You are on page 1of 6

DERSİN ADI: İSLAM TARİHİ II DERS HAFTASI: I KONU: ABBÂSİLERİN SOYU

1-ABBASİLERİN ATASI: ABBÂS B. ABDULMUTTALİB (v. 653)

Abbâs bin Abdulmuttalib, Abbâsilerin atasıdır. Onun Müslüman oluşuna dair değişik
rivayetler vardır. İlk rivayete göre Hz. Abbâs ilk andan itibaren İslam’ı kabul etmiş bir şahsiyet
olarak tasvir edilir. İlgili rivayet Mekkeli Müşriklerin faaliyetlerini Hz. Peygamber’e (s.a.v.) haber
vermek için Müslüman oluşunu gizlediğinden bahseder. Ancak bu ve benzer rivayetler onun Bedir
savaşında Müslümanlara karşı savaşmasını izah etmekten uzaktır. Zorla savaşa katılmak zorunda
kaldığına dair iddialar tartışmalıdır.

İkinci rivayete göre; Hz. Abbâs Mekke’nin fethinden önce geç denebilecek bir zaman
diliminde İslam’ı kabul etmiştir. Bu ve benzer rivayetleri ön plana çıkartan tarihçiler, onun paraya
karşı aşırı hırsından bahseder. Bu bağlamda Mekke’nin önde gelen tefecilerinden biri olan Abbâs
maddi menfaatlerini korumak için Bedir savaşına katılmıştır. Hz. Peygamber’in Veda Hutbesinde:
“…kaldırdığım ilk faiz amcam Abbâs’ın faizidir.” şeklindeki beyanı bu durumu
doğrulamaktadır. Bazı tarihçiler, Hz. Peygamber’in dedesi olan Abdulmuttalib’ in vefat etmeden
önce torununu zengin ama hırslı Abbâs’a değil de fakir ama cömert Ebû Tâlib’e bıraktığını
zikreder.

Abbâs’ın Mekkeli müşrikler ile birlikte hareket edip, Müslümanlarla Bedir’de savaşıp esir
edildiğinde şüphe yoktur. Ancak bazı tarihi kaynaklarda bu gerçeğe aykırı biçimde Abbâs’ın ismi
esir listesinde yer almaz. Bu hususta iki temel neden vardır: Birincisi; İslam tarihine dair klasik
kaynaklar Abbâsiler döneminde ortaya çıkmıştır. Abbâsilerin atası hakkında insanların zihninde
olumsuz bir imaj oluşturacak bu tür rivayetlerin siyasi iktidar mensupları tarafından hoş
karşılanması beklenemezdi. Bu hususu göz önünde bulunduran bazı tarihçiler Hz. Abbâs’ın ismini
esir listesinden çıkartmış, böylelikle onun ilk andan itibaren Müslüman olduğuna dair iddiayı
destekler bir anlayışı benimsemişlerdir. İkincisine gelince; Abbâsi devleti kurulunca Abbâsi ailesi
ile Hz. Ali soyuna mensup kişiler arasında bir iktidar tartışması yaşandı. Her iki taraf kendi
iddialarını İslam’ın ilk ortaya çıktığı döneme atıf yapmak suretiyle ispat etmek istiyordu. Abbâs
soyunun daha faziletli olduğunu iddia edenler Abbâs b. Abdulmuttalib’in değil de Akîl bin Ebû
Tâlib’in ismini savaş esirleri arasında ön plana çıkarmışlardır.

Hz. Abbâs geç Müslüman olmuştur. Tabiri caiz ise kendisi Hâşimoğullarının Tulekâ’sıdır.1
Bu nedenle o Hz. Peygamber sonrası dönem için planlarını kendisi değil de Hz. Ali üzerinden

1Tulekâ: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Mekke’nin fethi sonrası cezalandırmayıp serbest bıraktığı, büyük çoğunluğunu
Emevilerin oluşturduğu topluluk.

1
gerçekleştirmek istedi. Bu manada Hz. Peygamber vefat etmeden önce Hz. Ali’ye giderek hilafet
meselesini çözümlemeyi teklif etti. Ancak Hz. Ali kendisine yapılan bu teklifi kabul etmedi.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra önce Hz. Ebu Bekir ( 632-634) daha sonra Hz. Ömer
halife oldu. Her ne kadar Hz. Abbâs Haşimoğullarından birinin halife olmasını arzulamış olsa da
ilk iki halifeye biat ederek onlar ile iyi bir ilişki sürdürmüştür.

