You are on page 1of 342

TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN SEKSENİNCİ YIU

VAKIFLAR DERGİSİ
XXVIII. SAYI

VAKİFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI


ANKARA - 2004
ONSOZ

1938 yılında yayın Hayatına BaşCayan Val<;ıf[ar (Dergisi, gerek^yurt içigerel<:şe yurt
dışı Bilim dünyasında Belge niteCiği taşıyan malqiCeCerin yayınCandığı en önemli l<^ynal<i
niteliğindedir. Dergide yer alan maf^aleCerin her Biri sahasında otoriter Bilim adamlarının
süzgecinden geçirUmef^edir. Dolayısıyla her Bir maiçale Belge niteliğinde olup, Bilgiler
geniş Bir dogmanla destelenmeleredir.
Çenel Müdürlüğümüz Bdgi ve Belgelerin en önemli f^gynafeS^n olan Iqtap ve dergi-
cilifiiyayını l<^nusunda yeniden atağa geçme azmi ve f^rarldğı içine girmiştir. 'Bunun en
önemli t^anıtı elinizde Bulunan ''Vaiqflar Dergisi 28. Sayıdır. 9dayıs 2003 tarihinde
düzenlenen 'P'a^f 9dedeniyeti Sempozyumunda sunulan Bildirilerin 'l^alqf 9dedeniyeti
Sempozyumu ^taBı' altında yayınlanması ve yine 15-17 lAralıkj2003 tarihlerinde düzen­
lenen, Cumhuriyetin 80. ')'ılında Uluslararası 'Val^f Sempozyumunda sunulan Bildirilerin
Bir f^itap haliTiegetirilereliyayınlanaaıliolması da Bu Içararldığımız-ın Bir l^anıtı olacal^tır.
Önümüzdelçigünlerde Bir çodieser aynca Içamuoyuna f^^andınlacaktır.
'Bu sayımızda da değerli Bilim adamı ve araştırmacdanmızın makalelerine yer veri­
yoruz. Çeçmiş sayılanmız-da olduğu giBi Bu sayımızın da okuyucular tarafından ilgiyle
karşılanacağını ve Beğeni kazanacağını umuyoruz.
'Bundan sonra l'akıflar Dergisi okuyucuları ile daha sık^aralıklarla Buluşacaktır.
Dergimizin daha sık^ aralıklarla sizlerin istifadesine sunulması değerli Bilim
adamları ve araştırmacıların makaleleriyle desteklemeleri sayesinde gerçekleştirilecektir.
Bu konuda Bilim adamlarımızı ve araştırmacılarımızı Bizim Bu azmimize ve
kararlılığımıza destek, olmaya çağırıyorum. 'Makale ve yaz-danm Beklediğimizi Buradan
ifade etmek^istiyorum.
Bilimsel nitelik^ taşıyan her makale dergimizde yayınlanacaktır. 'Bilimsel nitelikli
makçdeler çok,sayıda Belge ve dokümanla desteklendiği için, her dergide yayın imkanı Bula­
madıkları Bir gerçektir. Bu konuda hiçBir sınırlama ve kısıtlama Bugüne kfdar olmadığı
giBi Bundan sonra da olmayacaktır. Dolayısıyla dergimizle araştırmacılara iyi Bir frsat
sunulmaktadır.
Dergimiz-in daha sık^ aralıklarla yayınlanması için Bilim adamlarımızın ve
araştırmacdanmız-ın desteğini Beklediğimizi Bir defa daha Belirtmek^ istiyorum. Derginin
Basımında ve yayınında emeği geçenleri kutluyor. Bilim dünyasına hayırlı olmasını
diliyorum.

Yusuf BEYAZIT
Vakıflar Genel Müdürü
VAKIFLAR DERGİSİ
XXVIil. SAYI

ISSN 1011-7474

Fiyatı: 15.000.000 TL. KDV Dahil / 20 $

SAHİBİ
Vakıflar Genel Müdürlüğü Adına
Yusuf BEYAZIT

Yayın Koordinatörü
Burhan ERSOY

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü


Tahsin TÜRKER

İnceleme Kurulu
Prof. Dr. İlber ORTAYLI
Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ
Prof. Dr. Mahmut KAYA
Yard. Doç. Dr. İnci BİROL
Mehmet ÇETİN

Teknik Yönetmen
Mehmet NARİNCE

Tashih
Süreyya TUNA
Hüseyin BAŞKAYA

Yayınlanan yazılarda ileri sürülen fikir


ve beyanlardan yazı sahipleri sorumludur.

Makaleler kaynak gösterilmek kaydı ile iktibas edilebilir.

Ön K a p a k
Ağrı - Doğubayazıt, İshak Paşa Sarayı

Telefon (Ankara)
(0.312) 434 5 7 48 - 4 3 5 73 26

Basım Yeri:
PYS Vakıf Sistem Matbaası
Tel: (0.312) 354 67 72

ANKARA - 2 0 0 4
IÇINDEKILER
Prof. Dr. N a z i f Ö Z T Ü R K
Koca Mustafa Paşa Vakıfları ve Külliyesi 7

Dr. M u s t a f a M u r a t Ö N T U G
Uşak'ta Boduroğlu Vakıfları ve Vakfiyeleri 77

Y a r d . Doç. Dr. Z e k i S a l i h Z E N G İ N

İlk Dönem Osmanlı Vakfiyelerinden Serez'de Evrenuz G a z i ' y e A i t Zaviye Vakfiyesi . . . .101

Prof. Dr. O r h a n C e z m i T U N C E R
Sahip A t a (Gök) Medrese İle İlgili Çalışmalar 121
Hüdavendigar AKMAYDALI
Diyarbakır Merkez Safa (Parlı) Camii 141

Y a r d . Doç. Dr. M i m . Ş a h a b e t t i n Ö Z T Ü R K
Bitlis Merkez M e y d a n Camii 157

Doç. Dr. E l m a s E R D O Ğ A N
Şan lurfa Mevlevihane Camii ve Peyzaj Tasarımı 173

Ertuğrul D A N I K
Pertek Baysungur ve Çelebi A l i Camii 185

Y a r d . Doç. Dr. Ali B O R A N


A n a m u r (Mamuriye) Kalesi, Kale Kitabesi ve İç Kale Camii 211

Y a r d . Doç. Dr. K a s ı m İNCE


Kabataş Köyü Merkez Camii / Çaykara-Trabzon 225

M e h m e t ÇAYIRDAĞ
Kayseri'de Selçuklu Sarayları ve Köşkleri 237

Y a r d . D o c . Dr. N e r m i n Ş A M A N D O Ğ A N
Eski Ulubor u'daki Hamam ve Çeşmeler 265

Y a r d . Doç. Dr. A b d ü l h a m i t TÜFEKÇİOĞLU - Y a r d . Doç. Dr. Ali B O R A N


Kitabelerin Diliyle Samsun Kalesi ve İç Kale Mescidi 283

Hüseyin K A R A D U M A N
Halil Ethem ve Eski Eserlerimizin Korunmasına Yönelik Bir Yaklaşım 291

Dr. G ü l i n Ö Ğ Ü T EKER
Seyahatnâmelerden Hareketle Seton Lloyd ve D. Storm Rice'nin
A l a n y a (Alâiyya) İsimli Kitabı Üzerine Değerlendirmeler 307

Sadi BAYRAM
A n k a r a Etnografya Müzesi'nde Bulunan Silsile-Nâme 315
Koca Mustafa Paşa
Vakıfları ve Külliyesi
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

GİRİŞ Külliyesi ve Vakıfları üzerindeki çalışmaları ve


Yağmur Say'ın Seyyit Battal Gazi Külliyesi ve

B
ugüne l<adar vakıflar üzerinde kalem
Vakıfları üzerindeki çalışmaları devam etmekte­
oynatanlar veya araştırma yapanlar, ya
dir. Eş zamanlı olarak aynı mahiyette başka
Fuat Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan gibi bu
çalışmaların yapılmış veya yapılıyor olması da
müessese eliyle gerçekleştirilen uygulamaların
muhtemeldir.
sonuçlarına bakarak, genelde bir şeyler yazıp
söylediler; veya bir ya da birden fazla vakfiyeyi Tek vakıf etrafında yoğunlaşma olarak bu
ele alarak onların tahlilini yaptılar. Bir başka araştırmalara benzeyen fakat amaçları ve
ifade ile ya genel mahiyette ya da ele alınan vakıf sonuçları itibariyle değişik unsurlar taşıyan bir
veya vakfiyeler üzerinde kuruluş anında verilen çalışma da biz yapmak istiyoruz. Bizim
bilgileri esas alarak vakıf sektörünün işleyişi ve yapacağımız bu çalışma, özel bir arşivde' bulu­
mahiyeti hakkında fikirler ileriye sürdüler. nan belgeler ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv
belgelerine dayalı ve bir makale boyutu ile sınırlı
Bu tarzda yapılan çalışmalar vakıflar
olacaktır. Bir vakfın yaklaşık 500 yıllık macerasını
hakkında pırıltılar taşımakla birlikte, kısa bir
yakalamaya yönelik olan bu çalışmamızda; Koca
zaman dilimi arasında kalmış sınırlı bilgilere
Mustafa Paşa Vakfı'nın bu zaman içerisinde
dayandığı için, asırlardır varlığını devam ettiren
karşılaştığı olayları, bu olayların Osmanlı
vakıf sektörünün hizmet faaliyetlerini gerçek ma­
Devleti'nin ekonomik, sosyal ve siyasî politikaları
nada anlatmaya yetmedi.
ile olan ilgisi; devletin yükselme, duraklama ve
Hiç şüphesiz vakıflar konusunda düşünmeye gerileme dönemlerinde yürürlüğe koyduğu uygu­
başladığız ilk yıllarda bu tür çalışmalara da lamaların vakıflar üzerinde yaptığı etkileri; bu ve
ihtiyaç vardı. Fakat üretimden çok tasarım ve pro­ benzeri sebeplerle anılan vakfın içine düştüğü
jenin önem kazandığı, fikir üretiminin uygula­ ekonomik krizleri ve bu durumun hizmete olan
manın önüne geçtiği günümüzde, artık teferruat yansımaları gibi hususlar üzerinde durulacaktır.
ve detayların ihmal edilmemesi gerekiyor. İnsanlık
Bu arada araştırmaya kapalı özel bir
bilgi çağına doğru koşuyor. Dünyanın her
arşivdeki belgelerden bazıları, orijinal
yerinde, ilim adamı, düşünür ve araştırmacılar,
metinleriyle neşredilerek, ilgililerin istifadesine
ilim öğrenmenin ötesinde bilgi üretmenin yollarını
sunulmuş olmakla, öbür taraftan Vakıflar Genel
arıyor. Bilgi üretimine ulaşmayan ilmî çabalar
Müdürlüğü Arşivi'ne de altı yeni vakfiye
boşa gitmemekle birlikte, hedefin yakalanmasına
kazandırılmaktadır.
da yetmiyor.
Diğer yandan Osmanlı Devleti ile birlikte,
Genelde söylediğimiz bu hususları özele
esas vakıfta yaşanan çözülmelere karşılık, sistemi
indirgeyecek olursak artık vakıflar hakkında
işler vaziyette ayakta tutabilmek için toplumun
yapılacak çalışmaların detaylara inilerek
gösterdiği direnç ve bu direncin sebep ve saikleri,
yapılmasının zamanının geldiğini ifade etmemiz
bu hususların tespit edilen orijinal belgeleri ile bir­
gerekiyor. Nitekim son zamanlarda, bu anlayışla
likte yansıtılması, bu çalışmayı benzerlerinden
bir vakıf etrafında derinlemesine çalışmalar
ayıran bir başka özellik olacaktır.
başlatılmıştır. Bahaeddin Yediyildız'ın "Vakıf
incelemelerinde Metod Araştırmaları" (II. Vakıf Bu özel arşiv II. B a y e z i d ( 1 4 8 1 - 1 5 1 2 ) döneminden tekke ve

Haftası Kitabı, Ankara 1985) adlı çalışmasında zaviyelerin kapanış tarihi olan 1 9 2 5 yılına k a d a r geçen 5 0 0
yıllık z a m a n içerisinde K o c a Mustafa Paşa Vakfiyesi ve aynı
belirttiği üzere, külliyeleri uzun süreli zaman
bünyede yer a l a n Halvetilik'in bir kolu olan Sümbüliyye
içinde derinliğine tahlil etmeyi esas alan "üçüncü H â n i g â h ı ile ilgili belgeler kapsamaktadır. Sayıları 300'ü
yaklaşım tarzı" istikâmetinde. Vakıf külliyeler bulan bu belgeler; vakfiyeler, fermanlar, irâde-i seniyyeler,
üzerinde derinliğine ve bütüncü bir yaklaşımla ilk fevcihnameler, hizmet ve ekonomik faaliyetle ilgili her türlü

araştırmayı Fahri Unon, Fatih Külliyesi üzerinde yazışma ve arşiv vesikalarından oluşmaktadır. B a n a bu bel­
geleri tetkik etme ve y a y ı n l a m a fırsatını veren, Sümbülliye
denemiştir. İkincisini Bursa Yıldırım Külliyesi
Hânigâhı son şeyhinin oğlu Yüksek Maden ve Petrol
üzerinde Mustafa Asım Yediyildız tamamlamıştır. Mühendisi Kutbettin Yücesümbül Beyefendi'ye şükranlarımı
Halen Congüzeli Zülfikar'ın Aziz Mahmut Hüdâyi sunuyorum.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

"Kapıcılanmbaşı Hacı Mustafa b. şekilde belirtmek mümkündür. 953 tarihli defterde


Muslihüddin, Istanbul-lsa Kapusu Sulumanostır'da 5 olan devirhan ücreti 1283 tarihli defterde
iznimle bir cami-î şerif bina etmişti. Bu cami 16'ya, Yenice Karasu imaretinin yıllık gideri
çevresinde imaret... çifte hamam meşrutahane... 100.000 akçeden 111.000 akçeye, İstanbul Koca
ve gelir sağlayacak dükkânlar yaptırmak üzere; Mustafa Paşa Külliyesi İmareti'nde tüketilen
İstanbul Subaşı tezkiresi ile benden izin istedi. pestil miktarı 3 vakiyyeden 9 vakıyyeye yükseltil­
Tezkire mucibince, ben dahi icazeti layik gördüm. miştir.
Mülkümden Hassa bostanlık yerlerini sadaka
Barkan-Ayverdi'nin neşrettiği İstanbul
ettim ve büyürdüm ki bu yerlere malik ve
Vakıfları Tahrir Defteri 9 5 3 / 1 5 4 6 ; Şeyh M. Rıza
mutasarrıf ola. Dilerse sata, dilerse bağışlaya ve
Efendi'nin metrukâtı arasında bulunan defter ise
dilerse vakf ede" (VGMA 895,898: (Def No.)
1283/1866 tarihini taşımaktadır. Bütün tahrir
654:119-129 Temlikname, Belge 2).
defterleri gibi metrukât arasında bulunan defter
Tescil tarihini tespit edemediğimiz Koca de siyakat türü yazı ile düzenlenmiştir. Defterin
Mustafa Paşa Vakfiyesini,^ Balıkesirli Kadı-asker sonunda yer alan divanî kırması sitili ile yazılan
Mehmed b. Hacı Hasan (ölm. 9 1 1 / 1 5 0 5 ) tastik "suret-î defter-î evkaf, idare-î mezbur budur ki ba
etmiştir (Barkan-Ayverdi 1970:366; Kutbi/Belge ferman-î âli naki olundu. Tahriren fi şehr-î Şevval
1 2 8 3 : 3 7 / 1 ; Uzunçarşılı 1983:540) sene selase ve semanin mi'eteyn ve elf" ibaresi,
bize göre defterin tanzim tarihini değil, ibareden
Çok kesin olmamakla birlikte, mübayo'a hüc­
de anlaşılacağı gibi tasdik tarihini göstermektedir.
cetlerinin 8 8 6 / 1 4 8 1 - 9 1 0 / 1 5 0 4 tarihleri
Aksi halde iki defter arasında geçen 330 yıllık
arasında düzenlenmiş olması (VGMA 886-
zamana rağmen, gelir-gider durumu ve diğer
910:654) ve Paşa'nın ölüm tarihinin 9 1 8 / 1 5 1 2 '
hususların bu kadar birbirine yakın olmasını izah
de vuku bulması (Uzunçarşılı 1983:540),
etmek mümkün değildir.
Vakfiyenin Kadı-asker Mehmet b. Hacı Hasan'
tarafından tasdik edilmesi ve ayrıca vakıf tesisinde Orijinal vakfiyenin bugüne kadar göreme­
en son yapılan şeyin vakfiyenin düzenlenmesi ve diğimizi söylediğimiz Koca Mustafa Paşa
tescili olması gibi hususlar birlikte değerlendiril­ vakıflarını, bu iki defterde bulunan bilgiler
diğinde. Koca Mustafa Paşa Vakfiyesi'nin ışığında tahlile tabi tutacağız.
9 1 0 / 1 5 0 4 - 9 1 1 / 1 5 0 5 tarihleri orasında tescil
edilmiş olduğunu söylemek mümkündür. • Tahrir defteHerinin başında K o c a Mustafa Paşa Vakfı'nın
"müessesât-ı hayriye" bölümü şu ifadelerle anlahimaktadır:
Koca Mustafa Paşa Vakfı'nın hayrâtı ve diğer
"Vokfü'l merfıûmü'l mağfurun leh es-sa'idü'ş-şehid Mustafa
mal varlığını, iki ayrı "vakıf tahrir defteri"nden Paşa bin Abdulmuin o l a r a k ; berây-ı cami-i şerif ve imaret ve
takip edebilmekteyiz. medrese ve h â n i g â h ve mektebhane der mahruse-i istanbul

Bunlardan birisi, istinsah metnini okuyucu­ der kurbi-i Sulu Manastır. V e cami-i şerifi â h a r der kurbi-i
Bâb-ı Hazret-i Ebâ Eyyub Ensâri' aleyhi rahmetlü'l-bari der
lara sunduğumuz Sümbüli Hânigâhı Şeyhlerinin
mahrüse-i mezbure. V e imaret-i diğer der Yenice-i K a r a s u .
metrukâtı arasında bulunan Koca Mustafa Paşa
V e cami-i şerif-i diğer ve mektebhane-i a h a r der Kasaba-ı
Vakfı Tahrir Defteri (Kutbi/Belge 1283:37/1-5,
Nevrekob tâbi'i Vilayet-i Rumeli der mucib-i vakfiye bâ
Belge-3) diğeri ise, Ö.L Barkan ve E.H Ayverdi'nin imza'i'l-merhum Mehmed ibnü'l-Hac Hasanü'l-Kâdi bi'l-
müştereken yayımladığı " 9 5 3 / 1 5 4 6 tarihli İstan­ asakiri'l-mansure" (Barkan-Ayverdi 1 9 7 0 : 3 6 6 ; K u t b i / B e l g e
bul Vakıfları Tahrir Defteri"dir. (Barkan-Ayverdi 1 2 8 3 : 3 7 / 1 , b u r a d a n naklen Yüksel 1983:273).
1970:366-369).
' Kadı-asker Mehmet Efendi Balıkesirlidir. Hacı H a s a n oğlu

Bu tür tahrir defterlerinde sıkça rastlanan Mustafa'nın oğludur. M o l l a Y e ğ a n ' d a n ders görüp Sahn

rakam hataları dikkâte alınmadığında, Müderrisi, sonra Gelibolu ve Bursa Kadısı oldu. Bir a r a
tekrar Sahn Müderrisliğine seçildi, ardından İstanbul
9 5 3 / 1 5 4 6 tarihli defter ile 1283/1866 tarihli
Kadılığına atandı. 886/1481'de Anadolu Kadı-askeri,
defter arasında sadece 1500 akçelik gelir artışı
8 9 2 / 1 4 8 7 ' d e Rumeli Kadı-askeri oldu. 18 sene bu hizmette
gözlenmektedir.
kaldıktan sonra 90 yaşlarında 911/1595'de vefat etti.
Masraf cetvellerinde ise iki defter arasındaki Şerhleri haşiyeleri ve şiirleri vardır (M. Süreyya, sicill-i

fark, sadece üç kalemden ibarettir. Bu farkları şu O s m a n i 1 9 9 6 , C . l l , s. 3 8 4 ) .


DR. NAZİF ÖZTÜRK

I. KOCA MUSTAFA PAŞA Bugüne kadar vakfiyenin tam metin halinde


orijinal veya istinsah edilmiş suretlerinin
VAKFIYESİ'NİN MUHTEVA TAHLİLLERİ
tarafımızdan görülememiş olması. Koca Mustafa
1. Koca Mustafa Paşa Vakfiyesi Paşa tarafından böyle bir vakıf kurulmadığı
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde, Koca anlamına gelmemektedir. Aksine vakfiyenin
Mustafa Paşa'nın^ mevkufatına ait müstakil bir varlığına dair birden fazla padişah fermanı
(Kutbi/ Belge (II. Bayezid) 915:62); (Yavuz Selim)
defter bulunmaktadır. Defterde, toplam 71 adet
919:98, 922:59; (Kanuni 970:103, II. Selim,
Koca Mustafo Paşa mevkufotına ait mübaya'a
977:95), vakıf tahrir defterleri (Barkan- Ayverdi
hücceti mevcuttur. Defterin 45-360. sayfaları
1970:366-369; Kutbi/ Belge 1283: 37 / 1 - 5 ),
arasında yer alan ve dili Arapça olan mübaya'a
hizmet personeli ile ilgili tevcihnameler (VGMA
hücetlerinden 38 adedi mütercim Rahmetli Osman
1289: (Esas İst. Def. 133/20) 2493; V G M A
Keskioğlu tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. 1309: (Esas İst. Def. 135/22) 575) ve yüzlerce
Çeviriler 2133 numaralı defterdedir. vakıf belgesi bulunmaktadır.
Koca Mustafa Paşa'nın Mevkufat Defteri,
Padişah, sultan ve paşaların tasarruf hakkına
meşin ciltli, gömme şemseli, miklebli iken, son­ sahip oldukları Mirî Hazine'ye ait temizlik arazi­
radan miklebli kısmı tamir görmüştür. Bütün say­ leri vakıflaştırıldıkları iddialarının aksine; üzerine
falar altın yaldızla çerçevelidir. Mübaya'a hüc­ Koca Mustafa Paşa Külliyesi'nin oturduğu, İstan­
cetlerinin başlıkları kırmızı mürekkeple, normal bul Sulumanastır'daki arsalar hariç. Koca
metinler siyah mürekkeple yazılmıştır. Aharlı kağıt Mustafa Paşa, vakfettiği diğer taşınmazların
kullanılmıştır. Defter ortaboy kitap ölçülerini tamamını rayiç bedellerle satın almıştır. (VGMA
taşımaktadır. Defter, kendi cildinde olduğu gibi, 886-910: (Def. No) 654:1 - 378 ; Örnek
kenarları çift zemberekli meşin bir kutu içerisinde mübaya'a hücceti, Belge-1)
muhafaza edilmektedir.
Padişah II. Bayezid (1481-1512)'in imza­
Defterin bütün sayfaları, üzerinde "vakf el- ladığı 18, 19 ve 20 numaralı "mülkname"lerde
merhum Mustafa Paşa el-atik taleben li-merzâti'l- şunlar yazılıdır:
kerim-el-medreseti fi Kostantiniyyeti'l mahmiyyeti-
' K o c a Mustafa Paşa (Muslihüddin) II. B a y e z i d d ö n e m i n d e
1033" ifadesi ve tarihi bulunan bir mühürle mühür­ yetişmiştir. Frenk v e y a Rum asıllıdır. Kapıcıbaşılık görevi ile
lenmiştir. Mührün orijinal şekli şöyledir. (Mûhür-1) (VGMA 895:654/119) E n d e r u n d a n çıkmıştır. Fransa'dan
R o m a ' y a nakil o l a n C e m Sultan için P a p a ' y a gönderilmiştir.
K o c a Mustafa Paşa a d ı n a 887/148Tde Hazinedarbaşı, 892/1487'de Kapıcılar
kazınmış ve üzerinde "vakf Kethüdası, 894/1489'da Kapıcıbaşı, 901/1495'de
el-merhum Mustafa Paşa el-
Aviunya, 9 0 3 / 1 4 9 7 ' d e Gelibolu Sancakbeyi, 904/1488'
atik taleben li-merzâti'l-
de Rumeli Beylerbeyi ve 9 8 0 / 1 5 0 1 ' d e V e z i r olmuştur.
kerim, el-medreseti fi
917/1511'de Hersek-zâde Ahmet Paşa'nın üçüncü defa
Kostantiniyyeti'l - mahmiyyeti
i 033" ibaresi yazılı Sadaretten ayrılması üzerine "Vezir-i A z a m " l ı ğ a getirilmiş
mühürdür (VGMA (Koca ve z a m a n ı n d a saltanat değişikliği m e y d a n a gelmiş, Y a v u z
Mustafa Paşa Mevkufatı Sultan Selim ( 1 5 1 2 - 1 5 2 0 ) hükümdar olmuştur (Uzunçarşılı
M ü b a y a ' a Hücceti Defteri) 1983:539-540). Saltanat değişikliğinde yerinde
886-910:654/1-378). bırakılmışsa d a , bir rivayete g ö r e , C e m Sultan'ın z e h i r l e n ­
mesine adının karışması (Hulvi 1993: 447; Çolıkoğlu
Defterin başından bir kısmı eksiktir. Bu eksik­ 1968:18); bir başka rivayete göre ise Koca Mustafa

lik, cilt ve kapak sayfası arasının sonradan Paşa'nın Ş e h z a d e Ahmet'le gizli m u h a b e r e d e bulunması v e
II. B a y e z i d ' i n hallinden evvel Ş e h z a d e Ahmet'i karşılamak
yapıştırılmış olmasından ve birinci sayfanın
üzere Üsküdar'da atlar hazırlatması sebebiyle; Padişah
"şuhud-u hal" ile başlamasından açıkça belli Y a v u z Sultan Selim ile birlikte O s m a n l ı H a n e d a n m e n s u p ­
olmaktadır. Deftere sonradan sayfa numarası ve­ larının m e z a r ı n ı z i y a r e t maksadıyla B u r s a ' d a bulundukları
rilmiştir. Defter mevcut haliyle 378 sayfadır. sırada idam edilmiştir ( 9 1 8 / 1 5 1 2 ) . Kabri, Pınarbaşı'nda
Bursa Mevlevihanesi karşısındaki umumi mezarlıktadır.
Aslında bu tür defterlerde, başta vakfiye, Y a n ı n d a oğlu müderris Mehmet Efendi y a t m a k t a d ı r . Mezar
arkasından da vakfedilen taşınmazların mübaya'a taşında "Sahibü'l hayrât eş-şehid Koca Mustafa Paşa"
hüccetleri veya mülknameler yer alır. Bu defterin yazılıdır (Baykal 1 9 9 3 : 7 3 ) . Demir p a r m a k l ı k l a r l a çevrili o l a n

baş kısmının eksik olması, bugüne kadar Koca mezarını 1 9 9 3 ' t e z i y a r e t ettiğimde, b a k ı m s ı z , sarmaşık v e
incir a ğ a ç l a r ı y l a kaplanmış olduğunu gördüm. Bir ehl-i
Mustafa Paşa'nın orijinal vakfiyesinin bulunama­
insaftan himmet beklemektedir. K o c a M u s t a f a Paşa d e ğ e r l i
ması, vakfiyenin buradan kopartılarak alınmış bir vezir ise d e "Vezir'i A z a m " l ı ğ ı karışık bir d ö n e m e tesadüf
olması ihtimalini düşündürmektedir. Fakat şu ettiğinden, idamla hayatını kaybetmiştir (Uzunçarşılı
aşamada kesin bir şey söylemek mümkün değildir. 1983:540).
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFU\RI VE KÜLLİYESİ

Müessesât-Î Hayriye'de vazife yapan hizmet "Vakıf binaların bakım ve onarımlarının


personeline yıllık 156.800 akçe maaş ödenmekte­ yapılması, personel ücretlerinin ödenmesine
dir. Demek ki toplam gelirin % 28.09'u hizmet takdim edilsin. Yani vakıf bütçesinden öncelikle
personeli ücretne ayrılmaktadır. (Barkan-Ayverdi binaların bakım ve onarım giderleri karşılansın,
1970:368-369). pesonel aylıklarının ödenmesi daha sonra
yapılsın. Eğer birden fazla onarım ihtiyacı mey­
idarî personel dahil edildiğinde, İstanbul'da­
dana gelirse, su kanalları ve çeşmelerin tamirine
ki imaret ve diğer birimlerin carî harcamaları
öncelik verilsin."
hariç, yönetim ve işletme gideri olarak yapılan
sarfiyatın miktarı artmaktadır. Personel ücreti "Hânigâha bir "şeyh-î salih" tayin edilsin.
olarak ayrılan yıllık paranın 28.080 akçesi Hânigâha gelip intisap eden sulehâyı, irşad ve
müderris, kapıcı ve talebelere, 40.680 akçesi terbiye etsin. Tekkede kalan şeyh ve müridlerin
cami ve mektep görevlilerine, 16.740 akçesi yemek bedelleri olarak her gün vakfın gelirinden
imaret mensuplarına, 20 akçesi Nevrekob'daki 20 akçe verilsin. Medresenin müderrisine günlük
cami hizmetlilerine, 144.640 akçesi idari perso­ 40 akçe ödensin. Eğer ilmî kudreti yüksek bir
nel ve bazı yönetim giderlerine sarfedilmiştir. kimse müderris olursa, o takdirde yev.niyesi 50
Ayrıca personel ücreti dahil, Yenice-î Karasu'daki akçeye çıkartılsın'.
imaretin erzak ve diğer işletme giderlerine ayrılan "Bütün masraflar yapıldıktan sonra geriye
paranın miktarı ise yıllık 100.000 akçedir. Bu gelir fazlası kalırsa, bu gelirlerden bir bölümü
durumda, erzakın bedeli belirtilmemiş olan İstan­ beklenmedik bir anda meydana gelebilecek
bul'daki imaretin giderleri dışında, vakıf hizmet­ onarım ihtiyaçlarına sarfedilmek üzere yedek
leri için harcanan paranın toplam miktarı akçe olarak ayrılsın, bakiyesi ile vakfa faydalı
330.160 akçeye ulaşmaktadır. Bu miktarın genel taşınmazlar alınarak, vakıf malına ilave edilsin".
gelire oranı %59.16'dır. "Kendi ahfâdım veya kölelerim ya da kölele­
Görülüyor ki defterin tasdik tarihi itibariyle rimin çocukları arasında gerek idarî ve gerekse
330 sene sonra da, görevli ücretlerine ayrılan hizmet personeli için istenilen vasıf ve liyakatta
paranın toplam gelir içerisindeki oranı aynen kimselerin bulunması durumunda, kadrolara bun­
muhafaza edilmektedir. (Kutbi/Belge 1 2 8 3 / lar atansın. Bu kimseler arasında arzu edilen
3 7 / 5 ) . Bu durumda vakfın ilk kuruldğu ve iyi vasıfta şahısların mevcut olmaması halinde ise,
yönetildiği dönemlerde, akarlardan elde edilen dışardan ehil kimssler göreve getirilsin".
gelirin belirli oranda fazla verdiği anlaşılmak­ "Her ne sebeple olursa olsun, uzun bir
tadır. zaman sonra vakıf binalar harap olur vaya vakfın
Tetkike çalıştığımız bu vakıf defterlerinin işleyişinde bir bozulma meydana gelirse, ikinci,
sonunda vakfiyenin özeti verilmektedir. "Şart-Î üçüncü, dördüncü defo, hatta mümkün olduğu
vâkıf oldur ki...." diye başlayan bu kısımda şunlar sürece, yeniden ihya edilsin. Eğer birgün vakfın
yazılıdır: yeniden işler hale getirilmesi mümkün olmaz ise,
o takdirde vakıf gelirleri yoksullara ve miskinlere
"Toplam vakıf gelirlerinden öncelikle "Ravza-ı
dağıtılsın" (Barkan-Ayverdi 1970:369; Kutbi/
mutahhare" hademelerine ve Medine-Î münevvere
Belge 1283:37/5)
sülehâsma sarfolunmak üzere her yıl Medine'ye
300 sikke-i eşrefiyye gönderile. Vakfın mütevellilik Bu şekilde hizmet alanları, mal varlığı ve bu
görevi, başlangıçtan itibaren kendi çocuklarımın malların nerelerde bulunduğu anlatılan Koca
ve torunlarımın salih ve dürüstlerine verile. Kadın Mustafa Paşa Vakıflarına; vakıf müessesesine
erkek ayrımı yapılmadan, soyum münkariz olun­ verilen önem sebebiyle yükselme dönemi
caya kadar vakıf yönetimi nesilden nesile intikal padişahları çok büyük saygı ve itina
göstermişlerdir.
ettirile. Kendi neslimin sona ermesi halinde,
mütevellilik vazifesi kölelerime ve bunların çocuk­ ' Vakfiye özetinde böyle denilmekle birlikte, her iki vakıf def­
larına geçe. Kölelerimin zürriyetinin de ortadan lerinde de müderrise ödenen ücret, 5 0 akçe olarak göste­
kalkması durumunda vakfa mütevelli tayin etme rilmektedir (Barkan-Ayverdi 1970:368; Kutbi/Belge
1283:37/4). Bu d u r u m d a başlangıçtan itibaren Koca
yetkisi, devlet başkanına ait ola. Kime dilerse ona
Mustafa Paşa Medresesi'nin ellilik medrese olduğu
vere."
anlaşılmaktadır.
DR. NAZİF OZTURK

Vakfiyede geçen ismiyle "es sa'idü'ş -şehid Siroz, Nevrekop, Ustrumca İnebohtı kozaları ile
Mustafa Paşa b. Abdulmu'in'in^hayratı şunlardır: Avlony Livası ve Mahrüse-Î Selanik'tir.

İstanbul Kocamustafapaşa (Sulu manastır) da Defterlerde bildirildiğine göre, geniş bir


cami, medrese, mektep, hânigâh, imaret, Istan- olana dağılmış bulunan vakıf akarlardan toplam
bul-Eyüp'te Ayvansaray Atik Mustafa Paşa'da 558.041 akçe gelir elde edilmektedir. Bu gelirin
kiliseden dönme cami; Rumeli Yenice-i Karasu'da 176.101 akçesi İstanbul'daki taşınmazlardan
imaret, Kasaba-i Nevrekob'da cami ve mektepir sağlanmaktadır. Bu miktarın toplam gelir içerisin­
(Barkan-Ayverdi 1970:366; Kutbi/Belge deki oranı % 3 1 . 55'tir. Demek ki, hem hayrat,
1283.37/1) hem akar olarak Koca Mustafa Paşa Vakfı'nın
ağırlığı İstanbul'dadır.
Bu durumda Koca Mustafa Paşa "müessesat-ı
hayriye" olarak 3 cami, 2 imaret, 2 mektep, 1 Elde edilen gelirlerle "müessesât-ı hayriye"
hângâh ve 1 medrese vakfetmiş olmaktadır. nin giderleri karşılanmaktadır. Yenice-Î Karasu'da
bulunan imarete yıllık maktu bir para tahsis
Buralarda görev yapacak hizmet persone­
edilirken, İstanbul Koca Mustafa Paşa İmoreti'ne
line. Koca Mustafa Paşa Külliyesi bitişiğinde, her
önceden tespit edilmiş bir bedel ayırma yerine,
biri bahçeler içerisinde ahırı ve diğer müştemilatı
pişirilecek erzakîn miktarını ve cinsini belirtmekle
bulunan lojmanlar yaptırılmıştır.İstanbul'daki
yetinilmiştir. İstanbul'daki imaretin mutfak ve
Külliyeye dahil olan çifte hamam'* olmak üzere,
fırınında; günde yarım ton odun, 1000 ekmek,
Eyüp'te, Tatarpazarı'nda, Balkanlarda Yenice-Î
6.5 kg. et, kişi başına 150 gr. bal tüketilmektedir.
Karasu'da, Nevrekob'da Ustrumca'da ve Drac'da Diğer gıda maddeleri teker teker sayılmaktadır.
birer hamam yaptırılmıştır. Bu durumda Koca Verilen rakamlardan imarette görevli personel,
Mustafa Paşa'nın yaptırdığı vakıf hamam sayısı talebe, müridân ve misafir olarak külliyenin
7'ye ulaşmaktadır. mutfağında hergün yaklaşık 500 kişinin yemek
Hoyratının bulundğu yerleşim merkezlerinde, yediği anlaşılmaktadır. Bedel yerine erzakın gra­
vakfiyede öngördüğü hizmetin devamlılığı için majının belirtilmesi, asırlar boyu imarette pişirilen
gerekli olan gelirleri sağlamak üzere; Koca yemeğin miktarı ve kalitesinin muhafazasına
Mustafa Paşa yüzlerce dükkân, işhanı ve evler yönelik olmalıdır. Başta camiler olmak üzere,
inşa ettirmiş; bugün millî sınırlarımız dışında hizmet birimlerinin her türlü cari giderleri, ısınma,
kalan Balkanlarda, ticarî binaların yanında pek aydınlatma, temizlik, bakım-onarım masrafları,
çok köy ve mezra'yı vakfetmiştir. vakfın gelirlerinden karşılanmakta bunlara
ilaveten Medine'deki Mescid-i Nebevi ve
Vakıf malları, İstanbul'da Kocamustafapaşa,
Peygamberimizin (s.o) türbe-î saadetlerinde vazi­
Aksaray, Bayezid, Eyüp, Edirnekapı semtlerinde
feli bulunanlar için, her yıl 300 "sikke-î eşrefiyye"
bulunmaktadır.
gönderilmektedir.
İstanbul'daki taşınmazlar arasında bugün
yerlerinde göremediğimiz Bayezıd'deki Darb- ^ Koca Mustafa Paşa Frenk v e y a Rum asıllı olduğu için
hane-i amire bitişiğinde olması gereken, biri iki ( V G M A 8 9 5 : 6 5 4 / 1 1 9 ) babasının adı b a z e n "Muslihüddin"

katlı, 47 odalı, diğeri 22 hücreli iki iş hanı boşta ( V G M A 8 9 5 : 6 5 4 1 1 9 - 1 2 9 ) b u r a d a olduğu gibi b o z a n d a


"Abdülmu'in" o l a r a k geçmektedir. Bu k o n u d a geniş bilgi
gelmektedir. (Barkan-Ayverdi 1270:366).
a l m a k isteyenler bakabilirler.
Bugünkü milli sınırlar içerisinde kalan toprak­ ' Bu çifte h a m a m vakıf tahrir defterinde, " h a m a m - ı büzürk-i
lardan İstanbul ve Bolu vilayetleri ile Trakya'da, çifte, der kurbi-i vâkıf-ı mezbur" şeklinde tarif edilmektedir.
953 tarihli defterde geliri 6 5 . 0 0 0 akçe (Barkan-Ayverdi
vakfın malları dağılmış vaziyettedir. İstanbul'dan
1970:366), 1 2 8 3 tasdik tarihli defterde ise 8 5 . 0 0 0 a k ç e
sonra en geniş ve en yaygın vakıf akarları
(Kutbi/Belge 1283:37/1). olarak gösterilmektedir. Bu
Balkonlardadır. Ancak biz burada bunları teker hamam bugün de ayaktadır, ancak Vakıflar İdaresi
teker soyma yerine, vakıf mallarının bulunduğu tarafından satılmış v e özel şahısların mülkiyetine geçmiştir.
vilayet ve kazaların isimlerini zikretmekle ' Sözünü ettiğimiz her iki vakıf defterinde d e K o c a M u s t a f a
yetineceğiz'. Paşa'nın vakfına ait bütün vakıf t a ş ı n m a z l a n , köy ve hatta
m e z r a ' a y a k a d a r : cinsleri, s a y ı l a n , sağladıkları yıllık gelir
Balkanlardaki bu yerleşim birimleri şunlardır: miktarlarıyla birlikte teker teker sayılmaktadır (Barkan-
Rumeli vilayeti, Dimetoka, Yanboli, Filibe, Ayverdi 1 9 7 0 : 3 6 6 - 3 6 9 ; K u t b i / B e l g e 1 2 8 3 : 3 7 / 1 ) . Bu konu­
Niğbolu'ya bağlı Lofça, Yenice-i Karasu, Drama, d a geniş bilgi a l m a k isteyenler bu deftere bakabilirler.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

"Fil-vâki" karye-i mezkureden Çakırcıbaşı şayet müstecir veya mutassarnftan tahsil edilme-
canibinden niza olunup isbat olunmadan, âdem­ mişse, o takdirde de kiracı olan ahaliden alınması
leri (tarafmdan) hâsılâtı zabt eyiemeleriyle gerekir" tarzındaki hukukun genel prensibi ortaya
(etmelerini) men' ve def' edüb, müdahale konulmuştur. Daha sonra fermanın "...imdi büyür­
ettirmeyesiz. Ve anlar canibinden zabt olunan düm ki..." diye başlayan bölümünde, şu talimat
hasılı (hasılâtı) vakficun bî kusûr alıveresiz. verilmektedir:
Temerrüd ideni, seğırub inad edeni (haksız bir "Hükmi şerifim vardıkta, mültezim-i mezbur-
şekilde müdahale etmek istiyeni) yazub bildiresiz. dan yalnız varislerin getürüb, muceb-ı muhasebe
"alâmet-i şerife" itimat kılasız. Tahriren fi evahir kayd olunan mal-ı vakıf, kendü zimmetlerinde ise,
evvelü'l-cemaziyye sene tis'a aşr ve tis'a mi'e bir tasavvur (malın nereden geldiği düşünülme­
(Cemaziyelewel sonu 9 1 9 / 1 5 1 3 ) . Bi makamı den) şer, ile vârislerine intikal eden
Konstantiniyye (Kutbi/ Belge 919:98). muhallefatında tahsil itdurülüb , ol vefa itmeyesiz.
Bu belgeden 3 yıl sonraki 9 2 2 / 1 5 1 6 tarihini Kezâlik akçeyi kefil-ı bi'l-mallarmdan tahsil
taşıyan, yine Yavuz Sultan Selim'e ait bir başka itdürüb, zimem-ı nâsta baki kalmış ise ki, bi
fermanda da (Belge-6), haksız bir iddia reddedi­ hesabı'ş-şer' sabit ve zahir ola. Şer, ile mütevccih
lerek. Koca Mustafa Paşa Vakfı'nın hakkı teslim olanlardan tahsil ittürüb, evkâf-ı mezbur mütevel­
edilmektedir. lisine alıverüb vakıf içün zabt itdiresiz. Şer' ile
zahir olan mal-ı vakıftan kimesnede bir akçe ve
Fermanda belirtildiğine göre; Rumeli'de bir habbe bâki kodurmayasız. Şöyle bilesiz.
Kadı-asker olan Mevlâna Abdurrahman'ın vazife­ "alâmet-ı şerife"ye itimat kılasız (Kutbi/Belge
li bulunduğu bir dönemde Sokullu Sancak Beyi 970:103).
olan Ali adındaki şahıs Avrothisarı denen yerdeki
bazı taşınmazlarla ilgili, Kutlî Kadısı imzasıyla Koca Mustafa Paşa Vakfı'na devredilen
tastik edilmiş bir vakfiye; Koca Mustafa Paşa Akçekilise Köyü üzerinde bir sibahinin "benim
Vakfı'nın mütevellisi olan şahıs da, bir hüccet timarımdır" diyerek hak iddia etmesi üzerine, il.
Selim (1566-1574)'in Lofça Kadısı'na görderdiği
ibraz etmiştir. İddia sahipleri "dergâh-ı
ferman (Belge-8)dan da şunları öğreniyoruz:
mualla"da bir araya getirilerek, konu müzakere
edilmiştir. Yapılan müzakere sonunda Sancak Bu iddia karşısında Koca Mustafa Paşa
Beyi'nin ibraz ettiği vakfiyenin tarihi, hüccetin ta­ Vakfı'nın Ali ismindeki Câbisi, "dergâh-ı mualla"
rihinden eski olmakla beraber, vakfiyenin sahte ya gelerek şikâyette bulunmuştur. Bu şikâyet
olduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine, niza konusu doğrultusunda yapılan araştırmada; Niğbolu
edilen Avrathisarı'ndaki yerlerin Koca Mustafa Sancağı Lofça Nahiyesi'ne bağlı İbrahim Paşa
Paşa Vakfı'na ait olduğu kararlaştırılmış ve Kulesi çevresinde bulunan Koca Mustafa Paşa
Sancak Beyi'nin iddiası reddedilmiştir. Ferman Vakfı'na ait evlerin yarısının günlük 15 akçe
Edirne'den gönderilmiştir (Kutbi/Belge 922:59) mukatoo bedeli karşılığında Mîrî Hazine'nin
tasarrufuna bırakıldığı, bu yerler üzerine devlet
Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)'a ait
tarafından ilave evler ve dükkânlar yaptırıldığı,
fermandan (Belge-7) öğrendiğimize göre,
yaptırılan bu evlerin Piyale Paşa'nın oturduğu eve
Selanik, Karaferya ve Avrothisarı kazalarına
bitişik olduğu, ayrıca bu yerler için vakfa öden­
bağlı köylerde Koca Mustafa Paşa Vakfı'na ait, 1
mesi gereken mukataa bedeline karşılık aynı
Muharrem 9 7 0 / 1 562 tarihinden itibaren bir yıllık
çevrede bulunan ve vilayet kâtibinin kadısına göre
gelir, mültezimler tarafından tahsil edilmiş ve yıllık 4509 akçe gelir getiren "(hazine-i) hassa"
vakfın hakkı vakfa verilmemiştir. Bu gelişme üze­ yo ait olan Akçekilise köyünün vakfa verildiği,
rine Koca Mustafa Paşa Vakfı'nın mütevellisi, daha sonra bu yörelerin timor sahibi olan
vakfa ait olan gelirin iadesi için padişahın katına Mehmet adındaki sibahinin "benim timarımdır"
çıkarak başvurmuştur. diyerek müdahale edip, Beylerbeyi'nden berat
Yapılan değerlendirmede ilk olarak, ibraz ettiği, karye-i mezburun vakıf tarafından
eğer vakfın hakkı tahsil edilmiş de, mültezimin zabtedilmesine mani olduğu ve bu sebeple de
zimmetinde ise, mültezimden veya kefilinden; vakfa ziyade kadr edildiği anlaşılmıştır.
DR. NAZİF ÖZTÜRK

Okuyucuların, günümüz devlet adamlarının hayrâtı olan Koca Mustafa Paşa Külliyesi'nin
vakıflara olan yaklaşımı ile tarihte sergilenen yıkılmasını emrettiğine dair menkabevi
uygulamaları ve her iki dönemde yaşanan hak ve hikayelerin (Hulvi 1993:447-448; Yazıcı
adalet anlayışını mukayese etmeleri için. Koca 1956:101, Çalıkoğlu 1968: 18-19; Tezkire-i
Mustafa Paşa vakıflarıyla alakalı XVI. Yüzyıla ait Halvetiyye: 19-20 ) doğru olmadığını da ortaya
5 adet padişah fermanının orijinal metinleri ile koymaktadır. Bir köydeki vakfa ait ziraî mahsul­
birlikte özetlerini vermek istiyorum'. Bu fermanlar­ lerin bile, başka şahıslarca zoptedilmesine razı
dan ilki. Vezir Koca Mustafa Paşa'nın başvurusu olmayan bir padişahın, cami, mektep, medrese,
üzerine. Padişah II. Bayezid (1481-1512) imaret, hânigâh ve bu hayrâtın tamamlayıcı
tarafından Malkara Kadısı'na gönderilmiştir unsurlarından meydana gelen vakıf bir külliyenin
(Belge-4). yıkılması için emir vermesini, hatta kendi eliyle
yıkmaya kalkışmasını ve bu amaç için saraydan
Bu fermandan öğrendiğimize göre,
kalkıp Koca Mustafa Paşa Külliyesi'ne gelmesini
Malkara'ya bağlı Kırıkali Köyü Koca Mustafa
doğru kabul etmek; fermanların aksine, söylenilen
Paşa Vakfı'na mukataalıdır. Bu köyde yaşayan
bu menkabevî hususları doğrulayıcı yeni belgeler
Osman ismindeki reayaya mensup şahıs ölmüş,
bulunmakdıkça ilmî veriler içerisinde mümkün
geriye kalan bir miktar koyunu satılmış, satılan değildir.
koyun bedellerinden "ayak bacı" parası hak
sahibi olan Koca Mustafa Paşa Vakfı görevlileri Cemaziyelûlâ 919/1513 tarihli fermanda
tarafından tahsil edilmiştir. Daha sonra o havalin­ (Belge-5) Çakırcıbaşı Koçi Bey, Koca Mustafa
Paşa Vakfı'ndan Kodinalı'° adındaki köyün,
in "ayak bacı mukataası"nı tutan âmil (miri hazi­
babasından kalma mülkü olduğunu iddia ederek,
nenin tahsildarı) tekrar o köye giderek koyunların
köyün gelirlerine el koymuştur. Vakıf mütevel­
"ayak bacı" yani otlakiye bedellerini yeniden iste­
lisinin "dergâh-ı mualla"ya müracaatı üzerine
miş ve ödemeleri için müteveffa Osman'ın varis­
yapılan tetkik ve araştırma sonunda, bu yerlerin
lerini sıkıştırmıştır.
Koca Mustafa Paşa Vakfi'na ait olduğu ve haksız
Bu gelişmeler anlatıldıktan sonra fermanın olarak Çakırcıbaşı Koçi Bey tarafindan müdahale
karar bölümünde şöyle denilmektedir: edildiği anlaşılmıştır.
"İmdi büyürdüm ki... Osman dahi ol vezirim­ ' Geçtiğimiz son 10 yıl içinde İmar Affı ve Geceicondu kanun­
in Kırıkali nam vakıf karyesinde raiyyet olup, vaki ları ile dönemin hükümetleri tarafından kendi partilerine

olan ayak bacı resmi, ol canipten zabt mensup belediye başkanlıklarına a r s a fıaline gelmiş binlerce
dönüm vakıf a r a z i , liazırlanan protokollerle devredilmiştir.
olunmuştur. Kafan âmile dahi ve niza' ittirmeyub,
Bu devirlerden ilki 1 9 8 6 - 1 9 8 7 yıllanna istanbul Zeytinbumu
'hilâf-ı şer' ve kanun nesne oldırmayasız. Haksız Belediyesi'ne yapılmıştır. İkincisi m2'si 10.0CX) T L Bedelle
yere müdahale ittirmeyesiz. Men'edesiz. Hiç bir 2 9 a d a 231 parselden oluşan 6 0 . 0 0 0 d ö n ü m M u r a t Paşa
mazbut vakıflarına ait yerler, Antalya Belediyesine
şekilde tereddüt etmeyub, emri şerifimi ircâ ede-
devredilmek suretiyle gerçekleştirilmiştir. Bunları A n t a l y a ilçe
siz. Alâmet-i şerife i'timat kılasız. Tahriren fi soni belediyelerine y a p ı l a n devirler takip etmiştir. Söylediğimiz
işrin bi şehri şaban'il muazzam sene hamse aşere konularda ilgili her türlü bilgi ve d o k ü m a n V a k ı f l a r G e n e l
Müdürlüğünün alakalı birimlerinde mevcuttur. Bu uygula­
ve tis'a mi'e (22 Şubat 915/1509). Bi makamı
m a l a r ı n , a r s a ve a r a z i n i n çok kıymetli olduğu iki sahil
Edirne" (Kutbi/Belge 915:62). şehrimizde yapılmış olması ne k a d a r düşündürücüdür, işin
manevi yönü bir yana bu uygulamalardan vakıfların
Koca Mustafa Paşa'nın katlini onaylayan uğrodığı maddi zararın miktarı trilyonyonların çok
Yavuz Sultan Selim'in (1512-1520) bu idam üzerindedir. Bir y a n d a vakfın hakkını korumak için 1

olayından sonra, Paşa'nın kurdğu vakıf hukukunu kuruşun l / 4 0 ' i y a n i 0 , 0 2 5 kuruş eden 3 akçe için k a d ı y a
ferman gönderen adalet anlayışı, öbür tarafta trilyonlar
korumak üzere Dırama Kadısı ve Rumeli Kadı-
değerindeki vakıf mallarını gözünü k ı r p m a d a n kendi parti­
askeri'ne gönderdiği fermanlar, suçun şahsiliği sine mensup belediyelere aktarma duyarsızlığı. İşte iki
prensibine güzel bir örnek teşkil etmektedir. Aynı dönem arasındaki hak v e adalet anlayışı.
'"Kodinalı veya kudetyani olarak okunabilin bu kelime
zamanda bu fermanlar, Sümbül Sinan'ın hayatını
^V_>_^ siyakatta, ve ^>j^ "tarzında
anlatan tasavvufla alakalı kitaplarda; Yavuz yazılmaktadır. Bu y e r bugün Yunanistan sınırları içerisinde
Sultan Selim'in, Paşa'nın idamından sonra. kalan D r a m a ' y a bağlı bir köy adıdır.
DR. NAZİF ÖZTÜRK

Fermanın hüküm kısmı ise aynen şöyledir: "... Bu bakış açısı ile diğer arşivlerde bulunan
imdi zikr olan evler ve odalar müteveffa vezir belgeler tetkik edilmeden, genelde bir karara var­
müşârun ileyh (Koca Mustafa Paşa Vakfı)'na tem­ mak doğru ve isabetli olmamakla beraber;
lik olunmuştur. Bu yerler için vakfa takdir olunan Osmanlı Devleti'nde duraklama ve gerileme
günlük 15 akçe mukataa bedeli karşılığında, ihti­ döneminin başlangıcı olan bu yıllardan sonra; hiç
laf konusu olan Akçekilise Köyü'nün vakfa değilse. Koca Mustafa Paşa Vakıfları için, ilk
devredilmesi için "hükm-ü hümâyûn" verilmiştir. dönemlerdeki hassasiyetin gösterilmediğini söyle­
Bu sebeple büyürdüm ki, söz konusu köyün vakfa mek ve devlet hayatında yaşanan duraklama ile
devrine dair verilen "hükm-ü şerif" mucibince, birlikte devleti ayakta tutan hak, adalet ve sosyal
kemakân vakfa zabt ve tasarruf itdirub "emr-i konulara ilgi ve saygı gibi toplumun iç dinamik­
şerifi"me ve fermân-ı münif"ime aykırı olarak hiç lerinde de gevşemelerin başladığını düşünmek,
kimseye müdahale ettirmeyesiz. Şimdiye kadar pek de yanlış olmasa gerektir.
haksız olarak yapılan müdahale sonunda vakfa
ait olan ne miktar hisse olmuş ise, hepsini tespit
ettirmek suretiyle noksansız olarak alıveresiz. 2.Vakıf Gelirlerinde Yaşanan
Şöyle bilesiz. "Alâmet-i şerif"e itimat kılasız. Gerileme ve Çöküş:
Tahriren fi evâsıt-ı Muharremü'l haram sene seb'a Kurulduğu yıllarda gelir fazlasına sahip olan
ve seb'in tis'a mi'e (Muharrem ayı ortası ve yükselme döneminde padişah fermanlarıyla
977/1569). Bi makamı Kostantiniyyeti'l -mah- korunan Koca Mustafa Paşa Vakfı, birçok benzer­
miyye" (Kutbi/Belge 977/95). leri gibi zaman içerisinde nakit sıkıntısına düşmüş.
XVIII. yüzyıldan itibaren geliri giderini karşılaya­
Osmanlı Devleti'nin en ihtişamlı döneminde
maz hale gelmiştir.
ait dört padişahın, vakfın haklarını korumak ve
mutlak adaleti sağlamak için ilgililere yazışmalar Zaman içerisinde nakit sıkıntısı o derece
göndermelerine karşılık; daha sonraki dönem­ artmış ki, 1229/1813'lere gelindiğinde parasızlık
lerde benzer uygulamaların varlığını gösterir bel­ yüzünden imaret kapatılmış, külliyede yemek
gelerin metrükat arasında görülmeyişi bizde, çıkmaz olmuştur. İşin perde arkasını bilemeyen
beraaberinde bir takım ihtimaller düşündüren vakıf görevlileri bu durumun sorumlusu olarak,
bazı çağrışımlara sebep olmaktadır. mütevelliyi görmüş ve şikâyette bulunmuşlardır.
Bu çağrışımları şu şekilde seslendirmek Başta Şeyh Seyyid M.Haşim, cami imamları,
mümkündür: türbedar, katip câbi... olmak üzere. Koca Mustafa
Bu tarihlerden sonra Koca Mustafa Paşa Paşa Vakfı mürtezikosı; mütevelli bulunan Ömer
Vakıflarına ya hiç müdahale olmamıştır veya oğlu el-Hac Hüseyin Ağa'nın, vakfı idare ve
olmuştur da, hem vakıf yöneticileri hem de rü'yete muktedir olamadığını, vakfı "düyûn-u
padişahlar gereken hassasiyeti göstermemişlerdir. kesîre" ye girftar ettiğini, bu defa da imâretini
Veyahut da üçüncü bir şık olarak, aynı mahiyette kapatarak, gerek hânigâhtaki "fukarâ-ı
olan belgeler metrükât arasında muhafaza dervişân"ın ve gerekse medresede okuyan tale­
edilmemiştir. belerin yemeklerini kestiğini belirterek; mevcut
mütevellinin yerine, vakıf işlerini düzene koyacak
Koca Mustafa Paşa Vakıfları Sümbülî bir kaimmakam tayin edilmesini istemektedirler.
Hânigâhı ve Külliyenin diğer birimlerinde görev
almış hizmet ve idarî personelle ilgili, hiç bir bel­ Yapılan bu başvuru üzerine, mütevelli ve
genin ihmal edilmeden metrukât arasında aynen şikâyetçi olan mürtezikalar divan odasında
muhafaza edildiği hususunu dikkâte aldığımızda toplanmış, her iki tarafın rızası ile Merhum
en uzak ihtimalin üçüncü şık olduğunu görüyoruz. Numan Efendi'nin oğlu Lütfullah Efendi, kaim­
Bu durumda geriye iki ihtimâl kalmaktadır. Ya II. makam tayin edilmiştir.
Selim (1566-1574) döneminden sonra Koca Yapılan araştırma ve hesaplamalar sonunda,
Mustafa Paşa Vakıflarına müdahale ve tecavüz gerek buğday esnafına gerekse sarraf Yahudi
olmamıştır veya olmuştur da, eski hassasiyet ve İsak'a 1229/1813 senesi Mart başından Şubat
adalet anlayışı gösterilmemiştir. sonuna kadar bir yıllık toplam 43.088 kuruş borç
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

biriktiği anlaşılmıştır. Kaimmakamın hazırladığı Giderin toplam miktarı 13.269.900 akçe,


rapor doğrultusunda, bir takım engeller sebebiyle 110.582.5 kuruşu bulmaktadır. Bu giderlerin en
vakfa intikal ettirilmeyen Tatarpazarı ve Drama büyük kalemini, tahsilatı yapılamayan İstanbul'­
mukatao ve çeltik gelirlerinden borcun daki 551.040 akçelik kira olacağı ile Sarraf
kapatılması kararlaştırılmıştır (Belge-9). Nokos Zimmi'nin 1236/1820 yılından
Aynı zamanda Valide Sultan'ın 1.605.120 akçe, geçmiş yıllardan da 2.526.720
kapuçukadarı ve saray-ı atik baltacısı da olan el- akçe olmak üzere toplam 4.131.840 akçe ve
34.432 kuruşluk alacağı ile bu yılllarda ödenen
Hac Hüseyin Halife, Valide Sultan'ın mektubu
876.840 akçelik borç miktarı teşkil etmektedir
üzerine 30 akçelik vakfın mütevelliliğine, İstanbul
(Belge-10).
kadısı Muhyizâde es-Seyyid Es'ad Efendi'nin
kararına dayalı irâde-i seniyye" ile 2 Ödenenlerle birlikte toplam borcun miktarı
Cemaziyelevvel 1229 tarihinde yeniden tayin 41.739 kuruşa ulaşmaktadır. Böylece gelir-gider
edilmiştir (Kutbi/Belge 1229:127). arasındaki aleyhte oluşan farkın miktarı
2.251.920 akçeyi bulmaktadır. Bu miktarın kuruş
Daha sonraki gelişmeler, biriken borcun
olarak değeri 18.766'dır. Bu durumda borç mik­
kapatılması ve biraz da kayırmaya dayalı olarak
tarı toplam gelirin % 45,45'ini, açığın ise 2,22
aynı kişinin tekrar mütevelliliğe getirilmesi. Koca
katını bulmaktadır (Kutbi/Belge 1 2 3 8 / 4 0 ) .
Mustafa Paşa Vakfı'ndo başlayan çözülmenin Demek ki, XIX yüzyılın çeyreğinde. Koca Mustafa
önlenemediğini açıkça göstermektedir. Paşa Vakfı yakasını iki gayrimüslim tüccara
Birinci belgeden yaklaşık 10 yıl sonraya ait kaptırmış ve borç batağı içerisinde yüzmektedir.
muhasebe defterinden, vakfın borç miktarının Vakfın gelirlerinde meydana gelen düşüşe
giderek arttığını öğreniyoruz. paralel olarak, hizmet personeli aylıklarının
Koca Mustafa Paşa Vakfı'nın Gurre-i toplam gelir içerisindeki oranları %28.09'dan
Muharrem 1238/1822'den Gaye-i Ramazan (Barkan-Ayverdi 1970:360; Kutbi/Belge
1240/1 824 tarihleri orasında geçen 3 yıllık süre­ 1238:37/5) % 6.90'a (Kutbi/Belge 1238:40)
deki gelir-gider durumu borç ve alacakları, gerilemiştir.
görülen hesap sonunda meydana gelen açık mik­ Bu dönemde hem vakfın gelirlerinde, hem
tarı şöyledir: personele ödenen ücretin miktarında hem de per­
sonel sayısında korkunç derecede bir düşüş hali
Vakfın 3 yıllık gelirleri, önceki yıllardan kalan
yaşanmaktadır.
alacaklar (mal-i muhassal-ı bekâyâ), mukataa ve
kira bedellerinden meydana gelmektedir. Vakfın kuruluşundan 265 yıl sonraya ait
Muhasebe defteri üzerindeki kayıtlara göre, bu muhasebe kayıtlarına göre, 1 2 1 8 / 1 8 0 3 - 1 2 2 0 /
kalemlerden oluşan toplam gelir 11.017.980 1805 tarihleri orasında Kocamustofopaşa
akçedir. Bu da 1 kuruş 120 akçe hesabıyla Camii'nde teşbih çeken görevlilere günlük 1 akçe
91.816,6 kuruş yapmaktadır ". (Kutbi/Belge 1220:46); imaretin mutfağında
çalışanlara ise, ailenin nüfus sayısı esas alınarak
Buna karşılık vakfın yine 3 yıllık gideri ise, şu 1 ile 3 çift fodla ve 3'er akçe (Kutbi/Belge
harcama kalemlerinden oluşmaktadır: 1229:15) para ödenmektedir.
Hizmet personeli aylıkları her yıl Rovza-ı
K o c a Mustafa P a j a vokfiyede, kendisi ve kölelerinin soyu
Mudahhare hademelerine ödenmek üzere, Surre
kesildiğinde, vakfa mütevelli, tayin etme yetkisinin devlet
Alayı ile Medine'ye gönderilen para; imarette başkanına ait olocağını söylemektedir. Bu belgede mütevelli
pişirilen yemeklerin erzak, odun ve nakliye bedel­ Padişafı'ın irâde-i seniyyesi ile tayin edildiğine g ö r e , XIX.

leri; külliyenin ısınma ve su yollarının tamir gider­ Asrın başlarında. Koca Mustafo Paşa'nın sülalesinin
münkariz olduğunu düşünmek, pek yanlış o l m a s a gerektir
leri; mütevelli, nâzır... gibi idarî personel ücret­
"Bu tür belgelerde çok sık rastlanan ufak tefek işlem fıataları
leri; kırtasiye, aydınlatma... ve benzeri carî har­
b u r a d a d a mevcuttur. A n c a k genel a n l a m d a sonucu etkileyi­
camalar ile borçlar ve yapılamayan tahsilattan ci mahiyette olmadığı için, m u h a s e b e defteri kayıtlan esas
oluşmaktadır. alınniıştır.
DR. NAZİF ÖZTÜRK

Vakıf tahrir defterlerinde bildirildiğine göre, (Barkan-Ayverdi 1970:366) bu tarihlerden önce


vakfın ilk kuruluş yıllarında toplam gelirin % yangın ve benzeri bir sebeple kaybedildiği
31.55'i olan 1467.5 kuruşu İstanbul'dan elde veyahut da o dönemde bir çok benzer vakıflarda
edilirken (Barkan-Ayverdi 1970:366-367; Kutbi/ olduğu gibi, vakfın imkân ve potansiyelinin başka
Belge 1283: 3 7 / 1 - 2 ) ; aynı ilden 1255/1839'da vakıf veya kuruluşlara aktarılmış olabileceği
380 kuruş 8 para, 1257/1841'de 271 kuruş 20 hususları akla gelmektedir.
para ancak gelir sağlanabilmiştir (Kutbi/Belge
Vakfın ilk kurulduğu yıllarda genelde 140,
1255:12; Kutbi/Belge 1257:15). Bu durumda
sadece İstanbul'da 108 personel çalışmaktadır
vakfın kuruluşundan yaklaşık 400 yıl sonra; İstan­
(Barkan-Ayverdi 1970:368; Kutbi/Belge
bul'da bulunan akarlardan sağlanan vakıf gelir­
1283:37/4). 1255/1839'lara gelindiğinde kül­
lerinde %72'lik bir azalma meydana gelmiştir.
liyede görev yapan hizmet personelinin sayısı 35
Bu dönemde yaşanan Mora İsyanı (12 Şubat kişiye düşmüştür (Kutbi/Belge 1255:16,17).
1821) sebebiyle, akarlarının çoğu Balkanlarda Tanzimatın ilânı yıllarında İstanbul'dan sağlanan
bulunan vakfın genel manada bir gelir kaybını 3 yıllık gelir ortalaması 330 kuruş, külliyede görev
anlamak mümkün olsa bile, İstanbul'da gözlenen yapan 35 hizmet pesoneline ödenen yıllık ortala­
gelir kaybının dikkat çekici boyutlara ulaşmış ma ücret tutarı ise 1077 kuruştur (Kutbi/Belge
olması, o dönemde Osmanlı Devleti'nin ekonomik 1255:16,17). Bu durumda vakfın kira gelirlerinin,
durumunun fevkalâde bozuk olduğunu carî giderlerinin tamamını karşılaması şöyle dur­
çağırıştıran başka sebeplerin varlığını do ortaya sun, sadece hizmet pesoneli ücretlerinin bile
koymaktadır. ancak 1/3'ini karşılayabilmektedir.

Gerçi "zimmet pusulalarından takip edebil­ Bu küçülme ve çöküş hali sürekli bir şekilde
diğimiz kadarıyla 1271/1854-1291/1874 devam etmiştir. 2 Eylül 1341/1925 tarihinde
yılları arasında, gelirlerde cüz'î bir artış gözlen­ tekkeler kapatıldığında (Öztürk 1995:404-411)
mektedir. Fakat bu artış, devletin gerilemesine Koca Mustafa Paşa Vakfı'nda hizmet personeli
Doralel olarak yaşanan ekonomik çöküşü durdur­ olarak sadece 15 kişi görev yapmakta idi.
maya yetecek nitelikte değildir. Caminin teşrifi, aydınlatılması, su yollarının
bakımı dahil, işletme masrafı olarak ayrılan
Sözü edilen tarihler arasını kapsayan 30
paranın miktarı ise 805 kuruştur (Kutbi/Belge
yıllık dönemde. Koca Mustafa Paşa vakıflarının,
1341:128). Tekkelerin kapatılma tarihinden
.-^^tanbul'da bulunan taşınmazlarından elde edilen
yaklaşık iki ay kadar önce 7 Temmuz 1341 / l 925
ortalama yıllık gelir 1547 kuruştur (Kutbi/Belge
tarihli erzak tevzi cetvelinde ise. Sümbül Efendi
1271-1291: 5 1 / a , b, c, d, e, f, g).
Dergâhı'na 8 kg. zeytin yağı, 6 kg. sade yağ, 15
1271/1854'de 1546 kuruş 4 akçe olan yıllık
kg. pirinç, ve 5 kg. şeker tahsis edilmiştir
gelir (Kutbi/Belge 1271:39), bundan tam 20 yıl (Kutbi/Belge 1341:145).
sonra 1291 / l 874'te 1540 kuruş 4 akçeye gerile­
miştir (Kutbi/Belge 1291:51/o). Halbuki bu
dönemlerde Osmanlı ülkesinde enflasyon ve zuyûf 3. V a k f a Dışarıdan Sağlanan
akçe olayları yaşanıyordu. Belki de bu duruma; Destekler
ülkede yaşanan ekonomik durgunluk ve halkın
Vakfın gelirlerinde XIX. yüzyılın başından
yoksullaşması sebep olmuştur.
itibaren yaşanan erozyon sebebiyle artık vakıf
Başka sebepler üzerinde durmak da dışarıdan sağlanan desteklerle ayakta durmaya
mümkündür. Özellikle Tanzimat'ın ilân edildiği çalışmaktadır. Aslında hizmet personeli olan bazı
yıllarda yaşanan düşüş çok dikkat çekicidir. görevliler, ücret karşılığı idrî personel olarak da
Bu durumda, ya 1255-1257 yıllarını kap­ çalışmaktadır.
sayan elimizdeki kira defteri eksiktir veya Barkan Koca Mustafa Paşa Hânigâhı mutfağında
ve Ayverdi'nin bugün yerlerinde olmadığını söyle­ (imaret) yoksullar için pişirilmekte olan yemeklerin
diği Bayezid Darbhane-i Amire yakınındaki, biri pirinç ihtiyacını karşılamak üzere, II. Mahmud
altlı üstlü 47, diğeri 22 odalı iki işhanının (1808-1839)'un çıkardığı bir fermanla, 8
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFU^RI VE KÜLLİYESİ

Cemaziyebhir 1228/1813 tarihind en itibaren, - Maliye Hazinesi'nden ödenmesi, "irâde-i


Matbâh-ı Amire (Saray Mutfağı) ambarında her seniyye" ile kararlaştırılmıştır (Kutbi/Belge
yıl 300 keyl'^ pirinç ihsan edilmiştir (Kutbi/Belge 1275:43). Böylece bu yardıma süreklilik
1228/101 Belge-11). kazandırılmıştır.

II. Mahmud'un yerine oğlu 11. Abdülmecid 4. Vakfın İşletme Biçimi ve


(1839-1861 )'in tahta geçmesi üzerine, 9 Gerçekleştirilen İlave Hizmetler
Muharrem 1 2 5 6 / 1 8 4 0 senesinden itibaren, eski­ Koca Mustafa Paşa Vakfı, gayrımenkule
den olduğu gibi "hânigâh-ı mezbur fukara ve dayalı sahih bir vakıftır. Bu tür vakıflarda olduğu
dervişân taamiyeleri için muhassas bulunan gibi, kazançları mukataa ve mezari, hâsılâtı ile
senevi 300 kile pirincin, her sene Matbâh-ı Amire kira gelirlerine dayanmaktadır. Balkanların
ambarından verilmesine devam edilmesi"ne dair kaybedilmesiyle bütün geliri İstanbul'da bulunan
"irade-i seniyye" yenilenmiştir (Kutbi/Belge kira tahsilatından ibaret kalmıştır.
1256:35). Eski hukukumuza dayalı olarak kurulan diğer
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bütün vakıflar gibi Koca Mustafa Paşa Vakfiarı
rastladığımız 15 Recep 1236/1820 tarihli bir da, II. Mahmud (1808-1839) dönemine kadar,
başka belgeden de, Sümbüli Hânigâhı Şeyhi el- her türlü bürokrasiden uzak, demokratik hür bir
Hac "Hafız Mehmed Efendi'nin başvurusu üze­ teşebbüs olarak, serbest ekonomi kuralları ve
rine, bedeli olan 1875 kuruşun vakıf tarafından yerinden yönetim esaslarına göre, vakfiyede
ödenmesi kaydıyla Tersâne-i Amire ambarından öngörülen hükümler doğrultusunda tayin edilen
Mütevelliler eliyle yönetilmiş, vâkıf'ın arzusu
500 kile ekmeklik Akdeniz buğdayının Koca
doğrultusunda belirlenen mokam tarafından nâzır
Mustafa Paşa Imareti'ne verildiğini öğreniyoruz
sıfatıyla denetlenmiştir.
(BOA/Cevdet 1236:7570; Belge-12).
Bu dönemlerde merkezi yönetimin görevi,
Gıda maddesi olarak sağlanan bu destek
devletin nihai hedefler ve âlî menfaatleri doğrul­ 19
yeterli olmamış ki, 4 Şevval 1273/1856 tarihli
tusunda vakfı yönlendirmekten ve fermanların
"irâde-i seniyye" ile'' Koca Mustafa Paşa tahlili yapılırken de açıkça belirtildiği gibi, sistemi
Hânigâhı dervişleri yemek bedellerini karşılamak bozmaya yönelik dışarıdan yapılan müdahaleleri
üzere. Maliye Hazinesi'nden her ay 100 kuruş ortadan kaldırmaktan ibarettir.
verilmesi kararlaştırılmış; 10 yıl sonra bu karar 15
Bir başka ifade ile hükümetler, kâra yönelik
Şevval 1 2 8 3 / 1 8 6 6 tarihinde yenilenmiştir.
olmayan vakıf sektörü eliyle gelir sağlama ve
(Kutbi/Belge 1283:54).
hizmet üretme teşebbüsünün önüne çıkacak
Sondan bir önceki şeyh olan Muhammed engelleri ortadan kaldırmak suretiyle hür
Kutbeddin Efendi'nin posta oturması vesilesiyle teşebbüse fırsat eşitliği sağlamışlardır.
düzenlenen resmi senetten öğrendiğimize göre
Ancak batılılaşma döneminde durum
Maliye Hazinesi'nden yapılan bu yardım, değişmiş. Koca Mustafa Paşa Vakfı, önce il.
1273'lerden sonra hiç kesilmeden ve yıldan yıla Mahmud'un kurduğu, Mahmudiye Vakıfları'na
artırılarak ödenmeye devam etmiştir. Şeyh dahil edilmiş; arkasından da idaresi devletleştiri-
Muhammed Kutbeddin adına 27 Ağustos lerek, "zapt u rabt" altına alınmış manasında,
1317/1901 tarihinde düzenlenen senette, aydan mezbutiyet kararıyla bir daha geriye dönüşü
aya yemek bedeli olarak Maliyeden ödenen mümkün olmayacak tarzda, kabinenin bir üyesi
yardımın miktarı, 2000 kuruş olarak belirtilmekte­
' K e y l v e y a kile b i r h u b u b o l ö l ç ü s ü d ü r . Y ö r e l e r e ve z a m a n o
dir (Kutbi/Belge 1317:50).
göre değişmekle b i r l i k t e , yaklaşık 26 kilograma tekabül
İstanbul Zahire rüsumu kul kıyağı e d e n b i r ölçü b i r i m i d i r [Ana Brltannica. İst. 1 9 8 9 , C.XIII s.
306-307).
hâsılâtından. Koca Mustafa Paşa Külliyesi
Sümbülî Hânigâhı şeyhine her ay ödenmekte olan ' B u " i r â d e - i s e n i y y e " ; C e r r a h p a ş a Medresesi sakinlerinden
iken vefat e d e n M ü n z e v i i b r a h i m ' d e n b o ş a l a n 1 0 0 kuruşluk
15 kuruşluk taomiye bedelinin 19 Zilhicce
m o a ş b e d e l i n i n 4 Şevval 1 2 7 3 t a r i h i n d e n i t i b a r e n M a l i y e
1 2 7 5 / 1 8 5 8 tarihinden itibaren; sözü edilen Hazinesince Koca Muslofa Paşo Hânigâhı dervişlerinin
Hânigâhta kim şeyh olursa olsun, yine aydan aya y e m e k bedeli o l a r a k ö d e n m e s i için sadır olmuştur.
DR. NAZİF ÖZTÜRK

olan Efkâr-ı Hümâyûn Nezareti'ne bağlanmıştır. ile yadetmesi için müezzinbaşına oyriyeten 12,
Bugün de, Koca Mustafa Paşa Val<fı'ndan Merkez Efendi Şeyhi'ne 15 ve pîşkademe de 10
günümüze kadar ulaşabilmiş taşınmazlar, aynı kuruş olmak üzere toplam 242 kuruşun hizmet
merkeziyetçi anlayışla Nezâret'in yerine kaim personeline ödenmei kararlaştırılmış ve ilgililere
olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından dağıtılmak üzere söz konusu para, şeyh M. Razı
doğrudan yönetilmektedir. Efendi'ye teslim edilmiştir (Kutbi/Belge 1237:147
Belge-13).
Koca Mustafa Paşa vakıfları ilk kurulduğu
zaman diğer emsalleri gibi yönetiliyor, akarları Bu belgeden ayrı olarak, yine Seyyid M.
dönemin teamüllerine göre işletiliyordu. Verimli Bedreddin'in mevlud vakfı gelirlerinden; "ashâb-ı
Balkan topraklarına dağılmış bulunan arazileri hayrâtı anarken kendi adını da hayırla yad
ekilip biçiliyor, bu yerlerden yörenin özelliğine etmesi" için Muharrem 1237/1831 tarihinden
göre mahsul alınıyor, vakfa ait köy ve itibaren her yıl Koca Mustafa Paşa Camii baş
mezraaların mukataa bedelleri (Kutbi/Belge müezzinine 25, diğer müezzinlerden her birine
970:103) ve otlâkiye paraları (Kutbi/Belge de 15'er kuruş para verilmesi kararlaştırılmıştır.
915:62) câbiler tarafından tahsil ediliyordu. Han, Sürekli bir şekilde bu hizmetin yapılması ve tayin
hamam, "icâre-i vahide" ile yani günün rayiç edilen ücretin ilgililere ödenmesi için kayda geçi­
bedelleri üzerinden bir yıllık sürelerle kiraya ve­ rilen metin, vakfın mütevellisi el-Hac Ahmet
riliyor, kira müddeti sonunda ya eski kiracısı veya tarafından imzalanıp mühürlendikten sonra
yeni taliplileri ile yeniden kira mukavelesi imza­ Başmüezzin'e teslim edilmiştir (Kutbi/Belge
lanıyordu (Barkan-Ayverdi 953:336-369; 1237:26).
Kutbi/Belge 128:37) Mali konularda yaşanan hususlara paralel
Tarih içerisinde, vakfın işletme biçimini gös­ olarak bir gelişme de vakfın idarî şeklinde mey­
terir belgelerin tetkikinden öğrendiğimize göre, dana gelmiştir. Koca Mustafa Paşa Külliyesi'nin
gayrimenkul işletmeciliğinde çok sağlam bir usul bir parçası olan imaret bitişiğinde bulunan vakıf
olan bu yoldan zamanla uzaklaşılmıştır. (Oztürk bir dükkânın, Tahir b. Ahmet üzerine devrine
1995:252). dair, 25 Zilhicce 1249/1833 tarihli belgede
geçen "sâdır olan fermân-ı âlî"lerine imtisalen
İlk ortaya çıktığı zamanlarda iyi niyetlerle cennet mekan Sultan Mahmud Han-ı Sani Evkâf-ı
uygulamaya konulmuş olsa bile (Oztürk mülhâkatından mahmiyye-i İstanbul'da, Zincirli
1995:252), önceleri vakıf taşınmazlarda tasarruf Servi nezdinde vaki, Vezir-i Azam Esbok Merhum
hakkının, sonraları da mülkiyet hakkının üçüncü Koca Mustafa Paşa nam sohibü'l-hoyrin camii-i
şahıslara geçmesine sebep olan icareteyn, şerifi, hânifgâh-ı latifi ve imâret-i âmiresi evkâf-
mukataa ve gedik usulü (Öztürk 1995:251-267) 1 . . . " (Kutbi/Belge 1261:81) ibaresinden Koca
Koca Mustafa Paşa vakıflarında da tatbikata Mustafa Paşa Vakfı yönetiminin, Evkâf-ı
konulmuştur. Hümâyûn Nezâreti kurulmadan önce II.
Koca Mustafa Paşa Vakfı'na Matbâh-ı Mahmud'un oluşturduğu Mahmudiye Vakıfları
Amire ve Tersane ambarlarından devlet eliyle topluluğuna dahil edildiğini anlıyoruz'^. Evkâf-ı
yapılan erzak desteğinin ve Maliye Hazinesinden
nakit olarak ödenen taamiye bedelinin yanında, " M a h m u d i y e V a k ı f l a r ı , "evkâf-ı s e l a s e " d e n biridir. V a k j f l a n n

bu dönemde bazı vakıflardan da destek gelmiştir. idaresi için hususi bir d a i r e inşa ettirenlerden biri Laleli

V a k ı f l a n ' n ı n kurucusu olan İli. Mustafa'dır ( 1 5 5 7 - 1 7 7 4 ) B k z .


Aziz Mahmut Hüdâi Vakfı mülhâkatından
B. Yediyildız, "XVIII. Asırda Türk V a k ı f Teşkilatı" Tarih
olan Şehid es-Seyyid Mehmet Bedreddin
Enstitüsü Dergisi ( 1 9 8 1 - 8 2 , Sayı: 1 2 , s . 1 7 9 - 1 8 0 ) . Laleli
Vakfı'ndan Recep 1237/1821 - Cemaziyelahir
Vakıflan'nın idaresi 1 2 0 3 / 1 7 8 8 ' d e I.Abdülhamid'in ( 1 7 7 4 -
1238/1822 tarihleri arasında. Sümbül Sinan'ın
1789) kurduğu Hamidiye V a k ı f l a n ile birleşmiştir. Daha
türbesi başında her gün ismini üç kez anması için sonra II. M a h m u d , M a h m u d i y e Vakıfları diye anılan kendi
Cami imamına 50, cuma günü dua etmesi için vakıflarını, 1224/1809'da bu vakıflara ilhak etmiştir.
hatibe 20, dervişân ve aşıkânın yemek bedeli Böylece "Efkâr-ı Hamidiye v e Mülhakatı idaresi" doğmuştur.
olarak 40, hânigâh şeyhine 30, kayyım başına Bu a r a d a bu vakfılar idaresi topluluğuna b a ğ l a n a n vakıfların
15, yardımcısına 10 müezzinbaşına 15, diğer sayısı 5 0 ' y i aşmıştır (Öztürk 1 9 9 5 : 6 7 - 6 8 ) . Bu 5 0 vakıftan
müezzinlere 25, ayrıca ismini Cuma günü fatiha birinin de K o c a Mustafa Paşa Vakfı olduğu anlaşılmaktadır.
Hümâyûn Nezâreti'nin 1 2 4 2 / 1 8 2 6 tarihinde Koca Mustafa Paşa vakıflarıyla ilgili
kurulmasından sonra diğer vakıflarla birlikte 1254/1838 tarihli bir kiralama defterinden, bu
sayıları 50'yi aşan Evkâf-ı Homidiye ve vakfa ait taşınmazların bir bölümünün,
Mülâhakâtı İdaresi'ne bağlı olan vakıflar da mukataaya bağlanmış olduğu anlaşılmaktadır
Nezâret'e bağlanmış, fakat gelir-gider, borç-ala- (Kutbi/Belge 1254:47). Yaklaşık bu tarihten 30
cak ve benzeri hususlarda vakıflar tüzel kişilikleri­ yıl sonraya ait bir devir muamelesinden. Koca
ni muhafaza etmeye devam etmişlerdir. Bu Mustafa Paşa Vokfı'ndan Hamam Sok. 45 kapı
çerçevede, idaresi Evkâf Nezâreti'ne bağlan­ numaralı simitçi ve çörekçi fırınlarının 60 akçe
masına rağmen 1 2 8 6 / 1 8 6 9 tarihine kadar Koca mukotoo ile Nono Veled-i Koca'nın
Mustafa Paşa vakıfları, II. Mahmud Vakıfları mül­
tasarruflarında iken, "Şurây-ı Evkâf"ın 29 Zilhicce
hakatından sayılmış (Kutbi/Belge 1286:51/e)
1 2 8 5 / 1 8 6 8 tarihli kararıyla yıllık 15 akçe
1 2 8 7 / 1 8 7 0 o tarihinden itibaren "Evkâf-ı
mukatoa bedeli ve aylık 9,5 akçe kira ile oğlu
Hümâyûn Hazinesi'nden mazbut Koca Mustafa
Dimitri ve kızı Perişkovi'ye intikal ettirildiğini
Paşa Vakfı" ifadesi bütün kayıtlarda yer almıştır.
öğreniyoruz (Kutbi/Belge 1286:66 Belge -14).
Kayıtlarda geçen bu ifadelerden anlıyoruz ki bu
tarihten sonra, binlerce benzerleri gibi Koca Vakıf taşınmazlar, önceleri eski vakıf hukuku
Mustafa Paşa Vakfı da artık mazbut bir vakıf içerisinde yer alan icoreteyn, mukatoa ve gedik
olmuştur. usulüne göre üçüncü şahıslara intikal ettiriliyordu.
Doha sonra Batılılaşma döneminde kabul edilen
Bizim, vakıflarda "bozulma" ve "çözülme"
ve gayrimüslimlere Osmanlı ülkesinde taşınmaz
olarak nitelediğimiz bu tatbikat, ilk boşta sadece
mal edinme imkanı sağlayan intikal kanunları
mutasarrıfına "kayd-ı hayat" şartıyla kullanım
devreye girmiştir. Şeyhlerin metrukâtı arasında
hakkı verirken, zamanın ilerlemesiyle sırf mülk
rastladığımız belgeler öbür vakıflar gibi. Koca
mal gibi varislerine intikal etmeye başlamıştır
Mustafa Paşa vakıflarının do intikal kanunları
(Öztürk 1995:254-256).
esaslarına göre gayrimüslimlerin elinde
Elimizdeki bir belgede verilen bilgilerden. dolaştığını göstermektedir.
Koca Mustafa Paşa Camii çevresinde bulunan
Ayasofyo vakıfları ile Koca Mustafa Paşa
vakıf iki kahvehanenin önce icareteyne
vakıflarının müştereken sahip olduğu Nişancıpaşa
bağlandığını, daha sonra da mutasarrıf Murtazo
Mohallesi'nde bulunan bir ev, tülbentçi
Efendi ibni Ahmet Bey'in ölümü üzerine oğlu
esnafından Karanko adındaki bir gayrimüslimin
İbrahim ve kızı Emine'ye, İbrahim'in vefatı üzerine
tasarrufunda iken, İntikal Kanunu esaslarına göre
de kızları Nesibe ve Hatice'ye intikal ettiğini
varislerine intikal ettirilmiştir (Kutbi/Belge
öğreniyoruz (Kutbi/Belge 1238:92). Bir başka
1 287:60).
belgede de, yine aynı vakıftan Mercan Çarşısı,
Kuşakcı Han sırasında bulunan, yıllık 25 akçe Aynı metrukât arasında bulunan bazı belge­
"icâre-i müeccele"li kazzoz ve duhancı dükkân­ ler, bu çözülme ve gerilemenin yanında, "gelir
larının, mutasarrıf el- Hac Mustafa Efendi'nin fazlası meydana gelmesi halinde, taşınmazlar
ölümü üzerine, önce Ömer Efendi'ye, daha sonra satın alınarak, vakıf mallarına ilave edilmesi ve su
da, el-Hoc İbrahim'in kızı, Abdülkerimzâde yollarının tamirine öncelik tanınmasına..."
Seyyid Ahmet Efendi'nin annesi Fatma Hanıma (Barkon-Ayverdi 1970:369; Kutbi/Belge 1283:
devredildiği anlatılmaktadır (Kutbi/Belge 3 7 / 5 ) ilişkin vakfiye hükümlerine göre işlem
1241:68). yapıldığını göstermektedir.

Koca Mustafa Paşa Külliyesi karşısındaki bir Bu çerçevede, İstanbul, Somatya Sancaktar
evin altında yer olan vokıf dükkan 400.000 kuruş Hayrettin Mahallesinde bulunan Hasna Hanım'o
muaccel (peşin para), günlük 2 akçe müeccel (her ait hisseli bir ev, bilirkişilerin belirlediği 3125
gün ödenecek para) bedellerle beraber dükkânı kuruş bedel üzerinden, "Teftiş-i Evkâf"tan uygun
olarak kullanılmak üzere, Seyyid el-Hoc Abdullah görüş alınmak suretiyle mazbut Koca Mustafa
bin Hasan adına "gedik"e bağlanmıştır Paşa Vakfı tarafından satın alınmıştır (Kutbi/Belge
(Kutbi/Belge 1 250:99/a-b). 1283:23)
DR. NAZİF ÖZTÜRK

Aynı şekilde Koca Mustafa Paşa Camii ve üzerine bu tahsisatına. Koca Mustafa Paşa
İmareti çeşmelerine akan su kanalları tıkanmış, Dergâhı'na ait 196 kuruşluk Kırım muhassası da
çevre fıalkıyla birlikte, külliyede su sıkıntısı çekil­ ilave edilmiştir. Böylece Dürriye Hanım'a 14
meye başlanmıştır. Bunun üzerine, tıkanan su Zilkade 1278/1861 tarihinden itibaren toplam
kanallarının tamiri için Evkâf-ı Hümâyûn 446 kuruş taamiye (yemek) bedeli maaş
Nezâreti'ne başvurulmuş, teknik elemanlarca bağlanmıştır (Kutbi/Belge 1278:17).
toplam 23.450 kuruş 20 para tutarında keşif Yoksullara sağlanan yardımlar arasında en
hazırlanmıştır (Kutbi/Belge 1249:29). anlamlısı, Balkan ve I. Cihan Savaşı (1914-1918)
Temizlik insanî bir haslettir. Kişinin sosyal yıllarında kız çocuklarının dergâhta
boyutu ve inançları, temizliğin niteliği üzerinde barındırılmasıdır.
birinci derecede önem arz etmektedir. Yaratılışın
Karşılıklı imza altına alınan 19 Mart
gayesi olan ibadeti ancak bedenen ve ruhen te­
1 3 3 0 / 1 9 1 4 tarihli tutanaktan öğrendiğimize
mizlenmiş olarak kimseler yapabilir. Su olmadan
göre; I. Cihan Savaşı yıllarında Edirne Karaağaç-
temizlenmenin ve temiz olmanın imkânı yoktur. Bu
Çerkeşköy'den Abdullah Kızı Gülfiraz, muhacir
bakımdan İslâm dininin bir gereği olarak temiz­
olarak. Koca Mustafa Paşa Dergâhı'na
liğe ve dolayısıyla suya büyük önem verilmiştir.
sığınmıştır. Köyünün işgali sona erinceye kadar,
Osmanlının yıkılış yıllarında bile yazışmalarda
dergâhta misafir edilmiştir. Ağabeyi Eşref'in
sudan ve su ile ilgili belgelerden bahsedilmektedir.
gelmesi üzerine, Gülfiraz Eşref'e teslim edilmiştir.
Bu belgede, tekkelerin sularıyla ilgili şeyhleri­ Gülfiraz'ın kendi rızası ile dergâhtan ayrıldığına
ni elinde bulunan belgelerin kayıt edilmesi, dair bir senet düzenlenmiştir (Kutbi/Belge
"Meclis-i Meşâyıh"a getirilmesi istenmektedir 1330:122, Belge-15).
(Kutbi/Belge 1339:166). ,
Yoksullara götürülen hizmetin boyutu ferdî
Hiç şüphesiz bu belge ve bilgiler, suya ve su bir uygulama mıdır, yoksa ihtiyaç durumuna göre
yollarına verilen önemin bir işaretidir. yaygın olarak verilmiş midir? Şimdilik bunu
Koca Mustafa Paşa Vakfı, temelde din bilemiyoruz. Ancak, İstiklal Savaşı yıllarında,
hizmetleri ve eğitim ağırlıklı bir vakıftır. tekkelerin yüklendiği misyonu hatırlayacak olur­
Öngörülen bu hizmetin herhangi bir sebeple yeri­ sak, "kıvançta-tosada bir bütün" olan bu miletin,
ne getirilmesi imkansız hale gelirse, vakfın dar günlerinde neler yapabileceğini tahmin etmek
meşrutunlehsiz (vakıftan yararlanan kimseler) zor olmasa gerektir.
kalmaması için, usul haline getirilen vakfiyenin
sonundaki "fukarâya sarfoluna..." ibaresine
II. KOCA MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ
dayanılarak. Koca Mustafa Paşa Vakfı'nda nor­
İLE İLGİLİ KURULAN İLAVE VAKIFLAR
mal hizmetlerin yanında yoksulun görüp-
gözetilmesi ilkesi de yerine getirilmiştir.
Bu çerçevede önce Şerife Vahide sonra da 1. El-Hac Şucâ' Bin Süleyman
Fatma binti Ayşe'ye vakıftan hergün bir çift fodla Vakfiyesi
verilmiştir. (Kutbi/Belge 1214:48). Vakfiyenin dili Arapçadır. Vakfiyeyi safer
"Kısmet-i Askeriye" tarafından günlük 24 965/] 557 tarihinde İstanbul Kadısı Ömer Bin
akçeye mutasarnf olan Hâce Feraset Hanım ölmüş Haydaru'l-Müvella tasdik etmiştir. Şahit olarak
ve tahsisatı kesilmiştir. Geride kalan cariyelerin vakfiyenin altına, 4 imam, 2 zakir, 1 müezzin, 1
muhtaç olduğunun bildirilmesi üzerine, dilekçe debbağ ile birlikte mütevelli Hüseyin Çelebi
sahibi cariyelerden Şerife Hanım'a, bu kadrodan Haydar ve Yusuf Çelebi bin eş-Şeyh Yakup Efendi
aydan aya ödenmek kaydıyla günlük 4 akçe aylık imza koymuşlardır. Yusuf Çelebi, Şeyh Yakup
bağlanmıştır (Kutbi/Belge 1240:88). Efendi'nin (ölm. 9 7 9 / 1 5 7 1 ) oğlu Yusuf
Sinaneddin'dir (ölm. 987/1581)
Maliye Hazinesinden aylık 250 kuruş tah­
sisatı bulunan Cabbarzâde Abbaspaşa Kerimesi Vakıf Hacı Süleyman oğlu el-Hac Şucâ' Bey,
Dürriye Hanım'ın geçinemediğinin anlaşılması İstanbul Ali Fakıh Mahallesinde, etrafı avlu duvarı
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

ile çevrili, bahçe içerisinde kuyusu, ağaçları, göl­ Vakfı'nda Balad kuyusu dahilinde ve Şehzâde
gelikleri ve tuvaleti bulunan, gösterişten uzak iki Mehmet Camii çevresinde bulunan evlerin. Çinili
evini vakfetmiştir (Belge -16). Handa oturan Sarraf Ohannis'e satışıyla ilgili 10
Hayatta olduğu sürece, vâkıfın kendisi, Rebiyullahır 1245 (1829 tarihli belgede. Şeyh
ölümünden sonra çocukları ve torunları mütevelli Muhammed Razı Efendi'nin (ölm. 1268/1851)
olacaktır. Soyunun münkariz olması (sülalesinden vakfın mütevellisi olduğu açıkça belirtilmektedir
kimsenin hayatta kalmaması) halinde mütevellilik (Kutbi/Belge 1245:22; Belge-18).
görevi Koca Mustafa Paşa Hânigâhı şeyhlerine
geçecektir.
3. İsmihan Hatun İbneti Muhammed
Söz konusu evleri. Şeyh Yakup Efendi'nin Vakfiyesi
oturması için vakfetmiştir. Yakub-ı Germiyoni'den
Vakfiyenin dili Osmanlıcadır. Vakfiyeyi 14
sonra da bu evde. Koca Mustafa Paşa
Şaban 1071/1660'da Davudpaşa Mahkemesi
Zaviyesi'nde şeyh olanlar oturacaktır (Kutbi/
Kadısı Mehmed bin Mahmud tasdik etmiştir.
Belge 965:76).
Hayırsever İsmihan Hatun, Koca Mustafa
Koca Mustafa Paşa, müderris, cami imamı ve
Paşa Mahallesi'nde, maliki bulunduğu bahçe
zaviye şeyhine görev tahsisli, diğer hizmetlilere
içerisinde, çevresinde ağaçları su kuyusu, altında
genel olarak külliye çevresinde, müteaddit odaları,
kasap dükkanı ve sofası bulunan evini vakfetmiştir
bahçesi, ahırı ve çeşmesi bulunan lojmanlar
(Belge-19).
yaptırdığı halde (Barkan-Ayverdi 1970:367;
Kutbi/Belge 1283:37/2), yaklaşık 50 yıl sonra Hayatta olduğu sürece kendisi, ölümünden
şeyhlerin oturması için Şucâ' Bey'in yeniden ev sonra hizmetçisi Gülistan ve çocukları bu ailenin
vakfetmesinin sebebi anlaşılamamaktadır. soyunun tükenmesi halinde, Abdullah ve çocukları
bu evde oturacaktır. Abdullah'ın ailesinin de
münkariz olmasından sonra, evin tasarruf hakkı
2 . Hafsa Hatun İbneti Kasım
Koca Mustafa Paşa Camii imamına ait olacaktır.
Vakfiyesi
Dilerse bu evde oturacak, dilerse başkalarına
Vakfiye'nin dili Arapçodır. Şahitler huzurun­ kiraya verebilecektir. Evin tamire ihtiyaç göster­
da kurulan vakfı, fi Evâsıt-ı Zilhicce 9 9 2 / 1 5 8 4 mesi halinde, içinde oturan kimse bu tamiri
tarihinde Davudpaşa Mahkemesi Kadısı Ali bin yaptıracaktır.
Mustafa tastik etmiştir.
Cami imamına sağlanan bu tasarruf hakkına
Kasım kızı Hafsa Hatun, Istanbu-Arabacı karşılık, hergün 3 ihlas, 1 fatiha okuyarak vâkıfe
Boyezid Mahallesinde bulunan evini vakfetmiştir. İsmihan Honım'ın ruhuna hediye edecektir
Hayatta olduğu sürece bu evde kardeşi, ölümün­ (Kutbi/Belge 1071:89).
den sonra da Piyole bin Abdullah oturacak, her
gün bir yasin, bir mülk ve üç ihlas-ı şerif okuyacak
ve hasıl olan sevabı evvela Peygamberimizin (sa) 4. Ayşe Hanım İbneti Abdurrahman
evlâdı ve ezvâc-ı güzinin, sonra Hafsa Hatun'un Vakfiyesi
beyinin ruhuna bağışlayacaktır (Belge-17).
Koca Mustafa Paşa Zaviyesi'nde daha önce
Vakfın nâzın. Koca Mustafa Paşa Hânigâhı post-nişin olan ve cami avlusundaki türbede mef­
şehleri olacaktır (Kutbi/Belge 992:71). Bu vakfın tun bulunan es-Seyyid eş-Şeyh Yusuf
Koca Mustafa Paşa vakıflarıyla ilgisi hânigâh Kubbeddin'in (ölm. 1170/1756 ) eşi, Ayasofya-
şeyhlerinin nâzır olarak görevlendirilmesinden Hüseyin Ağa Mahallesi'nde oturan Abdullah'ın
ibarettir. oğlu Abdurrahman kızı Ayşe Hanım 17 Safer
Bir satış kakarından öğrendiğimize göre, 1 2 1 4 / 1 7 9 9 tarihinde bir vakıf kurmuştur.
şehler, bu ve benzeri vakıfların nazârlık vaz­ Vakfiyeyi, Davut Paşa Mahkemesi Kadısı es-
ifelerinin yanında, bazı vakıfların mütevellilik Seyyid Abdulkerim tasdik etmiş, hazır bulunan 16
görevlerini de üstlenmektedir. Zahide Hanım şahit imzalamıştır (Belge -20).
DR. NAZİF ÖZTÜRK

Ayşe Hanım Koca Mustafa Paşa Camii hinde Küçük Evkâfa kayd olan vakfiyesinde,
çevresinde Ali Fakih Mahallesi'nde bulunan evi ile 12.000 kuruş para vakfının gelirinden Koca
birlikte, 130 zira arsa üzerine inşa edilen bir­ Mustafa Paşa Külliyesinde görev yapacak vazife
birine bitişik yorgancı, iplikçi berber dükkânları sahiplerine verilecek ücretler sayılmaktadır.
ile bir kahvehaneyi Allah rızası için vakfetmiştir.
Vakfın nukuddan başka taşınmaz mallan da
Vakfın nâzırlık görevi. Koca Mustafa Paşa bulunmaktadır. Taşınır ve taşınmaz vakıf
Külliyesi Sümbülî Hânigâhı'nda şeyh olanlara ve­ mallanndan elde edilen gelirlerden. Koca
rilmektedir. Nâzır olan şeyhler, mütevelli ile birlik­
Mustafa Paşa Camii'nde Peygamberimizin (sa)
te dükkânları aydan aya kiraya verecekler ve
doğum günü olan 12 Rebiyulevvel'de okunacak
vakfın yıllık hesabını mürtezikanın huzurunda
mevlide tahsisat ayrılmaktadır.
göreceklerdi. Buna karşılık hergün 1 akçeden,
yıllık 360 akçe ücret alacaklardır. Vakıf gelirlerinden mevlit okuyanlara
Tekkede hücre-nişin olan Ahmed Dede yevmiye 10 akçe verilecek, cemaata 40 kıyye
cüzhon olacaktır. Bu şahıs hergün öğle şerbet, 30 kıyye şeker dağıtılacaktır. Şekeri koy­
namazından önce vakıfe Ayşe Hanım'ın, eşi Şeyh mak için 5 kuruşluk kağıt, 10 kuruşluk güllab ve
Kuddeddin Efendi'nin türbesine koyduğu Kuron-ı öd alınacaktır. Hânigâhta şeyh olan zata, günlük
Kerim'den, türbede bir cüz okuyacak, her 30 10 akçe nezâret vazifesi verilecek, o gün fukarâ
günde bir hatim yapacaktır. Bu okuduğu hatim­ ve dervişane ziyafet için yine Şeyh Efendi'ye 1 20
den hasıl olan sevabı Peygamberimizin(sa), kuruş takdim edilecektir. Pişkadem ve Zakirbaşı
ashabın, eizze-i kirâmın, mü'min ve mü'minatın olanlara yevmiye 5'er akçe, şerbet dağıtıcısına 4 ,
ruhlarına hediye edecek ve yaptığı bu hizmete
kayyımlığa bakana yine 4, müzezzinlerden her
karşılık günde 4 akçe ücret alacaktır. Ahmed
birine 3'er akçe dağıtılacaktır. Ayrıca davetçiye
Dede'nin ölmümünden sonra yerine, hücre-nişin
de günlük 4 akçe verilecektir.
dedelerden uygun olan birisi seçilecektir.
Vakfedilen 12.000 kuruş, İmameciler
Başta Şeyh Kutbetddin Efendi olmak üzere,
cami bahçesinde meftun bulunan diğer şehlerin çarşısında. Lonca odasında "esnâf-ı mezkur"
sandukaları üzerine konulan taçlan ihtiyaç kethüdası, kâtibi ve yiğitbaşısı huzurunda
oldukça boyamak üzere bir iki boyacı tayin edile­ "ma'rifet-i şer" ile ıstırbah olunacaktır. Lonca
cek ve yevmiye olarak 1 akçe alacaktır. odasından başka yerde ve kefili olmayan kimseye
hiçbir şekilde kredi ve borç para verilmeyecektir.
Ayşe Hanım hayatta olduğu müddetçe, ken­
disi mütevelli olacak ve günde 1 akçeye Yaptıkları bu nezâret hizmetine karşılık, kethü­
mutasarrıf olacaktır. Ölümünden sonra müte- daya, kâtibe ve yiğitbaşıya günlük 5'er akçe
vellilik görevi oğlu Mustafa'ya intikal edecektir. ödenecektir.
Mustafa'dan sonra ailenin büyük evlâdı mütevelli Yine vakfın gelirlerinden Hz. Halid'in(ra)
olacak, sülalenin sona ermesi halinde, dedelerden
türbesinde dua eden Eyub Camii'nin 3
birisi mütevelli olacak ve bu seçimi nâzır olan
imamından her birine 4'er akçe, Medine-i
tekkenin şeyhi yapacaktır. Hizmetten artan para
Münevverede Mescid-i Nebevi'de müezzin olan­
%10 nisbetinde sağlam kefille ıstırbah edilecek ve
bu yoldan kâr ile nâzır yeni akarlar satın alarak, lara 30, Mekke-i Mükerreme'de Harem-i Şerif
vakfın mal varlığına ilave edecektir. müezzinlerine 30, bu paralan her yıl oralara
götürerek dağıtan ağaya 3 akçe verilecektir.
Bir gün bu şartların yerine getirilmesi
Aynca vakfın kâtibi, her yıl Harem Camii'nin
imkansız hale gelirse, o takdirde vakfın gayesi
aydınlatılmasında kullanılmak üzere 10 kıyye bal­
"mutlaka fukorây-ı ehli iman" olacaktır
(Kutbi/Belge 1214:21). mumu alacaktır.

Vakfın mütevellisine günlük 40, kâtibine 15


ve câbisine 15 akçe yevmiye ödenecektir. Vakfın
5.El-Hac Ahmet Efendizâde
nâzın, Bostancıbaşı Ağa olacaktır. Vakfın yıllık
Muhammed Said Vakfiyesi
muhasebesi, Hazine-i Hassa Müfettişi huzurunda
Eski kadılardan el-Hac Ahmet Efendizâde görülecektir. Harc-ı imza olarak günlük 6 akçe,
Muhammed Said Efendi'nin Receb 1235 tari­ muhasebe katibine yevmiye 5 akçe ödenecektir.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFU\RI VE KÜLLİYESİ

Vakfın mütevelliği evvelâ vâkıfa, sonra evlâdının Hatim okunurken caminin iç mekânını
ekberine, daha sonra eşi Hatice Hanım'a ait ola­ aydınlatmak üzere, her biri yarımışar kıyyelik 8
caktır. Ailenin münkariz olması halinde müte- adet balmumu alınarak. Koca Mustafa Paşa Vakfı
vellilik, Lonca'da esnaf kethüdası olanlara intikal mütevellisine teslim edilecektir. Şamdanları vak­
edecektir. tinde yakması ve mumları muhafaza edip
Vakfiyede öngörülen hizmetlerin tamamlan­ söndürmesi karşılığında. Meydancı Dede
masından sonra, gelir fazlası meydana gelmesi Efendi'ye yılda 100 kuruş ödenecektir.
halinde, bu fazlalık vakfedilen 12.000 kuruşa Kayyımbaşı'ya 4 0 , diğer 2 kayyıma 30'ar
ilave edilecektir. kuruştan caminin temizliğini yapan kayyımlara da
100 kuruş verilecektir.
Vâkıf bu şekilde vakfiyeyi tamamladıktan
sonra, son cümle olarak "rızâen li'l-bari cümlenin Ayrıca, Kuran-ı Kerim'i muhafaza eden,
nezâretleri rica olunur" demektedir (Kutbi/Belge hatim okuyan, hafıza getirip götüren kişiye de
1235:121; Belge-21). hatim sonunda 50 kuruş ödenecektir.

Vakıf kurucusu bu cümleyi yazmakla, Senette verilen bilgilere göre bu ücretlerin


kamuya hizmet götüren vakıfların, vakfiye toplamı olan 1000 kuruş, 1276/1859 senesi
esaslarına göre hizmetin sürekliliğini sağlamak Ramazan'ından itibaren vakfın mütevellisi
için, hizmetten yararlananlara, denetim hakkı tarafından, gereği yapılmak üzere. Şeyh
tanımaktadır. Halk için hizmet etmekle yükümlü Efendi'ye teslim edilecektir.
olan görevlilerin, millet tarafından denetlenmesi, Senedin son cümlesi şöyledir.
demokrasinin gereği, hatta kaçınılmaz bir sonu­
"İş bu sened, bu amaçla tarafımdan tanzim
cudur. Henüz, ülkemizde göremediğimiz ve
edilmiştir. Şeyh bulunan efendilerin de muhafaza
demokrasiyi içine sindirmiş ileri ülkelerde
etmeleri için bir sureti kendilerine verilmiştir.
seslendirilmeye çalışılan bu hususun, bir vakfiyede
Daima düsturu'l-amel tutulması temenni olunur".
günümüzden 1 80 yıl önce uygulanmaya konul­
muş olması demokrasi adına ne kadar ibret verici Muhammed Arif Efendi, Muhammed Sıddik
değil midir? " İbni el-Merhum Şeyhü'l-İslâm, Sadr-ı Anadolu,
Afa anhu (Kutbi/Belge 1276:24).

