Professional Documents
Culture Documents
VAKIFLAR DERGİSİ
XXVIII. SAYI
1938 yılında yayın Hayatına BaşCayan Val<;ıf[ar (Dergisi, gerek^yurt içigerel<:şe yurt
dışı Bilim dünyasında Belge niteCiği taşıyan malqiCeCerin yayınCandığı en önemli l<^ynal<i
niteliğindedir. Dergide yer alan maf^aleCerin her Biri sahasında otoriter Bilim adamlarının
süzgecinden geçirUmef^edir. Dolayısıyla her Bir maiçale Belge niteliğinde olup, Bilgiler
geniş Bir dogmanla destelenmeleredir.
Çenel Müdürlüğümüz Bdgi ve Belgelerin en önemli f^gynafeS^n olan Iqtap ve dergi-
cilifiiyayını l<^nusunda yeniden atağa geçme azmi ve f^rarldğı içine girmiştir. 'Bunun en
önemli t^anıtı elinizde Bulunan ''Vaiqflar Dergisi 28. Sayıdır. 9dayıs 2003 tarihinde
düzenlenen 'P'a^f 9dedeniyeti Sempozyumunda sunulan Bildirilerin 'l^alqf 9dedeniyeti
Sempozyumu ^taBı' altında yayınlanması ve yine 15-17 lAralıkj2003 tarihlerinde düzen
lenen, Cumhuriyetin 80. ')'ılında Uluslararası 'Val^f Sempozyumunda sunulan Bildirilerin
Bir f^itap haliTiegetirilereliyayınlanaaıliolması da Bu Içararldığımız-ın Bir l^anıtı olacal^tır.
Önümüzdelçigünlerde Bir çodieser aynca Içamuoyuna f^^andınlacaktır.
'Bu sayımızda da değerli Bilim adamı ve araştırmacdanmızın makalelerine yer veri
yoruz. Çeçmiş sayılanmız-da olduğu giBi Bu sayımızın da okuyucular tarafından ilgiyle
karşılanacağını ve Beğeni kazanacağını umuyoruz.
'Bundan sonra l'akıflar Dergisi okuyucuları ile daha sık^aralıklarla Buluşacaktır.
Dergimizin daha sık^ aralıklarla sizlerin istifadesine sunulması değerli Bilim
adamları ve araştırmacıların makaleleriyle desteklemeleri sayesinde gerçekleştirilecektir.
Bu konuda Bilim adamlarımızı ve araştırmacılarımızı Bizim Bu azmimize ve
kararlılığımıza destek, olmaya çağırıyorum. 'Makale ve yaz-danm Beklediğimizi Buradan
ifade etmek^istiyorum.
Bilimsel nitelik^ taşıyan her makale dergimizde yayınlanacaktır. 'Bilimsel nitelikli
makçdeler çok,sayıda Belge ve dokümanla desteklendiği için, her dergide yayın imkanı Bula
madıkları Bir gerçektir. Bu konuda hiçBir sınırlama ve kısıtlama Bugüne kfdar olmadığı
giBi Bundan sonra da olmayacaktır. Dolayısıyla dergimizle araştırmacılara iyi Bir frsat
sunulmaktadır.
Dergimiz-in daha sık^ aralıklarla yayınlanması için Bilim adamlarımızın ve
araştırmacdanmız-ın desteğini Beklediğimizi Bir defa daha Belirtmek^ istiyorum. Derginin
Basımında ve yayınında emeği geçenleri kutluyor. Bilim dünyasına hayırlı olmasını
diliyorum.
Yusuf BEYAZIT
Vakıflar Genel Müdürü
VAKIFLAR DERGİSİ
XXVIil. SAYI
ISSN 1011-7474
SAHİBİ
Vakıflar Genel Müdürlüğü Adına
Yusuf BEYAZIT
Yayın Koordinatörü
Burhan ERSOY
İnceleme Kurulu
Prof. Dr. İlber ORTAYLI
Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ
Prof. Dr. Mahmut KAYA
Yard. Doç. Dr. İnci BİROL
Mehmet ÇETİN
Teknik Yönetmen
Mehmet NARİNCE
Tashih
Süreyya TUNA
Hüseyin BAŞKAYA
Ön K a p a k
Ağrı - Doğubayazıt, İshak Paşa Sarayı
Telefon (Ankara)
(0.312) 434 5 7 48 - 4 3 5 73 26
Basım Yeri:
PYS Vakıf Sistem Matbaası
Tel: (0.312) 354 67 72
ANKARA - 2 0 0 4
IÇINDEKILER
Prof. Dr. N a z i f Ö Z T Ü R K
Koca Mustafa Paşa Vakıfları ve Külliyesi 7
Dr. M u s t a f a M u r a t Ö N T U G
Uşak'ta Boduroğlu Vakıfları ve Vakfiyeleri 77
Y a r d . Doç. Dr. Z e k i S a l i h Z E N G İ N
İlk Dönem Osmanlı Vakfiyelerinden Serez'de Evrenuz G a z i ' y e A i t Zaviye Vakfiyesi . . . .101
Prof. Dr. O r h a n C e z m i T U N C E R
Sahip A t a (Gök) Medrese İle İlgili Çalışmalar 121
Hüdavendigar AKMAYDALI
Diyarbakır Merkez Safa (Parlı) Camii 141
Y a r d . Doç. Dr. M i m . Ş a h a b e t t i n Ö Z T Ü R K
Bitlis Merkez M e y d a n Camii 157
Doç. Dr. E l m a s E R D O Ğ A N
Şan lurfa Mevlevihane Camii ve Peyzaj Tasarımı 173
Ertuğrul D A N I K
Pertek Baysungur ve Çelebi A l i Camii 185
M e h m e t ÇAYIRDAĞ
Kayseri'de Selçuklu Sarayları ve Köşkleri 237
Y a r d . D o c . Dr. N e r m i n Ş A M A N D O Ğ A N
Eski Ulubor u'daki Hamam ve Çeşmeler 265
Hüseyin K A R A D U M A N
Halil Ethem ve Eski Eserlerimizin Korunmasına Yönelik Bir Yaklaşım 291
Dr. G ü l i n Ö Ğ Ü T EKER
Seyahatnâmelerden Hareketle Seton Lloyd ve D. Storm Rice'nin
A l a n y a (Alâiyya) İsimli Kitabı Üzerine Değerlendirmeler 307
Sadi BAYRAM
A n k a r a Etnografya Müzesi'nde Bulunan Silsile-Nâme 315
Koca Mustafa Paşa
Vakıfları ve Külliyesi
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
B
ugüne l<adar vakıflar üzerinde kalem
Vakıfları üzerindeki çalışmaları devam etmekte
oynatanlar veya araştırma yapanlar, ya
dir. Eş zamanlı olarak aynı mahiyette başka
Fuat Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan gibi bu
çalışmaların yapılmış veya yapılıyor olması da
müessese eliyle gerçekleştirilen uygulamaların
muhtemeldir.
sonuçlarına bakarak, genelde bir şeyler yazıp
söylediler; veya bir ya da birden fazla vakfiyeyi Tek vakıf etrafında yoğunlaşma olarak bu
ele alarak onların tahlilini yaptılar. Bir başka araştırmalara benzeyen fakat amaçları ve
ifade ile ya genel mahiyette ya da ele alınan vakıf sonuçları itibariyle değişik unsurlar taşıyan bir
veya vakfiyeler üzerinde kuruluş anında verilen çalışma da biz yapmak istiyoruz. Bizim
bilgileri esas alarak vakıf sektörünün işleyişi ve yapacağımız bu çalışma, özel bir arşivde' bulu
mahiyeti hakkında fikirler ileriye sürdüler. nan belgeler ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv
belgelerine dayalı ve bir makale boyutu ile sınırlı
Bu tarzda yapılan çalışmalar vakıflar
olacaktır. Bir vakfın yaklaşık 500 yıllık macerasını
hakkında pırıltılar taşımakla birlikte, kısa bir
yakalamaya yönelik olan bu çalışmamızda; Koca
zaman dilimi arasında kalmış sınırlı bilgilere
Mustafa Paşa Vakfı'nın bu zaman içerisinde
dayandığı için, asırlardır varlığını devam ettiren
karşılaştığı olayları, bu olayların Osmanlı
vakıf sektörünün hizmet faaliyetlerini gerçek ma
Devleti'nin ekonomik, sosyal ve siyasî politikaları
nada anlatmaya yetmedi.
ile olan ilgisi; devletin yükselme, duraklama ve
Hiç şüphesiz vakıflar konusunda düşünmeye gerileme dönemlerinde yürürlüğe koyduğu uygu
başladığız ilk yıllarda bu tür çalışmalara da lamaların vakıflar üzerinde yaptığı etkileri; bu ve
ihtiyaç vardı. Fakat üretimden çok tasarım ve pro benzeri sebeplerle anılan vakfın içine düştüğü
jenin önem kazandığı, fikir üretiminin uygula ekonomik krizleri ve bu durumun hizmete olan
manın önüne geçtiği günümüzde, artık teferruat yansımaları gibi hususlar üzerinde durulacaktır.
ve detayların ihmal edilmemesi gerekiyor. İnsanlık
Bu arada araştırmaya kapalı özel bir
bilgi çağına doğru koşuyor. Dünyanın her
arşivdeki belgelerden bazıları, orijinal
yerinde, ilim adamı, düşünür ve araştırmacılar,
metinleriyle neşredilerek, ilgililerin istifadesine
ilim öğrenmenin ötesinde bilgi üretmenin yollarını
sunulmuş olmakla, öbür taraftan Vakıflar Genel
arıyor. Bilgi üretimine ulaşmayan ilmî çabalar
Müdürlüğü Arşivi'ne de altı yeni vakfiye
boşa gitmemekle birlikte, hedefin yakalanmasına
kazandırılmaktadır.
da yetmiyor.
Diğer yandan Osmanlı Devleti ile birlikte,
Genelde söylediğimiz bu hususları özele
esas vakıfta yaşanan çözülmelere karşılık, sistemi
indirgeyecek olursak artık vakıflar hakkında
işler vaziyette ayakta tutabilmek için toplumun
yapılacak çalışmaların detaylara inilerek
gösterdiği direnç ve bu direncin sebep ve saikleri,
yapılmasının zamanının geldiğini ifade etmemiz
bu hususların tespit edilen orijinal belgeleri ile bir
gerekiyor. Nitekim son zamanlarda, bu anlayışla
likte yansıtılması, bu çalışmayı benzerlerinden
bir vakıf etrafında derinlemesine çalışmalar
ayıran bir başka özellik olacaktır.
başlatılmıştır. Bahaeddin Yediyildız'ın "Vakıf
incelemelerinde Metod Araştırmaları" (II. Vakıf Bu özel arşiv II. B a y e z i d ( 1 4 8 1 - 1 5 1 2 ) döneminden tekke ve
Haftası Kitabı, Ankara 1985) adlı çalışmasında zaviyelerin kapanış tarihi olan 1 9 2 5 yılına k a d a r geçen 5 0 0
yıllık z a m a n içerisinde K o c a Mustafa Paşa Vakfiyesi ve aynı
belirttiği üzere, külliyeleri uzun süreli zaman
bünyede yer a l a n Halvetilik'in bir kolu olan Sümbüliyye
içinde derinliğine tahlil etmeyi esas alan "üçüncü H â n i g â h ı ile ilgili belgeler kapsamaktadır. Sayıları 300'ü
yaklaşım tarzı" istikâmetinde. Vakıf külliyeler bulan bu belgeler; vakfiyeler, fermanlar, irâde-i seniyyeler,
üzerinde derinliğine ve bütüncü bir yaklaşımla ilk fevcihnameler, hizmet ve ekonomik faaliyetle ilgili her türlü
araştırmayı Fahri Unon, Fatih Külliyesi üzerinde yazışma ve arşiv vesikalarından oluşmaktadır. B a n a bu bel
geleri tetkik etme ve y a y ı n l a m a fırsatını veren, Sümbülliye
denemiştir. İkincisini Bursa Yıldırım Külliyesi
Hânigâhı son şeyhinin oğlu Yüksek Maden ve Petrol
üzerinde Mustafa Asım Yediyildız tamamlamıştır. Mühendisi Kutbettin Yücesümbül Beyefendi'ye şükranlarımı
Halen Congüzeli Zülfikar'ın Aziz Mahmut Hüdâyi sunuyorum.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
Bunlardan birisi, istinsah metnini okuyucu der kurbi-i Sulu Manastır. V e cami-i şerifi â h a r der kurbi-i
Bâb-ı Hazret-i Ebâ Eyyub Ensâri' aleyhi rahmetlü'l-bari der
lara sunduğumuz Sümbüli Hânigâhı Şeyhlerinin
mahrüse-i mezbure. V e imaret-i diğer der Yenice-i K a r a s u .
metrukâtı arasında bulunan Koca Mustafa Paşa
V e cami-i şerif-i diğer ve mektebhane-i a h a r der Kasaba-ı
Vakfı Tahrir Defteri (Kutbi/Belge 1283:37/1-5,
Nevrekob tâbi'i Vilayet-i Rumeli der mucib-i vakfiye bâ
Belge-3) diğeri ise, Ö.L Barkan ve E.H Ayverdi'nin imza'i'l-merhum Mehmed ibnü'l-Hac Hasanü'l-Kâdi bi'l-
müştereken yayımladığı " 9 5 3 / 1 5 4 6 tarihli İstan asakiri'l-mansure" (Barkan-Ayverdi 1 9 7 0 : 3 6 6 ; K u t b i / B e l g e
bul Vakıfları Tahrir Defteri"dir. (Barkan-Ayverdi 1 2 8 3 : 3 7 / 1 , b u r a d a n naklen Yüksel 1983:273).
1970:366-369).
' Kadı-asker Mehmet Efendi Balıkesirlidir. Hacı H a s a n oğlu
Bu tür tahrir defterlerinde sıkça rastlanan Mustafa'nın oğludur. M o l l a Y e ğ a n ' d a n ders görüp Sahn
rakam hataları dikkâte alınmadığında, Müderrisi, sonra Gelibolu ve Bursa Kadısı oldu. Bir a r a
tekrar Sahn Müderrisliğine seçildi, ardından İstanbul
9 5 3 / 1 5 4 6 tarihli defter ile 1283/1866 tarihli
Kadılığına atandı. 886/1481'de Anadolu Kadı-askeri,
defter arasında sadece 1500 akçelik gelir artışı
8 9 2 / 1 4 8 7 ' d e Rumeli Kadı-askeri oldu. 18 sene bu hizmette
gözlenmektedir.
kaldıktan sonra 90 yaşlarında 911/1595'de vefat etti.
Masraf cetvellerinde ise iki defter arasındaki Şerhleri haşiyeleri ve şiirleri vardır (M. Süreyya, sicill-i
lik, cilt ve kapak sayfası arasının sonradan Paşa'nın Ş e h z a d e Ahmet'le gizli m u h a b e r e d e bulunması v e
II. B a y e z i d ' i n hallinden evvel Ş e h z a d e Ahmet'i karşılamak
yapıştırılmış olmasından ve birinci sayfanın
üzere Üsküdar'da atlar hazırlatması sebebiyle; Padişah
"şuhud-u hal" ile başlamasından açıkça belli Y a v u z Sultan Selim ile birlikte O s m a n l ı H a n e d a n m e n s u p
olmaktadır. Deftere sonradan sayfa numarası ve larının m e z a r ı n ı z i y a r e t maksadıyla B u r s a ' d a bulundukları
rilmiştir. Defter mevcut haliyle 378 sayfadır. sırada idam edilmiştir ( 9 1 8 / 1 5 1 2 ) . Kabri, Pınarbaşı'nda
Bursa Mevlevihanesi karşısındaki umumi mezarlıktadır.
Aslında bu tür defterlerde, başta vakfiye, Y a n ı n d a oğlu müderris Mehmet Efendi y a t m a k t a d ı r . Mezar
arkasından da vakfedilen taşınmazların mübaya'a taşında "Sahibü'l hayrât eş-şehid Koca Mustafa Paşa"
hüccetleri veya mülknameler yer alır. Bu defterin yazılıdır (Baykal 1 9 9 3 : 7 3 ) . Demir p a r m a k l ı k l a r l a çevrili o l a n
baş kısmının eksik olması, bugüne kadar Koca mezarını 1 9 9 3 ' t e z i y a r e t ettiğimde, b a k ı m s ı z , sarmaşık v e
incir a ğ a ç l a r ı y l a kaplanmış olduğunu gördüm. Bir ehl-i
Mustafa Paşa'nın orijinal vakfiyesinin bulunama
insaftan himmet beklemektedir. K o c a M u s t a f a Paşa d e ğ e r l i
ması, vakfiyenin buradan kopartılarak alınmış bir vezir ise d e "Vezir'i A z a m " l ı ğ ı karışık bir d ö n e m e tesadüf
olması ihtimalini düşündürmektedir. Fakat şu ettiğinden, idamla hayatını kaybetmiştir (Uzunçarşılı
aşamada kesin bir şey söylemek mümkün değildir. 1983:540).
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFU\RI VE KÜLLİYESİ
Vakfiyede geçen ismiyle "es sa'idü'ş -şehid Siroz, Nevrekop, Ustrumca İnebohtı kozaları ile
Mustafa Paşa b. Abdulmu'in'in^hayratı şunlardır: Avlony Livası ve Mahrüse-Î Selanik'tir.
"Fil-vâki" karye-i mezkureden Çakırcıbaşı şayet müstecir veya mutassarnftan tahsil edilme-
canibinden niza olunup isbat olunmadan, âdem mişse, o takdirde de kiracı olan ahaliden alınması
leri (tarafmdan) hâsılâtı zabt eyiemeleriyle gerekir" tarzındaki hukukun genel prensibi ortaya
(etmelerini) men' ve def' edüb, müdahale konulmuştur. Daha sonra fermanın "...imdi büyür
ettirmeyesiz. Ve anlar canibinden zabt olunan düm ki..." diye başlayan bölümünde, şu talimat
hasılı (hasılâtı) vakficun bî kusûr alıveresiz. verilmektedir:
Temerrüd ideni, seğırub inad edeni (haksız bir "Hükmi şerifim vardıkta, mültezim-i mezbur-
şekilde müdahale etmek istiyeni) yazub bildiresiz. dan yalnız varislerin getürüb, muceb-ı muhasebe
"alâmet-i şerife" itimat kılasız. Tahriren fi evahir kayd olunan mal-ı vakıf, kendü zimmetlerinde ise,
evvelü'l-cemaziyye sene tis'a aşr ve tis'a mi'e bir tasavvur (malın nereden geldiği düşünülme
(Cemaziyelewel sonu 9 1 9 / 1 5 1 3 ) . Bi makamı den) şer, ile vârislerine intikal eden
Konstantiniyye (Kutbi/ Belge 919:98). muhallefatında tahsil itdurülüb , ol vefa itmeyesiz.
Bu belgeden 3 yıl sonraki 9 2 2 / 1 5 1 6 tarihini Kezâlik akçeyi kefil-ı bi'l-mallarmdan tahsil
taşıyan, yine Yavuz Sultan Selim'e ait bir başka itdürüb, zimem-ı nâsta baki kalmış ise ki, bi
fermanda da (Belge-6), haksız bir iddia reddedi hesabı'ş-şer' sabit ve zahir ola. Şer, ile mütevccih
lerek. Koca Mustafa Paşa Vakfı'nın hakkı teslim olanlardan tahsil ittürüb, evkâf-ı mezbur mütevel
edilmektedir. lisine alıverüb vakıf içün zabt itdiresiz. Şer' ile
zahir olan mal-ı vakıftan kimesnede bir akçe ve
Fermanda belirtildiğine göre; Rumeli'de bir habbe bâki kodurmayasız. Şöyle bilesiz.
Kadı-asker olan Mevlâna Abdurrahman'ın vazife "alâmet-ı şerife"ye itimat kılasız (Kutbi/Belge
li bulunduğu bir dönemde Sokullu Sancak Beyi 970:103).
olan Ali adındaki şahıs Avrothisarı denen yerdeki
bazı taşınmazlarla ilgili, Kutlî Kadısı imzasıyla Koca Mustafa Paşa Vakfı'na devredilen
tastik edilmiş bir vakfiye; Koca Mustafa Paşa Akçekilise Köyü üzerinde bir sibahinin "benim
Vakfı'nın mütevellisi olan şahıs da, bir hüccet timarımdır" diyerek hak iddia etmesi üzerine, il.
Selim (1566-1574)'in Lofça Kadısı'na görderdiği
ibraz etmiştir. İddia sahipleri "dergâh-ı
ferman (Belge-8)dan da şunları öğreniyoruz:
mualla"da bir araya getirilerek, konu müzakere
edilmiştir. Yapılan müzakere sonunda Sancak Bu iddia karşısında Koca Mustafa Paşa
Beyi'nin ibraz ettiği vakfiyenin tarihi, hüccetin ta Vakfı'nın Ali ismindeki Câbisi, "dergâh-ı mualla"
rihinden eski olmakla beraber, vakfiyenin sahte ya gelerek şikâyette bulunmuştur. Bu şikâyet
olduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine, niza konusu doğrultusunda yapılan araştırmada; Niğbolu
edilen Avrathisarı'ndaki yerlerin Koca Mustafa Sancağı Lofça Nahiyesi'ne bağlı İbrahim Paşa
Paşa Vakfı'na ait olduğu kararlaştırılmış ve Kulesi çevresinde bulunan Koca Mustafa Paşa
Sancak Beyi'nin iddiası reddedilmiştir. Ferman Vakfı'na ait evlerin yarısının günlük 15 akçe
Edirne'den gönderilmiştir (Kutbi/Belge 922:59) mukatoo bedeli karşılığında Mîrî Hazine'nin
tasarrufuna bırakıldığı, bu yerler üzerine devlet
Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)'a ait
tarafından ilave evler ve dükkânlar yaptırıldığı,
fermandan (Belge-7) öğrendiğimize göre,
yaptırılan bu evlerin Piyale Paşa'nın oturduğu eve
Selanik, Karaferya ve Avrothisarı kazalarına
bitişik olduğu, ayrıca bu yerler için vakfa öden
bağlı köylerde Koca Mustafa Paşa Vakfı'na ait, 1
mesi gereken mukataa bedeline karşılık aynı
Muharrem 9 7 0 / 1 562 tarihinden itibaren bir yıllık
çevrede bulunan ve vilayet kâtibinin kadısına göre
gelir, mültezimler tarafından tahsil edilmiş ve yıllık 4509 akçe gelir getiren "(hazine-i) hassa"
vakfın hakkı vakfa verilmemiştir. Bu gelişme üze yo ait olan Akçekilise köyünün vakfa verildiği,
rine Koca Mustafa Paşa Vakfı'nın mütevellisi, daha sonra bu yörelerin timor sahibi olan
vakfa ait olan gelirin iadesi için padişahın katına Mehmet adındaki sibahinin "benim timarımdır"
çıkarak başvurmuştur. diyerek müdahale edip, Beylerbeyi'nden berat
Yapılan değerlendirmede ilk olarak, ibraz ettiği, karye-i mezburun vakıf tarafından
eğer vakfın hakkı tahsil edilmiş de, mültezimin zabtedilmesine mani olduğu ve bu sebeple de
zimmetinde ise, mültezimden veya kefilinden; vakfa ziyade kadr edildiği anlaşılmıştır.
DR. NAZİF ÖZTÜRK
Okuyucuların, günümüz devlet adamlarının hayrâtı olan Koca Mustafa Paşa Külliyesi'nin
vakıflara olan yaklaşımı ile tarihte sergilenen yıkılmasını emrettiğine dair menkabevi
uygulamaları ve her iki dönemde yaşanan hak ve hikayelerin (Hulvi 1993:447-448; Yazıcı
adalet anlayışını mukayese etmeleri için. Koca 1956:101, Çalıkoğlu 1968: 18-19; Tezkire-i
Mustafa Paşa vakıflarıyla alakalı XVI. Yüzyıla ait Halvetiyye: 19-20 ) doğru olmadığını da ortaya
5 adet padişah fermanının orijinal metinleri ile koymaktadır. Bir köydeki vakfa ait ziraî mahsul
birlikte özetlerini vermek istiyorum'. Bu fermanlar lerin bile, başka şahıslarca zoptedilmesine razı
dan ilki. Vezir Koca Mustafa Paşa'nın başvurusu olmayan bir padişahın, cami, mektep, medrese,
üzerine. Padişah II. Bayezid (1481-1512) imaret, hânigâh ve bu hayrâtın tamamlayıcı
tarafından Malkara Kadısı'na gönderilmiştir unsurlarından meydana gelen vakıf bir külliyenin
(Belge-4). yıkılması için emir vermesini, hatta kendi eliyle
yıkmaya kalkışmasını ve bu amaç için saraydan
Bu fermandan öğrendiğimize göre,
kalkıp Koca Mustafa Paşa Külliyesi'ne gelmesini
Malkara'ya bağlı Kırıkali Köyü Koca Mustafa
doğru kabul etmek; fermanların aksine, söylenilen
Paşa Vakfı'na mukataalıdır. Bu köyde yaşayan
bu menkabevî hususları doğrulayıcı yeni belgeler
Osman ismindeki reayaya mensup şahıs ölmüş,
bulunmakdıkça ilmî veriler içerisinde mümkün
geriye kalan bir miktar koyunu satılmış, satılan değildir.
koyun bedellerinden "ayak bacı" parası hak
sahibi olan Koca Mustafa Paşa Vakfı görevlileri Cemaziyelûlâ 919/1513 tarihli fermanda
tarafından tahsil edilmiştir. Daha sonra o havalin (Belge-5) Çakırcıbaşı Koçi Bey, Koca Mustafa
Paşa Vakfı'ndan Kodinalı'° adındaki köyün,
in "ayak bacı mukataası"nı tutan âmil (miri hazi
babasından kalma mülkü olduğunu iddia ederek,
nenin tahsildarı) tekrar o köye giderek koyunların
köyün gelirlerine el koymuştur. Vakıf mütevel
"ayak bacı" yani otlakiye bedellerini yeniden iste
lisinin "dergâh-ı mualla"ya müracaatı üzerine
miş ve ödemeleri için müteveffa Osman'ın varis
yapılan tetkik ve araştırma sonunda, bu yerlerin
lerini sıkıştırmıştır.
Koca Mustafa Paşa Vakfi'na ait olduğu ve haksız
Bu gelişmeler anlatıldıktan sonra fermanın olarak Çakırcıbaşı Koçi Bey tarafindan müdahale
karar bölümünde şöyle denilmektedir: edildiği anlaşılmıştır.
"İmdi büyürdüm ki... Osman dahi ol vezirim ' Geçtiğimiz son 10 yıl içinde İmar Affı ve Geceicondu kanun
in Kırıkali nam vakıf karyesinde raiyyet olup, vaki ları ile dönemin hükümetleri tarafından kendi partilerine
olan ayak bacı resmi, ol canipten zabt mensup belediye başkanlıklarına a r s a fıaline gelmiş binlerce
dönüm vakıf a r a z i , liazırlanan protokollerle devredilmiştir.
olunmuştur. Kafan âmile dahi ve niza' ittirmeyub,
Bu devirlerden ilki 1 9 8 6 - 1 9 8 7 yıllanna istanbul Zeytinbumu
'hilâf-ı şer' ve kanun nesne oldırmayasız. Haksız Belediyesi'ne yapılmıştır. İkincisi m2'si 10.0CX) T L Bedelle
yere müdahale ittirmeyesiz. Men'edesiz. Hiç bir 2 9 a d a 231 parselden oluşan 6 0 . 0 0 0 d ö n ü m M u r a t Paşa
mazbut vakıflarına ait yerler, Antalya Belediyesine
şekilde tereddüt etmeyub, emri şerifimi ircâ ede-
devredilmek suretiyle gerçekleştirilmiştir. Bunları A n t a l y a ilçe
siz. Alâmet-i şerife i'timat kılasız. Tahriren fi soni belediyelerine y a p ı l a n devirler takip etmiştir. Söylediğimiz
işrin bi şehri şaban'il muazzam sene hamse aşere konularda ilgili her türlü bilgi ve d o k ü m a n V a k ı f l a r G e n e l
Müdürlüğünün alakalı birimlerinde mevcuttur. Bu uygula
ve tis'a mi'e (22 Şubat 915/1509). Bi makamı
m a l a r ı n , a r s a ve a r a z i n i n çok kıymetli olduğu iki sahil
Edirne" (Kutbi/Belge 915:62). şehrimizde yapılmış olması ne k a d a r düşündürücüdür, işin
manevi yönü bir yana bu uygulamalardan vakıfların
Koca Mustafa Paşa'nın katlini onaylayan uğrodığı maddi zararın miktarı trilyonyonların çok
Yavuz Sultan Selim'in (1512-1520) bu idam üzerindedir. Bir y a n d a vakfın hakkını korumak için 1
olayından sonra, Paşa'nın kurdğu vakıf hukukunu kuruşun l / 4 0 ' i y a n i 0 , 0 2 5 kuruş eden 3 akçe için k a d ı y a
ferman gönderen adalet anlayışı, öbür tarafta trilyonlar
korumak üzere Dırama Kadısı ve Rumeli Kadı-
değerindeki vakıf mallarını gözünü k ı r p m a d a n kendi parti
askeri'ne gönderdiği fermanlar, suçun şahsiliği sine mensup belediyelere aktarma duyarsızlığı. İşte iki
prensibine güzel bir örnek teşkil etmektedir. Aynı dönem arasındaki hak v e adalet anlayışı.
'"Kodinalı veya kudetyani olarak okunabilin bu kelime
zamanda bu fermanlar, Sümbül Sinan'ın hayatını
^V_>_^ siyakatta, ve ^>j^ "tarzında
anlatan tasavvufla alakalı kitaplarda; Yavuz yazılmaktadır. Bu y e r bugün Yunanistan sınırları içerisinde
Sultan Selim'in, Paşa'nın idamından sonra. kalan D r a m a ' y a bağlı bir köy adıdır.
DR. NAZİF ÖZTÜRK
Fermanın hüküm kısmı ise aynen şöyledir: "... Bu bakış açısı ile diğer arşivlerde bulunan
imdi zikr olan evler ve odalar müteveffa vezir belgeler tetkik edilmeden, genelde bir karara var
müşârun ileyh (Koca Mustafa Paşa Vakfı)'na tem mak doğru ve isabetli olmamakla beraber;
lik olunmuştur. Bu yerler için vakfa takdir olunan Osmanlı Devleti'nde duraklama ve gerileme
günlük 15 akçe mukataa bedeli karşılığında, ihti döneminin başlangıcı olan bu yıllardan sonra; hiç
laf konusu olan Akçekilise Köyü'nün vakfa değilse. Koca Mustafa Paşa Vakıfları için, ilk
devredilmesi için "hükm-ü hümâyûn" verilmiştir. dönemlerdeki hassasiyetin gösterilmediğini söyle
Bu sebeple büyürdüm ki, söz konusu köyün vakfa mek ve devlet hayatında yaşanan duraklama ile
devrine dair verilen "hükm-ü şerif" mucibince, birlikte devleti ayakta tutan hak, adalet ve sosyal
kemakân vakfa zabt ve tasarruf itdirub "emr-i konulara ilgi ve saygı gibi toplumun iç dinamik
şerifi"me ve fermân-ı münif"ime aykırı olarak hiç lerinde de gevşemelerin başladığını düşünmek,
kimseye müdahale ettirmeyesiz. Şimdiye kadar pek de yanlış olmasa gerektir.
haksız olarak yapılan müdahale sonunda vakfa
ait olan ne miktar hisse olmuş ise, hepsini tespit
ettirmek suretiyle noksansız olarak alıveresiz. 2.Vakıf Gelirlerinde Yaşanan
Şöyle bilesiz. "Alâmet-i şerif"e itimat kılasız. Gerileme ve Çöküş:
Tahriren fi evâsıt-ı Muharremü'l haram sene seb'a Kurulduğu yıllarda gelir fazlasına sahip olan
ve seb'in tis'a mi'e (Muharrem ayı ortası ve yükselme döneminde padişah fermanlarıyla
977/1569). Bi makamı Kostantiniyyeti'l -mah- korunan Koca Mustafa Paşa Vakfı, birçok benzer
miyye" (Kutbi/Belge 977/95). leri gibi zaman içerisinde nakit sıkıntısına düşmüş.
XVIII. yüzyıldan itibaren geliri giderini karşılaya
Osmanlı Devleti'nin en ihtişamlı döneminde
maz hale gelmiştir.
ait dört padişahın, vakfın haklarını korumak ve
mutlak adaleti sağlamak için ilgililere yazışmalar Zaman içerisinde nakit sıkıntısı o derece
göndermelerine karşılık; daha sonraki dönem artmış ki, 1229/1813'lere gelindiğinde parasızlık
lerde benzer uygulamaların varlığını gösterir bel yüzünden imaret kapatılmış, külliyede yemek
gelerin metrükat arasında görülmeyişi bizde, çıkmaz olmuştur. İşin perde arkasını bilemeyen
beraaberinde bir takım ihtimaller düşündüren vakıf görevlileri bu durumun sorumlusu olarak,
bazı çağrışımlara sebep olmaktadır. mütevelliyi görmüş ve şikâyette bulunmuşlardır.
Bu çağrışımları şu şekilde seslendirmek Başta Şeyh Seyyid M.Haşim, cami imamları,
mümkündür: türbedar, katip câbi... olmak üzere. Koca Mustafa
Bu tarihlerden sonra Koca Mustafa Paşa Paşa Vakfı mürtezikosı; mütevelli bulunan Ömer
Vakıflarına ya hiç müdahale olmamıştır veya oğlu el-Hac Hüseyin Ağa'nın, vakfı idare ve
olmuştur da, hem vakıf yöneticileri hem de rü'yete muktedir olamadığını, vakfı "düyûn-u
padişahlar gereken hassasiyeti göstermemişlerdir. kesîre" ye girftar ettiğini, bu defa da imâretini
Veyahut da üçüncü bir şık olarak, aynı mahiyette kapatarak, gerek hânigâhtaki "fukarâ-ı
olan belgeler metrükât arasında muhafaza dervişân"ın ve gerekse medresede okuyan tale
edilmemiştir. belerin yemeklerini kestiğini belirterek; mevcut
mütevellinin yerine, vakıf işlerini düzene koyacak
Koca Mustafa Paşa Vakıfları Sümbülî bir kaimmakam tayin edilmesini istemektedirler.
Hânigâhı ve Külliyenin diğer birimlerinde görev
almış hizmet ve idarî personelle ilgili, hiç bir bel Yapılan bu başvuru üzerine, mütevelli ve
genin ihmal edilmeden metrukât arasında aynen şikâyetçi olan mürtezikalar divan odasında
muhafaza edildiği hususunu dikkâte aldığımızda toplanmış, her iki tarafın rızası ile Merhum
en uzak ihtimalin üçüncü şık olduğunu görüyoruz. Numan Efendi'nin oğlu Lütfullah Efendi, kaim
Bu durumda geriye iki ihtimâl kalmaktadır. Ya II. makam tayin edilmiştir.
Selim (1566-1574) döneminden sonra Koca Yapılan araştırma ve hesaplamalar sonunda,
Mustafa Paşa Vakıflarına müdahale ve tecavüz gerek buğday esnafına gerekse sarraf Yahudi
olmamıştır veya olmuştur da, eski hassasiyet ve İsak'a 1229/1813 senesi Mart başından Şubat
adalet anlayışı gösterilmemiştir. sonuna kadar bir yıllık toplam 43.088 kuruş borç
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
leri; külliyenin ısınma ve su yollarının tamir gider Asrın başlarında. Koca Mustafo Paşa'nın sülalesinin
münkariz olduğunu düşünmek, pek yanlış o l m a s a gerektir
leri; mütevelli, nâzır... gibi idarî personel ücret
"Bu tür belgelerde çok sık rastlanan ufak tefek işlem fıataları
leri; kırtasiye, aydınlatma... ve benzeri carî har
b u r a d a d a mevcuttur. A n c a k genel a n l a m d a sonucu etkileyi
camalar ile borçlar ve yapılamayan tahsilattan ci mahiyette olmadığı için, m u h a s e b e defteri kayıtlan esas
oluşmaktadır. alınniıştır.
DR. NAZİF ÖZTÜRK
Gerçi "zimmet pusulalarından takip edebil Bu küçülme ve çöküş hali sürekli bir şekilde
diğimiz kadarıyla 1271/1854-1291/1874 devam etmiştir. 2 Eylül 1341/1925 tarihinde
yılları arasında, gelirlerde cüz'î bir artış gözlen tekkeler kapatıldığında (Öztürk 1995:404-411)
mektedir. Fakat bu artış, devletin gerilemesine Koca Mustafa Paşa Vakfı'nda hizmet personeli
Doralel olarak yaşanan ekonomik çöküşü durdur olarak sadece 15 kişi görev yapmakta idi.
maya yetecek nitelikte değildir. Caminin teşrifi, aydınlatılması, su yollarının
bakımı dahil, işletme masrafı olarak ayrılan
Sözü edilen tarihler arasını kapsayan 30
paranın miktarı ise 805 kuruştur (Kutbi/Belge
yıllık dönemde. Koca Mustafa Paşa vakıflarının,
1341:128). Tekkelerin kapatılma tarihinden
.-^^tanbul'da bulunan taşınmazlarından elde edilen
yaklaşık iki ay kadar önce 7 Temmuz 1341 / l 925
ortalama yıllık gelir 1547 kuruştur (Kutbi/Belge
tarihli erzak tevzi cetvelinde ise. Sümbül Efendi
1271-1291: 5 1 / a , b, c, d, e, f, g).
Dergâhı'na 8 kg. zeytin yağı, 6 kg. sade yağ, 15
1271/1854'de 1546 kuruş 4 akçe olan yıllık
kg. pirinç, ve 5 kg. şeker tahsis edilmiştir
gelir (Kutbi/Belge 1271:39), bundan tam 20 yıl (Kutbi/Belge 1341:145).
sonra 1291 / l 874'te 1540 kuruş 4 akçeye gerile
miştir (Kutbi/Belge 1291:51/o). Halbuki bu
dönemlerde Osmanlı ülkesinde enflasyon ve zuyûf 3. V a k f a Dışarıdan Sağlanan
akçe olayları yaşanıyordu. Belki de bu duruma; Destekler
ülkede yaşanan ekonomik durgunluk ve halkın
Vakfın gelirlerinde XIX. yüzyılın başından
yoksullaşması sebep olmuştur.
itibaren yaşanan erozyon sebebiyle artık vakıf
Başka sebepler üzerinde durmak da dışarıdan sağlanan desteklerle ayakta durmaya
mümkündür. Özellikle Tanzimat'ın ilân edildiği çalışmaktadır. Aslında hizmet personeli olan bazı
yıllarda yaşanan düşüş çok dikkat çekicidir. görevliler, ücret karşılığı idrî personel olarak da
Bu durumda, ya 1255-1257 yıllarını kap çalışmaktadır.
sayan elimizdeki kira defteri eksiktir veya Barkan Koca Mustafa Paşa Hânigâhı mutfağında
ve Ayverdi'nin bugün yerlerinde olmadığını söyle (imaret) yoksullar için pişirilmekte olan yemeklerin
diği Bayezid Darbhane-i Amire yakınındaki, biri pirinç ihtiyacını karşılamak üzere, II. Mahmud
altlı üstlü 47, diğeri 22 odalı iki işhanının (1808-1839)'un çıkardığı bir fermanla, 8
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFU^RI VE KÜLLİYESİ
olan Efkâr-ı Hümâyûn Nezareti'ne bağlanmıştır. ile yadetmesi için müezzinbaşına oyriyeten 12,
Bugün de, Koca Mustafa Paşa Val<fı'ndan Merkez Efendi Şeyhi'ne 15 ve pîşkademe de 10
günümüze kadar ulaşabilmiş taşınmazlar, aynı kuruş olmak üzere toplam 242 kuruşun hizmet
merkeziyetçi anlayışla Nezâret'in yerine kaim personeline ödenmei kararlaştırılmış ve ilgililere
olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından dağıtılmak üzere söz konusu para, şeyh M. Razı
doğrudan yönetilmektedir. Efendi'ye teslim edilmiştir (Kutbi/Belge 1237:147
Belge-13).
Koca Mustafa Paşa vakıfları ilk kurulduğu
zaman diğer emsalleri gibi yönetiliyor, akarları Bu belgeden ayrı olarak, yine Seyyid M.
dönemin teamüllerine göre işletiliyordu. Verimli Bedreddin'in mevlud vakfı gelirlerinden; "ashâb-ı
Balkan topraklarına dağılmış bulunan arazileri hayrâtı anarken kendi adını da hayırla yad
ekilip biçiliyor, bu yerlerden yörenin özelliğine etmesi" için Muharrem 1237/1831 tarihinden
göre mahsul alınıyor, vakfa ait köy ve itibaren her yıl Koca Mustafa Paşa Camii baş
mezraaların mukataa bedelleri (Kutbi/Belge müezzinine 25, diğer müezzinlerden her birine
970:103) ve otlâkiye paraları (Kutbi/Belge de 15'er kuruş para verilmesi kararlaştırılmıştır.
915:62) câbiler tarafından tahsil ediliyordu. Han, Sürekli bir şekilde bu hizmetin yapılması ve tayin
hamam, "icâre-i vahide" ile yani günün rayiç edilen ücretin ilgililere ödenmesi için kayda geçi
bedelleri üzerinden bir yıllık sürelerle kiraya ve rilen metin, vakfın mütevellisi el-Hac Ahmet
riliyor, kira müddeti sonunda ya eski kiracısı veya tarafından imzalanıp mühürlendikten sonra
yeni taliplileri ile yeniden kira mukavelesi imza Başmüezzin'e teslim edilmiştir (Kutbi/Belge
lanıyordu (Barkan-Ayverdi 953:336-369; 1237:26).
Kutbi/Belge 128:37) Mali konularda yaşanan hususlara paralel
Tarih içerisinde, vakfın işletme biçimini gös olarak bir gelişme de vakfın idarî şeklinde mey
terir belgelerin tetkikinden öğrendiğimize göre, dana gelmiştir. Koca Mustafa Paşa Külliyesi'nin
gayrimenkul işletmeciliğinde çok sağlam bir usul bir parçası olan imaret bitişiğinde bulunan vakıf
olan bu yoldan zamanla uzaklaşılmıştır. (Oztürk bir dükkânın, Tahir b. Ahmet üzerine devrine
1995:252). dair, 25 Zilhicce 1249/1833 tarihli belgede
geçen "sâdır olan fermân-ı âlî"lerine imtisalen
İlk ortaya çıktığı zamanlarda iyi niyetlerle cennet mekan Sultan Mahmud Han-ı Sani Evkâf-ı
uygulamaya konulmuş olsa bile (Oztürk mülhâkatından mahmiyye-i İstanbul'da, Zincirli
1995:252), önceleri vakıf taşınmazlarda tasarruf Servi nezdinde vaki, Vezir-i Azam Esbok Merhum
hakkının, sonraları da mülkiyet hakkının üçüncü Koca Mustafa Paşa nam sohibü'l-hoyrin camii-i
şahıslara geçmesine sebep olan icareteyn, şerifi, hânifgâh-ı latifi ve imâret-i âmiresi evkâf-
mukataa ve gedik usulü (Öztürk 1995:251-267) 1 . . . " (Kutbi/Belge 1261:81) ibaresinden Koca
Koca Mustafa Paşa vakıflarında da tatbikata Mustafa Paşa Vakfı yönetiminin, Evkâf-ı
konulmuştur. Hümâyûn Nezâreti kurulmadan önce II.
Koca Mustafa Paşa Vakfı'na Matbâh-ı Mahmud'un oluşturduğu Mahmudiye Vakıfları
Amire ve Tersane ambarlarından devlet eliyle topluluğuna dahil edildiğini anlıyoruz'^. Evkâf-ı
yapılan erzak desteğinin ve Maliye Hazinesinden
nakit olarak ödenen taamiye bedelinin yanında, " M a h m u d i y e V a k ı f l a r ı , "evkâf-ı s e l a s e " d e n biridir. V a k j f l a n n
bu dönemde bazı vakıflardan da destek gelmiştir. idaresi için hususi bir d a i r e inşa ettirenlerden biri Laleli
Koca Mustafa Paşa Külliyesi karşısındaki bir Bu çerçevede, İstanbul, Somatya Sancaktar
evin altında yer olan vokıf dükkan 400.000 kuruş Hayrettin Mahallesinde bulunan Hasna Hanım'o
muaccel (peşin para), günlük 2 akçe müeccel (her ait hisseli bir ev, bilirkişilerin belirlediği 3125
gün ödenecek para) bedellerle beraber dükkânı kuruş bedel üzerinden, "Teftiş-i Evkâf"tan uygun
olarak kullanılmak üzere, Seyyid el-Hoc Abdullah görüş alınmak suretiyle mazbut Koca Mustafa
bin Hasan adına "gedik"e bağlanmıştır Paşa Vakfı tarafından satın alınmıştır (Kutbi/Belge
(Kutbi/Belge 1 250:99/a-b). 1283:23)
DR. NAZİF ÖZTÜRK
Aynı şekilde Koca Mustafa Paşa Camii ve üzerine bu tahsisatına. Koca Mustafa Paşa
İmareti çeşmelerine akan su kanalları tıkanmış, Dergâhı'na ait 196 kuruşluk Kırım muhassası da
çevre fıalkıyla birlikte, külliyede su sıkıntısı çekil ilave edilmiştir. Böylece Dürriye Hanım'a 14
meye başlanmıştır. Bunun üzerine, tıkanan su Zilkade 1278/1861 tarihinden itibaren toplam
kanallarının tamiri için Evkâf-ı Hümâyûn 446 kuruş taamiye (yemek) bedeli maaş
Nezâreti'ne başvurulmuş, teknik elemanlarca bağlanmıştır (Kutbi/Belge 1278:17).
toplam 23.450 kuruş 20 para tutarında keşif Yoksullara sağlanan yardımlar arasında en
hazırlanmıştır (Kutbi/Belge 1249:29). anlamlısı, Balkan ve I. Cihan Savaşı (1914-1918)
Temizlik insanî bir haslettir. Kişinin sosyal yıllarında kız çocuklarının dergâhta
boyutu ve inançları, temizliğin niteliği üzerinde barındırılmasıdır.
birinci derecede önem arz etmektedir. Yaratılışın
Karşılıklı imza altına alınan 19 Mart
gayesi olan ibadeti ancak bedenen ve ruhen te
1 3 3 0 / 1 9 1 4 tarihli tutanaktan öğrendiğimize
mizlenmiş olarak kimseler yapabilir. Su olmadan
göre; I. Cihan Savaşı yıllarında Edirne Karaağaç-
temizlenmenin ve temiz olmanın imkânı yoktur. Bu
Çerkeşköy'den Abdullah Kızı Gülfiraz, muhacir
bakımdan İslâm dininin bir gereği olarak temiz
olarak. Koca Mustafa Paşa Dergâhı'na
liğe ve dolayısıyla suya büyük önem verilmiştir.
sığınmıştır. Köyünün işgali sona erinceye kadar,
Osmanlının yıkılış yıllarında bile yazışmalarda
dergâhta misafir edilmiştir. Ağabeyi Eşref'in
sudan ve su ile ilgili belgelerden bahsedilmektedir.
gelmesi üzerine, Gülfiraz Eşref'e teslim edilmiştir.
Bu belgede, tekkelerin sularıyla ilgili şeyhleri Gülfiraz'ın kendi rızası ile dergâhtan ayrıldığına
ni elinde bulunan belgelerin kayıt edilmesi, dair bir senet düzenlenmiştir (Kutbi/Belge
"Meclis-i Meşâyıh"a getirilmesi istenmektedir 1330:122, Belge-15).
(Kutbi/Belge 1339:166). ,
Yoksullara götürülen hizmetin boyutu ferdî
Hiç şüphesiz bu belge ve bilgiler, suya ve su bir uygulama mıdır, yoksa ihtiyaç durumuna göre
yollarına verilen önemin bir işaretidir. yaygın olarak verilmiş midir? Şimdilik bunu
Koca Mustafa Paşa Vakfı, temelde din bilemiyoruz. Ancak, İstiklal Savaşı yıllarında,
hizmetleri ve eğitim ağırlıklı bir vakıftır. tekkelerin yüklendiği misyonu hatırlayacak olur
Öngörülen bu hizmetin herhangi bir sebeple yeri sak, "kıvançta-tosada bir bütün" olan bu miletin,
ne getirilmesi imkansız hale gelirse, vakfın dar günlerinde neler yapabileceğini tahmin etmek
meşrutunlehsiz (vakıftan yararlanan kimseler) zor olmasa gerektir.
kalmaması için, usul haline getirilen vakfiyenin
sonundaki "fukarâya sarfoluna..." ibaresine
II. KOCA MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ
dayanılarak. Koca Mustafa Paşa Vakfı'nda nor
İLE İLGİLİ KURULAN İLAVE VAKIFLAR
mal hizmetlerin yanında yoksulun görüp-
gözetilmesi ilkesi de yerine getirilmiştir.
Bu çerçevede önce Şerife Vahide sonra da 1. El-Hac Şucâ' Bin Süleyman
Fatma binti Ayşe'ye vakıftan hergün bir çift fodla Vakfiyesi
verilmiştir. (Kutbi/Belge 1214:48). Vakfiyenin dili Arapçadır. Vakfiyeyi safer
"Kısmet-i Askeriye" tarafından günlük 24 965/] 557 tarihinde İstanbul Kadısı Ömer Bin
akçeye mutasarnf olan Hâce Feraset Hanım ölmüş Haydaru'l-Müvella tasdik etmiştir. Şahit olarak
ve tahsisatı kesilmiştir. Geride kalan cariyelerin vakfiyenin altına, 4 imam, 2 zakir, 1 müezzin, 1
muhtaç olduğunun bildirilmesi üzerine, dilekçe debbağ ile birlikte mütevelli Hüseyin Çelebi
sahibi cariyelerden Şerife Hanım'a, bu kadrodan Haydar ve Yusuf Çelebi bin eş-Şeyh Yakup Efendi
aydan aya ödenmek kaydıyla günlük 4 akçe aylık imza koymuşlardır. Yusuf Çelebi, Şeyh Yakup
bağlanmıştır (Kutbi/Belge 1240:88). Efendi'nin (ölm. 9 7 9 / 1 5 7 1 ) oğlu Yusuf
Sinaneddin'dir (ölm. 987/1581)
Maliye Hazinesinden aylık 250 kuruş tah
sisatı bulunan Cabbarzâde Abbaspaşa Kerimesi Vakıf Hacı Süleyman oğlu el-Hac Şucâ' Bey,
Dürriye Hanım'ın geçinemediğinin anlaşılması İstanbul Ali Fakıh Mahallesinde, etrafı avlu duvarı
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
ile çevrili, bahçe içerisinde kuyusu, ağaçları, göl Vakfı'nda Balad kuyusu dahilinde ve Şehzâde
gelikleri ve tuvaleti bulunan, gösterişten uzak iki Mehmet Camii çevresinde bulunan evlerin. Çinili
evini vakfetmiştir (Belge -16). Handa oturan Sarraf Ohannis'e satışıyla ilgili 10
Hayatta olduğu sürece, vâkıfın kendisi, Rebiyullahır 1245 (1829 tarihli belgede. Şeyh
ölümünden sonra çocukları ve torunları mütevelli Muhammed Razı Efendi'nin (ölm. 1268/1851)
olacaktır. Soyunun münkariz olması (sülalesinden vakfın mütevellisi olduğu açıkça belirtilmektedir
kimsenin hayatta kalmaması) halinde mütevellilik (Kutbi/Belge 1245:22; Belge-18).
görevi Koca Mustafa Paşa Hânigâhı şeyhlerine
geçecektir.
3. İsmihan Hatun İbneti Muhammed
Söz konusu evleri. Şeyh Yakup Efendi'nin Vakfiyesi
oturması için vakfetmiştir. Yakub-ı Germiyoni'den
Vakfiyenin dili Osmanlıcadır. Vakfiyeyi 14
sonra da bu evde. Koca Mustafa Paşa
Şaban 1071/1660'da Davudpaşa Mahkemesi
Zaviyesi'nde şeyh olanlar oturacaktır (Kutbi/
Kadısı Mehmed bin Mahmud tasdik etmiştir.
Belge 965:76).
Hayırsever İsmihan Hatun, Koca Mustafa
Koca Mustafa Paşa, müderris, cami imamı ve
Paşa Mahallesi'nde, maliki bulunduğu bahçe
zaviye şeyhine görev tahsisli, diğer hizmetlilere
içerisinde, çevresinde ağaçları su kuyusu, altında
genel olarak külliye çevresinde, müteaddit odaları,
kasap dükkanı ve sofası bulunan evini vakfetmiştir
bahçesi, ahırı ve çeşmesi bulunan lojmanlar
(Belge-19).
yaptırdığı halde (Barkan-Ayverdi 1970:367;
Kutbi/Belge 1283:37/2), yaklaşık 50 yıl sonra Hayatta olduğu sürece kendisi, ölümünden
şeyhlerin oturması için Şucâ' Bey'in yeniden ev sonra hizmetçisi Gülistan ve çocukları bu ailenin
vakfetmesinin sebebi anlaşılamamaktadır. soyunun tükenmesi halinde, Abdullah ve çocukları
bu evde oturacaktır. Abdullah'ın ailesinin de
münkariz olmasından sonra, evin tasarruf hakkı
2 . Hafsa Hatun İbneti Kasım
Koca Mustafa Paşa Camii imamına ait olacaktır.
Vakfiyesi
Dilerse bu evde oturacak, dilerse başkalarına
Vakfiye'nin dili Arapçodır. Şahitler huzurun kiraya verebilecektir. Evin tamire ihtiyaç göster
da kurulan vakfı, fi Evâsıt-ı Zilhicce 9 9 2 / 1 5 8 4 mesi halinde, içinde oturan kimse bu tamiri
tarihinde Davudpaşa Mahkemesi Kadısı Ali bin yaptıracaktır.
Mustafa tastik etmiştir.
Cami imamına sağlanan bu tasarruf hakkına
Kasım kızı Hafsa Hatun, Istanbu-Arabacı karşılık, hergün 3 ihlas, 1 fatiha okuyarak vâkıfe
Boyezid Mahallesinde bulunan evini vakfetmiştir. İsmihan Honım'ın ruhuna hediye edecektir
Hayatta olduğu sürece bu evde kardeşi, ölümün (Kutbi/Belge 1071:89).
den sonra da Piyole bin Abdullah oturacak, her
gün bir yasin, bir mülk ve üç ihlas-ı şerif okuyacak
ve hasıl olan sevabı evvela Peygamberimizin (sa) 4. Ayşe Hanım İbneti Abdurrahman
evlâdı ve ezvâc-ı güzinin, sonra Hafsa Hatun'un Vakfiyesi
beyinin ruhuna bağışlayacaktır (Belge-17).
Koca Mustafa Paşa Zaviyesi'nde daha önce
Vakfın nâzın. Koca Mustafa Paşa Hânigâhı post-nişin olan ve cami avlusundaki türbede mef
şehleri olacaktır (Kutbi/Belge 992:71). Bu vakfın tun bulunan es-Seyyid eş-Şeyh Yusuf
Koca Mustafa Paşa vakıflarıyla ilgisi hânigâh Kubbeddin'in (ölm. 1170/1756 ) eşi, Ayasofya-
şeyhlerinin nâzır olarak görevlendirilmesinden Hüseyin Ağa Mahallesi'nde oturan Abdullah'ın
ibarettir. oğlu Abdurrahman kızı Ayşe Hanım 17 Safer
Bir satış kakarından öğrendiğimize göre, 1 2 1 4 / 1 7 9 9 tarihinde bir vakıf kurmuştur.
şehler, bu ve benzeri vakıfların nazârlık vaz Vakfiyeyi, Davut Paşa Mahkemesi Kadısı es-
ifelerinin yanında, bazı vakıfların mütevellilik Seyyid Abdulkerim tasdik etmiş, hazır bulunan 16
görevlerini de üstlenmektedir. Zahide Hanım şahit imzalamıştır (Belge -20).
DR. NAZİF ÖZTÜRK
Ayşe Hanım Koca Mustafa Paşa Camii hinde Küçük Evkâfa kayd olan vakfiyesinde,
çevresinde Ali Fakih Mahallesi'nde bulunan evi ile 12.000 kuruş para vakfının gelirinden Koca
birlikte, 130 zira arsa üzerine inşa edilen bir Mustafa Paşa Külliyesinde görev yapacak vazife
birine bitişik yorgancı, iplikçi berber dükkânları sahiplerine verilecek ücretler sayılmaktadır.
ile bir kahvehaneyi Allah rızası için vakfetmiştir.
Vakfın nukuddan başka taşınmaz mallan da
Vakfın nâzırlık görevi. Koca Mustafa Paşa bulunmaktadır. Taşınır ve taşınmaz vakıf
Külliyesi Sümbülî Hânigâhı'nda şeyh olanlara ve mallanndan elde edilen gelirlerden. Koca
rilmektedir. Nâzır olan şeyhler, mütevelli ile birlik
Mustafa Paşa Camii'nde Peygamberimizin (sa)
te dükkânları aydan aya kiraya verecekler ve
doğum günü olan 12 Rebiyulevvel'de okunacak
vakfın yıllık hesabını mürtezikanın huzurunda
mevlide tahsisat ayrılmaktadır.
göreceklerdi. Buna karşılık hergün 1 akçeden,
yıllık 360 akçe ücret alacaklardır. Vakıf gelirlerinden mevlit okuyanlara
Tekkede hücre-nişin olan Ahmed Dede yevmiye 10 akçe verilecek, cemaata 40 kıyye
cüzhon olacaktır. Bu şahıs hergün öğle şerbet, 30 kıyye şeker dağıtılacaktır. Şekeri koy
namazından önce vakıfe Ayşe Hanım'ın, eşi Şeyh mak için 5 kuruşluk kağıt, 10 kuruşluk güllab ve
Kuddeddin Efendi'nin türbesine koyduğu Kuron-ı öd alınacaktır. Hânigâhta şeyh olan zata, günlük
Kerim'den, türbede bir cüz okuyacak, her 30 10 akçe nezâret vazifesi verilecek, o gün fukarâ
günde bir hatim yapacaktır. Bu okuduğu hatim ve dervişane ziyafet için yine Şeyh Efendi'ye 1 20
den hasıl olan sevabı Peygamberimizin(sa), kuruş takdim edilecektir. Pişkadem ve Zakirbaşı
ashabın, eizze-i kirâmın, mü'min ve mü'minatın olanlara yevmiye 5'er akçe, şerbet dağıtıcısına 4 ,
ruhlarına hediye edecek ve yaptığı bu hizmete
kayyımlığa bakana yine 4, müzezzinlerden her
karşılık günde 4 akçe ücret alacaktır. Ahmed
birine 3'er akçe dağıtılacaktır. Ayrıca davetçiye
Dede'nin ölmümünden sonra yerine, hücre-nişin
de günlük 4 akçe verilecektir.
dedelerden uygun olan birisi seçilecektir.
Vakfedilen 12.000 kuruş, İmameciler
Başta Şeyh Kutbetddin Efendi olmak üzere,
cami bahçesinde meftun bulunan diğer şehlerin çarşısında. Lonca odasında "esnâf-ı mezkur"
sandukaları üzerine konulan taçlan ihtiyaç kethüdası, kâtibi ve yiğitbaşısı huzurunda
oldukça boyamak üzere bir iki boyacı tayin edile "ma'rifet-i şer" ile ıstırbah olunacaktır. Lonca
cek ve yevmiye olarak 1 akçe alacaktır. odasından başka yerde ve kefili olmayan kimseye
hiçbir şekilde kredi ve borç para verilmeyecektir.
Ayşe Hanım hayatta olduğu müddetçe, ken
disi mütevelli olacak ve günde 1 akçeye Yaptıkları bu nezâret hizmetine karşılık, kethü
mutasarrıf olacaktır. Ölümünden sonra müte- daya, kâtibe ve yiğitbaşıya günlük 5'er akçe
vellilik görevi oğlu Mustafa'ya intikal edecektir. ödenecektir.
Mustafa'dan sonra ailenin büyük evlâdı mütevelli Yine vakfın gelirlerinden Hz. Halid'in(ra)
olacak, sülalenin sona ermesi halinde, dedelerden
türbesinde dua eden Eyub Camii'nin 3
birisi mütevelli olacak ve bu seçimi nâzır olan
imamından her birine 4'er akçe, Medine-i
tekkenin şeyhi yapacaktır. Hizmetten artan para
Münevverede Mescid-i Nebevi'de müezzin olan
%10 nisbetinde sağlam kefille ıstırbah edilecek ve
bu yoldan kâr ile nâzır yeni akarlar satın alarak, lara 30, Mekke-i Mükerreme'de Harem-i Şerif
vakfın mal varlığına ilave edecektir. müezzinlerine 30, bu paralan her yıl oralara
götürerek dağıtan ağaya 3 akçe verilecektir.
Bir gün bu şartların yerine getirilmesi
Aynca vakfın kâtibi, her yıl Harem Camii'nin
imkansız hale gelirse, o takdirde vakfın gayesi
aydınlatılmasında kullanılmak üzere 10 kıyye bal
"mutlaka fukorây-ı ehli iman" olacaktır
(Kutbi/Belge 1214:21). mumu alacaktır.
Vakfın mütevelliği evvelâ vâkıfa, sonra evlâdının Hatim okunurken caminin iç mekânını
ekberine, daha sonra eşi Hatice Hanım'a ait ola aydınlatmak üzere, her biri yarımışar kıyyelik 8
caktır. Ailenin münkariz olması halinde müte- adet balmumu alınarak. Koca Mustafa Paşa Vakfı
vellilik, Lonca'da esnaf kethüdası olanlara intikal mütevellisine teslim edilecektir. Şamdanları vak
edecektir. tinde yakması ve mumları muhafaza edip
Vakfiyede öngörülen hizmetlerin tamamlan söndürmesi karşılığında. Meydancı Dede
masından sonra, gelir fazlası meydana gelmesi Efendi'ye yılda 100 kuruş ödenecektir.
halinde, bu fazlalık vakfedilen 12.000 kuruşa Kayyımbaşı'ya 4 0 , diğer 2 kayyıma 30'ar
ilave edilecektir. kuruştan caminin temizliğini yapan kayyımlara da
100 kuruş verilecektir.