644 yılında Hz. Ömer’in Muğire b. Şu’be’nin kölesi tarafından mescitte suikasta uğradı.
Birkaç gün ancak hayatta kalan Hz. Ömer, yerine yeni bir halife tayin etmesini isteyen
Medinelilere bir şura (komisyon) oluşturulmasını teklif etti. Şura; Hz. Osman, Hz. Ali,
Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah, Zübeyir b. Avvâm ve Sad b. Ebû Vakkâs’tan oluşacak idi.
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah sadece oy kullanmak, halife olmamak kaydı ile şuaraya dâhil olacaktı.
Şura fikri ortaya çıkınca Hz. Abbâs Hz. Ali’yi uyardı ve kesinlikle şura üyeliğinden uzak durmasını
istedi. Ancak Hz. Ali onun uyarısını dikkate almayarak şuraya girmeye karar verdi. Bunun üzerine
Hz. Abbâs: “Daha önce demiş olduğum şeyi yapmadın. Şimdi aynısını yapmaktasın. O halde
sen hoşlanmadığın bir sonuçla karşılaşacaksın.” Hz. Abbâs’ın şura fikrine karşı çıkışının temel
nedeni; hilafeti Haşimoğullarına ait bir hak olarak görmesidir. Hz. Ali’nin şuraya girmesi bu hakkın
tartışmaya açılması anlamına geliyordu. Onun, şuradan istenmeyen bir sonuç çıkacağına dair
öngörüsüne gelince; Hz. Ali’ye karşı Kureyş’in sempati ile bakmaması, Hz. Osman’ın yaş
bakımından büyük olması, Hz. Ali’nin sert mizacına karşılık Hz. Osman’ın mülayim(yumuşak
huylu) biri oluşu v.b. etmenler netice hakkında ipuçları vermekteydi. Neticede Hz. Ömer’in vefatı
ile birlikte toplanan şurada, Abdurrahman b. Avf’ın şura başkanı olması, Hz. Ali ve Hz. Osman
dışında adayların hilafet haklarından vazgeçmesi ile süreç başladı. Günler süren istişare ve
kamuoyu yoklaması sonucunda seçim sonucunun açıklanacağı Mescid-i Nebevi’de insanlar
sabırsızlıkla neticeyi beklemeye başladı. Son tahlilde Abdurrahman b. Avf, Hz. Osman’a hitaben:
“Ey Osman! Sen Allah’ın Kitabı, Peygamber’in sünneti ve önceki iki halifenin yolundan
gidecek misin?” diye sordu. Onun cevabı şartsız ve tereddütsüz “evet” idi. Kendisine aynı soru
yöneltilen Hz. Ali, önceki iki halifenin yolu şeklindeki teklife “Gücüm yettiği kadar” ya da “Hayır!
Kendi görüşüm ile amel ederim.” karşılığını verdi. Bu cevap sonrası Hz. Osman yeni halife seçildi.
Şura fikrine karşı çıkan Hz. Abbâs, Hz. Osman’ın devlet başkanlığını tanıdı ve onun döneminde 653
yılında vefat etti.

2-ABBÂS’IN OĞLU ABDULLAH (V. 687)

Abdullah b. Abbâs İslam tarihinde önemli bir şahsiyettir. Hz. Peygamber’in şahsi duasına mazhar
olan, tefsir ve fıkıh konusunda ön plana çıkan Abdullah, babasının ölümü üzerine ailenin başına
geçti. O, Hz. Osman sonrası halife olan Hz. Ali’ye sadık bir kişilik olarak tanındı. Özellikle Hz. Ali
halife olduğu zaman ona isabetli ve yerinde uyarılarda bulundu. Özellikle Hz. Ali’nin ilk andan

