You are on page 1of 3

ANTİK SİKKELER VE NÜMİSMATİK

Hellence nomisma ('yasal ödeme aracı', 'sikke') sözcüğünden gelen 'nümismatik', Antikçağ sikkelerini
ekonomik, tarihsel, kültürel ve sanatsal yönleriyle inceleyen ve – klâsik filoloji, epigrafya, papiroloji ve
klâsik arkeoloji temel disiplinlerinde olduğu gibi – Antikçağ’ın siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel
yaşamının araştırılmasında kullanılabilecek, tarihsel değerlendirmeye hazır kaynaklar haline getiren
Antikçağ temel biliminin adıdır. Nümismatik dalının bilimcisi olan 'nümismat'ın inceleme alanına mal-
para ilişkileri, sikke basma hakkı ve tekniği, para ayarı, sikkelerin ikonografik açıdan incelenmesi ve
doğal olarak sikkelere ilişkin yazılı kaynaklar gibi konular da girmektedir.

Yazıtlar, papirüsler gibi birincil nitelikteki tarihsel kaynaklardan olan sikkelerin tipolojik açıdan da
yazıtlar, papirüsler ve arkeolojik belgelerle yakın benzerliği vardır. Örneğin bir sikke üzerindeki yazı
('lejant'); papirüs ve yazıtlardaki harf özellikleri, sözcük biçimleri ve kısaltmalarla karşılaştırılabilecek
tipolojik özellikler taşır. Aynı şekilde bir sikke üzerindeki resmin ya da tasvirin de biçimsel problemleri
nedeniyle klâsik arkeolojiye yakınlığı vardır. Fakat örneğin sikkenin yapıldığı metale ilişkin analiz ve
sonuçlar, sikke basımından kaynaklanan diğer tüm problemlerle birlikte yalnızca nümismatiğe özgü
bir durum olarak karşımıza çıkar.

Sikke, ödeme ve tedavül aracı olarak hizmet veren ve ağırlığı ve ayarı devlet tarafından üzerinde
resim ya da yazı ile teminat altına alınmış, kullanışlı bir metal parçasıdır. Bu tanıma ‘geri alınmanın
taahhüt edilmesi’ni de ekleyebiliriz. Sikkelerin tasvirinde bir ‘ön yüz’ ve bir ‘arka yüz’ ayırımı
yapılmaktadır; bu yüzler yer ve zamana göre değişik biçimler almışlardır. Antikçağ sikkeleri üzerindeki
yazılar, kısaltılmış şekilde ve ismin ‘-in’ halinde, sikkeyi basan kentin ya da topluluğun adını vermekte,
dolayısıyla sikkenin basıldığı yeri bildirmektedir. Sikkeler üzerindeki tasvirler ise, önceleri oldukça
yalın olmuştur. Arma niteliği taşıyan bu tasvirler, giderek sikkenin ön yüzünden arka yüzüne geçmiş;
ön yüzde kent tanrısı/tanrıçası ya da onun sembolü tasvir edilmiştir. Hellenistik Devir’den itibaren,
tanrı ya da tanrıça tasvirleri, kent sikkelerinde görülmeye devam etmekle birlikte; bunlar krallıkların
bastıkları sikkelerde yerlerini tanrısal niteliği bulunan hükümdar tasvirlerine terk etmişlerdir. Sikkeler
üzerine hükümdar portreleri konulması âdetini Romalılar da almışlardır. Önceleri yuvarlak olmayan
Hellen sikkeleri M.Ö. 600’lerden itibaren yuvarlak biçimde basılmışlardır; Hellenler'de ilk kez görülen
bu form bugün de metal paralarda muhafaza ediliyor.

Bir altın-gümüş karışımı olan elektrondan Lydia egemenliği sırasında (M.Ö. 7. yüzyılın sonlarından
itibaren) Batı Küçükasya’da basılmış olan sikkeler bu kaynak türünün ilk örnekleridir. İşte bu
başlangıç, yani alışverişlerdeki takas usulünün ve sikke öncesi para biçimlerinin kullanışlı bir araca
dönüşmesi, Arkayik Çağ Hellas’ında da temel bir değişikliğe yol açmıştır. Sikkenin yaygınlık
kazanmasıyla toplumda arazi mülkiyetinin yanı sıra sermaye de bağımsız bir ekonomik unsur olarak
ortaya çıkmış; para ekonomisi sayesinde yoğun bir ticaret ortamı oluşmaya başlamış; bu ticaret dar
yöresel sınırların dışına taşmış ve dolayısıyla yeni ekonomi alanları oluşmuştur. Bu dönemde ekonomi
ve toplumda ortaya çıkan köklü değişiklikler çok açık bir şekilde görülmektedir. Aşağı İtalya’da
yaygınlık kazanan Korinthos sikkeleri (M.Ö. 6.–4. yüzyıllar) ve Önasya’da, Mısır’da ve Güney İtalya ve
Sicilya’daki “Büyük Hellas” (Megale Hellas) diye anılan bölgede bulunan Atina tetradrakhmon’ları,
Hellas kıt’a karasındaki bu kentlerin ticarî ve ekonomik etkilerinin önemli belgeleridir.