ö.Şeyhü'i İslâm Muhammed İbni


Sıddik Vakfiyesi Z.Mustafa İzzet Efendi Vakfiyesi
Elimizdeki belge, Şeyhü'l İslâm merhum Merhum Binbaşı Rüstem Efendi'nin oğlu
Muhammed Arif Efendi'nin oğlu Sıddik Bey'in Mustafa izzet Efendi, Kocamustafapaşo semtinde
vakfiyeye dayalı olarak, Koca Mustafa Paşa bulunan Ramazan Efendi Dergâhı'nda, Koca
Külliyesi'nde yapılmasını istediği hizmetleri Mustafa Paşa Camii I. imamı ve dergâh şeyhi es-
gösteren 1276/1859 tarihli senettir (Belge-22). Seyyid Hafız Muhammed Efendi'yi geçici müte­
Bu senette verilen bilgilerden öğrendiğimize velli tayin etmek suretiyle 15 Muharrem 1328/
göre, kurulan vakıf bir nukut vakfıdır. Vakfedilen 1 910 tarihinde bir vakıf kurmuştur (Belge-23).
paranın işletilmesinden elde edilen gelirin bir " Kamu hizmetini g ö r m e k üzere kurulan vakıfların işleyiş
şeklini ve b u söktürde g ö r e v y a p a n personelin çalışma
bölümü ayrılarak Koca Mustafa Paşa
tarzını; hizmetten yararlanma hakkına sahip olan
Külliyesi'nde hatim okutulması ve camideki " m e ş r u h j n l e h ' i n nasıl denetlemesi g e r e k t i ğ i n i ; b u denetim
kandillerin yaktırılması istenmektedir. h a k k ı n ı n d a y a n d ı ğ ı hukukî deliller ve bu k o n u d a fikir ser-
deden islâm hukukçularının görüşlerinin neler olduğu
Bir hafız camide her Ramazan imsak vaktin­ k o n u s u n d a , Elmalılı M . H a m d i , v a k ı f l a r l a ilgili k i t a p l a r ı n d a
den itibaren günde bir cüz okuyarak hatim indi­ çok kıymetli b i l g i l e r v e r m e k t e d i r . K a m u eliyle y a p ı l a c a k
recek ve yılda 500 kuruş alacaktır. Şeyh Efendi d e n e t i m i n s a d e c e hukukî d e ğ i l , siyasî ve sosyal b o y u t u n a
d a d i k k a t çekerek, â d e t a b u meselenin felsefesini y a p m a k ­
hatmin okunuşuna nezâret edecek ve yılda 150
t a d ı r . Bu k o n u d a geniş bilgi a l m a k isteyenler, "Elmalılı
kuruş, Piş-kadem Efendi ise hatmin duasını M.Hamdi Yazır Gözüyle Vakıflar" kitabına b a ş v u r a b i l i r l e r
yapacak ve bu da yılda 100 kuruş alacaktır. (Özturk 1995: 1 82-1 8 7 ; 2 0 9 - 2 U ) .
DR. NAZİF ÖZTÜRK

Vakfiyeyi, Davutpaşa Mahkemesi Nâibi, 210 kuruşluk şeker, buhur ve güllab satın
Müftizâde es-Seyyid Abdullah Hilmi Efendi tescil alınarak merasimde hazır bulunanlara
etmiş; 29 Cemaziyelevvel 1 3 2 8 / 1 9 1 0 tarihli dağıtılacaktır. Yine her sene Ramazan ayında
"irâde-i seniyye" ile merkez kütüklerine kaydedil­ camide, mütevellinin uygun göreceği 5 vakit
miştir (VGMA 1328:574-16/39-40). namazdan birinde, hatim okutulup dua edilecek ve
sevabı yukarıda sayılan zevâtın ruhlarına hediye
Mustafa İzzet Efendi, 10.000 kuruş
edilecektir. Bu göreve karşılık, cüzleri okuyan
kıymetinde Biga Sancağı Ayvalık Kazası'na tâbi
hafıza 250, cüzleri getirip-götüren ve muhafaza
Nusretli Karyesi'nde Sinanyeri adıyla bilinen
eden şahsa 30, dua yapana 20 kuruş verilecektir.
çeşme önündeki 2 parça zeytinliği aynı kazaya
bağlı İsaklı Köyü Burgazcık adındaki mevkide ve Ayrıca Torikat-ı Halvetiyye'den Ramazan
deniz kıyısındaki zeytinliği, aynı kaza Adatepe'de Mahyi Hânigâhı'na her yıl Ramazan ayında 5 0 0
bir başka zeytinliği ki, toplam 5 parça ve 50 kuruş taamiye bedeli ödenecektir. Yine Bâb-ı âli
dönüm yapmaktadır. Bu zeytin bahçelerinin civarında Nakşibendiyye-i Holidiyye meşâyıh-ı
tamamını, şahitler huzurunda, Allah rızası için izamından Gümüşhanevî Merhum el-Hac Ahmed
vakfetmiş ve mütevelliye teslim etmiştir. Ziyaeddin (ks)'in Dergâhında 500 kuruşla aşure
pişirilip dağıtılacaktır.
Bu zeytinlikler, günün rayicine uygun olarak
mütevelli eliyle taliplilerine "icâre-i vahide" ile Yukarıda sayılanlardan ayrı olarak, hayatta
kiraya verilecektir. olduğu sürece selametine dua etmeleri, ölümün­
den sonra ruhuna fatiha okumaları için Koca
Vakfiyede hayır şartı olarak. Koca Mustafa Mustafa Paşa Camii görevlilerine 250'şer kuruşun
Paşa Camii avlusunda metfun bulunan Cenâbı Pir dağıtılması; küçük oğlu Yahya Burhaneddin'e
Yusuf Sümbül Sinan, mahbub-u rabbu'i metfun 500, mütevelliye 1000 kuruş verilmesi; her
Efendimiz Hazretlerinin dergah-ı şeriflerinde, her Ramazan 500 kuruşluk erzâk alınarak
yıl Peygamberimizin(sa) doğum yıldönümü olan Kocamustafapaşa semti, Alifakih Mahallesi fakir­
Rebiyülevvel ayında, hatim, mevlit ve aşr-ı şerif lerine dağıtılması istenmektedir.
kıraat edilmesi ve merasimin, şeyhin duası ile
Zeytinliklerden elde edilen yağlardan. Koca
tamamlanması istenmektedir.
Mustafa Paşa ve Ramazan Efendi Dergâhları
Okunacak "Kur'ân-ı Kerim" ve "mevlid-i şeyhleri ile mütevelliye 25'er kıyye zeytinyağı ve­
şerif"ten hasıl olan sevap, Peygamberimizin(sa), rilecektir.
"ashâb-ı kiram", ezvâcı cîhânı yâr-ı güzin, has­
saten "pîr-i pişiva-i tarikat", "rehây-ı râh-ı Gelir fazlasının %20'si meşrutunleh ve
hakikat" olan müşarünileyh Cenâb-ı Pir Yusuf mürtezikaya, geri kalan paranın %20'si
Sümbül Sinan (ks) Dergâhı avlusunda meftun Donanma-ı Osmoniyye'nin imar ve ihyasında kul­
bulunan sair sultanân efendilerimiz merkad-ı lanılmak üzere Bahriye Nezâreti'ne verilecektir.
münevverelerine, daha sonra civarda defnedilmiş Geri kalan %20 kuruş mütevelli yanında hıfz
bulunan bütün şeyh efendilerine mü'min ve olunup, 5000 kuruşa ulaştığında, mezkur
mü'minâtın ebeveynlerinin ruhlarına bağışlan­ Ramazan Efendi Tekkesi bahçesine bir sarnıç inşa
ması şart edilmektedir. Ayrıca şart koşulan istekler edildikten sora, ileride muhtemel bir kazaya karşı
arasında, hayatta olduğu sürece vâkfın iki cihan­ dördüncü %20 kuruş mütevellinin nezdinde tutul­
da selameti için, ölümünden sonra da hasıl olan maya devam edilecektir. Toplanan bu paralar,
sevabın kendi ruhuna bağışlanması arzusu da sağlam kefil ile ıstırbah edilecek ve bu yoldan
bulunmaktadır. sağlanacak gelirle Ramazan Efendi Dergâhı
bahçesinde inşa edilecek sarnıçtan su çekecek
Gelirden her yıl 100 kuruş şeyhe, 60 kuruş şahsa 60 kuruş verilecektir. Geriye kalan paranın
mevlidhâna, 60 kuruş tevşihata (mevlid bahirleri miktarı 1000 kuruşa ulaştığında vakfın ana
arasında dînî ve tasavvuf! mahiyette kaside ve parasına ilave edilecek, bu para 10000 kuruşa
ilahi okuyan kimse) 20 kuruş zakirbaşıya, 30 baliğ olduğunda emlak satın alınacaktır. Diğer
kuruş duaguya, 30 kuruş alesseviye 3 kayyıma, %20 kuruş dahi çocuklarımın ve torunlarımın
20 kuruş sertarik efendiye, 60'ar kuruş dervişlere, "sulehây-ı muhtacîn'ine eşit bir şekilde
20 kuruş türbedara verilecektir. dağıtılacaktır.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

Bu hayır şartlarını sıraladıktan sora vakfın yaşanan erozyonlara karşı "müessesât-ı hayriye'
yönetimi konusunda da şunları söylemektedir: nin ancak bu ve benzeri desteklerle hayatiyetleri­
Vakfın mütevelliği, ben hayatta olduğum ni devam ettirebildiklerini gördük. Demek ki, her
sürece bana, ölümümden sonra. Koca Mustafa olayı kendi dönemi içerisinde değerlendirmek
Paşa Camii birinci imamına ait olacaktır. Aynı gerekiyor.
külliye içerisinde bulunan Sümbüliyye Hânigâhı Esasen vakıflar, kamu hizmetini amaçlayan
şeyhleri ise vakfın nâzın olacaklardır. Şayet demokratik sivil toplum örgütleridir. Böyle çalıştığı
günün birinde mütevellinin "su'-i hal'i (kötü hali) dönemlerde, onun kurucusu ve kullanıcısı halkın
görülürse hemen görevden azledilecek ve kendisi olduğu gibi, ekonomik açıdan en sıkıntılı
Kocamustafapaşa Mahallesi'nde ikâmet eden dönemlerde bile kıt imkanlarını bir oraya geti­
saygın ve dürüst kimseler nâzır olan Şeyh rerek, onun koruyucusu da bu mimlletin kendisi
Efendi'nin başkanlığında toplanarak, namuslu ve olmuştur. Ne zaman ki, sistemi ve yöntemini halk­
istikamet sahibi bir kişiyi, hakimden de karar tan kopararak vakıfları devletleştirdik, tarihten
almak suretiyle mütevelliliğe tayin edeceklerdir. bize intikal eden bu müesseselere olan millet
Vakfiyenin bundan sonraki bölümü desteği de kesildi. Fazla yoruma gerek yok,
kılişeleşmiş malum ifadelerle tamamlanmaktadır bugün ülkemizdeki vakıfların durumu ortadadır.
(Kutbi/Belge 1328:126). Tek vakıf etrafında yaptığımız bu kısa
Burada tahlilini yapmaya çalıştığımız ve çalışma, sistemi destekler mahiyette kurulan bu
Sümbüli şeyhleri metrukâtı arasında bulunan 8 küçük çaplı vakıfların, bir de bu yönüyle
vakfiyeden sadece Mustafa İzzet Efendi'ye ait değerlendirilmesinin gerekliliğini ortaya koydu.
olan zeytinlik vakfiyesinin istinsah edilmiş sureti
(VGMA 1 3 2 8 : 5 7 4 - 1 6 / 3 9 - 4 0 ) , yeni harflere
III. KOCA MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ
çevrilmiş tercümesi (VGMA 1328:2225-
VE ESERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
9 4 / 2 1 6 ) ; Şeyh Kudbeddin Efendi'nin eşi Ayşe
Hanım'ın ev ve dükkân vakfının ise sadece 1. Koca Mustafa Paşa Külliyesi
şahsiyet kaydı (VGMA 1214 (Küçük Evkaf, Külliye; cami, medrese, mektep , kütüphane,
Havatm):7/23) Vakıflar Genel Müdürlüğü imaret (aşevi), hânigâh, türbe, çarşı, han, su
Arşivi'nde mevcuttur. Yaptığımız ısrarlı tesisâtı, hamam, tuvalet, meşruta binaları,
araştırmalara rağmen bu arşivde diğer 6 vak­ muvakkithane gibi, mahalle veya semt için ihtiyaç
fiyenin hiçbir kaydına rastlayamodık. Tamamı duyulan, günümüz sosyal devlet onlaşınının bir
İstanbul'da kurulmuş olan bu vakıfların Vakıflar gereği olarak, devlet tarafından yapılması
Genel Müdürlüğü Arşivi'nde bulunmaması, gereken sosyal ve fizikî altyapıdan oluşmaktadır.
yaklaşık 29.000 vakfiyen in muhafaza edildiği bu Böylece iskâna elverişli hale gelen bu yapılar
arşivin. Cumhuriyet Dönemi öncesinde kurulmuş topluluğunun etrafına şahısların yerleşmesiyle
olan vakıfların tamamını göstermekten uzak şehirler kurulmakta, meskun sahalar ise imar ve
olduğu tahminimizi (Öztürk 1995:24,549) tama­ ihya edilmiş olmaktadır (Öztürk 1983:21).
men doğrulamaktadır. Bu külliyeleri eskiden hep hayır sahipleri
Diğer bir konu da şudur: Biz doktora yapar, idarelerini temin eder ve mamuriyetlerini
çalışmamızda, XiX. yüzyılda yeni müesseseler sağlamak için çevrelerinde vaya başka yerlerde
kurma yerine, yapılaşmaya ihtiyaç göstermeyen birçok gelir getirici akarlar inşa ettirerek, hem
ve mevcut bir vakıf kurumunun bünyesinde, uhrevî kendi külliyelerine varidat bulurlar, hem de şehir
mükafat ümidiyle -buruda olduğu gibi- küçük ve kasabaların imarına hizmet ederlerdi.
çaplı vakıflar kurulmasını, sistemde bir yozlaşma Batılıların "city islamic", bizim kültürümüzde kül­
ve çözülme olarak nitelemiştik (Öztürk liye veya imaret siteleri olarak adlandırılan
1995:46,549). Bu tespit temelde doğru olmakla binalar topluluğu, vakıf müessesesi eliyle kurul­
birlikte, tek vakıf etrafında, yaklaşık 500 yıllık bir duğu gibi vakıf sistemiyle idare ediliyordu. Bu
dönemi kapsayacak tarzda yaptığımız bu çalışma tesislerin inşa, imar ve yaşatılması, hatta işletilme­
sonunda, çok çeşitli sebeplerle esas vakıfta si için devlet bütçesinden herhangi bir harcama
DR. NAZİF ÖZTÜRK

yapılmıyordu. Halk, imaretin bütün ünitelerinin 2. Külliye İçerisinde Bulunan


her türlü hizmet ve yardımından karşılıksız olarak Eserlerin Değerlendirilmesi
istifade ederlerdi (Ergin 1939:19,57). a) Koca Mustafa Paşa Camii
Genel manada anlatmaya çalıştığımız bu Bugünkü Koca Mustafa Paşa Camii'^, VI.
özelliklerin tamamına sahip olan ve bulunduğu asra kadar uzanan ve 1284'te Bizans İmparatoru
semte adını veren Koca Mustafa Paşa Külliyesi, şu Mikhailos'un (1261-1282) yeğeni tarafından
yapı topluluklarından meydana gelmektedir: yeniden restore edilen Hagios Andreas
İlk tesisi sırasında Koca Mustafa Paşa Manastırı'nın Türk ve İslâm mimarisine
Külliyesi; cami, medrese, mektep, imaret, zaviye, dönüştürülmesiyle ortaya çıkmıştır. Semavi
çifte hamam ve bu ünitelerin mütemmim cüz­ Eyice'nin isabetle işaret ettiği gibi, cami cephesi
lerinden meydana gelmektedir (Barkan-Ayverdi itibariyle eski manastırdan hemen hiç bir iz
1970:366: Kutbi/Belge 1282:37/1). Daha sonra taşımamaktadır (Eyice 1953:162). Cami ve çevre­
çeşitli hayırseverlerce, bu hizmet birimlerine ilave si, sokak ve mahalle o kadar Türklüğü ve İslâmı
yapılar eklenmiştir. temsil etmektedir ki, bugün bile bu karakterini
Bu ilave yapılar Ekmekcizâde Ahmet muhafaza edebilen pek az semtten biri olma
Paşa'nın camii genişletmek üzere yaptırdığı ek vasfını taşımaktadır (Yüksel 1983:273).
bina'^ Veliyüdin Efendi'nin eseri olan Caminin sağ kapısı üzerindeki Şeyhu'l İslam
muvakkithone, içinde birçok tanınmış şahsiyet ve Efdolzâde Hamidüddin'in 4 beyitlik 8 9 1 / 1 4 6 8
hattatın gömülü bulunduğu geniş bir hozire tarihli Arapça ve sol kapısı üzerindeki Defter­
(Köseoğlu 1953:11-17), şeyhlerin türbeleri; avlu­ dar İdris-i Bitlisî'nin" 6 beyitlik 8 9 6 / 1 4 9 0 tarihli
da Hacı Beşir Ağa'nın sütun halinde 1150/1737
tarihli çeşmesi (Tanışık 1943:156), Sadrazam
" K o c a Mustafa Paşa C a m i i ' n i genişletmek üzere XVIII. y ü z y ı l
Rıfat Paşa'nın 1271/1854 tarihli sebili
başlarında Ekmekçizâde Ahmet Paşa t a r a f ı n d a n y a p t ı r ı l a n
(Kumbaracılar 1938:55), Karasi mutasarrıfı ek binadan bugün hiçbir iz mevcut değildir (Yüksel
Behçet Paşa'nın kız kardeşi Hacı Emine Hanım'ın 1983:277).

tarihsiz başka bir sebili (Kumbaracılar 1938:67), " İ l m î ağırlıklı o l m a y a n ve son d ö n e m d e kaleme a l ı n a n b a z ı
kitaplarda. K o c a Mustafa Paşa'nın vakfiyesini ve 5 0 0 yıllık
kuzey cihetindeki avlu kapısı karşısında kitabesiz
uygulamaya yönelik yüzlerce şahsiyet kaydını, m u h a s e b e v e
güzel bir çeşme; yine avlu dışında 1119/1707'de tahrir defterlerini, hatta görevli tayinlerine ait tevcihnameleri
ölen Hekim Başı Giridli Nuh Efendi'nin, tekke bu konudaki fermanlan g ö z a r d ı ederek, bir semte a d ı n ı
yeren K o c a Mustafa Paşa C a m i i ' n e "Sümbülî Tarikafı'nı
olduktan sonra yıktırılan medresesi (Unver İstanbul'a getiren C e m a l Halveti'nin vefatı üzerine O'nun
1939:421 -425) ve içinde Nuh Efendi'nin de med- yerine geçen ve Halvetilik'in Sümbülivye kolunun piri o l a n
Sümbül S i n a n Hazretlerine, -cami Külliyesi bu tabir de
fun bulundğu sofadır. (Eyice 1953: 159/21).
yanlıştır, cami külliyesi o l m a z , z i r a külliye; c a m i d a h i l , d i ğ e r
Külliyeyi tamamlayıcı mahiyette meydana yapılarla birlikte, eserler topluluğuna verilen a d d ı r - tahsis
edilmiş olmasına bağlanmaktadır (Fatih Camileri
getirilen bu ünitelere. Safiye Sultan ve Rıza Paşa 1991:207). Oysa cami, mektep, medrese, hamam gibi
türbelerini; menkabevî hikayeleriyle halkın ilgisini hânigâh binası d a , K o c a Mustafa Paşa Külliyesi'ni m e y d a n a
getiren yapılardan sadece bir tanedir. Sümbül Sinan
çeken zincirli selviyi, çifte sultanlar türbesini ve bu
Hazretleri'nin adıyla şöhret bulan bu bölüm hânigâh
türbenin önünde bulunan sütun halindeki kuş kısmıdır. Halk arasında "Sümbülivye Hânigâhı" olarak
çeşmesini de ilave etmek gerekiyor (Köseoğlu anılmakla birlikte, inşa edilişi ve mülkiyeti itibariyle bu b i n a
d a yine K o c a Mustafa Paşa V a k f ı ' n a aittir.
1953:15).
" D i ğ e r kaynakların aksine, 1. A y d ı n Yüksel, K o c a Mustafa
Son kadastro çalışmaları sırasında 1177 Paşa Camii'nin son cemaat durvanndaki kapının sağ ve sol
adadan ibaret olan Koca Mustafa Paşa Külliyesi; üstünde bulunan kitabelerin hangi hattata ait o l d u ğ u n a hiç
değinmeden, satırların bölüm ve bitim süslerinin aynı t a r z d a
cami, dergâh, medrese ve medrese avlusu olmak
olduğunu ve sadece tarihlerinin değiştiğini belirtmektedir. Bu
üzere dört parsele ayrılmıştır (İst. Dosya ifadeden sonra, metin içerisinde gösterilen k a y n a k l a n y o k
9/185,186,187,188). Külliyenin toplam s a y a r a k , sadece "Evliya Çelebi {Seyahatname, C . l s . 3 0 6 ) ve
Hadika'nın ( A w a n s a r a y i 1281:1 C . s . 1 6 2 ) İdris-i Bitlisî'nin
yüzölçümü 12608 m2 dir (Evci 1989:5). Verilen olduğunu söyledikleri tarih kitabesi ise c a m i d e mevcut
bu bilgiler, külliye vaziyet plânı üzerinde gösteril­ değildir. H a d i k a , bu levhanın yeri tam a n l a ş ı l m a y a n bir
miştir (Plân-I). Şimdi sıra ile bu yapıları tanımaya "başka kapı"da olduğunu söylemektedir" (Yüksel 1 9 8 3 : 2 7 5 -
2 7 6 ) demektedir. O y s a kesin belge k o y m a d a n , bu görüşe
çalışalım. katılmak mümkün değildir.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

Arapça-Türl<çe sülüs kitabelerine göre Hagios Koca Mustafa Paşa Cami günümüze kadar
Andreas Manastırı 8 9 V l 4 8 6 ' d a (Ayvansarayı birçok tamirat geçirmiştir.
1281: Hadika Cl, s. 162, Yüksel 1983:275;
Cami, Koca Mustafa Paşa Mazbut Vakfı
Köseoğlu 1953:16, Fatih Camileri 1991:206)
adına 1177 ada 338 pafta 51 parsel numaralı
Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrilmiştir.
6567 m2 olarak tapuludur (İstanbul Dosya No: H:
Eski binanın camiye çevrilmesi sırasında; son
9/188).
cemaat yeri, minare, bina dışına giydirilen taş
kaplama, içerdeki mihrap ve minber, iki yarım
kubbe ve orta kubbe Türk unusuru olarak ilave b) Koca Mustafa Paşa Medresesi
edilmiştir (Yüksel 1983:273).
Medrese, camiinin güneybatısında 9.45 x
Camiye katılan Türk unsurlar ve büyük çapta 9.15 = 86.47 m2 bir saha üzerine oturmaktadır.
gerçekleştirilen değişiklik ve tadilatlar sebebiyle Dış kenarları 45 derece kırık bir dershanenin iki
Koca Mustafa Paşa Camii, diğer kiliseden yanında 8'er oda mevcuttur. Odaların hepsi
çevrilme camilerle kıyas edilemeyecek derecede kubbelidir. Sağ koldakilerin kubbesi yıkılmış ve
ferah aydınlık ve İslam'ın ibadet anlayışına uygun üzerlerine boydan boya bir tonoz örtü atılmıştır.
bir zemin ve atmosfer kazanmıştır (Eyice Bütün odalarda ocak bulunmakta ve her odada
1953:172). bir alt ve bir üst pencere aydınlık vermektedir
(Yüksel 1983:278).
Minare, manastırın eski giriş kapısının solun­
da bulunmaktadır. Sekiz kenarlı bir kaideye Üzerinde kitabesi olmadığı için, inşa tarihi
sahiptir. Sekizinci kenarıyla binaya yapışmış ve bilinememektedir. Ancak cami ile aynı tarihte
buradan da minareye kapı açılmıştır. Gövde, yapıldığını söylemek mümkündür. Avlunun
şerefe ve korkuluk zaman zaman tamir görmekle ortasında bir de kuyusu bulunmaktadır.
beraber eskidir. Şerefe yapraklı, sarkıtmalı, Vakfiyede "şart-ı vâkıf" olarak müderrise 40
korkuluk taştan şebekelidir (Yüksel 1983:275). akçe verilmesi öngörülmekte, ancak "âli kadir
kimesne" müderris olursa 50 akçe ödenmesi isten­
İki yarım kubbe ile desteklenen bir ana
mektedir. Tahrir defterinin düzenlendiği
kubbeli sistem ilk defo olarak Koca Mustafa Paşa
9 5 3 / 1 5 4 6 tarihinde müderrise 50 akçe ödendiği
Camii'nde tatbik edilmiştir. Koca Mustafa Paşa
(Barkan-Ayverdi (1970:368-369), daha sonra da
Camii, bu haliyle İstanbul Bayezid Külliyesi
aynı şekilde uygulama yapıldığı anlaşılmaktadır
minarelerinin tipik birer numunelerinden başka
(Kutbi/Belge 1283: 37/4-5). Hatta öneminden
bir şey değildir. Bu durumda, Türk mimarisindeki
dolayı Koca Mustafa Paşa Medresesi'ne Mûsile-i
bu yeni tipin öncüsü doğrudan doğruya Koca
Süleymaniye itibar edilmiştir (Baltacı 1 976:282).
Mustafa Paşa Camii ve minaresi olmaktadır (Eyice Vakfiyede talebeye 26 akçe verilmesi istendiğine
1953:172,174). göre (Barkan- Ayverdi 1970:368), muhtemelen
Bir başka ifade ile Edime ve İstanbul'da bulu­ medresede 13 öğrenci eğitim görmekte idi. Geri
nan II. Bayezid Külliyelerini yapan mimar, bu kolan 2 oda müderris ve yardımcısına (muid) ait
büyük abidelerin ilk tatbiki projelerini Koca olmalıdır.
Mustafa Paşa Camii'nde tecrübe etmiş gibidir. Bu Başta kubbe kurşunları olmak üzere bir takım
tespitleri yaptıktan sonra Semavi Eyice, bu üç eksikliklerine rağmen medrese ayakta ve sağlam
eserin yapıldığı yıllarda bu çevrede çalışmış olan durumdadır; tahsis kararı olmaksızın Fatih
Mimar Hayreddin'i kasdederek; acaba Koca Müftülüğü tarafından Erkek Öğrenci Kur'an Kursu
Mustafa Paşa Camii mimarı da Mimar Hayreddin olarak kullanılmaktadır.
olamaz mı? diye sormaktadır (Eyice 1953:174).
Medrese dışarıdan bakıldığında oriiinal
Bu soruyu doğrulayacak tarzda, henüz eli­ durumunu muhafaza etmektedir. Fakat içeriye gi­
mizde kesin bir bilgi ve belge bulunmamakla bir­ rildiğinde, yeni kullanım durumuna uydurulmak
likte, akla en yakın ihtimalin bu olduğunu söyle­ amacıyla bazı tadilatların yapıldığı görülmekte­
mek mümkündür. dir. Bu amaçla sol taraftaki revak kapatılarak mut-
DR. NAZİF ÖZTÜRK

fak haline getirilmiştir. Zeminler ile duvarlar 1.50 Sümbül Sinan'a ait olduğu bildirilen çilehane de
m. yüksekliğe kadar fayansla kaplanmış, revak- bu kuzey koridorunda bulunmaktadır. Kur'an
larm arası demir doğrama ile kapatılmıştır. Bu Kursu yetkilileri burasını yağlı boya ile
gelişme, medresenin iç yapısının orijinalliğini boyamışlar, toplayabildikleri bazı eşya ve tablo­
bozmuştur. ları burada sergilemektedirler. Ancak üzülerek
Medresenin kullanımında özgün yapısına belirtelim ki, Hüseyin Vassaf'ın "Sümbül Sinan"ın
zarar vermemeli ve yapının korunmasına dikkat tac vesair emaneti astânede mahfuz ve
edilmelidir. Bu bakımdan başlatılan tahsis işlemi muhafazo-i ihtiramdır. Arife günleri ziyaret olun­
bitirilmeden önce, medresenin restorasyon projesi mak adettir" (Vassaf 1341:256) dediği tebrrükât
talep edilmeli ve alınacak kurul kararı doğrul­ eşyasından hiçbiri, sergilenen bu eserler arasında
tusunda, onarımın yapılması sağlanmalıdır. maalesef mevcut değildir. Öyle anlaşılıyor ki,
1924'te tekke ve zaviyelerin kapatılmasından
Son kadastro çalışmaları sırasında, medrese
sonra toparlanan müzelik tekke eşyaları, birçok
ve avlusu olarak ikiye ayrılmış ve Koca Mustafa
benzerleri gibi çürütülmüş ve yok edilmiştir.
Paşa Mazbut Vakfı adına 1177 oda 338 pafta 50
Girişte, sağda bulunan ve tekkenin hizmete açık
ve 51 parselde toplam 2957 m2 olarak tapuya
olduğu dönemlerde, şeyh tarafından kullanılan
tescil edilmiştir (İst. Dosya No: H9/185,186).
tavanı yaldızlı taş oda (Vassaf 1341:342), misafir
ve ziyaretçi odası olarak kullanılmaktadır.
c) Koca Mustafa Paşa Sümbül Efendi Tekkelerin kapatılmasından sonra, odalar­
Hânigâhı dan bir kısmı yıkılmış, bir kısmı do bir dönem
Koca Mustafa Paşa Külliyesini meydana yoksullar tarafından ev olarak kullanılmıştır
getiren yapılardan birisi de Sümbül Efendi (Köseoğlu 1953:13).
Hânigâhı'dır. Külliyeye kitabeli doğu kapısından
Gerek bu dönemde yapılan tahribat ve
girildiğinde, sağdan cadde kenarında ahşap üç
gerekse yatılı Kız Kur'an Kursu haline getirmek
katlı konak, şeyhin meşruta binasıdır. İki tarafı
için, eski eser özelliği dikkate alınmadan yapılan
hazire olan dar geçitten ilerlediğimizde, bugün
tadilatlarla, bugün hânigâh tanınomayocak hale
kız Kur'an Kursu olarak kulalanılan kısım, kül­
getirilmiştir. Eski esere fonksiyon vennek güzel bir
liyenin Zaviye bölümüdür. Vakfın içine düştüğü
şey olmakla birlikte, onu tonmamayacok hale
ekonomik kriz sebebiyle imaret kapandıktan
getirmek ızdırap vericidir. Kurul kararları doğrul­
sonra (Kutbi/Belge 1229:127) hânigâh
tusunda hazırlanacak restorasyon projelerine
mutfağında pişirilen yemeğe bakarak, burasının
göre yapılacak bir onarımla bir on önce
imaret oldğunu söyleyenler çıkmıştır (Baltacı
zaviyenin özgün yapısına kavuşturulması en
1982:10; Yüksel 1983:279). Fakat bu doğru
büyük dileğimizdir.
değildir.
Vakıf tahrir defterinde, imam ve hatiple eşit
Evliya Çelebi (Demircanlı 1989:287)
bir şekilde meşihat postuna oturan şeyhe, günde 5
Hadika'dan (Ayvansarayı 1281:162-163)
akçe, hânigâhta kalan sOfilerin nafakaları için ise,
yaptığı aktarmada, zaviyenin 40 hücreli
20 akçe ödendiği belirtilmektedir (Barkan-
olduğunu yazmaktadır, ancak bugün burada 40
Ayverdi 1970:368; Kutbi/Belge 1283:37/4). Bu
oda bulunmamaktadır. Yerinde yaptğıımız tetkik­
durumda, zaviyede kendisine hücre tahsis edilen
te, konak avlu duvarına ve Kocamustafapaşa
en azından 20 dervişin mevcut olduğu
Caddesi'nde yer alan dükkânlara sırtını dayamış
anlaşılmaktadır.
"L" şeklinde çilehane ve odalardan oluşan 22
bölümün variğını tespit ettik. "L" planının Haremlik olarak kullanılan şeyh konağı
ortasında kalan açık alanın hazire olduğu söylen­ dahil, hânigâhın oturduğu saha 1422 m2 dir. Bu
mektedir. Geçiş koridorlarının üzeri kapatılarak, saha üzerindeki yapılarla birlikte Koca Mustafa
kuzeyde çilehanelerin önünde ve batısında kalan Paşa Mazbut Vakfı adına tapunun 1177 ada,
kısım yatakhane, doğuda kalan kısım ise mutfak 337 pofta, 77 parselinde kayıtlıdır (İst. Dosya
ve yemekhane olarak kullanılmaktadır. Şeyh No:H9/187;Evci 1989:108).
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

d) Koca Mustafa Paşa Mektebi anlayışıyla külliye bir bütün olarak ele
Melctep binası, külliyenin doğu giriş kapısının alındığında, hiç şüphesiz imaretin de özgün
solunda, ana cadde üzerinde yer almaktadır. Tek yapısını yakalamak mümkün olacaktır.
hacimden ibarettir ve 78 m2 bir sahaya oturmak­
tadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında vakıf mektepler
f) Türbeler ve Hazirede Meftun Bazı
Maarife devredildiğinden,bu tür yerlerin 7044
Önemli Şahsiyetler
sayılı kanun uyarınca tekrar vakfa intikalinde,
vakfı adına değil de. Vakıflar Genel Müdürlüğü Koca Mustafa Paşa Külliyesi içerisinde
adına tapulanması öngörülmüştür. Bu sebeple Sümbüliyye şeyhlerinin yanında, hattat ve askerî
Koca Mustafa Paşa mektebi de, kendi vakfı yerine sınıfa mensup birçok önemli şahsiyetlerin türbeleri
1177 ada 335 pafta 92 parsel numarası ile ve kabirleri de bulunmaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tapulanmıştır Külliyeye, doğuda bulunan birinci kapıdan
(Evci 1989:23). içeriye girildiğinde, iki tarafta caminin ve
Vakfiyede adı "muallimhane" olarak tekkkenin haziresi başlar. Genel manada
geçmekte ve burada yapılacak eğitime günlük 4 mezarlar temiz ve bakımlıdır.
akçe para ayrılmaktadır (Barkan- Ayverdi Bu mezarlar arasında ilk gözümüze çarpan
1970:368; Kutbi/Belge 1283:37/4). Bu durum, Romipaşaoğlu Defterdar Mustafa Bey'in
mektep binasının külliyenin tüçük bir parçası mezarıdır. Babası eski sadrazamlardan Mehmet
olduğunu göstermektedir.
Ram Poşo'dır Şayhü'l İslâm Pîrizâde Mehmed
Mektep binası sağlam bir vaziyettedir. Sahip Efedi kayınpederidir. Sülüs ve nesih
Halen, Türk Medeni Kanunu'na göre yeni kurulan yazılarını çok iyi yazardı. Meşhur hattatlardan
Sümbül Efendi İlim ve Hizmet Vakfı tarafından Ebulkasım Mehmed Rasım Efendi'den meşketmiş
tahsissiz, kütüphane ve çoyocağı olarak ve sonra icazet almıştır. 1175/1761 tarihinde
kullanılmaktadır. vefat etmiş ve bu hazirede bulunan Şeyh
Nureddin Efendi'nin yanına türbe kapısının dışına
defnedilmiştir.
e) Koca Mustafa Paşa İmareti
Şu beyit vefatına tarihtir:
Külliyenin kuzey giriş kapısının sağında
Zakirbaşı odasının arkasında bulunuyordu. Nişanî Ramizâde Mustafa Bey.
Mimar Nilgün Olgun'un çizdiği Koca Mustafa Ola Mevlaya nail ya ilahî (1175)
Paşa Külliyesi vaziyet planında, burası yanlışlıkla
Üstat hattatlardan Hafız Osman Efendi'nin
hânigâh, esas hânigâh yeri ise imaret olarak gös­
mezarı da geçiş koridorunun sağında cami
terilmiştir. Bu tespit yanlıştır. Çünkü, vakfiyede
haziresindedir.
hamamın yeri tarif edilirken "hamam-ı büzürk-i
çifte der kurbi imaret-i vâkıf-ı mezbur" denilmek­ Babası Cerrahpaşa civarında bulunan
tedir (Barkan-Ayverdi 1970:366; Kutbi/Belge Haseki Sultan Camii'nin müezzini Ali Efendi'dir.
1 2 8 3 : 3 7 / 1 ) . Yine vakfiyeye göre imaret Köprülü Fazıl Mustafa Paşa dairesinde tahsile
bitişiğinde, ahırı bulunan bahçe içerisinde bir de başlamış, sülüs ve nesih yazılarını burada
evin mevcut olduğu anlaşılmaktadır (Barkan- öğrenmiştir. Hattat Derviş Ali merhumdan meşke
Ayverdi 1970:367). Esas vakfye elimizde başlamış, Suyolcuzâde Mustafa Efendi'de devam
olmadığı için sözü edilen ahırın, imarete gelen etmiştir. 18 yaşında iken, 1070/1659 tarihinde
misafirlerin otlarına mı, yoksa imaret görevlilerine hocası ölünce, Nefeszâde Hattat İsmail Efendi'den
ait lojmanda oturan hizmet personelinin binek icazat almıştır.
hayvanlarına mı ait oldğunu kestiremiyoruz. Aynı zamanda Sümbülî Tarikatına mensup
Çevreye yapılan muhtes binalar ve olan Hafız Osman, Şeyh Seyyid Alaeddin'in
gelişigüzel tadilatlarla, diğer yapılar gibi imaret elinde "seyr-i sülûk"unu tamamlayarak, tarikatta
binasının da orijinal şeklini tespit etmek bugün zakirbaşılığa kadar yükselmiştir. Güzel sese ve
için mümkün olamamaktadır. Uzmanlık musikî bilgisine sahipti. Cerrahpaşa semtinde
DR. NAZİF ÖZTÜRK

bulunan evinden her cuma günü Koca Mustafa Kemal'e aittir. Türbenin dış yan duvarında çini
Paşo'ya gelerek, Sümbülî Hânigâhı'nda zakir- üzerine yazılmıştır. Son dört mısrası şöyledir:
başılık görevini ifa etmiştir (Vassaf 1341:297- "Yer göklerde kamu ins ü melek
298).
Cem olup kıldı namazın bî teob
Kabakulak İbrahim Paşa da bu hazirede
Hatif-i gaybı dedi terihini
gömülüdür. 1144/1731 tarihinde Sadrazam
olmuş, 1155/1742'de ölmüştür. Aynı zamanda Nur ola Sümbül Sinan'ın kabri hep" 936
hattat da olan İbrahim Paşa, sülüs ve nesih Sümbül Sinan Türbesi'nin iç içe iki kapısı
yazılarında büyük bir maharete sahipti (Köseoğlu vardır. İlk kapıdan girilince iki mermer mezar ile
1953:13). güzel bir mermer tulumba görülür. Serasker Rıza
Aynı koridordan camiye doğru Paşa'nın mermer sandukalı kabri de buradadır.
ilerlediğimizde, solda cenaze namazının kılındığı Tulumba yanındaki mezar, Hekimoğlu Ali
bölümde, kârgir, klâsik tipte kubbeli ve tümeli bir Paşa'ınn büyük biraderi Hattat ve Müderris Ömer
türbe görürüz. Bu Safiye Hatun'un türbesidir. Efendi'nindir. Talik yazısındaki üstadı. Siyahi
Rivayete göre. Koca Mustafa Paşa bu türbeyi ken­ Ahmet ile Durmuşzade Ahmet Efendilerdir. 20
disi için yaptırmış, fakat Bursa'da idam edilip yaşında 1111/1669 tarihinde ölmüştür. Şair
orada defnedilmesi sebebiyle kızı Safiye Hatun Nihadi ölümüne şu tarihi yazmıştır.
buraya gömülmüştür. Türbedeki Safiye Hatun'un,
"Vefatına dedi tarih hatif-i gaybi Ömer
Çelebi Halife'nin kızı ve Sümbül Sinan'ın eşi
Efendi'ye cay ola Cennetü'l me'va" 1111
Safiye Hanım olduğuna dair bir rivayet varsa do
(Yüksel 1983:281), bu doğru değildir. Aynı Halvetilik Tarikatının ll.Boyezid (1481-1512)
konuda doğrulanamayan bir başka rivayet de; döneminde İstanbul'a gelişinden, 1924 tarihinde
camiye son cemaat mekanını ilave ettiren Şeyhü'l- tekkelerin kapatılmasına kadar geçen sürede,
Islâm Veliyuddin Efendi'nin bu türbeyi kendisi için Sümbüli Hânigâhı'nda şeyhlik yapmış olanların
yaptırdığı, fakat türbede kızı Safiye Hatun'un büyük ekseriyeti burada yatmaktadır.
yattığıdır (Baltacı 1982: 7-8). Girdiğimiz avlu Bu söylediğimiz hususun istisnasını şu şeyhler
kapısından camiye doğru yürüdüğümüzde, sağda oluşturmaktadır.
Sümbül Sinan Hazretleri'nin türbesiyle
Halvetilik'i İstanbul'a getiren Aksaraylı
karşılaşırız. Türbenin altında ve yanında Rıza
Muhammed Cemaleddin (Çelebi Halife), Merkez
Paşa ve Hekimoğlu Ali Paşa'nın büyük biraderi
Efendi, oğlu Şeyh Ahmed, Yakub-ı Germiyanî'nin
talik üstadı Ömer Efertdi'nin mezarı mevcuttur.
oğlu Yusuf Sinaneddin, Şeyh Necmettin Eyyubî,
Mevcut türbe, 1179/1765 yılında meydana Şeyh Kenzi Hasan Efendi ve son Şeyh Razı
gelen zelzeleden sonra, 1181/1767 tarihinde Efendilerin naaşları külliye haziresinde değildir.
yeniden yapılan mimarî şekildir. Türbenin Hatta bir kısmının mezarı İstanbul dışındadır^.
yeniden yapılması üzerine, Müstakimzâde Caminin avlusunda Sümbül Efendi Türbesi
Süleyman Efendi şu tarih beytini söylemiştir: yanında Şeyh Yakup Efendi Türbesi, şadırvan ve
"Bu emced kâbe-i uşşak-ı sümbül oldu hep şekerciler kapısına doğru giderken sağda Şeyh
mamur. Adlî Hasan Efendi, yanında Şeyh Seyyid M.
Nureddin, onun yanında Şeyh El-Hac Seyyid M.
Bulur Sûfi safa el-hak makam-ı evliyadır bu
Haşim türbeleri bulunmaktadır. Bu hazirede met­
1181"
fun bulunan diğer şeyhler bu türbelere ve çevre­
(Köseoğlu 1953:13)
sine defnedilmişlerdir.
Sümbül Sinan 9 3 6 / 1 5 2 9 tarihinde vefat
etmiştir. Müstakimzâde Süleyman Efendi, vefatına ^"Halvefilik'in Bir Kolu olan Sümbüliyye Tarikatı ve Koca
şu tarih mısrasını söylemiştir. Mustah Paşa Külliyesi" adlı kitabımızın beşinci bölümünde
Sümbüliyye Hânigâhı şeyhlerinin ne z a m a n vefat ettikleri v e
"Canına Sümbül Sinan'ın Fatiha" 936
nerelerde meftun bulundukları fıususlarında geniş bilgi veril­
Diğer bir tarih kitabesi, Şeyhul-İslam İbni miştir.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

Sümbül Efendi ve Şeyh Yakup Efendi tür­ Şekerciler kapısına bitişik son türbe el-Hac
beleri arkasında, bugünkü kız Kur'an Kursu Seyyid M.Haşim türbesidir. Üç Haşim olarak bili­
avlusunda sandukası kaldırılmış, çevre duvarları nen şeyh efendiler burada yatmaktadırlar. Şeyh
tahrip olmuş ve ahşaptan gayet müzeyyen tavanı Yıldız Dede, tekkenin diğer şeyhleri olan Seyyid
duran türbenin, dergâhın ilk şeyhi olan M. Razı Efendi ve oğlu Şeyh Rızaeddin ile torunu
Muhammed Cemaleddin Halveti'nin kızı ve Şeyh Kutbeddin de bu türbeye defnedilmişlerdir.
Sümbül Sinan'ın hanımı Safiye Hatun'a ait olduğu Aynı sülaleden gelen ve tekkenin son şeyhi olan
tahmin edilmektedir (Baltacı 1982:10). Ancak bu M. Razı Efendi, türbede yer kalmadığı, yer bulun­
sadece bir tahmindir. Zira "Sefinetü'l-Evliya" nın sa bile defin için Bakanlar Kurulundan karar
yazarı Hüseyin Vassaf, "harem-i alileri Safiye alınması gerektiği için, Kozlu mezarlığına
Hatun'un nerede ve ne zaman irtihal eylediklerini kaldırılmıştır.
bilen yoktur. Nereye defnedildiği de malum Külliye içerisinde, halkın çok ziyaret ettiği ve
değildir" demektedir (Vassaf 1341:241). hakkında birden fazla rivayet bulunan Çifte
Hüseyin Vassaf, hânigâh avlusu içerisinde Sultanlar Türbesi ve Zincirli Servi de üzerinde
durulması gereken birimlerdir.
bir başka mezardan bahsetmektedir. Verilen bil­
giye göre, hânigâh avlusu ortasında, demir par­ Çifte Sultanların mezarı üzerindeki pirinçten
maklıklarla ayrılmış bir kabir bulunmaktadır. Bir memul kafes şeklindeki açık türbeyi Sultan II.
rivayete göre burada ashâb-ı kiramdan iki zat, Mahmud yaptırmış, Abdulmecid döneminde
diğer bir rivayete göre ise, Hz. Cabir'in (ra) tezhip olunmuştur. Kafesin üzerinde, talik hatt ile
harem-i muhteremleri meftundur. Bu duygularla üstad Yasarizâde Mustafa İzzet'inin eseri olan 8
ziyaret edilmektedir (Vassaf 1341:241). beyitlik bir kitabesi vardır. Bu yazılar 1228/1813
tarihlidir (Köseoğlu 1953:16).
Sümbül Efendi türbesinin sağında bulunan
Şiir halindeki kitabenin bazı mısraları
Şeyh Yakub Efendi Türbesini Kanuni Sultan şöyledir:
Sûleyman(l 520-1566) inşa ettirmiştir. "Bu meşhed hikm ziyatergah-ı erbab-ı
"Idicek tarih fevtinden sûal muhabbettir.

Didi hetif, gitti kutbi rüzgâr" 979 İki sultan meftun olduğu bunda rivayettir.

Mısra'ı ile Yakub-i Germiyani'nîn ölümüne Bu çâye ihtiramı Gazi Han Mahmud Adli'nin
tarih düşülmüştür. Türbenin kitabesi yoktur. Şeyh Deliliymiş ve tevfık-ı saadettir, keramettir."
Seyyid Keramüddin Efendi, Yakub Efendi'nin Koca Mustafa Paşa Külliyesi'nde bir başka
türbesine defnedilmiştir ilgi odağı da. Çifte Sultanların mezarı başına di­
Yakub-i Germiyani'nin Türbesinde şu beyitler kildiği rivayet edilen kurumuş servi ağacıdır.
bulunmaktadır: Rivayete göre ağaç kuruduktan sonra dalları
kırılıp birinin başına düşmesin diye bir tedbir
Bu iki merkad-ı mümtaz pür ü envâr feyz-i
olarak üzerine zincir dolanmıştır. Bu sebepten
ekin
dolayı halk arasında "zincirli servi" diye şöhret
Biri Yakub Efendi'dir, biri Seyyid bulmuştur. Şimdi bu zincir İstanbul İnkılap
Keramüddin (Vassaf 1 341:282,287) Müzesi'ndedir (Baltacı 1982:9). Zincirli servinin
Şeyh Hasan Adli Efendi'nin müstakil türbesi geriye kalan kısmı, bugün payandalarla ayakta
vardır. Bu türbede Şeyh Seyyid M. Alaeddin de tutulmaya çalışılmaktadır. Beden kısmının aşağı
yatmaktadır. Şeyh Hasan Adlî Türbesi'nin bölümü oda şeklinde örülmüş duvarlarla korun­
bitişiğinde Şeyh Seyyid Nureddin'in kubbeli bir maktadır.
türbesi mevcuttur. Oğlu Şeyh Kubbedin ve iki Etrafı ahşap pencerelerle çevrilmiş bu odanın
torunu Şihabüddin ve Keramüddin bu türbeye her penceresi üzerinde. Hafız Ahmet Sümbül^nin
defnedilmişlerdir. Daha sonra aynı türbe içerisine. hattı ile yazılmış, zincirli serviye atfedilen manevî
Şeyh Alaeddin Efendi ve Şeyh Muhammed havayı anlatan 16 beyitlik bir manzume vardır.
Vahyuddin Efendiler gömülmüştür. Yazı türü taliktir.
DR. NAZİF ÖZTÜRK

Bu şiirden iki beyt şöyledir: Onun bizatihi kendisinde meydana gelen her
türlü değişiklik, kurumlarına da aynen sirayet
"Bu servinin zıllî Sünfibül, Sarây-ı cennetten
etmektedir. Devletin yükselme döneminde kurulan
ibarettir
Koca Mustafa Paşa Vakfı, devletle birlikte yük­
Bu servin saye endaz oldğu yer bağ-ı cen­ selme, duraklama ve çöküş dönemlerini
nettir. yaşamıştır.
Bu servi sal-hurde çile çekmiş pîr-i fanidir. Bu gelişmelere paralel olarak başlangıçta
Kıyamen vcdile zikr-i hüda kendiye adettir." çok geniş ekonomik imkânlarla kurulan ve o
yıllarda gelir fazlasına sahip olan Koca Mustafa
Bu şiirin aslı 1218/1803 tarihlidir. Son tamir
Paşa Vakfı, XIX asrın başından itibaren
tarihi ise 1292/1875'dir (Köseoğlu 1953:16).
mallarından bir bölümünü kaybetmiş, Osmanlı
Devleti gibi gayrimüslim tüccarların elinde borç
g) Koca Mustafa Paşa Hamamı batağına saplanmış ve âdeta iflas etmiştir.
Doğrudan kamuya hizmet götürmeye yönelik 2. Devletin kurumlarıyla birlikte çöküşüne bir
"müessesât-ı hayriye"den olmamakla birlikte, başka örnek de, vakfın hak ve hukukunun korun­
hamamlar da, külliyeyi tamamlayan unsurlar­ masında yaşanmıştır. Yükselme döneminde gös­
dandır. Bütünlüğü sağlamak açısından kısaca terilen hassasiyetin, daha sonraki dönemlerde
hamamdan da bahsetmek gerekmektedir. gösterilememiş olması, adalet kavramında da
Vakfiye ile ilgili tahrir defterinde. Koca bazı gevşemelerin olduğunu düşündürmektedir.
Mustafa Paşa Hamamı; "hamm-ı büzürk-i çifte, Nitekim, tetkik imkânı bulduğumuz yükselme
der kurbi imâret-i vâkıf-ı mezbur" olarak dönemine mevcut belgeler, vakfa yapılan en ufak
vasıflandırılmaktadır. Verilen bu bilgiden müdahale ve tecavüz karşısında II. Bayezid,
hamamın kadın ve erkeklere ait iki bölümlü büyük Yavuz, Kanunî ve il. Selim tarafından ilgililere fer­
bir hamam olduğunu ve imaret yakınında manlar gönderilmesine karşılık, daha sonraki
bulunudğunu öğreniyoruz. Gerçekten de hamam, dönemlerde aynı duyarlılığın gösterilemediğini
avlu duvarlarıyla çevrili hizmet binalarının bulun­ ortaya koymaktadır.
duğu esas mekânın dışında ve imaret bölümünün Adalet konusunda dikkâtimizi çeken bir
kuzey batısında yer almaktadır. Defterin başka husus da, yükselme döneminde suçun
devamında, hamamın yıllık gelirinin büyüklüğüne şahsiliği prensibine tam olarak uyulmuş olmasıdır.
uygun olarak 65.000 akçe olduğunu (Barkan- Koca Mustafa Paşa suçlu bulunarak, Yavuz Sultan
Ayverdi 1970:366), ilerleyen zamanda 85.000 Selim tarafından idam ettirilmesine karşılık; aynı
akçeye yükeldiğini görüyoruz (Kutbi/Belge padişah tarafından iki fennan çıkarılarak, aynı
1283:37/1). şahsın kurduğu vakfın vakfiye hükümlerine aynen
Hamam 1 1 . 1 0 x 1 1 . 1 0 ebadında kare planlı uyulmasının sağlanması, adalet ve hak kavramı
ve kitabelidir. Kültür hayatımızda özel bir yere adına gerçekten üzerinde durulması gereken bir
sahip olan Koca Mustafa Paşa Hamamı da, başka ayrıntıdır.
birçok benzerleri gibi maalesef Vakıflar İdaresi 3. Selçuklular, Beylikler ve Osmanlı dönem­
tarafından satılmıştır. Özel şahısların mülkiyetine lerinde kurulan vakıflarla ilgili vakfiyeler başta
geçmiş olan hamam sağlam ve hizmete açıktır. olmak üzere, diğer belgelerin muhafaza edildiği
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, bu dönemlerde
kurulan vakıflara ait arşiv malzemelerinin
SONUÇ
tamamını kapsamaktan uzaktır. Koca Mustafa
Koca Mustafa Paşa Vakfı'nın beş asırlık Paşa Külliyesi'nde yürütülen hizmetlere katkı ve
dönemini kapsayan yaşam öyküsünün tetkiki, çok destek sağlamak üzere İstanbul'da kurulan ve ori­
çarpıcı sonuçlarını ortaya çıkmasını sağladı. Bu jinal metinlerini yayınladığımız sekiz vakfiyeden
sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür: sadece birisinin istinsah edilmiş sureti, bir
1. Devlet bütün kurumlarıyla bir bütündür. diğerinin de şahsiyet kaydı Genel Müdürlük
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

Arşivi'nde kayıtlıdır. Israrlı araştırmalarımıza akarlarının kaybedilmiş olmasına rağmen; mües-


rağmen geriye kalan altı vakfiye ile ilgili bu sesât-ı hayriyenin ayakta kalması, milletin yardım
arşivde lıiç kayda rastioyamadık. ve desteği sayesinde mümkün olmuştur. Yönetimin
Bilindiği gibi başlangıçta, vakıflar için merkezileştirilmesinden sonra maalesef, mazbut
merkezi bir yönetim olmadığı gibi merkezî bir vakıflara karşı milletin eski ilgisi ve katkısı
kayıt ve tescil sistemi de yoktu. Vakfın tesciline
kalmamıştır. Batılılaşma döneminden itibaren
karar veren mahkeme vakfiyenin bir suretini
şer'iyye siciline kaydettirmiyor, orijinalini tasdik vakıflar üzerinde yapılan bir takım uygulamalar
ederek, vakfın kurucusuna iade ediyordu. ve merkeziyetçi anlayış; halkı, herşeyi devletten
1826'da Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti'nin kurul­ bekleme tembelliğine itmiştir.
masından sonra, bu Nezâret bünyesinde bir de
merkezî kayıt sistemi ve vakıflar arşivi oluşturuldu. 5. İstanbul'da bir semte adını veren ve Yahya
Genel Müdürlük Arşivi, bu tarihten sonra topor- Kemal Beyatlı'ya İlham kaynağı olan Koca
lanabilen vakıf belge ve dokümanlarından mey­ Mustafa Paşa Külliyesi, cami ve türbelerden bir
dana gelmektedir. Bu arşivde, yaklaşık 29.000 bölümü hariç, perişan bir vaziyettedir. Tescilli bi­
vakfiye bulunmaktadır. Bizim tahminlerimize
rinci sınıf eski eser binalara yapılan yanlış müda­
göre, bu topraklar üzerinde kurulan vakıfların
haleler, ilave inşaatlar ve sürdürülen ilç;' izlik
sayısı 35.000'in üzerindedir. Bir tek vakıf külliye
etrafında, İstanbul'da kurulan 8 vakfın 6'sının sebebiyle külliye orijinal bütünlüğünü kcn/- nek
vakfiyesinin bu arşivde mevcut olmaması, üzeredir. Külliye ile birlikte burada bir tanr /ok
yaptığımız tahminin doğruluğunu ortaya koymak­ olmaktadır. Mümkün olan en kısa sürede ve bir
tadır. bütünlük içerisinde külliyenin restorasyonuna
4. Külliye meydana getiren esas vakıfta başlanılması gerekmektedir. Unutmayalım, yarın
yaşanan ekonomik çöküşe ve gelir getiren bütün çok geç olabilir.
. \

\ •

i/-

e v -

Belge-1: Rumeli ViloyeH M a l k a r a Kasabası Kırıkali Köyü'nde bir taşınmazın! / 5 hissesinin, V i z e kasobası kadısına n i y a b e t e n
M e v l o n â Mehmet bin Mustafa'nın başkanlığında toplanan şer'i mecliste, Evâil-i Safer 9 1 0 / 1 5 0 4 tarihinde K o c a M u s t a f a Paşa
tarafından sofin alındığını gösteren örnek m ü b o y a ' o hücceti { V G M A {Koca Mustafa Paşa Mevkufatı M ü b a y a ' a Hücceti İDefteri)
910:654/93-97).
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

37
DR. NAZİF ÖZTÜRK
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

39
DR. NAZİF ÖZTÜRK

i •
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

r • U s

41

Belge-2: istanbul Suboşısı H a s a n tezkiresi üzerine, Sulumanostırda K o c a Mustafa Paşa tarafından inşa edilen C a m i i
çevresinde bulunan tülü 2 4 1 , orzı 1 8 0 z i r a ' olan taşınmazın; dilerse satmak , dilerse fx}ğışlamak ve dilerse vakıf y a p m a k üzere,
II. B o y e z i d t a r a f ı n d a n Evafiir-i Rebiyulahir 8 9 5 / 1 4 8 9 tarihinde temlik edildiğine dair "mülkname sureti"dir ( V G M A K o c a Mustafa
Posa Mevkufah M ü b o y a ' a Hücceti Defteri) 8 9 5 : 6 5 4 / 1 2 1 - 1 2 3 )
DR. NAZİF ÖZTÜRK

*
KOCA MUSTAFA PASA VAKİFLARİ VE KÜLLİYESİ

43

6? ı/j
DR. NAZİF ÖZTÜRK

V a k ı f l a r G e n e l Müdürlüğü Arşivindeki 6 5 4 Nolu

Koca Mustafa Paşa Mevkufat-ı Mübayaa Hücceti

Defterinin 137-143 sayfalarında bulunan "İstanbul

Şehrinde Münirbey Mahallesi (Münirbey Mahalle

Mescidij'nde bulunan meyveli ağaçlarla çevrili evin

t a m a m ı ile 1 fırın ve 3 dükkanın 10 bin gümüş p a r a y l a

satın alındığına d a i r H. 9 0 0 tarihli m ü b a y a a hücceti.

fiCUtt 1 / . . NX'.
S. 137

t a

s. 139 S. 138
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

45

.1 ••w,.

f-;
V
uTw
s. 140
s. u ı
DR. NAZİF ÖZTÜRK

7". ';*«i4S5fx.

s. 143 s. 142
KOCA MUSTAFA PAŞA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

— U 1 ,J

^ r :

1, V. . t

^ — -

3> ^

• _ / ;

I. J

A • •

^ ' T- r

J ^ J

-—\i

^ ^ ^ ^ •• ^-^fJ-İS^

^^..'

Beİ9e-3: K o c a Mustafo P a j a V a k f ı ' n a olt 1 2 8 6 / 1 8 6 6 torihli T a h r i r Defteri |Kutbi/Belge 1286:37/1-5).


DR. NAZİF ÖZTÜRK

—rr>J * \h • T - - ^

. j J .. -fi,,-i .,je>-i • ' 1 . -

.O - V . ı .-,1 .

VTvv

r - v j j ; ' ! J - - > S j j Z h •^ÎS


- î Ş L i i - v / . i U , ! •.\/-İ4İ=:^u-:£il_.^K_-'<vŞ

\ ^ _ • -yV j \ , i '.'j uı. ft / 1 1 y ı l Si»'

4 l * l > ^ / . . 5 J ^ . 1 . OJy M.J

4^1

TC

<v ,. ..
-^^^-^^^ III . I " w

> V
Aw n
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYFRİ

-vı-

rr

; - >. . ^

^* .

y V/

V .

5&
DR. NAZİF ÖZTÜRK

— •'•İZ v" u

>

, ^
%3 M ^ ^
: u Vi.

rcnr:
-T13-

r ^Ji

jTTTjTÎSSlI: A _ ---
^> j.-v

i l -i J .1
r-'
jV.

1 'î^ İ l ü » * -i^^-d
-\-V-V
by

e r - '

<^ <\

era
51
DaNAZİFÖZTÜRK

9 • ' V *

Belge-5: QA\r\ Koca Mustafa Paşa Vakfı'na ait olan Kodinalı Köyü özerine hak \6İL\(X eden Koçi ^'m, bu iddiasının geçer­

siz olduğuna ve vakfın hakkının teslim edilmesi gerektiğine dair Yavuz Sultan Selim'in Cemoziyelevvel 91 ^I^SSZ tarihinde İstan­

bul'dan gönderdiği ferman (Kutbi/Belge


KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

53

B e l g e - 6 ; A v r o t h i s a n denilen yerdeki b a z ı taşınmazların kendi vakfına ait olduğunu iddia eden Sokullu S a n c a k Beyi A l i ' n i n ,

vakfiye diye ileriye sürdüğü belgenin sahte olduğu ve bu yederin K o c a Mustafa Paşa V a k f ı ' n a ait bulunduğuna d a i r , Y a v u z Sultan

Sdim'in 9 2 2 / 1 5 1 6 tarihinde E d i r n e ' d e n g ö n d e r d i ğ i ll.ferman (Kutbi/Belge 9 2 2 : 5 9 ) .


nenesinde mültezimler toro^ndon h o b

(Kutbi/Belge 9 7 0 : 1 0 3 ) .
55.

m f

^ • ' ^ • ' ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^

Belge-S- (^<;^^\^^ KöyO'nde vakfa yılhk ASO^ akçe gdir getiren arazilerin kendi Hmar, olduğunu eden Mehmet

oAM. sipahinin hob.z bulunduğuno ve bu y^A^r. vakfa ait M^u^ dair I I . Seiim'in Muharrem 977^569 tarihinde İstan­

bul'dan gönderdiği fenmon (Kutbi/Belge 977.95).


DR. NAZİF ÖZTÜRK

fibfİ^'j'Jt'j. ^ tıifi

Belge-9- Birçok benzeri gibi K o c a Mustafa Paşa Vakfı d a XVII. yûzyıidar, itibarer, nakit s.kmhsma düşmüştür. 1229/1813'lere

gelindiğinde paras,zl,k yüzünden imaret kapahlm,ş, külliyede yemek ç.kmoz olmuştur. Vak.f görevlilerinin ş i k ^ e h ü z e n n e y c p . b n

L ş t , r m a l o r s o n u n d a , gerek b u ğ d a y esnafina ve gerekse Yahudi Isak^a 1 2 2 9 / 1 8 1 3 senesi Mart b o . n - Şubat s o n u n a k a d a r

y.ll,k toplam 4 3 . 0 8 8 kuruş borç biriktiği anlaşılmıştır. Belge bu durumu göstermektedir (Kutbı/Belge 1 2 2 9 - . 1 2 / 1 .
B e l g e - 1 0 : 1 2 3 8 / 1 8 2 2 ' y e gelindiğinde K o c a Mustafa Paşa V a k f ı , kira gelirlerini t o p l a y a m a z olmuş; 2 . 5 2 6 . 7 2 0 akçesi geçen
yılkjrdon, 1 . 6 0 5 . 1 2 0 akçesi d e 1 2 3 6 / 1 8 2 0 yılından olmak Özere, V a k f ı n Sarraf N a k o s Zımmi'ye olan borcu 4 . 1 3 1 . 8 4 0 akçeye
yûkselmisHr. Bu gelişmeler ü z e r i n e , gelir-gider arasındaki aleyfıte oluşan faricın miktan 2 . 2 5 1 . 9 2 0 akçeyi bulmuştur. Bu durumda
borç miktarı, toplam gelirin '^.45.45'ine, oçığın ise 2 , 2 2 katına ulaşmıştır (Kutbi/Belge 1 2 3 8 : 4 0 ) .

9 ve 1 0 . belgeler, 1 9 . yüzyılın ilk çeyreğinde. K o c a Mustafa Paşa Vakfı'nın yakasını iki gayrimüslim tüccara kaptırdığını ve
borç botoğı içerisinde yüzmekte olduğunu oçıkça göstermektedir.
DR. NAZİF ÖZTÜRK

Belge-11: Sümbülî Hânigâhı mutfağında yoksullar ve dervişân için pişirilmekte olan yemeklerin pirinç ifıtiyacının, 8

Cemâziyelahir 1 2 2 8 / 1 8 1 3 tarihinden itibaren, Matbâh-ı Amire A m b a n ' n d a n karşılanması için II. M a h m u d t a r a f ı n d a n ç ı k a r t ı l a n

ferman sureti (Kutbi/Belge 1 2 2 8 : 1 0 1 ) . Abdülmecid, tahta ç ı b k d a n sonra, 9 Muharrem 1 2 5 6 / 1 8 4 0 tarihinden itibaren, e s k i d e n

olduğu gibi sözü edilen 3 0 0 kile pirincin dergâha aynen verilmesi konusunda bir ferman çıkartmıştır. ( K u t b i / B e l g e 1256:35).
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

t, •
9

»• » •

^^^^^P^ğj •^•c3 ı^.'iç, .^iv/t -^-JîIS'^


İP

-'âr-V'-^ eı;*;.!^., --^^u^V'

- ,A
t .T .'

verildiğini gösteren belge ( B O A / C e v d e t Tasnifi 1 2 3 6 : 7 5 7 0 ) .


DR. NAZİF ÖZTÜRK

& r ^ < ^ ^

^ - ^ ^ ^y^"^/^-^

i. A^t-

"or

B e l g e - 1 3 : A z i z Mahmut Hüdayî Vakfı mOlhakâlından es-Seyyid Mehmet Bedreddin V a k f ı ' n d a n Receb 1237/1821-

C e m â z i y e l a h i r 1 2 3 8 / 1 8 2 2 tarihleri orasında, Koca Mustafa Pasa Külliyesi hizmet personeline dağıtılmok üzere 2 4 2 kuruş, o

d ö n e m d e Sümbütî Hânigâhı Şeyhi olan M. Razı Efendi'ye teslim edilmiştir (Kutbi/Belge 1 2 3 7 : 1 4 7 ) .


KOCA MUSTAFA PAŞA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

J i j -o

61

6^"

Betge-14- Bu belgeden ö ğ r e n d i ğ i m i z e g ö r e . K o c a Mustafa Paşa V a k h ' n d a n , H a m a m Sokak 4 5 k a p , numaral, sımıtç, ve

çörekçi h n n l a n 6 0 akçe mukatoa ile N o n o V e l e d - i K o c a ' n m tasarrufunda iken "Şurây-, Evköf'ın 2 9 Zilhicce 1 2 8 5 / 1 8 6 8 tanhl,

k a r a n y l a y.ll.k 1 5 akçe mukotoa bedeli ve ay!,k 9 , 5 akçe kira ile oğlu Dimitri ve k.z, Perişkovi'ye devredilmiştir (Kutb,/Belge

1286-66) Bu belge hem vak,f hukuku a ç ı s ı n d a n , hem d e O s m a n l ı dönemi zimmi hukuku açısından çok şey anlatmaktodır.
DR. NAZİF Ö Z T l iRt^

- . 1

B e l g e - 1 5 : Balkan ve I. C i h a n Savaşı yıllarında işgal altında kalan topraklardan kaçan muhaciHer, Sümbilî Hânigâhı'nda

barındırılmıştır. Belgede a d ı geçen Karaağaç/Çerkezköy'den Abdullah kızı Gülfiraz d a bunlardan birisidir (Kutbi/Belge

1330:122).
KOCA MUSTAFA PAŞA VAKİFLARİ VE KÜLLİYESİ

63

Belge- 1 6 : 4 Safer 9 6 5 / 1 5 5 7 tarihli e l - H a c Şüca' bin Süleyman Vakfiyesi (Kutbi/Belge 9 6 5 : 7 6 ) .


DR. NAZİF ÖZTÜRk_

Belge- 17: Evâsıt-ı Zilhicce 9 9 2 / 1 5 8 4 tarihli Hafsa Hatun İbneH Kasım Vakfiyesi (Kutbi/Belge 9 9 2 : 7 1 ) .
ı^nr.A MUSTAFA PAŞA VAKIFLAPI VE KÜLLİYESİ

1>'
DR. N A Z İ F ÖZTI:JRI<

Belge- 1 8 : Balat kuyusu dahilinde ve Şehza'de Mehmet Camii çevresinde bulunan evlerin, Çinili H a n ' d a o t u r a n Sarraf

O h a n n i s ' e satışıyla ilgili 1 0 Rebi'öl-ahir 1 2 4 5 / 1 8 2 9 torihli belge; Sümbûlî Hânigâhı Şeyhi M. Rıza E f e n d i ' n i n , Z a h i d e H o n ı m ' ı n

kurduğu vakfın mütevellisi olduğunu göstermektedir (Kulbi/Belge 1245:22).


67

l^y'. /X./-,,, . . .

.J, \f
DR. NAZİF ÖZTÜRK

t^>X.^^\^\iİ . N > \ i : » v y ^ ' ^ ^ ^ ' - ' ^ ^

Belge- 1 9 : Ş a b a n 1 0 7 1 / 1 6 6 0 tarihli Ismihan Hatun Ibneti Muhammed Vakfiyesi (Kulbi/Belge 1 0 7 1 : 8 9 ) .


j£nr.A MUSTAFA PA?^A VAKİFLARİ VE KÜLÜYESj

69

.15

/T

r
v7
emmimi
r n r r fv r T ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ VAKIFLARI VE K Ü L Ü Y E S I .

Ğrt-

A;

4 »
DR. NAZİF ÖZTÜRK

^11

"A
Yi

M'

2 0 : 1 7 Safer 1 2 U / 1 7 9 9 tarihli Ayşe Han.m ibneH Abdurrohman Vakfiyesi IKutbi/Belge 1 2 1 4 : 2 1 ) .


nR. NAZİF Ö2TÜRK

Belge-21: R . e b 1235/1819 torihli el- H o c A h . e , Efendizade M u h a n , . e d S o i d Vckfiyesi'nden bir b a l ü . ( K u r t . i / B e l g e

1235:121).
t^nr.A MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

73

L İU • ^.M.V Vokfiyesi ile a l a k o l , bir senet (Kulfai/Belge 1 2 7 6 : 2 4 ) .


Belge- 2 2 : 1 2 7 6 / 1 8 5 9 tarihli Şeyhu'l i s l o , . Muhan^med ibn-, S,dd.k V o k h y e s ,
DR. NAZİF ÖZTÜRK

- • •

Belge- 2 3 : 1 5 Muharrem 1 3 2 8 / 1 9 1 0 tarihli Mustafa izzet Efendi Vakfiyesi (Kutbi/Belge 1 3 2 8 : 1 2 6 ) .


KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ

U>WıîVUvj t r > t i jCp^i^c^jJU* w- M- < r/jy* ^ i T - y f ^ V t^\-'-'^\^^

- y * > ^ > < / ^ - ^ ^ I C : ^ ' ^ J l f f X ^ ' -M^'r> rİİ^'l^^V.^'iy


DR. NAZİF ÖZTI lRt^

5 M

Î2 -3
t- Q îr •5 s
o «->
W u. U. > . <
5 5 .s < (D ^
Î2 * 0 UJ f=
< J
z s '3 n _ l/l

3 UJ
"Si < t l/l 31 5

u l u C . İ ± : . £ < => <


u X SOT O: S «rt-t» t/VCA- tA (/^ t/M-^N t/>> X X a X
i I I t I I ı I I f O * w -o I I I I I t I
1*1 pf\ in
o p P ;*

76

.t

4tl 35

Plan - 1 : K o c a Mustafa Paşa Külliyesi V a z i y e t Planı.


Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ

Uşak^ta Boduroğlu
Vakıfları ve Vakfiyeleri
UŞAKTA BODUROĞLU VAKIFLARI VE VAKFİYFI FRİ

U
şak, eski çağlardan bu yana birçok kültüre Efendi, Hacı Mustafa'nın oğludur. Vakfiyenin
ve medeniyete beşiklik yaparak, bu tescil tarihi olan 15 Muharrem 1184/11 Mayıs
hususiyetleri bünyesinde kaynaştırmış bir 1770 tarihinde Uşak'ta Cami-i Kebîr
şehirdir. Bu şehir Hititler, Frikyalılor, Lidya Mahallesi'nde ikamet etmektedir^ Vakfiyede
Krallığı, kısa bir süre Bergama Krallığı, Roma yazılanlara göre Uşak'ta Hâcı Sıddık
Devleti, Bizanslılar, Anadolu Selçuklu Devleti, Mahallesi'nde satın aldığı arsa üzerine cami,
Germiyan Beyliği ve Osmanlı Devleti gibi devlet­ medrese, mektep yaptırarak bunlara mal ve para
lerin hakimiyetinde bulunmuştur.' vakfetmiştir (Vakfiye i, 10-15).
Bu Anadolu kenti Türk Eğitim Tarihinde Boduroğlu Camii'nin kitâbesinde, Uşak
önemli bir yere sahiptir. Özellikle Osmanlı şehrinde Halil Efendinin medrese, cami ve çeşme
Devleti'nin son zamanlarında, XIX. yüzyılın ile ve yaptırdığına dair yazılanlar, vakfiyedeki bilgileri
XX. yüzyılın başlarında Uşak kazasında kırk teyit etmektedir. Kitâbede dikkati çeken bir nokta.
medresenin bulunması bunun en güzel örneğini Hacı Halil Efendinin isminin önünde bulunan
teşkil etmektedir^ Fakat her nedense Uşak'ta "Zülbekir" kelimesidir. Bu isim, Halil Efendinin
şimdiye kadar gerek eğitim kurumları olarak başka bir adı daha olduğunu göstermektedir.
medreseler ve gerekse diğer vakıf eserleri
Fakat bu isim vakfiyelerde geçmemektedir
üzerinde herhangi ciddi bir çalışma
(Vakfiye I, 1-5; II, 1-5). Zülbekir, onun ikinci
yapılmamıştır.
lâkabı olmalıdır. Diğer taraftan vakfiyelerde Hacı
Burada Uşak şehrinin tarihine katkıda bulu­ Halil Efendi ve oğlu Hacı Ebubekir için "Bodur-
nacak ve Uşaklılar için de önemli olduğuna zâde" ismi kullanıldığı ve ailenin bu adla meşhur
inandığımız Boduroğulları tarafından yaptırılan olduğu yazılıdır (Vakfiye 1, 1-5; II, 1-5). Fakat bu
câmi, medrese, mektep, çeşmelerden meydana lâkabın sülâleye neden verildiğine dair yazılı bir
gelen bir manzume tanıtılacaktır. Araştırma konu­ bilgi bulunmamaktadır. Muhtemelen ailedeki fert­
muz olan Boduroğulları hayır eserlerinin vakıfları lerin kısa boylu olması bu adla anılmalarına 79
ile ilgili elimizde hem suretleri, hem de asılları neden olmuştur. Nitekim bu aileden geldiği bili­
bulunan iki vakfiye mevcuttur. Vakfiyelerin nen Mimar Bekir Bodur, kendisiyle yapılan
değerlendirmesine geçmeden önce, vâkıflar görüşmede Boduroğulları'nın kısa boylu olduğunu
hakkında kısa bir bilgi verilecektir. söylemektedir. Ailenin Uşak'ta yaptırdığı bütün
eserler, bugün bile Boduroğlu diye
tanınmaktadır'.
I. VÂKIFLAR
Boduroğullarma ait iki vakfiyenin Or+ıon D e n g i z . "Uşak Tarihi Yolunda I", Tafpmar Afyon
bulunduğuna yukarıda değinilmişti. Bunlardan Halkevi Mecmuası, S. 1 0 0 1 0 1 , M a y ı s • H a z i r a n 1 9 4 3 , s.
ilkinin vâkıfı. Bodur-zâde diye meşhur el-Hâc Halil 2 7 2 ; aynı y a z a r , "Uşak Tarihi Yolunda 11", Taşpınar Afyon
bin el-Hâc Mustafa'dır.
Halkevi Mecmuan, Sayı: 1 0 5 , Birinci Teşrin 1 9 4 3 ; S . 2 9 6 -
Boduroğulları'nın eserlerine dair ikinci vak­ 298.
fiyenin vâkıfı ise el-Hâc Ebubekir bin el-Hâc • Bu medreselerin 22'si k a z â merkezinde, diğer 1 8'i Uşak'o
Halil'dir. Aşağıda önce Hacı Halil sonra Hacı boğlı nahiyelerde bulunmaktadır. Medreselerin isimleri,
Ebubekir Efendilerinin kısa hal tercümeleri verile­ müderrisleri, banileri, talebe adetleri ve bulunduklan yerler

cektir. hakkında bkz. Salnâme-i Nezârel-i Maarrif-i Umûmiye,

istanbul 1 3 1 7 . s. 1 1 7 0 - 1 1 7 3 ; Salnâme-i Nezâret-i Maarrif-i

Umûmiye, istanbul 1 3 1 9 , s. 5 8 2 585.


1- Hacı Halil Efendi: • Boduroğlu Vakfiyeleri I, 1-5. Bundan sonraki atıflar
Boduroğlu vakfiyelerinin, birincisinin vâkıfı (Vakfiye I, II,) şeklinde metin içinde kısaltılarak verile­

olan Hacı Halil Efendi hakkındaki bilgi sınırlıdır. cektir.

Bu zât ile ilgili bilgiler, vakfiyede yazılanların ' Mimar Bekir Bodur, Boduroğlu Ailesinin çok önceden
K a r a d e n i z tarafından göç ettiğini ve bu sırada fertlerden bir
dışında, kendi yaptırdığı caminin minaresinde
kısmının istanbul'a yerleşerek şimdiki "Kalebodur"lar diye
bulunan H. 1 1 8 2 / M . 1 768-1769 tarihli kitâbeden
meşhur olan sülâleyi m e y d a n a getirdiklerini, diğer bir kolun
öğrenilmektedir(Res. 1). Buna göre Hacı Halil
ise Uşak'a gelerek bu şehre yerleştiklerini ifade etmektedir.
DR. MUSTAFA MURAT ÖNTI i n

Haşim Tümer, Uşak Tarihi isimli kitabında onun hac farizasını yerine getirmiş olduğuna
Hacı Halil Efendi'nin kendi medresesinde müder­ işaret etmektedir.
rislik yapan büyük bir âlim olduğunu, vefatından Sonuç olarak Hacı Halil Efendi, XVIII.
sonra yerine oğlunun müderris tâyin edildiğini yüzyılın ikinci yarısında Uşak'ta yaşamış, ilme
yazmaktadır^. Oysa Vakıflar Genel Müdürlüğü düşkün hayırsever bir zattır. Tesis ettiği manzume­
Arşivi'nde Defter* No: 1089, varak Ö6'da den Boduroğlu Camii günümüzde de işlevini ye­
Boduroğlu Medresesi'ne Hacı Halil Efendinin rine getirmeye devam etmektedir.
"tâyin ve tahsisiyle" müderris olarak Boyacı-zâde
Mehmed'in atandığına dair H.1185/ M. 1771-
2. Hacı Ebubekir Efendi:
1772 tarihli bir berât bulunmaktadır. Bu zât
müderrislik görevini H.1233/M.1817-1818 tari­ İnceleme konusu olan ikinci vakfiyenin vâkıfı
hine kadar yürütmüştür'. Vakfiyenin 15 Hacı Ebubekir Efendi ile ilgili bilgiler sınırlı olup,
Muharrem 1184/11 Mayıs 1770 tarihindeki tes­ vakfiye ve belgelerden Hacı Halil Efendinin oğlu
cilinden bir sene sonra bizzat vâkıf Hacı Halil olduğu anlaşılmaktadır. Bu zat da babası gibi
Efendi'nin isteği doğrultusunda yapılan bu ilk Uşak'ta Câmi-i Kebîr Mahallesi'nde ikamet
müderris ataması, Haşim Tümer'in belirttiğinin etmiştir (Vakfiye II, 1 -5). Babasından kalan han­
aksine Hacı Halil Efendinin ve oğlu Hacı Ebubekir daki hissesini ve helvacı dükkânını, yine babası
Efendi'nin müderrislikle ilgilerinin bulunmadığını tarafından yaptırılan cami, medrese, gibi eserlere
göstermektedir. Fakat kendi adına bir medrese ve vakf etmiştir. Hacı Ebubekir, babasının ölümün­
mektep yaptırması, eğitim-öğretime önem veren den sonra vakfın mütevellisi olarak atanmış",
bir zat olduğunun delilidir. Bu anlayış sonucu muhtemelen bu görevi, ölümüne kadar sürdür­
Boduroğlu ailesinden daha sonra kadı ve müder­ müştür. Onun yaptırdığı çeşmenin kitabesi 1776-
ris gibi âlim kişiler çıkmıştır. Nitekim 77 tarih olduğuna göre, ölümü bu tarihten son­
H. 1281/M. 1864-65 senesinde Uşak'ta doğan radır.
Boduroğlu Osman Ağa'nın oğlu Hasan Efendi Vakfiyede Ebubekir Efendinin isminin
Uşak, Kula, Ödemiş, Tire, Kütahya, Manisa ve önünde "el-Hâc" lakabının bulunması, onun do
Urla kasabalarında medreselerde Arapça ve babası gibi hac farizasını yerine getirdiğini
Farsça okumuştur^ Medrese tahsilini göstermektedir.
tamamladıktan sonra değişik görevlerde bulunan Hacı Ebubekir Efendi ailedeki hayır yapma
bu zât, üç sene kadar Üsküdar kadılığı da geleneğini devam ettirerek babasının yolundan
yapmıştır. R.1332/M.1916-1917'de Medre- gitmiş, kendi malını ve mülkünü Boduroğlu eser­
setü'l-Kuzât Müdürlüğüne tayin olmuştur. R.l 318- lerine vakfetmiştir.
1335/M.1902-1919 tarihleri arasında İstanbul'­
11. BODUROĞLU VAKFİYELERİ
da bulunduğu sırada Mekteb-i Hukuk ve Mekteb-i
Nüvvab'da Mecelle Muallimliği yapmıştır. Hasan Uşak'ta Boduroğulları Ailesi tarafından
Efendinin R.1334/M.1918'de yazdığı Salâhu'r- yaptırılan cami, medrese, mektep ve çeşmeler
Reşâd adlı basılmış bir eseri ve Dürerü'l-Vâhid için düzenlenmiş Türkçe iki vakfiye mevcuttur. Bu
isimli başka bir kitabı da bulunmaktadır'. vakfiyelerin birincisinin sureti, VAD., No: 6 0 8 ,
sayfa 328-329'da bulunmaktadır. Vakfiyenin
Hacı Halil Efendinin ölüm tarihine dair kesin tescil tarihi 15 Muharrem 1 1 8 4 / 1 1 Mayıs
bir bilgi bulunmamakadır. Oğlu Hacı Ebubekir'in 1770'dir (Vakfiye I, 55). İkinci vakfiye sureti,
H.l 185/M.1771-72'de mütevelli tayin edildiğine VAD., no: 608, s. 327'de kayıtlı olup tarihsizdir.
bakılırsa'", 1 7 7 r d e vefat ettiği söylenebilir.
' Haşim Tümer, Uşak Tarihi, İstanbul 1 9 7 1 , s. 6 8 - 1 9 2 .
Çünkü vakfiyeye göre ölümüne kadar vakfın
* Kısaltma: V A D .
mütevelliliğini Hacı Halil Efendi bizzat yürütecek, ' V A D . , no: 5 4 6 , s. 2 1 0 .
onun ölümü halinde oğlu Hacı Ebubekir mütevelli ' Sadık A l b a y r a k , Son Devir Osmanlı Uleması, C . 2 , İstanbul
olacaktır (Vakfiye I, 40-45). 1 9 8 0 , s. 6 9 .
' Aynı eser, s . 7 0 .
Vakfiye ve belgelerde vâkıf Halil Efendinin ' ° V A D . , no: 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
isminin önünde "el-Hâc" lakabının bulunması. " V A D . , no. 1 0 8 0 , vr. 6 6 .
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VE VAKFİYELERİ

Elimizde Boduroğlu vakfiyelerinin asıl nüshaları olduğu anlaşılan es-Seyyid Mehmed Mustafa'dır.
da mevcuttur'I Vakfiyelerin sûretleriyle, asıl Her iki vakfiyeyi onaylayan kadılar hakkında kim­
nüshaları karşılaştırıldığında suretlerde bazı liklerini açıklayıcı bilgi bulunamamıştır.
eksiklikler bulunmuştur. Bunun için vakfiyeler
değerlendirilirken asıl nüshalar esas alınmıştır.
b. Şahitler:
Fakat bu belgelerden özellikle el-Hâc Ebubekir'e
ait olan II. vakfiye yıpranmış olduğundan bazı İsimlerinin yanındaki unvan ve mansıp adları
kısımları okunamaz hale gelmiştir. Bu bölüm ince­ vakfiyedeki tanıkların çoğunun eşraftan olduk­
lenirken Vakıflar Arşivinde bulunan sûret larını göstermektedir. Nitekim Birinci vakfiyedeki
kullanılmıştır. Makalenin arkasına yine de bu ori­ mutasavvıflar "eş-şeyh"; ulemâdan olanlarsa
jinal vakfiye konmuştur. "molla", "halife", "müderris", "müfti", "vâiz", "el-
imâm"; seyyidler "es-seyyid"; hac farizasını ye­
Vakfiyelerin asıllarında dikkat çeken bazı
rine getirenler de "el-hâc" şeklinde yazılmıştır.
hususiyetler de bulunmaktadır. İlk vakfiye olan
Hacı Halil Efendiye ait vakfiye, muhtemelen Vakfiyenin şahitleri arasındaki unvanlar,
yazılırken kağıdın ortasından başlanılmış ve 1770 tarihinde Uşak'taki dini görevlilerin bir
oğlunun vakfiyesi de üst tarafta kalan boşluğa kısmının tespit edilmesini sağlamıştır. Buna göre
sıkıştırılmıştır. Bundan dolayı ikinci vakfiyenin Ağa Camii'nin imamı el-Hâc Mehmed Efendi,
yazısı ufak ve okuması da zordur. Vakfiyelerin dili Burma Camii hatibi el-Hâc Musa Efendi, İmâmı
o günkü Türkçe'ye göre sadedir. Abdullah Efendi, Cami-i Kebîr / Ulu Cami hatibi
es-Seyyid Mustafa Efendi'dir. Vaiz el-Hâc İsmail
15 Muharrem 1184/11 Mayıs 1770 tarihli
Efendi, Müfti-i sabık es-Seyyid Mehmed Efendi ve
birinci vakfiye başında bulunan tastik, sağ
Uşak Müftisi Nuri Efendi de ulemadan olup vak­
kenarındaki ilâveler ve sonunda bulunan şahitler
fiyeye tanıklık eden zatlardır. Ayrıca şahitler
dışında 5 5 , sûrette ise 58 satırdan meydana
arasında bir çok seyyid ve nakibü'l-Eşrâftan kay­
gelmektedir.
makamı'^ da bulunmaktadır. Birinci vakfiyede
İkinci vakfiye ise tarihsiz olup onaylayan kadı bunlardan başka şahitlerin bulunduğu "ve gayri-
ile ilaveler ve şahitler kısmı hariç 13 satırdır. him" deyiminden anlaşılmaktadır.
Surette ise 17 satırdır. İkinci vakfiyenin vâkıfı olan
İkinci vakfiyenin tanıkları ilk vakfiyedeki
el-Hâc Ebubekir'in cami bahçesine yaptırdığı
kadar çok olmayıp sadece altı kişidir. Bunlar
çeşmenin kitâbesi H.l 1 9 0 / M . l 7 7 6 - 7 7 olduğuna
Ümmühan Hoca-zâde Osman Efendi, es-Seyyid
göre, babasının ölümünden sonra yani 1771-
Cafer Efendi, es-Seyyid Molla Said, Boya-zâde
1772 ile 1 / / / tarihleri arasında bu vakfiyeyi
Hafız Mehemmed, el-Hac Mehemmed Efendi,
düzenletmiş olmalıdır.
Karadaşii Mustafa Efendi ve Bodur-zâde Hacı
Ebubekir'in biraderi olan Ahmed Efendidir.
1. Tasdik ve Şahitler: Birinci vakfiyedekinden farklı tarafı, ikinci vak­
Birinci vakfiye olan el-Hâc Halil Efendi'ye ait fiyedeki şahitlerin ilmiye sınıfından olduklarına
vakfiyenin tasdik bölümü boş taraftadır. Arapça dair işaretin bulunmamasıdır.
olup iki satırdan ibarettir. İkinci vakfiye olan el- İki vakfiyede de bulunan zâtlar şöhretli kim­
Hâc Ebubekir'in vakfiyesinin tasdik bölümleri ise seler olmadıkları için biyografi kitaplarında yer
sondadır. Bunların her ikisi de Arapça ve dörder almamış, bu nedenle kimliklerini açıklayıcı bilgi
satırdır. bulunamamıştır.

• Vakfiyelerin asılları Boduroğullan'nın elinde bulunmaktodır.


Bu orijinal vakfiyeleri bize vererek araştırmamıza katkıda
a . Tasdik Eden Kadılar:
bulunan Bekir Bodur'a b u r a d a teşekkürü borç bilirim.
15 Muharrem 1184/11 Mayıs 1770 tarihli • Nakibü'l-Eşraf K a y m a k a m ı , O s m a n l ı Devleti'nde seyyid ve
şeriflerin, yani Hz. Peygamber'in torunlan, H z . Hüseyin ve
ilk vakfiyeyi tasdik eden Uşak Kadısı Saraç-zâde H z . H a s o n ' m bu vasıto ile b i z z a t H z . P e y g a m b e r ' i n soyun­
es-Seyyid el-Hâc Ahmed'dir. ikinci vakfiyeyi tas­ d a n gelenler arasından kendilerine baş o l a r a k seçilen ve
onları k a z a l a r d a devlet nezdinde temsil eden kimse idi.
dik edenlerden birincisi, Uşak Kadısı es-seyyid Bkz, ismail Hakkı Uzunçorşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye
Mehmed Sadık, ikincisi de yine Uşak Kadısı Teşkilât,, A n k a r a 1 9 8 4 , s. 161 1 7 3 .
DR. MUSTAFA MURAT ÖNTi

2 . Yer Adları: bu mahalde deri ve dokuma atölyeleri bulunmak­


tadır.
Vakfiyelerde geçen yer adlarının çoğu Uşak
merkez kazasında, bir kısmı da Uşak'ın dışında f. Eski Mahkeme:
bulunmaktadır'^ Vakfiyede bir de Eski Mahkeme binasının adı
a . Eski Hamam: geçmektedir. Eski Mahkeme'den söz edildiğine
göre bir de Yeni Mahkeme'nin bulunması gerekir.
Eski Hamam Uşak'ta Dülgeroğlu Oteli'nin
Şu halde bu vakfiyenin düzenlendiği 1TTO tari­
karşısındaki otoparkın bulunduğu yerde idi.
hinden kısa bir süre önce yeni bir mahkeme binası
Evliya Çelebi, Seyahatnâmesi'nde Uşak'ta birisi
yapılarak eskisinin terk edilmiş olduğu
eski diğeri yeni olmak üzere iki hamamdan bah­
anlaşılmaktadır. Eski Mahkeme binasının bulun­
setmektedir". Eski Hamamla ilgili yazılmış bir
duğu yer belirlenememiştir. Alâeddin Er'in söyle­
kitâbe olmadığı için hangi tarihte yapıldığı biline­
diğine göre muhtemelen Yeni Mahkeme binası
memektedir. "Eski" dendiğine bakılırsa Selçuklu
olması gereken yer, şimdiki Askeri Gazinonun
veya Beylikler döneminde inşa edilmiş, Uşak'ın ilk
arka taraflarında idi. Bu yerde eski bir hapishâne
hamamı olmalıdır. Homam'm eski halini gören­
kalıntısı da bulunmaktadır. Eski Mahkeme binası
lerin söylediğine göre, içine sekiz-on basamakla
da burada olmalıdır. Kullanılmaz hale geldiği için
inilerek giriliyordu. Yangın geçirip yıkıldığı için
yeni binanın yaptırılıp, eski binanın terk edilmiş
kullanılamaz hale gelmiş, üzeri kapatılarak çevre­
olduğu söylenebilir. Uşak'ta Mahkeme binası
siyle birlikte otopark haline getirilmiştir.
olarak bilinen harap yapılar, polis evi olarak
b. Pekmez Pazarı:
Emniyet Müdürlüğü tarafından restore edilmekte­
Ulu Cami'nin karşısında, şimdiki Belediye iş dir.
hanının olduğu yerdeydi. Bugün bile Pekmez
g. Akkilise:
Pazarı olarak söylenen bu yerde pekmez
satılmaktadır. Pekmez Pazarı'nın bulunduğu Akkilise köyü Uşak'ın en eski köylerinden
mahalde aynı adla anılan bir de Pekmez Hanı birisidir. 1530 Tarihli Muhosebe-i Vilâyet-i
bulunmaktaydı. Tek katlı kâgir bir yapı olan bu Anadolu Defteri'nde bu köyün ismi geçmektedir".
han, Alaaddin Er'in anlattığına bakılırsa XX. yüzyıl başlarındaki Hüdavendigâr Vilâyeti
1894'teki büyük bir yangında hasar görmüş ve Salnâmesi'nde de bu köyden bahsedil-mektedir'^.
yeniden inşa edilmiştir. Adı geçen han. Pekmez Cumhuriyet dönemine ait kaynaklarda ise bu
Pazarı'nın bulunduğu yere sonradan inşa edilmiş köyün ismi geçmemektedir'^. Bu köy, şu anda
olmalıdır. Uşak merkeze bağlı Akse köyüdür.

c. Tuz Pazarı: ğ. Bozkuş Caddesi:


Uşak şehir merkezinde. Ulu Camii yakınında Bugün Bozkuş olarak bilinen yer vakfiyede
şimdiki İş Bankası'nm karşısında bulunan yerler "Bozguş" şeklinde yazılmıştır (Vakfiye I, 35-40).
Tuz Pazarı idi. Bugünkü Emlak Bankası'nm olduğu Bozkuş Caddesi, Uşak - Afyon karayolunun
yerde de Tuz Pazarı Camii vardı. Camiye sekiz üçüncü kilometresinde bulunan Şeker Fabrikası'
basamaklı bir merdivenle çıkılmaktaydı ve altında nın ve bu fabrikanın karşısında yapımı yeni biten
da dükkânlar mevcuttu. Hava Alonı'nm biraz ilerisinde bulunan
mevkideydi. Bu yolun biraz içerisinde Bozkuş
d. Hasır Pazarı:
köyü bulunmaktadır. Bundan dolayı, Uşak'tan
Hasır Pazarı, Ulu Camii'n karşısındaki
Bozkuş köyüne giden yola bu ad verildiği
Yılancı Oğlu Hanı'nın arka tarafında. Bayraktar
söylenebilir.
Hanı'nın yanındaki sokak idi. Şimdi bu pazarın
" Vakfiyede geçen yerlerin tespit edilmesinde U ş a k şehrinin
bulunduğu yerde Bilge Oteli vardır. tarihi dokusunu çok iyi bilen eşraftan, 1 3 2 9 Uşak d o ğ u m l u ,
Alâeddin E r ' e teşekkür ederiz.
e. Kasap Pazarı:
" Evliya Çelebi, 5 e / â / ı d f n â m e , C . 8, İstanbul 1 9 8 5 , s . 5 1 1 .
Kasap Pazarı, Burma Cami'nin karşısında. " Bkz. s. 6 5 .
" B k z . H . 1325,5.23.
Hacı Gedik Hanı'nın doğusundaki çayın
" Türkiye'de Meskûn Yerler Kılavuzu, İçişleri Bakanlığı
kenarında bulunan yerlere denmektedir. Şu onda yayınları, A n k a r a 1 9 4 6 .
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFU\RI VE VAKFİYELERİ

h. Bakırcılar Çarşısı: d. Para:Vâkıf kendi temiz malından 300


Bal<ırcılar, Testi Pazarı' nın batısında bulunan kuruş vakfetmiştir (Vakfiye I, 30-40).
yerlere denmekteydi. Bu yerde birçok kalaycı e. Han:İsmi belli olmayan bir hanın hissesi
dükkânı bulunmaktaydı. Son senelerde bakırdan (Vakfiye II, 5-10).
yapılan mutfak malzemesi önemini kaybedince
değişik esnafın çalıştığı bir çarşı haline gelmiştir.
4. Mevkufâtla İlgili Şartlar:
I. Han:
Vakıf geleneğinde vâkıflar, yaptırdığı hayır
Vakfiyede adı verilmeden bir Han'dan kurumlarında hizmetlerin en iyi şekilde yürütülme­
bafısedilmektedir. Vakfiyeye göre Eski Mahkeme si için vakfın gelirlerinin nerelere sarf edileceğini
yakınında bulunan bu han (Vakfiye 1, 45 - 50; II, düzenlettikleri vakfiyelerde ayrıntılı olarak
5-10), muhtemelen yıkılmış olduğu için söylenen yazdırırlardı. İncelediğimiz bu iki vakfiyede de
yerde böyle bir yapıya rastlanılmamıştır. Nitekim Boduroğulları vakfettikleri malların nerelere har­
bu mahalde evlerin bulunması bunu göstermekte- canacağını detaylı şekilde vakfiyelere
dir. yazdırmışlardır.
i. Irgad Kavağı: a) Vâkıf Bodur-zâde el-Hâc Halil, vakf ettiği
Vakfiyede ayrıca Uşak içerisinde Irgad evlerin birisinde, 3 vakitte; akşam, yatsı ve sabah
Kavağı diye bir yer de geçmektedir. Fakat bu namazlarında imamlık yapan, camide hatip olan
mahallin neresi olduğu hakkında bilgi edinileme- ve mektepde "muallim-i sıbyan" olan zatın ikamet
miştir. etmesini (Vakfiye I, 10-15); ikinci evde de
Boduroğlu Medresesinde müderrislik yapan
kişinin oturmasını (Vakfiye 1, 10-15);
3. Vakfiyelerde Geçen Mevkufât:
b) Boduroğlu Camii'nde hatiblik yapan kişiye
Vakfedilenlerin hepsi Uşak kazasının
200 akçe Eski Hamam'daki hisseden aynı zatın
merkezinde olup bunlar aşağıda ayrı ayrı göste­
üç vakit yaptığı imamlık için 200 akçenin de
rilecektir.
Pekmez Pazarı'nda bulunan ekmekçi
a. Evler:Boduroğlu Cami, Medrese ve dükkânından verilmesini (Vakfiye I, 15-20),
Mektebi yakınında bulunan iki ev (yerleri
c) Medresede müderrislik yapan kişiye gün­
yazılmamış) (Vakfiye I, 10-15).
lük 8 akçeden ayda 240 akçe ücretin ekmekçi
b. Hamam:Eski Hamam'daki hisse (miktarı dükkânından verilmesini (Vakfiye I, 15-20),
belli değil) (Vakfiye!, 15-20).
d) Eski Hamam yakınındaki demirci
c. Dükkânlar:Pekmez Pazarı'nda bulunan dükkânından, camide öğle ve ikindi vakitlerinde
tümü vakf edilen ekmekçi dükkânı (Vakfiye 1, 15- İmamlık yapan zata günlük 3 akçeden ayda 90
20), Eski Hamam yakınında bulunan demirci akçe ücret verilmesini (Vakfiye I, 15-20);
dükkânı (Vakfiye i, 15-20), Tuz Pazan'ndaki
e) Medresede eğitim gören 10 öğrencinin her
demirci dükkânı (Vakfiye I, 20-25), Tuz
birine günlük 1 akçe ayda 300 akçenin Ekmekçi
Pazarında bulunan boyacı dükkânı (Vakfiye I, 25-
dükkânından karşılanmasını (Vakfiye I, 20-25),
30), Cami Kebîr (Ulu Cami) karşısında bulunan
f) Camide "Cum'a Şeyhi" bulunan şahsa
Han kapısı yanındaki dükkân (Vakfiye I, 25-30),
günlük 2 akçeden, ayda 60 akçe ücretin ekmekçi
Hasır Pazarı'nda iki adet demirci dükkânı
dükkânından verilmesini (Vakfiye I, 20-25),
(Vakfiye I, 25-30), Kasap Pazarı yakınında bulu­
nan bâzergan dükkânının kirası (Vakfiye i, 25- g) Camide "Yevm-i İsneyn Şeyhi" olan zata
35), Bakırcılar içerisinde bulunan kalaycı günlük 3 akçeden, ayda 90 akçenin Tuz
dükkânının kirası (Vakfiye I, 30-35), Pekmez Pazan'ndaki demirci dükkânından 60 akçe,
Pazarı'nda bulunan leblebici ve boyacı dükkân­ ekmekçi dükkânından 30 akçe verilerek karşılan­
larının kiraları (Vakfiye 1, 35-40), nerede bulun­ masını (Vakfiye 1, 20-25),
duğu yazılmayan helvacı dükkânı (Vakfiye II, 5- h) Camide görev yapan iki "Aşır-hân"a gün­
10). lük 2'şer akçeden, ayda 60'şar akçe ücretin Tuz
DR. MUSTAFA MURAT Ö N T M ğ

Pazari'ndaki boyacı dükkânından verilmesini o) Vâkıf el-Hac Ebubekir de, babasının


(Vakfiye i, 25-30), yaptırdığı medresede müderrislik yapan kişiye
aylık 120 akçe ücretin Han'daki hissesinden ve­
i) Camide beş vakit müezzinlik yapana Kebîr
rilmesini (Vakfiye II, 5-10). Aynı zamanda müder­
karşısındaki Han Kapısı yanında bulunan dükkân­
ris olan kişinin vakfa nâzır olarak atanması ve
dan aylık 120 akçe verilmesini (Vakfiye I, 25-30),
senede bir kez mütevelliyle görüşerek, artan
j) Camide kayyım bulunan kimsenin günlük 4 paranın asıl mala eklenmesini, bu hizmetine
akçeden, ayda 120 akçe ücreti Hasır Pazarı'nda karşılık olarak da Han'daki hisseden 6 0 akçe
bulunan iki adet demirci dükkânından almasını; ücret verilmesini (Vakfiye II, 10-13),
kayyımın, Kasap Pazarı yakınında bulunan bâz-
p) Boduroğlu Câmii'nde bulunan imamın her
ergan dükkânından aylık 80 akçe kira. Eski
gün sabah vakti Yâsîn, ikindi vakti N e b e '
Hamam yakınındaki demirci dükkânından aylık
Sûreleri'ni okumasını, bu hizmetlerine karşılık
60 akçe ve ekmekçi dükkânından 60 akçe kiranın olarak da ayda 120 akçe ücretin Han'daki
senelik üç dükkândan toplam 2400 akçeyi alıp hisseden verilmesini (Vakfiye II, 5-10),
mütevellinin denetiminde cami'nin mumuna;
r) Medresede bulunan talebeye günlük 1
caminin içinde ve dışında, minâresinde mübarek
akçeden ayda 300 akçe ücret verilmesini (Vakfiye
gecelerde yakılmak üzere kandillerin yağının
II, 5-10),
tedarik edilmesi için sarf edilmesini; kayyımın
s) Helvacı dükkânından senede 3 0 kuruş,
Bakırcılar içerisinde bulunan kalaycı dükkânından
Han'daki hisseden senede 15 kuruş olmak üzere
alacağı aylık 90 akçe kiranın bir kısmını ücret
toplam 45 kuruşun cami ve medresenin tamirine
olarak almasını, diğer bir kısmını da tuz satın
sarf edilmesini (Vakfiye II, 5-10),
alarak mektep ve medresenin damlarına
serpmesini (Vakfiye I, 25-35), ş) Camide "Cum'a Şeyhi" bulunana ayda 5 0
akçe ücretin de Han'daki hisseden verilmesini
k) Yukarıdaki emlâkin dışında vâkıf 300
(Vakfiyen, 5-10),
guruş vakf etmiş ve bu paranın her sene %15
şart koşmuştur.
arttırılması şartıyla borç verilmesini ve
hâsılâtından caminin, medresenin, mektebin, su
yollarının ve vakıfların iktizâ eden tamirine har­ m. BODUROĞULLARI'NIN VAKIF
canmasını, (azla kalırsa asıl mala eklenmesini ESERLERİ
(Vakfiye I, 30-40), Vakfiyelerde Boduroğlu Camii, M e k t e b i ,
I) Vâkıf Pekmez Pazari'ndaki leblebici ve Medresesi ve bu medreseye ait hücrelerle, çeşme­
boyacı dükkânlarının aylık 360 akçe kiralarının lerden bahs edilmektedir (Vakfiye I, 10-25).
alınarak, Uşak kazâsı içerisinde Irgad Kavağı Aşağıda Hacı Halil ve Hacı Ebubekir tarafından
diye tanınan mahalde yeniden bina ettirdiği Uşak'ta yaptınlan hayır eserleri üzerinde durula­
caktır.
çeşmeye, Bozkuş Caddesi'nde yeniden inşa ettir­
diği çeşmeye ve Akkilise Köyü'nde bulunan
kabristanın yanında tamir ettirdiği çeşmenin su 1 - Boduroğlu Medresesi:
yollarının tamirine sarf edilmesini (Vakfiye I, 35-
Medrese kelimesi Türkçe'ye A r a p ç a ' d a n
40);
geçmiş olup, öğrencinin içinde oturduğu ve
m) Zikredilen malın imaline, sarfına, ders okuduğu mekân, bina anlamına gelmekte­
zammına ve vakıf dükkânlarının kiralarının dir". Osmanlı döneminde, genelde sıbyan mekte­
alınması ve sarfının mütevelli tarafından b i / muallimhâne adı verilen ilköğrefim kurumu­
yapılmasını (Vakfiye I, 40-45), nun üstünde, orta ve yüksek derecede eğifim-
öğretim yapan okullara medrese denmiştir^".
n) Vakfın mütevellisi olan kişiye tevliyet hakkı
için senede 20 guruş ücretin. Eski Mahkeme
" Mustafa Bilge, ilk Osmanlı Medreseleri, istanbul 1 9 8 4 , s . 1.
yakınında Han Kapısı'ndaki dükkândan verilmesi­
" C a h i d Baltacı, XV.-XV/. Asırda Osmanlı Medreseleri, İstan­
ni (Vakfiye I, 45-50), bul 1 9 7 6 , s. 2 5 .
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VF VAKFİYELFRİ

Buradan mezun olanlar, bitirdikleri medresenin bânisi vakfiyelerde (Vakfiye I, 10-15; II, 5-10) ve
seviyesine göre imam, hatip, vaiz, müderris, Boduroğlu Camii'nin minâresinde bulunan kitâbe-
müftü ve kadı olurlardı^'. İnceleme konusu olan de yazıldığına göre Hacı Mustafa oğlu Hacı Halil
Boduroğlu Medresesi'ni bitirip önemli görevler Efendi'dir. Cami minâresinde bulunan kitâbe
almış kişilerin varlığı bilinmektedir^^ H.l 1 8 2 / M . l 7 6 8 - 1 7 6 9 tarihli olup "Belde-i
Bu kısa açıklamadan sonra Boduroğlu Uşşak içinde Medrese, Câmi ve Sebil, çün vak-
Medresesi'nin yeri, banisi, inşa tarihi ve mimarî feyledi o malını ukbay içün.." yazılı olduğuna
durumu incelenecektir. göre muhtemelen bu tarihten kısa bir süre önce
1 767 veya 1768'de inşa edilmiştir.

a . Yeri: Boduroğlu Medresesi'nde XIX. yüzyılın


sonuna kadar öğrenci adedinde bir değişiklik
Boduroğlu Medresesi'nin yeri, vakfiyede
olmamıştır^l Fakat XX. yüzyılın başında medrese­
geçtiği şekliyle el-Hâc Sıddık mahallesindedir
ye artan talebi karşılayabilmek amacıyla olsa
(Vakfiye I, 10-15; II, 5-10). Şu anda mevcut
gerek öğrenci sayısı 38'e yükselmiştir^'. Yukarıda
olmayan ve Bekir Bodur'un söylediğine göre
değinildiği üzere artan bu öğrenci sayısına para­
1954'den önce ortadan kaldırılan medrese
lel olarak yeni odalar ilâve edilmiştir.
odalarının bir kısmı caminin kıble tarafında, bir
kısmı ise doğusunda yer almaktaydı (Şekil-1). c. Mimarî Durumu
Başlangıçta on adet olan hücreler (Vakfiye I, 20- XVIII. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilen
25), ihtiyaca cevap vermediği için zamanla Boduroğlu Medresesi'nin mimarî durumu
artarak on sekize ulaşmıştır. hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. Vakfiyelerde
Birinci vakfiyenin tescil tarihi olan 15 verilen bilgilere göre talebenin kaldığı on adet
Muharrem 1184/11 Mayıs 1770 tarihinden kısa hücresi vardır. Medresenin damlarına kayyım
bir süre sonra yapılan memur atamalarına dair tarafından tuz atılarak ırgalanması yani yerinden
berâtların büyük çoğunluğunda Boduroğlu Camii kayan taşların yerleştirilmesi, medresenin ve
ve Medresesi'nin yeri yazılırken "el-Hâc talebe hücrelerinin damının düz dam ve toprak
Hasan/Hacı Hasan Mahallesi" diye yazılmıştır^". olduğuna işaret etmektedir (Vakfiye I, 30-35).
Yalnızca, H.l 1 8 6 / M . l 772-1773 tarihine ait iki
• Detaylı bilgi için bkz. ismail Hakkı Uzunçorşılı, Osmanlı
memur atamasında "el-Hâc Sıddık/Hacı Sıddık
Devletinin İlmiye Teikilâtı, (2. Baskı), A n k a r a 1 9 8 4 , s, 4 5 -
Mahallesi" diye yazılıdır^', özellikle bu tarihten
132.
sonra gönderilen berâtlarda sürekli olarak "Hacı •• Bunlardan birisi "Leblebicioğlu" şöhretiyle bilinen Ali
Hasan Mahallesi" kulanılmaktadır. XIX. yüzyılın Efendidir. N i s a n 1 3 0 8 ( 1 8 9 2 ) tarihinde Uşak'ın K a r a a ğ a ç

başları" ile bu yüzyılın sonunda" ve XX. yüzyılın mahallesinde doğmuş, Rüştiye tahsilinden sonra Temmuz
1 3 2 2 ( 1 9 0 6 ) tarihinde Boduroğlu Medresesine girmiştir.
başında'^ Boduroğlu Medresesi Hacı Hasan
Ocak 1914'te Uşak'ta bulunan idodi'nin El işleri
mahallesinde gösterilmektedir. Şu halde medre­ Muallimliği'ne tayin olunmuştur. D a h a geniş bilgi için bkz.
senin olduğu yer, o zaman bu iki mahallenin Sadık A l b a y r a k , aynı eser, Cilt 3 , istanbul 1 9 8 0 , s. 7 5 .
sınırında bulunduğu için bazen Hacı Hasan, •- B k z . V A D . , no; 1 0 8 0 , vr. 6 6 ; V A D . , no: 1 1 2 0 , vr.30;

bazen de Hacı Sıddık mahallesi olarak kaydedil­ V A D . , no: 5 5 1 , s. 5 5 ; V A D . , no: 5 4 6 , s. 2 1 0 .


V A D . , no: 11 2 3 , vr. 5 2 ; V A D . , no: 1 1 2 5 , v r . 5 .
miştir.
- V A D . , no: 5 4 6 , s. 2 1 0 .

Cami ve medresenin bulunduğu alan 1 954 Salnâme-i Nezâret-i Maarlf-i Umûmiye, İstanbul 1 3 1 7 , s.
1170-1771.
tarihinde tapulanırken Unalan mahallesi bodur
" Salnâme-i Nezâret-i Maarif-i Umumiye, İstanbul 1 3 1 9 , s.
sokak olarak kaydedilmiştir''\ Fakat tapulama
582-583.
işlemi yapılırken medrese binasının ve mektebin
Bkz. Uşak Topu Sicil M ü d ü r l ü ğ ü , Pafta 2 5 , 3 0 , A d a : 1 6 4 ,
yeri gösterilmediği gibi yapılardan da bahs Parsel 2 4 .
edilmemiştir^'. Demek ki binalar bu tarihten önce Aynı yer.
yıkılmıştır. ' Salnâme-i Nezâret-i Maarif-i Umûmiye, İstanbul 1 3 1 7 , s.
1170 - 1771.
b. Banisi ve İnşa Tarihi: Salnâme-i Nezâret-i Maarif-i Umûmiye, istanbul 1 3 1 9 , s.
Uşak'ta bulunan Boduroğlu Medresesi'nin 582-583.
Boduroğlu Medresesi'ne dair Bekir Bodur'- tarihinde imamlık yapan Şeyh Hacı Mehmed
dan elde edilen bilgiler, Osmanlı ülkesindeki Reis'in altı yıldır bu görevini ifa etmesi" camiin
medrese mimarisi ile Uşak'taki medrese binaları 1766 tarihinden bir süre önce yapıldığını göster­
arasında benzerliğin bulunduğunu göstermekte­ mektedir.
dir. Osmanlı döneminde, yatılı modele göre tasar­ Boduroğlu Camii'nin minâresindeki kitâbede
lanmış medrese mimarilerinde talebe hücreleri, "Bârekallah etti bünyad Zülbekir Hâcı Halil,
orta ölçekli medreselerde avlunun etrafına; külliye Belde-i Uşşak içinde medrese, câmi ve sebil, çün
tipi büyük ölçekli mimari örneklerde ise câminin vakfeyledi o mâlını ukbâ-y içün, Hak ta'âlâ rah­
etrafına yanyana inşa edilmiştir'I Boduroğlu metinden eyleye sa'yla cemil, Sohibü'l hayrât
Medresesi, külliye olarak inşa edilmemiş olmakla olanlara sezâdır Fatiha, Kim ki yâdetmez duâdo
birlikte, caminin kıble ve doğu tarafları talebe ya leimâdır, ya bâhil, Ezheri sen ehl-i hayrın
hücreleriyle çevriliydi. Aynı dönemde yapıldığı daima zikrinde ol. Tâ bulursun saak-ı arşta âb-ı
tespit edilen Konya Hadim ilçesindeki, Hadimî kevser-i selsebil, Tâlib-ü ilmü amel gördükçe der
Medresesi'nin mimarî durumu da Uşak'taki tarihini, sen müyesser kıl ilâhi bizlere ecr-ü asil"
Boduroğlu Medresesi'ne benzemektedir^^ yazılıdır (Res. 1).
Medrese binası, yıkılmadan önce. Boduroğlu Camii, büyük bir bahçe avlusunun
Cumhuriyet döneminde yatılı okullara pansiyon ortasındadır (Res. 2). Kıble ve doğu tarafında
hizmeti de görmüştür. şimdi mevcût olmayan medresenin hücreleri
bulunmaktaydı. Batı tarafında ise Boduroğlu Aile
2. Boduroğlu Camii: Mezarlığı vardır (Res. 3). Fakat bu mezarlıktaki
taşların birçoğu zamanla eskidiği için kırılmış ve
Cami veya mescitler, namazın kılındığı ve
aynı zamanda Hz. Peygamberin sağlığından silikleşerek okunamaz hale gelmiştir.

itibaren eğitim-öğretim yapıldığı mekan, yani Cami, ana bina üzerine oturtulmuş sekizgen
medrese olarak kullanılan yerierdi^^ Daha sonra tek kubbeli, kâgir bir yapıdır. İlk inşa edildiği
müstakil medrese binaları ortaya çıkınca cami ve zaman çatısının toprak ve çakıldan olduğu
mescidin bu işlevi medreselere geçmiş^^ fakat anlaşılan caminin (Vakfiye I, 30-35), daha son­
mâbetler birer mektep olarak devam etmişi' ve raları geçirdiği onarımlar neticesinde çatısı da
medresenin bir parçası olarak yapı içinde hep yer kurşunla kaplanmıştır (Res. 4). Son cemaat yeri de
almıştır. Osmanlı devri medreselerdeki cami veya câmiye sonradan ilâve edilmiştir. Camiin iç
mescitler, ibadet dışında dershâne veya tatbikat mekânı ufak ve pencereleri az olduğu için içerisi
yerleri olarak da kullanılmıştır^^ Zamanla loştur. Kubbesi ve duvaHarı sade olup sarı renkte
medrese binaları artan öğrenciye cevap veremez boyanmıştır.
hale gelince, dersiâm adı verilen müderrisler,
" H a s a n Ai^gündüz, l^asik Dönem Osmanlı Medrese Sistemi,
değişik medreselerden gelen öğrencilere dersleri­ istanbul 1997, s. 4 7 8 ; Cohid Baltacı da medreselerin
ni büyük camilerde vermeye başlamışlardıH^ genelde camilerin etrafında kurulduğunu söylemektedir.
Bkz. aynı eser, s . 2 5 - 2 6 .
Hacı Halil Efendinin yaptırdığı Boduroğlu " Yusuf Küçükdağ, "Hadimî M e d r e s e s i ' n e D a i r Bir V a k f i y e " ,
Medresesi'nin bulunduğu yerde bir de cami vardı. Vakıflar Dergisi S . XXVII, s. 7 9 - 9 4 , A n k a r a 1998,
" Johs. Petersen, "Mescid", İslâm Ansiklopedisi, C . 8 . , İstan­
Vakfiyelerde bu camiin ve camide bulunan min­
bul 1 9 7 1 , s. 4 7 - 4 9 .
berin Hacı Halil tarafından yaptırıldığına dair bir " H a s a n Akgündüz, aynı eser, s. 4 7 8 4 7 9 .
kayıt bulunmaktadır (Vakfiye I, 10-15; li, 5-10). ^ Pedersen, aynı m a d d e , s . 5 6 - 5 8
Akgündüz, aynı yer.
Ayrıca camiin minâresinde bulunan kitâbede
O s m a n Ergin, Türk Maarif Tarihi, I, İstanbul 1 9 9 7 , s. 9 9 -
yazılanlar da bu bilgiyi teyit etmektedir. Camiin 200. Uşak'ta merkezi y e r d e bulunan Câmi Kebîr (Ulu
yapılış tarihi çelişkilidir. Giriş kapısında bulunan Câmil'de dersiâm Zilkade 1124/Kasım 1712
H.l 2 1 9 / M . l 8 0 4 - 1 8 0 5 tarihlerinde medrese talebesine
tarih 1763'tür. Fakat Cami minâresinde bulunan
ders vermekteydi. Bkz. V A D . , no: 1 1 3 4 , vr. 2 2 ; V A D . , n o :
kitabe H . n 82/1768-1769 yılına aittir. Ayrıca 1 1 1 6 . V r . 8; V A D . , no: 5 4 5 , s. 2 4 5 .
Boduroğlu Camiinde Şaban 1186/Ekim 1772 » V A D . , no: 1 1 2 3 , v r . 5 2 .
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VE VAKFİYFI FRİ

Bcduroğlu Camii'nin yapıhşıyla ilgili Uşak'ın binası gibi, üstü toprak damla örtülü idi (Vakfiye
yaşlılarının anlattığı bir de hikayesi vardır. Buna I, 30-35).
göre; Boduroğullarının ilk dede evleri, Akseli
Müftü Medresesinin karşı yakasında bulunan iki
katlı ahşap bir yapıdır. Evin önündeki çayın 4. Çeşme
kıyısında bir kaç yüzyıllık bir kavak ağacı ve bu Anadolu'da Selçuklular'dan itibaren
ağacın üstünde de bir leylek yuvası vardır. Bir gün çeşmelerin yapıldığı bilinmektedir. Osmanlı döne­
büyük bir fırtına kavak ağacını söküp devirmiş ve minde daha da yaygınlaşarok kasaba ve
Boduroğlu evinin bahçesine yıkılmıştır. Üstündeki şehirlerde halkın su ihtiyacının karşılanması için
leylek yuvası da evin bahçesine düşmüştür. İşte bu çeşmeler inşa edilmiştir^'. Bunlar, genelde kesme
leylek yuvasının çöpleri içinden değeri oldukça taş olmakla birlikte sade bir görünüme sahiptiler.
yüksek boğaz altınları bulunmuştur. Evin en yaşlısı
Yukarıda anlattığımız hayır kurumlarından
olan Boduroğlu "Bu altınlar benim şahsi kazancım
başka. Hacı Halil Efendi ve oğlu Hacı Ebubekir
değil, sermayeme karıştırmam, Allah yolundan
Efendi Uşak'ın değişik yerlerine çeşmeler d»
gelmiş olan bu altınları ben yine Allah yolunda bir
yaptırmışlardır.
işe harcamalıyım" diyerek" şimdiki Boduroğlu
Camii'ni ve dolayısıyla diğer hayır eserlerini Hacı Halil Efendi, Uşak içerisinde Irgad
yaptırdığı ifade edilmektedir. Bu hikayenin 1 864- Kavağı diye tanınan semte bir çeşme, Bozk'.ıs
1936 tarihleri arasında yaşamış Boduroğlu caddesine de bir çeşme yaptırmıştır. Ayr\ .7.
ailesinden Kalender Hasan Efendi tarafından Uşak'a bağlı Akkilise köyünde bulunan kobr. -
anlatıldığı söylenmektedir. Şimdi ise Uşak'ın tanın yakınındaki çeşmeyi de tamir ettirmiş r
yaşlıları tarafından anlatılan bir hikayedir. (Vakfiye I, 35-40). Vâkıf yaptırdığı çeşmeleri.ı
bakım ve onarımları içinde Pekmez Pazarı'nda
bulunan leblebci ve boyacı dükkânlarının kira
3. Mektep: geliri olan aylık 360 akçeyi vokf etmiştir (Vakfiye
Osmanlı Devleti'nin klasik eğitim I, 35-40).
anlayışında, temel eğitim veren okullara Dârü't-
Hacı Ebubekir Efendi de vakfiyesinde
talim, Mektephâne, Muallimhâne, Dârü'l-ilim den­
geçmemekle birlikte, çeşme kitâbesinde yazan bil­
mekte i d i " . Halk arasında ise bunlar Mahalle
gilere göre, babası tarafından yaptırılan cami,
mekteb-i, Sıbyon mektebi olarak bilinirdi. Bu
medrese ve mektebin bulunduğu yerin bahçesinin
okullar her mahallede ve hemen her köyde mev­
duvarına bir çeşme yaptırmıştır. H . 1 1 9 0 /
cuttu, ekseriyetle camilere bitişik olarak yapılırdı'^
M.l 776-1777 tarihli çeşmenin kitâbesinde "Beru,
Bu okulları, devlet adamları ya da varlıklı ey teşnei cûyende iç ab-ı hayat, tâ ki şâd ola
kişiler vakıf yoluyla kurarlar ve okulun giderlerini şehid-i kerbelâ ind-el furkon, çün bünyod eyledi
vakıf gelirleriyle sağlarlardı. Boduroğlu Halil bu çeşmeyi Hâcı Bekir, Şâd olub Hâcı Halil bul­
Efendinin de yaptırmış olduğu mektebin giderleri, dan cennatü'l memat, İltiması hakla şeyhi dedi
vakıf gelirlerinden karşılanmaktaydı. Vâkıf, mek­ tarihini, İç sudan, eyle duayı der nev aslı kâinat"
tepte ders verecek kişiye, mektebe yakın bir yerde
yazılıdır''^ Şimdi bu çeşmenin yeri duvarla
ev tahsis etmiştir (Vakfiye I, 10-15). Mektepte ders
örülmüş olup, yerine sonradan yapılan ve suyu
veren zat aynı zamanda caminin üç vakit
akmayan bir çeşme yapılmıştır. Halil Efendinin
imamlığını ve hatiblik görevini de üstlenmiştir
yaptırdığı çeşmelerin yerleri tespit edilemediği için
(Vakfiye I, 10-15). Bu kişiye yaptığı hizmetlere
mimarî durumları hakkında bilgi bulunmamak­
karşılık olarak oturması için bir ev ve aylık 400
tadır. Muhtemelen kesme taştan inşa edilmişlerdi.
akçe ücret verilmiştir (Vakfiye I, 10-20).
Vakfiyenin tescilinden bir sene sonra, Tümer, aynı eser, s. 1 9 5 - 1 9 6 .
H.1185/M.1771-1772 tarihinde mektebe ücret­ ' Y a h y a A k y ü z , Türk Eğitim Tarihi, A n k a r a 1 9 8 5 , s. 7 1 .
siz olarak Eyüp adlı bir muallim-i sıbyon aynı yer.

atanmıştır^. V A D . , no: 1 0 8 9 , vr. 6 6 .


