You are on page 1of 5

İLYADA DESTANINDA AKHİLLEUS’UN ROLÜ

Emre Karatekeli

İlyada destanı, her ne kadar adından da anlaşılacağı üzere İlion/Troia şehrinin Akhalar (Mikenliler)
tarafından saldırılmasını ana konusu etmiş olsa da, öte yandan tanrısal kahraman Akhilleus’in destanı
olarak da değerlendirilebilir. Akhilleus yarı-mitik bir insandır, savaşçıdır; annesi deniz tanrıçası
Thetis, babası ise bir ölümlü olan Peleus’tur. Başlangıçta hem Zeus hem de Poseidon Thetis’ten
çocukları olsun ister, ama Thetis’ten doğacak çocuklarının kendilerinden daha kahraman ve güçlü
olacaklarını öğrendeklerinde ise onun bir faniyle evlenmelirine karar verirler. Akhilleus, İlyada’nın
özellikle son üçte birlik kısmında (özellikle 18. Bölümden son bölüme kadar) Akhaların ve Troialıların
kaderini belirleyecek olan baş kişi olması sebebiyle yukarıda geçen kehanetin gerçekleşmiş olduğunu
belirtebiliriz.

İlyada’nın açılışında bir çıkmazla karşılaşırız: Apollon’un saldığı 9 gün süren bir veba salgının
sebebinin Akhaların önderi Agamemnon’un ganimet olarak kendine aldığı Khryseis’i babası bilici
Khryses’e vermemiş olduğunu öğreniriz (I, 91-100). Bunun üzerine Agamemnon, yapılacak olan Troia
Savaşı’ndan önceki bir yağmadan Akhilleus’e düşen pay olan Briseis’i alacağını söyler (I, 172-187).
Bunun üzerine Akhilleus öfkelenir, Agamemnon’u öldürüp öldürmemek arasından gidip gelir ve
Athene tarafından zorla yatıştırılır (I, 188-205). Akhilleus’in Agamemnon’a karşı öfkesinin bir sonucu
olarak ne elinden cebren alınan Briseis için ne de başkalarına (Troialılara karşı) savaşmamaya and içer
(I, 292-303). Denilebilir ki, Akhilleus’in bu andı İlyada’daki en hayati elementtir, çünkü ileride de
göreceğimiz gibi Akhilleus’siz Akhalar Hektor’lu Troialılar karşısında çaresiz, Akhilleus’in varlığıyla
onlardan çok daha üstün olacaklardır. Agamemnon ve Akhilleus arasındaki bu çözülmez karşıtlık ferdi
olan ile kolektif olanın çatışması olarak da okunabilir: Akhalar Agamemnon’un önderliğinde
Troialılara karşı toplanmıştır, Agamemnon’a tabi birçok kral (basileus) vardır ve Akhilleus de
onlardan biridir aslında. Birlikte hareket etmeleri gerekmektedir Troiayı yağmalayabilmek için, gel gör
ki bu kolektif denilenebilinecek olan birliği bozan Akhilleus’in Agamemnon’a kişisel düzeyde
içerlemesi olur. Briseis’i almaya hakkı yoktur onun – bu karşı çıkış sadece bireysel düzeydedir, çünkü
Agamemnon’un Akhalılar birliğinin önderi olmasına karşı çıkmaz.

Akhilleus sözünü tutar ve savaşa girmez. Bu çıkmazın çözüleceğini, Akhilleus savaşa girmesine
daha çok varken Zeus haber verir: Akhilleus Patroklos için savaşa girecektir; bunu Kader’in
söylediğini de belirtir Zeus kendisinden bile üstün olan Kader’den kaçılamayacağını söyleyerek (I,
475-477).