2
itibaren Hz. Osman’ın atamış olduğu isimleri görevden alma fikrine karşı çıktı. Böyle bir hamlenin
faydadan ziyade zarar getireceğini ifade etti. Ancak Hz. Ali siyasi anlamda acemice davranarak
valileri değiştirmek istedi. Görevden alınan Basra valisinin faaliyetleri Aralık 656 tarihinde Cemel
savaşına yol açtı. Şâm’a gönderilen yeni valinin şehre giremeden geri gönderilmesi ve ardından
yaşanan hadiseler Mayıs 657 yılında Sıffîn savaşı ile sonuçlandı. Özellikle Sıffîn savaşında tahkim
(hakem) olayına itiraz eden ve Hz. Ali’nin ordusundan ayrılan ilk çekildikleri yere(Harura)
nispetle Haruriler, ikinci gittikleri yere nispetle (Nehravan) Ehl-i Nehravan ve İslam tarihinde en
yaygın biçimde Hariciler olarak bilinen topluluk ile Hz. Ali arasında bağlantıyı yapan kişi Abdullah
b. Abbâs olmuştur. Önce Hz. Ali’nin şehit edilmesi sonra Hz. Hasan’ın kısa süren hilafeti ve
nihayetinde H. 41/ M. 661 tarihinde(Amu’l-Cemaa=Cemaat Yılı=Birlik Yılı)iktidarın Emevilere
geçmesi ile yeni bir dönem başladı. Bu dönemde ailenin en büyüğü olarak Abdullah b. Abbas
kendisini ve ailesini siyasi çekişmelerin dışında tutmaya çalıştı. Bir defasında kendisine: “Ey
Abdullah! Sen Ali’nin dini üzerine misin?” şeklinde sual yönelten Muaviye’ye: “Hayır! Ne Ali’nin
ne de Osman’ın dini üzereyim. Ben Muhammed’in dini üzereyim” cevabını vererek tarafsızlığını
beyan etmiştir.

Abdullah b. Abbâs, Yezid’in halife olmasından sonra Hz. Hüseyin’i Kûfe şehrine davet eden
Iraklılar’a karşı Hz. Hüseyin’i uyarmıştır. Tüm uyarılara rağmen Kûfe’ye doğru hareket eden Hz.
Hüseyin ve beraberindekiler Kerbelâ’da acı bir son ile karşılaşmışlardır. Kerbelâ katliamı sonrası
Hicaz’ı ele geçirmek için askerlerini Mekke’ye gönderen Yezid, Abdullah b. Zübeyir ve
taraftarlarını etkisiz kılmak istemiştir. Tüm bu süreçte Abdullah b. Abbâs ilgili isyan girişiminden
uzak kalarak ailesini korumayı bilmiştir. Abdullah b. Abbâs Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan
zamanında 687 yılında vefat etmiştir. O ölünce ailenin başına oğlu Ali geçmiştir.

3-ALİ B. ABDULLAH (SECCÂD-V. 737)

Abdullah b. Abbâs’ın ölümü üzerine oğlu Ali ailenin işlerini üstlendi. O, babasının yolundan
giderek Emeviler ile sorun çıkarması muhtemel tutum ve davranışlardan kaçındı. Abdülmelik bin
Mervan döneminde Emevi-Abbâsi ilişkileri iyi idi. Ancak Abdülmelik sonrası dönemde bu iki
ailenin arası açıldı. Tarihçiler bu hususta iki olay üzerinde dururlar. Birinci olay: Rivayete göre
Ali b. Abdullah vefat etmiş olan halife Abdülmelik’in cariyesi ile evlendi. Babasının cariyesi ile
Abbasi ailesinden birinin evlenmesine öfkelenen mevcut Halife Velid bin Abdülmelik (705-715)
bu durumu Emevi iktidarı için bir tehdit olarak algıladı. Bu durum gerilime yol açtı. İkinci Olay:
Rivayete göre Abdullah b. Abbâs’ın bir cariyesi vardı ve bu cariye bir çocuk dünyaya getirdi.
Abdullah b. Abbâs bu çocuğu hiçbir zaman için kabullenmedi. Çocuğun ismi Selît idi. Bu olay
unutulmaya yüz tutmuş idi. Ancak Halife Velid b. Abdülmelik bu olayı gündem yaparak, konuyu
mahkemeye taşıdı. Mahkeme ise hukuki olmaktan çok siyasi bir karar vererek çocuğun Abdullah
b. Abbâs’a ait olduğuna hükmetti. Ancak bir müddet sonra Selît esrarengiz biçimde ortadan