Vâkıf bu şekilde vakfiyeyi tamamladıktan
sonra, son cümle olarak "rızâen li'l-bari cümlenin Ayrıca, Kuran-ı Kerim'i muhafaza eden,
nezâretleri rica olunur" demektedir (Kutbi/Belge hatim okuyan, hafıza getirip götüren kişiye de
1235:121; Belge-21). hatim sonunda 50 kuruş ödenecektir.
Vakfiyeyi, Davutpaşa Mahkemesi Nâibi, 210 kuruşluk şeker, buhur ve güllab satın
Müftizâde es-Seyyid Abdullah Hilmi Efendi tescil alınarak merasimde hazır bulunanlara
etmiş; 29 Cemaziyelevvel 1 3 2 8 / 1 9 1 0 tarihli dağıtılacaktır. Yine her sene Ramazan ayında
"irâde-i seniyye" ile merkez kütüklerine kaydedil camide, mütevellinin uygun göreceği 5 vakit
miştir (VGMA 1328:574-16/39-40). namazdan birinde, hatim okutulup dua edilecek ve
sevabı yukarıda sayılan zevâtın ruhlarına hediye
Mustafa İzzet Efendi, 10.000 kuruş
edilecektir. Bu göreve karşılık, cüzleri okuyan
kıymetinde Biga Sancağı Ayvalık Kazası'na tâbi
hafıza 250, cüzleri getirip-götüren ve muhafaza
Nusretli Karyesi'nde Sinanyeri adıyla bilinen
eden şahsa 30, dua yapana 20 kuruş verilecektir.
çeşme önündeki 2 parça zeytinliği aynı kazaya
bağlı İsaklı Köyü Burgazcık adındaki mevkide ve Ayrıca Torikat-ı Halvetiyye'den Ramazan
deniz kıyısındaki zeytinliği, aynı kaza Adatepe'de Mahyi Hânigâhı'na her yıl Ramazan ayında 5 0 0
bir başka zeytinliği ki, toplam 5 parça ve 50 kuruş taamiye bedeli ödenecektir. Yine Bâb-ı âli
dönüm yapmaktadır. Bu zeytin bahçelerinin civarında Nakşibendiyye-i Holidiyye meşâyıh-ı
tamamını, şahitler huzurunda, Allah rızası için izamından Gümüşhanevî Merhum el-Hac Ahmed
vakfetmiş ve mütevelliye teslim etmiştir. Ziyaeddin (ks)'in Dergâhında 500 kuruşla aşure
pişirilip dağıtılacaktır.
Bu zeytinlikler, günün rayicine uygun olarak
mütevelli eliyle taliplilerine "icâre-i vahide" ile Yukarıda sayılanlardan ayrı olarak, hayatta
kiraya verilecektir. olduğu sürece selametine dua etmeleri, ölümün
den sonra ruhuna fatiha okumaları için Koca
Vakfiyede hayır şartı olarak. Koca Mustafa Mustafa Paşa Camii görevlilerine 250'şer kuruşun
Paşa Camii avlusunda metfun bulunan Cenâbı Pir dağıtılması; küçük oğlu Yahya Burhaneddin'e
Yusuf Sümbül Sinan, mahbub-u rabbu'i metfun 500, mütevelliye 1000 kuruş verilmesi; her
Efendimiz Hazretlerinin dergah-ı şeriflerinde, her Ramazan 500 kuruşluk erzâk alınarak
yıl Peygamberimizin(sa) doğum yıldönümü olan Kocamustafapaşa semti, Alifakih Mahallesi fakir
Rebiyülevvel ayında, hatim, mevlit ve aşr-ı şerif lerine dağıtılması istenmektedir.
kıraat edilmesi ve merasimin, şeyhin duası ile
Zeytinliklerden elde edilen yağlardan. Koca
tamamlanması istenmektedir.
Mustafa Paşa ve Ramazan Efendi Dergâhları
Okunacak "Kur'ân-ı Kerim" ve "mevlid-i şeyhleri ile mütevelliye 25'er kıyye zeytinyağı ve
şerif"ten hasıl olan sevap, Peygamberimizin(sa), rilecektir.
"ashâb-ı kiram", ezvâcı cîhânı yâr-ı güzin, has
saten "pîr-i pişiva-i tarikat", "rehây-ı râh-ı Gelir fazlasının %20'si meşrutunleh ve
hakikat" olan müşarünileyh Cenâb-ı Pir Yusuf mürtezikaya, geri kalan paranın %20'si
Sümbül Sinan (ks) Dergâhı avlusunda meftun Donanma-ı Osmoniyye'nin imar ve ihyasında kul
bulunan sair sultanân efendilerimiz merkad-ı lanılmak üzere Bahriye Nezâreti'ne verilecektir.
münevverelerine, daha sonra civarda defnedilmiş Geri kalan %20 kuruş mütevelli yanında hıfz
bulunan bütün şeyh efendilerine mü'min ve olunup, 5000 kuruşa ulaştığında, mezkur
mü'minâtın ebeveynlerinin ruhlarına bağışlan Ramazan Efendi Tekkesi bahçesine bir sarnıç inşa
ması şart edilmektedir. Ayrıca şart koşulan istekler edildikten sora, ileride muhtemel bir kazaya karşı
arasında, hayatta olduğu sürece vâkfın iki cihan dördüncü %20 kuruş mütevellinin nezdinde tutul
da selameti için, ölümünden sonra da hasıl olan maya devam edilecektir. Toplanan bu paralar,
sevabın kendi ruhuna bağışlanması arzusu da sağlam kefil ile ıstırbah edilecek ve bu yoldan
bulunmaktadır. sağlanacak gelirle Ramazan Efendi Dergâhı
bahçesinde inşa edilecek sarnıçtan su çekecek
Gelirden her yıl 100 kuruş şeyhe, 60 kuruş şahsa 60 kuruş verilecektir. Geriye kalan paranın
mevlidhâna, 60 kuruş tevşihata (mevlid bahirleri miktarı 1000 kuruşa ulaştığında vakfın ana
arasında dînî ve tasavvuf! mahiyette kaside ve parasına ilave edilecek, bu para 10000 kuruşa
ilahi okuyan kimse) 20 kuruş zakirbaşıya, 30 baliğ olduğunda emlak satın alınacaktır. Diğer
kuruş duaguya, 30 kuruş alesseviye 3 kayyıma, %20 kuruş dahi çocuklarımın ve torunlarımın
20 kuruş sertarik efendiye, 60'ar kuruş dervişlere, "sulehây-ı muhtacîn'ine eşit bir şekilde
20 kuruş türbedara verilecektir. dağıtılacaktır.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
Bu hayır şartlarını sıraladıktan sora vakfın yaşanan erozyonlara karşı "müessesât-ı hayriye'
yönetimi konusunda da şunları söylemektedir: nin ancak bu ve benzeri desteklerle hayatiyetleri
Vakfın mütevelliği, ben hayatta olduğum ni devam ettirebildiklerini gördük. Demek ki, her
sürece bana, ölümümden sonra. Koca Mustafa olayı kendi dönemi içerisinde değerlendirmek
Paşa Camii birinci imamına ait olacaktır. Aynı gerekiyor.
külliye içerisinde bulunan Sümbüliyye Hânigâhı Esasen vakıflar, kamu hizmetini amaçlayan
şeyhleri ise vakfın nâzın olacaklardır. Şayet demokratik sivil toplum örgütleridir. Böyle çalıştığı
günün birinde mütevellinin "su'-i hal'i (kötü hali) dönemlerde, onun kurucusu ve kullanıcısı halkın
görülürse hemen görevden azledilecek ve kendisi olduğu gibi, ekonomik açıdan en sıkıntılı
Kocamustafapaşa Mahallesi'nde ikâmet eden dönemlerde bile kıt imkanlarını bir oraya geti
saygın ve dürüst kimseler nâzır olan Şeyh rerek, onun koruyucusu da bu mimlletin kendisi
Efendi'nin başkanlığında toplanarak, namuslu ve olmuştur. Ne zaman ki, sistemi ve yöntemini halk
istikamet sahibi bir kişiyi, hakimden de karar tan kopararak vakıfları devletleştirdik, tarihten
almak suretiyle mütevelliliğe tayin edeceklerdir. bize intikal eden bu müesseselere olan millet
Vakfiyenin bundan sonraki bölümü desteği de kesildi. Fazla yoruma gerek yok,
kılişeleşmiş malum ifadelerle tamamlanmaktadır bugün ülkemizdeki vakıfların durumu ortadadır.
(Kutbi/Belge 1328:126). Tek vakıf etrafında yaptığımız bu kısa
Burada tahlilini yapmaya çalıştığımız ve çalışma, sistemi destekler mahiyette kurulan bu
Sümbüli şeyhleri metrukâtı arasında bulunan 8 küçük çaplı vakıfların, bir de bu yönüyle
vakfiyeden sadece Mustafa İzzet Efendi'ye ait değerlendirilmesinin gerekliliğini ortaya koydu.
olan zeytinlik vakfiyesinin istinsah edilmiş sureti
(VGMA 1 3 2 8 : 5 7 4 - 1 6 / 3 9 - 4 0 ) , yeni harflere
III. KOCA MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ
çevrilmiş tercümesi (VGMA 1328:2225-
VE ESERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
9 4 / 2 1 6 ) ; Şeyh Kudbeddin Efendi'nin eşi Ayşe
Hanım'ın ev ve dükkân vakfının ise sadece 1. Koca Mustafa Paşa Külliyesi
şahsiyet kaydı (VGMA 1214 (Küçük Evkaf, Külliye; cami, medrese, mektep , kütüphane,
Havatm):7/23) Vakıflar Genel Müdürlüğü imaret (aşevi), hânigâh, türbe, çarşı, han, su
Arşivi'nde mevcuttur. Yaptığımız ısrarlı tesisâtı, hamam, tuvalet, meşruta binaları,
araştırmalara rağmen bu arşivde diğer 6 vak muvakkithane gibi, mahalle veya semt için ihtiyaç
fiyenin hiçbir kaydına rastlayamodık. Tamamı duyulan, günümüz sosyal devlet onlaşınının bir
İstanbul'da kurulmuş olan bu vakıfların Vakıflar gereği olarak, devlet tarafından yapılması
Genel Müdürlüğü Arşivi'nde bulunmaması, gereken sosyal ve fizikî altyapıdan oluşmaktadır.
yaklaşık 29.000 vakfiyen in muhafaza edildiği bu Böylece iskâna elverişli hale gelen bu yapılar
arşivin. Cumhuriyet Dönemi öncesinde kurulmuş topluluğunun etrafına şahısların yerleşmesiyle
olan vakıfların tamamını göstermekten uzak şehirler kurulmakta, meskun sahalar ise imar ve
olduğu tahminimizi (Öztürk 1995:24,549) tama ihya edilmiş olmaktadır (Öztürk 1983:21).
men doğrulamaktadır. Bu külliyeleri eskiden hep hayır sahipleri
Diğer bir konu da şudur: Biz doktora yapar, idarelerini temin eder ve mamuriyetlerini
çalışmamızda, XiX. yüzyılda yeni müesseseler sağlamak için çevrelerinde vaya başka yerlerde
kurma yerine, yapılaşmaya ihtiyaç göstermeyen birçok gelir getirici akarlar inşa ettirerek, hem
ve mevcut bir vakıf kurumunun bünyesinde, uhrevî kendi külliyelerine varidat bulurlar, hem de şehir
mükafat ümidiyle -buruda olduğu gibi- küçük ve kasabaların imarına hizmet ederlerdi.
çaplı vakıflar kurulmasını, sistemde bir yozlaşma Batılıların "city islamic", bizim kültürümüzde kül
ve çözülme olarak nitelemiştik (Öztürk liye veya imaret siteleri olarak adlandırılan
1995:46,549). Bu tespit temelde doğru olmakla binalar topluluğu, vakıf müessesesi eliyle kurul
birlikte, tek vakıf etrafında, yaklaşık 500 yıllık bir duğu gibi vakıf sistemiyle idare ediliyordu. Bu
dönemi kapsayacak tarzda yaptığımız bu çalışma tesislerin inşa, imar ve yaşatılması, hatta işletilme
sonunda, çok çeşitli sebeplerle esas vakıfta si için devlet bütçesinden herhangi bir harcama
DR. NAZİF ÖZTÜRK
tarihsiz başka bir sebili (Kumbaracılar 1938:67), " İ l m î ağırlıklı o l m a y a n ve son d ö n e m d e kaleme a l ı n a n b a z ı
kitaplarda. K o c a Mustafa Paşa'nın vakfiyesini ve 5 0 0 yıllık
kuzey cihetindeki avlu kapısı karşısında kitabesiz
uygulamaya yönelik yüzlerce şahsiyet kaydını, m u h a s e b e v e
güzel bir çeşme; yine avlu dışında 1119/1707'de tahrir defterlerini, hatta görevli tayinlerine ait tevcihnameleri
ölen Hekim Başı Giridli Nuh Efendi'nin, tekke bu konudaki fermanlan g ö z a r d ı ederek, bir semte a d ı n ı
yeren K o c a Mustafa Paşa C a m i i ' n e "Sümbülî Tarikafı'nı
olduktan sonra yıktırılan medresesi (Unver İstanbul'a getiren C e m a l Halveti'nin vefatı üzerine O'nun
1939:421 -425) ve içinde Nuh Efendi'nin de med- yerine geçen ve Halvetilik'in Sümbülivye kolunun piri o l a n
Sümbül S i n a n Hazretlerine, -cami Külliyesi bu tabir de
fun bulundğu sofadır. (Eyice 1953: 159/21).
yanlıştır, cami külliyesi o l m a z , z i r a külliye; c a m i d a h i l , d i ğ e r
Külliyeyi tamamlayıcı mahiyette meydana yapılarla birlikte, eserler topluluğuna verilen a d d ı r - tahsis
edilmiş olmasına bağlanmaktadır (Fatih Camileri
getirilen bu ünitelere. Safiye Sultan ve Rıza Paşa 1991:207). Oysa cami, mektep, medrese, hamam gibi
türbelerini; menkabevî hikayeleriyle halkın ilgisini hânigâh binası d a , K o c a Mustafa Paşa Külliyesi'ni m e y d a n a
getiren yapılardan sadece bir tanedir. Sümbül Sinan
çeken zincirli selviyi, çifte sultanlar türbesini ve bu
Hazretleri'nin adıyla şöhret bulan bu bölüm hânigâh
türbenin önünde bulunan sütun halindeki kuş kısmıdır. Halk arasında "Sümbülivye Hânigâhı" olarak
çeşmesini de ilave etmek gerekiyor (Köseoğlu anılmakla birlikte, inşa edilişi ve mülkiyeti itibariyle bu b i n a
d a yine K o c a Mustafa Paşa V a k f ı ' n a aittir.
1953:15).
" D i ğ e r kaynakların aksine, 1. A y d ı n Yüksel, K o c a Mustafa
Son kadastro çalışmaları sırasında 1177 Paşa Camii'nin son cemaat durvanndaki kapının sağ ve sol
adadan ibaret olan Koca Mustafa Paşa Külliyesi; üstünde bulunan kitabelerin hangi hattata ait o l d u ğ u n a hiç
değinmeden, satırların bölüm ve bitim süslerinin aynı t a r z d a
cami, dergâh, medrese ve medrese avlusu olmak
olduğunu ve sadece tarihlerinin değiştiğini belirtmektedir. Bu
üzere dört parsele ayrılmıştır (İst. Dosya ifadeden sonra, metin içerisinde gösterilen k a y n a k l a n y o k
9/185,186,187,188). Külliyenin toplam s a y a r a k , sadece "Evliya Çelebi {Seyahatname, C . l s . 3 0 6 ) ve
Hadika'nın ( A w a n s a r a y i 1281:1 C . s . 1 6 2 ) İdris-i Bitlisî'nin
yüzölçümü 12608 m2 dir (Evci 1989:5). Verilen olduğunu söyledikleri tarih kitabesi ise c a m i d e mevcut
bu bilgiler, külliye vaziyet plânı üzerinde gösteril değildir. H a d i k a , bu levhanın yeri tam a n l a ş ı l m a y a n bir
miştir (Plân-I). Şimdi sıra ile bu yapıları tanımaya "başka kapı"da olduğunu söylemektedir" (Yüksel 1 9 8 3 : 2 7 5 -
2 7 6 ) demektedir. O y s a kesin belge k o y m a d a n , bu görüşe
çalışalım. katılmak mümkün değildir.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
Arapça-Türl<çe sülüs kitabelerine göre Hagios Koca Mustafa Paşa Cami günümüze kadar
Andreas Manastırı 8 9 V l 4 8 6 ' d a (Ayvansarayı birçok tamirat geçirmiştir.
1281: Hadika Cl, s. 162, Yüksel 1983:275;
Cami, Koca Mustafa Paşa Mazbut Vakfı
Köseoğlu 1953:16, Fatih Camileri 1991:206)
adına 1177 ada 338 pafta 51 parsel numaralı
Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrilmiştir.
6567 m2 olarak tapuludur (İstanbul Dosya No: H:
Eski binanın camiye çevrilmesi sırasında; son
9/188).
cemaat yeri, minare, bina dışına giydirilen taş
kaplama, içerdeki mihrap ve minber, iki yarım
kubbe ve orta kubbe Türk unusuru olarak ilave b) Koca Mustafa Paşa Medresesi
edilmiştir (Yüksel 1983:273).
Medrese, camiinin güneybatısında 9.45 x
Camiye katılan Türk unsurlar ve büyük çapta 9.15 = 86.47 m2 bir saha üzerine oturmaktadır.
gerçekleştirilen değişiklik ve tadilatlar sebebiyle Dış kenarları 45 derece kırık bir dershanenin iki
Koca Mustafa Paşa Camii, diğer kiliseden yanında 8'er oda mevcuttur. Odaların hepsi
çevrilme camilerle kıyas edilemeyecek derecede kubbelidir. Sağ koldakilerin kubbesi yıkılmış ve
ferah aydınlık ve İslam'ın ibadet anlayışına uygun üzerlerine boydan boya bir tonoz örtü atılmıştır.
bir zemin ve atmosfer kazanmıştır (Eyice Bütün odalarda ocak bulunmakta ve her odada
1953:172). bir alt ve bir üst pencere aydınlık vermektedir
(Yüksel 1983:278).
Minare, manastırın eski giriş kapısının solun
da bulunmaktadır. Sekiz kenarlı bir kaideye Üzerinde kitabesi olmadığı için, inşa tarihi
sahiptir. Sekizinci kenarıyla binaya yapışmış ve bilinememektedir. Ancak cami ile aynı tarihte
buradan da minareye kapı açılmıştır. Gövde, yapıldığını söylemek mümkündür. Avlunun
şerefe ve korkuluk zaman zaman tamir görmekle ortasında bir de kuyusu bulunmaktadır.
beraber eskidir. Şerefe yapraklı, sarkıtmalı, Vakfiyede "şart-ı vâkıf" olarak müderrise 40
korkuluk taştan şebekelidir (Yüksel 1983:275). akçe verilmesi öngörülmekte, ancak "âli kadir
kimesne" müderris olursa 50 akçe ödenmesi isten
İki yarım kubbe ile desteklenen bir ana
mektedir. Tahrir defterinin düzenlendiği
kubbeli sistem ilk defo olarak Koca Mustafa Paşa
9 5 3 / 1 5 4 6 tarihinde müderrise 50 akçe ödendiği
Camii'nde tatbik edilmiştir. Koca Mustafa Paşa
(Barkan-Ayverdi (1970:368-369), daha sonra da
Camii, bu haliyle İstanbul Bayezid Külliyesi
aynı şekilde uygulama yapıldığı anlaşılmaktadır
minarelerinin tipik birer numunelerinden başka
(Kutbi/Belge 1283: 37/4-5). Hatta öneminden
bir şey değildir. Bu durumda, Türk mimarisindeki
dolayı Koca Mustafa Paşa Medresesi'ne Mûsile-i
bu yeni tipin öncüsü doğrudan doğruya Koca
Süleymaniye itibar edilmiştir (Baltacı 1 976:282).
Mustafa Paşa Camii ve minaresi olmaktadır (Eyice Vakfiyede talebeye 26 akçe verilmesi istendiğine
1953:172,174). göre (Barkan- Ayverdi 1970:368), muhtemelen
Bir başka ifade ile Edime ve İstanbul'da bulu medresede 13 öğrenci eğitim görmekte idi. Geri
nan II. Bayezid Külliyelerini yapan mimar, bu kolan 2 oda müderris ve yardımcısına (muid) ait
büyük abidelerin ilk tatbiki projelerini Koca olmalıdır.
Mustafa Paşa Camii'nde tecrübe etmiş gibidir. Bu Başta kubbe kurşunları olmak üzere bir takım
tespitleri yaptıktan sonra Semavi Eyice, bu üç eksikliklerine rağmen medrese ayakta ve sağlam
eserin yapıldığı yıllarda bu çevrede çalışmış olan durumdadır; tahsis kararı olmaksızın Fatih
Mimar Hayreddin'i kasdederek; acaba Koca Müftülüğü tarafından Erkek Öğrenci Kur'an Kursu
Mustafa Paşa Camii mimarı da Mimar Hayreddin olarak kullanılmaktadır.
olamaz mı? diye sormaktadır (Eyice 1953:174).
Medrese dışarıdan bakıldığında oriiinal
Bu soruyu doğrulayacak tarzda, henüz eli durumunu muhafaza etmektedir. Fakat içeriye gi
mizde kesin bir bilgi ve belge bulunmamakla bir rildiğinde, yeni kullanım durumuna uydurulmak
likte, akla en yakın ihtimalin bu olduğunu söyle amacıyla bazı tadilatların yapıldığı görülmekte
mek mümkündür. dir. Bu amaçla sol taraftaki revak kapatılarak mut-
DR. NAZİF ÖZTÜRK
fak haline getirilmiştir. Zeminler ile duvarlar 1.50 Sümbül Sinan'a ait olduğu bildirilen çilehane de
m. yüksekliğe kadar fayansla kaplanmış, revak- bu kuzey koridorunda bulunmaktadır. Kur'an
larm arası demir doğrama ile kapatılmıştır. Bu Kursu yetkilileri burasını yağlı boya ile
gelişme, medresenin iç yapısının orijinalliğini boyamışlar, toplayabildikleri bazı eşya ve tablo
bozmuştur. ları burada sergilemektedirler. Ancak üzülerek
Medresenin kullanımında özgün yapısına belirtelim ki, Hüseyin Vassaf'ın "Sümbül Sinan"ın
zarar vermemeli ve yapının korunmasına dikkat tac vesair emaneti astânede mahfuz ve
edilmelidir. Bu bakımdan başlatılan tahsis işlemi muhafazo-i ihtiramdır. Arife günleri ziyaret olun
bitirilmeden önce, medresenin restorasyon projesi mak adettir" (Vassaf 1341:256) dediği tebrrükât
talep edilmeli ve alınacak kurul kararı doğrul eşyasından hiçbiri, sergilenen bu eserler arasında
tusunda, onarımın yapılması sağlanmalıdır. maalesef mevcut değildir. Öyle anlaşılıyor ki,
1924'te tekke ve zaviyelerin kapatılmasından
Son kadastro çalışmaları sırasında, medrese
sonra toparlanan müzelik tekke eşyaları, birçok
ve avlusu olarak ikiye ayrılmış ve Koca Mustafa
benzerleri gibi çürütülmüş ve yok edilmiştir.
Paşa Mazbut Vakfı adına 1177 oda 338 pafta 50
Girişte, sağda bulunan ve tekkenin hizmete açık
ve 51 parselde toplam 2957 m2 olarak tapuya
olduğu dönemlerde, şeyh tarafından kullanılan
tescil edilmiştir (İst. Dosya No: H9/185,186).
tavanı yaldızlı taş oda (Vassaf 1341:342), misafir
ve ziyaretçi odası olarak kullanılmaktadır.
c) Koca Mustafa Paşa Sümbül Efendi Tekkelerin kapatılmasından sonra, odalar
Hânigâhı dan bir kısmı yıkılmış, bir kısmı do bir dönem
Koca Mustafa Paşa Külliyesini meydana yoksullar tarafından ev olarak kullanılmıştır
getiren yapılardan birisi de Sümbül Efendi (Köseoğlu 1953:13).
Hânigâhı'dır. Külliyeye kitabeli doğu kapısından
Gerek bu dönemde yapılan tahribat ve
girildiğinde, sağdan cadde kenarında ahşap üç
gerekse yatılı Kız Kur'an Kursu haline getirmek
katlı konak, şeyhin meşruta binasıdır. İki tarafı
için, eski eser özelliği dikkate alınmadan yapılan
hazire olan dar geçitten ilerlediğimizde, bugün
tadilatlarla, bugün hânigâh tanınomayocak hale
kız Kur'an Kursu olarak kulalanılan kısım, kül
getirilmiştir. Eski esere fonksiyon vennek güzel bir
liyenin Zaviye bölümüdür. Vakfın içine düştüğü
şey olmakla birlikte, onu tonmamayacok hale
ekonomik kriz sebebiyle imaret kapandıktan
getirmek ızdırap vericidir. Kurul kararları doğrul
sonra (Kutbi/Belge 1229:127) hânigâh
tusunda hazırlanacak restorasyon projelerine
mutfağında pişirilen yemeğe bakarak, burasının
göre yapılacak bir onarımla bir on önce
imaret oldğunu söyleyenler çıkmıştır (Baltacı
zaviyenin özgün yapısına kavuşturulması en
1982:10; Yüksel 1983:279). Fakat bu doğru
büyük dileğimizdir.
değildir.
Vakıf tahrir defterinde, imam ve hatiple eşit
Evliya Çelebi (Demircanlı 1989:287)
bir şekilde meşihat postuna oturan şeyhe, günde 5
Hadika'dan (Ayvansarayı 1281:162-163)
akçe, hânigâhta kalan sOfilerin nafakaları için ise,
yaptığı aktarmada, zaviyenin 40 hücreli
20 akçe ödendiği belirtilmektedir (Barkan-
olduğunu yazmaktadır, ancak bugün burada 40
Ayverdi 1970:368; Kutbi/Belge 1283:37/4). Bu
oda bulunmamaktadır. Yerinde yaptğıımız tetkik
durumda, zaviyede kendisine hücre tahsis edilen
te, konak avlu duvarına ve Kocamustafapaşa
en azından 20 dervişin mevcut olduğu
Caddesi'nde yer alan dükkânlara sırtını dayamış
anlaşılmaktadır.
"L" şeklinde çilehane ve odalardan oluşan 22
bölümün variğını tespit ettik. "L" planının Haremlik olarak kullanılan şeyh konağı
ortasında kalan açık alanın hazire olduğu söylen dahil, hânigâhın oturduğu saha 1422 m2 dir. Bu
mektedir. Geçiş koridorlarının üzeri kapatılarak, saha üzerindeki yapılarla birlikte Koca Mustafa
kuzeyde çilehanelerin önünde ve batısında kalan Paşa Mazbut Vakfı adına tapunun 1177 ada,
kısım yatakhane, doğuda kalan kısım ise mutfak 337 pofta, 77 parselinde kayıtlıdır (İst. Dosya
ve yemekhane olarak kullanılmaktadır. Şeyh No:H9/187;Evci 1989:108).
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
d) Koca Mustafa Paşa Mektebi anlayışıyla külliye bir bütün olarak ele
Melctep binası, külliyenin doğu giriş kapısının alındığında, hiç şüphesiz imaretin de özgün
solunda, ana cadde üzerinde yer almaktadır. Tek yapısını yakalamak mümkün olacaktır.
hacimden ibarettir ve 78 m2 bir sahaya oturmak
tadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında vakıf mektepler
f) Türbeler ve Hazirede Meftun Bazı
Maarife devredildiğinden,bu tür yerlerin 7044
Önemli Şahsiyetler
sayılı kanun uyarınca tekrar vakfa intikalinde,
vakfı adına değil de. Vakıflar Genel Müdürlüğü Koca Mustafa Paşa Külliyesi içerisinde
adına tapulanması öngörülmüştür. Bu sebeple Sümbüliyye şeyhlerinin yanında, hattat ve askerî
Koca Mustafa Paşa mektebi de, kendi vakfı yerine sınıfa mensup birçok önemli şahsiyetlerin türbeleri
1177 ada 335 pafta 92 parsel numarası ile ve kabirleri de bulunmaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tapulanmıştır Külliyeye, doğuda bulunan birinci kapıdan
(Evci 1989:23). içeriye girildiğinde, iki tarafta caminin ve
Vakfiyede adı "muallimhane" olarak tekkkenin haziresi başlar. Genel manada
geçmekte ve burada yapılacak eğitime günlük 4 mezarlar temiz ve bakımlıdır.
akçe para ayrılmaktadır (Barkan- Ayverdi Bu mezarlar arasında ilk gözümüze çarpan
1970:368; Kutbi/Belge 1283:37/4). Bu durum, Romipaşaoğlu Defterdar Mustafa Bey'in
mektep binasının külliyenin tüçük bir parçası mezarıdır. Babası eski sadrazamlardan Mehmet
olduğunu göstermektedir.
Ram Poşo'dır Şayhü'l İslâm Pîrizâde Mehmed
Mektep binası sağlam bir vaziyettedir. Sahip Efedi kayınpederidir. Sülüs ve nesih
Halen, Türk Medeni Kanunu'na göre yeni kurulan yazılarını çok iyi yazardı. Meşhur hattatlardan
Sümbül Efendi İlim ve Hizmet Vakfı tarafından Ebulkasım Mehmed Rasım Efendi'den meşketmiş
tahsissiz, kütüphane ve çoyocağı olarak ve sonra icazet almıştır. 1175/1761 tarihinde
kullanılmaktadır. vefat etmiş ve bu hazirede bulunan Şeyh
Nureddin Efendi'nin yanına türbe kapısının dışına
defnedilmiştir.
e) Koca Mustafa Paşa İmareti
Şu beyit vefatına tarihtir:
Külliyenin kuzey giriş kapısının sağında
Zakirbaşı odasının arkasında bulunuyordu. Nişanî Ramizâde Mustafa Bey.
Mimar Nilgün Olgun'un çizdiği Koca Mustafa Ola Mevlaya nail ya ilahî (1175)
Paşa Külliyesi vaziyet planında, burası yanlışlıkla
Üstat hattatlardan Hafız Osman Efendi'nin
hânigâh, esas hânigâh yeri ise imaret olarak gös
mezarı da geçiş koridorunun sağında cami
terilmiştir. Bu tespit yanlıştır. Çünkü, vakfiyede
haziresindedir.
hamamın yeri tarif edilirken "hamam-ı büzürk-i
çifte der kurbi imaret-i vâkıf-ı mezbur" denilmek Babası Cerrahpaşa civarında bulunan
tedir (Barkan-Ayverdi 1970:366; Kutbi/Belge Haseki Sultan Camii'nin müezzini Ali Efendi'dir.
1 2 8 3 : 3 7 / 1 ) . Yine vakfiyeye göre imaret Köprülü Fazıl Mustafa Paşa dairesinde tahsile
bitişiğinde, ahırı bulunan bahçe içerisinde bir de başlamış, sülüs ve nesih yazılarını burada
evin mevcut olduğu anlaşılmaktadır (Barkan- öğrenmiştir. Hattat Derviş Ali merhumdan meşke
Ayverdi 1970:367). Esas vakfye elimizde başlamış, Suyolcuzâde Mustafa Efendi'de devam
olmadığı için sözü edilen ahırın, imarete gelen etmiştir. 18 yaşında iken, 1070/1659 tarihinde
misafirlerin otlarına mı, yoksa imaret görevlilerine hocası ölünce, Nefeszâde Hattat İsmail Efendi'den
ait lojmanda oturan hizmet personelinin binek icazat almıştır.
hayvanlarına mı ait oldğunu kestiremiyoruz. Aynı zamanda Sümbülî Tarikatına mensup
Çevreye yapılan muhtes binalar ve olan Hafız Osman, Şeyh Seyyid Alaeddin'in
gelişigüzel tadilatlarla, diğer yapılar gibi imaret elinde "seyr-i sülûk"unu tamamlayarak, tarikatta
binasının da orijinal şeklini tespit etmek bugün zakirbaşılığa kadar yükselmiştir. Güzel sese ve
için mümkün olamamaktadır. Uzmanlık musikî bilgisine sahipti. Cerrahpaşa semtinde
DR. NAZİF ÖZTÜRK
bulunan evinden her cuma günü Koca Mustafa Kemal'e aittir. Türbenin dış yan duvarında çini
Paşo'ya gelerek, Sümbülî Hânigâhı'nda zakir- üzerine yazılmıştır. Son dört mısrası şöyledir:
başılık görevini ifa etmiştir (Vassaf 1341:297- "Yer göklerde kamu ins ü melek
298).
Cem olup kıldı namazın bî teob
Kabakulak İbrahim Paşa da bu hazirede
Hatif-i gaybı dedi terihini
gömülüdür. 1144/1731 tarihinde Sadrazam
olmuş, 1155/1742'de ölmüştür. Aynı zamanda Nur ola Sümbül Sinan'ın kabri hep" 936
hattat da olan İbrahim Paşa, sülüs ve nesih Sümbül Sinan Türbesi'nin iç içe iki kapısı
yazılarında büyük bir maharete sahipti (Köseoğlu vardır. İlk kapıdan girilince iki mermer mezar ile
1953:13). güzel bir mermer tulumba görülür. Serasker Rıza
Aynı koridordan camiye doğru Paşa'nın mermer sandukalı kabri de buradadır.
ilerlediğimizde, solda cenaze namazının kılındığı Tulumba yanındaki mezar, Hekimoğlu Ali
bölümde, kârgir, klâsik tipte kubbeli ve tümeli bir Paşa'ınn büyük biraderi Hattat ve Müderris Ömer
türbe görürüz. Bu Safiye Hatun'un türbesidir. Efendi'nindir. Talik yazısındaki üstadı. Siyahi
Rivayete göre. Koca Mustafa Paşa bu türbeyi ken Ahmet ile Durmuşzade Ahmet Efendilerdir. 20
disi için yaptırmış, fakat Bursa'da idam edilip yaşında 1111/1669 tarihinde ölmüştür. Şair
orada defnedilmesi sebebiyle kızı Safiye Hatun Nihadi ölümüne şu tarihi yazmıştır.
buraya gömülmüştür. Türbedeki Safiye Hatun'un,
"Vefatına dedi tarih hatif-i gaybi Ömer
Çelebi Halife'nin kızı ve Sümbül Sinan'ın eşi
Efendi'ye cay ola Cennetü'l me'va" 1111
Safiye Hanım olduğuna dair bir rivayet varsa do
(Yüksel 1983:281), bu doğru değildir. Aynı Halvetilik Tarikatının ll.Boyezid (1481-1512)
konuda doğrulanamayan bir başka rivayet de; döneminde İstanbul'a gelişinden, 1924 tarihinde
camiye son cemaat mekanını ilave ettiren Şeyhü'l- tekkelerin kapatılmasına kadar geçen sürede,
Islâm Veliyuddin Efendi'nin bu türbeyi kendisi için Sümbüli Hânigâhı'nda şeyhlik yapmış olanların
yaptırdığı, fakat türbede kızı Safiye Hatun'un büyük ekseriyeti burada yatmaktadır.
yattığıdır (Baltacı 1982: 7-8). Girdiğimiz avlu Bu söylediğimiz hususun istisnasını şu şeyhler
kapısından camiye doğru yürüdüğümüzde, sağda oluşturmaktadır.
Sümbül Sinan Hazretleri'nin türbesiyle
Halvetilik'i İstanbul'a getiren Aksaraylı
karşılaşırız. Türbenin altında ve yanında Rıza
Muhammed Cemaleddin (Çelebi Halife), Merkez
Paşa ve Hekimoğlu Ali Paşa'nın büyük biraderi
Efendi, oğlu Şeyh Ahmed, Yakub-ı Germiyanî'nin
talik üstadı Ömer Efertdi'nin mezarı mevcuttur.
oğlu Yusuf Sinaneddin, Şeyh Necmettin Eyyubî,
Mevcut türbe, 1179/1765 yılında meydana Şeyh Kenzi Hasan Efendi ve son Şeyh Razı
gelen zelzeleden sonra, 1181/1767 tarihinde Efendilerin naaşları külliye haziresinde değildir.
yeniden yapılan mimarî şekildir. Türbenin Hatta bir kısmının mezarı İstanbul dışındadır^.
yeniden yapılması üzerine, Müstakimzâde Caminin avlusunda Sümbül Efendi Türbesi
Süleyman Efendi şu tarih beytini söylemiştir: yanında Şeyh Yakup Efendi Türbesi, şadırvan ve
"Bu emced kâbe-i uşşak-ı sümbül oldu hep şekerciler kapısına doğru giderken sağda Şeyh
mamur. Adlî Hasan Efendi, yanında Şeyh Seyyid M.
Nureddin, onun yanında Şeyh El-Hac Seyyid M.
Bulur Sûfi safa el-hak makam-ı evliyadır bu
Haşim türbeleri bulunmaktadır. Bu hazirede met
1181"
fun bulunan diğer şeyhler bu türbelere ve çevre
(Köseoğlu 1953:13)
sine defnedilmişlerdir.
Sümbül Sinan 9 3 6 / 1 5 2 9 tarihinde vefat
etmiştir. Müstakimzâde Süleyman Efendi, vefatına ^"Halvefilik'in Bir Kolu olan Sümbüliyye Tarikatı ve Koca
şu tarih mısrasını söylemiştir. Mustah Paşa Külliyesi" adlı kitabımızın beşinci bölümünde
Sümbüliyye Hânigâhı şeyhlerinin ne z a m a n vefat ettikleri v e
"Canına Sümbül Sinan'ın Fatiha" 936
nerelerde meftun bulundukları fıususlarında geniş bilgi veril
Diğer bir tarih kitabesi, Şeyhul-İslam İbni miştir.
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
Sümbül Efendi ve Şeyh Yakup Efendi tür Şekerciler kapısına bitişik son türbe el-Hac
beleri arkasında, bugünkü kız Kur'an Kursu Seyyid M.Haşim türbesidir. Üç Haşim olarak bili
avlusunda sandukası kaldırılmış, çevre duvarları nen şeyh efendiler burada yatmaktadırlar. Şeyh
tahrip olmuş ve ahşaptan gayet müzeyyen tavanı Yıldız Dede, tekkenin diğer şeyhleri olan Seyyid
duran türbenin, dergâhın ilk şeyhi olan M. Razı Efendi ve oğlu Şeyh Rızaeddin ile torunu
Muhammed Cemaleddin Halveti'nin kızı ve Şeyh Kutbeddin de bu türbeye defnedilmişlerdir.
Sümbül Sinan'ın hanımı Safiye Hatun'a ait olduğu Aynı sülaleden gelen ve tekkenin son şeyhi olan
tahmin edilmektedir (Baltacı 1982:10). Ancak bu M. Razı Efendi, türbede yer kalmadığı, yer bulun
sadece bir tahmindir. Zira "Sefinetü'l-Evliya" nın sa bile defin için Bakanlar Kurulundan karar
yazarı Hüseyin Vassaf, "harem-i alileri Safiye alınması gerektiği için, Kozlu mezarlığına
Hatun'un nerede ve ne zaman irtihal eylediklerini kaldırılmıştır.
bilen yoktur. Nereye defnedildiği de malum Külliye içerisinde, halkın çok ziyaret ettiği ve
değildir" demektedir (Vassaf 1341:241). hakkında birden fazla rivayet bulunan Çifte
Hüseyin Vassaf, hânigâh avlusu içerisinde Sultanlar Türbesi ve Zincirli Servi de üzerinde
durulması gereken birimlerdir.
bir başka mezardan bahsetmektedir. Verilen bil
giye göre, hânigâh avlusu ortasında, demir par Çifte Sultanların mezarı üzerindeki pirinçten
maklıklarla ayrılmış bir kabir bulunmaktadır. Bir memul kafes şeklindeki açık türbeyi Sultan II.
rivayete göre burada ashâb-ı kiramdan iki zat, Mahmud yaptırmış, Abdulmecid döneminde
diğer bir rivayete göre ise, Hz. Cabir'in (ra) tezhip olunmuştur. Kafesin üzerinde, talik hatt ile
harem-i muhteremleri meftundur. Bu duygularla üstad Yasarizâde Mustafa İzzet'inin eseri olan 8
ziyaret edilmektedir (Vassaf 1341:241). beyitlik bir kitabesi vardır. Bu yazılar 1228/1813
tarihlidir (Köseoğlu 1953:16).
Sümbül Efendi türbesinin sağında bulunan
Şiir halindeki kitabenin bazı mısraları
Şeyh Yakub Efendi Türbesini Kanuni Sultan şöyledir:
Sûleyman(l 520-1566) inşa ettirmiştir. "Bu meşhed hikm ziyatergah-ı erbab-ı
"Idicek tarih fevtinden sûal muhabbettir.
Didi hetif, gitti kutbi rüzgâr" 979 İki sultan meftun olduğu bunda rivayettir.
Mısra'ı ile Yakub-i Germiyani'nîn ölümüne Bu çâye ihtiramı Gazi Han Mahmud Adli'nin
tarih düşülmüştür. Türbenin kitabesi yoktur. Şeyh Deliliymiş ve tevfık-ı saadettir, keramettir."
Seyyid Keramüddin Efendi, Yakub Efendi'nin Koca Mustafa Paşa Külliyesi'nde bir başka
türbesine defnedilmiştir ilgi odağı da. Çifte Sultanların mezarı başına di
Yakub-i Germiyani'nin Türbesinde şu beyitler kildiği rivayet edilen kurumuş servi ağacıdır.
bulunmaktadır: Rivayete göre ağaç kuruduktan sonra dalları
kırılıp birinin başına düşmesin diye bir tedbir
Bu iki merkad-ı mümtaz pür ü envâr feyz-i
olarak üzerine zincir dolanmıştır. Bu sebepten
ekin
dolayı halk arasında "zincirli servi" diye şöhret
Biri Yakub Efendi'dir, biri Seyyid bulmuştur. Şimdi bu zincir İstanbul İnkılap
Keramüddin (Vassaf 1 341:282,287) Müzesi'ndedir (Baltacı 1982:9). Zincirli servinin
Şeyh Hasan Adli Efendi'nin müstakil türbesi geriye kalan kısmı, bugün payandalarla ayakta
vardır. Bu türbede Şeyh Seyyid M. Alaeddin de tutulmaya çalışılmaktadır. Beden kısmının aşağı
yatmaktadır. Şeyh Hasan Adlî Türbesi'nin bölümü oda şeklinde örülmüş duvarlarla korun
bitişiğinde Şeyh Seyyid Nureddin'in kubbeli bir maktadır.
türbesi mevcuttur. Oğlu Şeyh Kubbedin ve iki Etrafı ahşap pencerelerle çevrilmiş bu odanın
torunu Şihabüddin ve Keramüddin bu türbeye her penceresi üzerinde. Hafız Ahmet Sümbül^nin
defnedilmişlerdir. Daha sonra aynı türbe içerisine. hattı ile yazılmış, zincirli serviye atfedilen manevî
Şeyh Alaeddin Efendi ve Şeyh Muhammed havayı anlatan 16 beyitlik bir manzume vardır.
Vahyuddin Efendiler gömülmüştür. Yazı türü taliktir.
DR. NAZİF ÖZTÜRK
Bu şiirden iki beyt şöyledir: Onun bizatihi kendisinde meydana gelen her
türlü değişiklik, kurumlarına da aynen sirayet
"Bu servinin zıllî Sünfibül, Sarây-ı cennetten
etmektedir. Devletin yükselme döneminde kurulan
ibarettir
Koca Mustafa Paşa Vakfı, devletle birlikte yük
Bu servin saye endaz oldğu yer bağ-ı cen selme, duraklama ve çöküş dönemlerini
nettir. yaşamıştır.
Bu servi sal-hurde çile çekmiş pîr-i fanidir. Bu gelişmelere paralel olarak başlangıçta
Kıyamen vcdile zikr-i hüda kendiye adettir." çok geniş ekonomik imkânlarla kurulan ve o
yıllarda gelir fazlasına sahip olan Koca Mustafa
Bu şiirin aslı 1218/1803 tarihlidir. Son tamir
Paşa Vakfı, XIX asrın başından itibaren
tarihi ise 1292/1875'dir (Köseoğlu 1953:16).
mallarından bir bölümünü kaybetmiş, Osmanlı
Devleti gibi gayrimüslim tüccarların elinde borç
g) Koca Mustafa Paşa Hamamı batağına saplanmış ve âdeta iflas etmiştir.
Doğrudan kamuya hizmet götürmeye yönelik 2. Devletin kurumlarıyla birlikte çöküşüne bir
"müessesât-ı hayriye"den olmamakla birlikte, başka örnek de, vakfın hak ve hukukunun korun
hamamlar da, külliyeyi tamamlayan unsurlar masında yaşanmıştır. Yükselme döneminde gös
dandır. Bütünlüğü sağlamak açısından kısaca terilen hassasiyetin, daha sonraki dönemlerde
hamamdan da bahsetmek gerekmektedir. gösterilememiş olması, adalet kavramında da
Vakfiye ile ilgili tahrir defterinde. Koca bazı gevşemelerin olduğunu düşündürmektedir.
Mustafa Paşa Hamamı; "hamm-ı büzürk-i çifte, Nitekim, tetkik imkânı bulduğumuz yükselme
der kurbi imâret-i vâkıf-ı mezbur" olarak dönemine mevcut belgeler, vakfa yapılan en ufak
vasıflandırılmaktadır. Verilen bu bilgiden müdahale ve tecavüz karşısında II. Bayezid,
hamamın kadın ve erkeklere ait iki bölümlü büyük Yavuz, Kanunî ve il. Selim tarafından ilgililere fer
bir hamam olduğunu ve imaret yakınında manlar gönderilmesine karşılık, daha sonraki
bulunudğunu öğreniyoruz. Gerçekten de hamam, dönemlerde aynı duyarlılığın gösterilemediğini
avlu duvarlarıyla çevrili hizmet binalarının bulun ortaya koymaktadır.
duğu esas mekânın dışında ve imaret bölümünün Adalet konusunda dikkâtimizi çeken bir
kuzey batısında yer almaktadır. Defterin başka husus da, yükselme döneminde suçun
devamında, hamamın yıllık gelirinin büyüklüğüne şahsiliği prensibine tam olarak uyulmuş olmasıdır.
uygun olarak 65.000 akçe olduğunu (Barkan- Koca Mustafa Paşa suçlu bulunarak, Yavuz Sultan
Ayverdi 1970:366), ilerleyen zamanda 85.000 Selim tarafından idam ettirilmesine karşılık; aynı
akçeye yükeldiğini görüyoruz (Kutbi/Belge padişah tarafından iki fennan çıkarılarak, aynı
1283:37/1). şahsın kurduğu vakfın vakfiye hükümlerine aynen
Hamam 1 1 . 1 0 x 1 1 . 1 0 ebadında kare planlı uyulmasının sağlanması, adalet ve hak kavramı
ve kitabelidir. Kültür hayatımızda özel bir yere adına gerçekten üzerinde durulması gereken bir
sahip olan Koca Mustafa Paşa Hamamı da, başka ayrıntıdır.
birçok benzerleri gibi maalesef Vakıflar İdaresi 3. Selçuklular, Beylikler ve Osmanlı dönem
tarafından satılmıştır. Özel şahısların mülkiyetine lerinde kurulan vakıflarla ilgili vakfiyeler başta
geçmiş olan hamam sağlam ve hizmete açıktır. olmak üzere, diğer belgelerin muhafaza edildiği
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, bu dönemlerde
kurulan vakıflara ait arşiv malzemelerinin
SONUÇ
tamamını kapsamaktan uzaktır. Koca Mustafa
Koca Mustafa Paşa Vakfı'nın beş asırlık Paşa Külliyesi'nde yürütülen hizmetlere katkı ve
dönemini kapsayan yaşam öyküsünün tetkiki, çok destek sağlamak üzere İstanbul'da kurulan ve ori
çarpıcı sonuçlarını ortaya çıkmasını sağladı. Bu jinal metinlerini yayınladığımız sekiz vakfiyeden
sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür: sadece birisinin istinsah edilmiş sureti, bir
1. Devlet bütün kurumlarıyla bir bütündür. diğerinin de şahsiyet kaydı Genel Müdürlük
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
\ •
i/-
e v -
Belge-1: Rumeli ViloyeH M a l k a r a Kasabası Kırıkali Köyü'nde bir taşınmazın! / 5 hissesinin, V i z e kasobası kadısına n i y a b e t e n
M e v l o n â Mehmet bin Mustafa'nın başkanlığında toplanan şer'i mecliste, Evâil-i Safer 9 1 0 / 1 5 0 4 tarihinde K o c a M u s t a f a Paşa
tarafından sofin alındığını gösteren örnek m ü b o y a ' o hücceti { V G M A {Koca Mustafa Paşa Mevkufatı M ü b a y a ' a Hücceti İDefteri)
910:654/93-97).
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
37
DR. NAZİF ÖZTÜRK
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
39
DR. NAZİF ÖZTÜRK
i •
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
r • U s
41
Belge-2: istanbul Suboşısı H a s a n tezkiresi üzerine, Sulumanostırda K o c a Mustafa Paşa tarafından inşa edilen C a m i i
çevresinde bulunan tülü 2 4 1 , orzı 1 8 0 z i r a ' olan taşınmazın; dilerse satmak , dilerse fx}ğışlamak ve dilerse vakıf y a p m a k üzere,
II. B o y e z i d t a r a f ı n d a n Evafiir-i Rebiyulahir 8 9 5 / 1 4 8 9 tarihinde temlik edildiğine dair "mülkname sureti"dir ( V G M A K o c a Mustafa
Posa Mevkufah M ü b o y a ' a Hücceti Defteri) 8 9 5 : 6 5 4 / 1 2 1 - 1 2 3 )
DR. NAZİF ÖZTÜRK
*
KOCA MUSTAFA PASA VAKİFLARİ VE KÜLLİYESİ
43
6? ı/j
DR. NAZİF ÖZTÜRK
fiCUtt 1 / . . NX'.
S. 137
t a
s. 139 S. 138
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
45
.1 ••w,.
f-;
V
uTw
s. 140
s. u ı
DR. NAZİF ÖZTÜRK
7". ';*«i4S5fx.
s. 143 s. 142
KOCA MUSTAFA PAŞA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
— U 1 ,J
^ r :
1, V. . t
^ — -
3> ^
• _ / ;
I. J
A • •
^ ' T- r
J ^ J
-—\i
^ ^ ^ ^ •• ^-^fJ-İS^
^^..'
—rr>J * \h • T - - ^
.O - V . ı .-,1 .
VTvv
4^1
TC
<v ,. ..
-^^^-^^^ III . I " w
> V
Aw n
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYFRİ
-vı-
rr
; - >. . ^
^* .
y V/
V .
5&
DR. NAZİF ÖZTÜRK
— •'•İZ v" u
>
, ^
%3 M ^ ^
: u Vi.
rcnr:
-T13-
r ^Ji
jTTTjTÎSSlI: A _ ---
^> j.-v
i l -i J .1
r-'
jV.
1 'î^ İ l ü » * -i^^-d
-\-V-V
by
e r - '
<^ <\
era
51
DaNAZİFÖZTÜRK
9 • ' V *
Belge-5: QA\r\ Koca Mustafa Paşa Vakfı'na ait olan Kodinalı Köyü özerine hak \6İL\(X eden Koçi ^'m, bu iddiasının geçer
siz olduğuna ve vakfın hakkının teslim edilmesi gerektiğine dair Yavuz Sultan Selim'in Cemoziyelevvel 91 ^I^SSZ tarihinde İstan
53
B e l g e - 6 ; A v r o t h i s a n denilen yerdeki b a z ı taşınmazların kendi vakfına ait olduğunu iddia eden Sokullu S a n c a k Beyi A l i ' n i n ,
vakfiye diye ileriye sürdüğü belgenin sahte olduğu ve bu yederin K o c a Mustafa Paşa V a k f ı ' n a ait bulunduğuna d a i r , Y a v u z Sultan
(Kutbi/Belge 9 7 0 : 1 0 3 ) .
55.
m f
^ • ' ^ • ' ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^
Belge-S- (^<;^^\^^ KöyO'nde vakfa yılhk ASO^ akçe gdir getiren arazilerin kendi Hmar, olduğunu eden Mehmet
oAM. sipahinin hob.z bulunduğuno ve bu y^A^r. vakfa ait M^u^ dair I I . Seiim'in Muharrem 977^569 tarihinde İstan
fibfİ^'j'Jt'j. ^ tıifi
Belge-9- Birçok benzeri gibi K o c a Mustafa Paşa Vakfı d a XVII. yûzyıidar, itibarer, nakit s.kmhsma düşmüştür. 1229/1813'lere
gelindiğinde paras,zl,k yüzünden imaret kapahlm,ş, külliyede yemek ç.kmoz olmuştur. Vak.f görevlilerinin ş i k ^ e h ü z e n n e y c p . b n
y.ll,k toplam 4 3 . 0 8 8 kuruş borç biriktiği anlaşılmıştır. Belge bu durumu göstermektedir (Kutbı/Belge 1 2 2 9 - . 1 2 / 1 .
B e l g e - 1 0 : 1 2 3 8 / 1 8 2 2 ' y e gelindiğinde K o c a Mustafa Paşa V a k f ı , kira gelirlerini t o p l a y a m a z olmuş; 2 . 5 2 6 . 7 2 0 akçesi geçen
yılkjrdon, 1 . 6 0 5 . 1 2 0 akçesi d e 1 2 3 6 / 1 8 2 0 yılından olmak Özere, V a k f ı n Sarraf N a k o s Zımmi'ye olan borcu 4 . 1 3 1 . 8 4 0 akçeye
yûkselmisHr. Bu gelişmeler ü z e r i n e , gelir-gider arasındaki aleyfıte oluşan faricın miktan 2 . 2 5 1 . 9 2 0 akçeyi bulmuştur. Bu durumda
borç miktarı, toplam gelirin '^.45.45'ine, oçığın ise 2 , 2 2 katına ulaşmıştır (Kutbi/Belge 1 2 3 8 : 4 0 ) .
9 ve 1 0 . belgeler, 1 9 . yüzyılın ilk çeyreğinde. K o c a Mustafa Paşa Vakfı'nın yakasını iki gayrimüslim tüccara kaptırdığını ve
borç botoğı içerisinde yüzmekte olduğunu oçıkça göstermektedir.
DR. NAZİF ÖZTÜRK
Belge-11: Sümbülî Hânigâhı mutfağında yoksullar ve dervişân için pişirilmekte olan yemeklerin pirinç ifıtiyacının, 8
olduğu gibi sözü edilen 3 0 0 kile pirincin dergâha aynen verilmesi konusunda bir ferman çıkartmıştır. ( K u t b i / B e l g e 1256:35).
KOCA MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
t, •
9
»• » •
- ,A
t .T .'
& r ^ < ^ ^
^ - ^ ^ ^y^"^/^-^
i. A^t-
"or
B e l g e - 1 3 : A z i z Mahmut Hüdayî Vakfı mOlhakâlından es-Seyyid Mehmet Bedreddin V a k f ı ' n d a n Receb 1237/1821-
C e m â z i y e l a h i r 1 2 3 8 / 1 8 2 2 tarihleri orasında, Koca Mustafa Pasa Külliyesi hizmet personeline dağıtılmok üzere 2 4 2 kuruş, o
J i j -o
61
6^"
çörekçi h n n l a n 6 0 akçe mukatoa ile N o n o V e l e d - i K o c a ' n m tasarrufunda iken "Şurây-, Evköf'ın 2 9 Zilhicce 1 2 8 5 / 1 8 6 8 tanhl,
k a r a n y l a y.ll.k 1 5 akçe mukotoa bedeli ve ay!,k 9 , 5 akçe kira ile oğlu Dimitri ve k.z, Perişkovi'ye devredilmiştir (Kutb,/Belge
1286-66) Bu belge hem vak,f hukuku a ç ı s ı n d a n , hem d e O s m a n l ı dönemi zimmi hukuku açısından çok şey anlatmaktodır.
DR. NAZİF Ö Z T l iRt^
- . 1
B e l g e - 1 5 : Balkan ve I. C i h a n Savaşı yıllarında işgal altında kalan topraklardan kaçan muhaciHer, Sümbilî Hânigâhı'nda
barındırılmıştır. Belgede a d ı geçen Karaağaç/Çerkezköy'den Abdullah kızı Gülfiraz d a bunlardan birisidir (Kutbi/Belge
1330:122).
KOCA MUSTAFA PAŞA VAKİFLARİ VE KÜLLİYESİ
63
Belge- 17: Evâsıt-ı Zilhicce 9 9 2 / 1 5 8 4 tarihli Hafsa Hatun İbneH Kasım Vakfiyesi (Kutbi/Belge 9 9 2 : 7 1 ) .
ı^nr.A MUSTAFA PAŞA VAKIFLAPI VE KÜLLİYESİ
1>'
DR. N A Z İ F ÖZTI:JRI<
Belge- 1 8 : Balat kuyusu dahilinde ve Şehza'de Mehmet Camii çevresinde bulunan evlerin, Çinili H a n ' d a o t u r a n Sarraf
O h a n n i s ' e satışıyla ilgili 1 0 Rebi'öl-ahir 1 2 4 5 / 1 8 2 9 torihli belge; Sümbûlî Hânigâhı Şeyhi M. Rıza E f e n d i ' n i n , Z a h i d e H o n ı m ' ı n
l^y'. /X./-,,, . . .
.J, \f
DR. NAZİF ÖZTÜRK
69
.15
/T
r
v7
emmimi
r n r r fv r T ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ VAKIFLARI VE K Ü L Ü Y E S I .
Ğrt-
A;
4 »
DR. NAZİF ÖZTÜRK
^11
"A
Yi
M'
1235:121).
t^nr.A MUSTAFA PASA VAKIFLARI VE KÜLLİYESİ
73
- • •
5 M
Î2 -3
t- Q îr •5 s
o «->
W u. U. > . <
5 5 .s < (D ^
Î2 * 0 UJ f=
< J
z s '3 n _ l/l
3 UJ
"Si < t l/l 31 5
76
•
.t
4tl 35
Uşak^ta Boduroğlu
Vakıfları ve Vakfiyeleri
UŞAKTA BODUROĞLU VAKIFLARI VE VAKFİYFI FRİ
U
şak, eski çağlardan bu yana birçok kültüre Efendi, Hacı Mustafa'nın oğludur. Vakfiyenin
ve medeniyete beşiklik yaparak, bu tescil tarihi olan 15 Muharrem 1184/11 Mayıs
hususiyetleri bünyesinde kaynaştırmış bir 1770 tarihinde Uşak'ta Cami-i Kebîr
şehirdir. Bu şehir Hititler, Frikyalılor, Lidya Mahallesi'nde ikamet etmektedir^ Vakfiyede
Krallığı, kısa bir süre Bergama Krallığı, Roma yazılanlara göre Uşak'ta Hâcı Sıddık
Devleti, Bizanslılar, Anadolu Selçuklu Devleti, Mahallesi'nde satın aldığı arsa üzerine cami,
Germiyan Beyliği ve Osmanlı Devleti gibi devlet medrese, mektep yaptırarak bunlara mal ve para
lerin hakimiyetinde bulunmuştur.' vakfetmiştir (Vakfiye i, 10-15).
Bu Anadolu kenti Türk Eğitim Tarihinde Boduroğlu Camii'nin kitâbesinde, Uşak
önemli bir yere sahiptir. Özellikle Osmanlı şehrinde Halil Efendinin medrese, cami ve çeşme
Devleti'nin son zamanlarında, XIX. yüzyılın ile ve yaptırdığına dair yazılanlar, vakfiyedeki bilgileri
XX. yüzyılın başlarında Uşak kazasında kırk teyit etmektedir. Kitâbede dikkati çeken bir nokta.
medresenin bulunması bunun en güzel örneğini Hacı Halil Efendinin isminin önünde bulunan
teşkil etmektedir^ Fakat her nedense Uşak'ta "Zülbekir" kelimesidir. Bu isim, Halil Efendinin
şimdiye kadar gerek eğitim kurumları olarak başka bir adı daha olduğunu göstermektedir.
medreseler ve gerekse diğer vakıf eserleri
Fakat bu isim vakfiyelerde geçmemektedir
üzerinde herhangi ciddi bir çalışma
(Vakfiye I, 1-5; II, 1-5). Zülbekir, onun ikinci
yapılmamıştır.
lâkabı olmalıdır. Diğer taraftan vakfiyelerde Hacı
Burada Uşak şehrinin tarihine katkıda bulu Halil Efendi ve oğlu Hacı Ebubekir için "Bodur-
nacak ve Uşaklılar için de önemli olduğuna zâde" ismi kullanıldığı ve ailenin bu adla meşhur
inandığımız Boduroğulları tarafından yaptırılan olduğu yazılıdır (Vakfiye 1, 1-5; II, 1-5). Fakat bu
câmi, medrese, mektep, çeşmelerden meydana lâkabın sülâleye neden verildiğine dair yazılı bir
gelen bir manzume tanıtılacaktır. Araştırma konu bilgi bulunmamaktadır. Muhtemelen ailedeki fert
muz olan Boduroğulları hayır eserlerinin vakıfları lerin kısa boylu olması bu adla anılmalarına 79
ile ilgili elimizde hem suretleri, hem de asılları neden olmuştur. Nitekim bu aileden geldiği bili
bulunan iki vakfiye mevcuttur. Vakfiyelerin nen Mimar Bekir Bodur, kendisiyle yapılan
değerlendirmesine geçmeden önce, vâkıflar görüşmede Boduroğulları'nın kısa boylu olduğunu
hakkında kısa bir bilgi verilecektir. söylemektedir. Ailenin Uşak'ta yaptırdığı bütün
eserler, bugün bile Boduroğlu diye
tanınmaktadır'.