1
Troialılar tarafından ezip geçilen Akhalar, Nestor’un tavsiyesi üzerine Aias ve Odysseus’in
sözcülüğü ile savaşa katılması için türlü vaatlerle ikna etmeye çalışırlar Akhilleus’i (VIII, 50-172).
Akhilleus, ona verilecek olan hiçbir ganimetin fayda etmeyeceğini, savaşa asla girmeyeceğini uzun bir
cevapla yineler (VIII, 307-429). Verdiği cevapta şu dedikleri Akhilleis’in öfkesini anlamamıza
yardımcı olabilir: kahramanca dövüşen ile korkaklar arasında ayrım gözetilmiyordur (VIII, 316-320);
Troia Savaşı’ndan önce katıldığı birçok savaşta elde ettiği ganimetlerinin çoğunluğunu Agamemnon
savaşa katılmamış olmasına rağmen üstelik kendisine alıyordur (VIII, 327-334). Bu sözlerden de
görüldüğü üzere Homeros’un destanlaştırdığı Akhalar kültüründe kahramanlık, yiğitlik, daha da genel
olarak eylem, önder olmaktan da (Agamemnon), sözün gücünden de (Nestor) üstündür. Bu hiyerarşiyi
kimse sorgulamaz Mikenlilerde. Ayrıca, Akhilleus bu uzun konuşmasında kendi kaderinin de nasıl
olacağını belirtir: ya Troia’da kalıp ölecektir ama bir kahraman olacak hatırlanacaktır, ya da evine
dönüp uzunca yaşayacaktır ama bir kahraman olacak ün kazanamayacaktır (VIII, 411-416). Akhalı
savaşçılar için elbette birincisi ikinicisini galebe çalmıştır.

Başlangıçta da belirtildiği üzere, 18. Bölüm’e kadar Akhalar cephesindeki başat fügürler
Agamemnon ve kardeşi Menelaos’tur. Ancak 16. Bölüm’de Akhilleus için unutulmaz bir olay yaşanır:
Akhilleus’in yardımcısı ve can dostu Patroklos Hektor tarafından öldürülmüştür. Akhilleus’in bu ölüm
haberi alması herşeyi değiştirir; üzüntüden kendinden geçer (XVIII, 22-27, 35) ve Agamemnon’a olan
dinmek bilmeyen öfkesinin anlamsızlığına hüküm vererek (XVIII, 107-111) onunla barışır ve savaşa
katılacağını belirtir, artık yıkıcı öfkesi değil dostu Patroklos’un ölümünün bitmeyen acısı vardır
yüreğinde (XVIII, 1-275 (özellikle 56-63)). Akhilleus’in Hektor tarafından öldürülen Patroklos’a olan
bağlılığı ve sevgisi o denli fazladır ki, babasının ya da oğlunun bile ölümünün onu bu kadar
üzmeyeceğini söyler (XVIII, 338-347).

Akhilleus, Agamemnon’a olan öfkesini dindirmiş, Patroklos’un ölümüyle üzüntüden kendinden


geçmiş bir haldeyken yaşanan birşey vardır ki, Akhilleus’i kahramanlar arasındaki en kahraman yapan
şeyi görürüz o dizelerde: hem annesi Thetis (XVIII, 58-60, 96), hem de (Hektor’un atı) Ksanthos
(XIX, 407-410, 416-417) Akhilleus’in kaderinin Troia Savaşı’nda ölecek olacağını söyler. Akhilleus
de bunun farkındadır ve kaderini asla sorgulamaz (XVIII, 89-90; XIX, 331-333, 420-423). Yüreğinden
geçen tek hedef vardır artık: öleceğini bilmesine rağmen savaşa katılıp Hektor’u öldürmek ve
ölümünden sonra kahramanca anılmak. Bu kahramanlık özelliğinin bir insanın kazanabileceği başka
herşeyden yüksek görülmesinin bir başka yansıması da, artık Akhaların önderi Agamemnon’un bile
destanın bu ve ilerleyen bölümlerinden kendine yer bulamamasıdır.

Akhilleus’in savaşa katılmasıyla herşey tersine döner. Artık Troialılar değil Akhalardır üstün olan
taraf. Akhilleus önüne geleni bitmek bilmeyen acısıyla (Patroklos’un ölümü) ve olmazsa olmaz
hedefiyle (Hektor’u öldürmek) öldürür ve bu hezimetin üzerine Troialılar can korkusuyla surların içine
çekilirler (XXI, 606-611). Akhilleus o kadar çok Troialı öldürmüştür ki, savaş alanındaki akan ırmak

