You are on page 1of 28

ANLATMAYA BAĞLI METİNLER

HİKAYE(ÖYKÜ)
Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa
yazılara hikâye denir.
Diğer tanımı: Yaşanmış ya da yaşanabilir olay ve durumların; insan, zaman ve mekan unsurlarıyla
birlikte kurmaca bir dünya içerisinde anlatıldığı kısa edebi metinlere hikaye(öykü) denir.
*Hikaye kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmiş olup bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılmasıdır.
*Edebiyatımızda Tanzimat’tan önce destan, masal, halk hikâyesi, meddah hikâyeleri, mesneviler
gibi eserler hikâyeciliğimizin ilk örnekleri olarak verilebilir.
*Türk edebiyatında hikâye etme geleneği, Destan Dönemi’nden beri vardır. Dede Korkut Hikâyeleri,
destan geleneğinden halk hikâyeciliğine geçişin en önemli örneğidir.
*Divan edebiyatında mesneviler, halk edebiyatında halk hikâyeleri ve meddah hikâyeleri bu geleneğin
birer göstergesidir.
*Batılı(modern) anlamda hikaye türüyle ilk kez Tanzimat Dönemi’nde tanıştık. Tanzimat Dönemi ile
birlikte hikaye kelimesi bir türün adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Türk edebiyatındaki ilk
hikaye Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat’idir. Batılı(modern) anlamda ilk hikâye Küçük
Şeyler, yazarı Sami Paşazade Sezai’dir.
*Servetifünun Dönemi’nde hikâye iyice gelişmiş, Millî Edebiyat Dönemi’nde iyice yaygınlaşmıştır.
*Cumhuriyet Dönemi’nde Türk hikâyeciliği en parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemde Romantizm
ve Realizm akımlarından etkilenen yazarlar, gözleme dayalı ve toplumcu-gerçekçi hikâyeler
yazmışlardır. Cumhuriyet Dönemi’nde ele alınan temaların başında Anadolu’ya açılma ve Anadolu
insanının hikâyesi yer alır. Bu, edebiyatımız açısından en önemli yeniliktir. Millî Mücadele’nin
kazanılması, sosyal ve siyasi hayatta meydana gelen değişiklikler, bu dönem hikâyelerinin konusu
olmuştur.
*Dünya edebiyatında hikâye türünün ilk örneği, İtalyan yazar Boccaccio’nun (Bokaçyo) yazdığı
Decameron Hikâyeleri (Dekameron) kabul edilir.
Hikayenin Özellikleri
*Hikâyede tek bir olay ya da hayatın bir kesiti anlatılır.
*Hikâyeler sınırlı bir zamanda, sınırlı bir mekânda, sınırlı kişiler arasında geçer.
*Uzun karakter tahlillerine yer verilmez.
*Hikayenin en önemli özelliği anlatma(hikaye etme veya tahkiye)eylemi üzerine kurulmuş olmasıdır.
*Hikayede; kişiler, olay örgüsü, mekan, zaman, çatışma, konu, anlatıcı, tema, bakış açısı gibi unsurlar
vardır.
*Birden fazla olayın, sebep- sonuç ilişkisine bağlı bir biçimde oluşturduğu bütüne olay örgüsü denir.
*Hikâyede karşıt(zıt) duygu, düşünce ve isteklerin; kişilik özelliklerinin bir arada sergilenmesi ile
ortaya çıkan duruma çatışma denir.
*Hikâyelerde olayın ortaya çıkması için kişiler arasında çatışma olması gerekir.
*Hikâye metinlerinde olay ve anlatıcı vazgeçilmez öğelerdir.
*Hikayede temelde bir olay vardır ve olaylar genellikle yüzeyseldir, fazla ayrıntıya girilmez.
*Hikâyelerin anlatıcısı kurmaca bir kişidir.
*Hikâyelerde olayın ortaya çıkması için kişilere, mekâna ve zamana ihtiyaç vardır.
*Hikayede romandaki gibi uzun ve ayrıntılı psikolojik çözümlemelere, çevre, mekan, ortam, kişi
tasvirlerine yer verilmez.
*Hikayede genellikle öyküleyici ve betimleyici anlatım türlerinden yararlanılır.
*Olay ve kişiler gerçeğe uygundur. Yaşanılan yer ve zaman bellidir.
*Hikâyelerin bir anlatıcısı vardır. Konu yazarın kendi ağzından veya kahramanın dilinden aktarılır. 2 2
*Hikayeler, belli bir plan dahilinde oluşturulmalıdır. Hikayede plan şu şekildedir: serim, düğüm ve
çözüm.
*Realizm akımıyla birlikte öykü (hikâye) türü büyük bir gelişme göstermiştir.

1
2
Hikâyelerde yapı unsurları dörde ayrılır:
1.Olay Örgüsü: Hikâye kahramanının başından geçen olay ya da durumdur. Hikâyedeki temel unsurdur. Olaylar genellikle yüzeyseldir,
fazla ayrıntıya girilmez.
2. Mekân (Yer): Olayın geçtiği yer, çevre olarak bilinir. Yazar tarafından mekan ayrıntıya girilmeden tanıtılır.
3. Zaman: Olayın başlangıcından bitişine kadar geçen süreyi kapsar.
4. Kişiler: Hikâyede olayları başlatan ve genişleten şahıs kadrosudur. Hikayede kahramanın anlatılmak istenen özelliği ya da olaylarla
bağlantısı olan özelliği üzerinde durulur, kişiler her yönüyle tanıtılmaz. Kişi sayısı, romana göre azdır.
NOT: Hikayede kişiler “tip” ve “karakter” olarak verilir:
Tip: Ait olduğu toplumsal sınıfın/zümrenin özelliklerini taşıyan kişiye tip denir.
Tipin özellikleri:
*Tip evrenseldir.
*Genel özelliklere sahiptir.
*Tip, tek boyutludur derinliksizdir.
*Tipler; toplumsal sınıfın, meslek kategorilerinin simgesidir.
*Tipin özelliklerinde değişim, gelişim yaşanmaz, hep aynıdır.
*Öykü ve romanlarda, temsilcisi olduğu toplumu belirgin özellikleriyle yansıtır. (Zengin, cimri, cahil, köylü vb.)
*Tipin en önemli özelliği davranışlarındaki sınırlılık ve değişmezliktir.
*Tip: korkaklık, cimrilik, sinirlilik, üşengeçlik, kıskançlık gibi insana özgü ortak bir niteliği abartarak bir insanda toplamaktır.
*Tip, gerçek anlamda bir kişi değil birçok insanın ortak özelliklerini temsil eder.
*Edebî metinlerde tiplerden bazıları taklit edilen, çoğaltılan tiplerdir. Aydın tipi, alp-eren tipi, âşık tipi, eşkıya tipi, hoca tipi, kahraman
tipi, öğretmen tipi, hasta tipi... gibi.
*Destanlardaki kahramanlar da tiptir. Özellikle Türk destanlarındaki kahramanlar ya kahraman tipi ya da alp eren tipidir. Oğuz Kağan’da
Battal Gazi destanlarında olduğu gibi.
Örnek: Moliere'in “Cimri”si tiptir. Çünkü öncelikle ve yalnızca cimrilik özelliği ön plandadır ve okuyucuya sadece bu özelliği
tanıtılmaktadır.
Örnek: Felatun Bey ile Rakım Efendi romanındaki "Felatun Bey" Batı taklitçiliği ve alafrangalığı ile olumsuz tipe; "Rakım Efendi" ise,
dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile olumlu tipe örnek olarak verilebilir.
Örnek: Çalıkuşundaki" Feride" ise ideal bir öğretmen ve genç kız tipidir. Bu yönüyle sosyal tipler arasına girer.
Örnek: Rus edebiyatından İvan Gonçarov’un “ Oblomov” tembellik ve üşengeçlikle tipleşmiştir.

Örnek: Halide Edip’in “ Sinekli Bakkal” romanında Rabia bir tiptir. Çünkü romanda(olayların geçtiği dönemde) zeki,
Müslüman ve aydın Türk kızlarını temsil etmektedir.
Karakter: Toplumsal bir tabakayı değil sadece kendini temsil eden kişiye karakter denir.
*Benzerlerine başka eserlerde rastlanmayacak derecede kendine özgü tavırlar, düşünceleri bulunan kahramandır.
* Sadece bir özelliği ile değil farklı ve daha fazla yönüyle tanıtılır.
* Geneli temsil etme özelliği göstermez. Çok yönlü olup değişkenliğe sahip kişilerdir. Neticede ''karakter'' eserdeki kahramanların diğer
insanlardan ayrılan yönlerini ifade eder.
Örnek: Edebiyatımızda Tarık Buğra’nın Küçük Ağa romanında “ Çolak Salih” karakteri önce ümitsiz ve karamsardır. Milli Mücadele
başlayınca güvenini tekrar kazanır, romanın önemli kahramanlarından biri olur.
Tip ve Karakter Farkları:
* Bir romanda herkes vatanını severse vatansever tipler olur. Ama vatan söz konusu olduğunda çarpışıyorsa, canını feda edebiliyorsa
karakterdir.
*Tip genel olduğundan farklı eserlerde de karşımıza çıkabilir fakat karakter özel olduğundan başka eserlerde karşımıza çıkma olasılığı
yoktur.
*Tip tek yönlüyken karakter çok yönlüdür.
*Tip ile karakterin en önemli farkı temsil gücünde görülür; çünkü tip toplumsal boyutu ile karşımıza çıkar ve ait olduğu sosyal durum, olay
veya olgu onun üzerinden işlenir. Karakter ise birey olarak ele alınır; çelişkileri, acıları, mutlulukları, çıkmazları sadece kendisine aittir ve
kendisiyle sınırlandırılmıştır.
*Tip belli bir zümreyi temsil ederken karakter kendine özgü özellikleriyle ön plana çıkar. Yani tip genel, karakter özeldir denilebilir.
*Tip geneldir, genel özellikler taşır: iyi, kötü, saf, cesur, korkak, cömert vb. Bütün bu özellikler çok belirginse ve kahramana özgü özellikler
taşıyorsa karakter olur.
Hikayede Tema
Bir metne hâkim olan fikir ya da duyguya tema denir. Hikâyeler bir tema üzerine kurulur. Temaları ifade eden kavramlar soyuttur. Örneğin
aşk, yalnızlık, umut, hasret, yaşama sevinci gibi kavramlar bir hikâyede tema olarak işlenebilir. (Tema genelde bir, iki kelimeden oluşur.)
Hikayede Konu
Temanın belli bir bağlamda kişi, yer, zaman ve durum bakımından sınırlandırılmasıyla konu ortaya çıkar. Konu, temaya göre daha somut ve
daha özeldir.( Genelde konuyu bir cümleyle özetleriz.)
Hikayede Çatışma
Hikâyede karşıt(zıt) duygu, düşünce ve isteklerin; kişilik özelliklerinin bir arada sergilenmesiyle ortaya çıkan duruma çatışma denir.
Çatışma, öyküleyici metinlerde dramatik anlaşmazlık veya aykırılıktır. Çatışma; kişilerin kişiler arası ilişkilerinin belirlenmesinde, kişilerin
kendileri ve toplumla olan ilişkilerinde ortaya çıkar. Edebî metinlerde çatışmalar genellikle birbirine zıt kavramlar ve değerler çerçevesinde
oluşur. Örneğin; zengin ile fakir, iyi ile kötü, işçi ile patron, öğretmen ile imam, ağa ile köylü vb. kendi özelliklerinden dolayı hikâyelerde
karşı karşıya gelirler. Hikâyeler bu çatışmaların ortaya konulmasını ve sonuçlanmasını anlatır. Çatışmalar olay örgüsünü geliştirmeye yarar.
Hikayedeki merak duygusunu canlı tutar.
Çatışma metin örneği: Düşman düşmanlığını yapmış. Gene Karadiken varıp fitlemiş bunu. Padişah dönüp kapıkullarına el etmiş, onlar da
gidip bağlamışlar Tahir’i kollarından ve sürüye sürüye götürmüşler saray katına. Karısının şerrine uğradığı günden beri Tahir’e diş bileyen
padişah, köpürüp küplere binmiş: “A tuz, ekmek haini! Şimdi senin boynunu cellada verirdim ama o yeşil başlı derviş gözümün önüne geldi,
ona bağışlıyorum seni. Girmesine kanına girmeyeceğim ama ömrünü gününü zindanlarda çürüteceğim. Bundan geri, Zühre’m yıldız olsa
başına doğmayacak senin!” deyip demir kuşaklı pehlivanların önüne katarak Mardin Kalesi’ne yollamış onu .
Metindeki temel çatışma şudur: Aşıkların (Tahir ile Zühre’nin) birbirlerine kavuşmalarının ve mutlu olmalarının arabozucu, rakip ve
kıskanç kişiler tarafından sürekli engellenmesidir.(kavuşma isteği -kavuşamama)