3
kayboldu. Uzun araştırmalar sonucu Selît’in cansız bedeni Ali b. Abdullah’a ait arazide bulundu.
Bu olay bütün şüphelerin Abbâsi ailesi üzerine çekilmesine yol açtı. Halife Velid, Ali b. Abdullah ve
ailesini sorguladı, işkence yaptı ve Ali b. Abdullah’tan cinayetin itirafını aldı. Ali b. Abdullah ve
Abbâsi ailesinin diğer üyelerini toplum nazarında küçük düşürücü tavır sergilerdi. Daha sonra
onları Dehlek2 daha sonra Hicr3 adı verilen bölgeye sürgün etti. Abbâsi ailesi bu sürgün
döneminde zor şartlar altında yaşadılar. Onların geleceğe dair ümitlerinin azaldığı bir dönemde
beklenmedik bir gelişme yaşandı. Halife Velid b. Abdülmelik kardeşi Süleyman’ı veliahtlıktan
azledip oğlunu halife yapmadan öldü. Yeni Halife Süleyman b. Abdülmelik (715-717) selefine
duyduğu öfke nedeni ile onun politikalarını tersine çevirdi. Bu bağlamda Velid döneminde askeri
ve idari hayat Kuzey Araplarına emanet edilmiş iken Süleyman onları tasfiye ederek Güney
Araplarından isimleri ilgili yerlere atadı. Daha sonra selefi tarafından sürgüne gönderilen Abbâsi
ailesini sürgünden getirtti. Onlara izzeti ikramda bulundu. Onlara iade-i itibar yaptı. Sonra onların
Şâm sınırları içerisinde bulunan Humeyme isimli yere yerleşmesine izin verdi.

Abbasi ailesi sürgün günlerinde zor zamanlar geçirmiş olmasına rağmen nihayetinde
Halife Süleyman döneminde rahata kavuştu. Ailenin büyüğü olan Ali b. Muhammed bu süreçte çok
yıprandığı için aile işlerini oğlu Muhammed’e bıraktı. Kendisini ibadete verdi. Bu yüzden olsa
gerek kendisine çok ibadet etmesinden mülhem olarak Seccâd dendi.

4-ABBASİ AİLESİNİN İLK İMAMI: MUHAMMED BİN ALİ (V. 743)

Muhammed b. Ali, Abbâsi tarihinde “İmâm” olarak nitelenen ilk kişidir. Hiç kuşkusuz böyle
bir tanımlama onun siyasi yeteneği ile ilgili bir gerçeği ifade etmektedir. Muhammed b. Ali aynı
zamanda Abbâsilerin ilk iki halifesinin (Ebu’l-Abbâs es-Seffâh(Abdullah b. Muhammed) ve Ebû
Cafer el-Mansûr (Abdullah b. Muhammed) babasıdır.

Rivayetlere göre Abbâsiler iktidar olma gibi bir niyet taşımıyorlardı. Bu yüzden olsa gerek
bu hususta herhangi bir planları da yoktu. Ancak beklenmedik olaylar zinciri Abbâsi ailesine bu
imkânı sundu. Şöyle ki, bu dönemde Kûfe’de bulunan Hz. Ali taraftarlarının lideri olan Ebû Hâşim
4 dönemin Abbâsi halifesi Süleymân tarafından Şâm’a davet edildi. Bir müddet Şâm’da kalan Ebû
Hâşim daha sonra Kûfe’ye gitmek için yola çıktı. Ancak hastalandı. Kûfe’ye sağ olarak
varamayacağını düşünerek Abbâsi ailesinin ikamet ettiği Humeyme’ye geldi. Muhammed b Ali ile
görüştü. Ecelinin yaklaştığını ifade ederek Kûfe teşkilatını ve hareketi ona devretti. Ayrıca ona
içeriği gizemli olan Sarı Sayfa(es-Sahifetü’s-Safrâ) verdi. Rivayetlere göre bu Sarı Sayfa’da ihtilal

2 Dehlek: Yemen ile Habeşistan arasında bir ada.


3 Hicr: Şâm ile Medine arasında bir yerleşim bölgesi.
4 Ebû Hâşim (Abdullah b. Muhammed el-Hanefiyye): Hz. Ali’nin torunudur. Babası Muhammed el-Hanefiyye Hz.

Ali’nin Hz. Fatıma dışında bir hanımından dünyaya gelen oğludur. Şiiler annesi Hz. Fatıma olmadığı için onu
imamet noktasında hak sahibi görmezler ve on iki imam arasında ona yer vermezler.

4
hareketinin nerede, nasıl, kimler tarafından, ne zaman başlatılacağı yazılı idi. Ayrıca ilgili sayfada
hangi kabilelerin ihtilale destek vereceği hangilerinin düşmanlık edeceğine dair ayrıntılı bilgiler
yer alıyordu. İslam tarihçileri tarafından problemli görülen bu husus, Abbâsiler kendileri için
meşruiyet kaynağı gördükleri Sarı Sayfa’yı ihtilal sonuna kadar ön plana çıkardılar. Ancak ihtilal
sonrası iktidarlarının meşruiyet kaynağını “Ehl-i Beyt” kavramı ile ilişkilendirdiler.

