You are on page 1of 21

Hikâye (Öykü)

Yaşanmış veya yaşanabilir bir olayı veya durumu zaman, mekân ve kişilere bağlı olarak
okuyucuda estetik zevk uyandıracak biçimde ele alan ve kurmaca bir yapıyla okuyucuya sunan
metinlere hikâye denir.

Hikâyenin Özellikleri

1. Gerçek ya da gerçeğe uygun olay veya durumlar ele alınır.


2. Kişi, yer ve zaman ögelerine bağlı olarak anlatılır.
3. Romana göre kısa edebi bir türdür.
4. Bu türün yapı unsurları dar kapsamlı olarak ele alınır.
5. Hikâyelerde genellikle kısa cümleler kullanılır.
6. Olay ve durum hikâyesi olarak ikiye ayrılır.
7. Her hikâyede bir anlatıcı bulunur.
8. Hikâyeler bir çatışma üzerine kurgulanır.
9. Hikâyelerde iç konuşma, iç çözümleme ve bilinç akışı gibi teknikler kullanılır.
10. İtalyan yazar Boccacio tarafından yazılan “Decameron” adlı eser türün ilk örneği olarak kabul
edilir.

Hikâyenin Yapı Unsurları


Kişi, olay ya da durum, mekân (yer-çevre) ve zaman olmak üzere hikâyede dört yapı unsuru
bulunmaktadır.
1. Olay: Anlatmaya bağlı türlerdeki en önemli ögelerden biridir. Hikâyelerde olay kurmaca bir
gerçeklik şeklinde sunulur. Yaşanmış ya da yanabilecek bir durumun kurgulanarak okuyucuya
yeniden aktarılmasıdır.
Hikâyelerde olay birden fazla olabilir. Bu olayların mantıklı bir ilişki çerçevesinde bir araya
getirilerek oluşturulması gerekir. Bu kapsamda, hikâyenin ana ekseninde yer alan bir olayın
çevresinde neden-sonuç ilişkisine bağlı kalarak birden fazla olayın bir araya gelerek oluşturduğu
kurguya olay örgüsü denir.
Kurmaca gerçeklik: Olay eksenli metinlerde yaşanmış ya da yanabilecek bir olayın yazar
tarafından yeniden kurgulanarak aktarılmasına kurmaca gerçeklik denir.
2. Kişiler: Hikâyelerde olay veya durumların yaşanmasını sağlayan unsurlardır. Hikâyelerde
kişi sayısı az olup bu kişilerin ruhsal ve fiziksel özelliklerine fazla yer verilmez. Ayrıca
hikâyelerde yer alan kişiler her zaman insanlar arasından seçilmeyebilir. Bazen de insan
dışındaki canlı-cansız varlıklar hikâyelerin kişisi olabilirler. Bu tür metinlerde iki tür kişi vardır:
* Tip: Toplumsal boyutu olan, benzerlerinin özelliklerini kendi üzerinde taşıyan kişilerdir.
Özellikleri açısından toplumu temsil ederler.
* Karakter: Ayırt edici, değişken özellikleri olan, kendine özgü karakteristik özelliklere sahip,
sadece kendini temsil eden kişilerdir.
3. Zaman: Çoğu hikâyelerde zaman direk verilmez, sezdirilerek verilmeye çalışılır. Bazı
hikâyelerde ise, olayın başlaması, gelişmesi ve belli bir sonla bulunması belirlenmiş bir zaman
diliminde gerçekleşir. Bazı hikâyelerde ise zamansal sınırlama olmadan geriye dönüşler veya
ileriye sıçrayışlar da görülebilir.
4. Mekân (Yer – Çevre): Olayın gerçekleştiği yer veya çevredir. Hikâyelerde her olay belli bir
mekânda geçer. Hikâyelerde mekân tasvirleri olayın akışı içinde fazla uzatılmadan aktarılır ve
mekânda değişiklik olsa da tasvirler fazla uzatılmaz.
Anlatıcı ve Anlatıcının Bakış Açıları
Anlatıcı: Olay örgüsüyle oluşan edebi metinlerde okura olayı aktaran kişidir. Anlatıcı eseri
yazan kişi değildir. Eseri yazan gerçek kişidir. Edebi metinlerde olayı aktaran ise hayali kişidir.
Edebi metinlerde olay birinci kişi (ben) veya üçüncü kişi (o) ağzından aktarılır.
Anlatım üç bakış açısıyla aktarılır:
1. Hâkim (İlahi - Tanrısal) bakış açısı:

 Anlatıcı kendisinden bahsetmez.


 3. tekil kişiyi (o) kullanır.
 Anlatıcı bu bakış açısında her şeyi bilir.
 Anlatıcı her zamanda ve her yerdedir.
 Olayı ve eserlerdeki kahramanları her yönüyle bilir.
 Olayın psikolojik yönünü iyi tahlil eder. Kahramanların duygu ve düşüncelerini, akıllarından
geçen her şeyi bilir.

Önemli: İnsanın aklından geçen ne varsa anlatıcı bunu aktarıyorsa bu kesinlikle hâkim bakış
açısıyla yazılmıştır.
2. Kahraman akış açısı

 Anlatıcı olayın kahramanıdır.


 Olaylar başkarakterin ağzıyla anlatılır.
 Anlatıcı görüp yaşadıklarını anlatır. Bunun dışına çıkamaz. Bundan dolayı da anlattıkları
sınırlıdır.
 Anlatıcı bu tarz hikâyelerde sadece duyulan, görülen, yaşanılan ve bilinen olaylardan
bahsedebilir.

3. Gözlemci bakış açısı (Kameraman)

 Olayların kamera sessizliğinde anlatılmasıdır.


 Olaylara müdahale etmez.
 Olaylarda taraf tutmaz.
 Etrafında olup bitenleri bir kamera gibi izler.
 Tarafsız bir tutumla gördüklerini okura anlatır.
HİKÂYE TÜRLERİ
Olay Hikâyesi (Maupassant Tarzı Hikâye)

1. İlk örneklerini Fransız yazar Guy de Maupassant vermiştir.


2. Olay örgüsü; kişi, zaman ve mekâna bağlıdır.
3. Önce gerilimin arttığı bu hikâye türünde gözlem son derece önemlidir.
4. Bu hikâyeler çarpıcı bir sonla olaylar çözüme kavuşturulur.
5. Olay hikâyesi; serim, düğüm ve çözüm bölümünden oluşur.

Serim: Olayın geçtiği yeri, zamanı ve kişilerinin betimlendiği bölümdür.


Düğüm: Olayın neden-sonuç ilişkisine bağlı olarak geliştiği ve merak unsurunun zirveye çıktığı
bölümdür.
Çözüm: Merak edilen soruların çözüm bulduğu, merak unsurunun giderildiği bölümdür.
ÖNEMLİ: Olay hikâyesinin Türk edebiyatındaki kurucusu Ömer Seyfettin’dir. Diğer önemli
temsilcileri: Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sabahattin
Ali…
Durum Hikâyesi (Çehov Tarzı Hikâye)

1. İlk örneklerini Rus yazar Anton Çehov vermiştir.


2. Günlük yaşamdan bir insanlık durumu anlatılır.
3. Olay hikâyesindeki gibi serim, düğüm, çözüm bölümleri bulunmaz.
4. Bu tarz hikâyelerde zaman ve mekân belirsiz olabilir.
5. Bu hikâyelerde zaman, mekân ve kahramanların yaşamları sezdirme yoluyla verilmeye çalışılır.
6. Olay değil, tema önemlidir.
7. Durum hikâyesinde amaç; insanların davranışları, düşünceleri, ikili ilişkileri karşısında
gösterdiği tepkiyi göstermektir.