" O k t a y A s l a n a p o , Osmanlı Mimarisi, 1 9 9 6 , s. 1 1 8 - 1 2 2 .
Mektep binası do şu onda mevcut olmadığı '-' Şimdi caminin bahçesindeki çejmenin kitabesi mevcut
için mimarî durumu hakkında bilgi tespit edileme­ olmadığı için, Haşim Tümer'in Ufak Tarihi, isimli kitabında
miştir. Muhtemelen camiin bitişiğinde, medrese bulunan kitabenin çevirisinden yararlanılmıştır, s. 1 1 4 .
DR. MUSTAFA MURAT Ö N T I

Baba es-Seyyid Hasan Çelebi ibni el-Hac İbrahi-


5 . Onarımlar:
mi mütevelli olarak atamıştır (Vakfiye I, 5-10).
Osmanlı Devleti'nde hayır eserlerini
Vakfiyenin tescilinden kısa bir süre sonra Hacı
yaptıranlar, vakfiyelerinde bunların bakım ve
Halil mütevellilik görevini hayatta kaldığı sürece
onarımına dair şartlara öncelik vererek hizmet
üzerine almıştır (Vakfiye I, 40-45). Vâkıf, mütevel­
binalarının ayakta kalmasını sağlamayı hedefle­
linin ölmesi durumun da, vakfa mütevelli olarak
mişlerdi. Boduroğulları'na ait vakfiyelerde de
bakım ve onarımla ilgili şartlar önemli yer tutmak­ Boduroğlu ailesinden en büyük erkek evladının
tadır. Vakfiyelere göre, vâkıf Hacı Halil 300 guruş geçmesini, erkek evlatlarının soyunun kesilmesi
vakf ederek, bu paranın yıllık kazancı olan %15 durumunda da büyük kızın soyundan gelenlerin
ile Boduroğlu Camii, Medresesi, Mektebi, su yol­ atanmasını, neslinin tamamen kesilmesi durumun­
larının tamirine harcanmasını istemiştir (Vakfiye I, da ise, mahalle ahalisinin ortak kararıyla layık ve
30-40). Ayrıca Irgad Kavağı ve Bozkuş cad­ dindar bir kişinin tâyin edilmesini istemiştir
desinde yaptırılan çeşmelerin ve Akkilise (Vakfiye I, 40-50). Vâkıf böylece vakfın uzun
Köyü'nde tamir edilen çeşmenin de onarımı için yıllar hizmetine devam etmesini hedeflemiştir.
Pekmez Pazarı'nda bulunan iki dükkânın aylık Vakfiyede mütevellinin görevleri de
360 akçe kirası vakfedilmiştir (Vakfiye I, 35-40). anlatılmaktadır. Buna göre; mütevelli olacak kişi,
Hacı Ebubekir Efendi düzenlettiği vakfiyede, vakfedilen malların kontrolü, kiraların toplanması
babası tarafından yaptırılan cami ve medresenin ve ücretlerin sarhndan sorumlu tutulmuştur
bakımı ve onarımı için helvacı dükkânından 30 (Vakfiye I, 40-45). Ayrıca bu hizmetlerine karşılık
kuruş ve han hissesinden 15 guruş olmak üzere olarak da mütevelliye sene de 20 kuruş ücret
senede toplam 45 kuruş vakfetmiştir (Vakfiye II, 5- bağlanmıştır (Vakfiye I, 45 50). İkinci vakfiyede
10). Boduroğulları tarafından yaptırılan hayır mütevelliyle ilgili bir bilgi bulunmamaktadır.
eserlerinin daha sonraki dönemlerde onarımdan
H.1185/M.1771-72 tarihinde mütevellilik
geçtiği muhakkaktır. Fakat bu yapıların geçirdiği
görevine Hacı Halil'in vakfiyedeki şartına uygun
tamirlerle ilgili belge bulunmadığı için sonraki
olarak oğlu Hacı Ebubekir atanmıştır". O
durumları hakkında bilgi verilememiştir.
muhtemelen bu görevini ölünceye kadar sürdür­
müştür. Daha sonra Boduroğlu ailesinden Hacı
IV GÖREVLİLER: İmam Mehmed vakıfta mütevellilik yapmıştır
(Vakfiye I, ekler kısmı). Fakat bu zâtın hangi ta­
Hayır kurumu yaptırıp, vakıflar tahsis eden
varlıklı kimseler, düzenlettikleri vakfiyede, vakıfta rihlerde bu görevi ifa ettiği tespit edilememiştir.
çalışacaklarının vasıflan ile sayılarını, yapacak­ Bundan sonraki devirlerde ise vakfa kimin müte­
ları işleri, bunlara ödenecek ücretleri bizzat velli olarak atandığına dair belgelerde bilgi bulu­
kendileri belirlemişlerdir. Vakfa, görevliler buna namamıştır.
göre atanır, yapılacak işler vâkıfın belirlediği
biçimde yürütülürdü. b. Nazır:
Nâzır, mütevellinin vakfiyedeki şartlara
1-Vakıf Yöneticileri: uygun harcama yapmasını gözeten kişidir.
Vakıf yöneticileri, vakfın yönetiminden birinci Genelde her vakfın nâzın bulunurdu.
derecede sorumlu, vakfın gelir gideri ile ilgili işleri Boduroğlu vakfiyelerini birincisinin vâkıfı
yürüten kişilerdir. Şimdi Boduroğlu vakfındaki Hacı Halil manzumenin bulunduğu mahalledeki
yöneticiler hakkında bilgi verilecektir. ahalinin vakfa ücretsiz olarak nâzır olmasını iste­
miştir (Vakfiye I, 45-50). Bununla birlikte vakfın
tescilinden bir sene sonra H.l 1 8 5 / M . l 7 7 1 - 7 2
a . Mütevelli:
tarihlerinde vakfa Seyyid Mehmed ücretsiz olarak
Vakfın işlerini yürüten kişiye mütevelli
nâzır atanmıştır^^ Diğer ikinci vakfiyede ise Hacı
denilmektedir. Boduroğlu vakfiyelerinin birin­
cisinin vâkıfı Hacı Halil, vakfiyenin tescil için 15 " V A D . , no: 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
Muharrem 1184/11 Mayıs 1770 tarihinde Ahi " V A D . , n o : 1 0 8 9 , vr. G G .
UŞAKTA BODUROĞLU VAKIFLARI VF VAKFİYELFRİ

Ebubekir Boduroğlu Medresesi'ne müderris olan Vakfiyenin tescilinden bir sene sonra
zatı aynı zamanda vakfa nâzır olarak H. 1 1 8 5 / M . 1 7 7 1 - 7 2 tarihinde Boduroğlu
görevlendirmiştir (Vakfiye II, 10-13). Vâkıfın bun­ Camii'nde öğle namazını kıldırmak üzere günlük
dan maksadı müderris olacak kişinin refah I , 5 akçe ile Hacı Ebubekir^' ve aynı tarihte ikindi
seviyesini yükseltmek ve böylece ilme kendisini namazını kıldırmak üzere de yine 1,5 akçe ile
vermesini temin etmek olmalıdır. Osmanlı imam Seyyid Mehmet atanmıştır^^
Devleti'nde buna benzer uygulamalara çok sık H.l 2 3 3 / M . l 817-1 8 tarihinde Seyyid Mehmed'in
rastlanmaktadır. Müderrislere, eğitim-öğretim
ölümü üzerine oğlu Seyyid Mehmed ikindi
dışında ek görevler verilerek ekonomik durumları
namazı imamlığına getirilmiştir'I Böylece camide
düzeltilmeye çalışılmıştır^^ Ayrıca nâzınn, müte­
imamlık yapanların sayısı üçe çıkmıştır. Fakat
velli ile senede bir kere görüşerek vakfın
aldıkları ücret de buna paralel olarak azalmıştır.
hesaplarını kontrol edilmesini ve bu hizmetlerine
karşılık olarak da ayda 60 akçe ücret alması Hacı Ebubekir de Boduroğlu Camii'nde
istenmiştir (Vakfiye II, 10-13). imamlık yapacak kişinin sabah vakti Yâsîn ve ikin­
di vakti Nebe' Sûrelerini okumasını, buna karşılık
olarak da ayda 120 akçe ücret almasını istemiştir
2. Cami Görevlileri: (Vakfiye II, 5-10).
Cami ve mescitlerde görev yapanların
başında imamlar gelmektedir. Osmanlı döne­
2. Müezzin:
minde imamdan hariç şeyh, hatip ve müezzin gibi
görevliler de mâbetlerde hizmet etmişlerdir. Namaz vakitlerinde ezan okuyan ve farz
Bunlardan başka zamanla cami ve mescitlerde namazından önce kamet getiren görevliye
değişik adlarla ihdas edilmiş görevlere tâyin müezzin denmektedir.
edilen birçok insan bu yoldan geçimini Boduroğlu Camii'nde bir müezzin de bulun­
sağlamıştır. Aşağıda Boduroğlu Camii görevlileri maktaydı. Vakfiyede beş vakitte müezzinlik
ve yaptıkları işler anlatılacaktır. yapacak kişiye aylık 120 akçe ücret verilmesi
istenmiştir (Vakfiye I, 25-30). İkinci vakfiyede ve
diğer belgelerde müezzin ile ilgili başka bir
a . İmam:
kayda da rastlanmamıştır.
Kendisine uyan cemaate namaz kıldıran
cami görevlisine imam denmektedir. İncelediğimiz
vakfiyenin birincisinde geçtiğine göre Boduroğlu 3. Aşır-hân:
Camii'nde iki imam bulunmaktaydı. Camide Aşır-hân, Kur'ân'dan seçtiği on âyeti istediği
imamlık yapacak kişilerden birisinin akşam, yatsı zamanlarda okumakla görevli duâ okuyan
ve sabah namazlarını kıldırması, hatiblik yapması kişidir'.
ve mektepte muallim-i sibyân hizmetlerini birlikte
İncelenen vakfiyede Boduroğlu Camii'nde iki
yürütmesi istenmektedir (Vakfiye I, 10-15). Vâkıfın
tane aşır-hân bulunduğu yazmaktadır (Vakfiye I,
bu şartı koymasındaki maksadı biraz evvel
25-30). Vâkıf, camide görevli olan bu aşır-hân-
yukarıda değindiğimiz üzre muallimlik yapacak
ların her birisine de ayda 60 akçe ücret verilmesi­
kişinin refah seviyesini yükseltmek olmalıdır. Bu
ni şart koymuştur (Vakfiye i, 25-30). Vakfiyenin
kişiye yapacağı üç hizmet karşılığı olarak da otur­
tescilinden sonraki dönemde H.l 1 8 5 / M . l 7 7 1 -
ması için bir ev ve ayda 400 akçe ücret verilmesi
72'de camide hatip ve aşır-hân olarak Hafız
istenilmiştir (Vakfiye I, 10-20). H.l 1 8 5 / M . 1 7 7 1 -
72 tarihinde İmam Eyüp bu göreve atanmıştır"". Yusuf K ü ç ü k d o ğ , " K o n y a ' d a H a c ı Etendi D ö r ü ' l - K u r r â s ı ve
V a k f i y e s i " , Ata Dergisi, S. V I I , s. 1 7 2 , K o n y a 1 9 9 7 ,
Daha sonra H.l 1 8 6 / M . l 7 7 2 - 7 3 tarihinde
'• V A D . , n o : 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
Osman adlı bir şahıs imamlık görevine V A D . , n o : 11 2 5 , vr. 5 .
getirilmiştir*'. Camideki ikinci imama ise öğle ve ' V A D . , n o : 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
•• V A D . , n o : 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
ikindi vakitlerinde namaz kıldırması ve bu hizme­
•• V A D . , n o : 5 4 6 , s. 2 1 0 .
tine karşılık olarak da ayda 90 akçe ücret veril­ B a h o e d d i n Y e d i y i l d ı z , " V a k ı f Istılatılan Lügalçesl" Vakıflar
mesi şart olarak konmuştur (Vakfiye I, 15-20). Dergisi, S. X V I I , s. 5 6 , A n k a r a 1983.
DR. MUSTAFA MURAT ÖNTi i n

Mehmed görev yapmaktadır^^ Cemaziyelahir maktadır. Muhtemelen "Cum'a Şeyhi", Cuma


1 2 0 1 / M a r t 1787 tarihinde bu zatın berâtı günleri, "Yevmü'l İsneyn Şeyhi" ise Pazartesi gün­
yenilenmiş", Zilkade 1025/Temmuz 1787 sene­ leri camide halka vaaz vermekle görevli kişilerdi.
sinde görevinden feragat etmesi üzerine Mustafa Camide Cum'a Şeyhi'ne 60 akçe, Yevmü'l İsneyn
bin Hüseyin atanmış^, fakat bu kişinin de Zilkade Şeyhi olan kişiye ise oyda 90 akçe ücret verilme­
1212/Nisan 1798 yılında feragat etmesiyle oğlu si şart olarak vakfiyeye konmuştur (Vakfiye I, 2 0
Ali göreve getirilmiştir^. Rebiyiilevvel 1231/Ocak 25). İkinci vakfiyede ise Yevmü'l İsneyn Şeyhi'nin
1816 senesinde Ali'nin feragat etmesi sonucu ismi geçmemekle birlikte, "Cum'a Şeyhi" olacak
hatiplik ve aşırhânlık görevi Ali'nin oğlu kişiye ayda 50 akçe verilmesi istenilmiştir (Vakfiye
Mehmed'e verilmiştir^'. Bir sene sonra Mehmed'in II, 5-10). H.l 185-1771-72 senesinde Bodurğlu
ölmesiyle boşalan bu göreve oğlu Seyyid Comii'ne Cum'a Şeyhi ve Aşır-hân olarak Hacı
Süleyman atanmıştır^. Ahmed tâyin edilmiştir'^

4. Kayyım: 3. Öğretim Elemanları:


Vakfın malını koruyan ve caminin temizlik Boduroğlu Mektep ve Medresesi'nde bir
işlerini yapan kişiye kayyım denirdi. muallim-i sıbyon ile bir müderris görev yapmak­
İncelediğimiz vakfiyelerin birincisinde taydı.
kayyım "kayyum" şeklinde yazılmıştır (Vakfiye I,
25-35). Kayyum Mehmet Zeki Pakalın'a göre, a . Muallim-i Sıbyan:
Esma-i ilâhiyye'dendir, bizzat baki ve kaim olan,
Muallim-i Sıbyan, mektebe yeni başlayan
ebedi, ezeli manasına gelir^'. Vakfiyede kelime bu
küçük çocukları okutan hocadır.
şekliyle hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Vakfiyede kayyımın görevleri detaylı bir şekilde Vakfiyede, Boduroğlu Mektebi'nde muallim-i
yazılmıştır. Buna göre; mütevellinin denetiminde sıbyan olan kişi aynı zamanda camide üç vakit
caminin mumunu, yine caminin içinde, dışında ve namaz kıldırmakta ve hitabet işiyle de meşgul
minaresinde bulunan kandillerin yağını tedarik olmaktadır (Vakfiye I, 10-15). Vakfiyenin tescilin­
etmek ve ihtiyaç oldukça medresenin, camiin ve den bir sene sonra H.l 1 8 5 / M . 1 7 7 1 - 7 2 se­
mektebin damlarının akmasını önlemek için tuz nesinde mektebe ücretsiz muallim-i sıbyan olarak
serpmek gibi görevleri vardı (Vakfiye I, 25-35). Eyüp atanmıştır".
Vakfiyede kayyım olacak kişinin bu hizmetlerine
karşılık olarak ayda 120 akçe ücret olması isten­
b. Müderris:
miştir (Vakfiye I, 25-30). Vakfiyenin tescilinden
sonra kayyımlık görevi H.l 185/M.1771-72 se­ Müderris medrese veya camide talebeye ders
nesinde Molla Halil'e verilmiştir". Zilkade okutan hoca yerine kullanılan bir tabirdir.
1189/Aralık 1775 tarihinde bu zatın berâtı Vakfiyelerin birincisinde Boduroğlu Medre­
yenilenmiş'^ ve daha sonra da H.l 2 3 0 / M . l 814- sesi'nde müderrislik yapan kişiye vâkıf tarafından
15 senelerinde Seyyid Ebubekir'in ölmesiyle oturması için bir ev (Vakfiye I, 10 15) ve ayda
boşalan bu göreve oğlu Seyyid Mustafa kayyım
" VAD., No: 1089,vr. 66.
tâyin edilmiştir". " V A D . , N o : 1 1 2 0 , vr. 5 7 .
^ V A D . , N o : 5 5 1 , vr. 5 5 .
" V A D . , No: 5 4 5 , s. 2 4 4 .

5. Cum'a Şeyhi ve Yevmü'1 İsneyn " V A D . , No: 5 4 6 , s. 2 0 9 .


" V A D . , No: 5 4 6 , s. 2 0 9 .
Şeyhî:
" Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü
Vakfiyelerde Boduroğlu Camii'nde görev C . I I , , s. 2 2 3 , İstanbul 1 9 7 1 .
yapan biri "Cum'a Şeyhi" ve diğerinde "Yevmül « V A D . , No: 1 0 8 9 , v r . 66.
" V A D . , N o : 1 1 2 0 , vr. 3 0 .
isneyn Şeyhi" olmak üzere iki şeyhten bahs
" V A D . , No: 5 4 6 , s. 2 0 9 .
edilmektedir (Vakfiye I, 20-25). Vakfiyelerde bu « VAD., No: 1089,vr. 66.
iki şeyhin de görevleri ile ilgili bir bilgi bulunma­ « V A D . , No: 1089,vr. 66.
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VE VAKFİYELERİ

240 akçe ücret verilmesi (Vakfiye I, 15-20); ikinci sükkânından sâhibü'l-hayrât ve'l-hasenât ve
vakfiyede ise müderrise ayda 120 akçe ücret râğıbü'l-ücûrât ve'l-mesûbât Bodur-zâde dimekle
(Vakfiye II, 5-10) ve vakfa yapacağı nazırlık göre­ ma'rîîf el-hac Halil bin el-Hâc Mustafa nâm
vi için de ayda 60 akçe ücret verilmesi istenilmiştir kimesne rezzekahullâhi ta'âlâ sa'âde tü'l-bâtın
(Vakfiye II, 10-13). Müderrise oturacağı bir loj­ vez-zâhir fi'1-ewel ve'l-âhir bu dünyâ ferş-ı
man tafısis edilmesi ile birkaç görev karşılığı yük­ bukalemun dâr-ı bevâr ve cây-ı bî-karâr olup
sek denebilecek ücret ödenmesi, Osmanlı ni'met-i nikmet ve "izzeti zillet idüğine' âlim ve
Devleti'nin en kötü zamanında bile ilim adamına dahi mezre'a-i âhiret infâk-ı zâd-ı cennet olup ve
verilen önemi göstermektedir. "mâtükaddimû lienfüsiküm min hayrin tecidOhu
Boduroğlu Medresesi'nde ilk olarak 'indallâh" maz mûn-ı kerîmine ve dahi "mâ
H.1185/M.1771-1772 tarihinde Boyacı-zâde "indeküm yenfedü ve mâ ~indailâhi bâk" mefhû­
Mehmed müderris olarak berât tevcih edilmiş'^ muna câzim olmağla bernech-i şer'î vakf-ı zikr-i
rebiyülahir 1 1 8 9 / H a z i r a n 1775 sene sinde âtinin lüzûm-ı sıhhatine hükm-i şer'î ricâsına ber
vech-i âti müberrâta sâ'î olup sahîh ve nâfizü'l-
müderrislik berâtı yenilenmiş** bu zat görevini
kelim olduğu halde "inde'l-müslimîni'l-mükessirîn
H.1233/M.1817-1818 tarihinde ölünceye kadar
meclis-i şer'-î hatîr-i lâzımü't tevkirde liecli't-tescîl
yaklaşık 46 yıl sürdürmüştür". XIX. yüzyılın
ve'l-itmâm ve't-tekmil mütevelli nasb ve ta'yin
sonunda Ali Efendi'° ve XIX. yüzyılın başında
eylediği Ahi Baba es-Seyyid Hasan Çelebi ibni el-
Memiş Efendi'', Boduroğlu Medresesi'nde müder­
Hâc İbrahim nâm kimesne mahzarında bi't-
rislik görevlerini yürütmüşlerdir. Boduroğlu
tav'i's-sâf ikrâr-ı tâmm ve takrîr-i kelâm idüp
Ailesinden olan Hafız Ali Efendi (1874-1927)
niyyet-i sâ fiye ve taviyyet-i vâfiye ile hasbeten lil-
Boduroğlu Medresesi'nde son olarak müderrislik
lâhi'l âzîm ve rağbeten lisevâbihi'l-cesîm atyeb
yapmıştır ve aynı zamanda bu zat, Cumhuriyet
mâl ve ahlas menâlimden "men benâ mesci den
devrinin de ilk Uşak Müftüsüdür^.
lillâhi ta'âlâ benellhu ta'âlâ beyten fi'l cenne"
hadîs-i şerîfini tasdîkân el-hâc Sıddık
2. Boduroğlu Vakfiyeleri'nin Trans­ Mahallesi'nde vâki' iştirâ eylediğim mülk 'arsâm
kripsiyonları: üzerine müceddeden bir câmi'-i şerîf binâ ve izn-
i hümâyûn ile minber-i latîf vaz' ve civârında bir
medrese-i münîf ve bir mekteb i nazîf ihdâs ve
Vakfiye I emlâk ve nukûdumdan mikdârü'l-ma'lûm emlâk
Yu'melu bimfihi nemekahü'l-fakir ileyhi ^azze ve nakdim ifrâz ve vakf idüp şöyle şart ve ta'yîn
şanühû ta'âlâ Sarâc-zâde es-Seyyid el Hâc eyledim ki ewelen câmi'-i mezkûre kurbında
Ahmed el-Kadî bi medîne-i Uşşak ma'lûmu'l-hudûd vakf eylediğim iki menzilden
gufire-leh câmi'-i mezbû rede hitâbet ile evkât-ı selâsede
imâm ve mektebde mu'allim-i sıbyân bir olmak
Mühür: es-Seyyid Ahmed
şartıyla bulunan efendi menzil-i mezkûrun birinde
Hamd-i mevfûr ve şükr-i nâ mahsûr ol vâkıf-ı sâkin ola ve medrese-i merkûmede müderris bulu­
umûr-ı cumhur olan rabbü'l-erbâb ve mâidü'r- nan efendi menzil-i mezkûrun birinde sâkin ola ve
rikâb hazretlerinin Dergâh-ı akdes ve bârgâh-ı câmi'-i mezkûrda hatîb ve vaktü'l-mağrib ve'l ~işâ
mukaddeslerine maksûr ve dahi salât ve selâm ve'l-fecr imâm ve mu'allim-i sıbyân bulunan efen­
mâmerretü'd-dehr ve kerreti'1 â'vânuhu ve'ş- di hitâbet içün şehriyye ikiyüz akçe Eski
şuhûr ol seyyid-i enâm ve seyyid.-i hâss ve 'âmm Hammam'da hissem den vazîfesin ola ve üç vakit
habîb-i hudâ Muhammed Mustafa sallâllahu
ta'âlâ aleyhi ve sellem hazretlerinin merkad-ı
••' V A D . , N o ; 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
mu'attar ve meşhed-i münev/erlerine ve dahi âl-i " V A D . , N o : 1 1 2 0 , vr, 2 8 .
kirâm ve âshâb-ı 'izâmları üzerlerine mansûr " V A D . , N o : 5 4 6 , s. 2 1 0 .

kılındıktan sonra iş bu vakfiyye-i sıhhat-nisâbın S a l n a m e - / Nezâret i Maarif-i Umûmiye, i j t o n b u l 1 3 1 7 , s.


1170-1771.
tahrîrine bâ'is ve bâdi ve bu kitâb-ı müskîn Salnâme-i Nezâret i Maarif-i Umûmiye, istanbul 1 3 1 9 , s.
nikâbın tastîrına sebeb-i dâ'î budur ki, kasabo-i 582-583.

Uşşak mahallâtından Câmi'-i Kebîr Mahallesi T ü m e r , a y n ı eser, ı. 2 0 8


DR. MUSTAFA MURAT ÖNlTMğ

imâmet içün şehriyye ikiyüz akçe Pekmez leyâlî-i mübârekelerde konâdillerinin y a ğ m a


Pazarı'ndo cümleten vakf eylediğim malûmu'l- mütevelli yediyle kayyûmıno virilüp sarf oluna ve
hudûd ekmekçi kârhânemden vazifesinin ala ve bakırcılar derûnundo vâki' mo'lûmü'l-hudûd
yevmiyye üçer akçe vazîfe ile câmi'-i mezkûrda kolaycı dükkânımı vokf idüp şöyle şort eyledim ki
vaktü'z-zuhur ve'l-asr imâm bulunan efendi Eski câmi-i mezkûrede koyyûm to'yîn olunan halife
Hammâm kurbında vâki' ma'lûmu'l-hudûd temür­ beher şehr doksonor okçe icâresin alup bir
ci dükkânımdan beher şehr doksanar akçe mikdârın ücret ve bir mikdânno tuz alınup, vak­
vazâfesin ala ve yevmiyye sekizer akçe vazife ile tiyle mârü'z-zikr medreselerinin ve mektebin
medrese-i merkûmede müderris bulunan efendi damlarına soçıla ve gâh bî-gâh yediyle damların
mârü'z-zikr ekmekçi kârhânemden beher şehr taşı ırgolano ve bu hizmet ona mahsûs ola ve
ikişer yüz kırkar akçe vazîfesin ala ve medrese-i etyâb mâlımdon üçyüz guruş ifrâz ve vakf idüp
mezkûre derûnunda mevcûd on "aded odanın her şöyle şort eyledim ki, sene be-sene vech-i şer'î
birinde yevmiyye birer akçe vazîfe ile sâkin olan üzre onu onbir buçuğa istirbâh olunup
talebe-i kirâm mârü'z-zikr ekmekçi kârhânemden hâsılatından câmi'-i şerîfin ve medrese-i münîfin
beher şehr otukar akçe den üçyüz akçe vazifelerin ve mekteb-i nozîfin ve su yollarının ve vakıfların ik
alalar ve câmi'-i mezkûrede yevmiyye ikişer akçe tizâ iden to'mir ve termîmine sarf olunup fazla
ile Cum'a Şeyhi bulunan efendi mârü'z-zikr kolur ise asıl mâla zomm oluna ve Pekmez
ekmekçi kârhânemden beher şevh altmışar akça Pazarı'ndo vâki' mo'lûmu'l-hudûd leble bici ve
vazîfesin ala ve yevmiyye üçer akçe ile câmi'-i boyacı dükkânlarımı vakf idüb şöyle şart eyledim
mezkûrede yevm-î isneyn Şeyhi bulunan efendi ki şehriyye yüz seksener akçeden üçyüz altmış
Tuz Pazarı'ndo vâki' ma'lûmü'l-hudûd temürci okçe icâreleri olınup Uşşak kozâsı derûnunda
dükânımdan beher şehr altmışar akçe ve mârü'z- Irğod Kavağı to'bîr olunan nâm mohalde vâki'
zikr ekmekçi kârhânemden beher şehr otuzar müceddeden binâ eylediğim çeşmenin ve Boşguş
akçe vazifelerin ala ve yevmiyye ikişer akçe ile Coddesi'nde vâki' müceddeden binâ eylediğim
câmi'-i mezkûrede vakt-i ma'lûmede aşır-hân çeşmenin ve Akkilise koryesi kobristânının
bulunan efendi mârü'z-zikr ekmekçi kârhânem­ kurbında ta'mîr eylediğim çeşmenin ve su yol­
den beher şehr altmışar akçe vazîfesin ala ve larının iktizâ ittikçe ta'mîr ve termîmine sarf oluna
yevmiyye ikişer akçe ile aher aşır-hân bulunan ve zikr olunan mâl-ı mevkûfun i'mâl ve sarf ve
efendi Tuz Pazarı'ndo vâki' ma'lûmu'l-hudûd zammı ve vakıf dükkânlar icârelerinin ohz ve sarfı
boyacı dükkânımdan beher şehr altmışar akçe minvâl-i muharrer üzre vokf-ı mezkûrun mütevel­
vazîfesin ala ve yevmiyye dörder akçe ile câmi'-i lisi yediyle ola ve zikr olunon erbâb-ı cihât
mezkûrede ekât-ı hamsede müezzin bulunan hizmet-i lâzimelerinde müstokîm olup hizmetlerini
halîfe Câmi'-i Kebîr karşusında vâki' Han Kopusı ba'del-edâ herbiri cihetlerine mutasarrıf olarak
yanında ma'lûmu'l-hudüd dükkânımdan beher zikr olunan vokfivye-i mo'mûlün-bihâdo to'yîn ve
şehr yüz yirmişer akçe vazîfesin alo ve yevmiyye tasrîh olunduğu üzre vozîfe-i mu'ayyenelerin
dörder akçe ile câmi'-i mezkûrede kcyyûm bulu­ beher re's-i şehr mütevelli-i vokf-ı mezkûr yedin­
nan halîfe Hasır Pazarı'ndo vâki' ma'lûmu'l- den bilâezâ'ololor ve illâ hizmetlerinde mukîm
hudûd iki "oded temürci dükkânımdan beher şehr olmoyup terk-i hizmet veyâhûd mütevelli-i vakf-
yüzyirmişer akçe vazîfesin alo ve Kassâb Pazarı dan izin tezkeresi olmaksızın mesâfe-i bo'îdeye
kurbında vâki' ma'lûmu'l-hudûd bir bâb gitmek ve müddeti tomamın do gelmemek her
bâzargân dükkânımı vakf edüp şöyle şart eyledim kongı mürtezikâ-i vokıfdon zuhûr ider ise 'azilleri
ki şehriyye seksener akçe icâresi olınup ve ve cihetleri ahere verilmesini bâ-ma'rifet-i şer'
morü'z-zikr Eski Hammâm kurbında temürci mütevelli-i vakf-ı merkûm yedinde ola ben hayât-
dükkânımdan şehriyye altmış akçe dahi icâresi do oldukça vokf-ı mezkûrime mütevelli olup
olınup mârü'z-zikr ekmekçi kârhânemden dahi ba'devefât evlâd-ı zükûrumdan botnen bo'de bat-
şehriyye altmış akçe icâresi olınup min-hoysü'l- nin ve karnen bo'de karnin ekber ve erşedi ilâl-ı
mecmû" senevî ikibin dörtyüz ökçeden mâh be- inkırâz vokf-ı merkûmeye minvâl-i muharrer üzre
mâh kodr-i kifâye câmi'-i mezkûrun mumuna ve mütevelli ololor evlâd-ı zükûr münkati' olursa
derûn-i câmi'de ve taşrasında ve minâresinde evlâd-ı inâsımdon ekberiyye ve erşediyyesi kezâ
UŞAKTA BODUROĞLU VAKIFLARI VF VAKFİYELERİ

ve kezâ vakf-ı merkûmeye ber-minvâi-i muharrer Hoca Şaban Efendi, Göbekli-zâde el-Hâc Bekir
mütevelliye olalar el-'yâzen bi'l-lâlıi ta'âlâ bo'de Efendi, Vâ'iz faziletlü el-Hâc İsmail Efendi,
inkırâzü'l-küll mahalle-i merkume ahâlisi ittifak ve Gerüzâde faziletlü Ahmed Efendi, Müderrisin-i
ittihâdleriyle bâ-ma'rifet-i şer' bir mütedeyyin kirâmdon faziletlü Keskin Ali Efendi, Emeksiz-
kimesne vech-i meşrîîh üzre vakf-ı mezkûreye zâde faziletlü Süleyman Efendi, Meşâyihi 'izâm-
mütevelli ola kezâ sümme kezâ ve vakf-ı mezkûr­ don faziletlü el-Hâc Mehmed Efendi, Korahisârı-
eye mütevelli olanlar ben ve benden sonra hakk-ı zâde faziletlü Osman Efendi, Müft-i sâbık foziletlü
tevliyet senede yirmişer guruş vazîfe i mu'ayye- es-Seyyid Mehmed Efendi, Mütf-i Uşok faziletlü
nesin Eski Mahkeme kurbında vâki' hanımın Nuri Efendi, Mehmed Efendi Hazretleri, Perdohcı-
kopuşunda olan dükkânımdan alo men-i e'âne- zâde es-Seyyid el-Hâc Hason Ağa, es-Seyyîd
hu'l-vâkıf li-vechi'l-kerîm i'ânehullâhu min- Mehmed bin es-Seyyid Mosali, es-Seyyid Murod
'azâbi'l-elîm mâsodakınca maholie-i merkûme bin el-Hâc Halil, Yılonkırkon-zâde es-Seyyid el-
ahâlileri vakf-ı mezkûrun üzerine hasbî nâzır olub Hâc Mehmed Ağa, es-Seyyid Molla Ali bin
vof-ı şerîfin ber minvâl-i muharrer devâm ve 'Abdulkodiri, es-Seyyid Murod bin es-Seyyid
sebâtına i'ânet ideler deyü şort itmeğimle li-ecli't- Receb, Abdülcelil-zâde es-Seyyid el-Hâc Hüseyin
tescîl mütevelli nosb eylediğim mezbûr es-Seyyid Ağa, es-Seyyid el-Hâc İbrahim bin Hâcı Osman,
Hasan Çeiebi'ye emlâk ve nukûd-ı mezbûreİeri es-Seyyid Hasan bin Mehmed, Osman Ağa bin
vakıftü üzre teslîm idüp, ol dahi vokfiyyet üzre Yusuf Ağa, es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid el-
ba'de't-tesellüm ve'l-ohz vâkıf-ı mezbûr vakf-ı Hâc Mustafa, es-Seyyid el Hâc Mehmed
mezkûrun Imâm-ı A'zom Ebû Honîfe rahmetullahi Muharrem bin Homzo, es-Seyyid Murad bin
'aleyh katında gayr-ı lâzım-ı rücu'ı câizdir deyü Hoco-zâde, Mollo-zâde es Seyyid el-Hâc
zikr olunan vakf-ı şerifin istirdâdını murâd itdikde Mehmed, Serdar es-Seyyid el hâc Ali Ağa,
mütevelli-i merkûm müdâfo'o idüp İmâmeyn kot­ Nokîbü'l-Eşrâf ko'imimokomı Derviş es-Seyyid Ali
larında cânib-i vakf-ı vakfa evfak ve hakka erfak Ağo, Küicü-zâde es-Seyyid el-Hâc Abdullah Ağa,
olmağın hâkimü'ş-şer'î mûmâ-ileyh İmâmeynü'l- es-Seyyid el-Hâc İbrahim bin Arslon Beğ, el-Hâc
hümâmeyn kavilleri üzre vokfiyetinin lüzûmuno Yusuf Ağo bin el-Hâc Mustofa, Muhzır-ı zâim
hükm-i sahîh-i şer'î ile hükm ve kozâ-yi tenfiz ve Mehmed Beğ ve goyrihim min e'1-hâzırîn.
imzâ itmeğin kozâ-yi mârü'z-zikr evkâf-ı şerîf Bo'is-i terkîm işbu vokf-ı mezkûrun mütevellisi
vakfen sahihân şer'iyyen ve hobsen sarîhon evlâd-ı erşedden el-Hâc İmâm Mehmed fevt olup
mer'iyyen mokbûlen merziyyen ve tescîlen bo'de vokf-ı mezkûrun hesâbı rü'yet olundukda yedi yüz
ri'âyet-i şerâ'iti'l-kobûl fesâr müseccelen mohkû- on dört buçuk guruş deyni zâhir olup ve yüz elli
men müttefikon "aleyhi bi-hoysi lâyecûzu teb- guruş dahi merkûmun vosiyyeti ile cem'ân sekiz
dîlühu ve toğrîrühû femen beddelehu bo'demâ yüz altmış dört buçuk guruşa bâliğ olmağın Sûk-i
semi'ohu feinnemâ ismihu "olellezîne yübed- Sultânîde Cinân-oğlu Kahvesi dimekle 'orîf
dilûnehu innollâhe semî'un 'alîm ve ecrü'l-vâkıf tohtânî kohvaden yedi buçuk guruş ve Bardakçı
'olel lahi'l-kerîm cerâ zâlike hezihi'l vakfiyyeti'l dükkânından dört guruş vokf cânibine i'tâ olunup
sohihati hurrire fi'l-yevmi'l-hâmise oşer min şehri ve Elmalı Dere'de vâki' yüz elli guruş kıymetli bir
Muhorremü'l horâm li-sene erbo' ve semânın ve bağ ile mütevelli-i merkûmun deyni halâs olduğun
miete ve elf. Min hicreti menlehü'l iz ve'ş-şeref. iş bu moholle koyd şüd.
Nemekhü'l fakîr azze şonühu mine'l-fakîr
şuhûdü'l-hâi Hâfız Mustofo el-mevlâ'l-hilâfe bi-medîne-i Uşşok.
Ağa Câmi'i imâmı el-Hâc Mehmed Efendi,
Burma Câmi'i hotîbi el-Hâc Musa Efendi Burma Mühür: es-Seyyid Hafız Mustofo
Câmi' imâmı el-Hâc Mehmed Efendi Câmi'i Kebîr
hotîbi es-Seyyid Mustafa Efendi, Topal Mehmed
Efendi-zâde Mehmed Efendi, Osman Efendi-zâde Vakfiye il
es-Seyyid Süleyman Efendi, Şeyh el-Hâc Hüseyin Elhamdü'l illâhillezi vo'de'l-müttekîn cennât-
Efendi-zâde Süleyman Efendi, Şaban Holife-zâde tü'l-firdevsi nüzülen ve ev'odü't-tâğîne li-cehen-
DR. MUSTAFA MURAT ÖNTI i n

neme ve'l-hurumâti 'ani'd-derecâti'l 'ulâ ve ki ben hayatta oldukça vezâif-i mezkûre benim
halaka'l-mevti ve'l-hayâti li-yeblüvenâ eyyünâ olup vefatımdan sonra bâlâda mestûr olan erbâb-ı
ahseni "amelen femen "amile's-sâ-lihâti fe-ülâike cihâtın ola deyü şart itmekle hâkimü'ş-şer'î'l-enver
lehümüddrecâtü'l-'ulâ ve men-ye'tihi mücrimen fe- vakf-ı mezbûru tescîl ve imzâ ve lüzûmuylo hükm
inne lehû cehenneme lâ-yemûtü fîhâ velâ-Yahya itmeğin fesâre vakfen sahihân müseccelen mütte-
ve's-selâtü 'alâ Muhommedini'l-lezi zecerenâ fikân aleyh bi-haysi lâ-yecuzü tebdilihi femen
mine'l-me'âsi li'l-mevsileti ile'l-cahîm ve rağbenâ bed-delehu ba'de mâ semi'ahû fe-innemâ ismihu
fi't tâ'âti'l-mevsûleti ile'n-na'îmi'l-mukîm ve 'alâ 'ale'l-lezîne yübeddilûnehu innallâhe semi'ûn
âlihi ve âshâbihi'l-'âmilîn bi-evâmirihi ve't- 'alîm ve ecrü'l vâkıfi 'alâllahi'l-kerîm.
târikîne li-menâhihi ve ba'de işbu vakfiyye-i
şerîfenin tahrîrine bâ'is medîne-i Uşşak mahal- Şuhûdü'l-hâl
lâtından Câmi'-i Kebîr Mahallesi sükkânından
Biraderi Ahmed Efendi, Ummühon Hoca
sâhibi'l-hayrât ve'l-hasenât Bodurzâde dimekle
zâde Osman Efendi, es-Seyyid Cafer Efendi, es-
ma'rûf el-Hâc Ebubekir bin el-Hâc Halil nâm
Seyyid Molla Said, Boyo-zâde Hafız Mehemmed,
kimesne rezzekâhu'l-lâhu ta'âlâ sa'âdet-dâreyn
el-Hâc Mehemmed Efendi, Karadaşlı Mustafa
bu dünyâ dâr-ı bevâr olup na'îmi nakım ve izzi
Efendi.
zül idüğine 'alim ve dahi mezra'a-yi âhiret olup
"vemâ tükadimu li-enfüsiküm min hayrın tecidûhu Ma-fihi mine'l-vakfis-sahîhi vaka'a 'indî 'alâ
indallâh" mazmûni şerîfine ve dahi "mâ-in deküm nehci't-tasrîhi ve innî hakemtü bi-sıhhatihî ve
yenfedü vemâ 'indallâhi bâk" mefhûmu lâtifine lüzûmihî fî-husûsihî ve 'umûmihî "âlimen bi'l-hilâ-
câzim olmağla ber-nehc-i şer'î vokf-ı âti'z-zikrin fi'l-cârî beyne'l-eimmeti'l eslâf ve ene'l-fakîrun
lüzûm-ı sıhhatine hükm-i şer'î ricâsıyla meclis-i ileyhi 'azze şonûhu es Seyyid Mehmed Sadık el-
şer'î hatîr-i lâzimü't tevkîrde Nnde'l-müslimîn Kadı bi-medîne-i Uşşak 'ufiye anhü.
şöyle takrîr-i kelâm iderek niyyet-i hâlisem ile has-
beten-lillâhi ta'âlâ ve li-merzatillâhi ta'âlâ atyeb Mühür: Mehmed Sadık.
mâlımdan ma'lûmu'l-mikdâr ifrâz ve vakf idüb
şöyle şart ve ta'yîn eyledim ki el-Hâc Sıddık Ma-fihi mine'l-vakfi's-sahîhi vaka'a 'indî 'alâ
mahallesinde pederim binâ eylediği medresede nehci't-tasrîhi ve innî hakemtü bi-sıhhatihî ve
müderris bulunan efendi, pederimden müntakil lüzûmihî ve husûsihî ve 'umûmihî 'âlimen bi'l-hilâ-
handa olan hissemden beher şehr yüz yirmi akçe fi'l-cârî beyne'l-eimmeti'l-eslâf ve ene'l-fakîrun
vazîfesin alo ve pederim binâ eylediği câmi'-i ileyhi 'ozze şanûhu el Hâc Mehmed el-mevlâ'l-
şerifde imâm bulunan efendi her yevm ba'de'l- hilâfe bi-kazâ-i Uşşak 'ufiye anhü.
fecr Yâsîn-i Şerîf tilâvet idüp ve ba'de'l "asr Sûre-
i Nebe' tilâvet idüp handa olan hissemden beher
Mühür: Es-Seyyid Mehmed Mustafa.
şehr yüz yirmi akçe vazîfesin ala ve medrese
derOnunda olan odada sâkin talebe-i 'ulûm
yevmiyye birer akçeden beher şehr üçyüz akçe Vech-i meşrûh üzre müteveffâ el-Hâc
vozîfelerin alalar ve câmi'-i şerîfin ve medrese-i Ebubekir'in vakf eylediği emlâka veresesinden
münîfenin ta'mîr ve termîmine helvacı dükkânında tereddüd vâki' olmağın mürtezikâları üç kıt'a
olan hissem ki otuz guruş ve handa olan hissem­ fetvâ-yı şerîfe ibrâz ile sıhhat ve lüzumuna hükm
den onbeş guruş mecmû'u kırk beş guruş senede ta'alluk ittiği zâhir olduğunu beynlerine müslihûn
alınup iktizâ iden mahal ta'mîr oluna ve câmi'-i tavassut idüp yüz on guruş icârın altmış guruşunu
şerîfde Cum'a Şeyhi bulunan efendi, handa olan vakf-ı mezbûra verilüp mâ'dâ elli guruşu verese
hissemden beher şehr ellişer akçe vazîfesin ala ve beyninde taksîm olmağla tarafeynden ibrâz-ı vak-
müderris bulunan efendi, vakfın üzerine nâzır fiyet olunduğu işbu mahalle kayd ile taraf-ı şer'-
olup senede bir kerre mütevelli ile vakfın hesâbını den imzâ olundu hurrire hazihi'l vakfiyye bi-ma-
rû'yet idüp masraftan fazla kalanı asi malı vakfa rifeti. Nemekahü'l-fakîr Züferü'n-nâib bi-medîne-i
zamm idüp handa olan hissemden beher şehr Uşşak 'ufiye anhü.
altmışar akçe vazîfesin ala ve şöyle vakf eyledim Mühür: es-Seyyid Züfer.
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VE VAKFİYELERİ

SONUÇ: Uşak'ın sosyal ve kültür hayatına olumlu bir etki


XVIII. yüzyılın son çeyreğinde Boduroğul- yaptığı da muhakkaktır.
ları'ndan Hacı Halil Efendi tarafından Uşak Boduroğulları vakfiyeleri sayesinde Uşak'ın
kazasında cami, medrese, mektep ve çeşmeler Osmanlı dönemindeki topografyası hakkında
bina ettirilmiştir. Zengin olan bu zat, yaptırdığı
önemli bilgiler edinmek mümkün olmaktadır.
hayır kurumlarının yaşaması için de büyük mik­
Özellikle ticarî yapılar, o devir Uşak şehrinin tari­
tarda mal ve para vakf etmiştir. Oğlu Hacı
hî dokusu ve ekonomik etkinliklerini göstermesi
Ebubekir de babasının yolunda gitmiş ve bir
bakımından mühimdir.
çeşme yaptırarak, babasından kalan emlaki yine
babası tarafından yaptırılan kurumların Uşak'taki tarihi eserlerin yaşatılması ve
yaşatılmasına sarf edilmesi için vakf etmiştir. korunmasıyla ilgili ciddi bir çalışma yapılmadığı
Gerek Hacı Halil Efendi gerekse oğlu Hacı için birçok vakıf eseri gibi, Boduroğlu ailesi
Ebubekir Efendi XVIII. yüzyılın ikinci yarısında tarafından yaptırılan eserlerden de şu anda
Uşak'ta yaşamış ilme düşkün hayır sever kişilerdir. yalnızca cami günümüze kadar gelmeyi başara­
Kendi adlarına yaptırdıkları bu hayır eserlerinin bilmiştir.
DR. MUSTAFA MURAT ÖNTI i n

V. BODUROĞLU VAKFİYELERİ
1- Boduroglu Vakfiyeleri'nin Orijinalleri

s a l ; tPtLfT^?!? -T. ^ ...1 ,IJLİJİUIL.-liy.LII''l'l'^

H^ıi^jB'iijilLj^Cijit si^b^v/^î)'!^'^*'-'''''''
1
- 55

96

4 ^ ^ ^ ^
97

12. :5

5M
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VF VAKFİYEI FRİ

Res. 1: Boduroğlu Camii'nin kitabev

Res. 2: Boduroğlu Camii.


DR. MUSTAFA MURAT ÖNITMÖ

Res. 3: Boduroğlu Camii'nin bahçesindeki aile mezarlığı.

Res. 4: Boduroğlu Camii'nin çatısı.


DR. MUSTAFA MURAT Ö N l T n ğ

-BODUR . SOKAK

şucfırvoD
rnezgrlık

&y.ıjj
t i t t

CAMI

E l

Okuma odaları „ K>.


P- "f^ ^ "T BODUROĞLU GAMİ
YERLEŞİM P L A N I

Boduroğlu Mcnzumesi'nin Tahmini Plânı (Mimar Bekir Bodur)


Yard. Doç. Dr. Zeki Salih Z E N G İ N

İlk Dönem Osmanlı


Vakfiyelerinden Serez'de
Evrenuz Gazi'ye Ait
Zâviye Vakfiyesi
I I K DÖNEM OSMANU VAKFİYELERİNDEN SERF7'nE EVRENUZ GATİ-YEfiÎTZAVİYE VAKFİYESİ

E
vrenuz Gazi, Karesi Beyliği'nin ileri gelen 8 2 0 / 1 4 1 7 yılında Vardar Yenicesi'nde vefat
şahsiyetlerinden birisi iken bu beyliğin eden Evrenuz Gazi'nin Osmanlı hizmetine
Orkın Bey tarafından Osmanlı topraklarına 7 3 6 / 1 3 3 5 yılında girdiği ve 84 yıl hizmet ettiği
katılması sonucu babası İsa Bey, yeğeni Fadıl Bey, göz önüne alınırsa; vefatı sırasında yaşının 100
Ece Yakup ve Hacı llbeyi gibi ileri gelenlerle bir­ civarında olduğu tahmin edilebilir.
likte Osmanlı hizmetine girerek Osmanlı
Evrenuz Gazi'nin vefatından sonra
Devieti'nin Rumeli toprakbnna geçişinde ve bu
oğullarından Ali ve İsa Beylerin önemli akıncı bey­
bölgenin ilk fetih yıllarında önemli hizmetleri
leri olarak vazife yaptıkları görülmektedir*.
görülen bir akıncı beyi ve komutandır". Evrenuz
Akıncılığın faal okluğu XVI. asnn başlanna kadar
Gazi'nin babası Isa Bey'in Osmanlı hizmetine
Evrenuzoğullon önemli hizmetlerde bulunmuşlar;
oğlu ile birlikte girdiği ve yapılan akınlardan
ancak bu tarihlerden sonra akıncılığın önemini
birinde şehit olarak Pravişte (Radovişte)'de
kaybetmesiyle birlikte bu ailenin de şöhreti
Uran'ıye (Ivraniye) kazasına bağlı Sırcık (Kırcık)
zayıflamaya başhmıştır. Bununla birlikte bu aile­
köyünde defnedikJiği belirtilir". III. Mehmet (1595- den bazılarının Evlâd-ı Fâtihân denilen yeni tarz­
1603) devrinde Evrenuz Gazi'nin evkıdı için veri­ daki yörük teşkilatının komutanları arasında
len bir temliknamede bu mevki Köstendil bulundukhn görülmektedir".
Sancağı'nda Kutça civannda Pırangı köyü olarak
larif edilmiştir'. B. EVRENUZ GAZİ VE EVLADINA
Rumeli fethinin ilk yıllarında Hacı İl-beyi'nin VERİLEN TEMÜKNAMELER:
maiyetinde askerî faaliy^erde bulunan Evrenuz Evrenuz Gazi'nin Serez'deki zâviye vakfiyesi
Gazi, I. Murod'ın (1362-1389) 7 6 5 / 1 3 6 3 tari­ hakkında bilgi vermeden önce çeşitli dönemlerde
hindeki Edime fethine katılmıştır*. Edirne'nin Evrenuz Gazi ve evbdına verilmiş temliknameler-
fethinden sonra askeri harekâta bir süre ara den bahsetmeyi uygun buluyoruz. Zira kurulan ve
verip, ele geçirilen yerlerin idarî taksimatına yakın dönemlere kadar varlığını sürdüren vakıf ile
başlayan I. Murad, Rumeli arazisini "Rumeli verilen bu temliknameler arasında ilgi kurmak
Beylerbeyliği" haline getinniş, hudut boylarını da mümkündür.
hem hizmetlerinin karşılığı hem de sınırların
' M e h m e » N e » r i , N e ş r i Tarihi I, Y a y ı n l a y a n : F. Re»i» U n a t / M .
güvenliği için ileri gelen komutan ve devlet
A l l a y K ö y m e n , TTK B a s ı m e r i , A n k a r a 1 9 8 7 , s . 1 6 5 ; Şeba­
adamlarına "uç" olarak vermiştir. Evrenuz bettin T e k i n d o ğ , "Süleyman P a » a ' , İslam Ans. XI, İstanbul
Gazi'yi Rumeli'deki ilk uç beyi olarak görüyoruz*. 1 9 7 0 , s . 1 9 2 ; İ. Hakla U r u n ç o r v l ı . O s m a n / ı Tarihi I, T T K
Basımevi, A n k a r a 1 9 8 2 , s . 1 5 5 , 1 5 6 , 5 6 3 , 5 6 9 ; Ahmet
787-792/1385-1389 yılbn arasında hacca Cevde» Pa»a, Kısm-ı Eı^iya ve Tevârih-i Hukh II. İstanbul
giden Evrenuz G a z i dönüşünde 7 9 2 / 1 3 8 9 1969, s. 5 3 7 , 539.

' i. H a k k ı U z u n ç a r j ı l ı , " E v r e n u z G a z i " , İslam Ans. IV, İstanbul


yılındaki Kosova Savaşı'na katılmıştır. Yıldırım
1 9 4 5 , s . 4 1 5 ; Uzunçar»ılı, OsmarJı Tarihi I. s . 5 6 2 .
Bayezit (1389-1402) döneminde de Serez'deki
' O s m a n F e r i d , "Evrenuz G a z i H a n e d a n ı n a A i t Temlikname-i
üssünden Amavutluk'a akınlarda bulunan H ü m o y u n " TOEM. N i s a n 1 3 3 1 , Sayı: 3 1 , s. 4 3 8 .
Evrenuz Gazi'ye 7 9 2 / 1 3 9 0 yılında berat veril­ ' Afikpafooğlu Tarihi, Sadele»Hren: N i h a l Atsız, Kültür

miştir*. Bakanlığı Y a y . A n k a r a 1 9 8 5 , s . 5 5 ; Mehmet N e » r i , N e j n


Tarihi I. s. 1 8 5 ; Uzunçar>ıl>, 'Evnnuz Gazi', s. 4 1 5 .
Fetret devrinde önce Rumeli'ye hâkim olan ' M. Tayyib Gökbilgin, "Kanuni Suhan Süleyman Devri
Süleyman Çelebi'nin yanında kalan Evrenuz B a j l a n n d a Rumeli Eyaleti, U v a l a n , Şehir v e K a s a b a l a n " ,
Belleten X X , s . 2 4 7 ; Mehmet Nevi", N e j r î Tarihi I, s . 2 0 1 ;
G a a , Süleyman Çelebi'nin tutarsız ivareketleri
AşıkpoKioğlu Tarihi, s. 5 8 .
yüzünden kendisine gücenerek 814/1411 yılında
• i. H a k k ı Uzunçar>ılı, ÇandaHı Vezir Ailesi, TTK Basımevi,
Musa Çeiebi'ye katılmış, daha sonra da Mehmet Ankara 1986, s. 2 9 .
Çelebi'ye (1413-1421) gizlice haber göndererek, ' Mehmet N e » r i , Nefri Tarihi II. 3 2 7 , 4 8 5 , 5 1 1 ; Uzunçar»ılı,

şayet kardeşi ile savaşmayarak Sırbistan'a sefere O s m a n l ı Tarihi I, 5 6 4 .


' M e h m e t Ne»rî, N e $ n Tarihi II, s. 6 2 3 ; A h m e t C e v d e t Pa>a,
çıkarsa bazı komutanlarla kendisine katılacağını
f û î o s - ı E n b i y o II. s . 6 7 2 ; U z u n ç o r j ı l ı , Osmanlı Tarih I. s .
biklinniş, ardından da Mehmet Çelebi'nin Sırbis­ 564; Uzunçarjılı, 'Evrenuz Gazı^. s. 4 1 6 , 418; İsme»
tan üzerine yürümesi üzerine kendisine Parmaksızoğlu, "Evrenuzoğulkjn", Türk Ans. XVI, A n k a r o

katılmıştık. 1 9 6 8 , s. 4 6 .
' U z u n ç a r j ı l ı 'Evrenuz Gazi", s. 4 1 8 .
Rumeli'nin fethi sırasmda ele geçirilen Gümükine ve Ağarean civarında Köster Çiftliği
arazinin taksim edilerek bir kısmmm ileri gelen­ adı ile bilinen Enbar ve Köçnrok köyleri bağ ve
lere belirli esaskıHa dağıtıldığı bilinmektedir'". değirmenlerinin temlik ediUiği belirtilmiştir. Aynı
Evrenuz Gazİ'ye de yaptığı hizmetlerin karşılığı yerde II. Bayezid zamanında aynı sınırların, vakıf
olarak, bütün tasarruf hakkı kendisine ait olmak köylerin ve Köstendil Sancağı'nda Kutça
üzere geniş araziler ve verilen hakkı resmi olarak civannda Pırangı adlı köyün ve diğer vakıfların
bildiren bir lemlikname verilmiştir. Dr. F. Von mukan«r tutulduklanndan bahsedilmektedir'^
Kraelifz tarafından 1911 yılında yayınbnan" ve Elimizde bulunan Evrenuz Gazİ'ye ait diğer
Berlin Kraliyet Müzesi'nde bulunan'^ ilk Osmanlı bir temlikname sûreti ise Vakıflar Genel
padişahlarına ait dört berattan birisi olduğu belir­ Müdürlüğü Arşivi'nde bulunmaktadır'^ Çelebi
tilen ve 788/1386 tarihinde Bursa'da yazılan bir Mehmet (1413-14217) tarahndan verilen ve
vesikadan anlaşıldığına göre I. Murad, Evrenuz 816/1413 tarihli bu vesikada Musa Çelebi'nin
Gazİ'ye Gümülcine, Serez, Manastır, Behleşte ve Rumeli'deki hâkimiyeti sırasında kendisine Vardar
Hûrişte" bölgelerini sancak olarak vermiştir. civannda Valtos hassını, Gölka ve Malıcay köy­
Temliknamenin son kısmı konumuzla yakından lerini mülk verdiğini, sınırları belirlemek üzere
ilgilidir. Burada I. Murad, Evrenuz Gazi'nin bazı Selânik Kadısı Mevlâna Şemsüddin ve Umur adlı
köyleri vakfetmek isteğinden bahsederek "... imdi
şahısbnn gönderilip, kendisine bu sınırları içine
felheylediğin vilayetten ne kadar vakfedersen
alan mülkname verildiği ifade edilmektedir.
makbulümdür ve evladına riâyet hususu baştm
Çelebi Mehmet de kardeşinin verdiği bu mülk-
üzeredir. Benden sonra Devlet-i Osmanî benim
nameyi mukarrer tutmuş, ölümünden yaklaşık bir
evladımdan her kime müyesser olursa sana ve
ay sonra yenilemiştir. Belirtilen sınırlara Çelebi
senin evladına ki riayet etmeye lonelüllahi ve
Mehmet, Gümülcine civarında Köstemezük
melâiketihi ve'n nâs aleyhim ecmaîn üzerlerine
çiftliğini, bağ, bostan ve değirmenini de ilave
olsun, ve yarın kıyamet gününde dîvân-ı
ederek Evrenuz Gazİ'ye satış, hibe ve vakıf konu­
mahşerde davacı olup husûmet ederim. Bu husus­
larında tam tasarruf hakkı vermiştir. Bu sınır ve
ta hatınna şüphe getirmeyesin" diyerek bu isteğe
hakların, kendisinden sonra gelen hükümdarlar
olumlu cevap vermiştir.
tarafından da tanınmasını kesin bir dille istemiştir.
Friedrich Von Kraelitz'in bu neşrinden az Elimizdeki bu vesika orijinal olmayıp, 1949
sonra Osman Ferid tarafından, Evrenuz Gazi'nin yılında Sami Evrenuzoğlu'ndan alınan aslından
o tarihte hayatta bulunan torunbrından Selim bir nüshadır.
Paşa nezdindeki lemlikname neşredilmiştir". Sözü
edilen temlikname, Defterhane-i Âmire'de bulu­ " M ü n i r Aktepe, "XIV. v e X V . A s ı r l a r d a Rumelinin Türkler

nan 1012 Cumâdelûlâ / 1 ö 0 3 Ekim tarihli asıl Tarafından İskanına D a i r " , Türkiyat Mecmuası X, İstanbul
1 9 5 3 , s. 2 9 9 3 1 2 .
nüshasından 1179 Muharrem/1765 Haziran ta­
" F . V o n Kraelllz, "İlk O s m a n l ı P a d i ş a h l a n n ı n İhdas Etmiş
rihinde yazılmıştır ki buna göre asıl olduğu belir­ Oldukkjn B o a Beratlar", TOEM. Sayı: 2 8 , Teşrinievvel
tilen nüsha III. Mehmet (1595-1603), suret olan ve 1 3 3 0 , s. 2 4 2 - 2 5 0 .

Selim Paşo'nm elinde bulunan nüsha ise III. " Y u k a n d a verdiğimiz F. V o n Kroeiitz'e ait y a z ı d a bu bel­
gelerin Pertsd), V. Verzcichi der Turk. Har)dscriften der Kgl,
Mustafa {U57-]774) dönemlerine tekabül
BibliM zu Berlin, Berlin 1 8 8 9 , p. 2 2 3 , 4 ( N o : 260)'de
etmektedir. Temliknomede, Evrenuz Gazİ'ye bulunduğu belirtilmektedir. Yaptığımız araştırmalar sonu­
"Vardar tevâbiinden Valtos hossı, Gölka ve cunda bahsedilen Evâil-i Şevval 7 8 8 / E y l ü l - E k i m 1 3 8 6 t a r i h ­

Malıcay adlı köylerin haracı, ispençesi hudut ve li bu belgenin diğer bir örneğinin İstanbul'da Başbakanlık
Osmanlı Arşivi'nde d e bulunduğunu tespit ettik. Bk. B O A .
sınırları ile birlikte hibe ve temlik edildiği, sınırlan Yıldız E s a s , 3 3 / 2 3 2 0 / 7 3 / 9 1 .
Selânik Kadısı Mevlânâ Şemsüddin ve Umur '^Rumeli'de b u l u n a n bu yerlerden Behleşte ve Hûrişte,
adındaki bir kişi tarafından belirlenip I. Murad ve Manastır Vikıyeti'nin G ö r i c e K a z a s ı n a bağlı n a h i y e m e r k e z ­
leridir.
II. Bayezid'a (1481-1512) arzedildiği, bunların
" O s m a n Ferid, "Evrenuz Bey H a n e d a n ı n a A i t T e m l i k n a m e - i
ve daha sonra da II. Mehmet'in mukarrer tut­
H ü m â y u n " , TOEM, Sayı: 3 1 , s . 4 3 2 .
maları üzerine temliknâmenin verildiği
" O s m a n Ferid, "Evrenuz Bey H a n e d a n ı n a A i t T e m l i k n a m e - i
belirtilmiştir. Ecdâdının verdikleri bu temliknâmeyi Hümâyûn", TOEM, Sayı: 3 1 , s . 4 3 3 - 4 3 7 .

III. Mehmet de yenilemiştir. Vesikada daha sonra "Defter N o : 2 1 0 8 , Sıra N o : 7 8 , s . 7 7 .


i K D Ö N B 4 O S M A N U VAKFIYELERINDEN S F R F 7 ' n F EVRENUZ GATI'YF ATT ZÂVIYE VAKFIYESI

Evrenuz G a z i , kendisine verilen tasarruf C. EVRENUZ GAZİ'NİN SERErDEKİ


hakkını kullanarak Çelebi Mehmet'in tahta ZAVİYE VAKFİYESİ:
geçişinden iki yıl sonra 8 1 8 / 1 4 1 5 tarihinde vak­
Evrenuz Gazi'nin Serez'deki zâviyesine tah­
fiyede bdirtikJiği üzere, kendisi verilen mülkün bir sis ettiği vakıflar hakkında bilgi veren elimizdeki
kısmını, kendi tabiri ile "Mallarının özü ve 8 1 8 / 1 4 1 5 tarihli vakfiyenin orijinali Evrenuz
emlâkinin en güzellerini" vakfetmiştir. Vakfiyede Gazi'nin torunbnndon Sami Evrenuzoğlu'na ait
adı geçen köylerin sınırlarının tafsilatı hususunda olup kendisinin talebi üzerine 1944 yılında
Çelebi Musa döneminde verilen vesikadan söz Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kayıt ve
edilmekledir. Diğer taraftan elimizdeki bu belge tescil edilmiştir".
Osman Ferid'in neşrettiği belgedeki kapalı bazı 818/1415 tarihinde Gelibolu Kadısı
noklabn da aydınlatmaktadır. III. Mehmet'in Muhammed İbn-i Hâc tarafından yazılan Arapça
verdiği temliknamede, Vardar civarındaki arazi­ vakfiye, Allah'a hamd ve Rasûlüne salât ve selam­
den başka Gümüfcine çevresinde sonradan ve­ dan sonra dünyanın geçici; ancak burada
rilen bazı köylerden bahsedilmekte; ancak bu yapılan hayırların kalıcı oluşundan ve değerinden
ibvenin ne zaman yapıUığı belirtilmemektedir. bahsederek başlar. Daha sonra yaptırılan
Çelebi Mehmet dönemine ait belgeden, zaviyenin ihtiyaçlarına sarfedilmek üzere vak­
bahsedilen arazinin bu hükümdar zamanında fedilen yerler belirtilmektedir ki bu yerleri şöyle
veriUiği ankışılmaktadır. sıralayabiliriz:
1. Vardar Nohiyesi'ndeki Valtos adlı göl ile
Evrenuz Gazi'ye verilmiş değişik dönemlere
Gölko ve Malıcay adlı köyler,
ait bu vesikalardan anhşıldığı üzere, yaptığı
hizmetlere karşılık obrak Serez, Gümülcine ve 2. Zıhno Vilayeti'ndeki Dunba adlı köy^.
Vardar civanndaki bazı yerlerin tasarruf hakkı "Bu valuflann O s m a n l ı DevleK'nin son dönemlere k a d a r
kendisine bırakılarak mülk olarak verilmiştir. a y a l d a kaldığı çeşitli belgelerden anlaşılmaklodır. Bk. B O A .
C e v d e t Evkaf, N o : 2 2 9 5 8 , 2 6 1 3 4 , 2 7 3 2 9 , 1 7 6 5 , 9 5 0 5 . Bu
Evrenuz Gazi de kendisine verilen hakkı kulla­ k o n u d a a y n c a , Bk. M a c h i d K i d , "The O k l e s t M o n u m e n b of
narak bu geniş arazi içerisinde çeşitli vakıflar O t t o m a n - Turkish Architecture in T h e B a l k a n s ' , Sanat Tarihi
YıUığı XU. 1982, İstanbul 1 9 8 3 , s. 1 1 7 - 1 4 4 ; Evangelia
kurmuştur. Onun, vakfiyesi elimizde bulunan B a l t a , Les Vakıfs d e S e r r e s et d e S o Regions { X V e et X V l e s ) ,
Serez'deki vakfından başka Selanik, Gümülcine Alhenesl995.

" E v l i y a Ç e l e b i , Seydiyalname Vlll. Ü ç d a l tMe>riyat, İstanbul


ve Vardar Yenicesi'nde de vakıfları vardır'^.
1 9 8 5 , s. 2 5 - 2 6 .
Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde Vardar
" E v l i y a Ç e l e b i , S e y a h a t n a m e VI//, s . 2 6 .
Yenicesi'nde Evrenuz Gazi'nin vakıflarından uzun » E v l i y a Ç e l e b i , Se>xı/Kjfr)ome VIII, s. 3 1 .
uzun bahseder. Şehirde Evrenuz Gazi'nin vakfet­ " O s m a n F e r i d , " E v r e n u z Bey H a n e d a n ı n a Ait Temliknome-i
tiği medrese, han, kervansaray ve hamam bulun­ H ü m â y u n " , s . 4 3 8 ; Uzunçar>ılı, Osmanlı Tarihi I, s . 5 6 2 .
E v r e n u z G a z i ' n i n M a k e d o n y a Bölgesindeki vakıflan için, Bk.
maktadır. Medrese talebelerinin ve kervansaray­ E v a n g e l i a B o l l a , Les Volcı^ de Serres el de Sa Regions, s.
da kabn misafirlerin yemek ve diğer birtakım 139- 140.
= M . Fuat Köprülü ve M. Şerafeddin Y a l i k o y a t a r a f ı n d a n ince­
ihtiyoçkın vakıf tarafından ücretsiz karşıbnmak- lenerek orijinal olduğu tespit edilen vakfiyenin aslı kayıt ve
tadır". Şehrin kuzeybatı yönündeki yaylada bulu­ tescil edildikten s o n r a Süleyman S a m i Evrenuzoğlu'na i a d e
edilmijtir. Vakfiyenin kaydedilen A r a p ç a metni v e tercümesi
nan dükkân, han ve hamam da Evrenuz Gazi V a k ı f l a r G e n d M ü d ü r l ü ğ ü Arşivi'nde 2 1 1 3 / 1 ve 2 1 0 8 / 7 2
tarafından yaptınimış olup hepsi vakıftır. Vardar numaralı deflerde bulunmakladır. A n c a k bizim burada
verdiğimiz tercüme, t a r a f ı m ı z d a n yapılmıştır. E v a n g d i a
Yenicesi gölünün mahsûllerinden elde edilen gelir Balta, Evrenuz G a z i ' n i n bu vakfının idaresi hakkında
ve kanun gereği alınan öşür ve aded-i ağnâm Makedonya ve Selanik orjivlerinde genij bilgilerin
o l d u ğ u n d a n bahsetmekledir. E v a n g d i a Bolla, Les Vakık de
mütevelli tarahndan toplanıp gerekli yerlere Serves etdeSa Regions, s. 1 4 0 . A n c a k bizim bu k a y n a k l a r a
sarfedilmekte idi". Bundan başka Selânik u l a v n a m ı z mümkün olamamıştır.

Sancoğı'nın Karakarye Kazası'na bağlı bir nâip- " E v a n g d i a Balta, 1 4 5 4 tarihli bir beratta bu köyün gdirinin
vakıf için kullanılacağına d a i r bilginin d m o d ı ğ ı n d o n bahset­
lik obn Avurdos Kasabası'nı'" ve babasının
mekte; a n c a k X V I . o s n n boşlarında, halta 1 9 1 0 yılına kodor
türbesinin bulunduğu Köstendil Sancağt'ndo b u köyün tüm g d i r i n e s a h i p olduğunu bdirtrnektedir. Bk.
E v a n g d i a B o l l a , te$ Vakıfs de Serr» el de Sa Regions, s.
Kutça civarında Pırangı Köyü'nü vakfetmiştir^'.
140- 141,143.
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH ZFNIPiİM

3. Serez'delci menzili, dülckânları, müştemi­ tevliyet hakkının verilmemesini şart koşmaktadır.


latı ile evinin tamamını, Zekerirya adlı bahçesini, Şayet Evrenuz Gazi'nin neslinden salih bir erkek
bu bahçeye yakın üzüm bağlarını, tarlalarını, kalmamış ise bu takdirde kadı ve ileri gelen salih
bahçe ve bağ arasındaki evlerin tamamını ve kimselerin kararlaştıracakları, vâkıfın soyundan
değirmen, olan veya olmayan herhangi ehil bir kişiye müte­
4. Boika adlı köyün tamamı, velli olmak hakkı verilebilecektir.

5. Serez yakınlarındaki Karasu adlı tarla, İslam Hukuku'nda mütevelli olacak kişide
6. Ulu Bahçe adlı meyvalık ve bağ. erkek olmak şartı aranmamasına^" rağmen
Evrenuz Gazi'nin kendi neslinden gelen kadınlara
Vakfiyede Valtos havalâsi ile Gölka ve
ve erkek de olsa çocuklarına hiçbir şekilde müte-
Malıcay köylerinin sınırları ayrıntılı olarak belirtil­
vellilik hakkı vermemesini zamanın mevcut
miştir.
hukukunun bir gereği değil, vâkıfın kendi düşünce
Evrenuz Gazi'nin Serez'deki bu vakfının
ve isteğinin sonucu olarak değerlendirmek uygun
amacı genel olarak zaviyede konaklayan misafir­
görünmektedir. Nitekim yaklaşık olarak aynı
leri imkânlar ölçüsünde ağırlamak, yiyecek ve
dönemlere ait 866/1461 tarihli diğer bir vak­
barınma ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bunun
fiyede, oğulların neslinin kesilmeden sonra
yanısıra şayet pişen yemeklerden artan olursa
kızların da mütevelli olabilecekleri belirtilmekte-
çevredeki fakir ve muhtaçlar da bundan istifade
dir^^
edebilecektir. Her ne kadar vakıftan zâviye olarak
bahsedilmekte ise de taşıdığı özellikler itibarıyla Vakfın toplam gelirlerinden (gölle) 1 / 1 0 ' u
bu kurumun tasavvufî anlamda bir tarikat zaviye­ mütevellîye tam tasarruf hakkı ile verilecektir^^
si olmadığı anlaşılmaktadır; ancak Osmanlılar Kalan kısmı, belirlendiği şekilde personel harca­
döneminde zâviye tabiri tarikat mensuplarının malarına ve vakfın diğer ihtiyaçlarına sarfedildik-
barındıkları ve faaliyet gösterdikleri kurum ten sonra bir artış (bütçe fazlalığı) olursa, artan bu
dışında yolculara ve muhtaçlara yiyecek ve miktarı yine vakıf için harcama yetkisi mütevelliye
barınma imkanı sağlayan kurumlar için de kul- verilmiştir. Zâviyedeki görevliler ve kendilerine
la^ılmaktadır^^ Nitekim aynı dönemde bu özellik­ tahsis edilen miktarları şu şekilde gösterebiliriz:
te diğer bir zâviye vakfı Bursa'da görülmektedir.
Çandarlı-zâde Ali Paşa'nın 808/1405 tarihinde
GÖREVLİ ALDIĞI MİKTAR
tesis ettiği vakıf genel özellikleri ile Evrenuz
Gazi'nin Serez'deki zâviye vakfına benzemekte- Mütevelli Toplam gelirin 1 / l O'u
dir^^
Serez Kadısı yevmiye 1 dirhem
Evrenuz Gazi'nin Serez'deki vakfının hangi Ahi (Vekii-i Hare) yevmiye 3 dirhem
kurallar içinde ve kimler tarafından yönetileceği
vakfiyede geniş olarak açıklanmıştır. Vakfın İmam yevmiye 2 dirhem
idaresinde yetki ve sorumluluklar genel olarak Kâtip yevmiye 1 dirhem
mütevelliye verilmiştir. Evrenuz Gazi, hayatı
Müezzin yevmiye 1 dirhem
boyunca kendisinin veya kendisinin tayin ettiği
birisinin, kendisinden sonra da büyük oğlu Burak Hafızlar yevmiye 4 dirhem (toplam)
Bey'in mütevelli olmasını şart etmiştir. Daha sonra
Feke (Nakîb-i Zâviye) yevmiye 1 dirhem
mütevelli olacak kişilerde ise üç şart aranmak­
tadır: Birincisi, Evrenuz Gazi'nin neslinden olmak, " A . Yaşar O c a k , "Zaviyeler", Vakıflar Dergisi XII, s . 2 5 0 .
ikincisi, dürüst ve salih bir kimse olmak, üçüncüsü " i . Hakkı Uzunçarşıh, " Ç a n d a r l ı - z â d e Ali Paşa V a k f i y e s i " ,
fie//eten XX. s . 5 4 9 - 5 7 8 .
ise erkek olmaktır. Mütevelli, vâkıfın kendi
" O . Nasûhi Bilmen, Hukûk-ı hlâmiye ve Istılahât-ı Fıkhiye
oğullarından birisinin veya oğullarından hayatta
/Cdmusü V, istanbul 1 9 6 9 , s . 6 9 .
olan yoksa oğullarının oğullarından salih olan­ " A . Himmet Berki, "islamda Vakıf, Z a ğ a n u s Paşa v e Z e v c e s i
larından birisi olacak ve bu sıra derece itibarıyla Nefise Hatun Vakfiyeleri", Vakıflar Dergisi IV, s . 1 9 - 3 8 .

devam ettirilecektir. Vâkıf, kızlarına, oğullarının ^'Vakfın X V İ . asrın başlarındaki gelirleri h a k k ı n d a bilgi için,
Bk. Evangelic Balta, Les Vakıfs de Serres et de Sa Reqions,
kızlarına ve kızlarının oğullarına hiçbir şekilde s. 1 4 2 .
il K DÖNEM OSMANLI VAKFİYELERİNDEN SERF7'nF EVRENUZ GA7İ'YF AİT ZÂVİYE VAKFİYESİ

Serez Kadısı, fıulcûlcî olaral< valcfın yönetimi Çelebi Musa'nın vefatına kadar yanında kalmıştır.
ile ilgilendiği, mütevelliye nezâret ve yardım ettiği Daha sonra II. Murad (1421-1444/1445-1451)
için kendisine bir dirhem yevmiye tahsis edilmiştir. zamanında Geriyanoğlu Yokup Bey'e elçi olarak
Ahi olarak adı geçen görevli, alış-veriş ve gönderilmiştir. Alim bir kişi olan Umur Bey,
zaviyenin eksiklerinin giderilmesi için yapılan Bergama, Biga, Geyve, Bursa, Afyon ve Edirne'de
harcamaların hesabının tutulmasından sorumlu cami ve medreseler yaptırmış, vakıflarda buiun-
vekil-i harçtır. Bu görevin Evrenuz Gazi'nin muştu^'^ Şahitler arasında adı geçen Sucuoğlu
azatlısına ve onun evlatlarına, şayet nesli kesilirse Fetret Devri'nde Musa Çelebi'nin yanından ayrılıp
mütevellinin tayin edeceği uygun bir kişiye ve­ Çelebi Mehmet'e katılan bir komutandır^^
rilmesi şart koşulmuştur. Feke olarak adı geçen Kendisinden Çelebi Mehmet'in memleketlerinin
görevli, zaviyenin nakibi yani mütevellinin hâkimi olarak bahsedilen Cemal b. Şeyh
yardımcısı ve zaviyenin işlerini görüp gözeten Ramazan b. Ebî Yezid, Emir Süleyman Çelebi'ye
kişidir^. Feke adlı bu görevlinin 8 6 9 / 1 4 6 4 tarih­ Çondarlı-zâde Ali Paşa'dan sonra vezir olan
li bir vakfiyede kassâm olarak geçtiği görülmekte­ Şeyh Ramazan b. Bayezid'in oğludur*'.
dir^; ancak vakfiyemizde bu görevlinin, zaviyenin Vakfiyede geçen yer adlarının büyük
nakibi olduğu açıkça belirtilmektedir. çoğunluğunun Türkçe olmadığı, hatta bu adların
Vakfın gelirlerinden görevlilere ödenen ve sonradan da değiştirilmediği anlaşılmaktadır.
ihtiyaçlara harcanan miktar ayrıldıktan sonra Ayrıca vakfiyenin son kısmında geçen i'ta şartına
artan kısım ile sabah, akşam günde iki öğün bakılarak vakfedilen arazi ve mülklerin aynı
yemek çıkartılıp, ekonomik durumu ne olursa zamanda başka bir vakfa tahsis edildiği ileri
olsun zaviyede konaklayan herkes, şayet artarsa sürülebilir. Zira i'ta şartı, bir malın değişik yeder-
zaviyeye komşu fakir ve muhtaç kimseler de bu le aynı onda vakfedilmesi durumunda, bu malın
yemekten faydalanacaktır. gelirinden vakıflardan birinin mahrum edilip
diğerine ve^ilmesidi^^^
8 1 9 / 1 4 1 6 tarihli belgeden anlaşıldığına
göre Evrenuz Gazi, yaptığı vakfın iptalini istemiş; Evrenuz Gazi'nin Serez'deki bu vakfı bugün
ancak bu talep mahkeme kararı ile maalesef ayakta değildir^^ Bu muazzam vakıf
reddedilmiştir^'. Bununla birlikte sözü edilen bu kurtarılamamış ve Yunanlıların elinde hebâ
durum Evrenuz Gazi'nin vakfından gerçekten olmuştur^'.
vazgeçtiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira " Bk. A . Himmet Berki, Vakfa Dair Yazılan £jer/er/e Vakfiye ve
Benzeri Vesikalarda G e ç e n Ishlah ve Tabirler, A n k a r a 1 9 6 6 ,
Osmanlı vakıf hukukunda vakfın tescil edilerek
s. 4 4 .
hukûkî bağlayıcılık kazanabilmesi için vâkıf
^"E.Hakkı A y v e r d i , " G a z i Süleyman Paşa Vakfiyesi ve Tahrir
tarafından farazî bir davanın açılıp, gerekli DefteHeri", VakiEar Dergiii VII, s . 2 2 .
incelemeden sonra kadı tarafından vakfın lüzu­ ^'Vakıflar G e n e l M ü d ü r l ü ğ ü Arşivi. Defter N o ; 2 1 1 3 / 1 - 6 . Bk.
EKİ.
muna karar verilmesi usûlü yaygın olarak
''Bu k o n u d a geniş bilgi için, Bk. Ahmet A k g ü n d ü z , İslam
kullanılmıştır^^ ki belgede sözü edilen hadise de
Hukukunda ve Osmanlı Talbikahnda Vakıf Müessesesi, TTK
bu usûle uygun olarak gerçekleşmiştir. Basımevi, A n k a r a 1 9 9 8 , s. 9 9 - 1 0 2 .
V a k ı f l a r G e n e l M ü d ü r l ü ğ ü Arşivi, Defter N o : 2 1 1 3 / 1 - 6 . Bk.
Evrenuz Gazi, vakfiyede yer alan, mütevel­
E K II.
linin kendisi veya kendisinin tayin ettiği kimsenin
" U z u n ç a r ş ı l ı , Osmanlı Tarifli I, s. 3 4 3 , 5 7 5 ; A . A d n a n
olabileceği şartına dayanarak mevcut mütevelli A d ı v a r , Osmanlı Türklerinde ilim. Remzi Kitabevi, 4 . Baskı,
Doğan'ı görevinden azletmiş, vefatından sonra istanbul 1 9 8 2 , s. 2 1 , 2 6 , 6 8 ; B O A , Cevdet Evkaf, N o ;
2 0 7 5 3 ; C e v d e t M a a r i f , N o ; 11 3 8 .
da vakıf şartı gereği büyük oğlu Burak Bey Safer
"Bk. Zuhuri Danışman. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi III,
821/Mart 1418 tarihinde mütevellilik görevine istanbul 1 9 7 4 , s. 2 3 8 .
getirilmiştir^^ ^'Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 5 3 8 .

Vakfın iptal isteğinin reddedildiğini gösteren "Bk. Ahmet Akgündüz, İslam Hukukunda ve Osmanlı
Tatbikatında Vakıf Müessesesi, TTK Basımevi, A n k a r a 1 9 8 8 ,
belgenin arkasında uzun bir şahitler listesi bulun­ s. 1 9 4 .
maktadır. Bunlardan Umur b. Timurtaş, Kara ^'Evangelia Balta'nın Makedonya arşivlerine dayanarak
Timurtaş Poşa'nm dört oğlundan birisidir. Evrenuz verdiği bilgilere bakıldığında bu vakfın 1 9 1 0 yıllarında faal
olduğu anîaşılmaktodır. Bk. E v a n g e l i c Balta, i.es Vakıfs de
Gazi ve Umur Bey Musa Çelebi'nin yanında bir­
Serres et de Sa Regions, s. 1 4 3 .
likte bulunmuşlar; ancak daha sonra Evrenuz • ' E . Hakkı A y v e r d i , Osmanlı Mimarisinin İlk Devri I, istanbul
Gazi, Çelebi Mehmet'e katılırken Umur Bey, 1 9 6 6 , s. 5 2 5 .
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH ZENGİN

EVRENUZ GAZİ'NİN SEREZ'DEKİ güzeli olan Valtos adlı gölün, Gölka, Malıcay adlı
ZAVİYE VAKFİYESİ köylerin bütün arazilerini, gelirlerini, haklarını,
üzerinde bulunan binalarını, yine buralarda bulu­
(Tercüme)
nan buralara ait sarf edilen az çok ne varsa hep­
Bismillahirrahmanirrahim
sini, kendisi henüz hayatta, leh ve aleyhindeki
Yardıma ve desteğe muhtaç olmal<sızın işleri kavlî ve fiilî tasarruflara gücü yeterken tasadduk,
kolaylaştıran, halk tabakalarının kısmetlerini habs ve vakfetti.
külfetsiz ve zahmetsiz takdir eden, inâyeti ile dinin
Göl arazisi ile zikredilen köylerin
güzelliğini ve İslâm'ın azametini kemâle erdiren,
hudutlarının tafsilatı Sultan Musa bin Bayezid
koruması ile millet-i hanifin bayraklarını yüksel­
Han'ın -Allah mülkünü müebbet kılsın- emri ile
ten, mülk edinmeyi insanların işlerinin düzgün­
yazılan mezkûr vesikadaki veçhile zikredilmiştir.
lüğüne ve hayır yollarını büyük ecirler kazanmaya
Arazinin sınırlarından ilki Ulu Kavak denilen
vesîle kılan, sadaka ve vakfı insanlara, avâmın ve
büyük ağacın olduğu yerdir. Daha sonra buradan
ileri gelenlerin faydalanması için meşrû kılan
Neguryo harabesi denilen yere, buradan Ballıca
Allah'a hayır yollarını, onların bilgisini ve İslam
Irmağı denilen nehrin aktığı yere, buradan
kurallarının esaslarını ve desteklerini açıkladığı
Verğarbilo harâbesi denilen yere, buradan iki
için öyle hamdolsun ki akıllı insanların derin
yolun kavuştuğu yerdeki Usturpi denilen dikilitaşa,
anlayışları onun açıklanmasından mahrum
oradan yine büyük yolun kenarındaki dikilitaşa,
kalırlar, evliyanın vehimleri onu takdir etmekten
oradan eski dikili siyah taşın bulunduğu yere,
âciz kalır. Şehâdet ederiz ki Allah'ın şerefli ve
oradan Ağzaşta denilen köye, oradan eski
aziz bir nesilden yarattığı, bütün yaratılanlara ve
değirmen arazisine, oradan mezkûr gölün
ümmetlere gönderdiği Muhammed Allah'ın kulu
kenarındaki Lârâ denilen köye kadardır. Lârâ
ve elçisidir. Allah, dinlerin berraklığı şüphe ve
denilen köyün sınırları ve alâmetleri etrafındaki
zulüm bulutları altında kalmayan, yakînlerinin
dikili taşlardan dolayı tahditten müstağnîdir. Kıble
nurları hevâ kabukları ile örtülmeyen O'na ve
cihetindeki mezkûr gölden ayrılmış derelerin
O'nun soyuna rahmet etsin. Öyle rahmet etsin ki
arazisi ve onlardan oluşmuş balık avlanan göl­
gece ve gündüzler ard arda geldikçe yenilensin,
cükler bu gölün sınırları içine dahildir. Yalçındır
aylar ve yıllar geçtikçe artsın, sağlık, esenlik
adlı ilk dere Lârâ köyüne ulaşır. Derelerden ikinci­
versin.
sine Kerumid, üçüncüsüne Bîrzâk, dördüncüsüne
Salât ve selamdan sonra, büyük emîrlerin ve Vilazol denir. Bunlar Bürgârmûr denilen tarlaya,
kerem sahiplerinin ileri gelenlerin övüncü, gazi­
ondan geçip mezkûr gölün suyunun aktığı yere
lerin ve mücahitlerin şahı, kâfirleri ve Hakk'a karşı
varır, sonra denize ulaşır. Bu nehirdeki geçit yeri
çıkanları perişan eden, İslam'ın ve Müslümanların
mezkûr gölün sınırları içindedir. Balıkların
yardımcısı, din bayrağını yücelten, âlimleri ve tâ-
avlandığı yer arazisi mezkûr gölün sınırları
lipleri gözeten, zayıfların ve miskinlerin
içindedir. Daha sonra sınır mezkûr geçitten döner
yardımcısı, iki yeşil meyil ve iki merve arasında
ve çorak arazide dikilitaşın bulunduğu yerden
tavaf eden Hacı Evrenuz bin İsa'yı -Allah bu
geçer, sonra buradan Gölka ve Eledostorya'ya
ikisinden günahları ve gidersin, büyük fazlı ve
ulaşan yola, oradan Küçük Idris etkinliğine girer
keremi ile yardım etsin- Allah, ibadet etme yoluna
ve kuzeye saparak bu sınırdan çıkar ve tepe
koyulmaya, hayır işleme saadetine kavuşmaya
üzerinde dikili taşın bulunduğu yere ulaşır ve
muvaffak edince O da anladı ki dünya aşağıdır,
mezkhur gölün iki tarafını takip ederek Hamza
sonu ölümdür. Yaşayanlar, hemen yola çıkacak
Reis Köyü'nün ortasında dikilen taşın bulunduğu
misafirler, nimetler ise hemen kaybolacak gölge
yerden geçer, buradan da kuzeye saparak Çatal
gibidir. Dünyada bir gün sevinen günlerce
Höyük denilen tepeye ulaşır. Buraya uğramadan,
mahzun olur. Asıl akıllı olan dünyayı, âhireti
sınırları tarif konusunun başında zikredilen Ballıca
kazanmak için isteyen, Hakk'a boyun eğip inadı
irmağı'na ulaşır. Daha sonra eski V a r d o r
terk eden kimsedir.
Suyunun denize karıştığı gediğe çıkar, buradan
Bu yüzden Rumeli Vilayeti'nde Vardar
Nahiyesi'nde mallarının özü ve emlâkinin en " V a k f i y e d e o k u n a m a y a n yerler noktalarla belirtilecektir.
il K nÖNEM OSMANU VAKFİYELERİNDEN SFRFZ'DE EVRENl J7 GAZİYE AfT ZÂVİYE VAKFİYESİ

Namûlc ve Munîlc tariaianna buradan do yola bulunan mezkûr vâkıfın ismi ile bilinen iki üzüm
ulaşır. Buradan Menekşe Mezarlığı'ndaki iki yol bağının tamamını, Siroz'da mezkûr vâkıfın adına
kavşağına, oradan odun toplanan dağdan geçen izâfetle bilinen değirmenin tamamını, Zekeriya
yola, oradan Naiusko Harabesi'ndeki dikilitaşa, Bahçesi diye bilinen bahçenin yanındaki tarlanın
oradan Fındık Deresi denilen vadiye ulaşır, sonra tamamını, Ulu Bahçe diye bilinen meyve
bu vadiden üzerinde nişan olarak dikilmiş taş ağaçlarının bulunduğu üzüm bağının tamamını,
bulunan Eski Hisarlık denilen yere, oradan da kör mezkûr vâkıhn mahallesinde bulunan kendi
kuyuya çıkar. Oradan da Yakup köyüne giren ismine izâfetle meşhur olan bu yüzden tahditten
yola ve Vardar Nehri'ne, oradan dikilitaşın müstağnî evi bitişik sahası ile birlikte herkesin
olduğu yere girer. Sonra mezkûr vadinin kendi derecesinin gölgesinde bulunduğu günde
doğusundan geçer ve geniş yolun yanındaki..., Allah'ın rızasını ve O'nun azâbının eleminden
oradan da Valtos lıududundaki Kum Tepeciği adlı affını talep ederek, kötü âkıbetine engel olması
tepedeki dikilitaşa ulaşır. için, Nebî'nin -Allah'ın salât ve selamı üzerine
Yine Zıhna Vilayeti'ndeki Dunba köyünü olsun- "Vakıf, kıyamet gününde mü'minin gölge-
zikredilen köylerin sınırlandırıldığı üzere bütün sidir" va'dine ve "Sadaka Rabbin gazâbını
hudutları ile vakfetti. Kuzey sınırı Zıhna Suyu'nun giderir" sözüne uyarak şer'î, geçerli, sonsuza
kadar sürekli sadaka ve Allah'ın (onu bozmaya
aktığı yere ve Uskababolulu denilen köye, oradan
çalışanları) kınaması ile koruma altına alınmış bir
sınır için dikilen taşın yerine kadar ulaşır. Batı
vakıf olarak vakfetmiştir.
sının ise Mecikli tarlasına, oradan .... sınırına,
oradan Leşkerî arazisine ve Fenlü Kilisesi'nin Vâkıf bu tasoddukundan dönemez, bunlar­
arsasına ulaşır. Bu ikisi arasında hudut olarak dan hiçbir şeyi satamaz, mülk edinemez, telef
özerinde taş bulunan bir yol geçer. Batı sınırı edemez. Bu vakıf, vârislerin en hayırlısı olan Allah
İsmail Bey arazisi sınırına ve Bedreddin Bey tımarı yeryüzüne ve ondaki her şeye vâris oluncaya
olarak meşhur olan köye ulaşır. Yoldan geçer kadar usûlü üzerine kâim, şartları ile mahfuz,
Mukbil Köprüsü'ne uğrar ve dikili taşların bulun­ âdeti üzerine cârî olarak bu belgede tespit edil­
duğu yere ulaşır. Doğu sınırına gelince bu sınır diği gibi bâkî kalacaktır. Allah'a ve kıyamet
Iskamto adlı köye ve Zıhna sınırına kadar ulaşır ki gününe inanan bir kadı veya vâlinin bu vakfı
burada, sınır için dikilmiş taşlar vardır. Daha tamamen iptal etmesi, değiştirmesi ve şartlarından
sonra kavşakta alâmet olarak dikilmiş siyah taş birisine kaldırması helal olmaz. Bunu işittikten
bulunan geniş yola saparak devam eder. sonra bir kimse bu vakfiyeyi değiştirirse günah
onu değiştirenleredir. Allah şüphesiz işitendir,
Rumeli'de Siroz şehrinde bulunan Evrenuz
bilendir. Kim onun içindekileri değiştirmeye çalışır
Bey'e izâfetle meşhur olduğundan sınırlarının
ise Allah'ın gazabına uğramış ve hoşlanmadığı
belirtilmesine gerek olmayan, fakirlere, miskinlere
bir işi yapmış olur. Allah onun tamahının hesabını
ve diğer gelip geçenlere sığınak ve mesken olarak
gören, yeten ve yaptığının cezasını verendir.
tahsis ettiği menzilinin tamamını, Siroz şehrinde
Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti
mezkûr vâkıfın ismine izâfetle bilinen, şöhretinden
onun üzerine olsun. Vâkıfın alacağı sevap
dolayı sınırlarının belirtilmesine gerek olmayan
Allah'ın takdirine aittir ki O, iyilik yapanların iyi­
dükkânlarının tamamını, şöhretinden ve iltibassız
liklerini âlemlere şâmil olan fazlımdan mahrum
olduğundan sınırlarının belirtilmesine gerek
etmez. Vâkıf, mezkûr büyük emir, daha önce
olmayan Polka adlı köyün tamamını, Siroz
zikredilenlerin hepsini Siroz'da bina ettirdiği
yakınında ve nehir civarında bulunan, mezkûr
zaviyenin ehli olan mütevelli, imam, müezzin,
vâkıfa izâfetle bilinip tarif ve dahditten müstağni
hizmetli, misafir, mücâvir ve diğerlerine ileride
olan Karasu adlı tarlanın tamamını, Siroz
zikredilecek ayrıntılar üzere sahih ve şer'î surette
şehrinde bulunan Zekeriya Bahçesi olarak bilinen
vakfetmiştir.
bahçenin tamamını, Siroz'da bulunan mezkûr
bahçeye yakın bütün üzüm bağlarını, daha sonra Vâkıf, vakıf gelirlerinin öncelikle vakfın
zikredilen bahçe ve üzüm bağı orasında bulunan tamirine, noksanının tamamlanmasına, mezkûr
evlerinin tamamını, Siroz'da tepenin üzerinde zâviyenin mutfağına ve etrafındaki diğer kısımlar-
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH ZENGİN

dan tamire muhtaç olan ve ne varsa hepsinin Vâkıf, vakfın toplam gelirinin onda dokuzun­
tamamlanmasına sarf edilmesini şart etmiştir. Yine dan ne kendi evladına ne de evladının evladına
vâkıf, bütün vakıfların gelirlerinin onda birinin bu hisse ve hak verilmemesini; ancak fakir ve muhtaç
vakıfların mütevellisine verilmesini şart etmiştir. oldukları zaman diğer fakirler gibi mütevellinin
Vâkıf, vakıflara hayatı boyunca kendi nefs-i izni ile vakıfların gelirlerinden faydalanabilmeleri­
şerifinin, vefatından sonra ise büyük oğlu gazi­ ni şart etmiştir. Yine vakfın emîri (kurucusu) Siroz
lerin ve mücahitlerin meliki Burak Bey'in mütevel­ şehrinde kadı ve hâkim olan kimseye mezkûr
liye mutasarrıf olmasını şart etmiştir. Tevliyet hakkı vakıflara nezâret ve yardım, mütevellinin eksik­
olarak mütevelli, yukarıda zikredildiği üzere lerini iyi nasihat ve güzellikle düzeltmesi için
toplam gelirden mahsulün onda birini alır ve günde bir dirhem tayin etmiştir. Yine vâkıf, örfte
ihtiyaçları için istediği gibi sarf eder. Buna karşılık kendisine ahi denilen, mezkûr zâviyede vekil-i
vakıfların bakımlarını yapar, ihtiyaçlarını karşılar, hare olup buranın hizmetine, yemeğin yapıldığı
gelirlerini toplar ve onda dokuzunu ileride ve yenildiği yerin ihtiyaçlarına bakan mutasarrıfa
zikredileceği üzere mezkûr vâkıfın tayin ettiği günlük üç dirhem para ile mutfakta pişen yemek­
masraflar için sarf eder. ten iki parça etli iki kop yemekten sabah-akşom
olmak üzere dört kap verilmesini istemiştir. Vâkıf
Vâkıf, büyük oğlu Burak Bey'in - Allah bu vekîlin azatlısının, sonra da azatlısının
ömrünü uzun kılsın- ölümünden sonra kendi nes­ evladından nesilleri kesilinceye kadar her batında
linden kalan oğullarından en iyisi ve vakıf işleri en sâlih olanının olmasını şart etmiştir. Yine vâkıf,
konusunda en emîninin mütevelli olmasını şort zâviyenin imamı için vazifelerinden dolayı iki
etmiştir. Şâyet kendi neslinden oğulları içinde dirhem, aynı şekilde mütevellinin mezkûr vekile
sâlih ve emin bir kimse bulunmaz ise kendi nes­ teslim ettikleri ve vekîlin bunları zâviyenin bilinen
linden hayatta olan ancak sâlih olmayan oğlu ihtiyaçlarına sarfını yazan kâtibe bir dirhem
olsa bile oğullarının oğullarından emîn ve sâlih yevmiye tahsis etmiştir. Mezkûr vâkıf, zâviyenin
olanı mütevelli olur. Sâlih olan oğullarından kimse imamının şâyet kâtiplik zahmetini üzerine alırsa,
kalmadığında tevliyet ve tevliyet hakkı oğullarının imamlık için alacağı iki dirhemin yanı sıra bu
oğullarından en sâlih ve vakıflar için en emîn görev için ayrıca bir dirhem almasına razıdır.
Ancak kabul etmez ise mütevelli bu göreve
olanına intikal eder. Oğullarının oğulları içinde
başkasını tayin eder. Vâkıf zâviyenin müezzini
de sâlih ve emîn kimse bulunmaz ise birinci
için bir dirhem tayin etmiştir. Vâkıf, feke - fâkıh -
batında şart edildiği gibi tevliyet hakkı,
denilen zâviyenin nakîbine bir dirhem yevmiye
oğullarının oğulları mevcut olmasına rağmen,
tayin etmiştir. Vâkıf, zâviyede yapılan ve burada
oğullarının oğullarının oğullarından en sâlih
yenen yemeklerin ahi hariç, adı geçenlere sabah
olanına aittir. Bunların sâlih oğullarının ardı - akşam az veya çok verilmesini mütevellinin ahi
kesildikten sonra ise ne kadar aşağı giderse gitsin ile görüşüp karorlaştınmasına bırakmıştır. Vakfın
vâkıfın sülâlesi kesilinceye kadar derece derece emîri, Kur'ân okuyan ve sevabını mezkûr vâkıfa
onlardan sonra gelen oğullar batnma intikal eder. gönderen hâfızlar için günde dört dirhem tayin
Herhangi bir batında iki oğul sâlih olmak yönün­ etmiştir. Bu dört dirhemi mütevelli, Siroz'da otu­
den birbirleri ile denk olurlar ise tevliyet hakkı ran hâfızlordan istediklerine verirler. Hâfızlar ile
yaşça büyük olana aittir. Yine mezkûr vâkıf, görüşüp anlaşmak da mütevellinin kadı ile
kızlarına ne kadar sâlih olsalar da kızlarının görüşmesi sonucu karar vereceği bir meseledir.
oğullarından hiçbirisine tevliyet hakkının ve­
rilmemesini ve mütevelli olmamalarını şart Vakfın gelirlerinden sözü edilen vazifelilere
etmiştir. Şayet vâkıfın oğullarının nesli tamamen verildikten sonra artan kısmı Osmanlı ülkelerinde­
ki zâviyelerde sabah-akşam pişirilmesi âdet olan
kesilip hiçbir sâlih erkek kalmadı ise tevliyet ve
yemek için harcanır ve bu yemekten zâviyeye
toplam gelirin onda birinden ibaret olan tevliyet
gelen ister zengin ister fakir olsun misafirlere,
hakkı bu beldenin kadısının sâlih kimselerle
ulemâ ve fakir halka burada kaldıkları müddetçe
görüşmesi ile vâkıfın akrabalarından veya bunun
verilir. Yine, burada pişen yemekten şayet burada
dışında herhangi lâyık bir kimseye verilir.
kalanlardan artarsa, zâviyenin komşularından
iı^K nÖNEM OSMANU VAKFİYELERİNDEN SERFZ'DE EVRENUZ GAZİ'YE AİT ZAVİYE VAKFİYESİ

buranın yemeğine muhtaç falcirlere de verilir. Mustafa'ya salât ve selamdan sonra Rabb-i
Bütün bunlar mütevelli ve ahinin insafla verecek­ Mecid'in kullarının en zayıfı, Sultan Mehmet Han
leri karara bağlıdır. Yine, misafirlere geldikleri b. Sultan Bayezid'in memleketlerinin hâkimi
anda ve ayrılırken verilen yemek de bu artan Cemal b. Şeyh Ramazan b. Ebî Yezid şöyle
kısımdan karşılanır. Şâyet vakıfların gelirleri yeter­ söylüyor: Bu yazımdan önce yazdığım mâlum
li olduğu takdirde zaviyede kalanlara ve muhtaç
vesikanın muhteviyatı, yine aynı yazıda işaret
fakirlere belli vakitlerde mezkûr vekilin ve ahinin
edilen vâkıf, cömert idareci, güzel ahlâk ve iyilik­
uygun gördüğü miktarda turşu ve bal verilir.
leri kendisinde toplayan, Kâbe'yi, Makom'ı
Vâkıf değiştirilmesini uygun gördüğünü sat­ ziyaret eden, Mescid-i Horam'da iki yeşil meyil
mak veya takas"*' sûreti ile değiştirmesini şart arasında so'y eden, gazi ve askerlerin kuman­
etmiştir. Ancak bu tasarruf sadece kendisine aittir. danı, kâfirleri kovan ve perişan eden el-Hâc
Yine mezkûr vâkıf, masrafı çoğaltmak ve azalt­ Evrenuz Bey b. İsa'nın ikrar ve itirafı ile sabit
mak, masraftan istediğini çıkartmak, istediğini olmuştur. O , bu vesikada başından sonuna kadar
şahsı çıkarmak ve almak, çıkardığını tekrar geri zikredilen köyleri, tarlaları, dükkânları ve
olmak (hususlarında) kendisinin dilediği şekilde diğerlerini. Siroz şehrinde îmar ve inşâ ettiği
hareket etmesini şart etmiştir. Mezkûr vâkıf, vakfın zaviyeye vakf ve hapsedip buranın masraflarını
gelirlerinden şâyet yukarıdaki masraflardan sonra belirttiğini imam, müezzin, mütevelli ve burada
artan olursa bu fazlalığın mütevelliye yazılı diğerlerinin haklarını tayin ettiğini kabul ve
bırakılmasını şart etmiştir. Mütevellinin sarf itiraf etmiştir. Ben de bu duruma kabul ve rıza
ettiğinden de artan ihtiyaç vakti için saklanır. gösterip açık bir samimiyetle neticeye kavuştur­
Vâkıf bu satırlarda kendisine nispet edilen dum. Ancak daha sonra adı geçen vâkıf,
vakfın aslını takdim, te'hir, taklîl, tevfîr ve isti'fa, zikredilen vakıflarından ve diğer hayırlarından
sarf ve i'ta"*^ konularında ve velâyet-i nazardan vazgeçmek istedi. Onun bu isteği üzerine görevli
ibaret vasıf yönünden şartların hepsini benim mütevelli azatlı Doğan geldi ve mezkûr vakıfların
yanımda kabul etti. Ben de vakfın akar ve menkul tashih edilip mütevelliye teslim edildiğini ve
yönünden aslının sıhhatine ve şartlarmın nâfiz"*^ değiştirilmesinin mümkün olmadığını iddia etti ve
olduğuna hükmettim. iddiasını ispat için Mahmut b. Hüseyin ve Hatice
Hotun'un azatlısı Baloban'ı getirdi. Bunlar da
Bu metni Mahrûsa-i Gelibolu'da hâkim olan
mezkûr mütevellinin iddiasının geçerli olduğuna
kullann en zayıfı Muhommed Ibn-i Hâc 818
dair yürürlükteki yargı kurallarına uygun olarak
(1415) senesinde yazdı.
doğru ve açık olarak şahitlik ettiler. Bunun üzerine
adı geçen hâkim -Allah şanını yüceltsin ve
1. Buna İbrahim b. Halil şahitlik etti. sapıklığa düşmekten korusun- mezkûr vakıfların
2. Burada olana Allah Teâlâ'nm rahmetine feshinin mümkün olmadığına ve geçerliliğinin
muhtaç Hacı Halil b. Ahmet şahitlik etti. devamına, feshinin mümkün olmamasının hukukî
3. Buna Oruç b. Polat şahitlik etti. Allah onu olduğuna, her türlü bozulma ve itirazdan uzak
affetsin. ' Satış ve t a k a s - t r a m p a şartlanna vakıflarla ilgili ıshlahlara ve
vakıf hukukuna d a i r eserlerde ibdal ve istibdal şeklinde rast­
4. Cemal b. Şeyh Ramazan bu vesikaya şu
l a n m a k t a d ı r . Ibdal vakıf malın satılması, istibdal ise satılan
anda yazıldığı üzere şahitlik etti. malın yerine vakıf o l a c a k başka bir aynın satın alınmasıdır.
Bk. A k g ü n d ü z , İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında
Vakıf Müessesesi, s. 1 9 5 , 2 9 0 .

EKİ ' T a k d i m , v a k f a y a p ı l a n b a z ı m a s r o f l a r a öncelik vermek, te'hir


b u n l a r d a n bazılarını ertelemek, laklil vakıf istihkakını azalt­
Evrenuz Gazi'nin Kurduğu Vakh İptal Etmek m a k , tevtir vakıf istihkakını çoğaltmak, isti'fa mütevellinin
görevden ayrılması, sarf gerek görülen yeHere h a r c a m o
İstemesi Üzerine Bu isteğin Kabul Edilmediğini
y a p a b i l m e k , i'ta ise b>elli bir süre v e y a devamlı olarak b a z ı
Gösteren Belge. valtıfların istihkakını tercihen vermek a n l a m l a r ı n a gelmekte­
dir. Bk. A k g ü n d ü z , İslam Hukukunda ve Osmanlı
(Tercüme) Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 1 9 4 , 2 6 0 .

Yücelerin yücesi olan Allah'a hamd ve " A k d i n hukukî sonuç d o y u r a b i l m e s i için izin v e y a icazete
bağlı bulunmamasıdır. Bk. A k g ü n d ü z , İslâm Hukukunda ve
yarattıklarının en hayırlısı olan Muhommed Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 5 7
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH ZENGİM^

olduğuna açıkça hükmetmiştir. Bunun üzerine 15. Burada olana Isa b. Timurtaş şahitlik etti.
mezkûr vâkıf, adı geçen mütevelliyi azletmiştir; 16. Burada olana Balaban b. Abdullah şahit­
zira vakfın şartlarından birisi de mütevelliyi atama lik etti.
ve görevden alma hakkının, hayatta olduğu
17. Burada olana Umur b. Efendi şahitlik etti.
sürece kendisinin aziz şahsına ait olmasıdır. Allah
18. Mesele yazıldığı gibidir. Ilyas b. Halil el-
vâkıfın hayır hasenatını ve diğer iyilik sahiplerinin
Cündî. Allah onu affetsin.
hayırlarını kabul etsin. Allah iyilik sahiplerinin
ecrini zâyî etmez. Bu duruşma ve yazım hicret-i 19. Burada olana Selcik b. Kalkandelen
nebeviyenin 819 yılı Muharrem (Mart 1416) ayı şahitlik etti.
sonlarında yapılmıştır. 20. Burada olana Bahadır b. Kasabin şahit­
Olayın muhtevası bana intikal etti. Ben de lik etti.
vakfın sıhhatine... ve iptal edilemeyeceğine, bütün 21. ... böyledir. Bunu Hamza b. Ahmet el-
temlik esaslarının ve sağlam şartlarının devam Menteşâî yazdı.
edeceğine kanunî geçerli ve açık şekilde hükmet­ 22. Burada olana Yavaş.... b. Abdullah
tim. Bunu Sultan'ın memleketlerinin ve ordusu­ şahitlik etti.
nun hâkimi fakîr Cemal b. Şeyh Ramazan yazdı.
23. Burada olana Murad b. Musa şahitlik
etti.
1. Burada olana muhyi'l millet-i ve'd din, 24. Burada olana Yahşi b. Malkoç şahitlik
Edirne'de müderris Mevlânâ şahitlik etti. etti.
2. Buna ulemânın ileri geleni Mevlânâ 25. Burada olana İskender b. Halil şahitlik
Alaaddin el-Menteşâî şahitlik etti. etti.
3. İmzaya kâtib-i hurûf Dâî Hamid b. Mecid 26. Burada olana Ilyas veledi Kasım şahitlik
el-Ankarî şahitlik etti. etti.
4. Mezkûr vâkıfın azatlısı Ahmet şahitlik etti. 27. Burada olana Veled b. Bahşâyış şahitlik
5. Mezkûr vâkıfın azatlısı Hamza aslına ve etti.
imzaya şahitlik etti. 28. Burada olana Oruç Bey b. Hacı Ali şahit­
6. Bu yazıya fakir Necmi el-Hanefî şahitlik lik etti.
etti. 29. Burada olana ben şahidim. Bunu
7. Muhtevası doğru ve açıktır. Bunu Dâî Kadı Hazîne-i Amire'de kâtip Hasan yazdı.
Ahmet yazdı. 30. Burada olana Musa Ağa b. Yusuf şahit­
8. Bunu Rabbinin rahmetini dileyen Gelibolu lik etti.
şehrinin hâkimi fakir Muhammed b. Hâc, mezkûr 31. Burada olana Muhammed b. Şahin
vâkıfın ikrarı ve sözü üzerine yazdı. şahitlik etti.
9. Burada yazılı olana Kasım b. Osman, 32. Burada olana Murad b. Masrad şahitlik
Allah için şahitlik etti. etti.
10. Burada olana Hacı Muhammed b. 33. Burada olana Lulu b. Şahin şahitlik etti.
Bayezid şahitlik etti.
34. Burada olana Hızır b. Musa Ağa şahitlik
11. Burada olana Yusuf b. Ayâşî şahitlik etti. etti.
12. Bunun muhtevasını.... ve güvenilirliğini 35. Burada olana Hamza b. Temür şahitlik
asker arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi ile etti.
görevli fakir Abdülgani doğrulamıştır. 36. Burada olana Hızır b. Saruhan şahitlik
13. Burada olana Mesut b. et-Temecânî etti.
şahitlik etti. 37. Burada olana Ali b. Sucuoğlu şahitlik etti.
14. Burada olana Umur b. Timurtaş şahitlik 38. Burada olana Söğüt'lü Zevneddin şahitlik
etti. etti.
il K nÖNEM OSMANU VAKFİYELERİNDEN SERF7-nF EVRENUZ GA7İ'YF AfT ZÂVİYE VAKFİYESİ

39. Burada olana Şalımelik b. Ali şahitlik etti. 64. Bunlara şehadet ettim. Hacı Halil b.
40. Burada olana Süleyman b. İltutanoğiu Ahmet.
şahitlik etti. 65. Burada olana İlyas b. Hasan Ağa şahit­
4 1 . Burada olana Murat b. şahitlik etti. lik etti.

42. Burada olana Yusuf b. Ömer şahitlik etti. 66. Burada olana İlyas b. Abdullah şahitlik
etti.
43. Burada olana Yunus b. Hamitoğlu şahit­
lik etti. 67. Burada olana Seyid b. Yahya şahitlik etti.
44. Burada olana Muhammed b. İltutan Bey 68. Burada olana Mihal b. Aziz şahitlik etti.
şahitlik etti. 69. Burada olana Musa b. Mustafa şahitlik
45. Burada olana Murad b. Katlû bey şahit­ etti.
lik etti. 70. Burada olana Şahmelik b. Şah şahitlik
etti.
46. Burada olana Ali b. Kara... şahitlik etti.
47. Burada olana Halil b. Mahmut şahitlik
etti. EK II
48. Burada olana Ahi el-Hanefi diye meşhur
Mevlânâ Bedreddin şahitlik etti. Evrenuz Gazi'nin Ölümünden Sonra Oğlu
49. Bu vesikaya baktım ve onda olana şahit­ Burak Bey'in Vakfa Belirtilen Şartlarla Tasarruf
lik ettim. Bunu İshak b. Emirhan vazdı. Hakkına Sahip Olduğunu Gösteren Belge.

50. Bunun tamamını Siroz'da hatip Mevlânâ


Sadreddin ve Matraklû diye meşhur Hacı İsmail (Tercüme)
şahitlik etti.
51. Ben de şahit olanlardanım. Bunu Siroz Bu vesika, sâlihlerden Hacı İshak b. Abdullah
Camii'nde imam, fakir Ahmet es-Suhûlî yazdı. ve Kethüda Benlü'nün Yenice-i Vardar Meclis-i
52. Burada olana Müderris Şeref şahitlik etti. Şer'îsine gelip, merhum ve mağfur vâkıf Hacı
Evrenuz Gazi'nin hayatında, oğlu mütevelli Hacı
53. Burada olana Ali b. Halil şahitlik etti.
Burak Gazi'nin vakfın gelirlerine, masrafların
54. Burada olana Derviş b. Muhammed el- çıkartılması kaydı ile kendi hayatındaki tasarrufu
Bayezidî şahitlik etti. gibi tasarrufunu şart ettiğine şehâdet ettikleri
55. Burada olana Hacı Şahin şahitlik etti. üzere şer'î ve geçerli bir vesikadır.
56. Burada olana Hacı Davud şahitlik etti.
57. Burada olana Temür... diye meşhur Hacı Bu vesika Safer 821 (Mart 1418) ortaların da
Ahmet şahitlik etti. yazıldı.
58. Burada olana ... Hayreddin şahitlik etti.
59. Burada olana Mustafa b. Musa Ağa 1. Allah'ın affını ümid eden Mahrûsa-i
şahitlik etti. Yenice-i Mahmiye Kadısı Yusuf b. Yakup.

60. Burada olana İshak b. Musa Ağa şahitlik 2. Burada olana fakir Hacı Muhammed
şahitlik etti.
etti.
3. Burada olana fakir .... şahitlik etti.
6 1 . Burada olana Muhyiddin b. Hasan şahit­
lik etti. 4. Burada olana Süleyman b. Yakup el-lznikî
şahitlik etti.
62. Burada olana Bayezid b. Yahşi şahitlik
etti. 5. Burada olana Hacı Mustafa et-Tâcî şahitlik
etti.
63. Bunlara şahitlik ettim. Bunu zelil kul
ibrahim b. Halil yazdı. Celil olan Allah onu 6. İmam Mevlânâ Hayreddin şahitlik etti.
affetsin. 7. Burada olana fakir Hacı Davut şahitlik etti.
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH T F K i r ^

EVRENUZ GAZİ'NİN SEREZ'DEKİ ZAVİYE VAKFİYESİ


(Merin)

>L,iU ^ j J l j j'LlJI ^ V l J l U - j j ^ 1 ^ 1 e-»L:"j fl^VI j j ^ l f.Ui:ıJ,V

4_J^ ..IjjbVI f L ^ L . ,^ i j l j J . ! -| ^-ı j J i J l j cijJI f U i ^ jvjAjj j U î ^ j^jJI

. l v . L . . . , - , ^ j (-l^c^lj j j + ^ l f U i ^ V I ^ . ı ^ l ^ j (.LVIj J U U I ^
İİJHJI JL. > l ^ l ("UijJI .l_>-.l j - = ^ j j .<ll ^ V l ^ l * : ; -LUI J - i j L J j Ax_, U l

dji^ j ^ ^ - - ^ ı ı-s-t-lj ( - . J i ^ l •LUAİ-, .... j ^ j J . 3 J i <iJl ^ ) ^j-.u_uı ^

J ^ l j , iı.^. IJ njâ o j i Uj^ij İJ-İJ LyjJI ^^f >a^l SJİJL^ JjJıj >0İJLUJI J J I ... J j l , . , (

114
^ U ^ L o LjJ JUL, ^ \ i-;jiJI ^ j i J > - ı >i:J.I 5_^jiJI { - j ^ .4_.U-i.llj J>LII i - x U j <ü

^ 1 <J^j...4j^lJ^İ.L, jjijil ^Ju^j ^ j ^ ^ l jj^VI j ^ j ^ < -.-,11

4İJ6 J j j ^ j .SjjSjil i j j j i J I İAİKJI ^^J•J I4J JLLJ < j _ ^ ıjJI <:>.^j II O ^ ^ L U I ^ j l


^ " y - i 5 _ , j . . ^ l j U ^ V I 3Jij_>j.^j L4:;L.iUj^jV JLi^ ^ 1 <^_>iJI
. n j j ^ j 4_LLxj L f i ^ i j j S j i i ;_^j-iJl ^ c j İ 4 i : . l |_j:Ul J j i j : ^ ı j i j i j .İ4:;j4.jJ j_.,w'ıll

Lf:"J- J j j V > ^ ••^'3.>^ j ' ^ j j ^ j^-^ u^^lj y^LUlj...^_,V JLL,

^1 JUAJI J > ^ 1 i L ^ a=JI I j j , c;>=^J j . . ^ .^H ^ j J İ <-c_,> ^ 1

yj w j w d i _^^ı j ^ j . ^^1 î j j ^ a ı s^AiJi ^ij.^1 j j:, ^

^1 j ^ j c ^ j - ^ H ^ ' J i ^ ^ ^ - ^ ı J^ı J - - e j J L - i J i ' - i > u J i 5 U - > ^ - c - j ^

«L, J i i . ^Ul ^ j i l ^ ^ .jjj^ı jji ^ j^ixi ^ U ^ l <^jULv _>x.ai ^ 1 j ^ j ^


il K DÖNEM OSMANU VAKFİYELERİNDEN SERF7-nE EVRENUZ GAZİYE AİT ZÂVİYE VAKFİYESİ

IL, ili

<2yi ^ i i ı j J _H=jii j _ ^ j i i ^1 j ^ a ı ^ j i j j ı ^

- - ^ ^ c r - i : ^ ı ^ ı . . . ^ ı j^^üi LSJIJ-II O - » ı>>-U=-i-i f>i • .J.-~MI

^ W^ L o j j j ^ ^ 5^1SJI -<_^^ j ^ a i < _ , ^ | Ui^l U L i j j

f Jj O-' <-^j_>Ul j j ^ - ^ < J L ^ J ^ ;>^ISJI OjJ:-.


