünya ile öte dünyanın bende olması,
onlann subjektif duygulara indirgenmesi değil, ben ile öte dün­
ya arasında reel bir bağın olduğunu anlama açısından da ayn
bir önem taşır. İki ayn dünyanın beşeıi subjektif deneyime in­
dirgenemeyeceğinin bir diğer nedeni de, Tann'nın bu dünya ha­
yatını, öte dünyayı temellendirme konusunda güçlü bir delil ola­
rak ileıi sürmesidir. Bu dünyaya daha yakından bakıldığında,
her nesne ve olay, bizi aynı derecede öte dünyaya iletmez. Söz­
gelimi, işlenen bir kötülük ya da gözlemlenen bir bitkisel can­
lanma, yağmurun yağması ya da suyun akması gibi sıradan bir
olaya oranla, öte dünyayı daha çok anımsatır.

Bize göre, Yunus'un ilgili beyiti en azından iki ayn anlamı


içinde barındınr:

i- Öte dünya, içinde sonsuzluk arzusu bulunan insan tara­


fından bu dünyada kazanılır.

ii- Bu dünya ile öte dünya, aralarında mümkün birtakım iliş­


kiler bulunan, birt diğeıine delalet eden iki ayn hayat türüdür.

28 Krş.: Seyyid Abdullatıf, Kur'an'ın Zihni İnşas� çev.: M. Kürşat Atalav, Pınar Ya­
yınlan, İstanbul, 1 995. s. 98.
29 2 / 25.
80 Aşk-Yaratıltş-Kendi Olma

Özellikle sonuncu anlam içinde, kendi olma ile öte dünya


arasındaki ilişki konusunda Yunus, Kur'an ayetlerini yakından
takip etmektedir. Kur'an açısından, ilgili ilişki bu dünyada yapı­
lan eylemlerin öte dünyada ceza ya da mükafatı gerektirmesi
üzerinde düğümlenir. Ancak aşık bir insan olarak Yunus, bu
konuyu oldukça özel bir açıdan ele alır:

'Annağan gerekdür dosta yüklü yükün dutsun dimiş.'30


Bu ince yaklaşım içinde, kulun geçici olan bu dünyadaki ey­
lemlerinin iki niteliği vardır: biri, insanın kendi olmasında, dola­
yısıyla ölümsüzlüğü kazanmasındaki yaratıcı işlevsellik; diğeri,
Tann'ya armağanlar sunma arzusu. Eylemler, ancak bu iki ni­
teliği yüklenmekle kalıcı ve anlamlı olur. Bu işin bir boyutu. Öte
yandan bu analoji, sevenin sevdiğine armağan hazırlarken duy­
duğu psikolojik huzura da işaret eder.

Yunus, birinci anlama oranla daha açık. anlaşılır ve emprik


olan ikinci anlamı tam olarak benimser. Sözü edilen öte dünya,
birey tarafından, bu dünyada kazanılır; kazanılan şey ise sarfe­
dilen çabanın özüyle belirlenir. Yunus'un öncelikle bu dünya
hayatını yadsıdığı bir gerçektir. Nejdet Sançar'ın ifadesiyle,

"Yunus Emre'nin hayat veya başka bir deyişle dünyadan bahseden


şiirlerinin sayısı haylı kabarıktır. Fakat bütün bu şiirlerde, bu konu­
nun tek anafıkir etrafında toplandığı görülür. Bu anafikir dünyayı
umursamamaktır. •31
Bununla birlikte, Sançar'ın deyimiyle umursamama ya da
küçümseme ve değer vermeme anlamında kullandığımız bu yad­
sımayı, tannsal aşk adına, öte dünya için de düşündüğü anla­
şılmaktadır. Çünkü onun. eskatoloji içinde bir alt başlık olarak
görülen 'Huri', 'Gılman', 'Cennet Irmaktan' gibi mükemmel ni-

30 Y.E.D. , s. 98.
31 Nejdet Sançar, "Yunus Emre'de İki Mesele: Hayat ve Ölüm", Yunus Emre he il­
gili Makalelerden Seçmeler. haz.: Hüseyin Özbay - Mustafa Tatçı, Kültür Ba­
kanlığı Yayınlan, Ankara, 1 99 1 . s. 3 1 8.
Kendi Olma 81

metleıi d e geri plana aldığı görülmektedir.3 2 Onun öte dünyaya


ilişkin çıkanmlannda rasyonel görünen, müslüman nazarında,
Tann'nın hoşnutluğunu öne çıkaran bir yaklaşımı uygulamaya
koymaktır.

Dolayısıyla, Yunus, ne bu dünyayı ne de öte dünyayı kelime­


nin tam anlamıyla subjektif konuma indirger. Bunu yapması
için Yunus'dan, sözgelimi, Kur'an'ın yüklediği anlamı hiçe say­
mak suretiyle, Kur'ani ahiret kavramına filolojik bir yorumu be­
nimseyerek yeni anlam(lar) yüklemesi beklenmeliydi. Oysa Yu­
nus, her ne pahasına olursa olsun, içini Kur'an'ın doldurduğu
kavranılan Kur'an'ın anlattığı şekilde anlamayı ve o an�amda
kullanmayı tercih etmektedir. Yunus'a tartıştığımız ilgili mısrayı
cesaretle söyleten Mürşid'im33 dediği Kur'an'dır. Çünkü
Kur'an'a bakarak, ölüm ötesi hayatı. iyisi-kötüsü, güzeli-çirkini
ve doğrusu-yanlışıyla bu dünya hayatıyla başlatmada bir sakın­
canın olmadığı anlaşılmaktadır.34 Aynca bu tür bir çıkanın, ken­
di olan insan açısından, hayatın kesintisizliğine ve doğrusal bü­
tünlüğüne işaret etmesi açısından ayn bir önem taşır.

tt- Kendi Olma ile Fenafl11ah Arasındaki İlişki


Burada incelenmesi gereken bir diğer nokta, kendi olina ile
fena fillah arsındaki ilişkidir. Bir kimse bu ilişkinin ancak bili­
nin varlığının öteki tarafından yadsınması anlamında rasyonel
olduğunu ileıi sürebilir. Bu tür bir çıkarım , aynı zamanda ken­
di olma ile fena fıllah kuramının ontolojik düzey ve yapılarının
farklı olduğunu söylememize izin vermektedir.

Kendi olma ile fena fıllah arasında ilişki kurmamızı mümkün


kılan nedenler üzerinde durulablir. Bize göre bu nedenlerden bi­
rt, insanın yetkin bir varlık olmadığı gerçeğidir. Çünkü insan, bi-

32 Sözgeliml bkz.: R.N. . s. 1 72.


33 Dlvan"da, bir başka yerde de şöyle der: "Hak varlığın lsterisen uş ilınile
Kur'an'dadur." Bkz.: Y.E.D . s. 5 1 .
.

3 4 Krş. : Seyyid Abdullatlf. Kur'an'ın Zihni İnşas� çev.: M.Kürşat Atalav. Pınar Ya­
yınlan. lstanbul, 1995, s. 89.
82 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

zim eksik ya da kusur dediğimiz şeylerle nesnel bir ilişki içinde­


dir. Burada üst düzey bir bilinç işleyişi bizi şu noktaya iletir: va­
roluş anlam açısından değerlendirildiğinde, egzistansiyel özlü
kendi olma farklılığı akla durgunluk verecek bir biçimde ortaya
çıkar.

İkinci olarak, dünya, içindekiler ve yaşamı anlamak suretiy­


le, kendi olma ile fena fillah arasında yine bir ilişki kurmak
mümkündür. Dünya ve içindekilere, iyi-kötü, zalim-mazlum,
haklı-haksız, doğru-yanlış, faydalı-zararlı gibi niteliklerle işaret
edilebilir. Bu nitelikler, dünya ve içindekilere yüklendiği gibi,
kendi olma ve fena fıllaha da yüklenebilir. Ancak, kendi olmanın
varlık nedeni ile fena fillahın varlık nedeni bir ve aynı değildir.
Çünkü, şu ana kadar yaptığımız çıkarımlardan da anlaşılacağı
gibi, bu dünyada gerçekleşmeye başlayan kendi olmaya ilişkin
çaba ve kendi olmanın ontolojik değeri, büyük oranda, bu dün­
yada gerçekleşen eylemlerin sonucudur.

Üçüncü olarak, sözgelimi bu dünyada kendi olmaya çalışan


bir insan, bu durumun, fena fillah hakkında bir şeyler anlatma­
sı gerektiğini düşünebilir.

Yunus'a göre, kendi olmanın temel bazı özellikleri şu şekilde


sıralanabilir: Kendi olma,

i- Sürekli, kalıcı ve mükemmel bir duygudur,

ii- Henüz tadılmamış bir varoluş düzeyidir,

iii- Tann'ya ulaşmada son araç görevini üstlenir.

Bu son madde, doğrusunu söylemek gerekirse Yunus'un


özellikle bağlamı eskatolojik olan kendi olmaya ilişkin görüşleri­
ni anlamada bizim için gerçek bir ipucudur; çünkü 'neden eska­
tolojik kendi olma?' sorusu tam da bu noktada açıklık kazanır.
Nitekim o, bunu yaşanır düzeyde Dosta ulaştıracak bir araç ola­
rak görür.
Kendi Olma 83

C. FENA FİLLAH KURAMI ve


BEN'İN KENDİ OLARAK KORUNMASI

Divan'da, fena fillah kuramının işlevselliği,

'Fena ol kim bulasın zevk-i vuslat.'35


'Yunus, eğer aşıkısan varlığun değşir yokluğa.'36
gibi ifadelerle ortaya konur. Bu noktada, dinsel deneyim episte­
molojisi için öngörülen zıt kategoıilerden,37 araştırmamız gereği.
sadece fena kategoıisi üzeıinde durmaktayız. Burada kullanılan
fena deyimi. "insan benliğinin, ilahi zat ile bir olduğu, ona katıl­
dığı veya onunla kanştığı�38ndan daha fazla bir anlam içermez.
Fena kategoıisinde kuşkusuz bir tür kurtuluşa erme vardır. De­
nebilir ki,

"burada kurtuluş, kendini yeniden bulmak lçinveya daha doğrusu


Tann'da bulunmak için kendini unutmaktan ibarettir."39
Bu cümleden olarak,

"Mutasavvıflara göre, Mutlak Hakikat (Hak, Allah, Maşuk, Hu)'e Ha­


kikat ile bir bütün olduktan sonra ulaşılabilir. "Ene" ve "Hu" bili bi­
ıinden ayn olduğu sürece. "Hu"ya ulaşılamaz. Mutlak Hakikat'e
ulaşmanın tek yolu, Hak ile bütünleşmek için "Ben"i, "Bana"yı, "Be­
nim"i -diğer bir tabirle nefs-i emmareyi- terk etmetir."40
Bu noktaya ulaşabilmek için bir sufınin gereği gibi yapması
gereken üç temel eylem vardır:

1 . Nefsin yok edilmesi,

2. Bireysel arzuların derece derece kırılması ya da ortadan


kaldırılması,

35 Y.E.D., s. 254.
36 Y.E.D.. s. 1 55.
37 Fazlur Rahman, İslamiYenllenme: Makaleler 11, çev. : Adil Çiftçi, Ankara Okulu
Yayınlan. Ankara, 1999. s. 1 59; krş.: Shafıi, agm. , s. 93.
38 Fazlur Rahman, age. s. 1 58.
.

39 Gusdorf, age. . s. 89.


40 Shafil, agm . . s. 93.
84 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

3. Vuslat ve yetkinlik için aşın çaba gösterilmesi.41

Nefsin öldürülmesi tezi ile doğrudan ilişkili olan fena'run, ta­


savvuf literatüründeki gelişimine bakıldığında, nefsin ölümünü
bir grup sufi, fıziksel ve psikolojik yıpranma ya da deyim yerin­
deyse aşağılanma şeklinde anlarken, çoğu sufi ise aynı tezi ben­
merkezli kişiliğin yok edilmesi şeklinde anlamıştır. 42

Öte yandan. fena'ya aşk yardımıyla yaklaşan insan, deniyor,


daha ileri düzeyde,

i- Yokluk, çirkinlik ve kötülükten kurtulur,

ii- Her şeyde Mutlak Güzel'i yakalar,

üi- Kendi içsel dünyasında Mutlak Varlık'ı görür,

iv- Hak ile Hak olur.43

Bu tür işlevsellikleri yüklenen aşk, bu anlamda, biricik bağ­


dır. Çünkü görüldüğü gibi o, inasnın ben'i ve Birlik dünyasını
tanrısal dünya ya da öze bağlarnaktadır.44

İmdi, bedenden ayrı ve ayrılabilir olduğu düşünülen ve bir


niteliği de bedeni yönlendinnek olan ruhun varlığına inanç, ken­
di olmanın temellendirilmesinde etkin bir rol üstlenegelmiştir.
Bir kimse, bir bütün olarak insanın bir bölümünü, aktif yönü­
nü oluşturduğundan ruhu, gücümüzü kendisinden aldığımız ve
hakkınd a ilk elden bilgi edindiğimiz biricik varlık şeklinde nite­
lese yanılgıya düşmüş sayılamaz.

Geleneksel söylem gereği. insan. bildiğini ya dolaylı ya da


doğrudan bilir. Görünüşe göre, dolaylı bilmek, ancak beş duyu­
dan birini yahut bir kaçını kullanmakla gerçekleşir. Soyut yeti­
lerin bütününü oluşturan ruh, hakkınd a doğrudan bilgi edini-

41 Shafıi, agm. . s. 93-94.


42 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Shafıi, agm. s. 97-98.
.

43 Köprülü. age, s. 31 L : krş.: Shafii . agm., s. 108.


44 Eva de Vitray Meyerovitch. age. . s. 23.
Kendi Olma 85

len olmakla birlikte, kanıtlanması istenirse, bu doğrudan bili­


nen başkalarına anlatılırken zorunlu olarak anlatılacak: çok
geçmeden de doğrusuyla eğrisiyle İbn Sina'nın Uçan Adanu ya
da Descartes'in Cogitosu ile yüzyüze gelinecektir. Bu çıkanın,
mümkün olan bir kendi olmanın bir önkoşul olarak sağduyu
düzeyinde anlaşılması gereken bir ruh-beden ilişkisine dayan­
ması gerektiğini öngörür.

1- Dılallst İnsan Anlayışı


Yunus varlığı kendinden olmayan her şey gibi ruhun da ya­
ratılmış olduğunu kabul eder. Ancak o, ruha yaratılış düzeyin­
de ayrı bir konum atfeder. Bu konum. ruhun öncelikli yaratıl­
masıyla ilglidir.

'Çarh-ı felek yoğdı canlarumuz vartken.'45


derken, bu gerçeğe, kısaca ruhun varlığına ve onun yaratılış
seyrine işaret eder. Yunus'un insan anlayışı,

'Yoğıken var eyledin toprağıken can virdün.46


ifadesinin de işaretiyle, özü ve koşullan belli olmayan bir
düalizme bürünür.

Yunus, ruh-beden düalizmine ilişkin yorumsuz çok sayıda a­


naloji kullanır. 47 Ancak, yaptığı kimi analojilerin ruha tam bir
bağımsızlık tanıdığının da bilincindedir. 48 Bununla birlikte,
düalizmi açıklamak için kullandığı her analojinin özlenen ruh
anlayışını yansıtamadığını ifade etmek gerekir.49 Ama ruh-be­
den düalizmine ilişkin yaptığı analojilerin, belli bir süreç içinde,
olgunlaşan ruhun gereği gibi kendi bilincine vardığı gerçeğine.
kendi alınanın öz bilgisine ilettiği anlaşılınaktadır.

45 Y.E.D. . s. 86.
46 Y.E.D. . s. 251.
4 7 Sözgeliml bkz.: Y.E.D., s. 50, 58, 77. 83, 85. 86. 156. 1 94, 22 1 .
48 Bkz. :Y.E.D. s . 1 56.
.

49 Bu konuda aynntılı bilgi için bkz.: Tatçı. age.. s. 281 vd.


86 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Görebildiğimiz kadarıyla Yunus'un düalist insan anlayışı şu


iki unsurun etkisi altındadır:

i- Eflatuncu Unsur: Burada ruh-beden ilişkisini desteklemek


için yapılan ve asırlardır anlatılan analojiler söz konusu edililir.
Yunus'un insan anlayışı ile Eflatun'un Phidonda ortaya koydu­
ğu şekliyle ruh doktrini arasındaki benzerlik, bedenin hep ru­
hun ilerlemesine engel olmasının ele alınmasında açıkça ortaya
konmuştur. Başka alıntılar yapmaksızın,
'Can bedenden uçıcak menziline göçicek:so
şeklindeki ifadesi bile, Phaidondaki anlatımın, beden ile ilgili
benzetmelere iyi bir biçimde uygulandığını güzel ve etkili bir bi­
çimde göstermektedir.