2
Örnek çatışma: Fakir olması- zengin olma hayalleri kurması.
Hikâyede üç bölüm bulunur:
1. Serim Bölümü: Bu bölümde, olaya giriş yapacak kişiler ve olayın geçtiği yer anlatılır.
2. Düğüm Bölümü: Okuyucunun ilgisini artırmak için anlatılan olay geliştirilir ve genişletilir. Merak
unsuru bu bölümde oluşur.
3. Çözüm Bölümü: Hikâyenin sonuçlandığı bölümdür. Zihinlerde beliren sorular cevabını bulur.
Hikâyelerde yapı unsurları dörde ayrılır:
1. Olay Örgüsü: Hikâye kahramanının başından geçen olay ya da durumdur. Hikâyedeki temel unsurdur. Olaylar genellikle
yüzeyseldir, fazla ayrıntıya girilmez.
2. Mekân (Yer): Olayın geçtiği yer, çevre olarak bilinir. Yazar tarafından mekan ayrıntıya girilmeden tanıtılır.
3. Zaman: Olayın başlangıcından bitişine kadar geçen süreyi kapsar.
4. Kişiler: Hikâyede olayları başlatan ve genişleten şahıs kadrosudur. Hikayede kahramanın anlatılmak istenen özelliği ya da
olaylarla bağlantısı olan özelliği üzerinde durulur, kişiler her yönüyle tanıtılmaz. Kişi sayısı, romana göre azdır.
HİKAYEDE ANLATICI
Anlatıcı: Anlatıcı, bir anlatıda okuyucuya konuyu ve olayları aktaran kişidir. Bir başka deyişle yazarın
anlatıyı aktarmak için kullandığı hayali unsur ya da anlatı figürüdür. Çoğu zaman zannedildiği gibi
anlatıcı, yazar değildir. Anlatıcı, yazarla karıştırılsa da tamamen kurgusal dünyaya aittir.
Anlatıcı 2’ye ayrılır:
1. Birinci Kişi Anlatıcı
*Birinci kişi anlatıcıda yazar, kendi başından geçen veya içinde bulunduğu bir olayı anlatır.
*Bu tür anlatımlarda çoğu zaman birinci tekil şahıs (ben) veya birinci çoğul şahıs (biz) ekleri kullanır.
Örnek
» Kimse farkına varmadan evden çıktım. Doğruca alet edevatın bulunduğu depoya gittim. Duvara yaslı
duran kazmayı kaldırıp ağırlığına baktım.
2. Üçüncü Kişi Anlatıcı
*Üçüncü kişi anlatıcıda yazar, genellikle duyduğu veya gördüğü şeyleri anlatır. Bu tür anlatımlarda
çoğu zaman üçüncü tekil şahıs (o) veya üçüncü çoğul şahıs (onlar) ekleri kullanır.
Örnek
» Yazdan kalma bir gündü. Güneş, insanın içini ısıtıyordu. Cemil, sahilde oturmuş, dalgaların sesini
dinlerken üstünden hızla geçen martıların çığlığı andıran sesiyle irkildi.
HİKAYEDE BAKIŞ AÇILARI
*Bakış açısı; anlatıcının hikâyenin yapı unsurlarını yani kişi, olay, yer ve zamanı ele alma biçimi ve
bunlara karşı takındığı tutumdur.
*Bakış açısı, bir hikayede olayların okuyucuya kimin gözünden ve ağzından ulaştığı sorusuyla ilgili
kavramdır. Hikayenin anlatım dili ve üslubu tamamen kullanılacak bakış açısına bağlıdır.
Bakış açıları 3’e ayrılır:
1) Gözlemci Bakış Açısı
*Olayların dışında kalan ve bir gözlemci gibi gördüğü durumları bizlere aktaran anlatıcının açısı
“Gözlemci bakış açısı” olarak adlandırılır.
*Olayları görebildiği kadarıyla adeta bir kameraman göreviyle okuyucuya aktarır. Bu nedenle
kameraman bakış açısı olarak da adlandırılmaktadır.
*Anlatıcı tarafsızdır, nesnel bir şekilde anlatılır.
*Olayları ancak görebildiği kadarıyla aktarır; olayların öncesini bilemez.
*İlahi anlatıcı gibi kahramanların düşüncelerini ve iç dünyasını okuyucuya aktaramaz.
* Diğer isimleri ise “objektif ve müşahit” bakış açısıdır.
*Anlatım üçüncü kişi ağzından yapılmaktadır.
Örnek
Asansör yerine onunca kata kadar yavaş adımlarla merdivenleri çıktı. Cebini karıştırdı ve anahtarı
bulamadığından zile hafifçe bastı. Geç saatlerde olmamıza rağmen uyumamış olan ailesi kapıda onu
karşıladı.
2) İlahi /Hakim/Tanrısal Bakış Açısı
*Yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan her şeyi bilir, görür ve duyar. Her zamanda ve her yerdedir. Bu
özelliğinden dolayı bakış açısı sınırsızdır.
*Kahramanın duygularını, düşüncelerini, kafalarından neler geçirebileceğini anlar ve anlatır.

3
*Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşur.
*Bu anlatıcı olayların dışında durur, yaşayan değil görendir.
*Bu bakış açısına “Tanrısal ve ilahi” denilmesinin nedeni ise bir olayın bilinmeyen yönlerinin, geçmişin
ya da gelecekte yaşanacak olayların anlatıcı tarafından bilinmesinin mümkün olmasıdır. Yani her şeyi
bilen ilahi bir güce sahip olan bir anlatıcı vardır.
Örnek
"Küçük Hasan hiçbir şey düşünmeden ilerliyordu. Ne evde kendisinin dönmesini bekleyen iki küçük
kardeşi ne de dört saat uzaktaki nahiye merkezinde hizmetçilik yapan anası bu anda aklında değildi.
Ayranını satıp satamayacağını da düşünmüyordu. Kafasında yalnız bir şey vardı: Bu yolu tekrar
yürümek, geri dönmek mecburiyeti...
3) Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı
*Olay örgüsü, mekan ve kişiler eserin baş kahramanlarından biri tarafından anlatılır.
*Anlatıcı yalnızca bilinen, duyulan, görülen ve yaşanılanı anlatır.
*Birinci kişi ağzı kullanılır.
*Anlatıcı, anlattığı olayların bir parçasıdır.
*Bu anlatıcı bakış açısında adeta kahramanın kimliğine bürünmüş gibidir. Kahramanın düşündüğünü,
hissettiğini ve yaptığı şeyleri anlatır.
*Her zaman kendi yaşadıkları, bildikleri, duydukları ve hissettiklerini öne çıkarır. Kahraman anlatıcı,
kendi dil ve üslubunu kullanır.
Örnek
Nefesim kesilecekti. bilmem neden, amma çok korkmuştum. Kırılmış kaşağı meydana çıkınca babam,
bunu kimin yaptığını sordu. – Bilmiyorum, dedi. Babamın gözleri bana döndü, daha bir şey sormadan:
– Hasan, dedim.”
HİKAYEDE ANLATIM BİÇİMLERİ
1.ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM ( ÖYKÜLEME)
*Tasarlanmış veya yaşanmış bir olayın başkalarına sözle ya da yazıyla anlatıldığı anlatım biçimine
öyküleme (hikâye etme) denir. Öykülemeden yararlanılarak yapılan anlatıma da öyküleyici anlatım
denir.
*Hikâyede anlatılan olayı mekân, zaman ve kişi kavramlarıyla ilişkilendirerek veren anlatım biçimidir.
*Yazar, olayı okuyuculara yaşatmayı ve onlarda bir gerçeklik duygusu uyandırmayı amaçlar.
*Kişiler, olay, yer ve mekân ögelerinden oluşur.
*Öykülemede olayların gelişimi ve birbirine bağlanışı hareket öğesiyle sağlanır.
*Hikaye, roman, anı, gezi yazısı, günlük, masal gibi türlerde kullanılır.
Örnek
“Derse geç kalmıştım. Hemen bir taksi tuttum. Taksici beni derse yetiştirmek için biraz hızlı sürdü.
Önümüzde giden araç ani fren yapınca ona arkadan çarptık. Bereket, taksici hemen frene basmıştı da
çarpışma hafif oldu. Tabiî ben de derse yetişemedim.”
2. BETİMLEYİCİ ANLATIM (BETİMLEME)
*Bir yerin, bir varlığın özelliklerini, bu özelliklerin duyularımızda uyandırdığı izlenimleri kelimeler
aracılığıyla gözümüzde canlanacak şekilde anlatılmasına betimleme (tasvir etme) denir.
Betimlemeden yararlanılarak yapılan anlatıma da betimleyici anlatım denir.
*Betimleme, sözcüklerle resim yapma işidir. Varlıkların belirli özelliklerini niteleyip göz önünde
canlandırmaktır.
*Bu anlatım daha çok roman, hikaye, tiyatro, gezi yazısı gibi türlerde kullanılır.
*Beş duyunun beşinden de yararlanabilir. (görme, duyma, tatma, işitme, dokunma)
HİKAYEDE ANLATIM TEKNİKLERİ
Geriye Dönüş Tekniği
*Geriye dönüş tekniğinde yazar şimdiki zamandan, olayların geçmişiyle ilgili bilgi vermeyi amaçlar.
*Kronolojik bir biçimde gelişen olay örgüsünde geçmişe yönelik bilgi vermek amacıyla kullanılan bir anlatım tekniğidir.
*Hikâyede olaylar belli düzende ilerlerken zaman durdurularak geçmişteki zamana dönülür. Bu zaman diliminde oluşan olaylardan söz
edilir.
Örnek: Yıldız dolu, berrak bir yaz gecesini hatırladılar. Ağustos ortasında, sıcak bir geceydi. Suyu çekilmiş derede çerçiyle bastırmışlardı.
Çerçi korkmuş kaçmış, Dudu Abla korkmamıştı. Yattığı yerden kalkmamıştı bile.
İç Monolog(İç Konuşma) Tekniği