L&j-^j ı > ^ L . ^ I j J j Ü İ J \ '•<..., r.j ^J'L^ <lt.y j cL; j>û_)jl ' î-iL^VLı i j ; .'I. 1 •' ^ MI
J ^1 IJL^VL, Lij^l ^ ^ L U I I,^JSISJJI J - ^ - ^ J . ^ J J I J I J ^^^JJL^I

C J-lt jJl_C «U^ J>=>^' j J ^ h - ' - " < J l j L ^ I <_C j J _ i I ^, 1 r, ^ j . ^ L L I J V I ^ J j l J â_j { I J-lJ

^ j .ûLjJi-İiVI ("-l-CJ â j ^ .M I J - ı '• "t 11 < I '^i "ı, ,. i I j ^ j j . 1 : e "e I _jj I <_c _ > _ ^ < j j _ ) - « _ L İ y-^^^
115

Ltjj^l . ^ j j^^ill ^ I J I ^1 ;-sU=VL, o-" İ_.^^LUI j - , - ^

j ^ j ^ l ^ II < I 1.1 ^ L ^ l ^ j ^ ^ l l l -i-iljJ^ o-* ılA^^I - W T ^ ' t^^-'

j,^ >Vİ 'JJI^ >>" -i^"»' -C A ^ J I Jl j - ^ Lf-J^ j ^ j ^ j V I dJI Jı.^ j l

•JJI ^ ; , L i L İ -uU J U. ^^j j ^ - , — ^1 <^J^-^ ^

o-jbjı ^ j ^ L ^ ı u ^ : ^ u:----ii^ı û'j ^ ' - ^ L ^ ı •v:.':-^'

üj.. ^ : ^ ^ ^ ı j..-^i-aı ^ f ^ > ^ j : > e j j M L ' ^ - P ^ ^ ' J r-^^L- fL.^'-' ^ J ^ ^ '

-ULlj U - L i j j-M^V ^ U j V l ^ 0 - = ^ U Vj! :.l j.^xll - ü lJl


YARD. DOC. DR. ZEKİ SAL İ H T ^ M ç j M

Ji^l jyiJ^ >> LHL^'y; Ö- C ^ ^ ' cr" ^ ijJ^^> <-jl>J' ^ ^ L ^

^ ^ l ^ j <-^U^ {Jt-=- t > •Lie *^ J j ^ j L. ^ V j . . ^ l jJ^ S5UJI ^ UJ^^ill

(, .till J j J . ) ^ j l ^ Ul^l ^ U j J*-, ^jJlXI J j i f 6' j J ^ j ^ ' •-i^lj-" 6' -^j-i'.»

i-i-iUoJI OL'.jl ^ LJjJU JJSL^ «J.UJI .Lijl ^ Lij^lj UJLo < .oil ^

C^l - U . ! (J=jul j l j .C(^-Jt-> J û'j <^l^l • L1T>I 0 . » ^ ÜİJ »JV jl


^ . i t > » j <_JjjJI ijjkj iiJ>lJI j j i j ^ L D J a , J L^^-jJJI «Ijjl (J ijJi^ 3 >K I L

^^^ jLijVI jUxl i^-. . J V J I J V J V V J >_UI^^I J V . , V ^ Ûİ ^->^.>

C--^l u^>^' >:^l>e-»iiJI c ^ ' j -itijVU O L L I I J ^ -Ü ^ j i J î j ^ j J I ^ U j V I iXc


C h ^ l - ^ I j ^ j l^-ljil J Ü L ij^ai ö j l > l l y j c^>kU JL.5J ^ ^ C , ^ L ^ l Oîv^J ._..j(rj|,
^ C-.JİJ f-»jJ Ü l l i (.3^ ^JS >_i>JI ^ J l i , j^iJI ^ j ^ ^ l J S ^ J

j J ^ V U jOx^VI ^ U i ^ ^ ^1 ^ J^_^)l a J j 0' j j S H I ^ 1 ^ 1

u*jj js j j ^ i u öji>ıı^ı^.v^ <_a j - ^ ^ i uJ j ^ i i i j - ^ ^


jl j ^ j J i dJj OA; * e l ^ " i^jll j>->iJl i^jl^Jl fl-l f J^f -iil>ll ^^jj i^^i j
S?J'>" ûr^-J l+J cr'.j^iil j ^ i ^ ^ . i ' i f i l L fJ olj ^ i U I Cî!-.* J i l l L^l

ji>JI J j ^ ^ i J I ^ 1 ^ 1 _ ^ y i oy.., j l o(i ^ 1 S ^ ^ ^ ^^JLII ^ 1 ^


Jili^l 0 - jtlii.! l + J ^ j^jj J5 ^ j j S i i l ^ I j L I <il^1 ^1 jh ^ J ^ j
; d J j j ^ ^ 1 ^1J ^ I L A ^ I iliaJI ^ i^j^l ioL, ^ oj^'S^l
il X DÖNEM O S M A N U VAKFİYEI FRİNnPM S E R E Z ' D F R / R P M . Ş A Z İ Y E ATT 7ÂVİVP

. u ^ j < iti-t'j-' '^^ j o' U--IAJ=^J| c ^ ^ ı ^ jy.i ı^ıs ji s.ji>ıı oi.>^ c->-e'^'

j . . ı ^ ^ l V. j U l , 'JLİjl . Ui JU.Jİ , -L^l^-^l j-lL,LvUJ. , ijL^ ^1

v ^ l jLi^.) J . ı i ^ l ' j J^-^"»'! j <--v-^^ ^ 1 , ..LkxVlj ^ i j ^ l j .U»r^VI

EK-1
Evrenuz Gazi'nin kurduğu vakfı iptal etmek istemesi üzerine bu isteğin kabul
edilmediğini gösteren belge: (Metin)
117

.1. -.1 Jji_. ^.İU.^İI u - - ^ ^ ("V^lj ^ 1 .dJl ^ Ul

_.l Ali cJl^ ^ «_JI_,L:JI ^ J ı i l j J l j l j i L , l i » ^ L ı S J ^ j j ^ ^.LİJI ^>i^J

<_-.! . i I.; j ' j - - * _>->' J,"-^.! ı ^ » ' - ' 1+:^ ^l-'.'iJ'j ^ l > l i l j i L^jU^

, ijl^i -L"^'"—'^''j ^ ^ ' - J ' "Vl j >j>'^^ " ^ - ^ S^"- O M - ' J

, f_,Li <-UI ^ 1 ) j U J I fiUII j ^xl/^yıll . U j l U UJI>.


: ^ u a ı ^..^ .' '^-^ Lt-j>Jj ^u^vı ^( o ı ^ u ^
^ .-.ü «Jcii^ <_.v j M ^ j i i ^ j ^ i j j,*^i^ı - - i J i J i J > j j—ikiij
. •Ul^,.- -Xli J - i i , ; ^ A J İ U-,Jİ . C U ^ f l j U ^^oJl <_.i:. ^1 U , v i - <Ji^ 1
^ .11 ^ç -....^!! V ^ 1 . - - <iJi .:./^ı j-.-iı'Ji^.'

i ^ j ^ ' <1UU\, (^.—'• i^—J rl>=J! >+--•- j ^ ' j ' o-« Jİ-i-^VIj

^.Uv.^, j ^ : . ^ J U ^ ^ . - ^ I . j j - i-,-.: - : J i L j U ^ L U ^ I :jl:Sj>U U ^ U L r ^


YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH 7FMqjf>|

.^I.T.V,II j>^jJI .>U L,y>.. . U L J I <:,^-T

. j j S j i l , i a i j j l jlix. <j;,i^

.^ji '.-.ll j j i i II •Lk^ c U i - i i j .T—1

. ^ U j j ^ . . ^ i_f^ljJI

I - ^ < j j ^ i i l i-j-SljJI j l _>jl (jlc -I»» II 4 _ i j <_»^ J ^ 1 J J«a 11 6 j ^ l - A

.<iJ j^jUic ^ jv-L^U <_ij U J H -T.-^

.,_jjiLjl \ i I nj-i < _ j j LAJ <j —\ \

. ^ L l j j j i 0-? j j - » ! L»j n .t.-^ i

• J J>°j Ü-e o'"-"" ^ .^r- \ 0

.^LULllI x ^ l /,j>=....JLIiS J J j - T ^

^>J...^Jİl^ <_ö U J H . ^ - T V

•ij^^' jl_>-° UJ Aj-J^tr

. J j J ^ 1>J j j J l S ^ I < j j U J j ^ - Y O

. ^ [ ^ J j ^ U J I <ji UJ d^^Y"\

•^J^ E J j ' S^» ^ ' -ı+ji-f A


.6j^UJU4Ju,_>iJI ^ ^tlll ojUJXJıLiL,l-T^

.^A^j^ ^ IL\ ^ j ^ y ^ o j U J ^^ .-..-X.

.0^<-»Li ^ „ <_Lİ UJ afJi-T\

.OİJ-US-. ;;>j j l j j <_ij UJ .Ij .Tr-TT

•0^^ in >J>J < j j U J .1) .Vr-Vr

•LT^' u-^-V 1^ J - - ^ UJ ,1) ^r-Xl

• (İH » U J 0
• U ^ J j U a il>-l J - L J ^ <_li U J H .7^Y'\

X f ^ j ' U ^ > ^ 0^ LT^ < ^ U J Ofjİ-rV

.j_^U. i>. i>;jJI (^jj O J U J ,i.-rA

.(_rU i>j cLJ-»J6Li < j j U J J.^_i-r^ .


. ^ j i i j i >>:;jdi-.i ,>j j U J j j , <_j U J . 4 ^ 1 .
iu^^nöNEM OSMANU VAKFİYEL£RİNDEN SERF7-nF B/RENUZ GA7İ'YF. AfT ZÂVİYE VAKFİYESİ

•^ 0-^ j j l j l j A % „ <_ıj Uj 1

• ' ^ J - * - ^ 0^ •''-^^ S^-* ^ 'i '-^^°

- -Jjl ti -» " ı2>-J J _ l K <_ı_fi Lu .T,-f V

J-^L^I Jj^j— ^ •....•U^ll ^ A J I . İ ^ Ü V J ^ J J i • j - ~ , .^-0 .

•(_5-1-JJ_JLJ i \ r, n^ vlL ^ J j J < _ i - İ J,f_Ö-= 1

. ' - ^ cr"T^^ < 1 e LA_J ( 1^— ~ 2

.jj!j ^ -> .\f .M-o"^

.... _ ) > . ^ j I " .M I I I ^ ^ -> <_Lİ U J -1 j =V

..>^ :,^jı < ^ UJ S^-W

.J-J-i. f^-Lj!llj_,l J _ J j J I lull 6 j j ^ Cİjj^ ^ ',{. ,7.-"V

. I^ J J i ^ i

. U I .^j,..^ ^LJI <_ıi U J .1 ( , M-A o

.•ÜJI ^..-LJl U. j.4-i,-AA

• j-tj-c JU_c < ^ i U i{ .:,'"^A

. 6 L i ^v-. LilU 6 L i . UJ .:.-V.

Evrenuz Gazi'nin ölümünden sonra oğlu Burak Bey'in vakfa belirtilen şartlarla
tasarruf hakkına sahip olduğunu gösteren belge: (Metin)

. .jljjlj . < ^ j j . ^ > - . > J l {^jjiJI ^ ^ o-'^ S ^ ^ - i - ^ ^ li^j

_ ^ J I j > i i J . I (>_>^^l o l l ^ j ^UU<JI ^ lAİ^j d J I ^ J ^ l ^ I j ^UVI

-.>U ^ ^ i U J I jlj.^ ^ J^j^ı^^UJI ^ 1 J ! j . ^ j j i

_i_>^ ^u: ojı ^ ^1 s-^^ IIUJLJJJ t^A^ı '«u^ı ^ ajjj.^j


YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH ZENGİN

.j^jJI LiVj_o -(-iJi j ^ ^ - o

120
121

Prof. Dr. Orhan Cezmi TUNCER

Sahip Ata (Gök) Medrese


İle İlgili Çalışmalar
RAHİP ATA (GÖK) MEDRESE İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR

nadoiu Selçuldulannın 13. y. ikinci

A
başlayan mimar Perin Topoloğlu, Teknik Ressam
yarısındaki çok ünlü ve başarılı vezir­ Selçuk Serpil ve Elektrik Teknisyeni Mustafa Erdim
lerinden biri de Sahip Ata Fahrettin ile bir grup oluşturarak 08.07.1978 Cumartesi
Ali'dir.' 33 yıllık görev süresinde (1258-85)' günü Sivas'a geldik. Sivas Bölge Müdürlüğü
saldırgan Moğollar, ezilen halk, saraya gönde­ hemen bir emanet komisyonu kuruyor. Ben de
rilen tüm faturalar ve Selçuklulardan kopan üyesiyim. Şantiye araç ve gereçleri alınıyor.
Türkmen Beyler ile (özellikle Karamanoğuiİarı) İşçilerin puantajlorı tutuluyor. Bizler Vakıf
uğraşadursun, yirmiyi aşkın yapı yaptırmayı do binasında kalıyoruz. İşe gidip gelme, yemek için
başarır. İşte adı ile anılan 1271 tarihli Sivas'taki çarşıya inme vakit alıyor. Bir fotoğrafçıyla
yapı da bunlardan biridir. O tarihte bu kentte 2 anlaşılıyor. Günü gününe baskı ve renklileri bana
medrese daha bitirilirken, adeta bir siyasal yetiştiriyorlar. Avluyu yaşanabilir şekle soktuktan
yarışma (rekabet) yaşanmaktadır. Cüveynî sonra Vakıflar Bölge Müdür Tuncay Atalay'ın,
Darülhadisi (Çifte Minareli Medrese) boyut ve kamp yapmak için İstanbul'da diktirtdiği 2 çadır
görkemiyle Anadoluya egemenliğini vurgular. kuruluyor (14.07.1978 Cuma) (Res. 1). Vakıf
Sahip Ata, "tüm yenikliğine karşın, Selçuklu hâlâ Talebe Yurdundan, yatak yorgan v.b. getiriliyor.
ayaktadır" der. Sivas sanki bilerek seçilmiştir. Oranın aşçısı sabah kahvaltımızı hazırlıyor.
Çünkü, o kentin halkını saldırganların yaptığı Erzağını aldığımız yemeklerimizi pişirip
katliam için, çokça para vererek destek ve güve­ bulaşıklarımızı yıkıyor. Çevre halkının sosyo­
nine almıştır. Gök Medrese salt bir yapıdan öteye kültürel ve sosyo ekonomik düzeyi çok düşük. 2
Anadolu Selçuklu siyasal tarihi ile de bağıntılıdır. hanım arkadaş ile birlikte sürekli kalmayı bir türlü
Sahip Ata Medresesi, günümüze kadar gelen anlayamıyorlar. Yapı yıllar yılı boş kaldığı için
plânında açık avlulu, 4 eyvanlı, kuzey ve güney ayrıca berduş yatağı olmuş. Bu nedenle bir
kanatlarda, eyvan yanlarında üçer odalı olarak gündüz bir de gece bekçimiz var. İlk haftalar,
tanıtılıp. Bunun nedeni adı geçen yerlerde üçer kapımız sık sık taşlanıyor. Avluya güneşle ısınan
kapı bulunmasıdır. Çalışmamız, bu konuya da bir su varili kondu. Yeni bir su borusu döşenip
açıklık getirecektir. (13.07.1978) saati takıldı. Helâ ve banyo için 2.
Bu yazımızda, 1978 ve bunu tamamlayan gün yapının kuzeybatı odasında yer hazırlandı.
1990 yılı kazılarında, vakfiye ile yapıyı Kuzey eyvanına sandalye ve plânşımızı kurduk.
çakıştırmaya ve bulguların ışığında yoruma yer Burada oturuyor ve fazla eşyalarımızı koyu­
vereceğiz. Yazıya dökmede, çalışmalar konu yoruz. Gelen işçilerin durum ve sayılarına göre
başlıklarına göre alındığı için tarih atlamaları işe yön veriyor ve hemen görüntülüyorum. Vakit
olmuştur. Tuttuğumuz günlükteki tarihler de bilgi buldukça rölöve ölçüleri alıyoruz.
için verilmiştir. ' M . Ferit ve M . M e s u t , Selçuklu Veziri Sahip Ata ve
Oğullannm Hayat ve Eserleri, İ s t a n b u l , 1 9 3 4 , s.24
- O s m a n Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, istanbul,
A-1978 YILI KAZISI 1 9 7 1 , s. 4 0 .
• Tuncer, O r h a n Cezmi, Kayseri Sahip Ata Medresesi,
1-Hazırlık Aşaması A n k a r a , 1 9 8 8 , s. 4 0 .
• K ö p r ü l ü , Fuat, A n a d o l u ' d a Türk Dili ve E d e b i y a t ı n ı n
2490 sayılı Kanun ile, korunması gerekli T e k â m ü l ü n e U m u m î Bir Bakış, Yeni Türk Meçmuası 1 9 3 3 , s. 4 ,
taşınmaz varlıkların, olması gereken nitelikte • Tuncer O r h a n C e z m i , Anadolu Selçuklu Mimarisi ve
Moğollar, A n k a r a 1 9 8 6 , s. 4 2
onarılamadığı, bir kez daha iyice anlaşılmış ' N i t e k i m , Bılget d e b u n a g ö r e b i r p l ö n v e r i r . Bakınız:
olmalı ki, üst görevliler hiç yoksa çok önemli bazı - Bilget, B u r h a n , Gök Medrese. A n k a r a 1 9 8 9 , s.29.
vakıf yapılarının, emanet komisyonları kurularak - T u n c e r , O r h a n C e z m i , '^Birkoç S e l ç u k l u T a ç k a p ı s ı n d a
G e o m e t r i k A r a ş t ı r m a l a r , Vakıflar Dergisi 1 6 , A n k a r a 1 9 8 2 ,
restorasyonuna karar verince, Vakıflar Genel
- A s l o n a p a , O k t a y , Türk Sanatı, i s t a n b u l , 1 9 7 3 , s, 1 1 2 . (Eski
Müdürlüğü, Sivas Gök Medrese için beni k o y n a k l a n n y a p ı y ı 2 4 o d a l ı o l a r a k tonıttığı iletilir),
görevlendirdi. Abideler Şubesinin deneyimli - K u r a n , A p t u l l a h , Anadolu Medreseleri. Ankaro, 1 9 6 9 , s,
restoratörleri, yıllık yatırımları nedeniyle bu işe 92.
- S ö z e n , M e t i n , Anadolu Medreseleri Cilt I. istanbul 1 9 7 0 , s,
vakit oyıramayacaklarmı (!) bildirince,
40.
A.D.M.M.A.'dan yeni mezun olan öğrencim 2 • G a b r i e l , A l b e r t , Monument Turçs D'Anatolie. II, Cilt Pans
mimar (Murat irem ve Nilgün Demir), o günler işe 1 9 3 4 , s, 1 5 5 ,
PROF. DR. O R H A N CEZMİ T U N C F R

2 - Avluda ve Damda Temizlik bir kuru duvar örülerek avlu dışa karşı
kapatılmaya çalışılmış. Yapı zaman z a m a n
Çalışması
onarıldığı ve 1967 yılına kadar müze olarak kul­
09.07.1978 Pazar: Gök Medresede ilk günü­
lanıldığı için', beğenilmeyen, yenilenen başlık v.b.
müz. İç ve dıştan yapıya ±0.00 çizgisi geçirildi.
taşlar, diğerleriyle bir depo görünümü alnrnş. Bu
10.07.1978 Pazartesi: Teslim aldığım
arada bizi çok sevindiren avlu ortası havuz korku­
şekliyle yapıyı görüntüledim. Bakımsızlıktan avlu,
luklarından parçalar bulunuyor^. Bunların kuzey
vahşi bir orman görünümünde (Res. 2). Çam,
eyvanı önüne, pergeline uydurmaya çalışarak
elma, erik ve leylak ağaçları adamakıllı büyümüş
sıralıyorum (Res.4 ). Daha sonra bir tanesi daha
olup görüntülemeyi oldukça engelliyor.
doğu kanadı araştırma kazısında bulunup buraya
11.07.1978 Avlu temizliği sürüyor. Moloz
aldırılacaktır.
taşları ve kırık kiremitler dışarı taşındı. Bir yandon
17.07.1978 Güney kanat odalarına
rölöve ölçüleri sürdürülüyor.
yöneldik. Eyvan yanlarındaki alanların muhdes
13.07.1978 Perşembe: Avlu şekle girmedi.
ahşap tavan kirişlemeleri, bağdadî ora bölmeler
Buradaki eklentiler, ağaçların tümü kökten kesti­
ara duvarlar kaldırılıp dışarıya atılıyor. Kuzey
riliyor. Bulunan taşları tür ve bezemelerine göre
eyvanda 2 yana birer seki yapılıp bunlar, yan
kümeleştiriyorum.
odaların önünde de devam ediyordu. Ayrıca
15.07.1978 Cumartesi: Avlu temizliği bitti
kapılar da örtülüydü. Geldiğimiz, hafta bunla rı
Buruciye'den getirildiği söylenen dendanlar
temizletmiştim.
odaya. Şahne Kümbeti'ne ait taşlar avluda ayrı
bir yere konuyor. Çalılar arasında kaybolan, iri ' Yücel, Yaşar, Kadı Burhaneddin Ahmet ve Devleti, s, 1 6 0 .
palmiyeli, abartılı bir 13.y. ikinci yarısı mihrap "Biz Sivas'ta yaptığımız a r a ş t ı r m a d a bu p a r ç a l a r a rastlaya-

kalıntısını (Res. 3), bulduğumuz kadarıyla bir madık. Zaten türbe h a r a p o l d u ğ u n d a n içindeki m e z a r taşlan
bugün G ö k M e d r e s e ' d e saklanıyor."
köşeye yeniden kuru olarak kurduruyorum.
' Yaptığımız ön çalışma. Y ı l m a z Ö n g e ' n i n kinden (5.60 m)
Yapıya ait olduğu, taş boyut ve diğer özellik­ küçük çıkıyor. Bakınız: Ö n g e , Y ı l m a z , "Anadolu'da Bilinen
lerinden (profil, işleme v.b.) anlaşılanları doğu En eski Selçuklu H a v u z u " , Önas/a, A n k a r a 1 9 6 7 , Yıl 3 , C i l t

eyvanı önüne sıraladık. Zaten bunlardan buraya 3 , sayı 2 5 .

kAfl
Sı)

OZCUM DûJEME İCAP­


LA MAS

22 HAVUZ
ozaon eşite
öeSTEksrr

'Jil
ıflt

DUVAC

BULUKİANİ
QAHiP ATA (GÖK) MEDRESE İLE İLGİLİ ÇAI IŞN^AI A P

3- Araştırma Kazısı batı) ıslak alan döşemesi dola dola, revaktan


18.07.1978 Salı: 10 gün kadar süren temiz­ 1,10 m yükselmiş. Bunları kaldırarak içeriye iler­
lik ve ayıklama işlerinden sonra güney kanatta liyoruz. 1.60 m ilerleyince sınıfın buraya bakan
araştırma kazısını başlatıyorum. Güney eyvan duvarındaki söve olduğu sanılan yere ulaşıyor ve
doğu bitişiğinde bir oda var. Burası güney yüzde eşik arıyoruz. Avlu kotunda bulununca, buranın
daha taşkın (oda derinliği fazla). Eyvan duvarı ıslak alana giriş kapısı ve sol sövesi olduğu, kapı
doğrultusunda enine bir temel araştırıyorum. lentosunun kırıldığı, diğer pencereler gibi üstünde
Sonuç yok. Böylece bugünkü plânın, bu kesimde bir üst penceresi olduğu anlaşılıyor (Res. 5). Ölçü
daha taşkın olduğunu özgün olarak saymak kot ve kesitler aynı. Bu ön sahanlıkta (1.60x1.23)
gerekiyor. Bu odanın doğrultusunda (doğusunda) bu kez sağa (kuzey) dönüp kazıyı sürdürünce
2 kapılı şimdi tek alanlı bir bölüm var. kapısı arkaya (iç) açılan yeni bir eşik ve mil yuvası
Kullanıcıların, beton döşemelerini, avluyu eşik ortaya çıkıyor (Res. 6). Hemen batısında örgüsü
üstünden verdikleri pöhrenkleri kaldırıp ara bölme bozulmuş bir moloz taş duvar kalıntısı bulunuyor.
temeli arıyoruz çıkmıyor. Ayrıca iç ve dış duvar­ Burası dama ulaşan merdiven yeri. Ancak
larında da iz yok. Bu 2 odalı geniş alanda da, gü­ basamakları yok olmuş. Kuzeye ilerleyip bir
ney kanat doğrultusunda bir temel çıkmıyor. Üst sahanlık yaptıktan sonra sağa (doğu) dönerek
örtü zaten çok eskilerde yıkılmış. Burası tek alan yükseldiği, buna bitişik odanın tonoz koltuğundo-
olsa, kubbesi (kare ölçü tonoza elverişli değil) ki kalan 6 basamaktan anlaşılıyor. İslak olana
mescit ve sınıftan büyük olacak. Geleneklere ters. giriş eşiği üstünde, birbirine koşut ve yapışık iki
pöhrenk, çeşmeden avluya doğru uzanıyor*. Bu
19.07.1978 Çarşamba: Güney kanat batı
arada çeşme teknesi ve döşemelerin sonradan
yakasında araştırmalar başlıyor. Bu yönde 4 kapı
1.10 m yükseltildiği kesinlik kazanıyor. Bunu
var. Hepsinin eşiklerini bulduk. Eyvandan batıya
dışarı yüzde çeşmeden de anlıyoruz. Eski
doğru 3 kapı arasında, 3 oda olduğuna ait hiçbir
fotoğraflar bunu kanıtlıyor. Sınıfın buraya bakan
temel ve duvarlarında köklerini bulamıyoruz.
duvarı yıkılırken üst kubbesini de zedelemiş,
Mescidin köşe duvarı pohlanarak yer açılan 4.
yenilenen duvar içinde damda 2 yeni baca deliği
kapıdan girişte, hemen sağda (batı) bir eşik, içeri
açılan tek kanatlı bir kanadın mil yuvası, mescidin var.
kıblesince uzanan uzun odayı ayırıyor. Ara duvar 22.07.1978 Cumartesi : Girişe göre sol
çok bozuk ve eni 1.15 m. Dış yüzün (batı) içinde (kuzey)kanat doğu yansında (evyanın doğusun­
2 farklı kotta 2 tonoz izi var. Güney dış duvarı da) bugün 3 kapılı bölümü uzunlamasına tek bir
batı yakası yıkılıp yenilenirken özengiler kaybol­ tonoz örtüyor. Bunun da sıvasında 2 ayrı kotta
muş. 2 tonoz izinden üstte olan mescit kubbesiyle tonoz izi var. 2 ora duvarın ne dış ve iç duvar­
organik bağa daha uygun. O nedenle alttaki yeni larında kökleri ne de temelleri var. Eyvanını
olmalı. 4. kapının girişinde bir sahanlık olup botısındokilere bakıp burada da 3 oda olacağı
yukarıya çıkan merdiven ve soldaki ara duvara kanımız şimdilik kanıtlanamıyor. Ancak dış yüz
ait hiçbir iz yok. Oysa bakışımlısı kuzeybatı üst kotundaki tepe pencerelerinin, kapı aksında
köşede ıslak alana bitişik olarak var. Kazıda oluşu, bunlardan ortadokinin, dış yüzdeki desteğe
tamamını buluyoruz. Buruciye Medresesi baş rastladığı İçin doğuya kaydırıldığı, ancak içe
eyvan sağındaki (güneydoğu odada) bingili bir uzanırken (kapı aksını yakalamak açısından) bu
merdiven şansı buraya uygun düşmüyor. Ara kez batıya kaydırıldığı görülüyor. Bunlar ilk
duvarlar ve güney duvarı yıkımı bu izlerin tümünü düşüncemizi destekler ayrıntılar. Doğu yöndeki 2.
yok etmiş olmalı (Res. 7). Bu orada güneye açılan kapının (orta kapı) sağ sövesi doğrultusunda,
üst pencereler de özgünlüğünü ve her halde kuzeye uzanan 0,90 m. eninde, bozuk bir temel
gerçek kotunu da kaybetmiş. moloz taş duvar kalıntısı yakalanıyor. İleride oda
sayısı ile vakfiyesinin karşılaştırması bize yardımcı
20.07.1978 Perşembe: Medresenin kuzey
olacak'. Kazıda bol tuğla (25x25x0,5 cm)
kanadında araştırma kazısı başlıyor. Odaların
çıkıyor.
ahşap döşeme, ahşap tavan kirişleri dışarı atıldı.
Oda önlerinde, revak altındaki sekileri daha önce
Bunlar 0 , 3 7 m b o y u n d a ve ç a p l a n (dış) 0 , 1 7 m. Güney
söktürmüştük. Eyvanın batı yarısında 3 oda var. konat oda eşikleri üstündekiler de aynı ölçüde. Selçuklu
Revağo bakan duvar yenilenmiş. Bezeli bazı p ö h r e n k l e r i d a h a iri i d i .
taşlar ters, yüz veya dikine olarak örgüye girmiş Bu süreçte V a k ı f l a r Bölge Müdürlüğüne Hasan Yeşilova
durumda. Çeşmenin arkasına denk gelen (kuzey­ atanıyor.
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER

31.07.1978 Pazartesi: Medresenin 2 oda ve örtülen bir kapı olduğu anlaşılıyor (1.40 m
baş eyvandan oluşan doğu kesiminde kazı açıklıklı). Sahanlığı izleyen kare alan bizce bir
başladı. Yıkıntı taşlarını ayıklatıp türlerine göre türbe yeri (Res. 9).
avludaki yerlerine taşıtıyorum. Bildiğimiz kadarıyla Sahip Ata, kendi hani-
02.08.1978 Çarşamba : Baş eyvanın doğu gahında yatıyor (1285). Aileden kimseler de var.
kazısında, duvar içi yüzü temiz kaplamaları Ölüm tarihi 1289. Sağ iken Sivas'ta kendine yer
görünmeye başladı (Res. 7). Temel dolgusundan hazırlatmış olmalı. Bu işi Konya'da niçin çözümle-
alnı profilli iri bir mermer çıktı. Geniş yüzüyle memiş? 1.40 m. enindeki bir sandukaya
toprağa oturuyor. Açıları uyuyor. Bu havuzun 2+2.50m'lik boy gerekli. Oysa I. İzzettin
Keykavus Şifahanesinde en büyük sanduka 0.90
taban taşlarından biri, yanında oluk taşları da
m. geliyor. Her halde burası sandukanın alt kesi­
bulundu. Baş eyvanın döşemesi yok edilmiş
mi. İleride Selçuklu tarihine yönelip bu soruya
(Res.4).
yanıt arayacağız.
03.08.1978 Perşembe : Doğu kanat kuzey
odasında (baş eyvan kuzeyi) avluya açılan kapı 05.08.1978 Cumartesi : Baş eyvanın
güneyindeki büyük alanın araştırması başlıyor. 4-
eşiğini baz alarak dolguları dışarıya atıyoruz.
5 yıl önce buradaki yıktırdığım bekçi evinin banyo
Eyvan duvarının 1,50 m açığında (kuzey) buna
için yapılan delikli döşemesi, pöhrenk ve döşeme
koşut bir moloz taşı (eni 1.00 m) duvar bulundu.
kaplaması çıkıyor. Söküp attırıyorum (Res. 7).
Bu alanın tüm duvarları böyle (ince yonu) örülü.
Buruciye'den esinlenerek burada merdiven 06.08.1978 Pazar: (Ramazan'ın ilk günü)'.
arıyoruz. Ancak eni çok fazla ve biraz derinden Buruciye Medresesine gidip, 2. kat sorununu bir­
dış duvara yakın yerde döşeme taş kaplamaları likte inceliyoruz. Merdivenlerine bakıyoruz.
ortaya çıkıyor. Burası bir aralık olmalı. Bu ara Kazıyı derine indiriyoruz. Merdivenlerine
bakıyoruz. Kazıyı derine indiriyor ancak hiç bir iz
duvar, arkasını kareye dönüştürmüş (12.45
bulamıyoruz. Güney dış duvar iç ve dış yüzü çok
x l 2.35 m). Avludan bu aralığa bağlantı sağlayan
bozuk. Temiz ölçü alınamıyor. Diğer duvar
taş, iğreti görünüyor. Kaldırınca asıl eşik çıktı, iç
kalınlıklarına bakarak burasının 12.50x7.10 m
döşeme kotunu buna göre sürdürüyoruz. Ara
kadar olduğu anlaşılıyor. Batı duvarının bu yüzü
duvarın bu kapıya yaklaştığı yerde örgü kesilip
de çok bozuk. Doğu Eyvanının kuzeyindeki gibi,
eşik oluşturulduğu, dolgular kalkınca anlaşılıyor
onun duvarına koşut 2. bir ara duvar temel ve
(8.8.1978). Arkası bir sahanlık ve 1.00 m. sonra
bağlandığının duvarlarda kökleri de yok. Kazı
kesilip yeni eşikle iç alana giriliyor. Kazıda çini 1.00 m. derinleşince bu tek açıklıklı alanın güney
kırıkları görünmeye başladı. Bir tanesi bozulma­ ve doğu duvarları iç yüzleri ortaya çıkıyor.
dan yüzükoyun yıkılmış. Alçıya alıyorum (Res. 8). Güneydoğu köşe duvarı yıkık.
09.08.1978 Çarşamba: Çinilerin yüzükoyun
24.07.1978 Pazartesi: Medresenin giriş
oluşu, duvardan döküldüklerini gösteriyor. Epeyi
(batı) kanadı üst katında çalışmayı başlattım.
döküntü topladık. Burası anlaşılan medresenin en
Korumak amacıyla eskiden yapılan ve oldukça
özenli alanı. Kireç harcı yer yer nemli. İri blok bir
yıpranan ahşap çatı ile çoğu kırık alaturka
harçtan kırılınca çini parçaları çıktı. Kazı derine
kiremitler alınıp dışarıya attırıldı. Boyutlu güzel bir
indikçe bir duvar parçasının blok olarak yıkıldığı
silme çıkıyor yıkıntılardan. Diğer 3 eyvanda
anlaşılıyor. Bir yüzü çini mozayik, ara duvara olduğu gibi giriş eyvanı da yanlarından yüksek.
yapışık ve bir kenarı sahanlığa bağlı mozayik O nedenle mescit (güney) ve sınıf (kuzey)
kaplamalı kitle bulundu. Mavi ve siyah çiniler damından buraya, ön yüzü (avlu) sıvalı, onların
(3x7 cm), balık sırtı dizilmiş. 0.50 m kadar yük­ pencerelerini kapamayan birer üçgen duvar var.
seklikte, yaklaşık 1.40 m. eninde. Boyu belli değil. Merdiven basamakları yok olmuş. Örgü alt kotun­
Hemen altında taş döşeme kaplaması var. Doğu da birer profilli bingi taşı yerinde duruyor (Res.
yönünde kazıyı derinleştirdik. Bir iz yok. Belli bir 10.) Sıvayı kazıtmca tuğla örgülü olduğu
yerden sonra döşeme kaplaması dış duvara anlaşılıyor (Res. 11)
kadar yürüyor. Ara duvarın, avluya açılan kapısı
yönünde bir kapı boşluğu ve yere kapanan söve ' Cumartesi gecesi serinliğe ve sivrisineğe karşı a v l u d a h e r
akşam yaktığımız ateşi yineliyor ve sohbet e d i y o r u z . 0 0 . 0 1 'e
bulunuyor. Harç izinden hareketle, mozayik blok k a d a r oturuşuma ekipteki a r k a d a ş l a r ı m şaştılar. S a a t
0 3 . 0 0 ' t e birlikte sahur y a p ı y o r u z . S a b a h 1 0 . 0 0 ' a k a d a r
yanında yerine oturunca, burasının, kemerle
uyumuşum.
SAHİP ATA (GÖK) MEDRESF İLE İLGİ! İ Ç A I I Ş M A I A D

Kuzey merdiveni ainmda çini bir su (çerçeve) kalkanının 2 yanına alt silmeler üstüne 2 çörten
parçası variiğını Icoruyor. Sıva üstünün bununla yaptırıyorum. Dam sularını avluya akıtacak.
kaplı olduğu böylece kanıtlanıyor. Her iki
İşler böyle yürürken zaman zaman Sivas'ın
kuiîbenin çevresi oldukça toprak dolmuş. Özellik­
asıl taş ocağını araştırıyorum. Yerlilere usta
le ön yüz kaikaniarıylo oralar çokça dolu.
kahvehanelerine, gelen giden müteahhitlere
Buradan başlayarak boşaltıyoruz. Kısa süre sonra
soruyor ancak sonuç alamıyorum. Eski eser
mescit kubbesi eteğine yakın kotta gezintiyi
müteahhitlerimizden Mustafa Veziroğlu ve diğer
sağlayan tek sıralı tuğio bingiller ortaya çıkıyor.
arkadaşı 15.08.1978 Salı günü buradaki 2
(Res. 12). Eteğine inince kasnak araştırmasına
eksiltme için geldiklerinde Gök Medereseye de
başladık. Avluya bakan yüzünde, tepe pence­
uğradılar. Kayseri'deki benzer taş ocaklarını
releri nedeniyle zaten yalcloşık kot belli. Silmesi
incelemek üzere onlarla akşam hareket ediyoruz.
yok olmuş. Mescidin güney yönünde arkasındaki
Malatya yolunda Tomarza'ya doğru sapıyoruz.
örtük yıkık olduğu için dolguya fazla dokuna­ (16.07.1978 Çarşamba). Ömer Erton'ın belirttiği
mıyoruz. Sınıfın kuzey duvarı zaten yenilenmiş, 2 taş ocaklarına tırmanıyoruz. Taşlar sert ve güzel
kubbe arasında, giriş eyvanı üstünü yavaş yavaş ancak sütlü kakao renginin açığı. Beğenmedim.
kaldırıyorlar. 2 m'ye yakın dolgu var (Res-17). Oradan dönüp Pınarbaşı girişindekilere
18.08.1978 Cuma : 2 kubbenin (giriş eyvanı bakıyoruz. Buradakiler de bir öncekinin eşi.
üstü) birbirine bakan koşut kasnak yüzlerinde çini Yorgun ve eli boş dönüyorum. Numuneler
mozayik duvar kaplaması çıktı (Res. 13.). yanımda. Bir taş atölyesine bıraktık. Küp şekline
Güneydeki + 6.17 kuzeyindeki + 6.04 kotunda. getirecek. Sivas'ta beyaz taş yok diyorlar.
Siyah bir su çerçeveyi, yukarıda altıgen cam Bulamazsak uzaklardan getirmek gerekecek. 1.
göbeği renginde çiniler beziyor (2 duvarın diğer İzzettin Keykovus Şifohanesinde kullanılan açık
yerleri hep çentikli) (Res. 14-15). Aralarında renk taşa razıyım. Onarımında Gürün ve
Darende'den getirilmiş. Ancak, Sivas'ın kışına
siyah üçgen çiniler boşlukları dolduruyor. Ayrıca
yatkın olmayınca vazgeçilmiş. İftar saatine yakın
kazıda ara duvar ve ocak (Res. 16), biraz sonra
müteahhit arkadaşlarla Mimar Sinan (Cıllavuk)
2 tandır çıkıyor' Giriş tonozu üstü iç içe 2 oda
Köyü'ne dönüyor ve gece konaklıyoruz.
şeklinde. Kuzey duvar, sınıf kubbesinden 1,00 m
açıkta ve buradan kubbenin arkasındaki alana 17.08.1978 Perşembe : Sabah 07.30 oto­
geçen kapının sövesi duruyor (Res. 17). Güney büsüyle Sivas'a hareket ediyorum, istediğim taşı
çini kaplama, bu enine ara duvara gelip kesiliyor. bulamadım. Günler azalıyor. Oldukça huzur­
18 cm'lik duvarlar kireç, katkılı özel bir karışım, suzum. Özel idareden taş ocakları hakkında bilgi
alçı, mermer tozu v.b olmalı. Ara duvar kuzey almak istiyorum. Oradan Vakıflara geçen İbrahim
uçta kapı ile kesiliyor. Kaplamaların arka odaya Bey de doyurucu bilgi veremiyor. Sivas'ta son
uzandığı güneyde belli oluyor. Giriş eyvanının büyük yapılar hep bu krem rengi taştan. 1920-
avlu yüzündeki kalkan duvarı sağ ve solunda 30'larda bu ocağın çalışır durumda olduğu
bulunan tuğla duvarı söktürürken, kuzeydekinin anlaşılıyor. Bu beni, ocağı yakınlarda aramama
kuzey yüzünde- daha önce belirttiğimiz gibi - çini yönlendirdi (Keykâvus, Çifte Minareli ve Güdük
kaplama bulunuyor (Res. 18). Kubbelerin çini Minarede aynı ocaktan yararlanılmış).
kaplı olduğunu kanıtlayan hiçbir artık kalmamış,
18.08.1978 Cuma : Şantiyeye kum ve taş
tuğla basamaklara bakılırsa yalın. Buralarda zen­
getiren taşçıya uğradım. Vakıfların şoförü Ishak
gin çini dekor varmış. ile yanıma bir arkadaş daha alıp Paşa Fabrikası
19.08.1978 Cumartesi : Kazıyı giriş eyvanı denen semte gidip ocakları geziyoruz. 4-5 ocak
tonoz sırtına kadar indirdik. Kabaran kasnak çini­
lerini alçılayıp pano halinde yerinden aldım. ' Mescit kubbe kasnağı kuzey kenarı kırılıp sekizgene
dönüşebileceği yerde, botıya doğru düz uzanarak hem
Sınıfın kubbesine yaklaşık 20cm. Kalınlıkta bir kat
b u r a d a k i o d a y a dikdörtgen yapıyor, hem de o r a y a , kasnak
moloz kubbe sonradan kaplanmış". yüksekliğinde bir hücre ( - d e p o ) sığmasını sağlıyor
20.08.1978 Pazar : 4 kişi eyvanların üstüne, K a z ı d a n bolca dekoratif alçı parçalar ve değişik profilde,
b a z e n mukornas dilimli sırlı tuğlalar çıkıyor. Giriş eyvanı
avluya akıntılı koruyucu ahşap çatı yapıyor. Mes­
üstünün özenli çinili, alçı süslü, |raf, korniş, yaşmak v.b.)
cit kubbesinin güney kasnağı, arkasındaki odanın
olduğu ve böylece müderrise yakışacağı kanısı kuvvetleniy­
tonozu ile birlikte yıkılınca tehlikeli olmuş. Yukarı or. Sırlı tuğla parçalar minare döküntüleri. Vakit bula-
taş çektiriyorum. Mustafa usta Salı günü gelip modığım için ilgilenemedim. A n c a k şerefe altı mukarnası
burayı güçlendirecek. Giriş eyvanı doğu yüzü konusunda yarorlı ayrıntılar vermekte.
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCFR

hep aynı nitelikte. Ancak istediğim değil. Divriği Ulu Camii ve İstanbul Mevlevihane) işe
Kayseri'dekilerin biraz açığı. Soğuk Çermik koyuluyorum. Andaç Bey İstanbul'dakiyle
denen bölgedekilere bu kez bakıyoruz. Tam yakından ilgileniyor. Beraber gidiyor, dış çizgiyi,
aradığım gibi. Çocuklar gibi sevindim. Haykırmak üst kat 2 merdiven yerini, semahanenin sınırlarını
istiyorum. Örnekler alıp medreseye döndük. gösteriyorum. Yanmadan önceki fotoğraf ve
Döküntüden bir iki taşı kırıp taze kesitine belleklere göre yeniden kurulduğunu sonradan
bakıyoruz. Tıpatıp aynısı. Arkadaşlarla birlikte öğreniyorum. Gök Medreseye ağırlık vermekte­
birlikte eskiyi ve yeniyi tablo seyreder gibi yim. 22-29 Ağustos 1988'de son durumları
seyrediyoruz. Beyazlığını zaman giderek ve eşi incelemiştim. Çini ayrı bir uzmanlık işi. Genel
olacak. Ancak ocak istediğimiz verimde mi Müdürlükte bir çekirdek kadro kurulması için 4
bilemiyoruz. Hasan Yeşilova, üstündeki hümüslü arkadaşın", İstanbul'da kurs görmesi yazışmaları
toprağı aldırabileceğini söyledi. Ocağı bulmanın yapılıyor. Medresenin batısında (yolun karşısına)
rahatlığı içindeyiz. bir şantiye binası kurulması isteğimize, Bülent
17.081978 Perşembe : Giriş eyvanında çini Kamber imzalı bir prefabrik bina planı ve özel
yok. Doğu (baş) eyvan yıkık. Güney ve kuzey teknik şartnamesi geliyor. İlgili üniversitelere
eyvan tonozları, dış duvarları iç almlanı çok güzel Genel Müdürlük yazı yazarak katkıları soruluyor.
çinilerle kaplı. Yer yer oynamış ve bazıları düşüp - Yıldız Üniversitesi, gönderilecek ekibe bir
yok olmuş. Üstüne koruyucu bir çatı yaptırmayla günlük bir seminer verebileceğini ( 2 6 0 3 / 4 6 1 7 -
yetinmiyorum. Özel İdareden Vakıflara geçen, 18 Eylül 1989),
comisyon üyesi İbrahim Beye bu çiniler için keçe
- Selçuk Üniversitesi, uygulama yapacak ve
siparişi verdim. Eyvanın pergeline uygun iskele
yaptıracak kadrosu olmadığı ( 2 1 . 2 5 9 / 4 7 9 2 -
yaptırıp arasına keçe serilmesi gerekecek. Bunun
4.9.1998),
İçin Urfa ve Diyarbakır'a gidecek. Dönüşümüze
kadar yetiştireceğini sanmıyorum. - Trakya Üniversitesi, proje hazırlığı yanında,
öğrenci ve öğretim elemanlarına olanak
29.08.1978 Salı : Tam 52 gündür bura­
sağlanırsa 1990 Temmuz ve Ağustos'unda
dayız. Rölöve ölçüler ara ara tamamlandı.
yardımcı olabileceğini (100-462-6127/ 20 Eylül
Önemlileri çizildi. Eyvanların üstüne, avluya
1989),
akıntılı koruyucu çatı yapıldı. Mescit kasnağı
güçlendirildi. Toplanan çiniler yerlerine göre - Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Gök
sınıflanıp ayrı çuvallara konarak, ağızları mühür­ Medresenin sorunlarını belirten ek rapor yanında
lenip Vakıflar Bölge Müdürlüğüne tutanak ile tes­ Vakıflar + Kültür Bakanlığı + İstanbul Merkez
lim edildi. Vinci yağlayıp, sarıp sarmalayıp kış Restorasyon Laboratuvarı konservosyon uzman­
önlemi aldık. İşçiler son döküntüleri topluyor. larından oluşan ekibi önerip. Vakıfların restoras­
Bugün Ankara'ya döneceğiz. Hiç bir işi yarım yon elemanlarına Bilim Dallarının destek ve
bırakmayı, eksik bilgiyle (yapı dışı ve çevre işbirliği yapabileceğini bildiriyor. (131.1013.
araştırması hariç)dönmeyi istemedik. Böylece 16076-27 Eylül 1989).
1978 Temmuz ve Ağustos çalışması
Ayrıca, onarım süresinin yıllar alacağı
tamamlanıyor. Umduklarımdan fazla kalmamız
düşünülerek 2 yapının üstünün bir uzay kafes-
Abideler Şubesini tedirgin etmiş. Dönüşte "Bu
kiriş ile kapatılması görüşüme, Kayhan
kadar süreceğini bilsem göndermezdim diyecek
Mühendislik yardımıyla İrfan R. Ünsal'dan taslak
Ekrem Demirtaş. Döner dönmez rölöve pro­
proje, teknik şartname ve fiyat geliyor
jelerinin temiz çizim ve çinilerine başladık. 4
(20.01.1994). Bu arada zeminin irdelenmesi
mimarın bir kışını aldı.
açısından bir sondaj araştırma önerim İstanbul
Teknik Üniversitesi, O.D.T.Ü ve Karadeniz Teknik
B-1990 YILI KAZISI Üniversitelerine yazı yazılıp, ayak konacak yerleri
1-HAZIRLIK AŞAMASI gösteren ölçekli planım ekleniyor.
1976 yılında derslere part-time başladığım
A.D.M.M.A.'ne 1980'de kadrolu olarak geçiyo­ ' Biyolog Behiye E r d o ğ a n , K i m y a g e r S e m r a Erdil, Jeolog
O s m a n Hacışahinoğlu ve S a n a t Tarihçisi Birsen Erat'ın Eski
rum. 1988'e kadar bir onarım yapılamıyor.
Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünün istanbul'daki
Vakıflarla Gazi Üniversitesi anlaşıyor ve Restorasyon L a b o r a t u v a n n d a eğitim görmeleri için (Mayıs
sözleşmeli olarak 3 yapı için (Gök Medrese, 1 9 9 0 ' d a kurs) Behçet Bey ile ( 1 5 . 0 2 . 1 9 8 9 ) a n l a ş ı y o r u z .
SAHİP ATA (GÖK) MEDRESE İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR

Y a n ı m a Vaicıflar Genel M ü d ü r l ü ğ ü A b i d e l e r geçen yapıları d a dışından saran veya onlara


Şubesi mimarlarından Necla Destici'yi alaral^ b a ğ l a n a n bir çevre duvarı olup olmadığını bu
Sivas'a g i d i y o r ve 1 9 9 0 yılı dış araştırma l<azısına kazı boyutunda belirleyemiyoruz. A n c a k kuşkular
başlıyorum. artıyor.

Doğu duvarı temelini boydan boya


2- ARAŞTIRMA KAZISI açtırıyorum. G ü n e y ucuna k a d a r çırpısında ve

Ö n (batı) y ü z d e ö z g ü n eşik, şimdikinin 9 0 cm desteksiz. 3 . 8 0 m. aşağıya iniyor ve ınceyonu

aşağısında (-1.96 m) b u l u n u y o r (Res. 19). Bu temelin bitimini yakalıyoruz. Yer altı suyu,

hem ön hem giriş eyvanı gerçek kotlarını çukurları hemen dolduruyor. Bu d u r u m d a medre­

sağlamamızı d a sağlıyor. Kapı önüne düşmüş senin planının şimdiki sınırda bittiği ancak

sağlam bir d e n d a n b u l u n u y o r (Res. 2 0 ) , hemen arkasının (doğu) kendi bahçesi olabileceği

görüntülerip, temizletip, istampaiını ve ölçülerini anlaşılıyor

alıyoruz. O n y ü z d e - 1 . 7 7 ' d e mermer sıra bitiyor Yapının g ü n e y d o ğ u köşesi yıkık. Derinlere


ve - 2 . 1 2 m'ye k a d a r n o r m a l taş sırası d e v a m indiğimiz halde destek ve temel duvarı bulu­
ediyor. Çeşme ö n ü n d e - 1 , 6 2 kotunda eski y a l a k namıyor. Kuzeydekiyle karşılaştırılırsa iki destek
tabanı, -2.05'te temelin 5-6 c m . taşkınlığı ve - birbirine yakın. A r a l a r ı n d a k i 8 m. çok az. Güney
2 . 9 4 m. kotunda p ö h r e n k (içi o 1 2 , et kalınlığı duvarı da doğuya doğru devam ediyor ve
2'şer cm) bulunuyor (Res. 2 1 ) . Böylece çeşme desteğin köşeyi aştıktan sonra yer aldığı kanısını
y a l a ğ ı n ı n 1.60 m yükseltildiği kesinlik kazanıyor. taşımaya başlıyorum. Böylece çevre duvarı
Medresenin kuzey batı köşesindeki bezeli yuvar­ tamamlanmış oluyor.
lak desteğini kare plan çeviren köşe pahlarının - Güney yüzde en batıdaki desteğin geçiş
1.05 kotunda başladığı g ö r ü l ü y o r . Bunun üze­ sırasının -0.81 ile - 1 . 3 8 arasında olduğunu belirt­
rine, güneybatı köşe desteğini açtırıyor ve köşe miştik. Eyvanı içeren 2 destek arası moloz taş
pahlarının -1.38 ile -0.81 kotlarında onarımlı kesim altından yine inceyonu örgü
bulunduğunu belirliyoruz (Res. 2 2 ) . Böylece G ö k çıkıyor. Bu kanadın taşkın kesiminin duvarı da
Medrese batı (ön) y ü z ü n ü n kuzeyde (sol) - 1 . 1 5 , yenilenmiş. Doğuya d o ğ r u ilerledikçe a r a z i kot
güneyde (sağ) - 1 . 6 0 m olacak şekilde akıntılı kaybediyor ve beden duvarları yüksekte kaldıkça
o l d u ğ u anlaşılıyor. (Kapı önü - 1 . 4 0 m). yıkımı kolaylaşıyor. Üstelik doğu eyvanı 2
Kuzey duvarı batı ucunda 3-4 m. derine inil- yanındaki büyük açıklıkların bu sonucu oldukça
d i ğ i halde g ö z d o y u r a n b i r pis su çıkısı buluna­ kolaylaştırdığı anlaşılıyor.
mıyor. Kazıyı bu y ü z d e d o ğ u y a d o ğ r u sürdürüyo­ Sonuç olarak medresenin bugünkü sınırları
ruz. 1 . yuvarlak desteğin geçiş b ö l ü m ü - 0 . 7 3 ile - içinde o l d u ğ u , ancak kuzey ve güney duvarlarının
1.39 arasında baklavalı dilime benzer şekilde, 2. doğuya d o ğ r u ilerleyerek vakfiyede adı geçen
destek geçiş bölümü - 1 . 4 6 m ile - 2 . 0 2 arasında yapının (Dar-ı ziyafet) burada olabileceği
bulunuyor. A r a z i kuzeyden hem güneye hem d e düşüncesiyle onları sardığı veya birleştirdiği
doğuya doğru akıntılı. Ö n d e n doğuya doğru kanısına varıyoruz. Bu yöndeki 3. bir kazı konuya
(-1.15'den 3 . 1 5 ' e ) 2 m. iniş var. Nitekim 3. son iyice açıklık getirecektir. 1 9 9 0 yılı yıl sonuna
destek (kuzeydoğu köşesi) geçiş bölümü - 1 . 7 4 ile yakın, geçirdiğim bir mide kanamasıyla Vakıflar­
- 2 . 1 8 kotları a r a s ı n d a . 3 desteğin temelleri yarım daki işi bırakıyorum. Yıllar geçiyor ve yine kimse
kare. Bu geçiş elemanlarıyla görünüşte yarım umursamıyor. A n c a k Sivas'ta bir iki özverili, eski
d a i r e y e dönüşmektedirler. 1. destek 2 . 1 3 / 1 . 0 5 , eser dostu kişi (başta Hikmet Denizli) işin ucunun
2. destek 1 . 9 2 / 1 . 0 8 ölçüsünde. bırakılmasına razı değiller. Konuyu haklı olarak
K u z e y d o ğ u desteğinin d o ğ u y a d o ğ r u b i r a z sıcak tutmak istiyorlar.
içe kırılarak devam ettiğini gösteren temel
duvarında örgü kökleri var. Ancak plana A r o z i kofu b u r a d a en dusuk O nedenle d u v a r l a r ı d i ğ e r 3 dıs
y ü z d e n d a h a yüksek d u r m a s ı n a karşın, hiçbir a r a destek
bakıldıkça kitle b u r a d a bitiyor ve alıştıklarımız
o l m o m a s i , o r k a s ı n d a (doğu) bitişik b a z ı y a p ı l a r ı n • ufak d a
dışında köşe değil a r a destek şeklinde y a p ı d a yer olso v e y a h ü c r e d e k i l e r i n (destek s a ğ l a m a k a ç ı s ı n d a n )
oiduQunu çoğrıstırıyor
alıyor. Bunun bir bahçe d u v a r ı , vakfiyesinde adı
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER

C. YEREL ÇABALAR tadır. Kale Kopuşu karşısında ilim


adamlarının oturmalarına mahsus yazlık, kışlık
Sivas Valiliği ile Sivas Hizmet Vakfı, Gök
Medrese konusunda bir konuşma yapmamı isti­ odalar, bir obdestliği, biri sağ, diğeri sol tarafta 2
yorlar (1992/46-05.11.1992). 30 Kasım 1992 minare, girişinde bir mesciti müştemil, Medrese-i
Pazartesi günü Kültür Merkezinde saat 14.00'te Sohibiye-i Fakriyye nomıyla meşhur binayı
konferans verip proje ve slaytlarla konunun boyut­ muhkem ve avlusu geniş bir medrese bina etti,
ların açıklıyorum. 2 yıl daha geçiyor. Aynı aşkla, suyunu akıttı ve bu medresenin haricinde bir de
Sivas Hizmet Vakfı yine Valilikle işbirliği yaparak Dor-ı ziyafet (konuklar yurdu) yaptırdı". Dikkat
benden yardım istiyorlar. 20 Ocak 1994 edilirse tanım bugünkü duruma bir eksiğiyle uyu­
Perşembe günü oraya gidip. Müze Müdürü yor.
Hikmet Denizli ve Vakıflar Bölge Müdürü Doğan Kadro: Daimi bir müderris, 2 asistan, 2 0
Erdinç ile ertesi günü Voli Aydın Güçlü'ye fakıh ve araştırıcı, 5 bekar fıkıh araştırıcısı, 5
çıkıyoruz. 1994 yılı için ayrılan 5 milyar liranın meseleleri ilka edici, 5 eğitime yeni başlayan
hayata geçirilmesi gayretindeler. İşte bu arada öğrenci, cami için (5 vakitte) 1 imam, iki yedek
uzay kafes kiriş için bir atılım yapıyorum. Bununla
imam 2 müzezin, kitaplık ve kütüphaneci, 1 kapıcı
ilgili bilgi yukarılarda verildi. Bir yıl daha geçiyor.
(aylık 20 dirhem), bir ferraş, öğrenci ve öğretim
Bu kez Sivas Belediyesi gayrete geliyor ve her
görevlilerinden bekar olanların her gece-gündüz
türlü giderin kendilerince karşılanacağı bazında
medresede kalması, evli olanların en az 2 gece
Vakıflar Genel Müdürlüğü ile bir sözleşme
burada kalması (1 fokıh ve 2 asistanın sürekli
yapıyorlar. 10-11 Aralık 1994 günkü toplantıya,
burada kalması) ve diğer tüm ayrıntılar vakfiyede
Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu
belirtilmektedir.
toplantım nedeniyle katılamıyorum. Bu kez, sınırlı
kişilerle 5-6 Mayıs 1995 tarihinde Sivas Sıcak Kütüphanecinin gece mederesede yattığını
Çermik'te, Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu bilemiyoruz, ilim adamları için yazlık ve kışlık
başkanlığında bir toplantı daha yapılıyor. Zemin odalar, daimi müderris, 2 asistan, fakıh ve
emniyeti, binanın statik durumu için I.T.U'den Prof araştırıcıdan (20 kişiden) biri, meseleleri, ilke
Mehmet Bilge, Prof. Remzi Ülker, Prof. Müfit edici 5 bekar, öğrenci ve öğretim görevlilerinden
Yorulmaz ile Erciyes Üniversitesi'nden Mehmet bekar olanların 24 saat medresede kalacakları
yer, evli olanlardan en az 2 gece için yatacak
Palamutoğlu, Cumhuriyet Üniversitesi'nden Ahmet
yer, depo, yaygı ve sergi, kandil yağ ve
Turan, İ. T. Ü'den Gülsün Tanyeli ve Yeğen Hanım
yağdanlıkları yakacak yeri düşünülürse bol oda
ile yönetimin ileri gelenleri katılıyor. Bundan da
(en az 10 tane) gerekmektedir. Yapıda mescidin,
bir sonuç çıkmıyor. 2000'li yıllara geliyor ve
bunun karşısındaki sınıfın (girişe göre solda)
umutla bekliyoruz. Bu orada Hacettepe Üniver-
planın yeri bellidir. Bizce güneydoğu köşe oda
sitesi'nin Suut Kemal Yetkin anısına (18-20 Kasım
kitaplığa uygundur. Kuzeydoğu odanın çok özen­
1981) düzenlediği seminere "Sivas Gök Medrese
li çini kaplaması burasının ya türbe, ya da müder­
Zemin Katı ile İlgili Araştırmalar" adıyla ve 19-23 ris odası olmasını gerektiriyor. Ancak oda olsa
Ekim 1981 yılında İstanbul'da düzenlenen 4. çini sanduka tabanlığa gerek kalmazdı. Ayrıca,
Ulusal Türkoloji Kongresi'ne "Sivas Gök Medrese
Üst Kat Sorunu" adlı birer bildiri veriyorum (her
'^Bayram, Sadi ve Ahmet Karabacak, "Sahip Ata
kisi de yayımlandı). Vakfiyeleri," Vakıflar Dergisi XIII, A n k a r a 1 9 8 1 , s . 3 1 .
Sivas'ta medrese dışında, nehre y a k ı n bir "Büyük H a n " v e
medreseye yakın bir "Şahne Çifte H a m a m ı " d o v a r d ı r (s 3 6 ) .
Ayrıca vakfiyede, bakım ve onarım amacıyla görevh
D- SİVAS SAHİP ATA VAKFİYESİ mimarına vakıf gelirlerinden her a y belli bir ücret verilmesi
1264 Mayısında kurulan vakıf, 1265 ve ( a y d a gümüş elli dirhem sultan parası) şartı v a r (s,36).

1280 yıllarında eklemeler yapılarak üçü birden K o n y a S a h i p A ğ o vakfiyesinde tahsildar ve m i m a r ı n g ü n l ü ğ ü


3 0 dirhemdir (s, 4 0 ) . Medresenin her m e z h e b e açık o l m a s ı ,
1280'de yeniden yazılıyor ^ Burada amacı (s.53)
sıcak pide alınıp, müezzinlerden birinin m i n a r e n i n şerefesin­
"fâkihler, hukukçular, alimler, öğrenciler, müslü- d e n , fakir ve yoksullara ve diğer a r z u e d e n l e r e b a ş a k a k -
man yoksullar, ve alevilere vakfedip, fıkıh ve bunu maksızın eziyetsiz, sadaka olarak bırakılması belirtilip

tamamlayıcı şer'i ilimler ve dini eğitim için onlara konuk evindeki günlük yiyecekler d e açıklanıyor.
- Turan, Osman, Selçuklular ve İslamiyet, istanbul 1971,
mesken kılındı"denir. Yapı şöyle tanımlanmak­
s. 1 2 4 .
SAHİP ATA (GÖK) MEDRESE İLE İLGİl i ÇALIŞMALAR

ıslak olana bitişik merdivenleri öğrenciler yüksek olduğu için üst kata elverişle olmayabile­
kulanıyor, bunun bakışımındaki öğretim üyeleri ve cektir. Bu nedenle orasının kulanılmadığını (üst
müderrislere ayrılmış olmalıydı. Bu durumda katı yok) sanıyoruz. Ayrıca türbe görüşümüz
yapının güneybatı konadı öğretim üyelerine d o ğ r u ise içte en büyük kubbe dışta yine kubbe
ayrılmış o l m a l ı . Eşik ve mil yuvasını b u l d u ğ u m u z , veya külah bu ahşap 2. katı zorlayacaktır.
mescidin güneyine u z a n a n o d a (kışın) müderrise Medresenin 1 8 2 3 ' t e üst katına yine ahşap odalar
oldukça uygundur. Kuzey eyvanı batısındaki 3 yapılmasında eski kurgunun katkısı yadsınma-
o d a d a n en batısındaki d e p o , y a k a c a k , temizlik malı
gereçleri, y a y g ı , sergi, d i ğ e r 2 o d a bekâr v . b
öğrencilere ayrılması uygun düşer. Bu binada
E- SAHİP ATA GÜNLERİ V E SİYASAL
hukuk, şer'i ilimler, dinsel eğitim y a p ı l d ı ğ ı n a g ö r e ,
TARİH
girişin liemen sonundaki tek dersliklerle yetin­
Medresenin kuzeydoğu köşe odasının,
memek gerekir. G ü n e d o ğ u kanattaki derin 3 o d a
Sahib'in kendisine türbe olarak hazırlayışı için,
y a koğuş y a d a sınıf i d i . Bunlar d a yetmediğine
Selçuklu tarihine ve Sahib Ata'nın siyasal
göre, kuzeydoğu kanadında 3 odalı olması
yaşamına kısaca bakmak yetecektir. Sahip A t a ,
gerekecektir. Bugün b u n l a r a ait hiçbir iz kalma­
Celöleddin Karatay'ın öldüğü günlerde (1258)
ması, inşaatın hızlanması amacıyla, tonozun
Emir Dad (Adliye Bakanı) olur o günlerde İzzed-
uzunlamasına ö r ü l d ü ğ ü , o r a bölmelerin temel ve
din Başvezirdir. Baycu'ya elçi olarak gönderilir.
duvar bağlantısına gerek kalmadan sonra
O r a d a değerle karşılanır, hediyeler sunulur ve
yapıldığını da düşündürüyor. A n c a k g ü n e y d o ğ u 2
böylece Baycu'nun beylerinin sıklaşan
oda için aynı şeyi düşünmeye, eyvana bitişik
saldırılarında bir azalma olur. Küyükhan ve
kalan tek oda elvermiyor. Evliya Çelebi 80 M e n g ü h o n katına d a elçi olarak çıkmış, kaanlar-
o d a d a n söz etmektedir. ' d a n yarlıkları almış olmasından ötürü, yönetim ve
Üst katın yazlık olduğu vokfiyede de diğer emirlerle eş rey düzeyine erişmiştir. Sultan
anlatılmıyor. Evliya Çelebi de belirtiyor. Giriş 2. izzettin Keykâvus, Hülâgu Han'a giderken
eyvanı üstünde yer a l a n iç içe 2 ve kuzeyinde bir ( 1 2 5 9 ) onu saltanat naibi yapacak ve yönetimi

kapalı alanlı y e r i , müderrisin kışın d a kullandığı ona bırakacaktır. Baba Şemseddin öldükten sonra

konusunda bilgi yok. Taçkapı arkasına rastlayan aynı sultan, altın bir divit ve değerli bir hil'at gön­
dererek onu vezir y a p a r . Böylece artık Fahrettin
alan ufak d e ğ i l . O n o d a y ı avluya açık eyvan
A l i , " S a h i p " ünvanıno erişir. ( 1 2 5 9 - 1 2 6 0 ) , Saray
şeklinde düşünmek d a h a uygun olacaktır. Kuzey
teşrifatçılık amirliği y a p a n M ü i n ü d d i n Süleyman
kanat d a m ı n d a bolca tuğla bulunması bunun ile
Pervane ile el ele vererek o çok zor koşullarda
kaplı oldğunu gösteriyor. A y r ı c a bu kesimde
devleti olabildiğince yönetir. Sahip Ata'nın 1.
topraklar orasından ve avluda revak önünde pek
vezirliği 1 271 yılına kadar sürer. Sultan II, İzzettin
çok ön yüzü S profilli bingi taşı çıkması, b u n l a r a
Keykâvus Bizanslılara sığınmış, sonra Kırım'a
oturan eliböğüründeli ve saçaklı a h ş a p 2. katı
geçmiş ve ölünceye kadar (1278) sekiz yıl orada
çağrıştırıyor. Zaten kuzey d u v a r ı , çörtenler ve
bir malikanede yaşamak zorunda kalmıştır .
buna uygun üst pencereler, bu görüşü oldukça
Fahrettin Ali'nin kıymetli sultanına gizli gizli
destekliyor.
sağladığı para yardımını ' düşmanları koz olarak
Kalkan duvarlarının her y ö n d e buna uygun kullanmış, görevden alınmasına ve Osmancık
kotta olduğunu giriş (batı) y ü z ü de pekiştirmekte­
dir. G ü n e y duvar yıkıldığı için belge yok olmuş. "Evhya C e ' c b ı Seyahc:tnc!:r>c Ccvirı: 1 DanıiT'Or. cilt ^
201
A n c a k güney eyvanı, kuzeydekiyle 3. boyutta d a
' G i n s e y v a n ı avlu y ü z ü n d e k c i k a n d u v a r ı ıkı ycn^ncici.! c ı
eşdeğer. Bu nedenle üst katı ahşap d i k m e l i , eli boârunccler ah;ap catJı ve saçakların y a ı : vı U ickkr^de

b ö ğ r ü n d e avluya saçaklı arkalan dış kalkan sordıö'nı müderris odasının böylece daha ria VCÎJ"IOK!I
olduğu anlaşılıyor
duvarına dayalı olarak düşünmek gerekir. A r k a 'Turan Osr^ıon o . y sayio 1 2.İ
yüzlerde yer yer bağdadî bölmeli odalar O z î u n a Yılmaz, Tvrkiye Tonhi G i t 2 s 1 5 8
' ' S u l t a n ı n K ı r ı m ' d a n a o n d c r d ı ğ ı bir m e k t u b a •aıS'iiK !':i ^ac
olduğunu da bilmiyoruz. Doğu kanat, batı
kanadın bakışımı d u r u m u n d a . Beş ey^/an d a h a
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER

Kalesi'ne hapsini sağlamışlardır. Yerine Maliye olmalıdır. Sonra göreve atanması ve 1288'lere^'
Bakanı (Müstevfi) Mecnüddin Muhammet atanır. kadar yaşaması artık buraya gömülmesine elver-
Duruma ilhanlı Abaka Han el atar. Fahrettin Ali meyecektir.
Tebriz'e çağrılır, iftira ve Müinüddin Pervane'nin 'ibni Bibi, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, Çeviri M.N.
oyununa geldiği anlaşılınca, İlhanlı, iki oğluyla Gençosman ve F. N . Uzluk, A n k a r a 1 9 4 1 , s . 1 8 7 .

birlikte onu Konya'ya görevi başına gönderir. Mahmut Aksarayî Kerimüddin, Selçuklu Devleti Tarihi,
A n k a r a 1 9 4 3 , s. 1 3 4 .
(1272)".
- Ö n d e r , Mehmet, Mevlanö Şehri Konya, Ankoro 1 9 7 1 , s.
Bu kısa tarihçede Sahip Ata Fahrettin 109.

Ali'nin", Sivas Gök Medresesinin bitmeye yakın " P a k a l ı n , M. Z e k i , Osmanlı Tarih Deyimleri ve Sözlüğü, Cilt 3
S.93.
günlerdeki buhranlı dönemi çok açıkça
"Sahib-i Devlet" S a d r a z a m için kullanılır. Devletin s a h i b i
anlaşılmaktadır. Konya'daki Hanigahı çoktan
a n l a m ı n d a olup hürmeti anlatır".
bitmiştir (1258). Ancak gözden düşmesi onu uza­
* Sümer, Faruk, A n a d o l u ' d a M o ğ o l l a r , Selçuklu Araştırmaları
klara Sivas'a itip ve sandukasını hazırlatır Dergisi, A n k a r a 1 9 2 0 , s. 61 ( ölümü 2 3 Kasım 1 2 8 8 ) .

Res. 3; Hangi yapıdan getirildiği bilinmeyen mihrap kalıntısı.


(Şahne Kümbetinin olabilir)
SAHİP ATA (GÖK) MEDRESF İLE İLGİLİ ÇAI IŞMAi AR

Res. 4 : A v l u temizliğinde bulunan h a v u z korkuluğu ve su arkı.

*4llC6^ . .

Res. 5: Islak alan kapışımı I k ö k ü v e üst p e n c e r e k a l ı n t ı s ı .


PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER

Res. 6: Islak alan kapı eşiği üstündeki muhdes pöhrenkler ve solda üst kat merdiven kapı eşiği.

34.

Res. 10: Giriş kanat avlu yüzü.


SAHİP ATA (GÖK) MEDRF.gp İI_E İLGİLİ CAİ İŞMAI AR

R e s . 1 2 : M e s c i t k u b b e e t e ğ i n d e 2 sıralı tuğla bingiler, çentiklenmiş k a s n a k v e çini kalıntısı.


135

R e s . 1 6 : M i n a r e d e n g i r i ş t o n o z u üstü.
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER

ı \
c m

c
bUVAH
2
Res. 17: Griş eyvanı üstünden diğer bir ayrıntı.

.•i, -

J '

ut

Res. 18: Giriş avlu yüzü kalkanı kuzey yüzünde çini kaplama kalıntısı.
SAHİP ATA (GÖK) MEDRESE İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR

Res. 1: Doğu yönden boh kanadına bakış ve avlu.

137
ft'--'i

a
Res. 2: Avlu ve çadıHanmız
(batı yönde, minareden doğu yöne doğru).

Res. 7: Yıkık doğu kanat.


PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER

Res. 8: Doğu kanat kuzeyindeki köşe odada duvar çini kaplama


döküntüleri.

38

Res. 9 : Kuzeydoğu köşe odada çini kaplı sanduka tabanı.

Res. 11: Giriş üst katı mescit kesimi. Kazıtılan sıva, tuğla duvar ve
özgün bingi.
Res. 13: Mescit kubbe kasnağı kuzey yüzünde çini kaplamadan
ayrıntı.

Res. 14: Sınıf kubbe kasnağı güney yüzünde duvar, çini ve kapı
sağ sövesi.

Res. 15: Sınıf kubbe kasnağı güney yüzünde duvar, çini ve kapı
sağ sövesi.
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER

40 Res.l 9: Giriş (taçkapı) önünde bulunan özgün eşik ve I Res.20: Kazıda bulunan dendan.
temizlenip şimdilik oraya koyduğumuz özgün dendan.

Res.22: Giriş (batı) yüzünde sağ (güney) köşe desteği geçiş bölümü.

Res.21: Çeşme önü kazısı, yalak kotu ve


döşeme kaplaması.
141

Mimar Hüdavendigar AKMAYDALI

Diyarbakır Merkez Safa


(Parlı) Camii
DİYARBAKIR MERKEZ SAFA (PARLH CAMİİ

D
iyarbalcır; M.Ö. 69-M.S. 6 3 9 yıllan Cihangir Mirza geçmiştir. Cihangir Bey bir müd­
arasında Romalılar, Partlar, Sasaniler ve det Korokoyunlularla mücadele etmiş daha sonra
Bizanslılar idaresinde kalmış, Hz.Ömer'in aile orasında tekrar beylik iddiaları başlamış,
halifeliği sırasında da İslam ordularınca kendisini gücendirdiği için abisinin yanından
alınmıştır. ayrılan Uzun Hasan, Akkoyunlu beylerini
M.S. 750 yılına kadar Emeviler, M.S. 869 etrafında toplayarak Diyarbakır'ı almış ve
yılına kadar Abbasiler, M.S. 899 yılma kadar Cihangir Beyi bertaraf ederek M. 1453 yılında
Şeyhoğulları, M.S. 930 yılına kadar Hamd aniler Akkoyunlulorın başına geçmiştir.
yönetiminde kalan şehir, M.S. 978 yılında Uzun Hasan M. 1453 yılından M.İ478 yılına
Büveyhoğulları, M. 984-1085 yıllarında kadar 25 yıl Akkoyunlulorın başında kalmış ve
Mervaniler yönetiminde, M . 1085 yılından onun zamanında Akkoyunlular, Karokoyunlulorı
itibaren de Büyük Selçukiler yönetiminde kalmıştır. yenmiş, Osmanlılarla savaşmış, Otlukbeli'nde 11
M. 1240-1302 yılları arasında Anadolu
Ağustos 1473 tarihinde yenilmiş, Memluklulorlo
Selçukileri idaresinde kalan şehir, Moğol istilaları
bazen savaşmış, bazen de sulh yapmıştır.
sonucu M. 1 3 0 2 - 1 3 9 4 yıllarında Mardin
Uzun Hasan zamanında, Akkoyunlular en
Artukluları, M. 1394-1401 yıllarında Timur ege­
menliğinde kalmış, M. 1 4 0 1 - 1 5 0 7 yılları güçlü ve müreffeh zamanlarını yaşamışlar ve
arasında Akkoyunlularca idare edilmiş, Fatih memleketlerinde birçok imar ve kültür hareket­
Sultan Mehmet'in, Uzun Hasan'ı Otlukbeli'de yen­ lerinde bulunmuşlardır.
mesiyle bir müddet yönetim boşluğu ile M. 1507- Uzun Hosan'ın M. 1478 yılında vefatından
1515 yılları arasında Şah İsmail egemenliğinde sonra Halil Sultan Akkoyunlulorın başına geçmiş
kalan şehir, 15 Eylül 1515 tarihinde Bıyıklı altı oy kadar beylik ettikten sonra yerine Sultan
Mehmet Paşa ve Idris-i Bitlis-i tarafından Osmanlı Yokup beyliğe gelmiştir. Akkoyunlulorın başında
egemenliğine geçirilmiştir. 12 yıl kadar kalan Sultan Yokup, Uzun
Hoson'dan sonra Akkoyunlulorın en kıymetli bey-
Tetkik ettiğ imiz eserin Akkoyunlulara ait
lerindendir.
olması nedeniyle bir nebze de bu devleti incele­
memizde fayda vardır. Sultan Yokup'ton sonra Baysungur, Rüstem
Mirza ve Ahmet Bey Akkoyunlu devletinin
Oğuzların Bayındır boyuna mensup olan
beyliğine getirilmiş daha sonra Akkoyunlular
Akkoyunlular XIII. asrın sonlarında Horasan'dan
ikiye, üçe ayrılmış ve neticede Şah İsmail'e yenik
Azerbaycan'a gelmiş, XIV. asrın sonlarında da
düşmüşler, M. 1490 yıllarında zayıflayan devlet
Azerbaycan, Harput ve Diyarbakır arasında
M. 1507 yılında tarih sahnesinden silinmiştir.
bulunmuşlardır.
Akkoyunlu Devletini kuranlardan Osman
Bey, Kora Yölük lakabıyla tanınmaktadır. Kara YAPININ TANITILMASI:
Osman Bey, bir müddet Kadı Burhanettin'in Diyorbakır İl Merkezinde bulunan Sofa
hizmetinde bulunduktan sonra bir müddet de Comii'nin yapılış tarihi, banisi ve mimarı kitabesi
Timur'un hizmetinde kalmıştır. Timur, Kora olmadığı için kesin olarak bilinememektedir.
Osman Beyin hizmetine karşılık Diyarbakır ve Ancak giriş kapısının üzerindeki kemerin üstünde
havalisini kendisine ikta olarak vermiş, takriben bulunan onarım kitabesinden (Res. 9-13) M.
M. 1403 yılından M. 1435 yılına kadar Kara 1531 tarihinde Diyarbakırlı Hacı Hüseyin b.
Osman Bey Akkoyunlulorın başında kalmış ve Abdurrahman tarafından Ahmed-ül Amidi'ye
yerine oğlu Ali Bey geçmiştir. onortıldığı anlaşılmaktadır.
Ali Bey, kardeşi Hamzo Beyle bir müddet Cami tahminen XV. yüzyıl ortalarında
beylik mücadelesinde bulunmuş, neticede muhtemelen de Akkoyunlulara en uzun hüküm­
mücadeleden bıkarak Mısır'a gitmiş ve yerine darlık eden Uzun Hasan (Hasan Padişah)
Hamzo Bey Akkoyunlulorın başına geçmiş, bu tarafından yaptırılmış olduğu tahmin edilmektedir.
defa da Hamzo Bey, Ali Beyin oğulları Cihangir Caminin Evliya Çelebi'de adının İporiyye olarak
ve Uzun Hasan Beyle beylik mücadelesi etmiştir. geçtiği sonra İparlı ve Porlı'ya dönüştüğü
Hamzo Bey M. 1444 senesinde ölünce anlaşılmaktadır. Bir düşünceye göre de Şeyh
Akkoyunlulorın başına Ali Beyin büyük oğlu Cüneyt b. Şeyh ibrahim Safi'nin isteği üzerine
HÜDAVENDİGAR A K M A Y D A İ I

yaptırılan cami ilk olarak Cami-üs Safi adıyla Minber, kapılarına varıncaya kadar zengin
anıldığı, sonradan Cami-üs Safa'ya dönüştüğü' ve çeşitli bitkisel ve geometrik bezemelere sahip­
söylenmekte, şimdi de kısaca Safa Camii veya tir. (Res. 6-19-20) Minber külahı (Res. 17) dört
Parlı Camii denmektedir. adet yuvarlak ve yivli ayak üzerine oturmaktadır.
Külah sekizgen olup taştan ve oymalıdır. Camide
Safa Camii üç kısımdan meydana gelmekte-
sonradan yapıldığını tahmin ettiğimiz kalem isleri
dir.
de vardır (Res, 25-26-27-28-29).
1 - Ana Mekan
Cami orijinal plânı, örtü sistemi ve bezemeli
2- Son Cemaat minaresine ilave olarak devrinin orijinal çinileriyle
3- Minare (Plan-1) de dikkati çekmektedir (Res. 21-22-23-24). Cami
Cami plânının incelenmesinden de döşemesinden ortalama 120 cm. yüksekliğe
anlaşılacağı üzere (Plan-1) ana mekan içten içe kadar beden duvarları çepeçevre sıraltı
20.38x12.32 metre ebadında doğu-batı doğrul­ tekniğinde yapılmış, birbirine geçmeli çokgen,
tusunda uzun, dikdörtgen bir plâna sahiptir. daire ve üçgen şekil ve değişik renkleriyle çini
Ortada 12.32 metre çapında ana kubbe (Res.27- kuşatmaktadır. Ancak bu çiniler yer yer tahrip
28), ana kubbenin doğusunda ve batısında cami olmuş ve büyük bir bölümü de yok olmuştur.
köşelerinde pandandif geçişli birer küçük kubbe Caminin kuzey cephesinde (Res. 3-10) beş
(Res. 29) ve iki küçük kubbe arasında ana kubbeli ve kubbeleri dört sütün ile duvarlara otu­
mekana açılan, camiye ve plana ayrıca bir oriji­ ran bir son cemaat, yer almaktadır. Son cemaatın
nallik kazandıran beşik tonoz yer almaktadır. doğu ve batı yanları duvar ile kapalıdır. Ancak bu
(Res. 28-30) Cami içinde kesme taştan dört ayak duvarlar altlı, üstlü ikişer pencere ile dışarı
kubbeyi taşımakta ve yanlara geçmek için taş açılmıştır. Ayrıca son cemaatte, cami giriş
ayaklar 45 derecelik açılarla (Res. 8-30) yanlara kapısının sağında ve solunda birer adet sade
doğru açılmaktadır. Ana kubbe kuzey ve güneyde mihrabiye yer almaktadır.
beden duvarları üzerine oturmaktadır. Caminin kuzey ve doğu beden duvarları
Caminin giriş kapısı kuzey cephededir. siyah ve beyaz taşların üst üste sıra ile konmasıyla
(Res. 10) Cami giriş kapısını hemen üstünde bir cephede bir estetik ve hareket sağlanmıştır. Kuzey
yazı dizini bulunmakta (Res. 12) bu yazı dizini cephede siyah ve beyaz taş sıralaması kenarlar­
üzerinde sivri kemerli bir pencere yer almaktadır. dan içeriye bir müddet devam ettikten sonra kesil­
Bu pencere üstünde de caminin onarım kitabesi miş, ancak kemer aralarında dört adet v e
bulunmaktadır. (Res. 9-13 ) Caminin kuzey cephe kenarlarda birer adet olmak üzere toplam altı
beden duvarında, giriş kapısı kemeri içerisinde bir adet rozet bu cepheye yerleştirilmiştir. Kenarlarda
ve kapının sağında ve solunda birerden toplam üç yer alan eşkenar dörtgen rozetlerin içi kûfi yazı ile
adet penceresi vardır. Güney cephe beden ortada kalan, kemer ortalarındaki rozetlerin içi
duvarında, mihrabın üstünde bir ve mihrabın ise çeşitli motiflerle işlenmiş (Res. 10) ve böylece
sağında ve solunda altlı üstlü birer olmak üzere cepheye hareket kazandırılmıştır.
toplam beş, doğu cephe beden duvarında üç altta Caminin güney cephesinde mimari eleman
ve üç adet üstte olmak üzere toplam altı ve batı olarak beş adet pencere ve mihrap çıkıntısı bulun­
cephe beden duvarında ise, üç adet altta ve üç maktadır (Res. 1). Batı cephede ise son cemaat
adet üstte olmak üzere altı adet pencere bulun­ pencereleri de dahil olmak üzere altta dört ve üste
maktadır. Bunlara kubbe kasnağındaki dört adet dört adet olmak üzere sekiz pencere bulunmak­
pencere de katıldığında 24 adet pencere ile cami tadır. (Res. 11) Batı cephede alt sıradaki pencere
mekanı aydınlatılmaktadır. kemer, ayna ve sövelerinde bulunan siyah ve
beyaz taş sıralaması cephenin diğer kısımlarında
Mihrap taştan, (Res. 6-7-17-18) beş kenarlı,
yoktur. Cami ana mekan pencerelerinin üste olan­
oldukça derin, mihrap nişi kenarlarında yuvarlak
larına, sonradan beton dışlıklar yapılmıştır. Doğu
sütunceleri bitkisel motif işlemeli, kavsarası mukor-
cephesi, siyah ve beyaz taşların üst üste sıralanışı
naslı, kavsarayı çevreleyen kemeri dilimli, mihrap
dışında batı cephesiyle aynıdır.
çerçeveleri çeşitli ve zengin geometrik ve bitkisel
motiflerle süslüdür. Mihrabın sonradan yağlı boya
' Metin Sözen, Diyarbakır'da Türk Mimarisi,
ile boyandığı görülmektedir.
sayfa 48.
DİYARBAKIR MERKEZ S A F A (PARLH C A M İ İ

C a m i ve son cemaatın alt sırasında yer a l a n çinileriyle başlı başına bir inceleme konusu
pencereler lokmolı d e m i r l i , söve ve l<emerleriyie,
olmalıdır. Minaresi devrinin ve üslubunun
kemer içleri siyah ve b e y a z tasların üst üste kon­
minareleriyle birlikte ele alınması ve incelenmesi
masıyla hareketli, kenarlar sütünceii ve sütünceleri
gerekmektedir.
çeşitli şekillerde işlemelidir. A n c a k d o ğ u cephede
yer a l a n alt sıradaki pencerelerin kemer içleri zen­ Genel olarak bakıldığında Safa C a m i i , çapı
gin bitkisel ve geometrik bezemelere sahiptir 1 2 . 0 0 metreden büyük a n a kubbesi, enine uzun,
(Res. 4 - 5 ) ulu cami tipi planı, sıraltı tekniğiyle yapılmış çini­

C a m i n i n a n a kubbesi hariç d a m ı düzdür. leri, taştan işlemeli, bezemeli ve oymalı mihrabı

Akıntı dört yöne a z b i r meyille verilmiş ve y a ğ m u r ve m i n b e r i , yüksek ve bezemeli minaresi, hareketli


ve kar suları çörtenler vasıtasıyla dışarı atılmak­ cepheleri ve pencereleriyle devrinin ve
tadır. A n a kubbenin sekizgen ve yüksek bir Akkoyunluların en güzel eserlerinden biridir.
kasnağı olup kasnak d ü z ve sade bir silme ile
Önceki yıllarda d a onarılan cami Vakıflar
nihayetlenmektedir. Kasnakta a n a yönlere açılan
Genel Müdürlüğünce 1 9 5 5 yılında, cephelerde
dört adet pencere b u l u n m a k t a d ı r . Kasnak üstü
çürümüş saçak altı kaplamaları ve saçak silmeleri
sekizgen piramit olarak yükselmekte ve üstü
ile iç sıvaları ve kalem işleri elden geçirilerek
alaturka kiremit ile örtülüdür (Foto 4 , Plan-2-4).
onarılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise külahtaki
Safa C a m i i m i n a r e hariç t u t u l d u ğ u n d a kuzey
kiremitlerin aktarılması ve kiremit altı izolasyonu
güney aksında tam o l a r a k simetrik bir plân a r z
ile a z meyilli olan d a m a meyil betonu ve şap
etmektedir.
yapılmıştır.
Minare caminin kuzeydoğu kösesinde yer
alır (Res. 1 - 2 - 1 4 - 1 5 ) . Minare kaidesi kare bir Safa Camiinin bugün yine kubbesinden ve

plâna sahip o l u p (Plan-1), siyah taştan inşa edil­ d a m ı n d a n gelen rutubet ve nem neticesinde kalem
miştir (Res. 15). M i n a r e girişi batı cephedendir. isleri, batı cephesinde yer altından gelen rutubetle
M i n a r e kaidesinde üste kuzey, güney ve d o ğ u de çinileri bozulmaktadır. Bütün eserlerimizde en
cephede siyah ve b e y a z taşların kullanılmasıyla başta gelen hastalık olan nem ve rutubetlen Safa
kûfi yazı p a n o l a r ı y e r o l m a k t a (Res. 1 5 - 1 6 ) , batı Camii de böylece nasibini almaktadır. Bunun
cephede ise cami d a m m a çıkış kapısı bulunmak­ önlenmesi için dama metal kaplama (kurşun,
tadır. Bu k a p ı d a n sonra m i n a r e ile cami arasında bakır) yapılmalı, ana kubbenin kırılan ve çürüyen
yer alan duvarın üstüne yerleştirilen merdivenlerle
alaturka kiremitleri değiştirilip aktarılmalı, kiremit
cami d a m ı n a çıkılmaktadır.
altı izolasyonu yapılmalı ve rutubet olan
M i n a r e kaidesinde , kûfi y a z ı p a n o l a r ı n d a n cephelerinde drenaj yapılmalıdır.
sonra toslar b e y a z l a ş m a k t a ve y a z ı panolarının
Ayrıca caminin kuzey cephesinde, giriş
hemen üstünde mavi çiniden geometrik motifli bir
şerit yer almaktadır, (Res. 15) Bu çini şeritten avlusunun ortasına y a p ı l a n , estetik açıdan çok
sonra kareden üçgenlerle sekizgene geçilmekte­ çirkin ve cepheyi kapatan, B.A. şadırvan da
dir. Sekizgenlerin içleri çeşitli bitkisel ve geometrik b u r a d a n kaldırılmalıdır.(Res. 3-10)
motifli ve üstleri kemerli, p a n o l a r l a süslenmekte ve
bu panoların üstündeki kemerler içe doğru
KAYNAKLAR :
kıvrılarak sekizgenden d a i r e y e geçişi sağlamak­
tadır. (Res. 15) Safa C a m i i , tek serefeli. şerefe Metin S Ö Z E N . Diyarbakır'da Türk Mimarisi,
korkuluk taşları siyah ve b e y a z taşların y a n y a n a istanbul-1971.
sıra ile konmasıyla inşa edilmiş, yüksek bir mina­ i. Hakkı UZUNÇARŞILI, Anadolu Beylikten ve
reye sahiptir (Res. 2 - 1 4 ) . Cok itinalı bir işçiliğe
Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara-
sahip olan minarenin yuvarlak gövdesinde de
1984.
yatay ve dikey z e n g i n , oymalı ve bezemeli kuşak
ve rozetlerle yazı ve şeritler yer alm.aktadır. Safa Metin SÖZEN, Anadolu'da Akkoyunlu

C a m i i ' n i n minaresinde, m i h r a b ı n d a , m i n b e r i n d e Mimarisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, istan­


ve pencere a y n a l a r ı n d a bulunan bezemeienyle ve bul-1981.
Res. 1: Diyarbakır'ın genel görünümü, Safa Camii ve sağda Kadı Hamamı (1965).

-If •
Res. 3: Diyarbakır Merkez Safa Camii kuzey cepfıesi ve son cemaat yeri (1965).
DİYARBAKIR MERKEZ SAFA (PARLh CAMİİ

Res. 4: Diyarbakır Merkez S a f a Camii doğu cephesi ve a n a

k u b b e k a s n a ğ ı ile k ü l a h ı v e t ü r b e ( 1 9 6 5 ) .

Res. 2: D i y a r b a k ı r M e r k e z S a f a C a m i i m i n a r e s i
son c e m a a t ı n sol kısmı v e s a ğ d a K a d ı H a m a m ı '
(1965).

147

Res. 5: D i y a r b a k ı r M e r k e z S a f a C a m i i p e n c e r e s i n d e n Res. 6: D i y a r b a k ı r M e r k e z S a f o mihrabı ve minberi

detay (1965). (1965).


HÜDAVENDİGAR AKMAYDALI

-'S •

Res. 7: Diyarbakır Merkez Safa Camii mitırabı Res. 8: Diyarbakır Merkez Safa Camii içten görünüş (1965).
detay (1965).

v..

Res. 9: Diyarbakır Merkez Safa Camii giriş kapısı üstündeki onarım kitabesi (1965).
DİYARBAKIR M E R K E Z S A F A (PARLh CAMİİ

Res. 10: Diyarbalcır Merkez Safa Camii kuzey cephesi


(1991) (Fotoğraf A. Kılcı).

Res. 11: Diyarbakır Merkez Safa Camii batı cepfıesi


Fo ra 991

Res. 12: Diyarbakır Merkez Safa giriş kapısı


üstündeki yazı dizini.

Res. 14: Diyarbakır Merkez Safa Camii minaresi Res. 13: Diyarbakır Merkez Safa Camii giriş kapısı
üstündeki onarım kitabesi (Fotoğraf A, Kılcı 1991).
(Fotoğraf A. Kılcı 1991).
Res. 16: Diyarbakır Merkez Safa Camii minaredeki
kûf'i yazı ve çini şerit (1991).

Res. 15: Diyarbakır Merkez Safa Camii


minaresi detay (Fotoğraf A. Kılcı 1991).

Res. 17: Diyarbakır Merkez Safa Camii mihrabı ve


minberi (1991)

Res. 18: Diyarbakır Merkez Safa Camif Res. 19: Diyarbakır Merkez Safa Camii minberi
mitırabı detay (1991). . (1991).
D I Y A R B A K ı R M E R K E Z S A F A (PARLı^ C A M I I

Foto 21 : Diyortolcır Merkez Safa Camii çinileri


(1991).

Res. 20: Diyarbakır Merkez Safa Camii minber kapısı Res. 22: Diyarbakır Merkez Safa Camii çinleri (1991 ]
(1991).

Res. 24: Diyarbakır Merkez Safa Camii


Res. 23: Diyarbakır Merkez Safa Camii çinileri (1991).
çinileri detay (1991).
HÜDAVENDİGAR AKMAYDAİ l

Res. 25: Diyarbakır Merkez Safa Camii Res. 26: Diyarbakır Merkez Safa Camii
kubbeye geçiş detay (1991).
tonoz örtü (1991).

Res. 27: Diyarbakır Merkez Safa Camii kubbenin


görünüşü (1991). ;

Res. 28: Diyarbakır Merkez Safa Camii içten sol yan


görünüş (1991).

Res. 29: Diyarbakır Merkez Safa Camii köşelerdeki Res. 30: Diyarbakır Merkez Safa Camii iç görünüş
küçük kubbelerden birinin görünüşü (1991). (1991).
DİYARBAKIR MERKEZ SAFA (PARLh CAMİİ

OJyofbofcır - Hsrkst Safa(Porlı) Camii


Proi«*i

I 1/

İM

PLAN t

Plan: 1
HÜDAVENDİGAR A K M A Y H A i ı

' \ Diyarbakır - Merlıez Porli(SQfo) Camii


Röl6ve Projesi
Pofla :3

İiöÜ

154

Kuzey (Giriş) Cephe t/50

Plan: 2
DİYARBAKIR MERKEZ SAFA (PARLh CAMİİ

üiyarbafc.r - M«rk„ Snfa (Pari,) Cam,,


Rölövc Proj«si

155

1' _

i. t . T w - -1

A - A K8»,tı iTS

Plan: 3
HÜDAVENDİGAR AKMAYHAl l

OlysM-ÖOİKr - M«rkez S a f a ( P a r l ı ) Caf*ii

Re^*« Pro|«si

ı p ı l
il !l BP

i! i
156 İLÜ

s;

•00
" 000

I I I
4

i
— 1
İ5E I ı 1 ITTI

Batı C e p h e s i 1/50

Plan: 4
Yard. Doç. Dr. (Mimar) Şahabettin OZTURK

Bitlis Merkez
Meydan Camii
YARD. DOC. DR. fMİMAR) SAHABETTİN ÖZTIJRK

bir kemer içinde yer alan yuvarlak bir rozet yer lardaki ve son cemaat bölümünün üzerindeki sivri
almaktadır. Minare güney cephede zeminden beşik tonozlar, güneye eğimli düz dam olarak
2.21 cm. diğer cephelerde ise farklı yükseklik- tamamlanmıştır. Düz dom ile kubbe kurşun kapla­
lerdeki 10 cm.lik pah yardımıyla daralmaktadır. malı olup, eğim yönünde dört adet çörten bulun­
Minare artı eksi kotundan 4.88 m.ye kadar kare maktadır. Camide son derece yalın bir yapıya
plânlı olarak devam eder. Daha sonra minare sahip olup süsleme kapı, alt pencereler, mihra-
köşelerde 3.97 m. yüksekliğindeki pahlar biyelerve mihrap çevresinde bir bant şeklinde yer
yardımıyla sekizgene bölünerek silindirik gövdeye
almaktadır. Malzeme olarak yapıda bazalt taşı;
geçiş yapmaktadır. Silindirik gövde 6.67 m. yük­
çevre duvarı, zemin kaplaması, tretuvar kapla­
sekliğinde olup, iki adet 20 cm. genişliğinde 30
ması ile beden duvarlarının pahlı olan bölümüne
m. yüksekliğinde mazgal pencere bulunmaktadır.
kadarki kısımlarında kullanılmıştır. Yapının diğer
Minare şerefesine silindirik gövdeden geçiş
tüm bölümlerinde bölgesel küfeki kesme taşı kul­
pahlı silme yardımıyla yapılmıştır. Şerefe 18 cm.
lanılmıştır. Cami iç bölümü sıvasız olup bölgesel
kalınlığında 72 cm. yüksekliğindeki metal kurşun
kenetli kesme taş korkuluklarla çevrelenmiştir. COS harcı sadece kubbe ve tonozların iç bölüm­
Petek yüksekliği 3.64 m. olup, güney yönünde lerinde kullanılacaktır. Yapıda bağlayıcı malzeme
üzeri basık kemerle geçilmiş kapı yer almaktadır. olarak, temel altı seviyesinde kül katkılı kireç
Petek bölümü 2.31 m. yüksekliğindeki piramidal harcı, beden duvarlarında kireç harcı, çevre
bir külah ile tamamlanmıştır. Külahın en üst duvarlarında çimento harcı, kesme taşlarının bir­
bölümünde yekpare üçgen formunda bir kilit taşı birine bağlamada metal kurşun kenetler
yer almaktadır. kullanılacaktır.
Cephe duvarları zeminden itibaren kuzey
Bitlis Merkez Meydan Cami minaresi uzun
cephesi hariç minare pahına uygun pahla çevre­
lenmiştir. Caminin en hareketli cephesi son yıllardan beri Bitlis şehir merkezinin orta yerinde
cemaat yerinin bulunmasından dolayı kuzey ilgisizlik ve bakımsızlıktan dolayı adeta kendi
cephesidir. Diğer cepheler ise oldukça yalın bir kaderi ile baş baş bırakılmıştı. 2003 yılı başından
yapıya sahiptir. Doğu ve batı cephelerindeki beri Vakıflar Genel Müdürlüğü, Bitlis Vakıflar
yaklaşık 1.50 m. kot farkı yedi adet merdiven rıhtı Bölge Müdürlüğü, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Bitlis
ile aşılmaktadır. Güney cephesinde üç adet diğer halkının çabaları ve Diyarbakır Kültür ve Tabiat
cephelerde ise birer adet 75 cm. genişliğinde
Varlıkları Koruma Kurulu izni alınarak yapımına
1.11 m. yüksekliğinde alçı şebekeli üst pencereler
başlanmıştır.
sivri kemerli bir yapıda düzenlenmiştir. Beden
duvarları düz örtü sistemine iki kademeli düz Böylece şehir merkezinde önemli bir konuma
saçak ile geçiş sağlanmıştır. Saçak altlıklarında sahip olan yapı ve çevresi yeniden düzenlenerek
15 cm. genişliğinde 34 cm. yüksekliğinde deko­ hem ibadet ihtiyacı ve hem de tarihi bir yapı
ratif saçak altı konsollar yer almaktadır. restorasyon çalışmaları başlayarak Bitlis'in tarihi
Cami örtü sistemi ortada bir kubbe ile yan­ konumuna uygun bir duruma getirilmiştir.
- Î . ! E ^ T ) . W C A Î . Ü I U S T O R y j r L A N T O L C E K - 1 -50

•••T

^-1- KJ r

ltd

ADI S.\K-A3Hmî; -<-'" YUZUNCU Y ı L ÜNIVERSITESI I'nfla Su


SCV.ADI C'ZTC-R-K BITLIS MEYDAN CAMII Komi
uDA SICIL SC' ROLO\E-R£STORASYON VE Okrk:
D 3 L C . V _ A S O G-B-<tK
T.AÎUii C-i Ct.r^'? RESTıTÜSYON PROJESI Tarih:
YARD. DOC. DR. (MİMAR) SAHABETTİN ÖZTÜRK

C O CC O anı • a
A B I E

a..

f 0 K « K

S O K A K

S O K A K

S O K A K

lllllt f- BİTLİS MERKEZ MEYDAN CAHII VAZIYET PLANI aia:EK=l-

\m wî ADI. SAHAÜLl UN P afta No :


YÜZÜNCÜ Y ı L Ü N I V E R S I T E S I
S O Y A D ı 1 ÖZTÜRK
Ü N V A N ı f DR.MıMAR Konu:
B I T L I S MEYDAN CAMII
ODA S I C I L ND ' 23408 Olcek:
RÖLÜVE-RESTORASYDN V E
DIPLOMA NO 1 G - B - 0 - 1 0
RESTıTUSYDN PROJESI \Tahh:
T A R I H 1 04.06.g003
BİTLİS MERKEZ MEYDAN r.AMİİ

.=2

= 1
_ T
3 tt - M

• A - A K E S I T ROLavESI DLCEK-l-SO

163

B-B KESIT RCLDVESİ aLCEK=!-50

-it—^t---ı-M^ı—--;Î

MINARE D-D K E S I T R O L Q V E S I • L C E K = l - 5 0
MWARE DDGU CEPHE ROLQVESI DLCEK=l-50

C-C KESIT RDLDVESI XCEK=l-50

MINARE P L A N - K E S İ T V E CEPHE R X D V E S I DLCEK=l-50

YÜZÜNCÜ YIL ÜNIVERSITESI


ADİ. SAHABE T UN Pafta S'o .
S O Y A D ı •• ûZTORK
U N V A N ı • DR.MıMAR Konu
B I T L I S MEYDAN C A M I I
ODA S I C I L NO . 2 3 ^ 0 8 Olcek
RÖLÖVE-RESTDRASYON V E
D I P L O M A NO . G - B - 0 - 1 0
RESTITDSYQN P R O J E S I
TARIH • 04.062003 Tarih:
YARD. DOC. DR. (MİMATO SAHABETTİN ÖZTÜRK

164 MEYDAN CAMİİ B-8 EN K E S m O L C S < - 1 S 0

11 • • • • • • H S I I I mukimi I I M M M

A-A B O Y KESrTOLCEK-1-50

ADt SAHABETTIN pu m YÜZÜNCÜ Y I L ÜNİVERSİTESİ Pafta No:


S O Y A D ı :ÖZTCıRK
ONVANı:DRAOMAR BİTLİS MEYDAN CAMn Konu:
O D A S I C I L N O : 23408
D I P L O M A N O : 0-B-O-ıO
RÖLÖVE-RESTORASYON V E Olcek:
T A K ı H : 04.06.2003 RESTITÜSYON PROJESİ Tarih:
BITLIS M E R K E Z M E Y D A N HAMİİ

m i
I

3 E

•CYB*« CAMn GÜNEY CEPtCSI B-CEK-l-SO

YDZÖNCO Y ı L ONıVERSıTESı |6M/w AU1< ÜAHABCTUN Pafta No:


SOYADı • ÛZTORK
B I T L I S MEYDAN C A M I I O N V A N ı • DRJ1IMAR Konu:
• D A S I C I L NG . 2 3 4 0 8
RÛLÖVE-RESTORASYON V E Olcek:
D I P L O M A NO . G - B - 0 - 1 0
RESTıTOSYDN PROJESI
TARIH • 0 4 ^ 6 3 0 0 3 Tarih:
YARD. DOC. DR. fMlMAR) SAHABETTİN ÖZTÜRK

V,

ml

m
p-gn m

A-A KESIT RESTORASYONU OLCEK-l-SO

I'i I III r i

r:

B-B KESIT RESTORASYONU [B-CEK=l-50


r 1

r-

4 a
r

MINARE DDGU CEPHE RESTORASYONU O L C E K = 1 - 5 0 *


MINARE D-D KESIT RESTORASYONU D L C E K = 1 - !

C - C KESIT RESTORASYONU CH.CEK=1-50

MINARE PLAN KESIT V E DOGU CEPHE RESTORASYONU O L C E K = 1 - 5 0

IBN^W ADI. S A H A B L I I I N Pafta No:


YÜZÜNCÜ Y ı L ÜNIVERSITESI
S O Y A D ı • ÜZTURK
U N V A N ı 1 DR,MıMAR Konu:
B I T L I S MEYDAN CAMII
DDA S I C I L NO I 3 3 4 0 8 Olcek:
RÜLÖVE-RESTDRASYGN V E
DIPLOMA NO • G - B - 0 - 1 0
RESTıTÜSYDN PROJESI Tarih:
T A R I H I 04.06.2003
BITLIS M E R K E Z M E Y D A N CAMII

JöT.

MEYDAN CAMII BATı CEPHESI DLCEK.1-50

m< SAHABLı U N Falla No .


YÜZÜNCÜ Y ı L ÜNIVERSITESI S O Y A D ı ' OZTüRK
UNVANİ ; DR.HIMAR Konu:
B I T L I S MEYDAN C A M ı ı ODA S I C I L ND < 23408 O kek
RÜLÖVE-RESTGRASYON V E DIPLOMA ND G-B-0-10
RESTıTUSYDN PRDJESı TARİH I 04.06.g003 Tarih:
YARD. DOC. DR. (MİMAR) SAHABETTİN ÖZTÜRK

rr-n

r
r

168

LU

MEYDAN CAMİİ DOGU CEPHESİ tl.C£K=l-50

YÜZÜNCÜ Y ı L Ü N I V E R S I T E S I
AUl. J^AHADLIIIN
Pafta No:
S O Y A D ı . ÖZTÜRK
U N V A N ı ' DR.MıMAR Konu:
B I T L I S MEYDAN CAMII
ÜDA S I C I L ND • 2 3 4 0 8
RÖLÖVE-RESTDRASYON V E Olcek:
DIPLOMA NG • G - B - 0 - 1 0
RESTıTÜSYDN PRGJESı
T A R I H • 04.06.2003 Tarih:
BITLIS M E R K E Z MEYDANI r.ûK/ıii

169

•m
• MEYDAN CAMII KUZEY CEPfCSI DLCEK^l-SO

YOZÜNCa YIL ONIVERSITESI AUl. i;AHABLIIlN


S O Y A D ı •• ûZTORK Pafta No
BİTLİS MEYDAN CAMİİ UNVANı : DR.MıMAR Konu
RÜLÖVE-RESTDRASYDN V E • DA S I C I L m •• 23408
DIPLOMA NO : G-B-0-10 O kek:
RESTITüSYDN PROJESİ
T A R I H •• 04.06.a003 Tarih
YARD. DOC. DR. (MİMAR) SAHABETTİN ÖZTÜRk

-i-r

CORTEN D B T A Y ı O L C B K - 1 -5

PENCERE D E T A Y I O L C E K - 1 . 2 0

ALa PENCERE D E T A Y ı OLCEK-1-20

SÜTÜN DETAYI ÖLÇEK-1/10

ADı: SAHABETTIN {mm. YÜZÜNCÜ Y I L ÜNİVERSİTESİ Pafta No :


SOYADı löZTOüK
ONVANı DRAflMAR BİTLİS MEYDAN CAMH Konu:
O D A Sicn, NO: 234C«
D I P L O M A N O : 0-BJ)-ıO RÖLÖVE-RESTORASYON VE Olcek:
TARm : 04 06.2003 RESTITÜSYON PROJESİ Tarih:
BİTLİS MERKEZ MEYDAN r.AMii

re»»:-?

R e s . l : M e r k e z M e y d a n C a m i i m i n a r e k a i d e g e n e l gc
173

Doç. Dr. Elmas ERDOĞAN

Şanlıurfa Mevlevihane Camii


ve Peyzaj Tasarımı
Res. 2: M e r k e z M e y d a n C a m i i minare güneydoğu genel görünüşü.
ŞANLIURFA MEVLEVİHANE CAMİİ VE PFY7A. l TAQADIM.

Y
üzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar­
Anthemisia (Suruç) kentlerini kurarak buralara
dan elde edilen buluntulara göre
kendi halklarını yerleştirmişlerdir (Oymak, 1992).
Şanlıurfa'nın tarihi paleolitik çağa kadar
(M.Ö. 500.000-8.000) uzanmaktadır. Aynı M.Ö. 330'da İskender'in Hindistan seferinde
kazılardan elde edilmiş neolitik, kalkolitik ve ilk kentin yağmalanıp, Urhai adının Edessa olarak
tunç çağma ait de çok sayıda buluntu mevcuttur değiştirilmesinden sonra, bölge sürekli olarak
(Oymak, 1992). Kuruluşu M.Ö. 2 0 0 0 yıllarına Perslerin ve Makedonyalıların savaşlarına maruz
dayanan Urfa, kuzey Mezopotmya'nın Urschu kalmıştır. M.Ö. 69 ile M S. 72 orasında Urfa ve
uygarlığınca kurulmuş dünyanın en eski Samsat merkez olmak üzere Adıyaman, Antakya,
şehirlerinden ve bu uygarlığın ilk yerleşim ve Malatya ve Harput I.Antiochos'un kurduğu
kültür merkezlerinden biridir. Ancak, zaman Kommagene devleti hakimiyeti altına girmiştir. Bu
zaman güney Mezopotamya'daki Ur şehri ile de dönemde Urfa bölgenin yeni bir sonat ve kültür
karıştırılmaktadır (Ayataç, 1988). Dinler tarihi merkezi olmasının yanında Doğu Roma ve Pers
açısından Yakındoğu'nun önemli merkezlerinden devletleri orasında bir tampon devlet konu­
biri olan Urfa, Suriye'den gelen yol üzerinde yer mundadır. 1030'da Bizans hakimiyetine giren
alan bir yerleşim olarak Hristiyanlık ve Suriye Urfa İslamiyet ile birlikte önceleri Emevi, daha
uygarlıkları tarihi açısından önemli bir yöredir. sonraları Abbasi kültürlerinin benzer
Eski çağlarda Edessa olarak da bilinen şehir, Edes uygarlıklarına sahne olmuştur. Aynı kültür ve
hakimi Abghar IX'un (179-216) hakimiyeti uygarlıklar 1300 yıldan beri günümüze dek
altında ilk Hristiyanlığı kabul eden merkez sürmüş, kentin kültürel ve toplumsal yapısı Türk-
olmuştur (Ayataç, 1988). Urfa'nın ilk yerlileri islam karakterini korumuştur. Batıda Ortaçağın
Hurriler, Kaideliler ve Mitannilerdir. Yörede 1000 karanlık dönemi yaşanırken Urfa, Harran,
yıldır Türkler yaşamaktadırlar. M.Ö. 1250'lerde Diyarbakır, Harput ve Mardin'e ilim, sonat ve
güney Mezopotamya'da Fırat kıyısındaki Ur ticarette oldukça ileri düzeyde yerleşmeler
şehrinde oturanlardan etnik bir grup Urfa'ya olmuştur. Urfa 1404 tarihinde Akkoyunluların,
gelmiş ve kentin güneydoğusundaki bir Sin mabe­ 1514'te Safevilerin eline geçmiş, 1517 yılında
dinin bulunduğu ve halkının putperest olduğu Osmanlı imparatorluğu sınırları içine girmiştir.
Harran'a yerleşmişlerdir. (İbrahim peygamber'in 1919'da İngiliz ve Fransızlarca işgal edilen kent
ailesi de Ur şehrinden gelen bu grup arasındadır 1920'de Cumhuriyet yönetimine girmiştir
(Ayataç, 1988). (Oymak, 1992).