Yunus'da görülen, türü belirtilmemiş anlamında niteliksiz ve


kayıtsız düalizm, Risaletü'n Nushiyye isimli eserinde, iyiden iyi­
ye belirmiş durumdadır. Yunus'a göre, insan denen yüce varlık,
eskilerin anasır-ı erba'a dedikleri toprak, su , hava ve ateşten
oluşan beden ile Tann'nın bedene üfürmesiyle O'ndan bir öz ta­
şıyan, ölümsüz ruhtan ibarettir. Eflatun'a göre beden kötüdür,
her türlü ihtirasın kaynağıdır.51 Kuşkusuz Yunus beden aleyhi­
ne bu kadar acımasız konuşmaz. O bedenin kötülüğünü.onu
oluşturan ateş ve havanın kötü duygulara neden olmasında gö­
rür; bu yönüyle Yunus, Eflatun'u andırırken. diğer yönüyle,
başka bir deyişle, bedenin oluşumuna katkıda bulunan toprak
ve suyun iyi duygularar neden olmasını savunmada Eflatun'dan
aynlır.52 Bununla birlikte, Yunus'un üzerinde durduğu asıl nok­
ta insanın ruh yönüdür. Bu önem,
"İnsana dönmek. insanda, başka insanlarla, kainatla ve Tanrı ile bir­
leşen bir iç-ben keşfetmek. ruhun yüceliğine ve ebediliğine yüksel­
mek fikirleri . . ."53

50 Y.E.D. , s. 2 1 1 .
5 1 Eflatun. Phaidon. çev.: Suut K. Yetkin - Hamdi R . Atademir. M.E.B., İ stanbul.
1989. s. 19-20.
52 Bkz.: Yunus Emre, Risaletü'n Nushlyye. haz.: Umay Günay - Osman Horata.
1ürkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara. 1994, s. 100.
53 Birol Emil, "Yunus'un Ulu Nazan". Yunus Emre he hgUi Makalelerden Seçmeler. haz.:
Hüseyin Özbay - Mustafa Tatçı, Kültür Bakanlığı Yayınlan, Ankara, 1991, s. 95.
Kendi Olma 87

üzerinde yoğunlaşır. Yunus'un, dünyada iken bile Tann'nın aş­


kı için yaşayan, O'nun özlemini çeken ruh54 ile, kendi olmanın
bütün bütün belirdiği ölüm ötesini bilmekle yükümlü olan akl-ı
ma'ad arasında kurduğu ilişki, son derece dikkat çekicidir.55
Trajik anlamı içinde ölüm, sadece Eflatun için değil, Yunus için
de insan ruhunu, bağı, kafesi yahut cehennemi konumunda
olan bedenden kurtararak, kendi olmanın son aşamasını ta­
mamlayan etkin bir araçtır.

ii- Kur'ani Unsur: Burada tasawufi düşünceyi büyük ölçüde


etkileyen, ruhun taşıdığı tannsal öz gerçeği söz konusu edilir.
Sözgelimi Yunus şöyle der:

'Ruhumdan kimsene haber viremez


Emrdür kadirliği virür hareket.'56
Yunus'un ruh ile beden arasındaki ilişkiyi açıklamak için baş
vurduğu şehir-sultan. dükkan-malik vb. analojilerin57 aksine,
zindan-mahpus, kuş-kafes gibi ruhu bütünüyle geri plana iten
analojiler, Kur'an'ın anlatımına uymaz. Öte yandan, bu tür ana­
lojilerin, Kur'ani antropoloji ile bir ilişkisi de sözkonusu değildir.
Çünkü her şeyden önce ruh bir Kur'an kavramıdır. Tann, ruhu
kendinden bir parça sayar. Bunu söylemekle Kur'an, ruhu nasıl
anlamamız gerektiği konusunda, bizi bir yerlere iletecek en
önemli ipuçlarından birini vermiş durumdadır: Tanrısal bir öz
taşıyan ruh, Tann'nın insan oğluna lutfettiği bireysel bir kimlik­
tir. O, bir yönüyle, insanın kendine bir diğer yönüyle ise insan
hakkında söylenecek olana işaret eden anlamlarla yüklüdür.

Yunus'un düşünce sistemi açısından bakıldığında, eğer


Kur'an'ın anlattığı insan görüşünü bir izm içerisine sokmak ge­
rekiyorsa, o izm, düalizm olmaya daha layık görünüyor. Çünkü
Kur'an, en azından insanın yaratılışını anlatırken iki sürece atıf­
ta bulunur:

54 R.N. . s. 1 76.
55 Bkz . R. N . s. 1 02.
. .

56 Y.E.D. , s. 209.
57 Krş.: Tatçı. age .. s. 288vd.
88 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

i- Biçim vermek,

il- Ruh üflemeksa

Biçim vermenin fızik, ruh üflemenin ise metafizik bir özellik


taşıması gerektiği dikkate alınacak olursa, Kur'an'ın bu konuda­
ki ifadelerinin, öz itibariyle düalist olduğu görüşünün ağır bas­
tığı daha bir belirginleşir. Kur'an'da geçen 'ruhumdan üfledim'
ifadesi, ruhun fiziksel olmadığı ve bedenden ayn tutulduğu an­
lamına gelir. Yine bu cümleden olarak. Kur'an'ın insan anlayışı­
na ilişkin bize sunduğu düalist açıklamalar, bir niteliği de yön­
lendirmek olan ruhun işe karışmasıyla. insanın bitki ve hayvan
gibi diğer varlıkların aksine. salt bir nedenselliğe bağlı olmadığı­
nı gösterir. Öte yandan. biçim verme ve ruh üfleme gibi her iki
sürecin tamamlanması sonunda insanın. ölümle ikiye aynlması
ve yeniden diriltilinceye kadar berzahta kişisel ben yani kendi
olarak varlığını sürdürmesi yine Kur'an'ın bu bağlamda öngör­
düğü bir başka açıklamadır.

Bununla birlikte. Kur'an'ın, monist bir insan anlayışı öngör­


düğü, dolayısıyla da 'nefs' dediği şeyin 'res cogitans' değil, bütü­
nüyle kişi olduğu iddia edilebilir. Nefsi kişi olarak kullanmak.
öncelikle dini değil, felsefi bir endişeden kaynaklanmaktadır. Bu
anlamda, Kur'an'ın düalist bir insan anlayışı benimsediğini söy­
lemek. ilkin, sözgelimi. Descartes'in bir türlü başa çıkamadığı,
uzamsız res cogitans'ın, res extensa'yı nasıl etkilediğine ilişkin
çıkmazları. Kur'an'a taşımak anlamına geldiği düşünülebilir.
Ama burada göz ardı edilmemesi gereken önemli bir nokta şu­
dur: Kartezyen düalizm ile Kur'an'ın öngördüğü düalizm bir ve
aynı şey değildir. Bir defa Kur'an, üflenen ruh'a59 adeta bir me­
kan tanır, o da içine ruh üflenen bedendir. Daha da önemlisi
Kur'an, ruh ile beden arasında ılımlı bir interaksiyonizmden söz
etme olanağı vermektedir. Kısacası, Kur'an'dan yola çıkılarak.

58 1 5 / 2.
59 32 / 9.
Kendi Olma 89

monist bir insan anlayışına ulaşmak sağlıklı görünmüyor. Dola­


yısıyla. ancak birtakun zorlama yorumlara gidilerek. Kur'an'ın
insana ilişkin açıklamalarında monist yorumlar yapmayı müm­
kün kılan ifadeler içerdiği iddia edilebilir. Ne var ki. yukarıda
verdiğimiz ayetler açık bir biçimde düalizmi desteklediği halde
Kur'an'ın monist insan anlayışına da sıcak baktığını ileıi sür­
mek, çözüm değil, yeni bir sorun olur.

Öte yandan Kur'an, yalnızca sözde bir ruh-beden düalizmini


benimseyen. ama gerçekte mekanist insan anlayışlarının daha
üstün olduğunu gösterme iddiasında olan bir epifenomenalizmi
de benimsemez. Gerçi Kur'an'nın amacı, ruhun maddeden do­
ğuşuna ilişkin redüksiyonist ve materyalist 'izm'lerin çıkışlarına
temas edip onları açıklığa kavuşturmak değildir. Durum bu ol­
makla birlikte. Kur'an ruhun madde üzerindeki etkisi ve ruhsuz
maddenin ataleti üzerinde önemle durur. 60

Ruh kavramının bir önemi, insan ve sonuna ilişkin içerdiği


bilgiden ileri gelir. Bilebildiğimiz kadarıyla, hiçbir İslam düşünü­
rü, ruh ve içeriği konusunda az bilgi, başka bir deyişle. Kur'an
ve Hadis'te verilen bilgi ile yetinmemiştir. Yunus'u da bu durum­
dan ayncalıkh tutamayız.

Yunus. Divan'da oldukça sık yer verdiği bir kavram olan can
deyimin hayat ilkesi daha teknik bir deyimle ruh ya da Ervah6 1
anlamında kullanır:

'Azrail ne klşidür kasd edesi canuma:s2


Yunus, kavramsal düzeyin ötesinde can dediği hayat ilkesini
anlatmanın kolay olmadığının bilincindedir. Çünkü o, insanı
anlatırken, sadece benimsediği düalizmi açıklamak için yaşadı­
ğı dönemde yaygın, ve bu konuya özgü yukarıda dile getirdiğimiz
türden çok sayıda analoji kullanmaz, aynı zamanda insanın ma-

60 76 / l .
61 Y.E.D.• s. 87.
62 Y.E.D. s. 8 1 .
.
90 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

nevi cephesini oluşturan ruhu anlatmaya çalışırken de oldukça


önemli ve alamh bir analoji kullanır: Bu,

'Emaneti senden ala gevdeni kuru boş sala.'63


dizesinde göıiilen 'Ruh-Emanet' analoj isidir. Yunus'un ruhu an­
latmada kullandığı analojinin ne kadar başarılı olduğu ruh ko­
nusundaki kapalılığı ne ölçüde giderdiği ve bu konuya ne tür bir
yenilik getirdiği elbette tartışılabilir. Ancak şunu hemen ifade
edelim ki, bu husus. Yunus'un ruhu açıklamanın bir belki de
tek yolunun mümkün olduğuna işaret etmesi bakımından son
derece önemlidir. İkinci olarak, Yunus , bu bağlamda delin, fel­
sefi analizlere girtşmez. Basit. ancak kapalı olanı anlatmada bir
ölçüde başarılı sayılan ve ölümle de yakından ilişkili olan bu
analoj i. bugün bile, halk düzeyinde oldukça yaygındır. Ölüm
anı, 'emanetini Hakk'a teslim etti' şeklinde bir ifade bu gerçeğe
işaret eder. Bu analojinin ardalanını beşeri tecıiibenin derinlik­
lerinde aramak gerekir.

Doğrusu, Yunus'un kullandığı emanet analojisi, dini inanç


açısından ayn bir önem taşır. Hatta bu analojinin ardalanını
Kur'an-ı Kerim'e bile götürmek mümkündür. İlgili Kur'an ayet­
lerini anlamaya, yorumlamaya çalışan insan bu ayetlerde geçen
'Emanet' kavramını ruh olarak değerlendirebilir. Ölüme refe­
ransla konuşmak gerekirse, 'geçici kullanım hakkı' en geniş ve
anlamlı kabulü dinsel inanç açısından göıiir. Bu anlamda,
'emanet' deyimini beden için kullanmak belki daha doğrudur.
Ama Yunus, ruh-emanet analojisini, düşünen insanın kendini
tüm varlık ve benliğiyle Tanrı'ya teslim etmesi bağlamında kul­
lanmaktadır. Yunus, her şey gibi bedeni de emanet olarak kul­
lanan insanın kendi benliğinin de 'Başkası'nın, Tanrı'nın bir
parçası olduğuna dikkat çeker. Bu husus, Yunus'da, son dere­
ce açıktır. Sözgelimi o bir mısrasında şöyle der:

63 Y.E.D s. 86.
..
Kendi Olma 91

'Can hod Hakk'un kudretidur.'64


Yunus, ruh-emanet analojisini, yalnızca ruhu daha rahat an­
latmak ve onu daha açık bir biçimde ortaya koymak için kullan­
maz. Gerçek bir aşık olarak o, emaneti gereği gibi teslim eden in­
sanın Tann'ya iyice yaklaştığına, hatta ona yaklaşmak için bu­
nun zorunlu olduğuna işaret eder:

'Fidi edem yüzbin canı ıraklıkdan beri gelem.'65


Bir başka yerde de Tann'ya varmanın biricik yolunun ema­
neti gerçek sahibine, sıcağı sıcağına teslim etmekten geçtiğini
vurgular:

'Ben emaneti ıssına vereyim andan varayım. "66


Sonuçta, Yunus' da görülen, ama bizim niteliksizlik ve kayıt­
sızlıkla nitelediğimiz ruh-beden düalizmi, kendi içinde organi­
ze bir bütünlük ve zıtlık taşımaktadır. İlgili bütünlük kendi ol­
manın anlamı, zıtlık ise fena fillah kuramının çıkmazlan için­
de belirir.

11- Fena flllah Kuramının Çıkmazları


Kendi olma söz konusu olunca, düalist insan anlayışına ek
olarak, üzerinde durulması gereken bir diğer konu da kuşkusuz
fena fillah kuramıdır. Çünkü, fena fillah kuramının içerdiği ya
da ilettiği sorunlar, bir açıdan da doğrudan kendi olma ile ilgili­
dir.

Yunus'un taşıdığı kimliğin sufi yönüne dikkat çekerek, ta­


savvufi düşüncede özel bir konumu olan fena fillah kuramına,
özellikle, kendi olma açısından bir açıklama getirilmesi gerekti­
ği kanısındayız. Burada, her şeyden önce şu iki temel noktaya
işaret etmek gerekir.

64 Y.E.D. . s. 50.
65 Y.E.D. . s. 100.
66 Y.E.D. . s. 98.
92 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

i- Ötede Tann'nın huzuruna çıkmak, doğrudan kendi olma ile


ilgili bir husustur.

ti- Yaşadığı ve edindiği deneyimle benin kendi olarak Tan­


n'nın huzuruna çıkması mümkündür.

Ne (i), ne de (ii) salt tasavvufi bir tutumu ifade eder. Her iki
hususun da kognitif açıdan anlamlı olduğunu söylersek. fena
fıllah kuramının rasyonel açıdan kanıtlanabilir bir konumda
olup olmadığı sorusu ortaya çıkar; buna bağlı olarak da, bir su­
fınin, çelişkiye düşmeden, hem burada hem ötede kendi olına ile
fena fıllah kuramını birlikte nasıl savunacağı sorusu ayn bir
önem arz eder.

Bize göre. öteye yapılan atıfla fena fi.Hah kuramının aleyhine


işleyecek iki ayn argüman sözkonusudur:

i- Fena fi.ilah kuramı büyük ölçüde duygusaldır. Bu durum,


ilgili kuramın herkes tarafından kabul edilmeyişine neden ol­
maktadır. Bilindiği gibi, aklın rolü, dinin işlevi ve edinilen top­
lumsal ya da bireysel deneyim her zaman subjektif duygulanım­
la aynı noktada birleşmez. Buna rağmen, "Fenaft. deniyor,

"sufide şiddeli bir aşk ve duygu şeklinde görülür. Sufi, bu coşkun


duygulan kaldıramaz ve sürüklenir gider, tıpkı bir dalın azgın selde
sürklenip gitmesi gibi. Şuurunu kaybeder ve varoluşun özüne doğru
akar. Şaşkın, sersem ve dağınık bir haldedir. Dış görünüşü günlük
işleıi veya sorumluluklanyla tamamen ilgisizdir. Amaçsızca dolaşır.
Genellikle sakindir. Konuştuğunda ise mantıksız ve akıldışıdır. Tıp­
kı bir ayyaş gibi, an olur gamdan kederden habersizdir, an olur göz­
yaşlarına boğulur. başkalarını ümitsizliğe düşürür. Bu haldeki Sufi­
ler, 'divane' ya da 'mecnun' olarak bilinir. Sufi gerçeten aşıktır. Bir
mecnun gibi akıldan ve hikmetten uzaktır. Sevdiğine kavuşma ve
bütünleşme ümidindedir. •s7
ii- Fena fillah kuramı, anlaşılır olmayışın dışında, bireysel
beni yokluğa ya da belirsiz bir indirgemeciliğe adeta mahkum

67 Shall i, agm., s. 99.


Kendi Olma 93

eder. Burada anlaşılması güç ya da içinden çıklmaz, beka bil­


lah gibi mistik ve metafizik söylemlere elbette yer verilebilir;
ama ne yaran olablilir ki! Çünkü, sufiler fena fillah konusunda
yaşa ve anla gerekçesini temel almakla birlikte, kendi olarak
varolmanın verdiği zevkten kendilerini kurtaramamaktadırlar.
Aslında Yunus'un, "Varlığın devşir yokluğa" ifadesinin, bu bağ­
lamda anılması gerekir. Bireysel benin yokluğu konusunda öy­
le bir noktaya ulaşılır ki, artık şöyle demek kaçınılmaz bir hal
alır:

"Sufi fenanın farkında olmaz ve onula ilgilenmez; fenadan da fani


olur. Fani varlığı hakkın varlığı içinde kaybolur. Fena fi1-fena inka­
nn inkarıdır. Beka"ya ya da Vahdetü'l-Vücud'a ulaşır. Varlık-yokluk,

ben-sen ikilemi ortadan kalkar."68


Bu çıkarımlara ilişkin olarak, bir kimse şöyle bir eleştiride
bulunabilir: Teknik bir terim olan fena fillah, indirgemeci bir öz
taşıyabilir; ama mutlak yokluğu ifade etmez. Çünkü, ilgili kav­
ram yokluğu çağrıştırsa bile, kendi bilincinde olan ben'in her
halukarda, sözgelimi, tanrısal Zihin'de, Külli Akıl'da ya da Ev­
rensel Ruh'ta varlığını sürdürmesi söz konusudur. Nitekim, fe­
na tezine ilişkin, Fena fi'ş-Şeyh, Fena fi'r-Rasul, Fena fillah ve
Beka billah gibi aşamalar dikkate alındığında bu husus iyiden
iyiyye belirir.

Bize göre bu tür bir eleştirinin, sadece din ile değil, felsefe ile
de bağdaşır bir yönü yoktur. Çünkü reel olarak yaşam, yukarı­
da da ifade ettiğimiz gibi, yaşam bilincine sahip olunduğunda
anlaşılır, o zaman bir anlam ifade eder. "Bilincine sahip olına"
deyimini, ne fena fillah kuramının, ne bu dünyada tekrar do­
ğuşu ifade eden bir inanç ilkesinin, ne de kendi olınadan var ol­
manın kavgasını veren ateistik düşüncenin içeriği olarak kulla­
nabiliriz. Belki gelecek hayatı geçmiş eylemleri tarafından koşul­
landırılmış birinin, beşeri bir ben olarak dünyaya gelmesi ola­
yında kendi olmayan bir varoluşun yine de yeri olabilir. Ama ay-

68 Shafıi, agm., s. 97.


94 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

nı şeyi, fena fıllah kuramı için söyleyebilir miyiz? Bu mümkün


görünmüyor. Şöyle ki;

i- Fena fıllah kuramı. dini ve kimi felsefi düşüncenin öngör­


düğü kendi olmadan daha anlaşılır değildir. En azından, fena
fillah kuramındaki bilnçsizlik hali, özellikle öte dünyadaki cen­
net mükafatı ya da cehennem cezası. kendi olarak varlığını sür­
dürdüğü anda, insan onuruyla bağdaşır; aksi halde bir anlam
taşımaz. Özellikle teistik dinler. benin korunmasını garanti et­
mekle hem kendi olmaya hem de öteye ilişkin en büyük adımı
atmış durumdadır. Kendi olmanın özüne ilişkin monoteizm kay­
naklı bilgiler, insanı, şöyle ya da böyle, yokluğa mahkum etmez.
Ona, arzuladığı kendi olma fırsatını vererek, ötelerin ve bilinme­
yenin yolunu açar.

ii- Fena fillah kuramı, kendi olmadan daha rasyonel değildir.