Tarihte ekonomik olduğu kadar siyasal açıdan da önem kazanan sikkenin siyasal tarih araştırmaları
bakımından önemli bilgiler verdiği görülmektedir. Bunun temel nedeni, başlangıç evresi tartışmalı
olmakla birlikte, sikke basımının daima devletin yetkisi içinde olmuş ve tek başına sikke basma
hakkının siyasal bağımsızlık ve egemenliğin bir işareti sayılmış olmasıdır. Bu durumun iki yönü vardır:
Birincisi siyasal yaşamın iç dinamikleri ile ilgilidir: Sikke basımı güçlü ve zengin soylulara karşı içte
devlet birliği ve istikrarının bir güvencesi olmuştur. İkinci yön siyasal yaşamın dış dinamiklerini
ilgilendirmektedir: Bu ise başka devletlere karşı devletin güçlü olması demektir. Gerçekten de tarihçi
bugün, Atina para sisteminin (dört drakhme değerindeki tetradrakhmon) M.Ö. 5. yüzyılın ortalarında
1. Attika-Delos Deniz Birliği çerçevesinde egemen olmasındaki ve Roma’nın Hellenler’deki drakhme’yi
karşılayan gümüş sikkesi denarius’un 2. Kartaca Savaşı’ndan (M.Ö. 218–201) sonra İtalya’daki diğer
paraların yerine geçmesindeki siyasal nedenleri antik yazarların anlattıklarından çok daha objektif bir
biçimde görebilmektedir. Bazı siyasal tarih olayları ise yalnızca sikkeler yoluyla anlaşılabilmektedir:
Örneğin Knidos, Rhodos, Iasos, Samos, Ephesos, Kyzikos ve Byzantion arasında M.Ö. 394’lerde yapılan
bir ittifakın (symmakhia) varlığı, yalnızca bu kentlerin ortak olarak bastığı bir sikkeden
anlaşılabilmektedir. Fakat bu ittifakın hangi koşullarda ve hangi amaçlarla yapıldığı doğal olarak bu
kaynak türünden anlaşılamamaktadır. M.Ö. 250’lerde Hellenistik Seleukoslar devletinden ayrılarak
bugünkü Afganistan ve İran bölgelerinde kurulan Baktria ve Part devletlerinin tarihini yazmak da,
sikkelerin yardımı olmadan mümkün değildir. Aynı şekilde, genel bir ekonomik bunalımın söz konusu
olduğu M.S. 3. yüzyıl Roma İmparatorluk Tarihi konusundaki bilgilerimiz de, sikkeler olmasaydı, bugün
çok sınırlı kalacaktı. Özellikle Roma Tarihi’nin genel olarak birçok probleminin çözülmesinde sikkelerin
yardımına ihtiyaç bulunmaktadır. Örneğin Roma Cumhuriyet Devri’nde sikke basımından sorumlu
memurların (tresviri monetales) adlarının sikkeler üzerinde yer alması, sikkelerin bu şekilde sosyal
konuların açıklanmasında da yardımcı olmasını sağlamaktadır. Romalı ünlü devlet adamı C. Iulius
Caesar’ın (M.Ö. 100–44) Roma devleti içindeki durumuna ve Roma’da gerçekleştirmek istediği
plânlarına ilişkin olarak çok yazılmış ve tartışılmış olmakla birlikte, Caesar’ın ölüm yılı olan M.Ö.
44’deki sikke basımı ile ilgili modern yorumlar soruna yeni bakış açıları getirebilmektedirler. Roma
İmparatorluk Çağı sikkeleri kronoloji, imparator isim ve ünvanları açısından taşıdıkları önemin dışında,
aynı zamanda siyasal olaylar ve sosyal durumlar hakkında da somut bilgiler verirler. Örneğin
İmparator Galba zamanında (M.S. 68–69) basılmış sikkeler, Roma’nın “yenilenmesi”nden ve Nero’nun
ölümünden sonra Roma halkının yeniden kazandığı “özgürlük”ten söz etmektedirler. İmparator
Hadrianus zamanındaki (M.S. 117–138) sikke basımı, imparatorun cömertliğini genel anlamda överek
Hadrianus’un yedinci kez Roma vatandaşlarına para ihsanında (congiarium) bulunduğunu tüm Roma
halkına bildirmektedir. Bu sikke basımı, siyasal ve ekonomik ipuçlarının bu kaynak türünde ne kadar
birbirleriyle iç içe olduklarını göstermektedir.

Sikkelerin, birincil nitelikte kaynaklar olmalarına rağmen, taşıdıkları ‘propagandacı’ özellikler


yüzünden nesnel olmaktan oldukça uzakta kaldıklarını daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. İşte
tarihçi bütün bu durumlarda, başka kaynak türlerine de başvurmak suretiyle, bu ‘propagandacı’
özellikleri gerçeklerden kesin çizgilerle ayırmak zorundadır.