Tarihi etimolojik sıralamaya göre şehir Tarihte doğu ile batının karşılaştığı ve bir
bugüne kadar birçok isim değiştirmiştir. İlk antik dörtyol kavşağı sayılan, tarımdan başka do
adı Ur, Urha, Urhai yo da Urşu olan yerleşim ekonomik anlamda da bir geçiş yeri olan Urfa'nın
daha sonraları Khurri, Orrohes, Kailirrohe, İpek Yolu üzerinde bulunması nedeni ile de sürek­
Edessa, Al-Ruha, Reha, Roho ve Urfa olarak li bir ticaret merkezidir. Evliya Çelebi (17.yy)
adlandırılmıştır. Urfa adı 11 .yy. başında Türklerin Seyahatnomesi'nde Urfa'nın çok eski tarihi bir
burayı almaları ile verilmiştir (Ayataç, 1988). kent, boğlı-bohçeli, çevresinde dağlar olan, por­
Dicle ve Fırat arasındaki topraklar için M.Ö. takal ve nar bahçelerinin bulunduğu, bolluk
2000 yıllarına ait metinlerde 'Hur Memleketleri' içinde, zengin ve toprağının tarıma çok verimli bir
ifadesi yer almakta, M.Ö. lOOO'lerde ise Asur kent olduğundan söz etmektedir (Ayataç, 1988).
belgelerine gore yörenin adı 'Honigolbat' olarak Urfa ve Harran yöreleri gerek Hristiyanlık,
tanımlanmaktadır (Ayataç, 1988). Asurlulardan gerekse Müslümanlık açısından birçok felsefe
sonra yöreye İranlılar hakim olmuş, M.Ö. 331 'de adamının yetiştiği yerler olmuştur.
Büyük İskender istilası ve izleyen Hellenistik Tarih öncesi çağlardan başlayarak Sümer,
dönemden sonra Seleukos'lar (M.Ö. Asur, Keldani, Hurri, Mitanni gibi kültürleri İslam
344)Süryaniler'in Urhai kasabası üzerine Edessa kültürü ile sentezleyerek bünyesinde barındıran
adıyla bir kent kurmuşlardır. Seleukos'lar bölgede Urfa bu kültürlerin kalıtları olan birçok arkeolojik
Edessa'dan başka Carhae (Harran), kalıntının yanısıra kent siluetine hakim olan taş
Makadonopolis (Birecik), Nikephorion (Rakka) ve mimarisi ile de ön plâna çıkmaktadır. Bölgenin
DOC. DR. ELMAS ERDOĞAN

kendine özgü coğrafî, jeolojik yapısı ve iklimi ile müzik edebiyat okulu gibi işlev gören merkez­
yerel yaşam koşullarına göre biçimlenmiş bir lerdir (Pala, 1996). Mevlevihanelerde sema
kentsel yapılanması vardır. Evliya Çelebi bu ayininin (mukabelei şerif) yapıldığı yer mevlevi-
anlamda Seyahatnamesi'nde Urfa çarşılarından ' hane külliyesinin merkezî bir yerinde bulunan
çarşısı 400 dükkandır 2 bedesteni vardır. semahanedir. Çoğu mevlevihanede ayrı bir çatı
Biri eski usul kagir kubbeli yapıya sahiptir ' altında inşa edilen ve türbenin yanında ya do
şeklinde söz etmektedir (Kürkçüoğlu, 1992). içinde yer aldığı semahane mevlevihanenin en
Urfa'nın Osmanlı döneminden kalma hanlar, kutsal mekanıdır.
bedesten, arasta ve çarşılardan oluşan eski ticaret Ayrı mescide sahip olmayan mevlevihane­
merkezi Gümrük Han çevresinde yoğunluk göster­ lerde semahane vakit, namazlarının kılındığı bir
mektedir ve bugün de tarihî niteliklerini koruyan mescid niteliğini de taşımaktadır. Yanı sıra,
önemli yapısal çevrelerdir. mevlid, mirociyye ve hatim toplantılarının do
Z.yy'dan itibaren birçok İslam devletinin ege­ yapıldığı, mesnevinin okunduğu, ziyaretçilerin
menliği altına girmiş olan Urfa'da 39 tane tarihi kabul edildiği bir mekandır (Tanrıkorur, 1996).
nitelikli cami bulunmaktadır. Bunlardan bir pagan
Bu nedenle semahane bir ibadet mekanı
tapınağı üzerine yapılmış olan Ulu Camii ve
olmanın yanında, dışarıdan gelenlere açık tek
Külliyesi ile Pazar Camii Zengiler dönemine
mekan olması açısından da mevlevihanenin en
{12yy.), Halil-ül Rahman Camii Eyyübiler döne­
özenli ve ihtişamlı mekanıdır. Mimarî plân şeması
mine (1211), Hasan Padişah Camii ise
Akkoyunlular dönemine aittir. Selahattin Eyyübi, açısından semahaneler kıble duvarında mihrabı
Circis Peygamber ve Fırfırlı Camii kiliseden bazen bir mimber ve mesnevihan kürsüsü, son
camiye dönüştürülmüş yapılardır. Bunların dönemlerde ortasında bir parmaklıkla çevrilmiş
dışında 32 caminin tamamı Osmanlı dönemine asıl semaya ayrılmış daha düşük kotta, parke
aittir (Oymak, 1992). Ancak 1867 tarihli Halep döşemeli sema meydanı etrafında misafir ve
Vilayet Sanamesi'nde 58 caminin mevcut olduğu seyreden dervişler için züvvor mahfilleri ve kimi iyi
belirtilmektedir. 1650'de Urfa'yı ziyaret eden tasarlanmış semahanelerde mihrap ekseni
Evliya Çelebi'ye göre ise kentte 22 cami, 67 üzerindeki giriş-cümle kapısının üstünde
mahalle mescidi bulunmaktadır. Ayrıca İbrahim müzisyenlerin oturabileceği bir asma mutrı mahfili
Halil, Pazar, Sultan Hasan, Caygirli, Ahaveyn, bulunan geniş bir mekandır.
Dabbokhone Camiilerine İbrahim Halil Suyu'nun
Mevlevihanelerin 7 0 0 yıllık tarihi içinde
gelerek havuz ve şadırvanları canlandırdığından
13.yy.dan 20.yy. başlarına kadar inşa edilmiş
söz etmektedir.
mevlevihanelerin mimarî özellikleri irdelendiğinde
Urfa camileri çok ayaklı camiler (ulu cami­ belli tarihsel dönemlerde diğer tarikat
ler), orta kubbenin yanlara doğru genişlediği
Mevlevihaneleri ile benzerlik gösterdiği görülür.
camiler (merkez plânlı camiler), çok kubbeli
Plân şemalarının gelişiminde semahane-türbe
camiler, tek kubbeli kare mekanlı camiler, tonozlu
ilişkisi önemlidir. Bundaki temel belirleyici İse
camiler, mihrap önü kubbeli ve baziliko-kiliseden
sema meydanının geometrik biçimi ve semaha­
çevrilen camiler olmak üzere 7 tür plân şemasına
nenin galerili ya da galerisiz oluşudur.
sahiptirler. Urfa Mevlevihane Camii ise tek kubbe­
Semahaneler ya türbe ile bağlantılı ya da
li, kare mekanlı cami plân şemasına sahiptir.
bağlantısız olmak üzere genelde 2 türde plân­
Mevlevilik bir sosyal kurum olarak mevlevi
lanmıştır. Erken dönem Mevlevihanelerinde
tekkelerinde gelişen bir olgudur. Mevlevihaneler
tekkenin kurulma nedeni olan ilk önemli öge türbe
ise türbesi, hücreleri, namazgahı, avlusu/mey­
semahane ile ilişkilidir. Türbe ile ilişkilendirilmiş
danı, semahanesi, çelebi dairesi, haremlik ve
semahanelerde ise 3 farklı uygulama olabilmekte-
selamlık dairesi, çilehanesi ve mutfağı ile gelişmiş
sosyal yaşam merkezleridir. Ayrıca mevlevihane- dir.
lerde kütüphaneler kurulmuştur. Bu yapılanma A. Türbe semahanenin içinde ve aynı kubbe
Osmanlı Döneminde sanat yaşamında birer ya da çatı altında bir bütündür
ŞANLIURFA MEVLEVİHANF n A M İ İ VE PFY7A.ı TAQADIN/||

B. Türbe yanındadır; içten bir kemerli Mahallesi, 40. pofta, 259 ada, 49 nolu parselde
geçişle oyrılmıştır.
kayıtlı 195 m' büyüklüğündeki semahane
C. Semahane türbeye yapışık konumdadır, yapısının kitabesi bulunmadığı için yapım tarihi
fakat içeriden bağlantı yoktur. bilinmemektedir. H.1129 (M. 1716) tarihinde
Semahane-türbe bağlantısı olan bu tip sema­ Şanlıurfa'deki Rıdvaniye Camii'ni yaptıran bani­
haneler 13.yy.'dan semahanelerin kapatılması nin H.1153 (M. 1740) tarihli vakfiyesinde
dönemine kadar inşa edilmişlerdir. Bir türbeden Mevlevihanenin sözünün geçmesi yapının
bağımsız semahaneler ise Türk zaviyeli cami 1740'ta mevcut olduğunu göstermektedir. Bunun
tipolojisinde olduğu gibi yapılandırılmıştır. 14.yy. yanısıro 1650'de Urfa'da bulunan Evliya
Beylikler döneminde inşa edilen Orta Asya köken­ Çelebi'nin seyahatnamesinde diğer cami ve
li, merkezî kubbeli, orta sofalı, 4 eyvanlı mevlevi- tekkelerden söz edip, mevlevihaneden söz
hanelerde ise semahane orta sofalı olup, yapının etmeyişi bu külliyenin 1650-1740 tarihleri
diğer birimleri ile bağlantılıdır. Klâsik Osmanlı arasında yapılmış olduğunu ortaya koymaktadır.
dönemi 16.yy. mevlevihanelerinde ise semahane Kare plânlı semahanenin üzeri tromplu ve
o dönemin merkezî tek kubbeli cami plân sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Bu plân
şemaları ile kesme taştan yapılmış ayrı bir bina Urfa'daki 1728 tarihli Hüseyin Paşa Camii ile
olarak uygulanmıştır. Semahaneler ile tekkede Hızanoğlu Camii plânına benzemektedir. Ancak,
bulunan diğer bölümler işlevlerine göre ayrılmış, bu camilerde bulunan son cemaat yeri sema­
çoğunlukla şodırvanlı ve derviş hücreleriyle çevrili hanede yoktur. Semahanenin mihrabı bir niş
bir avlu etrafında yer olmaya başlamışlardır. içinde mukornos süslemelidir. Mevcut minber bir
Şanlıurfa'da mevlevilik ile ilgili en eski belge dönem eki olup, Kürkçüoğlu'na göre (1996),
Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki 491 nolu mihrabın önünde 2 basamakla çıkılan ve şeyhin
defterin 374. sayfasındaki H. 1172 (M 1758) ta­ oturması için oluşturulan sekili bölüm 1973
rihli Mevlevihane vakfı kaydına gore H.1118 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılan
(M1705)'te Mevlevihane vakfına ilk görevlinin restorasyon sırasında kaldırılmıştır. Kıble (güney)
tayin edildiği bilinmektedir. Ayrıca bu belgeler­ ve giriş (kuzey) cephelerinde ikişer, doğu ve batı
den Şanlıurfa'da Halil-ül Rahman Gölü yakınında cephelerinde ise üçer pencere olmak üzere toplam
bir 'Mevlevi zaviyesi' daha bulunduğu 10 penceresi bulunan semahane mekanının
anlaşılmaktadır. Ancak bu zaviye bugün mevcut girişinde saz çalan ve ilahi okuyanlar için ayrılmış
değildir. 1930'lu yıllarda mevlevihone külliyesi mutrip mahfili denen ahşap mahfil bulunmaktadır.
yıktırılıp yerine dükkanlar inşa edildiğinde Özgününde geniş bir alana yayılan Şanlıurfa
mezarlık do ortadan kaldırıldığı için mevlevi şeyh­ Mevlevihanesi 1925 yılında tekke ve zaviyelerin
leri farklı mezarlıklara defnedilmişlerdir. kapatılması ile terkedilmiş, semahane dışındaki
hacimler yıktırılarak yerine sebze hali inşa edilmiş
Mevlevihaneler genelde büyük bahçe içinde
ve semahane yapısı yıllarca depo-ambar olarak
semahane, bunun içinde ya da bahçe ya da
kullanılmıştır. Son onarıma kadar tapu senedinde
avlusunda Mevlevi şeyhlerinin bulunduğu türbe­
'kargir ambar' olarak geçmektedir. Bunun
ler, dervişlerin kaldıkları hücreler, şeyhin misafir­
yanında Şanlıurfa Tapu Müdürlüğündeki 1966
lerini kabul ettiği selamlık, şeyhlerin ailesinin otur­
tarihli belgelerde semahanenin 'Mevlevihane'
duğu harem dairesi, dervişlerin yemek pişirme ve
olarak vakfedildiği ve Vakıflar idaresince ambar
erzaklarının korunması için mutfak ve kiler, sema
olarak Belediyeye kiraya verildiği kayıtlıdır.
çalışmaları için meşkhaneden oluşan külliye biçi­
Ancak, vakfiye bugün kayıptır.
minde tasarlanmaktadırlar. Kürkçüoğlu'na göre
(1996), Konya Mevlevi derğahı arşivlerinde bulu­ 1925 yılından 1973 yılına kadar harap ve
nan 19.yy. sonu, 20.yy. başına ait krokiden bakımsız olan semahane 1973 yılında Vakıflar
Şanlıurfa mevlevihanesinin de büyük bir külliye Genel Müdürlüğünce restore edilerek camiye
olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu külliyeden dönüştürülmüştür. Restorasyon sırasında mihrap
günümüze sadece semahane bölümü önündeki seki kaldırılarak kubbenin üzerine taş
ulaşabilmiştir. Şanlıurfa merkez, Pınarbaşı bir Mevlevi sikkesi eklenmiştir ve bu restorasyon-
DOC. DR. ELMAS ERDOĞAİM

da kubbesi kurşun kaplama görüntüsünde beton almaktadır. Mevlevihane Camii peyzaj tasarımı
ile sıvanmıştır. Ancak, bu nedenle su sızdırmakta öncesinde, Urfa kenti geleneksel kent yapısı ve
ve içeriden harç boşalmaları olmaktadır. Yapının konut dokusu ile Urfa anıtsal yapıları ve özellikle
doğu, batı ve güney cephelerine bitişik olarak camileri ile ilgili literatür çalışması yapılmış,
inşa edilen dükkanlar bu cephelerdeki tüm Urfa'da gerçekleştirilen olan- arazi etüt
pencere açıklıklarını kapatarak içeriye ışık çalışmaları kapsamında öncelikle Mevlevihane
girmesini engellemektedir. Yapının avlusu baraka Camii ile arastanın içinde yer aldığı fiziksel çevre
tipi yapılar ile çevrelenmiş, son derece sağlıksız ve analizleri gerçekleştirilmiştir. Süreç içinde gelişimi
estetik kaygıdan uzak bir çevre oluşmuştur. irdelenen Mevlevihane Camii özgün işlevi gereği
Semahaneye bitişik olarak özgün plân şeması ve diğer Urfa camileri ile karşılaştırılamayacak nite­
yapısal görünümü bozucu nitelikte süreç içinde likte, farklı bir yapıdır. Yakın çevresinde ve yapı
inşa edilen baraka ve dükkanlar Vakıflar Genel duvarına bitişik olan muhtes eklerin
Müdürlüğünce kamulaştırılarak yıktırılıp, yapı kaldırılmasından sonra yapının plân şeması
yakın çevresi temizlenmiştir. okunur hale gelmiştir. Mevlevihane Camii
batısında konumlanmış olan arasta ile birlikte
Bugün Mevlevihane Camii olarak
Şanlıurfa'nın önemli tarihî ve kültürel
adlandırılan ve işlev gören yapının batısına bitişik
çevrelerinden birini oluşturmaktadır.
olarak inşa edilmiş, ancak inşa tarihi bilinmeyen
ve halk arasında 'Kasap Pazarı' olarak bilinen Projelendirilecek alanın ne tür işlevlere
arasta yapısı beşik tonozla örtülü, T-plânlı bir hizmet edeceği, kent bütünü ve yakın çevresi ile
yapıdır. 2002 yılında Mevlevihane Camii yakın fiziksel, görsel, topografik ilişkileri irdelenmiştir.
çevresinin temizlenmesinden sonra bu olanın Yanısıro:
Vakıflar Genel Müdürlüğünce kentsel tasarım • Proje alanının içinde bulunduğu ticarî ve
kapsamında çevresinin düzenlenmesi tarihî kent merkezi ve diğer anıtsal yapılarla
öngörülmüştür. Şanlıurfa Mevlevihane Camii ilişkileri,
peyzaj tasarımı A.Ü. Ziraat Fakültesi, Peyzaj
• Alanın yakın çevresindeki taşıt trafiği
Mimarlığı Bölümü tarafından gerçekleştirilmiştir.
akışı, proje alanına etkileri, ulaşım şeması,
Birçok uygarlığa yerleşim yeri olan Urfa'nın
kendine özgü coğrafi konumu, jeolojik yapısı ve • Alanın yakın çevresi ve içindeki yaya
iklimi ile yerel yaşam koşulları ve kültürüne göre dolaşımı ile yaya-taşıt akışı ilişkileri, olana yaya
biçimlenmiş kentsel dokusu ve taş yapılanması son yaklaşımının nasıl olduğu,
derece özgündür. Yöreden kolaylıkla sağlan­ • Proje alanının içinde yer aldığı kentsel
abilen kolay işlenebilir açık san renkli kalker dokunun mimarî karakteri,
taşının oluşturduğu yapılanma da çevreye farklı
• Kent bütününde yer alan diğer anıtsal
bir nitelik kazandırmıştır.
yapıların ve özellikle cami yapılarının avlu ve
Urfa eski kent dokusu güneyde kale, kuzeyde çevre özellikleri,
Karakoyun deresi, batıda Suruç yolu, doğuda ise • Kentsel dokudaki yapı malzemesi, niteliği
Akçakale yolu ile sınırlanmakta ve bu alanda 16 ve türü,
mahalle yer almaktadır. Urfa'da fiziksel çevre
• Kentsel dokunun sokak özellikleri,
oluşumunda iklimin ve geleneksel yapının önemli
rolü olmuş, sıcak-kuru iklim gereği içe dönük, • Kent bütününde yer alan anıtsal yapıların
doku özellikleri, oçık-kapalı mekan ilişkileri,
merkezi avlulu, dar-gölgeli sokaklardan oluşan,
düzensiz görünüşüne karşınbelli bir geometrisi • Kentsel dokudaki mevcut bitki tür ve kul­
olan kentsel gelişim izlenmektedir. Kalenin kuzey­ lanımları,
doğusunda yer alan han, bedesten, arasta ve • Proje alanının güneydoğusunda yer alan
camileri kapsayan eski ticarî merkez hala meydan ve ticarî bölgeye geçişle ilişkileri;
canlılığını korumaktadır. sirkülasyon, diğer geçişler,
Proje alanı da eski kent dokusunda, ticarî • Tarihî ve ticarî kent merkezindeki diğer
kent merkezinde, hanlar bölgesinin kuzeyinde yer sosyal ve rekreatif kullanımlar, oktivite alanları.
ŞANLIURFA MEVLEVIHANF nAMjj VE PFY7A.I TARARIK/II

• Farklı yaş ve kültür gruplarının sosyal ve aks ve cami yapısını çevreleyecek biçimde yapı
kültürel eğilimleri
grupları tasarlanmış, avlunun bu bölümü arasta
• Kent açık-yeşil alan sistemi içinde proje ile entegre edilmiş, oturma, dinlenme, ticaret gibi
alanının konumu ve bağlantıları, oktivitelerin sürdüğü daha hareketli bir kullanım
• Kent bütününde var olan diğer doğal, önerilmiştir. Mevlevihane Camii avlusunun cami
kültürel ve görsel değerler, önünde ve batı kesiminde kalan bölümü ise daha
sakin ve dinî amaçlı kullanıma yönelik olarak
• Genel kent silüeti ve proje alanı ile
tasarlanmıştır.
ilişkileri,Analiz edilerek survey yapılmış, alanın
sorun ve olanakları saptanarak, alanın mevcut • Mevlevihane Camii avlusunda ana aks
doğrultusunda ve camiyi çevreleyecek biçimde
durumu belgelenmiştir. Bu kapsamda da bir sur­
kanallar sistemi ile su yüzeyleri oluşturulmuştur.
vey paftası hazırlanarak tasarıma temel oluştura­
Ana aks ve kitleli su yüzeyi cami giriş cephesi
cak bazı kararlar çerçevesinde genel bir ön
önünde tasarlanmış, küçük ölçekli bir şadırvan ile
değerlendirme gerçekleştirilmiştir.
bütünleştirilmiştir. Mevcut kot farklılaşması doğrul­
Etüd ve analiz aşamasını izleyen süreçte ön tusunda avlunun arasta bölümü basamak ile yük­
proje çalışması gerçekleştirilmiş, alınan ilke karar­ seltilmiş, avlunun yükseldiği kesimde ahşap otur­
ları doğrultusunda alan için peyzaj tasarımı uygu­ ma birimleri önerilmiştir.
lama ve detay projeleri hazırlanmıştır. Tarihî kent
• Cami avlusuna yaklaşımın tüm yönlerden
merkezinde yer alan alanın tasarımında:
sağlonabilmesine olanak verecek şekilde sınır ele­
• Geliştirilen önerinin kent silüetine aykırı manları tasarlanmış ancak, Mevlevihane Camii
olmayan ve tarihi doku karakterini ve ölçeğini ana aks olarak olgılatılmıştır. Kuzeyde cami giriş
bozmayacak nitelikte bir yapılanma olması ilke kapısı, güneyde ise mihrap ana aks olarak
kararı benimsenmiştir. alınmıştır. Doğu girişi ise yine cami önünde yer
alan ve cami giriş kapısını vurgulayan su yüzeyi
• Mevlevihane Camii ve arasta yakın
odak alınarak tasarlanmıştır.
çevresi mekansal anlamda bir bütün olarak ele
alınmış, ancak işlevsel açıdan farklılaştınimıştır. • Arastanın güney cephesinde, avlu
dışında kolan ve yol sınırına kadar uzanan alan
• Kullanımlar ve işlev açısından
do avlu ile benzer, avlunun devamı niteliğinde bir
Mevlevihane Camii ve Arasta önünde yer alan
döşeme ve aksiyel yol ağaçlaması ile
avlunun kavramsal olarak ayrılmasına, ancak
sonlandırılmıştır.
alana sürekli yaya akışının ve geçişinin de korun­
ması doğrultusunda öneri geliştirilmiştir. • Mevlevihane Camiin güneydoğu ve
güneybatı sınırlarında ikişer basamaklı anfi tipi
• Caddeden kolay erişebilirliği olması
oturma yerleri tasarlanmış; hem alan sınırları ta-
nedeni ile proje alanının kuzeybatı kesiminde
riflenmiş, hem de işlevsel kullanımlar getirilmiştir.
avluyu sosyal ve kültürel anlamda zenginleştirecek
Bu oturma birimlerinin arka kesimlerinde önerilen
ancak diğer yandan arasta ile de orkod ve kuşluklar ile alanda avlu ile bütünleşen
ilişkilendirilebilecek, ticarî aktivitenin de kullanım ve mekansal tanımlar kazandırılmıştır.
sürdürüldüğü, genel görünümü bozmayacak nite­
• Anfi tipi otuma birimlerinin arka bölüm­
lik ve ölçekte cafe-çoyevi ve satış birimleri öneril­
lerinde hem yörede kolay yetişebilen hem de dini
miştir.
yapılarda sembolik anlamı olan ve özgün fon
• Bu satış birimleri ve cafe-çayevi için farklı oluşturan selvi ağaçlan kullanılmıştır
form ve boyutlarda alternatif öneriler
• Mevlevihane Camii doğusunda, alan
geliştirilmiştir. sınırında konumlandırılan bay ve bayan WC
• Cafe-çoyevi ve satış birimleri kitleleri için yapısının bay girişi avlu dışından sokaktan,
parçalı ve çok parçalı farklı alternatifler tasar­ bayan girişi ise avludan olacak biçimde tasar­
lanmıştır. lanmıştır. Mimarî projeleri alternatifli olarak
• Avluda İslam ve Urfo kültüründe izlendiği tasarlanan yapıya avlu kotundan ya da istendiği
üzere, aksiyel ve formal bir tasarıma gidilmiş, ana koşulda -1.60m. kotundan erişlebilecektir.
n n ç . DR. ELMAS F R n n f t A M

• Avlunun doğu kesiminde W C ile cami leştirilirken, ayrıcalıklı bir mekan, bir iç çevre
arasmda bir çeşme önerilmiştir. Çeşme yapısı oluşturulmuştur.
yerel taş kullanımı ve süsleme detayları temel
alınarak tasarlanmıştır.
• Yapısal tasarım önerilerinde yerel KAYNAKÇA
malzeme olanakları ve süsleme detayları Ayotaç, M., Peygamberler Şehri Urfa,
değerlendirilmiştir. Yerel yapılanmada sıklıkla
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Bölge, Şehir ve Semt
görülen ve mekanları zenginleştiren kuşluk,
çeşme, havuz, su kanalları gibi öğeler Monografileri Dizisi: 1, Başaran Matbaası, İstan­
Mevlevihane Camii avlusu ve yakın çevresinde bul 1988.
kullanılmıştır.
Akkoyunlu, Z., Geleneksel Urfa Evlerinin
• Mimarî yapılanma (çayevi, satış birim­
Mimarî Özelliklen, Kültür Bakanlığı Yayınlan:
leri, WC) yerel malzeme olan havara taşı ile
yığma sistem olarak önerilmiş, yapı ölçek, form, 1060, Sonat Eserleri Dizisi: 13, Ofset Repromot,
kitle, oran, malzeme özellikleri açısından benzer Ankara 1989.
yapılanma önerileri geliştirilmiştir.
Kürkçüoğlu, A.C., Şanlıurfa Çarşıları ve El
• Avlu zemini yerel 'havara taşı' olarak
Sanatları, Kültür ve Sanat Dergisi, Şanlıurfa Özel
adlandırılan sarı kalker taş olarak önerilmiştir.
Ancak derzleme yolu ile aksiyel-yönlendirici, ] Sayısı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Yıl 4 ,
geometrik desen uygulaması yapılmıştır. ' Sayı 14, Haziran 1992, Tisomat Basım Sanayii,
• Mevlevihane Camii avlusunun yörenin de | Ankara 1992.
genel karakteri doğrultusunda yapısal ağırlıklı,;
Kürkçüoğlu, A.C., Urfa Mevlevihanesi, II.
ancak sürekli gölge olacak biçimde bit-1
kilendirilmesi uygun bulunmuş, avluda meydan Milletlerarası Osmanlı Devleti'nde Mevlevihaneler
tipi ağaçlandırma yapılmış, sadece arastanın yer Kongresi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
aldığı bölümün ortasında yer alan oturma birimi Araştırmaları Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları
çevresinde daha farklı bitki türleri önerilmiştir
Dergisi, Yıl 2, Sayı 2, Mayıs 1996, s. 3 0 3 - 3 1 0 .
• Bitkisel materyal seçimi yöreye uygun tür­
Oymak, M., Söylentilere ve Kutsal Kitaplara
lerden doku, form, renk özellikleri doğrultusunda
alanı cazip kılan işlevsel açıdan da yörenin sıcak Göre Peygamberler Şehri Şanlıurfa. Kültür ve
iklimi gereği gölge sağlayacak biçimde seçilmiş, Sanat Dergisi, Şanlıurfa Özel Sayısı, Türkiye İş
alanda formol bir düzen ve fon etkisi yaratacak Bankası Kültür Yayınları, Yıl 4, Sayı 14, Haziran
biçimde konumlandırılmıştır.
1992, Tisomat Basım Sanayii, Ankara.
• Alan sınırları bitkisel geçişlerle tariflen-
miştir. Sınırda oluşturulan çim yüzeyler ağaç Pala, i.. Edebi Çehresi ile Mevlevihaneler, II.
grupları ile zenginleştirilerek hem sınırlar Milletlerarası Osmanlı Devleti'nde Mevlevihaneler
tanımlanmış, hem de üçüncü boyutta mekansal Kongresi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
çeşitlilik ve görsel bariyer oluşturulmuştur
Araştırmaları Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları
• Proje olanı için yerden yüksek ve duvara
Dergisi, Yıl 2, Sayı 2, Mayıs 1996, s. 55-60.
monte olmak üzere iki tür aydınlatma önerilmiş,
geleneksel doku ile uyumlu malzeme ve form özel­ Tanrıkorur, B., Mevlevi Tekkesinin Kalbi:
liklerine sahip aydınlatma elemanları seçilmiştir. Semahane. II. Milletlerarası Osmanlı Devleti'nde
Şanlıurfa Mevlevihane Camii ve Arastası Mevlevihaneler Kongresi, Selçuk Üniversitesi
peyzaj tasarımı içinde yer aldığı geleneksel tarihî
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türkiyat
doku ile uyumlu, ona kolayca entegre olacak
biçimde tasarlanmıştır. Yapı malzemesi, ölçek, Araştırmaları Dergisi, Yıl 2, Sayı 2, Mayıs 1 9 9 6 ,
form ilişkileri bağlamında mevcut doku ile bütün- s:207-216.
ŞANLIURFA MEVLEVİHANIF CAMİİ VF PPyZAJ TASARIMI
Mevlevihane Camii - Yakın Çevresi.

Mevlevihane Camii ve Avlusu.


ŞANLIURFA MEVLEVİHANF r.AK/ıii x/p ppYZAJ TASARIMI

UKFA MEVLEVİHANE Cm\

4S

183

Mevlevihane C a m i i - Survey.
DOC.

VtevlHANE CATIII

a V3

Mevlevihane Camii - Survey.

Mevlevihane Camii - Survey.


Pertek Baysungur
ve Celebi Ali Camii
PERTEK BAYSUNGUR V E C F I FRİ A I ^ ^ I

K
eban Baraj Gölü altında kalan eski Pertek
adli seyyahlarda d a Pertek'te bulunan y a p ı l a r a ait
yerleşim yerinde, 1968-1971 yılları
bilgiye rastlamomaktayız.
arasında yapılan çalışmalarda; 1 kale, 2
cami, 3 hamam, 1 köşk, 1 kilise, 1 han ve 1 Her iki y a p ı y a ait ilk bilgileri Naşit Uluğ'un
medrese yapısı tespit edilmiş olup (Şek. 1), bu "Tunceli Medeniyete Açılıyor" adlı yayınında
yapılardan ortaçağ kalesi holen baraj gölü karşımıza çıkar. Bu bilgilerde, Pertek'in Kanuni
alanmda bir ada durumundadır. Yeni Pertek'e Dönemindeki bölüşümü ile birlikte, Baysungur'un
taşınan iki cami dışmdaki diğer yapılar ise su Pertek'teki imar hareketleri ve Baysungur
altında kalmıştır. Eski Pertek'te yer alan bu C a m i i ' n d e n bahsedilir. Bu a r a d a y a p ı kitabesinin
yapılar, bölgenin önemli bir yerleşim merkezi yanlış transkripsiyonu verilerek, kitabenin min­
olduğunu gösterirken; yine Keban Baraj Gölü bere ait olduğu söylenilir ve devamında Çelebi
alanında kalan Pulur Köyü, Pulur Höyüğü'nde A ğ a adlı birinin bir başka cami yaptırdığı belir­
yapılan kazılarda ortaya çıkarılan eserler'-, yöre tilir. A n c a k , bu y a p ı y a ilişkin hiçbir bilgi verilmez.
tarihini Eski Tunç Dönemine kadar indirger. Naşit Uluğ'un yayınının a r d ı n d a n 1940'ta
basılan Albert Gabriel'in Voyages
Yavuz Sultan Selim Dönemine ( 1 5 1 2 - 2 0 )
Archeologiques Dans la Turguie Oriantale I adlı
kadar Hitit, Muşki, Mitanni, Asur, Urartu, Med,
yayını dikkat çeker. Gabriel'in 1 9 3 0 - 4 0 yıllan
Pers, Aroks, Part, Roma, Bizans, Sasani, Arap,
arasında Doğu A n a d o l u Bölgesi'ne yaptığı gezi­
Çubukoğulları, Saltuklu, Mengücek, Artuklu ve
lerin sonucunda hazırladığı y a y ı n d a , Pertek'te
Safevi gibi çeşitli kültürlerin egemenliğinde kalan
bulunan kale ve iki cami ile ilgili olarak cok kısa
bölge, 1517 Çaldıran Savaşı sonrasında. Molla
bilgilerin dışında, ilk defa Çelebi Alı C a m i i ' n i n ve
İdrisi Bitlisi'nin de yardımıyla Maraş Beylerbeyi
Çeşmesinin y a p ı m kitabesinin orijinal metni ve
Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından ele geçirilir ve
transkripsiyonu verilir,
Osmanlı egemenliği altına girer. Çemişkezek
hakimi Hacı Rüstem Bey, Safeviler'in yanında yer 1 9 5 9 yılında. Doğu A n a d o l u Bölgesi kaleleri
aldığından dolayı idam edilirken, yerine oğlu Pir ile birlikte, Pertek Kalesi baslığı altında kale ile
Hüseyin Bey geçer. Yavuz'un ardından Osmanlı ilgili bilgilerin yamsıra. Çelebi Ali ve Baysungur
tahtına Kanuni Sultan Süleyman ( 1 5 2 0 - 6 6 ) Camilerinin yapım ki'abelerinin transkripsiyon­
geçerken; aynı yıllarda Pir Hüseyin Bey ölür ve larının verildiği, Nozmi Sevgen'ın Anadolu
toprakları 16 oğlu arasında bölüştürülür. Kanuni Kaleleri I adlı yayım görmekteyiz.
tarafından yapılan bu bölüşüm sırasında , bölge 4 1 9 6 0 ' l ı yıllarda Keban Baran Projesi gün­
sancak ve 14 zeamete bölünür. Dört sancaktan deme geldikten sonra, bo'gede y o p ' l a n colışmolar
biri olan Pertek Sancağı'na Rüstem Bey sancak yoğunlaşır. Bu bağlamda 1960-70'iı yıllarda
beyi olur. Rüstem Beyin ölümünden sonra ise, ye­ bölgede çalışmalar y a p a n İlhan Akcay 1966
rine Muhammed, Ali ve Baysungur odlı yılında Yeni Fırat dergisinde "Tıl Koyu Eserleri" ve
oğullarından en büyüğü olan Baysungur, sancak yine aynı yıl içinde Türk Kültürü cergısmde
beyi olur. "Keban Barajının M e y d c n o Getircıği G o l Sahası
kinde Kalacak Olan Türk Eserleri Uzefnae
Yerinde Yapılan Bir ,Arastırma" a d i ' makaleienn;
2. SEYAHATNAME VE YAYINLAR
yayınloyarak, bölgedeki diğer yapı'o^ ''e bırlık'e
XVII. yüzyılın ikinci yarısında, Harput'tan k',sc bilgiler halinde Per^e'W'e bü'.-""G'- h c 'K
sonra Pertek'e uğrayan Evliya Ç e l e b i : Pertek cami hakkında genel b'ıİG''e'- verere^ yap'^or n
Kalesi dışında yerleşimin diğer y o p ı l a r m d o n b a h ­ kitabelerinden ve 'orı^lendı'-ii'T^e e'-nden soz
setmez. Ancak, kaleden söz ederken de d a h a cok eder.
kalenin ismi ve buna ait efsaneleri anlatır. A y n ;
şekilde Harput'o kadar g e l e n ve y e r yer
Tunceli'nin kimi bölgelerine gezi y o p a n Polonyalı
Simeon, C. F. Lehman-Haupt, Huntington, Belek,
- d o vor'C :AUr. " ' î î f
J.G. Taylor, Dezsö Butyka, Vita! Cuinet, Helmuth
Von Moltke, L. Molyneux Seel, W i l h e i m S^recte--
ERTUĞRUL HAMu^

1966 yılında, Cenap Osmanoğlu'nun Yeni Mimarlık Fakültesi Restorasyon Bölümü'nden


Fırat Dergisi'nde "Harput ve Çevresindeki Kaleler Mimor-Mühendis Gouhar Shemdin, Çelebi A l i ;
ve Beğlikler" adlı makalesi yayınlanır. Osman­ Mimar Osman Burot ise. Baysungur C a m i i ile ilgili
oğlu'nun makalesinde "Portuk Beyliği" adı altında yüksek lisans tezleri hazırlarlar. Osman Burot, tez
Pertek Beyliği'nden söz edilerek, her iki yapının çalışmasının bir özeti olarak 1973 yılında,
da ismi verilerek, kitabelerle ilgili transkripsiyon Vakıflar Dergisi'nde "Pertek Baysungur C a m i i ' n i n
ve tarihlendirme yapılır. Taşınması" adlı makalesini yayımlatır.

1967'de Keban Barajı çalışmalarının ilk Gouhar Shemdin'in 'The Mosque of Ç e l e b i


aşamasında, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Bin Ali Bey Pertek" adlı tez çalışmasında, y a p ı n ı n
Mimarlık Fakültesi Restorasyon Bölümü tarafından içinde ve çevresinde yapılan çalışmalar g ü n l ü k
yapılan belgeleme çalışmalarının ürünü olan olarak belirtildikten sonra, yapının ve birimlerinin
Doomed by the Dam adh yayını görürüz. tek tek tanımlaması yapılarak, yapıya a i t üç
Yayında, ilk defa bilimsel kaygılarla Keban Baraj kitabenin transkripsiyonu ile birlikte, y a p ı b i r i m ­
Gölü altında kalacak olan yapılarla birlikte, Eski leri ile ilgili olarak karşılaştırma örnekleri verilir.
Pertek'te bulunan çeşitli yapıların rölöveleri Biçim ve yöntem olarak, Gouhar Shemdin'in
alınarak, yapılarla ilgili belgeleme ve katalog tezinin hemen hemen aynısını uygulayan O s m a n
çalışması yapılır. Yapılan bu çalışmalar sonucun­ Burat ise, "Baysungur Mosque in Pertek a d l ı tez
da Çelebi Ali ve Baysungur camilerinin de çalışmasında, yapı ve yapıya birleşik diğer
rölöveleri (plân, kesit ve cephe) alınmış ve yapıların (türbe, hamam, vb.) kısa tanımlaması ile
yapılarla ilgili tarihlendirmeye gidilmiştir. birlikte, yapı birimlerini tek tek tanımlayarak b e n ­
1969 yılında, Keban Projesi kapsamında zer örneklerle karşılaştırır.
yapılan rölöve ve yapı kurtarma Osman Burot'ın 1973'te, tezinden özetle
uygulayıcılarından Ayşıl Tükel'in Vakıflar yaptığı Vakıflar Dergisi'nde yayımlanan "Pertek
Dergisi'nde yaymlonan, "Sağmandoki Çok Baysungur Camii'nin Taşınması" adh
Fonksiyonlu Salih Bey Camii" adlı çalışmasında, makalesinde, yapının taşınması ile ilgili teknik bil­
Sağman'daki anılan yapı ile birlikte, karşılaştırma gilerin yanısıra, yapının plânı ve bölümleri ile ilgili
amacıyla yapılan değerlendirme nedeniyle. bilgiler bulmaktayız. Çalışma, gerek bu açıdan
Çelebi Ali ve Baysungur Camileri hakkında kısa gerek verilen resim ve rölöveler açısından y a p ı
bilgiler bulmaktayız. Ayşıl Tükel'in 1970 yılında
hakkındaki ilk ve tek ayrıntılı bilimsel yayın olma
Ömür Bakırer ile birlikte, Keban Projesi seri
özelliğini taşır. Ancak, Osman Burat yapı
yayınlarından 1968 Yaz Çalışmaları'nda
kitabesinin Harput Müzesi'nde bulunduğunu
yayınlanan "1968 yılı Keban Projesi Restorasyon
söylemesine karşın, Gouhar Shemdin ve Osman
Çalışmaları Ön Raporu" adlı makalede ise, bu
Sümer'i kaynak göstererek iki ayrı transkripsiyon
defa Eski Pertek'ten Yeni Pertek'e taşınması
verip, bu farklılığı kesinleştirememiştir.
düşünülen iki cami ile birlikte Süryani Kilisesi ve
Pertek Kalesi'nden kısaca söz edilir'. Yapılan bu çalışmaların devamında u z u n b i r
süre, bölge ya do bölge yapılarıyla ilgili b i r
1974 yılına geldiğimizde, Keban Projesi
çalışmaya rastlanılmaz. 1990 yılında Faruk
1971 Çalışmaları'nda yayınlanan Cevat Erder'in
Sümer'in Belleten'de yayımlanan "Doğu
"Eski Pertek'te XVI. Yüzyıla Ait İki Camii Kurtarma
Anadolu'da Moğol ve Türkmen Devirlerine A i t
Çalışmaları" adlı makale yayınlanır. Makalede
Bazı Tarihi Yapılar Hakkında Düşünceler" adlı
genel olarak taşınması düşünülen iki yapıdaki
makalesinde; Elazığ, Tunceli, Van ve Bitlis'te b u l u ­
temel sorunlar ve yapılan çalışmalar ile, yapılacak
nan kimi yapılarla birlikte. Çelebi Ali C a m i i d e
çalışmaların anlatımını bulmaktayız. Bu
kısaca tanıtılarak tarihlendirme yapılır ve y a p ı
bağlamda kısaca da olsa yapılarla ilgili tarih­
kitabesindeki "Koca Hacılı" adından yola
lendirme yapılır. Keban Projesi ile ilgili olarak
çıkılarak, Akkoyunlulara gönderme yapılır.
yapılan çalışmalar sonucu gerçekleştirilen bu
çalışmalar, aynı yıllarda iki yüksek lisans tezine ' Söz konusu Süryani Kilisesi'nin taşınması b i r a r a g ü n d e m e
konu olur ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi alınmışsa d a , taşınmayarak b a r a j gölü a l t ı n d a kalmıştır.
PFRTEK BAYSUNGUR VE CELEBİ Al i CAMİİ

Bu arada Faruk Sümer'in bu çalışmasından ancak, anılan müzede bulamadığımız inşa


önce, bölge üniversitesi olan Fırat Üniversitesi kitabesine göre, iki ayrı tarihe yerleştirilmektedir.
Tarih Bölümü'nde yapılmış olan iki lisans tez İnşa tarihi konusunda birinci görüşü savunan ve
çalışmasında, yapılarla ilgili bazı bilgilere ve 1970'li yıllarda Baysungur ve Çelebi Ali
tanımlamalara rastlanır. Bunlardan 1986 tarihli Camilerinin baraj olanından bugünkü yerine
Ahmet "Gökalp'in Her Yönüyle Pertek" adlı taşınması çalışmalarında, projede görev olanlar­
çalışmasında, yapım kitabesi minber kitabesi dan Ayşıl Tükel, Ömür Bakırer ve Cevat Erder'',
olarak ele alınıp, Harput Müzesi'nde olduğu Harput Müzesi'nde bulunduğunu belirttikleri
söylenilen bir başka kitabenin transkripsiyonu ve­ kitabeye göre yapıyı 980 H./l 572-73 M. yılına
rilir. 1987 tarihli Bülent Boloğlu'nun "Pertek ve tarihlendırırler.ikinci görüşü savunan Nazmi
Çevresi Tarihi (İdari, Kültürel ve Sosyal Durumu)" Sevgen, aynı kitabeye dayanarak - yapıyı 985
adlı çalışmasında ise, bir önceki tez çalışmasının H . / l 577 M. yılına t a r i h l e n d i r i r k e n İ l h a n
aksine, yapılara ilişkin daha kısa tanımlamalar Akçay Osman Burot ve Bülent Baloğlu ' Nazmi
yapılarak kitabeler hakkında tartışmalar yapılır. Sevgen'le aynı görüşü paylaşır.
Sonuçta, Pertek'te bulunan Çelebi Ali ve
" Osmcn Buralın Voldflor Dergisi ndeki makalesini
Baysungur Camilerine ait bütün bu kaynaklan dederlcıdırtTie d ı ş ı n d a t u t m a k t a y ı z Cünku b u çalışma
sadece B a y s u n g u r C a m n ' n ı k a p s o d ı ğ ı q i b i ç a l ı ş m a n ı n b i l ­
değerlendirdiğimizde, bilimsel yöntemlerle imselliğe, y a p ı n ı n strükturü ı!e sınırlı k a ı m ı s ; süsleme, t a r i h ­
gerçekleştirilmiş ve yayımlanmış monografik bir l e n d i r m e ve b e n z e r o m e k k a r ş ı l a ş t ı r m a l a r ı n a g i d i l m e m i ş t i r .
D a h a b e ' ı r g m b i r d e y i m l e y a p ı n ı n taşınması ve s o r u n l a r ı
çalışma dikkat çekmez'. Genelde yapı adının one çıkarken y a p ı t a n ı m l a m a s ı ve d e ğ e r l e n d i r m e s i b t r
değişik olarak verildiği ve yapım tarihinin farklı b o l u m h a l i n d e kalmıştır

yansıtıldığı yayınlara karşılık, gerek Orta Doğu •- U ! u ğ 1 9 3 9 , 3 0 , Osmanoğlu 1966:10 Anonim 1967:'2:
TuKel 1 9 6 9 : 2 3 9 : Tukel-Bakırer 1 9 7 0 : 1 8 5 - Erder 1974:162:
Teknik Üniversitesi ve gerekse Fırat Üniversite- Bu-ot 1 9 6 9 - Bura' 1971- Gokalp 1986-30; Baloqiu
si'nce gerçekleştirilen tez çalışmalarında geniş bil­ ^987:31,
^ Akcav 19663 3 0 Akcov l ' 6 6 b 9 2 1 Osmanoölu 19669:
giler bulmamıza karşın, özellikle Orta Doğu
Anon.m 1967:12 Erder 1974:162: GökoİD 1986:30: 189
Teknik Üniversitesi'nde gerçekleştirilen çalışmalar, BcîoĞİu 1 9 3 ^ , 3 1 ,

daha çok yapıların restorasyonuna ve ' Osmonoğ'u "966:10,


N u m a r a l a n d ı r ı ' a ' a k a'^nan b u 'ai'o' g e n e ' d e y o p ı n ı n k u z e y
taşınmasına yönelik olup, adı geçen tez
ceobesı m naresi ve d i ğ e r cephelerdeki pencere düzen-
çalışmalarının hiçbiri yayımlanmamıştır. iemeter, ile y a p ı iqi m h r a p ve m i n b e r taşlarıdır

Akcay 19e6b,92i

T„kel-Bok:-e- 1970 185


3. BAYSUNGUR CAMİİ 1974,162
K'fabe mezede bulunomadığındon neden oynı kitabeye
Tunceli ili Pertek ilçesi, Pertek - Elazığ kara­
c a y a n ı i a r a K 'arüı tcrınier venldığ: sorusuna yanıt buluna-
yolu üzerinde ilçe çıkışında bulunan yapı; -^c-'Şhr

"Baysungur Camii"', "Yukarı Cami" , "Sungurbey 'Nazm Sevoc" k • a b o ' V ' c ' ^ o d b j r v c f- e v v a m ul-Soltonot-
i es S-ltan-'u^ m u ' c h K a m Vel ha»îOr^ j i r ^ u a z z o m m e l ı ^ u Rum
Camii"^ gibi isimlerle anılmakta olup, 1971-73 M t ' O ' - 3 " b:n Selim H a n
ve^ A r a b ı Su^'GI
yılları arasında yapılan çalışmalar sonucu, Keban :;h'.
ha'^eciellc'- kch^ bcno hcz3 u' ona Boysungur
b i r - ' R^s'e"^ t r^ • t i . seyın Pertek c'ıcz' a a i e ' c t ı u z u n u b c h u m
Baraj Gölü altında kalan eski Pertek'ten yem
935 şCKi'nde v e r , - ^ c n ,Sevgen l ^ İ - î t " ; çcv^nsı ' B u
Pertek'e taşınmış ve bu taşınma sırasında numa­ bı-^c ..^L- s^ ve h a k a n -*c R^r-^ ve A r a p -.-c A c e m meliki

ralandırılarak alınan orijinal taşlar, yeni yerinde S u l ' o n Selim Men OQIL S U ' a n M u ^ a l m saltanat g u n l e ı m d e
Fer-îeKİi H u s c / . n o ö i u Rustcm ın o ğ i u Bavsungur tarafından
tekrar kullanılarak' yapı restore edilmiştir. ^ ^^85 a e ı"sa e c ı d ' ' sc^. ndc-d '
A . , c a y 1<'66 «21
Eski Pertek'te bulunduğu yerde, yapının - "^rcnsknpsıyor- ı I G V , scK'ioe c « , u n a ' O k cı-vırı ten metin
yanında bulunan hamam, hazire ve kontoriye ile c . G ' a » '•c- v'c' ,c-n ' f c j - S K Tips .C'^, a r o j c o z a m el
y'
vC-ve* b ^ . î ' r - " ' B-c> h> ^ Muscyın h
birlikte, külliye olarak değerlendirilen yapının Fcr^CK g o ^ e ' a o o n a z e n j D o ' ^ j m ' ı ' 6 5 ' ve ' e s s u l t a n ı '
bin
banisi, adını taşıdığı Pertek Beyi Rüstem Beyin azG"- e. ro'.D- 'T- ' İ Z Z J — '»''O »- . o n ' B a r i u ^ Q U f
.
S .<r.r^ Pf-, t: rc-ok e 'oZ' qal'c'o
oğlu Baysungur olarak kabul edilir. ze'-ubanur'-. yOZO'kcn qcvirsinoc Sullan Sciim
OG. S. - G - ••^^sc-yın 0 9 ' u
B G . ^ j n a - ' tG • G * r ^ G G ^ İG*^ a u n a h ' G i m ı
a ^ c ' s n sene 9 8 5 t- İ9"! 54 butöt
3.1. Tarihlendirme ,GZ"G*'0.1
••G-:>>',l;SıyOnıa

Yapı, Harput Müzesi'nde olduğu belirtiien .e ry ik' d '


Doğu, batı ve güney cepheler simetrik olup,
3.2. Tanımlama
pencere açıklığı dışında herhangi bir düzenleme
Baysungur Camii, tek mekanlı olup kare
ile karşılaşılmaz. Alt seviyede sağır sivri kemerler­
plânlı üzeri kubbe ile örtülü harim, kuzeyde üç
le süslenen dikdörtgen pencereler yer alırken; üst
bölümlü son cemaat yeri ve kuzeybatıda yer alan
seviyede, eksene gelecek şekilde yerleştirilmiş sivri
minareden oluşur (Şek. 2).
kemerli dikdörtgen pencereler görülür (Res. 5, 6).
Kuzey eksende açılan bir kapı ile girilen
Beden duvarları üzerinde, cephe ile
harim, beden duvarları tarafından taşman ve se­
orantıladığımızda oldukça yüksek tutulan ve her
kizgen bir kasnağa oturan kubbe ile örtülü olup,
cephesinde eksende sivri kemerli pencere açıklığı
kubbeye geçişler sivri kemerli tromplarla
bulunan, sekizgen bir kasnak düzenlemesi ile
sağlanmıştır. Harim, her cephede altta ikişer, üst
karşılaşırız (Res. 5, 6). Kasnağın böylesine yüksek
seviyede (kuzey cephe hariç) birer ve sekizgen
tutulmasındaki amacın, harimdeki tromp geçiş ile
kasnağın her cephesinde birer olmak üzere, çok
birlikte, yapıyı yüksek tutmaya çalışmak kaygısı
sayıda pencere ile aydınlanırken; giriş ekseninde
olduğunu düşünebiliriz.
güney duvarda beş cepheli, düzgün kesme taştan
yapılmış kavsaralı bir mihrap nişi göze çarpar. Yapının batı cephesinin kuzeyinde yer olan
Mihrabın hemen batısında, yine güney duvara tek şerefeli minare, yapının beden duvarlarına
birleşik bir minber yer alır (Res. 10). oranla yüksek tutulmuştur. Altta beden duvarı
seviyesine kadar yükselen kare kaideden sonra,
Kuzeyde yer alan son cemaat yerinin doğu
kürsü kısmı yer alır. Kürsüden papuçluğo
ve batı cepheleri kapalı olup, üzerlerinde yer alan
pahlanmış köşeler ile geçilirken, papuçlukton
pandantif geçişli kubbeleri taşırlar. Son cemaat
silindirik gövdeye geçişte bir bilezik bulunur. Aynı
yerinin harimle birleştiği kuzeybatı köşede ise,
bileziğin bir benzeri ise şerefenin hemen altında
minare yer alır (Res. 1 -4).
yer alır. Alt bölümü mukornaslı olan şerefeden
Dışta yapının kuzey hariç diğer cepheleri
sonra yer alan gövde, şerefe altındaki gövdeden
simetrik olarak düzenlenirken, kuzey cephe gerek
daha ince tutulmuştur (Res. 10).
malzeme gerek süsleme öğeleri ile özellikle vur­
gulanmıştır (Res. 1, 2). Son cemaat yerinin bulun­
duğu kuzey cephe, iki sütunla üç eşit bölüme 3.3. Malzeme - Teknik
ayrılmış olup, her iki sütundan beden duvarlarına Yapıda, çeşitli yerlerde taş ve çeşitleri ile
ve son cemaat yeri yan duvarlarına atılan sivri tuğla kullanımı görülür. Kuzey cephede kaplama
kemerlerle oluşturulan düzenlemenin üzeri, pan­ olarak kullanılan düzgün kesme taş; minare, giriş
dantif geçişli kubbelerle örtülmüştür. alınlığı, son cemaat yeri yan duvarları, mihrap ve
Kuzey cephe ekseninde açılan bir giriş ile minber ile birlikte kapı ve pencerelerin, lento ve
harime girilir. Dışa taşkın taç kapı şeklinde düzen­ sövelerinde de kullanılmıştır (Res. 2-10).
lenen girişin, doğu ve batısında yer alan derin Kaba yonu taş ile moloz taş kuzey hariç
nişlerle, eyvanımsı bir ön giriş yaratılırken, portal diğer cephelerde, kaplama ve dolgu malzemesi
içinde burgu ve yiv dizilerinden oluşan sütünceler olarak kullanılırken (Res. 5, 6); mermer malze­
üzerine oturmuş, çok dilimli sağır bir kemer yer menin tek kullanıldığı yer, son cemaat yerindeki
alır. Sağır kemerin içinde on sıra mukarnas dol­ mermer sütunlardır (Res. 1, 2). Tuğla malzeme
gudan oluşan kavsaralı bir bölüm yer alır. Hemen ise, kubbe ve tromplar ile tromplar arasındaki
bu düzenlemenin altında ise, basık kemerli bir alınlıklar içinde görülür (Res. 4, 10).
kapı girişi bulunur. Kapının iki yanında alt
3.4. Süsleme
seviyede harime açılan, sütünceler üzerine otur­
muş sivri sağır alınlıklı dikdörtgen pencereler yer Süsleme ağırlığı kuzey cephede
alır. Pencerelerin hemen üzerinde, bir kenarı son yoğunlaşırken, bu yoğunluğu minaredeki süsleme
cemaat yeri yan duvarına, bir kenarı ise sütunlar­ izler. Kuzey cephede yer alan portal ise, süsleme
dan beden duvarlarına atılan kemerlerin cephe ile programının odak noktasıdır.
birleştiği yere oturan, sivri sağır kemerli bir başka Portal kemerinin oturduğu sütuncelerde yer
alınlık bulunur (Res. 7, 8). alan yiv ve düz çizgilerin birbirini kesmesinden
PERTEK BAYSUNGUR VE CELFRİ A N J ^ A M İ I

oluşan hasır ö r g ü motifi ile, a y n ı sütüncelerin C a m i i o l a r a k ele a l ı p ; Çelebi Bey'in Rüstem Bey'in
başlık kısmı alınlığında y e r a l a n , kırık ç i z g i l e r i n
o ğ u l l a r ı n d a n A l i Bey'in oğlu olduğunu söylerdi
birbirini kesmesinden oluşan altıgenler, hemen
O y s a Ayşıl Tükel, Çelebi A l i ' y i A l i oğlu Çelebi
üstlerinde yer a l a n çok d i l i m l i kemer ve bu d ü z e n ­
olarak verirken, bu kişinin Pertek Beyliği
leme içindeki mukarnas d o l g u b i r bütünlük gös­
eşrafından olduğunu söyler^-. Ancak, eşraftan
terir (Res. 7, 8, n).
b i r i n i n böylesine görkemli bir külliyeyi, üstelik bir
Kuzey cephe pencereleri alınlıkları altında beyin yaptırdığı Baysungur C a m i i ' n i n biçiminde
yer alan sütüncelerin gövdesi z i g z a g m o t i f i , başlık ve kapsamında yaptırması düşündürücü olmaktan
alınlığı baklava dilimleri ile süslenirken (Res. 1 2 ) ; öte, olanaksız görünmektedir,
minare şerefesi altındaki m u k a r n a s d o l g u z a r i f bir
şekilde işlenmiştir (Res. 9 ) . A y r ı c a tüm kuzey
4.1. Tarihiendirme
cephede yer olan bir sıra g r i , bir sıra beyaz
kesme taşın oluşturduğu r e n g e , y a n i a y n ı m a l z e ­ Albert Gabriel ve N a z m i Sevgen y a p ı y ı ,
meye dayalı almaşıklık d a (Res. 1 , 2) süsleme kitabesine (Res. 21) göre 9 7 6 H . / 1 5 6 8 M . yılına
kaygısı taşır. t a r i h l e n d i r i r k e n ' - , Faruk Sümer 9 7 6 H . / l 5 6 9 M.-
9 9 6 H . / l 5 8 8 M . yıllan arasına tarihlendirir'.
A n c a k , verdiği bu iki tarih arasındaki 2 0 yıllık
4. ÇELEBİ ALİ CAMİİ a r a y ı açıklamaz. Buna karşın konuyla ilgili yüksek
Tunceli ili Pertek ilçesi, Pertek - Elazığ k a r a ­ lisans tezi y a p a n G o u h a r Shemdin, aynı kitabeye
yolu üzerinde ilçe çıkışında Baysungur C a m i i ile göre yapıyı 976 H./l 560 M. yılına tarih-
birlikte konumlanan y a p ı ; "Çelebi A l i C a m i i " ', lendirirken'", yine bölgede restorasyon çalışmaları
"Aşağı Camii"'^ "Ali Oğlu Çelebi Camii" y a p a n Ayşıl Tükel, Ö m ü r Bakırer ve Cevat Erder,
"Çelebi Camii"^=, "Çelebi Bey Camii"-, "Ali aynı kitabeden yola çıkarak yapıyı 9 7 6 H . / l 5 7 0
Çelebi Camisi"^", " M e y d a n C a m i s i " " " ve " A ş a ğ ı M . yılına tarihlendirirler^'. Bütün bu tartışmalar
Çelebi A l i C o m i i " ' ^ isimleriyle a n ı l m a k t a olup, ışığında y a p ı y ı , giriş kapısı üzerinde buiunan
1971 -73 yılları arasında y a p ı l a n çalışmalar sonu­ kitabesine göre 9 7 0 H . / l 5 6 8 M . yılına tarih-
cunda, Keban Baraj G ö l ü a l a n ı n d a kalan Eski lendirmekteyiz.
Pertek'ten Yeni Pertek'e taşınmış ve Baysungur
Albert G a b r i e l oldukça tartışılan kitabeyi;
Camii'nde o l d u ğ u g i b i , o r i j i n a l taşlar numara­
landırılarak yeni y e r i n d e tekrar bir a r a y a getiril­ ' A n o n i m 1 9 6 7 : 2 2 ; Erder 1 9 7 4 : 1 6 1 .

miştir. ' A k c a y 1 9 6 6 b : 9 2 0 : Osmonoğlu 1966 9; Anonim 1967:22:


Erder 1974:161.
Eski Pertek'te yapının bulunduğu yerdeki
'Tukel 1 9 6 9 : 2 3 9 ; Shemdm 1969.
imaret, medrese, h o z i r e ve y a p ı y a bitişik çeşme
^••Tukel-Bakırer 1970:185.
ile birlikte, külliye o l a r a k değerlendirilen"- y a p ı n ı n
• Sümer 1 9 9 0 : 6 3 3 .
banisi olarak, yapıya adını veren ve yapım
^^Gökolp 1 9 8 6 : 2 7 .
kitabesinde de a d ı anılan Çelebi A l i o l a r a k k a b u l
••- G o k a l p 1 9 8 6 2 7 .
edilir. A n c a k , Çelebi A l i veya A l i oğlu Çelebi
•'Eoloğlu 1987:34
olduğu tartışması y a n ı n d a , " Ç e l e b i " adının aynı
Akwy 1966b:920
z a m a n d a unvan niteliğinde olması n e d e n i y l e , A l i
'•• S o ğ m n n S a n c a k Bcyı K c y S j s r c v &cv;n o ö u ü a n n d o n H a t a n
adlı birinin dinsel işlerle u ğ r a ş m a s ı n d a n d o l a y ı ,
5 c y de 'Der.-ıs H a s a n ' l a k a b ı y l a a n ı l m a k t a o'.up aynı ısIcvı
böyle bir lakapla a n ı l m a olasılığı d a g ö z ardı
Ce'ebı A l ı ıcm d ü ş ü n m e k h , ; dc u r c k bir o ' a n l ı k o'aıof.
edilmemelidir^'. Görünmemektedir

Ayşıl Tükel, Faruk Sümer ve İhsan A k ç a y bu •' A k c a y 10662 9 2 1


kişinin A l i oğlu Çelebi (Çelebi b i n Ali) olduğu S.'mcr 1OO0-633

konusunda birleşirler. Bu görüş yanlılarından •• Tuke! 1 9 6 9 2 3 9

İlhan A k ç a y , yapının kitabesinde "Çelebi bin A l i " ••• G s b r c ! 1 9 4 0 2 6 1 35' Scvacn 1 C f C 26:*

yazısını okuduğunu belirterek", yorum yap­ - S^mcr 1 9 ^ 0 ö 3 3

maksızın Çelebi'nin Ali oğlu olduğunu söyler. SKc-md 1^69 42

Buna karşın Faruk Sümer, y a p ı adını Çelebi Bey • Tukc;-bak,tc- -65 Erdc-t 1 9--4 162
ERTUĞRUI_n£^|||.

Horim, beden duvarlarının üç cephesinde yer


alan beş pencere ile aydınlanırken, sekizgen kas­
nakta her dört yönde birer olmak üzere dört
pencere ile, aydınlatma desteklenmiştir (Res.
şeklinde verirken^\ yapıyla birleşik olan 17,18). Harime batıda birleşik olan dikdörtgen
çeşme kitabesini (Res. 22) ise; plânlı mekân ise, sadece batı yönünde yer alan
pencere ile aydınlatılmaktadır. Ayrıca, her iki
mekân arasında bulunan bir pencere, hem plân
simetrisini sağlar, hem de her iki mekân
şeklinde vermektedir'^ Yapım kitabesinde
arasındaki tek ilişkiyi sağlar.
bulunan iki tarih (976 ve 996 H.), Faruk Sümer'i
çelişkide bırakan noktadır. Öte yandan İlhan Kuzeyde yer alan son cemaat yeri, iki sütun­
la üç bölüme ayrılırken; her iki sütundan harim
Akçay ve Nazmi Sevgen, bu iki tarihten 976 yılını
kuzey duvarına ve son cemaat yeri yan duvar­
inşa tarihi olarak ele alıp, 996 tarihini görmezden
larındaki sütuncelere atılan, sivri kemerlerle
gelirler. Ancak, İlhan Akçay çeşme kitabesindeki
oluşturulan üç bölümlü düzenlemenin üzeri
970 tarihini yapının (külliye olarak) başlangıç
(Res.l5, 16, 18), pandantif geçişli kubbelerle
tarihi olarak değerlendirir. Yine de yapım örtülmüştür. Son cemaat yeri ekseninde açılan bir
kitabesindeki iki tarih ile ilgili açıklamalar, tatmin kapı (Res. 23) ile harim bölümüne girilir. Sade bir
edici değildir. Bu tarihleri caminin inşa başlangıç şekilde düzenlenen kapının üstünde, yapının inşa
ve bitiş tarihleri olarak değerlendirmek ise, uzak kitabesi (Res. 21) bulunur. Girişin iki yanında
bir olasılık değildir. bulunan iki pencere açıklığı ile, harim bölümü
aydınlatması desteklenir. Dikdörtgen şeklindeki
Araştırmacıların tümünün yapım tarihini 976
pencereler, dışta sivri kemerli bir alınlığın içine
H. olarak vermelerine karşın, miladî karşılığının
gömülmüştür. Son cemaat yerinin iki yanında
1568-69-70 olarak verilmesi ise, hicrî yılın miladî (doğu ve batı duvarlarında) bulunan iki pencere
yıla çevri [meşindeki hatadan kaynaklanmaktadır. düzenlemesi de aynı şekilde düzenlenmiş olup,
dışta da içteki gibi sivri kemeHi bir alınlığın içine
gömülmüştür (Res. 16, 18).
4.2. Tanımlama
Yapı, iki mekândan meydana gelmiş olup, Yapıya batıda birleşik bulunan ikinci bölüm,
kare plânlı harim bölümü kubbe ile, batı duvarına yapıdan kısa bir süre sonra yapılmış olup, derin
bir eyvan şeklinde düzenlenmiştir (Res. 19).
birleşik kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen
Eksende, güney duvarda üç cepheli ikinci bir
plânlı ve yapıyla aynı hizada derin bir eyvan
mihrap nişi bulunur. Harimle birleşik olan duvar­
şeklinde düzenlenen bölüm ise, kuzey-güney
daki pencere açıklığı; hem harimle olan ilişkiyi
yönünde atılmış beşik tonozla örtülmektedir. sağlar, hem de aydınlatma işlevi görür. Karşıda,
Harim bölümünün kuzeyinde yer alan üç bölümlü batı duvarda başka bir pencere düzenlenmesi ile,
son cemaat yeri, batıda dikdörtgen plânlı hemen kuzeyinde minareye geçişi sağlayan bir
mekânın batı duvarına bitişik çeşme ve yine aynı koridor bulunur.
yerde yer alan minare, yapının diğer bölümlerini
"Gabriel 1940:351. Verilen bu metnin transkripsiyonu
oluşturur (Şek. 3).
"Emere bi-imareti h a z e ' l mescid-el m ü b a r e k e t e a z z e - l i k r a m
Kuzey eksende açılan bir kapı ile girilen Çelebi bin Ali Bey K o c a Hacılı gafur A l l a h Z ü n i J b ü h u m a fi
tarih şehri R a m a z a n sitte ve tisamlete 9 7 6 seneti" şeklinde,
harim bölümü, beden duvarları tarafından çevirisi ise "Bu mübarek mescidin inşasını K o c a H a c ı l ı i z z e t
taşınan ve sekizgen yüksek bir kasnağa oturan bir ve ikram sahibi Çelebi oğlu Ali b e y emretti. A l l a f ı o n l a r ı n
günahlarını affetsin r a m a z a n a y ı d o k u r y ü z d o k s a n a l t ı ve
kubbe ile örtülü olup, kubbeye geçişler tromplarla
976" şeklindedir.
sağlanmıştır. Giriş ekseninin karşısında yer alan
" G a b r i e l 1 9 4 0 : 3 5 1 . Kitabenin transkripsiyonu " E c r e haze'l
mihrap; dikdörtgen bir silme kuşak içine alınmıştır oyn Çelebi bin Ali Bey gafur A l l a h lehu ve l i - v a l i d i y e 980
ve sivri kemerle sonlanon beş cepheli bir şekilde seneti" olarak okunurken, çevirisi "Bu çeşme Ç e l e b i o ğ l u A l i
Bey tarafından yaptırıldı. A l l a h ' ı n b a ğ ı ş l a m a s ı onun ve
düzenlenmiştir (Res. 26). ailesinin üzerine olsun sene 9 8 0 " şeklindedir.
PFRTEK BAYSUNGUR VE CFLEBİ Al i C . A m \

Yeterince araştırılmamış b u l u n a n bu m e k â n
Batı cephede ikinci mekânın batı d u v a r ı n d a ,
ile ilgili tek y o r u m , İlhan A k ç a y ' ı n bey mahfili
eyvanh çeşmenin güneyinde bulunan tek şerefeli
şeklindeki yorumudur-*. Y a p ı l a n b u y o r u m u n yar
3nı minarenin kaidesi, beden duvarlarına kadar yük­
sıra A d a n a , C e y h a n , Kurtkulağı Köyü C a m i i ' n d j
selir (Res. 13). Altta kare kaideden sonra, yapının
(1010 H . / 1601 M.) o l d u ğ u g i b i , yazlık i b a d e t beden duvarlarına k a d a r yükselen kürsü kısmı,
yeri olma olasılığı, yapılacak daha derin onun a r d ı n d a n gövdeye geçişi sağlayan popuçluk
araştırmalar sonucunda kesinlik k a z a n a b i l i r . yer alır. Kürsüden popuçluğa geçişte köşeler
Yapının batı dış d u v a r ı n d a , kuzey cepheye pohlonmış o l u p , sekizgen papuçluğun her cep­
yakın y e r d e kademeli b i r şekilde düzenlenmiş ve hesinde yer alan sağır sivri kemerli düzenleme ile,
beşik tonozla k a p a l ı , o l d u k ç a b ü y ü k tutulmuş bir gayet güzel bir şekilde silindirik gövdeye geçil­
çeşme bulunmaktadır (Res. 2 0 ) . Y a p ı banisi A l i miştir. Bu geçişte yer alan bileziğin bir benzeri,
oğlu Çelebi Bey t a r a f ı n d a n y a p t ı r ı l a n çeşmenin şerefenin hemen altında yer alır. Alt bölümü

üstünde, b i r d e y a p ı m kitabesi (Res. 2 2 ) bulunur. mukarnaslı olan şerefenin hemen üstünde yer alan
g ö v d e n i n d e v a m ı , alt bölümde yer alan gövdeden
Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde,
daha ince tutulmuştur. Minareyi sonlandıran
yapının hiçbir cephesi simetrik değildir. Doğu
külah kısmı orijinalde yıkık olup, yapının yeniden
duvarındaki tek pencereli düzenleme, batı
kurulması sırasında tamamlanarak kurşun ile
duvarında görülmez. Batı d u v a r d a tek pencere
kapatılmıştır (Res. 2 4 ) .
düzenlemesine karşın, d o ğ u d u v a r d a k i pencere­
den farklıdır. A n c a k , d o ğ u d u v a r penceresi h a r ı m
ile yanındaki mekân o r a s ı n d a yer alan pencere 4 . 3 . M a l z e m e - teknik
aynı eksende yer alır. G ü n e y d u v a r d a yer a l a n Yapının hemen her yerinde görülen taş ve
ikili pencere düzenlemesi aynı eksenlerde kuzey çeşitleri dışında, yer yer tuğla malzeme kullanımı
cepheye yansırken, b u pencereler iç dış o l a r a k d a vardır. Kuzeydeki son cemaat yeri ve kuzey
düzenlenmiştir. Güney pencerelerin harim içi giriş bölümünde görülen düzgün kesme taş 193
görüntüsü kuzeyde dışa y a n s ı r k e n , aynı şekilde m a l z e m e ; m,!narenin gövde ve kaidesinde, kapı ve
güney pencerelerin dış düzenlemesi, kuzeyde pencerelerin lento ve sövelerinde, mihrapta ve
harim içine yansımıştır. Gerek kuzey ve g ü n e y d e , eyvanlı çeşmede kullanılmıştır (Res. 1 4 - 1 6 , 18,
gerekse d o ğ u d u v o n n d a g ö r ü l e n sivri kemerli bu 20, 23, 26-28).
pencerelerin b i r b e n z e r i , son cemaat yeri yan Kaba yonu taş, kuzey hariç tüm cephelerde
duvarlarında d o g ö r ü l ü r (Res. 1 3 - 1 8 ) . k a p l a m a ve dolgu malzeme olarak kullanırken
(Res. 17, 19), mermer malzeme son cemoat yeri
ikinci mekânın batısında b u l u n a n ve y a p ı n ı n
sütun ve sütuncelerinde (Res. 16); tuğla malzeme
batı penceresi olarak görülen pencere ise, d o ğ u
ise, kubbe ve kubbeye geçiş elemanlarında (Res.
batı yönündeki pencerelerle aynı eksende
25) kullcnıim,ıştir.
olmasına karşın, farklı düzenlenmiştir. Batı duvar-
lannın d i ğ e r duvarlardan daha kalın tutulmuş
olmasından d a k a y n a k l a n a n bu farklılık, y a p ı y ı 4 . 4 . Süsleme
asimetrik yapmasına karşın, bu b ö l ü m ü 15-20 Yapıdaki süsleme yoğunluğu Boysungur
yıllık bir süre sonra y a p ı y a eklenen bir bölüm Camii'nde olduğu gibi kuzey cephede
olarak düşünüp, y a p ı d a n ayrı t u t t u ğ u m u z d a , plân yoğunlaşmıştır. Benzer şekilde bunu minare
olarak y a p ı simetrik b i r g ö r ü n ü m kazanır. izlerken, çeşmede bulunan süsleme öğeleri de
azımsanamaz.
Yapının beden d u v a r l a r ı üstünde, cepheyle
karşılaştırdığımızda Baysungur C a m i i ' n d e o l d u ğ u PortaÜ Baysungur Camıı'ne göre daha sade

gibi oldukça yüksek tutulan ve dört a n a eksende düzenlenen (Res. 23) yapının, kuzey cephesinde
kullanılan cift renkli tas (Res. 1 6) ile birlikte, çeşme
sivri kemer alınlıklı pencere açıklığı yer a l a n bir
e)^^an kemeri oltında yer olon sütuncedekı burgu­
kasnak düzenlemesi bulunur (Res. 17,18)- Bu
lu kova! silmeler yaprak motifleri, kırık çizgilerin
yapıda d a kasnağın böylesine yüksek tutulmasının
nedeni, harimi yüksek tutma kaygısı olmalıdır.
ERTUĞRUL. p A N I K

yanyana gelmesinden oluşan baklava dilimleri ve baktığımızda, her iki yapının minaresi ile, son
üçgenler ile (Res. 20, 28), minarenin gövdeye cemaat yerindeki çift renkli taş kullanımının.
geçişindeki sağır kemerler, şerefe altındaki Sağman Salih Bey Camii ile biHikte Bitlis Şerefiye,
mukarnas dolgu (Res. 24) ve bunun hemen Van Kaya Çelebi, Van Hüsrev Paşa Camii, Ahlat
altında yer alan bir sıra baklava dilimi motifi, giriş Kadı Mahmud (1584) ve Ahlat iskender Paşa
kapısını çevreleyen kemerin altındaki kaval silme­ (1564) Camileri ile, hemen hemen diğer tüm
ler (Res. 23) başlıca süsleme programını oluşturur. Diyarbakır yapılarında görmekteyiz.
Baysungur Camii son cemaat yerindeki kum
saati şeklindeki bingileri. Çelebi Ali Camii'nde
5. GENEL DEĞERLENDİRME
bulamasakda, Pertek Sağman Salih Bey Camii He
Genelde plân olarak birbirine oldukça ben­
birlikte Diyarbakır Nebi Camii (1530) ve Behram
zeyen ve form olarak kare bir mekânın kasnak
Paşa Camii'nde görmekteyiz. Yine Baysungur
üstünde yükselen kubbe ile kapatıldığı ve
Camii mihrap formunu. Sağman Salih Bey
kuzeyinde üç bölümlü bir son cemaat yeri bulu­
Camii'nde görürken; Çelebi Ali Camii mihrap for­
nan her iki yapı da, en yakın örnek olarak Pertek
munu ise, Diyarbakır Nebi Camii son cemaat yeri
Sağman Salih Bey Camii (XVI. yüzyıl ikinci yarısı)
mihrapları ile, Afyon Gedik Ahmet Paşa Camii ve
ile aynı plâna sahipken, diğer benzer örnekler
Amasya Sultan Beyazıd Camii mihraplarında
olarak Diyarbakır Şeyh Mutahhar / Matar
görmek mümkündür.
Camii'ni (H. 9 0 6 / M . 1500), Diyarbakır Lala Bey
Camii'ni (XV. yüzyıl) sayabiliriz. Son cemaat Bununla birlikte Diyarbakır, Ahlat, Van ve
yerindeki değişikliklerle birlikte yine Diyarbakır' Bitlis gibi yerleşimlerde bulunan ve çoğunluğu
da bulunan Ali Paşa Camii (H. 941-944/M. yukarıda anılan XVI. yüzyıl yapılarının
1534-1537) ile, İskender Paşa Camii'ni (H. birçoğunda. Baysungur ve Çelebi Ali camilerinin
9 5 8 / M . 1551) saymak mümkündür (Şek. 4, 5, 6). kapı, pencere, süsleme, vb. öğelerin benzer
Tek kubbeli yapı olarak incelenen ve örneklerini bulabilmekteyiz.
değerlendirilen bu yapı tipine, Pertek ve Anılan bu benzerlikler, Pertek'te bulunan her
Diyarbakır dışında da rastlamak mümkündür. iki yapının da XVI. yüzyıl Osmanlı yapılarından,
Cami mimarisinin gelişim aşamalarından biri özellikle de tek kubbeli yapılarından farklı özellik­
olarak kabul edilen ancak, tek kubbenin statik lere sahip olmadığı, bir dönemin (XVi. yüzyıl)
açıdan genişleyememesi nedeniyle, ibadet alanını Doğu Anadolu'da çok kullanılan plân biçimini
sınırlı bırakan bu yapı tipine Anadolu'nun pek çok değişmeden yansıttığı görülmektedir ki, bu
yerinde rastlanırken, genellikle XVI. yüzyılda yaklaşım bölge yapılarına ayrı bir özellik kat-
yoğunlaştığı görülür. Kendi içinde kimi küçük mazken, sadece neden XVI. yüzyılda Harput ve
birim ölçeğinde değişiklikler de olsa, bunlar Palu gibi önemli bir merkezde, bu plân tipinin de
arasında Silivrikapı İbrahim Paşa Camii (1551),
de malzeme, süsleme gibi özelliklerin
Tekirdağ Rüstem Paşa Camii (1552/1553), Kilis
kullanılmadığı/tercih edilmediği sorusunu gün­
Canpolat Camii (1553), Diyarbakır Behram Paşa
deme getirmektedir. Bu sorunun yanıtı ile, diğer
Camii ( 1 5 6 4 / 1 5 7 2 ) , Tokat Ali Paşa Camii
sorulara verilecek yanıtlar ise, bölge ve bölge
(1572/1573), llgm Lala Mustafa Paşa Camii
yapılarıyla ilgili olarak yapılacak daha detaylı
(1576), Kayseri Kurşunlu Camii (1585) ve Halep
araştırmaların sonucunda bulunacaktır.
Osman Paşa Camii sayılabilir (Şek. 6-11).

Kısaca, bu tip yapılar sekiz destekli plâna


KAYNAKÇA
geçişin ve mekân genişletmenin hem habercisi,
hem de bir ön aşaması olarak karşımıza çıkmak­ AKÇAY, İlhan, Til Köyü Eserleri, Yeni Fırat,
tadır. Bu çerçevede yukarıda örneklerini sayı 32 (1966a), s. 27-32.
saydığımız ve Pertek'te bulunan Baysungur ve AKÇAY, İlhan, Keban Barajının Meydana
Çelebi Ali camileri de. Sağman Salih Bey Camii Getirdiği Göl Sahası İçinde Kalacak Olan Türk
ile birlikte bu tiplemenin olgunlaşmış örnekleridir. Eserleri Üzerinde Yerinde Yapılan Bir Araştırma,
Plân biçimi dışında yapı içi birimlere Türk Kültürü, sayı 46 (1966b), s. 918-922.
PFRTEK BAYSUNGUR VE CELEBİ Al i CAMİİ

AKSOY, Bilai, Tarihsel Gelişim Sürecinde O S M A N O Ğ L U , Ç e n a p , Harput Çevresindeki


Tunceli \, Anl<ara, 1 9 8 5 . Kaleler ve Beğlikler, Yeni Fırat, sayı 3 2 ( 1 9 6 6 ) ,
ANONİM, Doomed by the Dam, Anl<ara, s.8-11.
1967. SEVGEN, Nazmi, Anadolu Kaleleri i,
BALOĞLU, Bülent, Pertek ve Çevresi Tarihi Ankara, 1 959.
(idari Kültürel ve Sosyal Durumu), Y a y ı m l a n m a m ı ş S H E M D I N , G o u h a r , The Mosque in Pertek,
Lisans Tezi, Elazığ, 1 9 8 7 . Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara,
BURAT, Osman, Baysungur Mosque in 1971.

Pertek, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, SÜMER, Faruk, Doğu A n a d o l u ' d a M o ğ o l ve


Ankara, 1 9 6 9 . Türkmen Devirlerine A i t Bazı Tarihi Yapılar

BURAT, Osman, "Pertek Baysungur Hakkında Düşünceler, Bel/eten, sayı LiV ( 1 9 9 0 ) , s.


Camii'nin Taşınması", Vakıflar Dergisi, Sayı X 631-639.
( 1 9 7 3 ) , s. 2 9 0 - 2 9 8 . TÜKEL, Ayşıl, S a ğ m a n d a k i Çok Fonksiyonlu

EVLİYA ÇELEBİ, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Salih Bey C a m i i , VakıHar Dergisi, sayı VIII (1 9 6 9 ) ,

(Çev. Zuhuri Danışman), C . 5 . İstanbul, 1 9 7 0 . S. 2 2 9 - 2 4 1 .


TÜKEL, Ayşıl • BAKIRER, Ö m ü r , " 1 9 6 8 Yılı
ERDER, Çevat, Eski Pertek'te XVI. Yüzyıla Ait
Keban Proiesi Restorasyon Çalışmaları On
İki Camii Kurtarma Çalışmaları, Keban Projesi
R a p o r u " , 1 9 6 8 Yaz Çalışmaları, A n k a r a , 1 9 7 0 ,
1971 Çalışmaları, A n k a r a , 1 9 7 4 , s. 1 6 1 - 1 6 3 .
s. 1 8 3 - 1 8 6 .
GABRIEL, A l b e r t , Voyages Archeologiques
ULUĞ, Naşit, Tunceli Medeniyete Açılıyor,
Dans la Turquie Oriantale I, Paris, 1 9 4 0 .
İstanbul, 1 9 3 9 .
GÖKALP, Ahmet, Her Yönüyle Pertek,
Ü N A L , Mehmet A l i , XVI. Yüzyılda M a z g i r d ,
Yayımlanmamış Lisans Tezi, Elazığ, 1 9 8 6 .
Pertek ve Sağman Sancakbeyileri Pir Hüseyin Bey
K O Ş A Y , Hamit Zübeyr, Keban Projesi Pulur
O ğ u l l a n , O T A M , sayı 2 ( 1 9 9 1 ) , s. 2 3 9 - 2 6 5 .
Kazısı (1968- î 970), A n k a r a , 1 9 7 6 .
ERTUĞRyL_DANlK

ii-.

' >

Res.l3: Pertek, Çelebi Ali Camii, ta^miiıu önceki genel


görünüm (VGM Arşivi).

6&

Res. 15: Pertek, Çelebi Ali Camii, kuzey cephe, taşınmadan


önceki durumu (VGM Arşivi).
P E R T E K B A Y S U N G U R V F Ç F l F.Bj ALİ r . A M İ İ

Res. 17: Pertek, Çelebi Ali Camii, taşınmodan önceki durumu

(VGM Arşivi).

Res. 19: Pertek, Çelebi Ali Camii, çeşme kuzey cephe,


taşınmadan önceki durumu (VGM Arşivi).
Res.25: Pertek, Çelebi Ali Camii, kubbeye geçiş, taşınmadan
önceki durumu (VGM Arşivi).

Res.26: Pertek, Çelebi Ali Camii, mihrabın taşınmadan önceki duru­


mu (VGM Arşivi).
PERTEK BAYSUNGUR VE CFLEBİ Al I RAK/iii

/
r

Res.2: Pertek, Baysungur Camii, kuzey cephe.

Res.4: Pertek, Baysungur Camii, genel görünüm.


Res.6: Pertek, Baysungur Camii, doğu cephe.

"i

r
«»
I
Res.8: Pertek, Baysungur Camii, portal. Res.9; Pertek, Baysungur Camii, minare.
ERTUĞRUL DANik-

W 11

Res.l 1: Pertek, Baysungur Camii, Res. 12: Pertek, Baysungur Camii, kuzey cephe
portal mihrabiye nişi. penceresi.

Res. 16: Pertek, Çelebi Ali Camii, kuzey cephe.

Res. 14: Pertek, Çelebi Ali Camii, Res. 18: Pertek, Çelebi Ali Camii, kuzey ve doğu
genel görünüm. cepheler.
PERTEK BAYSUNGUR VE C F I P R İ A M r^.,.^,)

Res.20: Pertek, Ç e l e b i A l i C a m i i , çeşme.

1
Res.21: Pertek, Ç e l e b i A l i C a m i i , y a p ı m kihabes

Res.22: Pertek, Ç e l e b i A l i C a m i i , ç e ş m e kitobesi.


ERTUĞRUL DAMlk-

Res.23: Pertek, Çelebi Ali Camii, giriş kapısı. Res.24: Pertek, Çelebi Ali Camii, minare.

204

Res.27: Pertek, Çelebi Ali Camii, son cemaat Res.28: Pertek, Çelebi Ali Camii, çeşme
yeri batı penceresi. kemeri altındaki sütunce.
PERTEK B A Y S U N G U R V E CFI E B I Al İ n A M i i

ESKİ PERTEK SİTE PLAN

205

Ş e k i l 1: E s k i P e r t e k , y e r l e ş i m p l â n ı ( A n o n i m 1 967)
0^
M
h—
- s W

o i 2 3 i 5 Um
i_

Şekil 2: Pertek, Baysungur Camii plânı (Anonim 1967'den işlenerek).

h'

/ \ " •/ \ I I/ \

-i~tî:::i«:::TrvJör::r:::sl

O î 2 3 4 5 lOm

Şekil 3: Pertek, Celebi Ali Camii plânı (Anonim 1967'den işlenerek).


PERTEK B A Y S U N G U R V E ^ E L E B U i J c ^ ,

Ö3

^v- ••rrr

i t

Şekil 4: Diyarbakır, Matar Camii (Sözen

X
\

SM

Şekil 5: D i y a r b a k ı r , iskender P a ^ J C a m
(Gobnel 1940)
Şekil 6: Tokat, Ali Paşa Camii plânı (Sözen 1971).

•. ! ! .-' •. I

G o
• \

i -p—o g.~ır

Şekil 7: Kayseri, Kurşunlu Camii plânı (Sözen 1971).


PFRTEK BAYSUNGUR VE CELEBİ ALİ HAMİİ

:r-

H i n i

Şekil 8: Tokat, Ali Paşa Camii (Sözen 1971).

n__H

i t
-i. ;. ;
a

a -gr

Şekil 9: Diyarbakır, Behram Paşa Camii (Sözen 1971).


ERTUĞRUI riAAiıı^

-TV

• !

3 jH 3 ~ C 3- C I S Z

Şekil 10: Diyarbakır, Lala Bey Camii ve Türbesi (Sözen 1971)

U i; il'

Şekil 11: Kilis, Canbolat Camii ve Türbesi (Sözen 1971).


211

Yard. Doç. Dr. Ali BORAN

Anamur (Mamuriye) Kalesi,


Kale Kitabesi ve İç Kale Camii
ANAMUR (MAMURIYB K A L E S I . K A L E KITARF.Sj V E j ç K A I F C A M I I

yıkılan yapı Karamanoğulları tarafından kale ile


beraber tamir edilmiştir. Yapı H. 9 7 3 / 1 5 6 5 M.
tarihinde Osmanlılar tarafından yeniden inşa
edilmiştir'^ Cami günümüze gelene kadar 1795,
^ i^.j^ i ^ . j i ^ , ^u,, ^ i, ^ ^5
1968, 1970-1973 yıllarında onarılmış olup
günümüzde ibadete açıktır (Res. 10).
•< ^ 1 <-^' <^-i '/^ — İ J ' i ' Ufi^j . . . ' ^ j^^'J^j (, Günümüzde camiye ait herhangi bir kitabe
yoktur. Y. Önge'nin araştırmaları (1967)
okunuşu: sırasında 1795 tarihli tamir kitabesinin olduğu
belirtilmektedir^^
1- Hüve müyessiru'l-âmâl
Anamur iç Kale Camii, kare plânlı bir harim,
2- Kad enşee ve benâ fehamide ila'İlâhi ve
üç bölümlü son cemaat yeri, kuzeybatıda minare
senâ
ve şadıp/andan oluşur. Dıştan 12.15x16.40 m.
3- el-Melikü'l-a'zam ve'l-mevlâ'l-mu'azzam
ölçüleri ile dikdörtgen şeklindeki yapının son
zıllu'llâhi
cemaat yerinin önünde bir şadırvan mevcuttur
4- fi'l-'Âlem müfeyyizu'l-hayri ve'l-cûdi el-
(Çiz. 2, Res. 11-12).
mansûru bi-nasri'l-Melil<i'l-Vedûd tâcü'd-devleti
ve'd-dîn es-sultân İbrâliim bin Muhammed bin
'Alâüddin bin Karaman. ' M . E r d o ğ a n , " B u r a d a Islamî d e v r e a i t o l m a k üzere Ç a r ş ı
Camii ve Akmescit ile Mamuriye Kalesi dahilinde bir
5- Holleda'llâhu sulfânehû ve evdaha 'ale'l-
S e l ç u k l u eseri o l a r a k A l a a d d i n C a m i i v a r d ı r . " şeklinde belirt­
âlemîne bürhânehû el-Beldete'l-ma'mûrate ve'l-
m e k t e d i r . B k z . E r d o ğ a n , o . g . m . , s. 1 5 2 .
kal'ate'n-nâciyete'l-mansûrate hısnen li'l-guzâti
•"Konya Kadısına hüküm ki: Halıya M a ' m u r i y e Kalesinde
ve meskenen fi'l-'urâti el-mücâ-
b i n a o l u n a n c a m i i şerif m a s l a h a t ı i ç i n b i r e r nefer h a d d a d ve
6- hidîne fî sebîli'llâhi hakka cihâdihî ve b i r n e f e r c a m c ı l a z ı m ve m ü h i m o l d u ğ u i'lânı o l u n d u , i m d i
etemmehâ bi-'avni'llâhi'l-Meliki'l-'Azîm şâkiran b ü y ü r d ü m ki h ü k m - i ş e r i f i m v a r d ı k l a z i k r o l u n a n d e m ı r c ü v e
li-en'umihî ictebâhü ve hedâhü ilâ sırâtin müs- bir nefer camcıyı bu maslahata münasip olanlardan tedarik
takîm kütibe't-târîhu fî şehri şevvâli'l-mübârek min e y l e y ü p â l â t ve e s b a b l a r ı y l a M a m u r i y e Kalesine gönderip
şuhûri seneti hamsîne ve semânimâyeh. b i n a e m i n i n e teslim ettiresin ki v a r u p o n d a â d e t ü z r e işleyip
l a z ı m o l a n ücretlerin hare a k ç a s ı n d a n e m i n i n d e n t a l e p e d i p
Tercümesi: a l a l a r . 10 M u h a r r e m 9 7 3 " .

" M a ' m û r i y e kalesi binası ü z e r i n e t a y i n o l u n a n B a b a S a n c a ğ ı


O (Allah), arzu ve hedefe ulaşmayı kolay-
beyi Hüseyin dergah-ı muallama arz gönderüp Kale-i
loşhrandır. Bütün övgüler Allah'a aittir ki, büyük
Mo'mûrıye'de bina olunan camii şerif m i n a r e s i y l e kubbe
hükümdar ve yüce efendi, yeryüzünde Allah'ın ç ı k u p i t m a m ı k a r i b o l m u ş iken ve h a m a m d a n c e m i e gelicek
gölgesi (halifesi), hayır ve iyilikleri yayan. Melik suyunun dahi bazı keresteleri tedarik olunup mübaşeret
ve Vedûd olan Allah'ın yardımıyla zafer üzere iken mahall-i mezbur sevâhil ve berriyelik yerde

kazanan, dinin ve devletin tâcı. Karaman oğlu o l m a ğ ı n o l c â m i b l e r z i y a d e kaht o l u p v a k i ' o l a n h u d d a m o


z a h i r e e m r i n d e külli z a r u r e t ç e k i l ü p her veçhile iş i ş l e n m e ğ e
Aİaeddin oğlu Mehmed oğlu Sultan ibrahim -
çare o l m a d u g u ecilden zamaniyle yapılıp itmam bulması
Allah onun hükümdarlığını devamlı kılsın ve onun evla g ö r ü l m e ğ i n tehire konulup vâki'l hal vukuu üzre a r z
önderliğini âlemlere göstersin. Allah yolunda o l u n d u d e y ü b i l d i r m i ş s i n , i m d i m e z b u r c â m ı - i şerif ve k u b b e
gerçekten cihad eden gazilere bir kale ve kimse­ v e g a y r i m e s a r i f l için h i z a n e - i m i r e m d e n filari i h r a ç o l u n u p ,

sizlere bir sığınak olarak, zaferle kazanılmış yük­ sen ki e m i n s i n , sana teslim o l u n u p g ö n d e n l d i . B ü y ü r d ü m ki
hükm-i şerifim vardukta zikrolunan camı-i şerifin ve
sek kaleyi ve imar edilmiş beldeyi bina ve inşa
k u b b e n i n g a y r i lazım olan yerlerin y a p t ı r u p ta'mir itlırüp ve
edip Allah'a hamdetti. Azîm ve Melik olan v a k i o l a n i h r a c a t ı defter ittirüp t a m a m o l d u k t a n sonra defteri
Allah'ın yardımıyla bu eseri tamamladı. "(O), mühürleyüp kapuma gönderesin. A m m o horç hususunda
Rabbinin nimetlerine şükrederdi. Rabbi de onu g e r e ğ i g i b i i h t i m a m i d ü p h a r c ı g a y r e t ve israf o l u n m o k t a n
seçti ve doğru yola eriştirdi (Kur'an-ı Kerim, NahI h a z e r i d e s u n " 10 M u h a r r e m 9 7 3 . C a m i n i n y e n i d e n inşaası
ve giderleri konusundo ayrıntılı bilgi vermektedir. Bkz.
Sûresi, 1 6 / 1 2 1 ) . " Tarih olarak, 850 yılının
E r d o ğ a n , o.g.m., s. 1 6 6 .
oylarından mübarek şevval ayı yazıldı.
-Y. Önge: "Bu caminin 1795 M. yılında tekrar tamir

III. iç KALE C A M İ N İ N İNCELENMESİ edildiğini gösteren, loşa o y m a bir ibare, halen camının
c ü m l e k a p ı s ı n ı n sağ t a r a f ı n d a k i b i r taş ü z e r i n d e g ö r ü l m e k t e ­
İç Kale Camii, Selçuklu Sultanı Aİaeddin dir." cümlesiyle kitabenin olduğunu belirtmektedir. Bkz.
Keykubat tarafından yaptırılmıştır". Zamanla O n g e , a.g.m., s. 3, d n . I.
ANAMURiMMURİm^

K
İ. KALENİN İNCELENMESİ
ale, bugünkü Ananrıur'un 6 km. güney­ Pırı Reis, Kıtab-ı Bahriye, i s t a n b u l 1 9 3 5 , s. 7 5 8 - 7 5 9 , Kıtâb-
I Bahnyye. Denizcilik Kitabı, II, ( h z l , Y . S e n e m o ğ l u ) , İstanbul
batısında Eski Anamur (Anamorium) hara­
s. 2 6 8 - 2 6 9 ; E. R o s e n b a u m - G . H u b e r - S, A . O n u r s a n ,
belerinin içinde, Anamur Burnu'nun doğu S u r v e y o f C o o s f a l Cifıes İn Western Cilıcia, A n k a r a 1 9 6 7 , s.
tarafında bulunmaktadır. 7 - 1 5 ; F. B e a u f o r t , Kararr^ania, L o n d o n 1 9 1 7 , s. 1 9 5 ; H .
Edhem. "Karamonoğullan Hakkında Vesâlk-i Mahkûke",
Anamur (Mamuriye) Kalesi, Anamur T a r i h - ı Osmani Encümeni Mecmuası Cüz'ü: 1 1 (istanbul
1329), s. 619-712; İ.H. Uzunçarşıl,. "Koramanoğullan
Burnu'nun kıyısında düz arazi üzerinde, deniz Devri Vesikalarından ibrahim Bey'in Karaman imareti
sahilinde kurulan bu kale Toroslar'ın eteğinde, Vesikası", Bellefen 1/1 (1937), s. 56-144, Anadolu
Beylikleri ve Akkoyvnlu, Karakoyunlu Devletleri. Ankara
Akdeniz'e açılan önemli limanlardan birini kont­
1 9 8 8 , s. 3 0 - 3 1 - 3 6 ; Ş i k a r i , Karaman Oğullan Tarihi, Konya
rol etmektedir (Res. 1). 1946, s. 29,53,65,181,192; G. Tatagsalgır, Karaman
flörende). Tarifi İncelemeler, Konya 1944. s. 26; E.
Helenistik dönemde önem kazanan kentin dış R o s e m b a u n A l f o r d i , Anamur Nekropolü, Ankara 1 9 7 1 , s.
kalesinin de aynı zamanda yapıldığı tahmin 2 0 ; A n o n i m " A n a m u r " m a d . . Yurt Ansiklopedisi II. istanbul
1 9 8 2 . s. 3 7 4 2 : H . H e l l e n k e m p e r - F . H i l d . N e u e Forschungen
edilmektedir. Yapılan kazılar sonunda zikzak
in K i l i k i e n W i e n 1 9 8 6 , s. 5 1 , J. Russell, " A n e m u r i u m " V,
şeklindeki dış kale surları ortaya çıkarılmıştır. Kazı Sonuçları Toplantısı, istanbul 1983, s, 231-232,
M.Ö. Vlli. yüzyılda Asurluların ve Perslerin M.Ö. "Conservation and Excavation At Anemurium (Eski
A n a m u r ) , 1 9 8 7 " , X, Kazı Sonuçları Toplantısı, 11, A n k a r a
333'te Büyük İskender'in, M . Ö . 322'de 1 9 8 8 , s, 2 6 1 ; E, A k u r g a l , Anadolu Uygarlıkları, İstanbul
Selevkoslarm, M.Ö. I. yüzyıldan sonra da 1 9 9 0 , s, 5 4 9 ; A n o n i m " A n o m u r " m o d , , Ana Britannıca, II,
i s t o n b u l 1 9 9 2 , s, 4 1 - 4 2 ; S a p o n c a l ı H , H ü s e y i n , K o r o m o n
Romo'nın egemenliğine girmiştir. İç kale, lil.
Ahval-i Içtimaiyye Coğratıyye ve Tarifıiyyesı 1 3 3 8 R / 1 3 4 1
yüzyılda Roma döneminde yapılmış, 395'te H, (yay. i. G ü l e r ) , i s t a n b u l 1993, s. 2 4 - 2 6 ; Y , Ö z t u n a ,
Bizans Imparatorluğu'nun, VIII. yüzyıldan sonra Devlerier ve Hanedanlar, T ü r k i y e ( 1 0 7 4 - 1 9 9 0 ) II, A n k a r a
1 9 9 6 , s, 5 9 - 9 6 ; i, H , K o n y a l ı , Â b i d e l e r i v e Kitabeleri ,1e
da Müslüman Araplar ile Bizanslılar arasında el
Konya Tarihi, A n k a r a 1 9 9 7 , s, 9 3 - 9 6 ; N , Ş , D o ğ a n , "İçel i l i ,
değiştirmiştir'. Bozyazı llçesi'ndeki Bilinmeyen Bir Hamam", Vakıflar
Dergisi XXVI Ankara 1997, s, 267-273; B, Modra,
Alâeddin Keykubod'ın Ermeni ve Haçlılara "Anemurium", Eczacıbası Sanat Ansiklopedisi, istanbul
1997, s. 917-918; Ibni Bibi, El Evaminj'l-Ala'iye Fİİ-
karşı başlattığı fetihler (1225) sırasında
Umuri'l-Ala'iye (Selçuk N a m e ) I, ( h a z . M, Ö z t u r k ) , A n k a r a
Mübârizüddin Er-Tokuş tarafından Anamur Kalesi 1 9 9 6 , s, 1 6 , 3 5 4 ; Grav-ür/erfe Türkiye, İV, A n a d o l u 1 ( h z l ,
Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına katılmıştır. M , Sevim), A n k a r a 1 9 9 7 ; 0 3 8 nolu gravür,
" " A n t a l y a subaşısı M ü b o r i z z i d d i n Er-Tokuş d a s a h i l d e n h e m
Alâeddin Keykubad döneminde iç kale
E r m e n i l e r e karşı t a a r r u z a görevlendirilmiş hem de Kıbrıs
onartılmış^ 1230'den sonra da Karamon- H a ç l ı l a r ı n ı n k o r a y a ç ı k m a l a r ı n a v e Ermenilerle birleşmeler­
oğullannın hakimiyetine girmiştir. Kalenin kitabe­ ine mani olmak vazifesi verilmiştir. Filhakika Er-Tokuş
Antalya'dan sahil boyunca ilerliyordu. Karşısına çıkan
sine göre Karamanoğlu Sultan İbrahim tarafından Frenkler, T ü r k l e r ' i n kılıcına d a y o n o m ı y o r , kole ve h ı s o r l o r ı
850 H./1450 M. yılında iç kale büyük bir tamir boşaltıp gemilerine biniyor, K ı o n s ' a d o n u y o r l a r d ı . A n t a l y a
subaşısı b ö y l e c e i l e r l e y e r e k , M a n a v g a t , A n a m u r ve b a ş k a
görmüştür. Bu tarihten sonra kaleye, mamur
sahil k a l e l e r i m Rûm v e E r m e n i l e r d e n b o ş a l t ı p teslim a l d ı , "
edilen manasında "Mamure Kalesi" denmiştir. Bkz, ibni B i b i , Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi. ( F , N , Uzluk),
Ankara 1941, s, 1 3 1 ; O , T u r o n , Se/cu*:/uior Zamanında
Anamur İç Kalesi, bazı kaynaklara göre XV. Türkiye Tarihi, İstanbul 1 9 8 4 , ş, 3 4 3 v a ,
yüzyılın ortalarında", E. Çelebi'ye göre de II. - M , E r d o ğ a n , "Osmanlı Devletinde A n a d o l u Camilerinde
Selim zamanında. Lala Mustafa Paşa tarafından Restorasyon F a a l i y e t l e r i " , V a t / f l a ' - D e r g i s i VII, ( 1 9 6 8 ) s,
152; Anonim A n a Brilonmca, s 4 2
Osmanlı topraklarına katıldığı belirtilmektedir.
' A n o n i m , A n o Britannıca, s 12.
Osmanlı Dönemi'nde XVI. ve XVIII. yüzyıllar­ ' E. C e l e b i : ' E v v e l c e V e n e d i k keferesi c i m d e b ü y ü k şehir ve
da kale iki kez tamir edilmiş. Vakıflar Genel k o l e imıs.. t o r i h i n d e II S e l i m z o m a n ı n d a Lolo ^^uslofo Poşo
fethidir." Bkz Evliya Celebi, Seyahatname (Nşr. M
Müdürlüğü tarafından da 1966-1967 ve 1970- Zıllıoğlu), IX. İstanbul 1 9 8 5 , s. 124
1973 yıllarında restorasyonu yapılmıştır-. '- Y. Ö n g e , ' A n a m u r M a m u r i y e K a l e s i " O n o s y a . 3 / 3 , 36
(1968) s 1 ' A n o m u r M o m u n y c Kolcsı Yanındaki
İç kale, Eski Anamur şehrinin içinde ve
HamaroWokiEar Bülteni I ( 1 9 7 C ) . s 106 v d : E Dıcz • O
denizin kenarında, dış kale ise şehrin bulunduğu A s l o n a p a - M . N . Kornon, Kara.mon Devri S o n a t ı , İstanbul
kısmın etrafındadıH'. Dış kalenin surlarından 1 9 5 0 , s. 3 2 : M N Ç ı p l a k içe! To'ıfıı A n k o ı a 1 9 6 8 ı 3 7 7
va : P Tuâlacı Osmanlı Seh:r!erı İstonbul 1 9 8 5 s 21
günümüze hiçbir şey kalmamasına karşılık iç kale
^ M,. E r d o ğ a n " B u g ü n oskı A n a m u r ' d a antik d e v i r d e n k a l m a
sağlamdır. Alanya Kalesi ile benzerlik gösteren iç d ü z e n s i z t a ş l a r d a n y a p ı l m ı ş ve lyı k o r u n m u ş surlar vardır
kale tamamıyla Türk devri özelliğini yansıtmak­ K a l e n i n ikinci b i r dış suru d o d o ğ u bot, n t ı k o m c ' m d c n
denize inmektedir " şckımdc kolcyı (onımlomoktodu Bkz
tadır (Res. 2) Erdoğan a g m s 153
YARD. DOC. DR. ALİ BORAN

Dış kalede tiyatro, odeion ve hamam; iç sınırlandırılmış kare bir mekanın içine yerleştiril­
kalede, cami, türbe, şadırvan ve depo gibi yapılar miştir (Res. 7). Ayrıca beyaz-yeşil renkli taşlarla
bulunmaktadır. Ancak iç kaledeki türbe sivri kemer içine alınan kitabe, iki ayrı parçadan
günümüzde mevcuf değildir^ meydana gelmektedir. Zeminden daha derine
yerleştirilen kitabelerden üstteki sivri kemer, altta­
Anamur İç Kalesi, deniz kenarındaki
ki ise enine dikdörtgen bir çerçeve biçimindedir.
kayalıklardan ve sahilin düzlüklerinden istifade
Her ikisi de mermere kabartma tekniğiyle
edilerek yapıldığı için düzgün bir plân göstermez.
hakkedilmiş olup, Arapça ve celî sülüs hatla
Deniz kenarındaki surlar kuzeydoğu-güneydoğu
yazılmıştır. Anlam bakımından birbirinin devamı
doğrultusundadır. Kuzeydoğu baş kuleden başka
olan kitabeler, toplam altı satırdan oluşmaktadır.
dairevi ve dört köşe altı burçla deniz tarafı korun­
İlk satırda yer alan "hüve müyessirü'l-âmâl" ibare­
muştur. Kalenin batı tarafında köprü ile geçilen su
si, sivri kemer kısmını kaplayacak şekilde, müsen-
dolu bir fıendek ile iki giriş kapısı yer almaktadır.
nâ (ikili-aynalı) tarzda istiflenmiştir (Res. 8-9).
Bu yöndeki surlar burçlarla güçlendirilmesine
rağmen düzgün bir plâna sahip değildir. ' Erdoğan, a.g.m., s. 1 5 2 ; Ö n g e , a.g.m., s . l v d .

Bunlardan baş kulenin yanındaki cümle kopısı çok ' Ö n g e , a.g.m.., s. 2 1 .

tahrip olmuştur, iç kısımda, kaş kemerli cümle '°KaleleHe ilgili aynnhiı bilgi için bkz. O . Piper, Burgenkunde,
München, 1 9 1 2 , s . 1 0 - 1 2 ; S . T a y , The History of
kapısının etrafını tek şeritli iki taş sırası dikdörtgen Fortification, London, 1 9 5 4 , s. 2 0 - 3 0 ; A . G a b r i e l , La Cite de
biçimde çevrelemektedir. Giriş kapılarından ikin­ Rhodes, Paris, 1 9 2 1 - 1 9 2 2 , s. 5 0 ; a.mlf., istanbul Türk
Kaleleri (Çev: A . İlgaz), İstanbul, 1 9 4 1 , s. 1 7 7 ; i. Utkular,
cisi batı surlarının kuzeye yakın yerinde açılmışsa Çanakkale Boğazında Fatih Kaleleri, İstanbul, 1 9 5 3 ; M .
da günümüzde kullanılmamaktadır (Çiz. 1)'. Wiener, Burqer Der Kreuzritter, Berlin, 1 9 6 6 , 8 5 ; O .
Zirojevic, "Palanka", Studia Balcanica, no: 3 , 1 9 7 0 , s. 1 7 3 -
Anamur İç Kalesi birbirine geçmeli üç bölüm­ 1 8 0 , F . C . E . Winter, Greek Fortification, London, 1 9 7 1 , s.
den oluşmaktadır. Bu bölümler denizden gelen 4 7 - 7 8 ; C . E. Arseven, "Kale", Sanal Ansiklopedisi, II, 1 9 9 3 ,
9 0 8 ; N. Sevgen, Anadolu Kaleleri, I, A n k a r a , 1 9 5 9 , 5 ; M .
saldırıya karşı tahkim edilmiştir. İç kalenin surları Streeck, "Kale", İslâm Ansiklopedisi, VI, İstanbul, 1 9 9 3 ,
seyirdimler ve mazgallar ile çok sağlam bir 1 2 4 ; V . Bartbold, "Farsça'do Ark-Erk (Kal'e), ( C i t a d e l ) " ,
6e//eten, X I I I / 5 0 , 1 9 4 9 , 3 2 7 ; S . E y i c e , " K a l e " , Türk
savunmaya sahiptir. Surların beden duvar­
Ansiklopedisi, XXI, A n k a r a , 1 9 7 4 , 1 3 7 ; a.mlf.; " K o l e e , DiA,
larındaki merdivenler sivri kemerli nişleriyle diğer 2 4 , istanbul; N. Djelloul, "Les Fortifications d e Bizerte
Türk kalelerinin özelliklerini tekrarlamaktadır. I'Epoque Ottomane", A r o b Hictorial Rewiev For Ottoman
Studies, 7-8, Zağvan, 1 9 9 3 , 1 6 3 - 2 0 4 ; a.mlf., Les fortifica­
Kalenin surlarında farklı dönemlerdeki tamirlerin tion Cötieres Ottomane de la Regence de Tunis (XVI e-XIX 2
izlerine rastlamak mümkündür. Özellikle Siecles), Z a ğ v a n , 1 9 9 5 , 1 0 - 3 0 ; A . Ö d e k o n , " K a l e " ,
Eczacibafi Sanat Ansiklopedisi, II, İstanbul, 1 9 9 7 , 9 3 2 ; A .
Karamanoğlu ve Osmanlı dönemi tamirleri açıkça
Boran, Anadolu'daki İç Kale Cami ve Mescidleri, Ankara,
görülmektedir'". Kalede düzgün kesme ve moloz 2 0 0 1 , s. 10; a.mlf., "Osmanlı Dönemi K a l e M i m a r î s i " ,
taş birlikte kullanılmıştır. Beden duvarlarında Osmanlı, 10, A n k a r a , 1 9 9 9 , s. 3 4 7 - 3 6 3 ; a.mlf; "The
Arcfıitectural Style of Castles During Tfie Ottoman Period"
ahşap hatıllar ile Horasan harcı yapının The Great Ottoman, Tukish Civilisation, IV, A n k a r a , 2 0 0 0 , s .
dayanıklılığını arttırarak kolay kolay fethedilemez 3 4 6 - 3 6 3 ; a.mlf.; "Türk Sanqtinda Kale M imarisi", Türkler, 7 ,
A n k a r a , 2 0 0 2 ; a.mlf, "Van İç Kalede Osmanlı Y a p ı l a ş m a s ı " ,
bir kale haline getirmiştir (Res. 3).
Dünvada Van Dergisi, XXI -XII , A n k a r a , 2 0 0 0 , s 1 8 - 2 2 ;
a.mff., "Orta A s y a ' d a n Anadolu'ya Türk Kaleleri" Prof. D r
Giriş kapısının yanındaki küçük kapıdan baş
Nejat Diyarbekirli'ye Armağan, Baskıda; D. H a s o l ,
kuleye çıkılmaktadır (Res. 4). Giriş içindeki yoldan Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, istanbul, 1 9 9 0 , 2 6 1 ; M .
Sözen - U. Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü,
batıdaki kulenin içine, ikincisi de kale kapısının
istanbul, 1 9 8 6 , 1 2 0 ; Muhammed M o m e d o v - Rusfan
bulunduğu dört köşe burcun birinci katına gitmek­ Muradov, The Architecture of Turkmenistan, A Concise
tedir. Baş kule ile cümle kapısının bulunduğu kule, History, Mockba, 1 9 8 0 ; E. Kluckert, "Le Cfıâfeau Fort a u
Moyen A g e , Chevalerie et Cultire de C o u r " , L'art Gothique,
savunma sisteminin en önemli iki öğesidir. Baş Paris, 1 9 9 9 , 2 4 0 - 2 4 2 ; B. Bomgasser, "Les C h a t e a u x et
kulenin birinci, ikinci ve üçüncü katlarından L'heresie Catheres en France Meridionale", L'art Gothique,
Paris 1 9 9 9 , 1 1 6 - 1 1 8 ; Y . Attagarriev - O . Berdiev v d ,
başlayarak kalenin bütün surları üzerinde rerJrmen/sfon'ın Arjitectura Yadigarları, Leningrad, 1 9 7 4 ,
dolaşan bir yol ağı vardır (Res. 5-6.) 1 0 0 ; Erol Yıldır, Kuzey Kafkasya'da Vaynah Kule Mimarîsi,
istanbul, 1 9 9 7 , 14; Kemal G ö k a n , "Kıbns'ın Kaleleri, G e z i ,
13, istanbul, 1 9 9 8 , s. 7 8 - 9 3 ; K a k a c a n Bayramov, "Türkmen
Kaleleri", II. Müzecilik Seminer Bildirileri, 1 9 - 2 3 Eylül 1 9 9 4 ,
II. KALE KİTABESİ
İstanbul, 1 9 9 5 , s. 116; N. Ç a m , "Osmanlı T a b y a l a n " ,
Kalenin kitabesi, batı giriş kapısının Osmanlı, 10, A n k a r a , 1 9 9 9 , s 3 4 3 - 3 4 6 G e o r g i n a
Herrmann, Monuments of Merv Trachtional Buildings of the
yanındaki burcun üzerindedir. Zemini düzgün Kaarokum, London, 1 9 9 9 .
mermer taşlarla örülmüş ve kenarları pahlonorak
A N A M U R ( M A M U R İ Y E ) K A L E S İ . K A L E K İ T A R E S İ VE İC K A L F C A M İ İ

Dıştan lıarimin üzerini örten kubbeyi iki köşeli kodemelenme yaparak yükselen bir
kademeli kasnak taşımaktadır. Birinci kasnak, kavsaraya sahiptir. Kavsarayı dolduran mukar-
beden duvarlarının üzerinde ve içte yer a l m a k ­ naslor alt sırada üç püskül, ortada prizmatik
tadır. Buradaki bölüm kurşun saçaklarla üçgen konsollar, en üstte ise dilimli ve d a r bir tepe
örtülüdür. A y r ı c a beden d u v a r l a r ı n d a kirpi saçak
nişi oluşturmaktadır. Ayrıca kavsaranın dördüncü
vardır. Birinci kasnağın köşeleri p a h l a n a r a k se­
sırası boş bırakılmış durumdadır. Kavsara köşelik­
kizgen kasnağa dönüşmüştür. Köşesi pahlanan
leri yekpare olarak kavsaranın etrafını
kasnağın üzeri eğimli kurşunla örtülmüştür.
dolaşmakta ve hücrenin iki y a n ı n d a zemine kadar
Sekizgen kasnakta herhangi bir pencere
inmektedir. Köşelikleri içten kavsara kenarları,
açılmamıştır (Res. 1 7 ) .
dıştan d a çerçeveyi oluşturan bordur sınırlan­
Harime son cemaat y e r i n i n ortasındaki cümle dırmaktadır. M i h r a p t a kavsarayı dolduran priz­
kapısından girilmektedir. Harim 9.67x9.67 m. matik ve püskül şeklindeki mukarnaslar dışında
ölçülerinde kare planlıdır, ibadet mekânını örten süsleyici bir unsur görülmemektedir.
tek kubbeye köşelerden pandantiflerle geçilmekte­
Harimin güneybatı köşesinde bulunan min­
dir. 9 m. ç a p ı n d a k i kubbenin ağırlığı dört sivri
ber, orijinal değildir. Yakın z a m a n d a konan min­
kemerle beden d u v a r ı n a aktarılmıştır. Sivri kemeri
ber de sanatsal bir özellik göstermez. Ayrıca
taşıyan d a y a n a k l a r beden d u v a r ı n d a belli edilme­
mohfel ile g ü n e y d o ğ u köşesinde yeralan kürsünün
miştir. Kubbe eteğinde bir sıra kuşak dolaşmak­
de herhangi bir özelliği yoktur.
tadır. Duvarlar b e y a z sıva ile boyanmıştır.
Caminin etrafını 1 m. yüksekliğindeki bir
Giriş kapısı içten d i k d ö r t g e n çerçeve içine
duvar kuşatmaktadır.
alınmış o l u p , kapının üzerinde sivri kemerli bir
Son cemaat yerinin önünde dikdörtgen
alınlık yer olmaktadır. Kemerin atkı taşının
p l â n l ı , üzeri basık tonozlu bir şadırvan yer olmak­
üzerinde, k e n a r l a r d a n içbükey y a p a n konsolların
tadır.
ortasında d i k d ö r t g e n boşluk oluşturulmuştur. Bu
kısım Bursa kemerini hatırlatmaktadır. Sivri
kemerin alınlığı niş şeklinde düzenlenmiştir (Res. SONUÇ
18). Kapının iki y a n ı n d a d i k d ö r t g e n çerçeveli ve
I. KALE
sivri kemer alınlıklı birer pencere vardır.
A n a d o l u ' y u yurt edinen Türkler çeşitli yerlere
Doğu d u v a r ı n d a altta iki pencere ve bunların
çok sayıda yeni kale inşa ettikleri g i b i , stratejik
ortasında pencere g i b i düzenlenmiş dikdörtgen
bakımdan önemli olan eski kaleleri de
nişler yer almaktadır. Bu pencerelerin üstünde
onormışiordır. Böylece yeni bölümlerin eklenmesi
sivri kemer g ö r ü n ü m l ü iki pencere d a h a vardır.
sonucu eski kaleler birer Türk kalesi haline
Kıble duvarının ortasında m i h r a p ile alt ve dönüşmüştür (Res. 20).
üstte ikişer pencere açılmıştır. Bu pencereler
Anadolu Selçuklu, Karamanoğulları ve
diğerlerinin düzeni ile aynıdır (Res. 1 9).
O s m a n l ı devleti döneminde tamir edilerek adeta
Batı duvarı d o ğ u d a k i ile aynı şekilde d ü z e n ­ bir Türk kalesi haline getirilen A n a m u r İç Kalesi,
lenmiştir. Alanya İç Kolesi'yle benzerlik göstermektedir.
M i h r a p , kıble duvarının ortasında ve giriş A n a m u r iç Kalesi, iç kale ve dış kaleden oluşan
ekseninde yer alır. Duvarı oluşturan taş ve tuğla yerleşim alanı içindeki kaleler içinde değerlen­
yapılmış, üzeri ise alçı ile sıvanmıştır. dirilmektedir. Kazılar sonucunda günümüze dış
Kenarlardan hafif pahlı o l a r a k d u v a r y ü z e y i n d e n kaleden bazı bölümleri ulaşmıştır. İç kale ise, kara
taşıntı y a p a n m i h r a p ters " U " b i ç i m i n d e k i bir bor- tarafında su dolu geniş hendeği, oldukça tahkim
dürle üç yandan çerçevelenerek dikdörtgen edilen deniz tarafındaki surları, burçları ve
görünüm almıştır. A l a n y a Kızıl Kule'ye benzer baş kulesi ile bir Türk
M i h r a p hücresi oldukça yüksek üç kenarlı kalesi olarok günümüze sağlam bir biçimde
şekilde gerçekleştirilmiştir. M i h r a p , kenarlardan gelmiştir (Res. 21).
YARD. DOC. DR. ALİ BORAN

Caminin kuzeyini kaployan son cemaat yeri, Batı cephesinin ortasında yine istinat payesi,
beş ahşap sütuna oturan sundurma çatı ile yanında da ikişer pencere yerolmaktodır.
örtülüdür. Ahşap sütunların köşeleri pahlanmıştır. Güneybatı köşesi üç kademeli olarak pahlan­
mıştır. Pahlama alttan yukarı doğru daralmakta,
Harime girişi sağlayan cümle kapısmın
üstteki pencerelerin üzengi taşları hizasında üçlü
bulunduğu orta bölümün zemini diğerlerinden
mukarnaslarla son bulmaktadır. Mukarnas
düşük tutulmuştur. Giriş kapısı dışa taşıntı yapan
dikdörtgen bir çerçeve içine açılmıştır. Kapı sivri kavsaraların ikinci sırası ortada prizmatik üçgen
kemer olınlıklı ve basık kemerlidir. Sivri kemer şeklindedir (Res. 16).
şeklindeki alınlık, yatay şekilde dizilen tuğlolorlo Minare, caminin kuzeybatısında, yapıdan
bezenmiştir. Alınlığın iki yanındaki bölümler ayrı bir kütle olarak yapılmıştır. 2.15x2.15x2.23
düzgün kesme taşla örülmüştür (Res. 13). m. ölçülerinde kare kaideye sahiptir. Başbakanlık
Basık kemer ve atkı taşı son tamirde mermer­ Arşivleri'nde minaresinin yapımı ile ilgili bilgi
le kaplanmıştır. İki kanatlı kapı da orijinalliğini bulunmaktadır'^ Kare prizmal kaidesi yüksek
kaybetmiş ve üç bölüm şeklinde panolara tutulmuş ve düzgün kesme taştan yapılmıştır. Kore
ayrılmıştır. kaidenin kuzey yönünde sivri kemer olınlıklı,
dikdörtgen çerçeveli, minareye çıkış kapısı vardır.
Giriş kapısının bulunduğu dikdörtgen
Sivri kemerin kilit taşı üzerinde dışa toşmtılı gül-
çerçeve, kuzey duvarının malzemesinden farklı
bezek motifi görülmektedir. Minarenin kapısı
yapılarak vurgulanmıştır. Giriş bölümünün iki
basık kemerli şekilde ve çerçevesi son tamirde
yanındaki bölümler 25 cm. daha yüksek yapıl­
mermerle kaplanmıştır. Kore kaidenin bittiği
mıştır. Bu bölümlerde dikdörtgen çerçeveli birer
yerde, dışa toşınfılı, üç yönü dolaşan taştan pano
pencere bulunmaktadır. Dikdörtgen çerçeveler
bulunmaktadır. Kaidenin üzerindeki pabuç, dört
son tamirde mermerle kaplanmıştır. Pencerelerin
köşenin pahlanmasıylo onaltıgen gövdeye geçişi
üzerinde sivri kemerli birer alınlık mevcuttur.
sağlamaktadır. Gövdenin alt kısmını siyah ve
Alınlıkların kemer sırtları tuğladan yapılmıştır.
beyaz taşlardan yapılan kuşak oluşturmaktadır.
Alınlıklar turuncu renklerle günümüzde sıvalı
Onaltıgen gövdenin üst kısmına yakın yerinde
durumdadır.
yine bir kuşak bulunmaktadır".
Son cemaat yerinin doğu kısmında duvar
bulunmaktadır. Duvarın altında ve üstünde Minarenin korkulukları gövdenin şekline
dikdörtgen şeklinde birer pencere yer olmaktadır. uygun farzda onaltıgendir. Korkuluklar levhalar
halinde kesme taştan yapılmıştır. Petek bölümü de
Caminin dış cephelerinde bir sıra taş, iki sıra
yine gövde gibi düzenlenmiş, külah ve alem
tuğlanın düzenli sıralanmasıyla oluşan düzgün
bölümü ise kurşunla kaplanmıştır. Minarenin
almaşık tekniği görülmektedir. Doğu, batı ve
kaidesinde düzgün kesme taş; gövde, şerefe ve
güney cephelerinin ortası, duvarın yükünü azalt­
petekte tuğla, külah ve alemde ise kurşun
mak için istinat payandası ile desteklenmiştir.
malzeme kullanılmıştır.
Tarihî kaynaklara göre yapıda elli penceresi
olduğu kaydedilmekte ise de'" günümüzde ondört "M. E r d o ğ a n : "istanbul Harc-ı Hassa eminine hüküm ki,
tezkire v a r a c a k m o ' l û m o l a ki h â l i y â M a ' m û r i y e kalesinde
pencere göze çarpar.
y a p ı l a n cami-i şerifin elli adet penceresine, o t u z a r adet
Doğu cephesinin ortasında istinat payesi, ( 1 8 0 ) adet sırça cam lazım imiş. Satun a l ı v i r ü p bahasın

yanlarda do ikişer pencere bulunmaktadır. Alttaki v i r ü p defterine kaydettiresin, 2 M u h a r r e m 9 7 3 . " Bkz. M.