4
*Yazarın anlatmak istediği şeyleri kahramanın kendi ağzından, kafasından geçenler şeklinde okuyucuya vermesine iç konuşma(iç monolog)
denir.
*Yazar, kendi iç dünyasını okuyucuya aracısız olarak verilir.
*Genelde bu kişide birinci kişi anlatıcı kullanılır.
*İç konuşma, kahramanın söylenmemiş düşüncelerin zihnin serbest bir ürünü olarak mantıklı bir sıra içinde, gramer kurallarına uygun ve
konuşma diline yakın bir şekilde doğrudan doğruya okuyucuya anlatılmasıdır.
*Kahraman ile okuyucu arasında bir aracı yoktur. Bu teknikte anlatıcı devreden çıkar. Okurla kahraman baş başa kalır; okur, kahramanın iç
dünyasına girer. Okur; kahramanın iç dünyası, psikolojisi ve düşünceleri hakkında bilgilenir.
*Konuşma cümlelerine sıklıkla yer verilir.
*Kahraman zihninden geçen düşünceleri, hatıraları, çağrışımları kahramanın karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur gibi anlatır.
Örnek
"Pehlivan Ali'yi bir türlü uyku tutmuyordu. "Fatma gibi avrat var mı? Yusuf'un emmisinin avradı da ne ki? Vızırtı. Lâkin su amele çavuşu
olmamalı felekte... Ömer tövbe sevmiyor amele çavuşunu. Benimle arası iyi. Beşliği para günü vermezse vermesin. Feda olsun. İsterse yine
veririm, yine isterse yine. Feda olsun. Fatma'nın eri. Fatma gibi avrada ben olsam yemez yediririm, giymez giydiririm. “(Orhan Kemal,
Bereketli Topraklar Üzerinde)
İç Çözümleme Tekniği
*Anlatıcı ve onun hakim bakış açısıyla kurulan, anlatıcının kahramanın zihninden geçenleri okuduğu anlatım tekniğine iç çözümleme denir.
* İç çözümleme kahramanların iç dünyası, duygu, düşünce ve hayallerinin anlatıcı tarafından okura aktarılmasıdır.
* İlahi bakış açısıyla kurulan, anlatıcın kahramanın zihninden geçenleri okuduğu tekniktir.
*Bu teknikte bazen “ diye düşündü” ifadesi kullanılır.
*Üçüncü kişi anlatıcı(o) ve ilahi bakış açısı kullanılır.
* Hikâyede kişinin duygu ve düşüncelerinin yazar / anlatıcı tarafından anlatılmasıdır.
* Anlatıcı, hikâyede kahramanın aklından geçenleri sanki onun karşısında durup da okuyormuş gibi verir.
*İç çözümlemede anlatıcı devreden çıkmaz.
Örnek: Yavaş yavaş merdivenleri indi. Orta kata gelince müdürün odası gözüne ilişti. Şakir Bey’i bir kere görmek fena olmaz diye
düşündü. Kocası hakkında ondan malûmat alabilirdi, hademe ile içeriye haber gönderdi.
Diyalog Tekniği
*Kişilerin birbiriyle yaptıkları konuşmalara diyalog denir.
*İki veya daha çok kişinin konuşmasına diyalog tekniği denir.
*Kahramanların karşılıklı konuşmalarına dayanan anlatım tekniğidir.
Örnek:
__ Bırakır mıyız isini?
__ Bırakırız tabî.
__ Gözünün yasına bakacak değiliz ya!
__ Niye bakalım? O bizimkine bakıyor mu?
Özetleme Tekniği
*Olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır.
*Anlatıcının kişileri ya da hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi özetleyerek anlatmasına özetleme tekniği denir.
*Hafta, ay ve yıl ölçeğindeki bir zamana sığan öykünün özetlenerek geçirilmesi esasına dayanır.
* Anlatımı gereksiz ayrıntılardan kurtarır.
Örnek: Zaman kendi akışında sürüp gidiyordu. Kalhoz’da işler bir düzene girmiş, hayat şartları kolaylaşmıştı. Artık savaşı daha az anıyorduk.
Onun yüreğimize açtığı derin yaralar kapanmaya başlamıştı.
Bilinç(Şuur) Akışı Tekniği
*Mantıksal bir sırayla değil mantıksız dağınık, karmaşık konuşmalara yer verilir.
*Derin soyut ifadelerden meydana gelir.
*Gramer kurallarına uyma endişesi yoktur.
*Konuşmalar düzensiz bir şekilde ve çağrışım ilkesine paralel olarak doğrudan doğruya okuyucuya aktarılır.
*Amaç okuru kahramanın iç dünyasıyla baş başa bırakmaktır.
*Bilinç akışı ve iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır.
*Genellikle kahraman bakış açısı ve birinci kişi anlatıcı kullanılır.
*Kişinin ruh hali, psikolojisi genelde anlatılır.
*Karakterin iç dünyası hiçbir kaygı olmadan okuyucuya aktarılmasıdır. Karakterin aklından geçen düşünceler bütün karmaşıklığıyla ve
herhangi bir sıra olmadan okuyucuya verilir.
*Bu teknik, kişilerin iç dünyalarını aracısız olarak okura iletme olanağı sağlar.
*Bilinç akışında bireyin zihninden geçenler, birbirinden bağımsız cümlelerle âdeta bir sayıklamayı andırır biçimde sergilenir.
* Duygu ve düşünceler art arda sıralanır. Düşüncelerde mantıksal bir bağ yoktur.
Örnek: Mutlak birisini çiğnedi, bu herifi hapse tıktılar. Ne kadar münasebetsizlik!.. On altı yaş ölmek için pek erkendir. Ah! Artık vapura
gidemem… Yazık… Hey terbiyesiz dağ adamı! Yazı özledim. Bu küfür doğrusu unutulmaz… Arabacı! Sür be herif! Şu Andon’un yaptığı işi
de görüyor musun?
HİKAYE TÜRLERİ(ÇEŞİTLERİ)
Dünya ve Türk edebiyatında modern hikaye, olay ve durum hikayesi olmak üzere iki ana tarzda geliştirilmiştir.
1. Olay Hikayesi (Mauppassant Tarzı Hikaye)
*Belirli bir başlangıcı(serim) olan, içinde birtakım entrikalar(düğüm) barındıran, çoğu zaman şaşırtıcı sonla(çözüm) biten hikaye türüdür.
*İlk örneklerini Fransız yazar Guy de Maupassant verir.
*Bu hikaye türüne Mauppassant tarzı hikaye de denir.
*Ayrıca bu tarz hikâyeye “klasik hikâye” de denir.
*Olay örgüsü; kişi, zaman ve mekana bağlıdır.
*Gözlem önemlidir. Gözlem yapılarak belirlenen olay ve insanla ilgili malzemeler, verilmek istenen mesaja göre düzenlenir.
*Gücünü olay örgüsünden alır. Rastgele seçilmemiş bu olaylar, merak unsuruna dayandırılır.
*Yazar önce gerilimi artırır sonra çarpıcı bir sonla çözüm bölümünde olayları açıklığa kavuşturur.
*Olay hikayeleri serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşur.
* Olay hikayeleri adeta bir romanın küçük halidir şeklinde tanımlanabilmektedir.

5
* Olay hikâyelerinde esas olan olaydır.
* Olay hikayelerinde merak unsuru ön planda tutulur.
* Olay, mantıklı bir sıralama içinde verilir.
* Olay hikâyesinde çatışma ön plandadır ve hikâye sürekli bir aksiyon (hareketlilik) içerir.
 Mekânla kişiler arasında güçlü bir ilişki vardır.
* Kişi ile kişinin yaşadığı çevre bütünlük gösterir.
*Şahıs kadrosu özenle seçilir. Olayın kahramanları, büyük tezatlar ve çatışmalarla dolu hayat yaşarlar.
* Olay hikayelerinde serim bölümünde bir olay anlatılmaya başlar, düğüm bölümünde okur meraka sürüklenir, çözüm bölümünde olay
genelde beklenmedik bir sonla bitirilir.
*Olay hikâyelerinde romantizm akımının etkileri görülür.
*Olay hikayesinin Türk edebiyatında temsilcileri Ömer Seyfettin(öncüsü ve en önemli temsilcisi), Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin,
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sabahattin Ali gibi yazarlardır.
2.Durum Hikayesi (Çehov Tarzı Hikaye)
*Günlük yaşamın herhangi bir kesitini alıp çoğu kez bir girişe ve sonuca lüzum hissedilmeden anlatılan hikayelerdir.
*İlk örneklerini Rus yazar Anton Çehov vermiştir.
*Bu hikaye türüne Çehov tarzı hikaye de denir.
*Çehov’un deyişiyle, durum hikâyesi “Hayat denilen film şeridinden bir parça makaslamaktır.”
*Ayrıca bu tür hikâyeye “kesit hikâyesi” de denir.
*Bu tarz hikâyelere “modern öykü” de denir
*Bir olaydan çok günlük yaşamdan bir kesit, bir insanlık durumu anlatılır.
*Serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunmaz, belli bir sonuca varılmaz.
*Bu hikayelerde zaman ve mekan belirsiz olabilir.
*Olay örgüsünden çok, tema üzerinde durulur.
*Şiirsellik, şiirselliği yaratan anılar, çağrışım ve düşünceler yazara anlatımda olanaklar sağlar.
*Özenle seçilmiş büyük olaylardan kaçınılır. Hikaye, daha çok duygusal ve izlenimler etrafında kurulmuş olduğundan olay ve olay örgüsü
arka plana atılmıştır.
* Olayın ikinci planda tutulduğu durum hikâyeleri, bu yönüyle romandan da ayrılmış olurlar.
* Kişisel ve sosyal düşünceler, hayal ve duygu öğeleri durum öykülerinde ön plandadır.
*Belli bir zaman diliminde insanların davranışları, birbirleriyle ilişkileri, bazı olay, düşünce ve tasarılar karşısında gösterdikleri tepkiler ortaya
konur.
*Durum hikayelerinde realizmin izleri görülür. Realizm akımında gerçekler ön plandadır. Gerçekler anlatılırken kişilerin psikolojileri(ruh
halleri), onların kişiliklerini etkileyen çevrelerinin tanıtımı, içinde bulundukları ortam ayrıntılarıyla verilir.
*Durum hikayelerinde iç konuşmalara sıkça yer verilir. Bunu yazarın okuyucuya anlatmak istediklerini, kahramanların kendi ağzından
aktarması şeklinde ifade etmemiz mümkündür. İç konuşmalar çok düzenli ve edebi olmaz. Çünkü bu gerçeklik duygusuna ters düşer.
*Temelinde bir durum vardır.
*Daha çok betimleyici anlatım kullanılır.
* Olaydan çok psikolojik tahlillere yer verilir.
 Duygu, tahlil ve gözlem ön plandadır.
* Mekân tasvirlerine ağırlık verilmez.
* Kişilerin yaşam koşulları, zaman ve yer anlatılmaktan çok sezdirilir.
*Okuyucuyu heyecana getiren bir anlatım sergilenmez. Merak ögesi ikinci plandadır.
*Olay anlatımına dayanmaz, olayın yalnızca bir kesitinden veya kişinin o anki ruh halinden yola çıkarak yazılan hikayelerdir.
*Daha çok “ an”ı işler, psikolojik durumu anlatır.
*Merak ve heyecandan çok ruhsal çözümlemeler, duygu ve hayaller vardır, kişiler kendi doğal ortamını aktarır.
*Çağrışım gücü yüksek olan bu hikayeleri her okur, kendisine çağrıştırdıkları üzerinden yorumlar.
*Bu öykülerde anlatım imgelerle örülü ve hayli kapalıdır.
*Bu öyküler okura belli bir son, sonuç, düşünce telkin etmez.
*Şahıs kadrosundaki kişiler gündelik yaşamda sıkça karşılaştığımız(işçi, işsiz, köylü, balıkçı…)kişilerdir. Bu kişiler sıradan, her zaman
rastlayabileceğimiz bir yaşam yaşarlar. Bunların sıradan yaşamlarının bir bölümü, bir anı, belli bir kesiti bu türde yazılmış hikayelerin
konularını oluşturur.
* Çoğu kez okuyucuda hikâyenin bitmediği, yarım kalmış izlenimi uyanır. Sonuç bölümüne genellikle yer verilmez. Okuyucunun hayal
dünyasına bırakılır.
*Türk edebiyatındaki önemli temsilcileri Sait Faik Abasıyanık(öncüsü ve en önemli temsilcisi), Memduh Şevket Esendal( ilk temsilcisi),
Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), Tarık Buğra …
Olay Hikayesi ve Durum Hikayesinin Karşılaştırılması
-Olay hikayesi bir olaya dayanır. Durum hikayesinde asıl olan durumlardır veya olayın belli bir bölümüdür.
•Olay hikayesi serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşan plana bağlı kalınır. Durum hikayesi serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden
oluşan plana bağlı kalınmaz.
*Olay hikayesinde merak ögesi ön planda tutulur. Durum hikayesinde merak ögesi canlı tutulmaz.
*Olay hikayesinde hikâye şaşırtıcı bir sonla biter. Durum hikayesinde hikâye “bitmemişlik” duygusu uyandıracak şekilde tamamlanır.
AÇIK VE ÖRTÜK İLETİ
Açık İleti Nedir?
*İsminden de anlaşılacağı gibi anlamın açık olduğu, tartışmaya ve anlam karışıklığına yer vermeden tek bir
yargıyı anlatan, anlatılmak istenenin direkt olarak beyan edildiği ifadelere “açık ileti” denir.
*Açık iletileri herkesin aynı şekilde algılaması beklenir.
*Herkes için aynı şeyi ifade eden bu iletileri daha çok öğretici metinlerde görmekteyiz.
Örnek: “Teknoloji insan yaşamını kolaylaştırmaktadır.” cümlesinde açık ileti; teknolojinin insan yaşamındaki
olumlu etkisi, açık biçimde ifade edilmektedir.
Örtük İleti Nedir?