ÖNEMLİ: Durum hikâyesinin Türk edebiyatında iki önemli temsilcisi vardır: Sait Faik
Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal.
Olay Hikâyesi ile Durum Hikâyesi Arasındaki Farklar
Hikâyenin Dünya Edebiyatındaki Gelişimi
Hikâye türü çok eskilere dayansa da bugünkü anlamda hikâyenin ilk örnekleri İtalya’da
Olay Hikâyesi Durum Hikâyesi
Serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşur. Bu bölümler bulunmaz.
Ağırlık noktası olaydır. Ağırlık noktası durumdur.
Merak ögesi canlı tutulmuştur. Merak ögesi geri plandadır.
Şaşırtıcı, beklenmedik bir sonla Bitmemişlik duygusu söz konusudur.
biter.

Hareket ön plandadır. Durağan bir akış vardır.


Genellikle Öyküleyici anlatım kullanılır. Psikolojik tahliller geniş yer tutar.

görülmektedir. 14. yüzyılda yaşayan İtalyan yazar Boccacio’nun Decameron adlı eseri hikâye
türünün ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Bu eser o yıllarda görülen bir salgın hastalık
sırasında yazılmaya başlanmıştır.
Hikâye türünün asıl gelişimi 19. yüzyıla dayanır. Bu dönemde görülen romantizm ve realizm
akımlarının etkisiyle hikâye karakteristik özelliklerine ulaşarak modern bir hal almaya başlar.
Bu yüzyıldan başlayarak hikâye türünde birçok eser kaleme alınır. Bununla birlikte bu tür
kendisine olay hikâyesi ve durum hikâyesi olmak üzere iki yön çizer.
Dünya edebiyatında olay hikâyesinin (klasik hikâye) kurucusu Guy de Maupassant ’tır. Bu tür
hikâyeye Maupassant tarzı hikâye de denilmiştir.
Dünya edebiyatında durum (kesit) hikâyesinin kurucu Anton Çehov olup Çehov tarzı hikâye
olarak da adlandırılmıştır.
Hikâyenin Türk Edebiyatındaki Gelişimi
Hikâye anlayışı her ne kadar eskilere dayansa da Batılı anlamda Türk hikâyesi Tanzimat ile
birlikte edebiyatımıza girmiştir. Bu dönemden önce halk hikâyeleri, masallar, divan şiirindeki
olay merkezli mesneviler, meddah hikâyeleri bu türün yerine kullanılmıştı.
Tanzimat Dönemi’nde Batılı anlamda hikâyeciliğin gelişmesiyle birlikte bu türe olan ilgi de
hızla artmıştır. İlk dönemde yaşanan teknik kusurlar özellikle Servetifünun döneminde
giderilmiş ve Batılı hikaye örnekleri kaleme alınmaya başlamıştır.
İlk hikâye örneği: Ahmet Mithat Efendi – Letaif-i Rivayat ve Kıssadan Hisse
Batılı İlk Hikâye Örneği: Samipaşazade Sezai – Küçük Şeyler
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE (1923 - 1940) HİKÂYE
Özellikle Milli Edebiyat Dönemi’nde Ömer Seyfettin ile yaygınlaşan hikâyecilik anlayışı bu
dönemde giderek hızlanmış ve hikâyecilik ayrı bir tür olarak ele alınmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ağırlıklı olarak olay hikâyesi işlense de özellikle Memduh Şevket
Esendal’la başlayan ve Sait Faik Abasıyanık’la devam eden durum hikâyeleri tarzında da eserler
kaleme alınmaya başlanmıştır.
Kurtuluş Savaşı’nın etkilerinin devam ettiği bu dönemde roman türünde eserler kaleme alan
birçok Milli Edebiyat sanatçısı da bu dönemde hem roman hem de hikâye türünde eserler
yazmaya devam etmişlerdir. Bu dönemde Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve
Reşat Nuri Güntekin bu türün gelişimine katkıda bulunmuşlardır.
1923 – 1940 yıllarında toplumu etkilemek amacıyla birçok nitelikli hikâyeler kaleme alınmıştır.
Bu dönemde Kenan Hulusi Koray, Sadri Ertem, Sabahattin Ali ve Sait Faik Abasıyanık gibi
yazarlar hikâyeye yönelerek “ “Sanat, toplum içindir.” anlayışına uygun eserler kaleme
almışlardır. Gözleme ve gerçekliğe dayalı bu eserlerle birlikte hikâyecilik Türk edebiyatında
önemli bir yere taşınmıştır.
Cumhuriyet Dönemi (1923 – 1940 Arası) Hikâye Yazarları

 Halide Edip Adıvar


 Yakup Kadri Karaosmanoğlu
 Reşat Nuri Güntekin
 Kenan Hulusi Koray
 Sadri Ertem
 Sabahattin Ali
 Sait Faik Abasıyanık
 Memduh Şevket Esendal

Reşat Nuri Güntekin (1889 – 1956)


* Milli Edebiyat ile başlayan Cumhuriyet Dönemi’nde de devam eden bir yazarlık hikâyesi olan
Reşat Nuri, toplumcu yönü ağır basan bir sanatçıdır.
* Roman, hikâye ve tiyatro türüyle ilgili önemli eserler kaleme almıştır.
* Türkçeyi son derece güzel kullanmış, etkili bir üslupla eserlerini kaleme almıştır.
* Bulunduğu görevlerden dolayı gittiği Anadolu’yu ve Anadolu insanını yakından tanımış ve
onları eserlerine konu edinmiştir.
* Eserlerinde gözlemlediği Anadolu insanın sorunlarına değinerek bu sorunlara çözüm
aramıştır.
Önemli Eserleri
Roman: Çalıkuşu, Gizli El, Damga, Yeşil Gece, Acımak, Yaprak Dökümü, Miskinler Tekkesi,
Kan Davası
Hikâye: Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Leylâ ile Mecnun, Olağan İşler
Tiyatro: Hülleci, Balıkesir Muhasebecisi, Tanrıdağı Ziyafeti
Gezi Yazısı: Anadolu Notları
Sait Faik Abasıyanık (1906 – 1954)

 Durum (Çehov tarzı) hikâyesinin Türk edebiyatındaki kurucusudur.


 Klasik hikâye tarzını yıkıp yerine duruma dayalı hikâyeleri getirmiştir.
 Hikâye kahramanlarını usta ve şiirsel bir dille ele almış hem iyi hem de kötü yönlerini birlikte
vermiştir.
 Hikâyelerinde toplumsal sorunlardan çok bireyin sorunlarına yönelmiştir.
 Hikâyelerinde ele aldığı kişiler genellikle alt tabakadaki insanlardır.
 Hikâye, şiir, röportaj ve roman türlerinde eser verdi. * Hikâyelerinde mekân olarak genellikle
İstanbul'u seçen yazar Adalar’a, özellikle de Burgazada’ya önem verdi.
 Balıkçılar, işsiz insanlar, kahvelerde pinekleyenler, garip insanlar ele aldığı karakterlerden
bazılarıdır.
 Eserlerinde diyalog ve iç konuşma anlatım tekniklerinden yararlandı.

Hikâyeleri: Semaver, Sarnıç, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Son Kuşlar
ve Alemdağ’da Var Bir Yılan
Romanları: Medarı Maişet Motoru, Kayıp Aranıyor
1940 - 1960 Yılları Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye
* Bu dönemde daha çok gözleme dayalı hikâyeler yazılmıştır.
* Milli Edebiyat ile başlayan Anadolu’ya yönelme bu dönemde en üst noktaya çıkmıştır.
* Hikâyelerde halkın yaşamına değinilirken farklı eğilimler de ortaya çıkmıştır.
* Bu dönem hikâyelerinde Birinci Dünya Savaşı sonrası Anadolu ve bu dönemdeki toplumsal
sorunlar ele alınan konulardır.
1940 – 1960 yılları arasındaki hikâyelerde üç farklı eğilim görülür:
1. Milli – dini duyarlılık:
 Milli Edebiyat Akımı'nın devamı gibi algılanabilecek bu eserlerde Anadolu, savaş yılları,
geleneksel değerler, milli moler, ahlaki hassasiyetler milli kültür ve tarihi bilinci ön
plandadır.
 Geçmişimizdeki kültürel zenginlikler, kahramanlıklar, dini hassasiyetler, İstanbul'un
geleneksel sosyal dokusundan kesitler işlenmiştir.
 Milli kaynaklardan, Türk mitolojisinden, destanlardan etkilenerek idealize edilmiş
karakterlere yer verilmiştir.
 Maupassant tarzı (olay hikayesi) yazılmıştır, merak unsuru ön plandadır.
 Olay hikayesinin planına (serim-düğüm-çözüm) uyulmuştur.
 Eserlerde sade, yalın, sıcak ve şiirsel bir üslup kullanılmıştır.
 Din duygusunun ön plana çıkarıldığı eserlerde dini yaşama ait unsurlar, iç huzur, İslamiyet'in
birey üzerindeki olumlu etkileri anlatılmıştır.
 Hikayelerde gerçekçi betimlemelere yer verilmiştir.
 Hikayelerde yazarlar bir ana fikri savunmuş, bu ana fikri kahramanlar üzerinden vermeye
çalışmışlardır.
Temsilcileri: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar. Reşat Nuri Güntekin,Refik
Halit Karay.
2. Toplumcu – gerçekçi anlayış:

 Sadri Ertem'in eserleriyle ortaya çıkan ve esasen Anadolu köy ve kasabalarının


sorunlarını anlatan toplumcu-gerçekçi roman ve hikâye 1930'ların sonunda Kemal
Bilbaşar ve Samim Kocagöz gibi yazarlarla alanını genişletmiştir.

 1950'den sonra köy enstitüsü çıkışlı yazarlarla yaygınlaşan "köy romanı" bu dönemden
sonra sosyalist düşüncenin etkisiyle ideolojik bir yön kazanarak gelişmeye devam
etmiştir. Bu etki 1960'lı ve 1970'li yıllarda da devam etmiştir.

 Yazarlar özellikle köylerdeki toprak kavgaları, ağa-köylü, zengin-fakir, güçlü-güçsüz,
öğretmen-imam çatışması, köyden kente göç ve sonuçları, dar gelirlinin sorunları ve
geçim mücadelesi gibi konuları işlemişlerdir.
 Kenar mahallelerde yaşayan insanların sorunlarını ele aldılar.
 İşçi, köylü, memur, kasabalı ve şehirli insanların çektikleri sıkıntıları, zorlukları ve
yaşam mücadelelerini eserlerinde işlediler.
 Ağa-köylü, zengin-fakir, patron-işçi gibi çatışmalar üzerine olayları kurguladılar.
 Realizm ve naturalizm akımlarının etkisinde kalan bu yazarlar yapıtlarını konuşma
diliyle yazmış, kahramanlarını bölgesel ağızlarına göre konuşturmuş, güçlü tasvirler
yapmışlardır.
 Özellikle Batı Anadolu köylerindeki sorunları anlatan Samim Kocagöz'ün eserlerinin
yanında Kemal Bilbaşar'ın Doğu Anadolu'daki ağa-köylü mücadelesini aşk ekseninde
anlattığı "Cemo" adlı romanı da önemlidir.
 Toplumcu Gerçekçilerin Özellikleri (özet)
 Toplumcu gerçekçiler eserlerinde büyük şehirlere göçün ortaya çıkardığı problemler ve
sosyalizm üzerinde durmuştur.
 Bu eserlerde siyasi ideolojiler ön plana çıkar.
 Roman ve hikâyelerde çok sağlam bir kurgu görülmez.
 Eserlerde köylü ağızlarına oldukça fazla yer verilmiştir.
 Anadolu coğrafyası ve insanı, toplumdaki düzensizlikler, çatışmalar, köy gibi küçük
yerleşim yerlerinin sorunları ağa-köylü, öğretmen-imam, zengin-fakir, halk-yönetici,
güçlü-güçsüz, aydın-cahil ve büyük şehirlere göçün ortaya çıkardığı problemler gibi
konular üzerinde yoğunlaşmışlar.
 Yazar okuyucuyu kendi doğrultusunda yönlendirmek ister.
 Sanat eseri belli görüşleri ifade etmek için araçtır.
 Halkı aydınlatmak düşüncesiyle bazı yazarlar bazı bölgeleri özellikle konu edinmiş.
 Toplumcu Gerçekçi Yazarlar hakkında kısa/özet bilgi:
 1. Sabahattin Ali: Maupassant tarzı öyküleriyle ve özellikle "Kuyucaklı Yusuf" adlı
romanıyla tanınmıştır. Eserlerinde aşk teması etrafında güçlü-güçsüz, ezen-ezilen
çatışmasını anlatarak okuru bilinçlendirmeye çalışmıştır.
 2. Orhan Kemal: Eserlerinde tarlada çalışan ırgatların, fabrikadaki işçilerin, köyden
kente göç eden gurbetçilerin acıklı hikayelerini gerçekçi bir şekilde anlatır. Ekmek
Kavgası adlı öykü kitabı ile Baba Evi, Bereketli Topraklar Üzerinde ve Murtaza adlı
romanları tanınmıştır.
 3. Kemal Tahir: İlk dönem romanlarında gerçekçi bir yaklaşımla köy-kent sorunlarına,
hapishane yaşamına yer veren yazar daha sonraki yıllarda tarihsel ve siyasal içerikteki
romanlarıyla tanınmıştır.
 Eserleri: Göl İnsanları (Öykü), Sağırdere, Kadınlar Koğuşu, Esir Şehrin İnsanları,
Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Rahmet Yolları Kesti (roman)
 4. Yaşar Kemal: Eserlerinde özellikle Çukurova köylüsü ile Güney ve Doğu Anadolu
insanını çeşitli yönleriyle anlatmıştır. Anlatımında halk türkülerinden, masal ve
efsanelerinden faydalanmış; bu yüzden de destansı lirik bir üslup kullanmıştır. Bu
anlatım tarzının tipik örneği İnce Memed romanıdır.
 Eserleri: Teneke (öykü), İnce Memed (I,II,III,IV), Ağrı Dağı Efsanesi, Orta Direk,
Çakırcalı Efe, Fırat Suyu Kan Akıyor, Yer Demir Gök Bakır, Yusufçuk Yusuf.(otuza
yakın romanından birkaçı)
 5. Fakir Baykurt: "Köy romanı"nın önde gelen ismidir. Köy enstitülü bir yazar olarak
soyalist-gerçekçi bir çizgide köyü ve köylüyü, gurbetçilerin yaşamını oldukça canlı bir
şekilde anlatan yazarın öykülerinin yanı sıra özellikle Yılanların Öcü, Kaplumbağalar,
Tırpan, Koca Ren ve Yüksek Fırtınalar adlı romanları ünlüdür.
 6. Aziz Nesin: Yalın bir dille toplumdaki aksayan yönleri, yergiye elverişli tarafları
abartılı tiplerle ironik bir şekilde anlatan roman, hikaye ve oyunları ile tanınır.
 Eserleri: Vatan Sağolsun, Tatlı Betüş, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Kadın Olan Erkek
(roman) İt Kuyruğu, Fil Hamdi, Büyük Grev, Yaşasın Memleket (öykü)
 7. Rıfat Ilgaz: Öykü başta olmak üzere şiir, roman, piyes türlerinde eserler vermiştir.
Toplumsal sorunları güldürü öğesiyle birlikte vermiştir. Özellikle "roman-öykü-oyun"
öğelerinin kaynaştığı karma bir türün temsilcisi olmuştur. Ünlü eseri "Hababam Sınıfı"
böyledir. Bizim Koğuş, Kesmeli Bunları, Çalış Osman Çiftlik Senin, Radarın Anahtarı
diğer önemli eserleridir.
 (KİTAPTAKİ ÖRNEKLERE DE AYRICA BAKINIZ)
 Temsilcileri: Sadri Ertem, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt,
Samim Kocagöz, Talip Apaydın