Ebû Hâşim’in vasiyeti ve ardından ölümü Abbâsi ailesi için iktidara giden sürecin
başlangıcı olmuştur.

4.A)İHTİLALİN ORGANİZE EDİLMESİ

Abbâsiler kendi davalarını meşru zemine oturtmak ve aynı minvalde kutsal kılmak için
Kur’an referanslı bazı hamleler yapmışlardır. Bu bağlamda Abbâsi hareketinin gizli olarak
başlaması için belirlenen süre “Senetü’l-Hımâr” (Merkep Senesi) olarak adlandırılmış. Bu
tanımlama Bakara Sûresi 259. Ayet ile ilişkilendirilmiştir. Öte yandan 12 üst düzey yönetici(nakîb
ç: nukebâ) ve 70 kişiden oluşan davetçi (dâi’ ç: duât) kadrosu teşkil edilerek Hz. Musa’nın
Kur’an’da anlatılan tasarruflarına(Bkz: Araf Sûresi 155 ve 160. Ayetler), I ve II. Akabe biatlerine
telmih yapılarak davete Kur’an-Sünnet eksenli bir hareket olma hüviyeti kazandırılmak
istenmiştir. Gerçek ise; Abbâsilerin “Senetü’l-Hımâr”ı davet başlangıcı kabul etmeleri H.100
(M.718 veya 719)yılında Ömer bin Abdülazîz’in (717-720) halife oluşu ile alakalıdır. O’nun
zamanında baskı ve takibat azaldığı düşünülürse ihtilal faaliyetleri için en uygun zaman
periyodunun bu dönem olduğu rahatlıkla anlaşılır.

Muhammed bin Ali, Ebû Haşim’den Kûfe teşkilatı ve hilafet hakkını devraldıktan sonra
Abbasi hareketini organize etti. Bu manada birkaç husus ön plan çıktı. Buna göre a)
Hareketin kadro teşkili b) Hareketin şekli c)Hareketin başlayacağı yer d) Hareketin
Sloganı

a)Hareketin Kadro Teşkili: Kûfe teşkilatının yapısını değiştirmeyen Muhammed bin Ali
kendi teşkilatını da kurmaktan geri kalmadı. Bu manada 12 üst düzey yönetici(nakip) ve
onlara bağlı 70 kişilik davetçi kadrosu kuruldu.

b)Hareketin Şekli: Emeviler karşı mücadele eden Hz. Ali taraftarlarının zamansız
isyanlarının başarısızlıkla sonuçlandığını fark etti bu yüzden hareke iki aşamalı planlandı.
Buna göre ilk aşama Hareketin Gizli Propaganda Dönemi (H.100-129/M.718-747) idi.
İkinci aşama ise Hareketin Açık Hale Gelmesi (H.129-132/747-750) safhası olarak
planlandı.

5
c)Hareketin Başlayacağı Yer: İmam Muhammed Emevi istihbaratının yoğun biçimde
faaliyet gösterdiği ve Politize olmuş Kûfe’yi hareketin başlangıç yeri olarak düşünmedi.
Humeyme şehrine gelince Emevi başkente olan yakınlığından dolayı burada hareketin
başarı kazanması mümkün gözükmüyor idi. Bu manada en ideal yer, Politize olmamış ve
Emevi başkentine uzak olan Horasân idi. Neticede Humeyme hareketin idare merkezi,
Kûfe şehri irtibat noktası ve Horasân başlayacağı yer olarak kabul edildi.

d)Hareketin Sloganı: Muhammed bin Ali insanları davete çekebilmek için “er-Rızâ min
Âl-i Muhammed”(Muhammed ailesinden razı olunan kişi adına) söylemini ortaya attı. Bu
slogan sayesinde istisnalar dışında hiç kimse hareketi yöneten kişinin kim olduğu
bilmeyecekti ve Emeviler de Abbasîlerden şüphe duymayacaktı. Diğer yandan Kûfe’de
bulunan Hz. Ali taraftarları da hareketin kendileri için yapıldığı düşüncesine sahip
olacaklar böylelikle Abbasi hareketine destek vereceklerdi. Gerçekten bu slogan istenen
etkiyi yapmıştır.

You might also like