Başka bir deyişle, nihai sonunu düşünen insanın psikolojik ge­
reksinimlerini tatmin hususunda kendi olmadan daha reel ve
etkili değildir. Burada anlaşılır bir amaç vardır: Önemli bir eg­
zistansiyel gereksinim olan kendi olma fırsatı bireyin elinden
alınmamalıdır.

iii- Fena fillah yanlısı da elbette bir amaç doğrultusunda


konuşur. Ama bir amacın varlığını tartışmak. fena fillah kura­
mının işleyişi savunucuları tarafından bile yeterince açık bu­
lunmadığına göre, insana bir şey kazandırmaz. Bize göre in­
san, fenomenal sonuna yaklaşırken gereği gibi kendi olmanın
peşine ne kadar az düşerse, bu konuda o kadar çok tasanın
üretir. Ama üretilen tüm tasarımlar. Tann'nın va'd ettiği ve bil­
dirdiği kendi olma isteğinden daha anlaşılır ve doyurucu ola­
mazlar.

iv- Fena fillah kuramı, son tahlilde, yaşamak ile ' kendi ola­
rak yaşamak'ı bir ve aynı şey olarak görmektedir. Oysa yaşamak
bir şey, kendi olarak yaşamak ise başka bir şeydir. İkincisinde,
insan ruhunu tatmin eden bireysel ve ontolojik bir tabakalaşma
Kendi Olma 95

sözkonusudur. Bu durumun insan açısından taşıdığı değer. ön­


celikle, kişiliği adına bireyin özünden gelen doğal ve samimi
duygularını öne çıkarabilmesinde belirir. Yaşamalo anlatırken.
kendi olarak yaşamalo anlatırken aldığımız zevki alamıyoruz.
Bu açıdan da ikincisi, birincisine göre, son derece büyük bir
farklılık arzetmektedir. 'Kendim olarak yaşamak istiyorum' söy­
leminin de bazı belirsizlikleri beraberinde getirdiği iddia edilebi­
lir. Ama insanı kendi yapan şey kendi olarak yaşama isteğinin
bilincinde olmasıdır. Biliyoruz ki. hiç bir şey insanın, kendi ola­
rak, yaşamını sürdürmesinden daha değerli olamaz. Böyle düş­
nen insan. Obermann'ın aşağıdaki ifadesini içsel olarak yaşıyor
demektir:

"İnsan ölümlüdür. Olabilir; ama direnerek ölelim. ve. yokluksa eğer


bizi bekleyen. bilelim ki bu bir adalet değildir. •69
v- Özel anlamda, fena fillah kuramının ilettiği benlik anlayı­
şı. daha çok Tann ile olan bireysel ilişkiyi ortadan kaldınr. Bu
nedenle, anlaşılabilen, tanımlanabilen ve ontolojik olarak tasnif
edilebilen bir ben yorumunun, fena fillah kuramı ile bağdaşma­
sı oldukça güç görünüyor. İlgili kuram iyi bir biçimde analiz edil­
diğinde, benin fenası ya da yokluğu ile ortaya çıkan ontolojik
boşluk, ne ile doldurulacak ya da telafi edilecektir? Bizce, sade­
ce insanın kendi irade. düşünce ve eylem gücünün sonlu oldu­
ğunu artık bilerek kabul etme anlamında Tann ile bütünleşme­
si ontolojik açıdan bir problem doğurmaz.

vi- Fena fıllah kuramının işlevselliğindeki eksiklik, sadece


kendi olma noktasında değil, aynı zamanda ölümsüzlüğün ka­
zanılan bir olgu olması gerçeği dikkate alındığında da ortaya çı­
kar. Yunus'un bu konuya atıfta bulunduğu ileri sürülebilir. Ni­
tekim, bu husus ölümsüzlüğün kazanılması gerektiğini öngö­
ren,

69 Mlguel de Unamuno. Yaşamın Trajik Duygusu. çev.: Osman Dertnsu, İnkılap


Kitabevi, İstanbul, 1986, s. 246.
96 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

'Bir ilahi devlet ola ondan içen oldu baki.'70


'Bu benliğe sermayesin ah nideyim ömrüm senı:11
'Ab-ı Hayat'un çeşmesi aşıklarun visalidür.'72

gibi ifadelerde daha da belirginleşir. Aşıklann bir amacı da fena


fi.Hah kuramında olduğu gibi Tannda değil. kendi olma söyle­
minde olduğu gibi Tanrıyla öh1msüzh1ğü tatmaktır. Yunus belki
de ölümsüzlüğü, kazanılması gereken bir değer olarak düşün­
düğü için, temellendirme yoluna gitmedi. Söz bu noktaya gel­
mişken, açıklayıcı olmalan bakımndan Yunus'un,

'Belki ebedi varsın . . . •73

· ··- Aşıklar ölmez bakidiir.'74

gibi ifadelerini anmakta yarar vardır.

Kendi olma konusunda genel bir sonuç olarak,

i- Yunus'un. şiirsel imajlar kendi olmaya ilişkin birtakım çı­


karımlarda bulunması yerinde bir çabadır.

ii- Tanrı ile kendi olma arasında elbette bir ilişki vardır; ama
onun bir adını daha atarak, Tanrı-aşk-kendi olma üçlemi ara­
sında ince ve dikkate değer bağlar kurması. Yunus'un, beşer ru­
hunun süreklilik arzusunu gereği gibi kavradığını gösterir.

üi- Kendi olmaya atıfta bulunmasının ötesinde Yunus, onu


ne bir sorun olarak ele alır, ne de nesnel olarak incelemeyi yeğ­
ler. Geliştirdiği temel tez, zaman zaman fena fillah kuramına
kaymasına rağmen. kendi olma ve onunla ilgili görüşlerini şiir
içinde dışa vurmaktır.

70 Y.E.D. . s. 240.
71 Y.E.D. . s . 252.
72 Y.E.D. . s. 228.
73 Y.E.D. . s. 1 90.
74 Y.E.D s. 190.
. .
Kendi Olma 97

iv- Yunus'un özlediği ve tanımladığı kendi olma. ötesiz ve


aşksız bir değer ifade etmez. Ancak. aşk-merkezli kendi olına bir
anlam taşır.

v- Egzistansiyel gereksinimler söz konusu olduğunda, aşın


uçlara varacak şekilde kimileri yalruz özgürh1k ya da yalnız fena
fi.Hah ile ilgilenirken. kimileri de bunların üzerine çıkmayı başa­
rır. Öyle anlaşılıyor ki, Yunus'a göre kendi olma, her iki söyle­
min; özgürlük ve fena fillahın üstünde ve ötesinde bir anlam ta­
şır.
SONUÇ

Divan'ı incelendiğinde, Yunus'un tefsir, fıkıh, kelam ve felse­


fe gibi disiplinlere mümkCın olduğu kadar nüfuz ettiği. ancak
düşüncesinin daha çok dini kurallarla özellikle de dini başkala­
rına kolay yoldan anlatma tezleriyle yakından ilişkili olduğu gö­
rülmektedir. Bunula birlikte, araştırmamızın bütününden de
anlaşılacağı üzere, çağını yakalayan ya da aşan her düşünü: gi­
bi Yunus'un da kendince oluşturduğu, anladığı, geliştirdiği ve
savunduğu bir metafızik öğreti vardır. Yunus, bu yönüyle bir fi­
lozoftur; nitekim o, aşk-yaratılış-kendi olma gibi konular üzerin­
de önemli düşünceler ileri sürmüştür.

Yunus, yukarıda adı geçen konulara ilişkin görüşlerini genel­


de Kur'an'a ve Hadis'e dayandım. Kökünü dinden alan nitele­
mesi, doğrusunu söylemek gerekirse, Yunus'un metafızik anla­
yışının sınırlarını belirlemede önemli bir rol üstlenir. Bu neden­
le, Yunus'un, temel dini ve felsefi konulan içeren Şiirlerinin , di­
nin iç işleyişinin bir tezahürü olarak, aı.g�lanabileceği söylenebi­
lir. Çünkü burada 'bilinen'i tekr�';" etm ek değil . 'bilinen' üzerine
yeni yorum ve özgün te��il:ıer sözkonusudur. Bir örnek olarak,
yaratılış
ımrum!. ne olduğu gibi Kur'an ayetlerine ve Hadis veri­
lerine bı:.akı
lmış, ne de bu konudaki ayetler ard arda yorumsuz
·
sırı;,. ıanmış tır; aksine yaratılış bağlamında Kur'an ve Hadis'ten

alınan öz; şiirsel imajlar halinde, belirlenen hedefe yönlendiril­


miştir. Aynı şey, aşk ve kendi olma konulan için de geçerlidir.

Peki neden hep aşk? Öyle anlaşılıyor ki, Yunus, aşkı, düşün­
celerini anlatmak için en uygun kavram olarak görüyor. Bir yan­
dan, bu, biraz da aşk kavramıruİı özü ile ile ilgili bir durumdur.
Bumın birkaç değşik nedeni vardır: İlkin, aşk, yanlış anlama ve
bilgisizlikten doğan yersiz tartışmaları ortadan kaldıracak kadar
1 00 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

önemli bir kavramdır. İkinci olarak, aşkın kendine özgü bir içeri­
ği vardır. Aşk, çoğu zaman, bu içerik nedeniyle egzistansiyel so­
runları tartışanlara gerçek anlamda kaWımlarını sağlayacak ve­
rimli bir zihinsel işleyiş kazandırır. Üçüncü olarak, aşk. mantıklı
ve temelli bir düşünce disipliniyle somut bir forma bürünebilir.
Dördüncü olarak, aşk varlıklara arası evrensel bir kavramdır. Di­
ğer yandan Yunus, aşkı, adeta din ile elde edilen bilgilerin gerçe­
ğe daha fazla yaklaşmasını sağlayan bir ölçüt olarak görmektedir.

Yunus'un, aşk, yaratılış ve kendi olma konularına aynı za­


manda hayatında edindiği bilgilerden hareket ederek anlam ver­
meye ve bir yargıya ulaşmaya çalışması, düşünce sisteminin,
Kur'an ve Hadis'in yanında, kendinden önce gelen Müslüman
teolog, filozof ve sufilerin görüşlerine dayandığını göstermekte­
dir. Bu, Divan'ı incelendiğinde, çıkarılabilecek en genel sonuç­
lardan biridir.

Yunus; varoluş gerçeğini, aşk-yaraWış-kendi olma üçlemi


içinde ele alır. O, varoluşa anlam vermede üzerinde durduğu
aşk, yaratılış ve kendi alına konularına ilişkin seviyeli ve orjinal
görüşler ileri sürer. Varoluşun, pek çok nedeni üzerinde durula­
bilir, ama on:;ı. göre aşk benzeri gösterilemeyecek, ikinci derece­
den üstün, deyim yerindeyse şifre çözücü bir neden, elde edil­
mesi gereken bir idealdir, varoluşun özüdür. Şu halde, Yu­
nus'un özgünlüğünün, aşka gerek.en değeri vermesinde yattığı­
nı gönül rahatlığı içinde söyleyebiliriz. Bti anlamda aşkın, onto­
lojik açıdan, Tann'ya bağımlı. Tann'yı temel alan bjr neden ve
özsel değeri olan bir amaç olduğu ortadadır. Aşkın. bir neden,
bir değer, bir amaç gibi anlamlar yüklenmesi kuşkusuz Tan­
n'dan kaynaklanır. Çünkü Yunus'un egzistansiyel sorunlarla
aşk arasında varolduğunu iddia ettiği ilişki, bir niteliği da aşk
olan, birinci dereceden en üst nedenin, Tann'nın hesaba katıl­
masıyla ancak bir anlam kazanabilir.

Yunus'un bu çalışmada üzerinde durduğumuz egzistansiyel


sorunlar konusunda varmak istediği nokta, bize göre, ilgili so-
Sonuç 101

runların emprik ve rasyonel açıklamasının aşk ile de mümkün


olduğunu göstermek, aşkın, bir bütün halinde oluş ve bozuluşa
anlam vermeye çalışanların önünde, potansiyel bir belirleyici
olarak durduğuna dikkat çekmektir.

Kısacası, egzistansiyel sorunlarla ilgili gerçeğinin, ancak aşk


ile sezilip yorumlanacağı hususu, Yunus'da en merkezi konuma
sahiptir. Her şeyin son amacı Yunus'a göre, tannsal aşk olmalı­
dır. Olmalıdır çıkanını da ancak ruhsal yetkinlik ile kazan ılabi­
lir. Bu d urum . aynı zamanda, ruhun, kendi üzerinde reflektif bir
güce sahip olması ve kendi yaratılış amacı doğrultusunda yol al­
ması gerektiği sonuçlarını veren bir üst etkinliğe tekabul �der.

Yunus. bir şeyin bilinir olduğunu bilmenin verdiği zevki, şa­


irane düşünceler evrenine girmek suretiyle tadar. Bu evrenin
imajını anlamak, her zaman kolay olmayabilir; ama merak eden
bir varlık olarak insan, yine de kendini o evreni düşünmeden
alakoyamaz. Divan'da, şairane düşünceler evrenine ilişkin ola­
rak, şüri, kendi iç dünyasını dışa vurmanın yanında, dinsel ola­
nı ifade etmenin emrine vermekten doğan ayn bir yorum da söz­
konusudur.

Doğrusu, bireyin, rasyonel yaşam gibi kendi olmayı öngören


bir dinsel deneyimden soyutlanması da mümkün değildir. Öyley­
se dinsel olanın, belli düzeyde de olsa, bireyle bir içiçelik arzetti­
ği son derece açıktır. Biraz daha ileri giderek Yunus'un, kendi
benliğini aydınlık bir atmosfer içine yerleştirecek nitelikte bir dü­
şünce egzersizi, doğruluk aşkı, bilim ve araştırma tutkusu içinde
olduğu gerçeğini yukarıdaki söylemin dışında göremeyiz.

Yunus'un, aralarında doğrudan organik bir bağ olduğuna


inandığımız aşk. yaratılış ve kendi olma konularında tannsal aş­
kı temel alan çıkaranları, geleneksel sufi anlayışın anlatımı güç,
sınırlı yorumların çok ötesindedir. Düşünce sisteminin felsefi
değeri de zaten bu noktada belirir. Oluşturmaya çalıştığı sade ve
anlaşılır metafizik öğreti, genel olarak, Kur'an ve Hadis açısın­
dan da eleştiriye açık görünmemektedir.
EK
Aşka Referansla Şiddet Ekseninde
Kötru.ük Problemını Yeniden Yommlamak

Dar anlamı içinde, evrende göriilen kötülüklerin bilen, güçlü


ve iyi olan bir Tann'nın varlığıyla bağdaşamayacağı temel dü­
şüncesini içeren kötülük problemi, Tann'ya inanıyorum' diyen
herkes için aynı oranda güçlüklere neden olmaz. Bu güçlükler,
büyük ölçüde, 'nasıl bir Tann'ya inanıyorsun?' sorusuna verile­
cek cevap ile, deyim yerindeyse, doğru orantılıdır. Bu nedenle ,
problemin ortaya çıkardığı güçlükler, yapılan Tann tanımlarına
bağlı olarak önemini ya yitirir ya da gereğinden fazla artırır. Söz­
gelimi, 'hareketsiz' yahut 'müdahalesiz' bir Tann'ya inanıyorum
diyen biri, verdiği bu cevapla, güçlükleri belki en aza indirgeye­
cek; ama inandığı Tann da aynı oranda aşkınlığını yitirecektir.
Teizmin geleneksel Tann anlayışına uygun olarak, her şeyi bi­
len, her şeye gücü yeten ve iyi olan bir Tann'ya inanıyorum, di­
yen biri için ise, ilkinin aksi bir durum ortaya çıkacaktır. Çün­
kü, bir yandan Tanrı, atfedilen bu niteliklerle yücelecek, ama
problemin neden olduğu güçlükler de öneminden bir şey yitir­
meyecektir. Diğer yandan, kötülük ve eksikliklerin yer aldığı bir
evren Tann'nın her şeye güç yeterlik niteliği ile nasıl bağdaşa­
caktır? Kötülüklerin varlığına rağmen, yine de Tann, her şeye
gücü yetendir deniliyorsa. bu noktada da iyiliğinde ya da bilgi­
sinde bir eksiklik olmalıdır gibi bir başka güçlük ortaya çıkacak;
sonuçta, kötülük problemine ilişkin ateistik ve teistik olmak
üzere iki ayn yaklaşımın sergilenmesi adeta kaçınılmaz olacak­
tır. Her iki yaklaşım da, aşağıda üç temel önerme üzerinde işler:

a. Evrende kötülük vardır.


b. Tann vardır; bilen ve güçlüdür.
c. Tann vardır ve iyidir. ı

1 Alvin Plantlnga. God and Other Minds. Cornell U. P . 1967. s. 1 16.


.
104 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Ateist yaklaşım, kötlılük probleminin dayandığı önermeler


arasında giderilmesi imkansız bir çelişkinin var olduğunu kanıt­
lamaya yönelik bir öz taşır.2 Kötülük probleminin dayandığı
önermeler dikkate alındığında, J. L. Mackie'ye göre, " . . . çelişki
birden açığa çıkmaz; bu çelişkiyi gösterebilmek için bazı ek
önermelere ya da iyi, kötü ve her şeye güç yeterlik kavramlan
arasındaki mantıksal ilişkiye dikkat çekmemiz gerekir. Bu ek
önermeler şunlardır: İyi kötünün zıttıdır. O halde iyi bir varlık
gücü oranında kötülüğü ortadan kaldırmaya çalışır; ve her şey
gücü yeten bir varlığın yapabileceğinin sının yoktur. "3 Bu bağ­
lamda, H. J. McCloskey de "teist için, bir yandan kötülük prob­
leminin varlığını kabul etmenin, diğer yandan Tann'nın mükem­
mel ve her şey gücü yeten olduğunu savunmanın bir çelişki ol­
duğu"4 kanısındadır.