3. Bireyin iç dünyasını esas alan anlayış:

 Bireyi sosyal (toplumsal) yönüyle değil psikolojik (ruhsal) yönüyle ele alıp
anlatmışlardır. Cumhuriyet Dönemi edebiyatında bazı sanatçılar da bireyin iç dünyasını
(psikolojisini, ruhsal durumunu) anlatmayı amaçlamış bu doğrultuda önemli eserler
vermişlerdir.
 Bireyin psikolojisini yansıtmayı amaçlayan yazarlar, her şeyden önce eserlerinde olay
örgüsünü insana özgü bir gerçekliği anlatmak için oluşturmuşlardır. Bu yazarlar, insan
gerçekliğini farklı yönlerden anlatma gayreti içine girmişler; olaylardan ve insanlardan
hareketle bireyin psikolojisini aktarmaya çalışmışlardır.
 Bu yazarlar, insanın topluma yabancılaşmasının nedenlerini sosyo-ekonomik unsurlarda
değil bireyin iç dünyasında aramışlardır. Bu yüzden olay örgüsünü önemsememişler,
merak unsurunu ikinci plana atmışlar ve tamamen insanın iç dünyasını ve içsel
çatışmalarını gerçekçi tasvirlerle ortaya koymaya çalışmışlardır. İnsan gerçekçiliğinin
farklı yönleri ele alınmıştır.
 Çehov tarzı hikâyeler yazmışlardır.
 Birey kavramından yola çıkarak bireysel çözümlemeler yapmışlardır.
 Bireyin bunalım, sıkıntı, yabancılaşma ve yalnızlıklarını ele almışlardır.
 Bireydeki psikolojik unsurların birey üzerindeki etkilerini anlatmışlardır.
 Psikoloji ve psikiyatriden faydalanmışlar; çağrışımlara açık, sanatlı bir dille ruh
tahlillerine/çözümlemelerine yer vermişlerdir.
 Ruhî bunalım, yabancılaşma, yalnızlık, toplumla hesaplaşma, kendini sorgulama,
bilinçaltı, kozmik alem, iç sıkıntısı, ruhi bunalım gibi konuları ele almışlardır.
 Eserlerinde özellikle iç konuşma, bilinç akımı gibi teknikleri kullanmışlardır.

Temsilcileri: Peyami Safa, Memduh Şevket Esendal, Tarık Buğra, Cevat Şakir Kabaağaçlı,
Sabahattin Kudret Aksal (AYRICA DERS KİTABINDAKİ İSİMLERE BAK)
Hikâyede Anlatım Teknikleri
1. İç Konuşma:

 Anlatıcı devreden çıkar.


 Hikâye kahramanı kendi kendine içinden konuşur.
 Okurla kahraman baş başa bırakılır.
 Duygu ve düşünceler doğrudan okura aktarılır ve konuşma cümlelerine sıklıkla yer verilir.
 Okuyucu kahramanın iç dünyasına girerek kahramanın düşünceleri ve hayal dünyası hakkında
bilgi alır.

2. İç Çözümleme:

 Anlatıcı kahramanın aklından geçenleri sanki onun karşısında oturup da okuyormuş gibi
anlatmasıdır.
 Yazar, hikâye kahramanının duygu ve düşüncelerini direk kendisi aktarır.
 Burada anlatıcı devreden çıkmaz. Anlatıcı her zaman hikâyenin içinde yer alır.

3. Bilinç Akışı:

 Bu anlatım tekniğinde kahramanın başından geçenler aracısız bir şekilde bağımsız cümlelerle
doğal akışı içinde sunulur.
 Anlatıcının devreye girmediği bir anlatım türüdür.
 Olay kahramanlarının iç dünyaları aracısız olarak okura aktarılır.
 Düşüncelerde mantıksal bir bağ yoktur.
 Anlatım çağrışımlara ve imgelere dayalıdır.
Çatışma: Zıtlıklara dayalı sorunlardan oluşan, karşıt unsurların veya karakterlerin bir arada
verilmesiyle gerilimi sağlayan ve olay çevresinde gelişen metinlerde görülen bir yapı unsurudur.
Çatışma, roman, hikâye, tiyatro gibi türlerin merkezinde yer alır.
Olaylar bu zıtlıklar üzerine kurgulanır ve merak unsuru da bu temel çatışmalara dayanır.
Aka Gündüz (1886 – 1958)

 Milli Edebiyat ile başlayan yazarlık hayatı Cumhuriyet Dönemi ile devam etmiştir.
 Eserlerinde Milli Mücadele’yi, Atatürk’ü ele almıştır.
 Gözleme dayalı realist bir anlayışla eserlerini oluşturmuştur.
 Eserlerinde günün şartlarına uygun sade bir dil kullanmıştır.
 Roman, hikâye, tiyatro gibi türlerde eserler kaleme almıştır.

Önemli Eserleri
Roman: Dikmen Yıldızı, Bir Şoförün Gizli Defteri, İki Süngü Arasında
Hikâye: Türk Kalbi, Kurbağacık, Hayattan Hikâyeler, Bu Toprağın Kızları
Açık ve Örtük İleti
Açık ileti: Okuyucuya aktarılan bilginin yoruma dayanmadan nesnel bir şekilde aktarılmasıdır.
Açık ileti genellikle öğretici metinler olan makale, fıkra, röportaj, eleştiri, mülakat gibi türlerde
kullanılır. Bundan dolayı öğretici metinlerdeki ileti (mesaj) açık olup tek bir anlam ifade eder.
Örtük (Kapalı) İleti: Verilmek istenen bilginin kesin bir yargıya dönüştürülmeden okuyucuya
hissettirilerek aktarılmasıdır. Bu tarz iletiler yoruma açık olup öznel ifadeler barındırır. Bu
nedenle edebi metinlerde verilmek istenen ilet (mesaj) örtük ileti olarak kabul edilir.
Geriye Dönüş Tekniği: Hikâyelerdeki kişiler hakkında bilgi vermek, yaşanan olayların
geçmişini aydınlatmak amacıyla kronolojik bir sıra halinde ilerlerken olay zamanının
durdurularak geçmişteki zamana dönülmesine geriye dönüş denir. Yani olay örgüsü içinde
geçmiş bir zamana dönülerek olayın aydınlatılması sağlanır.
Orhan Kemal (1914 – 1970)

 Cumhuriyet Dönemi’nin önemli yazarlarından olan sanatçının asıl adı Mehmet Raşit
Öğütçü’dür.
 Toplumcu-gerçekçi eğilime bağlı sanatçılardan biridir.
 Türk edebiyatına işçi sınıfını getiren yazarlar arasındadır.
 Eserlerinde genellikle Adana ve Çukurova yöresindeki fabrika işçilerinin, ırgatların ve kenar
mahallerdeki insanların dramatik yaşamlarını ele almıştır.
 Eserlerini zengin-fakir, ağa-köylü, patron-işçi, ezen-ezilen gibi çatışmalar çerçevesinde
şekillendirmiştir.
 Yazarın ilk romanı “Babaevi”dir. Bu romanda çocukluk yıllarını anlatmıştır.
 Diğer bir eseri de gençlik yıllarını anlattığı “Avare Yıllar” adlı eserdir.
 Hanımın Çiftliği adlı eserde günümüzde dizi olarak çekilmiştir.
Önemli Eserleri
Roman: Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile, Murtaza, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın
Çiftliği
Hikâye: Ekmek Kavgası, Sarhoşlar, 72. Koğuş, Önce Ekmek, Mahalle Kavgası
Halikarnas Balıkçısı (1890 - 1973)

 Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır.


 Cumhuriyet Dönemi yazarlarından olan sanatçı edebiyatımızda deniz öyküleriyle tanınır.
 Sürgün olarak gittiği Bodrum’da affedildikten sonra da ayrılmamış orada yaşamıştır.
 Denizi, balıkçıları, dalgıçları, geçimini denizcilikle sağlayan insanları mitolojiden yararlanarak
anlatmıştır.
 Konularını Ege ve Akdeniz’in kıyı ve açıklarında yaşayan insanların yaşamından almıştır.
 Denizi, denizciliği, deniz insanlarını roman ve hikâyeye taşıyan yazardır.