6
*Edebi metinlerde bazı iletiler açıkça ortaya konmaz. Okuyucunun sezgisine ve yorumuna bırakılır. Bu iletilere
örtük ileti denir.
* Edebî metinlerde ise ileti, kesin bir yargıya dönüştürülerek verilmez, metnin dokusuna sindirilir. Bu nedenle
edebî metinlerin iletisi, örtük iletidir.
*Anlamın kapalı olduğu, amacın daha güzel ve etkili söz söylemenin olduğu, söz sanatlarının ve deyimlerin
çokça kullanıldığı süslü iletilerdir.
Örnek: Herkes okuduğu şiiri farklı yorumlar.
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE (1923 - 1940) HİKÂYE
*Batı Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı’nın 1923’te başlayarak günümüze kadar devam eden
dönemine Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı denmektedir.
*1923’te Cumhuriyet’in ilanından 1940’a kadar Türk toplumunun siyasal, toplumsal, ekonomik ve
kültürel yaşamı Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda Batı medeniyetine ayak uydurma çabaları ile
geçti. Bu şartlara bağlı olarak Türk edebiyatında da gerek şekil gerek içerik bakımından büyük
değişiklikler gerçekleşti.
*1923 - 1940 yıllarında hikâye yazarlarımız gözleme dayalı gerçekçiliğe yönelmişlerdir.
*Hikâye bu dönemde bağımsız bir tür olarak görülmüş, olay hikâyesi tarzında hikâyelerin yanında
Memduh Şevket Esendal’la başlayan ve Sait Faik Abasıyanık’la devam eden durum hikâyeleri
yazılmaya başlanmıştır.
*Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nuri Güntekin gibi Cumhuriyet
Dönemi’nin ilk yıllarının roman yazarları, hikâye türünde de eserler yazmışlardır. Ancak dönemin ilk
yıllarında hikâye türüne daha çok ağırlık veren yazar, Reşat Nuri Güntekin’dir.
* Reşat Nuri’yi izleyerek ilk hikâye kitaplarını 1923 - 1940 yıllarında yayımlayan yazarlar Kenan
Hulusi Koray, Sadri Ertem, Sabahattin Ali ve Sait Faik Abasıyanık’tır. Bu dönemde sanatın toplum
üzerinde bir işlevinin olması gerektiği düşüncesi egemen olmaya başlamıştır. Bu anlayışla da
hikâyeler yazılmaya başlanmıştır.
*1923 - 1940 yıllarında yazarlarımız, gözleme dayalı gerçekçilikle eserler yazmışlardır.
* Bir yandan klasik hikâye(olay hikayesi) yazma yönteminin gelişmesi öte yandan Sait Faik’le durum
hikâyesinin yaygınlaşmaya başlaması, hikâye yazma yönteminde yapılan değişiklikte ilk adımlar
olarak bu dönemde önem taşır.
1940 - 1960 YILLARI CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE HİKÂYE
*1940 - 1960 yılları Cumhuriyet Dönemi’nde ele alınan konuların çeşitliliği artmış, daha çok gözleme
dayanan gerçekçi hikâyeler yazılmıştır.
*Anadolu’ya, halkın yaşamına ağırlık verilmeye başlanmıştır.
*Bu dönemin hikâyelerinde “millî–dinî duyarlılık”, “toplumcu–gerçekçi anlayış” ve “bireyin iç
dünyasını esas alan anlayış” gibi bazı eğilimler görülmektedir.
*1940’lı yıllarda Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun durumu, İkinci Dünya Savaşı sonrası
toplumsal sorunlar hikâyelerde işlenmiştir. Bu dönemde Aka Gündüz, Bahaeddin Özkişi gibi sanatçılar
millî–dinî duyarlılığı yansıtan hikâyeler yazmışlardır. Millî–dinî duyarlılığı yansıtan eğilimdeki yazarlar
hikâyelerde Millî Mücadele, Doğu–Batı çatışması, ahlaki bozukluklar gibi konuları ele almışlardır.
* 1950’li ve 1960’lı yıllarda daha çok yazar ve eser ortaya çıkmıştır. Memur, işçi, köylü, kasabalı ve
şehirlerin kenar mahallelerindeki insanların sorunları toplumcu–gerçekçi yönelimle hikâyelerde
işlenmiştir. Sadri Ertem, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Samim Kocagöz, Talip
Apaydın gibi yazarlar bu yönelime bağlı eserler vermişlerdir.
*Sonraki zaman dilimlerinde insanın yaşam kavgası, kadının toplumdaki yeri ve çocuklar önem
kazanmaya başlamış; Peyami Safa, Memduh Şevket Esendal, Tarık Buğra, Cevat Şakir Kabaağaçlı,
Sabahattin Kudret Aksal gibi yazarlar bireyin iç dünyasını esas alan anlayışla insan gerçekliğini
psikolojik yönüyle yansıtan hikâyeler yazmışlardır.
1940 - 1960 YILLARI CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE YAZARLARIN SANAT EĞİLİMLERİ
1940- 1960 YILLARI ARASINDA HİKAYE TÜRÜNDE FARKLI EĞİLİMLER ŞUNLARDIR:
CUMHURİYET SONRASI HİKAYE ANLAYIŞI:
1)TOPLUMCU GERÇEKÇİ HİKAYELER (DERS KİTABINDA SAYFA 61)
2)BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN HİKAYELER ( DERS KİTABINDA SAYFA 56)
3)MİLLİ VE DİNİ DUYARLILIKLARI YANSITAN HİKAYELER ( DERS KİTABINDA SAYFA
52)

7
4)MODERNİST HİKAYELER ( DERS KİTABINDA SAYFA 62)
1-Toplumcu Gerçekçi Hikâyelerin Genel Özellikleri
 1930’larda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde güçlenen toplumcu gerçekçilik akımı 1930 - 40 yıllarında Türk
edebiyatında da taraftar bulmuş; şiirde, romanda ve öyküde bu anlayış doğrultusunda eserler verilmiştir.
 Sabahattin Ali ve Sadri Ertem’in eserleriyle ortaya çıkan ve esasen Anadolu köy ve kasabalarının sorunlarını anlatan
toplumcu gerçekçi hikâye, 1930’ların sonunda Kemal Bilbaşar ve Samim Kocagöz gibi yazarlarla alanını genişletmiş,
eserlerin temaları çeşitlenmeye başlamıştır.
 1950’lerde toplumcu gerçekçi anlayışla yazan Fakir Baykurt ve Talip Apaydın gibi yazarların eserleriyle köye ve köy
hayatına ilgi daha da artmıştır.
 Bu yıllarda köy olgusu eserlerde daha farklı bir şekilde ele alınmaya çalışılmıştır. Köy Enstitülerinde yetişen köy kökenli
yazarlar konularını daha çok toprağa bağlı insanların hayatlarından alan eserler yazmışlardır. Anadolu köy ve kasabalarına
yönelmişlerdir.
 Toplumcu gerçekçi yazarlar realizm ve natüralizm akımlarının etkisinde kalmışlardır.
 Bu sanat anlayışında yazarlar, okuyucuyu kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirmek isterler. Yani sanat eseri, belli
görüşleri ifade etmek için araç olarak kullanılır. Olaylar ve kişiler, bir düşünceyi doğrulamak veya haklı göstermek üzere
düzenlenip anlatılır.
 Eserler konuşma diliyle yazılır, kahramanlar bölgesel ağızlara göre konuşturulur.
 Bu anlayışa sahip yazarlar gözleme dayalı betimlemelerde ve ayrıntıları yerinde kullanmada oldukça başarılı olmuşlardır.
 Toplumsal gerçekçiler, eserlerinde toplumsal çatışmayı ve toplumsal çatışmaların insan üzerindeki etkilerini yansıtmaya
çalışırlar. Özellikle köylü, işçi ve yoksul kesimin sorunları üzerine yoğunlaşırlar. İlk örneklerini Sabahattin Ali ile Sadri
Ertem’in verdiği toplumcu gerçekçi hikâye ve romanın simalarından biri de Orhan Kemal’dir.
Toplumcu- Gerçekçi yazarlar :
Sabahattin Ali
Sadri Ertem
Samim Kocagöz
Kemal Bilbaşar
Orhan Kemal
Yaşar Kemal
Talip Apaydın
Fakir Baykurt
2-Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikâyelerin Genel Özellikleri
*Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda bazı yazarlar psikoloji ve psikiyatri biliminden de yararlanarak bireyin
iç dünyasını esas alan eserler vermişlerdir. Bu tür hikâyelerde yabancılaşma, yalnızlık, sıkıntı, bilinçaltı gibi
konular işlenmiştir. Bu tarz eserlerde insana özgü gerçeklikler ön plandadır ve bireysel çözümlemeler önemli yer
tutar. Bu anlayış ile yazan hikâye yazarları eserlerini durum hikâyesi tarzı ile oluşturmuşlardır.
 Olaylar ve insanlardan hareketle bireyin iç dünyası anlatılmıştır.
 Bu hikâyelerde iç gözlem, psikoloji ve empati esastır.
 Bireyin iç dünyasını esas alan yazarlar modern hayatın insan üzerindeki etkilerini tespit etmek için psikoloji,
psikiyatri gibi bilimlerden faydalanmışlardır.
 Yazarlar; düş analizi (bireyin gördüğü rüyayı içerik olarak çözümlemek), bilinç akışı (insanın zihninden
geçirdiklerini, çağrışımları, sınır koymadan, doğrudan peş peşe anlatmak) ve özellikle iç konuşma (monolog)
tekniklerine başvurmuşlardır.
 Bireyin iç dünyasını anlatan hikâyede yazarın dikkati, bireyin iç dönüşümlerine ve manevi olarak yeniden
doğuşuna yönelmiştir. Bu yüzden olay örgüsüne bağlı merak unsuru ikinci planda kalmış (Çehov tarzı hikâye),
bireyin ruh hâli ve iç çatışmaları psikolojik tasvirlerle verilmiştir.
 Eserlerde çağrışımlara açık sanatsal bir üslupla ruh tahlilleri dikkat çekici bir yoğunluktadır.
 Metinlerin gelişim çizgisi genellikle dıştan içe, yani eşya ve olaylardan kişilerin iç dünyasına yönelmek
biçimindedir.
 Bireyin iç dünyasını esas alan yazarlar; yabancılaşma, bireyin toplumla hesaplaşması, zaman, psikolojik
sorunlar, hastalık, bireysel bunalım, yalnızlık, sıkıntı, bilinçaltı, bireysel sorgulamalar, Doğu-Batı sorunsalı,
kaçış, geçmiş-şimdi, birey-toplum çatışması, tedirginlik gibi temaları ele almışlardır .
 Mekân, olay ve zaman bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde birey üzerindeki etkisiyle birlikte
verilir.
 Yazarlar, metin kişilerindeki değişimi maddi plandan manevi plana doğru çizerler.
 Türk edebiyatında Füruzan, Tezer Özlü, Demir Özlü, Bilge Karasu, Ferit Edgü gibi yazarlar bireyin
iç dünyasını esas alan eserler yazmışlardır.
Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Yazarlar:
Peyami Safa
Memduh Şevket Esendal
Sabahattin Kudret Aksal
Cevat Şakir Kabaağaçlı(Halikarnas Balıkçısı)
Tarık Buğra
Füruzan