I. VÂKIFLAR
Boduroğullarma ait iki vakfiyenin Or+ıon D e n g i z . "Uşak Tarihi Yolunda I", Tafpmar Afyon
bulunduğuna yukarıda değinilmişti. Bunlardan Halkevi Mecmuası, S. 1 0 0 1 0 1 , M a y ı s • H a z i r a n 1 9 4 3 , s.
ilkinin vâkıfı. Bodur-zâde diye meşhur el-Hâc Halil 2 7 2 ; aynı y a z a r , "Uşak Tarihi Yolunda 11", Taşpınar Afyon
bin el-Hâc Mustafa'dır.
Halkevi Mecmuan, Sayı: 1 0 5 , Birinci Teşrin 1 9 4 3 ; S . 2 9 6 -
Boduroğulları'nın eserlerine dair ikinci vak 298.
fiyenin vâkıfı ise el-Hâc Ebubekir bin el-Hâc • Bu medreselerin 22'si k a z â merkezinde, diğer 1 8'i Uşak'o
Halil'dir. Aşağıda önce Hacı Halil sonra Hacı boğlı nahiyelerde bulunmaktadır. Medreselerin isimleri,
Ebubekir Efendilerinin kısa hal tercümeleri verile müderrisleri, banileri, talebe adetleri ve bulunduklan yerler
Bu zât ile ilgili bilgiler, vakfiyede yazılanların ' Mimar Bekir Bodur, Boduroğlu Ailesinin çok önceden
K a r a d e n i z tarafından göç ettiğini ve bu sırada fertlerden bir
dışında, kendi yaptırdığı caminin minaresinde
kısmının istanbul'a yerleşerek şimdiki "Kalebodur"lar diye
bulunan H. 1 1 8 2 / M . 1 768-1769 tarihli kitâbeden
meşhur olan sülâleyi m e y d a n a getirdiklerini, diğer bir kolun
öğrenilmektedir(Res. 1). Buna göre Hacı Halil
ise Uşak'a gelerek bu şehre yerleştiklerini ifade etmektedir.
DR. MUSTAFA MURAT ÖNTI i n
Haşim Tümer, Uşak Tarihi isimli kitabında onun hac farizasını yerine getirmiş olduğuna
Hacı Halil Efendi'nin kendi medresesinde müder işaret etmektedir.
rislik yapan büyük bir âlim olduğunu, vefatından Sonuç olarak Hacı Halil Efendi, XVIII.
sonra yerine oğlunun müderris tâyin edildiğini yüzyılın ikinci yarısında Uşak'ta yaşamış, ilme
yazmaktadır^. Oysa Vakıflar Genel Müdürlüğü düşkün hayırsever bir zattır. Tesis ettiği manzume
Arşivi'nde Defter* No: 1089, varak Ö6'da den Boduroğlu Camii günümüzde de işlevini ye
Boduroğlu Medresesi'ne Hacı Halil Efendinin rine getirmeye devam etmektedir.
"tâyin ve tahsisiyle" müderris olarak Boyacı-zâde
Mehmed'in atandığına dair H.1185/ M. 1771-
2. Hacı Ebubekir Efendi:
1772 tarihli bir berât bulunmaktadır. Bu zât
müderrislik görevini H.1233/M.1817-1818 tari İnceleme konusu olan ikinci vakfiyenin vâkıfı
hine kadar yürütmüştür'. Vakfiyenin 15 Hacı Ebubekir Efendi ile ilgili bilgiler sınırlı olup,
Muharrem 1184/11 Mayıs 1770 tarihindeki tes vakfiye ve belgelerden Hacı Halil Efendinin oğlu
cilinden bir sene sonra bizzat vâkıf Hacı Halil olduğu anlaşılmaktadır. Bu zat da babası gibi
Efendi'nin isteği doğrultusunda yapılan bu ilk Uşak'ta Câmi-i Kebîr Mahallesi'nde ikamet
müderris ataması, Haşim Tümer'in belirttiğinin etmiştir (Vakfiye II, 1 -5). Babasından kalan han
aksine Hacı Halil Efendinin ve oğlu Hacı Ebubekir daki hissesini ve helvacı dükkânını, yine babası
Efendi'nin müderrislikle ilgilerinin bulunmadığını tarafından yaptırılan cami, medrese, gibi eserlere
göstermektedir. Fakat kendi adına bir medrese ve vakf etmiştir. Hacı Ebubekir, babasının ölümün
mektep yaptırması, eğitim-öğretime önem veren den sonra vakfın mütevellisi olarak atanmış",
bir zat olduğunun delilidir. Bu anlayış sonucu muhtemelen bu görevi, ölümüne kadar sürdür
Boduroğlu ailesinden daha sonra kadı ve müder müştür. Onun yaptırdığı çeşmenin kitabesi 1776-
ris gibi âlim kişiler çıkmıştır. Nitekim 77 tarih olduğuna göre, ölümü bu tarihten son
H. 1281/M. 1864-65 senesinde Uşak'ta doğan radır.
Boduroğlu Osman Ağa'nın oğlu Hasan Efendi Vakfiyede Ebubekir Efendinin isminin
Uşak, Kula, Ödemiş, Tire, Kütahya, Manisa ve önünde "el-Hâc" lakabının bulunması, onun do
Urla kasabalarında medreselerde Arapça ve babası gibi hac farizasını yerine getirdiğini
Farsça okumuştur^ Medrese tahsilini göstermektedir.
tamamladıktan sonra değişik görevlerde bulunan Hacı Ebubekir Efendi ailedeki hayır yapma
bu zât, üç sene kadar Üsküdar kadılığı da geleneğini devam ettirerek babasının yolundan
yapmıştır. R.1332/M.1916-1917'de Medre- gitmiş, kendi malını ve mülkünü Boduroğlu eser
setü'l-Kuzât Müdürlüğüne tayin olmuştur. R.l 318- lerine vakfetmiştir.
1335/M.1902-1919 tarihleri arasında İstanbul'
11. BODUROĞLU VAKFİYELERİ
da bulunduğu sırada Mekteb-i Hukuk ve Mekteb-i
Nüvvab'da Mecelle Muallimliği yapmıştır. Hasan Uşak'ta Boduroğulları Ailesi tarafından
Efendinin R.1334/M.1918'de yazdığı Salâhu'r- yaptırılan cami, medrese, mektep ve çeşmeler
Reşâd adlı basılmış bir eseri ve Dürerü'l-Vâhid için düzenlenmiş Türkçe iki vakfiye mevcuttur. Bu
isimli başka bir kitabı da bulunmaktadır'. vakfiyelerin birincisinin sureti, VAD., No: 6 0 8 ,
sayfa 328-329'da bulunmaktadır. Vakfiyenin
Hacı Halil Efendinin ölüm tarihine dair kesin tescil tarihi 15 Muharrem 1 1 8 4 / 1 1 Mayıs
bir bilgi bulunmamakadır. Oğlu Hacı Ebubekir'in 1770'dir (Vakfiye I, 55). İkinci vakfiye sureti,
H.l 185/M.1771-72'de mütevelli tayin edildiğine VAD., no: 608, s. 327'de kayıtlı olup tarihsizdir.
bakılırsa'", 1 7 7 r d e vefat ettiği söylenebilir.
' Haşim Tümer, Uşak Tarihi, İstanbul 1 9 7 1 , s. 6 8 - 1 9 2 .
Çünkü vakfiyeye göre ölümüne kadar vakfın
* Kısaltma: V A D .
mütevelliliğini Hacı Halil Efendi bizzat yürütecek, ' V A D . , no: 5 4 6 , s. 2 1 0 .
onun ölümü halinde oğlu Hacı Ebubekir mütevelli ' Sadık A l b a y r a k , Son Devir Osmanlı Uleması, C . 2 , İstanbul
olacaktır (Vakfiye I, 40-45). 1 9 8 0 , s. 6 9 .
' Aynı eser, s . 7 0 .
Vakfiye ve belgelerde vâkıf Halil Efendinin ' ° V A D . , no: 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
isminin önünde "el-Hâc" lakabının bulunması. " V A D . , no. 1 0 8 0 , vr. 6 6 .
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VE VAKFİYELERİ
Elimizde Boduroğlu vakfiyelerinin asıl nüshaları olduğu anlaşılan es-Seyyid Mehmed Mustafa'dır.
da mevcuttur'I Vakfiyelerin sûretleriyle, asıl Her iki vakfiyeyi onaylayan kadılar hakkında kim
nüshaları karşılaştırıldığında suretlerde bazı liklerini açıklayıcı bilgi bulunamamıştır.
eksiklikler bulunmuştur. Bunun için vakfiyeler
değerlendirilirken asıl nüshalar esas alınmıştır.
b. Şahitler:
Fakat bu belgelerden özellikle el-Hâc Ebubekir'e
ait olan II. vakfiye yıpranmış olduğundan bazı İsimlerinin yanındaki unvan ve mansıp adları
kısımları okunamaz hale gelmiştir. Bu bölüm ince vakfiyedeki tanıkların çoğunun eşraftan olduk
lenirken Vakıflar Arşivinde bulunan sûret larını göstermektedir. Nitekim Birinci vakfiyedeki
kullanılmıştır. Makalenin arkasına yine de bu ori mutasavvıflar "eş-şeyh"; ulemâdan olanlarsa
jinal vakfiye konmuştur. "molla", "halife", "müderris", "müfti", "vâiz", "el-
imâm"; seyyidler "es-seyyid"; hac farizasını ye
Vakfiyelerin asıllarında dikkat çeken bazı
rine getirenler de "el-hâc" şeklinde yazılmıştır.
hususiyetler de bulunmaktadır. İlk vakfiye olan
Hacı Halil Efendiye ait vakfiye, muhtemelen Vakfiyenin şahitleri arasındaki unvanlar,
yazılırken kağıdın ortasından başlanılmış ve 1770 tarihinde Uşak'taki dini görevlilerin bir
oğlunun vakfiyesi de üst tarafta kalan boşluğa kısmının tespit edilmesini sağlamıştır. Buna göre
sıkıştırılmıştır. Bundan dolayı ikinci vakfiyenin Ağa Camii'nin imamı el-Hâc Mehmed Efendi,
yazısı ufak ve okuması da zordur. Vakfiyelerin dili Burma Camii hatibi el-Hâc Musa Efendi, İmâmı
o günkü Türkçe'ye göre sadedir. Abdullah Efendi, Cami-i Kebîr / Ulu Cami hatibi
es-Seyyid Mustafa Efendi'dir. Vaiz el-Hâc İsmail
15 Muharrem 1184/11 Mayıs 1770 tarihli
Efendi, Müfti-i sabık es-Seyyid Mehmed Efendi ve
birinci vakfiye başında bulunan tastik, sağ
Uşak Müftisi Nuri Efendi de ulemadan olup vak
kenarındaki ilâveler ve sonunda bulunan şahitler
fiyeye tanıklık eden zatlardır. Ayrıca şahitler
dışında 5 5 , sûrette ise 58 satırdan meydana
arasında bir çok seyyid ve nakibü'l-Eşrâftan kay
gelmektedir.
makamı'^ da bulunmaktadır. Birinci vakfiyede
İkinci vakfiye ise tarihsiz olup onaylayan kadı bunlardan başka şahitlerin bulunduğu "ve gayri-
ile ilaveler ve şahitler kısmı hariç 13 satırdır. him" deyiminden anlaşılmaktadır.
Surette ise 17 satırdır. İkinci vakfiyenin vâkıfı olan
İkinci vakfiyenin tanıkları ilk vakfiyedeki
el-Hâc Ebubekir'in cami bahçesine yaptırdığı
kadar çok olmayıp sadece altı kişidir. Bunlar
çeşmenin kitâbesi H.l 1 9 0 / M . l 7 7 6 - 7 7 olduğuna
Ümmühan Hoca-zâde Osman Efendi, es-Seyyid
göre, babasının ölümünden sonra yani 1771-
Cafer Efendi, es-Seyyid Molla Said, Boya-zâde
1772 ile 1 / / / tarihleri arasında bu vakfiyeyi
Hafız Mehemmed, el-Hac Mehemmed Efendi,
düzenletmiş olmalıdır.
Karadaşii Mustafa Efendi ve Bodur-zâde Hacı
Ebubekir'in biraderi olan Ahmed Efendidir.
1. Tasdik ve Şahitler: Birinci vakfiyedekinden farklı tarafı, ikinci vak
Birinci vakfiye olan el-Hâc Halil Efendi'ye ait fiyedeki şahitlerin ilmiye sınıfından olduklarına
vakfiyenin tasdik bölümü boş taraftadır. Arapça dair işaretin bulunmamasıdır.
olup iki satırdan ibarettir. İkinci vakfiye olan el- İki vakfiyede de bulunan zâtlar şöhretli kim
Hâc Ebubekir'in vakfiyesinin tasdik bölümleri ise seler olmadıkları için biyografi kitaplarında yer
sondadır. Bunların her ikisi de Arapça ve dörder almamış, bu nedenle kimliklerini açıklayıcı bilgi
satırdır. bulunamamıştır.
Buradan mezun olanlar, bitirdikleri medresenin bânisi vakfiyelerde (Vakfiye I, 10-15; II, 5-10) ve
seviyesine göre imam, hatip, vaiz, müderris, Boduroğlu Camii'nin minâresinde bulunan kitâbe-
müftü ve kadı olurlardı^'. İnceleme konusu olan de yazıldığına göre Hacı Mustafa oğlu Hacı Halil
Boduroğlu Medresesi'ni bitirip önemli görevler Efendi'dir. Cami minâresinde bulunan kitâbe
almış kişilerin varlığı bilinmektedir^^ H.l 1 8 2 / M . l 7 6 8 - 1 7 6 9 tarihli olup "Belde-i
Bu kısa açıklamadan sonra Boduroğlu Uşşak içinde Medrese, Câmi ve Sebil, çün vak-
Medresesi'nin yeri, banisi, inşa tarihi ve mimarî feyledi o malını ukbay içün.." yazılı olduğuna
durumu incelenecektir. göre muhtemelen bu tarihten kısa bir süre önce
1 767 veya 1768'de inşa edilmiştir.
başları" ile bu yüzyılın sonunda" ve XX. yüzyılın mahallesinde doğmuş, Rüştiye tahsilinden sonra Temmuz
1 3 2 2 ( 1 9 0 6 ) tarihinde Boduroğlu Medresesine girmiştir.
başında'^ Boduroğlu Medresesi Hacı Hasan
Ocak 1914'te Uşak'ta bulunan idodi'nin El işleri
mahallesinde gösterilmektedir. Şu halde medre Muallimliği'ne tayin olunmuştur. D a h a geniş bilgi için bkz.
senin olduğu yer, o zaman bu iki mahallenin Sadık A l b a y r a k , aynı eser, Cilt 3 , istanbul 1 9 8 0 , s. 7 5 .
sınırında bulunduğu için bazen Hacı Hasan, •- B k z . V A D . , no; 1 0 8 0 , vr. 6 6 ; V A D . , no: 1 1 2 0 , vr.30;
Cami ve medresenin bulunduğu alan 1 954 Salnâme-i Nezâret-i Maarlf-i Umûmiye, İstanbul 1 3 1 7 , s.
1170-1771.
tarihinde tapulanırken Unalan mahallesi bodur
" Salnâme-i Nezâret-i Maarif-i Umumiye, İstanbul 1 3 1 9 , s.
sokak olarak kaydedilmiştir''\ Fakat tapulama
582-583.
işlemi yapılırken medrese binasının ve mektebin
Bkz. Uşak Topu Sicil M ü d ü r l ü ğ ü , Pafta 2 5 , 3 0 , A d a : 1 6 4 ,
yeri gösterilmediği gibi yapılardan da bahs Parsel 2 4 .
edilmemiştir^'. Demek ki binalar bu tarihten önce Aynı yer.
yıkılmıştır. ' Salnâme-i Nezâret-i Maarif-i Umûmiye, İstanbul 1 3 1 7 , s.
1170 - 1771.
b. Banisi ve İnşa Tarihi: Salnâme-i Nezâret-i Maarif-i Umûmiye, istanbul 1 3 1 9 , s.
Uşak'ta bulunan Boduroğlu Medresesi'nin 582-583.
Boduroğlu Medresesi'ne dair Bekir Bodur'- tarihinde imamlık yapan Şeyh Hacı Mehmed
dan elde edilen bilgiler, Osmanlı ülkesindeki Reis'in altı yıldır bu görevini ifa etmesi" camiin
medrese mimarisi ile Uşak'taki medrese binaları 1766 tarihinden bir süre önce yapıldığını göster
arasında benzerliğin bulunduğunu göstermekte mektedir.
dir. Osmanlı döneminde, yatılı modele göre tasar Boduroğlu Camii'nin minâresindeki kitâbede
lanmış medrese mimarilerinde talebe hücreleri, "Bârekallah etti bünyad Zülbekir Hâcı Halil,
orta ölçekli medreselerde avlunun etrafına; külliye Belde-i Uşşak içinde medrese, câmi ve sebil, çün
tipi büyük ölçekli mimari örneklerde ise câminin vakfeyledi o mâlını ukbâ-y içün, Hak ta'âlâ rah
etrafına yanyana inşa edilmiştir'I Boduroğlu metinden eyleye sa'yla cemil, Sohibü'l hayrât
Medresesi, külliye olarak inşa edilmemiş olmakla olanlara sezâdır Fatiha, Kim ki yâdetmez duâdo
birlikte, caminin kıble ve doğu tarafları talebe ya leimâdır, ya bâhil, Ezheri sen ehl-i hayrın
hücreleriyle çevriliydi. Aynı dönemde yapıldığı daima zikrinde ol. Tâ bulursun saak-ı arşta âb-ı
tespit edilen Konya Hadim ilçesindeki, Hadimî kevser-i selsebil, Tâlib-ü ilmü amel gördükçe der
Medresesi'nin mimarî durumu da Uşak'taki tarihini, sen müyesser kıl ilâhi bizlere ecr-ü asil"
Boduroğlu Medresesi'ne benzemektedir^^ yazılıdır (Res. 1).
Medrese binası, yıkılmadan önce. Boduroğlu Camii, büyük bir bahçe avlusunun
Cumhuriyet döneminde yatılı okullara pansiyon ortasındadır (Res. 2). Kıble ve doğu tarafında
hizmeti de görmüştür. şimdi mevcût olmayan medresenin hücreleri
bulunmaktaydı. Batı tarafında ise Boduroğlu Aile
2. Boduroğlu Camii: Mezarlığı vardır (Res. 3). Fakat bu mezarlıktaki
taşların birçoğu zamanla eskidiği için kırılmış ve
Cami veya mescitler, namazın kılındığı ve
aynı zamanda Hz. Peygamberin sağlığından silikleşerek okunamaz hale gelmiştir.
itibaren eğitim-öğretim yapıldığı mekan, yani Cami, ana bina üzerine oturtulmuş sekizgen
medrese olarak kullanılan yerierdi^^ Daha sonra tek kubbeli, kâgir bir yapıdır. İlk inşa edildiği
müstakil medrese binaları ortaya çıkınca cami ve zaman çatısının toprak ve çakıldan olduğu
mescidin bu işlevi medreselere geçmiş^^ fakat anlaşılan caminin (Vakfiye I, 30-35), daha son
mâbetler birer mektep olarak devam etmişi' ve raları geçirdiği onarımlar neticesinde çatısı da
medresenin bir parçası olarak yapı içinde hep yer kurşunla kaplanmıştır (Res. 4). Son cemaat yeri de
almıştır. Osmanlı devri medreselerdeki cami veya câmiye sonradan ilâve edilmiştir. Camiin iç
mescitler, ibadet dışında dershâne veya tatbikat mekânı ufak ve pencereleri az olduğu için içerisi
yerleri olarak da kullanılmıştır^^ Zamanla loştur. Kubbesi ve duvaHarı sade olup sarı renkte
medrese binaları artan öğrenciye cevap veremez boyanmıştır.
hale gelince, dersiâm adı verilen müderrisler,
" H a s a n Ai^gündüz, l^asik Dönem Osmanlı Medrese Sistemi,
değişik medreselerden gelen öğrencilere dersleri istanbul 1997, s. 4 7 8 ; Cohid Baltacı da medreselerin
ni büyük camilerde vermeye başlamışlardıH^ genelde camilerin etrafında kurulduğunu söylemektedir.
Bkz. aynı eser, s . 2 5 - 2 6 .
Hacı Halil Efendinin yaptırdığı Boduroğlu " Yusuf Küçükdağ, "Hadimî M e d r e s e s i ' n e D a i r Bir V a k f i y e " ,
Medresesi'nin bulunduğu yerde bir de cami vardı. Vakıflar Dergisi S . XXVII, s. 7 9 - 9 4 , A n k a r a 1998,
" Johs. Petersen, "Mescid", İslâm Ansiklopedisi, C . 8 . , İstan
Vakfiyelerde bu camiin ve camide bulunan min
bul 1 9 7 1 , s. 4 7 - 4 9 .
berin Hacı Halil tarafından yaptırıldığına dair bir " H a s a n Akgündüz, aynı eser, s. 4 7 8 4 7 9 .
kayıt bulunmaktadır (Vakfiye I, 10-15; li, 5-10). ^ Pedersen, aynı m a d d e , s . 5 6 - 5 8
Akgündüz, aynı yer.
Ayrıca camiin minâresinde bulunan kitâbede
O s m a n Ergin, Türk Maarif Tarihi, I, İstanbul 1 9 9 7 , s. 9 9 -
yazılanlar da bu bilgiyi teyit etmektedir. Camiin 200. Uşak'ta merkezi y e r d e bulunan Câmi Kebîr (Ulu
yapılış tarihi çelişkilidir. Giriş kapısında bulunan Câmil'de dersiâm Zilkade 1124/Kasım 1712
H.l 2 1 9 / M . l 8 0 4 - 1 8 0 5 tarihlerinde medrese talebesine
tarih 1763'tür. Fakat Cami minâresinde bulunan
ders vermekteydi. Bkz. V A D . , no: 1 1 3 4 , vr. 2 2 ; V A D . , n o :
kitabe H . n 82/1768-1769 yılına aittir. Ayrıca 1 1 1 6 . V r . 8; V A D . , no: 5 4 5 , s. 2 4 5 .
Boduroğlu Camiinde Şaban 1186/Ekim 1772 » V A D . , no: 1 1 2 3 , v r . 5 2 .
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VE VAKFİYFI FRİ
Bcduroğlu Camii'nin yapıhşıyla ilgili Uşak'ın binası gibi, üstü toprak damla örtülü idi (Vakfiye
yaşlılarının anlattığı bir de hikayesi vardır. Buna I, 30-35).
göre; Boduroğullarının ilk dede evleri, Akseli
Müftü Medresesinin karşı yakasında bulunan iki
katlı ahşap bir yapıdır. Evin önündeki çayın 4. Çeşme
kıyısında bir kaç yüzyıllık bir kavak ağacı ve bu Anadolu'da Selçuklular'dan itibaren
ağacın üstünde de bir leylek yuvası vardır. Bir gün çeşmelerin yapıldığı bilinmektedir. Osmanlı döne
büyük bir fırtına kavak ağacını söküp devirmiş ve minde daha da yaygınlaşarok kasaba ve
Boduroğlu evinin bahçesine yıkılmıştır. Üstündeki şehirlerde halkın su ihtiyacının karşılanması için
leylek yuvası da evin bahçesine düşmüştür. İşte bu çeşmeler inşa edilmiştir^'. Bunlar, genelde kesme
leylek yuvasının çöpleri içinden değeri oldukça taş olmakla birlikte sade bir görünüme sahiptiler.
yüksek boğaz altınları bulunmuştur. Evin en yaşlısı
Yukarıda anlattığımız hayır kurumlarından
olan Boduroğlu "Bu altınlar benim şahsi kazancım
başka. Hacı Halil Efendi ve oğlu Hacı Ebubekir
değil, sermayeme karıştırmam, Allah yolundan
Efendi Uşak'ın değişik yerlerine çeşmeler d»
gelmiş olan bu altınları ben yine Allah yolunda bir
yaptırmışlardır.
işe harcamalıyım" diyerek" şimdiki Boduroğlu
Camii'ni ve dolayısıyla diğer hayır eserlerini Hacı Halil Efendi, Uşak içerisinde Irgad
yaptırdığı ifade edilmektedir. Bu hikayenin 1 864- Kavağı diye tanınan semte bir çeşme, Bozk'.ıs
1936 tarihleri arasında yaşamış Boduroğlu caddesine de bir çeşme yaptırmıştır. Ayr\ .7.
ailesinden Kalender Hasan Efendi tarafından Uşak'a bağlı Akkilise köyünde bulunan kobr. -
anlatıldığı söylenmektedir. Şimdi ise Uşak'ın tanın yakınındaki çeşmeyi de tamir ettirmiş r
yaşlıları tarafından anlatılan bir hikayedir. (Vakfiye I, 35-40). Vâkıf yaptırdığı çeşmeleri.ı
bakım ve onarımları içinde Pekmez Pazarı'nda
bulunan leblebci ve boyacı dükkânlarının kira
3. Mektep: geliri olan aylık 360 akçeyi vokf etmiştir (Vakfiye
Osmanlı Devleti'nin klasik eğitim I, 35-40).
anlayışında, temel eğitim veren okullara Dârü't-
Hacı Ebubekir Efendi de vakfiyesinde
talim, Mektephâne, Muallimhâne, Dârü'l-ilim den
geçmemekle birlikte, çeşme kitâbesinde yazan bil
mekte i d i " . Halk arasında ise bunlar Mahalle
gilere göre, babası tarafından yaptırılan cami,
mekteb-i, Sıbyon mektebi olarak bilinirdi. Bu
medrese ve mektebin bulunduğu yerin bahçesinin
okullar her mahallede ve hemen her köyde mev
duvarına bir çeşme yaptırmıştır. H . 1 1 9 0 /
cuttu, ekseriyetle camilere bitişik olarak yapılırdı'^
M.l 776-1777 tarihli çeşmenin kitâbesinde "Beru,
Bu okulları, devlet adamları ya da varlıklı ey teşnei cûyende iç ab-ı hayat, tâ ki şâd ola
kişiler vakıf yoluyla kurarlar ve okulun giderlerini şehid-i kerbelâ ind-el furkon, çün bünyod eyledi
vakıf gelirleriyle sağlarlardı. Boduroğlu Halil bu çeşmeyi Hâcı Bekir, Şâd olub Hâcı Halil bul
Efendinin de yaptırmış olduğu mektebin giderleri, dan cennatü'l memat, İltiması hakla şeyhi dedi
vakıf gelirlerinden karşılanmaktaydı. Vâkıf, mek tarihini, İç sudan, eyle duayı der nev aslı kâinat"
tepte ders verecek kişiye, mektebe yakın bir yerde
yazılıdır''^ Şimdi bu çeşmenin yeri duvarla
ev tahsis etmiştir (Vakfiye I, 10-15). Mektepte ders
örülmüş olup, yerine sonradan yapılan ve suyu
veren zat aynı zamanda caminin üç vakit
akmayan bir çeşme yapılmıştır. Halil Efendinin
imamlığını ve hatiblik görevini de üstlenmiştir
yaptırdığı çeşmelerin yerleri tespit edilemediği için
(Vakfiye I, 10-15). Bu kişiye yaptığı hizmetlere
mimarî durumları hakkında bilgi bulunmamak
karşılık olarak oturması için bir ev ve aylık 400
tadır. Muhtemelen kesme taştan inşa edilmişlerdi.
akçe ücret verilmiştir (Vakfiye I, 10-20).
Vakfiyenin tescilinden bir sene sonra, Tümer, aynı eser, s. 1 9 5 - 1 9 6 .
H.1185/M.1771-1772 tarihinde mektebe ücret ' Y a h y a A k y ü z , Türk Eğitim Tarihi, A n k a r a 1 9 8 5 , s. 7 1 .
siz olarak Eyüp adlı bir muallim-i sıbyon aynı yer.
Ebubekir Boduroğlu Medresesi'ne müderris olan Vakfiyenin tescilinden bir sene sonra
zatı aynı zamanda vakfa nâzır olarak H. 1 1 8 5 / M . 1 7 7 1 - 7 2 tarihinde Boduroğlu
görevlendirmiştir (Vakfiye II, 10-13). Vâkıfın bun Camii'nde öğle namazını kıldırmak üzere günlük
dan maksadı müderris olacak kişinin refah I , 5 akçe ile Hacı Ebubekir^' ve aynı tarihte ikindi
seviyesini yükseltmek ve böylece ilme kendisini namazını kıldırmak üzere de yine 1,5 akçe ile
vermesini temin etmek olmalıdır. Osmanlı imam Seyyid Mehmet atanmıştır^^
Devleti'nde buna benzer uygulamalara çok sık H.l 2 3 3 / M . l 817-1 8 tarihinde Seyyid Mehmed'in
rastlanmaktadır. Müderrislere, eğitim-öğretim
ölümü üzerine oğlu Seyyid Mehmed ikindi
dışında ek görevler verilerek ekonomik durumları
namazı imamlığına getirilmiştir'I Böylece camide
düzeltilmeye çalışılmıştır^^ Ayrıca nâzınn, müte
imamlık yapanların sayısı üçe çıkmıştır. Fakat
velli ile senede bir kere görüşerek vakfın
aldıkları ücret de buna paralel olarak azalmıştır.
hesaplarını kontrol edilmesini ve bu hizmetlerine
karşılık olarak da ayda 60 akçe ücret alması Hacı Ebubekir de Boduroğlu Camii'nde
istenmiştir (Vakfiye II, 10-13). imamlık yapacak kişinin sabah vakti Yâsîn ve ikin
di vakti Nebe' Sûrelerini okumasını, buna karşılık
olarak da ayda 120 akçe ücret almasını istemiştir
2. Cami Görevlileri: (Vakfiye II, 5-10).
Cami ve mescitlerde görev yapanların
başında imamlar gelmektedir. Osmanlı döne
2. Müezzin:
minde imamdan hariç şeyh, hatip ve müezzin gibi
görevliler de mâbetlerde hizmet etmişlerdir. Namaz vakitlerinde ezan okuyan ve farz
Bunlardan başka zamanla cami ve mescitlerde namazından önce kamet getiren görevliye
değişik adlarla ihdas edilmiş görevlere tâyin müezzin denmektedir.
edilen birçok insan bu yoldan geçimini Boduroğlu Camii'nde bir müezzin de bulun
sağlamıştır. Aşağıda Boduroğlu Camii görevlileri maktaydı. Vakfiyede beş vakitte müezzinlik
ve yaptıkları işler anlatılacaktır. yapacak kişiye aylık 120 akçe ücret verilmesi
istenmiştir (Vakfiye I, 25-30). İkinci vakfiyede ve
diğer belgelerde müezzin ile ilgili başka bir
a . İmam:
kayda da rastlanmamıştır.
Kendisine uyan cemaate namaz kıldıran
cami görevlisine imam denmektedir. İncelediğimiz
vakfiyenin birincisinde geçtiğine göre Boduroğlu 3. Aşır-hân:
Camii'nde iki imam bulunmaktaydı. Camide Aşır-hân, Kur'ân'dan seçtiği on âyeti istediği
imamlık yapacak kişilerden birisinin akşam, yatsı zamanlarda okumakla görevli duâ okuyan
ve sabah namazlarını kıldırması, hatiblik yapması kişidir'.
ve mektepte muallim-i sibyân hizmetlerini birlikte
İncelenen vakfiyede Boduroğlu Camii'nde iki
yürütmesi istenmektedir (Vakfiye I, 10-15). Vâkıfın
tane aşır-hân bulunduğu yazmaktadır (Vakfiye I,
bu şartı koymasındaki maksadı biraz evvel
25-30). Vâkıf, camide görevli olan bu aşır-hân-
yukarıda değindiğimiz üzre muallimlik yapacak
ların her birisine de ayda 60 akçe ücret verilmesi
kişinin refah seviyesini yükseltmek olmalıdır. Bu
ni şart koymuştur (Vakfiye i, 25-30). Vakfiyenin
kişiye yapacağı üç hizmet karşılığı olarak da otur
tescilinden sonraki dönemde H.l 1 8 5 / M . l 7 7 1 -
ması için bir ev ve ayda 400 akçe ücret verilmesi
72'de camide hatip ve aşır-hân olarak Hafız
istenilmiştir (Vakfiye I, 10-20). H.l 1 8 5 / M . 1 7 7 1 -
72 tarihinde İmam Eyüp bu göreve atanmıştır"". Yusuf K ü ç ü k d o ğ , " K o n y a ' d a H a c ı Etendi D ö r ü ' l - K u r r â s ı ve
V a k f i y e s i " , Ata Dergisi, S. V I I , s. 1 7 2 , K o n y a 1 9 9 7 ,
Daha sonra H.l 1 8 6 / M . l 7 7 2 - 7 3 tarihinde
'• V A D . , n o : 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
Osman adlı bir şahıs imamlık görevine V A D . , n o : 11 2 5 , vr. 5 .
getirilmiştir*'. Camideki ikinci imama ise öğle ve ' V A D . , n o : 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
•• V A D . , n o : 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
ikindi vakitlerinde namaz kıldırması ve bu hizme
•• V A D . , n o : 5 4 6 , s. 2 1 0 .
tine karşılık olarak da ayda 90 akçe ücret veril B a h o e d d i n Y e d i y i l d ı z , " V a k ı f Istılatılan Lügalçesl" Vakıflar
mesi şart olarak konmuştur (Vakfiye I, 15-20). Dergisi, S. X V I I , s. 5 6 , A n k a r a 1983.
DR. MUSTAFA MURAT ÖNTi i n
240 akçe ücret verilmesi (Vakfiye I, 15-20); ikinci sükkânından sâhibü'l-hayrât ve'l-hasenât ve
vakfiyede ise müderrise ayda 120 akçe ücret râğıbü'l-ücûrât ve'l-mesûbât Bodur-zâde dimekle
(Vakfiye II, 5-10) ve vakfa yapacağı nazırlık göre ma'rîîf el-hac Halil bin el-Hâc Mustafa nâm
vi için de ayda 60 akçe ücret verilmesi istenilmiştir kimesne rezzekahullâhi ta'âlâ sa'âde tü'l-bâtın
(Vakfiye II, 10-13). Müderrise oturacağı bir loj vez-zâhir fi'1-ewel ve'l-âhir bu dünyâ ferş-ı
man tafısis edilmesi ile birkaç görev karşılığı yük bukalemun dâr-ı bevâr ve cây-ı bî-karâr olup
sek denebilecek ücret ödenmesi, Osmanlı ni'met-i nikmet ve "izzeti zillet idüğine' âlim ve
Devleti'nin en kötü zamanında bile ilim adamına dahi mezre'a-i âhiret infâk-ı zâd-ı cennet olup ve
verilen önemi göstermektedir. "mâtükaddimû lienfüsiküm min hayrin tecidOhu
Boduroğlu Medresesi'nde ilk olarak 'indallâh" maz mûn-ı kerîmine ve dahi "mâ
H.1185/M.1771-1772 tarihinde Boyacı-zâde "indeküm yenfedü ve mâ ~indailâhi bâk" mefhû
Mehmed müderris olarak berât tevcih edilmiş'^ muna câzim olmağla bernech-i şer'î vakf-ı zikr-i
rebiyülahir 1 1 8 9 / H a z i r a n 1775 sene sinde âtinin lüzûm-ı sıhhatine hükm-i şer'î ricâsına ber
vech-i âti müberrâta sâ'î olup sahîh ve nâfizü'l-
müderrislik berâtı yenilenmiş** bu zat görevini
kelim olduğu halde "inde'l-müslimîni'l-mükessirîn
H.1233/M.1817-1818 tarihinde ölünceye kadar
meclis-i şer'-î hatîr-i lâzımü't tevkirde liecli't-tescîl
yaklaşık 46 yıl sürdürmüştür". XIX. yüzyılın
ve'l-itmâm ve't-tekmil mütevelli nasb ve ta'yin
sonunda Ali Efendi'° ve XIX. yüzyılın başında
eylediği Ahi Baba es-Seyyid Hasan Çelebi ibni el-
Memiş Efendi'', Boduroğlu Medresesi'nde müder
Hâc İbrahim nâm kimesne mahzarında bi't-
rislik görevlerini yürütmüşlerdir. Boduroğlu
tav'i's-sâf ikrâr-ı tâmm ve takrîr-i kelâm idüp
Ailesinden olan Hafız Ali Efendi (1874-1927)
niyyet-i sâ fiye ve taviyyet-i vâfiye ile hasbeten lil-
Boduroğlu Medresesi'nde son olarak müderrislik
lâhi'l âzîm ve rağbeten lisevâbihi'l-cesîm atyeb
yapmıştır ve aynı zamanda bu zat, Cumhuriyet
mâl ve ahlas menâlimden "men benâ mesci den
devrinin de ilk Uşak Müftüsüdür^.
lillâhi ta'âlâ benellhu ta'âlâ beyten fi'l cenne"
hadîs-i şerîfini tasdîkân el-hâc Sıddık
2. Boduroğlu Vakfiyeleri'nin Trans Mahallesi'nde vâki' iştirâ eylediğim mülk 'arsâm
kripsiyonları: üzerine müceddeden bir câmi'-i şerîf binâ ve izn-
i hümâyûn ile minber-i latîf vaz' ve civârında bir
medrese-i münîf ve bir mekteb i nazîf ihdâs ve
Vakfiye I emlâk ve nukûdumdan mikdârü'l-ma'lûm emlâk
Yu'melu bimfihi nemekahü'l-fakir ileyhi ^azze ve nakdim ifrâz ve vakf idüp şöyle şart ve ta'yîn
şanühû ta'âlâ Sarâc-zâde es-Seyyid el Hâc eyledim ki ewelen câmi'-i mezkûre kurbında
Ahmed el-Kadî bi medîne-i Uşşak ma'lûmu'l-hudûd vakf eylediğim iki menzilden
gufire-leh câmi'-i mezbû rede hitâbet ile evkât-ı selâsede
imâm ve mektebde mu'allim-i sıbyân bir olmak
Mühür: es-Seyyid Ahmed
şartıyla bulunan efendi menzil-i mezkûrun birinde
Hamd-i mevfûr ve şükr-i nâ mahsûr ol vâkıf-ı sâkin ola ve medrese-i merkûmede müderris bulu
umûr-ı cumhur olan rabbü'l-erbâb ve mâidü'r- nan efendi menzil-i mezkûrun birinde sâkin ola ve
rikâb hazretlerinin Dergâh-ı akdes ve bârgâh-ı câmi'-i mezkûrda hatîb ve vaktü'l-mağrib ve'l ~işâ
mukaddeslerine maksûr ve dahi salât ve selâm ve'l-fecr imâm ve mu'allim-i sıbyân bulunan efen
mâmerretü'd-dehr ve kerreti'1 â'vânuhu ve'ş- di hitâbet içün şehriyye ikiyüz akçe Eski
şuhûr ol seyyid-i enâm ve seyyid.-i hâss ve 'âmm Hammam'da hissem den vazîfesin ola ve üç vakit
habîb-i hudâ Muhammed Mustafa sallâllahu
ta'âlâ aleyhi ve sellem hazretlerinin merkad-ı
••' V A D . , N o ; 1 0 8 9 , vr. 6 6 .
mu'attar ve meşhed-i münev/erlerine ve dahi âl-i " V A D . , N o : 1 1 2 0 , vr, 2 8 .
kirâm ve âshâb-ı 'izâmları üzerlerine mansûr " V A D . , N o : 5 4 6 , s. 2 1 0 .
ve kezâ vakf-ı merkûmeye ber-minvâi-i muharrer Hoca Şaban Efendi, Göbekli-zâde el-Hâc Bekir
mütevelliye olalar el-'yâzen bi'l-lâlıi ta'âlâ bo'de Efendi, Vâ'iz faziletlü el-Hâc İsmail Efendi,
inkırâzü'l-küll mahalle-i merkume ahâlisi ittifak ve Gerüzâde faziletlü Ahmed Efendi, Müderrisin-i
ittihâdleriyle bâ-ma'rifet-i şer' bir mütedeyyin kirâmdon faziletlü Keskin Ali Efendi, Emeksiz-
kimesne vech-i meşrîîh üzre vakf-ı mezkûreye zâde faziletlü Süleyman Efendi, Meşâyihi 'izâm-
mütevelli ola kezâ sümme kezâ ve vakf-ı mezkûr don faziletlü el-Hâc Mehmed Efendi, Korahisârı-
eye mütevelli olanlar ben ve benden sonra hakk-ı zâde faziletlü Osman Efendi, Müft-i sâbık foziletlü
tevliyet senede yirmişer guruş vazîfe i mu'ayye- es-Seyyid Mehmed Efendi, Mütf-i Uşok faziletlü
nesin Eski Mahkeme kurbında vâki' hanımın Nuri Efendi, Mehmed Efendi Hazretleri, Perdohcı-
kopuşunda olan dükkânımdan alo men-i e'âne- zâde es-Seyyid el-Hâc Hason Ağa, es-Seyyîd
hu'l-vâkıf li-vechi'l-kerîm i'ânehullâhu min- Mehmed bin es-Seyyid Mosali, es-Seyyid Murod
'azâbi'l-elîm mâsodakınca maholie-i merkûme bin el-Hâc Halil, Yılonkırkon-zâde es-Seyyid el-
ahâlileri vakf-ı mezkûrun üzerine hasbî nâzır olub Hâc Mehmed Ağa, es-Seyyid Molla Ali bin
vof-ı şerîfin ber minvâl-i muharrer devâm ve 'Abdulkodiri, es-Seyyid Murod bin es-Seyyid
sebâtına i'ânet ideler deyü şort itmeğimle li-ecli't- Receb, Abdülcelil-zâde es-Seyyid el-Hâc Hüseyin
tescîl mütevelli nosb eylediğim mezbûr es-Seyyid Ağa, es-Seyyid el-Hâc İbrahim bin Hâcı Osman,
Hasan Çeiebi'ye emlâk ve nukûd-ı mezbûreİeri es-Seyyid Hasan bin Mehmed, Osman Ağa bin
vakıftü üzre teslîm idüp, ol dahi vokfiyyet üzre Yusuf Ağa, es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid el-
ba'de't-tesellüm ve'l-ohz vâkıf-ı mezbûr vakf-ı Hâc Mustafa, es-Seyyid el Hâc Mehmed
mezkûrun Imâm-ı A'zom Ebû Honîfe rahmetullahi Muharrem bin Homzo, es-Seyyid Murad bin
'aleyh katında gayr-ı lâzım-ı rücu'ı câizdir deyü Hoco-zâde, Mollo-zâde es Seyyid el-Hâc
zikr olunan vakf-ı şerifin istirdâdını murâd itdikde Mehmed, Serdar es-Seyyid el hâc Ali Ağa,
mütevelli-i merkûm müdâfo'o idüp İmâmeyn kot Nokîbü'l-Eşrâf ko'imimokomı Derviş es-Seyyid Ali
larında cânib-i vakf-ı vakfa evfak ve hakka erfak Ağo, Küicü-zâde es-Seyyid el-Hâc Abdullah Ağa,
olmağın hâkimü'ş-şer'î mûmâ-ileyh İmâmeynü'l- es-Seyyid el-Hâc İbrahim bin Arslon Beğ, el-Hâc
hümâmeyn kavilleri üzre vokfiyetinin lüzûmuno Yusuf Ağo bin el-Hâc Mustofa, Muhzır-ı zâim
hükm-i sahîh-i şer'î ile hükm ve kozâ-yi tenfiz ve Mehmed Beğ ve goyrihim min e'1-hâzırîn.
imzâ itmeğin kozâ-yi mârü'z-zikr evkâf-ı şerîf Bo'is-i terkîm işbu vokf-ı mezkûrun mütevellisi
vakfen sahihân şer'iyyen ve hobsen sarîhon evlâd-ı erşedden el-Hâc İmâm Mehmed fevt olup
mer'iyyen mokbûlen merziyyen ve tescîlen bo'de vokf-ı mezkûrun hesâbı rü'yet olundukda yedi yüz
ri'âyet-i şerâ'iti'l-kobûl fesâr müseccelen mohkû- on dört buçuk guruş deyni zâhir olup ve yüz elli
men müttefikon "aleyhi bi-hoysi lâyecûzu teb- guruş dahi merkûmun vosiyyeti ile cem'ân sekiz
dîlühu ve toğrîrühû femen beddelehu bo'demâ yüz altmış dört buçuk guruşa bâliğ olmağın Sûk-i
semi'ohu feinnemâ ismihu "olellezîne yübed- Sultânîde Cinân-oğlu Kahvesi dimekle 'orîf
dilûnehu innollâhe semî'un 'alîm ve ecrü'l-vâkıf tohtânî kohvaden yedi buçuk guruş ve Bardakçı
'olel lahi'l-kerîm cerâ zâlike hezihi'l vakfiyyeti'l dükkânından dört guruş vokf cânibine i'tâ olunup
sohihati hurrire fi'l-yevmi'l-hâmise oşer min şehri ve Elmalı Dere'de vâki' yüz elli guruş kıymetli bir
Muhorremü'l horâm li-sene erbo' ve semânın ve bağ ile mütevelli-i merkûmun deyni halâs olduğun
miete ve elf. Min hicreti menlehü'l iz ve'ş-şeref. iş bu moholle koyd şüd.
Nemekhü'l fakîr azze şonühu mine'l-fakîr
şuhûdü'l-hâi Hâfız Mustofo el-mevlâ'l-hilâfe bi-medîne-i Uşşok.
Ağa Câmi'i imâmı el-Hâc Mehmed Efendi,
Burma Câmi'i hotîbi el-Hâc Musa Efendi Burma Mühür: es-Seyyid Hafız Mustofo
Câmi' imâmı el-Hâc Mehmed Efendi Câmi'i Kebîr
hotîbi es-Seyyid Mustafa Efendi, Topal Mehmed
Efendi-zâde Mehmed Efendi, Osman Efendi-zâde Vakfiye il
es-Seyyid Süleyman Efendi, Şeyh el-Hâc Hüseyin Elhamdü'l illâhillezi vo'de'l-müttekîn cennât-
Efendi-zâde Süleyman Efendi, Şaban Holife-zâde tü'l-firdevsi nüzülen ve ev'odü't-tâğîne li-cehen-
DR. MUSTAFA MURAT ÖNTI i n
neme ve'l-hurumâti 'ani'd-derecâti'l 'ulâ ve ki ben hayatta oldukça vezâif-i mezkûre benim
halaka'l-mevti ve'l-hayâti li-yeblüvenâ eyyünâ olup vefatımdan sonra bâlâda mestûr olan erbâb-ı
ahseni "amelen femen "amile's-sâ-lihâti fe-ülâike cihâtın ola deyü şart itmekle hâkimü'ş-şer'î'l-enver
lehümüddrecâtü'l-'ulâ ve men-ye'tihi mücrimen fe- vakf-ı mezbûru tescîl ve imzâ ve lüzûmuylo hükm
inne lehû cehenneme lâ-yemûtü fîhâ velâ-Yahya itmeğin fesâre vakfen sahihân müseccelen mütte-
ve's-selâtü 'alâ Muhommedini'l-lezi zecerenâ fikân aleyh bi-haysi lâ-yecuzü tebdilihi femen
mine'l-me'âsi li'l-mevsileti ile'l-cahîm ve rağbenâ bed-delehu ba'de mâ semi'ahû fe-innemâ ismihu
fi't tâ'âti'l-mevsûleti ile'n-na'îmi'l-mukîm ve 'alâ 'ale'l-lezîne yübeddilûnehu innallâhe semi'ûn
âlihi ve âshâbihi'l-'âmilîn bi-evâmirihi ve't- 'alîm ve ecrü'l vâkıfi 'alâllahi'l-kerîm.
târikîne li-menâhihi ve ba'de işbu vakfiyye-i
şerîfenin tahrîrine bâ'is medîne-i Uşşak mahal- Şuhûdü'l-hâl
lâtından Câmi'-i Kebîr Mahallesi sükkânından
Biraderi Ahmed Efendi, Ummühon Hoca
sâhibi'l-hayrât ve'l-hasenât Bodurzâde dimekle
zâde Osman Efendi, es-Seyyid Cafer Efendi, es-
ma'rûf el-Hâc Ebubekir bin el-Hâc Halil nâm
Seyyid Molla Said, Boyo-zâde Hafız Mehemmed,
kimesne rezzekâhu'l-lâhu ta'âlâ sa'âdet-dâreyn
el-Hâc Mehemmed Efendi, Karadaşlı Mustafa
bu dünyâ dâr-ı bevâr olup na'îmi nakım ve izzi
Efendi.
zül idüğine 'alim ve dahi mezra'a-yi âhiret olup
"vemâ tükadimu li-enfüsiküm min hayrın tecidûhu Ma-fihi mine'l-vakfis-sahîhi vaka'a 'indî 'alâ
indallâh" mazmûni şerîfine ve dahi "mâ-in deküm nehci't-tasrîhi ve innî hakemtü bi-sıhhatihî ve
yenfedü vemâ 'indallâhi bâk" mefhûmu lâtifine lüzûmihî fî-husûsihî ve 'umûmihî "âlimen bi'l-hilâ-
câzim olmağla ber-nehc-i şer'î vokf-ı âti'z-zikrin fi'l-cârî beyne'l-eimmeti'l eslâf ve ene'l-fakîrun
lüzûm-ı sıhhatine hükm-i şer'î ricâsıyla meclis-i ileyhi 'azze şonûhu es Seyyid Mehmed Sadık el-
şer'î hatîr-i lâzimü't tevkîrde Nnde'l-müslimîn Kadı bi-medîne-i Uşşak 'ufiye anhü.
şöyle takrîr-i kelâm iderek niyyet-i hâlisem ile has-
beten-lillâhi ta'âlâ ve li-merzatillâhi ta'âlâ atyeb Mühür: Mehmed Sadık.
mâlımdan ma'lûmu'l-mikdâr ifrâz ve vakf idüb
şöyle şart ve ta'yîn eyledim ki el-Hâc Sıddık Ma-fihi mine'l-vakfi's-sahîhi vaka'a 'indî 'alâ
mahallesinde pederim binâ eylediği medresede nehci't-tasrîhi ve innî hakemtü bi-sıhhatihî ve
müderris bulunan efendi, pederimden müntakil lüzûmihî ve husûsihî ve 'umûmihî 'âlimen bi'l-hilâ-
handa olan hissemden beher şehr yüz yirmi akçe fi'l-cârî beyne'l-eimmeti'l-eslâf ve ene'l-fakîrun
vazîfesin alo ve pederim binâ eylediği câmi'-i ileyhi 'ozze şanûhu el Hâc Mehmed el-mevlâ'l-
şerifde imâm bulunan efendi her yevm ba'de'l- hilâfe bi-kazâ-i Uşşak 'ufiye anhü.
fecr Yâsîn-i Şerîf tilâvet idüp ve ba'de'l "asr Sûre-
i Nebe' tilâvet idüp handa olan hissemden beher
Mühür: Es-Seyyid Mehmed Mustafa.
şehr yüz yirmi akçe vazîfesin ala ve medrese
derOnunda olan odada sâkin talebe-i 'ulûm
yevmiyye birer akçeden beher şehr üçyüz akçe Vech-i meşrûh üzre müteveffâ el-Hâc
vozîfelerin alalar ve câmi'-i şerîfin ve medrese-i Ebubekir'in vakf eylediği emlâka veresesinden
münîfenin ta'mîr ve termîmine helvacı dükkânında tereddüd vâki' olmağın mürtezikâları üç kıt'a
olan hissem ki otuz guruş ve handa olan hissem fetvâ-yı şerîfe ibrâz ile sıhhat ve lüzumuna hükm
den onbeş guruş mecmû'u kırk beş guruş senede ta'alluk ittiği zâhir olduğunu beynlerine müslihûn
alınup iktizâ iden mahal ta'mîr oluna ve câmi'-i tavassut idüp yüz on guruş icârın altmış guruşunu
şerîfde Cum'a Şeyhi bulunan efendi, handa olan vakf-ı mezbûra verilüp mâ'dâ elli guruşu verese
hissemden beher şehr ellişer akçe vazîfesin ala ve beyninde taksîm olmağla tarafeynden ibrâz-ı vak-
müderris bulunan efendi, vakfın üzerine nâzır fiyet olunduğu işbu mahalle kayd ile taraf-ı şer'-
olup senede bir kerre mütevelli ile vakfın hesâbını den imzâ olundu hurrire hazihi'l vakfiyye bi-ma-
rû'yet idüp masraftan fazla kalanı asi malı vakfa rifeti. Nemekahü'l-fakîr Züferü'n-nâib bi-medîne-i
zamm idüp handa olan hissemden beher şehr Uşşak 'ufiye anhü.
altmışar akçe vazîfesin ala ve şöyle vakf eyledim Mühür: es-Seyyid Züfer.
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VE VAKFİYELERİ
V. BODUROĞLU VAKFİYELERİ
1- Boduroglu Vakfiyeleri'nin Orijinalleri
H^ıi^jB'iijilLj^Cijit si^b^v/^î)'!^'^*'-'''''''
1
- 55
96
4 ^ ^ ^ ^
97
12. :5
5M
UŞAK'TA BODUROĞLU VAKIFLARI VF VAKFİYEI FRİ
-BODUR . SOKAK
şucfırvoD
rnezgrlık
&y.ıjj
t i t t
CAMI
E l
E
vrenuz Gazi, Karesi Beyliği'nin ileri gelen 8 2 0 / 1 4 1 7 yılında Vardar Yenicesi'nde vefat
şahsiyetlerinden birisi iken bu beyliğin eden Evrenuz Gazi'nin Osmanlı hizmetine
Orkın Bey tarafından Osmanlı topraklarına 7 3 6 / 1 3 3 5 yılında girdiği ve 84 yıl hizmet ettiği
katılması sonucu babası İsa Bey, yeğeni Fadıl Bey, göz önüne alınırsa; vefatı sırasında yaşının 100
Ece Yakup ve Hacı llbeyi gibi ileri gelenlerle bir civarında olduğu tahmin edilebilir.
likte Osmanlı hizmetine girerek Osmanlı
Evrenuz Gazi'nin vefatından sonra
Devieti'nin Rumeli toprakbnna geçişinde ve bu
oğullarından Ali ve İsa Beylerin önemli akıncı bey
bölgenin ilk fetih yıllarında önemli hizmetleri
leri olarak vazife yaptıkları görülmektedir*.
görülen bir akıncı beyi ve komutandır". Evrenuz
Akıncılığın faal okluğu XVI. asnn başlanna kadar
Gazi'nin babası Isa Bey'in Osmanlı hizmetine
Evrenuzoğullon önemli hizmetlerde bulunmuşlar;
oğlu ile birlikte girdiği ve yapılan akınlardan
ancak bu tarihlerden sonra akıncılığın önemini
birinde şehit olarak Pravişte (Radovişte)'de
kaybetmesiyle birlikte bu ailenin de şöhreti
Uran'ıye (Ivraniye) kazasına bağlı Sırcık (Kırcık)
zayıflamaya başhmıştır. Bununla birlikte bu aile
köyünde defnedikJiği belirtilir". III. Mehmet (1595- den bazılarının Evlâd-ı Fâtihân denilen yeni tarz
1603) devrinde Evrenuz Gazi'nin evkıdı için veri daki yörük teşkilatının komutanları arasında
len bir temliknamede bu mevki Köstendil bulundukhn görülmektedir".
Sancağı'nda Kutça civannda Pırangı köyü olarak
larif edilmiştir'. B. EVRENUZ GAZİ VE EVLADINA
Rumeli fethinin ilk yıllarında Hacı İl-beyi'nin VERİLEN TEMÜKNAMELER:
maiyetinde askerî faaliy^erde bulunan Evrenuz Evrenuz Gazi'nin Serez'deki zâviye vakfiyesi
Gazi, I. Murod'ın (1362-1389) 7 6 5 / 1 3 6 3 tari hakkında bilgi vermeden önce çeşitli dönemlerde
hindeki Edime fethine katılmıştır*. Edirne'nin Evrenuz Gazi ve evbdına verilmiş temliknameler-
fethinden sonra askeri harekâta bir süre ara den bahsetmeyi uygun buluyoruz. Zira kurulan ve
verip, ele geçirilen yerlerin idarî taksimatına yakın dönemlere kadar varlığını sürdüren vakıf ile
başlayan I. Murad, Rumeli arazisini "Rumeli verilen bu temliknameler arasında ilgi kurmak
Beylerbeyliği" haline getinniş, hudut boylarını da mümkündür.
hem hizmetlerinin karşılığı hem de sınırların
' M e h m e » N e » r i , N e ş r i Tarihi I, Y a y ı n l a y a n : F. Re»i» U n a t / M .
güvenliği için ileri gelen komutan ve devlet
A l l a y K ö y m e n , TTK B a s ı m e r i , A n k a r a 1 9 8 7 , s . 1 6 5 ; Şeba
adamlarına "uç" olarak vermiştir. Evrenuz bettin T e k i n d o ğ , "Süleyman P a » a ' , İslam Ans. XI, İstanbul
Gazi'yi Rumeli'deki ilk uç beyi olarak görüyoruz*. 1 9 7 0 , s . 1 9 2 ; İ. Hakla U r u n ç o r v l ı . O s m a n / ı Tarihi I, T T K
Basımevi, A n k a r a 1 9 8 2 , s . 1 5 5 , 1 5 6 , 5 6 3 , 5 6 9 ; Ahmet
787-792/1385-1389 yılbn arasında hacca Cevde» Pa»a, Kısm-ı Eı^iya ve Tevârih-i Hukh II. İstanbul
giden Evrenuz G a z i dönüşünde 7 9 2 / 1 3 8 9 1969, s. 5 3 7 , 539.
katılmıştık. 1 9 6 8 , s. 4 6 .
' U z u n ç a r j ı l ı 'Evrenuz Gazi", s. 4 1 8 .
Rumeli'nin fethi sırasmda ele geçirilen Gümükine ve Ağarean civarında Köster Çiftliği
arazinin taksim edilerek bir kısmmm ileri gelen adı ile bilinen Enbar ve Köçnrok köyleri bağ ve
lere belirli esaskıHa dağıtıldığı bilinmektedir'". değirmenlerinin temlik ediUiği belirtilmiştir. Aynı
Evrenuz Gazİ'ye de yaptığı hizmetlerin karşılığı yerde II. Bayezid zamanında aynı sınırların, vakıf
olarak, bütün tasarruf hakkı kendisine ait olmak köylerin ve Köstendil Sancağı'nda Kutça
üzere geniş araziler ve verilen hakkı resmi olarak civannda Pırangı adlı köyün ve diğer vakıfların
bildiren bir lemlikname verilmiştir. Dr. F. Von mukan«r tutulduklanndan bahsedilmektedir'^
Kraelifz tarafından 1911 yılında yayınbnan" ve Elimizde bulunan Evrenuz Gazİ'ye ait diğer
Berlin Kraliyet Müzesi'nde bulunan'^ ilk Osmanlı bir temlikname sûreti ise Vakıflar Genel
padişahlarına ait dört berattan birisi olduğu belir Müdürlüğü Arşivi'nde bulunmaktadır'^ Çelebi
tilen ve 788/1386 tarihinde Bursa'da yazılan bir Mehmet (1413-14217) tarahndan verilen ve
vesikadan anlaşıldığına göre I. Murad, Evrenuz 816/1413 tarihli bu vesikada Musa Çelebi'nin
Gazİ'ye Gümülcine, Serez, Manastır, Behleşte ve Rumeli'deki hâkimiyeti sırasında kendisine Vardar
Hûrişte" bölgelerini sancak olarak vermiştir. civannda Valtos hassını, Gölka ve Malıcay köy
Temliknamenin son kısmı konumuzla yakından lerini mülk verdiğini, sınırları belirlemek üzere
ilgilidir. Burada I. Murad, Evrenuz Gazi'nin bazı Selânik Kadısı Mevlâna Şemsüddin ve Umur adlı
köyleri vakfetmek isteğinden bahsederek "... imdi
şahısbnn gönderilip, kendisine bu sınırları içine
felheylediğin vilayetten ne kadar vakfedersen
alan mülkname verildiği ifade edilmektedir.
makbulümdür ve evladına riâyet hususu baştm
Çelebi Mehmet de kardeşinin verdiği bu mülk-
üzeredir. Benden sonra Devlet-i Osmanî benim
nameyi mukarrer tutmuş, ölümünden yaklaşık bir
evladımdan her kime müyesser olursa sana ve
ay sonra yenilemiştir. Belirtilen sınırlara Çelebi
senin evladına ki riayet etmeye lonelüllahi ve
Mehmet, Gümülcine civarında Köstemezük
melâiketihi ve'n nâs aleyhim ecmaîn üzerlerine
çiftliğini, bağ, bostan ve değirmenini de ilave
olsun, ve yarın kıyamet gününde dîvân-ı
ederek Evrenuz Gazİ'ye satış, hibe ve vakıf konu
mahşerde davacı olup husûmet ederim. Bu husus
larında tam tasarruf hakkı vermiştir. Bu sınır ve
ta hatınna şüphe getirmeyesin" diyerek bu isteğe
hakların, kendisinden sonra gelen hükümdarlar
olumlu cevap vermiştir.
tarafından da tanınmasını kesin bir dille istemiştir.
Friedrich Von Kraelitz'in bu neşrinden az Elimizdeki bu vesika orijinal olmayıp, 1949
sonra Osman Ferid tarafından, Evrenuz Gazi'nin yılında Sami Evrenuzoğlu'ndan alınan aslından
o tarihte hayatta bulunan torunbrından Selim bir nüshadır.