Önemli Eserleri
Roman: Aganta Burina Burinata, Ötelerin Çocuğu, Uluç Reis, Turgut Reis, Deniz Gurbetçileri
Hikâye: Ege Kıyılarından, Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz, Gülen Ada
Anı: Mavi Sürgün

Tağrık Buğra

1918 yılında Akşehir’de dünyaya gelen sanatçı, İlköğrenimini doğduğu yerde tamamlamıştır.
Yazar olmaya lise yıllarında karar veren Tarık Buğra. 1936 yılında Konya Lisesi’nden mezun
olmuştur. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaydını yaptırmış, 2 yıl sonra
Hukuk Fakültesine geçmiş, oradan da Edebiyat Fakültesi’nde okumaya başlamıştır. Mezuniyet
tezini vermeden buradan da ayrılmıştır. Gazeteciliğe babasıyla beraber çıkardığı Nasrettin Hoca
ile başladı. Birçok gazete ve dergide yazan sanatçı Tercüman gazetesinden 1976 yılında istifa
etmiş ve tamamıyla edebiyata yönelmiştir. Yazdığı eserlerle birçok ödül alan sanatçı “Devlet
Sanatçısı” unvanını da almıştır. Tarık Buğra, 26 Şubat 1994’te kanser tedavisi gördüğü Çapa
Tıp Fakültesinde yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
 Yayın hayatına yirmi iki yaşında yazdığı “Yarınların Romanı” ile başlamış olan sanatçı,
hikaye roman, tiyatro ve fıkra türlerinde eserler vermiş 1960 yılından sonra romana
diğer türlerden daha çok ağırlık vermeye başlamıştır.
 Eserlerinde toplumsal çatışmaları psikolojik açılardan gören yazar, sanatın gerçekliğini
toplum gerçekliğinin karşısına çıkarmıştır.
 Roman ve hikâyelerinde toplumumuzun tarihini, ortak değer yargılarını, sorunlarını
işleyen yazar sanatın insanı yüceltmesi gerektiğini düşünmektedir.
 Şiirli, yoğun bir anlatımı olan Tarık Buğra gözlemleriyle ele aldığı çevre, kişi ve
olayları soyut derinliğine inerek anlatmış; yapıtların dille oluştuğunun bilincine vararak
şive taklitlerinden, gelip geçici dil görüntülerinden kaçmıştır.
 Yazarın adını duyuran romanı, Kurtuluş Savaşı’nı yaşayan Anadolu halkının yaşamını
ele aldığı Küçük Ağa’dır.
Kısaca özetleyecek olursak;
 Roman, öykü, tiyatro, fıkra ve gezi türlerinde eser vermiştir.
 Ayrıntılara girmeden gözleme yer vermiştir.
 Aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi temaları işlemiştir.
 Her yerde rastlanabilecek tipleri kahraman olarak seçmiş, iyimserliği olaylara ve
kahramanlara yansıtmıştır.
 Günlük olayları nesnel bir şekilde ele almıştır. Olayların ve eşyanın iç yüzünü
çözümleyici bir yöntemle anlamaya çalışmıştır. Olaydan çok iç gerçekleri anlatmıştır.
 Hikâyelerinde kasaba yaşantısından, orta sınıf insanların ev ve aile ortamlarından
kesitler vermiştir.
 “Küçük Ağa” adlı romanında, Kurtuluş Savaşı’na katılan Anadolu halkını yükseltici bir
bakış açısıyla ele almıştır.
 “Osmancık”ta Osman Bey’in Osman Gazı olarak tarih sahnesine çıkışını ve Osmanlı
Devleti’nin kuruluşunu anlatmıştır.
Eserleri:
 Roman: Küçük Ağa, Osmancık, Küçük Ağa Ankara’da, Siyah Kehribar, İbiş’in Rüyası,
Firavun İmanı, Dönemeçte, Yağmur Beklerken, Gençliğimin Eyvah, Yalnızlar
 Hikâye: Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Hikâyeler, İki Uyku Arasında
 Tiyatro: Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülatörlü Radyo, Sahibini Arayan Madalya,
Yüzlerce Çiçek Birden Açtı
 Gezi: Gagaringrad (Moskova Notları)
 Fıkra-Deneme: Düşman Kazanmak Sanatı, Politika Dışı, Gençlik Türküsü
Küçük Ağa: Bir Anadolu kasabası olan Akşehir’e hoca olarak gelen ve ateşli vaazları ile halkı
etkileyen Mehmet Reşit Efendi’nin kurtuluş mücadelesine inanma ve katılma süreci
anlatılmaktadır. Mehmet reşit Efendi, Küçük Ağa ismiyle mücadelesine devam eder.
İbişin Rüyası: Nahit, ünlü kantocu Hatice’ye sevdalanır. Evli olduğu için bunu saklar. Nahifi
işsiz olması nedeniyle ona acıyıp yanında işveren oyuncu Sadi, Nahifi kıskanıp Hatice’yi
ayartmaya çalışır. Nahit de öç almak için Sadi’yi çok sarhoş olduğu anda sahneye çıkartıp rezil
eder. Hatice intihar eder, Nahit ise yalnız yaşamına devam eder.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1889 yılında Mısır’ın Kahire şehrinde doğmuştur. Sanat hayatına
Fecriati topluluğunda başlayan sanatçının, Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde
şiirleri yayımlanmıştır. Yakup Kadri’nin bireysel sanat anlayışından toplumsal anlayışa geçmesi
Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumuna yakından şahit olmasıyla
gerçekleşir. 13 Aralık 1974’te Ankara’da tedavi görmekte olduğu Gülhane Askeri Tıp
Akademisi’nde hayatını kaybetmiştir.