8
Tezer Özlü
Demir Özlü
Bilge Karasu
Ferit Edgü
3-Millî ve Dinî Duyarlılıkları Yansıtan Hikâyelerin Genel Özelliği
* Millî Edebiyat Dönemi edebiyatçıları “halka doğru” ilkesiyle yola çıkarak bir “memleket edebiyatı”
çığırı başlatmışlar, bu yönleriyle Cumhuriyet Dönemi edebiyatçılarımıza kaynaklık etmişlerdir. Bu
nedenle Cumhuriyet’in kurulmasıyla başlayan yeni dönemde de hikâye türü önceleri Millî Edebiyat’ın
devamı niteliğinde ilerlemiş, Cumhuriyet’in ilk dönem ürünlerinde Millî Edebiyat zevk ve anlayışına
uygun hikâyeler yazılmıştır. Bu dönemde;
 Millî Edebiyat Dönemi’nde ürün veren birçok yazar, olgunluk dönemi eserlerini Cumhuriyet
Dönemi’nde kaleme almıştır.
 Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun bir bakışla eserler yazılmıştır.
 Cumhuriyet’le birlikte siyasi, ekonomik ve toplumsal hayattaki değişimler edebiyata da yansımış;
Anadolu’ya açılma, Anadolu’yu görüp anlatma ve Anadolu insanını konu edinme öne çıkmıştır.
 Hikâyelerde toplumsal ve kültürel farklılıklar, ülke ve toplum sorunları, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş
Savaşı, eski-yeni çatışması, köy ve kasaba insanının çelişkileri, halkın sıkıntıları, aydın-halk çatışması,
tarihî konular, yanlış Batılılaşma teması sıklıkla işlenmiştir.
 Batıl inançlar ve hurafeler eleştirilmiştir.
 Eskiye ve İstanbul’a karşı, yeni değerlerin ve Ankara’nın yüceltilmesi ve Ankara’daki hayat işlenen
konular arasındadır.
 Realizm akımından etkilenilmiştir.
 Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren hikâyelerde Maupassant tarzının (olay hikâyesi)
özellikleri görülür.
 Toplumsal faydayı esas alan eserler yazılmıştır.
 Anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
 Kahramanlar Anadolu’dan seçilmiştir. Bir yandan yakın dönemin tarihiyle bir hesaplaşma içine
girilir, diğer yandan da yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin çeşitli sorunlarına eğilinir. Bu yüzden çoğu
yapıtta eski dönemin tipleri ile yeni dönemin idealist tipleri yan yana bulunur.
 Cumhuriyet Dönemi’nde Millî Edebiyat’ın zevk ve anlayışını sürdüren hikâyelerde yazı dili
konuşma diline yaklaştırılmıştır.
 Cumhuriyet Dönemi’nde, Millî Edebiyat Dönemi hikâyeleriyle Anadolu coğrafyasını ve halkını
anlatma bakımından bir ortaklık olmakla birlikte Atatürk ilke ve inkılaplarını konu edinme, savaş
sonrasında halkın hayatını anlatma bakımından farklılıklar söz konusudur.
 Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay bu
anlayışla eser veren yazarlardır.
MİLLİ VE DİNİ DUYARLILIKLARI YANSITAN YAZARLAR:
Halide Edip Adıvar
Aka Gündüz
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Reşat Nuri Güntekin
Bahaeddin Özkişi
Refik Halit Karay
4-Modernist Hikayenin Genel Özellikleri
*Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda modernist hikâye de öne çıkar.
 Dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışında arayışlar söz konusudur.
 Yazarlar, yalın anlatımdan kaçınırlar.
 Olayın birey üzerindeki etkisini anlatmak esastır.
 Yalnızlık, değerlere başkaldırı gibi konular işlenir.
 Yazarlar, Varoluşçuluk akımından etkilenmiştir.
 Alegorik anlatım önemlidir.
Modernist Yazarlar:
Yusuf Atılgan
* Oğuz Atay
*Orhan Pamuk

9
* Sait Faik Abasıyanık
* Bilge Karasu
* Nezihe Meriç
*Vüsat O. Bener
* Haldun Taner
*Tahsin Yücel
*Füruzan
* Adalet Ağaoğlu
*Memduh Şevket Esendal
*Rasim Özdenören
* Selim İleri
*Buket Uzuner
*Oya Baydar
*İhsan Oktay Anar
*Leyla Erbil
*Latife Tekin
KİTAPTAKİ YAZARLARIN BİYOGRAFİSİ
Reşat Nuri Güntekin (1889 - 1956) (SAYFA 43)
Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatı yazarlarından olan Reşat Nuri; roman, öykü, tiyatro gibi
edebiyatın çeşitli sahalarında ederler vermiş, üretken bir yazardır. Yazarlığının yanı sıra müfettişlik de
yapan Güntekin; görevi esnasında Anadolu’da birçok yeri gezmiş, Anadolu insanı ve coğrafyası
hakkında önemli birikimler elde etmiştir. Eserlerinde duru bir Türkçe kullanan yazar, kahramanlarının
iç dünyalarını yansıtmada oldukça başarılıdır.
Eserleri
Roman: Çalıkuşu, Gizli El, Damga, Yeşil Gece, Acımak, Yaprak Dökümü vd.
Öykü: Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Leylâ ile Mecnun, Olağan İşler.
Tiyatro: Hülleci, Balıkesir Muhasebecisi, Tanrıdağı Ziyafeti.
Gezi Yazısı: Anadolu Notları.
Sait Faik ABASIYANIK (1906-1954)(SAYFA 48)
Adapazarı’nda doğan yazar, ilkokulu Adapazarı’nda, ortaöğrenimini Bursa Erkek Lisesinde
tamamlamış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine iki yıl devam etmiştir. Fransa’ya edebiyat
öğrenimi için gitmişse de eğitimini tamamlayamamıştır. Türkçe öğretmenliği yapan Abasıyanık,
ticareti denemiş, kısa bir süre de gazetecilik yapmıştır. İstanbul’un kalabalık yerlerinde, kenar
mahallelerinde, halk ve balıkçılar arasında dolaşan Sait Faik, bir yandan onların yaşayışını, duygu ve
düşüncelerini yansıtmış; bir yandan da kendi “yaşama sevincini ve isteğini” anlatmıştır. Sait Faik
Abasıyanık; hikâyelerinde “konu” ve “olay”dan çok, değişik zaman bölümlerini ve insanları işlemiştir.
Genellikle İstanbul, çaresiz ve avare insanlar, yoksul çevre, balıkçılar, doğa, kır ve deniz, yaşamaya güç
veren vazgeçilmez birer öge olarak onun eserlerinde yer almıştır.
Eserleri
Hikâye: Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya,
Havuz Başı, Son Kuşlar, Alemdağ’da Var Bir Yılan, Az Şekerli, Tüneldeki Çocuk vd.
Roman: Medar-ı Maişet Motoru, Kayıp Aranıyor.
Röportaj: Mahkeme Kapısı.
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU (1889 - 1974) ( SAYFA 53)
Kahire’de doğan yazar, milletvekilliği yapmış ve elçilik görevlerinde bulunmuştur. Yazı hayatına
Fecriati Topluluğu’nda başlayan Yakup Kadri, bu dönemde topluluğun özelliklerini benimsemiş ve
bireyci sanat anlayışına sahip olmuştur. Topluluk dağıldıktan sonra Millî Edebiyat içinde yer almıştır.
Asıl şöhretini romanlarıyla kazanmıştır. Eserlerindeki teknik mükemmeldir. Yazar, karakterlerini
başarıyla canlandırmıştır. İlk eserlerinde mistik bir hava sezilen sanatçı, 1916’dan sonra yurt
gerçeklerini ve millî duyguları işleyen eserler yazmıştır. Tarih ve toplum olaylarından her birini bir
romanına aktararak Tanzimat Dönemi’yle Atatürk Türkiye’si arasındaki dönem ve kuşakların
geçirdikleri sosyal değişim ve bunalımları, yaşayış ve görüş farklılıklarını işlemiş, düşünceye ve teze
dayanan eserler vermiştir.

10
Eserleri
Roman: Kiralık Konak, Yaban, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Bir Sürgün, Ankara, Panorama I, Panorama
II, Sodom ve Gomore, Hep O Şarkı.
Hikâye: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri.
Mensur Şiir: Erenlerin Bağından, Okun Ucundan. Anı: Vatan Yolunda, Zoraki Diplomat, Gençlik ve
Edebiyat Hatıraları, Politikada 45 Yıl.
Tiyatro: Nirvana, Veda, Sağanak, Mağara.
Monografi: Ahmet Hâşim, Atatürk.
Tarık BUĞRA (1918-1994)(SAYFA 58)
Akşehir’de doğdu. Orta öğrenimini Konya Lisesinde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Tıp, Hukuk ve
Edebiyat fakültelerine bir süre devam ettikten sonra gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazetelerde fıkra
yazarlığı yaptı. “Oğlumuz” adlı hikâyesiyle dikkatleri üzerine çekti. Hikâye, roman, gezi, tiyatro ve
fıkra türlerinde birçok eser verdi. İnsanın iç dünyasını yansıtan eserler yazdı. Olayları çözümlerken,
şiirsel anlatımı yakalamaya çalıştı. Romanlarında Türk toplumunun belli dönemlerini değişik
boyutlarda işledi. İnsanların günlük yaşayışlarını, olayları hiç yorum yapmadan yazdı. Ayrıntılara
girmeden gözleme önem verdi. “Küçük Ağa” romanıyla geniş kitlelere ulaştı.
Eserleri
Hikâye: Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İki Uyku Arasında, Günaydın.
Roman: Siyah Kehribar, Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, İbiş’in Rüyası, Firavun İmanı, Osmancık
vd.
Oyun: Ayakta Durmak İstiyorum, Üç Oyun, Güneş ve Arslan vd.
Orhan KEMAL (1914-1970)(SAYFA 63)
Ceyhan’da doğdu. Ortaokulu birinci sınıfa dek okuyabildi. Sürgüne gönderilen babasıyla birlikte
Suriye ve Lübnan’da bir yıl yaşadı. 18 yaşında Adana’ya döndü. Pamuk fabrikalarında işçi ve kâtip
olarak çalıştı. İlk eserlerinin yayımlanmasından sonra İstanbul’a geldi. Geçimini kalemiyle sağlamaya
başladı. Sofya’da yaşamını yitirdi. Eserlerinde, genellikle kendi yaşayışını, toplumsal sorunları ve
düzensizlikleri anlatmıştır. Çoğunlukla çalışan insanlar arasından seçtiği kahramanlarının
konuşmalarındaki yerel ve doğal dil özellikleriyle öykülemesinde görülen yalın anlatımı, onun
hikâyeciliğinin temel özelliklerindendir. Kırkı aşkın öykü, roman ve oyun türünde eseri vardır.
Eserleri
Öykü: Ekmek Kavgası, Mahalle Kavgası, Önce Ekmek, 72. Koğuş vd.
Romanları: Baba Evi, Avare Yıllar, Murtaza, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Gurbet
Kuşları, Arkadaş Islıkları vd.
Oyun: İspinozlar, 72. Koğuş, Bekçi Murtaza vd.
DİNLEME TEKNİKLERİ
Not alarak dinleme: Dinlenenlerin unutulmamasını önlemeye yönelik bir dinleme tekniğidir. Kısa
notlar alınarak bütünün hatırlanması amaçlanır.
Yaratıcı dinleme: Dinlenilenlerden yeni düşünce ve hayaller üretilmesine yönelik bir dinleme
tekniğidir.
Eleştirel dinleme: Dinlenenlerin çok yönlü bir bakış açısı ile sorgulanıp değerlendirildiği bir dinleme
tekniğidir.
Empati kurarak dinleme: Dinleyenlerin kendilerini konuşmacının yerine koyarak onun duygu ve
düşüncelerini anlamaya çalıştıkları bir dinleme tekniğidir.
Seçici dinleme: Dinleyicinin ilgi ve ihtiyaçlarına yönelik şeyleri seçip dinlediği bir dinleme tekniğidir.
Dil Bilgisi
CÜMLENİN ÖGELERİ
*Duygu, düşünce, yargı vb. ifade etmek üzere çekimli bir fiile veya sonuna ek fiil getirilen bir isimle
kurulan sözcük dizisine cümle denir.
*Çekimli bir fiil veya ek fiil almış bir isim tek başına da cümle olabilir.
*Sözcük ya da sözcük gruplarının cümlede yüklendikleri görevlere öge denir.
Cümlenin Ögeleri Bulunurken Dikkat Edilecek Hususlar:
1. Cümle yüklem üzerine kurulu olduğu için önce yüklem belirlenmelidir.
2. Cümlede yüklemden sonra sırasıyla özne, nesne ve tümleçler belirlenir.
3. Sözcük gruplarının parçalanamaz bir bütün olduğuna dikkat edilmelidir.

11
4. Cümle ögelerinde yükleme “kimin” , “neyin” sorusu sorulmadığı gibi “onun, senin, benim” diye bir
özne de yoktur.
5. Bütün ögeler yüklemle kişi ve zaman yönünden uyumlu olmalıdır, değilse öge olarak kabul
edilmez.
6. Bütün sorular yükleme sorulmalıdır. Cümlede bulunan fiilimsilere soru sorulmaz.
1. Temel Ögeler (Yüklem, Özne)
2. Yardımcı Ögeler (Nesne, Dolaylı Tümleç, Zarf Tümleci)
3. Ara söz

1.TEMEL ÖGELER
Bir düşünceyi, bir dilek ya da duyguyu söz veya yazı ile anlatabilmek için en az iki öge gereklidir.
Bunlar yüklem ve öznedir. Bunlara cümlenin temel öğeleri denir.
A) YÜKLEM
*Cümledeki işi, hareketi, yargıyı bildiren çekimli unsura yüklem denir.
*Yükleme, cümlede yargı bildiren çekimli öge de diyebiliriz. Yani yüklem olmadan cümle de
oluşmaz.
*Cümlede yargıyı üzerinde taşıyan ögedir. Kılış, oluş ve durum yüklem tarafından karşılanır.
*Cümlenin ana ögesidir.
*Cümlenin bütün ögeleri yüklem ile olan ilişkilerine göre belirlenir.
*Türkçede her türlü sözcük yüklem olabilme özelliğine sahiptir.
*Fiiller çekimlenerek, isim soylu sözcükler ise ek fiil alarak yüklem görevi üstlenir
*Yüklemi belirlemek için herhangi bir soru sorulmaz, yüklem cümledeki çekimli sözcükten anlaşılır.
*Yüklem belirlenirken çekimlenen sözcüğün sözcük grubu oluşturup oluşturmadığına dikkat edilir.
Örnekler
» Ben işlerimi zamanında yaparım.
yüklem
cümlesinde “yapmak” sözcüğü, bir yargı taşıdığı için yüklemdir.