2
Skamandros dile gelir ve öldürdüğü cesetlerin sularını mahvettiğini söyler. Akhilleus o kadar
kararlıdır ki, bu ırmak tanrısına bile karşı gelir ve Hektor’u öldürene değin durmayacağını söyler
(XXI, 211-226). En kahraman savaşçı olsa da Akhilleus gene de bir ölümlüdür ve bir tanrıya bu
şekilde karşı çıkması elbette Skamandros’un kendisinden tarafından cezalandırmaya çalışmakla son
bulur; ama Akhilleus’i gözeten Poseidon ve Athena (XXI, 284-304) ve Hera’nın salık verdiği
Hephaistos (328-382) sayesinde Akhilleus Skamandros’un gazabından kurtulur. Bu örnekten yola
çıkarak söylenebilinecek olan şey, İlyada boyunca korunmuş olan Tanrı(ça)lar katı-İnsanlar Katı
ikililiğidir ve ikinci katın birincisinden mutlak şekilde aşağıda olduğudur. Bir ölümlü ne kadar yiğit,
gözüpek, korkusuz, vs de olsa tanrı(ça)(lar)ın yardımı olmadan birşey başarabilmesi mümkün değildir.
Ölümlü insanlar tüm eylemlerinin arkasında yapıcı, ittirici, sebep verici güç(ler) olarak tanrı(ça)ları
görürler. Buna dayanarak şu da belirtilebilir ki, Akhilleus’ten açılan her bahis aynı zaman da onun
arkasında ona destek çıkan tanrı(ça)ları da kapsamalıdır. İlyada’nın kahramanları falan ve filan şeyi
düşünüyorum ve yapmaya koyulacağım bireyciliğinden çok uzaktadır; çeşitli hisler, duygular,
kararlar, vb akıllarına değil yüreklerine ve gönüllerine gelir, ve bunun da arkasında mutlaka
tanrı(ça)ların olduğunu bilirler.1

İlyada’nın en önemli olarak görülebilinecek son üçte birlik bölümündeki en hayati öneme sahip
olaylar zincirinin 22. Bölüm’de yer aldığı söylenebilir. Bu bölümde Akhilleus ile onun meşhur
öfkesini yenip savaşa atılmasına sebep olmuş olan Patroklos’u öldüren Hektor çarpışmasına tanık
oluruz. Yukarıda da belirtildiği gib, Troialılar kral Priamos’ın salık vermesiyle surların içine kaçmıştır;
lakin sadece Hektor kalır surların dışında (XXII, 5-6) – ne babasının (XXII, 37-76) ne de annesinin
(XXII, 79-88) yalvarıp yakarmalarına kulak asmaz. Buna karşın, Akhilleus’i karşısında görünce
Hektor korkudan titrer ve kaçmaya başlar (XXII, 136-138), Akhilleus de surların etrafında onu
kovalamaktadır (XXII, 165-166). İnsanlar katında bu yaşanırken, tanrılar katında ise Zeus bir terazi
yardımıyla kaderin hangisinin ölümüne karar verdiğini öğrenirler: Hektor ölüme yazgılı çıkmıştır.
Hektor’u koruyup kollayan Apollon da kadere karşı çıkmaz ve Hektor’u kaderiyle başbaşa bırakır
bundan sonra (XXII, 208-213). Ayrıca, bu durumu Athena Akhilleus’e söyler (XXII, 2016-223), ve bir
de Hektor’u kaçmayı bırakıp Akhilleus’in karşısına çıkması için de kandırır (XXII, 224-246). Ve
nihayet Akhilleus ile Hektor çarpışırlar (XXII, 247-366): Akhilleus Hektor’un vücudunda korunaksız
kalan tek yerinden, yani omzu ile boynu arasındaki bir bölgeden vurur (XXII, 323-326). Hektor ölmek
üzereyken Akhilleus, yukarıda da gördüğümüz üzere, daha önce annesi Thetis’ten duyduğu şeyi
tekrarlar: Paris ile Apollon Troia’nın Batı Kapıları önünde Akhilleus’i öldüreceklerdir (XXII, 355-

1
Öte yandan, Homerik kahramanların dünyası, en bilinen ve güçlü ifadesini Kant’ta bulmuş olan
tözselleştirilmiş sözde özneler ve sözde bir vakum içinde aldıkları kararlara dayanan modern yanılsamaya
alternatif olarak yeniden yorumlanabilir. Zira, kendisi de aynı zaman da bir antik Yunan uzmanı olan filozof
Nietzsche, kendine has monistik ontolojisinde böyle bir dene(me)yi gerçekleştirerek, bilince yapılan aşırı-
vurgunun yerine insanın sürekli etkisi altında kaldığı bilinçaltı güçlere odaklanır. Nietzsche’nin bu adımı,
İlyada’daki ‘gönlüne’ (aklına değil) bir şeyler doğan, tanrıların etkisi altında normal durumda yapmayacağı
şeyleri yapmaya kalkabilen kahramanların yaşadığı dünyanın temel özelliklerine oldukça yakınlık arz
etmektedir.