Tarihçinin dikkat etmesi gereken bir başka nokta, sikkenin yapıldığı metalin cinsi ve değeridir.
Antikçağ’da değerli metalden basılmış sikke, paranın devlet tarafından güvenceye alınmış ‘reel
değeri’ni gösterir. Bu bakımdan, sikkenin ağırlığının ve altın ve gümüş sikkelerin karışımında bu
metallerin yüzdesinin belirlenmesiyle paranın reel değerinin bozulup bozulmadığını araştırmak
gerekmektedir. Örneğin Roma denarius’unda ve Caracalla tarafından M.S. 215’te tedavüle çıkarılmış
bir gümüş sikke olan antoninianus’un ayarında gümüş miktarının eksilmesi, M.S. 3. yüzyılda Roma
parasının reel değerindeki kaybın bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Din tarihi araştırmaları da sikkelere çok şey borçludur: Attika’da Athena, Syrakusai’da nympha
Arethusa, Roma Cumhuriyet Devri’nde Ianus, Iuppiter, Minerva, Hercules, Mercurius ve Bellona gibi
tanrı ve tanrıçaların sikkeler üzerinde sıklıkla tasvir edildiği görülmektedir. Sikkeler üzerine ancak
devlet tarafından tasdik edilmiş söz ve ifadeler konulabildiği düşünülürse, sikkeler üzerinde yer alan
tanrılarla sikkeyi basan devlet arasındaki ilişkinin bir tür dinsel-siyasal programdan kaynaklandığı
sonucu ortaya çıkar. Roma İmparatorluk Çağı sikkeleri üzerinde de imparatorların, ‘korumasında ve
teveccühüne mazhar olduklarına’ inandıkları belirli tanrıları tercih ettikleri dikkati çekmektedir.
Örneğin M.Ö. 17 yılında basılmış bir denarius, tüm Roma halkına Augustus’un Actium’daki zaferini
(M.Ö. 31) tanrı Apollo’nun yardımıyla kazandığını bildirmektedir. Aynı şekilde İmparator Galba
zamanında basılmış bir denarius, imparatorun, edebî kaynakların da belirttiği gibi, tanrıça Fortuna’ya
inancını doğrulamaktadır. Constantinus’un (M.S. 306–337) sikkeleri üzerindeki Hristos (Hz. İsa) işareti
de bu yönde verilebilecek örneklerdendir. Bu sikkelerin nerede ve ne zaman basıldığı; bunların
Hıristiyanlığa geçişin resmî bir kanıtı mı olduğu; Roma devlet sikkeleri üzerinde pagan sembollerin
yanında Hıristiyanlık unsurlarının ne zaman görüldüğü gibi sorulara verilebilecek yanıtlar, örneğin,
Constantinus’un yaptığı işleri kendi görüşlerine göre değerlendiren Kaisareia’lı (Filistin) Hıristiyan
kilise tarihçisi Eusebios’un (M.S. 260–339/340) yazdıklarından farklı bir nitelik taşımaktadırlar.

Nümismatiğin arkeolojik yönüne de burada kısaca değinmek yararlı olacaktır: Hellen sikkelerinde
İskender’le, Roma sikkelerinde de Caesar’la başlayan bir eğilimle sikkeler üzerinde hükümdarların
portrelerinin sıklıkla yer aldığı görülür. M.S. 1. ve 2. yüzyıl Roma sikkeleri üzerindeki imparator
portreleri, sanatsal bakımdan da doruk noktasına ulaşmışlardır. Sikkeler üzerindeki bu hükümdar
tasvirlerini yalnızca sanatsal açıdan ele almamak gerekmektedir. Egemenliğin sahibine ilişkin bu
tasvirlerle sembolik olarak devlet egemenliği ifade edilmektedir. Bu bakımdan bu tasvirler
hükümdarlık anlayışındaki birtakım değişikliklerin de bir göstergesi durumundadır. Sikkelerdeki
tasvirler, genellikle diğer sanat eserleriyle aynı üslup gelişimine uğramışlardır. Sikkeleri bu açıdan
diğer plâstik eserlerle karşılaştırarak, uyuşan ve uyuşmayan tarafları ortaya koymak klâsik arkeoloğun
işidir. Tüm nümismatik malzeme bu açıdan değerlendirilmeye uygundur: Örneğin Hellen plâstik
sanatındaki Arkayik, Klâsik ve Hellenistik üslup özellikleri Hellen sikkelerindeki tasvirlerde de açık bir
şekilde görülebilmektedir. Sikkelerdeki tasvirlerin üslup özelliklerine dayanılarak yapılan saptamalar,
sikkelerin tarihlendirilmesine de önemli katkılarda bulunurlar. Ayrıca, sikkeler üzerinde tasvir edilen
tapınaklar, yapılar ve günlük yaşama ilişkin nesneler sayesinde, bunlar hakkında bilgiler edinmek ve
Antikçağ insanının çevre ve yaşam koşullarının başka bir yoldan ortaya çıkarılması da mümkün
olmaktadır. Bu ise, bu kaynak türünün kültür tarihi açısından taşıdığı önemi göstermektedir.
Sikkelerin kültür tarihine ilişkin olarak verdikleri bilgi ve ipuçları, para ve ekonomi tarihi konusunda
verdikleri bilgi ve ipuçlarını da tamamlamaktadır.

You might also like