12
» Kadın, çocuğunu çok merak ediyordu.
cümlesinde “merak ediyordu” birleşik eylemi,
» Babamın çantası, arabanın bagajındaymış.
cümlesinde “arabanın bagajındaymış” isim tamlaması yüklem görevinde kullanılmıştır.
B) ÖZNE
*Yüklemin bildirdiği iş, oluş ya da durumu yapan veya cümledeki olanı karşılayan ögeye özne denir.
*Özne, cümlenin temel öğesidir; ancak her cümlede bulunmak zorunda değildir.
*Özne, fiil cümlelerinde işi yapandır. İsim cümlelerinde bir eylem bulunmadığı için özne, yüklemin
bildirdiği durumda olandır.
* Eylemi gerçekleştiren varlık veya kavramdır. Özne, fiil cümlelerinde “ kim, ne?” soruları sorularak
bulunur. İsim cümlelerinde ise zaman ekinden önceki kısma “olan kim, eden kim; olan ne, eden ne?”
soruları sorularak bulunur.
ÖZNE ÇEŞİTLERİ
1. Gerçek Özne
*Yüklemin bildirdiği yargıyı gerçekleştiren veya üstlenen öğeye gerçek özne denir.
*Cümlede “açık özne” ya da “gizli özne” biçiminde olabilir.
örnek: Küçük kız, uzun uzun yeni bir oyun düşündü.( Kim düşündü?)
Gerçek özne
*Gerçek özne cümlede açıkça bulunabildiği gibi gizli de olabilir. Cümlede açıkça bulunmayan
özneye "gizli özne" denir. Dolayısıyla gizli özne de gerçek öznedir ve kişi ekinden anlaşılır.
örnek: Islak ayakkabılarımı merdivenin başında çıkardım. (Çıkaran kim? Gizli özne: Ben)
Not: Cümleden gerçek özne olarak yer alan (yazılan/ söylenen) öznelere açık özne denir.
2. Sözde Özne
*Edilgen cümlelerde özne açıkça gösterilmediği için nesnenin yerini "sözde özne" alır. Yani
sözde özne, öznesi olmayan bir cümlede özne görevini yüklenen nesnedir.
*Yüklemi edilden—geçişli fiil olan cümlelerdir.
*Gerçek öznenin bulunmadığı cümlelerde belirtisiz nesne, sözde özne görevi üstlenir.
*Yüklemde (fiil tabanında) –l/-n edilgen eki aranmalıdır. Bu ekler de yalnızca fiil
cümlelerinde kullanılabilir.
*Sözde özne, aslında nesne olduğundan yüklemde anlatılan işi yapan değil, o işten
etkilenendir.
*Örtülü özne bazı kaynaklarda sözde özne olarak kabul edilir.
“Başkası, birisi, başkası tarafından” yapıldığı anlamı var.
Örnek: Tablo iki yılda yapıldı.(“tablo”nun başkası tarafından yapılma anlamı vardır.)
Sözde özne
3. Örtülü Özne
*Eylemi yapanın, öznenin, aldığı kimi ekler nedeniyle (-ca, -ce) ya da birlikte
kullanıldığı sözcükler (yüzünden, etkisiyle, tarafından, nedeniyle…) cümlede zarf
tümleci görevini üstlenmesidir.
*Bu durum yalnızca edilgen çatılı cümlelerde olur.
*Cümlede işi yapan ama zarf tümleci görevinde kullanılan öznedir.
*Akademik dil bilgisi kaynakları örtülü özneyi öge olarak genellikle “zarf tümleci” olarak
değerlendirmektedir.
*Örtülü özne, gerçek öznenin çeşitli ek ve sözcüklerle gizlenmesidir aslında. Örtülü öznenin
olduğu cümlelerde “sözde özne” de bulunur.
Örnek: Kar yüzünden /köyün yolu/ kapandı. (Eylemi yapan"kar"dır.)
(Örtülü özne (Zarf tümleci) / Belirtili nesne/ Yüklem)
Örnek: Salon görevlilerce düzenlendi.
Belirtisiz nesne Örtülü özne( zarf tümleci) yüklem
4. Ortak Özne:
-İki cümlede tek özne bulunabilir. Böyle öznelere ortak özne denir.
-Ancak iki farklı yargının tek özneye bağlanması kimi zaman yargılardan birinin özneyle
uyum sağlayamaması sonucunu doğurur. Bu anlatım bozukluğuna özne eksikliği adı verilir.
Örnek: Ali geldi, gördü, gitti. (Kim yaptı bu işleri ?= Ali. Ali ortak öznedir.)

13
5.Açıklamalı Özne
*Öznenin açıklayıcıyla birlikte kullanılması mümkündür.
*İki virgül arasında gösterilen açıklamalar ögeye dahil edilir.
*Bir nevi ara söz gibidir.
Örnek: Müdür Bey, üç yıldır birlikte çalıştığım adam, bizi sürekli yüreklendirdi.
Özne Açıklamalı özne
6. Pekiştirilmiş Özne(Pekiştirmeli Özne)
Dönüşlülük zamiriyle pekiştirilmiş özneye ise pekiştirilmiş özne adı verilir.
Örnek: Ben kendim gördüm. Siz kendiniz verdiniz.
Pekiştirilmiş özne pekiştirilmiş özne
2. YARDIMCI ÖGELER
Cümlenin yardımcı öğeleri nesne, dolaylı tümleç (yer tamlayıcısı), zarf tümleci (zarf tamlayıcısı)
ve edat tümlecidir.
A) NESNE
*Cümlede öznenin yaptığı veya yüklemin bildirdiği işten etkilenen ögedir.
* Cümlenin yardımcı ögelerinden biridir.
*Nesne, sadece yüklemi geçişli olan fiil cümlelerinde vardır.
*Eylemin bildirdiği işten veya öznenin yaptığı işten etkilenen öge diye sorulursa nesne aranır.
*Belirtili ve belirtisiz olmak üzere ikiye ayrılır.
1) Belirtili Nesne
Yükleme sorulan “neyi, kimi?” sorularına cevap veren sözcük ya da sözcük gruplarıdır. Belirtili
nesne durumundaki sözcük ya da sözcükler yükleme belirtme hâl ekiyle (-i) ( ek geldiği
kelimeye göre -ı/-u/-ü dönüşebilir.) bağlanır.
Örnek
»Bu maçı mutlaka izlemeliyim. (Neyi izlemeliyim?)
Cümlesinde “neyi” sorusuna cevap veren “bu maçı” sözü belirtili nesne olarak kullanılmıştır.
2) Belirtisiz Nesne
Hal eki almaz. Özneyi bulduktan sonra yükleme sorulan “ne?” sorusuna cevap veren
sözcükler, belirtisiz nesne olur.
Örnek
» Adam bir çuval taşıyordu? (ne taşıyordu?)
Cümlesinde yükleme sorulan “ne” sorusuna “bir çuval” cevabını alıyoruz. Bu sözcük yalın
olarak kullanıldığından yani belirtme hâli eki almadığından belirtisiz nesnedir.
B) DOLAYLI TÜMLEÇ (YER TAMLAYICISI)
Cümlede yaklaşma, bulunma, uzaklaşma bildiren, yüklemi yer anlamıyla tamamlayan öğedir.
Yer tamlayıcısı “-e, -de, -den “ ( ekler geldiği kelimeye göre -a, -da, -dan/ -te, -ten/ -ta,-
tan dönüşebilir.) ekleriyle oluşan sözcük veya sözcük gruplarıdır. Dolaylı tümleç, yükleme
sorulan “kime, kimde, kimden; nereye, nerede, nereden; neye, neyde, neyden?” gibi
sorularla bulunur.
Örnekler
» Baş ucumdaki lâmbayı yakıp, saate baktım. (neye baktım?)
Cümlesinde yükleme sorulan “neye” sorusuna cevap veren “saate” sözcüğü dolaylı tümleçtir.
» Seninle evde konuşacağım. (nerede konuşacağım?)
Cümlesinde yükleme sorulan “nerede” sorusuna cevap veren “evde” sözcüğü dolaylı tümleç
görevindedir.

14
NOT İsmin “-e, -de, -den” hâl eklerini alan her sözcük cümlede dolaylı tümleç görevinde
bulunmaz. Bu ekleri alan sözcükler, cümlede zaman(ne zaman sorusuna cevap verirse) veya
durum( nasıl sorusuna cevap verirse) bildirirse, zarf tümleci olur.
Örnek

» Unutma, akşama seninle buluşacağız.” ( Ne zaman buluşacağız? Cevap: akşama, zarf


tümleci olur.)
Yukarıdaki cümlede “akşama” sözleri zarf tümleci görevindedir. Bunu yükleme sorduğumuz
sorulardan da anlayabiliriz. Fiile sorulan “ne zaman?” sorularına cevap vermektedir.
C) ZARF TÜMLECİ( ZARF TAMLAYICISI)
*Cümlede yüklemi; durum, zaman, yön, sebep, miktar ve koşul bildirerek tamamlayan ögedir.
*Yükleme sorulan “ne zaman, nasıl, ne kadar, niçin, niye, nereye, neden “ gibi sorulara
cevap veren söz ya da söz öbekleri cümlede zarf tümleci (zarf tamlayıcısı) olarak kullanılır.
Örnekler
» Batuhan bugün derse gelmedi. (ne zaman gelmedi?) (zarf tümleci)
» Tuğçe derslerine çok çalışırdı. (ne kadar çalışırdı?) (zarf tümleci)
NOT: Eğer “Aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri vb.“kelimeler ek almazsa ve yükleme
sorulan nerede sorusuna cevap verirse zarf tümleci olur. (-e, -de, -den) ekleri alırsa ve
yükleme sorulan nerede sorusuna cevap verirse dolaylı tümleç olur. Şayet bu
kelimeler( ismin belirtme hal eki –i,-ı,- u,-ü ) ekleri alırsa ve yükleme sorulan neyi ve kimi
sorularına cevap verirse belirtili nesne olur.
Örnekler
» Ahmet, dışarıya çıkmıştı. (nereye çıkmıştı?) (dolaylı tümleç )
cümlesinde “Nereye çıkmıştı?” sorusuna cevap veren “dışarıya” sözcüğü “-e” hal eki aldığı için
dolaylı tümleçtir.
» Görevli, içeriyi kontrol etti. (neyi kontrol etti?) ( belirtili nesne)
cümlesinde “Nereyi kontrol etti?” sorusuna cevap veren “içeriyi” sözü hal eki aldığı (-i belirtme
hal eki) için belirtili nesne görevindedir.
» Aşağı bakma sakın.( aşağı kelimesi ek almamış)
cümlesinde “Nereye bakma?” sorusuna cevap veren “aşağı” sözü hal eki almadan (ek
almadan) yön bildirdiği için zarf tümlecidir.
NOT: Edat tümleci olarak adlandırılan tümleçler de birer zarf tümlecidir:
Edat Tümleci
*Yüklemin ne ile (hangi araçla), kimin ile, hangi amaçla, yapıldığını gösteren söz
öbeklerine edat tümleci denir. Yükleme sorulan “ne ile, ne için, kiminle(kim ile), kimin
için?” sorularıyla bulunur.
* Cümleye genellikle amaç, birliktelik, araç, özgüleme ilgileri katan, ilgeçlerden ya da ilgeç
öbeklerinden oluşan tümleçlerdir
Not: Edat tümleci olarak adlandırılan tümleçler de birer zarf tümlecidir. Çıkmış
sorularda, seçeneklerde bile olsa, edat tümleci adının geçtiği görülmemiştir. Ancak bazı
soruların çözümünde yardımcı olduğu söylenebilir. Eğer seçeneklerde “edat tümleci”
adı geçmiyorsa, siz “edat tümleci” olarak gördüğünüz söz öbeklerine zarf tümleci de
diyebilirsiniz.
Örnekler
» O, bütün yazılarını, dolma kalemle yazar. (ne ile yazar?)
(Edat tümleci, Zarf tümleci)
» Bu araştırmayı arkadaşlarıyla yapmış. (kiminle yapmış?)