Mackie ile McCloskey'in adı geçen ifadelerinin şu tür itiraz­


lardan kaynaklandığı ileri sürülebilir: Kötülük probleminin da­
yandığı önermeler arasında bir çelişki var mıdır? Kusursuz Tan­
n, niçin kusurlu bir dünya yaratmıştır? Yoksa daha mükemme­
lini yaratacak kadar güçlü değil midir? Bütün bunlar, Tann'nın
iyiliği ile nasıl bağdaşır? Önermeler arasında herhangi bir çeliş­
ki yoksa bu durum da kötülüğün kaynağı ne olacaktır? Sayıla­
ruu çoğaltabileceğimiz bu itirazları, genel olarak, iki grupta top­
lamak mümkündür:

i. (a) önermesine yönelik itirazlar.

ii. (b,c) önermelerine yönelik itirazlar.

Yukanda dile getirdiğimiz itirazlar, ateist yaklaşımın ilk ba­


samağını oluşturur. Bundan sonra, ateist yaklaşımı benimse-

2 Plantinga, God and Other Minds, s. l l 6.


3 J.L. Macide, "God and Oınnlpotence", God and Evil, (ed. by N. Pike), Prentlce
Hail, ine. New Jersey. 1964, s. 46.
4 H. J. McCloskey. "God and Evil", God and Evil, (ed. by N. Pike}, Prentlce Hali,
ine. New Jersey, 1964, s.6 1 .
Ek 1 05

yenlerin tüm çabalan, (a,b,c) önermeleri arasında var olduğunu


iddia ettikleri çelişkiyi ortaya koymaya yönelir. İlgili yaklaşımı
benimseyenler, Mackie'nin de itiraf ettiği gibi, söz konusu çeliş­
kinin birden açığa çıkacağı kanısında değildirler. Bu durumda
ne yapılacaktır? Adı geçen önermelerin birlikteliğinden kaynak­
landığı iddia edilen çelişki nasıl ortaya konacaktır? Ateist yakla­
şımı benimseyenlere göre, aslında bu başarılması zor bir iş de­
ğildir. Zira söz konusu çelişki, ateist yaklaşımın ilk basamağın­
dan hareketle varılacak şu sonuçların yardımıyla kolaylıkla or­
taya konabilir.

i. Tann -istese- kötülükeri önlerdi. !Çünkü, O, her şeyi bilen


ve her şey gücü yetendir. (b) önermesi)

ii. Tann -gücü yetse- kötülükleri ortadan kaldırırdı. !Çünkü,


O, mutlak iyidir. (c) önermesi)5)

Çıkarılan olası bu sonuçlar ise ateist yaklaşımın ikinci basa­


mağını oluşturur.

Bu aşamadan sonra ateistler, N. Pike'ın da haklı olarak be­


lirttiği gibi, "(a,b,c) önermelerinden ikisi birlikte düşünüldüğün­
de (b) ve (c) önermelerinin ya ayrı ya da birlikte reddedilmeleri­
nin kaçınılmaz olacağı" iddiasında bulunurlar. 6

Şimdi bu iddialan görelim.

1. iddia:

(a) Evrende kötülük vardır.

(c) Tann vardır; O mutlak iyidir.

1 . Açıklama:

Önerme (c)'den çıkarılan sonuç, "Tanrı -güçlü olsa- kötülük­


lere izin vermezdi" idi. Bu durumda Tann, bilgi ve gücü eksik ol-

5 Nelson Pike. "Hume On Evil", God and Evil, (ed.by Nelson Pike) (ed. by N. Pi­
ke). Prentice Hail, ine. New Jersey, 1964. s.87.
6 a.e.. s.87.
1 06 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

duğu için kötülüklere izin vermiştir; iyi olmadığı için değil . O


halde (a,c) doğru, (b) yanlış olmalıdır.

2. İddia:

(a) Evrende kötülük vardır.

(b) Tann vardır; O her şeyi bilen ve her şey gücü yetendir.

2. Açıklama:

Önerme (b)'den çıkanlan sonuç, 'Tann -istese- kötülükleri


ortadan kaldınrdı" idi . Bu durumda Tann, iyi olmadığı için kö­
tülükleri ortadan kaldıramamıştır; yoksa gücü ve bilgisi eksik
olduğu için değil. O halde (a,b) doğru, (c) yanlış olmalıdır.7

3. İddia:

(a) Evrende kötülük vardır.

(b) Tann vardır; O her şeyi bilen ve her şey gücü yetendir.

(c) Tann vardır; O mutlak iyidir.

3. Açıklama:

Önerme (c)'den çıkanlan sonuç, "Tann -güçlü olsa- kötülük­


lere izin vermezdi"; (b)'den çıkanlan da 'Tann -istese- kötülük­
leri ortadan kaldınrdı" idi. Bu durumda, Jann, hem bilgi ve gü­
cü eksik olduğu için, hem de iyi olmadığı için kötülüklere izin
vermiştir. O halde (a) doğru, (b,c) yanlış olmalıdır. B

Quentin Smith, kötülük problemini. canlılar arasında var ol­


duğunu iddia ettiği bir tür yaşam mücadelesi örneğinden hare­
ket ederek ulaştığı birtakım olasılıklarla ortaya koymaktadır.
Burada Smith'in farklı bir metod izlediği söylenebilir. Gerçi o da,

7 Pike, "Hume on Evil", God and Euil. s. 88.


8 ae. , s.89.
Ek 107

(a,b,c) önermeleıi arasında var olduğu iddia edilen çelişkiyi gös­


termek için ateist yaklaşımı kullanmıştır; ama o, bunu yapar­
ken, genel anlamda kötülük vardır önermesinden hareket etme­
miştir. s Bizce, bunun iki nedeni olabilir:

i- J. S. Feinberg'in 1 0 de haklı olarak belirttiği gibi, günah, zu­


lüm. deprem v.s. gibi kötü sayılan her bir şeyin ayn bir problem
olduğunu ifade etmektir. Bu durumda. kötülük probleminden
değil problemleıinden söz etmek gerekir.

ii- Kötülük probleminin. belli bir kötülükten hareketle daha


anlaşılır bir biçimde ortaya konabileceği düşüncesidir. Bu du­
rumda da (a) önermesi yerine, sözgelimi, "x zalimdir", "deprem
kötüdür" gibi önermeler kullanılabilir.

Smith'e göre,

( 1 ) Tanrı güçlü ve iyidir.

(2) Evrende, Tann varsa. bütünüyle kötü olan bir şey olma­
malıdır.

(3) Yaratıklar arasındaki yaşam mücadelesinin bütünüyle


kötü olduğu söylenilebilir.

(4) Yaratıklar arasında çok sayıda mücadele örneğinden söz


edilebilir. 1 1

Bu olasılıklar dikkate alındığında, diyor Smith, ( 1 ) ile (3)'ün


birlikte savunulması açık bir çelişkidir; ( 1 ) doğru ise (3) yanlış,
(3) doğru ise ( 1) yanlış olmalıdır. Smith'e göre, olasılık (3)'ün
doğruluğu şu ek-önermelerle kanıtlanabilir:

9 Quentin Smtth . An Atheological Argument from Evi! Natura! Laws", Intemati·


..

onaljor PhUosophy of Religion, vol. 3 1 . no.3. Netherlands, June 1 99 1 , s. 1 60.


10 J.S. Fetnberg, "Evi!, The Problem", Eıxıngelical Dictaüonary oj Theology, (ed.by
Walter A Elwell). U.S.A., 1987. s.387.
1 1 Smith, "An Atheological Argument from Evi! Natura! Laws", s. 160.
1 08 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

(5) Kısmen iyi, kısmen kötü olan her "A" olayı, kötü tarafı iyi
tarafına üstün geliyorsa, bütünüyle kötüdür.

(6) O halde, her yaşam mücadelesi örneği bütünüyle kötü­


dür. 1 2

(7) Yaşadığımız dünyada yırtıcı ya da zehirleyici bir varlığa


karşılık, aciz ve savunmasız bir varlık vardır.

(8) Yaşadığımız dünyada, yırtıcı ya da zehirleyici varlıkların


olduğu kadar, aciz ve savunmasız varlıkların da hakları vardır.

(9) Yaşadığımız dünyada varlıklar, haklarını korumak için


yaşam mücadelesi verirler.

( 1 0) Varlıklar arasındaki bu yaşam mücadelesi bütün hızıyla


devam etmektedir.

( 1 1 ) Varlıklar bu tür davranışlara, çoğu kez haklarını koru­


mak için teşebbüs ederler.

( 1 2) Hakları birbirinden farklı olan bu varlıkarın, hakların


korumak için bu tür bir yaşam mücadelesi vermeleri gerek­
mez. 13

Smith, öyle anlaşılıyor ki, bu yaşam mücadelesinde -Tanrı,


bazı yaratıkları güçlü bazılarını ise güçsüz yarattığı için- hak­
larını koruma uğruna; yırtıcı ve zehirleyicilerin öldürmesini,
zayıf ve savunmasızların öldürülmesini bütünüyle 'kötü' ola­
rak değerlendirmekte; böylece de olasılık (3)'ü doğruladığını
ileri sürmektedir. Smith'in, olasılık (3)'ü doğrulamak için ileri
sürdüğü tezlerin büyük ölçüde önerme (a) ile ilişkili oldukları
söylenebilir. Şu halde; olasılık (3)'ü, önerme (a)'nın yerine ko­
yarak, sözü edilen çelişkiyi yukarıdaki iddialara benzer şekilde
ortaya koyabiliriz. Ancak bunun için de yine, ateist yaklaşım

12 ae. s. 1 6 1 - 1 62.
.

1 3 Smlth, "An Atheologtcal Argument from Evil Natura! Laws". s. 1 64.


Ek 1 09

gereği, (b, c) önermelerinden çıkarılan sonuçları dikkate almak


zorundayız. Buna göre; önerme (c)'den çıkarılan sonuç, "Tanrı
-güçlü olsa- kötülüklere izin vermezdi"; (b)'den çıkarılan da
"Tanrı -istese- kötülükleri ortadan kaldırırdı" idi. Bu durumda
Tanrı; hem bilgi ve gücü eksik olduğu için 'yaşam mücadele­
si'ne izin vermiştir, hem de iyi olmadığı için 'yaşam mücadele­
si'ni engelleyememiştir. O halde (3) doğru, (b,c) yanlış olmalı­
dır.

Yaptığımız bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Smith'e


göre, Tanrı ya yaşam mücadelesine izin vermemeli ya da her bir
yaratığa hakkını koruyacak kadar güç vermeliydi. Çünkü var,
var olmadan önce, yoktu; yok olanın, yokken, hakkı da yoktu.
Gerçi yok olana varlık vermek, Tanrı'nın bilgili, güçlü ve iyilikçi
olduğunun bir göstergesidir; ama böylesi bir Tanrı'nın böylesi
bir yaşam mücadelesini engellemiyor olması nasıl izah edilir?
Kötülük problemini, dile getirmeye çalıştığımız bu yaşam müca­
delesi örneğinden hareketle dile getiren Smith, kanaatimizce,
Tann'dan -iyi, bilgili ve güçlü ise- hiçbir kötülüğün yer almadığı
başka bir mümkün dünya yaratmasını istemektedir. Sonuç ola­
rak, ateist yaklaşınun , tanımına paralel olarak, "(a,b,c) önerme­
leri arasında var olduğunu ileri sürdüğü çelişkiyi öz, açık ve ke­
sin doğru olarak değerlendirip Tanrı'nın gücü sınırlandınlma­
dıkça hiçbir şeyin bu çelişkiyi ortadan kaldıramayacağı" ı 4 iddi­
asını taşıdığını söyleyebiliriz.

Teist yaklaşım. kötülük probleminin dayandığı önermeler


arasında herhangi bir çelişkinin olmadığını savurımaya, bir çe­
lişki varsa bile bunun. ateistlerin iddia ettikleri kadar güçlü ol­
madığını kanıtlamaya yönelik bir yaklaşım biçimidir. ı s Teist

14 Macide, "God and Omnlpotence", s. 47-48; McCloskey, "God and Evil", s. 62;
Sınlth, "An Atheologtcal Argument from Evi! Natura! Laws", s. 1 65.
1� Plantınga, God and Other Minds. s. 1 1 5- 1 1 6.
1 10 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

yaklaşımı benimseyen çağdaş din felsefecilert arasında, N. Pike,


A. Plantinga ve J. Hick'i sayabilirtz.

Pike'a göre. (a,b,c) önermelert arasında iddia edildiği kadar


güçlü ve sarsılmaz bir çelişki söz konusu değildir. Şöyle der:
"Bence bu akıl yürütmeI6 eksiktir. Ben bir varlığın mutlak iyi ol­
duğu iddiasından "gücü yetse kötülüğü önlerdi" sonucunun çı­
karılacağı kanaatinde değilim."17 Pike bu iddiasını, baba-oğul
arasında geçen ve dışa yansıyan yönü ile kötü, sonucu itibariyle
iyi olan bir olayıs anlatarak kanıtlamaya çalışır. Özetle şöyle di­
yor: Bir babanın ilaç içirmek suretiyle çocuğuna acı çektirdiğini
gördüğümüzde olayın dışa yansıyan yönüne bakarak, baba hak­
kında "ne kötüdür o!" yargısına varabilirtz. Ancak basit ve yüzey­
sel bir araştırma neticesinde babanın asıl amacının çocuğuna acı
çektirmek olmadığını öğrendiğimizde, yargımızın yanlış olduğu
ortaya çıkacaktır. 19 Dahası Pike, (a,b,c) önermelertnden oluşan
bütüne, bir başka önermenin eklenmesiyle (a, b,c) önerrnelert
arasındaki çelişkisizliğin daha da belirginleşeceği kanaatindedir.
O, söz konusu önermeye şöyle bir akıl yürütme ile ulaşır:

16 Pike. söz konusu "akıl yürütme" ile, ateist yaklaşımı anlatırken dile getirdiği­
miz iddialan kastetmektedir.
17 Pike, "Hume on Evi!", s. 88; krş.: Keller, 'The Problem of Evli and the Attrlbu­
tes of God", Intemational for Philosophy of Religion. vol. 26, no: 3, Deoeınber
1989, Kluwer Academlc Publishers, Netherlands, 1989.s. 1 57.
1 8 Pike'nin kullandığı bu örneğin bir benzertni. aynı nedenle asırlar önce, İslam
düşünürü Gazzali kullanmıştır. "Sözgelimi". diyor Gazzfili. "küçük bir çocuğu
ele alalım: Ve düşünelim ki, bu çocuk hastadır. İyileşmesi için de kan alınma­
sı gerekmektedir. Ancak, anne, çocuk acı çekmesin diye, kan alınmasına en­
gel olmakta; bilinçli olan baba ise annenin bu davranışını doğru bulmayarak,
zorla dahi olsa kan alma işleminin yapılmasını sağlamaktadır. ... şimdi bu ör­
nek üzerinde düşünelim: Kan alınmasına engel olan anne mi; yoksa bu kanın
alınması için zor kullanan ve aldırtan baba mı daha merhametlidir? Bilmeyen
sanır ki, baba merhametli değildir, anne merhametlidir. Oysa akıllı bilir ki; ba­
banın, kan aldırmak suretiyle çocuğun acı çekmesine neden olması, ona olan
merhameti. iyilik ve şefkatinden kaynaklanmaktadır. Anne ise, o haliyle, dost
göıünen bir düşmandır. Ayrıca, büyük lezzetlere neden olacak ufak bir acı, kö­
tülük değil aksine lyilik:tir" (Bkz.: Abu Hamid el-Gazzfill . el-Malcsadü'l-Esna
Şerhu Esmdülôh!'!·Hüsna, Mısır, trsz, s.40).
19 Pike, "Hume on Evi!". s. 88.
Ek 111

( 1 ) Kötülükleri önleyecek yeterli gücü olmayan bir varlığın,


kötülüklere izin vermesinin haklı nedeni olduğu iddia edile­
mez.

(2) Kötülükler hakkında yeterli bilgisi olmayan bir varlığın,


kötülükleri önleyecek gücü olsa bile, kötülüklere izin vermesinin
haklı nedeni olduğu iddia edilemez.

(3) Bu durumda kötülükler hakkında hem yeterli bilgisi hem


de kötülükleri önleyecek gücü olan bir varlığın kötülüklere izin
vennesinin haklı nedeni olmadığı iddia edilemez.