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU


Edebi Kişiliği
Eserlerinde Türk toplumunun Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar yaşadığı sosyal değişim ve
krizleri başarıyla yansıtmıştır. Yakup Kadri ilk romanı olan Kiralık Konak‘ta Tanzimat’la
başlayıp Çanakkale Savaşına kadar süren yıllardaki üç ayrı kuşağın yaşadığı değişimi ve
çatışmayı anlatır. Hüküm Gecesi‘nde II. Meşrutiyet yıllarını ve bu dönemde İttihat ve Terakki
partisi çevresinde gelişen olayları konu eder. Sodom ve Gomore‘de işgal altındaki İstanbul’da
yaşanan ahlakî çöküntüyü ve milli bilinci yakalayan insanları anlatır.
Yaban‘da Kurtuluş Savaşı yıllarını ve bu yıllardaki aydın halk çatışmasını işler. Bu romanında
Türk köylüsünü cahil ve düşmanla işbirliği yapan insanlar olarak gösterdiği için birçok
çevreden de tepki görmüştür. Bir Sürgün‘de II. Abdülhamit döneminde yaşanan sürgünleri
işlemiştir. Ankara’da Cumhuriyet’in ilk on yılını ve yeni devletin yeni başkentini anlatır.
Sanatçının ayrıca 1923-1952 yıllarını kapsayan ve iki ciltten oluşan Panorama adlı romanı
davardır. Eserleriyle sadece dönemleri yansıtmakla kalmaz, 1910’dan 1974’e kadar üslup
özellikleri bakımından Türkçenin geçirdiği bütün evreleri de yansıtır.
Yakup Kadri’nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı 1920’lerden sonra özgün bir
sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisini
irdelemeye yönelmiştir.
Yakup Kadri’nin eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan kuvvetli bir gözlem hemen
göze çarpar. Elbette ki sanatçının taşıdığı realizm onun sosyal konular hakkındaki görüşlerini
açıklamasına engel değildir. Güçlü bir tekniğe sahip olan ve karakterlerini çok başarılı bir
şekilde canlandırmayı bilen Yakup Kadri, Türk romanında belki ilk defa tipleri toplumsal
koşullara ve tarihsel sürece bağlamaya çalışırken, bu tiplere canlı ve gerçek bir kişilik
kazandırmak için bilinçli bir çaba göstermiştir.
Sanatçı, fikir bakımından oldukça yüklü olan roman ve hikâyelerini kuruluktan kurtarmak için
onlara bir aşk hikâyesi eklemeyi de unutmaz. Elbette bu aşk hikâyeleri onun eserlerinde
anlatmak istediği fikirleri ve öne sürdüğü düşünceleri hiçbir zaman gölgelemez.
Kısaca özetleyecek olursak;
 Önce Fecriati’de yer almış, sonra Milli Edebiyat topluluğunda yer almıştır.
 Cumhuriyet Döneminde de eser vermiştir.
 “Kadro” dergisinde yazdığı yazılarında halk yararını gözeten bir yazar olarak ön plana
çıkar.
 Romancılığıyla öne çıkmış; hikâye, anı, mensur şiir, makale, deneme ve tiyatro
türlerinde de eser vermiştir.
 Fecriati’den kısa bir süre sonra Yahya Kemal ile birlikte Nev-yunanilik (neo-klasisizm)
akımına yönelmiştir.
 Eserlerinde güçlü bir gözleme dayanan realizm vardır. Başarılı bir gözlemcidir.
Karakterleri yansıtmada başarılıdır.
 Romanlarındaki başlıca tema, Türk toplumunun yaşam tarzı ve sorunlarıdır.
 Romanlarında Tanzimat Döneminden Cumhuriyet Dönemine kadar Türk toplumunda
ortaya çıkan değişimleri konu edinmiştir.
 Onun romanlarında Türk toplumundaki değişimleri görmek mümkündür.
 Türk edebiyatına tezli roman düşüncesini getirmiştir.
Eserleri
 Roman: Yaban, Kiralık Konak, Sodom ve Gomore, Hüküm Gecesi, Ankara, Nur Baba,
Panorama I-II, Bir Sürgün, Hep O Şarkı
 Öykü: Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri
 Mensur Şiir: Erenlerin Bağından, Okun Ucundan
 Oyun: Nirvana
 Anı: Zoraki Diplomat (elçilik anıları), Anamın Kitabı (çocukluk anıları), Vatan
Yolunda (Kurtuluş Savaşı anıları), Politikada 45 Yıl (siyasi anıları), Gençlik ve Edebiyat
Hatıraları
 Monografi: Ahmet Haşim, Atatürk
 Makale: İzmir’den Bursa’ya (Halide Edip, Falih Rıfkı Atay ve Mehmet Asım Us ile
birlikte), Kadınlık ve Kadınlarımız, Seçme Yazılar, Ergenekon (iki cilt), Alp
Dağları’ndan ve Miss Chaifrin’in Albümünden
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Eser Özetleri
Yaban: Ahmet Celal, bir paşa oğludur. Yedek Subay olarak katıldığı I. Dünya Savaşı’nda bir
kolunu kaybetmiştir. Otuz beş yaşına gelmeden her şeyin bittiğini; aşkın, arzunun, umut ve
tutkunun sönüp gittiğini kendi içinde hissetmiştir. İstanbul’a İngilizlerin girmesi üzerine emir
eri Mehmet Ali’nin sözüne uyarak onun Orta Anadolu’daki Porsuk Çayı kıyısındaki köyüne
gidip yerleşir. Köylü için Ahmet Celal bir yabandır. Köylü kızı Emine’yi sevmeye başlar; oysa
Emine, Mehmet Ali’nin kardeşi İsmail’in karısıdır. Köye Yunan ordusu girer. Ülkenin hemen
hemen tamamı işgal altında olmasına rağmen köylülerin bunu umursamaması, evlerinin
kundaklanması, yiyeceklerinin yağmalanması, kadın ve kızlarının taciz edilmesiyle akılları
başlarına gelir. Ahmet Celal, sevgilisini alıp kaçmaya çalışır ancak yaralanırlar, geceyi
mezarlıkta geçirip sabah yola çıkacaklardır. Fakat Emine kımıldayamayacak kadar ağır
yaralıdır. Ahmet Celal, sevgilisi Emine’yi ve anılarını yazdığı defteri bırakıp bilinmeyen bir
yöne doğru gider.
Kiralık Konak: Naim Efendi; kızı Sakine Hanım, damadı Servet Bey, torunları Seniha ve
Cemil’le bir konakta yaşamaktadır. Damadı Servet Bey, Batılı yaşam biçimini taklide çalışır ve
çocuklarını bu bakışla yetiştirir. Hakkı Celis, Seniha’yı karşılıksız seven olumlu bir kişiliktir.
Seniha ise para düşkünü Faik ile birlikte olur. Hamile kaldığını öğrenince Avrupa’ya gider.
Dönüşünde düşkün kadın örneği olmuştur. Servet Bey aileyi bir apartman dairesine taşır. Naim
Efendi konakta tek kalır; Hakkı Celis, şehit olur.
Sodom ve Gomore: İncil’e göre Sodom ve Gomore (Ürdün), ahlaksızlıkları yüzünden Tanrı
tarafından yok edilen iki günahkâr şehirdir. Sami Bey’in kızı Leyla, kuzeni Necdet’le nişanlanır.
Sami Bey ve ailesi, İstanbul’un işgali sonrasında maddi ve manevi değerlerini kaybeder. Sami
Bey ve çevresi işgalcilerle işbirliği yapar, mandacılığı savunur. Leyla da ahlaki yozlaşmayı
temsil eder. Necdet bu iki duruma karşıdır. İstiklal Savaşı kazanılır; Leyla, Necdet’e dönmek
ister ama Necdet, kabul etmez.
Hüküm Gecesi: Ahmet Kerim, muhalif bir gazeteci ve yazılarıyla İttihat ve Terakki’ye karşı
cephe almıştır. Aynı amaçta olan Ahmet Samim’in de yakın dostudur. Olay 1908-1911 yılları
arasında geçmektedir. Bu dönemde İttihat ve Terakki ile muhalefet arasında siyasi bir çekişme
yaşanmaktadır. Aslında bu, toplumun sorunlarına çözüm getirmekten uzak bir post kavgasıdır.
Kurtuluş, Batı’nın desteğinde aranmaktadır. İktidar için çarpışan kişiler çıkar peşindedirler
yalnızca. Aydınlar, devlet adamları, ipleri Batı emperyalizminin elinde olan kuklalardır bir
bakıma.
Ankara: Eserin ilk bölümünde savaş yıllarındaki Ankara’yı buluruz. İstanbul’dan gelmiş Selma
Hanım, kocası Nazif Bey’in etkisiyle bir zamanlar yadırgadığı Milli Mücadeleye inanır ancak
bu sefer de kocası Sakarya Muharebesi’nden korkarak kaçmanın yollarını aramaktadır. Selma,
Binbaşı Hakkı Bey’le mücadeleye devam eder ve hemşirelik yapar. İkinci bölümde hürriyet
yıllarının Ankara’sı anlatılır. Binbaşı Hakkı Bey’le Selma evlenmiştir. Üçüncü bölümde
hürriyet ruhu ile aydın gençler yetişmiştir. Bunlardan biri de Neşet Sabit’tir. Selma üçüncü
evliliği bu gençle yapar ve mutluluğa kavuşur.
Nur Baba: Tekkelerin toplumda neden olduğu yıkımları anlatır. Bektaşi tarikatındaki
bozulmaları ele almıştır. Bir dergâhın Şeyhi olan Nur Baba, eski aşkı ve ünlü bir ailenin kızı
olan Ziba Hanım sayesinde şöhret bulmuştur. Nur Baba dergâhtaki toplantıları araç olarak
kullanıp Nigar’ı elde etmeye çalışır. Nigar Hanım, kocasını ve çocuklarını terk edip Nur
Baba’nın yanına gelir. Zamanla Nigar Hanım eski güzelliğini ve sesini kaybeder. Nur Baba’nın
Süheyla ile evleneceğini öğrenince yıkılır. Macir ona eski hayatına dönmeyi teklif eder ancak
Nigar Hanım, bunu kabul etmez.
Bir Sürgün: II. Abdülhamit’e karşı Paris’e kaçan Jön Türkleri anlatır.
Panorama I: Cumhuriyet’in ilanından sonraki devrimlerin topluma yansımasını anlatır.
Panorama II: Atatürk’ün ölümünden sonraki yıllar anlatılır.
Hep O Şarkı: Abdülaziz Dönemindeki toplumsal yaşamı anlatır.