E r d o ğ a n , a.g.m., s. 1 6 6 .
pencereler dikdörtgen çerçeve içine alınmıştır.
Çerçeve mermer ile kaplanmıştır. Pencerelerin ""Ma'muriye Kalesi binası üzerine tayin olunan Baba
Sancağı Beyi Hüseyin Bey d e r g â h - ı m u a l l â m a a r z g ö n d e r ü p
sivri kemerli birer alınlıkları mevcuttur. Üstteki
kale-i M a ' m u r i y e ' d e bina olunan camii şerif minaresiyle
pencereler sivri kemer içine açılmıştır. kubbe çıkup itmamı k a r i b olmuş i k e n , " ş e k l i n d e m i n a r e n i n
Güney cephesinin ortasındaki istinat payesi y a p ı m ı zikredilmektedir. Bkz. E r d o ğ a n , a.g.m., s. 1 6 6 .

diğerlerinden daha fazla dışarı taşıntı yapmak­ " Y . O n g e "ahşap direklerin taşıdığı b i r son c e m a a t m a h a l l i v e

tadır. Bu istinat payesinin dışa fazla taşıntı yap­ sol tarafta faş bir k a i d e üzerinde t u ğ l a d a n inşa e d i l m i ş Farisi
minaresi b u l u n a n " şeklinde m i n a r e y i tarif etmiş ve Farisi
masının sebebi ise mihrap nişinin bulunmasından
minarelerine b e n z e d i ğ i n i belirtmiştir. Bkz. Ö n g e , a.g.m., s.
kaynaklanmaktadır. Cephe ve pencere düzeni 3 ; A . Boran, Anadolu'daki İç Kale Câmi ve Mescidleri,
doğu cephesi ile aynıdır (Res. 14 - 15). A n k a r a , 2 0 0 , Sİ 6 2 .
YARD. DOC. DR. ALİ BORAN

II. KALE KİTABESİ III. iç KALE CAMİİ


Anadolu'da plân açısından enlemesine ve
Ceii SÜİÜS yazı, hat sanatında istife en müsait
derinlemesine yöneliş gösteren camilerin yanısıra
yazı türü olması nedeniyle, hattatların orijinal
kare plânlı camiler de kendi içinde gelişim çizgisi
kompozisyon arayışlarına yol açmıştır. Müsennâ
izleyerek sıklıkla inşa edilmişlerdir. XII. yüzyıldan
(aynalı) istifler de bu arayışların en güzel itibaren küçük boyutlu tasarlanan mescitler,
sonuçlarından biridir. Kitâbelerde bu tür kom­ genellikle kare plân üzerine kubbe ile örtülü,
pozisyonun en erken örneklerinden biri de, beden duvanno bitişik minare ve kapalı mekâna
Anamur Mâmuriye Kalesi kitâbesinin ilk satırında girmeden önce bir giriş mekânından oluşan
görülmektedir, "ikili ya da aynalı yazı" terim­ yapılardır. Tek kubbeli mescitlerin yapılmasına
leriyle de bilinen müsenno kompozisyonun kitâbe- Konya ve Akşehir gibi önemli merkezlerde
deki çeşidi, "sağ taraftaki cümlenin aynısının sol başlanmış. Batı Anadolu'daki Beylik ve Osmanlı
tarafa ters olarak yazılması" ile oluşturulmuştur. döneminde yaygın bir şekilde devam edilmiştir.
Daha önce erken dönem Osmanlı mimarisinin XV. yüzyıl sonlarında klâsik şemayı almaya
yapıları orasında yer olan Edirne Uç Şerefeli başlayan kare plânlı üzeri tek kubbeyle örtülü
Comii'nin revaklı avlusundan harime girişteki camiler. Mimar Sinan döneminde de genel hat­
toçkapı nişleri üzerinde de benzer kompozis­ larıyla tekrarlanmıştır.
yonun güzel örneklerine rastlanmaktadır (Res. Anamur iç Kale Camii, kare plânlı harimi,
22). Böylece her iki kitabenin kompozisyonları üzerini örten tek kubbesi ve ahşap üç bölümlü son
açısından benzerlik kurulabilir. Kale kitabesinin cemaat yeri ile klâsik tek kubbeli Osmanlı
camisinin bir temsilcisidir. Kare plânlı harim ve tek
diğer satırianndoki yazılar, dönemin özelliklerini
kubbesi ile Ahlat, İskender Paşa Camii (1567),
yansıtmaktadır. Elif, lâm gibi dikey harfler sıkışık
Van, Köse Hüsrev Paşa Camii (1568); Halep,
dizilişi ve üstten olta doğru aşırı incelmesi,
Adiliye Camii (XVI. yy); Halep, Osman Paşa
Selçuklu yazı üslubunun izlerini göstermektedir. Camii (XVI. yy): Şam, Derviş Paşa Camii (XVI.
Son satırdaki kelimeler, diğerlerine göre okumayı yy); Şam, Sinan Paşa Camii (XVI. yy) ve İzmit,
güçleştirecek biçimde girift istiflenmiştir. Harfler Pertev Paşa Camii (1580)'ne benzemektedir.
orasında hareke, şedde, nokta, cezm, tirfil ve Caminin cephe düzeni, minaresi, kubbesi, mihrap
mühmel harflerin yanı sıra rûmî motifleri de ile klâsik Osmanlı döneminin genel özelliklerini
yerleştirilmiştir. tekrarlamaktadır^

Res. 1: Anamur iç Kalesi'ne ait gravür (Türkiye gravürleri IV'den).


ANAMUR (MAMURİYB KALF.gi, ^ A i r '-T-[X2LlIjrXAL±uXIII

R e s . 1 4 : iç K a l e C a m i i n i n 1 9 5 8 ' d e k i d u r u m u ( V . G . M . A . ' d a n ) .

R e s . 1 5 : iç K a i e C a m i i n i n 1 9 5 8 ' d e k i d u r u m u ( V . G . M . A . ' d a n ) .
YARD. DOC. DR. ALİ BORAM

•—•

Çiz. 1: A n a m u r İç Kalesi (Y. Onge'den).

Ç i z . 2 : A n a m u r iç Kale Gamii (Vakıflar G e n e l Müdürlüğü Arşivi'nden).


ANAMUR (MAMURİYB KAİ F S İ , KALE KİTARF.c;! \ / P \ n a

SUM' *• V * '

i ü

Res. 2 : A n a m u r Iç K a l e s i ' n i n b a t ı d a n genel görünüşü.

Res. 3: A n a m u r İç K a l e s i ' n i n g ü n e y d e n g e n e l görünüşü.

Res. 5 : A n a m u r iç K a l e s i ' n i n g ü n e y t a r a f ı . Res. 4 : A n a m u r İç Kalesi'nin baş kulesi.


YARD. DOC. DR- ALİ B O R A N

Res. 6: A n a m u r iç Kolesi'nin kuzey tarafı.

222

Res. 7; Batı Giriş Kapısı yanındaki kale kitabesi.

Res. 8: Kitabenin üst bölümündeki müsenna (aynalı) y a z ı . Res. 9: Kitabenin alt bölümündeki celi sülüs y a z ı .
ANAMUR (MAMURİYB KALESİ. KALE KİTABESİ VE İC KALE CAMİİ

Res. 10: iç K a l e C a m i i n i n genel görünüşü.

Res. 1 2 : İç K a l e C a m i i ' n i n batı ve g ü n e y b ö l ü m l e r i . R e s . l 1: İç K a l e C a m i i ' n i n kuzey ve batı c e p h e l e r i j

Res. 16: R e s t o r a s y o n d a n sonraki d u r u m u .

Res. 1 7 : iç K a l e C a m i i n i n k u z e y d e n g ö r ü n ü ş ü . Res. 13: C a m i n i n cümle kapısı.


YARD. DOC. DR. ALİ BORAN

Res. 18: iç M e k a n d a n , kuzey duvarı

1^

Res. 19: iç m e k a n d a n , kıble d u v a r ı .


Res. 2 2 : Edime Üç Şerefeli Camii'ndeki müsenna (aynalı) yazı.

, ti

Res.20: Alanya iç Kalesinin kuzeydoğudan geceleyin görünüşü.

Res. 2 2 : Edime Üç Şerefeli Camii'ndeki müsenna (aynalı) yazı. Res.21: A l a n y a Kızıl Kufe.
2-

Yard. Doç. Dr. Kasım İNCE

Kabataş Köyü Merkez Camii/


Çaykara/Trabzon
KABATAŞ KÖYÜ MERKEZ CAMİİ/CAYKARA-TRABZON

K
abataş Köyü, Çaykara'nın kuzeydoğusun­ duvarla kapatıldığı anlaşılmaktadır. Bu kısmın
da ve buraya 7 km. mesafededir. Arazinin yukarısındaki, yine sekiz ahşap direkle destekle­
hafredilmesiyle kazanılan alana inşa edil­ nen dış mahfil, camekânlıdır (Res. 5). Horime,
miş olan caminin yerini, "köyün şurasındadır" kuzey duvarının ortasında yer alan, iki ahşap
diye tarif etmek, topoğrafik özelliklerden dolayı kanatlı, yuvarlak kemerli kapıdan geçilmektedir
mümkün değildir. (Res. 6). Harim, beden duvarlarının alt hizasında
daha büyük, bunların yukarısında daha küçük
Tarihçesi: olan dikdörtgen pencerelerden aydınlanmaktadır.
Doğu duvarının kıble tarafındaki üst pencere,
Yapı üzerinde, değişik tarihli dört tane kitabe
soba borusunun dışarıya buradan verilmesi
vardır. Bunlardan 1 2 2 9 / 1 8 1 3 - 1 8 1 4 tarihli olanı,
nedeniyle kapatılmıştır. Mekân, içeriden, kalem işi
minber köşkünün batı alt yanındadır' (Res. 1).
motiflerle süslü, düz tavanla örtülmüştür (Res. 7).
1239/1823-1824 tarihli kitabe, minber
köşkünün doğu alt tarafında yer almaktadır^ (Res. Yapının duvarlarında moloz taş, kapı,
2). 1289 / l 872-1873 tarihli olanlardan bir tane­ pencere söve ve lentolormda düzgün kesme taş
si, ahşap kapı kanatlarından doğudakinin yukarı kullanılmıştır, iç ve dış mahfili ayıran kısım, taş
kısmında bulunmaktadır^ (Res. 3). Aynı tarihli duvar olmayıp ahşap malzemedir. Buradaki
diğer kitabe ise mihrabın doğu üst köşesinde, pencereler de doğal olarak ahşaptır. Bu pencere­
elektrik tesisatının altında kalmış ve üzeri kah­ ler kafesli ve ayrıca sürgülü ahşap kapaklara
verengi yağlı boya ile boyanmıştır^. Minberdeki sahiptir.
kitabeler, bulundukları yerlere çiviyle çakılmışlar­ Harimin duvarları ince bir alçı tabakayla
dır. Yani minberi meydana getiren ana malzeme sıvanmış, sıvanın üzerine kalemişt süslemeler
üzerine yazılmamışlardır. Kapı kanadı ve mihrap­ yapılmıştır (Res. 8-9).
taki kitabeler, bizzat ana malzeme üzerine
' Bu m a k a l e , X. Miltî Türkoloji Kongresinde ( 2 5 - 2 7 Eylül
yazılmışlardır.
1 9 9 8 ) bildiri o l a r a k sunulmuştur.
Minberle kıble duvarı arasında alçı sıvanın
' Bozuk harflerle yazılmış, konumu iğreti o l a n kitabe, okun­
bulunmayışı, doğrudan duvarın inşa malzeme­
abildiği k a d a r ı y l a şu şekildedir;
lerinin görünüyor olması, minberin buraya daha
h a y r â t iden himmet ol mağfur
sonraki bir tarihte konulmayıp, caminin inşa
edilmesiyle birlikte yerini aldığını göstermektedir.
Alidir bir üstadı verirdi s a n ' a t a ziynet
Yukarıdaki bilgiler ışığında minberin, burada
daha önce bulunan camiye ait olduğunu, şimdiki H a f ı z ismi san'atta ma'mûr

yapının 1289/1872-1873 yılında yapıldığını, E y z i y a r e t eyleyen ihvân-ı din

eski caminin minberinin yeni yapıya konulduğunu Kadıoğlu ruhuna bir Fatiha sene 1 2 2 9

söylemek mümkündür. ' Birinci kitabeye g ö r e d o h a d ü z g ü n ve okunaklı yazılmıştır.

K i t a b e şöyledir:

Yapının Tanımı: Lâ-ilâhe illallah M u h a m m e d ü n resûlullah Ey gelüb b u n d a

ibodet eyleyen ihvân-ı dinlutf idüb bu Kadıoğlu ruhuna rah­


Kuzeyinde yer alan giriş kısmıyla birlikte
met oku Ebubekir Ö m e r O s m a n Ali sene 1 2 3 6 R ı d v â n - A l l o h ü
dikdörtgen plân oluşturan yapının dış ölçüleri,
teâlâ a l e y - h ü m â ecmaîn y a gaffar y a settâr
13.80x9.70 m. dir. Kareye yakın harimin ölçüleri
• Her iki kapı k a n a d ı n d a aynı şekilde birer kitabe vardır.
ise 8.50x9.20 m.dir (Plân 1).
B u n l a r d a n d o ğ u k a n a d ı n d a k i tarihli olduğu için s a d e c e onun
Caminin üst örtüsü, dıştan, kırma çatılı olup okunuşunu veriyoruz.
Marsilya kiremidi kaplıdır. Örtünün saçakları,
iftâhlenâ hayrü'l-ebvâbVakfım iptal idenler lâyık olur
yapıyı yağıştan korumak amacıyla oldukça geniş
lâ'neteEl m ü l â k k a b K a r a Ö m e r müsemmâ Bilâl sene 1 2 8 9
tutulmuştur (Res. 4).
' Aslında m i h r a b ı n iki üst köşesinde de kitabe vardır. Tarihli
Giriş bölümü; altısı önde, birer tanesi yanlar- olanı doğudakidir. Kitabelerin okunabilmesi için elektrik
do olmak üzere sekiz ahşap direkle tesisatının kaldırılması ve b o y a l a r d a n temizlenmesi gerek­
desteklenmiştir. Ancak, batı tarafının daha sonra mektedir.
KABATAŞ KÖYÜ MERKEZ CAMİİ/CAYKARA-TRABZON

almışlardır. Yan aynalık kendi içinde karelere Alt bölümlerde, vazoda çiçek motifleri ile
bölünmüş ve her karenin içine çapraz birer kare hurma ve armut ağacı motifleri göze çarpmak­
daha yerleştirilmiştir. Bu karelerin ortalarındaki tadır. Üst pencerelerin arasındaki yazı panosunun
rozetlerin dört yanında üçgenler bulunmaktadır. iki yanında birer selvi ağacı motifi görülmektedir.
Yan aynalığın korkulukla birleştiği kısımlardaki Mimarî tasvirlerin iki yanında, ikişer selvi ağacı
kareler, üçgen veya yamuk şekline dönüşmüştür. daha vardır.
Her bir kareyi birbirinden ayıran ve çapraz Mahfilin doğu ve batı duvarlarında; dörtlü
karelerin, çerçevelerinin yüzeyi üç kollu yıldızlar­ panolar halinde düzenlendiğini ifade ettiğimiz
la değerlendirilmiştir. Minber geçidinin en alt bitkisel süslemede, çiçeklerin içinde bulunduğu
kısmı kapalı tutulmuş, bunların yukarısmdaki vazo, kupa ve ibriklerin altlarında da bitkisel
açıklıkların yanları, barok karakterli kıvrımlar motifler vardır. Bu bitkisel motifler kapların yük­
biçiminde ele alınmıştır. En üst bölümlerden seklik kazanmasını sağlamıştır.
doğudaki bitkisel, batıdaki geometrik motiflerle Dış mahfile bakan kafesli pencerelerin
doldurulmuştur. Korkuluklarla tahtın birleştiği kapaklarında, nar ağacı motifleri işlenmiştir.
yerde barok karakterli soyut kıvrımlar ve bunların Pencerelerin iki yanındaki bitkisel motiflerin büyük
arasındaki daireler içinde birer mühr-i Süleyman bir kısmı silinmiş, tahrip olmuştur (Res. 15).
daha vardır (Res. 9). Bununla birlikte buradaki ağaçların meyvele­
rinden, armut ağacı olduğu anlaşılmaktadır.

B-Kalemişi Süslemeler: Harim duvarlarındaki pencere kemerlerinin


dış yüzeyleri, birer bitkisel kuşakla tespit
Doğu, batı ve güney duvarlarının dışında, üst
edilmiştir. Doğu ve batı duvarlarında, ortadaki
kısımda açılan pencerelerin çevresinde, bunların yazı panolarının çevresinde, stilize ve naturalist
aralarındaki panolarda, harim duvarlarının iç bitkisel süslemeler vardır.
tarafında ve örtü sisteminde, kalemişi süslemeler
Mihrap girintisinin iki yanındaki bitkisel
bulunmaktadır. Bunlar alçı ve ahşap üzerine
süslemede, dal ve yaprakların naturalist olduğunu
yapılmıştır. Kalemişi süslemelerin konularına göre
söylemek güçtür. Girintiyi oluşturan bağımsız
şu şekilde gruplandırılması mümkündür.
yatay kuşaklarda bulunan ve değişik çiçeklerden
oluşan bitkisel süslemeler birbirinden ayrıdır.
1-Bitkisel Süslemeler: Mihrabın üst köşelerinin iki yanında, bir kısmının
tahrip olduğu anlaşılan bitkisel süslemeler
Yapıda bulunan kalemişi süslemeler arasında
görülmektedir. Mihrabın yukarısmdaki yazı
en çok kullanılan, bitkisel süslemelerdir. Mekânın
panosunun üstünde, bir madalyon çevresinde,
mahfil tarafındaki hariç, diğer üç duvarı alt ve üst
stilize kıvrık dallarla naturalist çiçekler göze çarp­
pencereler arasındaki bir yazı şeridiyle ikiye
maktadır.
ayrılmıştır. Her bölüm kendi içinde panolara
Yapının tavanındaki bitkisel süsleme, genelde
ayrılmamış, ancak pencerelerle köşelerin araları
kırmızı zemin üzerine yapılmıştır. İçinde, Allah ve
doğal sınır kabul edilerek ayrı ayrı ele
Muhammed lafızları bulunan yuvarlak madalyon
alınmışlardır. Mahfilin üst kısmında ise kapı ile
çevresindeki üç daire kuşak, birer çelengi hatırlat­
pencereler ve pencerelerle köşe araları doğal sınır
maktadır. Bunların dışındaki en geniş kuşakta,
biçiminde ele alınarak süslenmişlerdir. Mahfilin
vazo ile kupalardan çıkan ve uçları ortadaki
doğu ve batı duvarlarının üst kısmı, dörtlü panolar
madalyona yönlendirilerek ışınsal düzende
şeklinde değerlendirilmiştir. Dış mahfille iç mahfili yerleştirilmiş, naturalist çiçeklerden oluşan bitkisel
ayıran ahşap bölmelerin iç tarafı, ortadaki süsleme gerçekleştirilmiştir. En dış kuşak ise barok
kapının yanlarındaki iki bölüm olarak karakterli kıvrımlarla, oval madalyonların içinde
süslenmiştir. Bütün bu kıvrımlar en üstten; mah­ ve aralarındaki naturalist çiçeklerden meydana
filde çivit mavisi, diğer yerlerde yeşil renkli perde getirilmiştir. Köşedeki boşluklara, içinde yazılar
motifleriyle sınırlandırılmıştır. Perde motiflerinin bulunan yuvarlak madalyonlar yapılmıştır. Bu
toplandığı yerlerden aşağıya ikişer püskül madalyonların çevresi, vazoda naturalist çiçek
sarkıtılmıştır. buketleriyle değerlendirilmiştir.
YARD. DOC. DR. KASIM INHF

Girişin hemen önündeki mahfil; alt ve üst Süslemeler:


uçları dört köşe, gövdesi silindirik ve boğumlu Süslemeler yapının herhangi bir yerinde
dört ahşap sütunla desteklenmektedir. Bunların toplanmayıp, her tarafa dağıtılmıştır. Hatta
yukarısındaki dört ahşap sütun ise tavana destek yapının dışında; kuzey taraftakiler hariç, diğer üç
vermektedir. Ahşap mahfilin ortasındaki müezzin yöndeki pencerelerin çevrelerinde ve aralarında
köşkü, mekâna, 0.60 m. çıkıntı yapmaktadır. do süsleme vardır. Yapıdaki süslemeleri, teknikle­
Mahfilin müezzin köşkü ve ön yüzü kalemişi ile rine göre iki grupta incelemek mümkündür.
süslü olup, korkulukları boyalıdır (Res. 10).
Buraya, batı duvarının dışında yer alan ahşap A-Ah^ap Oyma Süslemeler:
merdivenlerden dış mahfile çıkılarak, dış mah­
Bu çeşit süslemeler ahşap kapı kanatlarında,
filden geçilmektedir.
kürsüde ve minberde görülmektedir. Ahşap kapı
Kıble duvannın ortasında bulunan mihrap, kanatları karşılıklı dörder panoya ayrılmıştır.
düzgün kesme taşla yapılmıştır. Mihrabın iki Panoların yukarıdan ikincileri, kitabe olarak
yanındaki, dendan yaparak yukarıya yükselen düzenlenmiştir. Diğerleri simetrik yılankavî
üçlü silme üst kısımda düzdür. Mihrabın nişi ile kabartma kıvrımlarla tertiplenmiş olup en alttaki­
kavsarası bütünleştirilmiştir. Bu durum nişin alt ler, dikey bir dikdörtgeni hatırlatmaktadır.
kısmından başlayan ve yukarı doğru daraltılarak Bunların içinde 8 (sekiz) rokamı motif olarak yer
devam ettirilen sekiz yatay bölümle gerçekleştiril­ almıştır. Bütün bu şekiller sonradan, yağlı boya ile
miştir. Yukarısı yuvarlak kemerle sonuçlandırılmış simetriye uygun olarak boyanmıştır.
ve içine, aşağıya bakan bir kabara konulmuştur. Dört kare ayak üzerinde yükselen kürsünün
Mihrabın ince bir alçı tabakasıyla kaplanmış olan iki tarafi ajurludur. Ajurlu kısımların en altında ve
girintisinde ve girintinin yanlarında kalemişi aralarında, içlerinde dört kollu yıldızlar bulunan
süsleme bulunmaktadır. Dendanlar ile üst kısım küçük kareler vardır. Aynı kareler ayakların dışa
kahverengi, kırmızı ve mavi yağlı boya ile bo­ gelen yüzlerinde de görülmektedir. Kürsünün batı
yanmıştır (Res. 11). yana yaptığı çıkıntının yüzeyi ise içinde halat
Tamamen ahşap olan minber, mihrabın kıvrımlarının da bulunduğu, daha çok sanatkârın
arzusu ve malzemenin yüzeyinden kaynaklanan
hemen batı yanındadır, iki kanatlı bir kapısı olan
ince, oyma şeritlerle değerlendirilmiştir.
minberin, süpürgeliği yoktur. Geçit kısmı, ahşap
malzemeyle nispeten kapatılmıştır (Res. 12-13). Minber, ahşap oyma süslemenin en yoğun
Minberde, çevredeki hiçbir minberde rastlan­ olduğu unsurdur. Kapı sövelerinin ön yüzlerinde
mayan bir özellikle karşılaşılmaktadır. Tahtın yılankavî şerit vardır. Yan yüzlerinde ise uç uca
basamakları tarafinın, ortasında küçük bir girinti eklenmiş daire motifleri bulunmaktadır. Kapının
olan panoyla kapatıldığı görülmektedir. Bu pano kanatları, karşılıklı beşer panoya ayrılmıştır.
yağlı boya ile boyanmamıştır. Panoları ayıran şeritlerin yüzeyi üçer kollu
yıldızlarla süslenirken, panoların içi, ağızlan
Güneydoğu köşedeki ahşap kürsü, oriji­
yukarı bakan lâlelerle doldurulmuştur. Taç
naldir. Yerel özellikler taşıyan kürsüde oyma
kısmının ortasında kafesli bir bölüm vardır. Burayı
bezemeler bulunmaktadır. Kürsü, kırmızı ve mavi
dışarıdan kuşatan yon tarafları dişli kıvrımlar,
yağlı boya ile boyanmıştır.
yukarıda simetrik birer "S" biçiminde sonuçlan­
Bayburt taşıyla inşa edilmiş olan minare, maktadır. Bunların arasında yükselen süslemeler
kuzeybatı köşede camiden bağımsız olarak yer de yine soyut karakterlidir. Minberin kapısıyla
almıştır. Kaidesi kare olan minarenin gövdesi çok­ korkuluğun birleştiği noktada, yukarıda, bir daire
gendir. Yatay profillerle belirlenmiş altlığa sahip içindeki mühr-i Süleymanlor* karşılıklı olarak yer
şerefenin korkuluğu, kopalı tutulmuştur. Çokgen
' Trabzon Vakıflar Bölge Müdürü Yaicup A K T Ü R K ' t e n ö ğ r e n i l ­
peteğin yukarısındaki külah, bakırdır (Res. 14).
miştir. Kendisine teşekkür ederim.
1979-1980 yılında yapılmış olan minarenin
' Mühr-i Süleyman hakkında bilgi için b k z . N u s r e t Ç a m , Türk
girişi^ kaidenin doğu yüzünde ve basık kemer­ ve islâm Sonationnda Altı Kollu Yıldız ( M ü h r - i S ü l e y m a n ) ,
lidir. Yılmaz Önge Armağanı, Konya 1 9 9 3 , 207-230.S.
YARD. DOC. DR. KASIM İ N H F

Müezzin köşkünün altında, mavi zemine minarelidir. Burada, büyük programlı cami tasvir­
yapılmış yeşil bitkisel süslemeler bulunmaktadır. lerinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak şu
Cami duvarlarının dış yüzünde, üst pencerelerin caminin tasviri demek mümkün görülmemiştir.
çevresinde ve bunların arasındaki yazı Dikkati çeken bir nokta, minare şerefe kapılarıyla,
panolarının etrafında da bitkisel kuşaklar yer kıble yönü arasındaki tersliktir (Res. 16-17).
almaktadır.

5- Diğer Bazı Tasvirler:


2- Geometrik Süslemeler: Harimde; duvarları iki yatay bölüme ayıran
Geometrik süslemeler, harim pencerelerinin yazı kuşağından aşağıya, belirli aralıklarla
iç yüzeylerinde görülmektedir. Bunlar, irili ufaklı yapılmış kandiller sarkmaktadır.
ve uç uca eklenmiş baklava motifleridir. Büyük
Doğu duvarının kıble tarafındaki pencereyle,
baklava motiflerinin içi, yer yer çiçek motifleriyle
kürsü arasında, bir duvar saati tasviri vardır.
doldurulmuştur. Uç uca getirilerek, yan yana
şeritler halinde yapılmış olan küçük baklavalar, zıt Birisi mihrabın doğusunda, diğeri kürsünün
renklerle boyanmışlardır. yukarısında bulunan iki küçük pano ilgi çekicidir.
Beyaz zemine siyahla yapılan bu panolardan
mihrabın doğusundaki, bir hayli silindiğinden ne
3- Yazılar: olduğu anlaşılamamaktadır. Diğeri nispeten
Yapının; doğu, batı ve güney duvarlarının dış sağlamdır. Bu küçük dikdörtgen pano ortadan
yüzeyinde, üst pencere aralarında, irili ufaklı ikiye bölünmüştür. Her bölüm kendi içinde, bir orta
panolar içerisine, beyaz zemine siyahla yazılmış ve bunun yanlarındaki olanlardan oluşmuştur.
sülüs yazılar vardır.
Belirtilen olanlarda ortaya konulan mimarî tasvir­
Harimin; aynı duvarlarının iç kısmında, alt ve lerin, Mescid-i Aksa ve diğer bazı yapıları sem­
230 üst pencere sırasının arasında bulunan, duvar bolize ettikleri anlaşılmıştır. Aynı panoda,
yüzeyini iki yatay bölüme ayıran, değişik renkteki yukarıdakilerden başka, terazi, makas, beş ve
zeminlere siyahla yazılmış, Allah'ın 99 ismini
yedi kollu şamdanlar do bulunmaktadır. Bunun
(Esma'-yi hüsnâ) içeren yazı kuşağı bulunmak­
yanında hurma ağacı tasvirleri de vardır (Res. 1 8).
tadır.
Diğer yazılar, yukarıda belirttiğimiz yazı
kuşağının üstünde, dikdörtgen panolar ve Mimarî Özellikler ve Karşılaştırma:
kartuşlar içinde yer almaktadır. Bunlar siyah, Karadeniz Bölgesinin ücra sayılabilecek bir
mavi ve kırmızı zemin üzerine beyaz, yeşil zemin köyündeki bu caminin, plân bakımından, çevre-
üzerine sarı ile yazılmış, dinî içerikli sülüs dekilere göre farklılığı yoktur. Kuzey duvarının
yazılardır. mahfile kadar, diğer duvarların çatıya kadar yük­
seltilmesi, bölgede görülen duvar örgü
4- Mimarî Tasvirler: tekniklerinin kullanılmamış olması dikkat çekicidir'
. Ancak dış mahfilin varlığı ve burada kullanılan
Caminin içinde, doğu ve batı duvarlarında,
alt pencereler arasında, iki yandan vazoda çiçek ahşap malzemenin bağlantı noktalannda görülen
motifleriyle sınırlandırılmış, karşılıklı cami tasvir­ teknik' ve saçak kısmının oldukça geniş tutulması'
leri dikkat çekmektedir. Bunlar avlusuz ve fevkânî mahallî özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır.
olarak ön cepheden tasvir edilmişlerdir. ' Bölge mimarîsinde kullanılan duvar örgüleri h a k k ı n d a b k z .
Cephelerdeki orta kapılara çıkan merdiven, verev O r h a n Özgüner, Köyde Mimarî Doğu Karadeniz, Ankara
1970.
konularak derinlik vurgulanmaya çalışılırken, kapı
' Bkz. O r h a n Özgüner, o.g.e.
ve pencerelerin cami ile olan ilişkisinde, derinlik
' Cengi Eruzun, Doğu K a r a d e n i z d e D o l m a Tipi E v l e r , Türk
kavramıyla orantı, iyi vurgulanmamıştır. Ortadaki Folkloru Arafhrmaları, 1 9 8 1 / 1 , A n k a r a 1 9 8 1 , 1 9 . s . ; Reşat
kubbe büyük, yonlordakiler ise küçüktür. Doğu Sümerkan, Doğu K a r a d e n i z Geleneksel Y a p ı S a n a t ı n d a
İlginç Çözümler, Trabzon 88-89 Kültür Sanat Yıllığı, İstanbul
duvarındaki cami dört, batı duvarındaki altı 1 9 8 9 , 160.S.
KARATAS KÖYÜ MERKEZ CAMİİ/CAYKARA-TRABZON

Dış mahfilin yer aldığı kuzey cephe; yereldir. Genel kuruluşu ve bilhassa yan aynalık
Rize/Çayeli- Ormancık Köyü Camii (18. yy. son­ süsleme anlayışı bakımından, benzer örnekleri;
ları)'", Dernekpazarı-Yukarı Kondu Camii Of-Ağaçlı Köyü Camii ( 1 1 8 1 / 1 7 6 7 ) " , Çaykara-
(bugünkü şekli 1 2 2 4 / 1 8 0 9 ) " , Of-Sugeldi Köyü Uzuntarlo Köyü Camii (XIX. yy. başlan)", Of-
Camii (1250/1834-1835 civarı)'^ Çaykara- Sugeldi Köyü Camii^ ve Of-Eski Ilıma Köyü
Çambaşı Düz Mahalle Camii (1 9. yy. ortaları)'^ ve Camii (1295/1878-1879)^' minberleridir.
Rize/İkizdere-Şimşirli Köyü Camii (1853-1857)"
kuzey cepheleriyle benzerlik göstermektedir.
Sonuç:
Caminin düz ahşap tavanlı oluşu, bölgede
Çaykara ve çevresindeki camiler içinde.
birçok camide görülen, kademe kademe dar-
Batılılaşma Dönemi üslûp özelliklerini en fazla
olarak yükselen ve bir göbekle son bulan, kubbe
yansıtan yapı, ibadete açıktır. İçindeki mimarî
taklidi tavan sisteminden uzaktır. Yapının
tasvirleri bakımından, cami, şimdiye kadar
tavanının bölgede en yakın benzeri, Of-Bölümlü
görülebilen ve yayınlardan taranabildiği
Fatih Mahallesi Mescidi'nde (1275/1846-
kadarıyla, bu çevrede tek ömektir^^ Zaman aşımı
1847)'^ görülmektedir. Ancak burada tavan,
ve çoğunlukla vatandaşların, iyi niyetli ancak kötü
kendi içinde kasetlenmiştir. İncelediğimiz caminin
sonuç veren yaklaşımlarıyla, kalemişlerinde mey­
tavanı, süsleme bakımından, bölgesel olmaktan
dana gelen/getirilen yıpranmaların ilgili kurum­
çok, Anadolu'da Selçuklu geleneğine dayanan
larca yerinde tespit edilmesi, nedenlerinin ortadan
ahşap destekli camilerin". Batılılaşma Döneminde
kaldırılması ve gerekirse bozulan kalemişlerinin
yapılan örneklerinin tavanlarını hatırlatmaktadır.
tamir edilmesi temennimizdir.

' " H a ş i m K a r p u z , Rize-Çayeli O r m a n c ı k Kövü C a m i i , Yılmaz


Süsleme Özellikleri ve Karşılaştırma:
Onge Armağanı, 2 5 3 . s . . R e s i m . ; Rize, A n itara 1 9 9 2 , 5 2 . s . ,
Yapının içinde ve dışında bulunan süsleme­ ( 7 1 . Resim.)

"Haşim Karpuz, Trabzon'un Çaykara İlçesi Köylerinde


lerde herhangi bir farklılık olmayıp üslûp bütün­
B u l u n a n B a z ı C a m i l e r , VD., XXI. S a y ı , İstanbul 1 9 9 0 , 2 8 3 . S .
lüğü vardır. Sadece minberin kuruluş düzeni ve
" D u r s u n Z e r e n , Of ve Köylerindeki Osmanlı Dönemi Ahşap
üzerindeki süslemeler, yerel kalmaktadır. Camileri (yayınlanmamış lisans tezi), Erzurum 1 9 9 4 , 2 2 . s . ,
( 2 2 . Resim.)
Harimin duvarlarında ve tavanındaki
"Haşim Karpuz, Trabzon'un Çaykara İlçesi Köylerinde
süslemelerde görülen vazo, kupa ve ibrikte çiçek Bulunan Camiler, 284.s.
buketleri; hurma, armut, nar ağacı motifleri ve " H a ş i m K a r p u z , a . g . e . , 6 2 . S . , ( 1 0 4 . Resim.)
mimarî tasvirleri, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda kul­ '^Dursun Z e r e n , o.g. fez, 2 8 . s . , ( 6 0 . Resim.)
lanılan süsleme elemanlarıdır'^ Çiçek buketlerinin "Aptuliah Kuran, Anadolu'da Ahşap Sütunlu Selçuklu
M i m a r î s i , Malazgirt Armağanı, Ankara 1972, 179.s.
bulunduğu vazo ve kupaların biçimine, barok
" B u k o n u d a b k z . Günsel R e n d a , Bofililoşmo Döneminde Türk
üslûp hakimdir. Çiçekler ise naturalisttir. Armut ve Resim Sanatı (}700-1850j, A n k a r a 1 9 7 7 . ; Rüçhan A r ı k ,
nar ağacı motifleri tabiî olarak yapılmaya Batılılaşma Döneminde Anadolu Tasvir Sanatı, Ankara
1988.
çalışılırken, hurma ve selviler stilize edilmiştir.
"Haşim K a r p u z , D o ğ u K a r a d e n i z Bölgesinde Bazı Ahşap
Mihrap girintisinin dışındaki bitkisel süslemede C a m i l e r , S o n o f Tarihi Araştırmaları Dergisi, II. C , 4 . S a y ı ,
de, barok üslûp ağır basmaktadır. Karşılıklı İstanbul 1 9 8 9 , 41 . s . ( 2 0 - 2 2 . Resim.) ; Y o k Olmuş Bir S a n a t
E s e r i m i z O f A ğ a ç l ı Köyü C a m i " , X . Türk Sanatları Kongresi
olarak yapılan cami tasvirlerinde, minyatür özel­ Bildiriler ( 2 3 - 2 7 Eylül 1991), Ankara 1995, 343.s., (6.
liği daha fazla görülmektedir. R e s i m . ) ; O f İlçesi A ğ a ç l ı Köyü C a m i i , Lale, 8. S a y ı , istanbul
1 9 9 2 , 2 3 . S . , 3 - 4 . Resim.
Mahfilde, müezzin köşkü ve çevresinde, böl­ "Haşim Karpuz, "Trabzon'un Çaykara İlçesi Köylerinde
geye has süsleme anlayışının yerine kalemişi süsle­ Bulunan Bazı Camiler", 2 8 3 . S . , 1 2 . Resim. ; Mehmet Y a v u z ,
Çaykara-Dernekpazan ve Köylerindeki Osmanlı Dönemi
menin kullanılması, bu yapıyı inşa eden ustaların
Camileri ( y a y ı n l a n m a m ı ş lisans tezi), Erzurum 1 9 9 3 , 3 2 . s . ,
mahallî olmayabileceğini, eğer mahallî ustalar ise, ( 5 5 . Resim.)
bunlann. Batılılaşma Dönemi Osmanlı mimarî ' " D u r s u n Z e r e n , a.g. tez, 3 3 . Resim.

üslûbunu çok iyi bildiklerini göstermektedir. D u r s u n Z e r e n , o . g . tez, 3 0 . s . , ( 7 3 . Resim.)


"Yayınlarda, bu b ö l g e d e s a d e c e , Rize-Fındıklı Hurşit Bey
Daha önceki bir camiye ait olabileceğini E v i ' n d e ( 1 8 4 9 - 1 8 5 5 ) cami tasvirlerinin yapıldığı görülmek­
ifade ettiğimiz ahşap minberin süsleme anlayışı. tedir. H a ş i m K a r p u z , a.g.e., 5 5 . s . , ( 8 5 . Resim.)
YARD. DOC

• . n

It-ZZ-ZiClz:-
1

l—it
I—I'

tt -if

0 1 2 3 < m.

Trabzon/Çaykara
Kabataş f^öyü Merkez Camii Planı

Plon - Kürsünün yukarısındaki pano.


KABATAŞ K Ö Y Ü M E R K E Z C A M İ İ / C A Y K A R A - T R A B Z O N

Res i : M i n b e r köşkünün batı alt y a n ı n d a k i kitabe.

Res.2: M i n b e r köşkünün d o ğ u alt y a n ı n d a k i kitabe.

Res.3: M i n b e r köşkünün d o ğ u k a n o d ı n d a k i kitabe.


YARD. DOÇ. DR. KASIM İNCF

Res.4: Caminin kıble duvarı ve çatısı.

Res.6: Caminin giriş kapısı. Res.5: Caminin doğu cephesi ve comekanlı dış
34 mahfil.

Res.7: Caminin tavanı ve süslemesi. Res.8: Harim doğu duvarı ve süslemesi.

w .

I
Res.9: Harim batı duvarı ve süslemesi. Res. 10: İç mahfilin görünüşü.
KABATAŞ KÖYÜ MERKEZ CAMİİ/CAYKARA-TRABZON

Res.l 1: Caminin nnihrabı ve çevresindeki süsleme. Res.12: Minber kapısı ve batı yanı. 235

Res. 13: Minber doğu yanından görünüşü.

Res. 14: Caminin yeni minaresi. Res.l 5: iç Mahfilden dış mahfile açılan pencere ve
süslemesi.
YARD. DOC. DR. KASIM İNCF

Res.l6:Harim bah duvarındaki mimarî süsleme

236

Res. 17: Harim doğu duvarındaki mimarî süsleme.

Res. 18: Kürsünün yanındaki pano.


Kayserimde Selçuklu
Sarayları ve Köşkleri
KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI V E KÖŞKI FRİ

A
nodolu Selçukluları, daha doğru ismiyle hükümdarlarından I. Alaaddin Keykubat
Türkiye Selçuklularının önemli merkez­ Koyseri'de eski saraya ilaveten şehir dışında
lerinden olan Kayseri'de, başkent Konya kendi adı ile anılan Keykubodiye Sarayını
ve diğer bir kısım şehirlerde olduğu gibi sultanlara yaptırmış, yazları burada geçirmiştir. Selçukluları
ve devletin resmî görevlilerine ait sarayları mağlup edip Anadolu'yu istila eden Moğol-
(devlethâne) ve köşkleri (kasır) bulunuyor idi. Bu İlhanlılar zamanında çoğu zaman Koyseri'de otu­
yapılar hakkında şimdiye kadar bazı yayınlarda ran onların Anadolu Valileri (Demirtaş gibi)nin bu
bir kısım bilgiler verilmişti. Bu şekilde daha önce sarayları kullandıkları muhakkaktır. Hemen bütün
bilinen veya ilk defa burada tanıtılacak olan bu selefleri gibi devletine karşı isyan edip
yapılar yazımızda toplu olarak ele alınacak ve Anadolu'da müstakil bir devlet kurmak isteyen ve
değeHendirilmesi yapılacaktır. nihayet bu teşebbüsünde muvaffak olan son
Kayseri bilindiği üzere 1071 Malazgirt İlhanlı Valisi Alâaddin Eretno'nın (ölüm 1352)
Zaferinden hemen sonraki yıllarda. Büyük Orta Anadolu'da, eski Dânişmendli Vilayetinde
Sekjuklu Sultanı Melikşah zamanında Bizans'tan kurmuş olduğu Sivas merkezli Eretnolı Beyliğinin
fethedilerek Türk hâkimiyetine girmiştir. Önce, I. ikinci mühim şehri olan Koyseri'de sultanlar, vali­
Süleyman Şah'la 1075 yılında, merkez iznik ler veya bu görevi yerine getiren hanımları (Doğa
olmak üzere kurulan Türkiye Selçuklularının, Hatun gibi) yine bu saraylarda oturmuşlardır.
1086 yılında şehit olan bu hükümdardan sonra Eretnalılardan sonra bu devleti ele geçiren Kadı
Anadolu'daki Selçuklu hükümranlığının karı­ Burhoneddin'in (ölüm 1398) aynı zamanda
şıklığa uğraması üzerine, daha önce Kayseri yeğeni olan Kayseri Valisi $eyh Müeyyed
dahil Orta Anadolu'yu Bizans'tan fetheden zamanında $ehir Serayı (Devlethâne) tahrip edil­
Selçuklu komutanlarından Melik Danişmend miştir. Bundan sonra Koyseri'de sırasıyla Yıldırım
Gümüştekin Ahmed Gazi'nin kendi odma Bayezid zamanında kısa Osmanlı idaresi, Timur
kurduğu Danişmendli Devletinin önemli merkez­ istilası. Karamanlı devri, Dulkadırlı devri, tekrar
lerinden biri olmuştur. Bu devletin bir müddet Karamanlı idaresi ve nihayet Fâtih devrinde 1 463
sonra parçalanması üzerine üçüncü hükümdar yılında başlayan Osmanlı döneminde de valiler,
Melik AAehmed Gazi zamanında (1134-1143) herhalde yeniden yapılan Eski Saray - Devlethâne
parçalardan birinin başşehri olmuştur. Bu çevresindeki yeni idare binalarında oturmuşlardır.
dönemde şehrin ilk büyük mâbeti olan Ulu Cami Kanunî zamanında Konya Valisi Osman Paşa,
(Camiikebir, Sultan Camii) ve şimdi yıkılmış olan Mimar Sinan'a eski saray yakınına, şimdiki
medresesi yapılmış ve şehir imar edilmiştir. Bütün Vilayet Konağı yerine yeni bir saray ve bunun
bu zamanlarda şehrin valilerinin ve başkent olun­ yanına bir de câmi inşa ettirmiştir. Konya valileri,
ca Melik Mehmed Gazi'nin oturdukları, belki önceleri aynı zamanda şehzâde sancağı olan
Bizans'tan intikal eden ve sonra geliştirilen veya Konya'da değil, vilâyetin ikinci büyük sancağı
yeniden yapılan bir şehir sarayı bulunuyordu ve Koyseri'de (makarr-ı mirmiran) otururlardı.
bu sarayın yeri, bir ihtimal İç Kale içinde idi. İç
Selçukluların Koyseri'de ilk kullandıkları
Kale, 242 yılında Roma İmparatoru III. Gordianus
sarayın şehir merkezinde, İç Kale'nin kuzeyinde
zamanında ilk defa yaptırılan geniş Roma
bulunan Devlethâne olduğunu yukarıda
surlarının, Bizans döneminde Jüstinyen devrinde
belirtmiştik. Yine Selçuklular zamanında şehir
(527-565) daraltılması esnasında ortaya çıkmış ,
surlarının iki köşesine Sultan t. izzeddm
Türkler zamanında daha ziyade iskan olanı -
Keykâvus ve kardeşi Sultan i. Alaaddin Key-
mahalle ve hapishane olarak kullanılmıştır.
kubod tarafından ilave edilen ve Yoğun Burç ve
Aşağıda görüleceği üzere Selçukluların
Ok Burcu (Uç Kule) olarak adlandırılan binaların
kulbndıklorı ilk saray (Devlethâne) İç Kale dışında
Mehmet Cayırdağ Kayseri Sehrmm Kuruluş Yen ve
idi. Türkiye Selçuklularından Sultan II. Kılıç Arslan
Kalesinin Tarihi Değişimi Kayien Müzesi Yıllığı Kayseri
1175 yılında parçalanmış ve zayıflamış 1 9 8 7 , S I s 33 4 7
Danişmendli Devleti'ne son vererek. Kayseri de • Mehmet Cayırdoğ Mimar 5;nan ın K a y s e n deki Eicrlcn
içinde olmak üzere bu çevreyi, Konya merkezli A t a H j r k Yüksele K u r u m u A t o î . r k Kultur M e r k e z i &ovkaniığı
olan ülkesine dahil etmiştir. Selçukluların büyük Dofduncu uluslararası Turk Kultu'u Kongresine sunulan
tebliğ 1998
mimarîsine dayanarak bunların sadece birer kale direniyordu. Nihayet Dış Kalenin Sivas Kapısı
yapısı değil, aslında birer köşk-kasır olduklarını zorlanarak şehre girildi ve İç Kalenin (Ahmedek)
burada ilk defa belirteceğiz. Alaaddin Keykubad doğu kapısı (Kağnı Pazarına açılan Fatih Kapısı)
şehrin 10 km. kadar güneyine kendi adı ile anılan Şeyh Müeyyed girmesin diye tutuldu. Sultan
yeni bir saray (Keykubadiye) yaptırmıştır. Bunun (Müeyyed'in bulunduğu sarayın etrafındaki)
oğlu Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında surlara da merdiven kurup içeri girerek Onu
Kayseri Ovasının güneyinde, şehre hâkim Kızıl sıkıştırmayı emretti. Öyle yapılarak bahçeden
Tepe önünde Kızıl Köşk, aynı ovanın kuzeyindeki aşağı inilip sarayın kapısına ve duvarına varıldı.
Erkilet Tepesi üzerine Hıdırellez Köşkleri Müeyyed'in çoluk çocuğu esir edilerek binalar
yaptırılmıştır. Bunlara İlhanlı - Eretna döneminde yağmalandı. O karışıklık ve vuruşma sırasında
şehrin kuzey - doğusundaki ziraat arazisi olan O'nun gösterdiği yiğitlik ve mertlik (!) sarayın
Argıncık semtine yaptırılmış bulunan Haydar Bey sofasına ateş atmak oldu. Bu da O'nun bed­
Köşkünü de ilave edersek Kayseri'de tespit edebil­ bahtlığının ve uğursuzluğunun bir sonucu idi.
diğimiz Selçuklu dönemi resmî saray ve köşklerin Çünkü kendi eli ile kendi ocağını söndürdü. Büyük
sayısı yediye ulaşır. Şimdi bunları sırasıyla meliklerin ve ünlü sultanların ikâmetgâhı olmuş
tanıtmaya çalışalım: olan, kendisinin de güzel vakitler geçirdiği bu yeri
hiç gereği yokken kül etti. Sonra saroyın o hâle
geldiğini çoluk çocuğunun esir düştüğünü görünce
1- DEVLETHANE İç Kaleye kaçıp orasının kasırlarına sığındı.
Selçukluların belli şehirlerinde (Konya, Kendini oradaki oda ve şerefelere attı. Nihayet
Aksaray, Sivas, Erzincan vs.) Devlethâne ismi ile yanındaki bir kısım emirlerin kendisinden ayrılıp
anılan resmî konak ve sarayları bulunmakta idi. O Sultan'la iş birliği yapmaları üzerine İç Kale
devrin önemli şehirlerinden olan Kayseri'de de bir kapılarından biri savaşla ve zorla açıldı. Şeyh
Devlethanenin bulunması tabiidir. Kayseri'nin en Müeyyed ele geçirildi."^
eski sarayı olarak bilinen bu yapıdan
Kayseri Sarayı için çok önemli olan bu bil­
zamanımıza herhangi bir emare kalmamıştır.
gilerden şu sonuçlara varabiliyoruz: Devlethane İç
Ancak kaynaklarda onun yeri ve durumu
Kalenin (Ahmedek) dışındadır ve burası da ayrıca
hakkında bazı bilgiler mevcuttur. Şimdiye kador
surlarla çevrilidir. Surlarla çevrili olan bu yer Dış
yanlış olarak İç Kale içinde olabileceği zannedilen
Kalenin çevirdiği alanda da değildir. Zira
bu yapının orada değil, iç Kalenin kuzeyinde
Sultanın askerleri Dış Kalenin Sivas Kapısından
Şimdiki Cumhuriyet Meydanında, İç Kale ile
şehre girmişler fakat saraya ulaşamamışlardır.
Hükümet Konağı arasında olduğunu aşağıda
Daha sonra başka surlardan inerek saraya gire­
bahsi geçen kayıttan öğrenmekteyiz. Eretna
bilmişlerdir. İşte bu surlar aşağıda söz konusu
Devletinden sonra gelen Kadı Burhaneddin idare­
edilecek Ok Burcunun bulunduğu, İç Kalenin
si sırasında (1381-1398), bu hükümdarın
kuzeyinde bulunan sarayı çeviren şehrin ikinci
yanında bulunarak "Bezm ü Rezm" isimli. Onun
surlarıdır. Bu surlar eski Meydan Kapısının bulun­
hayatını anlatan bir tarih yozan Azız bin Erdeşir-i
duğu, şimdiki Kapalı Çarşının Bürüngüz Camii
Esterâbâdî'nin vermiş olduğu bilgilere göre
yanındaki meydana açılan kapısı (eski Demir
Kayseri'nin eski sarayı 1396 yılında mevcut idi ve
Kapı) yanından başlıyor. Bugünkü Cumhuriyet
Kayseri valileri burada oturuyorlardı. Yine bu
Meydanının ortasından geçip. Vilayet Konağını
kaynaktan sarayın bu tarihte yakılıp yok edildiğini
dışarıda bırakarak Ok Burcuna geliyor ve oradan
de öğrenmekteyiz. Buradaki bilgiye göre;
da İç Kalenin doğu kapısına (Fatih Kapısı)
"Kayseri Valisi ve aynı zamanda Sultan Kadı
ulaşıyordu. Bu alanın güney surlarını ise İç
Burhaneddin Ahmed'in yeğeni Şeyh Müeyyed
Kalenin kuzey duvarları teşkil ediyordu. Bu
1396 yılında Karamanlılar tarahna geçerek
bölümü, Ok Burcu ile birlikte büyük bir ihtimalle
Sultan'a karşı isyan hareketine kalkıştı. Sultan da
Alaaddin Keykubad yaptırmıştı. Şeyh Müeyyed
ordusu ile başkent Sivas'tan hareket edip
Koyseri'ye gelerek savunma halindeki kaleyi ^ Aziz bin Erdeşir-i Esterâbâdî, Rezm-ü Rezm, çev.

muhasara etmeğe başladı. Şeyh Müeyyed Prof.Dr.Mürsel Öztürk, A n k a r a 1 9 9 0 , s . 4 6 4 - 4 7 7 .


K A Y S E R I ' D E S E L Ç U K L U S A R A Y L A R ı V F K Ö Ş K l FRİ

saraydan çılcıp iç Kaleye giremesin diye bu ikinci sultan Devlethâne'de büyük bir eğlence meclisi
surların bağlı bulunduğu İç Kalenin doğu kapısı düzenledik
da tutulmaya çalışılmış fakat Onun ve Yine 1277 yılında Anadolu'yu Moğollardan
adamlarının İç Kaleye girmeleri önlenememişti. kurtarmak üzere bir sefer düzenleyen Mısır Türk -
Yine bu kaynaktan, İç Kale içinde de kasırlar ve Memluk Sultanı Baybars 20 Nisan 1277 tarihinde
konaklar olduğunu öğreniyoruz. Bezm ü Rezm'in Kayseri'ye gelmiş, önce Keykubâdiye
başka bir bölümünde daha önceleri Kadı (Keyhüsreviye) mevkiine ve sarayına geçmiş,
Burhaneddin'in Kayseri'ye geldiğinde bu sarayda buradan 22 Nisan Cuma günü şehre girerek
kaldığı ve burada önemli bir rüya görmüş olduğu Sultanlık sarayında Selçuklu tahtına oturmuştur.
da kayıtlıdır. Olayların kaynağı olan İbni Abdüzzahir'e göre
bu tarihte "Bu saray gurur verici bir devlethâne,
Bu şekilde 1 396 yılında yanan ve yanarak
ona bağlananların meskenleri, eğlenceyi seven­
yok olduğunu gördüğümüz bu saray hakkında
lerin yerleri idi. Etrafını do meyvo bahçeleri çevir­
daha eski bilgilere de sahip bulunmaktayız.
mişti. Duvarları göz alıcı muhtelif şekilde güzel
Meşhur Selçuklu tarihçisi İbni Bibi'ye göre Sultan
çiniler ile bezenmiş ve en güzel süslemeler ile
I. Alaaddin Keykubod 1223 yılında, otoritesini süslenmişti'".
tanımayan büyük emirlerin bir kısmını "Kayseri
Bütün bu bilgilerden anlaşıldığına göre
Devlethânesinde" tutuklayarak öldürtmüştür. Bu
Kayseri Şehir Sarayı - Devlethane İç Kalenin
hadise şu şekilde cereyan etmiştir: Sultan ortadan
kuzeyinde, etrafı surlarla çevrili bir olanda,
kaldırmağa karar verdiği emirleri, Devlethâne'de
meyva bahçeleri içinde, bir tarafında iç Kalenin
tertip ettiği eğlence meclisine çağırdı. Has
doğu kapısı, diğer tarafında Dış Kale surlarının
adamlarının bir kısmına saray bahçesinin duvar­
kapılarından biri olan Meydan Kapısı bulunmak­
larını sardırdı. Diğerlerini silahlı olarak sarayın ta idi. Meydan Kapısından herhalde şehir ve
sofasında hazır bulundurdu. Emirler girince saray tarafına iki geçiş vardı. Yine sarayın yüksek
sarayın kapısı iyice kapatıldı. Diğer bir emir, duvarlı bahçesi bulunuyordu ve içerisinde büyük
Bezmhane (eğlence salonu) ye alındı. Böylece bir sofası, bezmhane denilen eğlence salonu,
yakalanan emirler zindonhaneye kondular ve haremi, zindanı, tek bir cümle kapısı vardı, duvar­
Sultan sarayın kapısını açtırdı. Tutuklanan emir­ ları çiniler ve süslemelerle bezenmişti, 1396
lerin evleri de müsadere edildi". Bu tarihten on yılında da yanarak tamamen yok olmuştu.
dört sene sonra yine I. Alaaddin Keykubad'ın Yukarıda do belirtildiği gibi bu tariflere uyan
Kayseri'de Keykubadiye sarayında vefatı üzerine yer. Cumhuriyet Meydanı'ndo iç Kale ile Vilayet
çocuklarının taraftarlcrınm taht mücadelesi Konağı arasındaki olan olmaktadır, iç Kaleye bu
esnasında Şehir Sarayı - Devlethâne'nin tekrar taraftan yeni açılan kapının sağ tarafında bulu­
hâdiselere sahne olduğunu, aynı kaynaktan nan, sura ters olarak yerleştirilmiş ve şimdiye
öğreniyoruz. Büyük Sultan Keykubad'ın 1 kadar forkedilmemiş olan, çiçekli kûfî hatla yazılı
Haziran 1237 tarihinde ani vefatı üzerine ebü'l-feth Keykubod bin Keyhüsrev
Keykubâdiye Sarayında bulunan büyük şehzâde kasım..."dan ibaret kitabe parçası belki bu soroy
Gıyaseddin Keyhüsrev'i, taraftarı olan emirler yıkıntısından alınarak herhangi bir taş gibi, son­
buradan alarak şehirdeki saltanat sarayına raki onarımlarda duvara konmuştur. Saray
getirdiler ve sofada tahta oturtup ona biat ettiler. etrafındaki şimdi yıkılmış bulunan surlar üzerinde
Halbuki Keykubod veliaht olarak ortanca oğlu olan, I. Alaaddin Keykubad'ın H.621 (M.1224)
İzzeddin Kılıç Arslan'ı vasiyet etmişti. Bu sebeple senesinde bazı binaları yaptırdığına dair
büyük emirler de Keykubadiye sarayında onu kitabesi'de^ Sultan'm buradaki sarayı yenileyip
tahta çıkarmayı düşünüyorlardı. Devlethâne'de
' ibni Bibi, El-Evamürü'l- Alâiyye fi'l-Umuri'l-Alöiye, çev.
sultanlığını ilan eden Keyhüsrev şehrin Meydan Mürsel Ö z t u r k , A n k a r u 1 9 9 6 , C.l, s . 2 8 3 - 2 9 2 .
Kapıs.ndcn başka bütün kapılarının kapatılmasını
= a g e . , C.il, s.19-22.
emretti. Bu taraftaki ağırlığın daha fazla olduğunu
= Prof. Dr. Faruk S ü m e r , Yabanlu Pazarı, ist. 1 9 8 5 , s . 8 3 , 8 4 .
gören Keykubodiye'deki emirler de bir müddet
• H a l i l E d h e m , Kayseri'ye Sefiri, ist. 1 3 3 4 , s . 4 2 . B u r o d o k ı sur
sonra gelip büyük şehzadeye biat etmek zorunda tamamen yıkılmış olduğundan bu kitabe bugün Kayseri
kaldılar. Bunun üzerine herkese hediyeler dağıtan Müzesi deposundadır.
MEHMET CAYIRDAN

çevresindeki surları yaptırdığına işaret eden belge Prof. Dr. Oluş Arık ve Prof. Dr. Rüçhan Arık birkaç
olmalıdır. Yine İç Kale'nin Saraya bakan kuzey gün bazı çalışmalarda bulunmuşlardır. Çevredeki
duvarındaki, tamirlerde yapı taşı olarak yerleşim sebebi ile hızla tahrip olmakta olan bu
kullanılmış, İslâmî binalardan taşıma çok miktar­ torihî alanda ciddi ve uzun bir kazı çalışması
daki geometrik tezyinatlı taşın da bu saray yapılarak sarayın koruma alanının tespiti ile böl­
yıkıntısından alınma olduğunu düşünebiliriz. İç genin sıkı bir koruma oltına alınmasına acilen
Kale'nin güney duvarlarındoki bu türlü taşların ihtiyaç bulunmaktadır.
ise, kalıntıları Kalenin güneyinde, Kapalı Çarşı Saray hakkında Selçuklu kaynağı İbni Bibi'de
altında kalmış bulunan Selçuklu veziri Pervane
teferruatlı bilgiler vardır. Burada Saraydan ilk
Muhineddin Süleyman'a ait, zamanında
bahis H.Ö22/M. 1225 yılında bazı tüccarların
Moğolların tahrip ettiği Medrese'den alınmış
şikayeti üzerine Alaaddin Keykubad, tayin ettiği
olmalıdır ki bazı taşlar kolmtılardaki motiflere
kumandanları emrindeki ordularını Kırım,
uymaktadır'. Sarayın bulunduğu alanda
Ermenistan ve Akdeniz sahillerine göndermesin­
yapılacak bir arkeolojik kazı saraya ait kalıntıları
den sonra "Emirlerin Olmadığı Sırada Sultan'ın
ortaya çıkaracağı gibi bu bölgede Valilik Konağı
Keykubadiye Mevkiinde Oturması" başlığı altında
önünde olan, Osman Paşa'nın Mimar Sinan'a
bulunmaktadır". Yazar bu bölümdeki şiirde
şehir sarayı ile birlikte yaptırmış olduğu, fakat
sarayı özetle şöyle tasvir eder: "Ordularını sefer­
şimdi yıkılarak yok olmuş olan caminin temel­
lerinin dahi bulunmasını sağlayacaktır. lere yollayınca. Sultan bir grupla bir yere
(Keykubadiye'ye) gitti. Bu yer öyle bir yerdi ki
Tanrı Cenneti dünyada göstermek için yaratmıştı.
2- KEYKUBADİYE SARAYI Havası ılık, sabâ rüzgârı misk kokuları getirirdi.
Sultan I. Alaaddin Keykubad'ın Kayseri'de Nehrin kıyısında yeşillikler vardı. Güzellikte bahar
yaptırmış olduğu bu ikinci yazlık saray, o zamana gibi idi. Orada öyle bir saray vardı ki güneş ve ay
göre şehrin 10 km. batısında, şimdi şehir her taraftan görünürdü. O yerde hayat suyu
merkezinde Ambar Mahallesinde kalmış, Ankara akıtan bir çeşme vardı. Çevresi baştan başa gül
- Adana, Konya yolu üzerinde, Keykubad Dağı bahçesi idi. Onun önünde güzel bir yeşil deniz
eteklerinde, bugünkü Şeker Fabrikası arazisi vardı. Orada balıklar ay gibi gezinirlerdi.
içerisinde idi'. Sultanın ismi ile anılan saray Oradaki ağaçlann meyveleri ikbal meyvesi idi.
yanındaki Keykubad Dağı ve çevredeki Keykubad Dünya oraya cihan padişahı Keykubad adına
Çiftliği (halk dilinde Keybat olarak) bugünlere ikbal mührünü vurmuştu. Alemin Sultanı
kadar gelebilmiştir. Sultan Alaaddin Keykubad Keykubad bir süre cennet bahçesini andıran o
kendi ismi ile anılan bu küçük tepenin güney nezih yerde oturur, yapacağı fetihleri düşünür ve
batısında kaynayan su kenarına Keykubadiye
eski pâdişahlan anlatan kitapları okurdu. Pâdişâh
Köşklerini yaptırmıştır. Kaynayan bu sudan
seller vakti güneş kendini gösterince genç çavuşun
oluşan ve bugün Şeker Fabrikası gölü olan gölcük
sesi ile dışarı çıkar, dağ gibi atına biner. Cenneti
sarayın havuzu idi ve uzak bir yerden buraya
andıran ovada (sarayın yanındaki Meşhed Ovası)
ayrıca içme suyu da getirtilmişti. Dağın arka, yani
dolaşırken her ülkeden adamlar gelir, duyduk­
kuzey ve doğu tarafı ise kaynaklarda geçen,
larını ona anlatırlardı. Oradan mutlu bir şekilde
Selçuklu ordusunun seferlerden önce toplandığı
eyvana döner, eliyle borgâhın kapısını açar,
meşhur Meşhed Ovası idi. Şimdi bu çevrede
büyük küçük herkes oraya gelirdi. Mîr-i bar
MeşSed İni isimli bir semt bulunmaktadır.
gelenleri kabul eder, padişahın dağıttığı adaletle
Bu meşhur Selçuklu Sarayının yerini merhum
' Mehmet Ç a y ı r d a ğ , Kayseri'de Pervane Bey Medresesi,
M. Zeki Oral bulmuş, araştırma ve gözlemlerini Vakıflar Dergisi, S.XXVI, s . 2 2 6 - 2 3 6 .
yukarıda bahsi geçen makalesinde neşretmiştir. ' M.Zeki O r a l , Kayseri'de Kubadiye S a r o y i a n , Belleten, S.68,
s.501-517.
Bugün de bazı kalıntılar mevcut olan burada
'"Prof. Dr. Oktay A s l a n a p a , Kayseri'de Keykubadiye Köşkleri
1964 yılında Prof. Dr. Oktay Aslanapa, kısa süre
Kazısı (1964), Türk Arkeoloji Dergisi, S.XIII-I, 1 9 6 4 , s . 1 9 - 4 0 .
araştırma hafriyatı yapmış'", 1980 yılında da "ibni Bibi, o . e . , C . I , s . 3 2 1 - 3 2 4 .
KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI V F KÖŞKI FRİ

işleri yoluna girerdi. Sonra halka açık sofra kuru­ sofralar getirildi. Yol yorgunluğu geçtikten sonra
lur, münavebe ile herkes o sofradan nasibini alır, bir süre Sultanla birlikte Meşhed Sahrasında ge­
kimse mahrum kalmazdı. Sonra cihan fatihi zinti yapıldı. Davudşah tekrar ayrılıp otağına
oradan kalkar, saadetle başka eyvana geçerdi. geldi. Günün yarısı geçince davet üzerine
Bütün bilginler, din ve düşünce adamları, köleler Davudşah, Sultan tarafından hazırlatılan tam
ve ordunun ünlüleri oraya girerlerdi. Orada her
takımlı, altın işlemeli başlıklı Arap oto binerek ve
konudan söz edilir, her ülkeden, yapılması
yine gönde-rilen kıymetli hil'ati giyerek emirlerle
gereken işlerden, hazinenin ve ordunun mese­
Padişahın bargâhına (Keykubadiye'de) geldi.
lelerinden, asayiş ve huzurdan, sevgiden,
Perdedor perdeyi kaldırınca Melik, Sultan'ın
düşmanlıktan, her ülkeye gönderilen cevaplardan
önünde yüzünü yere koydu. Kalabalık bir mecliste
bahsedilirdi. Bu işler bittikten sonra Mîr-i han
büyük bir eğlence tertip edildi. Davudşah on gün
Cihan Padişahının önüne Dârüsselâm gibi bir
bu şekilde misafir edildikten sonra ülkesine gön­
sofra kurardı. Çaşnigir huzura girer ve yerini alır,
derildi (1227)''.
ünlü kimselerin yaptıkları duadan sonra Padişaha
yiyecek sunardı. Yemekten sonra hepsi mutlu Daha sonra Sultan, ahdinden dönen
olarak Cihan Hâkiminin yanından ayrılırdı. Davudşah üzerine, Erzincan'a 1228 yılında bir
Ondan sonra tanınmış kişiler, savaşın arslanları sefer düzenleyerek buraları fethedip oğlu
olan eğlence arkadaşları Padişah dergâhında bir Keyhüsrev'i bu bölgeye vali tayin etti. Sonra
defa daha yerlerini alırlardı. Saz ve rud çalan Kayseri'ye dönüp "atını Keykubadiye'ye sürdü.
bütün çalgıcılar gelirdi. Neyin sesinden ve çalgı Orada bir şehir gördü (orası bir şehir gibi idi).
nağmesinden sert taşların kalbi de coşmağa Böylesi görülmemişti. Dağından (Keykubad Dağı)
başlardı. O mutlu pâdişâh gece gündüz zamanını akan gül suyu gibi berrak, süt ve şarap gibi hoş
bu şekilde geçirirdi. Haftada bir defa çevgân ve lezzetli olan çay, bargâhın kapısının önüne
oyunu seyreder, kendisi de sık sık yapardı. kadar akmakta ve oradan her yere dağılmakta
İşlerinin olmadığı bazı günler ise ava çıkardı." idi. Çok miktarda yükselen güzel köşkler gölün
Erzincan Mengücüklü Emiri Melik Fahreddin üzerinde tepeler meydana getirmişti (herhalde
Behramşah 1225 yılında ölünce, yerine oğlu göldeki adacık üzerinde bulunan köşkler kaste­
Alaaddin Davudşah geçmiş, ancak bu Melik dilmektedir). Bahçelerde ağaçlar meyvelerle
kendi emirleri ile geçinememiş ve onların bir dolmuştu"'^
kısmını öldürüp bir kısmını hapsetmişti. Bazıları Yine İbni Bibi Keykubad'ın Kayseri'de, 1
da kaçıp Alaaddin Keykubad'a sığınmışlardı. Haziran 1237 yılında. Ramazan Bayramında
Sultan bunun üzerine Davudşah'a elçi gönderip büyük bir ziyafetten sonra aniden hastalanarak
hapisteki emirleri kurtarmış ve onları Keykubadiye Keykubadiye Sarayına geçtiğini ve gece yarısı bu
Sarayına getirtmişti. Burada onlara ikram ve kasırda vefat ettiğini, cesedinin buradan Konya
izzette bulunarak meclisin baş köşesine Alaaddin Camii avlusundaki, ecdadına ait sultan­
oturtmuştu. "Bahar mevsimi idi, rüzgâr amber lar türbesine nakledildiğini kaydeder".
saçıyordu. Bahçeye cennetten bir kapı açılmıştı.
Sultanın ölümünden sonra Keykubadiye'ye
Yer gül mücevherleriyle dolmuş, Kubadiye başka
gelen büyük oğlu Gıyaseddin babasının
bir gök olmuştu. Cihan, padişahı güzel eyvanda
vasiyetine muhalif olarak buradan taraftarı emir­
oturmuştu. Önünde suyunu kevser suyundan alan,
ler tarafından alınıp, babasının yerine Selçuklu
gül suyu akıtan bir çeşme vardı. Orada yeşil bir
tahtına çıkarmak için Şehir Sarayı-Devlethâneye
deniz (göl) vardı." Bir müddet sonra Davudşah
götürülmüş, veliaht küçük şehzade İzzeddin
durumdan endişelenerek O da Kayseri'ye,
Keykubadiye'de kalmıştı'^
Sultanın ziyaretine geldi. Sultan Onu emirleri ile
karşılamaya çıktı. Beraberce at sürerek Keyku­
'09e., C.l, 5.355-361.
badiye'ye geldiler. Davudşah, Erzincan'dan 'age., C . l , s.372.
kendi tarafından getirilerek kurulmuş olan atlas "age., C.l, s.456-457.
otağa yerleşti. Misafirlere hassa mutfağından '^oge., C.ll, s . 2 0 , 2 1 .
Saraydan 1254 yılında Keyhüsreviye Köşkü yapılmış olduğundan daha çok bu şekilde kul­
olarak haber almaktayız. Bu tarihte kardeş sul­ lanıldığını tahmin etmekteyiz ve bu tahminimizi
tanlar, II. İzzeddin Keykâvus ile IV. Rükneddin kuvvetlendiren, aşağıda üzerinde duracağımız
Kılıç Arslan arasında Kayseri civarında Ahmet bazı tespit ve bilgiler bulunmaktadır. Kayseri şehir
Hisarı önünde (merkez Yuvalı Köyü yakınında) surları, yukarıda bahsi geçen makalemizde belirt­
vukuu bulan savaşta Kılıç Arslon ağabeyine tiğimiz g i b i " Roma döneminde yapılmış olup bu
mağlub ve esir olunca, ağabeyi onu Keyhüsreviye dönemden Düvenönü-Cumhuriyet Meydanı (İç
köşküne götürmüş ve ziyafet vermiştir". 1277 Kale'nin kuzeyi ve doğusu)- Yoğunburç
istikametinde dolaşan L planında bir bölüm
yılında Anadolu'yu Moğollar'dan kurtarmak
kalmıştır. Bunlar üst üste çifte kemerli sur ve
üzere bir sefer tertip ederek Kayseri'ye kadar
burçları ile sonraki ilavelerden kolayca ayırt
gelen Türk Memluk Sultonı Baybars, önce Sulton
edilebilmektedir. Düvenönü ve Yoğunburç'tcn
III. Gıyaseddin Keyhüsrev'in dehlizi (köşkü, otağı),
devam eden (bu bölümün devamı Han Comiinin
çadırları ve sultanlık alâmetlerinin bulunduğu
batı duvarını oluşturmaktadır) ve çok geniş alanı
Keyhüsreviye (Keykubadiye) denilen öze geldi (20
içine alan Roma Surları, Bizans döneminde bu iki
Nisan Çarşamba). Sultan kapısında gelenek
noktadan, Bizans tarzında üçgen burçlu surlarla
üzere nöbet (mehter, bando) çalınan otağa
bir yay çizilerek daraltılmış, yine Cumhuriyet
(dehliz) indi ve halkın kendisini ziyaretine izin
Meydanı köşesi de içten bir yayla çevrilerek İç
verip herkese hediyeler doğıftı. İki gün burada
Kale meydana getirilmiştir. Yoğun Burç işte bu
dinlenip Cuma günü (22 Nisan) şehre gelip
semtte Roma Surlarının Bizans surları ile birleştiği
Sultanlık Sarayında (Devlethane) Selçuklu tahtına
köşeye Selçuklular döneminde Sultan I. İzzeddin
çıktı".
Keykâvus tarafından yaptırılmıştır. Binanın bugün
Bütün bu bilgilerden Keykubadiye'nin (İbni mevcut bulunan çok bozulmuş ve kırılarak yarısı
Bibi, şiirlerinde Kubadiye olarak da anmakta) kaybolmuş 70x56 cm ebadındaki mermer
H.622, M.1225'te inşasının bitmiş ve kullanıl­ kitabesinde Halil Edhem'e göre:
maya başlanmış olduğunu, 1250'li yıllarda artık
önemini kaybetmiş bulunduğu ve Keyhüsreviye
diye isimlendirildiğini, 1277 de ise sarayın değil, jJ«*Jl^lUJl ^ L i
bu civardaki otağların tercih edildiği anlaşılmak­ ... ^Ml^lkLcH.^' j ^1
tadır. Herhalde Moğol istilâsı ile (1243'ten sonra)
burası tahrip edilmiş ve önemini kaybetmiştir.
1 ^Ji ^ u-J
Nitekim 14. asrın sonunda yazılmış bulunan Kadı yazılıdır^. Daha önce, geçen asrın sonunda
Burhaneddin tarihi Bezm ü Rezm'de saraydan hiç "Mir'at-ı Kayseriye" isimli bir Kayseri tarihi yazarı
bahis bulunmamaktadır. Osmanlı döneminde Ahmed Nazif ise aynı kitabeyi:
burası artık "Keybat Çiftliği ve Dağı" olarak bir
.... ^ ^ L J l o ^ - L ^Ll^J
semt ismidir. 1649 yılında Kayseri'ye gelen Evliya
Çelebi, Seyahatname'sinde Kayseri'nin teferrüç
(gezinti) yerlerinden biri olarak saydığı ve çimen-
zor yer olarak belirttiği "Alaaddin Köşkü
Mesİresi"nin burası olması kuvvetle muhtemeldir''. olarak okumuştur^'. Herhalde şehre olan
Sarayın çevresindeki "Meşhed Ovası" ise tecavüzlerde ve muhasaralarda kırılarak yarım
zamanımıza bu bölgede bir semt ve küçük kalmış ve tahrip olmuş bulunan bu mühim kitabeyi
yerleşme yeri olan "Meşhed İni" olarak gelmiştir. yerinde tekrar inceleyerek tarafımızdan aşağıdaki
tespiti yapılmıştır:

" o g e . , C.ll, s. 1 4 2 .
3- YOĞUN BURÇ "Sümer, a.e., s . 5 9 , 8 2 , 8 3 .
"Evliya Çe/efc/ Seyahatnamesi, Zuhuri D a n ı ş m a n Y a y ı n ı , İst.
Adından da anlaşılacağı üzere şerin dış kale
1 9 7 0 , C . V , S.75.
surlarının bir köşesinde kale burcu olan bu yapı, " Ç o y ı r d o ğ , Kayseri Şehrinin Kurvluş Yeri, s . 3 3 - 4 7 .
" H a l i l Edhem, s . 4 1 .
aşağıda bahis konusu olacak Ok - Meydan Burcu
" A h m e d Nazif, Kayseri Tarihi (Mir'at-ı K a y s e r i y e ) , y a y . Prof
gibi aynı zamanda köşkü hatırlatacak planda Dr. Mehmet Palamutoğlu, Kayseri 1 9 8 7 , s . 6 8 , 2 1 6 , E k . 3 2
KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI VF Kn.c;t<ı c p j

şeklinde, haç planlı, çapraz tonozlu, mazgal ve


bu kata ve dama çıkış merdivenlerinin yanında
- J l 6 ^ > > i y ^ ' bulunan karşılıklı geniş pencereleri ile tam bir
köşk görünümündedir. Surlarla birleştiği, bugün
harap olan kuzey cephesinde de, alt kattaki tonoz
Kitabenin yansı kadarının yok olmuş açıklığının üzerinde yine geniş bir açıklığın bulun­
olmasının yanında ortalarda da bir kısım harfler, duğu muhakkaktır. Bu katın batı duvarının sura
herhalde top güllelerinin çarpması neticesi kırılıp yakın bölümünden yine çok güzel işçilikli devir
silinmiştir. Birinci satırda "eyyam" kelimesinin merdivenle üçüncü kata, doma çıkılır. Bina kesme
mim harfi kırılmış, sonra gelen "Es-Sultan" taşlarla ve üstün bir işçilikle inşa edilmiştir. Taşları
kelimesinden de sadece "Tan" kalmış, sonraki üzerinde çok miktarda ustalara ait işaretler
kelime "şah" kelimesinin başı gibi okunabilmekte vardır'^
ve belki "şahinşah" olarak devam etmektedir.
İkinci satırın sonunda "sultan"dan sonra gelen "ei- Yoğun Burç bu plânı ile kale köşesine
o" ibaresinin "sultanül-arab ve'l-acem" ünvanının yerleştirilmiş, alt katında sur dışına açılan tonozu,
başlangıcı olduğunu zannetmekteyim. Son satırın üst katında geniş pencere ve açıklığı ile aynı
sonunda ise yukarıdaki yayınlarda olduğu gibi zamanda bir köşk fonksiyonundodır. Aynı durum
Sultanın dedesinin ismi olan Kılıç Arslan'a aynı gelenekle yapılmış, aşağıda geçecek Ok
başlangıç olmayıp "kasım emirü'l-mü'minîn" Burcunda da söz konusudur. Burcu daha önce
ibaresinin başından bir kı sim olduğu inceleyip yayınlayan Albert Gabriel'in plân tespi­
kanaatindeyim. Mevcut hâle göre kitabenin ter­ ti hatalıdır^^ Alt kotta sur dışına açılan tonoz
cümesi, "Keyhüsrev'in oğlu karanın ve iki denizin açıklıklarının köşeleri incelerek bitmekte ve bu
(sultanı) muazzam galip Sultan Keykâvus'un gün­ uçlardan, Onun plânında olduğu gibi dış kale
lerinde" olmaktadır. Kitâbe orijinal taşlarla önünde devam eden herhangi bir ön müdafaa
yapılan şevli çerçeve ile çerçevelenmiş, ancak duvarı bulunmamaktadır. Burç çevresinde yapılan
Gabriel'in zannettiği gibi bina kavisine uyacak derin hafriyatlarda do böyle bir bakiyeden eser
şekilde dairevî yontulmamış olup düz satıhlıdır. görülmemiştir. Burası belki sur çevresinde olabile­
cek su dolu bir hendeğe açılmış olabilir. Ancak
Kitabede 1 2 1 1 - 1 2 2 0 yıllan arasında eski kayıtlarda Dış Kale çevresinde böyle bir hen­
saltanat süren Selçuklu Sultanı i. İzzeddin dekten bahsedilmez. Evliya Çelebinin bahsettiği
Keykâvus'un, paralarında görüldüğü gibi, tahta ve içerisinde bostan yetiştirildiğini belirttiği hen­
çıktığından itibaren kullandığı unvanı olup "gâlib" dek"' herhalde İç Kale çevresinde idi ki yaşlılar do
sıfatı yazılıdır. Bu sebeple bâninin bununla aynı bunu teyit etmektedirler. Yoğun Burcun üst örtü­
isme sahip olan II. Keyhüsrev'in oğlu II. Keykâvus lerini tonoz yerine kubbeli olarak tavsif eden
olmadığı anlaşılmaktadır. Yine "karanın ve iki Gabriel hatalarına Dış Kale Sudorının burçlu plan
denizin sultanı" unvanının ise Keykâvus'un tespitinde ve başka binalarda do devam etmiştir.
Antalya ve Sinop fetihlerinden (1214) sonra Yoğun Burcun yakın tarihlerde de kale fonksiyonu
Akdeniz ve Karadeniz'e ulaşması sebebi ile dışında kullanıldığı ve köşk olduğuna dair bazı
yazılmış olduğunu ve burcun bu tarihten sonra kayıtlar bulunmaktadır. Kayseri'de kurulu Gavrem
yapılmış bulunduğunu anlamaktayız. zâde Abdülkadır Ağa vakfiyesinin H. 11 82, M.
İki katlı olan bina, plânında görüldüğü üzere 1768 tarihli dördüncü ekindeki "Kiçi Kapı
kuzeyden gelen Roma surlarının batıdan gelen haricinde vâki sura muttasıl eşcâr-ı müsmire (mey­
Bizans sudan ile biHeştiği noktaya inşa edilmiştir. ve ağaçları) ve ma-i câri (akar su) ve harabe
Alt katta bu iki surun dışına, yani tarihî şehrin köşkler ve tahtında (altında) sebze bahçesi ki milk-
dışına iki yönde açılan bir L tonozdan küçük bir i muttasıldır, bir tarafı sur, bir tarafı Kiçi Kopu'dan
kapı ile, içten haç plânlı çapraz tonozlu, dıştan Alaca Mescid'e giden tarik-i cadde ihata eder"
yarım elips plânlı yapıya girilir. Üç tarafta, içte ••M. Çayırdağ, Kayseri'de Selçuklu Beylikler Devri
dekoratif takviye kemerleri ile genişletilmiş maz­ B i n a l a r ı n d a B u l u n a n Taşçı İ ş a r e t l e n , lürir Etnografya
Dergiii, S.XVII, 1 9 8 2 , s . 7 9 - 1 0 8 .
gal pencereler bulunmaktadır. İçten kapının
•-Albert Gabriel, Monuwenh Tura D'Anatolie, Kayseri-
doğusundaki duvar arasından ikinci kata devir
N i ğ d e , Paris 1 9 3 1 , t . 2 2 .
merdivenle çıkılır. İkinci kat geniş bir solon
'•' Seyatnâme. C,V, s,68.
MEHMET C A Y I R D A f t

gi bir binanın ismi anılmamakta sadece yapılan


ibaresinde geçen "harabe köşk" Yoğun Burçtan
yapılardan bahsedilmektedir. Bu ifadeden
başkası değildir. Yine Ahmed Nazif, yukarıda
Keykubad'ın bu bölgede surlarla birlikte meselâ
bahsi geçen eserinde Yoğun Burcun kapısının
Devlethane'nin yenilenmesi ve ilaveler yapılması,
eskiden hükümet dairesine açıldığmı, bu civarda­
konumuz olan burcun yaptırılması gibi imar
ki harap arsaya da "Eski Saray" dendiğini belirt­
faaliyetlerinde bulunulmuş olduğunu anlayabili­
miştir^'. Bu ifadelerden Osmanlı döneminde de
riz. Tamamen kesme taştan itina ile yapılmış ve
Burcun eski fonksiyonundan hatıralar taşımış
taşlan üzerinde Keykubad dönemine ait diğer
olduğunu görmekteyiz. Burcun 1950'li yıllarda
binalarda görülen usta işaretlerinin bulunduğu''
yapılan restorasyonu yarım bırakılmış olduğun­
(Albert Gabriel yok diyor) üç bölümlü prizmal
dan üst örtüde açık kolon tonoz yağışlarla tahrip
burcun plânında da görüleceği üzere, birinci kotı
olmakta, ara kofta ve merdivenlerde eksiklikler
haç şeklinde olup, yıkılmış olan kale içinden g i ­
bulunmaktadır. Bir ora kullanılabilen bölüm­
rilen cümle kapısından sonra gelen giriş tonozuna
lerinde Kayseri'de. Halk Aşıkları toplantı ve gös­
dik ve çapraz birleşen üç tonozun oluşturduğu bir
teri yeri olarak faaliyet göstermiştir. Son zaman­
mekandan ibarettir. Tonozlar mazgal pencereler­
larda burçta Kültür Bakanlığınca onarım faaliyet­
le nihoyetlenmekte olup bu bölümler üç mazgal
leri başlatılmıştır.
pencereye doğru yerden basamaklarla kademe-
lendirilerek yükseltilmiştir. İkinci kata çıkış Yoğun
4. OK-MEYDAN BURCU Burç gibi içeriden olmayıp dışarıdandır ve burada
Prizmal plânından dolayı Üçkule olarak da olması gereken merdivenler yıkılarak kaybolmuş­
isimlendirilen bu yopı yukonda bahsi geçen Şehir tur. İkinci kat 1 m. kadar yükseklikteki duvar
Sarayı - Devlethane'yi muhafaza altına alan zeminleri hariç tamamen yıkılıp ortadan
surların bugüne kalmış tek bakiyesidir. Bu surlar kalkmıştır. Halbuki bu yüzyılın başında Sultan il.
bugünkü Bürüngüz Camii batısında. Kapalı Çarşı Abdülhamid'in burcun yakınındaki Zeynelâbidin
orasında bulunan eski Meydan Kapısı önünde Dış Türbesini yaptırması vesilesi ile çektirip Yıldız
Kale Surlarından ayrılır. Cumhuriyet Meydanını Sarayında Ankara Vilayeti Fotoğraf albümüne
Vilâyet Konağını dışardo bırakacak şekilde dahil ettirdiği bir fotoğrafta ikinci kat tamamen
dolaşıp konumuz olan Ok Burcuna gelir, buradan mevcut olarak görülmekte, ancak resim arka yüz­
İç Kale'nin Doğu, Fatih Kapısı yanından İç Kale ile den alınmış olduğundan maalesef burcun asıl
birleşirdi. Bu bölüm surların tamamı I. Alaaddin detaylı ve pencereli ön yüzü görülememektedir.
Keykubad tarafından yaptırılmıştır. Buna ait
Üst kot plânı da alt kota uygun olarak kuzey
belge, yeni Vilayet Konağı ile Orduevi arasında
batıdan başlayan bir girişle (burada aynı zaman­
bulunan ve yıkılarak ortadon kalkmış bulunan bu
da alt kata iniş merdivenlerinin olması gerekmek­
surun devamına ait parça üzerindeki kitabe idi.
tedir) dörtlü ona plâna geçilir. Alt kata benzer
Şimdi Kayseri Müzesi deposunda bulunan bu
olarak dıştan prizmotik üç yöne uzanan ve tonoz­
kitabede:
la örtülü olması lazım gelen (buna ait izleri
taşıyan yıkıntıdan kalmış bazı taşlar bulunmakta)
bölümler, ortada üst üste altıgen ve daire işlemeli
J U l c ^ - L o ^ r^N! 4.iU*U taş kaidelerin üstündeki 1,25 m. civarında mer­
mer sütunların bulunduğu iki kemerli geniş
pencerelerle son bulmaktadır. Bugün tamamen
kaybolmuş bulunan bu pencerelerden birisinin
yazılıdır^'. ortasındaki mermer sütun yakın zamanlara
kadar duruyorken maalesef hırsızlar tarafından
Tercümesi: "Bu mübarek yapılar Keyhüsrev'
in oğlu, yüce sultan, büyük şahinşah, âlemin sul­ "Ahmet Nazif, s.68.

tanlarının efendisi, müminlerin emirinin (halifenin) "Halil Edhem, s.42. Burada "bi-emr" kelimesi "bi-eyyâm"
şeklindetespitedildiği gibi bazı harf hatalan da yapılmıştır.
delili, fatih Alaaddin (dünya ve dinin yükseği) A. Gabriel kitabeyi göremediğini kaydetmektedir.
Keykubad'ın emriyle altı yüz yirmi bir (1225) se­ "M. Çoyırdağ, Taşçı işaretleri.
nesinin aylarında tamamlandı." Kitabede herhan­
KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI VF Knşı^ı C R |

buradan gizlice düşürülerek çalınmıştır. Giriş


6. KIZIL KÖŞK
bölümünün güney duvar dolgusu içinden Yoğun
Burç gibi dama çıkan merdiven başlangıcı Kayseri şehir merkezinin güneyinde, ovadan
birden yükselen tepelik Billur Bağları semtinde,
görülmektedir. İşte bütün bu yapı tarzından
Kızıl Tepe tümülüsü önünde, Hızır İlyas Köşkü gibi
burasının savunma amaçlı bir binadan ziyade
ovaya karşı zaviyeden hakim bir yerde yaptırılmış
böyle süslü ve geniş pencereleri ile bir köşk olarak
olup II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından
yapılmış olduğu, aynı zamanda savunmada da
Toceddin Emir Tac isimli şeyhe, etrafındaki arazi
kullanmanın amaçlandığı kanaatindeyiz. Binanın
ve Erciyes Dağı'ndan gelen su ile birlikte vakfedil-
1995 yılında Kültür Bakanlığınca mevcut kısmı
miştir". Bugün kalıntıları kalmış olan bu binaya
restore edilmiş, ancak üzeri herhangi bir korun­
halk çevredeki Kızıl Tepe'den dolayı Kızıl Köşk
maya alınmadığından yağışlarla tahrip olmağa
veya bundan muharref Kızın Köşkü adını
devam etmektedir.
vermiştir. Binanın kalabilen şekli ile plânını ve
mevcut durumunu, yukarıda geçen taşçı işaretleri
5. HIDIREUEZ KÖŞKÜ konulu araştırmamızda yayınlamış idik. Bugün
çok harap durumda olup arası bölümlü, birbirine
Kayseri merkez Erki let Bucağında bulunan
paralel iki tonozlu kısımdan meydana gelen yapı
Hıdırellez Tepesi üzerinde Kayseri Ovasına
kesme taştan inşa edilmiş olup maalesef taşlarının
kuzeyden hakim konumda olan bu köşk, az çok
tamamına yakını sökülerek çevredeki yeni inşaat­
sağlam vaziyette zamanımıza kadar gelebilmiştir.
larda kullanılmış, sadece duvar aralarındaki
Kayseri bölgesinin Kapadokya-Roma dönemi en horasan harçlı dolgular kalmıştır. Etrafında küçük
büyük mezar tepesi (tümülüs) üzerine inşa edilmiş füruze çini parçacıklarına rastlanan yapının to­
bu küçük ebattaki enteresan y a p ı , konumu nozlarının böyle çinilerle tamamen kaplı olduğunu
itibariyle uzaklardan dahi görülebilir. Köşke ve bu asrın başına kadar da sağlam vaziyette
güneyden, şehir yönünden menmer söveli ve klâsik gelmiş bulunduğunu binanın ve etrafındaki bağın 247
tezyinatlı bir cümle kapısından girilir. Giriş bugünkü sahibi şahısların yaşlıları belirtmişlerdir.
istikametindeki orta holün hemen sağında küçük II. Gıyaseddin Keyhüsrev, bugün elimizde bozuk
bir mescit, solunda da bir eyvan bulunmaktadır. bir sureti bulunan H. 6 4 4 / M . 1246 tarihli (bu ta­
Bunlardan sonra karşılıklı oda ve mutfak yer alır. rihte vakfiyenin sureti yazılırken hatalı yazılmış
Mutfak yanından, en dipten altı mutfağa ocak olabilir) vakfiyesi ile Mevlâna Toceddin Emir Tac
açıklığı olacak şekilde bir iç basamakla dama isimli şeyhin bulunduğu Kızıl Köşke (herhalde
çıkılır. Bina üzeri tonozlarla örtülmüş olup bölüm­ tekke olarak kullanılmakta) ve etrafındaki araziye,
ler mazgal ışıklıklarla aydınlatılmıştır. Tamamen Erciyes'ten gelen ve Hisarcık Suyu denilen suyun
itinalı kesme taşlarla inşa edilmiş olan köşkün belli günler akmasını sağlamıştır. Hisarcık ve
çevre duvarlarında ve köşelerde takviye kuleleri, altındaki Gürle (vakfiyede Karagürle) isimli
dam kenarında, örneği şimdi kaybolmuş dendan- köylerden gelen su hem araziyi suluyor ve hem de
lan bulunmaktadır. Vakıflarca onarımı tamamlan­ Köşkün yanında bugün de mevcut bulunan üç
mak üzeredir. Köşkün portali üzerinden yıkılarak ağızlı kuyuyu (sarnıç) dolduruyordu. Ayrıca Köşke
bu sudan doğrudan su taşıyan pişmiş toprak su
yansı kaybolmuş kitabesinden bir paça ile birkaç
künkleri, köşkün yanındaki bağda ortaya
mukamaslı mermer Kayseri Müzesi deposuna
çıkarılmış, bulunan parçaları Müzeye
alınmıştır. Kalan kitabe parçasından ve daha
tarafımızdan nakledilmiştir. Bahis konusu vak­
önce binayı gören seyyahların notlarından köşkün
fiyenin ilgi çekici bir tarafı da sonunda Mevlânâ
II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, H. 6 3 9 / M .
1241 yılında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır^*. "Tahsin Özgüç-Mahmut Akok, Alayhan, Öresünhan ve
H ı z ı r i l y a s Köşkü, Belleten, S . 8 1 , S . U 3 - U 8
Sultanlar burayı muhakkak ki, şehre hakim yük­
"Doç.Dr.Refef Yinanç, Mevlânâ'nın Şahirfik Ettiği Selçuklu
seklikte olması dolayısıyla seyran veya av köşkü Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev Vakfiyesi, Mevlânâ
olarak kullanmakta idiler. Herhalde o devirlerde (Tebliğler), K o n y a 1 9 8 3 , s . 6 8 - 7 1 . V a k f i y e d e açıkça belir-
tilmemesine r a ğ m e n büyük bir ihtimalle Köşk d e bu şeyhe
çevre ormanlarla kaplı idi.
tahsisli idi.
MEHMET CAYlRHAr;

Celaleddtn-i Rûmi V B onun hocası olup, bir müd­ meşhur köşkü yaptıran ve herhalde çevresindeki
det Kayseri'de yaşamış ve türbesi de buraıda bulu­ anaziye de sahip şahıs olduğu tahmin edilebilir.
Onun hakkında başkaca malumat edinmek
nan Seyyid Burahaneddin'in şahit olarak
mümkün olmamıştır. Ancak 1584 tarihli Kayseri
imzalarının bulunmasıdır. Bilindiği üzere
vakıf tahririnde Karahisar (şimdiki Yeşilhisar)
Mevlânâ, hocasını ziyaret sebebi ile birkaç defa
yakınında bulunan Şaban Dede Zaviyesi (İncesu
Kayseri'ye gelmiştir*". Köşk bugün özel mülkiyete
Içesinin Şeyh Şaban Köyünde) vakfının okorı
geçmiş, harap ve yok olmak üzere olup, acilen
olarak Cırgalan Köyü (Argıncık yanında) belir­
kamulaştırılorak restorasyonu gereklidir.
tilirken buna "Vokf-ı Köşk-i Kutlu Değin (Tekin),
hâliya Köşk-i malikâne harab olup eski defterde
7. HAYDARBEY KÖŞKÜ Korohisar'da Şaban Dede Zaviyesine zammalun-
Selçuklulordon hemen sonra gelen 14. yüzyıl du diye yazılı" ilavesi yapılmıştır^^ Aynı kaydın
İlhanlı-Eretna dönemi yapısı olan bu bina, bir evvelinde Kutlu Değin Hatun Vakfı kaydedilmiş
Koyseri'nin Argıncık Mahallesinde (eski köy) ve yine Cırgalan Köyü gelir olarak belirtilmiştir.
ziraat arazisi olan tarlalar arasındadır. Bugüne Ancak Kayseri'de aynı dönemde yaşamış aynı
isimli iki hâtûn bulunmaktadır. Bunlardan birisi
genellikle sağlam olarak kalmış olan bina
vakıf kayıtlarında belirtildiği gibi, meşhur İlhanlı
kuzeyde, cephe ortasında, yandan girilen bir kare
devlet adamı Emir Çoban ve oğlu İlhanlıların
çıkıntı, içte bu çıkıntı hacmi ile doğuya uzanan ve
Anadolu Valisi Demirtaş (Timurtaş)ın torunları
dama çıkan dekoratif merdivenlerin bulunduğu L
olup, Kayseri'de kocası Emir Şahab'ın H. 728, M.
giriş, bu gİriş holünden bir kapı ile geçilen ortada
1327 tarihli türbesinde medfun Kutlu Tekin Hâtûn,
uzun ve genişçe bir salonla, salonun etrafındaki
diğeri ise yukarıda bahsi geçen Şoh Kutluğ
muhtelif odalardan teşekkül etmiştir. Kesme taşla
Hatun'dur. Buradaki köşkle ilgili vakıf kaydı Şah
imal edilen bina tonozlarla örtülüdür. Çevrede
Kutluğ Hâfun'a ait olmalıdır. Zira köşk Haydar
savunma endişesi ile tamamen mazgal pencereler
Bey ismi ile anılmaktadır. Herhalde vakıf
bulunmaktadır. Sade, süssüz ve metin haliyle
kayıtlarında biraz kanşıklık yapılmış, iki hatun
günümüze kadar gelebilmiş dikkat çekici bir
aynı şahıs zannedilmiştir. Böylece Kutluğ Hatunla
yapıdır. Köşkü ilk defa inceleyen Albert Gabriel
ilgili olan Köşkün 15. yüzyılda değil, 14. yüzyılın
plân, kesit ve resimlerini neşrefmiştir".Kitabesi
ilk yansında yapılmış olduğu ortaya çıkmaktadır.
olmayan yapıyı Gabriel, Hicrî yedinci asrın
Bina Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetine
(Milâdi 15. yüzyıl) ilk yarısına ait olduğunu
alınmış olup, onarımı gerekmektedir.
düşünüyor. Kayseri'de Haydar Bey ismi, Şah
Kutluğ Hâtûn Türbesi kitabesinde geçmektedir^^
» A h m e t Eflâlu, Ariflerin Menkıbeleri, çev. Prof. D r . Tahsin
Burada türbeyi yaptıran Kutluğ Hotun'un oğulları
Yazıcı, İst. 1 9 7 3 , C . l , s . 1 5 1 , 1 Ö 0 - 1 Ö 2 ; M e h m e t Ç a y ı r d a ğ ,
olarak belirtilen H. 750/M. 1349 yılında vefat Seyyid Bvrhaneddin Hüseyin, Kayseri 1 9 9 7 (son b a s l a ) .
etmiş Emir Bahşayiş ve Emir Haydar Beyden bahis "AlbertGabriel, s.88-90.
vardır. Haydar Beyin Türbe içerisindeki mezar "Mehmet Çayırdağ, Kayseri'de Selçuklu ve Beylikler
taşında ise yine aynı tarihte vefat ettiği yazılıdır. Dönemine Ait Bazı Kitabe ve M e z a r t a ş l a n , I.Ü.Ed.Fak. Tarih
Dergis/,S.XXXIV,s.511,2.
Yaşadığı döneme göre İlhanlı ve Eretnalı
' ' Y a s e m i n Demircan ( O z ı r m a k ) , Tahrir ve Evkaf Defterlerine
ümerasından olan Haydar Bey'in Argıncık'taki
Göre Kayseri Vakıftan, Kayseri 1992, s.55.
jCAYSERi'DE SELÇUKLU SARAYLARI V F KÖŞKi P R İ

' I
I . \ \
249

burcIârS cıkıı

Plan-1: Y O Ğ U N BURÇ 2. KAT PL^NI ölçek: 1/200


Plan-2: YOĞUN BURÇ ZEMİN KAT PLANI ölçek 1/200
KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI V F KÖşı^ı c p j

"•1

Plan-3: O K BURCU ZEMİN KAT PLANI ölçek: 1/200

Plan-4: O K BURCU 2. KAT PlANI ölçek: 1/200


MEHMET CAYIRn£^

•ti

i
r3B

•m
\ COQ.

Plan-5: HAYTAR BEY KÖŞKÜ (Gabriel'den)


KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI VF KÖŞt^ı P D İ

Res.l: Kayseri iç Kalesi kuzeyinde


Devlethane'nin bulunduğu alan.

Res.2: İç Kalede doğu kapısının bulunduğu bölüm.

Res.3: İç Kalede yapı taşı olarak kullonilmış


"Koykubat bin Keyhüsrev" yazılı kitabe parçası.

Res.5: İç Kalenin kuzey burçlarından birinde taşıma Res.4: iç Kalenenin kuzey duvarlarında yapı taşı
tezyınatlı parça. olarak kullanılmış tezyinanı parça.
MEHMET CAYIRDAft

w. « '

Res.6: Keykubadiye Sarayı kalıntılarından kemerli yapı.

254

Res.7: Keykubadiye Sarayı kalıntılarından dört ayaklı yapı.


KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI V F KÖŞki F D İ

f •

Res.8: Dört ayaklı yapının y a k ı n d a n görünüşü.

255

Res.9: K e y k u b a d i y e sarayı g ö l ü - h o v u z u .

R e s . 10: G ö l ü n , o r t a s ı n d a k i a d a c ı ğ ı ile birlikte g ö r ü n ü ş ü .


MEHMET ÇAYIRDAĞ

Res.l 1: Yoğun Burç.

256

Res.l 3: Yoğun Burç üst kat.

Res. 14: Yoğun Burç üst kat kuzeye açılan bölüm.


KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI VF KÖŞt^ı F D İ

Res. 16: Yoğun Burç üst kat mazgal pencere girişi ve


dama çıkan merdivenlere açılan büyük pencere.

İt

Res.17: Yoğun Burç Kitabesi.

Res. 18: Şimdi Müze deposunda bulunan İç Kaleyi ve Res. 15: Yoğun Burç üst kat pencerelerinden biri.
Devletfıâne'yi kuzeyden kuşatan surlara ait Keykubad
kitabesi.
MEHMET Ç A Y I R D A Ğ

Res. 19; Ok Burcundan görünüş.

Res.20; Ok Burcundan bir başka görünüş.

Res.21;0k Burcu alt kat.


KtYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI VF K n ş ı ^ ı rpj

Res. 22: Ok Burcu üst kattan görünüş, j

259

Res.23: Ok Burcunda üst katta çift pencere ortasındaki sütun kaidesi.

Res.24: Ok Burcundaki ıu>v' ı>uı etleri.


KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI V F KÖŞki P D I

Res.27: Hıdırellez Köşkü portali ( o n a r ı m yarım R e s . 2 8 : H ı d ı r e l l e z k ö ş k ü , içten c ü m l e k a p ı s ı .


bırakılmış).

Res.29: Kayseri M ü z e s i d e p o s u n d a H ı d ı r e l l e z Köşküne


ait kitabe p a r ç a s ı .

R e s . 3 0 : H ı d ı r e l l e z Köşküne ait yirıe K a y s e r i M ü z e s i


d e p o s u n d a k i b a ş k a bir kitabe parçası.
MEHMET CAYIRDAft

Res.25: Erkilet Hıdırellez Köşkö'nün uzaktan görünüşü.

260

Res.26: Hıdırellez Köşkü'nün cephe ve yandan görünümü.


MEHMET CAYIRDAf^

Res.31: Kızıl Köşkün bulunduğu Billur Bağları tepeliği ve


Erciyes Dağı.

262

Res.32: . Kızıl Tepe ve Kızıl Köşk.

Res.33: Kızıl Köşk kalıntısı.


t<AYSERİ-DE SELÇUKLU SARAYLARI VF Knş><ı P P İ

Res.34: Kızıl Köşk kalınhsından bir başka görünüş.

263

Res.35: Kızıl Köşk kalınhsından diğer bir görünüş.


MEHMET CAYIRDAr^

Res.36: Haydar Bey Köşkü.

Res.38: Haydar Bey Köşkü girişi.

264

Res.37: Haydar Bey Köşkü, bahdan.

Res.40: Haydar Bey Köşkü, orta bölüm-solon.


Res.39: Haydar Bey Köşkü, kırılan merdivenlerden
detay.
265

Yard. Doç. Dr. Nermin ŞAMAN D O Ğ A N

Eski Uluborlu'daki
Hamam ve Çeşmeler
FRKİ ULUBORLU'DAKİ H A M A M VE ÇFŞNyiFi F D

B
u çalışmada İsparta İli, Uluix)rlu İlçesinde
duvarında eksenin kuzeyinde 0.70 m. dışa taşkın
bulunan Balta Bey Hamamı, Karabey
duvar kalıntıları görülür. Batı duvarının kuzey
Hamamı, Büyülcçeşme ve Muiıiddin Çeşme­
köşesinde 1.50 m.lik bölüm 0.70 m. kademelidir.
si tanıtılacalctır. Konumuzu oluşturan hamam ve
Batı duvarın güneyinde, kuzey duvarın batısında
çeşmeler bugünkü Uluborlu'nun güneydoğusun­
sekiler yer alır. Soyunmalığın yaklaşık ekseninde­
daki bir tepe üzerinde konumlanan Eski
ki kapıdan ılıklığa girilir.
Uluborlu'da yer almaktadır (Lev. 1). Bugün
tümüyle terk edilmiş olan Eski Ululx>rlu'da kale, Ilıklık mekânı kare plânlıdır. Ilıklık güneybatı
cami, mescit, türbe, medrese, hamam ve çeşme köşede yer alan bir kapı ile birbirlerine bağlantılı
gibi çeşitli türde ve tipte yapılar bulunmaktadır. Bu iki dikdörtgen mekâna, batı duvarda eksenin
yapıların çeşitliliği ve yoğunluğu Hamidoğulları hemen güneyindeki kapı ile sıcaklığa, kuzey
Beyliği'ne başkentlik yapmış olan Eski duvarın batı köşesi ile doğusundaki birer kapı ile
Uluborlu'nun Ortaçağ'dan kalan önemli bir Türk kare plânlı mekânlara açılmaktadır. Ilıklığın
şehri olduğunu göstermektedir'. güneyindeki mekânlar doğu-batı yönünde
dikdörtgen plânlıdır. Daha küçük boyutlu olan
doğudaki mekâna, batıdaki mekânın doğu duvarı
BALTA BEY HAMAMI eksenindeki kapı ile girilir. Mekânın güneydoğu
Eski Uluborlu'da sur dışında yerleşimin güne­ köşesinde sivri kemerli bir niş bulunur. Ayrıca
ye bakan yamacında yer alan yapı kaynaklarda batıdaki mekân, güneydoğu köşesindeki bir kapı
ve halk arasında "Balta Bey Hamamı" olarak ile tuvalet olarak kullanılan birime açılır. Bu
tanınmakladır (Lev. 3)1 Hamamın inşa kitabesi ile mekânın doğu duvarı ile güney duvarının doğusu
vakfiyesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi yıkılmıştır. Ilıklığın kuzeyindeki temizlik
kesin olarak bilinmemektedir. Araştırmacılardan mekânlarından doğudaki daha küçük boyutludur
S. Demirdal, hamamın Uluğbey tekke menakıbına ve güneybatı köşesindeki kapı ile ılıklığa açılmak­
göre 575 H./l 179-1180 M. yılında Balta Bey tadır. Batıdaki mekânın güney duvarının batı
adlı bir kişi tarafından yaptırıldığını belirtmekte­ köşesinde ılıklığa, batı duvarının güney köşesinde
dir". Selçuklu döneminde şehrin fethedilmesinde sıcaklığın kuzey eyvanına açılan birer kapı yer alır.
büyük emeği geçtiği belirtilen Balta Bey'in kimliği
Sıcaklık mekânı, üç eyvonlı ve iki köşe hücre­
hakkındaki bilgilerimiz sınırlıdır^.
li plân şemasını yansıtmaktadır. Sıcaklığın orta
Balta Bey Hamamı doğu-batı doğrultusunda bölümü kareye yakın dikdörtgen plânlıdır ve
düzgün olmayan dikdörtgen plânlıdır (Lev.2). ortasında sekizgen bir göbek taşı yer alır. Sıcaklık
Güney cephenin batı köşesinin 4.30 m. doğusun­ doğusu hariç üç yönden dikdörtgen plânlı eyvan­
da 1.00 m. dışa, 1.70 m. içe kademe yapan 0.55 lara açılmaktadır. Batıdaki eyvanın batı duvarı
m. kalınlığında bir duvar yer alır. Bu bölümün ekseninde su deposuna açılan, güneydeki eyvanın
9.00 m. doğusunda 1.70 m. dışa kademe yapan güney duvarı ekseninde ise üst seviyede birer
ve doğuya doğru 3.50 m. uzanan ikinci bir duvar pencere bulunur. Sıcaklığın kuzeybatı ve güney­
bulunur. Ayrıca batı cephenin kuzey köşesinde batı köşelerindeki sivri kemerli birer kapıyla hal­
4.00 m. dışa taşkınlık yapan ek bir mekân vardır. vetlere girilmektedir. Benzer özellikler gösteren
Güney cephenin doğu bölümü ve doğu cephe halvetler kareye yakın dikdörtgen plânlıdır.
tümüyle yıkılmıştır. Batıdaki su deposu kuzey güney yönünde dikdört­
gen plânlıdır ve ortasında yuvarlak bir havuz
Hamam soyunmalık, ılıklık, temizlik mekân-
bulunur.
lan, sıcaklık, halvetler ve su deposu bölümlerinden
oluşmaktadır.
UluboHu i ç i n b k z B Üçok, H o m ı d o ğ u l l a n Beyliği, İlahiyat
Soyunmalık mekânının güney ve doğu duvar- Fakülten Dergiii, I II (1955), s 73-80; S. Dem.rdal,

kın yıkılmıştır. Bu nedenle giriş kapısının konumu Bütünüyle Uluborlu, istanbul 1968, s 46, O. Turan,
Selçuklular Zamanında Türkı/e Tarihi, Islonbul 1984 s
ve biçimi anlaşılamamaktadır. Kalıntılardan
1 7 1 - 1 7 2 ; İ.H U z u n c a r j ı L , Anadolu Beyiıklen ve Akko/unlu.
doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı olduğu Karakoyvnlv Devleffen A n k a r a 1 9 8 8 , i 62
anlaşılan mekânın ortasında yuvarlak bir havuz ' S. D e m i r d a l , o g e , s 134.
bulunur. Soyunmalığın kuzey duvarında eksene - age, s. 1 3 4
simetrik batıda 0.20 m., doğuda 1.10 m., batı ' age, s 1 34
YARD. DOC. DR. NERMİN SAMAN DOĞANI

Örtü sisteminde tonoz ve kubbe kullanılmıştır. görülmektedir. Açıklığın kuzeyde olabilecek bazı
Ilıklığın güneyindeki mekânlar, eyvanlar ve su ek mekânlarla ilişkisi düşünülebilir. Ancak kuzey
deposu sivri tonozla örtülüdür. Ilıklık üçgen cephenin arazinin eğimi içinde kalması b u
kuşakla, temizlik mekânları köşe üçgenleriyle, bölümün anlaşılmasını güçleştirmektedir.
sıcaklığın orta bölümü pandantiflerle, halvetler ise Soyunmalığın batı duvarında eksende yuvarlak
tromplarla geçilen birer kubbeyle örtülüdür. kemerli bir kapı ile kuzeyinde yaklaşık 1.50 m.
Ilıklığın kuzeydoğusundaki mekânın kubbesi ile yüksekliğinde bir duvar parçası ve kuzey
güneydeki mekânların ve eyvanların tonozunda köşesinde yaklaşık 1.80 m. yüksekliğinde bir
birer, halvetlerin kubbesinde dörder, ılıklığın kademelenme görülür. Batı duvarın güney bölümü
kubbesinde altı, sıcaklığın kubbesinde de beş ile kuzey duvarın önündeki sekiler 0.30-0.40 m.
yuvarlak tepe açıklığı bulunur. yüksekliğindedir. Mekânın batı ve kuzey duvar­
larına bitişik kalıntılar ile sekiler dikkate
Hamamın cephelerine baktığımızda doğu
alındığında soyunmalıkta orijinalde mevcut olan
cephesi tümüyle, güney cephesinin ise doğusu
kapalı mekânların varlığı anlaşılmaktadır. Kapalı
yıkılmıştır (Lev. 4). Güney cephenin üst bölümü
mekânlar soyunma birimleri olarak kullanılmış
saçak seviyesinde düzensiz biçimde yıkılarak,
olmalıdır.
batısı daha yüksek olacak şekilde kademelen-
miştir. Cephenin orta bölümünün üst seviyesinde Ilıklığın duvarlarındaki sivri kemerli kapılar
orijinalde de yuvarlatılmış biçimde bir kademe- yaklaşık eş yüksekliktedir (Lev. 12-13). Kuzeybatı
lenme görülür (Lev. 5-6). Eksenin üst seviyesinde köşedeki kapının kemer üzengi seviyesine kadar
de dikdörtgen biçiminde bir pencere vardır. doldurulduğu görülür. Ilıklığın güneydoğusundaki
Pencerenin doğusundaki dışa taşkınlık yapan mekânın doğu duvarındaki sivri kemerli niş
mekânın duvarları saçak seviyesinin yaklaşık zeminden 0.50 m. yüksekte ve 1.10 m. yüksek­
0.80 m. altında sona ermektedir. liğindedir. Ilıklık mekânını örten kubbeye üçgen
Batı cephe ekseninde bugün büyük ölçüde kuşakla geçilir. Kubbeye geçişlerin arasında,
yıkılmış olan ve orijinalde sivri külhan kemeri dikdörtgen niş içine açılmış yuvarlak kemerli nişler
olduğu anlaşılan düzensiz bir niş bulunmaktadır bulunur.
(Lev. 7-8). Külhan kemerinin üzengileri görülmek­ Sıcaklık mekânında döşemenin göçmesi
tedir. Cephenin kuzeybatı köşesine bitişik olan sonucu ortasındaki göbek taşı büyük ölçüde tahrip
mekâna sekiz basamaklı bir merdivenle çıkılmak­ olmuştur (Lev. 14). Kuzey, güney ve batıdaki
tadır. Orijinalde bu mekânın hamamın odunluğu eyvanlar sivri kemerlerle sıcaklığa açılmaktadır.
olarak kullanıldığını düşünmekteyiz. Güneydeki eyvanın güney duvarının üst seviyesin­
Kuzey cephe yapının bulunduğu arazinin deki pencere dıştan olduğu gibi içten de dikdört­
eğimi içinde kaldığından algılanamamaktadır. gen biçimindedir. Batıdaki eyvanın batı
Hamamın örtü sistemi dışa kısmen yansımaktadır. duvarındaki pencere büyük ölçüde yıkıldığından
Güney cephede yaklaşık orta bölümde sivri düzensiz bir açıklığa dönüşmüştür (Lev. 15).
tonozun dışa yansıdığı görülür. Ayrıca batı Sıcaklığın orta bölümü dört parçalı pandantiflerle
cepheden külhanın dikdörtgen prizmal tipteki geçilen bir kubbeyle örtülüdür (Lev. 16). Ilıklık
bacası görülmektedir. mekânında olduğu gibi, sıcaklığa açılan kapılar
da sivri kemerli ve eş yüksekliktedir. Su deposu­
Hamamın doğu cephesi yıkıldığından
nun duvarları örtü sistemi seviyesinde kademe­
doğrudan soyunmalığa girilmektedir (Lev. 9-11).
lidir.
Soyunmalığın doğu ve güney duvarları zemin
seviyesinde güçlükle algılanmaktadır. Kuzey Hamamda moloz taş, kesme taş, tuğla, harç
duvarın doğusundaki duvar kalıntısı beden ve sıva kullanımı görülür. Moloz taş cephelerde ve
duvarının yaklaşık 1.50 m. yüksekliğine kadar içte beden duvarlarında örgü malzemesi olarak
devam etmektedir. Batıdaki duvar parçası büyük kullanılmıştır (Lev. 3-11). Güney ve batı cephe­
ölçüde yıkılmıştır. Kuzey duvarın batı köşesinde lerde, soyunmalığın batı ve kuzey duvarlarında
üst seviyede zeminden yaklaşık 2.00 m. yüksekte kullanılan moloz taşlar farklı boyutlarda yer yer
ve 1.70 m. yüksekliğinde sivri kemerli bir açıklık düzensiz kesme taş malzeme ile birlikte uygu-
FRKİ ULUBORLU'DAKİ H A M A M VE C F S M F i P D

lanmışhr. Moloz taşların cephelerde düzensiz bir


tonoz örtülüdür. Güney duvarına eksenin
teknikte uygulandığı görülür.
batısında yarım yuvarlak bir niş ile, yaklaşık
Kesme taş kullanımı güney ve batı cephelerde eksende sıcaklığa açılan kemerli bir kapı iîulunur.
yer yer düzensiz olarak, cephelerin alt ve üst Sıcaklık mekânı doğu-batı doğrultusunda dikdört­
seviyeleri ile köşelerde daha düzenli bir teknikte gen plânlıdır. Bu mekân, kemer kalıntılarından
karşımıza çıkar. Ayrıca yıkılmış olan külhan anlaşıldığına göre, kuzey-güney doğrultusunda
kemerinin örgüsünün de kesme taş olduğu atılan kemerlerle ortada kare, yanlarda dikdört­
üzengilerden anlaşılmaktadır (Lev. 7-8). gen plânlı üç bölüme ayrılmıştır. Sıcaklığın doğu
Tuğla, yapının örtü sisteminde, ılıklık ve ve batısının beşik tonoz, orta bölümünün ise
sıcaklığa açılan kapıların kemerlerinde köşelerde yer alan pandantif kalıntılardan kubbe
kullanılmıştır (Lev. 12-16). Yatay istifle dizilen ile örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Mekânın güney
tuğlalar 21x4.5 cm., 21x5 cm. boyutlanndadır. duvarında, eksene simetrik dikdörtgen niş içine
açılmış kemerli birer kapı ile kare plânlı halvetlere
Yapıda sıva, içteki tüm mekânların duvarları
girilmektedir. Köşelerdeki pandandif kalıntılardan
ve örtü sisteminde kullanılmıştır (Lev. 12-16).
halvetlerin kubbe ile örtülü oldukları görülmekte­
Beton harç güney cephenin batısı ile batı cephede
dir. Batıdaki halvetin güney duvarı ekseninde su
hatıl olarak dikkati çeker. Beton harcın,
deposuna açılan bir pencere yer alır. Su deposu
belirleyemediğimiz XX. yüzyıl onarımlarının
doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı ve
birinde yapılmış olduğunu düşünmekteyiz.
beşik tonoz örtülüdür.
Günümüzde Karabey Hamamı'nın güney
KARABEY HAAAAMI
cephesi tümüyle, doğu ve batı cepheleri ise
Eski Uluborlu'da sur dışındaki Büyük Çeşme kısmen, yüksek toprak seviyesinin altında kalmıştır
Mahallesinde yer olan yapı kaynaklarda ve halk (Lev. 17). Doğu cephede eksenin güneyi büyük
arasında "Karabey Hamamı" olarak tanınmak­ ölçüde toprak altındadır (Lev. 20). Eksenin
tadır*. Hamamın inşa kitabesi ile vakfiyesi bulun­ kuzeyinde ise zeminden 1.77 m. yüksekliğinde
mamaktadır. Bu nedenle yapım tarihi ve banisi sivri kemerli bir kapı bulunmaktadır. Kapının
kesin olarak bilinmemektedir. Araştırmacılardan çevresinde farklı seviyelerde hatıl yuvaları dikkati
S. Demirdal yapının Uluğbey tekke menakıbına çekmektedir.
göre 637 H./1240 M. yılına tarihlendirilebile-
ceğini ileri sürmektedir*. Kuzey cephede eksenin doğusunda,
zeminden 1.44 m. yüksekliğindeki sivri kemerli
Hamam dıştan kuzey-güney yönünde
kapının, kemer üzengisine kadar olan bölümü
düzgün olmayan dikdörtgen plânlıdır. Doğu ve
doldurulmuştur (Lev. 20).
batı cephelerin yaklaşık orta bölümü eksene
simetrik olarak dışa çıkıntılıdır. Batı cephede Batı cephede de eksenin güneyi, doğu
çıkıntılı bölümden itibaren duvar doğuya doğru cephenin güneyinde olduğu gibi toprak
eğim yapmaktadır. Kuzey cephenin önünde doğu altındadır. Eksenin kuzeyinde üst seviyede düzen­
köşenin 0.80 m. batısından itibaren 0.50 m. dışa siz bir açıklık görülür.
çıkıntı yaparak güneye doğru eğimli bir duvar yer Bugün önemli ölçüde harap olmuş hamamda
alır. Kuzey cephede eksenin doğusunda, doğu sıcaklık, halvetler örtü sisteminin çökmesi
cephede eksenin kuzeyinde kemerli birer kapı nedeniyle molozla doldurulmuştur. Hamamın iç
bulunur.Yapı, S. Eyice'nin gruplandırmasına göre mekânında sivri ve yuvarlak kemerli kapılar
"Ortası kubbeli, enine sıcaklıktı ve çifte halvetli"
görülmektedir. Sivri kemerler ılıklık mekânının
tip içinde incelenebilir'.
dışa ve sıcaklık mekânına açılan kapılarında,
Hamam, soyunmolık, ılıklık, sıcaklık, çift hal­ yuvarlak kemerler ise sıcaklık mekânından hal­
vet ve su deposu bölümlerinden oluşmaktadır (Lev. vetlere açılan kapılarda kullanılmıştır (Lev. 21).
18-19).
Yapının kuzey cephesindeki duvar = age, s. 1 3 4 .

parçalarından bugün yıkılmış olan bir soyun- ' age, s. 1 3 4 .


malığın varlığı anlaşılmaktadır. Doğu cephedeki ' S. Eyice, iznik'te Büyük Hamam ve Osmanlı Devri
kapıdan ılıklık mekânına girilir. Bu mekân doğu- H a m a m l a r ı H a k k ı n d a Bir D e n e m e , Tarih Dergisi, 15 (1960),
batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı ve beşik s. 99-120.
YARD. DOC. DR. NERMiN SAMAN DOĞANI

BÜYÜK ÇEŞME
Pandantif kalıntılarından kubbeli olduğu
anlaşılan sıcaklığın orta bölümünün örtü sistemi, Yapı, Eski Uluborlu'da sur dışında bulunan
kuzey ve güney duvarlarındaki sağır sivri kemer­ kendi adıyla tanınan Büyük Çeşme Mahallesinde
lerle taşınmaktadır (Lev. 22). Sıcaklığın kuzey ve yer alır.
güney duvarlarındaki kemerler kademelidir. Doğu Çeşme nişinin ekseninde mermer üzerine
ve batısındaki kemerlerin üzengisi ile kısmen yay­ sülüsle yazılmış dört satırlık onarım kitabesi mev­
ları algılanabilmektedir (Lev. 23). Halvetlerin örtü cuttur (Lev. 24-25)'. Kitabenin üzerinde güney­
sistemini taşıyan sağır sivri kemerler ise kademe­ doğu köşede mermer üzerine sülüsle yazılmış ikin­
sizdir. Hem sıcaklık mekânında, hem de hal­ ci bir kitabe parçası bulunur.
vetlerde örtü sistemini taşıyan kemerler arasında,
ayrıca sıcaklık mekânındaki tonoz alınlıklarında
^ VI dlUJ iSji J if j U i jjUJi , i , jrı
eksende yüzeysel nişler dikkati çekmektedir. Bu
nişlerden sıcaklık mekânındakiler kaş, halvetdeki- >W i''. J r V Jüi-L'j Li'lJl jJUJl ^ İ\ ^

ler ise sivri kemerlidir (Lev. 22).Hamamda tepe j»' ,. "-M^ V J < ^ JyJl Ji^\ 0^1 UJ! ii[xy
açıklığı sadece su deposunun tonozunda bulun­
maktadır ve dikdörtgen biçimindedir. Yapıda
moloz taş, kesme taş, tuğla, harç ve sıva olmak Kitabenin Transkripsiyonu:
üzere beş tür malzeme kullanılmıştır (Lev. 20-23). Es-sultânî
Moloz taş, içte ve dışta tüm duvarlarda, Ekmele hâzihi'll-'imaret el-mübareket fî
ılıklık, sıcaklık ve su deposunun tonozunda örgü eyyâmi devlet es-sultân el-a'zam zillu'llâhi
malzemesi olarak kullanılmıştır. Doğu cephenin
fil-'âlem Gıyâse'd-dünyâ ve'd-dîn ebü'l-feth
kuzeyinde moloz taşların oldukça küçük boyutlu
Keyhüsrev bin Keykubâd burhan el-mü'minîn
moloz taşlarla çerçevelendiği düzensiz bir teknik
uygulanmıştır. Hamamın içinde de yoğun olarak el-'abd üz-zaîf
moloz taş kullanılmıştır. Mekânların duvarları el-muhtâc ilâ rahmeti Rabihi'l-latîf fî-sene
sıvalı olduğundan, moloz taş örgü kısmen algıla­ sitte ve selâsîn ve sitte mi'e'.
nabilmektedir.
Kesme taş, cephelerde kuzeydoğu ve kuzey­
Kitabenin Tercümesi:
batı köşelerde yer yer zemin seviyesinde düzensiz
bir biçimde kullanılmıştır. Ayrıca kapı kemerleri Bu kutsal imaretin onarımı, dünya ve dinin
ile kubbeyi taşıyan kemerlerin örgüsü de kesme yardımcısı, büyük sultan, fatihler babası, mü'min-
taştır. lerin önderi, Allah'ın rahmetine muhtaç zayıf kul
Keykubâd oğlu Keyhüsrev'in devletli günlerinde
Tuğla, sıcaklık mekânının orta bölümü ile hal­
636 H./l 238-39 M. senesinde yapıldı'".
vetlerin örtü sisteminde kullanılmıştır (Lev. 22-23).
Ayrıca bu mekânların duvarlarında da yer yer Yapının çeşme nişinde yer alan kitabesinde
tuğla kullanımı görülür. Pandantiflerde kullanılan 636 H./l 238-39 M. yılında Selçuklu sultanların­
tuğla boyutları 26x5 cm., 28x4 cm., 28x4.5 cm., dan II. Gıyaseddin Keyhüsrev z a m a n ı n d a
arasında değişmektedir. onarıldığı belirtilmektedir. Bu nedenle yapının
Yapının içinde ve dışında beyaz kireç harç 1238-39 yılından önceki bir tarihte inşa edilmiş
kullanılmıştır. Sıva ise hamamın içinde bütün olduğu anlaşılmaktadır. Kanımızca y a p ı , XIII.
mekânların duvarları ile örtü sisteminde görülür. yüzyılın başında ya da ilk çeyreğinde inşa edilmiş
olmalıdır.
Hamamda sıcaklık ile halvetlerin duvarların­
da sıva üzerine malakâri süslemeler bulunmak­
' H. Edhem, A n a d o l u ' d a Islami Kitabeler: U l u b o r l u , Tarihi
tadır. Bugün süslemeler büyük ölçüde tahrip
Osmani Encümeni Mecmuası, 2 7 (1914-15), s. 1 4 8 - 1 5 4 .
olmuştur. Ancak sıcaklığın orta bölümünün güney
' Kitabenin transkripsiyonu ve tercümesinin yapılmasına
duvarında yuvarlak madalyon içinde kiremit yardımcı olan Y a r d . Doç. Dr. A b d ü l k a d i r G ü r e r ' e teşekkür
kırmızısı rengi olan kalem işi bezeme izleri ederiz.

seçilebilmektedir. '"Ayrıca kitabenin tercümesi için bkz. S . D e m i r d a l , age, s. 9 0 .