(4) Öyleyse, Tanrı'nın var olan kötülüklere izin vermesinin


haklı nedeni vardır.20

James A. Keller, bu akıl yürütmeden hareketle Tann hakkın­


da (4) gibi bir hükme varılabileceği kanaatinde değildir. Çünkü,
Keller'e göre, "Tann'nın var olan kötülüklere izin vermesinin
haklı nedeni olsaydı, insanların bu nedenin ne olduğu hakkın­
da bir fikir sahibi olmaları gerekirdi."21 Bu durumda, teist yak­
laşım açısından son derece önemli olan (4)'ün doğruluğu nasıl
kanıtlanacaktır? Pike'a ·göre aslında bu, akılla temellendirilebi­
lir. Gerçekten de bu önerme, x, y'yi sever türünden sıradan bir
önerme değildir. Çünkü x'in, y'yi sevmesi doğru da olabilir, yan­
lış da. Buna karşılık, Tanrı'nın ne bilgi ne güç ve ne de iyiliğin­
den şüphe edilebilir.22 H. Schuurman'a göre de Pike'ın ulaştığı
(4) doğru bir önermedir. Schuurman şöyle diyor: "Tannrnız . . .
iyilik sever bir Tanrıdır. O, dünyayı kötülükleri de içeren bir pla­
na göre yaratmıştır. . . . Tanrı kötülüklerden habersiz değildir. . . .
dünyadaki her bir kötülüğün bir fayda y a d a amacı vardır. . . . kö­
tülükler hazan büyük bir iyiliğe neden olabilir. "23 Schuurman,

20 Pike, "Hume on Evi!", s. 9 1 .


2 1 Keller. 'Th e Problem of Evil and the Attrtbutes o f God". s . 157.
22 Krş.: Pike, "Hume on Evi!", s. 9 1 .
2 3 H . Schuurman.'11ı e Concept of a Stronag Theodicy", lntemational for Philo­
sophy of Religion, vol. 27, no. 1 -2, Netherlands, April 1990, s.64.
1 12 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

öyle anlaşılıyor ki, bu sözleri ile sadece önerme (4)'ü doğrula­


malda kalmamış, aynı zamanda yaratılış açısından iyiliklerle kö­
tülükler arasındaki ilişkiye dikkat çekerek, var olan kötülükle­
rin amaçsız olmadıklarını da ifade etmiştir.

Evrende yer alan hiç bir kötülüğün amaçsız olmadığını savu­


nan bir başka düşünür de A. Plantinga'dır. Plantınga'ya göre,
"biri, ne daha büyük bir iyiliğe neden olacak bir kötülüğü engel­
lediği için ahlak açısından kusurlu, ne de daha büyük bir kötü­
lüğe neden olacak bir iyiliğe izin verdiği için ahlak açısından ku­
sursuzdur."24 Dahası Plantinga, (a,b,c) önermeleri arasında bu
haliyle herhangi bir çelişkiden söz edilemeyeceği kanısındadır.25
(a,b,c) önermelerinin birbirleriyle çelişik ya da tutarsız oldukları
iddia ediliyorsa, bunu kanıtlayabilmek için, ateist yaklaşımı be­
nimseyenlerin de itiraf ettiği gibi, adı geçen önermelere birtakım
önermeler eklenmeli; ama bu önermeler de bazı koşullan taşıyor
olmalıdır.26 Çünkü bir ateistin kullanabileceği herhangi bir ek­
önerme ya doğru ya yanlış olacaktır. Gerçi yanlış olan bir öner­
menin teisti bağlayacağı, daha açık bir ifade ile söylemek gere­
kirse, teist yaklaşım aleyhine bir delil olarak ileri sürüleceği id­
dia edilemez. Ama eklenecek önermenin doğru olduğu iddia edi­
liyorsa ne yapılacaktır? Söz konusu önerme neye göre doğru ka­
bul edilecektir?

Plantinga, bu bağlamda genel olarak iki koşul ileri sürer:

l. Koşul: Ek-önerme, teistik bir nitelik taşımalıdır.

2. Koşul: Ek-önerme, (a,b,c) önermeleri ile bağlantılı olmalı­


dır.27

Aslında Plantinga'nın eleştirilerine konu olan düşünür ger­


çekte ateist Mackie'dir.28 Bununla birlikte, Plantinga'nın bu ko-

24 Plantınga. God and Other Minds, s. 1 18.


25 ae s. 1 1 6.
.,

26 ae s . 1 17.
.,

27 ae s. 1 1 7.
.,

28 ae s. 1 18.
. ,
Ek 1 13

şullan yalnızca Mackie'yi eleştirmek için ileri sürdüğü söylene­


mez.

Plantinga, Macltie'nin dile getirdiği "iyi bir varlık gücü yettiği


ölçüde kötülüğü ortadan kaldırmaya çalışır", 29 başka bir deyiş­
le, "Tanrı-istese-kötülüğe izin vermezdi" ek-önermesinin doğru
olmadığı kanasındadır. Plantinga, bu kanısını doğrulamak için
adı geçen ek-önermeyi yeniden şu şekilde düzenlenmiştir:

d- X, gücü yettiği ölçüde kötülüğü ortadan kaldırmaya çalışır:

d 1 - X, ahlak açısından kusurlu olan hiçbir inancı benimse­


mezse, benimsediği hiçbir inanç ahlaken kusurlu olmazsa ı:nut­
lak iyidir.

Ve

d2- X; kötü olduğuna inandığı her şeyi engellemeye çalışır;


kötü olan bir şeyi, daha büyük bir iyiliği engellemeden engelle­
yeceğine inanır.30

Şimdi, ileri sürülen koşullara göre. çelişkiye neden olacak


önerme bir yönüyle (a) önermesi bir yönüyle de (b.c) önermeleri
ile bağlantılı olmalıydı. Oysa, Plantlnga'ya göre, (d 1) önermesi ne
Tann'nın nitelikleri hakkında bir şey söylüyor, ne de kötülükler
hakkında.31 Bu durumlda (d l) önermesi 2. koşulu taşımadığı
için doğru değildir. Önerme (d2)'ye gelince, bu da yeniden şu şe­
kilde düzenlenebilir: X, kötülükleri, iyilikleri engellemeden en­
gellerse, mutlak iyidir. 32 Platlnga'ya göre bu sonuncu önerme
empirik verilerle doğrulanabilir.33 Gerçekten de insan, yaşamını
gözden geçirse, ve bu incelemesini bütün yaşamının zaman di­
limlerine uygulasa, görecektir ki, yaşamının kıyas kabul etme-

29 Macide, "God and Omnipotence", s. 46.


30 Plantinga. God and Other Minds. s. 1 1 8 - 1 1 9.
31 ae. . s . 1 19.
32 ae., s. 1 19.
33 ae . , s. 1 19- 120.
1 14 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

yecek oranda büyük bir çoğunluğu rahatlık içinde geçmiştir. Bu


durumda (d2) önermesi doğrudur: ama teist yaklaşım aleyhine
delil olarak. ileri sürülemez. Çünkü, Plantinga'ya göre, tek başı­
na (d) önermesi, "birinin, doğru olduğunu bildiği bir inancı be­
nimsemesi yahut yanlış olduğunu bildiği bir inancı terketmesi
nedeniyle, ahlak açısından kusurlu olduğunu" iddia etmekten
daha az saçma değildir. 34 Görülüyor ki, Plantinga'nın teistik
yaklaşımı iki noktada odaklaşmaktadır:

i- (a,b,c) önermeleri arasında herhangi bir çelişkinin olmadı­


ğını kabul etmek;

ii- çelişkiye neden olacağı iddia edilen önermeyi doğrulamak


ya da yanlışlamak için yukarıda dile getirilen şartlan göz önün­
de bulundurmak.

Bununla birlikte, teist yaklaşımı benimseyenlerin kötülük


problemi ile ilgili değerlendirmelerinin genelde (a) önermesine
yönelik olduğu söylenebilir. Bunun nedeni kanaatimizce, (a,b,c)
önermeleri arasındaki çelişkisizliği daha açık bir şekilde ifade et­
me arzusudur. Teistlerin bu değerlendirmelerinden aşağıdaki iki
sonuca ulaşmak, sonra da bu sonuçlarla söz konusu çelişkisiz­
liği doğrulamak mümkündür:

i- Kötülükler nedensiz değildir. Çünkü Tann'nın varolan kö­


tülüklüre izin vermesinin haklı nedenleri vardır. [Pike'ın ulaştı­
ğı önerme (4)].

ii- Kötülükler amaçsız değildir. Çünkü her şeyi bilen, her şey
gücü yeten ve iyi olan bir Tarın, amaçsız iş yapmaz. (Plantinga
ile Schuurman'ın değerlendirmeleri)

1 . Savunma:

(a) Evrende kötülük vardır.

(e) Tarın vardır: O iyi, güçlü ve bilendir. [önerme (b+c)]35

34 Plantinga, God and Other Minds. s. 1 1 9.


35 Pike, "Hume on Evil", s. 89.
Ek 1 15

1 . Açıklama:

Önerme (4)'den çıkarılan sonuç, "kötülükler amaçsız değil­


dir" idi. Bu durumda "Tanrı'nın var olan kötülüklere izin verme­
sinin haklı nedeni yoktur" iddiası yanlıştır. O halde (e) önerme­
si doğru olmalıdır.

2. Savunma:

(a) Evrende kötülük vardır.

(4) Tanrı'nın var olan kötülüklere izin vermesinin haklı nede­


ni vardır. 36

2. Açıklama:

(e) Önermesinden çıkarılan sonuç, "kötülük nedensiz değil­


dir" idi. Bu durumda "kötülükler Tanrı'nın bilgi, güç ve iyiliği ile
bağdaştırılamaz" iddiası yanlıştır. O halde (4) önermesi doğru ol­
malıdır.

3. Savunma

(a) Evrende kötülük vardır.

(e) Tanrı vardır; O iyi, güçlü ve bilendir.

(4) Tanrı'nın var olan kötülüklere izin vermesinin haklı nede­


ni vardır.

3. Açıklama:

(4) önermesinden çıkarılan sonuç "kötülükler amaçsız değil­


dir"; (e) önermesinden çıkarılan da "kötülükler nedensiz değil­
dir" idi. Bu durumda (a) önermesinden hareketle, ne Tanrı'nın
bilgi, güç ve iyiliğinin sınırlı olduğu kanıtlanabilir ne de Tan­
rı'nın var olan kötülüklere izin vermesinin haklı nedeni olmadı­
ğı. O halde (e,4) önermeleri doğrudur. Buna göre, (a,b,c) öner­
meleri arasında her hangi bir çelişkinin olduğu iddia edilemez. 37

36 Pike, "Hume on Evi!". s. 9 1 - 92.


37 Krş. : ae. , s.89.
1 16 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma.

Görülüyor ki, kötülük problemi üzerinde yapılan tartışmalar,


ister ateist isterse teist açıdan ele alınsın, temelde "kötülük var­
dır" önermesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Buna göre, ahlaki kö­
tülüklerle fıziki kötülüklerin neden olduğu güçlükler de dikkate
alınarak, Greene'in38 de belirtiği gibi. Tann'nm kötülükleri önle­
mek isteyip de önleyemediği düşünülebilir mi? Yahut. Tann'nın
henüz mükemmelleşmekte olduğu: bu nedenle de iyilik ve gücü­
nü kademe kademe ortaya koyduğu ileri sürülebilir mi? Ya da
insan- kötülük ilişkisi dikkate alındığında, insanın özgürlüğünü
korumak ve değerini yüceltmek için uluhiyyet anlayışı bir kena­
ra itilebilir mi? Yahut her türlü metafızik düşünceden sıynlarak
içinde yaşadığımız bu dünya sahipsiz bir eşya gibi değerlendiri­
lebilir mi? Bu türden sorulan cevaplandırmaya yönelik çabalar,
bilindiği gibi, düşünce tarihinde bir dizi teodisenin doğmasına
neden olmuştur.

iV

Günümüzde, şiddete neden olan olumsuzluklar dikkate alın­


dığında39 yine optimist bir tavır takınarak, bir zamanlar kimi
Ortaçağ fılozoflarının yaptığı gibi,40 kötülük yoktur diyebilir mi­
yiz? Ya da "Böyle bir sahne karşısında kim gözlerini yumup şöy­
le diyebilir: 'Hayır! Fenalık ve kötülük realite değildir.'"41

38 Wlllian Chase Greene, Moira.: Fa.te. Good cınd Evil in Greek Thought, Haıvard U.
P., 1968, s. 3.
39 Bkz. : Ali Bulaç. "Futbol ve Şiddet", Zaman, 28 Kasım 2000; Hamit Karlı. "Top­
lum Sağlığı Tehlikede: Şiddet ve İntihar", Zaman, 30 Kasım 2000 .
40 Bazı İslam ve Hııistlyan filozollann, kötülüğün yokluğuna ilişkin görüşlerinin
değerlendirmesi konusunda bkz.: Cafer S.Yaran, Kötülük ve Theodise: Batı. ve

İslam Din Felsefesinde 'Kötülük Problemi' ve Teistik Çözümler. Vadi Yayınlan,


Ankara 1997: Necip Taylan. Düşünce Tarihinde Ta.nn Sorunu, Ay Işığı Kitapla­
n. Esen Matbaacılık, İstanbul, 1998.

41 Charles Wemer, Kötülük Problemi, (çev. : Sedat Umran), Kaknüs Yayınlan, İs­
tanbul 2000 , s. 9.
Ek 117

Aksine, yaşam kavgası verirken en azından bireysel olarak


kötülüklerin karşısında, itirazım var, doğarken ölmüşüm, yazık­
lar olsun, arkast gelmez dertlerimin; kötülüklerin sonucunda ise
ya aktif bir tavırla isyankar oldum, hep ben ettim; ya da pasif bir
direnişle böyle gelmiş böyle gider, eden bulur, bize de bir gün ka­
der güler gibi şürsel söylemler içinde sıkça karşılaştığımız ifade­
ler kullanarak, tepkimizi ortaya koyarız. Bunun yanında, bir de,
kötülüklere karşı, savunma mekanizmaları geliştirerek, sözde
haklı çıkarımlara gitme davranışları sergileriz. Sözgelimi, kimi
şiddet ve katil olaylarının artışı karşısında, Ne yapalım? Yaşam
ve koşulları bunu gerektiriyor. ya da hırsızlık ve dolandırıcılıklar
karşısında, Helal olsun! Doğrusu, becerikli insanmış; yahut her­
hangi sıradan bir kötülük karşısında, Ne o! Sen de olsan aynınt
yapardın; gibi ifadeler kullanarak, bir şekilde, haklı görünme yo­
luna gideriz.

Demek istediğimiz, yaşamın akışı içinde, şiddet, acı, keder,


çile, ızdırap, kısaca kötülüğün var olduğudur. Geleneksel bilgi­
lerin ışığında, kötülüğü fıziksel ve ahlaksal yönden tanıyabilir,
yukarıda bir örneğini sunduğumuz gibi. Tanrı ile olan ilişkisini
kurarak, kötülük problemini formüle edebilir; daha da ileri gide­
rek farklı teodiseleri gündeme getirebiliriz. 42 Ama, biz bu yazıda,
geleneksel anlamda ne kötülüğün tanım ve türleri, ne de prob­
leme ilişkin versiyonlar üzerinde ayrıntılı olarak durmak istiyo­
ruz. Bize göre, kötülüklerin türleri ayrıntılı bir biçimde zikredil­
meden de, psikolojik, sosyal ve sosyal psikolojik temelleri dikka­
te alınarak, kötülük probleminin, şiddet eksenli, hem geleneksel
hem de çağdaş yönü ortaya konabilir. Böyle düşünmemizin iki

42 Teodlselertn hareket noktalan farklı olabillr. Kötülük kavramım ve Tanrı kav­


ramını hareket noktası olarak seçen teodlseleıin yanında (Bkz.: Mehmet Ay­
dın. Din Felsefes� Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınlan, İzmir. 1990. s. 1 23vd),
J. Hick'ln geliştirdiği Soul-Making gibi insanı merkez alan ya da A. Plantln­
ga'run savunduğu, ağırlıklı olarak ahlaki kötülük.leli haklı göstermeye çalışan,
dolayısıyla tek yönlü işleyen Free-WUl Defence gibi teodiseler de vardır. Bkz.:
Yaran, Kötülük ve Theodise: Batı ve İslam Din Felsefesinde 'Kötülük Problemi'
ve Teistik Çözümler. s. 79vd J
1 18 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

nedeni vardır. Birincisi, kötülük probleminin geleneksel formü­


lasyonu üzerine çok sayıda kitap ve makale yazılmış olması. Bi­
zim için asıl önemli olan ise amacımızla ilgili ikinci nedendir.
Amacımız, genel anlamda kötülüğü deşifre etmek, özel anlamda
ise şiddeti ortaya koymak değil, iyi olanı görebilmenin iyilikçi ve
hoş görülü olabilmenin mümkün bir formuna işaret etmektir.
Başka bir deyişle, şiddet adına yapılan yarışın, deyim yerindey­
se, kulvar atlayarak, neden hoşgörü adına yapılmasın? sorusu
üzerinde durmaktır. Bunun için de, kanaatimizce, iki önemli
hususa dikkat çekmek gerekmektedir: (a) Bir başka açıdan, ge­
niş anlamı içinde kötülüğün kaynağını belirleme; (b) İlgili prob­
leme ilişkin bir başka cevap geliştirme.

Daha önce ifade ettiğimiz gibi, öncelikle geleneksel anlamda


kötülük probleminin tanımından ve kötülüğün türlerinden çok,
yaşam sonucu elde edilen birtakım gerçekliklere yer vermek su­
retiyle konuyu biraz daha somutlaştırarak, günümüz gerçeği
açısından, kötülüğün kaynağı ve türleri üzerinde durmanın ya­
rarlı olduğunu düşünüyoruz.

Bir yanda, bireysel ancak aktif olarak, kötülüklerle içli-dışlı


olan, kötülük etme niyetini içinden söküp atamayan ve, bir yolu­
nu bulduğunda, her türlü kötülüğü işlemeden geri durmayan in­
sanlar elbette vardır. Bunlar, belki de, bir şekilde değiştirilebile­
cek özleri kötü duygulara açık insanlardır. Ya da Alexis Carrel'in
ifadesiyle, "bu kusur ve kötülükleri yapan kadın ve erkekler, top­
lumun en bozguncu ve dolayısıyla en zararlı unsurlandır."43 Öte
yanda, yine bireysel ancak pasif olarak, kaza, hastalık, açlık, sa­
vaş, deprem ve ölüm gibi afetlerle her an yüz yüze gelebilen, son-

43 Alexis Carrel. Başarının Sırlan. çev. : Refik Özdek, Yağmur Yayınlan, İstanbul.
1 99 1 . , s. 134.
Ek 1 19

ra da bu tür felaketlertn verdiği ızdırapla kıvranmaya mahkum


olan insanlar da vardır. Bu grup içinde, kuşkusuz, özü; sevgi,
kucaklaşma, paylaşma, yardımlaşma vs. gibi iyi duygulara açık
insanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.