ORHAN KEMAL
15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğan sanatçının asıl adı Mehmet Raşit
Öğütçü’dür. İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış siyasetçi Abdülkadir Kemali Bey’in oğludur.
Babasının, 1930’da Ahrar Fırkasinı kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla
Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.
Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşamış, 1932’de Adana’ya dönerek burada işçilik, dokumacılık,
ambar memurluğu, katiplik yapmıştır. 1939’da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında,
komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkûm olmuştur. Kayseri, Adana
ve Bursa cezaevlerinde yatan sanatçının Bursa Cezaevinde Nâzım Hikmet’le tanışması
yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası olmuştur. Hapisten çıktıktan sonra amelelik, sebze
nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneğinde kâtiplik yapmış ve 1950 yılında İstanbul’a
yerleşmiştir. Bu tarihten itibaren hayatını yazılarıyla kazanmıştır. Tedavi amacıyla Soyfa’ya
gitmiş ve 2 Haziran 1970’te Sofya’da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından ölmüştür.
Edebi Kişiliği:
 Yazdığı şiirlerle edebiyat yaşamına atılan Orhan Kemal, cezaevinde Nazım Hikmet ile
tanıştıktan sonra hikâye ve roman yazmaya başlamıştır. Eserlerinde sıkıntılarla geçirdiği
yaşamının büyük izleri vardır.
 Sosyal gerçekçi anlayışın Cumhuriyet dönemindeki en önemli sanatçılarından olan
Orhan Kemal, gerçek yaşamıyla paralel olarak genellikle yoksul ve sıkıntılı insanların
üzüntülerini, aşklarını, mücadelelerini anlatmıştır.
 Hikâye ve romanları kendi hayatını anlatanlar (Baba Evi, Avare Yıllar, Murtaza, Grev,
Cemile), Çukurova toprak ve çırçır işçilerini anlatanlar (Bereketli Topraklar Üzerinde,
Vukuat Var, Hanımın Çiftliği, Eskici ve Oğullan, Kanlı Topraklar) ve İstanbul’un
yoksul insanlarını anlatanlar (Suçlu, Devlet Kuşu, Sokakların Çocuğu, Gurbet Kuşları)
olarak üç grupta incelenebilmektedir.
 Kalabalık bir kişi kadrosu oluşturmuş olan yazar, eserlerinde genellikle “küçük
adamlar” olarak nitelediği işçiler, ırgatlar, fahişeler, suçlu çocuklar, mahpuslar,
gardiyanlar, işçi kâhyaları, dilenciler, çöpçüler, işten atılanlar, gurbetçiler, simsarlar,
emekliler, dullar, ihtiyarlar, ezilen ve sömürülen insanlar gibi birçok şahsı eserlerinde
okuyucusuyla buluşturmuştur.
 Orhan Kemal’in eserlerinde kullandığı çevre ise şahıslarına uygun olarak oluşturulmuş,
hayatını zorlukla kazanan insanların yaşadığı muhitlerdir. Adana’daki işçi çevreleri,
Çukurova tarlaları, İstanbul’un ikinci sınıf sayılan mekânları, hapishaneler,
gecekondular yazarın kahramanlarının bulunduğu yerlerdir.
 Orhan Kemal nasıl anlattığından çok ne anlattığını önemseyen bir yazar olduğundan
üslubu, eserlerinin içeriğinin gölgesinde kalmıştır. Şive taklitlerine çokça yer veren ve
her şahsı kendi ağız özelliğine göre konuşturabilen yazarın canlı ve yalın bir anlatımı
vardır.
 Hikâye, roman ve tiyatro türlerinde onlarca esere imza atan yazarın en ünlü Hikâye
kitabı 72. Koğuş’tur.
Kısaca özetleyecek olursak;
 Toplumcu gerçekçi sanatın öncülerindendir.
 Edebiyata şiirle başlamış, Nazım Hikmet’in etkisiyle romana yönelmiştir.
 Hızlı olay akışı ve devingenliğin ön planda olduğu yapıtlarında diyaloglara ağırlık
vermiştir.
 Türk edebiyatına işçi sınıfını getiren yazarlardandır. Özellikle Çukurova’daki işçileri
anlatmıştır. Köyden kente göç eden yoksul, mutsuz insanları; toprak ağalarını,
memurları, ezilen köylüleri, hapistekileri, işsizleri, sokaktaki adamın sorunlarını, Adana
ve İstanbul’un kenar mahallesindeki insanların sorunlarını anlatmıştır.
 Yapıtlarını gözlemleriyle ortaya koymuştur. Roman ve öykülerinde yaşadığı çevreyi ele
almıştır.
 “Babaevi” ilk romanıdır, çocukluk yıllarını anlatır. “Avare Yıllar”da gençliğini anlatır.
 Hanımın Çiftliği, üç ciltlik bir romandır. İlk cildi Vukuat Var 20 günde yazılmıştır. Eser
popüler kültür alanında da ilgi görmüştür.
 “72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı” adlı yapıtları tiyatroya
uyarlanmıştır.
Eserleri:
 Roman: Babaevi, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Avare Yıllar, Cemile, Bereketli
Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları, Devlet Kuşu, Vukuat Var,
Gâvurun Kızı, Suçlu, Sokakların Çocuğu, Kanlı Topraklar, Dünya Evi, El Kızı, Yalancı
Dünya, Müfettişler Müfettişi, Tersine Dünya, Sokaklarda Bir Kız, Arkadaş Islıkları
 Öykü: Ekmek Kavgası, Çamaşırcının Kızı, 72. Koğuş, Grev, Kardeş Payı, Babil Kulesi,
Arka Sokak, Küçükler ve Büyükler, Yağmur Yüklü Bulutlar, Kırmızı Küpeler, İnci’nin
Maceraları, Serseri Milyoner, İki Damla Gözyaşı, Arslan Tomsen
 Tiyatro: İspinozlar
 Anı: Nazım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl
Eskici ve Oğulları: Yazar, Eskici ve Oğulları’nda topal eskici ile iki oğlunun özlemlerini,
düşlerini bu özlemlerle düşleri gerçekleştirmek için verdikleri savaşı ve sonunda ellerinde
avuçlarında kalanı da yitirerek çöküşlerini anlatır.
Bereketli Topraklar Üzerinde: Orta Anadolu’nun seksen evlik köylerinden biri olan Ç.
köyünün bir kısım erkeği o yılda, çalışmak üzere, çeşitli iş bölgelerine dağıldılar. İçlerinden üçü
de Çukurova’ya inmeye karar verdi: İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali. Yusuf daha
önce Sivas’a gitmiş, cer atölyesinde iki ay hamallık etmiş, şehir görmüştür; öbür ikisi ilk defa
gelmişlerdir şehre. Köyde kapı komşu üç arkadaş Adana ‘da bir çırçır fabrikasına girerler; işleri
ağırdır; dayanamayan Köse Hasan ölür, ikisi fabrikadan çıkarılır ve yapı işçisi olurlar. Pehlivan
Ali, gönlünü ve birikmiş parasını bir şoförün metresine kaptırır. Sonradan girdiği bir ağa
çiftliğinde çalışırken de bitkinlikten kendini patoza kaptırarak parçalanır, göçer. İflahsızın
Yusuf, sebatla direndiği yapı işçiliğinden duvarcı ustalığına yükselmiştir. İki arkadaşını
kaybetmekten acılı ve elinde öteden beri tek hayali bir gaz ocağı ile köyüne döner.
Cümlenin Öğeleri Konu Anlatımı

Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle (tümce)
denir. Cümle, özne ve yüklem gibi temel; nesne, dolaylı tümleç ve zarf tümleci gibi yardımcı
ögelerden oluşur.
Şimdi cümlenin ögelerine tek tek değinelim.
1. YÜKLEM
Cümlede kip ve zaman bildirerek yargıyı ortaya koyan temel unsurdur. Yüklem, tek başına
cümle özelliği gösterir. Diğer ögeler yüklemin tamamlayıcı ögeleridir.
Cümlede yüklemi bulmak için herhangi bir öğeye soru soramayız. Onu çekimli durumda
bulunan sözcüklerden anlarız. Örneğin;
“Anlıyorum” sözcüğü “anlamak” eyleminin şimdiki zamanla çekimlendiğini gösteriyor.
Öyleyse yargı bildiriyor demektir. Dolayısıyla bu, bir cümledir.
“Bugün mutfakta anneme yardım ettim.”
cümlesindeki altı çizili söz birleşik fiil olduğu için,
“Çiftçinin ambarı sabanın ucundadır.”
cümlesindeki altı çizili söz isim tamlaması olduğundan,
“Türkçe dersimize giren kişi genç bir öğretmendi.”
cümlesindeki altı çizili kısım ise sıfat tamlaması olduğundan bölünemez ve bu şekilde yüklem
olur.
2. ÖZNE
Cümlede yüklemin bildirdiği işi, hareketi yapan ya da oluş içinde bulunan öğedir. Cümlenin
temel öğesidir. Ancak her cümlede bulunmak zorunda değildir.
Cümlede özneyi bulmak için yükleme “kim” ve “ne” sorularını sorarız. Ancak özellikle “ne”
sorusu, nesneyi bulmak için de sorulduğundan, biz özne sorusunu yükleme değişik biçimde
sorarız. Örneğin;
“Bu elbiseyi annem aldı.”
cümlesinde “aldı” yüklemdir. Özneyi bulmak için yükleme “Alan kim?” diye soruyoruz. Cevap
olarak “annem” geliyor. Öyleyse cümlenin öznesi bu sözcüktür.
Cümlede özne yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, açık olarak verilebileceği gibi, yüklemin
çekiminden de çıkarılabilir. Cümlede olmayan, yüklemdeki kişi eklerinden anlaşılan bu tür
öznelere “gizli özne” adı verilir.
“Ders çalışmana yardım ederim.”
cümlesinin yüklemi “yardım ederim” sözcüğüdür. Özneyi bulmak için “Yardım eden kim?”
diye soruyoruz, “Ben” cevabı geliyor; ancak bu söz cümlede yok, biz bunu yüklemin bildirdiği
kişiden çıkarıyoruz. Öyleyse bu cümlenin öznesi gizli öznedir. Bu özne cümlede var olan
ögelerden biri sayılmaz.
Yani “Gördüm.” cümlesinde öznenin “ben” olduğu görülse bile bu cümle sadece yüklemden
oluşmuş sayılır.
Bazı cümlelerde işi yapan belli değildir. Bu cümlelerde işten etkilenen öğe sözde özne kabul
edilir.
“Sokaklar çok güzel temizlendi.”
cümlesinde işi yapan belli değildir. Ama işten etkilenen öğe vardır. “Temizlenen ne?” sorusu
bize “sokaklar” sözcüğünü veriyor. Bu şekildeki öznelere sözde özne denir.
Bazı cümlelerde ise özne bulunmaz. Yani eylemi yapan bazen belli değildir.
“Yağmurlu havalarda geziye gidilmez.”
cümlesinde “gidilmeyen ne, gidilmeyen kim?” gibi sorulara cevap alınmaz. Öyleyse cümlenin
öznesi yoktur.
3. NESNE
Cümlede yüklemin bildirdiği işten etkilenen öğedir. Yükleme sorulan “kimi, neyi, ne”
sorularına cevap verir. Nesneler hâl ekini alıp almamalarına göre iki grupta incelenir.
a. Belirtili Nesne
Nesne görevinde bulunan söz, “-i” hâl ekini almışsa, nesneye belirtili nesne denir.
“Kitabı öğretmenden aldı.”
cümlesinde “kitabı” nesnesi “-i” hal eki aldığından belirtili nesnedir.
b. Belirtisiz Nesne
Nesne görevinde bulunan söz “-i” hâl ekini almamışsa buna, belirtisiz nesne denir.
“Akşama kadar odasında kitap okudu.”
cümlesinde “kitap” nesnesi bu eki almamış ve belirtisiz nesne olmuştur.
4. DOLAYLI TÜMLEÇ
Yüklemin yöneldiği, bulunduğu, çıktığı yeri gösteren öğedir. Yükleme sorulan “-e”, “-de” ve “-
den” hâl eklerini alan sorulara aynı ekleri alarak cevap veren sözcük ya da söz öbekleri dolaylı
tümleç görevinde bulunur. Soruların ve cevapların aynı ekleri alması zorunluluğu, bunun diğer
ögelerle karışmasına engel olur.
“Çözemediği soruları bana sorar.”
cümlesinde altı çizili öğeyi bulabilmek için yükleme “kime” sorusunu soruyoruz. Soru da cevap
da aynı eki almış. Öyleyse “bana” sözü dolaylı tümleçtir.
“Akşama eve geç kalmayın.”
cümlesinde altı çizili sözcük de “-e” hâl ekini almıştır. Ancak bu ögeyi bulmak için yükleme “ne
zaman” sorusunu soruyoruz. Görüldüğü gibi soru hâl eki almadan soruluyor. Öyleyse bu, “-e”
hâl eki almış olmasına rağmen dolaylı tümleç değildir.
Aynı durumu “-de” ve “-den” eklerinde de görebiliriz.
“Sabah erkenden dağa çıkacağız.”
“Öğrenciler henüz dersten çıkmadı.”

“Okulun bahçesinde top oynadık.

cümlelerindeki altı çizili sözler dolaylı tümleçtir.


5. ZARF TÜMLECİ
Yüklemin zamanını, durumunu, miktarını, yönünü, koşulunu vb. bildiren ögelerdir. Bunların her
biri değişik bir soruyla bulunur.
“Yazın bol bol kitap okuyacağım.”
cümlesindeki altı çizili zarf “ne zaman”,
“Arabamız engebeli yolda ağır ağır ilerliyordu.”
cümlesinde altı çizili zarf “nasıl”,
“Çocuğun dersleri şaşılacak kadar iyiydi.
cümlesindeki altı çizili zarf “ne kadar”,
“Ayakkabıları içeri alın.”
cümlesindeki altı çizili zarf “nereye” sorusuna cevap vermiştir. Yükleme sorulan bu sorulara
cevap veren ögeler daima zarftır.
CÜMLE VURGUSU
Cümlede asıl anlatılmak istenen öge vurgulanır. Biz konuşurken, önemsediğimiz ögeyi
cümlenin herhangi bir yerinde ses tonumuzu yükselterek vurgulayabiliriz. Ancak yazıda bunu
yapamayacağımızdan, vurgulamak istediğimiz öğeyi yükleme yaklaştırırız. Yani cümlede
yükleme en yakın öğe, en çok vurgulanan öğedir.
“Babam bizi dün fuara götürdü.”
cümlesinde yükleme en yakın olduğu için dolaylı tümleç,
“Babam bizi fuara dün götürdü.”
cümlesinde yükleme en yakın olduğu için zarf tümleci;
“Babam fuara dün bizi götürdü.”
cümlesinde yükleme en yakın olduğu için nesne;
“Dün fuara bizi babam götürdü.”
cümlesinde yükleme en yakın olduğu için özne vurguludur.
ARA SÖZ
Cümleyi söylerken söz arasına sıkıştırılan, bazen bir öğenin açıklayıcısı, bazen cümle dışı unsur
olan söz veya söz öbeklerine ara söz denir.
“Büyüdüğüm o güzel şehri, Bursa’yı, asla unutamam.”
cümlesinde “Bursa’yı” ara sözü cümlenin nesnesinin açıklayıcısı olarak kullanılmıştır. Ara söz
daima açıkladığı öğeden sonra gelir.

You might also like