Paşa nezdindeki lemlikname neşredilmiştir". Sözü
edilen temlikname, Defterhane-i Âmire'de bulu " M ü n i r Aktepe, "XIV. v e X V . A s ı r l a r d a Rumelinin Türkler
nan 1012 Cumâdelûlâ / 1 ö 0 3 Ekim tarihli asıl Tarafından İskanına D a i r " , Türkiyat Mecmuası X, İstanbul
1 9 5 3 , s. 2 9 9 3 1 2 .
nüshasından 1179 Muharrem/1765 Haziran ta
" F . V o n Kraelllz, "İlk O s m a n l ı P a d i ş a h l a n n ı n İhdas Etmiş
rihinde yazılmıştır ki buna göre asıl olduğu belir Oldukkjn B o a Beratlar", TOEM. Sayı: 2 8 , Teşrinievvel
tilen nüsha III. Mehmet (1595-1603), suret olan ve 1 3 3 0 , s. 2 4 2 - 2 5 0 .
Selim Paşo'nm elinde bulunan nüsha ise III. " Y u k a n d a verdiğimiz F. V o n Kroeiitz'e ait y a z ı d a bu bel
gelerin Pertsd), V. Verzcichi der Turk. Har)dscriften der Kgl,
Mustafa {U57-]774) dönemlerine tekabül
BibliM zu Berlin, Berlin 1 8 8 9 , p. 2 2 3 , 4 ( N o : 260)'de
etmektedir. Temliknomede, Evrenuz Gazİ'ye bulunduğu belirtilmektedir. Yaptığımız araştırmalar sonu
"Vardar tevâbiinden Valtos hossı, Gölka ve cunda bahsedilen Evâil-i Şevval 7 8 8 / E y l ü l - E k i m 1 3 8 6 t a r i h
Malıcay adlı köylerin haracı, ispençesi hudut ve li bu belgenin diğer bir örneğinin İstanbul'da Başbakanlık
Osmanlı Arşivi'nde d e bulunduğunu tespit ettik. Bk. B O A .
sınırları ile birlikte hibe ve temlik edildiği, sınırlan Yıldız E s a s , 3 3 / 2 3 2 0 / 7 3 / 9 1 .
Selânik Kadısı Mevlânâ Şemsüddin ve Umur '^Rumeli'de b u l u n a n bu yerlerden Behleşte ve Hûrişte,
adındaki bir kişi tarafından belirlenip I. Murad ve Manastır Vikıyeti'nin G ö r i c e K a z a s ı n a bağlı n a h i y e m e r k e z
leridir.
II. Bayezid'a (1481-1512) arzedildiği, bunların
" O s m a n Ferid, "Evrenuz Bey H a n e d a n ı n a A i t T e m l i k n a m e - i
ve daha sonra da II. Mehmet'in mukarrer tut
H ü m â y u n " , TOEM, Sayı: 3 1 , s . 4 3 2 .
maları üzerine temliknâmenin verildiği
" O s m a n Ferid, "Evrenuz Bey H a n e d a n ı n a A i t T e m l i k n a m e - i
belirtilmiştir. Ecdâdının verdikleri bu temliknâmeyi Hümâyûn", TOEM, Sayı: 3 1 , s . 4 3 3 - 4 3 7 .
Sancoğı'nın Karakarye Kazası'na bağlı bir nâip- " E v a n g d i a Balta, 1 4 5 4 tarihli bir beratta bu köyün gdirinin
vakıf için kullanılacağına d a i r bilginin d m o d ı ğ ı n d o n bahset
lik obn Avurdos Kasabası'nı'" ve babasının
mekte; a n c a k X V I . o s n n boşlarında, halta 1 9 1 0 yılına kodor
türbesinin bulunduğu Köstendil Sancağt'ndo b u köyün tüm g d i r i n e s a h i p olduğunu bdirtrnektedir. Bk.
E v a n g d i a B o l l a , te$ Vakıfs de Serr» el de Sa Regions, s.
Kutça civarında Pırangı Köyü'nü vakfetmiştir^'.
140- 141,143.
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH ZFNIPiİM
5. Serez yakınlarındaki Karasu adlı tarla, İslam Hukuku'nda mütevelli olacak kişide
6. Ulu Bahçe adlı meyvalık ve bağ. erkek olmak şartı aranmamasına^" rağmen
Evrenuz Gazi'nin kendi neslinden gelen kadınlara
Vakfiyede Valtos havalâsi ile Gölka ve
ve erkek de olsa çocuklarına hiçbir şekilde müte-
Malıcay köylerinin sınırları ayrıntılı olarak belirtil
vellilik hakkı vermemesini zamanın mevcut
miştir.
hukukunun bir gereği değil, vâkıfın kendi düşünce
Evrenuz Gazi'nin Serez'deki bu vakfının
ve isteğinin sonucu olarak değerlendirmek uygun
amacı genel olarak zaviyede konaklayan misafir
görünmektedir. Nitekim yaklaşık olarak aynı
leri imkânlar ölçüsünde ağırlamak, yiyecek ve
dönemlere ait 866/1461 tarihli diğer bir vak
barınma ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bunun
fiyede, oğulların neslinin kesilmeden sonra
yanısıra şayet pişen yemeklerden artan olursa
kızların da mütevelli olabilecekleri belirtilmekte-
çevredeki fakir ve muhtaçlar da bundan istifade
dir^^
edebilecektir. Her ne kadar vakıftan zâviye olarak
bahsedilmekte ise de taşıdığı özellikler itibarıyla Vakfın toplam gelirlerinden (gölle) 1 / 1 0 ' u
bu kurumun tasavvufî anlamda bir tarikat zaviye mütevellîye tam tasarruf hakkı ile verilecektir^^
si olmadığı anlaşılmaktadır; ancak Osmanlılar Kalan kısmı, belirlendiği şekilde personel harca
döneminde zâviye tabiri tarikat mensuplarının malarına ve vakfın diğer ihtiyaçlarına sarfedildik-
barındıkları ve faaliyet gösterdikleri kurum ten sonra bir artış (bütçe fazlalığı) olursa, artan bu
dışında yolculara ve muhtaçlara yiyecek ve miktarı yine vakıf için harcama yetkisi mütevelliye
barınma imkanı sağlayan kurumlar için de kul- verilmiştir. Zâviyedeki görevliler ve kendilerine
la^ılmaktadır^^ Nitekim aynı dönemde bu özellik tahsis edilen miktarları şu şekilde gösterebiliriz:
te diğer bir zâviye vakfı Bursa'da görülmektedir.
Çandarlı-zâde Ali Paşa'nın 808/1405 tarihinde
GÖREVLİ ALDIĞI MİKTAR
tesis ettiği vakıf genel özellikleri ile Evrenuz
Gazi'nin Serez'deki zâviye vakfına benzemekte- Mütevelli Toplam gelirin 1 / l O'u
dir^^
Serez Kadısı yevmiye 1 dirhem
Evrenuz Gazi'nin Serez'deki vakfının hangi Ahi (Vekii-i Hare) yevmiye 3 dirhem
kurallar içinde ve kimler tarafından yönetileceği
vakfiyede geniş olarak açıklanmıştır. Vakfın İmam yevmiye 2 dirhem
idaresinde yetki ve sorumluluklar genel olarak Kâtip yevmiye 1 dirhem
mütevelliye verilmiştir. Evrenuz Gazi, hayatı
Müezzin yevmiye 1 dirhem
boyunca kendisinin veya kendisinin tayin ettiği
birisinin, kendisinden sonra da büyük oğlu Burak Hafızlar yevmiye 4 dirhem (toplam)
Bey'in mütevelli olmasını şart etmiştir. Daha sonra
Feke (Nakîb-i Zâviye) yevmiye 1 dirhem
mütevelli olacak kişilerde ise üç şart aranmak
tadır: Birincisi, Evrenuz Gazi'nin neslinden olmak, " A . Yaşar O c a k , "Zaviyeler", Vakıflar Dergisi XII, s . 2 5 0 .
ikincisi, dürüst ve salih bir kimse olmak, üçüncüsü " i . Hakkı Uzunçarşıh, " Ç a n d a r l ı - z â d e Ali Paşa V a k f i y e s i " ,
fie//eten XX. s . 5 4 9 - 5 7 8 .
ise erkek olmaktır. Mütevelli, vâkıfın kendi
" O . Nasûhi Bilmen, Hukûk-ı hlâmiye ve Istılahât-ı Fıkhiye
oğullarından birisinin veya oğullarından hayatta
/Cdmusü V, istanbul 1 9 6 9 , s . 6 9 .
olan yoksa oğullarının oğullarından salih olan " A . Himmet Berki, "islamda Vakıf, Z a ğ a n u s Paşa v e Z e v c e s i
larından birisi olacak ve bu sıra derece itibarıyla Nefise Hatun Vakfiyeleri", Vakıflar Dergisi IV, s . 1 9 - 3 8 .
devam ettirilecektir. Vâkıf, kızlarına, oğullarının ^'Vakfın X V İ . asrın başlarındaki gelirleri h a k k ı n d a bilgi için,
Bk. Evangelic Balta, Les Vakıfs de Serres et de Sa Reqions,
kızlarına ve kızlarının oğullarına hiçbir şekilde s. 1 4 2 .
il K DÖNEM OSMANLI VAKFİYELERİNDEN SERF7'nF EVRENUZ GA7İ'YF AİT ZÂVİYE VAKFİYESİ
Serez Kadısı, fıulcûlcî olaral< valcfın yönetimi Çelebi Musa'nın vefatına kadar yanında kalmıştır.
ile ilgilendiği, mütevelliye nezâret ve yardım ettiği Daha sonra II. Murad (1421-1444/1445-1451)
için kendisine bir dirhem yevmiye tahsis edilmiştir. zamanında Geriyanoğlu Yokup Bey'e elçi olarak
Ahi olarak adı geçen görevli, alış-veriş ve gönderilmiştir. Alim bir kişi olan Umur Bey,
zaviyenin eksiklerinin giderilmesi için yapılan Bergama, Biga, Geyve, Bursa, Afyon ve Edirne'de
harcamaların hesabının tutulmasından sorumlu cami ve medreseler yaptırmış, vakıflarda buiun-
vekil-i harçtır. Bu görevin Evrenuz Gazi'nin muştu^'^ Şahitler arasında adı geçen Sucuoğlu
azatlısına ve onun evlatlarına, şayet nesli kesilirse Fetret Devri'nde Musa Çelebi'nin yanından ayrılıp
mütevellinin tayin edeceği uygun bir kişiye ve Çelebi Mehmet'e katılan bir komutandır^^
rilmesi şart koşulmuştur. Feke olarak adı geçen Kendisinden Çelebi Mehmet'in memleketlerinin
görevli, zaviyenin nakibi yani mütevellinin hâkimi olarak bahsedilen Cemal b. Şeyh
yardımcısı ve zaviyenin işlerini görüp gözeten Ramazan b. Ebî Yezid, Emir Süleyman Çelebi'ye
kişidir^. Feke adlı bu görevlinin 8 6 9 / 1 4 6 4 tarih Çondarlı-zâde Ali Paşa'dan sonra vezir olan
li bir vakfiyede kassâm olarak geçtiği görülmekte Şeyh Ramazan b. Bayezid'in oğludur*'.
dir^; ancak vakfiyemizde bu görevlinin, zaviyenin Vakfiyede geçen yer adlarının büyük
nakibi olduğu açıkça belirtilmektedir. çoğunluğunun Türkçe olmadığı, hatta bu adların
Vakfın gelirlerinden görevlilere ödenen ve sonradan da değiştirilmediği anlaşılmaktadır.
ihtiyaçlara harcanan miktar ayrıldıktan sonra Ayrıca vakfiyenin son kısmında geçen i'ta şartına
artan kısım ile sabah, akşam günde iki öğün bakılarak vakfedilen arazi ve mülklerin aynı
yemek çıkartılıp, ekonomik durumu ne olursa zamanda başka bir vakfa tahsis edildiği ileri
olsun zaviyede konaklayan herkes, şayet artarsa sürülebilir. Zira i'ta şartı, bir malın değişik yeder-
zaviyeye komşu fakir ve muhtaç kimseler de bu le aynı onda vakfedilmesi durumunda, bu malın
yemekten faydalanacaktır. gelirinden vakıflardan birinin mahrum edilip
diğerine ve^ilmesidi^^^
8 1 9 / 1 4 1 6 tarihli belgeden anlaşıldığına
göre Evrenuz Gazi, yaptığı vakfın iptalini istemiş; Evrenuz Gazi'nin Serez'deki bu vakfı bugün
ancak bu talep mahkeme kararı ile maalesef ayakta değildir^^ Bu muazzam vakıf
reddedilmiştir^'. Bununla birlikte sözü edilen bu kurtarılamamış ve Yunanlıların elinde hebâ
durum Evrenuz Gazi'nin vakfından gerçekten olmuştur^'.
vazgeçtiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira " Bk. A . Himmet Berki, Vakfa Dair Yazılan £jer/er/e Vakfiye ve
Benzeri Vesikalarda G e ç e n Ishlah ve Tabirler, A n k a r a 1 9 6 6 ,
Osmanlı vakıf hukukunda vakfın tescil edilerek
s. 4 4 .
hukûkî bağlayıcılık kazanabilmesi için vâkıf
^"E.Hakkı A y v e r d i , " G a z i Süleyman Paşa Vakfiyesi ve Tahrir
tarafından farazî bir davanın açılıp, gerekli DefteHeri", VakiEar Dergiii VII, s . 2 2 .
incelemeden sonra kadı tarafından vakfın lüzu ^'Vakıflar G e n e l M ü d ü r l ü ğ ü Arşivi. Defter N o ; 2 1 1 3 / 1 - 6 . Bk.
EKİ.
muna karar verilmesi usûlü yaygın olarak
''Bu k o n u d a geniş bilgi için, Bk. Ahmet A k g ü n d ü z , İslam
kullanılmıştır^^ ki belgede sözü edilen hadise de
Hukukunda ve Osmanlı Talbikahnda Vakıf Müessesesi, TTK
bu usûle uygun olarak gerçekleşmiştir. Basımevi, A n k a r a 1 9 9 8 , s. 9 9 - 1 0 2 .
V a k ı f l a r G e n e l M ü d ü r l ü ğ ü Arşivi, Defter N o : 2 1 1 3 / 1 - 6 . Bk.
Evrenuz Gazi, vakfiyede yer alan, mütevel
E K II.
linin kendisi veya kendisinin tayin ettiği kimsenin
" U z u n ç a r ş ı l ı , Osmanlı Tarifli I, s. 3 4 3 , 5 7 5 ; A . A d n a n
olabileceği şartına dayanarak mevcut mütevelli A d ı v a r , Osmanlı Türklerinde ilim. Remzi Kitabevi, 4 . Baskı,
Doğan'ı görevinden azletmiş, vefatından sonra istanbul 1 9 8 2 , s. 2 1 , 2 6 , 6 8 ; B O A , Cevdet Evkaf, N o ;
2 0 7 5 3 ; C e v d e t M a a r i f , N o ; 11 3 8 .
da vakıf şartı gereği büyük oğlu Burak Bey Safer
"Bk. Zuhuri Danışman. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi III,
821/Mart 1418 tarihinde mütevellilik görevine istanbul 1 9 7 4 , s. 2 3 8 .
getirilmiştir^^ ^'Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I, s. 5 3 8 .
Vakfın iptal isteğinin reddedildiğini gösteren "Bk. Ahmet Akgündüz, İslam Hukukunda ve Osmanlı
Tatbikatında Vakıf Müessesesi, TTK Basımevi, A n k a r a 1 9 8 8 ,
belgenin arkasında uzun bir şahitler listesi bulun s. 1 9 4 .
maktadır. Bunlardan Umur b. Timurtaş, Kara ^'Evangelia Balta'nın Makedonya arşivlerine dayanarak
Timurtaş Poşa'nm dört oğlundan birisidir. Evrenuz verdiği bilgilere bakıldığında bu vakfın 1 9 1 0 yıllarında faal
olduğu anîaşılmaktodır. Bk. E v a n g e l i c Balta, i.es Vakıfs de
Gazi ve Umur Bey Musa Çelebi'nin yanında bir
Serres et de Sa Regions, s. 1 4 3 .
likte bulunmuşlar; ancak daha sonra Evrenuz • ' E . Hakkı A y v e r d i , Osmanlı Mimarisinin İlk Devri I, istanbul
Gazi, Çelebi Mehmet'e katılırken Umur Bey, 1 9 6 6 , s. 5 2 5 .
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH ZENGİN
EVRENUZ GAZİ'NİN SEREZ'DEKİ güzeli olan Valtos adlı gölün, Gölka, Malıcay adlı
ZAVİYE VAKFİYESİ köylerin bütün arazilerini, gelirlerini, haklarını,
üzerinde bulunan binalarını, yine buralarda bulu
(Tercüme)
nan buralara ait sarf edilen az çok ne varsa hep
Bismillahirrahmanirrahim
sini, kendisi henüz hayatta, leh ve aleyhindeki
Yardıma ve desteğe muhtaç olmal<sızın işleri kavlî ve fiilî tasarruflara gücü yeterken tasadduk,
kolaylaştıran, halk tabakalarının kısmetlerini habs ve vakfetti.
külfetsiz ve zahmetsiz takdir eden, inâyeti ile dinin
Göl arazisi ile zikredilen köylerin
güzelliğini ve İslâm'ın azametini kemâle erdiren,
hudutlarının tafsilatı Sultan Musa bin Bayezid
koruması ile millet-i hanifin bayraklarını yüksel
Han'ın -Allah mülkünü müebbet kılsın- emri ile
ten, mülk edinmeyi insanların işlerinin düzgün
yazılan mezkûr vesikadaki veçhile zikredilmiştir.
lüğüne ve hayır yollarını büyük ecirler kazanmaya
Arazinin sınırlarından ilki Ulu Kavak denilen
vesîle kılan, sadaka ve vakfı insanlara, avâmın ve
büyük ağacın olduğu yerdir. Daha sonra buradan
ileri gelenlerin faydalanması için meşrû kılan
Neguryo harabesi denilen yere, buradan Ballıca
Allah'a hayır yollarını, onların bilgisini ve İslam
Irmağı denilen nehrin aktığı yere, buradan
kurallarının esaslarını ve desteklerini açıkladığı
Verğarbilo harâbesi denilen yere, buradan iki
için öyle hamdolsun ki akıllı insanların derin
yolun kavuştuğu yerdeki Usturpi denilen dikilitaşa,
anlayışları onun açıklanmasından mahrum
oradan yine büyük yolun kenarındaki dikilitaşa,
kalırlar, evliyanın vehimleri onu takdir etmekten
oradan eski dikili siyah taşın bulunduğu yere,
âciz kalır. Şehâdet ederiz ki Allah'ın şerefli ve
oradan Ağzaşta denilen köye, oradan eski
aziz bir nesilden yarattığı, bütün yaratılanlara ve
değirmen arazisine, oradan mezkûr gölün
ümmetlere gönderdiği Muhammed Allah'ın kulu
kenarındaki Lârâ denilen köye kadardır. Lârâ
ve elçisidir. Allah, dinlerin berraklığı şüphe ve
denilen köyün sınırları ve alâmetleri etrafındaki
zulüm bulutları altında kalmayan, yakînlerinin
dikili taşlardan dolayı tahditten müstağnîdir. Kıble
nurları hevâ kabukları ile örtülmeyen O'na ve
cihetindeki mezkûr gölden ayrılmış derelerin
O'nun soyuna rahmet etsin. Öyle rahmet etsin ki
arazisi ve onlardan oluşmuş balık avlanan göl
gece ve gündüzler ard arda geldikçe yenilensin,
cükler bu gölün sınırları içine dahildir. Yalçındır
aylar ve yıllar geçtikçe artsın, sağlık, esenlik
adlı ilk dere Lârâ köyüne ulaşır. Derelerden ikinci
versin.
sine Kerumid, üçüncüsüne Bîrzâk, dördüncüsüne
Salât ve selamdan sonra, büyük emîrlerin ve Vilazol denir. Bunlar Bürgârmûr denilen tarlaya,
kerem sahiplerinin ileri gelenlerin övüncü, gazi
ondan geçip mezkûr gölün suyunun aktığı yere
lerin ve mücahitlerin şahı, kâfirleri ve Hakk'a karşı
varır, sonra denize ulaşır. Bu nehirdeki geçit yeri
çıkanları perişan eden, İslam'ın ve Müslümanların
mezkûr gölün sınırları içindedir. Balıkların
yardımcısı, din bayrağını yücelten, âlimleri ve tâ-
avlandığı yer arazisi mezkûr gölün sınırları
lipleri gözeten, zayıfların ve miskinlerin
içindedir. Daha sonra sınır mezkûr geçitten döner
yardımcısı, iki yeşil meyil ve iki merve arasında
ve çorak arazide dikilitaşın bulunduğu yerden
tavaf eden Hacı Evrenuz bin İsa'yı -Allah bu
geçer, sonra buradan Gölka ve Eledostorya'ya
ikisinden günahları ve gidersin, büyük fazlı ve
ulaşan yola, oradan Küçük Idris etkinliğine girer
keremi ile yardım etsin- Allah, ibadet etme yoluna
ve kuzeye saparak bu sınırdan çıkar ve tepe
koyulmaya, hayır işleme saadetine kavuşmaya
üzerinde dikili taşın bulunduğu yere ulaşır ve
muvaffak edince O da anladı ki dünya aşağıdır,
mezkhur gölün iki tarafını takip ederek Hamza
sonu ölümdür. Yaşayanlar, hemen yola çıkacak
Reis Köyü'nün ortasında dikilen taşın bulunduğu
misafirler, nimetler ise hemen kaybolacak gölge
yerden geçer, buradan da kuzeye saparak Çatal
gibidir. Dünyada bir gün sevinen günlerce
Höyük denilen tepeye ulaşır. Buraya uğramadan,
mahzun olur. Asıl akıllı olan dünyayı, âhireti
sınırları tarif konusunun başında zikredilen Ballıca
kazanmak için isteyen, Hakk'a boyun eğip inadı
irmağı'na ulaşır. Daha sonra eski V a r d o r
terk eden kimsedir.
Suyunun denize karıştığı gediğe çıkar, buradan
Bu yüzden Rumeli Vilayeti'nde Vardar
Nahiyesi'nde mallarının özü ve emlâkinin en " V a k f i y e d e o k u n a m a y a n yerler noktalarla belirtilecektir.
il K nÖNEM OSMANU VAKFİYELERİNDEN SFRFZ'DE EVRENl J7 GAZİYE AfT ZÂVİYE VAKFİYESİ
Namûlc ve Munîlc tariaianna buradan do yola bulunan mezkûr vâkıfın ismi ile bilinen iki üzüm
ulaşır. Buradan Menekşe Mezarlığı'ndaki iki yol bağının tamamını, Siroz'da mezkûr vâkıfın adına
kavşağına, oradan odun toplanan dağdan geçen izâfetle bilinen değirmenin tamamını, Zekeriya
yola, oradan Naiusko Harabesi'ndeki dikilitaşa, Bahçesi diye bilinen bahçenin yanındaki tarlanın
oradan Fındık Deresi denilen vadiye ulaşır, sonra tamamını, Ulu Bahçe diye bilinen meyve
bu vadiden üzerinde nişan olarak dikilmiş taş ağaçlarının bulunduğu üzüm bağının tamamını,
bulunan Eski Hisarlık denilen yere, oradan da kör mezkûr vâkıhn mahallesinde bulunan kendi
kuyuya çıkar. Oradan da Yakup köyüne giren ismine izâfetle meşhur olan bu yüzden tahditten
yola ve Vardar Nehri'ne, oradan dikilitaşın müstağnî evi bitişik sahası ile birlikte herkesin
olduğu yere girer. Sonra mezkûr vadinin kendi derecesinin gölgesinde bulunduğu günde
doğusundan geçer ve geniş yolun yanındaki..., Allah'ın rızasını ve O'nun azâbının eleminden
oradan da Valtos lıududundaki Kum Tepeciği adlı affını talep ederek, kötü âkıbetine engel olması
tepedeki dikilitaşa ulaşır. için, Nebî'nin -Allah'ın salât ve selamı üzerine
Yine Zıhna Vilayeti'ndeki Dunba köyünü olsun- "Vakıf, kıyamet gününde mü'minin gölge-
zikredilen köylerin sınırlandırıldığı üzere bütün sidir" va'dine ve "Sadaka Rabbin gazâbını
hudutları ile vakfetti. Kuzey sınırı Zıhna Suyu'nun giderir" sözüne uyarak şer'î, geçerli, sonsuza
kadar sürekli sadaka ve Allah'ın (onu bozmaya
aktığı yere ve Uskababolulu denilen köye, oradan
çalışanları) kınaması ile koruma altına alınmış bir
sınır için dikilen taşın yerine kadar ulaşır. Batı
vakıf olarak vakfetmiştir.
sının ise Mecikli tarlasına, oradan .... sınırına,
oradan Leşkerî arazisine ve Fenlü Kilisesi'nin Vâkıf bu tasoddukundan dönemez, bunlar
arsasına ulaşır. Bu ikisi arasında hudut olarak dan hiçbir şeyi satamaz, mülk edinemez, telef
özerinde taş bulunan bir yol geçer. Batı sınırı edemez. Bu vakıf, vârislerin en hayırlısı olan Allah
İsmail Bey arazisi sınırına ve Bedreddin Bey tımarı yeryüzüne ve ondaki her şeye vâris oluncaya
olarak meşhur olan köye ulaşır. Yoldan geçer kadar usûlü üzerine kâim, şartları ile mahfuz,
Mukbil Köprüsü'ne uğrar ve dikili taşların bulun âdeti üzerine cârî olarak bu belgede tespit edil
duğu yere ulaşır. Doğu sınırına gelince bu sınır diği gibi bâkî kalacaktır. Allah'a ve kıyamet
Iskamto adlı köye ve Zıhna sınırına kadar ulaşır ki gününe inanan bir kadı veya vâlinin bu vakfı
burada, sınır için dikilmiş taşlar vardır. Daha tamamen iptal etmesi, değiştirmesi ve şartlarından
sonra kavşakta alâmet olarak dikilmiş siyah taş birisine kaldırması helal olmaz. Bunu işittikten
bulunan geniş yola saparak devam eder. sonra bir kimse bu vakfiyeyi değiştirirse günah
onu değiştirenleredir. Allah şüphesiz işitendir,
Rumeli'de Siroz şehrinde bulunan Evrenuz
bilendir. Kim onun içindekileri değiştirmeye çalışır
Bey'e izâfetle meşhur olduğundan sınırlarının
ise Allah'ın gazabına uğramış ve hoşlanmadığı
belirtilmesine gerek olmayan, fakirlere, miskinlere
bir işi yapmış olur. Allah onun tamahının hesabını
ve diğer gelip geçenlere sığınak ve mesken olarak
gören, yeten ve yaptığının cezasını verendir.
tahsis ettiği menzilinin tamamını, Siroz şehrinde
Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti
mezkûr vâkıfın ismine izâfetle bilinen, şöhretinden
onun üzerine olsun. Vâkıfın alacağı sevap
dolayı sınırlarının belirtilmesine gerek olmayan
Allah'ın takdirine aittir ki O, iyilik yapanların iyi
dükkânlarının tamamını, şöhretinden ve iltibassız
liklerini âlemlere şâmil olan fazlımdan mahrum
olduğundan sınırlarının belirtilmesine gerek
etmez. Vâkıf, mezkûr büyük emir, daha önce
olmayan Polka adlı köyün tamamını, Siroz
zikredilenlerin hepsini Siroz'da bina ettirdiği
yakınında ve nehir civarında bulunan, mezkûr
zaviyenin ehli olan mütevelli, imam, müezzin,
vâkıfa izâfetle bilinip tarif ve dahditten müstağni
hizmetli, misafir, mücâvir ve diğerlerine ileride
olan Karasu adlı tarlanın tamamını, Siroz
zikredilecek ayrıntılar üzere sahih ve şer'î surette
şehrinde bulunan Zekeriya Bahçesi olarak bilinen
vakfetmiştir.
bahçenin tamamını, Siroz'da bulunan mezkûr
bahçeye yakın bütün üzüm bağlarını, daha sonra Vâkıf, vakıf gelirlerinin öncelikle vakfın
zikredilen bahçe ve üzüm bağı orasında bulunan tamirine, noksanının tamamlanmasına, mezkûr
evlerinin tamamını, Siroz'da tepenin üzerinde zâviyenin mutfağına ve etrafındaki diğer kısımlar-
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH ZENGİN
dan tamire muhtaç olan ve ne varsa hepsinin Vâkıf, vakfın toplam gelirinin onda dokuzun
tamamlanmasına sarf edilmesini şart etmiştir. Yine dan ne kendi evladına ne de evladının evladına
vâkıf, bütün vakıfların gelirlerinin onda birinin bu hisse ve hak verilmemesini; ancak fakir ve muhtaç
vakıfların mütevellisine verilmesini şart etmiştir. oldukları zaman diğer fakirler gibi mütevellinin
Vâkıf, vakıflara hayatı boyunca kendi nefs-i izni ile vakıfların gelirlerinden faydalanabilmeleri
şerifinin, vefatından sonra ise büyük oğlu gazi ni şart etmiştir. Yine vakfın emîri (kurucusu) Siroz
lerin ve mücahitlerin meliki Burak Bey'in mütevel şehrinde kadı ve hâkim olan kimseye mezkûr
liye mutasarrıf olmasını şart etmiştir. Tevliyet hakkı vakıflara nezâret ve yardım, mütevellinin eksik
olarak mütevelli, yukarıda zikredildiği üzere lerini iyi nasihat ve güzellikle düzeltmesi için
toplam gelirden mahsulün onda birini alır ve günde bir dirhem tayin etmiştir. Yine vâkıf, örfte
ihtiyaçları için istediği gibi sarf eder. Buna karşılık kendisine ahi denilen, mezkûr zâviyede vekil-i
vakıfların bakımlarını yapar, ihtiyaçlarını karşılar, hare olup buranın hizmetine, yemeğin yapıldığı
gelirlerini toplar ve onda dokuzunu ileride ve yenildiği yerin ihtiyaçlarına bakan mutasarrıfa
zikredileceği üzere mezkûr vâkıfın tayin ettiği günlük üç dirhem para ile mutfakta pişen yemek
masraflar için sarf eder. ten iki parça etli iki kop yemekten sabah-akşom
olmak üzere dört kap verilmesini istemiştir. Vâkıf
Vâkıf, büyük oğlu Burak Bey'in - Allah bu vekîlin azatlısının, sonra da azatlısının
ömrünü uzun kılsın- ölümünden sonra kendi nes evladından nesilleri kesilinceye kadar her batında
linden kalan oğullarından en iyisi ve vakıf işleri en sâlih olanının olmasını şart etmiştir. Yine vâkıf,
konusunda en emîninin mütevelli olmasını şort zâviyenin imamı için vazifelerinden dolayı iki
etmiştir. Şâyet kendi neslinden oğulları içinde dirhem, aynı şekilde mütevellinin mezkûr vekile
sâlih ve emin bir kimse bulunmaz ise kendi nes teslim ettikleri ve vekîlin bunları zâviyenin bilinen
linden hayatta olan ancak sâlih olmayan oğlu ihtiyaçlarına sarfını yazan kâtibe bir dirhem
olsa bile oğullarının oğullarından emîn ve sâlih yevmiye tahsis etmiştir. Mezkûr vâkıf, zâviyenin
olanı mütevelli olur. Sâlih olan oğullarından kimse imamının şâyet kâtiplik zahmetini üzerine alırsa,
kalmadığında tevliyet ve tevliyet hakkı oğullarının imamlık için alacağı iki dirhemin yanı sıra bu
oğullarından en sâlih ve vakıflar için en emîn görev için ayrıca bir dirhem almasına razıdır.
Ancak kabul etmez ise mütevelli bu göreve
olanına intikal eder. Oğullarının oğulları içinde
başkasını tayin eder. Vâkıf zâviyenin müezzini
de sâlih ve emîn kimse bulunmaz ise birinci
için bir dirhem tayin etmiştir. Vâkıf, feke - fâkıh -
batında şart edildiği gibi tevliyet hakkı,
denilen zâviyenin nakîbine bir dirhem yevmiye
oğullarının oğulları mevcut olmasına rağmen,
tayin etmiştir. Vâkıf, zâviyede yapılan ve burada
oğullarının oğullarının oğullarından en sâlih
yenen yemeklerin ahi hariç, adı geçenlere sabah
olanına aittir. Bunların sâlih oğullarının ardı - akşam az veya çok verilmesini mütevellinin ahi
kesildikten sonra ise ne kadar aşağı giderse gitsin ile görüşüp karorlaştınmasına bırakmıştır. Vakfın
vâkıfın sülâlesi kesilinceye kadar derece derece emîri, Kur'ân okuyan ve sevabını mezkûr vâkıfa
onlardan sonra gelen oğullar batnma intikal eder. gönderen hâfızlar için günde dört dirhem tayin
Herhangi bir batında iki oğul sâlih olmak yönün etmiştir. Bu dört dirhemi mütevelli, Siroz'da otu
den birbirleri ile denk olurlar ise tevliyet hakkı ran hâfızlordan istediklerine verirler. Hâfızlar ile
yaşça büyük olana aittir. Yine mezkûr vâkıf, görüşüp anlaşmak da mütevellinin kadı ile
kızlarına ne kadar sâlih olsalar da kızlarının görüşmesi sonucu karar vereceği bir meseledir.
oğullarından hiçbirisine tevliyet hakkının ve
rilmemesini ve mütevelli olmamalarını şart Vakfın gelirlerinden sözü edilen vazifelilere
etmiştir. Şayet vâkıfın oğullarının nesli tamamen verildikten sonra artan kısmı Osmanlı ülkelerinde
ki zâviyelerde sabah-akşam pişirilmesi âdet olan
kesilip hiçbir sâlih erkek kalmadı ise tevliyet ve
yemek için harcanır ve bu yemekten zâviyeye
toplam gelirin onda birinden ibaret olan tevliyet
gelen ister zengin ister fakir olsun misafirlere,
hakkı bu beldenin kadısının sâlih kimselerle
ulemâ ve fakir halka burada kaldıkları müddetçe
görüşmesi ile vâkıfın akrabalarından veya bunun
verilir. Yine, burada pişen yemekten şayet burada
dışında herhangi lâyık bir kimseye verilir.
kalanlardan artarsa, zâviyenin komşularından
iı^K nÖNEM OSMANU VAKFİYELERİNDEN SERFZ'DE EVRENUZ GAZİ'YE AİT ZAVİYE VAKFİYESİ
buranın yemeğine muhtaç falcirlere de verilir. Mustafa'ya salât ve selamdan sonra Rabb-i
Bütün bunlar mütevelli ve ahinin insafla verecek Mecid'in kullarının en zayıfı, Sultan Mehmet Han
leri karara bağlıdır. Yine, misafirlere geldikleri b. Sultan Bayezid'in memleketlerinin hâkimi
anda ve ayrılırken verilen yemek de bu artan Cemal b. Şeyh Ramazan b. Ebî Yezid şöyle
kısımdan karşılanır. Şâyet vakıfların gelirleri yeter söylüyor: Bu yazımdan önce yazdığım mâlum
li olduğu takdirde zaviyede kalanlara ve muhtaç
vesikanın muhteviyatı, yine aynı yazıda işaret
fakirlere belli vakitlerde mezkûr vekilin ve ahinin
edilen vâkıf, cömert idareci, güzel ahlâk ve iyilik
uygun gördüğü miktarda turşu ve bal verilir.
leri kendisinde toplayan, Kâbe'yi, Makom'ı
Vâkıf değiştirilmesini uygun gördüğünü sat ziyaret eden, Mescid-i Horam'da iki yeşil meyil
mak veya takas"*' sûreti ile değiştirmesini şart arasında so'y eden, gazi ve askerlerin kuman
etmiştir. Ancak bu tasarruf sadece kendisine aittir. danı, kâfirleri kovan ve perişan eden el-Hâc
Yine mezkûr vâkıf, masrafı çoğaltmak ve azalt Evrenuz Bey b. İsa'nın ikrar ve itirafı ile sabit
mak, masraftan istediğini çıkartmak, istediğini olmuştur. O , bu vesikada başından sonuna kadar
şahsı çıkarmak ve almak, çıkardığını tekrar geri zikredilen köyleri, tarlaları, dükkânları ve
olmak (hususlarında) kendisinin dilediği şekilde diğerlerini. Siroz şehrinde îmar ve inşâ ettiği
hareket etmesini şart etmiştir. Mezkûr vâkıf, vakfın zaviyeye vakf ve hapsedip buranın masraflarını
gelirlerinden şâyet yukarıdaki masraflardan sonra belirttiğini imam, müezzin, mütevelli ve burada
artan olursa bu fazlalığın mütevelliye yazılı diğerlerinin haklarını tayin ettiğini kabul ve
bırakılmasını şart etmiştir. Mütevellinin sarf itiraf etmiştir. Ben de bu duruma kabul ve rıza
ettiğinden de artan ihtiyaç vakti için saklanır. gösterip açık bir samimiyetle neticeye kavuştur
Vâkıf bu satırlarda kendisine nispet edilen dum. Ancak daha sonra adı geçen vâkıf,
vakfın aslını takdim, te'hir, taklîl, tevfîr ve isti'fa, zikredilen vakıflarından ve diğer hayırlarından
sarf ve i'ta"*^ konularında ve velâyet-i nazardan vazgeçmek istedi. Onun bu isteği üzerine görevli
ibaret vasıf yönünden şartların hepsini benim mütevelli azatlı Doğan geldi ve mezkûr vakıfların
yanımda kabul etti. Ben de vakfın akar ve menkul tashih edilip mütevelliye teslim edildiğini ve
yönünden aslının sıhhatine ve şartlarmın nâfiz"*^ değiştirilmesinin mümkün olmadığını iddia etti ve
olduğuna hükmettim. iddiasını ispat için Mahmut b. Hüseyin ve Hatice
Hotun'un azatlısı Baloban'ı getirdi. Bunlar da
Bu metni Mahrûsa-i Gelibolu'da hâkim olan
mezkûr mütevellinin iddiasının geçerli olduğuna
kullann en zayıfı Muhommed Ibn-i Hâc 818
dair yürürlükteki yargı kurallarına uygun olarak
(1415) senesinde yazdı.
doğru ve açık olarak şahitlik ettiler. Bunun üzerine
adı geçen hâkim -Allah şanını yüceltsin ve
1. Buna İbrahim b. Halil şahitlik etti. sapıklığa düşmekten korusun- mezkûr vakıfların
2. Burada olana Allah Teâlâ'nm rahmetine feshinin mümkün olmadığına ve geçerliliğinin
muhtaç Hacı Halil b. Ahmet şahitlik etti. devamına, feshinin mümkün olmamasının hukukî
3. Buna Oruç b. Polat şahitlik etti. Allah onu olduğuna, her türlü bozulma ve itirazdan uzak
affetsin. ' Satış ve t a k a s - t r a m p a şartlanna vakıflarla ilgili ıshlahlara ve
vakıf hukukuna d a i r eserlerde ibdal ve istibdal şeklinde rast
4. Cemal b. Şeyh Ramazan bu vesikaya şu
l a n m a k t a d ı r . Ibdal vakıf malın satılması, istibdal ise satılan
anda yazıldığı üzere şahitlik etti. malın yerine vakıf o l a c a k başka bir aynın satın alınmasıdır.
Bk. A k g ü n d ü z , İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında
Vakıf Müessesesi, s. 1 9 5 , 2 9 0 .
Yücelerin yücesi olan Allah'a hamd ve " A k d i n hukukî sonuç d o y u r a b i l m e s i için izin v e y a icazete
bağlı bulunmamasıdır. Bk. A k g ü n d ü z , İslâm Hukukunda ve
yarattıklarının en hayırlısı olan Muhommed Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 5 7
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH ZENGİM^
olduğuna açıkça hükmetmiştir. Bunun üzerine 15. Burada olana Isa b. Timurtaş şahitlik etti.
mezkûr vâkıf, adı geçen mütevelliyi azletmiştir; 16. Burada olana Balaban b. Abdullah şahit
zira vakfın şartlarından birisi de mütevelliyi atama lik etti.
ve görevden alma hakkının, hayatta olduğu
17. Burada olana Umur b. Efendi şahitlik etti.
sürece kendisinin aziz şahsına ait olmasıdır. Allah
18. Mesele yazıldığı gibidir. Ilyas b. Halil el-
vâkıfın hayır hasenatını ve diğer iyilik sahiplerinin
Cündî. Allah onu affetsin.
hayırlarını kabul etsin. Allah iyilik sahiplerinin
ecrini zâyî etmez. Bu duruşma ve yazım hicret-i 19. Burada olana Selcik b. Kalkandelen
nebeviyenin 819 yılı Muharrem (Mart 1416) ayı şahitlik etti.
sonlarında yapılmıştır. 20. Burada olana Bahadır b. Kasabin şahit
Olayın muhtevası bana intikal etti. Ben de lik etti.
vakfın sıhhatine... ve iptal edilemeyeceğine, bütün 21. ... böyledir. Bunu Hamza b. Ahmet el-
temlik esaslarının ve sağlam şartlarının devam Menteşâî yazdı.
edeceğine kanunî geçerli ve açık şekilde hükmet 22. Burada olana Yavaş.... b. Abdullah
tim. Bunu Sultan'ın memleketlerinin ve ordusu şahitlik etti.
nun hâkimi fakîr Cemal b. Şeyh Ramazan yazdı.
23. Burada olana Murad b. Musa şahitlik
etti.
1. Burada olana muhyi'l millet-i ve'd din, 24. Burada olana Yahşi b. Malkoç şahitlik
Edirne'de müderris Mevlânâ şahitlik etti. etti.
2. Buna ulemânın ileri geleni Mevlânâ 25. Burada olana İskender b. Halil şahitlik
Alaaddin el-Menteşâî şahitlik etti. etti.
3. İmzaya kâtib-i hurûf Dâî Hamid b. Mecid 26. Burada olana Ilyas veledi Kasım şahitlik
el-Ankarî şahitlik etti. etti.
4. Mezkûr vâkıfın azatlısı Ahmet şahitlik etti. 27. Burada olana Veled b. Bahşâyış şahitlik
5. Mezkûr vâkıfın azatlısı Hamza aslına ve etti.
imzaya şahitlik etti. 28. Burada olana Oruç Bey b. Hacı Ali şahit
6. Bu yazıya fakir Necmi el-Hanefî şahitlik lik etti.
etti. 29. Burada olana ben şahidim. Bunu
7. Muhtevası doğru ve açıktır. Bunu Dâî Kadı Hazîne-i Amire'de kâtip Hasan yazdı.
Ahmet yazdı. 30. Burada olana Musa Ağa b. Yusuf şahit
8. Bunu Rabbinin rahmetini dileyen Gelibolu lik etti.
şehrinin hâkimi fakir Muhammed b. Hâc, mezkûr 31. Burada olana Muhammed b. Şahin
vâkıfın ikrarı ve sözü üzerine yazdı. şahitlik etti.
9. Burada yazılı olana Kasım b. Osman, 32. Burada olana Murad b. Masrad şahitlik
Allah için şahitlik etti. etti.
10. Burada olana Hacı Muhammed b. 33. Burada olana Lulu b. Şahin şahitlik etti.
Bayezid şahitlik etti.
34. Burada olana Hızır b. Musa Ağa şahitlik
11. Burada olana Yusuf b. Ayâşî şahitlik etti. etti.
12. Bunun muhtevasını.... ve güvenilirliğini 35. Burada olana Hamza b. Temür şahitlik
asker arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi ile etti.
görevli fakir Abdülgani doğrulamıştır. 36. Burada olana Hızır b. Saruhan şahitlik
13. Burada olana Mesut b. et-Temecânî etti.
şahitlik etti. 37. Burada olana Ali b. Sucuoğlu şahitlik etti.
14. Burada olana Umur b. Timurtaş şahitlik 38. Burada olana Söğüt'lü Zevneddin şahitlik
etti. etti.
il K nÖNEM OSMANU VAKFİYELERİNDEN SERF7-nF EVRENUZ GA7İ'YF AfT ZÂVİYE VAKFİYESİ
39. Burada olana Şalımelik b. Ali şahitlik etti. 64. Bunlara şehadet ettim. Hacı Halil b.
40. Burada olana Süleyman b. İltutanoğiu Ahmet.
şahitlik etti. 65. Burada olana İlyas b. Hasan Ağa şahit
4 1 . Burada olana Murat b. şahitlik etti. lik etti.
42. Burada olana Yusuf b. Ömer şahitlik etti. 66. Burada olana İlyas b. Abdullah şahitlik
etti.
43. Burada olana Yunus b. Hamitoğlu şahit
lik etti. 67. Burada olana Seyid b. Yahya şahitlik etti.
44. Burada olana Muhammed b. İltutan Bey 68. Burada olana Mihal b. Aziz şahitlik etti.
şahitlik etti. 69. Burada olana Musa b. Mustafa şahitlik
45. Burada olana Murad b. Katlû bey şahit etti.
lik etti. 70. Burada olana Şahmelik b. Şah şahitlik
etti.
46. Burada olana Ali b. Kara... şahitlik etti.
47. Burada olana Halil b. Mahmut şahitlik
etti. EK II
48. Burada olana Ahi el-Hanefi diye meşhur
Mevlânâ Bedreddin şahitlik etti. Evrenuz Gazi'nin Ölümünden Sonra Oğlu
49. Bu vesikaya baktım ve onda olana şahit Burak Bey'in Vakfa Belirtilen Şartlarla Tasarruf
lik ettim. Bunu İshak b. Emirhan vazdı. Hakkına Sahip Olduğunu Gösteren Belge.
60. Burada olana İshak b. Musa Ağa şahitlik 2. Burada olana fakir Hacı Muhammed
şahitlik etti.
etti.
3. Burada olana fakir .... şahitlik etti.
6 1 . Burada olana Muhyiddin b. Hasan şahit
lik etti. 4. Burada olana Süleyman b. Yakup el-lznikî
şahitlik etti.
62. Burada olana Bayezid b. Yahşi şahitlik
etti. 5. Burada olana Hacı Mustafa et-Tâcî şahitlik
etti.
63. Bunlara şahitlik ettim. Bunu zelil kul
ibrahim b. Halil yazdı. Celil olan Allah onu 6. İmam Mevlânâ Hayreddin şahitlik etti.
affetsin. 7. Burada olana fakir Hacı Davut şahitlik etti.
YARD. DOC. DR. ZEKİ SALİH T F K i r ^
. l v . L . . . , - , ^ j (-l^c^lj j j + ^ l f U i ^ V I ^ . ı ^ l ^ j (.LVIj J U U I ^
İİJHJI JL. > l ^ l ("UijJI .l_>-.l j - = ^ j j .<ll ^ V l ^ l * : ; -LUI J - i j L J j Ax_, U l
J ^ l j , iı.^. IJ njâ o j i Uj^ij İJ-İJ LyjJI ^^f >a^l SJİJL^ JjJıj >0İJLUJI J J I ... J j l , . , (
114
^ U ^ L o LjJ JUL, ^ \ i-;jiJI ^ j i J > - ı >i:J.I 5_^jiJI { - j ^ .4_.U-i.llj J>LII i - x U j <ü
IL, ili
<2yi ^ i i ı j J _H=jii j _ ^ j i i ^1 j ^ a ı ^ j i j j ı ^
C J-lt jJl_C «U^ J>=>^' j J ^ h - ' - " < J l j L ^ I <_C j J _ i I ^, 1 r, ^ j . ^ L L I J V I ^ J j l J â_j { I J-lJ
^ j .ûLjJi-İiVI ("-l-CJ â j ^ .M I J - ı '• "t 11 < I '^i "ı, ,. i I j ^ j j . 1 : e "e I _jj I <_c _ > _ ^ < j j _ ) - « _ L İ y-^^^
115
i-i-iUoJI OL'.jl ^ LJjJU JJSL^ «J.UJI .Lijl ^ Lij^lj UJLo < .oil ^
. u ^ j < iti-t'j-' '^^ j o' U--IAJ=^J| c ^ ^ ı ^ jy.i ı^ıs ji s.ji>ıı oi.>^ c->-e'^'
EK-1
Evrenuz Gazi'nin kurduğu vakfı iptal etmek istemesi üzerine bu isteğin kabul
edilmediğini gösteren belge: (Metin)
117
<_-.! . i I.; j ' j - - * _>->' J,"-^.! ı ^ » ' - ' 1+:^ ^l-'.'iJ'j ^ l > l i l j i L^jU^
i ^ j ^ ' <1UU\, (^.—'• i^—J rl>=J! >+--•- j ^ ' j ' o-« Jİ-i-^VIj
. j j S j i l , i a i j j l jlix. <j;,i^
. ^ U j j ^ . . ^ i_f^ljJI
.^LULllI x ^ l /,j>=....JLIiS J J j - T ^
^>J...^Jİl^ <_ö U J H . ^ - T V
. J j J ^ 1>J j j J l S ^ I < j j U J j ^ - Y O
. ^ [ ^ J j ^ U J I <ji UJ d^^Y"\
• (İH » U J 0
• U ^ J j U a il>-l J - L J ^ <_li U J H .7^Y'\
•^ 0-^ j j l j l j A % „ <_ıj Uj 1
. I^ J J i ^ i
Evrenuz Gazi'nin ölümünden sonra oğlu Burak Bey'in vakfa belirtilen şartlarla
tasarruf hakkına sahip olduğunu gösteren belge: (Metin)
120
121
A
başlayan mimar Perin Topoloğlu, Teknik Ressam
yarısındaki çok ünlü ve başarılı vezir Selçuk Serpil ve Elektrik Teknisyeni Mustafa Erdim
lerinden biri de Sahip Ata Fahrettin ile bir grup oluşturarak 08.07.1978 Cumartesi
Ali'dir.' 33 yıllık görev süresinde (1258-85)' günü Sivas'a geldik. Sivas Bölge Müdürlüğü
saldırgan Moğollar, ezilen halk, saraya gönde hemen bir emanet komisyonu kuruyor. Ben de
rilen tüm faturalar ve Selçuklulardan kopan üyesiyim. Şantiye araç ve gereçleri alınıyor.
Türkmen Beyler ile (özellikle Karamanoğuiİarı) İşçilerin puantajlorı tutuluyor. Bizler Vakıf
uğraşadursun, yirmiyi aşkın yapı yaptırmayı do binasında kalıyoruz. İşe gidip gelme, yemek için
başarır. İşte adı ile anılan 1271 tarihli Sivas'taki çarşıya inme vakit alıyor. Bir fotoğrafçıyla
yapı da bunlardan biridir. O tarihte bu kentte 2 anlaşılıyor. Günü gününe baskı ve renklileri bana
medrese daha bitirilirken, adeta bir siyasal yetiştiriyorlar. Avluyu yaşanabilir şekle soktuktan
yarışma (rekabet) yaşanmaktadır. Cüveynî sonra Vakıflar Bölge Müdür Tuncay Atalay'ın,
Darülhadisi (Çifte Minareli Medrese) boyut ve kamp yapmak için İstanbul'da diktirtdiği 2 çadır
görkemiyle Anadoluya egemenliğini vurgular. kuruluyor (14.07.1978 Cuma) (Res. 1). Vakıf
Sahip Ata, "tüm yenikliğine karşın, Selçuklu hâlâ Talebe Yurdundan, yatak yorgan v.b. getiriliyor.
ayaktadır" der. Sivas sanki bilerek seçilmiştir. Oranın aşçısı sabah kahvaltımızı hazırlıyor.
Çünkü, o kentin halkını saldırganların yaptığı Erzağını aldığımız yemeklerimizi pişirip
katliam için, çokça para vererek destek ve güve bulaşıklarımızı yıkıyor. Çevre halkının sosyo
nine almıştır. Gök Medrese salt bir yapıdan öteye kültürel ve sosyo ekonomik düzeyi çok düşük. 2
Anadolu Selçuklu siyasal tarihi ile de bağıntılıdır. hanım arkadaş ile birlikte sürekli kalmayı bir türlü
Sahip Ata Medresesi, günümüze kadar gelen anlayamıyorlar. Yapı yıllar yılı boş kaldığı için
plânında açık avlulu, 4 eyvanlı, kuzey ve güney ayrıca berduş yatağı olmuş. Bu nedenle bir
kanatlarda, eyvan yanlarında üçer odalı olarak gündüz bir de gece bekçimiz var. İlk haftalar,
tanıtılıp. Bunun nedeni adı geçen yerlerde üçer kapımız sık sık taşlanıyor. Avluya güneşle ısınan
kapı bulunmasıdır. Çalışmamız, bu konuya da bir su varili kondu. Yeni bir su borusu döşenip
açıklık getirecektir. (13.07.1978) saati takıldı. Helâ ve banyo için 2.
Bu yazımızda, 1978 ve bunu tamamlayan gün yapının kuzeybatı odasında yer hazırlandı.
1990 yılı kazılarında, vakfiye ile yapıyı Kuzey eyvanına sandalye ve plânşımızı kurduk.
çakıştırmaya ve bulguların ışığında yoruma yer Burada oturuyor ve fazla eşyalarımızı koyu
vereceğiz. Yazıya dökmede, çalışmalar konu yoruz. Gelen işçilerin durum ve sayılarına göre
başlıklarına göre alındığı için tarih atlamaları işe yön veriyor ve hemen görüntülüyorum. Vakit
olmuştur. Tuttuğumuz günlükteki tarihler de bilgi buldukça rölöve ölçüleri alıyoruz.
için verilmiştir. ' M . Ferit ve M . M e s u t , Selçuklu Veziri Sahip Ata ve
Oğullannm Hayat ve Eserleri, İ s t a n b u l , 1 9 3 4 , s.24
- O s m a n Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, istanbul,
A-1978 YILI KAZISI 1 9 7 1 , s. 4 0 .
• Tuncer, O r h a n Cezmi, Kayseri Sahip Ata Medresesi,
1-Hazırlık Aşaması A n k a r a , 1 9 8 8 , s. 4 0 .
• K ö p r ü l ü , Fuat, A n a d o l u ' d a Türk Dili ve E d e b i y a t ı n ı n
2490 sayılı Kanun ile, korunması gerekli T e k â m ü l ü n e U m u m î Bir Bakış, Yeni Türk Meçmuası 1 9 3 3 , s. 4 ,
taşınmaz varlıkların, olması gereken nitelikte • Tuncer O r h a n C e z m i , Anadolu Selçuklu Mimarisi ve
Moğollar, A n k a r a 1 9 8 6 , s. 4 2
onarılamadığı, bir kez daha iyice anlaşılmış ' N i t e k i m , Bılget d e b u n a g ö r e b i r p l ö n v e r i r . Bakınız:
olmalı ki, üst görevliler hiç yoksa çok önemli bazı - Bilget, B u r h a n , Gök Medrese. A n k a r a 1 9 8 9 , s.29.
vakıf yapılarının, emanet komisyonları kurularak - T u n c e r , O r h a n C e z m i , '^Birkoç S e l ç u k l u T a ç k a p ı s ı n d a
G e o m e t r i k A r a ş t ı r m a l a r , Vakıflar Dergisi 1 6 , A n k a r a 1 9 8 2 ,
restorasyonuna karar verince, Vakıflar Genel
- A s l o n a p a , O k t a y , Türk Sanatı, i s t a n b u l , 1 9 7 3 , s, 1 1 2 . (Eski
Müdürlüğü, Sivas Gök Medrese için beni k o y n a k l a n n y a p ı y ı 2 4 o d a l ı o l a r a k tonıttığı iletilir),
görevlendirdi. Abideler Şubesinin deneyimli - K u r a n , A p t u l l a h , Anadolu Medreseleri. Ankaro, 1 9 6 9 , s,
restoratörleri, yıllık yatırımları nedeniyle bu işe 92.
- S ö z e n , M e t i n , Anadolu Medreseleri Cilt I. istanbul 1 9 7 0 , s,
vakit oyıramayacaklarmı (!) bildirince,
40.
A.D.M.M.A.'dan yeni mezun olan öğrencim 2 • G a b r i e l , A l b e r t , Monument Turçs D'Anatolie. II, Cilt Pans
mimar (Murat irem ve Nilgün Demir), o günler işe 1 9 3 4 , s, 1 5 5 ,
PROF. DR. O R H A N CEZMİ T U N C F R
2 - Avluda ve Damda Temizlik bir kuru duvar örülerek avlu dışa karşı
kapatılmaya çalışılmış. Yapı zaman z a m a n
Çalışması
onarıldığı ve 1967 yılına kadar müze olarak kul
09.07.1978 Pazar: Gök Medresede ilk günü
lanıldığı için', beğenilmeyen, yenilenen başlık v.b.
müz. İç ve dıştan yapıya ±0.00 çizgisi geçirildi.
taşlar, diğerleriyle bir depo görünümü alnrnş. Bu
10.07.1978 Pazartesi: Teslim aldığım
arada bizi çok sevindiren avlu ortası havuz korku
şekliyle yapıyı görüntüledim. Bakımsızlıktan avlu,
luklarından parçalar bulunuyor^. Bunların kuzey
vahşi bir orman görünümünde (Res. 2). Çam,
eyvanı önüne, pergeline uydurmaya çalışarak
elma, erik ve leylak ağaçları adamakıllı büyümüş
sıralıyorum (Res.4 ). Daha sonra bir tanesi daha
olup görüntülemeyi oldukça engelliyor.
doğu kanadı araştırma kazısında bulunup buraya
11.07.1978 Avlu temizliği sürüyor. Moloz
aldırılacaktır.
taşları ve kırık kiremitler dışarı taşındı. Bir yandon
17.07.1978 Güney kanat odalarına
rölöve ölçüleri sürdürülüyor.
yöneldik. Eyvan yanlarındaki alanların muhdes
13.07.1978 Perşembe: Avlu şekle girmedi.
ahşap tavan kirişlemeleri, bağdadî ora bölmeler
Buradaki eklentiler, ağaçların tümü kökten kesti
ara duvarlar kaldırılıp dışarıya atılıyor. Kuzey
riliyor. Bulunan taşları tür ve bezemelerine göre
eyvanda 2 yana birer seki yapılıp bunlar, yan
kümeleştiriyorum.
odaların önünde de devam ediyordu. Ayrıca
15.07.1978 Cumartesi: Avlu temizliği bitti
kapılar da örtülüydü. Geldiğimiz, hafta bunla rı
Buruciye'den getirildiği söylenen dendanlar
temizletmiştim.
odaya. Şahne Kümbeti'ne ait taşlar avluda ayrı
bir yere konuyor. Çalılar arasında kaybolan, iri ' Yücel, Yaşar, Kadı Burhaneddin Ahmet ve Devleti, s, 1 6 0 .
palmiyeli, abartılı bir 13.y. ikinci yarısı mihrap "Biz Sivas'ta yaptığımız a r a ş t ı r m a d a bu p a r ç a l a r a rastlaya-
kalıntısını (Res. 3), bulduğumuz kadarıyla bir madık. Zaten türbe h a r a p o l d u ğ u n d a n içindeki m e z a r taşlan
bugün G ö k M e d r e s e ' d e saklanıyor."
köşeye yeniden kuru olarak kurduruyorum.
' Yaptığımız ön çalışma. Y ı l m a z Ö n g e ' n i n kinden (5.60 m)
Yapıya ait olduğu, taş boyut ve diğer özellik küçük çıkıyor. Bakınız: Ö n g e , Y ı l m a z , "Anadolu'da Bilinen
lerinden (profil, işleme v.b.) anlaşılanları doğu En eski Selçuklu H a v u z u " , Önas/a, A n k a r a 1 9 6 7 , Yıl 3 , C i l t
kAfl
Sı)
22 HAVUZ
ozaon eşite
öeSTEksrr
'Jil
ıflt
DUVAC
BULUKİANİ
QAHiP ATA (GÖK) MEDRESE İLE İLGİLİ ÇAI IŞN^AI A P
31.07.1978 Pazartesi: Medresenin 2 oda ve örtülen bir kapı olduğu anlaşılıyor (1.40 m
baş eyvandan oluşan doğu kesiminde kazı açıklıklı). Sahanlığı izleyen kare alan bizce bir
başladı. Yıkıntı taşlarını ayıklatıp türlerine göre türbe yeri (Res. 9).
avludaki yerlerine taşıtıyorum. Bildiğimiz kadarıyla Sahip Ata, kendi hani-
02.08.1978 Çarşamba : Baş eyvanın doğu gahında yatıyor (1285). Aileden kimseler de var.
kazısında, duvar içi yüzü temiz kaplamaları Ölüm tarihi 1289. Sağ iken Sivas'ta kendine yer
görünmeye başladı (Res. 7). Temel dolgusundan hazırlatmış olmalı. Bu işi Konya'da niçin çözümle-
alnı profilli iri bir mermer çıktı. Geniş yüzüyle memiş? 1.40 m. enindeki bir sandukaya
toprağa oturuyor. Açıları uyuyor. Bu havuzun 2+2.50m'lik boy gerekli. Oysa I. İzzettin
Keykavus Şifahanesinde en büyük sanduka 0.90
taban taşlarından biri, yanında oluk taşları da
m. geliyor. Her halde burası sandukanın alt kesi
bulundu. Baş eyvanın döşemesi yok edilmiş
mi. İleride Selçuklu tarihine yönelip bu soruya
(Res.4).
yanıt arayacağız.
03.08.1978 Perşembe : Doğu kanat kuzey
odasında (baş eyvan kuzeyi) avluya açılan kapı 05.08.1978 Cumartesi : Baş eyvanın
güneyindeki büyük alanın araştırması başlıyor. 4-
eşiğini baz alarak dolguları dışarıya atıyoruz.
5 yıl önce buradaki yıktırdığım bekçi evinin banyo
Eyvan duvarının 1,50 m açığında (kuzey) buna
için yapılan delikli döşemesi, pöhrenk ve döşeme
koşut bir moloz taşı (eni 1.00 m) duvar bulundu.
kaplaması çıkıyor. Söküp attırıyorum (Res. 7).
Bu alanın tüm duvarları böyle (ince yonu) örülü.