Ne var ki, birey, toplumsal ve fıziksel bir çevreden bağımsız


değildir. Kaynak olarak bireyden çıkan bir şiddet eyleminin yıkı­
cılığında ya da bir kötülüğün işlenmesinde, toplumsal ve fıziksel
çevrenin de etkili olduğu deneyimlerimizle ortaya konmaktadır.
Kuşkusuz. başkalarının devreye sokulmasıyla, şiddet, acı ve ız­
dırap. bireysel olmadan çıkar ve toplwnsal bir nitelik kazanır.
Özellikle günümüzde, toplumsal kötülük ve şiddet olaylan söz
.
konusu olduğunda, reel kötülüklerin yanında, bir de sanal kö­
tülükler vardır. Sanal kötülük işleyenler, yaygın tabirle, tele-sa­
pıklarla aynı grubun üyeleri sayılırlar. Bunlar da, tele-sapıklar
gibi , e-mail ya da chat aracılığıyla içeriği her türlü küfür. kaba
kelime ve onur kıncı sözlerle dolu mesajlar göndererek başkala­
ruıı rahatsız ve huzursuz etmekten hoşlanan, pasif şiddet yan­
lısı insanlardır.

VI

Yukarıda verdiğimiz bilgilerden. şiddet eksenli kötülük


problemini, bireysel ve toplumsal realiteyi göz önünde bulun­
duracak ya da her ikisini birlikte kuşatacak şekilde sosyal psi­
kolojiyi baz alarak değerlendirmeyi tercih ettiğimiz açıkça anla­
şılmaktadır. Çünkü, Werner'in de ifade ettiği gibi, "kötülük ilk
olarak insanlarda en yüksek düzeyine ulaşmıştır. İnsan yaşa­
mında acı ve ölüm en kalıcı şekilde hissedilir ve insanın dünya­
sında mücadele ve nifak en yüksek ölçüye vanr. "44 Carrel de,
kötülüklerin, bireysel ve toplumsal alandaki yıkıcı etkisine işa­
ret ederken şöyle der: "Besbelli ki sarhoşluk, bencillik, tembel-

44 Wemer, age. s. 8-9.


1 20 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

lik, hiddet, her birliğin sürekli olmasını önler. Kabalığı, iftirayı


ve namussuzluğu da mutlak surette yok etmelidir. . . . Bunlar
fertler arasında demir perdeler koyuyor, toplumun birliğini im­
kansızlaştırıyor. "45

Bizim hareket noktamız. göreceli olarak madem ki yaşam ve


koşullan mükemmel değil, bırakalım öyle kalsın türünden bir
yaklaşımı, başka bir deyişle, mükemmelliğe uzak bir davranışı
sorgulama oluşturmaktadır. Biz, şiddet eksenli kötülük proble­
minin bireysel ve toplumsal yönünü göz ardı edip, Tann'nın gü­
cünü sınırlamak ya da iyilikçi olmadığını iddia etmek suretiyle,
problemi çözmede bir yere varmamızın kolay olamayacağı inan­
cındayız. Bunun için ileri sürdüğümüz alternatif çözüm, Aşk Te­
odisesi önerisidir. Aşk teodisesi, aşkı, kötülükler karşısında, çö­
züm ve yenilikler vaad eden temel bir faktör olarak görür. Bu
bağlamda, Carrel'in, bir ölçüde ilham aldığımız şu ifadesine atıf­
ta bulunmak yerinde olacaktır: 'Toplumun huzur ve refah için­
de olabilmesi için, onu meydana getiren fertlerin birbirlerine, bir
duvarın taşlan gibi tutunmaları gerekir. Fakat insanları hangi
çimento birleştirebilir? Oldukça tutucu tek çimento sevgidir, bu
sevgiye hazan bir ailenin fertlerinde rastlanır, fakat yabancılara
kadar uzandığı görülmez. "46 Gerçekte bu noktaya Eflatun'un te­
mas ettiği, Şölen diyaloğunda geçen şu ifadelerden anlaşılmak­
tadır: "Güzel yaşamak isteyenleri ömürleri boyunca nedir güzel
yaşatan? Akrabaları mı? Hayır. Şanlar şerefler mi? Hayır. Zen­
ginlik mi? Hayır. Ne şu, ne bu, hiçbir şey insanı Sevgi kadar gü­
zel yaşatamaz."47 Bir başka yerde de "Aristogeiton ile Hermodi­
os arasındaki derin sevgi değil midir zorbalıklara son veren?"48
diye sorar. Ancak, yukarıdaki ifadelerle, ne Eflatun ne de Carrel
bir teodise oluşturma amacı taşır.

45 Carrel, age. . s. 1 33.


46 Carrel. age. . s.
134.
47 Eflatun. Şölen. çev.: Azra Erhat- Sabahattin Eyuboğlu. Remzi Kitabevi. İ stan­
bul 1 993. s. 27.
48 Eflatun, Şölen. s. 32.
Ek 121

İnsan, kötülükleri yaşamın bir gereği olarak kabul etmek ve


olumsuz sonuçlarına karşı tavır almak durumundadır. Aksi tak­
tirde, birey ve toplum olarak, biz de onun bir parçası haline ge­
lebiliriz. İmdi, insan, yaşarken. karşılaştığı, şiddet, acı, çile ve sı­
kınWan bir de aşk'ın o tanımdan uzak büyülü dünyasına sığı­
narak kurtulmaya çalışsa ne kaybeder? Aşkı bilerek, başkaları­
nı sevmeye çalışarak, hoşgörüyü tadarak yaşamını sürdürmeyi
denese, çok mu fedakarlık yapmış olur? Yaşamımızı sürdürür­
ken, karşılaştığımız sıkıntıları ortaya koymada ve alternatif çö­
zümler üretmede. çok boyutlu bir değer olan aşktan yararlana­
maz mıyız? Aşk'ın, bireysel ve toplumsal yaşam üzerinde kendi­
ni gösteren etkisini, eğer çözücü bir gücü varsa ya da muhtemel
çözüm önerilerine götürecekse yahut bilinen çözüm önerilerini
destekleyecek bir yöne sahipse, şiddet açısından da ele alıp yo­
rumlayabilmeliyiz.

vn

Wemer, ilgili eserinde, evrendeki kötülüğün bir nedeninin de


arzu içgüdüsü olduğunu dolaylı olarak savunur ve şöyle der:
"Felsefenin şimdiye kadar. dünyadaki arzu içgüdüsünün kor­
kunç zorba gücünü kavrayamadığını itiraf etmeliyiz. Felsefe ço­
ğunlukla bu kudret karşısında gözlerini yununuştur."49 Biz ise
felsefe için aynı suçlamayı evrendeki kötülüğün en az düzeye in­
dirgenmesi bağlamında aşkın büyüleyici gücünü kavrayamadığı
hususunda yapıyoruz. O halde, neden aşk teodisesi? Bunun ne­
den gerekli olduğu hususunu iki noktada ifade edebiliriz.

1 - Aşk'ın, bütün varlıklarda ortak, yüce bir duygu olması. Bu


duygu, kötülükler söz konusu olunca insan açısından daha
önemli bir işlevsellik yüklenir. Gerçekten de insanın egzistansiyel
gereksinimlerinden biri olan aşk. acı ile kıvranan insanı bile, yi-

49 Wemer. age. s. 1 1 6.
1 22 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

ne de başkalarını düşünmeye, başkaları için yaşamaya, başkası


için varon demeye sevk edecek kadar güçlü bir duygudur.

2- Aşk'ın, diğer duygulara oranla, daha fazla etkileyici ve de­


ğiştirici bir güce sahip olması. Carrel'in ifadesiyle, "Bencilliğimi­
zin barındığı siperleri yalnız aşk gücü yıkabilir; bizdeki heyecan
kıvılcımlarını o tutuşturur, fedakarlığın ızdıraplı yollarında neşe
ile ilerlememizi o sağlar. "50 Bu nedenle, bireysel olarak, bilgi ve
yaşanması açısından aşka ilişkin aşına düzeyimiz, problemin
çözümünde etkili olabilir.

Aşk teodisesi açısından büyük önem taşıyan yukarıdaki temel


iki madde, somut söylemlerle te'yid edilebilir. Sözgelimi, "Tuhaf­
tır ki" , diyor Carrel, "müşterek hayatın başarısı için başkalarını
sevmenin şart olduğunu insanlık bugüne kadar reddetmiş bulu­
nuyor. "5 1 Her şeyden önce, aşk teodisesi, kaynağını, insanın iki­
li bir öze sahip olarak yaratılmasından alır. Bu ikili öz, ruh-be­
den bütünlüğü içinde düşünülmekten çok, iyiyi ve kötüyü bilme
ve anlan yapabilme yetisine sahip olma olarak anlaşılmalıdır. 52
Burada insanı olduğu gibi anlamak ve anlamlandınnaya çalış­
mak söz konusudur. Bu açıdan, kelimenin güçlü anlamı içinde,
insan ne mükemmel ne de bütünüyle eksiktir. Onda, onu yücel­
ten ve alçaltan soyut ve somut nitelikler içiçe bulunur. Aşk teodi­
sesi, insanı, Mükemmel Olan'a yakın ya da yakınlaşabilen bir
varlık olarak görür; onda bu özün varlığını kabul eder. Dahası;
aşk teodisesi, aşkın dünyasında, insana, başkalarına değer ver­
meyi öğretir. Şiddet dahil, her türlü kötülük karşısında, ruhtaki
pozitif dinamizmi ortaya çıkarır. Aşk teodisesinin bu yöndeki iş­
levselliği, özellikle toplwnsal kötülükler açısından önem arz et­
mektedir. Yine aynı bağlamda, aşk teodisesi, insana, sosyo-kül­
türel düzeyde, şiddet-hoşgörü, acı-tatlı, iyi-kötü, doğru-yanlış,
güzel-çirkin, faydalı-zararlı gibi ikilemlerle uyumlu olmayı ve on-

50 Carrel, age., s. 1 57.


51 Carrel. age s. 134.
..

52 Şems. 9 1 /8
Ek 123

!ardaki tanrısal gizemi keşfetmeyi önerir. Amacı, deyim yerindey­


se, insana karanlığa küfretmenin değil, karanlığı aydınlatmanın
yolunu göstermektir. Bunun için, aşağıda ana hatlarıyla da olsa
ifade edeceğimiz gibi, aşkı hemen herkesin en yakın ilgi odağı ha­
line getirme çabasının gerçekleşmesi gerekir.

VIII

Yukanda söylediklerimize ek olarak, aşk teodisesinin işe ya­


raması için, ilk ikisi teorik, sonuncusu ise pratik olmak üzere şu
üç aşamaya ihtiyaç vardır:

i- Aşk'ın, değiştirici gücü ve insan doğasına seslenen evren­


sel ve köklü bir duygu olduğu hususu gereği gibi anlatılmalıdır.
Başka bir deyişle, insanlara, aşk bilinç ve sorumluluğu verilme­
lidir. Çünkü, biliyoruz ki, "Birçoklarında başkasına olan kin,
kendisine olan sevgiden bile kuwetlidir. "53 Özel anlamda, varo­
lanın hamurunda aşk olduğu ve görece olarak varolanın onun
etrafında döndüğüne ilişkin vurgu bu noktada önem arz eder.
Gerçekten de, yaşarken bir şeylere sevgi duymayan, başkasın­
dan saygı beklemeyen. ve ölüm sonrası da en temiz duygularla
anılmak istemeyen insan sayısı yok denecek kadar azdır. Bu da
aşkın, güzel olmasıyla doğrudan ilişkilidir; ne var ki biz, bu gü­
zelliği çoğu zaman olduğu gibi ne duyabilir ne de yaşayabiliriz.
Birinci madde bağlamında. aşkın, çok boyutlu bir değer olduğu
hususuna açıklık kazandırmak gerekir. Bu noktada. kanaati­
mizce, şu hususlar dikkat çekmektedir. Aşk.

a- Tasavvuf felsefesinde görüldüğü gibi, varoluşumuzun te­


mel bir dinamiğidir. Burada hemen şunu ifade edelim ki, tasav­
vuf felsefesinde, varoluş-aşk ilişkisinin şekillenmesi farklı ne­
denlere bağlanabilir. Bu nedenle varoluş-aşk ilişkisi olduğu gibi
kabul edilerek, bu yaklaşımın mantıksal sonuçlan dine uygula-

53 Carrel. age. . s. 133.


124 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

namaz. Ancak sufıler, varoluş bağlamında aşka. Tann'ya bağlı


diğer nedenler karşısında bir üstünlük tanıyor ve aşkın bir gö­
revinin de varoluşta rol almak olduğunu önemle vurguluyor. Bi­
zi ilgilendiren. otorite kabul edilen kimi sufılerin bu içten vurgu­
larıdır.

b- İnsan doğasıyla uyumludur. Bu haliyle aşkın, insanı, kö­


tülükler karşısında, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik olarak
temkinli olmaya. ölçülü davranmaya, yaşadığı kimi olumsuzluk­
lardan olumlu sonuçlar çıkarmaya davet eder.

c- Kötülüklerin yok edemeyeceği kadar, içerikli, anlaoılı ve


güçlü bir değerdir. İyiliklerle kötülüklerin iç içe bulunduğu bu
dünyada insan, aşk sayesinde, bir de, iyilikleri engellemek yeri­
ne onların gelişmesi ve çoğalması için imkan hazırlayarak, var­
lığını sürdürmeyi deneyebilir. Çünkü, aşk. insanı, gücünü ço­
ğunlukla olumlu yönde kullanmaya ileten bir içsel faktördür.

ii- Aşk, kötü olana alet edilmeksizin, başarılı bir biçimde ya­
şatılmalıdır. Aşk. özü gereği belki gizemlidir, ama öyle kalması
gerekmez. Öyleyse, bilmenin ötesinde, onu tanımalı ve yaşama­
lıyız. Doğrusu , bireysel iç deneyimde aşk düzeyi arttıkça, insan­
daki tüm güzellikler belirir. Böylece aşkın, insanı, kendi ve öte­
ki ile uyumlu ve uzlaşımcı hale getiren karşı konulmaz gücü
hissedilir. Birey kendi iç deneyimine konu olan aşk düzeyine
göre, daha köklü düşünmeye, bilgisini olabildiğince yararlı ola­
na özgü kılmaya, deneyimini pozitif ilerleme yolunda kullanma­
ya, kısacası varoluşunun anlamını derinden derine duyumsa­
maya başlar.

IX

İleri sürdüğümüz teodise ne kadar güçlüdür? Bunun eksik


yönleri yok mudur? Bu husus elbette önemlidir. Biz, ilgili teodi­
senin bir kaç noktadan eksik olduğunu zaten kabul ediyoruz:
Ek 1 25

1- Kötülük probleminin bir çözümünü aşktan beklemeliyiz


diyerek, işin içine 'aşk'ı katsak bile, yine de, iyi insan kötü insan
ayırımı yapmakta yarar vardır. Başka bir deyişle, ilgili teodise­
nin , yalnızca insanın iyi yönünü dikkate aldığı iddia edilebilir.
Oysa, her şeye rağmen, insanı anlamak kolay değildir. Zira in­
sanın, neye ne zaman tepki vereceği, neyi ne kadar önemseyece­
ği, neyin uğruna ne ölçüde fedakarlık yapacağı, neyden ne dü­
zeyde hoşlanacağı hiç belli olmaz.

2- Aşk teodisesi, özü gereği, insanı merkez alan bir teodise­


dir. Dolayısıyla bu teodise eko-sistemde görülen. sözgelimi, bir
vahşi kaplanın bir yavru ceylanı parçalamasından doğan kötü­
lüğü çözmeyi amaçlayamaz. Bir kaplana. sözgelimi, "aşksıi ha­
yat solup gider, düşer bir yaprak olur" şeklindeki bir şiirsel söy­
lemi kim anlatabilir ki? Oysa, bu teodisenin işe yaraması için,
yukarıda ayrıntılı olarak üzerinde durduğumuz, teorik ve pratik
aşamaların her ruh taşıyan tarafından özümsenmesi gerekir.

3- Aşk teodisesi insanın kötülüklerle mücadele azmini kam­


çılayan bir etkiye sahip olsa bile, insana. varolanı olduğu gibi
"aşk objesiw olarak göstermek. belki zordur, ama imkansız değil­
dir. Kanaatimizce, insan, yaşamı aşk sayesinde daha rasyonel
kriterlerle değerlendirebilir.

4- Aşk teodisesi'nin. insan sürekli iyi olanı tercih etmek zo­


rundadır. şeklinde bir sonuca yol açtığı düşünülebilir; bunu ise
yaşama aktarmanın neredeyse imkansız olduğu ileri sürülebilir.
Ancak bu noktada da. aşk teodisesinin, insanın duygu ve dü­
şüncelerini, belli ölçüler içinde, iyi olana yönlendiren etkisi dik­
kate alınmalıdır.

5- Aşk genelde içsel bir bakış açısıdır. Sorunlara ilişkin aşk


merkezli çözüm önerileri, felsefi bir forma sokulmuş olsalar bile,
yine de içsel olmadan öte geçemezler. Belki de bu nederıle içsel
olana ilişkin söylemlerde yüksek neden ve otoriteler hep soyut­
tur.
1 26 Aşk-Yaratılı_ş-Kendi Olma

Egzistansiyel açıdan önem taşıyan bu tür metafizik konulan


farklı açılardan ele almak ve mümkün bir çözüm ileri sürmek,
kuşkusuz, ilgili konular üzerinde çalışanların çok daha özgür
düşünmelerine fırsat verir. Aşk teodisesinin işe yaraması için,
ileri sürdüğümüz aşk anlayışının, diğer tüm aşk anlayışlarından
farkının ne olduğunun. ve hangi çerçevede ve koşullar altında
işlevsel olduğunun gereği gibi kavranması son derece önemlidir.
İfade etmeye çalıştığımız üzere, acı veren yaşam, en azından bi­
reysel düzeyde, aşka kapı aralar; insan zihnine onu yerleştirir.
İnsan, geniş anlamı içinde aşk ile küçük yaşlarda tanışır. Aşk,
birey için bir rastlantı ya da karar değildir; uygun koşullarda or­
taya çıkan, tanrısal bir vergidir. Bu duygunun olmadığı yerde,
ister göıiinen ister göıiinmeyen olsun, kötülük karşısında, ya­
şam bütün bütün anlamını yitirir gibidir.