15
(Edat tümleci, Zarf tümleci)
» Bu yemekleri sizin için hazırladım.(kimin için?)
(Edat tümleci, Zarf tümleci)
3. ARA SÖZ
*Herhangi bir ögenin açıklayıcısı olarak cümleye giren, iki virgül veya iki kısa çizgi arasında yer
alan, cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamında herhangi bir daralmaya yol açmayan,
bazen bağımsız olarak da cümleye girebilen sözcük ya da sözcük gruplarına ara söz denir.
*Cümlede herhangi bir ögenin açıklayıcı olarak kullanılan ya da dolaylı olarak cümlenin anlamına
yardımcı olan sözlerdir.
*Ara sözün içinde virgül varsa kısa çizgi kullanılır.
*Ara sözler; bir ögeyi vurgulamak, o ögeyi daha iyi açıklamak için kullanılabilir. Böyle olan ara sözler,
açıklayıcısı oldukları ögenin içinde yer alır; cümle çözümlemesinde o ögeyle birlikte alınır.
*Cümlede yinelenen öge, açıklayıcısıyla birlikte verilen öge diye sorulduğunda ara söz aranır.
Örnekler
» İzmir’e , doğduğu kente, gidiyordu.
Dolaylı tümleç, dolaylı tümlecin açıklayıcısı
» Yaşlı adam onu , kara kuru çocuğu, bağrına bastı.
Belirtili nesne belirtili nesnenin açıklayıcısı
NOT Ara söz, bir ögenin açıklayıcısı olarak kullanılmışsa, daima açıkladığı ögeden sonra gelir.
Bir ögenin açıklayıcısı olarak kullanılmamışsa cümlede bağımsız olarak kullanılır ve cümle dışı
unsur olarak kabul edilir.
Örnek: O günün akşamı, sen de hatırlayacaksın, çay bahçesinde oturmuştuk.
Cümle dışı unsur( Ara söz, bağımsız olduğu için)
cümlesinde “sen de hatırlayacaksın” sözleri ara sözdür; ama herhangi bir ögenin açıklayıcısı
olarak kullanılmamıştır dolayısıyla cümle dışı unsurdur.
CÜMLE DIŞI UNSURLAR
*Cümle içerisinde yer alan fakat cümlenin yapısında bulunmayan ve yükleme sorulan hiçbir soruya
cevap olmayan sözcük ve sözcük gruplarına “cümle dışı unsur” denir.
*Cümle dışı unsur olan sözcük ve sözcük grupları cümlenin anlamına dolaylı yoldan yardımcı
olurlar.
Başlıca cümle dışı unsurlar:
a) Hitaplar cümle dışı unsurdur:
ÖRNEK: Hey, yanlış yöne gidiyorsun. (“Hey” bir hitap sözcüğü olduğundan cümle dışı unsurdur.)
b) Bağlaçlar tek başına ise cümle dışı unsurdur:
ÖRNEKLER:
* Çünkü bacağından vurulmuştu. (“Çünkü” bir bağlaç olduğundan cümle dışı unsurdur.)
* Fakat onunla asla konuşmayacaksın. (“Fakat” bir bağlaç olduğundan cümle dışı unsurdur.)
* Seni ki bir daha buralarda görmeyeyim. (“Ki” bir bağlaç olduğundan cümle dışı unsurdur.)
c) Ünlemler tek başına ise cümle dışı unsurdur:
ÖRNEKLER:
* İmdat, boğuluyorum! (“İmdat” bir ünlem olduğundan cümle dışı unsurdur.)
* Eyvah, babam eve geldi! (“Eyvah” bir ünlem olduğundan cümle dışı unsurdur.)
d) Bir ögenin açıklayıcı olmayan ara sözler cümle dışı unsurdur:
ÖRNEKLER:
* Evet, her şeyimi size bırakıyorum. (“Evet” bir ar söz olduğundan cümle dışı unsurdur.)
* Davul çalsa, eminim, babam uyanmaz. (“Eminim” bir ara söz olduğundan cümle dışı unsurdur.)

16
ÖRNEK SORULAR
CÜMLENİN ÖGELERİ BULUNUZ

-Hayallerimi süsleyen, unutulmaz, nadide bir çiçeksin.

-Amasralılar gözyaşlarıyla uğurladı çok sevdikleri Barış Akarsu’yu.

-Yanımda oturan adam, otobüs Kırşehir’e varıncaya kadar konuştu.

-Çocukların yaptığı deneyler öğretmenini mutlu etmişti.

-Murat, dedesi vefat ettiği için Temmuz ayındaki düğününü erteledi.

-Bitkilerin çoğu doğrudan gelen güneş ışığını sevmez.

-Hormonsuz yetiştirilen bir meyveyi kolay kolay bulamıyoruz.

-Okulun duvarını bir hayırsever vatandaş yaptıracak.

-Mahmut gitar kursuna kardeşini götürecekti.

-Toplantıda olanları eşine bir bir anlatmıştı.

-Kaza haberi bize sonradan ulaştı.

-Her yıl birçok meteor taşı dünyamızın atmosferini geçerek yeryüzüne düşmektedir.

-Kursta öğrendiklerini de evde iki saat tekrar etti

-Öfkesinden etrafındaki insanlara ağır sözler söylüyordu

-Alışverişe Elif’le gideceğiz.

-Bu pastayı senin için yaptım.

-Her yıl birçok meteor taşı dünyamızın atmosferini geçerek yeryüzüne düşmektedir.

-Kursta öğrendiklerini evde iki saat tekrar etti

-Öfkesinden etrafındaki insanlara ağır sözler söylüyordu

-Eyvah! Alışverişe Elif’le gideceğiz.

-Bu pastayı senin için yaptım.

-Olayı duyunca da hemen içeriye girdim.

-Ali de içeri girdi.

-Sen ki her şeyi görmüştün.

TEST SORULARI VE CEVAPLARI 1

1. Yaz konuğu olduğum arkadaşımla ben, daha bir saat öncesinden gelip, en üst
taraçanın arkasını süsleyen kocaman çiçek tarhının kıyısındaki taş çıkıntıya
oturduk.

17
Bu cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Özne – Dolaylı tümleç – Zarf tümleci – Yüklem
B) Dolaylı tümleç – Özne – Zarf tümleci – Yüklem
C) Özne – Zarf tümleci – Dolaylı tümleç – Yüklem
D) Zarf tümleci – Özne – Dolaylı tümleç – Yüklem
E) Nesne – Zarf tümleci – Özne – Yüklem

2. Aşağıdaki cümlelerden hangisi dolaylı tümleç ve yüklemden oluşmuştur?


A) Kız, mutfaktaki buzdolabında bir şişe soğuk su bulmayı umuyordu.
B) Çocukluğunun pembe düşlerini gördüğü ağaç altlarından birine yerleşiyor.
C) Açılan kapı önce çocuğu, ardından da onu geceden kalma bir karanlığa alıyor.
D) Misafirlere ayrılmış yatak odasının bahçeye açılan camlı kapısını aralıyor.
E) Oturma odasının kapısının ince bir gıcırtıyla açıldığını duydu.

3. Aşağıdaki dizelerden hangisi nesne-yüklemden oluşmuştur?


A) Karın yağışını anlatan bir şiir okuyorum
B) Tomurcuklar uyanıyor tan vakti kuşlarla
C) İnsanlığa büyük bir sofra kuruvermişti zaman
D) Kavalcının en güç soluğuna oturuyordu şarkılar
E) Düşündüm ruhumun kanayan geçmişini bugün

4. Söz dizimi Özne-Zarf tümleci-Nesne-Yüklem biçiminde olan cümle


aşağıdakilerden hangisidir?
A) Okullu ama okuldan dönmeyen bir kız duruyor yanında.
B) Gerçeğe yakın bir gülüşle süzüyor öğrenmeye meraklı kızı.
C) Giysilerinin ona yakıştığını, hep böyle giyinmesini söylüyor.
D) Çocuk böyle giyinmeyi sevdiğini söyleyince onu güldürüyor.
E) Kız, yaz tatilinde nereye gideceklerini soruyor babasına.

18
5. Kapıya vurmadan önce, bir dondurmacının önünde, ne ısmarlayacaklarına
karar verirken geçiyor bu konuşma.
Bu cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?
A) Zarf tümleci – Nesne – Yüklem – Özne
B) Zarf tümleci – Yüklem – Nesne
C) Dolaylı tümleç – Özne – Nesne -Zarf tümleci – Yüklem
D) Özne – Nesne – Yüklem
E) Zarf tümleci – Dolaylı tümleç – Zarf tümleci – Yüklem – Özne

6. Aşağıdaki dizelerin hangisinde birden çok nesne kullanılmıştır?


A) Ölümsüz kılalım insanlar için yazıyı
B) Dil ince ince kazısın hatıraları zamana
C) Altın yapraklarla ört şafakları, ölüleri
D) Senin için seni düşündüm senden çok
E) Kayaların kalbine değmesin acının suyu

7. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde özne açıklayıcısıyla birlikte verilmiştir?


A) Bir başka irade, fiillerin iradesi, benim aracılığımla kendini var ediyordu.
B) İzi gördüğümde, durduğumda, biliyordum bu işin zor olduğunu.
C) Çünkü ben hâlâ senin, yaşamayı dondurduğun anlarda yaşıyorum.
D) Hayatımın en değerli anlarını senin bulunduğun vakitlerde yaşadım.
E) Senin ihtişamın içinde başım dönüyor, yok oluyorum.

8. Öğe dizilişi Dolaylı tümleç-Nesne-Yüklem biçiminde olan cümle


aşağıdakilerden hangisidir?
A) Araladığı pencereden hemen kendisine ulaşan deniz kokusunu derin derin
içine çekti.
B) Sandalyenin yanında duran çantasından okumakta olduğu kitabı çıkardı.
C) Batılı gezginler, hep idam edilenlerin mezar taşlarını aramışlar Osmanlı
mezarlıklarında.

19
D) Rıhtımda sular, üstünden atamadığı pisliklerle çalkalanıyor.
E) Komşusu, çok gerilerde kalmış bir dönemi yazıyordu.

I. Karısının ilk günlerdeki çatkınlığı, titizliği bir türlü geçmiyordu.


II. Hastaların inatçılığına, titizliğine tahammül etmek mümkün olmuyordu.
III. İhtiyar kadın, titrediği açıkça belli olan eliyle telefonun alıcısını kapattı.
IV. Falakadan korkmayan, titremeyen öğrenci yoktu.
10. Numaralanmış cümlelerin hangi ikisi öğeleri ve öğelerinin dizilişi
bakımından özdeştir?
A) I. ile II. B) II. ile III. C) III. ile IV. D) II. ile IV. E) I. ile III.

11. Saçı iki yandan örgülü, dizlerine dek çekilmiş beyaz çorapları, ekose etekliği,
beyaz gömleği, yeşil hırkasıyla bir kız çocuğu, onun bir eline bir yüzüne bakıyor.
Bu cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Özne – Dolaylı tümleç – Yüklem
B) Zarf tümleci – Özne – Yüklem
C) Özne – Zarf tümleci – Yüklem
D) Özne – Nesne – Yüklem
E) Nesne – Zarf tümleci – Yüklem

12. Aşağıdakilerden hangisi öğe sayısı bakımından diğerlerinden farklıdır?


A) Her zaman kalp kıran adam, ayakkabı içindeki taşa benzeyen bir arkadaştır.
B) Kararsızlık, üzüntü ve pişmanlıklarımızın tek nedenidir.
C) Gecikme ve kararsızlık, başarısızlığın anahtarlarıdır.
D) İnsanlar, verdikleri kararların sonuçlarını da kabul ederler.
E) Kadınların en büyük silahı, su damlalarıdır.

13. Aşağıdaki cümlelerden hangisi dolaylı tümleç ve yüklemden


oluşmuştur?

20
A) Acıklı bir tebessümün çarptığı bu ince yüze baktı.
B) Tıp tıp damlayan suyun sesinden başka bir ses duymuyordu.
C) Yaşlı babamın uyanmaya hiç niyetinin olmadığı belliydi.
D) İhtiyar nine gaz lambasını yakıyordu.
E) Korkunç bir öfkenin bütün vücudunu sardığını hissediyordu.