FSKİ ULUBORLU'DAKİ H A M A M VF ÇFŞN/IPI pR

Büyük Çeşme, su haznesi ile dikdörtgen biçi­


mindeki çeşme nişi olmak üzere iki bölümden 1. Bismillâhirrohmânirrahim
oluşmaktadır. Sivri kemerli olan çeşme nişi, sivri 2. Ve enzelnâ mine'ssema'i mâen tahûra li-
tonozla örtülmüştür (Lev. 24-25). Çeşme saçak nuhyiye bihi beldeten meyten ve nuskıyehü
seviyesinde eksene simetrik olarak hafif aşağıya mimmo halaknâ en'âmen (El Furkan Suresi, 4 8 . -
eğimlidir. Nişin doğu duvarı ekseninde zeminden 4 9 . Ayetler).
yaklaşık 0.35 m. yükseklikte 0.95x1.10 m. boyut­
3. Emere hâzihi'i ayn fi-eyyâm-ı melik el-
larında dört satırlık kitabe levhası bulunur. ümerâ melik'üd-dünyâ ve'd,din.
Kitabeliğin üzerinde güneydoğu köşeye yerleştiril­
miş 0.35x0.45 m. boyutlarında ikinci bir kitabe 4 . Azze nasrehu Şeyh Muhyi'd-din bin
levhası vardır. Orijinal kitabe ile bütünlük oluştur­ Yakup fi sene erba'a ve işrin ve seb'a mi'e.
mayan bu parçanın başka bir yapıdan çeşmeye
taşınmış olabileceğini düşünmekteyiz". Alttaki Kitabenin Tercümesi:
kitabeliğin üzerinde, eksenden güneye kaymış
1. Esirgeyen, bağışlayan Tanrı adıyla.
0.50x0.55 m. boyutlarında dikdörtgen bir
pencere yer alır. Pencerenin su seviyesini kontrol 2. Ve kuru bir memlekete yeniden can vere­
etmek amacıyla açıldığı bilinmektedir. lim ve yarattıklarımızdan davarları, çölde bulunan
bir çok insanları sulayalım diye gökten tertemiz su
Birinci kitabenin yaklaşık ekseninde ve indirdik.
güneyinde birer lüle dikkati çeker. Çeşme nişinde
kitobeliklerin altında 0.50x2.00 m. boyutlarında 3. Bu pınar, emirlerin meliki, dünya ve dinin
yalak kısmı bulunmaktadır. talihi (Felekeddin) günlerinde.

Çeşmede moloz taş, kesme taş, devşirme 4. Yardımı bol olsun, Yakub oğlu Şeyh
Muhyiddin tarafından 7 2 4 (1323-24) senesinde
malzeme ve harç kullanımı görülür. Yapının su
yaptı r ı l d ı ' \
haznesi ve çeşme nişinde moloz taş örgü
malzemesi olarak kullanılmıştır. Moloz taşlar Çeşme, inşa kitabesine göre Hamidoğulların-
271
düzensiz bir teknikte uygulanmıştır. Kesme taş, dan Dündar Bey zamanında, Yakub oğlu Şeyh
yer yer çeşme nişinin doğu ve batı duvarlarında Muhyiddin tarahndan 7 2 4 H . / l 3 2 3 - 2 4 M.
kullanılmıştır'^ Çeşmenin yalak kısmı devşirme yılında yaptırılmıştır.
malzemeden oluşmaktadır. Çeşme nişinin duvar­
Muhyiddin Çeşmesi, su haznesi ile dikdört­
larında XX. yüzyıl onarımlarında yapıldığı
gen biçimindeki çeşme nişi olmak üzere iki bölüm­
anlaşılan beton harç görülür.
den oluşmaktadır. Yuvarlak kemerli olan çeşme
nişi beşik tonozla örtülmüştür (Lev. 26-27).
MUHİDDİN ÇEŞMESİ Yapının kuzey cephesinin saçak seviyesinde
Çeşme, Eski Uluborlu'da sur dışında bulunan eksene simetrik olacak biçimde aşağıya eğimli
Salih Efendi Mahallesinde yer alır. olduğu görülür. Çeşme nişinin güney duvarı ek­
seninde zeminden yaklaşık 0.35 m. yüksekte,
Yapı, inşa kitabesinde adı geçen banisine
0.81x1.07 m. ölçülerinde dikdörtgen çerçeveli ve
izafeten "Muhiddin Çeşmesi" adıyla tanınmak-
sivri kemerli olan bir kitabelik yer alır. Kitabeliğin
todır'^ Halk arasında ise yapı "Miyedin Çeşmesi"
alt kısmında yaklaşık eksende bir lüle görülür.
olarak da bilinmektedir.
Kitabeliğin 35 cm. üzerinde 0.60x0.70 m. ölçü­
Yapının inşa kitabesi bulunmaktadır (Lev. lerinde dikdörtgen bir pencere yer alır. Kitabeliğin
27). Çeşme nişinin eksenindeki dikdörtgen
çerçeve ile kuşatılan sivri kemerli kitabelikte mer­
mer üzerine sülüsle yazılmış dört satırlık inşa
"Kitabe parçası belki d e Uluborlu Kalesi'rıden çeşmeye
kitabesi vardır'^ taşınmış olabilir.

" S . Demirdal, a g e , s . 9 2 .

" N . Köseoğlu, Uluborlu Kitabeleri, Ü n . 2 / 1 3 ( 1 9 3 5 ) , s. 1 7 4 -


lıUl Uij^ kJui j b j »Jjj iw i^jxJ > U . U J l ^ bip\ j
1 7 7 ; S . D e m i r d a l , a g e , s. 9 2 .

"Kitabenin transkripsiyonu v e tercümesinin y a p ı l m a s ı n d a


y a r d ı m c ı o l a n Y a r d . D o ç . D r . A b d ü l k a d i r G ü r e r ' e teşekkür
• ^ W - 3 if.r* > (^.) <r'y*i 0^ Crt-'-'l y ~ ^ 'r^ '/ ederiz.
YARD. DOC. DR. NERMİN S A M A N nnği^K\

Beylikler ve Osmanlı dönemi hamamlarında da


altında bulunan yalak kısmı 0.70x1.80 m. ölçü-
moloz taşın örgü malzemesi olarak kullanımı
lerindedir. Yapıda moloz taş, kesme taş ve
yaygındır. Divriği Bekir Çavuş (1228), Kayseri
devşirme malzeme kullanılmıştır. Çeşmenin su Huand Hatun, Balat 1-4 no.lu, Peçin Hamam o-b,
haznesi ve nişinde moloz taş örgü molzemesi Konya Meram, İstanbul Langa hamamları örnek
olarak karşımıza çıkar. Düzensiz kesme loş çeşme verilebilir". Moloz taşın hamamlarda oldukça
nişinin kemeri ile doğu ve batı duvarlarında kul- düzensiz bir teknikte uygulandığı görülür. Kesme
lonılmıştır. Çeşmedeki kitabe levhası devşirme bir taş Balta Bey Hamamı'nda cephelerde alt ve üst
bloktur. seviyelerde ve köşelerde, külhan kemerinde,
Karabey Hamamı'ndo ise cephelerin köşelerinde
ve yer yer alt seviyeler ile kemerlerin örgülerinde
DEĞERLENDİRME
kullanılmıştır. Anadolu' daki hamamlarda do
Konumuzu oluşturan Uluborlu Balta Bey
kesme taş kullanımı yaygın olmakla birlikte yer
Hamamı "Üç eyvonlı, iki köşe hücreli", Karobey
yer cephelerde kapı-pencere kemerleri ile söve-
Hamamı "Ortası kubbeli, enine sıcaklıklı ve çifte
lentolarında kullanıldığı görülür. Örnek olarak
halvetli" plân tipi yansıtmaları açısından
Divriği Bekir Çavuş, Tokat Pervane, Mudurnu
Anadolu'daki Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı
Yıldırım ve Konya Meram hamamlarını vere-
dönemi hamamları ile benzerlik göstennektedir.
biliriz''. Tuğla Balta Bey Hamamı'ndo örtü siste-
Üç eyvanlı, iki köşe hücreli plân şemasına Kayseri
Huand Hatun Hamamı, kadınlar bölümü (1226 " Ü ç eyvanlı ve iki köşe hücreli h a m a m l a r için b k z . K. A r u
Tüıi Hamamları EHidü, istanbul 1 9 4 9 , s. 6 1 - 6 2 , pl. 4l'
sonrası), Eğirdir Dündar Bey (1307-8), Ezine
(İstanbul Langa); E. H. A y v e r d i , htar)bul Mimari Çağının
Sefer Şah (1393 öncesi), Balat 2 no.lu (14. yy), Menşe'i Osmarılı Mimarisinin İlk Devri 630-805 (1230
Peçin b (14. yy), Sivrihisar Şeydiler (14. yy), 1402), I, istanbul 1 9 6 6 , s. 4 9 7 - 4 9 8 , pl. 8 5 7 (Ezine), A.
Konya Meram (1424), Bursa Emir Sultan (1426), Arel, Menteje Beyliği Devrinde Peçin Ş e h r i , Anadolu Sanatı
Arafhrmalan, I (1968), s . 6 9 - 9 8 , şek. 9 ; E . Y u r d a k u l , S o n
Edime Topkapı (1444), Afyon Gedik Ahmed
Buluntulara G ö r e Koyseri'deki Hunal Hamamı, Selçuklu
Paşa, kadınlar bölümü {1472), Karaman Aroştırmolon Dergisi, 2 ( 1 9 7 0 ) , s. 1 4 1 - 1 5 1 , şek. 1, S.
Sekizçeşme, erkekler bölümü (15. yy) ve İstanbul Erken, Edime H a m a m l a r ı , Vakıflar Dergisi, 1 0 , ( 1 9 7 3 ) , s.

Langa (15. yy) homamlan örnek verilebilir'^ 4 0 7 - 4 1 9 , pl. 3 ; Y . Ö n g e , K o n y a ' n ı n M e r a m M e s l r e s i n d e k l


Mimari Bir Manzume, VakıHar Dergisi, 10, ( 1 9 7 3 ) , s, 3 6 7 -
Karobey Hamamı'nda görülen ortası kubbe­ 3 8 3 , Lev. 1 1 ; A . Durukan, B a / a f ' f a Türk Devri Eserleri,

li, enine sıcaklıklı ve çifte halvetli plân tipi Tokat Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsij, Y a y ı n l a n ­
mamış Doktora Tezi, A n k a r a 1 9 8 2 , s . 9 7 - 1 0 4 , Lev. 127,
Pervane, kadınlar bölümü (1275), Mudurnu
Anonim, Türkiye'de V a k ı f A b i d e l e r v e Eski Eserler I, A n k a r a
Yıldırım (1382), Bursa Haydarhane (1383), Balat 1 9 8 3 , s. 1 1 8 - 1 2 0 (Afyon); Anonim, Türkiye'de Vakıf
3 no.lu (14. yy), Peçin a (14. yy), Zile Taceltin Abide/er ye Eski E s e d e r / H , A n k a r a 1 9 8 3 , s. 3 5 9 - 3 6 0 ( B u r s a

İbrahim Paşa (14. yy), İnegöl Yıldırım (1389- Emir); Y . Ö n g e , Anadolu'da XII-XIII. Yüzyıl Türk H o m a m / o n ,
Ankara 1 9 9 5 , şek. 2 , 8.
1402), Bursa Nalıncılar, kadınlar bölümü (1412
"Ortası kubbeli, enine sıcaklıklı v e çifte halvetli h a m a m l a r i ç i n
öncesi). Edime Gazi Mihoil Bey (1422), Bursa
bkz. E. H. Ayverdi, a g e , s . 2 8 7 - 2 8 9 , pl. 436 (Bursa
Muradiye (1426), Edirne Tahtakole (1435), Nalıncılar), 3 4 9 - 3 5 4 , pl. 581 (AAudumu); A . A r e l , a.g.m., s.
Edime Mezitbey (1442), Afyon Gedik Ahmet 8 4 - 8 5 , şek. 8 ; E.H. Ayverdi, Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve

Paşa, erkekler bölümü (1472) ve Edime İbrahim l Sultan Murad Devri 8 0 6 - 8 5 5 (1403-52), II, istanbul
1 9 7 2 , s. 3 2 0 - 3 2 1 , pl. 5 7 3 (Bursa M u r a d i y e ) ; S , Erken,
Paşa (15. yy) hamamlarında karşımıza çıkar".
a.g.m., s. 4 0 6 - 4 1 5 pl. 2 - 3 , 7 , 9 ; A . D u r u k a n , o g e , s . 2 3 4 -
Uluborlu'daki Balta Bey ve Karobey hamam­ 2 4 2 , lev. 136; Anonim, oge, (L Cilt), s . 1 1 8 - 1 2 0 ( A f y o n ) ; Y .
larında olduğu gibi örneklerde de soyunmalık, Ötüken - A . Durukan - H. A c u n - S . P e k a k , Türkiye'de Vakıf

ılıklık, sıcaklık, halvetler ve su deposu bölümleri Miideler ve Eski Eserler IV, A n k a r a 1 9 8 6 , s . 1 3 0 - 1 3 1 , p l .


38 (inegöl); H. Ç a l , Zile Hamamları, Türk Etnografya
aynı eksen üzerinde konumlanmıştır.
Dergisi, 1 8 ( 1 9 8 8 ) , s. 1 0 7 - 1 0 9 , pl. 4 .

Ulubodu Balta Bey ve Karabey hamam­ " M o l o z taş kullanımı için b k z . A . A r e l , a.g.m., s. 8 4 - 8 8 , res.
larında moloz taş, kesme taş, tuğla, harç ve sıva 1-10 (Peçin); Y . Ö n g e , a . g . m . , s. 3 6 9 - 3 7 5 , r e s . , 4 - 6 ( K o n y a
Meram), A . Durukan, oge, lev. 1 1 9 a - 1 2 2 a , 1 3 0 a l 3 4 a ,
kullanımı görülür. Moloz taş örgü malzemesi
1 3 9 a - 1 5 I b, 152 b - 1 5 5 a (Balat), Y . Ö n g e , o g e , s. 1 7 9 -
olarak Balta Bey Hamamı'nın içte ve dışta tüm 184 (Divriği), 1 9 1 - 2 0 8 (Kayseri).
duvarlarda, Karabey Hamamı'nda ise beden " K e s m e taş kullanımı için bkz. E . H. A y v e r d i , age, (not 1 5 ) , s .
duvarlarında, ılıklık, sıcaklık ve su deposunun 3 4 9 - 3 5 4 (Mudurnu); Y . Ö n g e , age, res. 4 - 6 (Meram), Y,
tonozunda kullanılmıştır. Anadolu'daki Selçuklu, Ö n g e , age, s. 1 7 9 - 1 8 4 (Divriği).
FRKİ U L U B O R L U ' D A K I H A M A M V E Ç . F Ş M F i P D

L e v . 1: E s k i U l u b o r l u , g e n e l g ö r ü n ü m .

273

L e v . 3: B a l t a B e y H a m a m ı , g e n e l g ö r ü n ü m .

L e v . 4: Balta Bey H a m a m ı , g ü n e y d o ğ u d a n g ö r ü n ü m .
YARD. DOC. DR. NERMiN ŞAMAN D O Ğ A M

Lev. 5: Balta Bey Hamamı, güney cepheye bakış.

Lev. 6: Balta Bey Hamamı, güney cephe ayrıntı.

Lev. 9: Balta Bey Hamamı, soyunmalık.


FgKİ ULUBORLU'DAKİ H A M A M VE Ç F Ş M F i P D

Lev. 12: Balta Bey Hamamı, ıl.kl.k, kuzey duvar. Lev. 1 3 : Balta Bey Ha, r, duvar

Uv. 14: Balta Bey Homamı, sıcaklık, göbek taşı. Lev. 15: Balta Bey Hamamı, sıcaklık, batı eyvan.
275

Lev. 17: Karabey Hamamı, üstten görünüm

Lev. 16: Balta Bey Hamamı, sıcaklık, kubbe ayrıntı. Lev. 20: Karabey Hamamı, kuzey ve doğu cephe.
VARn. DOC. DR. NERMİN S A M A N D O f t A M

Lev. 24: Uluborlu, Büyük Çeşme.

Lev. 25: Uluborlu, Büyük Çeşme, kitabe.

Lev. 27: Uluborlu, Muhiddin Çeşmesi, kitabe Lev. 26: Uluborlu, Muhiddin Çeşmesi.
ffiKl ULUBORLU'DAKİ H A M A M \/F n p c ^ f ^ p ı ^ ^

minde, ılıklık ve sıcaklığa açılan kapıların kemer­


lerinde, Karabey Hamamı'nda sıcaklığın orta Uluborlu Büyük Çeşme ve Muhiddin Çeşmesi
bölümü ile halvet hücrelerinin örtü sistemlerinde su haznesi ve çeşme nişi olmak üzere iki bölümden
kullanılmıştır. Anadolu'daki hamamlarda da oluşmaktadır. Büyük Çeşme sivri kemerli, Muhiddin
örneklerimizde olduğu gibi tuğlanın kemerde ve Çeşmesi yuvarlak kemedi çeşme nişine sahiptirler.
örtü sisteminde kullanımı yaygındır. Kayseri Anadolu'daki Selçuklu ve Beylikler dönemi
Huand Hatun, Konya Sahip Ata (1258-79), Balat çeşmelerine ait bilgilerimiz sınırlı olmakla bidikte,
1-4 no.lu ve Konya Meram hamamlarını örnekler bilinen çeşmelerin örneklerimizle ortak özellikler
arasında sayabiliriz". yansıttığı görülür. Örnek olarak Antalya Ahi Yusuf
Çeşmesi (1249), Kayseri'deki Sahibiye (1266) ve
Uluborlu Karabey Hamamı'nın sıcaklık ve
Oduncu (1582) Çeşmeleri ile Karaman İbrahim
halvetlerinin duvarlarında malakâri süslemeler
Bey İmareti Çeşmesi'ni (1433) verebiliriz^.
görülür. Kesin olarak algılanamayan bu süsleme­
lerde geometrik ve bitkisel motiflerin kullanıldığı Görüldüğü gibi UluboHu'doki hamam ve
anlaşılmaktadır. Anadolu'daki bazı hamamlarda çeşmeler Selçuklu-Hamidoğulları Beyliği dönemi­
da malakâri süslemelere rastlanmaktadır. Mardin nin önemli özgün örneklerini oluşturmaktadır. Eski
Sitte Radviyye (12. yy. sonu), Beyşehir Eşrefoğlu yerleşimin (Ortaçağ şehrinin) bugünkü Uluborlu'
(1299), Balat 2 no.lu, İshaklı Çifte (15.yy), Bursa y a taşınması sonucu yapılar da kendi kaderlerine
Demirtaş (15. yy) ve Gemlik Büyükkumla köyü 1. terk edilmiştir. Dileğimiz bu yapıların işlevine
no.lu hamamlarını örnek verebiliriz^. Karabey uygun olarak kullanılması ve yaşatılmasıdır.
Hamamı'nın sıcaklığında görülen kalem işi " T u ğ l a kullanımı için b k z . Y . Ö n g e , a g e , s . 3 6 9 , 3 7 5 , res. 4 -
bezemeler Anamur Mamuriye Kalesi Hamamı 6 ( M e r a m ) ; A . D u r u k a n , a g e , s . 2 2 2 , 2 3 3 , 2 4 1 , 2 4 7 , lev.
119b- 1 2 4 a , 131 b - 1 3 3 b , 1 4 1 , 1 5 2 b - 1 5 5 a (Balaf); Y .
(14. yy)'nın duvarlarında karşımıza çıkar^'.
Ö n g e , a g e , s. 2 2 9 - 2 3 6 (Sahip Ata).

İncelediğimiz Uluborlu Balta Bey ve Karabey ^ M a l a k â r i Süslemeler için b k z . Y . Ö n g e , o g e , s . 8 0 - 8 2 ; A .


D u r u k a n , o g e , s . 2 3 3 (Balat), Y . Ö t ü k e n - A D u n j k a n - H .
hamamları görüldüğü gibi plân şeması, malzeme-
A c u n - S . P e k a k , a g e , s . 7 1 - 7 2 , res. 3 ( G e m l i k 7 .
teknik ve süsleme özellikleriyle Anadolu'daki XIII- 277
" Y . Ö n g e , A n a m u r AAamuriye Kalesi Y a n ı n d a k i Hamam,
XIV. yüzyıl hamamları ile benzerlikler yansıtmak­ Vofeiflar Bülteni, I ( 1 9 7 0 ) , s. 1 0 6 - 1 1 4 .

tadır. Hamamların bulunduğu Eski Uluborlu'nun " Ç e ş m e l e r l e ilgili o l a r a k b k z . E . D i e z - O . A s l a n a p a - M. M.


Selçuklu ve Beylikler döneminde önemli bir Türk K o m a n , / C a r a m o n Devri S o n o h , İstanbul 1 9 5 0 , s. 8 4 , şek.
1 1 4 ; Ö . Y ö r ü k o ğ l u , Kayseri Çeşme/eri, s . 1 2 1 - 1 2 4 , 128-
yerleşmesi (Hamidoğulları Beyliği'nin başkenti) 1 3 1 ; Y . Ö n g e , A n t a l y a ' d e k i Selçuklu Çeşmeleri Hakkında
olduğu da dikkate alınarak yapıların XIII- B a z ı G ö r ü ş l e r , Antalya IV. Selçuklu Semineri (Bildiriler), 1 3 -
14 Mart 1992, Antalya 1993, s. 7 0 - 7 9 ; M. Denktaş,
XlV.yuzyila tarihlendirilmelerinin uygun olacağı
Karaman Çeşmeleri. K a y s e r i 2 0 0 0 , s . 1 9 - 2 5 ; M. Denktaş,
görüşündeyiz. Kayseri'deki Tarihi Su Yapılan (Çeşmeler, Hamamlar),
Kayseri 2 0 0 0 , 28-30.
YARD. DOC. DR. NERMİN SAMAN D O Ğ A N

Lev. 7: B a l t a B e y H a m a m ı , g ü n e y v e batı c e p h e , g e n e l g ö r ü n ü m .

278

Lev. 8: B a l t a B e y H a m a m ı , batı c e p h e a y r ı n t ı .

-ir
•4

Lev. 1 0 : B a l t a B e y H a m a m ı , s o y u n m a l i k , a y r ı n t ı . Lev. 1 1 : B a l t a B e y H a m a m ı , s o y u n m a l i k , a y r ı n t ı .
^gl^ınn^^BORLU'DAKİ HAMAM VE CFŞMFi F P

Ifiv. 21: Karabey Hamamı, sıcaklık, güney duvar, ayr

279

Lev. 22: Karabey Hamamı, sıcaklık, orta bölüm.

Lev. 23: Karabey Hamamı, sıcaklık, orta bölüm, ayrıntı.


YARD. DOC. DR. NERMIN SAMAN D Q ( ^ A M

P.

i; O - O

X if o.
/ t \ t

O =^o^ ;

/ O N

" I T

0 1 2 6nn.

Lev. 2: Balta Bey Hamamı, rölöve planı.


Çizen: M, Görür, T. Yazar.
PRKİ ULUBORLU'DAKİ HAMAM VE CEŞMFI FR

I
U<D
I
I
1
I

.->-.

281

l::n.-;ı

Lev. 1 8 : U l u b o r l u K a r a b e y H a m a m ı , rölöve plânı.

Rölöve: O . D o ğ a n , A . Engin, M. Görür

Ç i z e n : M . G ö r ü r , T. Y a z a r
YARD. DOC. DR. NERMİN ŞAMAN DOĞAN

-r-
I

d)

s I
\ I

rra

Lev. 19: Karabey Hamamı, restitüsyon planı.


Çizen: M. Görür, T. Yazar
283

Yard. Doç. Dr. Abdülhamit TÜFEKÇİOĞLU


Yard. Doç. Dr. Ali BORAN

Kitabelerin Diliyle
Samsun Kalesi ve İç Kale Mescidi
KİTABELERİN DİLİYLE SAMSUN KALESİ V F i n K A L F M F S n i n i

S
amsun, l<uzeyinde Karadeniz, doğusunda
li rol oynayan Samsun'un, Sultan ili. Mehmed
Ordu, güneyinde Tol<at ve Amasya, güney-
(1595-1603) döneminde Rusların saldırısına
batısmda Çorum ve bahsmda Sinop illeri
uğraması sebebiyle, etrafındaki surlar yeniden
ile çevrili coğrafi alanda yer almaktadır. Deniz
tamir edilerek muhafızlar tayin edilmiştir. Şehir
kenarında bulunması ve Kızılırmak ile Yeşilırmak
1 869'da büyük bir yangın geçirmiş, bu sırada
gibi Anadolu'nun önemli akarsuiarmm bu
mimarî yapıların çoğu kullanılamayacak dere­
bölgede denize dökülmesi, Samsun'un tarih
cede hasara uğramıştır^. I. Dünya Savaşı (1914-
boyunca önemini sürdürmesine sebep olmuştur.
18) yıllarında ticarî yönden gerileyen Samsun,
Şehrin tarihi ile ilgili en erken bilgilere, kentin Cumhuriyet döneminden itibaren yeniden
güneyindeki Dündartepe Höyüğü'nde yapılan kalkınmaya başlamıştır. Günümüzde büyük
arkeolojik araştırma ve incelemelerin neticesinde şehirlerimizden biri de Samsun'dur.
rastlanmış olup, bu bölgede Kalkolitik ve Tunç
çağlarında bir uygarlığın yaşamış olabileceği
KALELER
kanaatine varılmıştır'. Tarihi kaynaklarda
"Amisos" adıyla zikredilen şehir. Antik çağda Bir koloni (deniz ticaret kenti) olarak kurulan
sırasıyla Yunanlıların, Perslerin, B. İskender ve Amisos ile Anadolu Selçukluları tarafından inşa
Pontus Krallığı ile Roma İmparatorluğu'nun edilen Samsun'un her birine ait ayrı ayrı kaleleri
hakimiyetinde kalmıştır^. ve şehri çevreleyen surlarının varlığı bilinmektedir
(Res. 1).
Türk-lslam döneminde ise Danişmendlilerin
akınlarına sahne olan şehir, II. Kılıç Arslan (1155- i. Amisos'a ait kale, bölgenin Çelebi
92) devrinde Anadolu Selçuklu yönetimine kesin Mehmed döneminde fethedilip Osmanlı
olarak dahil edilmiştir. Şehir, dönemin İslam tari­ hakimiyetine katılmasından sonra terkedilmiştir.
hi kaynaklarında, "Kara Samsun" adıyla Bu sırada "Amisos'un savaş yapılmadan Çelebi
bahsedilmektedir. Zengin bir tüccar zümresinin Mehmed'in eline geçmesi, 1425'te Cenevizlilerin
yaşadığı Amisos, Bizans ve Cenevizlilerin elinde şehirden ayrılırken, yakıp yıkmaları ve bu
kalırken, Anadolu Türkleri de antik yerleşmenin nedenle kentin harap ve kül yığınları içinde teslim
yakınına "Samsun" adıyla kendi şehirlerini ' K. Kökten, "Samsun Vilâyetinde Tekeköy Civarında
kurarak, kalelerini ve mahallelerini inşa P r e h i s t o r i k A r a ş t ı m n a l a r " , D/7 ve Tarih - Coğrafya Fakültesi
etmişlerdir^ Böylece Türkler onlarla birlikte Dergisi, V / i l ( 1 9 4 7 ) s. 2 2 4 v d ; T. Ö z g ü ç , " S a m s u n Bölgesi
K a z ı l a r ı H a k k ı n d a ilk Kısa R a p o r " , Belleten, 3 5 ( 1 9 4 5 ) ; s.
ticaretlerini getirilmişler ve bu konudaki tecrü­
3 6 1 - 3 6 2 ; M . T o r u n , Samsun ve ilçeleri Tarihi Araf tırmalan,
belerinden faydalanmışlardır. Her iki şehrin de istanbul 1954, s. 6-25; B. Darkot, "Samsun", İslam
etrafı surlarla çevrilmiştir. İlhanlılar devrinde Ansiklopedisi, X []993). s. 1 7 7 .
Samsun'da darphane kurulmuştur. Bu durum, ' E. B e r n a r n d - A . Rottiers, Itineraire de TiHis a Constantinople,
Brussels 1 8 2 9 , s. 1 5 0 ; W . J . H a m i l t o n , Extroncts From Notes
şehrin ticarî yönden ulaştığı seviyeyi göstermekte-
made on a Journey in Asia Minor in 1836, J o u r n a l o f the
dir. R o y a l G e o g r a p h i c a l C o c i e t y of S o c i e t y of L o n d o n , 1 8 3 7 . s.
3 4 - 6 1 ; K a z ı m D i l ç i m e n , Canik Reyleri, S a m s u n 1 9 0 9 , s. 1 9 -
Anadolu Beylikleri arasında sürekli el
21; R. V a l o d a , S a m s u n Mazisi - Hali • İstikbâli, (Çev. K.
değiştiren şehir, ilk kez Yıldırım Bayezid döne­ K a r ı g ö l l ü ) , G a z i a n t e p 1 9 4 4 , s. 9 - 1 3 ; M . T o r u n , age., s. 3 5 -
minde (1389-1403) Osmanlıların hakimiyetine 3 9 ; F. S ü m e r , Anadolu'da Moğollar, Selçuklu Araştırmaları
geçmiş, Ankara Savaşı sonrasında Timur'un Dergisi, I, 1 9 6 9 , s. 8 2 v d . ; P, T u ğ l a c ı , Osmanh Şehirleri,
i s t a n b u l 1 9 8 5 , s. 2 6 2 - 2 6 3 ; B. D a r k o t , a.g.mad., 171-173;
kuvvetleri tarafından tahrip edilmiş ve
I. H . K o n y a l ı , Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu
yağmalanmıştır. Bir ara İsfendiyaroğullarının Devletleri, Ankara 1988, s. 131-144; ibni Bibi, El-
idaresinde kalmış, ancak Çelebi Mehmed (1413- Evâmirü'l-Ala'iyye Fi'l-Umuri'l-Ala'iyye (Selçuk Name) I,
21) tarafından ele geçirilerek tekrar Osmanlı ( H z l . M . Ö z t ü r k ) , A n k a r a 1 9 9 6 , s. 1 7 2 - 1 7 4 .
" A. Bryer and VVİnfield, The Byzantine Monuments and
yönetimine katılmıştır. Cenevizlilerin Amisos'u ter-
Topography of the Pontus, W a s h i n g t o n 1 9 8 5 , s. 9 4 .
ketmeleri üzerine şehir önemini kaybetmiş ve yeni ' B. D a r k o t , a . g . m a d . , 1 7 5 - 1 7 6 ; P. T u ğ l a c ı , a g e . , s. 2 6 4 ; i.
yerleşimler daha çok Selçukluların kurduğu G u l s e v i l , S a m s u n , n O f C 6e//efen/, 2 5 / 3 0 4 . Istanbul 1 9 7 0 . s.
Samsun çevresinde gelişmiştir. Karadeniz'deki 1 4 ; D o ğ u K a r a d e n i z , D o ğ a C e n n e t i , T a r i h , Kültür ve Yeşillik­
ler Diyarı (Anonim) Ankara (Tarihsiz) 46; S. Faroqhi,
limonlarla deniz ticaretinin sağlanmasında önem­
O s m o n W o / C e n f / e r ve Kenf/i/er, istanbul 1 9 9 4 , s. 1 3 1 - 3 3 .
YARD. DOC. DR. ARDÜLHAMİT Tl lFFKÇİOĞLU - YARD. D O C DR. ALİ BORANI

büyük emir, hac ve harameynin süsü Timurtaş Bey


alınması" şeklindeki kaynaklarda yer alan bil-
giler^ bugün İstanbul Üniversitesi Merkez -idaresi devamlı olsun- tarafından Efrenc
Kütüphanesi'nde muhafaza edilen Sultan İL Kolesi'nin tahrip edilmesi emredildi. Allah, onu
Abdülhamid (1876-1909) albümlerindeki bir (kaleyi) 823 tarihinde yakıp yıktıktan sonra her
fotoğrafa göre, doğru görünmemektedir. Bilindiği kim ki bunu tekrar ihya edilmesi (onarılması)
gibi Sultan II. Abdülhamid, padişahlığı döne­ gerektiğini gündeme getirir ve birilerini bu işin
mindeki Osmanlı şehirlerinin ve mimarî onanimasında çalıştırırso, Allah'ın, meleklerin ve
yapılarının fotoğraflarını çektirerek büyük bir bütün insanların lâneti üzerine olsun.
albüm meydana getirmiştir. Samsun'a ait
' Winfield, age., 1 7 2 ; W . W . Bryec, A Y e a r W i l t ttie Turk, o r
fotoğraflar arasında yer olan ve 90764/11 Sketches of Travel in the European and Asiatic Dominions of
numarada kayıtlı bulunan fotoğrafın (Res. 2) the Sultan, N e w York 1 8 5 4 , s . 1 5 0 ; O . Piper, Burgenkunde,
AAünchen, 1912, s. 10-12; S. Tay, The History of
altında Osmanlıca "Samsun Kalesi Kitâbesi"
Fortification, London, 1 9 5 4 , s . 2 0 - 3 0 ; A . G a b r i e l , La Cite de
ibaresi yazılmıştır. Ancak bütün aramamıza Rhodes, Park, 1921-1922, s. 5 0 ; a.mlf., Istanbul Turk
rağmen kitabenin aslının bugün nerede olduğu, Kaleleri (Çev: A . İlgaz), İstanbul, 1 9 4 1 , s . 1 7 7 ; İ. U t k u l a r ,
Çanakkale Boğazında Fatih Kaleleri, İstanbul, 1953; M.
tespit edilememiştir. 823 H. / 1 4 2 0 M. tarihli
Wiener, Burger Der Kreuzritter, Berlin, 1966, 85; O.
kitabede "Efrenc" adıyla nitelendirilen şehrin Zirojevic, " P a l a n k a " , Studia Balcanica, no: 3 , 1 9 7 0 , s. 1 7 3 -
kalesi, büyük ihtimalle Hıristiyan halkın yaşadığı 1 8 0 , F . C . E . Winter, Greelc Fortification, London, 1 9 7 1 , s.

Amisos (Kara Samsunj'a ait olmalıdır. Kitabenin 4 7 - 7 8 ; C . E. A r s e v e n , " K a l e " , Sanat Ansiklopedisi, II, 1 9 9 3 ,
9 0 8 ; N, Sevgen, Anadolu Kaleleri, I, A n k a r a , 1 9 5 9 , 5 ; M.
metni (Res. 2):
Streeck, "Kale", İslâm Ansiklopedisi, VI, istanbul, 1993,
1 2 4 ; V . Bartfıold, "Farsça'da Ark-Erk ( K a l ' e ) , ( C i t a d e l ) " !
Belleten, XIII/50, 1949, 327; S. Eyice, "Kale", Jür'k
Ansiklopedisi, XXI, A n k a r a , 1 9 7 4 , 1 3 7 ; N . Djelloul, " L e s
Fortifications de Bizerte I'Epoque O t t o m a n e " , Arab Hictorial
Ct^J-^} [TİJ-ı jrtj j ; . . ^ ' j^'İ^ i I oJji ol* Mj^. -3
Rewiev Far Ottoman Studies, 7 - 8 , Z a ğ v a n , 1 9 9 3 , 163-204;
İJltlİj > ^ J İ i i ^ J ^ U - i 1 L ^ j ^ l J-ıy U t j j j ftj J L , J.Ü jjC -4 a.mlf., les fortificoh'on Cötieres Ottomane de la Regence de
Tunis (XVI e-XIX 2 Siecles), Z a ğ v a n , 1995, 10-30; A.
Ö d e k a n , "Kale", Eczaabaşı Sanat Ansiklopedisi, II, İ s t a n b u l ,
1997, 932; A. Boran, Anadolu'daki İç Kale Câmi ve
Mesddleri, A n k a r a , 2 0 0 1 , s . 10; a.mlf., " O s m a n l ı Dönemi
okunuşu:
Kale Mimarîsi", Osmanlı, 1 0 , A n k a r a , 1 9 9 9 , s. 3 4 7 - 3 6 3 ;
a.mlf; "The Architectural Style of Castles During The
Ottoman Period" The G r e a t Ottoman, Tukish Civilisation, IV,
1 - Ümira bi-tahrîbi kol'ati'l-efrenci fi eyyâmi A n k a r a , 2 0 0 0 , s . 3 4 6 - 3 6 3 ; a.mlf.; "Türk S a n a t ı n d a Kale
devleti's-sultâni'l-a'zami meliki'l-guzâti ve Mimarisi", Türkler, 7, Ankara, 2 0 0 2 , a.mlf, " V a n İç K a l e d e
Osmanlı Yapılaşması", Dünyada Van Dergisi, XXI -XII ,
2- 'l-mücâhidîne kâmi'i'l-keferati ve'l-
Ankara, 2000, s 18-22; a.mlf., "Orta Asya'dan
müşrikîne sultân Muhammed bin Anadolu'ya Türk Kaleleri" Prof. Dr Nejat Diyarbekirli'ye
Armağan, Baskıda; D. Hasol, Ansiklopedik Mimarlık
3- Bâyezid tHân halleda'llâhu memleketehû
Sözlüğü, istanbul, 1 9 9 0 , 2 6 1 ; M. Sözen - U. T a n y e l i , S a n a f
'alâ yedeyi'l emîri'l-kebîr zeyni'l-hâc ve'l- Kavram ve Terimleri Sözlüğü, istanbul, 1986, 120;
harameyn Muhammed Mamedov - Ruslan M u r a d o v , The Architecture
of Turkmenistan, A Concise History, M o c k b a , 1980; E.
4- Timurtaş Bey dâme devletuhu mâ ba'de
Kluckert, "Le Chateau Fort a u M o y e n  g e , C h e v a l e r i e et
ahrakahâ'llâhu te'âlâ fî seneti selâsin (ve) 'ışrîne Cultire de C o u r " , L'art Gothique, Paris, 1 9 9 9 , 2 4 0 - 2 4 2 ; B.
ve semânimâyeh Bomgasser, "Les Châteaux et L'heresie C a t h e r e s e n F r a n c e
Meridionals", L'orf Gothique, Paris 1999, 116-118; Y.
5- Femen evhâ ve es'â bi-'imârotihâ fe'aley- Attagorriev - O. Berdiev v d , Türkmenistan'ın Arjitectura
hi la'netü'llâhi ve'l-meiâiketi ve'n-nâsi ecmaîne. Yadigarlan, Leningrad, 1974, 100; Erol Yıldır, Kuzey
Kafkasya'da Vaynah Kule Mimarîsi, İstanbul, 1997, 14;
Kemal G ö k a n , "Kıbns'ın Kaleleri, Gezi, 1 3 , İstanbul, 1 9 9 8 ,
Tercümesi s. 78-93; Kakacan Bayramov, "Türkmen Kaleleri", II.
Müzecilik Seminer Bildirileri, 19-23 Eylül 1 9 9 4 , İstanbul,
Büyük sultan, gazilerin ve mücahitlerin 1 9 9 5 , s. 1 1 6 ; N . Ç a m , "Osmanlı T a b y a l a n " , Osmanlı, 10,
hükümdarı, kâfir ve müşrikleri perişan eden, A n k a r a , 1 9 9 9 , s 3 4 3 - 3 4 6 G e o r g i n a H e r r m a n n , A^onuments

Bâyezid Han'ın oğlu Sultan Mehmed'in - Allah of Merv Trachtional Buildings of the Kaarakum, London,
1999.
onun ülkesini ebedi kılsın- yönetimi zamanında,
K I T A B E L E R I N D I L I Y L E S A M S U N K A I F R İ V F jç K A İ F MFF^Clni

Kitabe, Arapça ve celî sülüs liatla beş satır


döneminde (1595-1603) Rus saldırılarına uğra­
halinde yazılmıştır. Fotoğraftan yazının büyük bir
yıp hasar gördüğü için, yeniden tamir edilmiştir.
ihtimalle mermer üzerine ve kabartılarak
hokkedildiği anlaşılmaktadır. Yazı güzel olmasa
da dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Kelimeler İÇ KALE MESCİDİ
satır nizamına göre ve genellikle alttan yukarı Yapı, kaynaklarda "Kale Kapısı Mescidi"
doğru istiflenmiştir. Terkiplerin satıra oldukça adıyla geçmektedir'.
girift bir şekilde dağılışı ve kalınca bir kalemle iç kaleden günümüze fazla bir kalıntı
yazılışı, yazının küt ve tok görünmesine sebep ulaşmadığı için mescidin iç kaledeki konumunu
olmuştur. Harfler arasına hareke, nokta ve tirfil belirlemek imkânsızdır. Kitabesine göre mescidi,
gibi işaretlerin konulmasının yanısıra, nun ve dal Mahmud oğlu Evhad el-Mevlevî, Sultan Ebu Said
harflerine bitişik palmet motifleri işlenerek yazı
Han'ın saltanatında 723 H./1323 M. yılında ve
içindeki boşluklar giderilmiş ve denge
Noyan Timurtaş'ın valiliği zamanında inşa ettir­
sağlanmıştır.
miştir. Bugünkü mescidin giriş kapısı üzerindeki
kitabe, Arapça ve celî sülüs hatla dört satır
Kitâbeye göre şu tespitler yapılabilir. halinde hakkedilmiştir. Metni şöyledir (Res. 3):
1- Şehrin ve kalenin adı kitâbede "Efrenc
Kalesi" adıyla geçmektedir. Tarihi kaynaklara
göre Amisos'to Greklerin ve Cenevizlilerin i ı j j j i d'ı> J L J _ J^! f-hı-'}^ :;lSii—!ı - 2

yaşadığı dikkate alındığında, şehrin bu isimle


adlandırılmasında bir uygunluk görülmektedir.
c-i-j-^j 1/fip crf -^l' -'-=^''
2- Gerek Amisos'un ve gerekse bölgenin
Osmanlı topraklarına kesin olarak katılması. Okunuşu
Çelebi Mehmed döneminde ve 823 (1420)'lü 1- 'Amera hâze'l-mescide'l-mübârek fi
yıllarda gerçekleşmiştir. eyyâmi'd-devleti
3- Kitabenin en ilginç yönü, anlamıdır. 2- 's-sultani'l-a'zam Ebû Sa'îd Hân halleda'l-
Kalenin tahrip edilmesi, Timurtaş Bey'in emriyle lâhu
meydana getirilmiştir. Şehrin ve kalenin 3- Sultânehû ve fî zemâni Nûyan Timûrtaş
fethedilmesinde büyük olaylar ve zorluklar 'azze nasruhû
yaşanmış olmalı ki, o günden sonra tekrar 4- Ed'afü'l-abîd Evhad bin Mahmûd el-
onanimasına çalışan kimselere, Allah'ın, melek­ Mevlevî senete seiâsin ve 'işrîne (ve) seb'imâyeh.
lerin ve bütün insanların ianet etmesi için beddua
Tercümesi
edilebilsin ve hakkında özel bir kitabe düzenlen­
Kulların en zayıfı Mahmud oğlu Evhad el-
miş olsun. Herhalde kitabedeki beddua sebebiyle
Mevlevî, büyük Sultan Ebû Said Han'ın -Allah
kaleye hiç el sürülmemiş ve bugün herhangi bir iz
saltanatını devamlı kılsın- hükümdarlığı sırasında
kalmamıştır.
ve Noyan Timurtaş'ın zamanında -yardımı bol
II- Türk-İslam döneminde Amisos'un yakınına olsun- bu mübarek mescidi 723 (1323) senesinde
Danişmendliler tarafından kurulan Samsun şehri imar (İnşa) etti'.
ve Sulu Bey'in yaptırdığı kale, 1 869'da büyük bir
yangın geçirdikten sonra bir daha onarılmadığı ' M . K . Ö z e r g i n , " T ü r k i y e K i t a b e l e r i " , Sanat Tarihi Yıllığı, IV.
( 1 9 7 1 ) , 6 1 ; P. T u ğ l a c ı , age., s. 2 6 5 .
için surları bugün tespit edilememektedir. Ancak
' K. Ö z g e r g i n , K i t a b e h a k k ı n d a " d ö r t satırlık m e t n i , o n u n b i r
kalenin kapalı kent modeline (iç kale-dış kale)
tamir kitabesi o l d u ğ u n u gösteriyor" diyerek, "tamir etti"
göre inşa edildiği tahmin edilmektedir. İnşa edil­ ş e k l i n d e a n l a m l a n d ı r m ı ş t ı r . B k z . a.g.m., s. 6 2 - 6 3 . H a l b u k i
diği günden beri sırasıyla 1228 yılında Alaaddin "Amera" fiilinin A r a p ç a sözlüklerine g ö r e birinci anlamı
Keykubad tarafından Anadolu Selçuklularına; " i m a r e t t i " o l u p , " a m m e r a " kalıbı "tamir etil" manasındadır.
B z . M . S a r i , c ' - M e v a r l d , i ; t a n b u l 1 9 8 2 , s. 1 0 4 2 . K i t a b e met­
1243'ten sonra Moğol hakimiyetine ve
n i n i n o k u n u ş u ve a n l a m ı için b k z . K. Ö z e r g i n , a . g . m . , s. 6 3 ;
Osmanlılara kadar da İsfendiyaroğullan'nın ege­ A . B o r a n , Anadolu'daki iç Kale C a m ; ve Mescidleri, Ankara,
menliğine dahil olmuştur. Sultan III. Mehmed 2001,5.72
YARD. DOC. DR. ABDÜLHAMİT TÜFEKCİOĞLU - YARD. DOC. DR. ALİ B O R A N

Mescit günümüzde iki katlıdrr. Ancak orijinal tarih içindeki durumunu takip etmeye yardımcı
halinde, beşik tonozlarla örtülü bir harime sahip olan önemli ve güvenilir kaynaklar arasında yer
olduğu sanılmaktadır. Bugün kuyumcular almaktadır. Her iki kitabe de dönemin padişah ve
çarşısının içinde kalması sebebiyle yapının etrafı,
devlet adamlarının isimlerinin, unvanlarının ve
dükkânlarla çevrilmiştir. Bu nedenle, doğu duvarı
dışındaki cephelerin durumu hakkında birşey yaşadığı yılların tespit edilmesi açısından önem­
söylemek imkânsızdır. Harime girişi sağlayan lidir. Mesela kale kitabesinde adı geçen ve Çelebi
cümle kapısı doğu cephede yer almaktadır. Son Mehmed döneminde yaşayan Timurtoş Bey'in,
zamanlardaki onarımlarda bu cephe beyaz mer­
tarih kaynaklarında ismine rastlanmamaktadır.
merlerle kaplanmıştır. Kapı ise dikdörtgen
Yine bu kitabede Amisos'un "Efrenc Kalesi"
görünümlüdür ve çerçevesi siyah mermerden inşa
edilerek vurgulanmıştır. Kapının yanındaki üç adıyla zikredilmesi kayda değer bir sonuçtur.
pencere de aynı mermer cinsiyle yapılmıştır. Hepsinden önemlisi, bu kitabenin inşa, onarım,
Giriş bölümünde ve bunun güneyindeki vakfiye gibi alışılmış kitabe türlerinin aksine,
kısım, yapının ilk inşasından kalmadır. Bu "kalenin tahrip edilmesini emreden" yani bir
bölümün üzeri pandantiflerle geçilen kubbe ile,
bakıma "tahrip kitabesi" diyebileceğimiz bir
kıble tarafındaki kısmı ise beşik tonozla örtülüdür.
İç mekânın, üzeri tonozlarla örtülü ve çok bölüm­ içeriğe sahip olması ve kaleyi onarmayı düşünen­
lü bir plâna sahip olduğu düşünüimekdedir. lere Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların bed­
Harimde herhangi bir tezyinat yoktur. Mihrabın duaları için kitabe düzenlenmesi ilginçtir. Belki de
ilk halinden herhangi bir iz kalmamıştır.
bu nedenle bugün, ne şehirden ne de kaleden
Günümüzde ise yarım yuvarlak bir niş halindedir.
Minber de yakın zamanlardaki onarımlarda kitabe dışında herhangi bir iz kalmamıştır.
yerleştirilmiş olup, sanatsal bir değere sahip Mescit de asıl halinden çok şey kaybetmesine
değildir (Res. 4).
rağmen, Anadolu'daki kale mescitlerinin bütün­
Mescidin bugünkü minaresinin, 18ö9'daki
lüğü açısından önem taşımaktadır. Ayrıca
yangından sonra yapıldığı sanılmaktadır.
Yuvarlak bir kaidesi ve düz silmeli bir gövdesi kitabesinde adı geçen Ebu Said Han, İlhanlı
bulunan minare, mescidin ikinci katından itibaren hükümdarıdır ve o dönemi belgeleyen önemli bir
başlamaktadır. Şerefe altlığı üç bölüme ayrılarak vesikadır. Yine İlhanlı Devleti'nin Anadolu
diş motifiyle süslenmiştir. Korkuluklardoki dikdört­
valilerinden biri olan Noyan Timurtaş'ın kitabe­
gen bölümlerin içleri de farklı motiflerle
lerde yer alması, yapıyı inşa ettiren kişinin adının
hareketlendirilmiştir. Düz silmeli petek kısmını
takip eden külah, kurşunla kaplanmıştır (Res. 5). ve sıfatlarının bilinmesi de kitabenin değerini
arttırmaktadır. Sonuç olarak iki kitabenin dili,

DEĞERLENDİRME Samsun'daki mimarî yapılardan en erken ta­

Kaleye ve mescide ait kitabeler, öncelikle ta­ rihlilerini ve işlevlerini belirlemeye yardımcı
rihî bir belge niteliği taşımaktadır ve Samsun'un olmaktadır.
KİTABELERİN DİLİYLE SAMR. .M ^zv. . o | wp jp

Res.l: Samsun gravürü (Gravürlerle Türkiye V'den).

Res.2: Sultan II. Abdülhamid albümündeki Samsun Kalesi kitabesi.


YARD. DOC. DP ARDÜLHAMİT Tl'lFFKCİOĞLU - YARD. DOC. DR. ALİ BORAN

Res-3: iç Kale Mescidi'nin kitabesi.

Res-4: iç Kale Mescidi harimi. ^


I ' I"

Res.5: İç Kale Mescidi minaresi. Plan: Samsun iç Kale Mescidi (A. Boran).
291

Hüseyin KARADUMAN

Halil Ethem ve Eski Eserlerimizin


Korunmasına Yönelik Bir Yaklaşım
HALİL ETHEM VE ESKİ E S F R J ^ E R i M i Z i N K ^ ^ ^.
BIR Y A K L A Ş ı M

H
alil Ethem, 1861-1938 yıllan arasında
yaşamış önemli bir Türk müzecisidir kamuoyu ile paylaşmıştır. Selçuklu ve Osmanlı
Sadrazam İbrahim Edhem Paşa'nm eserlerinin içinde bulunduğu sorunları ve çözüm­
oğludur. Eğitimini yurt dışında yapmış leri kamuoyuna aktarırken, osar-ı atika-i mil-
tabiî ilimler ve kimya tahsil etmiştir. Ayrıca Felsefe lıyemizin nasıl mahvolduğunu anlamak için,
Doktoru diploması almıştır. 1885 yılında İstan­ vilâyetleri iki sene zarfında, hatta bazı yerleri bir
bul'a döndükten sonra, bir müddet değişik işlerde sene zarfında iki defa dolaşmak, aynı binaları
çalışmıştır. 1892 yılında ise, Müze-i Hümayun ziyaret edip, fotoğraflarını almak ve bina dâhilin-
Müdürü olan ağabeyi Osman Hamdi Beyin deki aynı eşyayı gözetimden geçirmek yeterlidir,
yanında Müdür Yardımcısı olarak göreve diyerek tespite ilişkin metodunu da açıklamıştır.
başlamıştır. 1909 yılında İstanbul Şehremini Halil Beyin tespitleri iki ana bölümde incelenebilir.
olmuştur. Osman Hamdi Beyin ölümünden sonra, Bu tespitlerin bir bölümünü cami, türbe ve
1910 yılında Müze Müdürlüğü görevine benzeri yapıların teberrükât eşyası ile mimarî öğe
atanmıştır. Emekli olduğu 1931 yılma kadar bu ve süsleme elemanlarının çalınması oluşturur.
görevi başarı ile sürdürmüştür. Emekliliğinin Verilen örnekler gerçekten çarpıcıdır. Halil Bey,
ardından 4. ve 5. dönem İstanbul Milletvekili bu örnekleri verirken, yapıların tarihi ve banisi
olarak görev yapmıştır'. Halil Bey, ieoloji ve arke- hakkında da yer yer bilgi er verir. Onun anlatım
oloii ile ilgilenmesine rağmen, esas inceleme ve tarzının fazla dışına çıkılmadan bu örneklere yer
araştırmalarını Türk tarihi ve eserleri ile meskukâtı verilmiş ve gerektiğinde de dipnotlarla konu
üzerine yapmış, çoğunlukla bu konularda hakkında ayrıntılı bilgi sunulmuştur.
yazmıştır'. 1947-48 yıllarında adına çıkarılan Mimar Sinan'ın eseri olan Gegbuze (Gebze)
latıra kitabının 2. cildi; hayatı, hatıraları, müzeci Camii, Çoban Mustafa Paşa tarahnda
kişiliği ve eserleri hakkında ayrıntılı bilgi vermek­ yaptırılmıştır. Paşanın, Yavuz Sultan Selim
tedir. zamanında Mısır'da vali iken, bu cami için getir­
Bu makalede, Halil Beyin 1 911 yılında Şehbâl diği değerli eşyalar arasında bulunan dört adet
dergisinde yayınlanan ve üzerinde hiç durul­ tunç fenerden üçü, 1909 yılında çalınmıştır (Res.
mayan "Asar-ı Atika-i Milliyemiz Nasıl 1). Fenerlerin üzerinde Sultan Konsûh Gûrî'nin 293
Mahvoluyor?"^ isimli makalesi tanıtılarak, "millî" ismi yazılıdır. Fenerlerin çalındığını haber alan
olarak nitelediği Selçuklu ve Osmanlı eserlerinin Halil Bey, hemen bu eserlerin fotoğraflarını Evkaf
tahribatına ve kaçakçılığına ilişkin o günkü tespit­ Nezareti'ne ve gerekli yerlere vermiştir. Tabiî bu
leri ve bunların korunmasına yönelik yaklaşımı eserler bulunamamış ve sonrasında unutulup
değerlendirilmeye ve günümüz gerçeğine değini­ gitmiştir. Kim bilir hangi müzeye, yahut
lerek sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır. Bu vesi­ antikacının mağazasına dahil olmuştur. Halil Bey,
leyle, günümüzde hâlâ güncelliğini koruyan, bu aynı camide bulunan ve Mısır'da Mimar Ahmet
für eserlere yönelik tahribatlar ve kaçakçılık ustaya yaptırılmış olan fildişi ve abanoz işlemeli
konusuna bir kez daha dikkat çekilmek istenmiştir. iki adet l<ur'an muhafazasının burada çürüyüp
durduğundan da bahseder.
Halil Bey, o günlerde eski eserler ve müzelere
ilişkin tek yetkili kurum olan Müze-i Hümayun'un Cami ve türbelerde bu gibi eski fener ve
müdürüdür. Ancak görev yaptığı 1892-1931 şamdanlar oldukça çoktur. Bunların bir kısmı
yılları Osmanlı'nın çöküşe doğru gittiği ve Türk Mısır, Şam ve Elcezîre'nin' nadir eserlerindendir
insanmın bu kaostan sıyrılarak Türkiye
Cumhuriyeti olarak yeniden doğduğu bir zaman Yayınlarda Halil Beyin soyadı Etem, Edhem veya Eldem

dilimidir. Bu makalenin yazıldığı 1911 yılları da o l a r a k d a kullanılmıştır. H a y a t hikâyesi için bk. A z i z O ğ a n ,

yokluğun ve sefaletin olduğu bir zaman kesitidir. Halil Edhem Hâtıra Kitabı, C . II, A n k a r a 1 9 4 8 , s. 8 1 - 1 0 4 .

O günkü personel ve malî sıkıntılar içinde bir Fahri Ç ö k e r , Türk Por/omento Tarihi, TBAAM - IV. Dönem

müzecinin uğraşısı ve satırlar arasında 1 9 3 1 - 1 9 3 5 , C . II, A n k a r a 1 9 9 6 , s. 2 8 0 - 2 8 1 .

yakaladığımız çaresizliği ve mücadele hırsı, ' Y a y ı n l a d ı ğ ı eserlere ilişkin o l a r a k bk. Füruzan Kınal, "Halil
aslında bize çok şey öğretmektedir.
E d h e m Bibliyografyası," Halil Edhem Hâtıra Kitabı, C. I,

Halil Bey, dört duvar arasında bir müzecilik A n k a r a 1 9 4 7 , s. 2 9 9 - 3 0 2 .


yapmamış, eski eserlerimizi yerinde görerek ' Halil E d h e m , "Asâr-ı Atîka-i Milliyemiz N a s ı l M a h v o l u y o r ? " ,
incelemiş, elde ettiği bilgileri bilim dünyasına
Şehbâl, S . 3 6 , 1 5 M a r t 1 3 2 7 ( 2 8 M a r l 1 9 1 1 ) , s. 2 2 6 - 2 3 0 .
sunmuş, tespit ettiği sorunları da gerektiğinde
' M e z o p o t a m y a , Dicle ile Fırat nehirleri arasındaki yerin a d ı .
HÜSEYİN KARADUMAN

ve tehlikede oldukları meraklı erbabı tarafından Bir hayli seneden beri viraneliktir. En mukte­
dir mimarlarımızdan birinin sözüne göre, tekrar
bilinmektedir. Bu tehlike eseri koruma durumunda
inşası mümkün değildir.Halil Bey, yıkılmağa yüz
olan kişilerden de gelebilmektedir. Bir tarihte,
tutan yapılar orasında Ilgın Bedreddin Türbesi'ni,
Niksar'da bir caminin iki şamdanı, mütevelli
Niğde'de H. 745 tarihinde inşa edilen ve ismi ve­
tarahndan resmen müzayedeye konmuştur.
rilmeyen bir türbeyi' ve Kayseri Sahabiye
Gayretli bir zabıta memuru, durumu Evkaf Medresesi'ni, günden güne harap olan yapılar
Nezareti'ne telgrafla bildirmiş ve şamdanlar kur­ arasında da H. 783 de inşa edilen Karaman
tarılmıştır. Hotuniye Medresesi'ni saymıştır.
Konya Bey Hekim Camii de bu hırsızlık Tahrip edilen yapılar arasında en vahim
olayından nasibini çok ilginç bir şekilde almıştır durumda olan, Karamanoğlu İbrahim Bey
(Res. 2). Konya Milletvekillerinin teklifi üzerine, Türbesi'dir. İhtiyar bir bekçi ile korunan türbenin,
1910 yılında 1500 Kuruş tahsisat çıkarılmış, bekçinin ölümü üzerine, içindeki tezyinatlı alçı san­
ancak iş işten geçmiştir. Cami yangın yerine dukaları adeta kazma ile gaddarca kırılmış ve
dönmüştür. Çinili mihrabın yerinde çamurdan bir yıkılmıştır (Res. 6, 7). Selçuk Aydınoğlu Camii'nin
mihrap durmaktadır (Res. 3). Tahribat bununla da kubbesi içindeki çinilere kurşun atılıp, taşları
kalmamış, içindeki kapıların çinili tezyinatı, kırılmıştır. Kemal Paşa, Aydın valiliği zamanında
işlemeli kanatları ve seccadeleri çalınmıştır*. caminin kapı ve pencerelerine demir kapaklar
Konya Sahip Ata Medresesi'nde de birçok yaptırarak, binayı sefaletten kurtarmıştır.
hırsızlık olayı vuku bulmuş, son olayda parmaklık
şeklinde bir çini pencere dışardan kırılıp Vilâyetlerde bulunan hanların durumu ise,
alınmıştır. ayrı bir meseledir. Bazılarının enkazı dağ gibi
durur. Bazılarının ise, kesme taşları ve kapıların
Akşehir'de ise, Seyyid Mahmut Hayranî
işlemeli tezyinatı soyulmuş olduğundan, mail-i
Türbesi'nin yazılı ve işlemeli üç sandukasından
inhidam durumları beklenmektedir.
biri çalınmıştır (Res. 4)'. Akşehir'in yakınında
bulunan İbrahim Sultan Türbesi'nin aynı tarzda
yapılmış bir sandukası da aynı akıbeti ' Mihrap, bugün Berlin Pergamon M ü z e s i ' n d e d i r . Mehmet
paylaşmıştık. Önder, Yurt Dışı Müzelerinde Türk Eserleri, Ankara 1989,
s. 3 4 .
Halil Beyin tespitlerinin bir bölümünü de
Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin özgün örnekleri ' Seyyid Mahmul Hayranî Türbesi'nin sandukalarını,

olan camiler, türbeler, medrese-ler ve benzeri K o n y a ' d a oturan A l m a n Konsolosu'nun teşvikiyle, A n a d o l u -

yapıların tahrip edilmesi ve korunmalarının Bağdat demir yollannın Umumî M ü d ü r ü H ü g n e n ' i n , d e m i r


yolu memuHarından Efkâryan ismindeki bir Ermeni
sağlanamaması nedeniyle bazılarının yıkılmaları
vasıtasıyla çaldırttığı, sonradan bunların yakalandığı,
oluşturur. Bu tür olaylara örnekler de verilmektedir.
yalnızca birisinin hörgücünün elde edilemediği i f a d e e d i l i r ,
Selçuklular tarafından H. 629 tarihinde İbrahim Hakkı Konyalı, Nasreddin Hoca'mn Şehri Akşehir,
Sivas'ta inşa edilen Şahne Kümbeti 4000-5000 Tarihî-Turistik Kılavuz, İstanbul 1 9 4 5 , s. 4 2 5 - 2 6 . Bu e s e r ,
Kuruş bulunamadığından 1906 yılında yıkılmıştır bugün Danimarka'nın K o p e n h a g kentinde b u l u n a n David

(Res. 5). Enkazından birkaç parça, Sivas Mekteb- Koleksiyonu'ndadır.

i İdadisi'nde saklanmaktadır*. Böyle kümbetler ' S a n d u k a , Akşehir'in Bermende köyünden a r a b a c ı Y u v a n v e


Anadolu'da pek çoktur. Hemen hepsi başka Yani ismindeki iki Rum tarafından çalınmıştır. İ b r a h i m H a k k ı

başka tarzlarda olduğundan, eski mimarimiz için Konyalı, a g e . , s. 3 6 9 . Bu eser, bugün Berlin D o ğ u A s y a v e

pek önemlidirler. islâm Sanatları Müzesi'ndedir.

Konya Alaeddin Köşkü'nün bir şahnişi ' Halil Beyin katkılarıyla yayınlanmış bir y a y ı n d a b u t ü r b e n i n
4 adet fotoğrafı ve kitabesi yer alır. Bk. M a x V a n B e r c h e m -
kalmıştı. Penceresinin çinili kemerinde İzzeddin
Halil Edhem, Materiaux Pour Un Corpus Insriptionum
Kılıç Arslan'ın ismi okunuyordu. Bu kalıntının
Arabicarunt, III, A s i e Mineure, S i v a s - D i w r i g i , K a h i r e 1917,
korunmasına çalışıldı. Bir türlü para bulunamadı.
s. 1 7 - 1 8 , Resim: XVI-XVII. Bu türbenin işlemeli parçalan
Çok sonra biraz para bulundu, fakat o kadar
Sivas G ö k Medrese'dedir. Bk. Hikmet D e n i z l i , Sivas Tarihi ve
zedelenmişti ki, tamiri sırasında evvela yarısı, Anıllan, Sivas Tarihsiz, s. 1 8 4 . Bu iki k a y n a k t a türbenin ismi
sonra tamamı yıkıldı. Şahna olarak zikredilmiştir.

Akşehir Toş Medrese'nin ön cephesi de mail-i ' Bu türbe, Gündoğdu Türbesi'dir. Türbe 1 9 3 3 y ı l ı n d a tamir
jnhidamdı. Tekrar inşa edilmek üzere yıkıldı. edilmiştir. Bk. Halil Etem, Niğde Kılavuzu, istanbul 1 9 3 6 , s .
İşlemeli mermerlerinin birçoğu zayi oldu. 17, Resim: 1 4 , 1 5 .
HALIL ETHEM VE ESKİ ^ ^ ^ B L E H M a M O R U m j A a M E Ü K M ^

Medrese odasının ahır; türbe ve kümbetlerin


mesken ve bu tür yapıların ot ambarı olarak kul­ bir caminin iki şamdanının mütevelli tarafından
lanıldığı görülmektedir. Bazı yapıların, örneğin müzayedeye çıkarılması ise, tam bir kültürel bi­
Karaman ibrahim Paşa İmareti'nin harimi, bahçe­ linçsizliğin işaretidir. Cami, mescit ve türbelerden
si, velhasıl dört tarafının şahıslara satıldığı söylen­ çal man eserler, Osmanlı'nın son döneminde
mektedir. Kayseri Sahabiye Medresesi'nin büyük ortaya çıkan talanın büyüklüğünü göstermektedir.
cephesinin önüne kulübeler yapılarak, çirkin bir Medrese, türbe ve kümbetlerin bazılarının ahır,
manzara oluşturulmuştur. mesken ve ot ambarı olarak kullanılması ise, çare­
sizliğin ve değer bilmezliğin ifadesidir.
Taşrada ekseri cami ve türbelerin kapılan ki­
Eski eserlerin yurt dışına kaçırılmasına karşı
litlidir ve anahtarların kimde olduğu belli değildir.
devamlı mücadele eden'° Halil Beyin, kendine
Bu kişiler, pir aşkına veya çok gülünç bir miktar­
özgü korumacı ve mücadeleci bir kişiliği vardır.
da aidata bu işi yaparlar. İnsaf edilip, bu kişiler
Umumî seferberlik ilânında, bütün hademe ve
mazur görülebilir. Bir de kapı kanatları gece
bekçileri silâh altına alınan müzenin alt katında
gündüz açık olan veya kapı kanadı olmayan
ikamet etmek suretiyle, müzenin gece bekçiliğini
birçok yapı da vardır ki, bunlar terk edilmiş olup,
yapmış", İstanbul'da yol açmak için veya başka
sahipsizdirler. Bu duruma, Osmanlı mimari bir maksatla bazı eski ve tarihî ehemmiyeti olan
üslubu örneklerinden Mihaliç Karaca Bey Camii binaları yıkmak istedikleri zaman, her birinin
ve İzmit Hersek Ahmet Paşa Camii verilmiştir. müdafaası için mücadele etmiş'^ özverili bir
Halil Beyin verdiği örnekler, genellikle İç müzeci ve kültür adamıdır. Genç Cumhuriyet,
Anadolu bölgesinde bulunan yapılardır. Bunlar, Halil Bey'in bilgi ve becerisinden yararlanmak
Selçuklu eserleri ve kitabeleri üzerine araştırma istemiştir. Yaş haddinden emekli olması
yaparken gördüğü eserlerdir. Makalede Edirne, gerekirken Bakanlar Kurulu'nun 3.4.1926 tarih ve
Erzurum, Van, Mardin, Ahlat, Musul, Bağdat, 3 4 2 4 sayılı kararı ile görev süresi uzatılmıştır.'^
Suriye, Filistin, yani Osmanlı Asyası ve Rumeli'de, Aynı şekilde, 1.6.1930 tarihinden itibaren bir
her tarafta, hatta köylere varıncaya kadar, sene daha istihdamına karar verilmiştir". Halil
birçoğu vakıf binası olan tarihî eserlerimizin Bey, Düvel-i İslâmiyye kitabı ile 1929 yılında
295
bulunduğu ve bunları korumanın görevimiz Atatürk'ün dikkatini çekmiş'^ sonrasında
olduğu vurgulanmaktadır. Halil Bey, tahribatların Atatürk'ün emriyle 1931 yılında İstanbul
kayıtsızlıktan ileri geldiğini beyan ederek, bun­ Milletvekili çıkarılmış" ve yaşamının sonuna
ların deftere geçirilerek tanımamız ve sahip kadar bu görevde kalmış, dolayısıyla bilgi biriki­
olmamız gerektiğini ifade etmiştir. Sorunun mini devamlı toplumun hizmetine sunma fırsatını
nedenini parasızlık ve bekçisizlik olarak açıkla­ bulmuştur. 1932 yılında yapılan i. Türk Tarih
maktadır. Makalenin sonunda, bir kanun yapılıp, Kongresi'nde verdiği "Müzeler" konulu bir bildiri
ile de bu konun uzmanı olduğunu herkese göster­
acil önlemler bulunmaz ise, fazla zaman geçme­
miştir".
den tüm bu yapıların mahvolmaları kesindir, den­
mektedir.
• = B. A z i z Y a n ı k o ğ l u , "Halil E d h e m " Halil Edhem Hâtıra Kitabı,
Halil Bey, bu makalesi ile 1 911 yıllarına ait C . II, A n k a r a 1 9 4 8 , s. 6 2 - 6 5 .
önemli bir sorunun tespitini yapmış ve 23 adet ' A z i z O ğ a n , agm., s. 1 0 2 .
fotoğrafla destekleyerek kamuoyuna sunmuştur. ''Âkil Muhtar Özden, "Büyük Türk M e r h u m Halil Edhem
Bunu yaparken aynı zamanda kendi düşünceleri­ Hakkında Birkaç S ö z " , Halil Edhem Hâtıra Kitabı, C . II,
ni ve çözüm önerilerini de ortaya koymuştur. Bazı A n k a r a 1 9 4 8 , s. 4 5 .

eserlerin korunması için yerel yöneticilere ricada '"T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,

bulunmuş, bazılarının da ne kadar meblağla C u m h u r i y e t Arşivi D o i r e Başkanlığı Arşivi |Kısaltma: B C A ) ,


030.18 18.24.2.
onarımlarının yapılabileceğinden bahsetmiştiir.
' BCA, 030.18.14.69.6.
Halil Bey, çalınan bir eserin bulunmasınd
' ' Â f e t i n a n , "Halil E d h e m ' i H a t ı r l a m a " , Halil Edhem Hâtıra
fotoğrafın gerekliliğinin bilincindedir. Gebize
Kitabı, C . II, A n k a r a 1 9 4 8 , s. 4 9 .
Çoban Mustafa Paşa Camii'nin çalınan fenerleri
' * A h m e d ihsan T o k g ö z , "İstanbul Müzesini Y a r a t a n Halil
iİe ilgili olarak, hemen fotoğraflarını Evkaf
E d h e m " , Halil Edhem Hâtıra Kitabı, C. II, A n k a r a 1 9 4 8 , s.
Nezoreti'ne ve gerekli yerlere vermiştir. Ancak 38.
eserin bulunmaması denetim mekanizmasının ' ' H a l i l Etem, " M ü z e l e r " , /, Türk Tarih Kongresi (2-11.7.1932),
yeterli olmadığını göstermektedir. Hele Niksar'da s. 532-567.
HÜSEYİN KARADUMAN

Cumlıuriyet döneminde tarihi eserlerimize ve Abideleri Koruma Heyeti'nin 1933 yılında


müzelerimize gereken önem verilmiştir. yaptığı işlerin listesine göz atıldığında, Selçuklu ve
Cumhuriyetin henüz ilân edilmediği 15.7.1923 Osmanlı eserlerin çoğunlukta olduğu, Atatürk'ün
telgrafta söz ettiği abidelerle ilgili bir işlemin
tarihinde Ankara'da Heyet-i İlmiye toplanmıştır.
başlatıldığı görülür. Bir başka belgede de 1 9 3 4
Bu heyetin görüştüğü konular arasında
yılında, vilâyetlere gönderilen ve orada dolduru­
Etnoğrafya Müzesi, Millî Müze ve Asar-ı Atika
lan fişlerle 3500 anıtın resimli fişlerinin
Nizamnamesi yer almıştır". Topkapı Sarayı,
hazırlandığı ve İstanbul'daki anıtlardan 7 0 0
Asar-ı Atika Müdürlüğüne bağlanmış, akabinde
kadarının tescilinin yapıldığı, ayrıca fotoğraf atöl­
onarımına başlanmış ve 1927 yılında bir kısmı
yesinde 1300 negatif klişenin tasnif edildiği belir­
ziyarete açılmıştır". Ankara'da 25.9.1925 tari­
tilmektedir. Onarım, tanzim ve araştırma
hinde Cumhuriyetin ilk müze binasının temelleri
çalışmalarının büyük çoğunluğunu Selçuklu ve
atılmış ve Etnografya Müzesi olarak 15.4.1928
Osmanlı eserleri oluşturmuştur^^
tarihinde açılışı yapılmıştır^. Ancak Halil Bey'in
ortaya koyduğu sorunlar çözüm beklemektedir. Tarihî kıymete haiz türbe, bina ve hara­
belerin muhafazasını bekçisiz sağlamak mümkün
Genç Cumhuriyet bu sorunları çözmeye
değildir. Belgelere göre, 1931 yılında 1 başbekçi
yönelik bir yaklaşım sergilemektedir. Bu hareketin ile 28 bekçi korumada görev almıştır^^ 1933
başlama noktasını Atatürk'ün Konya'dan İsmet yılında ise, 36 bekçinin istihdam edildiği
İnönü'ye çektiği 22.3.1931 tarihli telgraf görülmektedir. Bunlar, İstanbul'a 1 başbekçi, 2 0
oluşturur. Atatürk burada; memleketimizin hemen bekçi; Bursa'ya 7 bekçi, Konya, Afyonkarahisar,
her tarafında emsalsiz defineler hâlinde yatmakta Kayseri ve Nizip'e birer, ayrıca Aksaray Sultan
olan kadîm medeniyet eserlerinin ileride Hanı, Bilecik Ertuğrul Türbesi, Kayseri Bünyan
tarafımızdan meydana çıkarılarak ilmî bir surette Karatay Hanı ile Kayseri-Sivas yolu üzerindeki
muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli Sultan Han için birer bekçi şeklinde dağıtılmıştır^^.
ihmali yüzünden pek harap bir hâle gelmiş olan
1933 yılında yayınlanan "Tarihî Abide ve
abidelerin muhafazaları için Müze Müdürlük­
Eserlerimizi Korumağa Mecburuz" isimli küçük
lerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere
boyutlu bir kitapta, Halil Beyin "Abidelerimizin
arkeoloji mütehassıslarına kat'î lüzum vardır, sap­
Hali" başlığı altında bir makalesi vardır^'. Kitabın
tamasını yapmış. Maarifçe harice tahsile gönde­
ilk sayfasında, Atatürk'ün Konya'dan İsmet
rilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisinin
İnönü'ye çektiği 22.3.1931 tarihli telgraf yer alır.
muvafık olacağı fikrinde olduğunu beyan etmiş ve
Halil Bey, bu makalesinde de abidelerimizdeki
tamire muhtaç olan Karatay Medresesi, Alâettin
tahribatları görmek için, az fasılalarla
Camii, Sahip Ata Medrese, Camii ve Türbesi,
Anadolu'da dolaşmanın yeterli olduğunu söyler.
Sırçolı Mescit ve İnce Minareli Camii'nin tamirinin İlk etapta, Anadolu kadar eserleri zengin ve çeşitli
temin buyurulmosını rica etmiştir.
" H a s a n Âli Yücel, Türkiye'de Orfa Öğrenim, A n k a r a 1 9 3 8 , s.
Bu telgrafa istinaden. Bakanlar Kurulu'nun
20-21.
1.4.1931 tarih ve 10882 sayılı kararı ile eski
"Mehmet Önder, "Atatürk v e Müzeler", Müze, S. 2-3,
eserlerin iyi muhafazası ve harap bir hâle gelmiş A n k a r a 1 9 9 0 , s. 1 2 - 1 3 .
olanların tamir ettirilmesi için alınacak tedbirleri " H â m i t Zübeyir Koşoy, Etnoğrafya Müzesi Kılavuzu, İstanbul
müzakere ve tespit etmek üzere. Başvekâlet 1 9 6 3 , s. 1-4.

Müsteşarı Kemal Beyefendinin başkanlığında. ^'BCA, 030.18.19.22.7.

Dahiliye ve Maarif Müsteşarları Hilmi ve Mehmet " B C A , 0 3 0 . 1 8 . 3 7 . 4 9 . 1 ; B C A , 0 3 0 . 1 8 . 7 5 . 8 1 . Hamit Zübeyir


Koşoy tarafından 1 9 3 2 yılında y a y ı n l a n a n bir kitapçıkta,
Emin, Evkaf Umum Müdürü Niyazi, Müzeler Maarif Vekâletine müşavir yüksek salâtıiyetli bir 'Türkiye
Müdürü Hamit Zübeyr ve Etnoğrafya Müzesi Abidah Koruma Heyeti" düşünülebilir, demektedir. Bk.

Müdürü Osman Ferit beylerden oluşan bir heyet Hamit Zübeyr, Tarihî Abidelerimizi Koruyalım, Ankara
1 9 3 2 , s. 2 7 .
teşkil edilmiştir^'. Bu heyetin önerileri doğrultusun­
" B C A . 030.18.55.50.18
da olacak, Bakanlar Kurulunun 28.6.1933 tarih
''BCA, 030.18.143.97.
ve 14640 sayılı kararı ile asarı atika müzeleri
«BCA, 030.18.143.110.
idaresine bağlı olarak. Abideleri Koruma Heyeti
''Halil Ethem, Tarihî Abide ve Eserlerimizi Korumağa
kurulmuştu r^l Mecburuz, İstanbul 1 9 3 3 .
HAUL ETHEM VE ESKİ ^^MmmMmmmmmmmiMM.
olan yeryüzünde başka bir memleketin
olmadığından bahisle, tüm arkeolojik eserleri­ sorunların çözülmesi olası değildi. Genç
mizin çalınıp yurt dışına götürüldüğünü, Avrupa Cumhuriyet, sorunu masaya yatırmış ve zaman
içinde de çözmeye yönelik olarak, bir sistemi kur­
müzelerinin bunlarla doldurulduğunu ve o
maya başlamıştır. Eldeki olanaklar ölçüsünde
zamanlar içinde bulunduğumuz cehaletle bun­
bekçi tahsisi yapılmış, abidelerin tesciline ve
ların önemini takdir edemediğimizi vurgulamıştır
onarımlarına başlanmıştır. Atatürk'ün talimatı
Doha sonra konuyu, Türk eserlerinin arz ettiği çok
üzerine, yurt dışına uzman yetiştirmek üzere
şayan-ı esef hallere getirmiştir. Bugün hükümetin
öğrenciler gönderilmiş, burada yetişen kişiler,
antikaları ve nefîs eserleri muhafaza etmek yolun­ ülkemizde arkeoloji ve sanat tarihi bilimlerinin
da özen göstermesine rağmen, tüyleri ürpertecek gelişmesini sağlamış ve bugün için bu sahada
hâllere şahit oluyoruz, demekte ve sorunu tah- uzmanlaşmanın temelini atmışlardır. Tahsisat
sisatsızlık ve bekçisizlik olarak ortaya koymak­ sorununun halledilmesinde de Belediye gelir­
tadır. Kitapta acilen tamiri gereken tarihî Türk lerinin yüzde birinin Maarif Vekâleti'ne
yapılarının listesi de verilmiştir. Ayrıca, aktarılması bir çözüm olarak önerilmiştir. Ancak,
Darülfünun tarafından uzmanlar yetiştirilip, eski bu layihanın kanunlaştığına dair bir belgeye rast­
eserler ve müzeler idaresine verilmesi gerektiği, lanmamıştır.
tahsisat olsaydı bazı gençleri Avrupa'ya tahsile
Tüm bu çalışmalara rağmen, zaman zaman
göndermenin mümkün olacağı ve ilmin bu
imar mefhumunu yanlış anlayan bazı memurların
şubesinin bizde tamamıyla ihmale uğradığı ifade
kıymetli millî eserlerimizi yıkmakta ve yıktırmakta
edilmiştir. Halil Beyin bu sözleri, Atatürk'ün
olduğunu tespit eden hükümet. Başbakan ismet
22.3.1931 tarihli telgrafında geçen ifadelerinin
İnönü tarafından imzalanan 27.1.1934 tarih ve
benzeridir. Türkiye'ye "asar-ı atika" ve "Müze" 6 / 3 7 0 sayılı bir genelge yayınlamıştır. Bu
fikirlerini ilk sokanlardan biri olan Halil Beyin'', genelgede; İstanbul'da Mimar Sinan'ın eseri olan
daha önce bir şekilde Atatürk'le bu konuları Üsküdar Mihrimah İmareti'nin ilgili dairenin
konuştuğu ve etkilediği düşünülebilir. ikazına rağmen yıktırıldığı, Edirne'de yine Mimar
297
Sinan'ın eserlerinden olan iki Kapılı Han'ın ve
Bu kitap, abidelerin bakımı ve korunmasına
Urgüp-Kayseri yolu üzerinde Alâettin Keykubat
yönelik olarak tahsisat konusunu çözmeyi
zamanında kalma Sarı Han'ın aynı akıbete
amaçlayan "Tarihî Abidelerin Bakımı ve
uğradığı vurgulanarak; "Millî varlığımızı ve
Korunması Hakkında Kanun Lâyihası"na gerekçe
medeniyetimizi bu gün ve gelecek asırlarda
olarak hazırlanmış gibidir. Bu lâyiha, tarihî
dünyaya tanıtan ve tanıtacak olan kıymetli
kıymete haiz abidelerin bakımı, korunması ve
abidelerin manalı, manasız bahanelerle
tamiri için, her yıl belediyeler gelirlerinden yüzde
yıktırılması değil, bilâkis beşerin ve tabiatın tahri­
birinin ayrılarak. Maarif Vekâleti adına Ziraat
Bankası'na yatırılmasını ve toplanacak paraların batlarına karşı titiz bir itina ile korunulması mül-
bu amaçla kullanılmasını içermektedir. Bu kanun tezemdir; yalnız kanunî bir vazife değil, millî bir
tasarısı, içinde ibadet edilmekte olan ve doğrudan borçtur" denmiş. Maarif Vekâleti'nin muvafakati
doğruya Evkaf Umum Müdürlüğü idaresinde alınmadıkça hiçbir eserin bir bahane ile
bulunan camilerin muhafazasını ve daimî tamir­ yıktırılmasına meydan verilmemesi talep edilmiş,
lerinin yapılmasını Evkaf Umum Müdürlüğüne aksi takdirde yıktıranlar ve müsamaha edenler
bırakmıştır. hakkında şiddetle takibat yapılacağı
bildirilmiştir^^ Dolayısıyla abideleri korumaya
Halil Beyin, 1911 yılında sorunun çözümüne yönelik sistemin temelleri atılmış ve gereken
yönelik olarak yaptığı tespitler. Cumhuriyetin ilk faaliyetlerin yapılmasında da hükümet ciddiyetini
günlerinden itibaren taraf bulmuş ve bu çerçevede ortaya koymuştur.
yeni şartlara uygun bir tarzda çözümler üretil­
Günümüzde, alınan tedbirlerin daha do
miştir. Halil Bey, sorunun çözümü için öncelikle bu
artırıldığı, bu eserleri korumaya yönelik kurum­
eserlerimizin bir deftere kaydedilmesini önerir.
ların daha organize olduğu görülmektedir.
Günümüzün teknik anlatımı ile bu aslında
Abidelerimiz tamir edilerek gelecek kuşaklara
tescildir. Sonrasında tahsisata, bekçilere ve
uzmanlara ihtiyaç olduğunu satır arasında söyle­ " H a l i m Baki Kunter, "Üstad Holil E d h e m " , Halil Edhem Hâtıra
Kitabı, C . II, A n k a r a 1 9 4 8 , s. 1 0 7 .
mektedir. Osmanlı'nın son döneminde bu tür
" B C A , 030.10.15.84.1.
HÜSEYİN KARADUMAN

bırakılmaktadır. Yeterli olmasa da bir çok ören Bu eserlerden biri Almanya'nın Stuttgard
yerinde ve müzelerimizde bekçi vardır. Ancak şehrinde ikamet eden Heinrich E. Kirchheim'in
camilerimizin büyük bir çoğunluğu gece koru­ koleksi-yonundadır. İadesine yönelik çalışmalar
devam etmektedir. Divriği Ulu Camii'nin minber
masızdır. İstanbul'da Kültür ve Turizm
parçaları ise, çalınmasına müteakip aynı yıl ele
Bakanlığına bağlı 119 türbe vardır. Bekçi sorunu
geçirilmiştir. Bu eserlerimize karşı yurt içinde ve
burada da gündemdedir. Çalınan eserler,
dışında oluşan talep, bu tahribatların ve
fotoğraflı envanterleri varsa, yurt içinde ve INTER­
kaçakçılığın ana nedeni olarak görünmektedir.
POL aracılığı ile yurt dışında arattırılmaktadır. Bir
Toplumda kültür bilincinin yeterli düzeye
kısmı bulunmakta ve iadeleri sağlanmaktadır. Bu
gelmemesi, sorunun temel unsurlarından biri
ise, eserlerimizi korumaya yönelik örgütsel
olarak ortadadır. Türk toplumun kültürel
yapıda sistemin oturmaya başladığının bir ifade­
kimliğinin en özgün varlıkları tahrip edilerek,
sidir. Ancak bekçi ve tahsisat sorunu hâlâ sahip olduğu toplumdan uzaklaştırılmaktadır. Yurt
lâyıkıyla çözülmemiştir. Bu çerçevede, son yıllar­ dışına kaçırılan bu eserlerin müzayedelerde yük­
da bizi karamsarlığa düşüren ve Halil Beyin 1911 sek fiyatlarla satıldığı, acı bir gerçek olarak
yılında yaptığı tespitleri hatırlatan durumların görülmektedir. Halil Beyin deyimiyle osar-ı otiko-i
gündeme geldiği görülmektedir. milliyemiz mahvolmaktadır. Bu durumda Halil
Örnek vermek gerekirse, 1993 yılından Beyi ve Genç Cumhuriyetin mücadeleci kültür
itibaren değişik tarihlerde Birgi Aydınoğlu adamlarını, yıllar sonra olsa da hatırlamak
Mehmet Bey Camii, Beyşehir Eşrefoğlu Camii, kaçınılmaz olmuştur. Kısaca bu vahşete dur
Konya Doğanhisar Ulu Camii, Kastamonu denilmelidir.
Kasabaköy Mahmut Bey Camii, Kasımpaşa Piyâle
Sorunun çözümü olarak; tüm gerçek ve tüzel
Paşa Camii, Aksaray Ulu Camii, Ankara
Aslanhane Camii, Bursa Yenişehir Sinan Paşa kişilerin mülkiyetinde bulunan cami ve mescitlerin
Camii, Sivrihisar Ulu Camii, Divriği Ulu Camii, teberrükât eşyası ile bu yapıların çalmabilir nite­
Ist'-'i bul Yeni Camii gibi Selçuklu ve Osmanlı likteki mimarî öğe ve süsleme elemanlarının
a^ıi'jminin özgün yapıları tahribatlara ve soygun­ fotoğraflı envanterlerinin bitirilmesi ve bu eserlerin
lara maruz kalmıştır^'. İstanbul'da bulunan Türk ve İslâm Eserleri Müzelerinin çatısı altında
Şehzade Mehmet Türbesi, Bosnalı İbrahim Paşa toplanarak toplumun hizmetine sunulması gerek­
Türbesi, Bayrampaşa Türbesi Destarî Mehmet mektedir. Çalmabilir nitelikte özgün m i m a r i
Paşa Türbesi, gibi Osmanlı türbeleri de aynı süslemeleri bulunan cami ve mescitlerin korun­
akıbeti paylaşmıştır. Bu yapıların içinde bulunan ması do alarm, kapalı devre televizyon sistemi ve
Kur'an, halı kilim, şamdan gibi teberrükât güvenlik görevlisi ile sağlanmalıdır. Bu tür
eşyasının, sanduka, minber ve kapı kanatları gibi binaların kullanıcısı durumunda bulunan Diyanet
ahşap eserlerin yanı sıra, süsleme elemanı olarak İşleri Başkanlığı, bu işin yüklenicilerinden biri
kullanılan çini levhalar da tahrip edilip çalınmış ve olmak durumundadır. İçişleri Bakanlığı, daha iyi
büyük bir kısmı yurt dışına kaçırılmıştır. organize olarak, eski eser kaçakçılık örgütlerini
Halil Beyin tespitlerine paralel olarak, Ankara çökertmeye yönelik plânlar geliştirmeli. Kültür ve
Teberrükât Eşya Deposu'ndan 31 adet halı ile 3 Turizm Bakanlığı da iç piyasayı düzenlemeye
adet kilimin 1994 yılında, Amasya'nın Suluova yönelik Belgelendirme Sistemi'ni hayatiyete
ilçesine bağlı Yolpınar köyünde Necmeddin geçinnelidir'".
Yahya er-Rufai Türbesi'nin ahşap çocuk san­
Ancak bu konularda Vakıflar Genel
dukasının 1995 yılında, Edirne Muradiye
Müdürlüğüne büyük bir görev düşmektedir; çünkü
Camii'nin içteki yan duvarlarında yer alan çini­
ülkemizdeki tarihî cami ve mescitlerin büyük bir
lerin hunharca kırılarak yaklaşık 50 adet çini lev­
çoğunluğunun mülkiyeti kendisine aittir.
hanın 2001 yılında ve Amasya Mehmet Paşa
Camii minberinin mermer kapıları ile Divriği Ulu
" D a h a aynnhiı bilgi için bk. Hüseyin K a r a d u m a n , ' T e b e r r ü k â f
Camii minberinin ahşap kapılan ve alınlıkta yer Eşyasının Korunmasına Yönelik Ö n e r i l e r " , 6. Müzecilik
alan panosunun 2002 yılında çalınması örnek Semineri Bildiriler, ( 2 5 - 2 7 Eylül 2 0 0 2 ) , s . 46-56.

olarak verilebilir (Res.: 8-13). Ankara Teberrükât " B e l g e l e n d i r m e sistemi ile ilgili o l a r a k b k . Hüseyin
K a r a d u m a n , " 2 8 6 3 Sayılı Kanun v e B e l g e l e n d i r m e S i s t e m i " ,
Eşya Deposu'ndan çalınan eserlerin bir kısmı
4. Müzecilik Semineri Bildiriler, ( 1 6 - 1 8 Eylül 1 9 9 8 ) , s . 6 2 -
tekrar ele geçirilmiştir. 73.
HAİ İl- ETHEM VE ESKİ ESERLERİMİZİN KORI IMMA.C.IMZK yÖNEl İK R I R Y A K I A.c^lM

Ayrıca, üil«;emizin ilk Türk ve İslâm Eserleri


tahribatına karşı da korunmasının gerektiği
Müzesi'nin kuruculuğunu yapmıştır. Bugün Kültür
düşünüldüğünde, bunların belirli merkezlerde
ve Turizm Bakanlığına bağlı olan bu müzeyi 1 941 toplanarak. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı
yılında yeniden bünyesine almak istemiş, ancak olarak kurulacak "özel müze" niteliğine sahip,
başaramamıştır^'. Daha sonra açtığı müzelerle geniş kapsamlı, sağlıklı depolara ve lâboratuvara
müzecilik konusunda bir deneyime sahip sahip Türk-islâm eserieri müzelerinin çatısı altında
olmuştur. Bu çerçevede tüm cami ve mescitleri korunmasının, bu sorunun tek çözümü olduğu ve
güvenlik personeli ile korumanm mümkün ola­ bu görevin Vakıflar Genel Müdürlüğünce yerine
mayacağı, korunsa bile, buralardaki tarihî ve getirilmesi gerektiği açıkça görülmektedir.
bediî kıymeti haiz teberrükât eşyasının zamanın
''BCA, 030.10.213.448.10.

'm

Res.1: Gebze Çoban Mustafa Paşa Comii'nin çalınan tunç fenerlerinden biri.
HÜSEYİN KARADUMAN

Res.2: Konya Bey Hekim Camii mihrabının çalınmadan önceki hâli.

Res.3: Konya Bey Hekim Camii'nin çamurdan yapılmış yeni mihrabı.


^ U L E T H E M VE ESKİ ^^wmwmm^yomMmymmA.

301

Res.8: Heinrich E. Kirchheim koleksiyonundaki halı.


HÜSEYİN K A R A D U M A N

Res. 10: Edime Muradiye Camii'nin tahrip edilerek çinileri çalınan duvarlarından biri.
Res.l 1: Amasya Mehmet Paşa Camii minberinin çalınan mermer kapılan.
HÜSEYİN KARADUMAN

304

Res. 12: Divriği Ulu Camii minberinin soygundan önce­


ki ön cephesi.

Res. 13: Divriği Ulu Camii minberinin soygundan


sonraki ön cephesi.
•: Seyyid Mahmut Hayronî Türbesi'nin ahşap sandukal,

305

Res.5: 1906 yılında yıkılan Şahne Kümbeti.


HÜSEYİN KARADUMAN

Res.6: Karamanoğlu İbrahim Bey Türbesi'nin alçı sandukaları.

-1^

Res.7: Karamanoğlu İbrahim Bey Türbesi sandukalannın kırılıp tahrip edilmiş hâli.

Res.9: Necmeddin Yahya er-Rufai Türbesi'nin çalınan çocuk sandukası.


307

Dr. Gülin ÖĞÜT EKER

Seyahafnâmelerden Hareketle Seton Lloyd ve


D. Storm Rice^nin A l a n y a (Alâiyya) İsimli
Kitabı Üzerine Değerlendirmeler
SETON LLOYD VE D . S T Q R M RİCF'NİN ALANYA (Al Â İ V V A ) İ S İ M L İ KİTARI |-|7FRİNF

A
kdeniz Bölgesinde, Antalya Körfezi'nin
yapılmış en eski ve ciddi çalışma, İbrâhim Hakkı
doğu kıyısında bulunan Alanya, karaya
Konyah'ya aittir. Konyalı'nın, çeşitli seyyah ve
dar bir toprak parçasıyla bitişmiş 2 5 0 kaptanların notlarından do alıntılar yaparak
metre yüksekliğindeki dik yamaçlı yarımada verdiği bilgiye göre. Piri Reis, Kitâb-ı Bohriye'de
üzerinde bulunan bir sahil kasabasıdır. Alanya, Ahmetçe Kalesi olarak adlandırdığı Alanya Kalesi
üzerine kurulduğu yanmada şeklindeki büyük ile ilgili şu bilgileri verir:
kaya, bu yarımadanın ucuna yerleştirilmiş kenarı
"... Ahmetçe derler deniz üzerine havale ada
üzerinde dik olarak duran bir satranç tahtasına
gibi bir yumru burnun üzerinde bir harap kale
benzeyen uçurumları, surları ve evleriyle,
vardır. Ol kaleye, efrenç taifei (Kastalo Lumbarde)
Anadolu'nun güney kıyılarında karşılaşılan en
derler, yani top hisarı demek olur. Vâkıa, top taşı
göz alıcı manzaralarından biridir.
misâlinde bir yumru burnun üzerinde vâki
ükyalılarca Panfilya, Eski Yuyanlılarca olmuştur. Mezkûr kaleden Alâiyye 20 mildir."
"Gökkarga" anlamına gelen Korakesyon^ (Konyalı 1 946:43).
(Coracesium), Bizanslılarca "Güzel Dağ"
Eski İslâm coğrafyacılarından İbn-i Hovkol,
manasındaki Kolonoros, Ortaçağ Latinlerince
Kitab'ül Sâlik vel Memâlik adlı eserinde Alanya'yı
Candelore veya Lescandelour kelimeleriyle
şöyle tasvir eder:
adlandırılan bölge, Alâiyye adını, kaya
"Rum denizi üzerinde bulunan Avlas
parçasından ibaret olan alanı, liman, müstahkem
taraflarını Kalemye denilen ve çokluğundan
tnevki ve sayfiye halinde kullanılacak bir şehir
dolayı hakkile sınırlandırılamayına dağlar teşkil
konumuna getiren Selçuklu İmparatoru Alâeddin
eder. Kalemye, eskiden Rumların bir şehri idi.
Keykubat'tan almıştır (Yetkin t.y.: 10).
Sonra Müslümanlar buraya geldiler. Tarsus'un
Alanya, tarihin bilinen devirlerinden bazı kapıları bu şehre nisbet edilerek "Kalemye
günümüze kadar çeşitli milletlere mekân olmuş bir kapısı" şeklinde anılır. Bu dağlar, sağdan ve
bölgedir. İlkçağda, korsanlara üs ve depo hizmeti kuzeyden denize kadar iner. Kalemye ne deniz
gören, Antiochos'un akınlarına karşı gelen, kenarıdır, ne de yakındır. Burasını bir merhale
savunma alanı ve limanı ile önem kazanan kadar geçince, Lamus denilen deniz kenarında bir
Korakesyon Kalesi, Roma kumandanı Pompeius yere gelinir. Burada Rumlar gemilerinde,
tarafından yıktırılmıştır. Bu bölgede. Ortaçağ Müslümanlar karada oldukları halde aralarında
döneminde yapılan Kolonoros Kalesi, 1221 çarpışmalar olur." (Konyalı 1946:50).Ibn-i
yılında Selçuklu Sultânı Alâeddin Keykubot Batuta'nın, yirmi dokuz yılda tamamladığı gezi­
tarafından zoptedilerek aynı yere, bugün de var lerin anlattığı seyohotnâmesinde ise, Alanya, şu
olan kale ve tersane yaptırılmıştır. Önemli bir ifadelerle anlatılmaktadır:
deniz üssü olan Alanya, Mısır ve Suriye ile
"Lazkiye'de Mortolomin adında bir
bağlantısı bulunan bir ticaret merkezi olmuştur
Cenovolmın Kurkuro denilen büyük gemisine
(İslâm Ansiklopedisi 1 9 4 0 : 2 8 6 ; Meydan
binerek Türk ülkelerinden biri olan ülkeye doğru
Larousse 1969:269). yola çıktık... Yolunda esen uygun bir rüzgârla on
Alanya'nın, Selçukluların başkenti olan günlük bir yolculuktan sonra Anadolu'da ilk şehir
Konya'ya yakınlığı ve Alâeddin Keykubad'ın olan Alanya limanına ulaştık. Bilâd-ı rûm denilen
yaptırmış olduğu liman, bölgenin gelişmesini bu ülke, dünyânın en güzel memleketidir. Tanrı,
sağlamıştır. Uzun yıllar Selçuklu İmparatorluğuna güzelliklerini öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken,
sancaklık yapmış olan Alâiye, XIII. yüzyıl orta-
' Bu y a z ı , 2 1 - 2 2 Kasım 1 9 9 7 tarihleri o r a s ı n d a A l a n y a ' d a
lormda, Selçukluların zayıflamasından sonra,
d ü z e n l e n e n " 7 . A l a n y a T o n h ve Kültür S e m ı n e n ' n d e b i l d i n
Karamanoğulları Beyliğinin idaresi altına girmiş;
o l a r a k sunulmuştur.
1472'de de, Fatih Sultan Mehmet tarafından
Eski ismi o l a n C o r a c e s ı u m ' u n " G ö k k a r g a " a n l a m ı n a g e l d i ğ i
alınmıştır. ve b u r a d a o t u r a n l a r a d a " G o k k a r g a l ı l a r " d e n i l d i ğ i söylenir,

Sahip olduğu konum ve önem itibarıyla G ö k k a r g a , e s k i l e r d e A l o n y a ' d a sık g ö r ü l e n b i r kuş t u r u d u r .


Ç o k çeşitli r e n k l e r l e g ü z e l b i r g ö r ü n ü m e s a h i p o l a n kuşu,
Alanya, çeşitli seyyahların hatıralarında da
günümüzde, seyrek de olsa Çamyolu ve MahmuHar
önemli bir yer tutmuştur. Alanya hakkında
y ö r e l e r i n d e g ö r m e k m ü m k ü n d ü r (Yetkin t y : 1 0 ) .
DR. GÜLİN Ö Ğ Ü T F K F R

on mil uzakta bulunmakta idi. Adı geçen beyi,


burada hepsini bir araya gefirmiş. Burada,
sahilde, bir tepenin üzerinde yalnız başına otu­
dünyânın en güzel insanları, en temiz kıyafetli
rurken bulduk. Vezirleri, komutanları d a h a
halkı yaşar ve en nefis yemekler pişirilir. Tanrının
aşağıda, askederi ise sağ ve sol taraflarında yer
yarattıkları içinde en şefkâtli olanlar bunlardır ki,
almışlardı. Bey'in saçlan siyaha boyanmış idi.
bundan ötürü "bolluk, bereket Şam'da (Suriye);
Kendisini selâmladım. Bana nereden geldiğimi
şefkât ise Anadolu'dadır" denilmiştir ve bu sözle,
sordu. Sorularını cevaplandırdıktan sonra
anılan ülke halkı kastedilmiştir. Bu memlekete
yanından ayrıldım. Bir miktar ihsanda bulundu"
geldiğimiz andan itibaren, çevredeki
(İbn-i Batuta 1971:3-5).
komşularımız, kadın olsun, erkek olsun, durumu­
muzla ilgilenmeden yapamamışlardı. Burada Evliyâ Çelebi 1671/72'de Alanya'ya geldiği
kadınlar erkeklerden kaçmazlar ve yola zaman burası. Adana Beylerbeyi'ne bağlı bir
çıkacağımız zaman akraba ya da hane paşa tarahndan idâre edilen sancağın
halkındanmışçasına bizimle vedâlaşırlar, bu başşehridir. Bu sancak, harap ve metruk A l a r a
ayrılıktan dolayı üzüntülerini, göz yaşı dökerek kalesini ve aynı isimdeki altmış-yetmiş evlik küçük
belirtirlerdi. köyü de içine olmaktadır. Alanya kalesi,
ihtişamının çoğunu ve eski önemini kaybetmiş
Bu ülkedeki âdetler gereğince, ekmek hafta­
olmasına rağmen, eteğindeki dağınık şehirlerden
da bir gün pişirilir ve pişirilen ekmek de haftanın
tamamiyle ayrı tutulmuştur. İçinde muhohzları
öteki günlerine elverecek kadar olurdu. Ekmek
bulunan iki kale vardır: İç-kale ve Ehmedek. Her
günü, belde erkekleri sıcak sıcak ekmekler, nefis
iki kale de, uzun sürecek bir kuşatmaya
yemeklerle çevremizi donatırlar, "Bunları size
dayanacak kudrettedir. Sivil halkın, bu askerî
kadınlar gönderdi, sizden hayır duâ bekliyorlar",
tesislere girmesi yasaktır. Evliyâ Çelebi, bilhassa,
derlerdi.
bir dizdar ve kırk kişiden ibâret daimî bir garni­
Ülke halkı bütünüyle imam Ebû Hanife,
zonu olan Kızıl Kule'ye hayran kalır; burası, iki-
Tanrının rızâsı üzerine olsun, (Hanefî) mezhe­
bin kişiyi barındıracak kapasitededir.
binde olup, ehl-i sünnettir. Aralarında ne kaderi-
ci, ne râfizî, ne mutezileden, ne harici, ne de Orta-Hisar'da Kânunî Süleyman'ın yaptırdığı
bid'ad ehli bulunmaktadır. Tanrı taalâ hazretleri ve içinde cuma namazı kılınan bir tek câmii,
onları bu faziletleriyle üstün kılmıştır; ancak, halk şehrin aşağı kısmında da Bedrüddin Câmii vardır.
haşhaş çiğnemekten çekinmez ve bunda Bütün şehirde onaltı mihrap bulunur. Kalenin
kaçınılacak herhangi bir şey görmez. içinde ayrıca altı mektep, iki medrese, iki han ve
yılın altı ayında faaliyet gösteren bir de hamam
Yukarıda belirttiğimiz gibi Alanya, deniz
mevcuttur. Yüzelliye yakın dükkânın hepsi malla
kıyısında bir şehir olup, ahalisi Türkmendir.
dolu olduğu hâlde, merkezî kapalı bir çarşısı yok­
Kâhire, İskenderiye ve Suriye tüccarları bu şehre
tur. Sayıları aşağı yukarı üç yüzü bulan rumlann
gelip alış veriş ederler. Kerestesi pek bol olmak
kendilerine ait bir mahalleleri vardır.
itibariyle buradan yüklenen hamule, İskenderiye,
Dimyat ve öteki Mısır limanlarına gönderilir. Çelebi, kale içinde iki cami ile ondört mescit,
Limanın üzerinde sağlam ve haşin bir kale vardır iki medrese, altı sübyan mektebi saymıştır. Kızıl
ki, büyük Sultan Alâeddin-i Rumi'nin eseridir. Bu Kulenin önündeki bu mescide "Ak Mescit", "Çarşı
şehirde belde kadısı Celâleddin-i Erzincani ile Mescidi", "Kale Altı Mescidi " adları da verilir
tanıştım. Cuma günü benimle birlikte kaleye (Konyalı, 1946:285).
çıkarak namazı edâ etti. Bana ikramda bulundu Konyalı, 1946 yılında neşrettiği Alanya isim­
ve bir yemek verdi. Babası, Sudan şehirlerinden li kitabında, Bofor'un "Karamania"sında bu şehir
biri olan Mali'de ölmüş bulunan Ruceyhani'nin hakkında şu ifâdelerin yer aldığını söyler:
oğlu Şemseddin de ayrı bir ziyâfet tertip etti. "Alâiyye'den doğuya doğru dümen kırdık.
Cumartesi günü Kadı Celâleddin'le birlikte Sekiz kadar köy ve kasabanın önünden geçtik.
atlanarak Alanya Beyi olan Karamanoğlu Yusuf Düzlükteki dik tepeler üzerinde evleri ve surları
Beğ'le görüşmek üzere yola çıktık. Beğ/Bey, bazen kesme, bazen gayrı muntazam taşlarla
Melik/Hükümdar demektir. Beyin konağı şehirden yapılmış olan bir yere geldik. Her halde burası
_SFTON LLOYD VE D.STORM R İ C F - a i A L A N Y A i A L A İ Y Y A l İSİMİ i KİTARI n . . . ; . .