3
360). Akhilleus’in Hektor’un bu sözüne verdiği cevap can alıcıdır: sen yeter ki öl de, ben ölmeye ve
evime dönmemeye razıyım der (XXII, 365-366). Hektor’un ölmesi üzerine, Akhilleus onun cesedini
bir arabaya bağlayıp başı yerde sürüklenecek şekilde Troia şehrinin surları etrafında dolaştırır (XXII,
394-404). Bu sahneyle karşılaşan veya bunu duyan Hektor’un babası, annesi, ve eşi üzüntüden
mahvolurlar (XXII, 405-515).

İlyada’nın son bölümü ise, trajik bir şekilde Priamos’un oğlu Hektor’un cesedini alabilmek için,
onu öldürüp üstüne şehrin etrafında arabayla sürüklemiş olan Akhilleus’in ayağına gelmesini konu
edinir. Priamos’un Akhaların arasına girmesi, Zeus’un Thetis’e haber vermesiyle Akhilleus’in ona
verilecek kurtulmalıklar karşılığında cesedi geri vereceğine teminat vermesiyle mümkün olur (XXIV,
112-140). Priamos Akhileus’in dizine kapanıp çocuğunun cesedini alabilmek için yalvarır (XXIV,
477-506). Burada bir kere daha, ne yaşın (Priamos yaşlı bir babadır) ne de statünün (Priamos uğruna
savaşılan Troia’nın kralıdır) kahramanca yapılan eylemlere galebe çalmadığı görülür. Daha sonra ise,
Priamos Akhilleus tarafından öldürülen oğlu Hektor için, Akhilleus ise babası ve Hektor tarafından
öldürülmüş olan Patroklos için birlikte ağlaşırlar (XXIV, 509-512): husumetlerini kısa sürelik de olsa
ancak ölüm acısı unutturabilmiş ve bu iki düşmanı iki dostmuşçasına (dost olarak değil)
yaklaştırabilmiştir. Ölüm, kahraman da olunsa ölümlülerin vazgeçilmez yazgısıdır ve fanilerin
yiğitlikleri ölüme karşı dayanabilmeleriyle açığa çıkmaktadır.

Son olarak, hem yukarıda kısa kısa bahsi geçtiği hem de aşağıda örnekleri çeşitlendireceğim üzere,
İlya’dayı baştan sona kuşatan bir hiyerarşiden bahsetmek istiyorum. Her kültür, her değerler dünyası
kendi içinde bazı (anlamlı ya da anlamsız, yararlı ya da yararsız, vs.) dogmalardan, sarsılmayan
hiyerarşilerden oluştuğu iddia edilebilir. Homerik Çağ’ın dünyasını anlamak için de işte böyle bir
hiyerarşiden bahsedebilir. i-) söz, öğüt, akıl verme, vb. (mesela, Nestor); ii-) yiğitlik, cesaret, daha
genelde, direkt eyleme geçmek; iii-) tanrı(ça)ların isteği, dilekleri, bunun içinde de Zeus’un iradesinin
diğerlerine üstünlüğü; iv-) Kader. Sıralamış olduğum bu 4 farklı eksenin, yukarıdaki sırasına göre
giderek artan bir değerler skalasına oturabileceğini düşünüyorum. Hektor, savaşa koyulmak dururken
düşüncelere dalmayı değersizleştirirken, ii-)’nin i-)’e olan üstünlüğünü (XX, 126-129); İlyada
boyunca iki tarafın savaşçıları da hep tanrı(ça)ları gözetmekle, onlara sunular yapmayı ihmal
etmemekle, olan bitenin arkasında hep onların parmağının olduğunun bilincinde olmalarıyla iii-)’ün ii-
)’ye üstünlüğünü; Zeus, altın terazisiyle savaşmakta olan Hektor’un mu yoksa Akhilleus’in mi
öleceğini görmek istemesiyle ise iii-)’ün iv-)’e olan isteğini görmüş oluyoruz. Kısacası, Homerik
töreyi eylemin söze, tanrı(ça)ların (fanilerin) eyleme, kaderin de tanrı(ça)lara (baş tanrı Zeus’a bile)
üstünlüğü ile betimleyebiliriz. İlyada’nın baş kahramanı Akhilleus ise bu hiyerarşi içinde çoğukez
edilgen bir şekilde şekillenen, ama bu olup biten içinde kahramanlığıyla diğer ölümlülere göre
sınırlarını daha fazla zorlayan, üstelik sınırlarını bu denli zorlaması içinde kendi hayati sınırının, yani
kaderinin daha fazla farkında olan bir Homerik figür olarak görebiliriz.

4
YARARLANILAN KAYNAKLAR

- Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi, 2011.

- Homeros, İlyada. Çev: Azra Erhat. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014.

You might also like