Buruciye'den esinlenerek burada merdiven 06.08.1978 Pazar: (Ramazan'ın ilk günü)'.
arıyoruz. Ancak eni çok fazla ve biraz derinden Buruciye Medresesine gidip, 2. kat sorununu bir
dış duvara yakın yerde döşeme taş kaplamaları likte inceliyoruz. Merdivenlerine bakıyoruz.
ortaya çıkıyor. Burası bir aralık olmalı. Bu ara Kazıyı derine indiriyoruz. Merdivenlerine
bakıyoruz. Kazıyı derine indiriyor ancak hiç bir iz
duvar, arkasını kareye dönüştürmüş (12.45
bulamıyoruz. Güney dış duvar iç ve dış yüzü çok
x l 2.35 m). Avludan bu aralığa bağlantı sağlayan
bozuk. Temiz ölçü alınamıyor. Diğer duvar
taş, iğreti görünüyor. Kaldırınca asıl eşik çıktı, iç
kalınlıklarına bakarak burasının 12.50x7.10 m
döşeme kotunu buna göre sürdürüyoruz. Ara
kadar olduğu anlaşılıyor. Batı duvarının bu yüzü
duvarın bu kapıya yaklaştığı yerde örgü kesilip
de çok bozuk. Doğu Eyvanının kuzeyindeki gibi,
eşik oluşturulduğu, dolgular kalkınca anlaşılıyor
onun duvarına koşut 2. bir ara duvar temel ve
(8.8.1978). Arkası bir sahanlık ve 1.00 m. sonra
bağlandığının duvarlarda kökleri de yok. Kazı
kesilip yeni eşikle iç alana giriliyor. Kazıda çini 1.00 m. derinleşince bu tek açıklıklı alanın güney
kırıkları görünmeye başladı. Bir tanesi bozulma ve doğu duvarları iç yüzleri ortaya çıkıyor.
dan yüzükoyun yıkılmış. Alçıya alıyorum (Res. 8). Güneydoğu köşe duvarı yıkık.
09.08.1978 Çarşamba: Çinilerin yüzükoyun
24.07.1978 Pazartesi: Medresenin giriş
oluşu, duvardan döküldüklerini gösteriyor. Epeyi
(batı) kanadı üst katında çalışmayı başlattım.
döküntü topladık. Burası anlaşılan medresenin en
Korumak amacıyla eskiden yapılan ve oldukça
özenli alanı. Kireç harcı yer yer nemli. İri blok bir
yıpranan ahşap çatı ile çoğu kırık alaturka
harçtan kırılınca çini parçaları çıktı. Kazı derine
kiremitler alınıp dışarıya attırıldı. Boyutlu güzel bir
indikçe bir duvar parçasının blok olarak yıkıldığı
silme çıkıyor yıkıntılardan. Diğer 3 eyvanda
anlaşılıyor. Bir yüzü çini mozayik, ara duvara olduğu gibi giriş eyvanı da yanlarından yüksek.
yapışık ve bir kenarı sahanlığa bağlı mozayik O nedenle mescit (güney) ve sınıf (kuzey)
kaplamalı kitle bulundu. Mavi ve siyah çiniler damından buraya, ön yüzü (avlu) sıvalı, onların
(3x7 cm), balık sırtı dizilmiş. 0.50 m kadar yük pencerelerini kapamayan birer üçgen duvar var.
seklikte, yaklaşık 1.40 m. eninde. Boyu belli değil. Merdiven basamakları yok olmuş. Örgü alt kotun
Hemen altında taş döşeme kaplaması var. Doğu da birer profilli bingi taşı yerinde duruyor (Res.
yönünde kazıyı derinleştirdik. Bir iz yok. Belli bir 10.) Sıvayı kazıtmca tuğla örgülü olduğu
yerden sonra döşeme kaplaması dış duvara anlaşılıyor (Res. 11)
kadar yürüyor. Ara duvarın, avluya açılan kapısı
yönünde bir kapı boşluğu ve yere kapanan söve ' Cumartesi gecesi serinliğe ve sivrisineğe karşı a v l u d a h e r
akşam yaktığımız ateşi yineliyor ve sohbet e d i y o r u z . 0 0 . 0 1 'e
bulunuyor. Harç izinden hareketle, mozayik blok k a d a r oturuşuma ekipteki a r k a d a ş l a r ı m şaştılar. S a a t
0 3 . 0 0 ' t e birlikte sahur y a p ı y o r u z . S a b a h 1 0 . 0 0 ' a k a d a r
yanında yerine oturunca, burasının, kemerle
uyumuşum.
SAHİP ATA (GÖK) MEDRESF İLE İLGİ! İ Ç A I I Ş M A I A D
Kuzey merdiveni ainmda çini bir su (çerçeve) kalkanının 2 yanına alt silmeler üstüne 2 çörten
parçası variiğını Icoruyor. Sıva üstünün bununla yaptırıyorum. Dam sularını avluya akıtacak.
kaplı olduğu böylece kanıtlanıyor. Her iki
İşler böyle yürürken zaman zaman Sivas'ın
kuiîbenin çevresi oldukça toprak dolmuş. Özellik
asıl taş ocağını araştırıyorum. Yerlilere usta
le ön yüz kaikaniarıylo oralar çokça dolu.
kahvehanelerine, gelen giden müteahhitlere
Buradan başlayarak boşaltıyoruz. Kısa süre sonra
soruyor ancak sonuç alamıyorum. Eski eser
mescit kubbesi eteğine yakın kotta gezintiyi
müteahhitlerimizden Mustafa Veziroğlu ve diğer
sağlayan tek sıralı tuğio bingiller ortaya çıkıyor.
arkadaşı 15.08.1978 Salı günü buradaki 2
(Res. 12). Eteğine inince kasnak araştırmasına
eksiltme için geldiklerinde Gök Medereseye de
başladık. Avluya bakan yüzünde, tepe pence
uğradılar. Kayseri'deki benzer taş ocaklarını
releri nedeniyle zaten yalcloşık kot belli. Silmesi
incelemek üzere onlarla akşam hareket ediyoruz.
yok olmuş. Mescidin güney yönünde arkasındaki
Malatya yolunda Tomarza'ya doğru sapıyoruz.
örtük yıkık olduğu için dolguya fazla dokuna (16.07.1978 Çarşamba). Ömer Erton'ın belirttiği
mıyoruz. Sınıfın kuzey duvarı zaten yenilenmiş, 2 taş ocaklarına tırmanıyoruz. Taşlar sert ve güzel
kubbe arasında, giriş eyvanı üstünü yavaş yavaş ancak sütlü kakao renginin açığı. Beğenmedim.
kaldırıyorlar. 2 m'ye yakın dolgu var (Res-17). Oradan dönüp Pınarbaşı girişindekilere
18.08.1978 Cuma : 2 kubbenin (giriş eyvanı bakıyoruz. Buradakiler de bir öncekinin eşi.
üstü) birbirine bakan koşut kasnak yüzlerinde çini Yorgun ve eli boş dönüyorum. Numuneler
mozayik duvar kaplaması çıktı (Res. 13.). yanımda. Bir taş atölyesine bıraktık. Küp şekline
Güneydeki + 6.17 kuzeyindeki + 6.04 kotunda. getirecek. Sivas'ta beyaz taş yok diyorlar.
Siyah bir su çerçeveyi, yukarıda altıgen cam Bulamazsak uzaklardan getirmek gerekecek. 1.
göbeği renginde çiniler beziyor (2 duvarın diğer İzzettin Keykovus Şifohanesinde kullanılan açık
yerleri hep çentikli) (Res. 14-15). Aralarında renk taşa razıyım. Onarımında Gürün ve
Darende'den getirilmiş. Ancak, Sivas'ın kışına
siyah üçgen çiniler boşlukları dolduruyor. Ayrıca
yatkın olmayınca vazgeçilmiş. İftar saatine yakın
kazıda ara duvar ve ocak (Res. 16), biraz sonra
müteahhit arkadaşlarla Mimar Sinan (Cıllavuk)
2 tandır çıkıyor' Giriş tonozu üstü iç içe 2 oda
Köyü'ne dönüyor ve gece konaklıyoruz.
şeklinde. Kuzey duvar, sınıf kubbesinden 1,00 m
açıkta ve buradan kubbenin arkasındaki alana 17.08.1978 Perşembe : Sabah 07.30 oto
geçen kapının sövesi duruyor (Res. 17). Güney büsüyle Sivas'a hareket ediyorum, istediğim taşı
çini kaplama, bu enine ara duvara gelip kesiliyor. bulamadım. Günler azalıyor. Oldukça huzur
18 cm'lik duvarlar kireç, katkılı özel bir karışım, suzum. Özel idareden taş ocakları hakkında bilgi
alçı, mermer tozu v.b olmalı. Ara duvar kuzey almak istiyorum. Oradan Vakıflara geçen İbrahim
uçta kapı ile kesiliyor. Kaplamaların arka odaya Bey de doyurucu bilgi veremiyor. Sivas'ta son
uzandığı güneyde belli oluyor. Giriş eyvanının büyük yapılar hep bu krem rengi taştan. 1920-
avlu yüzündeki kalkan duvarı sağ ve solunda 30'larda bu ocağın çalışır durumda olduğu
bulunan tuğla duvarı söktürürken, kuzeydekinin anlaşılıyor. Bu beni, ocağı yakınlarda aramama
kuzey yüzünde- daha önce belirttiğimiz gibi - çini yönlendirdi (Keykâvus, Çifte Minareli ve Güdük
kaplama bulunuyor (Res. 18). Kubbelerin çini Minarede aynı ocaktan yararlanılmış).
kaplı olduğunu kanıtlayan hiçbir artık kalmamış,
18.08.1978 Cuma : Şantiyeye kum ve taş
tuğla basamaklara bakılırsa yalın. Buralarda zen
getiren taşçıya uğradım. Vakıfların şoförü Ishak
gin çini dekor varmış. ile yanıma bir arkadaş daha alıp Paşa Fabrikası
19.08.1978 Cumartesi : Kazıyı giriş eyvanı denen semte gidip ocakları geziyoruz. 4-5 ocak
tonoz sırtına kadar indirdik. Kabaran kasnak çini
lerini alçılayıp pano halinde yerinden aldım. ' Mescit kubbe kasnağı kuzey kenarı kırılıp sekizgene
dönüşebileceği yerde, botıya doğru düz uzanarak hem
Sınıfın kubbesine yaklaşık 20cm. Kalınlıkta bir kat
b u r a d a k i o d a y a dikdörtgen yapıyor, hem de o r a y a , kasnak
moloz kubbe sonradan kaplanmış". yüksekliğinde bir hücre ( - d e p o ) sığmasını sağlıyor
20.08.1978 Pazar : 4 kişi eyvanların üstüne, K a z ı d a n bolca dekoratif alçı parçalar ve değişik profilde,
b a z e n mukornas dilimli sırlı tuğlalar çıkıyor. Giriş eyvanı
avluya akıntılı koruyucu ahşap çatı yapıyor. Mes
üstünün özenli çinili, alçı süslü, |raf, korniş, yaşmak v.b.)
cit kubbesinin güney kasnağı, arkasındaki odanın
olduğu ve böylece müderrise yakışacağı kanısı kuvvetleniy
tonozu ile birlikte yıkılınca tehlikeli olmuş. Yukarı or. Sırlı tuğla parçalar minare döküntüleri. Vakit bula-
taş çektiriyorum. Mustafa usta Salı günü gelip modığım için ilgilenemedim. A n c a k şerefe altı mukarnası
burayı güçlendirecek. Giriş eyvanı doğu yüzü konusunda yarorlı ayrıntılar vermekte.
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCFR
hep aynı nitelikte. Ancak istediğim değil. Divriği Ulu Camii ve İstanbul Mevlevihane) işe
Kayseri'dekilerin biraz açığı. Soğuk Çermik koyuluyorum. Andaç Bey İstanbul'dakiyle
denen bölgedekilere bu kez bakıyoruz. Tam yakından ilgileniyor. Beraber gidiyor, dış çizgiyi,
aradığım gibi. Çocuklar gibi sevindim. Haykırmak üst kat 2 merdiven yerini, semahanenin sınırlarını
istiyorum. Örnekler alıp medreseye döndük. gösteriyorum. Yanmadan önceki fotoğraf ve
Döküntüden bir iki taşı kırıp taze kesitine belleklere göre yeniden kurulduğunu sonradan
bakıyoruz. Tıpatıp aynısı. Arkadaşlarla birlikte öğreniyorum. Gök Medreseye ağırlık vermekte
birlikte eskiyi ve yeniyi tablo seyreder gibi yim. 22-29 Ağustos 1988'de son durumları
seyrediyoruz. Beyazlığını zaman giderek ve eşi incelemiştim. Çini ayrı bir uzmanlık işi. Genel
olacak. Ancak ocak istediğimiz verimde mi Müdürlükte bir çekirdek kadro kurulması için 4
bilemiyoruz. Hasan Yeşilova, üstündeki hümüslü arkadaşın", İstanbul'da kurs görmesi yazışmaları
toprağı aldırabileceğini söyledi. Ocağı bulmanın yapılıyor. Medresenin batısında (yolun karşısına)
rahatlığı içindeyiz. bir şantiye binası kurulması isteğimize, Bülent
17.081978 Perşembe : Giriş eyvanında çini Kamber imzalı bir prefabrik bina planı ve özel
yok. Doğu (baş) eyvan yıkık. Güney ve kuzey teknik şartnamesi geliyor. İlgili üniversitelere
eyvan tonozları, dış duvarları iç almlanı çok güzel Genel Müdürlük yazı yazarak katkıları soruluyor.
çinilerle kaplı. Yer yer oynamış ve bazıları düşüp - Yıldız Üniversitesi, gönderilecek ekibe bir
yok olmuş. Üstüne koruyucu bir çatı yaptırmayla günlük bir seminer verebileceğini ( 2 6 0 3 / 4 6 1 7 -
yetinmiyorum. Özel İdareden Vakıflara geçen, 18 Eylül 1989),
comisyon üyesi İbrahim Beye bu çiniler için keçe
- Selçuk Üniversitesi, uygulama yapacak ve
siparişi verdim. Eyvanın pergeline uygun iskele
yaptıracak kadrosu olmadığı ( 2 1 . 2 5 9 / 4 7 9 2 -
yaptırıp arasına keçe serilmesi gerekecek. Bunun
4.9.1998),
İçin Urfa ve Diyarbakır'a gidecek. Dönüşümüze
kadar yetiştireceğini sanmıyorum. - Trakya Üniversitesi, proje hazırlığı yanında,
öğrenci ve öğretim elemanlarına olanak
29.08.1978 Salı : Tam 52 gündür bura
sağlanırsa 1990 Temmuz ve Ağustos'unda
dayız. Rölöve ölçüler ara ara tamamlandı.
yardımcı olabileceğini (100-462-6127/ 20 Eylül
Önemlileri çizildi. Eyvanların üstüne, avluya
1989),
akıntılı koruyucu çatı yapıldı. Mescit kasnağı
güçlendirildi. Toplanan çiniler yerlerine göre - Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Gök
sınıflanıp ayrı çuvallara konarak, ağızları mühür Medresenin sorunlarını belirten ek rapor yanında
lenip Vakıflar Bölge Müdürlüğüne tutanak ile tes Vakıflar + Kültür Bakanlığı + İstanbul Merkez
lim edildi. Vinci yağlayıp, sarıp sarmalayıp kış Restorasyon Laboratuvarı konservosyon uzman
önlemi aldık. İşçiler son döküntüleri topluyor. larından oluşan ekibi önerip. Vakıfların restoras
Bugün Ankara'ya döneceğiz. Hiç bir işi yarım yon elemanlarına Bilim Dallarının destek ve
bırakmayı, eksik bilgiyle (yapı dışı ve çevre işbirliği yapabileceğini bildiriyor. (131.1013.
araştırması hariç)dönmeyi istemedik. Böylece 16076-27 Eylül 1989).
1978 Temmuz ve Ağustos çalışması
Ayrıca, onarım süresinin yıllar alacağı
tamamlanıyor. Umduklarımdan fazla kalmamız
düşünülerek 2 yapının üstünün bir uzay kafes-
Abideler Şubesini tedirgin etmiş. Dönüşte "Bu
kiriş ile kapatılması görüşüme, Kayhan
kadar süreceğini bilsem göndermezdim diyecek
Mühendislik yardımıyla İrfan R. Ünsal'dan taslak
Ekrem Demirtaş. Döner dönmez rölöve pro
proje, teknik şartname ve fiyat geliyor
jelerinin temiz çizim ve çinilerine başladık. 4
(20.01.1994). Bu arada zeminin irdelenmesi
mimarın bir kışını aldı.
açısından bir sondaj araştırma önerim İstanbul
Teknik Üniversitesi, O.D.T.Ü ve Karadeniz Teknik
B-1990 YILI KAZISI Üniversitelerine yazı yazılıp, ayak konacak yerleri
1-HAZIRLIK AŞAMASI gösteren ölçekli planım ekleniyor.
1976 yılında derslere part-time başladığım
A.D.M.M.A.'ne 1980'de kadrolu olarak geçiyo ' Biyolog Behiye E r d o ğ a n , K i m y a g e r S e m r a Erdil, Jeolog
O s m a n Hacışahinoğlu ve S a n a t Tarihçisi Birsen Erat'ın Eski
rum. 1988'e kadar bir onarım yapılamıyor.
Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünün istanbul'daki
Vakıflarla Gazi Üniversitesi anlaşıyor ve Restorasyon L a b o r a t u v a n n d a eğitim görmeleri için (Mayıs
sözleşmeli olarak 3 yapı için (Gök Medrese, 1 9 9 0 ' d a kurs) Behçet Bey ile ( 1 5 . 0 2 . 1 9 8 9 ) a n l a ş ı y o r u z .
SAHİP ATA (GÖK) MEDRESE İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR
aşağısında (-1.96 m) b u l u n u y o r (Res. 19). Bu temelin bitimini yakalıyoruz. Yer altı suyu,
hem ön hem giriş eyvanı gerçek kotlarını çukurları hemen dolduruyor. Bu d u r u m d a medre
sağlamamızı d a sağlıyor. Kapı önüne düşmüş senin planının şimdiki sınırda bittiği ancak
tamamlayıcı şer'i ilimler ve dini eğitim için onlara konuk evindeki günlük yiyecekler d e açıklanıyor.
- Turan, Osman, Selçuklular ve İslamiyet, istanbul 1971,
mesken kılındı"denir. Yapı şöyle tanımlanmak
s. 1 2 4 .
SAHİP ATA (GÖK) MEDRESE İLE İLGİl i ÇALIŞMALAR
ıslak olana bitişik merdivenleri öğrenciler yüksek olduğu için üst kata elverişle olmayabile
kulanıyor, bunun bakışımındaki öğretim üyeleri ve cektir. Bu nedenle orasının kulanılmadığını (üst
müderrislere ayrılmış olmalıydı. Bu durumda katı yok) sanıyoruz. Ayrıca türbe görüşümüz
yapının güneybatı konadı öğretim üyelerine d o ğ r u ise içte en büyük kubbe dışta yine kubbe
ayrılmış o l m a l ı . Eşik ve mil yuvasını b u l d u ğ u m u z , veya külah bu ahşap 2. katı zorlayacaktır.
mescidin güneyine u z a n a n o d a (kışın) müderrise Medresenin 1 8 2 3 ' t e üst katına yine ahşap odalar
oldukça uygundur. Kuzey eyvanı batısındaki 3 yapılmasında eski kurgunun katkısı yadsınma-
o d a d a n en batısındaki d e p o , y a k a c a k , temizlik malı
gereçleri, y a y g ı , sergi, d i ğ e r 2 o d a bekâr v . b
öğrencilere ayrılması uygun düşer. Bu binada
E- SAHİP ATA GÜNLERİ V E SİYASAL
hukuk, şer'i ilimler, dinsel eğitim y a p ı l d ı ğ ı n a g ö r e ,
TARİH
girişin liemen sonundaki tek dersliklerle yetin
Medresenin kuzeydoğu köşe odasının,
memek gerekir. G ü n e d o ğ u kanattaki derin 3 o d a
Sahib'in kendisine türbe olarak hazırlayışı için,
y a koğuş y a d a sınıf i d i . Bunlar d a yetmediğine
Selçuklu tarihine ve Sahib Ata'nın siyasal
göre, kuzeydoğu kanadında 3 odalı olması
yaşamına kısaca bakmak yetecektir. Sahip A t a ,
gerekecektir. Bugün b u n l a r a ait hiçbir iz kalma
Celöleddin Karatay'ın öldüğü günlerde (1258)
ması, inşaatın hızlanması amacıyla, tonozun
Emir Dad (Adliye Bakanı) olur o günlerde İzzed-
uzunlamasına ö r ü l d ü ğ ü , o r a bölmelerin temel ve
din Başvezirdir. Baycu'ya elçi olarak gönderilir.
duvar bağlantısına gerek kalmadan sonra
O r a d a değerle karşılanır, hediyeler sunulur ve
yapıldığını da düşündürüyor. A n c a k g ü n e y d o ğ u 2
böylece Baycu'nun beylerinin sıklaşan
oda için aynı şeyi düşünmeye, eyvana bitişik
saldırılarında bir azalma olur. Küyükhan ve
kalan tek oda elvermiyor. Evliya Çelebi 80 M e n g ü h o n katına d a elçi olarak çıkmış, kaanlar-
o d a d a n söz etmektedir. ' d a n yarlıkları almış olmasından ötürü, yönetim ve
Üst katın yazlık olduğu vokfiyede de diğer emirlerle eş rey düzeyine erişmiştir. Sultan
anlatılmıyor. Evliya Çelebi de belirtiyor. Giriş 2. izzettin Keykâvus, Hülâgu Han'a giderken
eyvanı üstünde yer a l a n iç içe 2 ve kuzeyinde bir ( 1 2 5 9 ) onu saltanat naibi yapacak ve yönetimi
kapalı alanlı y e r i , müderrisin kışın d a kullandığı ona bırakacaktır. Baba Şemseddin öldükten sonra
konusunda bilgi yok. Taçkapı arkasına rastlayan aynı sultan, altın bir divit ve değerli bir hil'at gön
dererek onu vezir y a p a r . Böylece artık Fahrettin
alan ufak d e ğ i l . O n o d a y ı avluya açık eyvan
A l i , " S a h i p " ünvanıno erişir. ( 1 2 5 9 - 1 2 6 0 ) , Saray
şeklinde düşünmek d a h a uygun olacaktır. Kuzey
teşrifatçılık amirliği y a p a n M ü i n ü d d i n Süleyman
kanat d a m ı n d a bolca tuğla bulunması bunun ile
Pervane ile el ele vererek o çok zor koşullarda
kaplı oldğunu gösteriyor. A y r ı c a bu kesimde
devleti olabildiğince yönetir. Sahip Ata'nın 1.
topraklar orasından ve avluda revak önünde pek
vezirliği 1 271 yılına kadar sürer. Sultan II, İzzettin
çok ön yüzü S profilli bingi taşı çıkması, b u n l a r a
Keykâvus Bizanslılara sığınmış, sonra Kırım'a
oturan eliböğüründeli ve saçaklı a h ş a p 2. katı
geçmiş ve ölünceye kadar (1278) sekiz yıl orada
çağrıştırıyor. Zaten kuzey d u v a r ı , çörtenler ve
bir malikanede yaşamak zorunda kalmıştır .
buna uygun üst pencereler, bu görüşü oldukça
Fahrettin Ali'nin kıymetli sultanına gizli gizli
destekliyor.
sağladığı para yardımını ' düşmanları koz olarak
Kalkan duvarlarının her y ö n d e buna uygun kullanmış, görevden alınmasına ve Osmancık
kotta olduğunu giriş (batı) y ü z ü de pekiştirmekte
dir. G ü n e y duvar yıkıldığı için belge yok olmuş. "Evhya C e ' c b ı Seyahc:tnc!:r>c Ccvirı: 1 DanıiT'Or. cilt ^
201
A n c a k güney eyvanı, kuzeydekiyle 3. boyutta d a
' G i n s e y v a n ı avlu y ü z ü n d e k c i k a n d u v a r ı ıkı ycn^ncici.! c ı
eşdeğer. Bu nedenle üst katı ahşap d i k m e l i , eli boârunccler ah;ap catJı ve saçakların y a ı : vı U ickkr^de
b ö ğ r ü n d e avluya saçaklı arkalan dış kalkan sordıö'nı müderris odasının böylece daha ria VCÎJ"IOK!I
olduğu anlaşılıyor
duvarına dayalı olarak düşünmek gerekir. A r k a 'Turan Osr^ıon o . y sayio 1 2.İ
yüzlerde yer yer bağdadî bölmeli odalar O z î u n a Yılmaz, Tvrkiye Tonhi G i t 2 s 1 5 8
' ' S u l t a n ı n K ı r ı m ' d a n a o n d c r d ı ğ ı bir m e k t u b a •aıS'iiK !':i ^ac
olduğunu da bilmiyoruz. Doğu kanat, batı
kanadın bakışımı d u r u m u n d a . Beş ey^/an d a h a
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER
Kalesi'ne hapsini sağlamışlardır. Yerine Maliye olmalıdır. Sonra göreve atanması ve 1288'lere^'
Bakanı (Müstevfi) Mecnüddin Muhammet atanır. kadar yaşaması artık buraya gömülmesine elver-
Duruma ilhanlı Abaka Han el atar. Fahrettin Ali meyecektir.
Tebriz'e çağrılır, iftira ve Müinüddin Pervane'nin 'ibni Bibi, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, Çeviri M.N.
oyununa geldiği anlaşılınca, İlhanlı, iki oğluyla Gençosman ve F. N . Uzluk, A n k a r a 1 9 4 1 , s . 1 8 7 .
birlikte onu Konya'ya görevi başına gönderir. Mahmut Aksarayî Kerimüddin, Selçuklu Devleti Tarihi,
A n k a r a 1 9 4 3 , s. 1 3 4 .
(1272)".
- Ö n d e r , Mehmet, Mevlanö Şehri Konya, Ankoro 1 9 7 1 , s.
Bu kısa tarihçede Sahip Ata Fahrettin 109.
Ali'nin", Sivas Gök Medresesinin bitmeye yakın " P a k a l ı n , M. Z e k i , Osmanlı Tarih Deyimleri ve Sözlüğü, Cilt 3
S.93.
günlerdeki buhranlı dönemi çok açıkça
"Sahib-i Devlet" S a d r a z a m için kullanılır. Devletin s a h i b i
anlaşılmaktadır. Konya'daki Hanigahı çoktan
a n l a m ı n d a olup hürmeti anlatır".
bitmiştir (1258). Ancak gözden düşmesi onu uza
* Sümer, Faruk, A n a d o l u ' d a M o ğ o l l a r , Selçuklu Araştırmaları
klara Sivas'a itip ve sandukasını hazırlatır Dergisi, A n k a r a 1 9 2 0 , s. 61 ( ölümü 2 3 Kasım 1 2 8 8 ) .
*4llC6^ . .
Res. 6: Islak alan kapı eşiği üstündeki muhdes pöhrenkler ve solda üst kat merdiven kapı eşiği.
34.
R e s . 1 6 : M i n a r e d e n g i r i ş t o n o z u üstü.
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER
ı \
c m
c
bUVAH
2
Res. 17: Griş eyvanı üstünden diğer bir ayrıntı.
.•i, -
J '
ut
Res. 18: Giriş avlu yüzü kalkanı kuzey yüzünde çini kaplama kalıntısı.
SAHİP ATA (GÖK) MEDRESE İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR
137
ft'--'i
a
Res. 2: Avlu ve çadıHanmız
(batı yönde, minareden doğu yöne doğru).
38
Res. 11: Giriş üst katı mescit kesimi. Kazıtılan sıva, tuğla duvar ve
özgün bingi.
Res. 13: Mescit kubbe kasnağı kuzey yüzünde çini kaplamadan
ayrıntı.
Res. 14: Sınıf kubbe kasnağı güney yüzünde duvar, çini ve kapı
sağ sövesi.
Res. 15: Sınıf kubbe kasnağı güney yüzünde duvar, çini ve kapı
sağ sövesi.
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER
40 Res.l 9: Giriş (taçkapı) önünde bulunan özgün eşik ve I Res.20: Kazıda bulunan dendan.
temizlenip şimdilik oraya koyduğumuz özgün dendan.
Res.22: Giriş (batı) yüzünde sağ (güney) köşe desteği geçiş bölümü.
D
iyarbalcır; M.Ö. 69-M.S. 6 3 9 yıllan Cihangir Mirza geçmiştir. Cihangir Bey bir müd
arasında Romalılar, Partlar, Sasaniler ve det Korokoyunlularla mücadele etmiş daha sonra
Bizanslılar idaresinde kalmış, Hz.Ömer'in aile orasında tekrar beylik iddiaları başlamış,
halifeliği sırasında da İslam ordularınca kendisini gücendirdiği için abisinin yanından
alınmıştır. ayrılan Uzun Hasan, Akkoyunlu beylerini
M.S. 750 yılına kadar Emeviler, M.S. 869 etrafında toplayarak Diyarbakır'ı almış ve
yılına kadar Abbasiler, M.S. 899 yılma kadar Cihangir Beyi bertaraf ederek M. 1453 yılında
Şeyhoğulları, M.S. 930 yılına kadar Hamd aniler Akkoyunlulorın başına geçmiştir.
yönetiminde kalan şehir, M.S. 978 yılında Uzun Hasan M. 1453 yılından M.İ478 yılına
Büveyhoğulları, M. 984-1085 yıllarında kadar 25 yıl Akkoyunlulorın başında kalmış ve
Mervaniler yönetiminde, M . 1085 yılından onun zamanında Akkoyunlular, Karokoyunlulorı
itibaren de Büyük Selçukiler yönetiminde kalmıştır. yenmiş, Osmanlılarla savaşmış, Otlukbeli'nde 11
M. 1240-1302 yılları arasında Anadolu
Ağustos 1473 tarihinde yenilmiş, Memluklulorlo
Selçukileri idaresinde kalan şehir, Moğol istilaları
bazen savaşmış, bazen de sulh yapmıştır.
sonucu M. 1 3 0 2 - 1 3 9 4 yıllarında Mardin
Uzun Hasan zamanında, Akkoyunlular en
Artukluları, M. 1394-1401 yıllarında Timur ege
menliğinde kalmış, M. 1 4 0 1 - 1 5 0 7 yılları güçlü ve müreffeh zamanlarını yaşamışlar ve
arasında Akkoyunlularca idare edilmiş, Fatih memleketlerinde birçok imar ve kültür hareket
Sultan Mehmet'in, Uzun Hasan'ı Otlukbeli'de yen lerinde bulunmuşlardır.
mesiyle bir müddet yönetim boşluğu ile M. 1507- Uzun Hosan'ın M. 1478 yılında vefatından
1515 yılları arasında Şah İsmail egemenliğinde sonra Halil Sultan Akkoyunlulorın başına geçmiş
kalan şehir, 15 Eylül 1515 tarihinde Bıyıklı altı oy kadar beylik ettikten sonra yerine Sultan
Mehmet Paşa ve Idris-i Bitlis-i tarafından Osmanlı Yokup beyliğe gelmiştir. Akkoyunlulorın başında
egemenliğine geçirilmiştir. 12 yıl kadar kalan Sultan Yokup, Uzun
Hoson'dan sonra Akkoyunlulorın en kıymetli bey-
Tetkik ettiğ imiz eserin Akkoyunlulara ait
lerindendir.
olması nedeniyle bir nebze de bu devleti incele
memizde fayda vardır. Sultan Yokup'ton sonra Baysungur, Rüstem
Mirza ve Ahmet Bey Akkoyunlu devletinin
Oğuzların Bayındır boyuna mensup olan
beyliğine getirilmiş daha sonra Akkoyunlular
Akkoyunlular XIII. asrın sonlarında Horasan'dan
ikiye, üçe ayrılmış ve neticede Şah İsmail'e yenik
Azerbaycan'a gelmiş, XIV. asrın sonlarında da
düşmüşler, M. 1490 yıllarında zayıflayan devlet
Azerbaycan, Harput ve Diyarbakır arasında
M. 1507 yılında tarih sahnesinden silinmiştir.
bulunmuşlardır.
Akkoyunlu Devletini kuranlardan Osman
Bey, Kora Yölük lakabıyla tanınmaktadır. Kara YAPININ TANITILMASI:
Osman Bey, bir müddet Kadı Burhanettin'in Diyorbakır İl Merkezinde bulunan Sofa
hizmetinde bulunduktan sonra bir müddet de Comii'nin yapılış tarihi, banisi ve mimarı kitabesi
Timur'un hizmetinde kalmıştır. Timur, Kora olmadığı için kesin olarak bilinememektedir.
Osman Beyin hizmetine karşılık Diyarbakır ve Ancak giriş kapısının üzerindeki kemerin üstünde
havalisini kendisine ikta olarak vermiş, takriben bulunan onarım kitabesinden (Res. 9-13) M.
M. 1403 yılından M. 1435 yılına kadar Kara 1531 tarihinde Diyarbakırlı Hacı Hüseyin b.
Osman Bey Akkoyunlulorın başında kalmış ve Abdurrahman tarafından Ahmed-ül Amidi'ye
yerine oğlu Ali Bey geçmiştir. onortıldığı anlaşılmaktadır.
Ali Bey, kardeşi Hamzo Beyle bir müddet Cami tahminen XV. yüzyıl ortalarında
beylik mücadelesinde bulunmuş, neticede muhtemelen de Akkoyunlulara en uzun hüküm
mücadeleden bıkarak Mısır'a gitmiş ve yerine darlık eden Uzun Hasan (Hasan Padişah)
Hamzo Bey Akkoyunlulorın başına geçmiş, bu tarafından yaptırılmış olduğu tahmin edilmektedir.
defa da Hamzo Bey, Ali Beyin oğulları Cihangir Caminin Evliya Çelebi'de adının İporiyye olarak
ve Uzun Hasan Beyle beylik mücadelesi etmiştir. geçtiği sonra İparlı ve Porlı'ya dönüştüğü
Hamzo Bey M. 1444 senesinde ölünce anlaşılmaktadır. Bir düşünceye göre de Şeyh
Akkoyunlulorın başına Ali Beyin büyük oğlu Cüneyt b. Şeyh ibrahim Safi'nin isteği üzerine
HÜDAVENDİGAR A K M A Y D A İ I
yaptırılan cami ilk olarak Cami-üs Safi adıyla Minber, kapılarına varıncaya kadar zengin
anıldığı, sonradan Cami-üs Safa'ya dönüştüğü' ve çeşitli bitkisel ve geometrik bezemelere sahip
söylenmekte, şimdi de kısaca Safa Camii veya tir. (Res. 6-19-20) Minber külahı (Res. 17) dört
Parlı Camii denmektedir. adet yuvarlak ve yivli ayak üzerine oturmaktadır.
Külah sekizgen olup taştan ve oymalıdır. Camide
Safa Camii üç kısımdan meydana gelmekte-
sonradan yapıldığını tahmin ettiğimiz kalem isleri
dir.
de vardır (Res, 25-26-27-28-29).
1 - Ana Mekan
Cami orijinal plânı, örtü sistemi ve bezemeli
2- Son Cemaat minaresine ilave olarak devrinin orijinal çinileriyle
3- Minare (Plan-1) de dikkati çekmektedir (Res. 21-22-23-24). Cami
Cami plânının incelenmesinden de döşemesinden ortalama 120 cm. yüksekliğe
anlaşılacağı üzere (Plan-1) ana mekan içten içe kadar beden duvarları çepeçevre sıraltı
20.38x12.32 metre ebadında doğu-batı doğrul tekniğinde yapılmış, birbirine geçmeli çokgen,
tusunda uzun, dikdörtgen bir plâna sahiptir. daire ve üçgen şekil ve değişik renkleriyle çini
Ortada 12.32 metre çapında ana kubbe (Res.27- kuşatmaktadır. Ancak bu çiniler yer yer tahrip
28), ana kubbenin doğusunda ve batısında cami olmuş ve büyük bir bölümü de yok olmuştur.
köşelerinde pandandif geçişli birer küçük kubbe Caminin kuzey cephesinde (Res. 3-10) beş
(Res. 29) ve iki küçük kubbe arasında ana kubbeli ve kubbeleri dört sütün ile duvarlara otu
mekana açılan, camiye ve plana ayrıca bir oriji ran bir son cemaat, yer almaktadır. Son cemaatın
nallik kazandıran beşik tonoz yer almaktadır. doğu ve batı yanları duvar ile kapalıdır. Ancak bu
(Res. 28-30) Cami içinde kesme taştan dört ayak duvarlar altlı, üstlü ikişer pencere ile dışarı
kubbeyi taşımakta ve yanlara geçmek için taş açılmıştır. Ayrıca son cemaatte, cami giriş
ayaklar 45 derecelik açılarla (Res. 8-30) yanlara kapısının sağında ve solunda birer adet sade
doğru açılmaktadır. Ana kubbe kuzey ve güneyde mihrabiye yer almaktadır.
beden duvarları üzerine oturmaktadır. Caminin kuzey ve doğu beden duvarları
Caminin giriş kapısı kuzey cephededir. siyah ve beyaz taşların üst üste sıra ile konmasıyla
(Res. 10) Cami giriş kapısını hemen üstünde bir cephede bir estetik ve hareket sağlanmıştır. Kuzey
yazı dizini bulunmakta (Res. 12) bu yazı dizini cephede siyah ve beyaz taş sıralaması kenarlar
üzerinde sivri kemerli bir pencere yer almaktadır. dan içeriye bir müddet devam ettikten sonra kesil
Bu pencere üstünde de caminin onarım kitabesi miş, ancak kemer aralarında dört adet v e
bulunmaktadır. (Res. 9-13 ) Caminin kuzey cephe kenarlarda birer adet olmak üzere toplam altı
beden duvarında, giriş kapısı kemeri içerisinde bir adet rozet bu cepheye yerleştirilmiştir. Kenarlarda
ve kapının sağında ve solunda birerden toplam üç yer alan eşkenar dörtgen rozetlerin içi kûfi yazı ile
adet penceresi vardır. Güney cephe beden ortada kalan, kemer ortalarındaki rozetlerin içi
duvarında, mihrabın üstünde bir ve mihrabın ise çeşitli motiflerle işlenmiş (Res. 10) ve böylece
sağında ve solunda altlı üstlü birer olmak üzere cepheye hareket kazandırılmıştır.
toplam beş, doğu cephe beden duvarında üç altta Caminin güney cephesinde mimari eleman
ve üç adet üstte olmak üzere toplam altı ve batı olarak beş adet pencere ve mihrap çıkıntısı bulun
cephe beden duvarında ise, üç adet altta ve üç maktadır (Res. 1). Batı cephede ise son cemaat
adet üstte olmak üzere altı adet pencere bulun pencereleri de dahil olmak üzere altta dört ve üste
maktadır. Bunlara kubbe kasnağındaki dört adet dört adet olmak üzere sekiz pencere bulunmak
pencere de katıldığında 24 adet pencere ile cami tadır. (Res. 11) Batı cephede alt sıradaki pencere
mekanı aydınlatılmaktadır. kemer, ayna ve sövelerinde bulunan siyah ve
beyaz taş sıralaması cephenin diğer kısımlarında
Mihrap taştan, (Res. 6-7-17-18) beş kenarlı,
yoktur. Cami ana mekan pencerelerinin üste olan
oldukça derin, mihrap nişi kenarlarında yuvarlak
larına, sonradan beton dışlıklar yapılmıştır. Doğu
sütunceleri bitkisel motif işlemeli, kavsarası mukor-
cephesi, siyah ve beyaz taşların üst üste sıralanışı
naslı, kavsarayı çevreleyen kemeri dilimli, mihrap
dışında batı cephesiyle aynıdır.
çerçeveleri çeşitli ve zengin geometrik ve bitkisel
motiflerle süslüdür. Mihrabın sonradan yağlı boya
' Metin Sözen, Diyarbakır'da Türk Mimarisi,
ile boyandığı görülmektedir.
sayfa 48.
DİYARBAKIR MERKEZ S A F A (PARLH C A M İ İ
C a m i ve son cemaatın alt sırasında yer a l a n çinileriyle başlı başına bir inceleme konusu
pencereler lokmolı d e m i r l i , söve ve l<emerleriyie,
olmalıdır. Minaresi devrinin ve üslubunun
kemer içleri siyah ve b e y a z tasların üst üste kon
minareleriyle birlikte ele alınması ve incelenmesi
masıyla hareketli, kenarlar sütünceii ve sütünceleri
gerekmektedir.
çeşitli şekillerde işlemelidir. A n c a k d o ğ u cephede
yer a l a n alt sıradaki pencerelerin kemer içleri zen Genel olarak bakıldığında Safa C a m i i , çapı
gin bitkisel ve geometrik bezemelere sahiptir 1 2 . 0 0 metreden büyük a n a kubbesi, enine uzun,
(Res. 4 - 5 ) ulu cami tipi planı, sıraltı tekniğiyle yapılmış çini
plâna sahip o l u p (Plan-1), siyah taştan inşa edil d a m ı n d a n gelen rutubet ve nem neticesinde kalem
miştir (Res. 15). M i n a r e girişi batı cephedendir. isleri, batı cephesinde yer altından gelen rutubetle
M i n a r e kaidesinde üste kuzey, güney ve d o ğ u de çinileri bozulmaktadır. Bütün eserlerimizde en
cephede siyah ve b e y a z taşların kullanılmasıyla başta gelen hastalık olan nem ve rutubetlen Safa
kûfi yazı p a n o l a r ı y e r o l m a k t a (Res. 1 5 - 1 6 ) , batı Camii de böylece nasibini almaktadır. Bunun
cephede ise cami d a m m a çıkış kapısı bulunmak önlenmesi için dama metal kaplama (kurşun,
tadır. Bu k a p ı d a n sonra m i n a r e ile cami arasında bakır) yapılmalı, ana kubbenin kırılan ve çürüyen
yer alan duvarın üstüne yerleştirilen merdivenlerle
alaturka kiremitleri değiştirilip aktarılmalı, kiremit
cami d a m ı n a çıkılmaktadır.
altı izolasyonu yapılmalı ve rutubet olan
M i n a r e kaidesinde , kûfi y a z ı p a n o l a r ı n d a n cephelerinde drenaj yapılmalıdır.
sonra toslar b e y a z l a ş m a k t a ve y a z ı panolarının
Ayrıca caminin kuzey cephesinde, giriş
hemen üstünde mavi çiniden geometrik motifli bir
şerit yer almaktadır, (Res. 15) Bu çini şeritten avlusunun ortasına y a p ı l a n , estetik açıdan çok
sonra kareden üçgenlerle sekizgene geçilmekte çirkin ve cepheyi kapatan, B.A. şadırvan da
dir. Sekizgenlerin içleri çeşitli bitkisel ve geometrik b u r a d a n kaldırılmalıdır.(Res. 3-10)
motifli ve üstleri kemerli, p a n o l a r l a süslenmekte ve
bu panoların üstündeki kemerler içe doğru
KAYNAKLAR :
kıvrılarak sekizgenden d a i r e y e geçişi sağlamak
tadır. (Res. 15) Safa C a m i i , tek serefeli. şerefe Metin S Ö Z E N . Diyarbakır'da Türk Mimarisi,
korkuluk taşları siyah ve b e y a z taşların y a n y a n a istanbul-1971.
sıra ile konmasıyla inşa edilmiş, yüksek bir mina i. Hakkı UZUNÇARŞILI, Anadolu Beylikten ve
reye sahiptir (Res. 2 - 1 4 ) . Cok itinalı bir işçiliğe
Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara-
sahip olan minarenin yuvarlak gövdesinde de
1984.
yatay ve dikey z e n g i n , oymalı ve bezemeli kuşak
ve rozetlerle yazı ve şeritler yer alm.aktadır. Safa Metin SÖZEN, Anadolu'da Akkoyunlu
-If •
Res. 3: Diyarbakır Merkez Safa Camii kuzey cepfıesi ve son cemaat yeri (1965).
DİYARBAKIR MERKEZ SAFA (PARLh CAMİİ
k u b b e k a s n a ğ ı ile k ü l a h ı v e t ü r b e ( 1 9 6 5 ) .
Res. 2: D i y a r b a k ı r M e r k e z S a f a C a m i i m i n a r e s i
son c e m a a t ı n sol kısmı v e s a ğ d a K a d ı H a m a m ı '
(1965).
147
-'S •
Res. 7: Diyarbakır Merkez Safa Camii mitırabı Res. 8: Diyarbakır Merkez Safa Camii içten görünüş (1965).
detay (1965).
v..
Res. 9: Diyarbakır Merkez Safa Camii giriş kapısı üstündeki onarım kitabesi (1965).
DİYARBAKIR M E R K E Z S A F A (PARLh CAMİİ
Res. 14: Diyarbakır Merkez Safa Camii minaresi Res. 13: Diyarbakır Merkez Safa Camii giriş kapısı
üstündeki onarım kitabesi (Fotoğraf A, Kılcı 1991).
(Fotoğraf A. Kılcı 1991).
Res. 16: Diyarbakır Merkez Safa Camii minaredeki
kûf'i yazı ve çini şerit (1991).
Res. 18: Diyarbakır Merkez Safa Camif Res. 19: Diyarbakır Merkez Safa Camii minberi
mitırabı detay (1991). . (1991).
D I Y A R B A K ı R M E R K E Z S A F A (PARLı^ C A M I I
Res. 20: Diyarbakır Merkez Safa Camii minber kapısı Res. 22: Diyarbakır Merkez Safa Camii çinleri (1991 ]
(1991).
Res. 25: Diyarbakır Merkez Safa Camii Res. 26: Diyarbakır Merkez Safa Camii
kubbeye geçiş detay (1991).
tonoz örtü (1991).
Res. 29: Diyarbakır Merkez Safa Camii köşelerdeki Res. 30: Diyarbakır Merkez Safa Camii iç görünüş
küçük kubbelerden birinin görünüşü (1991). (1991).
DİYARBAKIR MERKEZ SAFA (PARLh CAMİİ
I 1/
İM
PLAN t
Plan: 1
HÜDAVENDİGAR A K M A Y H A i ı
İiöÜ
154
Plan: 2
DİYARBAKIR MERKEZ SAFA (PARLh CAMİİ
155
1' _
i. t . T w - -1
A - A K8»,tı iTS
Plan: 3
HÜDAVENDİGAR AKMAYHAl l
Re^*« Pro|«si
ı p ı l
il !l BP
i! i
156 İLÜ
s;
•00
" 000
I I I
4
i
— 1
İ5E I ı 1 ITTI
Batı C e p h e s i 1/50
Plan: 4
Yard. Doç. Dr. (Mimar) Şahabettin OZTURK
Bitlis Merkez
Meydan Camii
YARD. DOC. DR. fMİMAR) SAHABETTİN ÖZTIJRK
bir kemer içinde yer alan yuvarlak bir rozet yer lardaki ve son cemaat bölümünün üzerindeki sivri
almaktadır. Minare güney cephede zeminden beşik tonozlar, güneye eğimli düz dam olarak
2.21 cm. diğer cephelerde ise farklı yükseklik- tamamlanmıştır. Düz dom ile kubbe kurşun kapla
lerdeki 10 cm.lik pah yardımıyla daralmaktadır. malı olup, eğim yönünde dört adet çörten bulun
Minare artı eksi kotundan 4.88 m.ye kadar kare maktadır. Camide son derece yalın bir yapıya
plânlı olarak devam eder. Daha sonra minare sahip olup süsleme kapı, alt pencereler, mihra-
köşelerde 3.97 m. yüksekliğindeki pahlar biyelerve mihrap çevresinde bir bant şeklinde yer
yardımıyla sekizgene bölünerek silindirik gövdeye
almaktadır. Malzeme olarak yapıda bazalt taşı;
geçiş yapmaktadır. Silindirik gövde 6.67 m. yük
çevre duvarı, zemin kaplaması, tretuvar kapla
sekliğinde olup, iki adet 20 cm. genişliğinde 30
ması ile beden duvarlarının pahlı olan bölümüne
m. yüksekliğinde mazgal pencere bulunmaktadır.
kadarki kısımlarında kullanılmıştır. Yapının diğer
Minare şerefesine silindirik gövdeden geçiş
tüm bölümlerinde bölgesel küfeki kesme taşı kul
pahlı silme yardımıyla yapılmıştır. Şerefe 18 cm.
lanılmıştır. Cami iç bölümü sıvasız olup bölgesel
kalınlığında 72 cm. yüksekliğindeki metal kurşun
kenetli kesme taş korkuluklarla çevrelenmiştir. COS harcı sadece kubbe ve tonozların iç bölüm
Petek yüksekliği 3.64 m. olup, güney yönünde lerinde kullanılacaktır. Yapıda bağlayıcı malzeme
üzeri basık kemerle geçilmiş kapı yer almaktadır. olarak, temel altı seviyesinde kül katkılı kireç
Petek bölümü 2.31 m. yüksekliğindeki piramidal harcı, beden duvarlarında kireç harcı, çevre
bir külah ile tamamlanmıştır. Külahın en üst duvarlarında çimento harcı, kesme taşlarının bir
bölümünde yekpare üçgen formunda bir kilit taşı birine bağlamada metal kurşun kenetler
yer almaktadır. kullanılacaktır.
Cephe duvarları zeminden itibaren kuzey
Bitlis Merkez Meydan Cami minaresi uzun
cephesi hariç minare pahına uygun pahla çevre
lenmiştir. Caminin en hareketli cephesi son yıllardan beri Bitlis şehir merkezinin orta yerinde
cemaat yerinin bulunmasından dolayı kuzey ilgisizlik ve bakımsızlıktan dolayı adeta kendi
cephesidir. Diğer cepheler ise oldukça yalın bir kaderi ile baş baş bırakılmıştı. 2003 yılı başından
yapıya sahiptir. Doğu ve batı cephelerindeki beri Vakıflar Genel Müdürlüğü, Bitlis Vakıflar
yaklaşık 1.50 m. kot farkı yedi adet merdiven rıhtı Bölge Müdürlüğü, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Bitlis
ile aşılmaktadır. Güney cephesinde üç adet diğer halkının çabaları ve Diyarbakır Kültür ve Tabiat
cephelerde ise birer adet 75 cm. genişliğinde
Varlıkları Koruma Kurulu izni alınarak yapımına
1.11 m. yüksekliğinde alçı şebekeli üst pencereler
başlanmıştır.
sivri kemerli bir yapıda düzenlenmiştir. Beden
duvarları düz örtü sistemine iki kademeli düz Böylece şehir merkezinde önemli bir konuma
saçak ile geçiş sağlanmıştır. Saçak altlıklarında sahip olan yapı ve çevresi yeniden düzenlenerek
15 cm. genişliğinde 34 cm. yüksekliğinde deko hem ibadet ihtiyacı ve hem de tarihi bir yapı
ratif saçak altı konsollar yer almaktadır. restorasyon çalışmaları başlayarak Bitlis'in tarihi
Cami örtü sistemi ortada bir kubbe ile yan konumuna uygun bir duruma getirilmiştir.
- Î . ! E ^ T ) . W C A Î . Ü I U S T O R y j r L A N T O L C E K - 1 -50
•••T
^-1- KJ r
ltd
C O CC O anı • a
A B I E
a..
f 0 K « K
S O K A K
S O K A K
S O K A K
.=2
= 1
_ T
3 tt - M
• A - A K E S I T ROLavESI DLCEK-l-SO
163
-it—^t---ı-M^ı—--;Î
MINARE D-D K E S I T R O L Q V E S I • L C E K = l - 5 0
MWARE DDGU CEPHE ROLQVESI DLCEK=l-50
11 • • • • • • H S I I I mukimi I I M M M
A-A B O Y KESrTOLCEK-1-50
m i
I
3 E
V,
ml
m
p-gn m
I'i I III r i
r:
r-
4 a
r
JöT.
rr-n
r
r
168
LU
YÜZÜNCÜ Y ı L Ü N I V E R S I T E S I
AUl. J^AHADLIIIN
Pafta No:
S O Y A D ı . ÖZTÜRK
U N V A N ı ' DR.MıMAR Konu:
B I T L I S MEYDAN CAMII
ÜDA S I C I L ND • 2 3 4 0 8
RÖLÖVE-RESTDRASYON V E Olcek:
DIPLOMA NG • G - B - 0 - 1 0
RESTıTÜSYDN PRGJESı
T A R I H • 04.06.2003 Tarih:
BITLIS M E R K E Z MEYDANI r.ûK/ıii
169
•m
• MEYDAN CAMII KUZEY CEPfCSI DLCEK^l-SO
-i-r
CORTEN D B T A Y ı O L C B K - 1 -5
PENCERE D E T A Y I O L C E K - 1 . 2 0
re»»:-?
R e s . l : M e r k e z M e y d a n C a m i i m i n a r e k a i d e g e n e l gc
173
Y
üzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar
Anthemisia (Suruç) kentlerini kurarak buralara
dan elde edilen buluntulara göre
kendi halklarını yerleştirmişlerdir (Oymak, 1992).
Şanlıurfa'nın tarihi paleolitik çağa kadar
(M.Ö. 500.000-8.000) uzanmaktadır. Aynı M.Ö. 330'da İskender'in Hindistan seferinde
kazılardan elde edilmiş neolitik, kalkolitik ve ilk kentin yağmalanıp, Urhai adının Edessa olarak
tunç çağma ait de çok sayıda buluntu mevcuttur değiştirilmesinden sonra, bölge sürekli olarak
(Oymak, 1992). Kuruluşu M.Ö. 2 0 0 0 yıllarına Perslerin ve Makedonyalıların savaşlarına maruz
dayanan Urfa, kuzey Mezopotmya'nın Urschu kalmıştır. M.Ö. 69 ile M S. 72 orasında Urfa ve
uygarlığınca kurulmuş dünyanın en eski Samsat merkez olmak üzere Adıyaman, Antakya,
şehirlerinden ve bu uygarlığın ilk yerleşim ve Malatya ve Harput I.Antiochos'un kurduğu
kültür merkezlerinden biridir. Ancak, zaman Kommagene devleti hakimiyeti altına girmiştir. Bu
zaman güney Mezopotamya'daki Ur şehri ile de dönemde Urfa bölgenin yeni bir sonat ve kültür
karıştırılmaktadır (Ayataç, 1988). Dinler tarihi merkezi olmasının yanında Doğu Roma ve Pers
açısından Yakındoğu'nun önemli merkezlerinden devletleri orasında bir tampon devlet konu
biri olan Urfa, Suriye'den gelen yol üzerinde yer mundadır. 1030'da Bizans hakimiyetine giren
alan bir yerleşim olarak Hristiyanlık ve Suriye Urfa İslamiyet ile birlikte önceleri Emevi, daha
uygarlıkları tarihi açısından önemli bir yöredir. sonraları Abbasi kültürlerinin benzer
Eski çağlarda Edessa olarak da bilinen şehir, Edes uygarlıklarına sahne olmuştur. Aynı kültür ve
hakimi Abghar IX'un (179-216) hakimiyeti uygarlıklar 1300 yıldan beri günümüze dek
altında ilk Hristiyanlığı kabul eden merkez sürmüş, kentin kültürel ve toplumsal yapısı Türk-
olmuştur (Ayataç, 1988). Urfa'nın ilk yerlileri islam karakterini korumuştur. Batıda Ortaçağın
Hurriler, Kaideliler ve Mitannilerdir. Yörede 1000 karanlık dönemi yaşanırken Urfa, Harran,
yıldır Türkler yaşamaktadırlar. M.Ö. 1250'lerde Diyarbakır, Harput ve Mardin'e ilim, sonat ve
güney Mezopotamya'da Fırat kıyısındaki Ur ticarette oldukça ileri düzeyde yerleşmeler
şehrinde oturanlardan etnik bir grup Urfa'ya olmuştur. Urfa 1404 tarihinde Akkoyunluların,
gelmiş ve kentin güneydoğusundaki bir Sin mabe 1514'te Safevilerin eline geçmiş, 1517 yılında
dinin bulunduğu ve halkının putperest olduğu Osmanlı imparatorluğu sınırları içine girmiştir.
Harran'a yerleşmişlerdir. (İbrahim peygamber'in 1919'da İngiliz ve Fransızlarca işgal edilen kent
ailesi de Ur şehrinden gelen bu grup arasındadır 1920'de Cumhuriyet yönetimine girmiştir
(Ayataç, 1988). (Oymak, 1992).
Tarihi etimolojik sıralamaya göre şehir Tarihte doğu ile batının karşılaştığı ve bir
bugüne kadar birçok isim değiştirmiştir. İlk antik dörtyol kavşağı sayılan, tarımdan başka do
adı Ur, Urha, Urhai yo da Urşu olan yerleşim ekonomik anlamda da bir geçiş yeri olan Urfa'nın
daha sonraları Khurri, Orrohes, Kailirrohe, İpek Yolu üzerinde bulunması nedeni ile de sürek
Edessa, Al-Ruha, Reha, Roho ve Urfa olarak li bir ticaret merkezidir. Evliya Çelebi (17.yy)
adlandırılmıştır. Urfa adı 11 .yy. başında Türklerin Seyahatnomesi'nde Urfa'nın çok eski tarihi bir
burayı almaları ile verilmiştir (Ayataç, 1988). kent, boğlı-bohçeli, çevresinde dağlar olan, por
Dicle ve Fırat arasındaki topraklar için M.Ö. takal ve nar bahçelerinin bulunduğu, bolluk
2000 yıllarına ait metinlerde 'Hur Memleketleri' içinde, zengin ve toprağının tarıma çok verimli bir
ifadesi yer almakta, M.Ö. lOOO'lerde ise Asur kent olduğundan söz etmektedir (Ayataç, 1988).
belgelerine gore yörenin adı 'Honigolbat' olarak Urfa ve Harran yöreleri gerek Hristiyanlık,
tanımlanmaktadır (Ayataç, 1988). Asurlulardan gerekse Müslümanlık açısından birçok felsefe
sonra yöreye İranlılar hakim olmuş, M.Ö. 331 'de adamının yetiştiği yerler olmuştur.
Büyük İskender istilası ve izleyen Hellenistik Tarih öncesi çağlardan başlayarak Sümer,
dönemden sonra Seleukos'lar (M.Ö. Asur, Keldani, Hurri, Mitanni gibi kültürleri İslam
344)Süryaniler'in Urhai kasabası üzerine Edessa kültürü ile sentezleyerek bünyesinde barındıran
adıyla bir kent kurmuşlardır. Seleukos'lar bölgede Urfa bu kültürlerin kalıtları olan birçok arkeolojik
Edessa'dan başka Carhae (Harran), kalıntının yanısıra kent siluetine hakim olan taş
Makadonopolis (Birecik), Nikephorion (Rakka) ve mimarisi ile de ön plâna çıkmaktadır. Bölgenin
DOC. DR. ELMAS ERDOĞAN
kendine özgü coğrafî, jeolojik yapısı ve iklimi ile müzik edebiyat okulu gibi işlev gören merkez
yerel yaşam koşullarına göre biçimlenmiş bir lerdir (Pala, 1996). Mevlevihanelerde sema
kentsel yapılanması vardır. Evliya Çelebi bu ayininin (mukabelei şerif) yapıldığı yer mevlevi-
anlamda Seyahatnamesi'nde Urfa çarşılarından ' hane külliyesinin merkezî bir yerinde bulunan
çarşısı 400 dükkandır 2 bedesteni vardır. semahanedir. Çoğu mevlevihanede ayrı bir çatı
Biri eski usul kagir kubbeli yapıya sahiptir ' altında inşa edilen ve türbenin yanında ya do
şeklinde söz etmektedir (Kürkçüoğlu, 1992). içinde yer aldığı semahane mevlevihanenin en
Urfa'nın Osmanlı döneminden kalma hanlar, kutsal mekanıdır.
bedesten, arasta ve çarşılardan oluşan eski ticaret Ayrı mescide sahip olmayan mevlevihane
merkezi Gümrük Han çevresinde yoğunluk göster lerde semahane vakit, namazlarının kılındığı bir
mektedir ve bugün de tarihî niteliklerini koruyan mescid niteliğini de taşımaktadır. Yanı sıra,
önemli yapısal çevrelerdir. mevlid, mirociyye ve hatim toplantılarının do
Z.yy'dan itibaren birçok İslam devletinin ege yapıldığı, mesnevinin okunduğu, ziyaretçilerin
menliği altına girmiş olan Urfa'da 39 tane tarihi kabul edildiği bir mekandır (Tanrıkorur, 1996).
nitelikli cami bulunmaktadır. Bunlardan bir pagan
Bu nedenle semahane bir ibadet mekanı
tapınağı üzerine yapılmış olan Ulu Camii ve
olmanın yanında, dışarıdan gelenlere açık tek
Külliyesi ile Pazar Camii Zengiler dönemine
mekan olması açısından da mevlevihanenin en
{12yy.), Halil-ül Rahman Camii Eyyübiler döne
özenli ve ihtişamlı mekanıdır. Mimarî plân şeması
mine (1211), Hasan Padişah Camii ise
Akkoyunlular dönemine aittir. Selahattin Eyyübi, açısından semahaneler kıble duvarında mihrabı
Circis Peygamber ve Fırfırlı Camii kiliseden bazen bir mimber ve mesnevihan kürsüsü, son
camiye dönüştürülmüş yapılardır. Bunların dönemlerde ortasında bir parmaklıkla çevrilmiş
dışında 32 caminin tamamı Osmanlı dönemine asıl semaya ayrılmış daha düşük kotta, parke
aittir (Oymak, 1992). Ancak 1867 tarihli Halep döşemeli sema meydanı etrafında misafir ve
Vilayet Sanamesi'nde 58 caminin mevcut olduğu seyreden dervişler için züvvor mahfilleri ve kimi iyi
belirtilmektedir. 1650'de Urfa'yı ziyaret eden tasarlanmış semahanelerde mihrap ekseni
Evliya Çelebi'ye göre ise kentte 22 cami, 67 üzerindeki giriş-cümle kapısının üstünde
mahalle mescidi bulunmaktadır. Ayrıca İbrahim müzisyenlerin oturabileceği bir asma mutrı mahfili
Halil, Pazar, Sultan Hasan, Caygirli, Ahaveyn, bulunan geniş bir mekandır.