I. Sahipsiz olan memleketin batması haktır.


II. Bir gün, yüzü henüz insani ifadesini kaybetmemiş birine rastladım.
III. Sokakta bize rastladığını kimseye söyleme, dediler.
IV. Bu köyde, sakatlık, hemen herkeste görülen bir durumdur.
14. Numaralanmış cümlelerden hangi ikisi İki öğeli bir cümledir?
A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV. D) I. ve III. E) II. ve IV.

15. Aşağıdaki ikili dizelerin hangisinde birinci dize, ikinci dizenin "dolaylı
tümleci" görevinde kullanılmıştır?
A) Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter
B) Üç şanlı harbin arşa asılmış silahları
Parladı yaşlı gözlere bayram sabahları
C) Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli (güzel) sabah oldu, Süleymaniye'de
D) Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan
E) Bir rüyadan arta kalmanın hüznü,
İçinde gülüyor bana derinden.

16. Ben, İstanbul baharının yarı hasta, havada, suda gizli ürpermeler,
tereddütlerle dolu başlangıcını severim.
Bu cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Özne – Zarf tümleci – Yüklem

21
B) Nesne – Özne – Yüklem
C) Özne – Nesne – Yüklem
D) Özne – Dolaylı tümleç – Yüklem
E) Nesne – Zarf tümleci – Yüklem

18. Biz, kendi yazgısına bırakılmış bu güzel toprak parçasına bu coğrafi


değişiklikten yararlanarak çok daha düzenli, bilinçli ve estetik bir kişilik verebiliriz.
Bu cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Özne-Dolaylı tümleç-Zarf tümleci-Nesne- Yüklem
B) Nesne-Zarf tümleci-Dolaylı tümleç-Özne- Yüklem
C) Özne-Zarf tümleci-Dolaylı tümleç-Nesne- Yüklem
D) Dolaylı tümleç-Zarf tümleci-Özne-Nesne- Yüklem
E) Nesne-Özne-Dolaylı tümleç-Zarf tümleci- Yüklem
CEVAP ANAHTARI
1-C 2-B 3-A 4-D 5-E 6-C 7-A 8-B 9-E 10-D 11-A 12-D 13-A 14-D 15-A 16-C 17-E 18-A
19-C

TEST SORULARI VE CEVAPLARI 2


2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde öğelere ayırmada bir yanlışlık
yapılmıştır?
A) Semavi Bey / bir sabah / babasının kahvaltıya inmemiş olduğunu / gördü.
B) İçine / yağmurlu bir günde birdenbire / açan güneş gibi doyumsuz bir sevinç /
doldu.
C) Hiç kurtulamayacağını sandığı adam / sonunda / ölmüştü.
D) Babasının ölümünü takip eden bir hafta boyunca / bunları / anlattı.
E) Uzak akrabaların yalancı gözyaşlarıyla dolu geçen bir hafta / onu / çok /
yormuştu.

22
Anımsadıkça bilebilecek insan
Neyi unutmaması gerektiğini
3. Yukarıdaki dizelerde aşağıdaki öğelerden hangisine yer verilmemiştir?
A) Özne B) Nesne C) Zarf tümleci D) Dolaylı tümleç E) Yüklem

4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde özne açıklayıcısıyla birlikte verilmiştir?


A) Biz, yalnızlığa meraklı olanlar, bu habere çok sevindik.
B) Halit Fahri o tarihlerde Son Posta'da yazıyordu.
C) O yarışmada benim öykümü, inşirah'ı, birinci seçmişlerdi.
D) Bütün sınıf hep bir ağızdan o şarkıyı, Ayrılık'ı, söylüyorduk.
E) Hocamızın son oyununa, Baykuş'a, bayılmıştım.

I. Veda ettim, gençliğimin gamsız geçen rüyasına


II. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
III. Çıktım, aşkın nihayeti bulunmayan sahrasına
IV. Kargalar topladı hep döktüğümüz taneleri
5. Numaralanmış dizelerden hangi ikisi öğelerinin sıralanışı bakımından
özdeştir?
A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV. D) II. ve IV. E) I. ve III.

7. Günümüzde, modern tiyatronun bütün problemini benimsemiş geniş


repertuarlı, hiç olmazsa dışarıyı adım adım takip eden bir Türk sahnesi vardır.
Bu cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Özne – Yüklem
B) Nesne – Yüklem
C) Zarf tümleci – Özne – Yüklem
D) Dolaylı tümleç – Nesne – Yüklem
E) Özne – Nesne – Yüklem

23
8. Ben, bir kenarda, yüreğim boğazıma tıkanmış bir halde, milli bir savaşın
arifesindeki bu basit, bu aşağılık konuşmaları dinliyordum.
Bu cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Özne-Zarf tümleci-Nesne-Dolaylı tümleç- Yüklem
B) Özne-Dolaylı tümleç-Zarf tümleci-Nesne- Yüklem
C) Özne-Nesne-Zarf tümleci-Dolaylı tümleç- Yüklem
D) Özne-Zarf tümleci-Dolaylı tümleç-Nesne- Yüklem
E) Özne-Nesne-Dolaylı tümleç-Zarf tümleci- Yüklem

9. Sade yazmakla zamanına göre çok ilerde olan Akif, şiirimize halk dilini, mahalle,
sokak konuşmasını getirmiştir.
Bu cümlede aşağıdaki öğelerden hangisine yer verilmemiştir?
A) Özne B) Nesne C) Yüklem D) Zarf tümleci E) Dolaylı tümleç

10. Vurgulanmak istenen öğe yükleme en yakın yere getirilir.


Aşağıdaki cümlelerin hangisinde nesne vurgulanmıştır?
A) Geçen hafta yemeğe biraz geç katıldım.
B) Bir maliyeci, yeni vergi sistemleri üstüne bizi aydınlattı.
C) Denemede, olaylar daha nesnel bir açıdan ele alınmış.
D) Bazıları da yöneticilik dönemindeki anılarına yer veriyordu.
E) Bu politikanın, sanatçıları sürükleyeceği açmazlar üzerine konuşuyordu.

12. Sinan, bir geleneği tek başına tüketen, kendinden sonra gelenlere pek az bir
şey bırakan sanatkârlardandır.
Yukarıdaki cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdakilerden hangisinde
verilmiştir?
A) Özne – Nesne – Yüklem
B) Nesne – Yüklem

24
C) Özne – Yüklem
D) Özne – Zarf tümleci – Yüklem
E) Dolaylı tümleç – Yüklem

13. Onda, bitmez tükenmez yolculukların yarattığı sabır, kuşlar ve kurtlarla düşüp
kalkmanın verdiği sadelik, bir yüksek yaşantı ilkesi haline gelmiştir.
Bu cümlenin ögeleri ve öğe dizilişi aşağıdaki seçeneklerin hangisinde
verilmiştir?
A) Dolaylı tümleç – Özne – Yüklem
B) Dolaylı tümleç – Nesne – Yüklem
C) Özne – Nesne – Yüklem
D) Özne – Zarf tümleci – Yüklem
E) Nesne – Dolaylı tümleç – Yüklem

14. Biz Selçuklu'yu, geçen asrın başlarında Avrupa'nın Gotik ve Romen sanatlarını
yeniden keşfetmesi gibi keşfediyoruz.
Bu cümlede aşağıdaki öğelerden hangisine yer verilmemiştir?
A) Özne B) Nesne C) Zarf tümleci D) Dolaylı tümleç E) Yüklem

15. Aşağıdakilerden hangisi iki öğeli bir cümledir?


A) Matematik problemlerini çözerken önce onları sadeleştirmek gerekir.
B) Namus sözü bu saf, temiz ev kadınında büyük bir tesir bıraktı.
C) İstanbul toprağının her köşesinde Türk ruhunun bir safhası vardır.
D) Türk halkı, tarihin her çağında, kendi malı olan her yüce şeye sadık kalmıştır.
E) Asker mektupları en saf, en halis duyguların, sevgilerin ve hasretlerin
hazinesidir.

I. Tiyatroda, sanatın zirvesini yaşıyordu.


II. Sanatkârın en büyük sanat göstergesi eserleridir.
III. Süleymaniye Camii yüksek bir sanat eseridir.

25
IV. Sana hanlar hanı Alp Aslan'ı, kitabım anlatsın.
16. Numaralanmış cümlelerden hangi ikisi, iki öğeli bir cümledir?
A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV. D) I. ve III. E) II. ve IV.

17. Samanyolu, sarı altın tozundan göz alabildiğine bir bulut gibi, göğün yanından
öbür yanına uzanıyordu.
Bu cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Özne – Zarf tümleci – Dolaylı tümleç – Yüklem
B) Özne – Dolaylı tümleç – Zarf tümleci – Yüklem
C) Özne – Zarf tümleci – Nesne – Yüklem
D) Nesne – Zarf tümleci – Dolaylı tümleç – Yüklem
E) Nesne – Dolaylı tümleç – Özne – Yüklem

18. Küçük Ali, siyah kuşağı, mavi aba paltosu, deriden torbasıyla, koyunlarını
otlatan mini mini bir çobana benziyordu.
Bu cümlenin öğeleri ve öğe dizilişi aşağıdaki seçeneklerin hangisinde
verilmiştir?
A) Özne – Nesne – Zarf tümleci – Yüklem
B) Özne – Dolaylı tümleç – Nesne – Yüklem
C) Zarf tümleci – Dolaylı tümleç – Yüklem
D) Özne – Zarf tümleci – Dolaylı tümleç – Yüklem
E) Nesne – Özne – Dolaylı tümleç – Yüklem

19. Aşağıdaki dizelerden hangisi özne ve yüklemden oluşmuş bir cümledir?


A) Yüzümün yalnızlığını sunuyorum insanlara
B) Yüreğimi dağlayan günlerin sesini dinleyin
C) Kavak ve söğüt ağaçları, kerpiç evler tanıktı
D) Gençliğimize tutunarak kısa adımlarla yürüyoruz.
E) Yeniden yaratılmanın coşkusuyla koşacağız hayata

26
20. Aşağıdaki cümlelerden hangisi nesne ve yüklemden oluşmuştur?
A) Hiç kimseyi o köpek kadar sevdiğimi sanmıyorum.
B) Boğucu bir kömür kokusu duyuluyordu havada.
C) Gözleri kapalı da olsa, bu gülümsemeyi hissedebilirdi.
D) Şimdi, kaçınılmaz düşüşten önceki endişeyi uzatıyordu.
E) Güneş, akşam karanlığından önce son bir ışığını göndermişti.

I. Kararsızlık ve tembellik, başarısızlığın kapısıdır.


II. Düşüncesizlik ve üzüntü, yanlışlarımızın tek nedenidir.
III. Kelimeler, köklerine inildikçe eşyayı ve insanı verir.
IV. Bir insanın gerçek karakteri, eğlencesiyle anlaşılır.
21. Numaralanmış cümlelerin hangi ikisi öğeleri ve öğelerinin dizilişi
bakımından özdeştir?
A) I. ve II. B) II. ve III. C) II. ve IV. D) III. ve IV. E) I. ve III.

22. (I) Seni uyutmayan, içindeki o yangınlı hesaplaşmaydı. (II) Kapalı bir kapı
önüne bırakılmış yaralı bir kuş gibiydim. (III) Siz, yeryüzünün çok şanslı birkaç
kişisinden birisiniz. (IV) Sıradan bir arkadaşınız, kendisinin yanında olmanızı
bekler.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri öğeleri ve öğelerinin
sıralanışı yönünden aynıdır?
A) I. ile II. B) II. ile III. C) III. ile IV. D) I. ile III. E) II. ile IV.

23. Cümlede önemsenen öğeyi vurgulamanın bir yolu da onu yükleme


yaklaştırmaktır.
Bu açıklamaya göre aşağıdaki cümlelerin hangisinde nesne vurgulanmıştır?
A) Bu yokluğu kendime ben hazırladım.
B) Sesin suskunluğumuzu bölerdi.
C) Benim de saçlarım kokardı.
D) En çok beni yaralayanlara yardım ederim.
E) Kendimi başka bedenlerde cezalandırıyordum.

27
CEVAP ANAHTARI
1-A 2-B 3-D 4-A 5-E 6-B 7-C 8-B 9-D 10-B 11-E 12-C 13-A 14-D 15-E 16-B 17-A 18-D
19-C 20-A 21-A 22-D 23-B

28

You might also like