Istrabon'un Sedra veyahut Syedra dediği şehir


önem taşır. Kitabın sonunda yer alan, bu bilgileri
olacaktır. Burası Alâiyye civarında görülmesi
estetik açıdan destekleyen on altı sayfalık
lâzım bir yerdir. Küçük bir kayalık yarım ada,
"Levhalar" bölümü ise, bilgilerin görsel olarak
tepesi eski ve yeni zamanların harabeleri ile dolu!
takviye edilmesini sağlamıştır.
Kayalar arasında bir de koyu var, oma gemilerin
bannmasıno müsait değildir. Burada birkaç kilise Eserde verilen bilgiye göre^ hisarın,
harabesi gördük. Berzahın ortasında 10-12 üzerinde inşa edilmiş olduğu dağlık burun 800
kadem uzunluğunda üstlerinde ikişer, üçer, m2'den biraz daha büyüktür ve denize doğru
dörder kitabe bulunan bazı mermerler bulduk. uzayan çıkıntı hemen hemen tam güney istikâme­
Fakat bunların hiçbirisinde şehir adına rastla­ tini göstermektedir. Kayaların birdenbire dik bir
madık. Bu şehirde Roma hükümdarlarından ıı şekilde denize indiği güney-batı köşesinde yük­
imparator ve imporatoriçe para bastırmıştır ki, bu seklik 260 m.'yi geçmektedir. Bu kayalar, yüksek­
likleri azalarak sarp bir halde güney ve batı
da şehrin Romalılar zamanında Alanya ilçesi
yüzlerde devam ederken, doğu ve kuzey yüzlerde
sınırları içinde şehirlerin hepsinden büyük
deniz seviyesine inişleri yumuşak meyiller ve setler
olduğunu gösterir" (Konyalı 1946:43).
halindedir. Güney-batı köşesindeki tepenin çok
Bu derece zengin bir tarihî geçmişe sahip aşağısındaki bir seviyeden başlayan uzun burun,
bulunan Alanya, aynı zamanda Selçuklu denize doğru 300 m. kadar diagonal olarak
mimarisinin en güzel örneklerini de taşımaktadır. uzanmaktadır. Doğu kısmındaki sığ bir koy, daha
İslâm mimarisinin daha iyi anlaşılması ve önceki çağlarda olduğu gibi Selçuklular
kıymetlendirilmesi için. Küçük Asya'daki Selçuklu zamanında da liman olarak kullanılmış, karadan
anıtlarının incelenmesi zarureti vardır. Bu iş en burnun güney yarısını kapatmak üzere uzayan ve
verimli şekilde, her biri bir bölgenin anıtlarını en yüksek noktasında bir İç-kale bulunan surlar
inceleyen monografik seriler halinde gerçekleşti­ manzûmesiyle muhafaza altına alınmıştır.
rilebilir. Bu amaçla Ankara İngiliz Arkeoloji Kuzey taraftan limana hâkim olan. Kızıl Kule
Enstitüsü, 1953 yılında, Alanya'da bir araştırma adı ile tanınan büyük sekizgen yapı, surların en
projesi başlatır. Seton Lloyd ve D. Storm Rice çok göze çarpan parçasıdır. Kızıl Kule, zeminde
başkanlığındaki araştırma ekibinin topladığı bil­ çapı 29 m. olan ve doğu yüzde, üzerinde bulun­
giler, 1958 yılında aynı enstitüsü yayınları içinde duğu setten mazgallar arasındaki siperliklere
Londra'da; 1964 yılında da Ankara'da basılır. kadar yüksekliği azamî 33 metreyi bulan sekiz
Türk Tarih Kurumu yayınlan arasında çıkan bu köşeli bir yapıdır. Zemin katı seviyesinde bir girişi
çalışma, A 4 ölçülerinde yetmiş altı sayfalık bir bulunan batı yüzünden, doğudaki sete doğru 7
kitaptan oluşmaktadır. metrelik bir düşüş vardır ki, bu düşüş, yapının
üzerinde bulunduğu ano-kayanın meyline uymak­
Arkeoloii, mimarlık, fotoğrafçılık gibi bir çok
tadır. Yapmın, dıştan gayet basit olarak
alandaki uzmanın katkılarıyla hazırlanan 'Alanya
görünüşü, içeride oldukça karışık bir plânın uygu­
{'Alâ'ıyya)' isimli kitabın önsözünde, Alanya'nın
landığını aksettirmekten çok uzaktır. En üstteki
coğrafî ve târihî konumu ile ilgili genel bilgiler
mazgal dişleri hariç olmak üzere, yapının mevcut
verilmiştir. Bölgenin sahip olduğu tarihî ve mimarî
beş katı - zemin kat, birinci kat, asma kat, açık kat
önem, Alanya Kalesi, Surlar, Kızıl Kule, Tersane,
ve açık teras - müdafaa sistemini sıra ile beş kata
Ehmedek, Er Kapı, Süleymâniye Câmii, Han ve
göre ayarlamak imkânını vermiştir. Büyük bir su
Bedesten, Akşebe Türbesi, İç Kale, Bizans Kilisesi,
sarnıcı merkezi, ayağın üst kısmına
Fener, Darphane, Manastır, Şarapsa Hanı, Alara
birleştirilmiştir. Kızıl Kule mimarı (veya ustası)'nın
Hanı gibi eserlerin mimarî özellikleri, kesitleri
ismi, kulenin kuzey cephesinde bulunan bir
gösteren plânlar üzerinde anlatılmıştır. Ayrıca, bu
kitabede yazılıdır. Mimarın soyadı olan el-
tarihî eserler arasında bulunan kitâbelerle ilgili
Halebî, kendisinin Suriyeli olduğunu anlatmaktadır.
geniş bilgi verilerek sahip oldukları tarihi önem
vurgulanmıştır. Bu kitâbeler, eski yazı üzerinde
' Bu b ö l ü m d e k i b i l g i l e r , Seton U o y d ve D. S t o r m Rlce'nin
çalışan mütehassıslar için olduğu kadar, İslâm "Alanya" ('Alâıyya) isimli k i t a b ı n d a n alınmıştır (Uoyd-Rice
yazı sanatının estetik değeri açısından da büyük 1964 10-49).
bulunmaktadır. Yukarı şehrin kapısına doğru
Alâeddin'in kardeşi, I. İzzeddin Keykâvus için
yokuş biraz daha çıkılınca küçük bir yapı olan
Sinop'ta 612 (1215)'de inşâ edilen aynı cins bir
Akşebe Türbesi görülmektedir.
yapının da aynı isimde bir kimse tarafından
yapıldığı bilinmektedir. Bir tepeyi kaplayan bu grubun arkasında,
Bir deniz üssü olan tersanenin üstü, hava dağın kayalık kısmı, keskin bir şekilde denize
tesirlerinden korunmak üzere kapatılmıştır. İçi inmektedir. Kuşatma duvarı ise, güneye dönerek
büyük gemilerin emniyetle ve oldukça gizli bir İç Kaleye doğru tekrar yükselmeye başlar ve
şekilde inşâ edilmesine müsaittir. Beş tonozlu büyük kaya blokunun güney yüzünde kayaların
bölmeden ibaret olan yapı, takriben 57 m. uzun­ kenanndan geçerek limana doğru döner (Lloyd-
luğunda ve en çok 40 m. derinliğindedir. Bu Rice 1964:10).
bölmeler ara duvarlarıyla ayrılmışlardır ki, bun­ Kalenin İç-Kale olarak isimlendirilen kısmı
ların her biri sivri kemerlerle nihayetlenen dört ise, kayanın en yüksek bölümünü oluşturmaktadır.
kemerle ana tonozun üzengi taşına ulaşır. Bu Kapladığı arazi, gayri muntazam bir dörtgendir.
kemerler, tonoz çıkıntılı şeritlerle takviye edilmiş Uzunluğu 180 m., güney tarahndan 150 m. olan
olup, küçük konsollarda nihayetlenir. Tonozda ışık genişliği ise, kuzeyde çok daha daralmaktadır. İç-
menfezleri vardır; bunlar bölmelerde ikişer veya kalenin esas yapıları, yüksek sur duvarlarına
dörder tane olarak açılmıştır. Deniz, bugün dayatılarak üç cephede gruplândırılmıştır;
galerinin dört metre kadar içine girebilmektedir; dördüncü veya batı kenarında ise, daha tâli bir
arkada kalan kısımda temiz çakıl taşlan yığılıdır. sur kâfi gelmiştir. Zira, bu kısmın gerisinde kaya
Tersane bugün, Alanya'nın hala gemi inşaatı dimdik bir şekilde biraz aşağıda denize inmekte­
ticaretinin merkezi olma durumunu muhafaza dir. İç-Kale'nin orta kısmına yer alan ve bugün
etmektedir. Balıkçı gemileri burada suya hâlâ sağlam bir hâlde bulunan en güzel göz alıcı
indirilmekte ve yine burada havuzlanmaktadır. yapılar, tuğladan inşâ edilmiş çok büyük tonozlu
iki su sarnıcıdır. Bunlardan birinde, binlerce litre
Esas müdafaa hattı, Kızıl Kule'den itibaren,
su birikmekte ve sarnıç günümüzde de
batıya doğru gelişi güzel zikzaklar çizerek yük­
kullanılmaktadır.
selir ve nihâyetindeki eski bir Helenistik devir
kalesi üzerinde inşâ edilerek Ehmedek diye anılan Lloyd ve Rice'nin, dikkate değer buldukları
yapılar grubuna bağlanır. Ehmedek, her biri üçer bir husus da, hisarın içinde ilk defa küçük bir
kuleli, iki ayrı tahkimat grubundan meydana Bizans kilisesinin göze çarpması ve hisarın inşâ
gelmiştir. Selçuklu öncesi kale duvarlarının bitimi­ edildiği târihten çok önceleri binanın burada mev­
ni gösteren güney grubu, aynı karakterdeki bazı cut olup Selçuklular devri süresince de hâkim
Helenistik bina kalıntılarının üzerine inşâ mevkide kalabilmesidir. Kilise haç şeklinde olup
edilmiştir. Bu bölüm, üzerine Ehmedek'in kurul­ ilk defa Riesfstahl'in işâret ettiği gibi, daha önceki
muş olduğu kaya ile iç-kale arasında bulunan bir devirde yapılmış çok daha büyük bir dinî
boyırı işgâl etmektedir. Burası, gerek Selçuklular yapının o devre kadar kalmış olan mihrâbı üze­
ve gerekse Osmanlılar zamanında, şehrin rine inşâ edilmiştir.
merkezini teşkil etmiş olmalıdır. İç Kalenin güneydoğu köşesine yakın olan ve
Eski Selçuklu kalıntıları üzerinde, muhtemelen Selçuklu Hamamı ismini taşıyan harap bir bina,
XVI. yüzyılın ortalarına doğru inşâ edilmiş olan bunun tam güneyinde kuşatma duvarının güney
Süleymaniye Camii burada bulunmaktadır. ucunda hâkim bir yerde modern bir fener, şimdi­
Süleymaniye Camii'nin arkasında, tonozlu en az ki cip yolunun nihâyetinde küçük bir mescit ve eski
kırk dükkandan meydana gelmiş büyükçe bir Helenistik duvardan arta kalan sondan bir evvelki
çarşının kalıntıları ile onun batısında Riefstahl'in kulenin harabeleri üzerine inşâ edilmiş bulunan
"han", I.H, Konyalı'nın ise. Evliya Çelebi ile hem­ ve Arap Evliyası tesmiye edilen ilgi çekici küçük
fikir olarak "bedesten veya kapalı çarşı" dediği Bizans Kilisesi, İç Kalenin civarında bulunan diğer
münakaşalı bir yapı vardır. Bunun da arkasında yapılardır.
Mecdüddin Sarnıcı diye isimlendirilen, dikkoti Eserde, yarımada dışında kalan yapılardan
çekecek derecede geniş, tonozlu bir su ile sarnıcı da bahsedilmektedir. Alanya'da kalenin
S F T O N L L O Y D V E D . S T O R M R İ C F ' N İ M A U \ N Y A ^Al Â İ V V A ) İSİMLİ KİTARI l " l 7 F R İ N F

içerisinde, bugüne kadar intikal eden ev harâ-


ettiği yerlere çıkıntı yapan dayanak ayakları ve
belerinin gerek büyüklük ve gerekse zerâfet
bunların aralarında kalan boş kısımlara da maz­
bakımından, senenin muayyen mevsimlerinde
gal pencereleri gibi şevli açıklıklar yerleştirilmiştir.
burada kalan Selçuklu idarecilerinin ikâmetine
Yolculara yegane rahatlığı, hayvanların
lâyık olmadıkları görülmektedir. Gerçekten, bırakıldığı döşeme seviyesinden 30 cm. kadar
Kale'nin içi akarsu ve buna benzer birçok unsur­ yüksekte yapılmış bir sıra toprak setler temin eder.
dan mahrum olduğu için, sivil halkın yaşamasına Yapının doğu ucuna bitişik 4.50 x 2.00 m.
pek elverişli değildir; onlar civardaki koruluk ve ölçüsünde küçük dikdörtgen bir oda vardır; içinde
meyve bahçelerinde yaşamayı tercih etmişlerdir. bulunan mihrap ile tezyinatlı kapısı üzerinde yer
Burada, içinde arkadaki dağlardan gelen bol sulu alan kitâbesinden özel bir mescit olduğu anlaşılan
çay ve derelerle temiz kaynaklar bulunan alçak, bu oda çapraz tonozla örtülüdür. Şarapsa Han'ın
faİcot müdâfaası kolay vadiler vardır. Bu vadiler­ kuzey cephesinin ortasında yer alan portali, biz­
den birinde, önemli bir ırmak olan Dim Çayı zat Alanya Hisarı'nda mevcut bütün mimarî
akmaktadır. Bu çayın hemen yanında kurulan parçalardan çok daha gösterişli bir yapıdır.
Oba köyü civarında, buranın XIII. ve XIV.
Tanıtımını yapmaya çalıştığımız Alanya isim­
yüzyıllarda önemli bir iskân yeri olduğunu
li bu kitap, Selçuklu İmparatorluğu, Selçuklu
gösteren belgeler mevcuttur.
mimarisi ile hat sanatının, günümüze kadar
Oba köyündeki en tesirli yapı küçük Selçuklu korunarak gelebilmiş çarpıcı ve güzel örneklerini
Medresesidir. Tamamen harap bir vaziyette yansıtmaktadır. Herhangi bir bölge veya yöre
olmasına rağmen, bazı ilgi çekici mimarî özellik­ insanları ile ilgili araştırma yaparken, o bölgenin
lere sahiptir. coğrafî, tarihî, kültürel ve sosyal konumu,
Oba köyünden üç kilometre ötede bulunan çalışmamızın ona iskeletini teşkil eder. Tarihî ve
Gülefşen'de, bir kaynağa nazır taş köşkün hara­ kültürel geçmişe dayandırılarak yapılan
beleri mevcuttur. Gülefşen yakınındaki Has çalışmalar, sebep-sonuç ilişkisini açıklamakta son 313
Bahçe'de de, aşağı-yukarı bu köşke benzer bir derece güvenilir ve geçerli bilgiler elde etmemize
yapının sarnıca tahvil edilmiş şekli göze çarpmak­ sebep olur. Tarih, geçmişle bugünü birbirine
tadır. Has Bahçe'de aynı zamanda bir çeşit tahki­ bağlayan bir köprüdür.
mattan arta kalmış harap bir kule vardır. "Gerçek tarihin" dokusu, konuşmalarımız,
Gülefşen'de daha iyi korunmuş durumda iki yapı inançlarımız ve kurumlarımızla örülüdür.
vardır. Birincisi I.H. Konyalı'nın Koromanoğlu Kuramsal olarak, düşünebildiğimiz herşeyin tarihi
Yusuf Bey'in oğlu Alâüddin Bey'e ait olduğunu vardır ve tarihe aittir; sadece krallar, savaşlar,
yazdığı kubbeli küçük türbedir. Okulun yanında ekonomik güçlerin değil, giysiler ile baştan çıkart­
bulmuş olduğu 7 7 5 (1373) tarihli bir kitâbenin bu manın, satranç oynamanın, matematik ile sözcük­
türbeye ait olduğunu ve kapı üstünde büyümüş lerin anlamının, askerî strateji ile yıllanmış şarap­
olan bir ağacın bu kitâbeyi yerinden düşürmüş ların, kıtaların hareketi ile ayın yüzeyinin, bun­
bulunduğunu ilâve etmektedir. İkinci yapı ise, ilk ların hepsinin de bir tarihi vardır. Bu konuların
yerini muhafaza eden kitâbesine göre, hepsi birbiriyle ilgilidir. Hepsi, insanlık tarihinin,
Karamanoğlu Mahmut Bey zamanına tarih- hatta yıldızlar tarihinin parçalarıdır; zira Filozof
lendirilmiş olan câmiidir. William James'in şu sözleri, insanı insan yapan
en büyük gücün, tarih olduğunu vurgulamaktadır:
Alanya'yı devletin başşehri Konya'ya
"Tarihsel özellikleri ile öğreterek hemen
bağlamak amacıyla I. Alâüddin tarafından
herşeye insanî bir boyut kazandırabilirsiniz.
açtınimış olan Selçuklu devri karayolu, sahil
Varlıklarını borçlu oldukları dehaların birbirini
boyunca batıya doğru yol olarak ilk uğrağını
izleyen buluşlarına göndermeler yaparak öğretil­
Şarapsa'da yapmaktadır. Hanın iç kısmı moloz
diğinde, jeoloji de, ekonomi de, mekanik de
taşlarla örülmüş tek bir tonozla örtülüdür ve mun­
beşerî bilimlerden sayılır. Böyle öğretilmediğinde,
tazam iri taş bloklardan ibaret destek kemerler
edebiyat bir gramer bilgisi, sanat bir albüm, tarih
aracılığıyla dokuz kısma bölünmüştür. Hanın
bir takvimli belgeler yığını, doğa bilimleri for-
kuzey ve güney yüzlerinde bu kemerlerin tesadüf
DR. GÜLİN ÖĞÜT EKER

müller, ağırlıklar ve ölçüler dizisi olmaktan öteye KAYNAKLAR


geçmez." (Barzun-Graff 1973:9). 1. Antalya II Yıllığı, Antalya, 1967.
Bir toplumun tarih bilincini kaybetmesi 2. Jacques Barzun - F. Henry Graff, Modern
uygarlıktan vazgeçmesi ile eş değerdedir. Tarihî
Araştırmacı, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları: 3 3 ,
fikirlerle, hayallerle yaşarız; duygularımız, millî
varlığımız bunları yeniden üreterek devam eder. Ankara, 1993.
"Bir anlamda bütün insanlar tarihçidir". 3. S. Fikri Erten, Antalya Vilâyeti Târihi,
Geçmişini bilmeyen bir milletin geleceği ile İstanbul, 1940.
ilgili güvenilir bir çalışma yapması mümkün
4. Evliyâ Çelebi Seyahatnân^esi'nden
değildir. Bir insanı toplumu ya da olayı ele
Seçmeler l-ll. Millî Eğitim Basımevi, 1000 Temel
alırken, millî kültür dediğimiz (Günay 1987:29),
gelenek, görenek, inançlar, el sanatları, halk Eser, İstanbul, 1971-72.
mutfağı, mimarî gibi, bir milleti milet yapan 5. Prof. Dr. Umay Günay, Folklor Nedir?,
unsurların tamamının bir bütün olduğu unutulma­ Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı, HAGEM,
malıdır. Halk bilimi adını verdiğimiz bu kültür
Ankara, 1987.
unsurlarının tornamı, insan merkezli çalışmaların
temelini oluşturmaktadır. 6. hn Batuta Seyahatnâmesi'nden Seçmeler,

Alanya'nın gerek tabiat güzellikleri, gerek Hzl.: İsmet Parmaksızoğlu, Millî Eğitim Basımevi,
iklimi ve gerekse arkeolojisi, dünyanın en önemli 1000 Temel Eser, İstanbul, 1971.
turizm merkezlerinden biri olmasını sağlamıştır. 7. İnönü Ansiklopedisi, I. Cilt, Ankara, 1 9 4 6 .
Batının herkesçe bilinen tanınmış turizm merkez­
lerinden bıkan insanlar, bu beldedeki eşsiz görün­ 8. İslâm Ansiklopedisi, I. Cilt, İstanbul, 1 9 4 0 .
tüler karşısında yeni heyecan ve meraklarını tat­ 9. İbrâhim Hakkı Konyalı, Alanya (Alâiyye),
min kaynakları bulabilirler. Ayaydın Basımevi, İstanbul 1946.
Bu güzelliklere, yalnız zamanımız insanları
10. Seton Lloyd, D. Storm, Alanya ('Alâıyya),
değil, yüzlerce, binlerce yıl önce yaşayan
Türk Târih Kurumu Yayınları: 6, Ankara, 1 9 6 4 .
şahsiyetler de hayran kalmışlardır. Ünlü
seyyahlarımızdan Evliyâ Çelebi ve İbn-i Batuta'nın 11. Meydan Larousse, I. Cilt, İstanbul, 1 9 6 8 .
bu belde için asırlar önce söyledikleri ibâreler,
12. Dr. Mehmet Önder, "Alâiye-Alanyo",
F.Rıfkı Atay'ın "Alanya'yı görmeli; görmeden
Türk Folklor Araştırmaları, no: 255, yıl: 19, cilt:
ölmemeli!" sözüyle daha do anlam kazanmak­
tadır. Anadolu'nun, tarihî eserleriyle en iyi korun­ 11, Nisan, 1968.
muş Selçuklu şehirlerinden biri olan Alanya, 13. Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Târihi
bugün, Türkiye'nin tabiî güzellikleri açısından en ve Türk - hlâm Medeniyeti, Türk Kültürünü
şanslı, canlı ve hareketli turizm merkezlerinden
Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1965.
biridir. Alanyalılar da, böylesine köklü, sağlam
bir tarihî geçmişe ve tabiî güzelliğe sahip olmanın 14. Hâşim Yetkin, Dünden Bugüne Alanya,
haklı gururunu her zaman taşıyacaklardır. Özyalçın Limited Şirketi, Alanya, t.y.
Sadi BAYRAM

A n k a r a Etnografya Müzesi^nde Bulunan


Silsile-Nâme
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZEŞj'NDF Rl ıl ı I M A s,
SİLSİLE-NÂMP

T
ürk kültür tarihi incelendiği zaman, diğer
uluslar gibi Türk milletinin de soya, büyük­ Ebûl G a z . B a h a d ı r H a n , Şecere-ı' Terakime (Türklerin Soy
lerine önem verdiği görülmektedir'. Bir Kütüğüj, Tercüman 1001 Temel E s e r , N o . 3 3 ; Emel E s i n , S o n
Çağatay Devrinde Doğu Türkistan'dan Resimli Bir Han
kişinin yaptığı cesurane fedâkârlık, bir sülâleyi bir Sılsile-nâmesi (Prof. Zeki V e l i d i T o g o n ' m İ r a n ' d a Bulduğu
kaç asır şöhret yapabilir. Türk, Türük, O ğ u z Han, Bir Y a z m a ) , hlâm Tetkikleri Enstitüsü Deraisi, C . V , İstanbul
1 9 7 3 , s. 1 7 1 - 2 0 4 . ; S a d i B a y r a m ; ICoynaitToro Göre Cvney-
Alpertunga veya diğer adıyla Afrazyap, Bilge
Doğu Anadolu'da Proto-Türk İzleri, Türk Dünyası
Kaan, Selçuk Han, Alparslan, Süleymanşah, A r a ş h r m a l a n V a k f ı , İstanbul, 1 9 8 9 , s . 3 7 - 5 7
Osman Gazi tarihimize altın harflerle imzalarını ' TV,e Role O f T S e S â d â t / A ş r â f in Muslim History And
C i v i l i z a H o n - il Roulo D e i S â d â t / Asrâf N e l l a Storia e Civilta
atmış devlet büyüklerimiz olup, sülâleleri asırlarca
islamiche. Proceeding O f The International Collequium,
milletimize egemen olmuşlardır. Diğer taraftan R o m a 2 - 4 / 3 / 1 9 9 8 , O r i e n t a M o d e m o , C.XVIII ( LXXIX) II, 2-
Karamanoğulları, Hamitoğulları, Eratna, 1999.

Dülkadiroğlu, Aydınoğulları, C a n d a r o ğ u l l a n , Bu K o l e k y u m d a verilen bildiriler ise şunlardır :

Toceddinoğulları, Bayramoğulları, Köprülü sülâle­ Ali Rafi'i Aiâmarvedasti ; L'origine della N i q a b a t al-Asrâf
n e l l a sloria d e l i ' i s l a m , p. 2 9 7 - 3 2 2
si, Dünrizadeler v.b. isimler ile, ün yapmış diğer
S y e d F a n d A l a t a s ; T h e T a r i q a t ol- ' A l w i y y a h a n d '/t\e
isimler, yıllarca tarihin sayfalarında yer almış E m e r g e n c e of tfıe Shi'i S c h o d in Indonesia a n d M a l a y s i a , p.
kişelerdir. 323-339

M o h a m e d E l - A z i z B e n A c h o u r , l e s Sarifs â Tunis a u temps


Hicaz yöresinde Haşimiler^, daha sonra
d e s D e y s et d e s Beys (XVlle-XIXe s i e d e ) , p. 3 4 1 - 3 5 0 .
Emeviler, daha sonra Abbasiler Orta-Doğu'ya L o u r a Bottini, Les descendants du ProfpKete â Horns; notes
hükmetmiş olup, bugün de Arap emirlikleri ve en m a r g e , p. 3 5 1 - 3 7 3 .

krallıkları sülâle geleneğini hâlâ sürdürmekte­ D a n i e l a B r e d i , S â d â t in South A s i o : the C a s e of S a o y y i d


dirler. Misal olararak Suudi Arabistan, Ürdün, Abo '1-Hasan Atî N a d w i , p. 375-392.
G a b r i e l e V o m Bruck, The Z a y d i S â d a h of the Y e m e n : The
Kuveyt, Katar, Bahreyn krallık ve emirlikleri gös­
Temporalities of a Religious Tradition, p. 3 9 3 - 4 1 1 .
terilebilir.
J e a n C a i m o r d , U n e famille d e S â d â t d a n s I'histoire d e I'lran:
Les m a r ' a s t , p. 4 1 3 - 4 2 8 .
Ülkemizde günümüz politikacılarında da
sülâle geleneği hasıl olnnamış mıdır? Yakın tari­ L e o n a r d o C a p e z z o n e , The A l i d s , scientific K n o w l e d g e a n d 317
h i s t o r i o g r a p h i c C o n c e r n s , with s p e c i a l R e f e r e n c e to
flimize bakacak olursak, İnönü, Menderes, Boyar, A s t r o n o m y , p. 4 2 9 - 4 3 9 .
Özel, Türkeş gibi isimler derhal karşımıza W a s i m D a h m a s h , O n S â d â t Role in medieval R a m l a h , p.
çıkmaktadır. 441-449.

A h m e d Eloouani-Cheril, Lo famille ol-'Awânî-Sarif de


1995 yılında kaybettiğimiz Vehbi Koç'un Q a y r a w a n , p. 4 5 1 - 4 5 6 .
ailesi, rahmetle andığımız, rubâileri ile de meşhur A l - S a y y i d A h m a d E s h k e v c r i , La salvoguardio delia dignito
şair, eski Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter­ ( k a r â m a h ) dei S â d â t , p. 4 5 7 - 4 6 1 .

liğinden emekli Büyükelçi Fuat Bayramoğlu A l - S a y y i d Sadiq Al-Husaynî A h m a d Eshkevari, Sugli


appellativl ( a l q â b l dei S â d â t , p. 4 6 3 - 4 7 1 .
Hacıbayram' soyuna dayanır.
H o i i m a Ferhat, Cherifisme et enjeux du pouvoir ou M a r o c ,
Kültür tarihimizde Şeyh" soyundan ve p. 4 7 3 - 4 8 1 .

peygamber soyundan gelen isimler oldukça çok­ Axel Havemann, Some Reflections on the Problems of
R e s e a r c h on Asrâf. E x a m p l e s from 10 th a n d 11 th century
tur. Peygamber soyundan gelen kişilerin şecereleri
S y r i a , p. 483-490.
takip edilmek üzere Osmanlı Döneminde
Y u s u f A l , K h o e l , A b û ' l - O â s i m al-Hû'î, p. 4 9 1 - 5 0 0 .
"Nakib'ül eşraflık^" müessesesi kurulmamış A l e x a n d e r K n y s h ; 1 S â d â t nella storia; s a g g i o critico sullo
mıdır? Bektaşilerde ve Alevilerde de dedelik storiogrofia hodromito. P. 5 0 1 - 5 1 1 .

müessesesi devam etmemekte midir? A l - S a y y i d M a h m O d A l - M a r ' a s T A l - N o ğ o f i , L'Âyat A l l a h a l -


' U z m â a l - M a r ' a s î a l - N a g a f i , m a s s i m o genealogisto contem-
Bugünkü Doğu Anadolu'muzdaki feodal p o r a n e o . U n a p o n o r a m i c a sugli studi di 'ilm a l - n a s o b , p.
yapı, aşiret geleneğini XXI.yüzyıla girerken hâlâ 513-539.

sürdürmekte olup, Güney-Doğu Anadolu'da bir K a z u o Morimoto, The Formation a n d Development of the
S c i e n c e of Tolibid G e n e a l o g i e s in the 1 0 th & 11 th Century
söz vardır "Kürt dinsiz olabilir, ama beysiz ola­ M i d d l e East, p. 5 4 1 - 5 7 0
maz!..". M u h a m m a d Sofüh M u r t a d a , Sul njolo storico dei Sâdât tra
sunnismo e sciismo, L'esemplo dei Murtoda e dei H a m z o h ,
XlX.yuzyildan itibaren örnek aldığımız
p. 571-575.
günümüzün Avrupası, yani Batı ülke hanedanları,
A n d r e v N e w m a n , The Role of the Sâdât in Safavid Iron:
hep birbirlerinin akrabasıdır. Onlarda da kont, Confrontation or A c c o m o d o t l o n ? , p- 5 7 7 - 5 9 6 ,
10. Amerika Edwin Binney Kolleksiyonunda
kontes, baron, barones, prens, prenses gibi
bulunan Silsile-nâme,
unvanlar, günlük gazeteler ile magazinlerde
gözümüze çarpar durur. İngiltere parlementosun- 11. Almanya Karlsruhe Müzesi 241 numa­
daki Lordlar Kamarası bunların diğer bir versi­ ralı Silsile-nâme,
yonu değil midir?... Bu ünvanları almayan asker 12. İngiltere Londra, el-Halil-i
ruhlu, gözüpek insanlar da asırlarca şövalyelik Kolleksiyonunda bulunan Silsile-nâme,
ünvanı peşinde koşmamış mıdır?...
13. Kuveyt, El-Sabah Kolleksiyonunda bulu­
Kültür tarihimize bakacak olursak, önemli nan Silsile-nâme, 244x167 mm., 1 6 0 0 tarihli
görevlere gelen devlet adamlarının veya bazı Bağdad ekolü.
büyüklerimizin, sülâlelerini, ya meşhur bir kişiye,
14. Mısır-Kahire Millî Kütüphanesi T. 110
ya da bir din büyüğüne veya Peygamberlere
numaralı Silsile-nâmedir.
dayamaya ihtiyaç duyduklarını görürüz. Bu
geleneğin, Türk kültür tarihinde oldukça eski olup, Karakalemle kopya olarak, Paris National
en az XII. yüzyıla kadar ineceğini düşünüyoruz. Bibliotheque 12968, ve rahmetle andığım, a z i z
Orta Doğu'da ise daha önceki asırlara kadar dostum Prof.Dr. Yılmaz Önge Arşivi'nde bulunan
indiğini söylemek mümkündür. Ancak, belgeler taş baskısı eser bunlar arasında sayılabilir.
günümüze ulaşmamıştır. Elimizde bulunan eser­ Minyatürlerde resime büyük bir yaklaşma
lerin adı üç grupta toplânmoktadır. bulunmaktadır. Renkler ve şahısların üzerindeki
1. Zübdetü't-Tevarih adı verilen eserler, elbiseler, yanlannda bulunan eşya veya figürler;
özellikle resmi yapılan kişinin karakterine uygun
2. Subhafu'l-Ahbâr adı verilen eserler,
seçilmiştir. Kumaş desenleri de şifahî folklorik
3. Silsile-nâmeler^. edebiyatın izlerini yansıtmaktadır.
Subatu'l Ahbar adı ile anılan " Haberler Teş­
bihi " anlamına gelen eserler ile Silsile-nâmeler M a r c o Salah; Presence a n d Role of the S â d â t in a n d f r o m

birbirlerinin tamamen aynısıdır. Minyatürlü veya Ğ a b a l 'Âmil (14 ih- 18 th centuries), p. 5 9 7 - 6 2 7 .

minyatürsüz olabilirler. Zübdetü't-Tevarihler ise, Abdelahad Sebh ; Cherifisme, symbole et histoire, p. 6 2 9 -


şifahî tarihin bir özetidir. 638.

Bunlardan sadece madalyon içinde min­ Abdeljelıl Temimi, Role des S â d â t / A s r â f dans l'empire
yatürlü olanları sıralayacak olursak: ottoman: quelques considerations, p. 6 3 9 - 6 4 7

1. Istanbul-Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine Theodore P. Wright Jr., The C h a n g i n g Role of the S â d â t in
1324 numaralı Zübdetü't-Tevârih, India a n d Pakistan, p. 6 4 9 - 6 5 9 .

2. Istanbul-Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine ' Fuat Bayramoğlu, Hacı Bayram-i Velî Yafami-Soyu-Vakfi,
1591 numaralı Silsile-nâme, Türk Tarih Kuromu Basımevi, A n k a r a 1 9 8 3 , C . l , s . 8 5 - 1 0 4 ;

3. Istanbul-Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine C.ll, s . 1 8 3 - 1 9 9 .

1624 numaralı Zübdetü't-Tevarih, ' Misal olarak, Topkapı Sarayı M ü z e s i K ü t ü p h a n e s i ' n d e b u l u ­

4. Istanbul-Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine nan Y . 1 8 6 numaralı Siisilenâme-i M e ş â y i h isimli t o m a r ı ;

A-3110 numaralı Silsilenâme, H. 3 2 4 numaralı H â c e g â n fi â d â b ı 'ubudiyeti'l-a'yân;

A.3556 numaralı S i l s i l â t ü ' s - S â d â t i ' n - N a k ş i b e n d i y y e adlı


5. İrlanda-Dublin, Chester Beatty Library, T.
eserler, A n k a r a Etnografya M ü z e s i ' n d e 9 6 6 7 numaralı
423 numaralı Zübdetü't-Tevarih,
Nakşibendi, 1349 numaralı Şecere-i Tayyibe, 10158
6. Avusturya-Viyana, National Bibliothek numaralı Kâdirî, 1 2 5 6 - a numaralı M e v l e v î , Ü m i t Esi'de
AF. 17 numaralı Silsile-nâme, bulunan ve ailesinden kalan Şeyh Ş a b a n - ı V e l i ş e c e r e l e r i ,

7. Avusturya-Viyana, National Bibliothek dinî nesepnâmeler arasında sayılabilir.

AF.50 numaralı Zübdetü't-Tevarih, ' O s m a n Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,
8. Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi C.ll, S.647.

K.4 numaralı Silsile-nâme, ' Serpil Bağcı, Padifahm Portesi, Tesavir-i Âl-i Osmar),

9. Ankara Etnografya Müzesi 8457 numar­ Sergi Kataloğu, Türkiye iş Bankası Kültür Y a y ı n l a n , M a s

alı Silsile-nâme, Matbaacılık, İstanbul 2 0 0 0 , s.l 88-201.


ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ'NDF Rl ıı ı J N A N Sil Riı F . M Â

Renklerin sembolizmi:
ruh halinin sembolüdür. Hz. Muhammed ilk sefer­
Violet dediğimiz mor, Orta-Doğu medeniyet­ lerinde beyaz sancak kullanmış olup, bu sebeple
lerinde yüksek makamların statülerini belirleyen Osmanlı Ordusunda Padişah sefere katıldığında
bir renktir. Büyük din ve devlet adamlarının giyi­ Mehteran Bölüğü önünde yedi sancak bulunurdu.
minde kullanılır. Sadakat ve doğruluğun temsilcisi Bu sancakların en önündeki baş alemin beyaz,
mavi ile, savaşın temsilcisi olan kırmızının ikincinin yeşil, üçüncünün kırmızı, dördüncünün
kanşımından meydana gelir. Mavi ile uyumlu kul­ sarı, beşincinin beyaz ile yeşil, altıncının kırmızı
lanılan mor; ölümün, kaderin, pişmanlığın, vefa, ile sarı ( yeniçeri), yedincinin de kırmızı ile beyaz
adalet ve itidâlin sembolü olarak görülmüştür. sancak olması âdettendi.
Mavi; ölümsüzlüğün, sonsuzluğun, saflığın, Her ne kadar Kur'an-ı Kerim'de sûret tasviri­
basiret ve doğruluğun rengi olarak kabul ni yasaklayan bir âyet yoksa da, Hadis-i şerifler;
edilmiştir. Doğu felsefesinde mavi kutsal tapınmayı önlemek, putperestliğin canlanmasına
görülmüştür. Şamanizm'de ve Uzak-Doğu mani olmak için ve yaratmanın ancak Allah'a
kültüründe gök mavisi Tanrı'yı sembolize eder. mahsus olduğu fikrinden hareketle, resmi yasak­
Mavi ile sarının karışımı olan yeşil; lamaktadır. Ancak halkın yasaklara kesinlikle
yüzyıllardır bolluğun, bereketin, ölümsüzlüğün, uyduğu görülmekle birlikte, saraya mensup yük­
zaferin rengi olarak kabul edilmiştir. Müslümanlılc sek düzeyde bürokratlar ve Mevlevî
renk olarak, yeniden doğuşun, tabiatın can­ Dergâhlarında'", felsefî fikirlerin enginliği
lanışını da ortaya koyan yeşili seçmiş, Hristiyanlık sayesinde bu düşünceler aşılarak, hadislerin
kırmızı ile, Musevilik gök mavisi ile sembolize koyduğu yasak farklı yorumlanmıştır. Saray tez­
edilmiştir. yinat atölyelerinde hazırlanan muhteşem eserler,
Sarı; Güneşi, zenginliği ve kıymetli madenleri kültür tarihimizi yansıtan, sayıları mahdut, önem­
simgeler. Güneş ışınları, nuru, dolayısıyla da aklı li belgelerdir. "İslâmiyette ve Türklerde resim yok­
ve hikmeti hatırlatır. Sabahın san güneşi, ilâhi tur" diyenlere" kültürümüzdeki en güzel cevap,
silsile-nâmelerdeki minyatür tarzındaki portre­
varlığın ve onun nurunun evreni enerji ile can­
lerdir. Seyyit Lokman'm Hünernâmesi, Siyer-i
landırmasını, dürüst çalışmayı ve kazancı sem­
Nebî, Şemail-i Osmaniye gibi eserlerde örnek
bolize eder.
olarak gösterilebilir'^.
Kırmızının aşk, cesaret, şehadet, metanet,
itikat, iman ve cömertliği sembolize ettiğine ' Okan Işın, Gökkuşağı Sembolizması, Etiler Aeropajı,
Ankara 1996, s.93-95.
inanılır. Tarih boyunca imparatorlar, krallar, dinî
' İsmail H a k k ı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı,
liderler, kırmızı rengi tercih eder, zira hemen Türk T a r i h K u r u m u Basımevi, A n k a r a 1 9 8 8 , s . 2 4 2 ; O s m a n
göze çarparlar^. Zeki P a k a l ı n , Tarih Deyirpleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli
Eğitim Bakanlığı Basımevi, İstanbul, C.ll, s.113-121.
Siyah bütün renkleri yuttuğundan, ciddiyetin,
' Abbasi Halifeleri bu bakımdan siyah renkli kaftan
asaletin, ölümün, yasın ve karanlık güçlerin sem­ giymişlerdir.
bolü olmuştur. Eskiden Büyük Türkistan'da ve '"Filiz Çağman, XVı. Yüryil Sonlarında Mevlevî
Uygurlarda, gelinler evlenirken siyah giyerler. D e r g â h l a r ı n d a Gelişen Bir M i n y a t ü r O k u l u , ı. Milletlerarası
Türkoloji K o n g r e s i , Tebliğler, istanbul 15-20 Ekim 1973,
Kâdirîler ve Abbasi Halifeleri siyah rengi tercih 3 . Türfc S o n o h Tarihi, İstanbul 1 9 7 9 , s . 6 5 1 - 6 7 7 .
ederler. Hz.Muhammed Hayber Gazası'ndan " O s m a n l ı Devletinin Kuruluşunun 7 0 0 . Yıldönümü münase­
sonra siyah bayrak yaptırmış, bu sebeple de betiyle, İstanbul-Topkapı S a r a y ı M ü z e s i ' n d e çeşitli ülkelerde­
Emevi ve Abbasiler siyah sancak kullanmışlardır. ki m ü z e l e r d e n derlenen O s m a n l ı Padişah Portreleri S e r g i s i ,
7 H a z i r a n 2 0 0 0 tarihinde açılmıştır. Padişahın Poriresi,
Sancağın kılıfı yeşildir*. Dolayısıyla silsile-nâme- Tesavir-i Âl-i Osman, Sergi Kataloğu, Türkiye İş Bankası
lerde genelde Abbasi Halifeleri siyah renkte veril­ Kültür Y a y ı n l a n , M a s M a t b a a c ı l ı k , istanbul 2 0 0 0 , 5 7 5 s.

miştir. Bu rengin Hz.Peygamberimizin Hz. "Hünernâme,(tıpkıbasım), Yapı ve Kredi Bankası Kültür

Abbas'a siyah sancak' vermesi ile ilgilidir. Şiî Hizmetleri, D o ğ a n Kardeş Y a y ı n l a n , İstanbul 1 9 6 9 .
Nurhan Atasoy, Nakkaş Osman'ın Padişah Portreleri
adetleri ise beyaz, siyah ve yeşil sancak
A l b ü m ü , Türkiyemiz, S . 6 , Şubat 1 9 7 2 , s . 2 - 1 4 .
kullanılması dolayısıyla, minyatür kaftan renk­ Zeren Tanındı, Siyer-i Nebî, Hürriyet Yayınları, Aksoy
lerinden bazı neticeler çıkarmak mümkün olma­ M a t b a a c ı l ı k , istanbul 1 9 8 4 .
maktadır. Kıyafetü'l-Insaniye fi Şemail-il-Osmaniye, (Tıpkıbasım),
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, The
Beyaz; renksizliğin, saflığın, masumiyetin, Historical R e s e a r c h F o u n d a t i o n , G ü z e l S a n a t l a r M a t b a a s ı ,
ilâhi hakikate ulaşma yolunda saf ve erdemli bir İstanbul 1987.
SADI B A Y R A M

aynı minyatürcünün eseridir. Viyana nüshasında


Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde bulunan
tarih ve minyatürcü İstanbullu Hüseyin'in mührü,
Musavvir İstanbullu Hüseyin tarafından minyatür­
yani imzası yoktur. Vezir-i Azam Merzifonlu Karo
leri Edime sarayında yapılan Silsile-nâme" adlı
Mustafa Paşa'ya takdim edilmiş. Viyana bozgunu
eser, 1682 tarifili olup, imzalıdır. 40 soyladır. 16
sayfası metin olup cihan tarihinin kısa şifahî bir sırasında orada kalmış olabilir kanaatindeyiz'^
numunesidir. Daha sonna Hz.Adem-Hawa'dan Dolayısıyla eserin tarihini Merzifonlu Koro
başlayarak Asya ve Orta-Doğu tarihine imzasını Mustafa Paşa ile özdeşleştirebiliriz. Ancak, eserde
atan peygamber-nebî, halife, sultan ve Merzifondu Kara Mustafa Paşa'nm kitaplarına
padişahlardan 101 adedinin portre geleneğine bastığı mühürü yoktur.
uygun minyatürleri ekseriyetle 3,5 cm.
" S a d i B A Y R A M . Medollioned G e n e a l o g i e s ( S i l s i l e - n â m e ' s ) ,
Büyüklüğünde birer madalyon içinde Fifth International Congres of Turkish Art, B u d a p e s t 1 9 7 5 ,
resimlenmiştir. Osmanlı Sultanları sırasıyla eserin Akademia Kiodo, Budapest 1 9 7 8 , s . l 6 1 - 1 6 5 ; M u s a w i r
Hüseyin tarafından Minyatürleri Y a p ı l a n v e H a l e n V a k ı f l a r
yapıldığı 19.0smanlı Padişah'ı IV. Mehmed'e Genel Müdürlüğü Arşivi'nde M u h a f a z a E d i l e n S i l s i l e - n â m e ,
kadar uzanır ve madalyonlar 5 cm.ye büyür. VakıHar Dergisi, S.XIII, Başbakanlık B a s ı m e v i , Ankara
1 9 8 1 , s. 2 5 3 - 3 3 8 . Prof.Dr. Günsel R e n d a , Dr. Filiz
Hz. Adem-Hawa, Habil, Kabil, Abdülharis, Çağman, Zeren Tanındı'ya y a r d ı m l a n için teşekkürü z e v k l i
Enuş oğlu Keynan, Hz. İdris, Hz. Nuh, Menval bir borç bilirim. Bkz. S a d i B a y r a m ; " H â z â K i t a b u S i l s i l e -
nâme" A n d "Şubhatu'l A h b a r " Form The N a t i o n a l L i b r a r y of
oğlu Kâhtan, Tahmarsp oğlu Cemşid, Dahhak, Austria, V ıh İntemationai Congress Turkish A r t , B u d a p e s t ,
Hz.Nuh'un oğulları Ham, Sam, Yafes, Hz. Salih, 1 9 7 5 , M a g y a r Nemzeti M u z e u m , s . 3 3 - 3 5 . ; M e d a l l i o n e d
Genealogies (Silsilenâme's), A y y i l d i z M a t b a a s ı , A n k a r a ,
Hz.Hud, Hz.Hızır-İlyas, Hz.Lut, Hz.İbrahim,
1 9 7 5 , 8 5.; Medallioned G e n e a l o g i e s ( S i l s i l e - n â m e ' s ) , Fifth
Gerşabp oğlu Neriman, Hz.İshak, Hz. İsmail, International Congres of Turkish Art, B u d a p e s t 1975,
Afrazyap, Hz.Yusuf, Hz. Eyüp, Zal oğlu Rüstem, Akademia Kiado, Budapest 1 9 7 8 , s. 1 6 1 - 1 6 5 ; Musawir
Hüseyin Tarafından Minyatürleri Y a p ı l a n v e H a l e n V a k ı f l a r
Hz. YÛşa, Hz. Zülküftil, Hz.Mu5a, Hz. Horun, Genel Müdürlüğü Arşivi'nde M u h a f a z a E d i l e n S i l s i l e - n â m e ,
Siyavuş, Hz. Şuayıp, Hz. İsmail, Hz. Danyal, Hz. VakıUar Dergisi, S.XIII, Başbakanlık B a sımevi, Ankara
1 9 8 1 , s. 2 5 3 - 3 3 8 ; Madalyonlu Silsile-nâmeler, Milli Kültür,
Davut, Hz.Süleymon, Hz. Zekeriya, Zülkarneyn,
Kültür Bakanlığı Y a y ı n l a n , S . 3 , M a r t 1 9 7 7 , Ongun
Hz.Yahya, Hz.lsa, Hz. Muhammed, Dört Halife Kardeşler Matbaası, s . 6 9 - 7 3 . ; M e d a l l i o n e d G e n e a l o g i e s ,
Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz.Ali, Hz. Image, S . 3 0 , Desen M a t b a a s ı , A n k a r a , 1 9 9 0 , s . 1 1 - 1 5 ;
Silsile-nâme; Tıpkı Basım, Vakıflar G e n e l M ü d ü r l ü ğ ü ile
Hasan, Hz. Hüseyin, İmam-ı Azam Rıza, İmam-
Vakıfbank Kültür Hizmeti, G r a f i k O f s e t M a t b a a s ı , A n k a r a ,
1 Azam Ebu Hanife, Muhammed Şafi, Ebu Müslim Aralık 2 0 0 0 , 4 0 . s ; G e n e a l o g i c a l T r e e , T h e 1 6 8 2 S i l s i l e -
Horosanî, İsmail Samani, Ahmed Adil, Ebu Talip, nâme At The G e n e r a l Directorate O f Foundations,
Translation a n d English Editing Ellen Y a z a r , G r a f i k e r
El Mutasım Billah Muhammed, Sultan Mahmud Ltd.Company, Presented A s A Cultural S e r v i c e B v T h e
Sebuktigin, El Kahir Billâh, Sultan Celâleddin, General Directorate O f Foundations A n d T h e V a k ı f b a n k ,
Ankara 2 0 0 0 , s . 7 - 3 2 .
Aytoğmuş Han, Melik Şah Ebul Feth, Sultan
Sencer, El Nasır Billâh, Hüdavend Şah, El Günsel Renda; Topkapi Sarayı M ü z e s i ' n d e H.I 3 2 1 Nolu
Mustazi binurullah, Kuh Bey Han, Baki Ağa, Silsile-namenin MinyatüHeri, Sanat Tarihi Yıllığı, S . V , İstan­
bul 1 9 7 3 , s . 4 4 3 - 4 9 5 ; N e w Ught on the P a i n t e r s of the
Cengiz Han, Halife el Muta'sım Billâh, Hülâgü
Zubdat-al-Tawarikh in the Museum of Turkish a n d I s l a m i c
Han, Toktomış Han, Gazan Mahmud, Emir Arts in Istanbul, IV erne C o n g r e Internationale d ' A r t T u r c ,
Hüseyin, Kızıl Boğa Han, Kaya Alp Han, Kaya Aix-en Provence, 1 9 7 6 , s. 1 8 3 - 2 0 0 0 , ; A n k a r a E t n o g r a f y a
Müzesi'ndeki 8 4 5 7 Nolu Silsilename Ü z e r i n e B a z ı D ü ş ü n c e ­
Alp oğlu Süleyman, Süleyman oğlu Ertuğrul ve ler, Kemal Çığ'a Armağan, İstanbul 1 9 8 4 , s . 1 7 5 - 2 0 2 ;
Osmanlı sülalesi sırasıyla; Osman Bey, Orhan
Hans G e o r g Majer, Yeni Yaklaşımlar, P a d i ş a h ı n Portresi
Gazi, Sultan Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Tesavir-i ÂN O s m a n , Mas Matbaacılık, İstanbul 2000,
Mehmed, II.Murad, Fatih Sultan Mehmed II., s.339-342.

Bayazıd-ı Veli, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Filiz Ç a ğ m a n ; Osmanlı Uygarlığı-Ottoman Civilization 11,
Ed. Halilİnalcık - Günsel R e n d a , M a s M a t b a a c ı l ı k - İ s t a n b u l
Süleyman, ll.Selim, III.Murad, III.Mehmed, Sultan 2 0 0 3 , s. 9 2 5 - 9 2 6
Ahmed, Sultan Mustafa, Sultan IV. Murad, Sultan " Y a p ı ve Kredi Bankasınca 1 9 6 8 yılında D o ğ a n K a r d e ş
İbrahim, ve en son olarak da eserin yapılış tari­ M a t b a a s ı n c a tıpkıbasımı yapılmıştır. Sadi B A Y R A M ;
Musavvir Hüseyin Tarafından Minyatürleri Y a p ı l a n v e H a l e n
hine tahta olan IV. Mehmed'in minyatürleri eserde
Vakıflar G e n e l Müdürlüğü Arşivi'nde M u h a f a z a E d i l e n
yer almaktadır. Silsile-nâme, Vakı^ar Dergisi, S.XIII, B a ş b a k a n l ı k B a s ı m e v i ,
Ankara 1 9 8 1 , 5 . 2 6 5 - 2 6 8 .
Avusturya-Viyana National Bibliotheq " S a d i Bayram ; Merzifonlu K a r o Mustafa P a ş a ' n m II. V i y a n a
Library'de Cod Af. 50 numara ile kayıtlı Suhbatu'l Bozgununda V i y a n a ' d a Bıraktığı Silsile-nâme, S a m s u n 1 9
Ahbâr'' adlı eser ile Vokıfiar Genel Müdürlüğünde Mayıs Üniversitesi- Kaymakamlığı- M e r z i f o n Belediyesi
Merzifon V a k f ı t a r a f ı n d a n Düzenlenen Ulıuslararası
bulunan K.4 numaralı Silsile-nâme arasında çok Merzifonlu K a r a Mustafa Paşa S e m p o z y u m u , M e r z i f o n 8 - 1 1
büyük benzerlik vardır. Hatta kanaatimize göre Haziran 2 0 0 0 , Bildiriler.
ANKARAEINQGRAF^^

Avusturya-Viyana National Bibliotheq


Library'de Cod. A f . 5 0 numara ile kayıtlı Suhbatu'l yatürü etrafında "Tarih-i cu\ös-i Sultan Mehmed
Ahbâr 34 sayfa o l u p , eserin baştan altı Han Gazi fî yevm/7 Cum'a aşare şehri
sayfasmda metin vardır. Daha sonra Hz, Cemaziye'1-ewel sene 1003" tarihi nin verilmesi,
eserin 1003 H./1595 tarihinde yazıldığını gös­
Adem'den başlayarak Osmanlı Padişah'ı i v !
terir.
Mehmed'e kadar devam eden soy ağacında, 102
adet madalyon içinde minyatür bulunmaktadır. 25 a varağında Cengiz Han minyatürünün
Yapı ve Kredi Bankası sponsorluğunda 1968 üstünde "Vilödet sene-i 532 âfitab perest-i etrâk
yılında Doğan Kardeş Basımevi tarafından 2 0 0 0 nâ-pâk cemi'i Vilâyet-i Çin ve Maçin ve Hıtay ve
adet tıpkı basımı yapılmıştır. Hotan ve Türkistan ve Tatar Vilâyet-i Padişahı idi.
O zamanda Maveraünnehr ve Acem vilâyetinde
İrlanda-Dublin Chester Beatty Library'de
Sultan Mehmed Harezm'de Şah Padişah idi. Evvel
bulunan T. 423 numaralı Zübdetü't-Tevarih" adlı
eser ise: muhabbed iderdiler. Ahar tüccar sebebi ile davet
vâki olup sene 300 (?) Hicri Ceyhun'dan geçüp
Birinci bölüm 2 6 sayfa olup, Abdülhadi oğlu Iran ve Turan'ı harab ve viran edüp ve cemi'i
Yusuf'un sözlerine dayanılarak kaleme alınmıştır. ulemâ ve fuzelâ şehid ve mescid ve minberi ihrak
Kendi içinde beş bölümde incelenen metinde; olup belâ-yı asumânı gibi âlemi yaktı ve eğer mi
1. Hz.Muhammed'e hizmet edenler ve piş-i neyi, kati ve garatta meşgul iken giriftar-ı
kulları, zindan ukbâ oldu. Yedi oğlu var idi. Kaan Oktay
yerine Padişah oldu. Evlâdı bi-hesâb i d i " ,
2. Hz.Muhammed'in komutan ve askerleri,
yazılıdır. Bu metinde Turan ibaresinin geçmesi
3. Hz.Muhammed'in silah ve malzemeleri enteresandır. Demek ki Turan tabiri daha 1595
4. Hz.Muhammed'in asker ve binekleri, senelerinde kullanılıyordu.
5. Hz.Muhammed'in sîret, yani hayatı ve Karlsruher'de Zübdetü't Tevarih'*" ise,
ondan olan cevher ve lâyık görülen inciler (eşleri, 275x175 mm. ebadında olup, talik hatla Arapça
cariyeleri) hakkında biyografik bilgiler, Arapça yazılmıştır. Başta üç sayfalık girişten sonra, 4 b 321
olarak, tezhiplenmiş cetveller içinde verilmektedir. varağından minyatürler başlamaktadır. 17 a
26.sayfanin (14 a) sonunda ise "Tahriren fi varağında eser son bulur. Hz. Adem, Kabil,
tarih-i Şehri Şevval. Kâtibihu Ebu Talib-i İsfehânî, Hz.İdris, Hz.Nuh, Hz.Hud, Hz.Hızır-İlyas,
sâkin-i Bagdad, senete şiftin ve elfin mine'l- Hz.İbrahim, Hz.İshak, Hz. İsmail, Hz. Yokup,
Hicriyye, Şevval 1006 H./ Mayıs 1598 M. Hz.Yusuf, Hz.Musa, Hz.Üzeyr, Hz.Süleyman,
Gaferallahu Teâlâ seyyiate kâtibihi ve sahibi Hz.Yahya, Hz.İsa, Hz. Muhammed, Dört Halife
"ibaresi yer almaktadır. Bu durum da bize gös­ Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz.Ali, Ebu
teriyor ki; Yusuf bin Hasan bin Abdülhadi, bu ta­ Hanife, Muhammed Şafi, Halife Me'mun,
rihten önce yaşamış olup, onun eserlerinden fay- Mahmud Sebuktigin, Sultan Gazan Han, Melîk
danılmıştır. Şah, Cengiz Han, Halife Muta'sım, Tuli Han,
Gazan Mahmud, Ebu Said, Osmanlı sülalesi
İkinci bölüm ise 7 sohife olup baş kısmı XIV.
sırasıyla Osman Bey, Orhan Gazi, Sultan Murad,
asır üslubu ile tezyin edilmiş, diğer sayfalarının Yıldırım Bayezid, Celebi Mehmed, li.Murad, Fatih
dış kısmına normal cetvel çekilmiştir. Bu bölümde, Sultan Mehmed II., Bayezıd-ı Veli, Yavuz Sultan
cihan tarihi özeti olarak anlatılmaktadır. Aslında Selim, Kanuni Sultan Süleyman, 11.Selim, III.Murad
bu kısımda metin sona ermemekte, dolayısı ile tll.Mehmed'in minyatürleri yer almakta olup,
eserin bir sahife eksik olduğu açıkça belli olmak­ 1 5 9 5 - 1 5 9 7 yılları arasında İstanbul veya
tadır. Metnin son cümlesi şu şekildedir :" Bağdad'da yapılmış olduğu sanılmaktadır.
Altıncı Tabaka Harzemyandır ki anlar dokuz Minyatürlerin Levni'yi hatırlatması, İstanbul'da
tendir ve yüzyetmişiki. yapılmasının daha muhtemel olduğu fikrini
Üçüncü bölüm ise 21 sahifedir.
" S a d i B a y r a m ; Silsile-Nâmeler ve İrlando-Dublin, C h e s t e r
Hz.Adem'den başlayarak Osmanlı Sultanı 111. Beatty L i b r a r y ' d e Bulunan 1 5 9 8 TariWi Zübdetij't T e v a h i r ,
Mehmed'e kadar devam eden silsile, madalyo Vakıflar Dergisi, S . X X I V , Tisimat Basımevi, A n k a r a 1 9 9 4 , s.
51-116
içine oturtulmuş minyatürlerle tarihe iz bırakmış
" " H a n s G e o r g M a j e r ; Die Karisruher Turker^beaule, München,
87 şahsiyete yer vermektedir. Eserin son min­ 1991, s.370-371.
SADİ BAYRAM

kuvvetlendirmektedir. Sayın Prof.Dr.Hans Georg Lokman bin Seyyid Hüseyn'in silsile-nâmesi


Majer'le yaptığımız görüşmede ve Geneve'deki olup, eserin tamamı 17 varaktır. Birinci bölümde
bildirisinde de bu kanaati teyit etmiştir. cihan tarihi altı sayfa içinde kısaca anlatılır.

Topkapı Sarayı Müzesi Hazine 1324 numa­ İkinci bölümde ise, 26 sayfa içinde 92 adet
ralı Zübdetü't-Tevarih: minyatür bulunmaktadır. Sultan II.Mustafa ile eser
sona erer. Ancak XVII. Asırda Sultan Mustafa'ya
Birinci Bölüm 26 sayfa olup, ilk iki sahifesi
kadar ilaveler yapılmıştır. 1106 H./1695 M.,
karşılıklı olarak tezhiplidir. Hz.Muhammed ve
1115 H./ 1703 M. zemin hatâilerle bezenmiştir.
ashabı hakkında Dublin-Chester Beatty Library
nüshasında olduğu gibi Yusuf bin Abdülhadi'den Fransa Bibliotheque Nationale Cel. 12968
alıntı bilgiler verilmektedir. numaralı eser:

26. sayfanın sonunda "Tahriren fi tarihi şehri Lübnanlı Umayunuz veledi Şükrü el-Çelebi el-
Cemaziyelewel senete sitte ve elf minel Hicreti Marunî tarafından 1750 yılında Bibliotheque de
Neheviyye. Kâtibihi Yusuf bin Muhammad el- L'abbaya Royale Victor Kütüphanesi'ne hediye
Dizfulî sâkin-ı sahibihi hürmet-i elimen gafere edilen eser, bir başka minyatürlü eserden kara
fihi" ibaresi bulunmaktadır. Bu ibareden, eğer kalem kopyadır. İçinde 94 adet resim bulunmak­
metin istinsah değilse, 01.05.1006 H. / 10.12. tadır. Sultan III. Ahmed'e kadar olan silsile verilir.
1597 M. tarihinde yazıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu eserlerden Vakıflar nüshası ile
İkinci bölümde Hz.Adem'den başlayarak Avusturya National Bibliothek AF. 5 0 , Dublin-
Sultan İI.Bayezıd'a kadar dünyada ün yapmış Chester Beatty Library nüshası hakkında geniş
kişilerin 79 adedinin madalyon içinde minyatürü makaleler yayınladık, karşılaştırmalar yaptık'^.
verilir. 1006 H./ Aralık 1597 tarihlidir. Ankara Etnografya Müzesi'de bulunan
Topkapı Sarayı Müzesi Hazine 1591 numa­ nüshayı ise 1976 yılında Viil. Türk Tarih
ralı Silsile-nâme: Kongresinde bir kısmını tebliğ olarak sunduk'*,
önemli bir bölümünün resimlerini siyah beyaz
Birinci bölüm yine 26 sayfa olup, bu
yayınladık. Burada ise; içinde 146 adet minyatür
bölümün sonunda "Tahriren fi tarih-i şehr-i Safer
bulunan taşra ekolü olan bu eserin bütün
senete sitte ve elf m/n el-hicreti nebeviyye.
sahifelerini renkli olarak bir arada sunmak, tıpkı
Kâtibihu Yusuf bin Muhammed Dizfilî, sâkin-u
basımı yapılarak eserin tamamının çoğaltılarak,
Bağdad. Gaferallahu Teâlâ li-kâtibihî ve li sahibi­
gelecek nesillere intikalini sağlamak, müzelerde,
hi ve hürmet-i Muhammed"\n kaydı vardır.
kütüphanelerde bulunmasını temin ederek.
Burada verilen tarih, 01.02.1006.H./13.09.
Etnografya Müzesi'nin vitrininden çıkararak ilim
1597 M.'dir.
adamlannın tetkikine arz etmek amacını güdü-
Birinci ve ikinci bölüm yukarıda bahsettiğimiz yonjz.
Topkapı Sarayı Müzesi 1324 numaralı eser gibi
olup; üçüncü bölümde 95 adet madalyon içinde
" S a d i B A Y R A M ; The 1 5 9 8 Zübdetü't-Tevârih A\ T h e C h e s t e r
minyatürü vardır. Yine Hz.Adem'den başlar ve Beatty Library İn Ireland, Image, S.M, Desen Matbaası,

Sultan lll.Mehmed'le sona erer. 1006 H./Eylül Ankara, 1991, s.3-8 ; İrianda-Dublin, Chester Beatty
Library'de Minyatürlü Bir Osmanlı Tarihi (Zübdetü't-Tevârih),
1597 tarihlidir. Kültür ve Sanaf, T.lş Bankası Yayınları, A j a n s T ü r k - M a f b a a s ı ,
A n k a r a , 1 9 9 1 , S . 1 2 , Aralık 1 9 9 1 , s . 6 3 - 6 8 ; T h e Z u b d a t - u t
Topkapı Sarayı Müzesi Hazine 1624 numa­
Tawarikh of 1 5 9 8 at The Chester Beatty Library İn I r l a n d ,
ralı Zübdetü't-Tevarih: S.93; Silsile-nâmeler ve İrlanda-Dublin, Chester Beatty
Library'de Bulunan 1 5 9 8 Tarihli Zübdetü't-Tevârih, Vakıflar
Eserin tamamı 15 varak olup, birinci
Dergisi, S . XXIV, Tisamat Basım S a n a y i i , A n k a r a 1994,
bölümde baştan 8 sahifede cihan tarihi anlatılır. s . 5 1 - 1 1 6 . (Eserin tıpkıbasımı d a verilmiştir.)
Zahriyesi tezyinatlıdır. " S a d i Bayram; A n k a r a Etnografya Müzesi'ndeki M a d a i y o n l u
Siisilenâme'de Doğu Anadolu ve Batı A s y a , V///. Türk Tarih
İkinci bölümde madalyon içinde 66 minyatür Kongresi, Tüdc Tarih Kunjmu Y a y ı n l a n , A n k a r a , 1 9 8 1 , C . l l ,
olup. Sultan lll.Mehmed'le sona erer. s. 6 4 5 - 6 5 7 , Lev. 3 3 1 - 3 5 3 . ; Prof.Dr.Günsel R e n d a ; A n k a r a
Etnografya Müzesi'ndeki 8 4 5 7 Nolu Silsilename Üzerine
Topkapı Sarayı Müzesi Hazine A-3110 Bazı Düşünceler, Kemal Çığ'a Armağan, istanbul 1984,
numaralı Silsile-nâme: s.l 75-202.
ANKARA ETNOGRAFYA M Ü 7 P . c . i - M n c B U I l IMAM C . , , e,, p ^ | .

250x145 mm. Ebadında bulunan eser 18


985 (1577-78 M.) tarihinde babası tahta culûs
yaprak olup, Mühendis-Müteahhit A.J.Aggiman
etmiş, ancak gözleri kısa zamanda kör
tarafından. Ulusal Müze adıyla 1929 yılında
olduğundan, bir müddet hanımı devleti idare
Hamudllah Suphi Tannöver tarafından açılışı
etmiştir. III. Murad zamanında, Şirvan, Erivan ve
yapılan, Ankara Etnografya Müzesi'ne 1934
Azerbeycan taraflarında, Hamza Mirza, Osmanlı
yılında hediye edilmiş ve 8 4 5 7 envanter
kumandanlarını hayli meşgul etmiştir. 990 (1582
numarasıyla kaydedilmiştir.
M.) tarihinde Cûdi ismindeki bir köle tarafından
Tâlik hatla yazılan eser, en az iki defa tamir öldürülmüştür.
görmüş olup, ciltleme sırasında bazı varaklar
Doloyısıyle eser, Osmanlı Padişahı III.
yanlış yerlere konmuştur. Bu durum, minyatürlerin
Mehmed'e de yer verdiği, H. 1015 tarihinden
tarihî gelişimi incelendiğinde açıkça belli olmak­
bahsettiğine göre, 1603-1606 M. tarihleri
tadır. Bunlar, 6 ile 7 varak arasına girmesi
orasında, geçen asırdan beri devam eden
gereken 12 varak; 8 ile 9 varak orasına germesi
modaya uyularak, kopya edildiği, tamamlan­
gereken 13, 10, 14, 16. varaktır. Prof.Dr.Günsel
mamış olduğu anlaşılmaktadır.
Renda varakların doğru şeklini şöyle vermiştir".
1,2,3,4,6,12,7,8,13,10,14,16,9,11,15.17.18. Metinde veya minyatürlerin arasında geçen
kısa bilgilerde "Abbasiyandan, Alevîyandan,
Forsça olan metin bölümü 1 b varağından
Ekroddan" söz etmesi, yazarın Azerî olduğu his­
başlar, dört sayfada tamamlanır. Metin, Allah ve
sine kapılmamızı sağlamaktadır. Eserin son duası
peygambere övgüler ile boşlar. 2 a varağında
"Safevî Devletini Allahın koruyuculuğuna" bırak­
padişahın adının geçtiği Z.satır sonradan üzerine
masından, dört halifelerden Hz. Ebubekir, Hz.
aynı cins kağıt yapıştırarak değitirilmiştir. Prof.
Ömer ve Hz. Osman minyatürlerini Hz. Cafer'den
Günsel Rendo, 4-5 cm. uzunluğunda satır
sonra vermesi, Şiîlerin Zeydiye kolunun 12
genişliğinde yapıştırılan kağıdın altında "Şeyh
imamını minyatürlemesi ve yüzlerini
Ahmet" adının geçtiğini, yine aynı makalede
kapatmasından, eserin sahibi ile minyatürcünün
yapıştırılan kağıdın altında " A h m e d " yerine
ŞİÎ olduğunu bize göstermektedir.
'İsmail" adının geçtiğini de belirtmektedir^^.
Bağdat ve Edirne ekolü silsilenamelerinden
Hz.Adem'den başlayarak din büyükleri, İran
farklı, hikâye geleneklerini de veren, silsilenâme-
tarihinde hüküm sürmüş bazı sülâleler, ve özbek-
1er içinde en fazla minyatürlü olan Etnografya
lerden söz ettikten sonra, 3 a varağının 18.
nüshasının Doğu Anadolu'da bir taşra ekolünün
Satırında "Osmaniyon" yani Osmanlılara geçer
bulunduğunu göstermektedir.
ve Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 315 sene
sonrasından bahsetmesiyle eserin 1606 yıllarında Dublin-Chester Beatty nüshasının 25 a
yazıldığı veya kopya edildiği anlaşılmaktadır. varağında olduğu gibi, 14 b varağında Turan
coğrafî terminin geçmesi, diğer silsile-nâmelerde
Eserin en son minyatürü, Koç Kopan adı ile
yer olmayan at üzerinde Oğuz Han minyatürüne
bilinen çok cesur ve bahadır bir kimse olan. yer vermesi, sanatçının bölgenin şifahî ve folklorik
Şehzade Nevcivan ile hikâyesi malûm olan Ebul tarihini iyi bildiğini göstermektedir.
Muzaffer Hamzo Mirza ile tamamlanmakta.
Ayrıca Eflâtun Hekim, Fişaguş Hekim
Yanındaki notta, "Rumilerle (Osmanlılarla)
(Pythgoros ?) Hoca Nasreddin Tusî, Uluğ Bey
muharebe yaptı. Gulon Ali ve seyyid Şah Abbos
isminin geçmesi ve minyatürlerinin verilmesi,
kılıcıyla öldürüldü" denmektedir. Doha sonra
devlet adamları ile halk orasında şöhret bulmuş
tahta geçen Şah Abbas'don bahsetmemesi ve
kişilerin ortak özelliklerinin halka yansıtılması
eserin Hamza Mirza ile bitmesi gariptir.
şeklinde yorumlanabilir.
Eser, Hamza Mirza ile tamamlandığına göre,
Silsile-nâme Hamza Mirza maiyetindeki Sofevî
"Prof.Dr.Günsel Renda; Ankora Etnografya Müzesı'ndekı
Devleti'nin büyük bir şahsiyetine takdim padişahı
8457 Nolu S i l s i l e n a m e Ü z e r i n e Bazı Düşünceler, Kemal
olan Şah Hüdâbende'nin büyük oğlu ve Şah Çtğ'a Armağan, istanbul 1 9 8 4 , 5,181
Abbas'm kardeşidir. Amcası II. Şah İsmail'dir. ''•age.. 5.176.
SADİ BAYRAM

Ancak Osmanlı padişahlarından Sultan seyyidu'l-murselîn ve hâtemu'n-nebiyyîn Hazret-i


Orhan Gazi, Murad-ı Hüdavendigâr (I.Murad), Muhammed Mustafâ sallallâhu aleyhi ve âlihi
Çelebi Mehmed, Yavuz Sultan Selim ve I. vesellem guzîn kerd ve tâc-ı .... ber ser-i soâdet
Ahmed'in minyatürlerini görememekteyiz. Bu da gozâşt. Salavât [ve] zâkiyât-ı nâ ma'dûd [2a] ilâ
bize, eseri yapan sanatkârın Osmanlı Devletini yevmi'l-mev'ûd ber nûr-i pâk-i sâhib mokâm-ı
fazla önemsemediğini, minyatürlerin tetkikinden idrâk-i "subhâneke mâ arafnâke" ve kıyle fî şe'ni-
de sanatçının Şiî mezhebine mensup olduğunu hî "levlâke lemâ halakne'l-eflâk" kâil-i kovl-i
tahmin ediyoruz. "vemâ muhammede illâ resulün kad halet min
Diğer taraftan, eserin başlangıç bölümünde­ kablihi'r-rusul." (Âli İmrân/144) ser defter-i
ki, "ölümsüz, kutsal, büyük Safevî Devletini enbiyâ fihrist-i cerîde-i evliyâ hurşîd-i felek-i
Allah'ın koruyuculuğuna lb;ra<rmas/" cümlesinden, asfiyâ ve merkez-i dâire-i istafâ Muhammed
eserin Safevî Devleti'nin bir büyüğü için Mustafâ salavâtullâhi ve selâmihi aleyh ve âlihi
hazırlandığı yorumunu çıkarabiliriz. ve vasiyyi (?) ve Ebu'l-Fozl Aliy-yi Murtozâ ve
eimme-i hüdâ salavâtullâh ve selâmihi ecmoîn.
Silsile-nâmeler incelendiğinde, en fazla
Ba'd ez temhîd-i mehâmid-i ilâhî ve te'sîs-i
minyatürlü olan eser, Etnoğrafya Müzesi
mebâni-yi risâlet-penâhî zikr-i cemîl-i pâdişâhî
nüshasıdır.
sultân-ı ber-hak ve burhân-ı mutlak hâsıl-ı kevn u
Minyatürlerle şahıslar hakkında verilen özet mekân sâhib-kırân-ı zamân ser endâz-ı düşmen
bilgilerin aralarındaki boşluklarda, bitkisel motif­ be- tîğ-ı muhammed muhibb-i çehâr yâr-ı hâlis
ler ve etrafı siyah kontürle çevrilmiş, içi sürme
Şah Ahmed hemîşe ân sultân-ı âlî-cenâb râ tınâb-ı
yaldızla yapılmış ceylân, dağ keçisi, tavşan ve
surâdıkât-ı izzet ve kâmrânî ve serâperde-i felek
leylek figürleri bulunmaktadır.
esâs-ı sâhib-kırânî ve çetr-i âsmânî müesses ve
Eserin baş kısmında bulunan metin müstahkem bâd ve şemşîr-i ân sultân ez ser-i surh
aynen aşağıda verilmiştir. serân ber neyâmed (?) ve ber ân duşmenân
1 b] Sipâs-i ale'l-ıtlâk ve sitâyiş-i be-istihkâk hemîşe nâsır ve mansûr bâd. ve kavâid-i saltanat
bâri-yi hallâk-ı hakîm hudây râst ki vucûd-ı âlem ve eyyâm-ı devletehu ber basît-i memleket ve
bel âlem-i vucûd ez bahr-i cûd-i û katre ve şuhûd- âftâb-ı inâyetehu ez fark-ı mâh tâ be-mâhî ber
I nûr-ı zuhûr ez zuhûr-ı nûr-ı û lem'aîst. Mubdi'îst ser-i serverân nâmutenâhî tâbân ve rahşân ve ilâ
ki ez yek kelime-i kun çendîn hezâr kelimât-ı yevmi'l-mîâd. Nüsha râ çun tamâm kerdem men
hakâyık-ı zât-i ummu'l-kitâb ber levh-i fıtrat tasvîr cem'-i târîh nâm kerdem men. Bâyed dânist ki ez
kerd. Vucûd-ı inşân râ kelime-i câmia ve sahîfe-i devr-i Adem-i Safî aleyhisselâm tâ zamân-ı
kâmile kerd sâht ki suver-i cumle-i maânî ve vilâdet-i hâtemu'r-rusul Muhammed Mustafâ sal­
kelimât-i seba'l-mesânî tahrîr kerd. Muhteriîst ez lallâhu aleyhi ve âlihî vesellem ehl-i Acem gûyend
mahz-ı hulûs-ı Hazret-i Adem-i Safî oley- ki şeş hezâr u sîzdeh sâl est ve ba'zî gûyend ki be-
hisselâm ez mecmûai intihâb kerd. "Hammertu aded-i hurûf-i ebced est ki penc hezâr u nohsad u
tıynete Ademe erbaîne sabâhen." Dest-i kudret ve penc sâl est. Goftend Yahûd ez Tevrât ki ez devr-i
pergâr-ı irâdet ber dâire-i vucûd-i safha-i şuhûd-ı Adem peygamber aleyhisselâm [2b] tâ zamân-ı
âlem-i zer' ve muktezâ-yı "ve lekad kerremnâ vilâdet-i hâtem tâ zamân-ı hicret-i resûlullah ez
benî âdeme ve hamelnâhum fi'l berri ve'l-bahr" Mekke be-Medîne penc hezâr u çehil u se sâl est.
{lsrâ/70) livâ-yı kerâmet-i benî Adem ber fark-ı Ve Nasârâ ez İncîl mî gûyend ki ez zamân-ı
ehl-i âlem-i fer' kerd ve hil'at-ı "alâ âdeme Adem tâ zuhûr-ı hazret-i resul sallallâhu aleyhi ve
suverin" pûşânîde tuğrâ-yı gorrâ-yı "lekad âlihi ve sellempenc hezâr u sad u şast u du sâl est.
halakne'l-insâne fî ahseni takvîm." (Tîn/4) ber Kavl-i Abdullâh-ı Abbâs ki ez Adem tâ Nûh
unvân-ı tıynet keşîd. ve sayt-ı hilâfet-i "innî câilun peygamber aleyhisselâm du hezâr u divist u
fi'l-ardi halîfeten." (Bakara/30) ez orsa-i gobrâ pencâh u şeş sâl est. Tâ hazret-i İbrâhîm alâ
be -mele-i a'lâ resânîd ve ez zerrât-ı zurriyyât ve nebiyyinâ hezâr u şast u noh sâl est tâ hazret-i
enbiyâ ve evliyâ râ be fazl-ı kerâmet mahsûs ve Süleyman peygamber ki binâ-i Beytu'l-mukaddes
mukerrem gerdânîd der kenef-i ismet ve mecerre-i kerd pansad u si yu şeş sâl est. tâ Mûsâ kelimul-
rekâbet perveriş dâd. ve ez cumle-i enbiyâ lah tâ pansad u şast u penc sâl est tâ İskender-i
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZFSİ'NDE B U l i İ N A N SİLSİİ F - N Â M F

Rûmî ki sedd-i ye'cûc ve me'cûc sâht sad u hefde


Heftom tabaka-i İsmâiliyân-ı İrân ve Mağrib bîst u
sâl est ve ez û tâ İsâ Rûhullâh sîsad u şast u noh şeş ten sad u şast u çehâr sâl der İrân divist u şast
sâl est ve ez ancâ tâ Muhammed Mustafâ sallol- u çehâr sâl der Mağrib heştom tabaka-i
bhu aleyhi ve sellem çehârsad u sî yu çehâr sâl Setcûkiyân-ı irân çehârde ten sad u şast u noh sâl
est be-în takdîr ez hazret-i Âdem alâ nebiyyinâ ve Selcûkiyân-ı Rûm yâzdeh ten mulkişân divist u bîst
aleyhi vesellem tâ hazret-i Resûl sallallâhu aleyhi sâl nohom tabaka-i Cengîzhâniyân bîst u yek ten
vesellem penc hezâr [u] sîsad [u] sî [yu] heft sâl est muddet-i mulkişân der İrân sad u pencâh sâl
ve ez hazret-i Suyûtî kuddisallâhu sirrahu'l-azîz dehom mulûk-i tavâif ki ba'd ez Sultân Ebû Sa'îd
naki est ki hicret-i nebeviyye der nohsad u noh du der İrân hükümet kerde-end muştemil ber penc
rakam be-nihâyet resîd evvel hukm .... derîn târîh fasl. Fasl-ı ewel Çûpâniyân fasl-ı d o w o m
evlâdı ki be-vucûd âyed ba'd ez hijdeh sâl ser- llekâniyân ez îşân çehâr ten saltanat kerdend.
alemhâ be-vucûd hâhed âmed ve cemî-i în sâlhâ Siyom Şeyh Ebû İshak Incû çehârom Muzafferlyân
be-hesâb-ı kameriyye est yâ be-şemsiyye-i îşân heft ten-end mulkişân heftâd u du sâl pencom
rûmiyye çunânçi der kaziyye-i ashâb-ı kehf haber mulûk-i Kert heşt ten mulkişân sad u sî sâl şeşom
dâde şode "ve iebisû fî kehfihim selâse mietin mulûk-i Serbedârân îşân devâzdeh ten hukmişân
sinîne ve ezdâdû tis'â." [Onlar mağarada üç yüz sî yu penc sâl heftom Emîr Tîmûriyân [?]
ve ilave olarak dokuz yıl kalmışlardır.] (Kehf/25) pâdişâhân-ı Akkoyunlu ve Karakoyunlu mulkişân
ba'd ez nuzûl-ı âye miyân-ı Yahûdâ ve Nasârâ şast u se sâl Akkoyunlu muddet-i mulkişân çehil u
mubâhase şod. Ba'zî goftend ki der kitâb ez sîsad du sâl dîger selâtîn-i Ozbekiyye ez nesl-i ... bin
ziyâde nîst pes Hak Taâlâ nâzil kerd "kul Allâhu Cengiz Hân ki ba'd ez tiz'a mie be-
yo'lemu" ba'zî te'vîl kerdend ki sîsad sâl-i Mâverâunnehr âmedend ve dîger Osmâniyân
şemsiyye sâl-i ziyâde be-hesâb-ı kameriyye mî îşân çehârde ilâ yevminâ (?) sene-i sîsad u
şeved zîrâ ki her sâl-i kamer be-yâzdeh rûz karîb pânzdeh sâl dîger der zikr-i pâdişâhân-ı
fefâvut mî koned ve ma'lûm bâşed ki mahfiyyât-ı hânedân-ı velâyet-nişân imamet ve hidâyet-i
ilâhî râ penc ilm est [3a] ki kesî haber nedâred âliye-i Safeviyye hafazahumullâh bienvâri'l-
kıyâm-ı sâat d o w o m çi vakt-i bârân mî şeved celiyyeti'l-kudsiyye ve'd-devletu's-sermediyye ki
siyom der şikem peser est yâ dohter çehârom maksûd ez în ta'rîf şemmeî nîz ez menâkıb-ı
sabâh her kes çi hâhed kerd ve pencom herkes ilâhiyye (?) ve meâsır-ı aliyye-i îşân est vallâhu'l-
kocâ hâhed mord. in penc ilm gayr ez allâmu'l- musteân ve alyhi't-tekelân. temmet.
guyûbkesî vâkıf nîst el-ilmu indallâh ma'lûm
Metin günümüz Türkçesine çevirisi:
bâşed ki pâdişâhân-ı cihân du kısm-end yek kısm
İslâmî ve yek kısm câhilî. Işân pîş ez zuhûr-ı Kayıtsız şartsız şükür ve lâyık olan övgü hik­
met sâhibi yüce yaratıcıya mahsus olup âlemin
Peygamber be-dunyâ âmedend çehâr tabaka-end
varlığı, hattâ varlık âlemi O'nun cömertlik
evvel Pîşdâdiyân yâzdeh ten mulkişân duhezâr u
denizinden bir damla, zuhur nurunun tanıklığı
çehârsad sâl d o w o m tabaka-i Kiyân deh pâdişâh
O'nun nurunun zuhurundan bir ışık yansımasıdır.
muddet-i heftsadu sî yu çehar sâl siyom mulûk-i
O öyle bir yaratıcıdır ki tek bir "ol" kelimesinden
tavâyif du şu'be-endbîst u du ten mulkişân sîsad u
Ummu'l-kitâb'm (Kitapların Anası) özünün
hifdeh sâl çehârom tabaka-i Sâsâniyân sî yu yek
hakikatlerinden binlerce kelimeyi fıtrat levhasına
ten mulkişân pânsad u bîst sâl. Zikr-i ba'zî ki ba'd
tasvir etmiş, insan varlığını kapsayıcı bir kelime ve
ez İslâm hükümet ve saltanat dâştend muştemil
tam bir sayfa kılmıştır. Bütün anlamların şekilleri­
berse makâle ve şeş bâb est evvel Benî Umeyye ni ve yedi âyetin (Fâtiha sûresi) kelimelerini
ki tekallub ve tassallut kerde hukûmet-i sîzdeh ten yazdığı ...(?) kılmıştır. O öyle yoktan var edicidir
neved u penc sâl d o w o m Benî Abbâs ki sî yu heft ki Hz. Âdem Safî'yi (a.s.) ... hâlisliği nedeniyle bir
ten pânsad u bîst u se sâl siyom Tâhiriyân ve topluluğun içinden seçmiştir. "Âdem'in tabiatını
Saffâriyân der zikr-i Sâmâniyân noh ten sad u sî elimle kırk sabahta yoğurdum." Kudret eli ve
sâl mulkişân çehârom Gazneviyân yâzdeh ten irâde pergeli, toprak âleminin şuhud sayfasının
mulkişân sad u şast sâl pencom Âl-i Bûye ve varlık dairesine ve "Biz, hakikaten insanoğlunu
Deylem şânzdeh ten divist u sî yu heft sâl şeşom şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil
Hârezmşâhiyân noh ten sad u sî mulkişân bûd. vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık."
SADİ B A Y R A M

(İsrâ/70) [buyruğu] gereğince teferruat âlemi yıldır. Yahudiler Tevrat'tan ( hareketle ) dediler ki,
ehlinin başına Âdem oğlunun kerâmet (üstünlük) Adem Peygamber (a.s) döneminden Resulullâh'ın
sancağını yükseltmiş, onlara "insan için sûretler Mekke'den Medine'ye hicretine dek 5043 yıldır.
vardır" hilatini giydirmiş ve "Biz insanı en güzel Hıristiyanlar İncil'den { bereketle) derler ki, Adem
biçimde yarattık." tuğrasını yaratılış başlığına zamanından Hz.Resul'ün ( s.a.v.) ortaya çıkışına
vurmuştur. "Ben yeryüzünde bir halife yarata­ dek 51ö2'dir. Abdullah bin Abbas'm dediğine
cağım." [diye ifade edilen] hilafet şöhretini göre ise, Adem'den Nuh Peygamber'e ( o.s.) dek
yeryüzü arsasından semâvî âleme ulaştırdı ve zür- 2256 yıldır. Hz.İbrahim 'den Peygamberimize
riyetlerin zerrelerinden nebileri ve velileri kerâme- dek 1069 yıldır. Beytü'l-Mukaddes'i inşa eden
tinin faziletiyle özel ve şerefli kılarak ismet göl­ Hz. Süleyman'a dek 536 yıldır. Musa
gesinde ve rekâbet samanyolunda büyütüp Kelimullah'a dek 565 yıldır. Yecüc ve Mecüc
yetiştirdi. Nebiler orasından resullerin efendisi ve Şeddini yapan İskender-i R'ûmî'ye kadar 1 17
nebilerin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa'yı yıldır. Ruhulloh İsâ'yo dek 369 yıldır. O r a d a n
(s.a.v.) seçerek ... tacını saadet başına koydu. Muhammed Mustafa'ya ( s.a.v.) dek 4 3 4 yıldır.
Sayısız salovât ve övgüler vadedilen kıyâmet Bu durumda Adem'den Peygamberimize ( s.a.v.)
gününe kadar "Sen münezzehsin biz seni dek 5337 yıldır. Suyûtî Hazretlerinden ( k.s.)
bilemedik." makamının sahibinin temiz nuru olan nakledildiğine göre, Peygamberin hicreti 9 9 2 ' d e
ve hakkında "Muhammed, ancak bir peygam­ gerçekleşti.(...) Bu tarihte meydana gelen evlât on
berdir. Ondan önce de peygamberler gelip sekiz yıl sonra sancakların başına geçecektir. Bu
geçmiştir." (Âli İmrân/144) sözünün sahibince yıllann tamamen Kameriyye ya da Şemsiyye-i
"Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım." denilen, Rûmiyye hesabına göredir. Öyle ki, Ashab-ı Kehf
nebiler defterinin başı, veliler ceridesinin fihristi, olayında ' Onlar mağarada üç yüz ve ilâve
seçilmişler göğünün güneşi ve seçme dairesinin olarak dokuz yıl kalmışlardır'(Kahf/25) diye
merkezi olan Muhammed Mustafa'ya ve onun haber verilmiştir. Âyetin inmesinden sonra
S soyuna ve vasîsi Ebu'l-Fozl Ali Murtozâ'yo, Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında tartışma
hidâyet imamlarına olsun (hepsine salât ve selam çıkmıştır. Bazıları demişlerdir ki, Kitap'ta üç yüz­
olsun.) İlâhî övgülerle giriş yaptıktan ve peygam­ den fazlası yoktur. Sonra Yüce Hâk ' De ki "Allah
berliğin sığınağının temellerini kurduktan sonra Bilir " diye nazil etmiştir. Bazıları şöyle tevil
hak üzere olan sultan, mutlak delil, varlık ve etmişlerdir. Şemsi üçyüz yıl, Kamerî hesaba göre
mekanın hâsılı, zamanın ikbâl sahibi Muhammed ziyade yıl olarak hesap edilir. Çünkü her ay yılı
kılıcıyla düşmanın başını uçuran, dört katıksız yaklaşık on bir gün fark eder. İlâhî sırlar arasında
dosta sevgi besleyen padişah Şah Ahmed'in güzel kimsenin haberdâr olmadığı beş ilim vardır.
zikrine gelince; her zaman o âlicenap sultanın 1 .Kıyamet saati, 2.Yağmurun yağma vakti, 3.Ana
izzet ve mutluluk otağları, ikbâlinin felek temelli karnındaki bebeğin kız mı oğlan mı olacağı,
sarayları ve semâvî çadırı kurulu ve muhkem 4.Sabah herkesin ne yapacağı, 5. Herkesin
olsun. O sultanın kılıcı kızılbaşların başlarından nerede öleceği. Bu beş ilme goybı bilen Allah'tan
eksik olmasın ve o düşmanlara karşı her zaman
başka kimse vâkıf değildir. Allah katındaki ilim­
yardım eden ve yardım edilen (muzaffer) olsun.
den olarak biline ki, dünya padişahları iki
Onun saltanatının kâideleri ve devletinin günleri
kısımdır. Birincisi İslâmî kısım, ikincisi câhili kısım.
memleket olanında dâim olsun, onun inâyet
Onlar Peygomber'in ortaya çıkışından önce
güneşi ise balıktan aya (denizden göğe) kadar
dünyaya gelmişlerdir. Dört tabakadır
serverlerin başı üzerinde sonsuz olarak kıyamet
1 .Pîşdâdiyân- 11 kişi, padişahlıkları 2 4 0 0 yıldır.
gününe dek parlayıp ışıldasın.
2.Kiyân tobokosı-IO padişah, 7 3 4 yıllık
[Beyit:] Nüshayı tamamlayınca adını "Cem'-i padişahlık süreleri vardır.3.Tâife Kralları, iki kola
Târih" koydum. aynlırlar, 22 kişidirler, padişahlıkları 3 1 7 yıldır.
Bilmeli ki, Âdem aleyhisselâm resullerin 4. S'asâniler tabakası- 31 kişi, padişahlıkları 5 2 0
sonuncusu Muhammed Mustafa ( s.a.v. ) yıldır. İslâm'dan sonra hükümet ve saltanatta
zamanına kadar Acem ehli der ki, 613 yıldır. bulunonlann zikri üç makale ve altı babı kapsar:
Bazıları derler ki, ebced harfleri hesobmca 5095 1 .Hile edip egemenlik sağlayan Benî Ümeyye, 1 3
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZF.Sj'NDE RUl I İNAM SİLSİLE-NÂMF

kişi hükümet edip süreleri doksan beş yıldır. 2


Sam ve Sağ üstte yine Hz.Nuh'un üçüncü oğlu
Benî Abbas- 37 kişi olup 523 yıl (saltanatta Ham'ın minyatürleri görülüyor.
kalmışlardır). 3. Tahîriler ve Saffâriler.
Sol altta Feridun'un çocukları Selm ve Tur'un
Sâmânilerse 9 kişi olup padişahlık süreleri 130 kardeşleri İreç'i öldürmeleri sahnesi; sağ altta
yıldır. 4.Gaznevîler- 11 kişi, padişahlıkları 160 Salih peygamber'in kayadan deve çıkarması
yıl. 5.ÂI-Î Bûye { Büveyhoğulları) ve Deylemiler- mucizesi; alt ortada ise Hz.Hud yer almaktadır.
16 kişi, 2 3 7 yıl. 6.Hazremşâhîler- 9 kişi, Sayfa 5 a: Sol üstte İskender ve Hızır
padişahlıkları yüz otuz yıldır. Z.İran ve Mağrib Aleyhisselâm, sağ üstte Şeddad bin Ad ile Salih'in
İsmailîleri -26 kişi, İran'da 164 yıl, 264 yıl mücadelesi, ortada Kahraman-ı Kadir, sol altta
Mağrib'de. 8. İran Selçukluları- 14 kişi, 169 yıl. Lût Aleyhisselâm ve melek, orta altta
Rûm Selçukluları- 11 kişi, 220 yıl. 9. Cengiz Hz.İbrahim'in Hz.İsmail'i kurban etme sahnesi,
Hânîler tabakası - 21 kişi, İran'da padişahlık sağ altta ise Nemrud'un beynine giren sivrisinek
süreleri 150 yıl. 10. Sultan Ebu Sa'id'den sonra vızıltısından kurtulmak için başına balyoz vurdur­
ması sahnesi.
İran'a hükmetmiş olan tâife kralları beş faslı kap­
sar. Birinci fasıl Çûpânîler, İkinci fasıl İlekânîler, Sayfa 5 b: İshak Aleyhisselâm'a oğlu Ays'ın
av eti getirmesi; Hz.İsmail, Kâbe önündeki babası
onlardan 4 kişi hüküm sürmüştür. Üçüncüsü Ebu
İbrahim Aleyhisselâm kabri önünde; sol ortada
Ishak İncû, Dördüncüsü Muzafferiyân; bunlar yedi
Efsanevi Türk Kahramanları ve Türk neslinin türe-
kişidir. Padişahlılklon 72 yıldır. Beşincisi Kert diği kabul edilen Afrasiyob; sol altta at üzerinde
Kralları, 8 kişi, padişahlıkları 130 yıl.. Altıncısı meşhur Oğuz Han, alt ortada İshak Aleyhisselâm
Serbedârlar, 12 kişi, hükümdarlıkları 35 yıldır. oğlu Ays; sağ altta İshak Peygamber'in oğlu
Yedincisi Timurlular. - Akkoyunlu ve Karakoyunlu Hz.Yakub Aleyhisselâm görülüyor.
padişahları, padişahlıkları 63 yıl. Akkoyunlular, Oğuz Han'ın üzerinde bulunan isimler ise ;
padişahlık süresi 4 2 yıldır. Ayrıca..b.Cengiz Hz.Nuh'un oğlu Yafes evlâdı, Tabdu Han, Sevinç
soyundan olup 900 yılından sonra Mâverâün- Han, Kara Han bini Moğol'dur.
nehr'e gelen Özbek sultanları. Ayrıca Osmânîler, Sayfa 6 a : sol üstte ireç oğlu Menuçehr, sağ
bunlar günümüze dek, 1015'e dek, 315 yıldır üstte Yusuf Aleyhisselâm önünde diz çöken
Ayrıca vel-ayet nişanlı yüce imamet ve hidâyet Züleyha, ortada Rüstem bin Zal, Sol altta
hânedonı Safeviye'nin (Allah onları yüce kudsî Buhtınnasr, sağ altta ise Hz.Yûşa yer alıyor.
nurlarıyla ve ebedî devletiyle korusun) zikri Sayfa 6 b : Solda Hz.Harun, sağda Hz.Musa
hakkında olup, bundan maksat bir miktar da ve bastonundan ejder çıkarma sahnesi, solda
onların ilahî menkıbeleri ve yaptıkları güzel ve ortada Keyhüsrev bin Siyavuş, sağda Hz. Şuayıp
ve Musa Peygamberin gençliği, solda Behmen,
yüce işlerin anlatılmasıdır. Allah'tır yardımına
sağda Hz.Üzeyr, sol altta İsfendiyar, sağ altta Hz.
başvurulan ve ancak O'nadır itimat. Bitti.
Danyal Nebi görülüyor.
Minyatürler:
Sayfa 7 o; Üstte ortada Zekeriya
Sayfa 3 b: Üstte ortada Hz.Adem, melek ve Aleyhisselâm; altında Yahya Aleyhisselâm; solda
bir çocuğu ile Hz. Havva; sol altta ilk hükümdar Behrom Gur, karşısında Melîk-i Yemen'in
Keyumers; sağ altta Kabil'in Habil'i öldürmesi Ebrehe'ye hediyeler vererek geri göndermesi, alt
sahnesi yer alır. ortada Hz.Meryem, Hz.lsa ve yerine çarmıha ge­
Sayfa 4 a: Ortada üstte terzilerin piri Hz.ldris rilen kişi tasviri görülüyor.
ve bir melek (melek belki de okuma-yazma Sayfa 7 b : Üst ortada Hz. Muhammed'in
öğretiyor); sol altta Cemşid-i Hurşid; ortada altta dedesi Abdülmuttalip, solda Nuşirevan,
Hz.Nuh Aleyhisselâm ve gemisi (Hz.Nuh sarığını karşısında yapışık doğan kardeşler Haşim ile
çıkararak önüne koymuş, Allah'a yalvarıyor, Abdülşems; ortada Kâbe önünde Hz.
yanda do kayık biçiminde gemisi bulunmakta); Muhammed, melek ve Hz. Ali ( Hz. Muhammed
sağ altta, esmer renkli, gür-beyaz sakallı san ile Hz. Ali'nin yüzleri kapatılmış); altta soldan
elbiseli, yere çömelmiş Dahhâk'ın minyatürleri sağa, Ebul Abbas, Ebu Talib, ve Hz. Hamza üç
görülüyor. ayrı madalyon içinde görülüyor.
Sayfa 4 b: Sol üstte Türk neslinin ürediği Diğer silsile-nâmelerde Hz. Muhammed
Hz.Nuh'un oğlu Yafes; ortada Hz.Nuh'un oğlu müstakil olarak gösterilir ve altında Dört Halife
SADİ BAYRAM

Sayfa 12 a: Orta üstte Hz.Davut, sol üstte


sırası ile Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve
Hz.Süleyman ve Hudhud kuşu, sağ üstte İsmail
Hz. Ali yer alır. Minyotürcünün Şiî mezhebinden
olması dolayısyla, damadı Hz. A l i , Hz. Nebi, sol ortada Ardaşir bin Balbek, sağ ortada
Muhammed yanında yer almışhr. Ebrehe fil üzerinde, sol altta Filkos Rumî sağ altta
Sabâ Melîkesi Belkıs tacıyla gösteriliyor.
Sayfa 8 a: Şiî mezhebinin Zeydiye kolu
imamları altı madalyon içinde ikişerli olarak yüz­ Sayfa 12 b: Sol üstte İskender; sağ üstte
leri kapatılmış olup, sırasıyla Hz,Avn, Hz.Muhsin, Eflâtun, ortada Şapur, sol altta Erdivan Şahı; sağ
Hz.Cafer, Hz.Ömer, Hz.Osman, Hz.Hanefiyye, altta Fisagor (Pytgoras) görülüyor.
Hz.Yahya, Hz.Abdullah, Hz.Ebubekir, Hz. Sayfa 13 a: Sol üstte Safevilerden Ömer bin
Muhammed Askerî, Muhammed Ekber, Hz. Leys, sağ üstte Abbasi Halifelerinden Mutasımbil-
Abbos; sağ altta Ebu Müslim Teberdar yer almış. lâİı, ortada İsmail-i Somanî, altta Şahabüddevle.
Sayfa 8 b: Sağ üstte Ebu Cafer Mansur, sol Sayfa 13 b.; Üstte Büveyhilerden Ebu Mansur
ortada Ömer bin Abdülaziz, sol altta Muhammed Addüddevle, solda Sultan Sebüktekin bin
bin Tahir, sağ altta Harun Reşid görülüyor. Mahmud Gaznevi, sağda Abbasilerden Mutadıd
Soldaki yatık yazıda ise "Yakub bin Billâh, altta Behram Hüsrev Şoh-ı Gaznevî.
Safevilerden Aleviyandan Hasan bin Zeydil Sayfa 14 a: Üstte ortada Cengiz Han taht
Hüseyni, Taberistan ve Horasan'ı istilâ etti" üzerinde, sol altta Hoca Nasreddin Muhammed
anlamında bir not bulunmaktadır. Tusî, altta ortada Hülâgu Han bin Tûli Han, soğ
Sayfa 9 a: Solda taht üzerinde Timurlenk, altta Abbasilerden Mutasım görülüyor.
karşısında yine taht üzerinde Sultan Osman; orta­ Sayfa 14 b: Sol üstte İsmailiyeden Şah
da Sultan Berkuk-u evvel. Sol altta Mirza Ömer Hasan-ı Evvel, sağ üstte Mehdi Halife, sol altta
Şeyh bin Timur, sağ altta Yıldırım Bayezid yer Şah Mahmud bin Hasan, orta altta Azidüddin
alıyor. Halife, sağ altta Nasreddin Halife yer almakta.
Osman Gazi'nin oğlu Orhan ve onun oğlu Sayfa 15 a: Üstte ortada Akkoyunlu Uzun
I.Murad'ın sadece isimleri Osman Gazi min­ Hasan, altında ortada Akkoyunlu Yakub, sol altta
yatürü altında yer almaktadır. Murad bin Yakub Akkoyunlu, sağ altta Çerkeş
Sayfa 9 b : Sol üstte Şah Ruh ve silâhtarı, Memlukleri'nden Tomonbay görülüyor.
sağ üstte Melik Salih; ortada Astronom Uluğ Bey, Sayfa 15 b: Sağ üstte Bahadır Han Safevî,
sol altta Mirza Babür, sağ altta Fatih Sultan
sağ ortada Yavuz Sultan Selim, sol altta Sultan
Mehmed ve karşısında muhtemelen Akşemseddin
Haydar Mirza.
(?) madalyon içinde görülüyor.
Sayfa 16 o: Üstte ortada taht üzerinde
Sayfa 10 o: Sol ortada Meiîk Şah-ı Selçukî,
Tabaka-i Cengizi, altında Gazan Han, orta
karşısında sağ ortada Abbasi halifelerinden
sağda Sultan Muhammed Hüdabende Olcaytu,
Mütekibillâh, sol altta Sultan Alâedrin-Î Selçukî,
sol altta Ahmed-i iİhonî; sağ altta Ebu Said Han.
sağ altta Sultan Celâleddin-i Horezmî madalyon
içinde minyatürleri görülüyor. Sayfa 16 b: Sağ üstte Kürtlerden Şemseddin,
orta üstte Şah Sucâ, Sol ortada Veciheddin
Sayfa 10 b: Sol üstte Atabekli Muhammed,
Mesud; sol altta Hoca Ali Müeyyed, sağ alt orta­
sağ üstte Abbasilerden Kaimbiemrilillâh, ortada
da at üzerinde Şah Mansur.
Atabekyondan Nureddin Muhammed Han, sağ
altta ise Atabeklerden Ebu Bekr Said Mirza bin Sayfa 17 a: Sol üstte Şah İsmail'in kardeşi
Zengi görülüyor. Haydar-ı Hüseyin, sol ortada Kanunî Sultan
Süleyman, altta Şah İsmail ve Huzura gelenler.
Sayfa 11 a: Sol üstte Ebu Said Mirza ve
(Bu minyatürün biryerden kesilip buraya son­
veziri, altta mevlevî sikkesine benzer külâhı ile
radan yapıştırıldığı sanılmaktadır.)
Melik Sultan Çekmûh, sağ ortada Karakoyunlu
Kara Yusuf bin Muhammed, sol altta Hüseyin Sayfa 17 b. Üst ortada Şah Tahmasb, sol
Baykara, sağ altta Sultan Bayezid minyatürü yer ortada Abdullah Han, sağ ortada Sultan
alıyor. III.Murad, alt ortada Şah İsmail II.
Sayfa 11 b: Sol üstte Timuriyandan Mirza Sayfa 18 a: Üstte Eşref Ali Şah, sol ortada
Babür, sağ üstte Memlûklar'dan Melîk-i Tahir, Celâleddin Ekber Şah, sağ ortada Sultan Mehmed
ortada Şah-i Bey Han-ı Özbek; Sağ altta Cihan ili, altta ortada Hamzo Mirza av sahnesi ile eser
Şah, sol altta Mirza Hümâyun görülüyor. sona erer.
ANKARA ETNOGRAFYA M ' " ' 7 P - ^ i - K . n ^ n n n j U ^ ^
NÂME

MÜHENDİS ve M Ü T E A H H İ T
Teltraf adresi
J . AGGIMAN AGGIMAN • ANKAR
Po»t» Kcıtusvi 249 Telefon 2281

A N K A R A

TABAFHaJtAK Y O K S B K MAARIF V H ^ L S T ı N ANKARA


329
MtTzKiNs I Ş B U K I T A B I TAKDIM i s n L w m .

2 8 l Ü C I l S 1 9 3 4

İ T A N İ T

MEN
Res. 34: Sayfa 18 a: Üstte Eşref Ali Şafı, sol ortada Celâleddin Ekber Şah: sağ ortada Sultan Mehmed III, altta orta­
da Hamza Mirza av sahnesi ile eser sona erer.
R e s . 3 3 : S a y f a 1 7 b: Üst o r t a d a Ş a h T a h m a s b , sol o r t a d a A b d u l l a h H a n , sağ o r t a d a S u l t a n III.Murad; alt o r t a d a
Ş a h İ s m a i l II.
Res. 32: Sayfa 1 7 a: Sol üstte İsmail'in kardeşi Haydar-ı Hüseyin, sol ortada Kanunî Sultan Süleyman, altta Şofı
İsmail ve Huzura gelenler.
ANKARA ETNOGRAFYA M Ü 7 F Ç ; İ ' M D E B U I U N A M C^İ. C.İ. p.MÂ^p

•A

o..
1 - ^ ı ^ ^

R e s . 3 1 ; S a y f a 1 6 b : S a ğ üstte K e r t l e r d e n Ş e m s e d d i n , o r t a üstte Ş a h S u c â , S o l o r t a d a V e c i h e d d i n M e s u d , s o l a l t t a
H o c a Ali M ü e y y e d , s a ğ alt o r t a d a Ş a h M a n s u r .
Res. 30: Sayfa 16 a: Üstte ortada taht üzerinde Tabaka-i Cengizi altında Gazan Han; orta sağda Sultan Muhommed
Hüdabende Olcaytu, sol altta Ahmed-i ilhanî, sağ altta Ebu Said Han
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESI'NDE BULUNAN SILSILE-NÂME

r^ _

iv

29: Sayfa 15 b: Sağ üstte Bahadır Han Safevî, sağ ortada Yavuz sultan Selim, sol altta Sultan Haydar Mirza.
Res
SADİ BAYRAM

R e s . 2 8 : S a y f a 1 5 a : Üstte o r t a d a A k k o y u n l u U z u n H a s a n , a l t ı n d a o r t a d a A k k o y u n l u Y a k u b , s o l a l t t a M u r a d bin

Y a k u b A k k o y u n l u , s a ğ altta Ç e r k e z M a m l u k l e r i n d e n Tomanbay.
ANKARA ETNOGRAFYA MÜ7FSrK,n. „.., . ^ „ ^„

9-

337

t:
V

Res. 27; Sayfa 14 b: Sol üstte Ismailiyeden Şafı Hasan-ı evvel, sağ üstte Mehdi Halife, sol altta Şah Mahmud bin
Hasan, orta altta Azidüddin Halife, sağ altta Nosreddin Halife.
Res. 26: Sayfa 14 a: Üstte ortada Cengiz Han tatıt üzerinde, sol altta Hoca Nasreddin Muhammad Tusî, altta orta
do Hülâgu Han bin Tuli Han, sağ altta Abbasilerden Halife Mutasım görülüyor.
Res. 25: Sayfa 13 b: Üstte Büveyhilerden Ebu Mansur Addüddevle, solda Sultan Sebüktekin bin Mahmud Gaznevi,
sağda Abbasilerden Mutadıd Billâh, altta Behram Hüsrev Şah-ı Gaznevî.
Res. 24: Sayfa 13 a: Sol üstte Safevilerden Ömer bin Leys, sağ üstte Abbasi Haifelerinden Mutosım Billâh, ortada
Ismail-i Samanî, altta Şahobüddevle.
y - 7
1
1

341

: Sayfa 12 b: Sol üstte iskender, sağ üstte Eflâtun, ortada Şapur, sol altta Erdivan Şahı, sağ altta Fisafor.
SADİ BAYRAM

1 -

Res. 22: Sayfa 12 a: Orta üstte Hz.Davut, sol üstte Hz.Süleyman ve hudhud kuşu, sağ üstte İsmail Nebi, sol ortada
Ardoşir bin Balbek, sağ ortada Ebrehe fil üzerinde, sol altta Filkos Rumî, sağ altta Sabâ Melîkesi Belkıs tacıylo göste­
riliyor.
o.

o:

343

Res. 21: Sayfa 11 b: Sol üstte Timuriyandan Mirza Babür, sağ üstte Memluklardan Melîk-i Tahir, ortada Şah-i Bey
Hcn-ı Özbek Sağ altta Cihan Şah, sol altta Mirza Hümayun görülüyor.
. ^ • • ^ ^ • H
Res. 20: Sayfa 11 a: Sol üstte Ebu Said Mirza ve veziri, Melik Sultan Çekmûh, sağ ortada Karakoyunlu Karo Yusuf
bin Muhammed; sol altta Hüseyin Baykara; sağ altta Sultan Bayezıd-ı Veli (II. Beyazid) minyatürü yer alıyor.
ANKARA ETNOGRAFYA MljZF.gj'NDE BUIIINAN SİLSİLE-NÂMF

•a

^ -«M

ıtri

R e s . 1 9 : S a y f a 1 0 b: S o l üstte A t a b e k l i M u h a m m e d , s a ğ üstte A b b a s i l e r d e n K a i m b i e m r i i i l l â h , o r t a d a A t a b e k y a n d a n
Nureddin M u h a m m e d H a n , s a ğ altta ise M u s u l yöresi A t a b e k l e r d e n E b u Bekr S a i d M i r z a bin Z e n g i görülüyor.
Res. 18: Sayfa 10 a: Sol ortada Melîk Şafı-ı Selçukî, karşısında sağ ortada Abbasi Halifelerinden Mütekibillâfı, sol
altta Sultan Alâeddin-Î Selçukî, sağ altta Sultan Celâleddin-i Harezmî madalyon içinde minyatürleri görülüyor.
ANKARA ETNOGRAFYA MİJZF.gi'NDE B U l l l N A M S İ L S İ L E - N Â M F

-7--

R e s . 1 7 : S a y f a 9 b: S o l üstte Ş a f ı R u h ; s a ğ üstte M e l î k S a l i h , o r t a d a A s t r o n o m U l u ğ B e y , s o l a l t t a M i r z a B a b ü r , s a ğ
altta F a t i h S u l t a n M e h m e d v e k a r ş ı s ı n d a m u h t e m e l e n A k ş e m s e d d i n ( ? ) m a d a l y o n i ç i n d e g ö r ü l ü y o r .
Res. 16: Sayfa 9 a: Solda taht üzerinde Timurlenk, karşısında yine taht üzerinde Osmanlı Devletinin kurucusu
(Osman Gazi) Sultan Osman, ortada Sultan Berkuk-u evvel, sol altta Mirza Ömer Şeyh bin Timur, sağ altta Yıldırım
Bayezid yer alıyor.
ANKARA ETNOGRAFYA Mn7Fç;i-MDE BUl IINAM QM a ^^'.^^^

5^

-O

H 4-

f W-

R e s . 1 5 : S a y f a 8 b: S a ğ üstte E b u C a f e r M e n s u r , s o l o r t a d a Ö m e r b i n A b d ü l a z i z ; s o l a l t t a M u h a m m e d bin Tahir;


s a ğ altta Halife H a r u n Reşid görülüyor.
R e s : 1 4 : S a y f a 8 a : Şiî m e z h e b i n i n Z e y d i y a k o l u i m a m l a r ı altı m a d a l y o n i ç i n d e ikişerli o l a r a k y ü z l e r i k a p o t i l m ı ş o l u p

sırasıyla: H z . A v n . Hz. Muhsin, Hz. C a f e r , H z . Ö m e r , Hz. O s m a n , Hz. H a n e f i y y e , H z . Y a h y a , H z . A b d u l l a h , Hz.

E b u b e k r , H z . M u h a m m e d A s k e r î , M u h a m m e d E k b e r , H z . A b b a s . s a ğ altta E b u M ü s l i m T e b e r d a r .
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ'NDE BULUNAN SİLRİİ F-NÂMF

^^^^^

Res. 13: Sayfa 7 b.: Üst o r t a d a A b d ü l m u t t a l i p , s o l d a N u ş i r e v o n , karşısında yapışık d o ğ a n kardeşler H a ş i m ve

Abdülşems, ortada K â b e önünde Hz.Muhonnmed, m e l e k v e H z . A l i , altta s o l d a n s a ğ a Ebül A b b a s , Ebu Talib ve

H z . H a m z a üç a y r ı m a d a l y o n i ç i n d e g ö r ü l ü y o r .
SADİ BAYRAM

Res. 12: Sayfa 7 a: Üstte ortada Zekeriya Aleyhisselâm, altında Yahya Aleyhisselâm, solda Behrem Gur, karşısında
Melîk-i Yemen'in Ebrehe'ye hediyeler vererek geri göndermesi, alt ortada Hz.Meryem, Hz. Isa ve yerine çarmıha
gerilen kişi tasviri görülüyor.
ANKARA ETNOGRAFYA MlJ7F.qi-NDE BUl UMAM <;İLSİLE-NÂMF

• "VI

- r

3 -

İÎİ

- y

R e s . 1 1 : S a y f a 6 b: S o l üstte H z . H a r u n , k a r ş ı s ı n d a H z . M u s a ' n ı n a s a s ı n d a n e j d e r h a ç ı k a r m a s ı , s o l o r t a d a Keyhüsrev

bin Siyavuş, s a ğ o r t a d a Ş u a y ı b A l e y h i s s e l â m H z . M u s a ' n ı n g e n ç l i ğ i . S o l Altta B e h m e n , s a ğ altta ü z e y r P e y g a m b e r ,

sol a l t t a I s f e n d i y a r , s a ğ a l t t a i s e H z . D a n y a l y e r a l ı y o r .
Res. 10: Sayfa 6 a: Sol üstte ireç oğlu Menuçefır, sağ üstte Yusuf Aleyhisselâm önünde diz çöken Züleyha, Sol altta
Zol oğlu Rüstem, sol altta Buhtınnasr, sağ altta Yuşa Peygamber'in Cebbarlar şehrini teslim alması sahnesi.
ANKARA ETNOGRAFYA MlJ7F.c;i-Mr)E BUL liNAM Qİ. eh e H A ^ r

»0
I?

Res. 9: Sayfa 5 b: isfıak Aleyhisselâm'a oğlu Ays'ın av eti getirmesi, Hz ismail, Kâbe önündeki babası İbrahim
Aleyhisselâm kabri önünde. Sol ortada Afrasiyab, sol altta Türklerin soyunun dayandığı at üzerinde efsanevi kahra­
man Oğuz Han, alt ortada ishak Aleyhisselâm oğlu Ays, sağ altta İshak Peygamber'in oğlu Hz.Yakup Aleyhisselâm
görülüyor.
ir c "

Res. 8: Sayfa 5 a: Sol üstte iskender ve Hızır Aleyhisselâm, sağ üstte Şeddad bin Ad ile Salih'in nrıücodelesi, ortada
Kahraman-ı Kadir, sol altta Lût Aleyhisselâm ve melek, orta altta Hz.Ibrahim'in Hz.lsmail'l kurban etme sahnesi, sağ
altta ise Nemrud'un beynine giren sivrisinek vızıltısından kurtulmak için ba$ına balyoz vurdurması sahnesi.
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ'NDE BUl IJNAN SİLSİLF-NÂMF

--•,1

ır<z^- ' « - r !

-w ^

R e s . 7: S a y f a 4 b : S o l üstte T ü r k n e s l i n i n ü r e d i ğ i H z . N u h ' u n o ğ l u Y o f e s , o r t a d a H z . N u h ' u n o ğ l u S o m v e s a ğ üstte

yine H z . N u h ' u n üçüncü oğlu Ham'ın min-yotürleri görülüyor. S o l altta; Feridun'un çocukları Selm ve Tur'un,

kardeşleri ireç'i ö l d ü r m e l e r i s a h n e s i , s a ğ altta S a l i h P e y g o m b e r ' i n k a y a d a n d e v e ç ı k a r m a s ı m u c i z e s i ; alt o r t a d a ise

Hz.Hud yer almaktadır.


Res.6; Sayfa 4 a: Hz.İdris ve bir melek, sol altta Cemşid-i Hurşid, ortada altta Hz.Nuh Aleyhisselâm ve gemisi, sağ
altta Dahhâk'ın minyatürleri görülüyor.
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ'NDE BULUNAN SİLSİİ F - N Â M F

İ i

C o - «
^ 71

O'

^ 5 % t . -V

^ r. ^ . ^ • •

Res.5: Sayfa 3 b: Hz.Adem, melelc ve bir çocuğu ile Hz.Hawa, sol altta ilk hükümdar Keyumers; sağ altta Kabil'in
Habil'l öldürmesi sahnesi yer alır.
SADİ BAYRAK^

w ' • l.

/« • •• » • M

I •• •

Res. 4: Sayfa 3 o: Eserin metin kısmının sonu. Metnin 9.satın dikkat edilirse yenilenmiş.
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ'NDE BULUNAN SİLSİLE-NÂME

T ** y ~~ ~ y.

Res.3: Sayfa 2 b: Eserin üçüncü sayfası.


Re5.2: Sayfa 2 a: Eserin ikinci sayfası.
Res 1: Sayfa 1 b: Eserin ilk sayfası. Metin başlar, övgü ve şifahî tarih anlatılır.

You might also like