Dabbokhone Camiilerine İbrahim Halil Suyu'nun
Mevlevihanelerin 7 0 0 yıllık tarihi içinde
gelerek havuz ve şadırvanları canlandırdığından
13.yy.dan 20.yy. başlarına kadar inşa edilmiş
söz etmektedir.
mevlevihanelerin mimarî özellikleri irdelendiğinde
Urfa camileri çok ayaklı camiler (ulu cami belli tarihsel dönemlerde diğer tarikat
ler), orta kubbenin yanlara doğru genişlediği
Mevlevihaneleri ile benzerlik gösterdiği görülür.
camiler (merkez plânlı camiler), çok kubbeli
Plân şemalarının gelişiminde semahane-türbe
camiler, tek kubbeli kare mekanlı camiler, tonozlu
ilişkisi önemlidir. Bundaki temel belirleyici İse
camiler, mihrap önü kubbeli ve baziliko-kiliseden
sema meydanının geometrik biçimi ve semaha
çevrilen camiler olmak üzere 7 tür plân şemasına
nenin galerili ya da galerisiz oluşudur.
sahiptirler. Urfa Mevlevihane Camii ise tek kubbe
Semahaneler ya türbe ile bağlantılı ya da
li, kare mekanlı cami plân şemasına sahiptir.
bağlantısız olmak üzere genelde 2 türde plân
Mevlevilik bir sosyal kurum olarak mevlevi
lanmıştır. Erken dönem Mevlevihanelerinde
tekkelerinde gelişen bir olgudur. Mevlevihaneler
tekkenin kurulma nedeni olan ilk önemli öge türbe
ise türbesi, hücreleri, namazgahı, avlusu/mey
semahane ile ilişkilidir. Türbe ile ilişkilendirilmiş
danı, semahanesi, çelebi dairesi, haremlik ve
semahanelerde ise 3 farklı uygulama olabilmekte-
selamlık dairesi, çilehanesi ve mutfağı ile gelişmiş
sosyal yaşam merkezleridir. Ayrıca mevlevihane- dir.
lerde kütüphaneler kurulmuştur. Bu yapılanma A. Türbe semahanenin içinde ve aynı kubbe
Osmanlı Döneminde sanat yaşamında birer ya da çatı altında bir bütündür
ŞANLIURFA MEVLEVİHANF n A M İ İ VE PFY7A.ı TAQADIN/||
B. Türbe yanındadır; içten bir kemerli Mahallesi, 40. pofta, 259 ada, 49 nolu parselde
geçişle oyrılmıştır.
kayıtlı 195 m' büyüklüğündeki semahane
C. Semahane türbeye yapışık konumdadır, yapısının kitabesi bulunmadığı için yapım tarihi
fakat içeriden bağlantı yoktur. bilinmemektedir. H.1129 (M. 1716) tarihinde
Semahane-türbe bağlantısı olan bu tip sema Şanlıurfa'deki Rıdvaniye Camii'ni yaptıran bani
haneler 13.yy.'dan semahanelerin kapatılması nin H.1153 (M. 1740) tarihli vakfiyesinde
dönemine kadar inşa edilmişlerdir. Bir türbeden Mevlevihanenin sözünün geçmesi yapının
bağımsız semahaneler ise Türk zaviyeli cami 1740'ta mevcut olduğunu göstermektedir. Bunun
tipolojisinde olduğu gibi yapılandırılmıştır. 14.yy. yanısıro 1650'de Urfa'da bulunan Evliya
Beylikler döneminde inşa edilen Orta Asya köken Çelebi'nin seyahatnamesinde diğer cami ve
li, merkezî kubbeli, orta sofalı, 4 eyvanlı mevlevi- tekkelerden söz edip, mevlevihaneden söz
hanelerde ise semahane orta sofalı olup, yapının etmeyişi bu külliyenin 1650-1740 tarihleri
diğer birimleri ile bağlantılıdır. Klâsik Osmanlı arasında yapılmış olduğunu ortaya koymaktadır.
dönemi 16.yy. mevlevihanelerinde ise semahane Kare plânlı semahanenin üzeri tromplu ve
o dönemin merkezî tek kubbeli cami plân sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Bu plân
şemaları ile kesme taştan yapılmış ayrı bir bina Urfa'daki 1728 tarihli Hüseyin Paşa Camii ile
olarak uygulanmıştır. Semahaneler ile tekkede Hızanoğlu Camii plânına benzemektedir. Ancak,
bulunan diğer bölümler işlevlerine göre ayrılmış, bu camilerde bulunan son cemaat yeri sema
çoğunlukla şodırvanlı ve derviş hücreleriyle çevrili hanede yoktur. Semahanenin mihrabı bir niş
bir avlu etrafında yer olmaya başlamışlardır. içinde mukornos süslemelidir. Mevcut minber bir
Şanlıurfa'da mevlevilik ile ilgili en eski belge dönem eki olup, Kürkçüoğlu'na göre (1996),
Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki 491 nolu mihrabın önünde 2 basamakla çıkılan ve şeyhin
defterin 374. sayfasındaki H. 1172 (M 1758) ta oturması için oluşturulan sekili bölüm 1973
rihli Mevlevihane vakfı kaydına gore H.1118 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılan
(M1705)'te Mevlevihane vakfına ilk görevlinin restorasyon sırasında kaldırılmıştır. Kıble (güney)
tayin edildiği bilinmektedir. Ayrıca bu belgeler ve giriş (kuzey) cephelerinde ikişer, doğu ve batı
den Şanlıurfa'da Halil-ül Rahman Gölü yakınında cephelerinde ise üçer pencere olmak üzere toplam
bir 'Mevlevi zaviyesi' daha bulunduğu 10 penceresi bulunan semahane mekanının
anlaşılmaktadır. Ancak bu zaviye bugün mevcut girişinde saz çalan ve ilahi okuyanlar için ayrılmış
değildir. 1930'lu yıllarda mevlevihone külliyesi mutrip mahfili denen ahşap mahfil bulunmaktadır.
yıktırılıp yerine dükkanlar inşa edildiğinde Özgününde geniş bir alana yayılan Şanlıurfa
mezarlık do ortadan kaldırıldığı için mevlevi şeyh Mevlevihanesi 1925 yılında tekke ve zaviyelerin
leri farklı mezarlıklara defnedilmişlerdir. kapatılması ile terkedilmiş, semahane dışındaki
hacimler yıktırılarak yerine sebze hali inşa edilmiş
Mevlevihaneler genelde büyük bahçe içinde
ve semahane yapısı yıllarca depo-ambar olarak
semahane, bunun içinde ya da bahçe ya da
kullanılmıştır. Son onarıma kadar tapu senedinde
avlusunda Mevlevi şeyhlerinin bulunduğu türbe
'kargir ambar' olarak geçmektedir. Bunun
ler, dervişlerin kaldıkları hücreler, şeyhin misafir
yanında Şanlıurfa Tapu Müdürlüğündeki 1966
lerini kabul ettiği selamlık, şeyhlerin ailesinin otur
tarihli belgelerde semahanenin 'Mevlevihane'
duğu harem dairesi, dervişlerin yemek pişirme ve
olarak vakfedildiği ve Vakıflar idaresince ambar
erzaklarının korunması için mutfak ve kiler, sema
olarak Belediyeye kiraya verildiği kayıtlıdır.
çalışmaları için meşkhaneden oluşan külliye biçi
Ancak, vakfiye bugün kayıptır.
minde tasarlanmaktadırlar. Kürkçüoğlu'na göre
(1996), Konya Mevlevi derğahı arşivlerinde bulu 1925 yılından 1973 yılına kadar harap ve
nan 19.yy. sonu, 20.yy. başına ait krokiden bakımsız olan semahane 1973 yılında Vakıflar
Şanlıurfa mevlevihanesinin de büyük bir külliye Genel Müdürlüğünce restore edilerek camiye
olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu külliyeden dönüştürülmüştür. Restorasyon sırasında mihrap
günümüze sadece semahane bölümü önündeki seki kaldırılarak kubbenin üzerine taş
ulaşabilmiştir. Şanlıurfa merkez, Pınarbaşı bir Mevlevi sikkesi eklenmiştir ve bu restorasyon-
DOC. DR. ELMAS ERDOĞAİM
da kubbesi kurşun kaplama görüntüsünde beton almaktadır. Mevlevihane Camii peyzaj tasarımı
ile sıvanmıştır. Ancak, bu nedenle su sızdırmakta öncesinde, Urfa kenti geleneksel kent yapısı ve
ve içeriden harç boşalmaları olmaktadır. Yapının konut dokusu ile Urfa anıtsal yapıları ve özellikle
doğu, batı ve güney cephelerine bitişik olarak camileri ile ilgili literatür çalışması yapılmış,
inşa edilen dükkanlar bu cephelerdeki tüm Urfa'da gerçekleştirilen olan- arazi etüt
pencere açıklıklarını kapatarak içeriye ışık çalışmaları kapsamında öncelikle Mevlevihane
girmesini engellemektedir. Yapının avlusu baraka Camii ile arastanın içinde yer aldığı fiziksel çevre
tipi yapılar ile çevrelenmiş, son derece sağlıksız ve analizleri gerçekleştirilmiştir. Süreç içinde gelişimi
estetik kaygıdan uzak bir çevre oluşmuştur. irdelenen Mevlevihane Camii özgün işlevi gereği
Semahaneye bitişik olarak özgün plân şeması ve diğer Urfa camileri ile karşılaştırılamayacak nite
yapısal görünümü bozucu nitelikte süreç içinde likte, farklı bir yapıdır. Yakın çevresinde ve yapı
inşa edilen baraka ve dükkanlar Vakıflar Genel duvarına bitişik olan muhtes eklerin
Müdürlüğünce kamulaştırılarak yıktırılıp, yapı kaldırılmasından sonra yapının plân şeması
yakın çevresi temizlenmiştir. okunur hale gelmiştir. Mevlevihane Camii
batısında konumlanmış olan arasta ile birlikte
Bugün Mevlevihane Camii olarak
Şanlıurfa'nın önemli tarihî ve kültürel
adlandırılan ve işlev gören yapının batısına bitişik
çevrelerinden birini oluşturmaktadır.
olarak inşa edilmiş, ancak inşa tarihi bilinmeyen
ve halk arasında 'Kasap Pazarı' olarak bilinen Projelendirilecek alanın ne tür işlevlere
arasta yapısı beşik tonozla örtülü, T-plânlı bir hizmet edeceği, kent bütünü ve yakın çevresi ile
yapıdır. 2002 yılında Mevlevihane Camii yakın fiziksel, görsel, topografik ilişkileri irdelenmiştir.
çevresinin temizlenmesinden sonra bu olanın Yanısıro:
Vakıflar Genel Müdürlüğünce kentsel tasarım • Proje alanının içinde bulunduğu ticarî ve
kapsamında çevresinin düzenlenmesi tarihî kent merkezi ve diğer anıtsal yapılarla
öngörülmüştür. Şanlıurfa Mevlevihane Camii ilişkileri,
peyzaj tasarımı A.Ü. Ziraat Fakültesi, Peyzaj
• Alanın yakın çevresindeki taşıt trafiği
Mimarlığı Bölümü tarafından gerçekleştirilmiştir.
akışı, proje alanına etkileri, ulaşım şeması,
Birçok uygarlığa yerleşim yeri olan Urfa'nın
kendine özgü coğrafi konumu, jeolojik yapısı ve • Alanın yakın çevresi ve içindeki yaya
iklimi ile yerel yaşam koşulları ve kültürüne göre dolaşımı ile yaya-taşıt akışı ilişkileri, olana yaya
biçimlenmiş kentsel dokusu ve taş yapılanması son yaklaşımının nasıl olduğu,
derece özgündür. Yöreden kolaylıkla sağlan • Proje alanının içinde yer aldığı kentsel
abilen kolay işlenebilir açık san renkli kalker dokunun mimarî karakteri,
taşının oluşturduğu yapılanma da çevreye farklı
• Kent bütününde yer alan diğer anıtsal
bir nitelik kazandırmıştır.
yapıların ve özellikle cami yapılarının avlu ve
Urfa eski kent dokusu güneyde kale, kuzeyde çevre özellikleri,
Karakoyun deresi, batıda Suruç yolu, doğuda ise • Kentsel dokudaki yapı malzemesi, niteliği
Akçakale yolu ile sınırlanmakta ve bu alanda 16 ve türü,
mahalle yer almaktadır. Urfa'da fiziksel çevre
• Kentsel dokunun sokak özellikleri,
oluşumunda iklimin ve geleneksel yapının önemli
rolü olmuş, sıcak-kuru iklim gereği içe dönük, • Kent bütününde yer alan anıtsal yapıların
doku özellikleri, oçık-kapalı mekan ilişkileri,
merkezi avlulu, dar-gölgeli sokaklardan oluşan,
düzensiz görünüşüne karşınbelli bir geometrisi • Kentsel dokudaki mevcut bitki tür ve kul
olan kentsel gelişim izlenmektedir. Kalenin kuzey lanımları,
doğusunda yer alan han, bedesten, arasta ve • Proje alanının güneydoğusunda yer alan
camileri kapsayan eski ticarî merkez hala meydan ve ticarî bölgeye geçişle ilişkileri;
canlılığını korumaktadır. sirkülasyon, diğer geçişler,
Proje alanı da eski kent dokusunda, ticarî • Tarihî ve ticarî kent merkezindeki diğer
kent merkezinde, hanlar bölgesinin kuzeyinde yer sosyal ve rekreatif kullanımlar, oktivite alanları.
ŞANLIURFA MEVLEVIHANF nAMjj VE PFY7A.I TARARIK/II
• Farklı yaş ve kültür gruplarının sosyal ve aks ve cami yapısını çevreleyecek biçimde yapı
kültürel eğilimleri
grupları tasarlanmış, avlunun bu bölümü arasta
• Kent açık-yeşil alan sistemi içinde proje ile entegre edilmiş, oturma, dinlenme, ticaret gibi
alanının konumu ve bağlantıları, oktivitelerin sürdüğü daha hareketli bir kullanım
• Kent bütününde var olan diğer doğal, önerilmiştir. Mevlevihane Camii avlusunun cami
kültürel ve görsel değerler, önünde ve batı kesiminde kalan bölümü ise daha
sakin ve dinî amaçlı kullanıma yönelik olarak
• Genel kent silüeti ve proje alanı ile
tasarlanmıştır.
ilişkileri,Analiz edilerek survey yapılmış, alanın
sorun ve olanakları saptanarak, alanın mevcut • Mevlevihane Camii avlusunda ana aks
doğrultusunda ve camiyi çevreleyecek biçimde
durumu belgelenmiştir. Bu kapsamda da bir sur
kanallar sistemi ile su yüzeyleri oluşturulmuştur.
vey paftası hazırlanarak tasarıma temel oluştura
Ana aks ve kitleli su yüzeyi cami giriş cephesi
cak bazı kararlar çerçevesinde genel bir ön
önünde tasarlanmış, küçük ölçekli bir şadırvan ile
değerlendirme gerçekleştirilmiştir.
bütünleştirilmiştir. Mevcut kot farklılaşması doğrul
Etüd ve analiz aşamasını izleyen süreçte ön tusunda avlunun arasta bölümü basamak ile yük
proje çalışması gerçekleştirilmiş, alınan ilke karar seltilmiş, avlunun yükseldiği kesimde ahşap otur
ları doğrultusunda alan için peyzaj tasarımı uygu ma birimleri önerilmiştir.
lama ve detay projeleri hazırlanmıştır. Tarihî kent
• Cami avlusuna yaklaşımın tüm yönlerden
merkezinde yer alan alanın tasarımında:
sağlonabilmesine olanak verecek şekilde sınır ele
• Geliştirilen önerinin kent silüetine aykırı manları tasarlanmış ancak, Mevlevihane Camii
olmayan ve tarihi doku karakterini ve ölçeğini ana aks olarak olgılatılmıştır. Kuzeyde cami giriş
bozmayacak nitelikte bir yapılanma olması ilke kapısı, güneyde ise mihrap ana aks olarak
kararı benimsenmiştir. alınmıştır. Doğu girişi ise yine cami önünde yer
alan ve cami giriş kapısını vurgulayan su yüzeyi
• Mevlevihane Camii ve arasta yakın
odak alınarak tasarlanmıştır.
çevresi mekansal anlamda bir bütün olarak ele
alınmış, ancak işlevsel açıdan farklılaştınimıştır. • Arastanın güney cephesinde, avlu
dışında kolan ve yol sınırına kadar uzanan alan
• Kullanımlar ve işlev açısından
do avlu ile benzer, avlunun devamı niteliğinde bir
Mevlevihane Camii ve Arasta önünde yer alan
döşeme ve aksiyel yol ağaçlaması ile
avlunun kavramsal olarak ayrılmasına, ancak
sonlandırılmıştır.
alana sürekli yaya akışının ve geçişinin de korun
ması doğrultusunda öneri geliştirilmiştir. • Mevlevihane Camiin güneydoğu ve
güneybatı sınırlarında ikişer basamaklı anfi tipi
• Caddeden kolay erişebilirliği olması
oturma yerleri tasarlanmış; hem alan sınırları ta-
nedeni ile proje alanının kuzeybatı kesiminde
riflenmiş, hem de işlevsel kullanımlar getirilmiştir.
avluyu sosyal ve kültürel anlamda zenginleştirecek
Bu oturma birimlerinin arka kesimlerinde önerilen
ancak diğer yandan arasta ile de orkod ve kuşluklar ile alanda avlu ile bütünleşen
ilişkilendirilebilecek, ticarî aktivitenin de kullanım ve mekansal tanımlar kazandırılmıştır.
sürdürüldüğü, genel görünümü bozmayacak nite
• Anfi tipi otuma birimlerinin arka bölüm
lik ve ölçekte cafe-çoyevi ve satış birimleri öneril
lerinde hem yörede kolay yetişebilen hem de dini
miştir.
yapılarda sembolik anlamı olan ve özgün fon
• Bu satış birimleri ve cafe-çayevi için farklı oluşturan selvi ağaçlan kullanılmıştır
form ve boyutlarda alternatif öneriler
• Mevlevihane Camii doğusunda, alan
geliştirilmiştir. sınırında konumlandırılan bay ve bayan WC
• Cafe-çoyevi ve satış birimleri kitleleri için yapısının bay girişi avlu dışından sokaktan,
parçalı ve çok parçalı farklı alternatifler tasar bayan girişi ise avludan olacak biçimde tasar
lanmıştır. lanmıştır. Mimarî projeleri alternatifli olarak
• Avluda İslam ve Urfo kültüründe izlendiği tasarlanan yapıya avlu kotundan ya da istendiği
üzere, aksiyel ve formal bir tasarıma gidilmiş, ana koşulda -1.60m. kotundan erişlebilecektir.
n n ç . DR. ELMAS F R n n f t A M
• Avlunun doğu kesiminde W C ile cami leştirilirken, ayrıcalıklı bir mekan, bir iç çevre
arasmda bir çeşme önerilmiştir. Çeşme yapısı oluşturulmuştur.
yerel taş kullanımı ve süsleme detayları temel
alınarak tasarlanmıştır.
• Yapısal tasarım önerilerinde yerel KAYNAKÇA
malzeme olanakları ve süsleme detayları Ayotaç, M., Peygamberler Şehri Urfa,
değerlendirilmiştir. Yerel yapılanmada sıklıkla
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Bölge, Şehir ve Semt
görülen ve mekanları zenginleştiren kuşluk,
çeşme, havuz, su kanalları gibi öğeler Monografileri Dizisi: 1, Başaran Matbaası, İstan
Mevlevihane Camii avlusu ve yakın çevresinde bul 1988.
kullanılmıştır.
Akkoyunlu, Z., Geleneksel Urfa Evlerinin
• Mimarî yapılanma (çayevi, satış birim
Mimarî Özelliklen, Kültür Bakanlığı Yayınlan:
leri, WC) yerel malzeme olan havara taşı ile
yığma sistem olarak önerilmiş, yapı ölçek, form, 1060, Sonat Eserleri Dizisi: 13, Ofset Repromot,
kitle, oran, malzeme özellikleri açısından benzer Ankara 1989.
yapılanma önerileri geliştirilmiştir.
Kürkçüoğlu, A.C., Şanlıurfa Çarşıları ve El
• Avlu zemini yerel 'havara taşı' olarak
Sanatları, Kültür ve Sanat Dergisi, Şanlıurfa Özel
adlandırılan sarı kalker taş olarak önerilmiştir.
Ancak derzleme yolu ile aksiyel-yönlendirici, ] Sayısı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Yıl 4 ,
geometrik desen uygulaması yapılmıştır. ' Sayı 14, Haziran 1992, Tisomat Basım Sanayii,
• Mevlevihane Camii avlusunun yörenin de | Ankara 1992.
genel karakteri doğrultusunda yapısal ağırlıklı,;
Kürkçüoğlu, A.C., Urfa Mevlevihanesi, II.
ancak sürekli gölge olacak biçimde bit-1
kilendirilmesi uygun bulunmuş, avluda meydan Milletlerarası Osmanlı Devleti'nde Mevlevihaneler
tipi ağaçlandırma yapılmış, sadece arastanın yer Kongresi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
aldığı bölümün ortasında yer alan oturma birimi Araştırmaları Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları
çevresinde daha farklı bitki türleri önerilmiştir
Dergisi, Yıl 2, Sayı 2, Mayıs 1996, s. 3 0 3 - 3 1 0 .
• Bitkisel materyal seçimi yöreye uygun tür
Oymak, M., Söylentilere ve Kutsal Kitaplara
lerden doku, form, renk özellikleri doğrultusunda
alanı cazip kılan işlevsel açıdan da yörenin sıcak Göre Peygamberler Şehri Şanlıurfa. Kültür ve
iklimi gereği gölge sağlayacak biçimde seçilmiş, Sanat Dergisi, Şanlıurfa Özel Sayısı, Türkiye İş
alanda formol bir düzen ve fon etkisi yaratacak Bankası Kültür Yayınları, Yıl 4, Sayı 14, Haziran
biçimde konumlandırılmıştır.
1992, Tisomat Basım Sanayii, Ankara.
• Alan sınırları bitkisel geçişlerle tariflen-
miştir. Sınırda oluşturulan çim yüzeyler ağaç Pala, i.. Edebi Çehresi ile Mevlevihaneler, II.
grupları ile zenginleştirilerek hem sınırlar Milletlerarası Osmanlı Devleti'nde Mevlevihaneler
tanımlanmış, hem de üçüncü boyutta mekansal Kongresi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
çeşitlilik ve görsel bariyer oluşturulmuştur
Araştırmaları Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları
• Proje olanı için yerden yüksek ve duvara
Dergisi, Yıl 2, Sayı 2, Mayıs 1996, s. 55-60.
monte olmak üzere iki tür aydınlatma önerilmiş,
geleneksel doku ile uyumlu malzeme ve form özel Tanrıkorur, B., Mevlevi Tekkesinin Kalbi:
liklerine sahip aydınlatma elemanları seçilmiştir. Semahane. II. Milletlerarası Osmanlı Devleti'nde
Şanlıurfa Mevlevihane Camii ve Arastası Mevlevihaneler Kongresi, Selçuk Üniversitesi
peyzaj tasarımı içinde yer aldığı geleneksel tarihî
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türkiyat
doku ile uyumlu, ona kolayca entegre olacak
biçimde tasarlanmıştır. Yapı malzemesi, ölçek, Araştırmaları Dergisi, Yıl 2, Sayı 2, Mayıs 1 9 9 6 ,
form ilişkileri bağlamında mevcut doku ile bütün- s:207-216.
ŞANLIURFA MEVLEVİHANIF CAMİİ VF PPyZAJ TASARIMI
Mevlevihane Camii - Yakın Çevresi.
4S
183
Mevlevihane C a m i i - Survey.
DOC.
VtevlHANE CATIII
a V3
K
eban Baraj Gölü altında kalan eski Pertek
adli seyyahlarda d a Pertek'te bulunan y a p ı l a r a ait
yerleşim yerinde, 1968-1971 yılları
bilgiye rastlamomaktayız.
arasında yapılan çalışmalarda; 1 kale, 2
cami, 3 hamam, 1 köşk, 1 kilise, 1 han ve 1 Her iki y a p ı y a ait ilk bilgileri Naşit Uluğ'un
medrese yapısı tespit edilmiş olup (Şek. 1), bu "Tunceli Medeniyete Açılıyor" adlı yayınında
yapılardan ortaçağ kalesi holen baraj gölü karşımıza çıkar. Bu bilgilerde, Pertek'in Kanuni
alanmda bir ada durumundadır. Yeni Pertek'e Dönemindeki bölüşümü ile birlikte, Baysungur'un
taşınan iki cami dışmdaki diğer yapılar ise su Pertek'teki imar hareketleri ve Baysungur
altında kalmıştır. Eski Pertek'te yer alan bu C a m i i ' n d e n bahsedilir. Bu a r a d a y a p ı kitabesinin
yapılar, bölgenin önemli bir yerleşim merkezi yanlış transkripsiyonu verilerek, kitabenin min
olduğunu gösterirken; yine Keban Baraj Gölü bere ait olduğu söylenilir ve devamında Çelebi
alanında kalan Pulur Köyü, Pulur Höyüğü'nde A ğ a adlı birinin bir başka cami yaptırdığı belir
yapılan kazılarda ortaya çıkarılan eserler'-, yöre tilir. A n c a k , bu y a p ı y a ilişkin hiçbir bilgi verilmez.
tarihini Eski Tunç Dönemine kadar indirger. Naşit Uluğ'un yayınının a r d ı n d a n 1940'ta
basılan Albert Gabriel'in Voyages
Yavuz Sultan Selim Dönemine ( 1 5 1 2 - 2 0 )
Archeologiques Dans la Turguie Oriantale I adlı
kadar Hitit, Muşki, Mitanni, Asur, Urartu, Med,
yayını dikkat çeker. Gabriel'in 1 9 3 0 - 4 0 yıllan
Pers, Aroks, Part, Roma, Bizans, Sasani, Arap,
arasında Doğu A n a d o l u Bölgesi'ne yaptığı gezi
Çubukoğulları, Saltuklu, Mengücek, Artuklu ve
lerin sonucunda hazırladığı y a y ı n d a , Pertek'te
Safevi gibi çeşitli kültürlerin egemenliğinde kalan
bulunan kale ve iki cami ile ilgili olarak cok kısa
bölge, 1517 Çaldıran Savaşı sonrasında. Molla
bilgilerin dışında, ilk defa Çelebi Alı C a m i i ' n i n ve
İdrisi Bitlisi'nin de yardımıyla Maraş Beylerbeyi
Çeşmesinin y a p ı m kitabesinin orijinal metni ve
Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından ele geçirilir ve
transkripsiyonu verilir,
Osmanlı egemenliği altına girer. Çemişkezek
hakimi Hacı Rüstem Bey, Safeviler'in yanında yer 1 9 5 9 yılında. Doğu A n a d o l u Bölgesi kaleleri
aldığından dolayı idam edilirken, yerine oğlu Pir ile birlikte, Pertek Kalesi baslığı altında kale ile
Hüseyin Bey geçer. Yavuz'un ardından Osmanlı ilgili bilgilerin yamsıra. Çelebi Ali ve Baysungur
tahtına Kanuni Sultan Süleyman ( 1 5 2 0 - 6 6 ) Camilerinin yapım ki'abelerinin transkripsiyon
geçerken; aynı yıllarda Pir Hüseyin Bey ölür ve larının verildiği, Nozmi Sevgen'ın Anadolu
toprakları 16 oğlu arasında bölüştürülür. Kanuni Kaleleri I adlı yayım görmekteyiz.
tarafından yapılan bu bölüşüm sırasında , bölge 4 1 9 6 0 ' l ı yıllarda Keban Baran Projesi gün
sancak ve 14 zeamete bölünür. Dört sancaktan deme geldikten sonra, bo'gede y o p ' l a n colışmolar
biri olan Pertek Sancağı'na Rüstem Bey sancak yoğunlaşır. Bu bağlamda 1960-70'iı yıllarda
beyi olur. Rüstem Beyin ölümünden sonra ise, ye bölgede çalışmalar y a p a n İlhan Akcay 1966
rine Muhammed, Ali ve Baysungur odlı yılında Yeni Fırat dergisinde "Tıl Koyu Eserleri" ve
oğullarından en büyüğü olan Baysungur, sancak yine aynı yıl içinde Türk Kültürü cergısmde
beyi olur. "Keban Barajının M e y d c n o Getircıği G o l Sahası
kinde Kalacak Olan Türk Eserleri Uzefnae
Yerinde Yapılan Bir ,Arastırma" a d i ' makaleienn;
2. SEYAHATNAME VE YAYINLAR
yayınloyarak, bölgedeki diğer yapı'o^ ''e bırlık'e
XVII. yüzyılın ikinci yarısında, Harput'tan k',sc bilgiler halinde Per^e'W'e bü'.-""G'- h c 'K
sonra Pertek'e uğrayan Evliya Ç e l e b i : Pertek cami hakkında genel b'ıİG''e'- verere^ yap'^or n
Kalesi dışında yerleşimin diğer y o p ı l a r m d o n b a h kitabelerinden ve 'orı^lendı'-ii'T^e e'-nden soz
setmez. Ancak, kaleden söz ederken de d a h a cok eder.
kalenin ismi ve buna ait efsaneleri anlatır. A y n ;
şekilde Harput'o kadar g e l e n ve y e r yer
Tunceli'nin kimi bölgelerine gezi y o p a n Polonyalı
Simeon, C. F. Lehman-Haupt, Huntington, Belek,
- d o vor'C :AUr. " ' î î f
J.G. Taylor, Dezsö Butyka, Vita! Cuinet, Helmuth
Von Moltke, L. Molyneux Seel, W i l h e i m S^recte--
ERTUĞRUL HAMu^
yansıtıldığı yayınlara karşılık, gerek Orta Doğu •- U ! u ğ 1 9 3 9 , 3 0 , Osmanoğlu 1966:10 Anonim 1967:'2:
TuKel 1 9 6 9 : 2 3 9 : Tukel-Bakırer 1 9 7 0 : 1 8 5 - Erder 1974:162:
Teknik Üniversitesi ve gerekse Fırat Üniversite- Bu-ot 1 9 6 9 - Bura' 1971- Gokalp 1986-30; Baloqiu
si'nce gerçekleştirilen tez çalışmalarında geniş bil ^987:31,
^ Akcav 19663 3 0 Akcov l ' 6 6 b 9 2 1 Osmanoölu 19669:
giler bulmamıza karşın, özellikle Orta Doğu
Anon.m 1967:12 Erder 1974:162: GökoİD 1986:30: 189
Teknik Üniversitesi'nde gerçekleştirilen çalışmalar, BcîoĞİu 1 9 3 ^ , 3 1 ,
Akcay 19e6b,92i
"Baysungur Camii"', "Yukarı Cami" , "Sungurbey 'Nazm Sevoc" k • a b o ' V ' c ' ^ o d b j r v c f- e v v a m ul-Soltonot-
i es S-ltan-'u^ m u ' c h K a m Vel ha»îOr^ j i r ^ u a z z o m m e l ı ^ u Rum
Camii"^ gibi isimlerle anılmakta olup, 1971-73 M t ' O ' - 3 " b:n Selim H a n
ve^ A r a b ı Su^'GI
yılları arasında yapılan çalışmalar sonucu, Keban :;h'.
ha'^eciellc'- kch^ bcno hcz3 u' ona Boysungur
b i r - ' R^s'e"^ t r^ • t i . seyın Pertek c'ıcz' a a i e ' c t ı u z u n u b c h u m
Baraj Gölü altında kalan eski Pertek'ten yem
935 şCKi'nde v e r , - ^ c n ,Sevgen l ^ İ - î t " ; çcv^nsı ' B u
Pertek'e taşınmış ve bu taşınma sırasında numa bı-^c ..^L- s^ ve h a k a n -*c R^r-^ ve A r a p -.-c A c e m meliki
ralandırılarak alınan orijinal taşlar, yeni yerinde S u l ' o n Selim Men OQIL S U ' a n M u ^ a l m saltanat g u n l e ı m d e
Fer-îeKİi H u s c / . n o ö i u Rustcm ın o ğ i u Bavsungur tarafından
tekrar kullanılarak' yapı restore edilmiştir. ^ ^^85 a e ı"sa e c ı d ' ' sc^. ndc-d '
A . , c a y 1<'66 «21
Eski Pertek'te bulunduğu yerde, yapının - "^rcnsknpsıyor- ı I G V , scK'ioe c « , u n a ' O k cı-vırı ten metin
yanında bulunan hamam, hazire ve kontoriye ile c . G ' a » '•c- v'c' ,c-n ' f c j - S K Tips .C'^, a r o j c o z a m el
y'
vC-ve* b ^ . î ' r - " ' B-c> h> ^ Muscyın h
birlikte, külliye olarak değerlendirilen yapının Fcr^CK g o ^ e ' a o o n a z e n j D o ' ^ j m ' ı ' 6 5 ' ve ' e s s u l t a n ı '
bin
banisi, adını taşıdığı Pertek Beyi Rüstem Beyin azG"- e. ro'.D- 'T- ' İ Z Z J — '»''O »- . o n ' B a r i u ^ Q U f
.
S .<r.r^ Pf-, t: rc-ok e 'oZ' qal'c'o
oğlu Baysungur olarak kabul edilir. ze'-ubanur'-. yOZO'kcn qcvirsinoc Sullan Sciim
OG. S. - G - ••^^sc-yın 0 9 ' u
B G . ^ j n a - ' tG • G * r ^ G G ^ İG*^ a u n a h ' G i m ı
a ^ c ' s n sene 9 8 5 t- İ9"! 54 butöt
3.1. Tarihlendirme ,GZ"G*'0.1
••G-:>>',l;SıyOnıa
oluşan hasır ö r g ü motifi ile, a y n ı sütüncelerin C a m i i o l a r a k ele a l ı p ; Çelebi Bey'in Rüstem Bey'in
başlık kısmı alınlığında y e r a l a n , kırık ç i z g i l e r i n
o ğ u l l a r ı n d a n A l i Bey'in oğlu olduğunu söylerdi
birbirini kesmesinden oluşan altıgenler, hemen
O y s a Ayşıl Tükel, Çelebi A l i ' y i A l i oğlu Çelebi
üstlerinde yer a l a n çok d i l i m l i kemer ve bu d ü z e n
olarak verirken, bu kişinin Pertek Beyliği
leme içindeki mukarnas d o l g u b i r bütünlük gös
eşrafından olduğunu söyler^-. Ancak, eşraftan
terir (Res. 7, 8, n).
b i r i n i n böylesine görkemli bir külliyeyi, üstelik bir
Kuzey cephe pencereleri alınlıkları altında beyin yaptırdığı Baysungur C a m i i ' n i n biçiminde
yer alan sütüncelerin gövdesi z i g z a g m o t i f i , başlık ve kapsamında yaptırması düşündürücü olmaktan
alınlığı baklava dilimleri ile süslenirken (Res. 1 2 ) ; öte, olanaksız görünmektedir,
minare şerefesi altındaki m u k a r n a s d o l g u z a r i f bir
şekilde işlenmiştir (Res. 9 ) . A y r ı c a tüm kuzey
4.1. Tarihiendirme
cephede yer olan bir sıra g r i , bir sıra beyaz
kesme taşın oluşturduğu r e n g e , y a n i a y n ı m a l z e Albert Gabriel ve N a z m i Sevgen y a p ı y ı ,
meye dayalı almaşıklık d a (Res. 1 , 2) süsleme kitabesine (Res. 21) göre 9 7 6 H . / 1 5 6 8 M . yılına
kaygısı taşır. t a r i h l e n d i r i r k e n ' - , Faruk Sümer 9 7 6 H . / l 5 6 9 M.-
9 9 6 H . / l 5 8 8 M . yıllan arasına tarihlendirir'.
A n c a k , verdiği bu iki tarih arasındaki 2 0 yıllık
4. ÇELEBİ ALİ CAMİİ a r a y ı açıklamaz. Buna karşın konuyla ilgili yüksek
Tunceli ili Pertek ilçesi, Pertek - Elazığ k a r a lisans tezi y a p a n G o u h a r Shemdin, aynı kitabeye
yolu üzerinde ilçe çıkışında Baysungur C a m i i ile göre yapıyı 976 H./l 560 M. yılına tarih-
birlikte konumlanan y a p ı ; "Çelebi A l i C a m i i " ', lendirirken'", yine bölgede restorasyon çalışmaları
"Aşağı Camii"'^ "Ali Oğlu Çelebi Camii" y a p a n Ayşıl Tükel, Ö m ü r Bakırer ve Cevat Erder,
"Çelebi Camii"^=, "Çelebi Bey Camii"-, "Ali aynı kitabeden yola çıkarak yapıyı 9 7 6 H . / l 5 7 0
Çelebi Camisi"^", " M e y d a n C a m i s i " " " ve " A ş a ğ ı M . yılına tarihlendirirler^'. Bütün bu tartışmalar
Çelebi A l i C o m i i " ' ^ isimleriyle a n ı l m a k t a olup, ışığında y a p ı y ı , giriş kapısı üzerinde buiunan
1971 -73 yılları arasında y a p ı l a n çalışmalar sonu kitabesine göre 9 7 0 H . / l 5 6 8 M . yılına tarih-
cunda, Keban Baraj G ö l ü a l a n ı n d a kalan Eski lendirmekteyiz.
Pertek'ten Yeni Pertek'e taşınmış ve Baysungur
Albert G a b r i e l oldukça tartışılan kitabeyi;
Camii'nde o l d u ğ u g i b i , o r i j i n a l taşlar numara
landırılarak yeni y e r i n d e tekrar bir a r a y a getiril ' A n o n i m 1 9 6 7 : 2 2 ; Erder 1 9 7 4 : 1 6 1 .
İlhan A k ç a y , yapının kitabesinde "Çelebi bin A l i " ••• G s b r c ! 1 9 4 0 2 6 1 35' Scvacn 1 C f C 26:*
Buna karşın Faruk Sümer, y a p ı adını Çelebi Bey • Tukc;-bak,tc- -65 Erdc-t 1 9--4 162
ERTUĞRUI_n£^|||.
Yeterince araştırılmamış b u l u n a n bu m e k â n
Batı cephede ikinci mekânın batı d u v a r ı n d a ,
ile ilgili tek y o r u m , İlhan A k ç a y ' ı n bey mahfili
eyvanh çeşmenin güneyinde bulunan tek şerefeli
şeklindeki yorumudur-*. Y a p ı l a n b u y o r u m u n yar
3nı minarenin kaidesi, beden duvarlarına kadar yük
sıra A d a n a , C e y h a n , Kurtkulağı Köyü C a m i i ' n d j
selir (Res. 13). Altta kare kaideden sonra, yapının
(1010 H . / 1601 M.) o l d u ğ u g i b i , yazlık i b a d e t beden duvarlarına k a d a r yükselen kürsü kısmı,
yeri olma olasılığı, yapılacak daha derin onun a r d ı n d a n gövdeye geçişi sağlayan popuçluk
araştırmalar sonucunda kesinlik k a z a n a b i l i r . yer alır. Kürsüden popuçluğa geçişte köşeler
Yapının batı dış d u v a r ı n d a , kuzey cepheye pohlonmış o l u p , sekizgen papuçluğun her cep
yakın y e r d e kademeli b i r şekilde düzenlenmiş ve hesinde yer alan sağır sivri kemerli düzenleme ile,
beşik tonozla k a p a l ı , o l d u k ç a b ü y ü k tutulmuş bir gayet güzel bir şekilde silindirik gövdeye geçil
çeşme bulunmaktadır (Res. 2 0 ) . Y a p ı banisi A l i miştir. Bu geçişte yer alan bileziğin bir benzeri,
oğlu Çelebi Bey t a r a f ı n d a n y a p t ı r ı l a n çeşmenin şerefenin hemen altında yer alır. Alt bölümü
üstünde, b i r d e y a p ı m kitabesi (Res. 2 2 ) bulunur. mukarnaslı olan şerefenin hemen üstünde yer alan
g ö v d e n i n d e v a m ı , alt bölümde yer alan gövdeden
Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde,
daha ince tutulmuştur. Minareyi sonlandıran
yapının hiçbir cephesi simetrik değildir. Doğu
külah kısmı orijinalde yıkık olup, yapının yeniden
duvarındaki tek pencereli düzenleme, batı
kurulması sırasında tamamlanarak kurşun ile
duvarında görülmez. Batı d u v a r d a tek pencere
kapatılmıştır (Res. 2 4 ) .
düzenlemesine karşın, d o ğ u d u v a r d a k i pencere
den farklıdır. A n c a k , d o ğ u d u v a r penceresi h a r ı m
ile yanındaki mekân o r a s ı n d a yer alan pencere 4 . 3 . M a l z e m e - teknik
aynı eksende yer alır. G ü n e y d u v a r d a yer a l a n Yapının hemen her yerinde görülen taş ve
ikili pencere düzenlemesi aynı eksenlerde kuzey çeşitleri dışında, yer yer tuğla malzeme kullanımı
cepheye yansırken, b u pencereler iç dış o l a r a k d a vardır. Kuzeydeki son cemaat yeri ve kuzey
düzenlenmiştir. Güney pencerelerin harim içi giriş bölümünde görülen düzgün kesme taş 193
görüntüsü kuzeyde dışa y a n s ı r k e n , aynı şekilde m a l z e m e ; m,!narenin gövde ve kaidesinde, kapı ve
güney pencerelerin dış düzenlemesi, kuzeyde pencerelerin lento ve sövelerinde, mihrapta ve
harim içine yansımıştır. Gerek kuzey ve g ü n e y d e , eyvanlı çeşmede kullanılmıştır (Res. 1 4 - 1 6 , 18,
gerekse d o ğ u d u v o n n d a g ö r ü l e n sivri kemerli bu 20, 23, 26-28).
pencerelerin b i r b e n z e r i , son cemaat yeri yan Kaba yonu taş, kuzey hariç tüm cephelerde
duvarlarında d o g ö r ü l ü r (Res. 1 3 - 1 8 ) . k a p l a m a ve dolgu malzeme olarak kullanırken
(Res. 17, 19), mermer malzeme son cemoat yeri
ikinci mekânın batısında b u l u n a n ve y a p ı n ı n
sütun ve sütuncelerinde (Res. 16); tuğla malzeme
batı penceresi olarak görülen pencere ise, d o ğ u
ise, kubbe ve kubbeye geçiş elemanlarında (Res.
batı yönündeki pencerelerle aynı eksende
25) kullcnıim,ıştir.
olmasına karşın, farklı düzenlenmiştir. Batı duvar-
lannın d i ğ e r duvarlardan daha kalın tutulmuş
olmasından d a k a y n a k l a n a n bu farklılık, y a p ı y ı 4 . 4 . Süsleme
asimetrik yapmasına karşın, bu b ö l ü m ü 15-20 Yapıdaki süsleme yoğunluğu Boysungur
yıllık bir süre sonra y a p ı y a eklenen bir bölüm Camii'nde olduğu gibi kuzey cephede
olarak düşünüp, y a p ı d a n ayrı t u t t u ğ u m u z d a , plân yoğunlaşmıştır. Benzer şekilde bunu minare
olarak y a p ı simetrik b i r g ö r ü n ü m kazanır. izlerken, çeşmede bulunan süsleme öğeleri de
azımsanamaz.
Yapının beden d u v a r l a r ı üstünde, cepheyle
karşılaştırdığımızda Baysungur C a m i i ' n d e o l d u ğ u PortaÜ Baysungur Camıı'ne göre daha sade
gibi oldukça yüksek tutulan ve dört a n a eksende düzenlenen (Res. 23) yapının, kuzey cephesinde
kullanılan cift renkli tas (Res. 1 6) ile birlikte, çeşme
sivri kemer alınlıklı pencere açıklığı yer a l a n bir
e)^^an kemeri oltında yer olon sütuncedekı burgu
kasnak düzenlemesi bulunur (Res. 17,18)- Bu
lu kova! silmeler yaprak motifleri, kırık çizgilerin
yapıda d a kasnağın böylesine yüksek tutulmasının
nedeni, harimi yüksek tutma kaygısı olmalıdır.
ERTUĞRUL. p A N I K
yanyana gelmesinden oluşan baklava dilimleri ve baktığımızda, her iki yapının minaresi ile, son
üçgenler ile (Res. 20, 28), minarenin gövdeye cemaat yerindeki çift renkli taş kullanımının.
geçişindeki sağır kemerler, şerefe altındaki Sağman Salih Bey Camii ile biHikte Bitlis Şerefiye,
mukarnas dolgu (Res. 24) ve bunun hemen Van Kaya Çelebi, Van Hüsrev Paşa Camii, Ahlat
altında yer alan bir sıra baklava dilimi motifi, giriş Kadı Mahmud (1584) ve Ahlat iskender Paşa
kapısını çevreleyen kemerin altındaki kaval silme (1564) Camileri ile, hemen hemen diğer tüm
ler (Res. 23) başlıca süsleme programını oluşturur. Diyarbakır yapılarında görmekteyiz.
Baysungur Camii son cemaat yerindeki kum
saati şeklindeki bingileri. Çelebi Ali Camii'nde
5. GENEL DEĞERLENDİRME
bulamasakda, Pertek Sağman Salih Bey Camii He
Genelde plân olarak birbirine oldukça ben
birlikte Diyarbakır Nebi Camii (1530) ve Behram
zeyen ve form olarak kare bir mekânın kasnak
Paşa Camii'nde görmekteyiz. Yine Baysungur
üstünde yükselen kubbe ile kapatıldığı ve
Camii mihrap formunu. Sağman Salih Bey
kuzeyinde üç bölümlü bir son cemaat yeri bulu
Camii'nde görürken; Çelebi Ali Camii mihrap for
nan her iki yapı da, en yakın örnek olarak Pertek
munu ise, Diyarbakır Nebi Camii son cemaat yeri
Sağman Salih Bey Camii (XVI. yüzyıl ikinci yarısı)
mihrapları ile, Afyon Gedik Ahmet Paşa Camii ve
ile aynı plâna sahipken, diğer benzer örnekler
Amasya Sultan Beyazıd Camii mihraplarında
olarak Diyarbakır Şeyh Mutahhar / Matar
görmek mümkündür.
Camii'ni (H. 9 0 6 / M . 1500), Diyarbakır Lala Bey
Camii'ni (XV. yüzyıl) sayabiliriz. Son cemaat Bununla birlikte Diyarbakır, Ahlat, Van ve
yerindeki değişikliklerle birlikte yine Diyarbakır' Bitlis gibi yerleşimlerde bulunan ve çoğunluğu
da bulunan Ali Paşa Camii (H. 941-944/M. yukarıda anılan XVI. yüzyıl yapılarının
1534-1537) ile, İskender Paşa Camii'ni (H. birçoğunda. Baysungur ve Çelebi Ali camilerinin
9 5 8 / M . 1551) saymak mümkündür (Şek. 4, 5, 6). kapı, pencere, süsleme, vb. öğelerin benzer
Tek kubbeli yapı olarak incelenen ve örneklerini bulabilmekteyiz.
değerlendirilen bu yapı tipine, Pertek ve Anılan bu benzerlikler, Pertek'te bulunan her
Diyarbakır dışında da rastlamak mümkündür. iki yapının da XVI. yüzyıl Osmanlı yapılarından,
Cami mimarisinin gelişim aşamalarından biri özellikle de tek kubbeli yapılarından farklı özellik
olarak kabul edilen ancak, tek kubbenin statik lere sahip olmadığı, bir dönemin (XVi. yüzyıl)
açıdan genişleyememesi nedeniyle, ibadet alanını Doğu Anadolu'da çok kullanılan plân biçimini
sınırlı bırakan bu yapı tipine Anadolu'nun pek çok değişmeden yansıttığı görülmektedir ki, bu
yerinde rastlanırken, genellikle XVI. yüzyılda yaklaşım bölge yapılarına ayrı bir özellik kat-
yoğunlaştığı görülür. Kendi içinde kimi küçük mazken, sadece neden XVI. yüzyılda Harput ve
birim ölçeğinde değişiklikler de olsa, bunlar Palu gibi önemli bir merkezde, bu plân tipinin de
arasında Silivrikapı İbrahim Paşa Camii (1551),
de malzeme, süsleme gibi özelliklerin
Tekirdağ Rüstem Paşa Camii (1552/1553), Kilis
kullanılmadığı/tercih edilmediği sorusunu gün
Canpolat Camii (1553), Diyarbakır Behram Paşa
deme getirmektedir. Bu sorunun yanıtı ile, diğer
Camii ( 1 5 6 4 / 1 5 7 2 ) , Tokat Ali Paşa Camii
sorulara verilecek yanıtlar ise, bölge ve bölge
(1572/1573), llgm Lala Mustafa Paşa Camii
yapılarıyla ilgili olarak yapılacak daha detaylı
(1576), Kayseri Kurşunlu Camii (1585) ve Halep
araştırmaların sonucunda bulunacaktır.
Osman Paşa Camii sayılabilir (Şek. 6-11).
EVLİYA ÇELEBİ, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Salih Bey C a m i i , VakıHar Dergisi, sayı VIII (1 9 6 9 ) ,
ii-.
' >
6&
(VGM Arşivi).
/
r
"i
r
«»
I
Res.8: Pertek, Baysungur Camii, portal. Res.9; Pertek, Baysungur Camii, minare.
ERTUĞRUL DANik-
W 11
Res.l 1: Pertek, Baysungur Camii, Res. 12: Pertek, Baysungur Camii, kuzey cephe
portal mihrabiye nişi. penceresi.
Res. 14: Pertek, Çelebi Ali Camii, Res. 18: Pertek, Çelebi Ali Camii, kuzey ve doğu
genel görünüm. cepheler.
PERTEK BAYSUNGUR VE C F I P R İ A M r^.,.^,)
1
Res.21: Pertek, Ç e l e b i A l i C a m i i , y a p ı m kihabes
Res.23: Pertek, Çelebi Ali Camii, giriş kapısı. Res.24: Pertek, Çelebi Ali Camii, minare.
204
Res.27: Pertek, Çelebi Ali Camii, son cemaat Res.28: Pertek, Çelebi Ali Camii, çeşme
yeri batı penceresi. kemeri altındaki sütunce.
PERTEK B A Y S U N G U R V E CFI E B I Al İ n A M i i
205
Ş e k i l 1: E s k i P e r t e k , y e r l e ş i m p l â n ı ( A n o n i m 1 967)
0^
M
h—
- s W
o i 2 3 i 5 Um
i_
h'
/ \ " •/ \ I I/ \
-i~tî:::i«:::TrvJör::r:::sl
O î 2 3 4 5 lOm
Ö3
^v- ••rrr
i t
X
\
SM
Şekil 5: D i y a r b a k ı r , iskender P a ^ J C a m
(Gobnel 1940)
Şekil 6: Tokat, Ali Paşa Camii plânı (Sözen 1971).
•. ! ! .-' •. I
G o
• \
i -p—o g.~ır
:r-
H i n i
n__H
i t
-i. ;. ;
a
a -gr
-TV
• !
3 jH 3 ~ C 3- C I S Z
U i; il'
sizlere bir sığınak olarak, zaferle kazanılmış yük sen ki e m i n s i n , sana teslim o l u n u p g ö n d e n l d i . B ü y ü r d ü m ki
hükm-i şerifim vardukta zikrolunan camı-i şerifin ve
sek kaleyi ve imar edilmiş beldeyi bina ve inşa
k u b b e n i n g a y r i lazım olan yerlerin y a p t ı r u p ta'mir itlırüp ve
edip Allah'a hamdetti. Azîm ve Melik olan v a k i o l a n i h r a c a t ı defter ittirüp t a m a m o l d u k t a n sonra defteri
Allah'ın yardımıyla bu eseri tamamladı. "(O), mühürleyüp kapuma gönderesin. A m m o horç hususunda
Rabbinin nimetlerine şükrederdi. Rabbi de onu g e r e ğ i g i b i i h t i m a m i d ü p h a r c ı g a y r e t ve israf o l u n m o k t a n
seçti ve doğru yola eriştirdi (Kur'an-ı Kerim, NahI h a z e r i d e s u n " 10 M u h a r r e m 9 7 3 . C a m i n i n y e n i d e n inşaası
ve giderleri konusundo ayrıntılı bilgi vermektedir. Bkz.
Sûresi, 1 6 / 1 2 1 ) . " Tarih olarak, 850 yılının
E r d o ğ a n , o.g.m., s. 1 6 6 .
oylarından mübarek şevval ayı yazıldı.
-Y. Önge: "Bu caminin 1795 M. yılında tekrar tamir
III. iç KALE C A M İ N İ N İNCELENMESİ edildiğini gösteren, loşa o y m a bir ibare, halen camının
c ü m l e k a p ı s ı n ı n sağ t a r a f ı n d a k i b i r taş ü z e r i n d e g ö r ü l m e k t e
İç Kale Camii, Selçuklu Sultanı Aİaeddin dir." cümlesiyle kitabenin olduğunu belirtmektedir. Bkz.
Keykubat tarafından yaptırılmıştır". Zamanla O n g e , a.g.m., s. 3, d n . I.
ANAMURiMMURİm^
K
İ. KALENİN İNCELENMESİ
ale, bugünkü Ananrıur'un 6 km. güney Pırı Reis, Kıtab-ı Bahriye, i s t a n b u l 1 9 3 5 , s. 7 5 8 - 7 5 9 , Kıtâb-
I Bahnyye. Denizcilik Kitabı, II, ( h z l , Y . S e n e m o ğ l u ) , İstanbul
batısında Eski Anamur (Anamorium) hara
s. 2 6 8 - 2 6 9 ; E. R o s e n b a u m - G . H u b e r - S, A . O n u r s a n ,
belerinin içinde, Anamur Burnu'nun doğu S u r v e y o f C o o s f a l Cifıes İn Western Cilıcia, A n k a r a 1 9 6 7 , s.
tarafında bulunmaktadır. 7 - 1 5 ; F. B e a u f o r t , Kararr^ania, L o n d o n 1 9 1 7 , s. 1 9 5 ; H .
Edhem. "Karamonoğullan Hakkında Vesâlk-i Mahkûke",
Anamur (Mamuriye) Kalesi, Anamur T a r i h - ı Osmani Encümeni Mecmuası Cüz'ü: 1 1 (istanbul
1329), s. 619-712; İ.H. Uzunçarşıl,. "Koramanoğullan
Burnu'nun kıyısında düz arazi üzerinde, deniz Devri Vesikalarından ibrahim Bey'in Karaman imareti
sahilinde kurulan bu kale Toroslar'ın eteğinde, Vesikası", Bellefen 1/1 (1937), s. 56-144, Anadolu
Beylikleri ve Akkoyvnlu, Karakoyunlu Devletleri. Ankara
Akdeniz'e açılan önemli limanlardan birini kont
1 9 8 8 , s. 3 0 - 3 1 - 3 6 ; Ş i k a r i , Karaman Oğullan Tarihi, Konya
rol etmektedir (Res. 1). 1946, s. 29,53,65,181,192; G. Tatagsalgır, Karaman
flörende). Tarifi İncelemeler, Konya 1944. s. 26; E.
Helenistik dönemde önem kazanan kentin dış R o s e m b a u n A l f o r d i , Anamur Nekropolü, Ankara 1 9 7 1 , s.
kalesinin de aynı zamanda yapıldığı tahmin 2 0 ; A n o n i m " A n a m u r " m a d . . Yurt Ansiklopedisi II. istanbul
1 9 8 2 . s. 3 7 4 2 : H . H e l l e n k e m p e r - F . H i l d . N e u e Forschungen
edilmektedir. Yapılan kazılar sonunda zikzak
in K i l i k i e n W i e n 1 9 8 6 , s. 5 1 , J. Russell, " A n e m u r i u m " V,
şeklindeki dış kale surları ortaya çıkarılmıştır. Kazı Sonuçları Toplantısı, istanbul 1983, s, 231-232,
M.Ö. Vlli. yüzyılda Asurluların ve Perslerin M.Ö. "Conservation and Excavation At Anemurium (Eski
A n a m u r ) , 1 9 8 7 " , X, Kazı Sonuçları Toplantısı, 11, A n k a r a
333'te Büyük İskender'in, M . Ö . 322'de 1 9 8 8 , s, 2 6 1 ; E, A k u r g a l , Anadolu Uygarlıkları, İstanbul
Selevkoslarm, M.Ö. I. yüzyıldan sonra da 1 9 9 0 , s, 5 4 9 ; A n o n i m " A n o m u r " m o d , , Ana Britannıca, II,
i s t o n b u l 1 9 9 2 , s, 4 1 - 4 2 ; S a p o n c a l ı H , H ü s e y i n , K o r o m o n
Romo'nın egemenliğine girmiştir. İç kale, lil.
Ahval-i Içtimaiyye Coğratıyye ve Tarifıiyyesı 1 3 3 8 R / 1 3 4 1
yüzyılda Roma döneminde yapılmış, 395'te H, (yay. i. G ü l e r ) , i s t a n b u l 1993, s. 2 4 - 2 6 ; Y , Ö z t u n a ,
Bizans Imparatorluğu'nun, VIII. yüzyıldan sonra Devlerier ve Hanedanlar, T ü r k i y e ( 1 0 7 4 - 1 9 9 0 ) II, A n k a r a
1 9 9 6 , s, 5 9 - 9 6 ; i, H , K o n y a l ı , Â b i d e l e r i v e Kitabeleri ,1e
da Müslüman Araplar ile Bizanslılar arasında el
Konya Tarihi, A n k a r a 1 9 9 7 , s, 9 3 - 9 6 ; N , Ş , D o ğ a n , "İçel i l i ,
değiştirmiştir'. Bozyazı llçesi'ndeki Bilinmeyen Bir Hamam", Vakıflar
Dergisi XXVI Ankara 1997, s, 267-273; B, Modra,
Alâeddin Keykubod'ın Ermeni ve Haçlılara "Anemurium", Eczacıbası Sanat Ansiklopedisi, istanbul
1997, s. 917-918; Ibni Bibi, El Evaminj'l-Ala'iye Fİİ-
karşı başlattığı fetihler (1225) sırasında
Umuri'l-Ala'iye (Selçuk N a m e ) I, ( h a z . M, Ö z t u r k ) , A n k a r a
Mübârizüddin Er-Tokuş tarafından Anamur Kalesi 1 9 9 6 , s, 1 6 , 3 5 4 ; Grav-ür/erfe Türkiye, İV, A n a d o l u 1 ( h z l ,
Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına katılmıştır. M , Sevim), A n k a r a 1 9 9 7 ; 0 3 8 nolu gravür,
" " A n t a l y a subaşısı M ü b o r i z z i d d i n Er-Tokuş d a s a h i l d e n h e m
Alâeddin Keykubad döneminde iç kale
E r m e n i l e r e karşı t a a r r u z a görevlendirilmiş hem de Kıbrıs
onartılmış^ 1230'den sonra da Karamon- H a ç l ı l a r ı n ı n k o r a y a ç ı k m a l a r ı n a v e Ermenilerle birleşmeler
oğullannın hakimiyetine girmiştir. Kalenin kitabe ine mani olmak vazifesi verilmiştir. Filhakika Er-Tokuş
Antalya'dan sahil boyunca ilerliyordu. Karşısına çıkan
sine göre Karamanoğlu Sultan İbrahim tarafından Frenkler, T ü r k l e r ' i n kılıcına d a y o n o m ı y o r , kole ve h ı s o r l o r ı
850 H./1450 M. yılında iç kale büyük bir tamir boşaltıp gemilerine biniyor, K ı o n s ' a d o n u y o r l a r d ı . A n t a l y a
subaşısı b ö y l e c e i l e r l e y e r e k , M a n a v g a t , A n a m u r ve b a ş k a
görmüştür. Bu tarihten sonra kaleye, mamur
sahil k a l e l e r i m Rûm v e E r m e n i l e r d e n b o ş a l t ı p teslim a l d ı , "
edilen manasında "Mamure Kalesi" denmiştir. Bkz, ibni B i b i , Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi. ( F , N , Uzluk),
Ankara 1941, s, 1 3 1 ; O , T u r o n , Se/cu*:/uior Zamanında
Anamur İç Kalesi, bazı kaynaklara göre XV. Türkiye Tarihi, İstanbul 1 9 8 4 , ş, 3 4 3 v a ,
yüzyılın ortalarında", E. Çelebi'ye göre de II. - M , E r d o ğ a n , "Osmanlı Devletinde A n a d o l u Camilerinde
Selim zamanında. Lala Mustafa Paşa tarafından Restorasyon F a a l i y e t l e r i " , V a t / f l a ' - D e r g i s i VII, ( 1 9 6 8 ) s,
152; Anonim A n a Brilonmca, s 4 2
Osmanlı topraklarına katıldığı belirtilmektedir.
' A n o n i m , A n o Britannıca, s 12.