Bu cümleden olarak, aşk teodisesi şiddet dolu bir evrende,


insanın daralan ve basitleşen sorumluluk duygusunu çüıiime­
den kurtararak, gereği gibi çalışmasını sağlar. Onu mükemmele
doğru yönlendirir; varlıklar arasında, ontolojik ve epistemolojik
saygıyı hak eden bir konuma yüceltir.

İlgili teodisenin dayandığı aşk, daha önce ifade ettiğimiz gibi,


kalıcı ve süreklidir. O, bu nedenle, bu dünyada insana mutlu­
luk kazandıran bir güce sahiptir. Doğrusu, toplum ve insana
olan aşkın bu şekilde yüceltilmesi, aşklı ve aşksız iki ayn dün­
ya, iki ayn yaşam, iki ayn toplum tüıii nü karşılaştırmanın en
çarpıcı yollarından biridir. Ancak bu tür bir karşılaştırmanın de­
ğeri, nasıl yaşanması gerektiği konusunda rasyonel bir şeyler
söyleyebilmede belirir. Genel bir sonuç olarak, aşkın ve ileteceği
sonuçların, yaşam süresince, belli dereceden olumlu roller üst­
lendiği son derece açıktır. Yaşantımızdan bir türlü söküp ata­
madığımız güçlü olumsuzluklar karşısında, aşka ve ileteceği gü­
zelliklere, her zamankinden daha çok gereksinim duyarız. Çün-
Ek 127

kü aşk, bir yönüyle yaşamı güzelleştiren, diğer yönüyle ise in­


sanı yücelten bir etkiye sahiptir. Burada öngörülen en büyük
amaçlardan biri, yaşamın bütünüyle saygıya, hoşgörüye ve aş­
ka dönüşmesini sağlamaktır.
BİBLİYOGRAFYA

ABDULLATİF, Seyyid,
Kur'an'ın Zilıni İnşası. çev.: M. Kürşat Atalav, Pınar Yayınlan, İs­
tanbul 1 995.
AFFİFİ, A.E ..
Muhyiddin İbnu'l-Arabi'nin Tasavvuf Felsefes� çev.: Mehmet Dağ,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınlan, Ankara, 1975.
ARAZ, Nezihe,
"Ballar Balını Bulan Şair", Yunus Emre İle İlgüi Makalelerden Seç­
meler, haz.: Hüseyin Özbay - Mustafa Tatçı. Kültür Bakanlığı Ya­
yınlan, Ankara 1 99 1 .
AYDIN, Hüseyin,
Yaratılış ve GayeUlik (feleolDji), Diyanet İşleıi Başkanlığı Yayınla­
n, Ankara, 1 987.

AYDIN, Mehmet,
Din Felsefesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınlan,
İzmir, 1 990.
BALTACIOÖLU, İsmayıl Hakkı,
"Yunus Emre Estetik Sırlan", Yunus Emre İle İlgili Makalelerden
Seçmeler, haz.: Hüseyin Özbay - Mustafa Tatçı, Kültür Bakanlığı
Yayınlan. Ankara, 1 99 1 .
BAYRAKDAR, Mehmet,
Yunus Emre ve Aşk Felsefes� Türkiye İş Bankası Kültür Yayınla­
n, Ankara, 1 994.

BİLGİNER, Recep,
"Çağdaşımız Yunus Emre", Uluslararası Yunus Emre Sempozyu­
mu Bildirile� ed.: İbrahim Baştuğ, Türk Taıih Kurumu Basıme­
vi, Ankara, 1 995.
BOLAY, S. Hayri,
"Himmet, Zimmet ve Yunus", Yunus Emre İle İlgili Makalelerden
Seçmeler, haz.: Hüseyin Özbay - Mustafa Tatçı, Kültür Bakanlığı
Yayınlan, Ankara. 1 99 1 .
BUHARİ,
es-Sahih.
BUl.AÇ, Ali,
"Futbol ve Şiddet", Zaman, 28 Kasım 2000.
1 30 Aşk- Yaratılış-Kendi Olma

CARREL. Alexis,
Ba.şannırı Sırları. çev.: Refik Özdek, Yağmur Yayınlan, İstanbul,
199 1 .
EFLATUN,
- Phaidorı, çev.: Suut K. Yetkin - Hamdi R. Atademir, M.E.Bası­
mevt. İstanbul. 1989.
- Şölen, çev.: Azra Erhat- Sabahattin Eyuboğlu, Remzi Kitabevi.
İstanbul, 1 993.
EMİL. Birol,
"Yunus'un Ulu Nazan", Ywuıs Enve İle İlgUi Makalelerden Seçme­
ler, haz.: Hüseyin Özbay - Mustafa Tatçı, Kültür Bakanlığı Yayın­
lan, Ankara, 199 1 .
ENGİNÜN. İnci,
"Yunus Emre". Türk DUi Aylık Dil Dergisi: Yunus Enve Özel Sayı­
sı, Ankara Üniversitesi Basımevi, Sayı 480, Ankara, 1 99 1 .
FAZLUR RAHMAN,
İslami YenUenme: Makaleler II. çev.: Adil Çiftçi. Ankara Okulu Ya­
yınlan, Ankara, 1999.
FEİNBERG, J.S.,
"Evil, The Problem". Evarıgelical Dictatiorıary of Theol.ogy, (ed.by
Walter A. Elwell). U.S.A., 1987.
GAZALİ,
- Kimya-yı Saadet, çev.: A. Faruk Meyan. Bedir Yayınevi, İstan­
bul, 197 1 .
- el-Maksadü'l-Esna Şerhu Esrnıiillıihi'L-Hüsna., Mısır, trsz,.
GRAHAM, Billy,
Peace with God, Willlam Clowes and Sons. Limited, London,
1964.
GREENE, William Chase,
Moira: Fate, Good and EvU in Greek 11wught, Harvard U. P., l 968.
GÖÇGÜN, Önder,
"Sosyal Realite Açısından: Yunus Emre'de Birlik Filai", Uluslara­
rası Ywıus Emre Sempozyumu BUdiıileri, ed.: İbrahim Baştuğ,
Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1995.
GUSDORF. Georges,
İnsan ve Tanrı, çev.: Zeki Özcan, Alfa Yayınlan, İstanbul, 2000.
İDRİSİ. Habib,
"Yunus Emre ile Şah İsmail Hatai'de Aşk", Uluslararası Ywıus
Emre Sempozyumu Bildiıileri, ed.: İbrahim Baştuğ, Türk Taıih
Kurumu Basımevi. Ankara. 1995.
Bibliyografya 131

KARLI, Hamit,
'Toplum Sağlığı Tehlikede: Şiddet ve İntihar", Zaman, 30 Kasım
2000.
KELLER. James A.,
'The Problem of Evtl and the Attributes of God". lntemationalfor
Philosophy of Religion, vol. 26. no: 3, December 1989, Kluwer
Academic Publishers. Netherlands, 1989.
KÖPRÜLÜ, Fuat,
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Türk Taıih Kurumu Bası­
mevi, Ankara. 1976.
MACKIE, J.L.,
"God and Omnipotence", God and Evi!. (ed. by N. Pike), Prentice
Hail. ine. New Jersey, 1964.
el- MEVDUDİ, Ebu'l-A'la.
Mebadiü'l-İslam, Daru'l-Kur'an'ıl-Kerim. Beyrut. 1983.
McCWSKEY, H. J . .
"God and Evi!", God and Evil (ed. by N . Pike), Prentice Hali. ine.
New Jersey. 1964.
McTAGGARf. John - Elllis McTaggart,
Some Dogmas of Religion, Greenwood Press. New York, 1906.
MENGÜŞOGLU, Takiyettin,
Felsefeye Giriş. Remzi Kitabevi. İstanbul. 1988.
MEYEROVITCH, Eva de Vitray,
Mesnevi: Muti.ağın Aranışı. çev.: Mehmet Aydın, Selçuklu Beledi­
yesi Yayınlan, Konya, 1996.
MÜSLİM,
es-Sahih.
NASR, Seyyid Hüseyin,
"İslami Bilim Nedir?", çev.: Mevlüt Uyanık, İsliı.mi Araştınnalar,
c 7 , S. l , Kış Dönemi, 1993-94, Özkan Matbaacılık, Ankara.
.

1994.
OCAK, Ahmet Yaşar,
Türk Sufiliğine Bala.şiar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996.
OFLAZOGLU, A.Turan,
-"Yunus ve Ôlumsüzlı1k Tutkusu", Türk Dili Aylık DU Dergisi: Yu­
nus Emre Özel Sayısı, Ankara Üniversitesi Basımevi, Sayı 480,
Ankara, 1991.
-"Yunus Şiiri", Türk Dlli Aylık Dil Dergisi: Yunus Emre Ôzel Sayı­
sı. Ankara Üniversitesi Basımevi, Sayı 480. Ankara, 1991.
1 32 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

PALA, İskender,
- "Yunus Emre'de Ölüm Düşüncesi", Uluslararası Ywıus Emre
Sempozyumu Bildirileri, ed.: İbrahim Baştuğ, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1995.
- "Aşka Medhiye", Zaman, 1O Şubat 2000.
PiKE, Nelson,
"Hume On Evil", God and Evi� (ed.by Nelson Pike) (ed. by N. Pi­
ke). Prentice Hali, ine. New Jersey, 1964.
PLANTINGA, Alvin,
God and Other Minds, Comell U. P 1967.
. .

POIDEVIN, Robin Le,


Ateizm: İnanma. İnanmama Üzerine Bir Tartışma., çev.: Abdullah
Yılmaz, Aynntı Yayınlan, İstanbul. 2000.
ROUSSEAU, Herve,
Dinler: Tarüıi ve Sosyal İncelemeler, çev.: Osman Pazarlı, Remzi
Kitabevi, İstanbul, 1970.
SAKAOGLU, Saim,
"Yunus Emre'nin İki Dünyası: Sevgi ve Bilim", Türk Dili Aylık Dil
Dergisi: Ywıus Emre Özel Sayısı, Ankara Üniversitesi Basımevi,
Sayı 480, Ankara, 1991.
SANÇAR, Nejdet,
"Yunus Emre'de İki Mesele: Hayat ve Ölüm", Yunus Emre İle İlgi­
U Makalelerden Seçmeler, haz.: Hüseyin Özbay - Mustafa Tatçı,
Kültür Bakanlığı Yayınlan, Ankara, 1991.
SCHUURMAN, H.,
"The Concept of a Stronag Theodicy", Intemationalfor Philosophy
of Religion, vol. 27, no. 1-2. Netherlands, April 1990.
SHAFİİ, Muhammed.
"Varoluşsal Vuslat: Benlikten Kurtuluş" çev.: Nadir Denizli, Sufi
Psikolojisi: Bilgeli{Jin Ruhu, Ruhwı Bilgeli{JL yay. haz.: Kemal Sa­
yar, İnsan Yayınlan, İstanbul, 2000
SMITH, Quentin,
"An Atheologlcal Argument from Evi! Natura! Laws". Intemational
for Philosophy of Religion, vol. 3 1 , no.3. Netherlands, June 199 1 .
SWINBURNE, R . G.,
"Teizm ve Bilim", çev.: Cafer Sadık Yaran, Din ve Bilim. der.: Ca­
fer Sadık Yaran, Sidre Yayınlan, Samsun, 1 997.
TATÇI, Mustafa,
Ywıus Emre Divanı I / İnceleme, Kültür Bakanlığı Yayınlan, An­
kara, 1990.
Bibliyografya 1 33

TAYLAN, Necip.
Düşünce Tarihinde Tann Sorunu, Ayşığı Kitapları, İstanbul, 1998.
UNAMUNO, Miguel de,
Yaşamın Trajik Duygusu, çev.: Osman Derinsu, İnkılap Kitabevi,
İstanbul. 1 986.
WERNER. Charles,
Kötülük Problemi, çev.: Sedat Umran. Kaknüs Yayınlan, İstanbul,
2000.
YARAN. Cafer S.,
Kötülük ve Theodise: Batı ve İslam Din Felsefesinde 'Kötülük Prob­
lemi' ve Teistik Çözümler, Vadi Yayınlan, Ankara 1997.
YASA. Metin,
"Kendi Olmanın Olabilirliğine Ölümden Sonra Hayatın S0mut
Katkısı", tabula rasa, yıl: 1 . Sayı:2, Mayıs-Ağustos 200 1 , Tuğra
Matbaası. Isparta, 200 1 .
YETİK, Erhan,
"Yunus'un Tasavvuf Anlayışı", Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiy­
at Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, Eser Matbaası, Samsun, 199 1 .
YUNUS EMRE,
- Yunus Emre Divanı, haz.: Mehmet Nuri Yardım, Kahraman
Yayınlan, İstanbul, 1999.
- Risaletü'n Nushiyye, haz.: Umay Günay-Osman Horata, Tür­
kiye Diyanet Vakfı Yayınlan, Ankara, 1994.
DİZiN

A posteriori 37 duygulan 3 1
A priori 37, 53, 74 eksenli 56
A. Plantinga 1 1 0, 1 1 2 formu 20
Acı 1 3, 26, 1 1 7, 1 19, 1 2 1 gerçeği 22
çekme 14 içerikli anlamlar 56
veren yaşam 1 26 ilişkisi 32
Acının metafizik alam 34 kademeleri 58
Açıklayıcı değer 50 kitabı 56
Açlık 1 18 kuramı 1 6, 2 1 , 22, 40, 49
Ad infinitum 38 mezhebi 22, 23
Adalet 73 objesi 26, 1 25
Agnostik 29, 4 1 . 52 olgusu 34
Ah 1 3 öğretisi 1 5, 25, 50
Ahlaki kötüliık 1 1 6 Tanrısı 48
Akl-ı ma'ad 8 7 Teodisesi 1 20, 1 2 1 , 1 2 2 ,
Aklın roliı 92 123, 1 25, 1 26
Aklın zorlaması 75 unsuru 20
Akozmik panteist 57 Yaratıcıdır 43
Aktif 1 1 8 yolu 2 1 , 3 1
Aktif beşeri diışünce 68 Aşk-din ilişkisi 1 9
Aktiflik 58 Aşk-merkezli 40
Alçak gönüllü 1 7 Aşk-merkezli yaklaşım 39
Alexis Carrel 1 1 8, 122 Aşk-yaraWış ilişkisi 50, 5 1 . 62
Alfa 1 7 Aşk-yaratılış-kendi olma üçlemi 100
Alternatif çözümler 1 2 1 Aşka sığınma 52
Amaç neden 5 1 Aşkın
Amaçsal yön 50 aktif yönü 52
Analoji 22, 24, 80, 85, 89 gizemli yönü 28
Analojik 1 8 gücü 32
Anasır-ı erba'a 86 gücünü tartmak 52
Anlam arayan insan 20 kaynağı 1 3
Anlamlı 80 kuşatıcılığı 1 6
Antik 9 ontolojik statüsiı 1 0
Antik antropologlar 67 önceli özüne 63
Antropomorfık çıkmazlar 59 öncesizliği 44, 45, 46
Aracı hedef 1 5 öncesizliği kuramı 48
Araç neden 5 1 Tanrısal boyutu 10, 24, 29,
Artstogeiton 120 30, 33
Artrnazlık 44 Tarınsal yönü 25, 29
Aşık 2 1 . 25, 27, 3 1 . 32, 52 temel hedefi 32
Aşk 9, 1 ı . 1 3, 1 6, 20, 2 1 . 23, 25, 26, yaratıcı gücü 4 1
27, 34, 52, 56, 1 2 1 , 124, 1 25 yaratıcı niteliği 40
bilinci 13, 30 yaratıcı yönü 44
1 36 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

yaratılışa temel oluşu 50 kendi olma 66


yüceliği 2 1 yönden taruma 6 1
Aşkın Varlık 1 5 Bireyselleşme 20
Aşkınlık statüsü 1 5 Bireysellik 58
Aşksız 9 7 Biricik 66
varolma 32 obje 48
Ateist 29 otoıite 29
yaklaşım 1 04, 105, 109, 1 1 2 Birlik dünyası 84
Ateistik 103 Bitki 88
düşünce 93 Biyolojik 1 24
Ateş 86 Bu dünya 33
Aynlık ateşi 32 Bütünlük 9 1
Büyülü dünya 1 2 1
Basmakalıp 63
Başkalarına değer verme 1 22 Can 13. 2 ı . 89
Başkası için vanm 1 22 Caru terk etme 1 5
Bedenin kötülüğü 86 Cehennem 1 2 , 34
Bedensel kendi olma 7 1 Cehennem cezası 94
Beka billah 93 Cennet 1 2
Bencillik 1 1 9 lrmaklan 80
Benin fenası 95 mükafatı 94
Benin korunması 94 Chat 1 1 9
Benlik 15, 74 Cogito 85
Benlik anlayışı 95
Beş duyu 84 Çağdaş antropologlar 67
Beşeri 1 0 Çağdaş felsefe 22
Beşeıi aşk 1 0, 1 1 Çalab 22, 32, 58
Beşeri iki subjektif durum 78 Çıkmaz 88
Beşeıi subjektif deneyim 79 Çile 29, 1 17 . 1 2 1
Betimsel 63 Çirkinlik 84
Biçim verme 79
Bilim 39, 67 Denge 33
ve araştırma tutkusu 1 O 1 Deprem 1 07, 1 1 8
Bilimsel Descartes 85, 88
aktivite 1 5 Dış dünya 39
çaba 69 Din 2 1 . 22, 67
çalışmalar 42 Dini doğrular 54
teoıi 69 Dini düşünce 24
Bilinç işleyişi 82 Dini rerık 33
Bilinmeyen yaratılış gerçeği 40 Dini ve felsefi konular 1 2
Billy Graham 9, 1 7 Dini yön 24
Bir 58 Dinin amaçlan 68
Bireysel 1 19 Dinin işlevi 92
arzular 83 Dinin pratik yönü 20
ben 70, 92, 93 Dinsel
çevre deneyiml 35 denetim 19
deneyim 62, 92 deneyim 22. 25, 33, 39, 1 0 1
iç deneyim 1 24 deneyim epistemolojisi 83
Dizin 1 37

duygu 1 5 Erdem 67
mistisizm 1 9 Ervah 89
Doğa Eser 62
olaylan 1 2 Eskatolojik 82
yasalan 55 işlevselli kendi olma 76
Doğal neden 46, 57 kendi olma 76, 82
Doğrudan 2 1 Estetik analoji ::,f,
Doğruluk aşkı 1 O 1 analoji k· 7 1
Doğrusal bütünlük 8 1 Eşsizlik 44
Dost 75, 77, 82 Eşyanın yara· · ,,_. ı 42
Dua 1 1 Etik 7 1
Düalist 88 Evren 38. f.ı
insan anlayışı 86, 9 1 Evrenin ' · , ı'. ılışı 12
Düalizm 85, 89 Evrensr , ; / . 1 00
Duygu 33, 57 Evren· ' Llir aşk 1 6
Duygusal 92 Evre; ,. 1 Ruh 9 3
Duyu 57 Evn • ,.selleştirme 28
Düşünce egzersizi 1 O 1 Evı :m Modeli 37
Düşünce yapısı 1 5 Ex nihilo 63