Osmanlı Dönemi'nde XVI. ve XVIII. yüzyıllar ' E. C e l e b i : ' E v v e l c e V e n e d i k keferesi c i m d e b ü y ü k şehir ve
da kale iki kez tamir edilmiş. Vakıflar Genel k o l e imıs.. t o r i h i n d e II S e l i m z o m a n ı n d a Lolo ^^uslofo Poşo
fethidir." Bkz Evliya Celebi, Seyahatname (Nşr. M
Müdürlüğü tarafından da 1966-1967 ve 1970- Zıllıoğlu), IX. İstanbul 1 9 8 5 , s. 124
1973 yıllarında restorasyonu yapılmıştır-. '- Y. Ö n g e , ' A n a m u r M a m u r i y e K a l e s i " O n o s y a . 3 / 3 , 36
(1968) s 1 ' A n o m u r M o m u n y c Kolcsı Yanındaki
İç kale, Eski Anamur şehrinin içinde ve
HamaroWokiEar Bülteni I ( 1 9 7 C ) . s 106 v d : E Dıcz • O
denizin kenarında, dış kale ise şehrin bulunduğu A s l o n a p a - M . N . Kornon, Kara.mon Devri S o n a t ı , İstanbul
kısmın etrafındadıH'. Dış kalenin surlarından 1 9 5 0 , s. 3 2 : M N Ç ı p l a k içe! To'ıfıı A n k o ı a 1 9 6 8 ı 3 7 7
va : P Tuâlacı Osmanlı Seh:r!erı İstonbul 1 9 8 5 s 21
günümüze hiçbir şey kalmamasına karşılık iç kale
^ M,. E r d o ğ a n " B u g ü n oskı A n a m u r ' d a antik d e v i r d e n k a l m a
sağlamdır. Alanya Kalesi ile benzerlik gösteren iç d ü z e n s i z t a ş l a r d a n y a p ı l m ı ş ve lyı k o r u n m u ş surlar vardır
kale tamamıyla Türk devri özelliğini yansıtmak K a l e n i n ikinci b i r dış suru d o d o ğ u bot, n t ı k o m c ' m d c n
denize inmektedir " şckımdc kolcyı (onımlomoktodu Bkz
tadır (Res. 2) Erdoğan a g m s 153
YARD. DOC. DR. ALİ BORAN
Dış kalede tiyatro, odeion ve hamam; iç sınırlandırılmış kare bir mekanın içine yerleştiril
kalede, cami, türbe, şadırvan ve depo gibi yapılar miştir (Res. 7). Ayrıca beyaz-yeşil renkli taşlarla
bulunmaktadır. Ancak iç kaledeki türbe sivri kemer içine alınan kitabe, iki ayrı parçadan
günümüzde mevcuf değildir^ meydana gelmektedir. Zeminden daha derine
yerleştirilen kitabelerden üstteki sivri kemer, altta
Anamur İç Kalesi, deniz kenarındaki
ki ise enine dikdörtgen bir çerçeve biçimindedir.
kayalıklardan ve sahilin düzlüklerinden istifade
Her ikisi de mermere kabartma tekniğiyle
edilerek yapıldığı için düzgün bir plân göstermez.
hakkedilmiş olup, Arapça ve celî sülüs hatla
Deniz kenarındaki surlar kuzeydoğu-güneydoğu
yazılmıştır. Anlam bakımından birbirinin devamı
doğrultusundadır. Kuzeydoğu baş kuleden başka
olan kitabeler, toplam altı satırdan oluşmaktadır.
dairevi ve dört köşe altı burçla deniz tarafı korun
İlk satırda yer alan "hüve müyessirü'l-âmâl" ibare
muştur. Kalenin batı tarafında köprü ile geçilen su
si, sivri kemer kısmını kaplayacak şekilde, müsen-
dolu bir fıendek ile iki giriş kapısı yer almaktadır.
nâ (ikili-aynalı) tarzda istiflenmiştir (Res. 8-9).
Bu yöndeki surlar burçlarla güçlendirilmesine
rağmen düzgün bir plâna sahip değildir. ' Erdoğan, a.g.m., s. 1 5 2 ; Ö n g e , a.g.m., s . l v d .
tahrip olmuştur, iç kısımda, kaş kemerli cümle '°KaleleHe ilgili aynnhiı bilgi için bkz. O . Piper, Burgenkunde,
München, 1 9 1 2 , s . 1 0 - 1 2 ; S . T a y , The History of
kapısının etrafını tek şeritli iki taş sırası dikdörtgen Fortification, London, 1 9 5 4 , s. 2 0 - 3 0 ; A . G a b r i e l , La Cite de
biçimde çevrelemektedir. Giriş kapılarından ikin Rhodes, Paris, 1 9 2 1 - 1 9 2 2 , s. 5 0 ; a.mlf., istanbul Türk
Kaleleri (Çev: A . İlgaz), İstanbul, 1 9 4 1 , s. 1 7 7 ; i. Utkular,
cisi batı surlarının kuzeye yakın yerinde açılmışsa Çanakkale Boğazında Fatih Kaleleri, İstanbul, 1 9 5 3 ; M .
da günümüzde kullanılmamaktadır (Çiz. 1)'. Wiener, Burqer Der Kreuzritter, Berlin, 1 9 6 6 , 8 5 ; O .
Zirojevic, "Palanka", Studia Balcanica, no: 3 , 1 9 7 0 , s. 1 7 3 -
Anamur İç Kalesi birbirine geçmeli üç bölüm 1 8 0 , F . C . E . Winter, Greek Fortification, London, 1 9 7 1 , s.
den oluşmaktadır. Bu bölümler denizden gelen 4 7 - 7 8 ; C . E. Arseven, "Kale", Sanal Ansiklopedisi, II, 1 9 9 3 ,
9 0 8 ; N. Sevgen, Anadolu Kaleleri, I, A n k a r a , 1 9 5 9 , 5 ; M .
saldırıya karşı tahkim edilmiştir. İç kalenin surları Streeck, "Kale", İslâm Ansiklopedisi, VI, İstanbul, 1 9 9 3 ,
seyirdimler ve mazgallar ile çok sağlam bir 1 2 4 ; V . Bartbold, "Farsça'do Ark-Erk (Kal'e), ( C i t a d e l ) " ,
6e//eten, X I I I / 5 0 , 1 9 4 9 , 3 2 7 ; S . E y i c e , " K a l e " , Türk
savunmaya sahiptir. Surların beden duvar
Ansiklopedisi, XXI, A n k a r a , 1 9 7 4 , 1 3 7 ; a.mlf.; " K o l e e , DiA,
larındaki merdivenler sivri kemerli nişleriyle diğer 2 4 , istanbul; N. Djelloul, "Les Fortifications d e Bizerte
Türk kalelerinin özelliklerini tekrarlamaktadır. I'Epoque Ottomane", A r o b Hictorial Rewiev For Ottoman
Studies, 7-8, Zağvan, 1 9 9 3 , 1 6 3 - 2 0 4 ; a.mlf., Les fortifica
Kalenin surlarında farklı dönemlerdeki tamirlerin tion Cötieres Ottomane de la Regence de Tunis (XVI e-XIX 2
izlerine rastlamak mümkündür. Özellikle Siecles), Z a ğ v a n , 1 9 9 5 , 1 0 - 3 0 ; A . Ö d e k o n , " K a l e " ,
Eczacibafi Sanat Ansiklopedisi, II, İstanbul, 1 9 9 7 , 9 3 2 ; A .
Karamanoğlu ve Osmanlı dönemi tamirleri açıkça
Boran, Anadolu'daki İç Kale Cami ve Mescidleri, Ankara,
görülmektedir'". Kalede düzgün kesme ve moloz 2 0 0 1 , s. 10; a.mlf., "Osmanlı Dönemi K a l e M i m a r î s i " ,
taş birlikte kullanılmıştır. Beden duvarlarında Osmanlı, 10, A n k a r a , 1 9 9 9 , s. 3 4 7 - 3 6 3 ; a.mlf; "The
Arcfıitectural Style of Castles During Tfie Ottoman Period"
ahşap hatıllar ile Horasan harcı yapının The Great Ottoman, Tukish Civilisation, IV, A n k a r a , 2 0 0 0 , s .
dayanıklılığını arttırarak kolay kolay fethedilemez 3 4 6 - 3 6 3 ; a.mlf.; "Türk Sanqtinda Kale M imarisi", Türkler, 7 ,
A n k a r a , 2 0 0 2 ; a.mlf, "Van İç Kalede Osmanlı Y a p ı l a ş m a s ı " ,
bir kale haline getirmiştir (Res. 3).
Dünvada Van Dergisi, XXI -XII , A n k a r a , 2 0 0 0 , s 1 8 - 2 2 ;
a.mff., "Orta A s y a ' d a n Anadolu'ya Türk Kaleleri" Prof. D r
Giriş kapısının yanındaki küçük kapıdan baş
Nejat Diyarbekirli'ye Armağan, Baskıda; D. H a s o l ,
kuleye çıkılmaktadır (Res. 4). Giriş içindeki yoldan Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, istanbul, 1 9 9 0 , 2 6 1 ; M .
Sözen - U. Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü,
batıdaki kulenin içine, ikincisi de kale kapısının
istanbul, 1 9 8 6 , 1 2 0 ; Muhammed M o m e d o v - Rusfan
bulunduğu dört köşe burcun birinci katına gitmek Muradov, The Architecture of Turkmenistan, A Concise
tedir. Baş kule ile cümle kapısının bulunduğu kule, History, Mockba, 1 9 8 0 ; E. Kluckert, "Le Cfıâfeau Fort a u
Moyen A g e , Chevalerie et Cultire de C o u r " , L'art Gothique,
savunma sisteminin en önemli iki öğesidir. Baş Paris, 1 9 9 9 , 2 4 0 - 2 4 2 ; B. Bomgasser, "Les C h a t e a u x et
kulenin birinci, ikinci ve üçüncü katlarından L'heresie Catheres en France Meridionale", L'art Gothique,
Paris 1 9 9 9 , 1 1 6 - 1 1 8 ; Y . Attagarriev - O . Berdiev v d ,
başlayarak kalenin bütün surları üzerinde rerJrmen/sfon'ın Arjitectura Yadigarları, Leningrad, 1 9 7 4 ,
dolaşan bir yol ağı vardır (Res. 5-6.) 1 0 0 ; Erol Yıldır, Kuzey Kafkasya'da Vaynah Kule Mimarîsi,
istanbul, 1 9 9 7 , 14; Kemal G ö k a n , "Kıbns'ın Kaleleri, G e z i ,
13, istanbul, 1 9 9 8 , s. 7 8 - 9 3 ; K a k a c a n Bayramov, "Türkmen
Kaleleri", II. Müzecilik Seminer Bildirileri, 1 9 - 2 3 Eylül 1 9 9 4 ,
II. KALE KİTABESİ
İstanbul, 1 9 9 5 , s. 116; N. Ç a m , "Osmanlı T a b y a l a n " ,
Kalenin kitabesi, batı giriş kapısının Osmanlı, 10, A n k a r a , 1 9 9 9 , s 3 4 3 - 3 4 6 G e o r g i n a
Herrmann, Monuments of Merv Trachtional Buildings of the
yanındaki burcun üzerindedir. Zemini düzgün Kaarokum, London, 1 9 9 9 .
mermer taşlarla örülmüş ve kenarları pahlonorak
A N A M U R ( M A M U R İ Y E ) K A L E S İ . K A L E K İ T A R E S İ VE İC K A L F C A M İ İ
Dıştan lıarimin üzerini örten kubbeyi iki köşeli kodemelenme yaparak yükselen bir
kademeli kasnak taşımaktadır. Birinci kasnak, kavsaraya sahiptir. Kavsarayı dolduran mukar-
beden duvarlarının üzerinde ve içte yer a l m a k naslor alt sırada üç püskül, ortada prizmatik
tadır. Buradaki bölüm kurşun saçaklarla üçgen konsollar, en üstte ise dilimli ve d a r bir tepe
örtülüdür. A y r ı c a beden d u v a r l a r ı n d a kirpi saçak
nişi oluşturmaktadır. Ayrıca kavsaranın dördüncü
vardır. Birinci kasnağın köşeleri p a h l a n a r a k se
sırası boş bırakılmış durumdadır. Kavsara köşelik
kizgen kasnağa dönüşmüştür. Köşesi pahlanan
leri yekpare olarak kavsaranın etrafını
kasnağın üzeri eğimli kurşunla örtülmüştür.
dolaşmakta ve hücrenin iki y a n ı n d a zemine kadar
Sekizgen kasnakta herhangi bir pencere
inmektedir. Köşelikleri içten kavsara kenarları,
açılmamıştır (Res. 1 7 ) .
dıştan d a çerçeveyi oluşturan bordur sınırlan
Harime son cemaat y e r i n i n ortasındaki cümle dırmaktadır. M i h r a p t a kavsarayı dolduran priz
kapısından girilmektedir. Harim 9.67x9.67 m. matik ve püskül şeklindeki mukarnaslar dışında
ölçülerinde kare planlıdır, ibadet mekânını örten süsleyici bir unsur görülmemektedir.
tek kubbeye köşelerden pandantiflerle geçilmekte
Harimin güneybatı köşesinde bulunan min
dir. 9 m. ç a p ı n d a k i kubbenin ağırlığı dört sivri
ber, orijinal değildir. Yakın z a m a n d a konan min
kemerle beden d u v a r ı n a aktarılmıştır. Sivri kemeri
ber de sanatsal bir özellik göstermez. Ayrıca
taşıyan d a y a n a k l a r beden d u v a r ı n d a belli edilme
mohfel ile g ü n e y d o ğ u köşesinde yeralan kürsünün
miştir. Kubbe eteğinde bir sıra kuşak dolaşmak
de herhangi bir özelliği yoktur.
tadır. Duvarlar b e y a z sıva ile boyanmıştır.
Caminin etrafını 1 m. yüksekliğindeki bir
Giriş kapısı içten d i k d ö r t g e n çerçeve içine
duvar kuşatmaktadır.
alınmış o l u p , kapının üzerinde sivri kemerli bir
Son cemaat yerinin önünde dikdörtgen
alınlık yer olmaktadır. Kemerin atkı taşının
p l â n l ı , üzeri basık tonozlu bir şadırvan yer olmak
üzerinde, k e n a r l a r d a n içbükey y a p a n konsolların
tadır.
ortasında d i k d ö r t g e n boşluk oluşturulmuştur. Bu
kısım Bursa kemerini hatırlatmaktadır. Sivri
kemerin alınlığı niş şeklinde düzenlenmiştir (Res. SONUÇ
18). Kapının iki y a n ı n d a d i k d ö r t g e n çerçeveli ve
I. KALE
sivri kemer alınlıklı birer pencere vardır.
A n a d o l u ' y u yurt edinen Türkler çeşitli yerlere
Doğu d u v a r ı n d a altta iki pencere ve bunların
çok sayıda yeni kale inşa ettikleri g i b i , stratejik
ortasında pencere g i b i düzenlenmiş dikdörtgen
bakımdan önemli olan eski kaleleri de
nişler yer almaktadır. Bu pencerelerin üstünde
onormışiordır. Böylece yeni bölümlerin eklenmesi
sivri kemer g ö r ü n ü m l ü iki pencere d a h a vardır.
sonucu eski kaleler birer Türk kalesi haline
Kıble duvarının ortasında m i h r a p ile alt ve dönüşmüştür (Res. 20).
üstte ikişer pencere açılmıştır. Bu pencereler
Anadolu Selçuklu, Karamanoğulları ve
diğerlerinin düzeni ile aynıdır (Res. 1 9).
O s m a n l ı devleti döneminde tamir edilerek adeta
Batı duvarı d o ğ u d a k i ile aynı şekilde d ü z e n bir Türk kalesi haline getirilen A n a m u r İç Kalesi,
lenmiştir. Alanya İç Kolesi'yle benzerlik göstermektedir.
M i h r a p , kıble duvarının ortasında ve giriş A n a m u r iç Kalesi, iç kale ve dış kaleden oluşan
ekseninde yer alır. Duvarı oluşturan taş ve tuğla yerleşim alanı içindeki kaleler içinde değerlen
yapılmış, üzeri ise alçı ile sıvanmıştır. dirilmektedir. Kazılar sonucunda günümüze dış
Kenarlardan hafif pahlı o l a r a k d u v a r y ü z e y i n d e n kaleden bazı bölümleri ulaşmıştır. İç kale ise, kara
taşıntı y a p a n m i h r a p ters " U " b i ç i m i n d e k i bir bor- tarafında su dolu geniş hendeği, oldukça tahkim
dürle üç yandan çerçevelenerek dikdörtgen edilen deniz tarafındaki surları, burçları ve
görünüm almıştır. A l a n y a Kızıl Kule'ye benzer baş kulesi ile bir Türk
M i h r a p hücresi oldukça yüksek üç kenarlı kalesi olarok günümüze sağlam bir biçimde
şekilde gerçekleştirilmiştir. M i h r a p , kenarlardan gelmiştir (Res. 21).
YARD. DOC. DR. ALİ BORAN
Caminin kuzeyini kaployan son cemaat yeri, Batı cephesinin ortasında yine istinat payesi,
beş ahşap sütuna oturan sundurma çatı ile yanında da ikişer pencere yerolmaktodır.
örtülüdür. Ahşap sütunların köşeleri pahlanmıştır. Güneybatı köşesi üç kademeli olarak pahlan
mıştır. Pahlama alttan yukarı doğru daralmakta,
Harime girişi sağlayan cümle kapısmın
üstteki pencerelerin üzengi taşları hizasında üçlü
bulunduğu orta bölümün zemini diğerlerinden
mukarnaslarla son bulmaktadır. Mukarnas
düşük tutulmuştur. Giriş kapısı dışa taşıntı yapan
dikdörtgen bir çerçeve içine açılmıştır. Kapı sivri kavsaraların ikinci sırası ortada prizmatik üçgen
kemer olınlıklı ve basık kemerlidir. Sivri kemer şeklindedir (Res. 16).
şeklindeki alınlık, yatay şekilde dizilen tuğlolorlo Minare, caminin kuzeybatısında, yapıdan
bezenmiştir. Alınlığın iki yanındaki bölümler ayrı bir kütle olarak yapılmıştır. 2.15x2.15x2.23
düzgün kesme taşla örülmüştür (Res. 13). m. ölçülerinde kare kaideye sahiptir. Başbakanlık
Basık kemer ve atkı taşı son tamirde mermer Arşivleri'nde minaresinin yapımı ile ilgili bilgi
le kaplanmıştır. İki kanatlı kapı da orijinalliğini bulunmaktadır'^ Kare prizmal kaidesi yüksek
kaybetmiş ve üç bölüm şeklinde panolara tutulmuş ve düzgün kesme taştan yapılmıştır. Kore
ayrılmıştır. kaidenin kuzey yönünde sivri kemer olınlıklı,
dikdörtgen çerçeveli, minareye çıkış kapısı vardır.
Giriş kapısının bulunduğu dikdörtgen
Sivri kemerin kilit taşı üzerinde dışa toşmtılı gül-
çerçeve, kuzey duvarının malzemesinden farklı
bezek motifi görülmektedir. Minarenin kapısı
yapılarak vurgulanmıştır. Giriş bölümünün iki
basık kemerli şekilde ve çerçevesi son tamirde
yanındaki bölümler 25 cm. daha yüksek yapıl
mermerle kaplanmıştır. Kore kaidenin bittiği
mıştır. Bu bölümlerde dikdörtgen çerçeveli birer
yerde, dışa toşınfılı, üç yönü dolaşan taştan pano
pencere bulunmaktadır. Dikdörtgen çerçeveler
bulunmaktadır. Kaidenin üzerindeki pabuç, dört
son tamirde mermerle kaplanmıştır. Pencerelerin
köşenin pahlanmasıylo onaltıgen gövdeye geçişi
üzerinde sivri kemerli birer alınlık mevcuttur.
sağlamaktadır. Gövdenin alt kısmını siyah ve
Alınlıkların kemer sırtları tuğladan yapılmıştır.
beyaz taşlardan yapılan kuşak oluşturmaktadır.
Alınlıklar turuncu renklerle günümüzde sıvalı
Onaltıgen gövdenin üst kısmına yakın yerinde
durumdadır.
yine bir kuşak bulunmaktadır".
Son cemaat yerinin doğu kısmında duvar
bulunmaktadır. Duvarın altında ve üstünde Minarenin korkulukları gövdenin şekline
dikdörtgen şeklinde birer pencere yer olmaktadır. uygun farzda onaltıgendir. Korkuluklar levhalar
halinde kesme taştan yapılmıştır. Petek bölümü de
Caminin dış cephelerinde bir sıra taş, iki sıra
yine gövde gibi düzenlenmiş, külah ve alem
tuğlanın düzenli sıralanmasıyla oluşan düzgün
bölümü ise kurşunla kaplanmıştır. Minarenin
almaşık tekniği görülmektedir. Doğu, batı ve
kaidesinde düzgün kesme taş; gövde, şerefe ve
güney cephelerinin ortası, duvarın yükünü azalt
petekte tuğla, külah ve alemde ise kurşun
mak için istinat payandası ile desteklenmiştir.
malzeme kullanılmıştır.
Tarihî kaynaklara göre yapıda elli penceresi
olduğu kaydedilmekte ise de'" günümüzde ondört "M. E r d o ğ a n : "istanbul Harc-ı Hassa eminine hüküm ki,
tezkire v a r a c a k m o ' l û m o l a ki h â l i y â M a ' m û r i y e kalesinde
pencere göze çarpar.
y a p ı l a n cami-i şerifin elli adet penceresine, o t u z a r adet
Doğu cephesinin ortasında istinat payesi, ( 1 8 0 ) adet sırça cam lazım imiş. Satun a l ı v i r ü p bahasın
diğerlerinden daha fazla dışarı taşıntı yapmak " Y . O n g e "ahşap direklerin taşıdığı b i r son c e m a a t m a h a l l i v e
tadır. Bu istinat payesinin dışa fazla taşıntı yap sol tarafta faş bir k a i d e üzerinde t u ğ l a d a n inşa e d i l m i ş Farisi
minaresi b u l u n a n " şeklinde m i n a r e y i tarif etmiş ve Farisi
masının sebebi ise mihrap nişinin bulunmasından
minarelerine b e n z e d i ğ i n i belirtmiştir. Bkz. Ö n g e , a.g.m., s.
kaynaklanmaktadır. Cephe ve pencere düzeni 3 ; A . Boran, Anadolu'daki İç Kale Câmi ve Mescidleri,
doğu cephesi ile aynıdır (Res. 14 - 15). A n k a r a , 2 0 0 , Sİ 6 2 .
YARD. DOC. DR. ALİ BORAN
R e s . 1 4 : iç K a l e C a m i i n i n 1 9 5 8 ' d e k i d u r u m u ( V . G . M . A . ' d a n ) .
R e s . 1 5 : iç K a i e C a m i i n i n 1 9 5 8 ' d e k i d u r u m u ( V . G . M . A . ' d a n ) .
YARD. DOC. DR. ALİ BORAM
•—•
SUM' *• V * '
i ü
222
Res. 8: Kitabenin üst bölümündeki müsenna (aynalı) y a z ı . Res. 9: Kitabenin alt bölümündeki celi sülüs y a z ı .
ANAMUR (MAMURİYB KALESİ. KALE KİTABESİ VE İC KALE CAMİİ
1^
, ti
Res. 2 2 : Edime Üç Şerefeli Camii'ndeki müsenna (aynalı) yazı. Res.21: A l a n y a Kızıl Kufe.
2-
K
abataş Köyü, Çaykara'nın kuzeydoğusun duvarla kapatıldığı anlaşılmaktadır. Bu kısmın
da ve buraya 7 km. mesafededir. Arazinin yukarısındaki, yine sekiz ahşap direkle destekle
hafredilmesiyle kazanılan alana inşa edil nen dış mahfil, camekânlıdır (Res. 5). Horime,
miş olan caminin yerini, "köyün şurasındadır" kuzey duvarının ortasında yer alan, iki ahşap
diye tarif etmek, topoğrafik özelliklerden dolayı kanatlı, yuvarlak kemerli kapıdan geçilmektedir
mümkün değildir. (Res. 6). Harim, beden duvarlarının alt hizasında
daha büyük, bunların yukarısında daha küçük
Tarihçesi: olan dikdörtgen pencerelerden aydınlanmaktadır.
Doğu duvarının kıble tarafındaki üst pencere,
Yapı üzerinde, değişik tarihli dört tane kitabe
soba borusunun dışarıya buradan verilmesi
vardır. Bunlardan 1 2 2 9 / 1 8 1 3 - 1 8 1 4 tarihli olanı,
nedeniyle kapatılmıştır. Mekân, içeriden, kalem işi
minber köşkünün batı alt yanındadır' (Res. 1).
motiflerle süslü, düz tavanla örtülmüştür (Res. 7).
1239/1823-1824 tarihli kitabe, minber
köşkünün doğu alt tarafında yer almaktadır^ (Res. Yapının duvarlarında moloz taş, kapı,
2). 1289 / l 872-1873 tarihli olanlardan bir tane pencere söve ve lentolormda düzgün kesme taş
si, ahşap kapı kanatlarından doğudakinin yukarı kullanılmıştır, iç ve dış mahfili ayıran kısım, taş
kısmında bulunmaktadır^ (Res. 3). Aynı tarihli duvar olmayıp ahşap malzemedir. Buradaki
diğer kitabe ise mihrabın doğu üst köşesinde, pencereler de doğal olarak ahşaptır. Bu pencere
elektrik tesisatının altında kalmış ve üzeri kah ler kafesli ve ayrıca sürgülü ahşap kapaklara
verengi yağlı boya ile boyanmıştır^. Minberdeki sahiptir.
kitabeler, bulundukları yerlere çiviyle çakılmışlar Harimin duvarları ince bir alçı tabakayla
dır. Yani minberi meydana getiren ana malzeme sıvanmış, sıvanın üzerine kalemişt süslemeler
üzerine yazılmamışlardır. Kapı kanadı ve mihrap yapılmıştır (Res. 8-9).
taki kitabeler, bizzat ana malzeme üzerine
' Bu m a k a l e , X. Miltî Türkoloji Kongresinde ( 2 5 - 2 7 Eylül
yazılmışlardır.
1 9 9 8 ) bildiri o l a r a k sunulmuştur.
Minberle kıble duvarı arasında alçı sıvanın
' Bozuk harflerle yazılmış, konumu iğreti o l a n kitabe, okun
bulunmayışı, doğrudan duvarın inşa malzeme
abildiği k a d a r ı y l a şu şekildedir;
lerinin görünüyor olması, minberin buraya daha
h a y r â t iden himmet ol mağfur
sonraki bir tarihte konulmayıp, caminin inşa
edilmesiyle birlikte yerini aldığını göstermektedir.
Alidir bir üstadı verirdi s a n ' a t a ziynet
Yukarıdaki bilgiler ışığında minberin, burada
daha önce bulunan camiye ait olduğunu, şimdiki H a f ı z ismi san'atta ma'mûr
eski caminin minberinin yeni yapıya konulduğunu Kadıoğlu ruhuna bir Fatiha sene 1 2 2 9
K i t a b e şöyledir:
almışlardır. Yan aynalık kendi içinde karelere Alt bölümlerde, vazoda çiçek motifleri ile
bölünmüş ve her karenin içine çapraz birer kare hurma ve armut ağacı motifleri göze çarpmak
daha yerleştirilmiştir. Bu karelerin ortalarındaki tadır. Üst pencerelerin arasındaki yazı panosunun
rozetlerin dört yanında üçgenler bulunmaktadır. iki yanında birer selvi ağacı motifi görülmektedir.
Yan aynalığın korkulukla birleştiği kısımlardaki Mimarî tasvirlerin iki yanında, ikişer selvi ağacı
kareler, üçgen veya yamuk şekline dönüşmüştür. daha vardır.
Her bir kareyi birbirinden ayıran ve çapraz Mahfilin doğu ve batı duvarlarında; dörtlü
karelerin, çerçevelerinin yüzeyi üç kollu yıldızlar panolar halinde düzenlendiğini ifade ettiğimiz
la değerlendirilmiştir. Minber geçidinin en alt bitkisel süslemede, çiçeklerin içinde bulunduğu
kısmı kapalı tutulmuş, bunların yukarısmdaki vazo, kupa ve ibriklerin altlarında da bitkisel
açıklıkların yanları, barok karakterli kıvrımlar motifler vardır. Bu bitkisel motifler kapların yük
biçiminde ele alınmıştır. En üst bölümlerden seklik kazanmasını sağlamıştır.
doğudaki bitkisel, batıdaki geometrik motiflerle Dış mahfile bakan kafesli pencerelerin
doldurulmuştur. Korkuluklarla tahtın birleştiği kapaklarında, nar ağacı motifleri işlenmiştir.
yerde barok karakterli soyut kıvrımlar ve bunların Pencerelerin iki yanındaki bitkisel motiflerin büyük
arasındaki daireler içinde birer mühr-i Süleyman bir kısmı silinmiş, tahrip olmuştur (Res. 15).
daha vardır (Res. 9). Bununla birlikte buradaki ağaçların meyvele
rinden, armut ağacı olduğu anlaşılmaktadır.
Müezzin köşkünün altında, mavi zemine minarelidir. Burada, büyük programlı cami tasvir
yapılmış yeşil bitkisel süslemeler bulunmaktadır. lerinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak şu
Cami duvarlarının dış yüzünde, üst pencerelerin caminin tasviri demek mümkün görülmemiştir.
çevresinde ve bunların arasındaki yazı Dikkati çeken bir nokta, minare şerefe kapılarıyla,
panolarının etrafında da bitkisel kuşaklar yer kıble yönü arasındaki tersliktir (Res. 16-17).
almaktadır.
Dış mahfilin yer aldığı kuzey cephe; yereldir. Genel kuruluşu ve bilhassa yan aynalık
Rize/Çayeli- Ormancık Köyü Camii (18. yy. son süsleme anlayışı bakımından, benzer örnekleri;
ları)'", Dernekpazarı-Yukarı Kondu Camii Of-Ağaçlı Köyü Camii ( 1 1 8 1 / 1 7 6 7 ) " , Çaykara-
(bugünkü şekli 1 2 2 4 / 1 8 0 9 ) " , Of-Sugeldi Köyü Uzuntarlo Köyü Camii (XIX. yy. başlan)", Of-
Camii (1250/1834-1835 civarı)'^ Çaykara- Sugeldi Köyü Camii^ ve Of-Eski Ilıma Köyü
Çambaşı Düz Mahalle Camii (1 9. yy. ortaları)'^ ve Camii (1295/1878-1879)^' minberleridir.
Rize/İkizdere-Şimşirli Köyü Camii (1853-1857)"
kuzey cepheleriyle benzerlik göstermektedir.
Sonuç:
Caminin düz ahşap tavanlı oluşu, bölgede
Çaykara ve çevresindeki camiler içinde.
birçok camide görülen, kademe kademe dar-
Batılılaşma Dönemi üslûp özelliklerini en fazla
olarak yükselen ve bir göbekle son bulan, kubbe
yansıtan yapı, ibadete açıktır. İçindeki mimarî
taklidi tavan sisteminden uzaktır. Yapının
tasvirleri bakımından, cami, şimdiye kadar
tavanının bölgede en yakın benzeri, Of-Bölümlü
görülebilen ve yayınlardan taranabildiği
Fatih Mahallesi Mescidi'nde (1275/1846-
kadarıyla, bu çevrede tek ömektir^^ Zaman aşımı
1847)'^ görülmektedir. Ancak burada tavan,
ve çoğunlukla vatandaşların, iyi niyetli ancak kötü
kendi içinde kasetlenmiştir. İncelediğimiz caminin
sonuç veren yaklaşımlarıyla, kalemişlerinde mey
tavanı, süsleme bakımından, bölgesel olmaktan
dana gelen/getirilen yıpranmaların ilgili kurum
çok, Anadolu'da Selçuklu geleneğine dayanan
larca yerinde tespit edilmesi, nedenlerinin ortadan
ahşap destekli camilerin". Batılılaşma Döneminde
kaldırılması ve gerekirse bozulan kalemişlerinin
yapılan örneklerinin tavanlarını hatırlatmaktadır.
tamir edilmesi temennimizdir.
• . n
It-ZZ-ZiClz:-
1
l—it
I—I'
tt -if
0 1 2 3 < m.
Trabzon/Çaykara
Kabataş f^öyü Merkez Camii Planı
Res.6: Caminin giriş kapısı. Res.5: Caminin doğu cephesi ve comekanlı dış
34 mahfil.
w .
I
Res.9: Harim batı duvarı ve süslemesi. Res. 10: İç mahfilin görünüşü.
KABATAŞ KÖYÜ MERKEZ CAMİİ/CAYKARA-TRABZON
Res.l 1: Caminin nnihrabı ve çevresindeki süsleme. Res.12: Minber kapısı ve batı yanı. 235
Res. 14: Caminin yeni minaresi. Res.l 5: iç Mahfilden dış mahfile açılan pencere ve
süslemesi.
YARD. DOC. DR. KASIM İNCF
236
A
nodolu Selçukluları, daha doğru ismiyle hükümdarlarından I. Alaaddin Keykubat
Türkiye Selçuklularının önemli merkez Koyseri'de eski saraya ilaveten şehir dışında
lerinden olan Kayseri'de, başkent Konya kendi adı ile anılan Keykubodiye Sarayını
ve diğer bir kısım şehirlerde olduğu gibi sultanlara yaptırmış, yazları burada geçirmiştir. Selçukluları
ve devletin resmî görevlilerine ait sarayları mağlup edip Anadolu'yu istila eden Moğol-
(devlethâne) ve köşkleri (kasır) bulunuyor idi. Bu İlhanlılar zamanında çoğu zaman Koyseri'de otu
yapılar hakkında şimdiye kadar bazı yayınlarda ran onların Anadolu Valileri (Demirtaş gibi)nin bu
bir kısım bilgiler verilmişti. Bu şekilde daha önce sarayları kullandıkları muhakkaktır. Hemen bütün
bilinen veya ilk defa burada tanıtılacak olan bu selefleri gibi devletine karşı isyan edip
yapılar yazımızda toplu olarak ele alınacak ve Anadolu'da müstakil bir devlet kurmak isteyen ve
değeHendirilmesi yapılacaktır. nihayet bu teşebbüsünde muvaffak olan son
Kayseri bilindiği üzere 1071 Malazgirt İlhanlı Valisi Alâaddin Eretno'nın (ölüm 1352)
Zaferinden hemen sonraki yıllarda. Büyük Orta Anadolu'da, eski Dânişmendli Vilayetinde
Sekjuklu Sultanı Melikşah zamanında Bizans'tan kurmuş olduğu Sivas merkezli Eretnolı Beyliğinin
fethedilerek Türk hâkimiyetine girmiştir. Önce, I. ikinci mühim şehri olan Koyseri'de sultanlar, vali
Süleyman Şah'la 1075 yılında, merkez iznik ler veya bu görevi yerine getiren hanımları (Doğa
olmak üzere kurulan Türkiye Selçuklularının, Hatun gibi) yine bu saraylarda oturmuşlardır.
1086 yılında şehit olan bu hükümdardan sonra Eretnalılardan sonra bu devleti ele geçiren Kadı
Anadolu'daki Selçuklu hükümranlığının karı Burhoneddin'in (ölüm 1398) aynı zamanda
şıklığa uğraması üzerine, daha önce Kayseri yeğeni olan Kayseri Valisi $eyh Müeyyed
dahil Orta Anadolu'yu Bizans'tan fetheden zamanında $ehir Serayı (Devlethâne) tahrip edil
Selçuklu komutanlarından Melik Danişmend miştir. Bundan sonra Koyseri'de sırasıyla Yıldırım
Gümüştekin Ahmed Gazi'nin kendi odma Bayezid zamanında kısa Osmanlı idaresi, Timur
kurduğu Danişmendli Devletinin önemli merkez istilası. Karamanlı devri, Dulkadırlı devri, tekrar
lerinden biri olmuştur. Bu devletin bir müddet Karamanlı idaresi ve nihayet Fâtih devrinde 1 463
sonra parçalanması üzerine üçüncü hükümdar yılında başlayan Osmanlı döneminde de valiler,
Melik AAehmed Gazi zamanında (1134-1143) herhalde yeniden yapılan Eski Saray - Devlethâne
parçalardan birinin başşehri olmuştur. Bu çevresindeki yeni idare binalarında oturmuşlardır.
dönemde şehrin ilk büyük mâbeti olan Ulu Cami Kanunî zamanında Konya Valisi Osman Paşa,
(Camiikebir, Sultan Camii) ve şimdi yıkılmış olan Mimar Sinan'a eski saray yakınına, şimdiki
medresesi yapılmış ve şehir imar edilmiştir. Bütün Vilayet Konağı yerine yeni bir saray ve bunun
bu zamanlarda şehrin valilerinin ve başkent olun yanına bir de câmi inşa ettirmiştir. Konya valileri,
ca Melik Mehmed Gazi'nin oturdukları, belki önceleri aynı zamanda şehzâde sancağı olan
Bizans'tan intikal eden ve sonra geliştirilen veya Konya'da değil, vilâyetin ikinci büyük sancağı
yeniden yapılan bir şehir sarayı bulunuyordu ve Koyseri'de (makarr-ı mirmiran) otururlardı.
bu sarayın yeri, bir ihtimal İç Kale içinde idi. İç
Selçukluların Koyseri'de ilk kullandıkları
Kale, 242 yılında Roma İmparatoru III. Gordianus
sarayın şehir merkezinde, İç Kale'nin kuzeyinde
zamanında ilk defa yaptırılan geniş Roma
bulunan Devlethâne olduğunu yukarıda
surlarının, Bizans döneminde Jüstinyen devrinde
belirtmiştik. Yine Selçuklular zamanında şehir
(527-565) daraltılması esnasında ortaya çıkmış ,
surlarının iki köşesine Sultan t. izzeddm
Türkler zamanında daha ziyade iskan olanı -
Keykâvus ve kardeşi Sultan i. Alaaddin Key-
mahalle ve hapishane olarak kullanılmıştır.
kubod tarafından ilave edilen ve Yoğun Burç ve
Aşağıda görüleceği üzere Selçukluların
Ok Burcu (Uç Kule) olarak adlandırılan binaların
kulbndıklorı ilk saray (Devlethâne) İç Kale dışında
Mehmet Cayırdağ Kayseri Sehrmm Kuruluş Yen ve
idi. Türkiye Selçuklularından Sultan II. Kılıç Arslan
Kalesinin Tarihi Değişimi Kayien Müzesi Yıllığı Kayseri
1175 yılında parçalanmış ve zayıflamış 1 9 8 7 , S I s 33 4 7
Danişmendli Devleti'ne son vererek. Kayseri de • Mehmet Cayırdoğ Mimar 5;nan ın K a y s e n deki Eicrlcn
içinde olmak üzere bu çevreyi, Konya merkezli A t a H j r k Yüksele K u r u m u A t o î . r k Kultur M e r k e z i &ovkaniığı
olan ülkesine dahil etmiştir. Selçukluların büyük Dofduncu uluslararası Turk Kultu'u Kongresine sunulan
tebliğ 1998
mimarîsine dayanarak bunların sadece birer kale direniyordu. Nihayet Dış Kalenin Sivas Kapısı
yapısı değil, aslında birer köşk-kasır olduklarını zorlanarak şehre girildi ve İç Kalenin (Ahmedek)
burada ilk defa belirteceğiz. Alaaddin Keykubad doğu kapısı (Kağnı Pazarına açılan Fatih Kapısı)
şehrin 10 km. kadar güneyine kendi adı ile anılan Şeyh Müeyyed girmesin diye tutuldu. Sultan
yeni bir saray (Keykubadiye) yaptırmıştır. Bunun (Müeyyed'in bulunduğu sarayın etrafındaki)
oğlu Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında surlara da merdiven kurup içeri girerek Onu
Kayseri Ovasının güneyinde, şehre hâkim Kızıl sıkıştırmayı emretti. Öyle yapılarak bahçeden
Tepe önünde Kızıl Köşk, aynı ovanın kuzeyindeki aşağı inilip sarayın kapısına ve duvarına varıldı.
Erkilet Tepesi üzerine Hıdırellez Köşkleri Müeyyed'in çoluk çocuğu esir edilerek binalar
yaptırılmıştır. Bunlara İlhanlı - Eretna döneminde yağmalandı. O karışıklık ve vuruşma sırasında
şehrin kuzey - doğusundaki ziraat arazisi olan O'nun gösterdiği yiğitlik ve mertlik (!) sarayın
Argıncık semtine yaptırılmış bulunan Haydar Bey sofasına ateş atmak oldu. Bu da O'nun bed
Köşkünü de ilave edersek Kayseri'de tespit edebil bahtlığının ve uğursuzluğunun bir sonucu idi.
diğimiz Selçuklu dönemi resmî saray ve köşklerin Çünkü kendi eli ile kendi ocağını söndürdü. Büyük
sayısı yediye ulaşır. Şimdi bunları sırasıyla meliklerin ve ünlü sultanların ikâmetgâhı olmuş
tanıtmaya çalışalım: olan, kendisinin de güzel vakitler geçirdiği bu yeri
hiç gereği yokken kül etti. Sonra saroyın o hâle
geldiğini çoluk çocuğunun esir düştüğünü görünce
1- DEVLETHANE İç Kaleye kaçıp orasının kasırlarına sığındı.
Selçukluların belli şehirlerinde (Konya, Kendini oradaki oda ve şerefelere attı. Nihayet
Aksaray, Sivas, Erzincan vs.) Devlethâne ismi ile yanındaki bir kısım emirlerin kendisinden ayrılıp
anılan resmî konak ve sarayları bulunmakta idi. O Sultan'la iş birliği yapmaları üzerine İç Kale
devrin önemli şehirlerinden olan Kayseri'de de bir kapılarından biri savaşla ve zorla açıldı. Şeyh
Devlethanenin bulunması tabiidir. Kayseri'nin en Müeyyed ele geçirildi."^
eski sarayı olarak bilinen bu yapıdan
Kayseri Sarayı için çok önemli olan bu bil
zamanımıza herhangi bir emare kalmamıştır.
gilerden şu sonuçlara varabiliyoruz: Devlethane İç
Ancak kaynaklarda onun yeri ve durumu
Kalenin (Ahmedek) dışındadır ve burası da ayrıca
hakkında bazı bilgiler mevcuttur. Şimdiye kador
surlarla çevrilidir. Surlarla çevrili olan bu yer Dış
yanlış olarak İç Kale içinde olabileceği zannedilen
Kalenin çevirdiği alanda da değildir. Zira
bu yapının orada değil, iç Kalenin kuzeyinde
Sultanın askerleri Dış Kalenin Sivas Kapısından
Şimdiki Cumhuriyet Meydanında, İç Kale ile
şehre girmişler fakat saraya ulaşamamışlardır.
Hükümet Konağı arasında olduğunu aşağıda
Daha sonra başka surlardan inerek saraya gire
bahsi geçen kayıttan öğrenmekteyiz. Eretna
bilmişlerdir. İşte bu surlar aşağıda söz konusu
Devletinden sonra gelen Kadı Burhaneddin idare
edilecek Ok Burcunun bulunduğu, İç Kalenin
si sırasında (1381-1398), bu hükümdarın
kuzeyinde bulunan sarayı çeviren şehrin ikinci
yanında bulunarak "Bezm ü Rezm" isimli. Onun
surlarıdır. Bu surlar eski Meydan Kapısının bulun
hayatını anlatan bir tarih yozan Azız bin Erdeşir-i
duğu, şimdiki Kapalı Çarşının Bürüngüz Camii
Esterâbâdî'nin vermiş olduğu bilgilere göre
yanındaki meydana açılan kapısı (eski Demir
Kayseri'nin eski sarayı 1396 yılında mevcut idi ve
Kapı) yanından başlıyor. Bugünkü Cumhuriyet
Kayseri valileri burada oturuyorlardı. Yine bu
Meydanının ortasından geçip. Vilayet Konağını
kaynaktan sarayın bu tarihte yakılıp yok edildiğini
dışarıda bırakarak Ok Burcuna geliyor ve oradan
de öğrenmekteyiz. Buradaki bilgiye göre;
da İç Kalenin doğu kapısına (Fatih Kapısı)
"Kayseri Valisi ve aynı zamanda Sultan Kadı
ulaşıyordu. Bu alanın güney surlarını ise İç
Burhaneddin Ahmed'in yeğeni Şeyh Müeyyed
Kalenin kuzey duvarları teşkil ediyordu. Bu
1396 yılında Karamanlılar tarahna geçerek
bölümü, Ok Burcu ile birlikte büyük bir ihtimalle
Sultan'a karşı isyan hareketine kalkıştı. Sultan da
Alaaddin Keykubad yaptırmıştı. Şeyh Müeyyed
ordusu ile başkent Sivas'tan hareket edip
Koyseri'ye gelerek savunma halindeki kaleyi ^ Aziz bin Erdeşir-i Esterâbâdî, Rezm-ü Rezm, çev.
saraydan çılcıp iç Kaleye giremesin diye bu ikinci sultan Devlethâne'de büyük bir eğlence meclisi
surların bağlı bulunduğu İç Kalenin doğu kapısı düzenledik
da tutulmaya çalışılmış fakat Onun ve Yine 1277 yılında Anadolu'yu Moğollardan
adamlarının İç Kaleye girmeleri önlenememişti. kurtarmak üzere bir sefer düzenleyen Mısır Türk -
Yine bu kaynaktan, İç Kale içinde de kasırlar ve Memluk Sultanı Baybars 20 Nisan 1277 tarihinde
konaklar olduğunu öğreniyoruz. Bezm ü Rezm'in Kayseri'ye gelmiş, önce Keykubâdiye
başka bir bölümünde daha önceleri Kadı (Keyhüsreviye) mevkiine ve sarayına geçmiş,
Burhaneddin'in Kayseri'ye geldiğinde bu sarayda buradan 22 Nisan Cuma günü şehre girerek
kaldığı ve burada önemli bir rüya görmüş olduğu Sultanlık sarayında Selçuklu tahtına oturmuştur.
da kayıtlıdır. Olayların kaynağı olan İbni Abdüzzahir'e göre
bu tarihte "Bu saray gurur verici bir devlethâne,
Bu şekilde 1 396 yılında yanan ve yanarak
ona bağlananların meskenleri, eğlenceyi seven
yok olduğunu gördüğümüz bu saray hakkında
lerin yerleri idi. Etrafını do meyvo bahçeleri çevir
daha eski bilgilere de sahip bulunmaktayız.
mişti. Duvarları göz alıcı muhtelif şekilde güzel
Meşhur Selçuklu tarihçisi İbni Bibi'ye göre Sultan
çiniler ile bezenmiş ve en güzel süslemeler ile
I. Alaaddin Keykubod 1223 yılında, otoritesini süslenmişti'".
tanımayan büyük emirlerin bir kısmını "Kayseri
Bütün bu bilgilerden anlaşıldığına göre
Devlethânesinde" tutuklayarak öldürtmüştür. Bu
Kayseri Şehir Sarayı - Devlethane İç Kalenin
hadise şu şekilde cereyan etmiştir: Sultan ortadan
kuzeyinde, etrafı surlarla çevrili bir olanda,
kaldırmağa karar verdiği emirleri, Devlethâne'de
meyva bahçeleri içinde, bir tarafında iç Kalenin
tertip ettiği eğlence meclisine çağırdı. Has
doğu kapısı, diğer tarafında Dış Kale surlarının
adamlarının bir kısmına saray bahçesinin duvar
kapılarından biri olan Meydan Kapısı bulunmak
larını sardırdı. Diğerlerini silahlı olarak sarayın ta idi. Meydan Kapısından herhalde şehir ve
sofasında hazır bulundurdu. Emirler girince saray tarafına iki geçiş vardı. Yine sarayın yüksek
sarayın kapısı iyice kapatıldı. Diğer bir emir, duvarlı bahçesi bulunuyordu ve içerisinde büyük
Bezmhane (eğlence salonu) ye alındı. Böylece bir sofası, bezmhane denilen eğlence salonu,
yakalanan emirler zindonhaneye kondular ve haremi, zindanı, tek bir cümle kapısı vardı, duvar
Sultan sarayın kapısını açtırdı. Tutuklanan emir ları çiniler ve süslemelerle bezenmişti, 1396
lerin evleri de müsadere edildi". Bu tarihten on yılında da yanarak tamamen yok olmuştu.
dört sene sonra yine I. Alaaddin Keykubad'ın Yukarıda do belirtildiği gibi bu tariflere uyan
Kayseri'de Keykubadiye sarayında vefatı üzerine yer. Cumhuriyet Meydanı'ndo iç Kale ile Vilayet
çocuklarının taraftarlcrınm taht mücadelesi Konağı arasındaki olan olmaktadır, iç Kaleye bu
esnasında Şehir Sarayı - Devlethâne'nin tekrar taraftan yeni açılan kapının sağ tarafında bulu
hâdiselere sahne olduğunu, aynı kaynaktan nan, sura ters olarak yerleştirilmiş ve şimdiye
öğreniyoruz. Büyük Sultan Keykubad'ın 1 kadar forkedilmemiş olan, çiçekli kûfî hatla yazılı
Haziran 1237 tarihinde ani vefatı üzerine ebü'l-feth Keykubod bin Keyhüsrev
Keykubâdiye Sarayında bulunan büyük şehzâde kasım..."dan ibaret kitabe parçası belki bu soroy
Gıyaseddin Keyhüsrev'i, taraftarı olan emirler yıkıntısından alınarak herhangi bir taş gibi, son
buradan alarak şehirdeki saltanat sarayına raki onarımlarda duvara konmuştur. Saray
getirdiler ve sofada tahta oturtup ona biat ettiler. etrafındaki şimdi yıkılmış bulunan surlar üzerinde
Halbuki Keykubod veliaht olarak ortanca oğlu olan, I. Alaaddin Keykubad'ın H.621 (M.1224)
İzzeddin Kılıç Arslan'ı vasiyet etmişti. Bu sebeple senesinde bazı binaları yaptırdığına dair
büyük emirler de Keykubadiye sarayında onu kitabesi'de^ Sultan'm buradaki sarayı yenileyip
tahta çıkarmayı düşünüyorlardı. Devlethâne'de
' ibni Bibi, El-Evamürü'l- Alâiyye fi'l-Umuri'l-Alöiye, çev.
sultanlığını ilan eden Keyhüsrev şehrin Meydan Mürsel Ö z t u r k , A n k a r u 1 9 9 6 , C.l, s . 2 8 3 - 2 9 2 .
Kapıs.ndcn başka bütün kapılarının kapatılmasını
= a g e . , C.il, s.19-22.
emretti. Bu taraftaki ağırlığın daha fazla olduğunu
= Prof. Dr. Faruk S ü m e r , Yabanlu Pazarı, ist. 1 9 8 5 , s . 8 3 , 8 4 .
gören Keykubodiye'deki emirler de bir müddet
• H a l i l E d h e m , Kayseri'ye Sefiri, ist. 1 3 3 4 , s . 4 2 . B u r o d o k ı sur
sonra gelip büyük şehzadeye biat etmek zorunda tamamen yıkılmış olduğundan bu kitabe bugün Kayseri
kaldılar. Bunun üzerine herkese hediyeler dağıtan Müzesi deposundadır.
MEHMET CAYIRDAN
çevresindeki surları yaptırdığına işaret eden belge Prof. Dr. Oluş Arık ve Prof. Dr. Rüçhan Arık birkaç
olmalıdır. Yine İç Kale'nin Saraya bakan kuzey gün bazı çalışmalarda bulunmuşlardır. Çevredeki
duvarındaki, tamirlerde yapı taşı olarak yerleşim sebebi ile hızla tahrip olmakta olan bu
kullanılmış, İslâmî binalardan taşıma çok miktar torihî alanda ciddi ve uzun bir kazı çalışması
daki geometrik tezyinatlı taşın da bu saray yapılarak sarayın koruma alanının tespiti ile böl
yıkıntısından alınma olduğunu düşünebiliriz. İç genin sıkı bir koruma oltına alınmasına acilen
Kale'nin güney duvarlarındoki bu türlü taşların ihtiyaç bulunmaktadır.
ise, kalıntıları Kalenin güneyinde, Kapalı Çarşı Saray hakkında Selçuklu kaynağı İbni Bibi'de
altında kalmış bulunan Selçuklu veziri Pervane
teferruatlı bilgiler vardır. Burada Saraydan ilk
Muhineddin Süleyman'a ait, zamanında
bahis H.Ö22/M. 1225 yılında bazı tüccarların
Moğolların tahrip ettiği Medrese'den alınmış
şikayeti üzerine Alaaddin Keykubad, tayin ettiği
olmalıdır ki bazı taşlar kolmtılardaki motiflere
kumandanları emrindeki ordularını Kırım,
uymaktadır'. Sarayın bulunduğu alanda
Ermenistan ve Akdeniz sahillerine göndermesin
yapılacak bir arkeolojik kazı saraya ait kalıntıları
den sonra "Emirlerin Olmadığı Sırada Sultan'ın
ortaya çıkaracağı gibi bu bölgede Valilik Konağı
Keykubadiye Mevkiinde Oturması" başlığı altında
önünde olan, Osman Paşa'nın Mimar Sinan'a
bulunmaktadır". Yazar bu bölümdeki şiirde
şehir sarayı ile birlikte yaptırmış olduğu, fakat
sarayı özetle şöyle tasvir eder: "Ordularını sefer
şimdi yıkılarak yok olmuş olan caminin temel
lerinin dahi bulunmasını sağlayacaktır. lere yollayınca. Sultan bir grupla bir yere
(Keykubadiye'ye) gitti. Bu yer öyle bir yerdi ki
Tanrı Cenneti dünyada göstermek için yaratmıştı.
2- KEYKUBADİYE SARAYI Havası ılık, sabâ rüzgârı misk kokuları getirirdi.
Sultan I. Alaaddin Keykubad'ın Kayseri'de Nehrin kıyısında yeşillikler vardı. Güzellikte bahar
yaptırmış olduğu bu ikinci yazlık saray, o zamana gibi idi. Orada öyle bir saray vardı ki güneş ve ay
göre şehrin 10 km. batısında, şimdi şehir her taraftan görünürdü. O yerde hayat suyu
merkezinde Ambar Mahallesinde kalmış, Ankara akıtan bir çeşme vardı. Çevresi baştan başa gül
- Adana, Konya yolu üzerinde, Keykubad Dağı bahçesi idi. Onun önünde güzel bir yeşil deniz
eteklerinde, bugünkü Şeker Fabrikası arazisi vardı. Orada balıklar ay gibi gezinirlerdi.
içerisinde idi'. Sultanın ismi ile anılan saray Oradaki ağaçlann meyveleri ikbal meyvesi idi.
yanındaki Keykubad Dağı ve çevredeki Keykubad Dünya oraya cihan padişahı Keykubad adına
Çiftliği (halk dilinde Keybat olarak) bugünlere ikbal mührünü vurmuştu. Alemin Sultanı
kadar gelebilmiştir. Sultan Alaaddin Keykubad Keykubad bir süre cennet bahçesini andıran o
kendi ismi ile anılan bu küçük tepenin güney nezih yerde oturur, yapacağı fetihleri düşünür ve
batısında kaynayan su kenarına Keykubadiye
eski pâdişahlan anlatan kitapları okurdu. Pâdişâh
Köşklerini yaptırmıştır. Kaynayan bu sudan
seller vakti güneş kendini gösterince genç çavuşun
oluşan ve bugün Şeker Fabrikası gölü olan gölcük
sesi ile dışarı çıkar, dağ gibi atına biner. Cenneti
sarayın havuzu idi ve uzak bir yerden buraya
andıran ovada (sarayın yanındaki Meşhed Ovası)
ayrıca içme suyu da getirtilmişti. Dağın arka, yani
dolaşırken her ülkeden adamlar gelir, duyduk
kuzey ve doğu tarafı ise kaynaklarda geçen,
larını ona anlatırlardı. Oradan mutlu bir şekilde
Selçuklu ordusunun seferlerden önce toplandığı
eyvana döner, eliyle borgâhın kapısını açar,
meşhur Meşhed Ovası idi. Şimdi bu çevrede
büyük küçük herkes oraya gelirdi. Mîr-i bar
MeşSed İni isimli bir semt bulunmaktadır.
gelenleri kabul eder, padişahın dağıttığı adaletle
Bu meşhur Selçuklu Sarayının yerini merhum
' Mehmet Ç a y ı r d a ğ , Kayseri'de Pervane Bey Medresesi,
M. Zeki Oral bulmuş, araştırma ve gözlemlerini Vakıflar Dergisi, S.XXVI, s . 2 2 6 - 2 3 6 .
yukarıda bahsi geçen makalesinde neşretmiştir. ' M.Zeki O r a l , Kayseri'de Kubadiye S a r o y i a n , Belleten, S.68,
s.501-517.
Bugün de bazı kalıntılar mevcut olan burada
'"Prof. Dr. Oktay A s l a n a p a , Kayseri'de Keykubadiye Köşkleri
1964 yılında Prof. Dr. Oktay Aslanapa, kısa süre
Kazısı (1964), Türk Arkeoloji Dergisi, S.XIII-I, 1 9 6 4 , s . 1 9 - 4 0 .
araştırma hafriyatı yapmış'", 1980 yılında da "ibni Bibi, o . e . , C . I , s . 3 2 1 - 3 2 4 .
KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI V F KÖŞKI FRİ
işleri yoluna girerdi. Sonra halka açık sofra kuru sofralar getirildi. Yol yorgunluğu geçtikten sonra
lur, münavebe ile herkes o sofradan nasibini alır, bir süre Sultanla birlikte Meşhed Sahrasında ge
kimse mahrum kalmazdı. Sonra cihan fatihi zinti yapıldı. Davudşah tekrar ayrılıp otağına
oradan kalkar, saadetle başka eyvana geçerdi. geldi. Günün yarısı geçince davet üzerine
Bütün bilginler, din ve düşünce adamları, köleler Davudşah, Sultan tarafından hazırlatılan tam
ve ordunun ünlüleri oraya girerlerdi. Orada her
takımlı, altın işlemeli başlıklı Arap oto binerek ve
konudan söz edilir, her ülkeden, yapılması
yine gönde-rilen kıymetli hil'ati giyerek emirlerle
gereken işlerden, hazinenin ve ordunun mese
Padişahın bargâhına (Keykubadiye'de) geldi.
lelerinden, asayiş ve huzurdan, sevgiden,
Perdedor perdeyi kaldırınca Melik, Sultan'ın
düşmanlıktan, her ülkeye gönderilen cevaplardan
önünde yüzünü yere koydu. Kalabalık bir mecliste
bahsedilirdi. Bu işler bittikten sonra Mîr-i han
büyük bir eğlence tertip edildi. Davudşah on gün
Cihan Padişahının önüne Dârüsselâm gibi bir
bu şekilde misafir edildikten sonra ülkesine gön
sofra kurardı. Çaşnigir huzura girer ve yerini alır,
derildi (1227)''.
ünlü kimselerin yaptıkları duadan sonra Padişaha
yiyecek sunardı. Yemekten sonra hepsi mutlu Daha sonra Sultan, ahdinden dönen
olarak Cihan Hâkiminin yanından ayrılırdı. Davudşah üzerine, Erzincan'a 1228 yılında bir
Ondan sonra tanınmış kişiler, savaşın arslanları sefer düzenleyerek buraları fethedip oğlu
olan eğlence arkadaşları Padişah dergâhında bir Keyhüsrev'i bu bölgeye vali tayin etti. Sonra
defa daha yerlerini alırlardı. Saz ve rud çalan Kayseri'ye dönüp "atını Keykubadiye'ye sürdü.
bütün çalgıcılar gelirdi. Neyin sesinden ve çalgı Orada bir şehir gördü (orası bir şehir gibi idi).
nağmesinden sert taşların kalbi de coşmağa Böylesi görülmemişti. Dağından (Keykubad Dağı)
başlardı. O mutlu pâdişâh gece gündüz zamanını akan gül suyu gibi berrak, süt ve şarap gibi hoş
bu şekilde geçirirdi. Haftada bir defa çevgân ve lezzetli olan çay, bargâhın kapısının önüne
oyunu seyreder, kendisi de sık sık yapardı. kadar akmakta ve oradan her yere dağılmakta
İşlerinin olmadığı bazı günler ise ava çıkardı." idi. Çok miktarda yükselen güzel köşkler gölün
Erzincan Mengücüklü Emiri Melik Fahreddin üzerinde tepeler meydana getirmişti (herhalde
Behramşah 1225 yılında ölünce, yerine oğlu göldeki adacık üzerinde bulunan köşkler kaste
Alaaddin Davudşah geçmiş, ancak bu Melik dilmektedir). Bahçelerde ağaçlar meyvelerle
kendi emirleri ile geçinememiş ve onların bir dolmuştu"'^
kısmını öldürüp bir kısmını hapsetmişti. Bazıları Yine İbni Bibi Keykubad'ın Kayseri'de, 1
da kaçıp Alaaddin Keykubad'a sığınmışlardı. Haziran 1237 yılında. Ramazan Bayramında
Sultan bunun üzerine Davudşah'a elçi gönderip büyük bir ziyafetten sonra aniden hastalanarak
hapisteki emirleri kurtarmış ve onları Keykubadiye Keykubadiye Sarayına geçtiğini ve gece yarısı bu
Sarayına getirtmişti. Burada onlara ikram ve kasırda vefat ettiğini, cesedinin buradan Konya
izzette bulunarak meclisin baş köşesine Alaaddin Camii avlusundaki, ecdadına ait sultan
oturtmuştu. "Bahar mevsimi idi, rüzgâr amber lar türbesine nakledildiğini kaydeder".
saçıyordu. Bahçeye cennetten bir kapı açılmıştı.
Sultanın ölümünden sonra Keykubadiye'ye
Yer gül mücevherleriyle dolmuş, Kubadiye başka
gelen büyük oğlu Gıyaseddin babasının
bir gök olmuştu. Cihan, padişahı güzel eyvanda
vasiyetine muhalif olarak buradan taraftarı emir
oturmuştu. Önünde suyunu kevser suyundan alan,
ler tarafından alınıp, babasının yerine Selçuklu
gül suyu akıtan bir çeşme vardı. Orada yeşil bir
tahtına çıkarmak için Şehir Sarayı-Devlethâneye
deniz (göl) vardı." Bir müddet sonra Davudşah
götürülmüş, veliaht küçük şehzade İzzeddin
durumdan endişelenerek O da Kayseri'ye,
Keykubadiye'de kalmıştı'^
Sultanın ziyaretine geldi. Sultan Onu emirleri ile
karşılamaya çıktı. Beraberce at sürerek Keyku
'09e., C.l, 5.355-361.
badiye'ye geldiler. Davudşah, Erzincan'dan 'age., C . l , s.372.
kendi tarafından getirilerek kurulmuş olan atlas "age., C.l, s.456-457.
otağa yerleşti. Misafirlere hassa mutfağından '^oge., C.ll, s . 2 0 , 2 1 .