E- mail 1 19 Fantazi 29
Edilgin 55 Fedakarlık 13, 17, 25. 33
bilinç hali 28 Fedakarlık bilinci 1 7
Eflatun 9, 1 6, 24, 4 1 . 44, 66, 87, Felsefe 39, 67, 99
1 20 Felsefi analizler 90
Ellatun'cu Unsur 86 Felsefi kanıtlar 75
Egzistansiyel 59, 67 Felsefi öğreti 50
gereksinim 94 Fena fı'r-Rasul 93
gereksinimler 67, 69, 97, Fena fı'ş-Şeyh 93
121 Fena fillah 83
kendi olma 68 kuramı 8 1 , 94
özlü kendi olma 82 Fena fillahın varlık nedeni 82
sıra düzeni 67 Fena kategorisi 83
sorunlar 1 00 Fenalık 1 1 6
Ek-önerme 1 07, 1 1 2. 1 1 3 Fenomen 39, 49
Eko-sistem 1 25 Fenomenal etkinlikler 65
Eksllmezlik 44 Fenomenal son 94
Emanet 90 Fenomenal ve numenal etkinlik 70
analojisi 90 Fenomenik sırurlar 26
Empiıik veriler 1 1 3 Fıkıh 99
Emprik bilgi 57 Fiil 32, 34, 35
Ene 83 düzeyi 34
Enformatif 40 Filozof kişilik 39
Entelektüel düzey 47, 74 Firkat 13
Epistemolojik 27, 46, 53, 7 1 Fiziki kötülük 1 1 6
değer 53 Fiziksel 88
Epistemolojinin imkanı 1 6 boyut 35
Er 60, 6 1 Formal 66
1 38 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

G. Gusdorf 44 Haz 1 5
Gazali 9, 27, 28 Hedonist 68
Geçici 58, 78 Hennodios 120
Geçici kullanım hakkı 90 Herşeye gücü yeten 1 03
Genel Koruma 74 Herşeyi bilen 1 03
Geniş bilgi 33 Herve Rousseau 1 7
Gerçek 66 Hicran 1 3
aşık 3 1 Hiddet 1 1 9
dindarlık 22 Hikmet 57
hedef 1 5 Hikmetli sonuç 33
iman 2 1 Hlyerarşik yapı 1 6
Sevgili 1 3, 30 Hoş 1 8
Gerçekleşme olasılığı olmayan ha - Hoşgörü 1 2 1 . 1 27
yaller 49 Hu 83
Gılman 80 Huri 80
Gizemli 29, 55, 63
Gizemli amaçlar 56 lzdırap 1 1 7
Gönül 56 İbadet obje 38
Görece 1 23 İbn Sina 4 I . 85
hedefler 1 5 İç-deneyim 29,54
GörCınen 1 1 İçe-doğuş 52
evren 24, 39 İçsel 14. 20
Görünmeyen 1 1 deneyim 20, 32, 35. 39
Gözyaşı 1 3 dünya 84
Graham 1 8, 1 9 düşünce 23
Gurbet 1 3 faktör 1 24
Günah 107 seziş 1 7
Güven duygusu 73 İçselleştirilme 56
Güzel 1 8 İddia 1 05
isim 28 İde 76
Güzellik 9 İdeal bilgi 68
İftira 120
H. J. McCloskey 1 04 İkili öz 1 22
H. Schuunnan 1 1 1 İkinci dereceden önemli neden 52
Hadis 89, 99, 1 0 1 İkincil neden 57
Hak 84 İlahi Buyruk Kuramı 72
Hak ile bütünleşmek 83 İlahi ceza 48
Haklı neden 1 1 1 İlinek 25, 43
Hareketsiz 1 03 İlk hareket ettirici ilke 41
Hasret 1 3 İlk Neden 25
Hassu·ı havas 58 İman 1 0, 2 1
Hastalık 1 1 8 İnancın desteği 22
Hatırlama Argumaru 1 6 İnanç 22, 33, 56
Hava 86 dünyası 1 5
Hayat ilkesi 89 İncil 9 , 1 7
Hayatın kesintisizli 8 1 İndirgeyici 78
Hayret 1 3 İnsan ruhu 32, 68
Hayvan 88 İnsan ruhunun sonsuzluk arzusu 77
Dizin 1 39

insanın varoluşuna anlam verme 69 Kişisel yorum 45


insanın yaratılışı 79 Klavuz 30
interaksiyonizm 88 Kognitlf 92
İslam 1 8 Kollektif davranışlar 27
felsefesi 4 1 Kozmik gerçek 28
inancı 71 Kökünü dinden alan 99
kültürü 72 Kötü insan 125
tasawufu 6 1 Kötülüğün kaynağı 104
isyan 1 2 Kötülüğün türleıi 1 18
İyi insan 1 25 Kötülük 79, 84, 1 1 6
İyilik 9 problemi 1 03, 1 04, 1 06.
boyutu 48 107, 1 09, 1 1 6. 1 1 7, 1 18,
125
J. Hick 1 10 probleminin geleneksel for­
J. L. Macide 104 mülasyonu 1 1 8
J. McTaggart 22 yoktur 1 1 6
J. S. Feinberg 1 07 Kötülükler amaçsız değildir 1 1 4
James A. Keller 1 1 1 Kötülükler nedensiz değildir 1 14
Kul 32. 33
Kabalık 120 Kulluk duygulan 29
Kalıcı 58. 78. 80. 82, 126 Kur'an 14, 19, 2 1 . 24, 38, 42, 46,
Kartezyen düalizm 88 53. 72, 73, 78. 79. 80, 88,
Kaza 1 1 8 89, 99, 1 0 1
Kazançlı 71 kaynaklı aşk anlayışı 48
Keder 1 1 7 Kur·ani antropoloji 87
Kelam 99 Kur"ani Unsur 87
Kendi olarak yaşamak 94, 95 Kurban 1 3
Kendi olma 12. 59. 65. 67 Kurtuluş yolu 1 8
fenomeni 67 Kuvve 3 1 . 32, 34, 35
ile fena fıllah arasında ilişki Küfür 1 2
81 Küllı Akıl 93
ile öte dünya arasındaki iliş­ Kümülatif 67
ki 80 Kün emıi 54
istemi 65
zevki 69 Ma'şuk 1 4 . 16. 25, 52, 56. 58
-aşk ilişkisi 75 Madde-üstü 46
-Tann ilişkisi 69 Manevi cephe 90
Kendi olmanın epistemolojik temeli Manevi duygular 56
69 Mantıkcı empıistler 54
Kendi olmanın ontolojik temeli 69, Mantıksal sonuç 1 4
70 Materyalist 4 1 , 52
Kendi olmarıın öz bilgi 85 Materyalistik 89
Kendi olmanın varlık nedeni 82 ölümsüzlük anlayışlan 77
Kendi olmayan 93 Mecaz 58
Kendini aşması 66 Mekanist insan anlayışlan 89
Kendini bilme 20, 67 Meşru zemin 50
Kişisel neden 43 Metafizik 1 1 6
Kişisel olmayan yaratıcı neden 43 konular 126
1 40 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

öğreti 99 Obje 29
önermeler 54 Olağandışılık 65
sorunlar 42 Olağanüstü 34
söylemler 93 Olgunlaşan ruh 85
Mevlana 6 1 Olgusal 54
Mistik 93 denetim 54, 55
deneyim 27 içerikli nedenler 46
düşünce 46 neden 55
hayat 45 sonuçlar 47
ilgiler 3 1 Olumsuz imajlar 49
söylem 45 Oluş ve bozuluş 1 O 1
Modem 65 Omega 1 7
dünya 9 Ontolojik 27, 45. 47, 48, 62
Monist yorumlar 89 boşluk 95
Monoteizm 94 düzey 26, 8 1
Mutlak Güzel 22, 84 öncesizlik 46
Mutlak Hakikat 83 öz 78
Mutlak iyi 1 05, 1 1 3 özler 19
Mutlak Varlık 84 statü 28, 30, 65, 78
Müdahalesiz 1 03 tabakalaşma 16
Mükemmel 82 Optimist 1 1 6
nimetler 80 Organize yapılar 52
Olan 1 22
varoluş 29 Ôlçülü davranma 124
Mümkün 1 6 Ölüm 12, 13, 76, 77, 1 1 8, 1 19
Münacat 1 3 olgusu 76
Mürşid 8 1 öncesi 76
Müslüman kimliği 73 ötesi 78
ötesi hayat 77. 8 1
N. Pike 105, 1 1 0 sonrası 76
Naiv 65 Ölümden sonra hayat 7 1
Nanmssuzluk 120 Ölümsüz ru h 74, 86
Nedenler dünyası 50 Ölümsüzlüğü kazanma 80
Nedenli 66 Ölümsüzlük 44, 95
yaratılış 45 Öncesiz 25. 38. 44, 46. 59, 6 1
Nedensel 40 aşk 47
Nedensel hiyerarşi 50 Öncesizlik 47
Nedensel önem 50 Ö te 65, 73, 92
Nedensellik 50 dünya 33, 78. 80, 8 1
ilişkisi 40, 50 dünya öğretisi 78
Nedesiz 66 Öteki 16
Nefs 2 ı . 83, 88 Ötenin özlemi 26
Nefsin öldürülmesi 84 Ötesiz 97
Nejdet Sançar 80 Özen 33
Nesnel 39, 82 Özgür istene 68
obje 18 Özgürlük 97
Nezihe Araz 76 Öznel 30
Nietzsche 60 Özsel bağlantı 2 1
Nihai kaderi 65
Dizin 141

Padişah 58 Savaş 1 1 8
Pasif 1 18 Savunma l 14, 1 1 5
bir direniş 1 1 7 Saygı 127
şiddet 1 1 9 Semantik alan 19
Paylaşma 1 19 Sevgi 56, 1 1 9, 1 20
Phldon 86 Sezgisel 47
Platonik 1 0 deneyim 20
Pozitif dinamizm 122 Sınırlı 30
Pragmatist uzantı 68 Sıradan 19
Pratik 25, 61 Somut 1 1 , 38
Psikolojik 124 içerik 67
duygu 69 neden 57
gereksinimler 94 Son Gerçek 33
huzur 80 Sonlu 66
rahatlık 30 Sonrasız 25, 38, 59
yıpranma 84 Sonsuz 38, 66
yetkinlik 1 4
Quentin Smith 1 06 Sonsuzluğa açılan insan ruhu 26
Sonsuzluk arzusu 79
Rahmet nazan 48 Sonuçsuz bireysel davranış 69
Rasyonalist eleştiri 45 Sosuzca varolmak 70
Rasyonel 39 Sosyal psikolojik temelleri 1 1 7
açıklama 1 00 Sosyolojik 124
düzey 46, 53 Soyut 1 1 , 63
kanıt 75 bir neden olarak aşk 57
yaşam 1 0 1 neden 62
Rasyonellik 1 1 yetiler 84
Redüksiyonist 89 yücelikler 20
Reel 1 8, 66 Söz-üstü 59
kötülükler 1 1 9 Sözde-yaratıcı bir neden 49
yaşam 74 Spiritüel yaşam 20
Res cogıtans 88 Statik uzantı 68
Res extensa 88 Statü 55
Rousseau 1 8, 19 Su 86
Ruh 87, 89 Subjektif duygulanım 92
ile donatma 79 Subjektif duygulara indirgenme 79
-beden bütünlüğü 122 Subjektif konum 8 1
-beden düalizmi 85, 89 Subjektivite 52
-beden ilişki 85· Subjektivizm 34
-beden ilişkisi 24, 86 Sufi 1 1 , 83
-Emanet analojisi 90, 9 1 mertebe 12
Ruhsal yetkinlik 1 0 1 Sufiler 15, 1 24
Ruhun ölümsüzlüğü 1 6 , 7 1 Suje 2 1
Sünnet 24, 42
Sal t subjektif 34 Süper İnsan 60
Sanal kötülükler 1 19 Sürekli 78, 82, 126
Sanatlı sözler 46 Süreksiz 78
Sarhoşluk 1 1 9 Süs 29
1 42 Aşk-Yaratılış-Kendi Olma

Şiddet 1 1 6, 1 1 7, 1 2 1 düşünmek 74
eylemi 1 1 9 tanıma 1 4
Şifre çözücü 50 Tanrı-aşk çizgisi 62
Şiirsel imaj 52, 57 Taruı-aşk-kendi olma üçlemi 96
Şiirsel imajlar 3 1 . 63, 96 Tannsa! 10
Şiirsel söylem 125 al an 59
Şiirsel söylemler 1 1 7 aşk 9, 10, 1 ı . 15, 19, 23, 24,
Şirk 58 25, 28, 30, 32, 39, 74, 80.
Şölen 120 101
kuramını 24
Taruı 14, 15, 1 6, 18, 22, 29, 3 1 , 52, dünya 84
58 gizem 123
Aşktır 1 7, 1 8 nitelik 59
hakkı 50 Öz 22. 32, 33. 87
hakkında konuşma 59 yardım 47
ile birliktelik 1 4 yön 35
ile bütünleşme 74, 95 zihin 46. 53, 93
ile bütünleşmiş 68 Taruısız 26
sevgisi 25, 29 Tarihsel gelişim 23
tarumlan 1 03 Tasanın 94
yolu 1 4 Tasavvuf 1 0. 12, 20
Tann'dan bir öz 32 felsefesi l 23
Taruı'run Tasawufı çıkarımlar 53
adaleti 73 Tasavvufi öğretiler 49
aşkı 18 Tazamı 13
bilgisi 30 Tefsir 99
deneti 32 Teist 19, 39, 1 04
gücünü sınırlamak 1 20 egzistansiyalist düşünceler
gücünün işlevselllğl 76 26
hoşnutluğu 8 l yaklaşım 1 09, l 1 0, l l 1 . l 1 4
huzuruna çıkmak 92 Teistik 2 1 . 1 03
Mutlak Gücü 70, 76 bağlam 18
mutlak yetkinliğini 48 dinler 94
nitelikleri 77 Teizmin değerleri 68
öncesizliği 45 Teizmin geleneksel Tann anlayışı
rahmeti 48 1 03
Rızası 74 Teknolojik imkanlar 69
varlığı 14 Tekrar doğuş 93
varlığı ve otoritesi 48 Tele-sapık 1 l 9
Tann'ya Tembellik 1 19
armağanlar suruna 80 Temiz aşk 17
ulaşma 23 Teodise 1 16. 1 1 7, 125
ulaştıran 1 9 oluşturma 120
ulaştırmak 2 1 Teoloji 39
vanş 1 4 Teolojik 72
yaklaşma 1 4 bakış 2 1
Tann'yı Teorik 25, 61
aşın sevme 2 1 Terminoloji zenginliği 24
Dizin 1 43

Tolerans 23 Yaratılışta görülen düzen 47


Toplumsal 1 1 9 Yardımlaşma 1 1 9
Toplumsal kötülükler 122 Yaşa ve anla 93
Toprak 86 Yaşam 12
Töz 62 bilinci 93
Töz-illnek metafiziği 72 mücadelesi 106, 107. 108,
Trajik anlamı içinde ölüm 87 1 09
Tutarlılık 1 1 realitesi 69
Yenidendiriliş 7 1 . 72
Ubudiyet 57 Yenidenyaratılış 72
Uçan Adam 85 Yeter neden 43
Uluhlyyet 1 16 Yetkin 23. 28, 66
Umumi Hıfz 74 Yırtıcı 108
Yokluk 12, 84, 93
Üst düzey ruhani zevkler 56 Yoruma açık olma 49
Üst-değer 29 Yönlendirici ilke 65
Üst-Neden 45, 47, 52 Yunus'cu aşk kuramı 19
Yüce amaçlar 33
Vahdet 10 Yüce değerler 63
Vahdet-i vücut 57 Yüz bin türlü sevgi 16
Vahdet-i vücutçu 59 Yüzeysel 1 9
Vahiy 38, 57
Varlık 12 7.ehirleyici 108
nedeni 25 7.evk 16. 20. 33
Varolarun birliği 16 Zıt kategoriler 83
Varoluş 39 Zıtlık 9 1
düzeyi 71 Zihinsel 34
gerçeği 100 işleyiş 100
-aşk ilişkisi 123 öncesizlik 46
Varoluşsal farklılıklar 34 Zlstansiyalist söylemler 67
Yanılsama 68 Zulüm 107
Yaratan 1 4, 16
-yaratılan ikiliği 66
-yaratılan ilişkisi 38
Yaratıcı 3 1
aşk kuramı 47, 56, 57, 63
Yaratıcı güç 55
insan zihni 37
Kudret 56
neden 62
yön 44
Yaratılan 16
öz 74
Yaratılış 32, 37, 38, 39
alanı 39
kuramı 50
Modeli 37
-aşk ilişkisi 4 1

You might also like