Saraydan 1254 yılında Keyhüsreviye Köşkü yapılmış olduğundan daha çok bu şekilde kul
olarak haber almaktayız. Bu tarihte kardeş sul lanıldığını tahmin etmekteyiz ve bu tahminimizi
tanlar, II. İzzeddin Keykâvus ile IV. Rükneddin kuvvetlendiren, aşağıda üzerinde duracağımız
Kılıç Arslan arasında Kayseri civarında Ahmet bazı tespit ve bilgiler bulunmaktadır. Kayseri şehir
Hisarı önünde (merkez Yuvalı Köyü yakınında) surları, yukarıda bahsi geçen makalemizde belirt
vukuu bulan savaşta Kılıç Arslon ağabeyine tiğimiz g i b i " Roma döneminde yapılmış olup bu
mağlub ve esir olunca, ağabeyi onu Keyhüsreviye dönemden Düvenönü-Cumhuriyet Meydanı (İç
köşküne götürmüş ve ziyafet vermiştir". 1277 Kale'nin kuzeyi ve doğusu)- Yoğunburç
istikametinde dolaşan L planında bir bölüm
yılında Anadolu'yu Moğollar'dan kurtarmak
kalmıştır. Bunlar üst üste çifte kemerli sur ve
üzere bir sefer tertip ederek Kayseri'ye kadar
burçları ile sonraki ilavelerden kolayca ayırt
gelen Türk Memluk Sultonı Baybars, önce Sulton
edilebilmektedir. Düvenönü ve Yoğunburç'tcn
III. Gıyaseddin Keyhüsrev'in dehlizi (köşkü, otağı),
devam eden (bu bölümün devamı Han Comiinin
çadırları ve sultanlık alâmetlerinin bulunduğu
batı duvarını oluşturmaktadır) ve çok geniş alanı
Keyhüsreviye (Keykubadiye) denilen öze geldi (20
içine alan Roma Surları, Bizans döneminde bu iki
Nisan Çarşamba). Sultan kapısında gelenek
noktadan, Bizans tarzında üçgen burçlu surlarla
üzere nöbet (mehter, bando) çalınan otağa
bir yay çizilerek daraltılmış, yine Cumhuriyet
(dehliz) indi ve halkın kendisini ziyaretine izin
Meydanı köşesi de içten bir yayla çevrilerek İç
verip herkese hediyeler doğıftı. İki gün burada
Kale meydana getirilmiştir. Yoğun Burç işte bu
dinlenip Cuma günü (22 Nisan) şehre gelip
semtte Roma Surlarının Bizans surları ile birleştiği
Sultanlık Sarayında (Devlethane) Selçuklu tahtına
köşeye Selçuklular döneminde Sultan I. İzzeddin
çıktı".
Keykâvus tarafından yaptırılmıştır. Binanın bugün
Bütün bu bilgilerden Keykubadiye'nin (İbni mevcut bulunan çok bozulmuş ve kırılarak yarısı
Bibi, şiirlerinde Kubadiye olarak da anmakta) kaybolmuş 70x56 cm ebadındaki mermer
H.622, M.1225'te inşasının bitmiş ve kullanıl kitabesinde Halil Edhem'e göre:
maya başlanmış olduğunu, 1250'li yıllarda artık
önemini kaybetmiş bulunduğu ve Keyhüsreviye
diye isimlendirildiğini, 1277 de ise sarayın değil, jJ«*Jl^lUJl ^ L i
bu civardaki otağların tercih edildiği anlaşılmak ... ^Ml^lkLcH.^' j ^1
tadır. Herhalde Moğol istilâsı ile (1243'ten sonra)
burası tahrip edilmiş ve önemini kaybetmiştir.
1 ^Ji ^ u-J
Nitekim 14. asrın sonunda yazılmış bulunan Kadı yazılıdır^. Daha önce, geçen asrın sonunda
Burhaneddin tarihi Bezm ü Rezm'de saraydan hiç "Mir'at-ı Kayseriye" isimli bir Kayseri tarihi yazarı
bahis bulunmamaktadır. Osmanlı döneminde Ahmed Nazif ise aynı kitabeyi:
burası artık "Keybat Çiftliği ve Dağı" olarak bir
.... ^ ^ L J l o ^ - L ^Ll^J
semt ismidir. 1649 yılında Kayseri'ye gelen Evliya
Çelebi, Seyahatname'sinde Kayseri'nin teferrüç
(gezinti) yerlerinden biri olarak saydığı ve çimen-
zor yer olarak belirttiği "Alaaddin Köşkü
Mesİresi"nin burası olması kuvvetle muhtemeldir''. olarak okumuştur^'. Herhalde şehre olan
Sarayın çevresindeki "Meşhed Ovası" ise tecavüzlerde ve muhasaralarda kırılarak yarım
zamanımıza bu bölgede bir semt ve küçük kalmış ve tahrip olmuş bulunan bu mühim kitabeyi
yerleşme yeri olan "Meşhed İni" olarak gelmiştir. yerinde tekrar inceleyerek tarafımızdan aşağıdaki
tespiti yapılmıştır:
" o g e . , C.ll, s. 1 4 2 .
3- YOĞUN BURÇ "Sümer, a.e., s . 5 9 , 8 2 , 8 3 .
"Evliya Çe/efc/ Seyahatnamesi, Zuhuri D a n ı ş m a n Y a y ı n ı , İst.
Adından da anlaşılacağı üzere şerin dış kale
1 9 7 0 , C . V , S.75.
surlarının bir köşesinde kale burcu olan bu yapı, " Ç o y ı r d o ğ , Kayseri Şehrinin Kurvluş Yeri, s . 3 3 - 4 7 .
" H a l i l Edhem, s . 4 1 .
aşağıda bahis konusu olacak Ok - Meydan Burcu
" A h m e d Nazif, Kayseri Tarihi (Mir'at-ı K a y s e r i y e ) , y a y . Prof
gibi aynı zamanda köşkü hatırlatacak planda Dr. Mehmet Palamutoğlu, Kayseri 1 9 8 7 , s . 6 8 , 2 1 6 , E k . 3 2
KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI VF Kn.c;t<ı c p j
tanlarının efendisi, müminlerin emirinin (halifenin) "Halil Edhem, s.42. Burada "bi-emr" kelimesi "bi-eyyâm"
şeklindetespitedildiği gibi bazı harf hatalan da yapılmıştır.
delili, fatih Alaaddin (dünya ve dinin yükseği) A. Gabriel kitabeyi göremediğini kaydetmektedir.
Keykubad'ın emriyle altı yüz yirmi bir (1225) se "M. Çoyırdağ, Taşçı işaretleri.
nesinin aylarında tamamlandı." Kitabede herhan
KAYSERİ'DE SELÇUKLU SARAYLARI VF Knşı^ı C R |
Celaleddtn-i Rûmi V B onun hocası olup, bir müd meşhur köşkü yaptıran ve herhalde çevresindeki
det Kayseri'de yaşamış ve türbesi de buraıda bulu anaziye de sahip şahıs olduğu tahmin edilebilir.
Onun hakkında başkaca malumat edinmek
nan Seyyid Burahaneddin'in şahit olarak
mümkün olmamıştır. Ancak 1584 tarihli Kayseri
imzalarının bulunmasıdır. Bilindiği üzere
vakıf tahririnde Karahisar (şimdiki Yeşilhisar)
Mevlânâ, hocasını ziyaret sebebi ile birkaç defa
yakınında bulunan Şaban Dede Zaviyesi (İncesu
Kayseri'ye gelmiştir*". Köşk bugün özel mülkiyete
Içesinin Şeyh Şaban Köyünde) vakfının okorı
geçmiş, harap ve yok olmak üzere olup, acilen
olarak Cırgalan Köyü (Argıncık yanında) belir
kamulaştırılorak restorasyonu gereklidir.
tilirken buna "Vokf-ı Köşk-i Kutlu Değin (Tekin),
hâliya Köşk-i malikâne harab olup eski defterde
7. HAYDARBEY KÖŞKÜ Korohisar'da Şaban Dede Zaviyesine zammalun-
Selçuklulordon hemen sonra gelen 14. yüzyıl du diye yazılı" ilavesi yapılmıştır^^ Aynı kaydın
İlhanlı-Eretna dönemi yapısı olan bu bina, bir evvelinde Kutlu Değin Hatun Vakfı kaydedilmiş
Koyseri'nin Argıncık Mahallesinde (eski köy) ve yine Cırgalan Köyü gelir olarak belirtilmiştir.
ziraat arazisi olan tarlalar arasındadır. Bugüne Ancak Kayseri'de aynı dönemde yaşamış aynı
isimli iki hâtûn bulunmaktadır. Bunlardan birisi
genellikle sağlam olarak kalmış olan bina
vakıf kayıtlarında belirtildiği gibi, meşhur İlhanlı
kuzeyde, cephe ortasında, yandan girilen bir kare
devlet adamı Emir Çoban ve oğlu İlhanlıların
çıkıntı, içte bu çıkıntı hacmi ile doğuya uzanan ve
Anadolu Valisi Demirtaş (Timurtaş)ın torunları
dama çıkan dekoratif merdivenlerin bulunduğu L
olup, Kayseri'de kocası Emir Şahab'ın H. 728, M.
giriş, bu gİriş holünden bir kapı ile geçilen ortada
1327 tarihli türbesinde medfun Kutlu Tekin Hâtûn,
uzun ve genişçe bir salonla, salonun etrafındaki
diğeri ise yukarıda bahsi geçen Şoh Kutluğ
muhtelif odalardan teşekkül etmiştir. Kesme taşla
Hatun'dur. Buradaki köşkle ilgili vakıf kaydı Şah
imal edilen bina tonozlarla örtülüdür. Çevrede
Kutluğ Hâfun'a ait olmalıdır. Zira köşk Haydar
savunma endişesi ile tamamen mazgal pencereler
Bey ismi ile anılmaktadır. Herhalde vakıf
bulunmaktadır. Sade, süssüz ve metin haliyle
kayıtlarında biraz kanşıklık yapılmış, iki hatun
günümüze kadar gelebilmiş dikkat çekici bir
aynı şahıs zannedilmiştir. Böylece Kutluğ Hatunla
yapıdır. Köşkü ilk defa inceleyen Albert Gabriel
ilgili olan Köşkün 15. yüzyılda değil, 14. yüzyılın
plân, kesit ve resimlerini neşrefmiştir".Kitabesi
ilk yansında yapılmış olduğu ortaya çıkmaktadır.
olmayan yapıyı Gabriel, Hicrî yedinci asrın
Bina Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetine
(Milâdi 15. yüzyıl) ilk yarısına ait olduğunu
alınmış olup, onarımı gerekmektedir.
düşünüyor. Kayseri'de Haydar Bey ismi, Şah
Kutluğ Hâtûn Türbesi kitabesinde geçmektedir^^
» A h m e t Eflâlu, Ariflerin Menkıbeleri, çev. Prof. D r . Tahsin
Burada türbeyi yaptıran Kutluğ Hotun'un oğulları
Yazıcı, İst. 1 9 7 3 , C . l , s . 1 5 1 , 1 Ö 0 - 1 Ö 2 ; M e h m e t Ç a y ı r d a ğ ,
olarak belirtilen H. 750/M. 1349 yılında vefat Seyyid Bvrhaneddin Hüseyin, Kayseri 1 9 9 7 (son b a s l a ) .
etmiş Emir Bahşayiş ve Emir Haydar Beyden bahis "AlbertGabriel, s.88-90.
vardır. Haydar Beyin Türbe içerisindeki mezar "Mehmet Çayırdağ, Kayseri'de Selçuklu ve Beylikler
taşında ise yine aynı tarihte vefat ettiği yazılıdır. Dönemine Ait Bazı Kitabe ve M e z a r t a ş l a n , I.Ü.Ed.Fak. Tarih
Dergis/,S.XXXIV,s.511,2.
Yaşadığı döneme göre İlhanlı ve Eretnalı
' ' Y a s e m i n Demircan ( O z ı r m a k ) , Tahrir ve Evkaf Defterlerine
ümerasından olan Haydar Bey'in Argıncık'taki
Göre Kayseri Vakıftan, Kayseri 1992, s.55.
jCAYSERi'DE SELÇUKLU SARAYLARI V F KÖŞKi P R İ
' I
I . \ \
249
burcIârS cıkıı
"•1
•ti
i
r3B
•m
\ COQ.
Res.5: İç Kalenin kuzey burçlarından birinde taşıma Res.4: iç Kalenenin kuzey duvarlarında yapı taşı
tezyınatlı parça. olarak kullanılmış tezyinanı parça.
MEHMET CAYIRDAft
w. « '
254
f •
1»
255
Res.9: K e y k u b a d i y e sarayı g ö l ü - h o v u z u .
256
İt
Res. 18: Şimdi Müze deposunda bulunan İç Kaleyi ve Res. 15: Yoğun Burç üst kat pencerelerinden biri.
Devletfıâne'yi kuzeyden kuşatan surlara ait Keykubad
kitabesi.
MEHMET Ç A Y I R D A Ğ
259
260
262
263
264
Eski Uluborlu'daki
Hamam ve Çeşmeler
FRKİ ULUBORLU'DAKİ H A M A M VE ÇFŞNyiFi F D
B
u çalışmada İsparta İli, Uluix)rlu İlçesinde
duvarında eksenin kuzeyinde 0.70 m. dışa taşkın
bulunan Balta Bey Hamamı, Karabey
duvar kalıntıları görülür. Batı duvarının kuzey
Hamamı, Büyülcçeşme ve Muiıiddin Çeşme
köşesinde 1.50 m.lik bölüm 0.70 m. kademelidir.
si tanıtılacalctır. Konumuzu oluşturan hamam ve
Batı duvarın güneyinde, kuzey duvarın batısında
çeşmeler bugünkü Uluborlu'nun güneydoğusun
sekiler yer alır. Soyunmalığın yaklaşık ekseninde
daki bir tepe üzerinde konumlanan Eski
ki kapıdan ılıklığa girilir.
Uluborlu'da yer almaktadır (Lev. 1). Bugün
tümüyle terk edilmiş olan Eski Ululx>rlu'da kale, Ilıklık mekânı kare plânlıdır. Ilıklık güneybatı
cami, mescit, türbe, medrese, hamam ve çeşme köşede yer alan bir kapı ile birbirlerine bağlantılı
gibi çeşitli türde ve tipte yapılar bulunmaktadır. Bu iki dikdörtgen mekâna, batı duvarda eksenin
yapıların çeşitliliği ve yoğunluğu Hamidoğulları hemen güneyindeki kapı ile sıcaklığa, kuzey
Beyliği'ne başkentlik yapmış olan Eski duvarın batı köşesi ile doğusundaki birer kapı ile
Uluborlu'nun Ortaçağ'dan kalan önemli bir Türk kare plânlı mekânlara açılmaktadır. Ilıklığın
şehri olduğunu göstermektedir'. güneyindeki mekânlar doğu-batı yönünde
dikdörtgen plânlıdır. Daha küçük boyutlu olan
doğudaki mekâna, batıdaki mekânın doğu duvarı
BALTA BEY HAMAMI eksenindeki kapı ile girilir. Mekânın güneydoğu
Eski Uluborlu'da sur dışında yerleşimin güne köşesinde sivri kemerli bir niş bulunur. Ayrıca
ye bakan yamacında yer alan yapı kaynaklarda batıdaki mekân, güneydoğu köşesindeki bir kapı
ve halk arasında "Balta Bey Hamamı" olarak ile tuvalet olarak kullanılan birime açılır. Bu
tanınmakladır (Lev. 3)1 Hamamın inşa kitabesi ile mekânın doğu duvarı ile güney duvarının doğusu
vakfiyesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi yıkılmıştır. Ilıklığın kuzeyindeki temizlik
kesin olarak bilinmemektedir. Araştırmacılardan mekânlarından doğudaki daha küçük boyutludur
S. Demirdal, hamamın Uluğbey tekke menakıbına ve güneybatı köşesindeki kapı ile ılıklığa açılmak
göre 575 H./l 179-1180 M. yılında Balta Bey tadır. Batıdaki mekânın güney duvarının batı
adlı bir kişi tarafından yaptırıldığını belirtmekte köşesinde ılıklığa, batı duvarının güney köşesinde
dir". Selçuklu döneminde şehrin fethedilmesinde sıcaklığın kuzey eyvanına açılan birer kapı yer alır.
büyük emeği geçtiği belirtilen Balta Bey'in kimliği
Sıcaklık mekânı, üç eyvonlı ve iki köşe hücre
hakkındaki bilgilerimiz sınırlıdır^.
li plân şemasını yansıtmaktadır. Sıcaklığın orta
Balta Bey Hamamı doğu-batı doğrultusunda bölümü kareye yakın dikdörtgen plânlıdır ve
düzgün olmayan dikdörtgen plânlıdır (Lev.2). ortasında sekizgen bir göbek taşı yer alır. Sıcaklık
Güney cephenin batı köşesinin 4.30 m. doğusun doğusu hariç üç yönden dikdörtgen plânlı eyvan
da 1.00 m. dışa, 1.70 m. içe kademe yapan 0.55 lara açılmaktadır. Batıdaki eyvanın batı duvarı
m. kalınlığında bir duvar yer alır. Bu bölümün ekseninde su deposuna açılan, güneydeki eyvanın
9.00 m. doğusunda 1.70 m. dışa kademe yapan güney duvarı ekseninde ise üst seviyede birer
ve doğuya doğru 3.50 m. uzanan ikinci bir duvar pencere bulunur. Sıcaklığın kuzeybatı ve güney
bulunur. Ayrıca batı cephenin kuzey köşesinde batı köşelerindeki sivri kemerli birer kapıyla hal
4.00 m. dışa taşkınlık yapan ek bir mekân vardır. vetlere girilmektedir. Benzer özellikler gösteren
Güney cephenin doğu bölümü ve doğu cephe halvetler kareye yakın dikdörtgen plânlıdır.
tümüyle yıkılmıştır. Batıdaki su deposu kuzey güney yönünde dikdört
gen plânlıdır ve ortasında yuvarlak bir havuz
Hamam soyunmalık, ılıklık, temizlik mekân-
bulunur.
lan, sıcaklık, halvetler ve su deposu bölümlerinden
oluşmaktadır.
UluboHu i ç i n b k z B Üçok, H o m ı d o ğ u l l a n Beyliği, İlahiyat
Soyunmalık mekânının güney ve doğu duvar- Fakülten Dergiii, I II (1955), s 73-80; S. Dem.rdal,
kın yıkılmıştır. Bu nedenle giriş kapısının konumu Bütünüyle Uluborlu, istanbul 1968, s 46, O. Turan,
Selçuklular Zamanında Türkı/e Tarihi, Islonbul 1984 s
ve biçimi anlaşılamamaktadır. Kalıntılardan
1 7 1 - 1 7 2 ; İ.H U z u n c a r j ı L , Anadolu Beyiıklen ve Akko/unlu.
doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı olduğu Karakoyvnlv Devleffen A n k a r a 1 9 8 8 , i 62
anlaşılan mekânın ortasında yuvarlak bir havuz ' S. D e m i r d a l , o g e , s 134.
bulunur. Soyunmalığın kuzey duvarında eksene - age, s. 1 3 4
simetrik batıda 0.20 m., doğuda 1.10 m., batı ' age, s 1 34
YARD. DOC. DR. NERMİN SAMAN DOĞANI
Örtü sisteminde tonoz ve kubbe kullanılmıştır. görülmektedir. Açıklığın kuzeyde olabilecek bazı
Ilıklığın güneyindeki mekânlar, eyvanlar ve su ek mekânlarla ilişkisi düşünülebilir. Ancak kuzey
deposu sivri tonozla örtülüdür. Ilıklık üçgen cephenin arazinin eğimi içinde kalması b u
kuşakla, temizlik mekânları köşe üçgenleriyle, bölümün anlaşılmasını güçleştirmektedir.
sıcaklığın orta bölümü pandantiflerle, halvetler ise Soyunmalığın batı duvarında eksende yuvarlak
tromplarla geçilen birer kubbeyle örtülüdür. kemerli bir kapı ile kuzeyinde yaklaşık 1.50 m.
Ilıklığın kuzeydoğusundaki mekânın kubbesi ile yüksekliğinde bir duvar parçası ve kuzey
güneydeki mekânların ve eyvanların tonozunda köşesinde yaklaşık 1.80 m. yüksekliğinde bir
birer, halvetlerin kubbesinde dörder, ılıklığın kademelenme görülür. Batı duvarın güney bölümü
kubbesinde altı, sıcaklığın kubbesinde de beş ile kuzey duvarın önündeki sekiler 0.30-0.40 m.
yuvarlak tepe açıklığı bulunur. yüksekliğindedir. Mekânın batı ve kuzey duvar
larına bitişik kalıntılar ile sekiler dikkate
Hamamın cephelerine baktığımızda doğu
alındığında soyunmalıkta orijinalde mevcut olan
cephesi tümüyle, güney cephesinin ise doğusu
kapalı mekânların varlığı anlaşılmaktadır. Kapalı
yıkılmıştır (Lev. 4). Güney cephenin üst bölümü
mekânlar soyunma birimleri olarak kullanılmış
saçak seviyesinde düzensiz biçimde yıkılarak,
olmalıdır.
batısı daha yüksek olacak şekilde kademelen-
miştir. Cephenin orta bölümünün üst seviyesinde Ilıklığın duvarlarındaki sivri kemerli kapılar
orijinalde de yuvarlatılmış biçimde bir kademe- yaklaşık eş yüksekliktedir (Lev. 12-13). Kuzeybatı
lenme görülür (Lev. 5-6). Eksenin üst seviyesinde köşedeki kapının kemer üzengi seviyesine kadar
de dikdörtgen biçiminde bir pencere vardır. doldurulduğu görülür. Ilıklığın güneydoğusundaki
Pencerenin doğusundaki dışa taşkınlık yapan mekânın doğu duvarındaki sivri kemerli niş
mekânın duvarları saçak seviyesinin yaklaşık zeminden 0.50 m. yüksekte ve 1.10 m. yüksek
0.80 m. altında sona ermektedir. liğindedir. Ilıklık mekânını örten kubbeye üçgen
Batı cephe ekseninde bugün büyük ölçüde kuşakla geçilir. Kubbeye geçişlerin arasında,
yıkılmış olan ve orijinalde sivri külhan kemeri dikdörtgen niş içine açılmış yuvarlak kemerli nişler
olduğu anlaşılan düzensiz bir niş bulunmaktadır bulunur.
(Lev. 7-8). Külhan kemerinin üzengileri görülmek Sıcaklık mekânında döşemenin göçmesi
tedir. Cephenin kuzeybatı köşesine bitişik olan sonucu ortasındaki göbek taşı büyük ölçüde tahrip
mekâna sekiz basamaklı bir merdivenle çıkılmak olmuştur (Lev. 14). Kuzey, güney ve batıdaki
tadır. Orijinalde bu mekânın hamamın odunluğu eyvanlar sivri kemerlerle sıcaklığa açılmaktadır.
olarak kullanıldığını düşünmekteyiz. Güneydeki eyvanın güney duvarının üst seviyesin
Kuzey cephe yapının bulunduğu arazinin deki pencere dıştan olduğu gibi içten de dikdört
eğimi içinde kaldığından algılanamamaktadır. gen biçimindedir. Batıdaki eyvanın batı
Hamamın örtü sistemi dışa kısmen yansımaktadır. duvarındaki pencere büyük ölçüde yıkıldığından
Güney cephede yaklaşık orta bölümde sivri düzensiz bir açıklığa dönüşmüştür (Lev. 15).
tonozun dışa yansıdığı görülür. Ayrıca batı Sıcaklığın orta bölümü dört parçalı pandantiflerle
cepheden külhanın dikdörtgen prizmal tipteki geçilen bir kubbeyle örtülüdür (Lev. 16). Ilıklık
bacası görülmektedir. mekânında olduğu gibi, sıcaklığa açılan kapılar
da sivri kemerli ve eş yüksekliktedir. Su deposu
Hamamın doğu cephesi yıkıldığından
nun duvarları örtü sistemi seviyesinde kademe
doğrudan soyunmalığa girilmektedir (Lev. 9-11).
lidir.
Soyunmalığın doğu ve güney duvarları zemin
seviyesinde güçlükle algılanmaktadır. Kuzey Hamamda moloz taş, kesme taş, tuğla, harç
duvarın doğusundaki duvar kalıntısı beden ve sıva kullanımı görülür. Moloz taş cephelerde ve
duvarının yaklaşık 1.50 m. yüksekliğine kadar içte beden duvarlarında örgü malzemesi olarak
devam etmektedir. Batıdaki duvar parçası büyük kullanılmıştır (Lev. 3-11). Güney ve batı cephe
ölçüde yıkılmıştır. Kuzey duvarın batı köşesinde lerde, soyunmalığın batı ve kuzey duvarlarında
üst seviyede zeminden yaklaşık 2.00 m. yüksekte kullanılan moloz taşlar farklı boyutlarda yer yer
ve 1.70 m. yüksekliğinde sivri kemerli bir açıklık düzensiz kesme taş malzeme ile birlikte uygu-
FRKİ ULUBORLU'DAKİ H A M A M VE C F S M F i P D
BÜYÜK ÇEŞME
Pandantif kalıntılarından kubbeli olduğu
anlaşılan sıcaklığın orta bölümünün örtü sistemi, Yapı, Eski Uluborlu'da sur dışında bulunan
kuzey ve güney duvarlarındaki sağır sivri kemer kendi adıyla tanınan Büyük Çeşme Mahallesinde
lerle taşınmaktadır (Lev. 22). Sıcaklığın kuzey ve yer alır.
güney duvarlarındaki kemerler kademelidir. Doğu Çeşme nişinin ekseninde mermer üzerine
ve batısındaki kemerlerin üzengisi ile kısmen yay sülüsle yazılmış dört satırlık onarım kitabesi mev
ları algılanabilmektedir (Lev. 23). Halvetlerin örtü cuttur (Lev. 24-25)'. Kitabenin üzerinde güney
sistemini taşıyan sağır sivri kemerler ise kademe doğu köşede mermer üzerine sülüsle yazılmış ikin
sizdir. Hem sıcaklık mekânında, hem de hal ci bir kitabe parçası bulunur.
vetlerde örtü sistemini taşıyan kemerler arasında,
ayrıca sıcaklık mekânındaki tonoz alınlıklarında
^ VI dlUJ iSji J if j U i jjUJi , i , jrı
eksende yüzeysel nişler dikkati çekmektedir. Bu
nişlerden sıcaklık mekânındakiler kaş, halvetdeki- >W i''. J r V Jüi-L'j Li'lJl jJUJl ^ İ\ ^
ler ise sivri kemerlidir (Lev. 22).Hamamda tepe j»' ,. "-M^ V J < ^ JyJl Ji^\ 0^1 UJ! ii[xy
açıklığı sadece su deposunun tonozunda bulun
maktadır ve dikdörtgen biçimindedir. Yapıda
moloz taş, kesme taş, tuğla, harç ve sıva olmak Kitabenin Transkripsiyonu:
üzere beş tür malzeme kullanılmıştır (Lev. 20-23). Es-sultânî
Moloz taş, içte ve dışta tüm duvarlarda, Ekmele hâzihi'll-'imaret el-mübareket fî
ılıklık, sıcaklık ve su deposunun tonozunda örgü eyyâmi devlet es-sultân el-a'zam zillu'llâhi
malzemesi olarak kullanılmıştır. Doğu cephenin
fil-'âlem Gıyâse'd-dünyâ ve'd-dîn ebü'l-feth
kuzeyinde moloz taşların oldukça küçük boyutlu
Keyhüsrev bin Keykubâd burhan el-mü'minîn
moloz taşlarla çerçevelendiği düzensiz bir teknik
uygulanmıştır. Hamamın içinde de yoğun olarak el-'abd üz-zaîf
moloz taş kullanılmıştır. Mekânların duvarları el-muhtâc ilâ rahmeti Rabihi'l-latîf fî-sene
sıvalı olduğundan, moloz taş örgü kısmen algıla sitte ve selâsîn ve sitte mi'e'.
nabilmektedir.
Kesme taş, cephelerde kuzeydoğu ve kuzey
Kitabenin Tercümesi:
batı köşelerde yer yer zemin seviyesinde düzensiz
bir biçimde kullanılmıştır. Ayrıca kapı kemerleri Bu kutsal imaretin onarımı, dünya ve dinin
ile kubbeyi taşıyan kemerlerin örgüsü de kesme yardımcısı, büyük sultan, fatihler babası, mü'min-
taştır. lerin önderi, Allah'ın rahmetine muhtaç zayıf kul
Keykubâd oğlu Keyhüsrev'in devletli günlerinde
Tuğla, sıcaklık mekânının orta bölümü ile hal
636 H./l 238-39 M. senesinde yapıldı'".
vetlerin örtü sisteminde kullanılmıştır (Lev. 22-23).
Ayrıca bu mekânların duvarlarında da yer yer Yapının çeşme nişinde yer alan kitabesinde
tuğla kullanımı görülür. Pandantiflerde kullanılan 636 H./l 238-39 M. yılında Selçuklu sultanların
tuğla boyutları 26x5 cm., 28x4 cm., 28x4.5 cm., dan II. Gıyaseddin Keyhüsrev z a m a n ı n d a
arasında değişmektedir. onarıldığı belirtilmektedir. Bu nedenle yapının
Yapının içinde ve dışında beyaz kireç harç 1238-39 yılından önceki bir tarihte inşa edilmiş
kullanılmıştır. Sıva ise hamamın içinde bütün olduğu anlaşılmaktadır. Kanımızca y a p ı , XIII.
mekânların duvarları ile örtü sisteminde görülür. yüzyılın başında ya da ilk çeyreğinde inşa edilmiş
olmalıdır.
Hamamda sıcaklık ile halvetlerin duvarların
da sıva üzerine malakâri süslemeler bulunmak
' H. Edhem, A n a d o l u ' d a Islami Kitabeler: U l u b o r l u , Tarihi
tadır. Bugün süslemeler büyük ölçüde tahrip
Osmani Encümeni Mecmuası, 2 7 (1914-15), s. 1 4 8 - 1 5 4 .
olmuştur. Ancak sıcaklığın orta bölümünün güney
' Kitabenin transkripsiyonu ve tercümesinin yapılmasına
duvarında yuvarlak madalyon içinde kiremit yardımcı olan Y a r d . Doç. Dr. A b d ü l k a d i r G ü r e r ' e teşekkür
kırmızısı rengi olan kalem işi bezeme izleri ederiz.
Çeşmede moloz taş, kesme taş, devşirme 4. Yardımı bol olsun, Yakub oğlu Şeyh
Muhyiddin tarafından 7 2 4 (1323-24) senesinde
malzeme ve harç kullanımı görülür. Yapının su
yaptı r ı l d ı ' \
haznesi ve çeşme nişinde moloz taş örgü
malzemesi olarak kullanılmıştır. Moloz taşlar Çeşme, inşa kitabesine göre Hamidoğulların-
271
düzensiz bir teknikte uygulanmıştır. Kesme taş, dan Dündar Bey zamanında, Yakub oğlu Şeyh
yer yer çeşme nişinin doğu ve batı duvarlarında Muhyiddin tarahndan 7 2 4 H . / l 3 2 3 - 2 4 M.
kullanılmıştır'^ Çeşmenin yalak kısmı devşirme yılında yaptırılmıştır.
malzemeden oluşmaktadır. Çeşme nişinin duvar
Muhyiddin Çeşmesi, su haznesi ile dikdört
larında XX. yüzyıl onarımlarında yapıldığı
gen biçimindeki çeşme nişi olmak üzere iki bölüm
anlaşılan beton harç görülür.
den oluşmaktadır. Yuvarlak kemerli olan çeşme
nişi beşik tonozla örtülmüştür (Lev. 26-27).
MUHİDDİN ÇEŞMESİ Yapının kuzey cephesinin saçak seviyesinde
Çeşme, Eski Uluborlu'da sur dışında bulunan eksene simetrik olacak biçimde aşağıya eğimli
Salih Efendi Mahallesinde yer alır. olduğu görülür. Çeşme nişinin güney duvarı ek
seninde zeminden yaklaşık 0.35 m. yüksekte,
Yapı, inşa kitabesinde adı geçen banisine
0.81x1.07 m. ölçülerinde dikdörtgen çerçeveli ve
izafeten "Muhiddin Çeşmesi" adıyla tanınmak-
sivri kemerli olan bir kitabelik yer alır. Kitabeliğin
todır'^ Halk arasında ise yapı "Miyedin Çeşmesi"
alt kısmında yaklaşık eksende bir lüle görülür.
olarak da bilinmektedir.
Kitabeliğin 35 cm. üzerinde 0.60x0.70 m. ölçü
Yapının inşa kitabesi bulunmaktadır (Lev. lerinde dikdörtgen bir pencere yer alır. Kitabeliğin
27). Çeşme nişinin eksenindeki dikdörtgen
çerçeve ile kuşatılan sivri kemerli kitabelikte mer
mer üzerine sülüsle yazılmış dört satırlık inşa
"Kitabe parçası belki d e Uluborlu Kalesi'rıden çeşmeye
kitabesi vardır'^ taşınmış olabilir.
" S . Demirdal, a g e , s . 9 2 .
li, enine sıcaklıklı ve çifte halvetli plân tipi Tokat Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsij, Y a y ı n l a n
mamış Doktora Tezi, A n k a r a 1 9 8 2 , s . 9 7 - 1 0 4 , Lev. 127,
Pervane, kadınlar bölümü (1275), Mudurnu
Anonim, Türkiye'de V a k ı f A b i d e l e r v e Eski Eserler I, A n k a r a
Yıldırım (1382), Bursa Haydarhane (1383), Balat 1 9 8 3 , s. 1 1 8 - 1 2 0 (Afyon); Anonim, Türkiye'de Vakıf
3 no.lu (14. yy), Peçin a (14. yy), Zile Taceltin Abide/er ye Eski E s e d e r / H , A n k a r a 1 9 8 3 , s. 3 5 9 - 3 6 0 ( B u r s a
İbrahim Paşa (14. yy), İnegöl Yıldırım (1389- Emir); Y . Ö n g e , Anadolu'da XII-XIII. Yüzyıl Türk H o m a m / o n ,
Ankara 1 9 9 5 , şek. 2 , 8.
1402), Bursa Nalıncılar, kadınlar bölümü (1412
"Ortası kubbeli, enine sıcaklıklı v e çifte halvetli h a m a m l a r i ç i n
öncesi). Edime Gazi Mihoil Bey (1422), Bursa
bkz. E. H. Ayverdi, a g e , s . 2 8 7 - 2 8 9 , pl. 436 (Bursa
Muradiye (1426), Edirne Tahtakole (1435), Nalıncılar), 3 4 9 - 3 5 4 , pl. 581 (AAudumu); A . A r e l , a.g.m., s.
Edime Mezitbey (1442), Afyon Gedik Ahmet 8 4 - 8 5 , şek. 8 ; E.H. Ayverdi, Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve
Paşa, erkekler bölümü (1472) ve Edime İbrahim l Sultan Murad Devri 8 0 6 - 8 5 5 (1403-52), II, istanbul
1 9 7 2 , s. 3 2 0 - 3 2 1 , pl. 5 7 3 (Bursa M u r a d i y e ) ; S , Erken,
Paşa (15. yy) hamamlarında karşımıza çıkar".
a.g.m., s. 4 0 6 - 4 1 5 pl. 2 - 3 , 7 , 9 ; A . D u r u k a n , o g e , s . 2 3 4 -
Uluborlu'daki Balta Bey ve Karobey hamam 2 4 2 , lev. 136; Anonim, oge, (L Cilt), s . 1 1 8 - 1 2 0 ( A f y o n ) ; Y .
larında olduğu gibi örneklerde de soyunmalık, Ötüken - A . Durukan - H. A c u n - S . P e k a k , Türkiye'de Vakıf
Ulubodu Balta Bey ve Karabey hamam " M o l o z taş kullanımı için b k z . A . A r e l , a.g.m., s. 8 4 - 8 8 , res.
larında moloz taş, kesme taş, tuğla, harç ve sıva 1-10 (Peçin); Y . Ö n g e , a . g . m . , s. 3 6 9 - 3 7 5 , r e s . , 4 - 6 ( K o n y a
Meram), A . Durukan, oge, lev. 1 1 9 a - 1 2 2 a , 1 3 0 a l 3 4 a ,
kullanımı görülür. Moloz taş örgü malzemesi
1 3 9 a - 1 5 I b, 152 b - 1 5 5 a (Balat), Y . Ö n g e , o g e , s. 1 7 9 -
olarak Balta Bey Hamamı'nın içte ve dışta tüm 184 (Divriği), 1 9 1 - 2 0 8 (Kayseri).
duvarlarda, Karabey Hamamı'nda ise beden " K e s m e taş kullanımı için bkz. E . H. A y v e r d i , age, (not 1 5 ) , s .
duvarlarında, ılıklık, sıcaklık ve su deposunun 3 4 9 - 3 5 4 (Mudurnu); Y . Ö n g e , age, res. 4 - 6 (Meram), Y,
tonozunda kullanılmıştır. Anadolu'daki Selçuklu, Ö n g e , age, s. 1 7 9 - 1 8 4 (Divriği).
FRKİ U L U B O R L U ' D A K I H A M A M V E Ç . F Ş M F i P D
L e v . 1: E s k i U l u b o r l u , g e n e l g ö r ü n ü m .
273
L e v . 3: B a l t a B e y H a m a m ı , g e n e l g ö r ü n ü m .
L e v . 4: Balta Bey H a m a m ı , g ü n e y d o ğ u d a n g ö r ü n ü m .
YARD. DOC. DR. NERMiN ŞAMAN D O Ğ A M
Lev. 12: Balta Bey Hamamı, ıl.kl.k, kuzey duvar. Lev. 1 3 : Balta Bey Ha, r, duvar
Uv. 14: Balta Bey Homamı, sıcaklık, göbek taşı. Lev. 15: Balta Bey Hamamı, sıcaklık, batı eyvan.
275
Lev. 16: Balta Bey Hamamı, sıcaklık, kubbe ayrıntı. Lev. 20: Karabey Hamamı, kuzey ve doğu cephe.
VARn. DOC. DR. NERMİN S A M A N D O f t A M
Lev. 27: Uluborlu, Muhiddin Çeşmesi, kitabe Lev. 26: Uluborlu, Muhiddin Çeşmesi.
ffiKl ULUBORLU'DAKİ H A M A M \/F n p c ^ f ^ p ı ^ ^
Lev. 7: B a l t a B e y H a m a m ı , g ü n e y v e batı c e p h e , g e n e l g ö r ü n ü m .
278
Lev. 8: B a l t a B e y H a m a m ı , batı c e p h e a y r ı n t ı .
-ir
•4
Lev. 1 0 : B a l t a B e y H a m a m ı , s o y u n m a l i k , a y r ı n t ı . Lev. 1 1 : B a l t a B e y H a m a m ı , s o y u n m a l i k , a y r ı n t ı .
^gl^ınn^^BORLU'DAKİ HAMAM VE CFŞMFi F P
279
P.
i; O - O
X if o.
/ t \ t
O =^o^ ;
/ O N
" I T
0 1 2 6nn.
I
U<D
I
I
1
I
.->-.
281
l::n.-;ı
Ç i z e n : M . G ö r ü r , T. Y a z a r
YARD. DOC. DR. NERMİN ŞAMAN DOĞAN
-r-
I
d)
s I
\ I
rra
Kitabelerin Diliyle
Samsun Kalesi ve İç Kale Mescidi
KİTABELERİN DİLİYLE SAMSUN KALESİ V F i n K A L F M F S n i n i
S
amsun, l<uzeyinde Karadeniz, doğusunda
li rol oynayan Samsun'un, Sultan ili. Mehmed
Ordu, güneyinde Tol<at ve Amasya, güney-
(1595-1603) döneminde Rusların saldırısına
batısmda Çorum ve bahsmda Sinop illeri
uğraması sebebiyle, etrafındaki surlar yeniden
ile çevrili coğrafi alanda yer almaktadır. Deniz
tamir edilerek muhafızlar tayin edilmiştir. Şehir
kenarında bulunması ve Kızılırmak ile Yeşilırmak
1 869'da büyük bir yangın geçirmiş, bu sırada
gibi Anadolu'nun önemli akarsuiarmm bu
mimarî yapıların çoğu kullanılamayacak dere
bölgede denize dökülmesi, Samsun'un tarih
cede hasara uğramıştır^. I. Dünya Savaşı (1914-
boyunca önemini sürdürmesine sebep olmuştur.
18) yıllarında ticarî yönden gerileyen Samsun,
Şehrin tarihi ile ilgili en erken bilgilere, kentin Cumhuriyet döneminden itibaren yeniden
güneyindeki Dündartepe Höyüğü'nde yapılan kalkınmaya başlamıştır. Günümüzde büyük
arkeolojik araştırma ve incelemelerin neticesinde şehirlerimizden biri de Samsun'dur.
rastlanmış olup, bu bölgede Kalkolitik ve Tunç
çağlarında bir uygarlığın yaşamış olabileceği
KALELER
kanaatine varılmıştır'. Tarihi kaynaklarda
"Amisos" adıyla zikredilen şehir. Antik çağda Bir koloni (deniz ticaret kenti) olarak kurulan
sırasıyla Yunanlıların, Perslerin, B. İskender ve Amisos ile Anadolu Selçukluları tarafından inşa
Pontus Krallığı ile Roma İmparatorluğu'nun edilen Samsun'un her birine ait ayrı ayrı kaleleri
hakimiyetinde kalmıştır^. ve şehri çevreleyen surlarının varlığı bilinmektedir
(Res. 1).
Türk-lslam döneminde ise Danişmendlilerin
akınlarına sahne olan şehir, II. Kılıç Arslan (1155- i. Amisos'a ait kale, bölgenin Çelebi
92) devrinde Anadolu Selçuklu yönetimine kesin Mehmed döneminde fethedilip Osmanlı
olarak dahil edilmiştir. Şehir, dönemin İslam tari hakimiyetine katılmasından sonra terkedilmiştir.
hi kaynaklarında, "Kara Samsun" adıyla Bu sırada "Amisos'un savaş yapılmadan Çelebi
bahsedilmektedir. Zengin bir tüccar zümresinin Mehmed'in eline geçmesi, 1425'te Cenevizlilerin
yaşadığı Amisos, Bizans ve Cenevizlilerin elinde şehirden ayrılırken, yakıp yıkmaları ve bu
kalırken, Anadolu Türkleri de antik yerleşmenin nedenle kentin harap ve kül yığınları içinde teslim
yakınına "Samsun" adıyla kendi şehirlerini ' K. Kökten, "Samsun Vilâyetinde Tekeköy Civarında
kurarak, kalelerini ve mahallelerini inşa P r e h i s t o r i k A r a ş t ı m n a l a r " , D/7 ve Tarih - Coğrafya Fakültesi
etmişlerdir^ Böylece Türkler onlarla birlikte Dergisi, V / i l ( 1 9 4 7 ) s. 2 2 4 v d ; T. Ö z g ü ç , " S a m s u n Bölgesi
K a z ı l a r ı H a k k ı n d a ilk Kısa R a p o r " , Belleten, 3 5 ( 1 9 4 5 ) ; s.
ticaretlerini getirilmişler ve bu konudaki tecrü
3 6 1 - 3 6 2 ; M . T o r u n , Samsun ve ilçeleri Tarihi Araf tırmalan,
belerinden faydalanmışlardır. Her iki şehrin de istanbul 1954, s. 6-25; B. Darkot, "Samsun", İslam
etrafı surlarla çevrilmiştir. İlhanlılar devrinde Ansiklopedisi, X []993). s. 1 7 7 .
Samsun'da darphane kurulmuştur. Bu durum, ' E. B e r n a r n d - A . Rottiers, Itineraire de TiHis a Constantinople,
Brussels 1 8 2 9 , s. 1 5 0 ; W . J . H a m i l t o n , Extroncts From Notes
şehrin ticarî yönden ulaştığı seviyeyi göstermekte-
made on a Journey in Asia Minor in 1836, J o u r n a l o f the
dir. R o y a l G e o g r a p h i c a l C o c i e t y of S o c i e t y of L o n d o n , 1 8 3 7 . s.
3 4 - 6 1 ; K a z ı m D i l ç i m e n , Canik Reyleri, S a m s u n 1 9 0 9 , s. 1 9 -
Anadolu Beylikleri arasında sürekli el
21; R. V a l o d a , S a m s u n Mazisi - Hali • İstikbâli, (Çev. K.
değiştiren şehir, ilk kez Yıldırım Bayezid döne K a r ı g ö l l ü ) , G a z i a n t e p 1 9 4 4 , s. 9 - 1 3 ; M . T o r u n , age., s. 3 5 -
minde (1389-1403) Osmanlıların hakimiyetine 3 9 ; F. S ü m e r , Anadolu'da Moğollar, Selçuklu Araştırmaları
geçmiş, Ankara Savaşı sonrasında Timur'un Dergisi, I, 1 9 6 9 , s. 8 2 v d . ; P, T u ğ l a c ı , Osmanh Şehirleri,
i s t a n b u l 1 9 8 5 , s. 2 6 2 - 2 6 3 ; B. D a r k o t , a.g.mad., 171-173;
kuvvetleri tarafından tahrip edilmiş ve
I. H . K o n y a l ı , Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu
yağmalanmıştır. Bir ara İsfendiyaroğullarının Devletleri, Ankara 1988, s. 131-144; ibni Bibi, El-
idaresinde kalmış, ancak Çelebi Mehmed (1413- Evâmirü'l-Ala'iyye Fi'l-Umuri'l-Ala'iyye (Selçuk Name) I,
21) tarafından ele geçirilerek tekrar Osmanlı ( H z l . M . Ö z t ü r k ) , A n k a r a 1 9 9 6 , s. 1 7 2 - 1 7 4 .
" A. Bryer and VVİnfield, The Byzantine Monuments and
yönetimine katılmıştır. Cenevizlilerin Amisos'u ter-
Topography of the Pontus, W a s h i n g t o n 1 9 8 5 , s. 9 4 .
ketmeleri üzerine şehir önemini kaybetmiş ve yeni ' B. D a r k o t , a . g . m a d . , 1 7 5 - 1 7 6 ; P. T u ğ l a c ı , a g e . , s. 2 6 4 ; i.
yerleşimler daha çok Selçukluların kurduğu G u l s e v i l , S a m s u n , n O f C 6e//efen/, 2 5 / 3 0 4 . Istanbul 1 9 7 0 . s.
Samsun çevresinde gelişmiştir. Karadeniz'deki 1 4 ; D o ğ u K a r a d e n i z , D o ğ a C e n n e t i , T a r i h , Kültür ve Yeşillik
ler Diyarı (Anonim) Ankara (Tarihsiz) 46; S. Faroqhi,
limonlarla deniz ticaretinin sağlanmasında önem
O s m o n W o / C e n f / e r ve Kenf/i/er, istanbul 1 9 9 4 , s. 1 3 1 - 3 3 .
YARD. DOC. DR. ARDÜLHAMİT Tl lFFKÇİOĞLU - YARD. D O C DR. ALİ BORANI
Amisos (Kara Samsunj'a ait olmalıdır. Kitabenin 4 7 - 7 8 ; C . E. A r s e v e n , " K a l e " , Sanat Ansiklopedisi, II, 1 9 9 3 ,
9 0 8 ; N, Sevgen, Anadolu Kaleleri, I, A n k a r a , 1 9 5 9 , 5 ; M.
metni (Res. 2):
Streeck, "Kale", İslâm Ansiklopedisi, VI, istanbul, 1993,
1 2 4 ; V . Bartfıold, "Farsça'da Ark-Erk ( K a l ' e ) , ( C i t a d e l ) " !
Belleten, XIII/50, 1949, 327; S. Eyice, "Kale", Jür'k
Ansiklopedisi, XXI, A n k a r a , 1 9 7 4 , 1 3 7 ; N . Djelloul, " L e s
Fortifications de Bizerte I'Epoque O t t o m a n e " , Arab Hictorial
Ct^J-^} [TİJ-ı jrtj j ; . . ^ ' j^'İ^ i I oJji ol* Mj^. -3
Rewiev Far Ottoman Studies, 7 - 8 , Z a ğ v a n , 1 9 9 3 , 163-204;
İJltlİj > ^ J İ i i ^ J ^ U - i 1 L ^ j ^ l J-ıy U t j j j ftj J L , J.Ü jjC -4 a.mlf., les fortificoh'on Cötieres Ottomane de la Regence de
Tunis (XVI e-XIX 2 Siecles), Z a ğ v a n , 1995, 10-30; A.
Ö d e k a n , "Kale", Eczaabaşı Sanat Ansiklopedisi, II, İ s t a n b u l ,
1997, 932; A. Boran, Anadolu'daki İç Kale Câmi ve
Mesddleri, A n k a r a , 2 0 0 1 , s . 10; a.mlf., " O s m a n l ı Dönemi
okunuşu:
Kale Mimarîsi", Osmanlı, 1 0 , A n k a r a , 1 9 9 9 , s. 3 4 7 - 3 6 3 ;
a.mlf; "The Architectural Style of Castles During The
Ottoman Period" The G r e a t Ottoman, Tukish Civilisation, IV,
1 - Ümira bi-tahrîbi kol'ati'l-efrenci fi eyyâmi A n k a r a , 2 0 0 0 , s . 3 4 6 - 3 6 3 ; a.mlf.; "Türk S a n a t ı n d a Kale
devleti's-sultâni'l-a'zami meliki'l-guzâti ve Mimarisi", Türkler, 7, Ankara, 2 0 0 2 , a.mlf, " V a n İç K a l e d e
Osmanlı Yapılaşması", Dünyada Van Dergisi, XXI -XII ,
2- 'l-mücâhidîne kâmi'i'l-keferati ve'l-
Ankara, 2000, s 18-22; a.mlf., "Orta Asya'dan
müşrikîne sultân Muhammed bin Anadolu'ya Türk Kaleleri" Prof. Dr Nejat Diyarbekirli'ye
Armağan, Baskıda; D. Hasol, Ansiklopedik Mimarlık
3- Bâyezid tHân halleda'llâhu memleketehû
Sözlüğü, istanbul, 1 9 9 0 , 2 6 1 ; M. Sözen - U. T a n y e l i , S a n a f
'alâ yedeyi'l emîri'l-kebîr zeyni'l-hâc ve'l- Kavram ve Terimleri Sözlüğü, istanbul, 1986, 120;
harameyn Muhammed Mamedov - Ruslan M u r a d o v , The Architecture
of Turkmenistan, A Concise History, M o c k b a , 1980; E.
4- Timurtaş Bey dâme devletuhu mâ ba'de
Kluckert, "Le Chateau Fort a u M o y e n  g e , C h e v a l e r i e et
ahrakahâ'llâhu te'âlâ fî seneti selâsin (ve) 'ışrîne Cultire de C o u r " , L'art Gothique, Paris, 1 9 9 9 , 2 4 0 - 2 4 2 ; B.
ve semânimâyeh Bomgasser, "Les Châteaux et L'heresie C a t h e r e s e n F r a n c e
Meridionals", L'orf Gothique, Paris 1999, 116-118; Y.
5- Femen evhâ ve es'â bi-'imârotihâ fe'aley- Attagorriev - O. Berdiev v d , Türkmenistan'ın Arjitectura
hi la'netü'llâhi ve'l-meiâiketi ve'n-nâsi ecmaîne. Yadigarlan, Leningrad, 1974, 100; Erol Yıldır, Kuzey
Kafkasya'da Vaynah Kule Mimarîsi, İstanbul, 1997, 14;
Kemal G ö k a n , "Kıbns'ın Kaleleri, Gezi, 1 3 , İstanbul, 1 9 9 8 ,
Tercümesi s. 78-93; Kakacan Bayramov, "Türkmen Kaleleri", II.
Müzecilik Seminer Bildirileri, 19-23 Eylül 1 9 9 4 , İstanbul,
Büyük sultan, gazilerin ve mücahitlerin 1 9 9 5 , s. 1 1 6 ; N . Ç a m , "Osmanlı T a b y a l a n " , Osmanlı, 10,
hükümdarı, kâfir ve müşrikleri perişan eden, A n k a r a , 1 9 9 9 , s 3 4 3 - 3 4 6 G e o r g i n a H e r r m a n n , A^onuments
Bâyezid Han'ın oğlu Sultan Mehmed'in - Allah of Merv Trachtional Buildings of the Kaarakum, London,
1999.
onun ülkesini ebedi kılsın- yönetimi zamanında,
K I T A B E L E R I N D I L I Y L E S A M S U N K A I F R İ V F jç K A İ F MFF^Clni
Mescit günümüzde iki katlıdrr. Ancak orijinal tarih içindeki durumunu takip etmeye yardımcı
halinde, beşik tonozlarla örtülü bir harime sahip olan önemli ve güvenilir kaynaklar arasında yer
olduğu sanılmaktadır. Bugün kuyumcular almaktadır. Her iki kitabe de dönemin padişah ve
çarşısının içinde kalması sebebiyle yapının etrafı,
devlet adamlarının isimlerinin, unvanlarının ve
dükkânlarla çevrilmiştir. Bu nedenle, doğu duvarı
dışındaki cephelerin durumu hakkında birşey yaşadığı yılların tespit edilmesi açısından önem
söylemek imkânsızdır. Harime girişi sağlayan lidir. Mesela kale kitabesinde adı geçen ve Çelebi
cümle kapısı doğu cephede yer almaktadır. Son Mehmed döneminde yaşayan Timurtoş Bey'in,
zamanlardaki onarımlarda bu cephe beyaz mer
tarih kaynaklarında ismine rastlanmamaktadır.
merlerle kaplanmıştır. Kapı ise dikdörtgen
Yine bu kitabede Amisos'un "Efrenc Kalesi"
görünümlüdür ve çerçevesi siyah mermerden inşa
edilerek vurgulanmıştır. Kapının yanındaki üç adıyla zikredilmesi kayda değer bir sonuçtur.
pencere de aynı mermer cinsiyle yapılmıştır. Hepsinden önemlisi, bu kitabenin inşa, onarım,
Giriş bölümünde ve bunun güneyindeki vakfiye gibi alışılmış kitabe türlerinin aksine,
kısım, yapının ilk inşasından kalmadır. Bu "kalenin tahrip edilmesini emreden" yani bir
bölümün üzeri pandantiflerle geçilen kubbe ile,
bakıma "tahrip kitabesi" diyebileceğimiz bir
kıble tarafındaki kısmı ise beşik tonozla örtülüdür.
İç mekânın, üzeri tonozlarla örtülü ve çok bölüm içeriğe sahip olması ve kaleyi onarmayı düşünen
lü bir plâna sahip olduğu düşünüimekdedir. lere Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların bed
Harimde herhangi bir tezyinat yoktur. Mihrabın duaları için kitabe düzenlenmesi ilginçtir. Belki de
ilk halinden herhangi bir iz kalmamıştır.
bu nedenle bugün, ne şehirden ne de kaleden
Günümüzde ise yarım yuvarlak bir niş halindedir.
Minber de yakın zamanlardaki onarımlarda kitabe dışında herhangi bir iz kalmamıştır.
yerleştirilmiş olup, sanatsal bir değere sahip Mescit de asıl halinden çok şey kaybetmesine
değildir (Res. 4).
rağmen, Anadolu'daki kale mescitlerinin bütün
Mescidin bugünkü minaresinin, 18ö9'daki
lüğü açısından önem taşımaktadır. Ayrıca
yangından sonra yapıldığı sanılmaktadır.
Yuvarlak bir kaidesi ve düz silmeli bir gövdesi kitabesinde adı geçen Ebu Said Han, İlhanlı
bulunan minare, mescidin ikinci katından itibaren hükümdarıdır ve o dönemi belgeleyen önemli bir
başlamaktadır. Şerefe altlığı üç bölüme ayrılarak vesikadır. Yine İlhanlı Devleti'nin Anadolu
diş motifiyle süslenmiştir. Korkuluklardoki dikdört
valilerinden biri olan Noyan Timurtaş'ın kitabe
gen bölümlerin içleri de farklı motiflerle
lerde yer alması, yapıyı inşa ettiren kişinin adının
hareketlendirilmiştir. Düz silmeli petek kısmını
takip eden külah, kurşunla kaplanmıştır (Res. 5). ve sıfatlarının bilinmesi de kitabenin değerini
arttırmaktadır. Sonuç olarak iki kitabenin dili,
Kaleye ve mescide ait kitabeler, öncelikle ta rihlilerini ve işlevlerini belirlemeye yardımcı
rihî bir belge niteliği taşımaktadır ve Samsun'un olmaktadır.
KİTABELERİN DİLİYLE SAMR. .M ^zv. . o | wp jp
Res.5: İç Kale Mescidi minaresi. Plan: Samsun iç Kale Mescidi (A. Boran).
291
Hüseyin KARADUMAN
H
alil Ethem, 1861-1938 yıllan arasında
yaşamış önemli bir Türk müzecisidir kamuoyu ile paylaşmıştır. Selçuklu ve Osmanlı
Sadrazam İbrahim Edhem Paşa'nm eserlerinin içinde bulunduğu sorunları ve çözüm
oğludur. Eğitimini yurt dışında yapmış leri kamuoyuna aktarırken, osar-ı atika-i mil-
tabiî ilimler ve kimya tahsil etmiştir. Ayrıca Felsefe lıyemizin nasıl mahvolduğunu anlamak için,
Doktoru diploması almıştır. 1885 yılında İstan vilâyetleri iki sene zarfında, hatta bazı yerleri bir
bul'a döndükten sonra, bir müddet değişik işlerde sene zarfında iki defa dolaşmak, aynı binaları
çalışmıştır. 1892 yılında ise, Müze-i Hümayun ziyaret edip, fotoğraflarını almak ve bina dâhilin-
Müdürü olan ağabeyi Osman Hamdi Beyin deki aynı eşyayı gözetimden geçirmek yeterlidir,
yanında Müdür Yardımcısı olarak göreve diyerek tespite ilişkin metodunu da açıklamıştır.
başlamıştır. 1909 yılında İstanbul Şehremini Halil Beyin tespitleri iki ana bölümde incelenebilir.
olmuştur. Osman Hamdi Beyin ölümünden sonra, Bu tespitlerin bir bölümünü cami, türbe ve
1910 yılında Müze Müdürlüğü görevine benzeri yapıların teberrükât eşyası ile mimarî öğe
atanmıştır. Emekli olduğu 1931 yılma kadar bu ve süsleme elemanlarının çalınması oluşturur.
görevi başarı ile sürdürmüştür. Emekliliğinin Verilen örnekler gerçekten çarpıcıdır. Halil Bey,
ardından 4. ve 5. dönem İstanbul Milletvekili bu örnekleri verirken, yapıların tarihi ve banisi
olarak görev yapmıştır'. Halil Bey, ieoloji ve arke- hakkında da yer yer bilgi er verir. Onun anlatım
oloii ile ilgilenmesine rağmen, esas inceleme ve tarzının fazla dışına çıkılmadan bu örneklere yer
araştırmalarını Türk tarihi ve eserleri ile meskukâtı verilmiş ve gerektiğinde de dipnotlarla konu
üzerine yapmış, çoğunlukla bu konularda hakkında ayrıntılı bilgi sunulmuştur.
yazmıştır'. 1947-48 yıllarında adına çıkarılan Mimar Sinan'ın eseri olan Gegbuze (Gebze)
latıra kitabının 2. cildi; hayatı, hatıraları, müzeci Camii, Çoban Mustafa Paşa tarahnda
kişiliği ve eserleri hakkında ayrıntılı bilgi vermek yaptırılmıştır. Paşanın, Yavuz Sultan Selim
tedir. zamanında Mısır'da vali iken, bu cami için getir
Bu makalede, Halil Beyin 1 911 yılında Şehbâl diği değerli eşyalar arasında bulunan dört adet
dergisinde yayınlanan ve üzerinde hiç durul tunç fenerden üçü, 1909 yılında çalınmıştır (Res.
mayan "Asar-ı Atika-i Milliyemiz Nasıl 1). Fenerlerin üzerinde Sultan Konsûh Gûrî'nin 293
Mahvoluyor?"^ isimli makalesi tanıtılarak, "millî" ismi yazılıdır. Fenerlerin çalındığını haber alan
olarak nitelediği Selçuklu ve Osmanlı eserlerinin Halil Bey, hemen bu eserlerin fotoğraflarını Evkaf
tahribatına ve kaçakçılığına ilişkin o günkü tespit Nezareti'ne ve gerekli yerlere vermiştir. Tabiî bu
leri ve bunların korunmasına yönelik yaklaşımı eserler bulunamamış ve sonrasında unutulup
değerlendirilmeye ve günümüz gerçeğine değini gitmiştir. Kim bilir hangi müzeye, yahut
lerek sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır. Bu vesi antikacının mağazasına dahil olmuştur. Halil Bey,
leyle, günümüzde hâlâ güncelliğini koruyan, bu aynı camide bulunan ve Mısır'da Mimar Ahmet
für eserlere yönelik tahribatlar ve kaçakçılık ustaya yaptırılmış olan fildişi ve abanoz işlemeli
konusuna bir kez daha dikkat çekilmek istenmiştir. iki adet l<ur'an muhafazasının burada çürüyüp
durduğundan da bahseder.
Halil Bey, o günlerde eski eserler ve müzelere
ilişkin tek yetkili kurum olan Müze-i Hümayun'un Cami ve türbelerde bu gibi eski fener ve
müdürüdür. Ancak görev yaptığı 1892-1931 şamdanlar oldukça çoktur. Bunların bir kısmı
yılları Osmanlı'nın çöküşe doğru gittiği ve Türk Mısır, Şam ve Elcezîre'nin' nadir eserlerindendir
insanmın bu kaostan sıyrılarak Türkiye
Cumhuriyeti olarak yeniden doğduğu bir zaman Yayınlarda Halil Beyin soyadı Etem, Edhem veya Eldem
yokluğun ve sefaletin olduğu bir zaman kesitidir. Halil Edhem Hâtıra Kitabı, C . II, A n k a r a 1 9 4 8 , s. 8 1 - 1 0 4 .
O günkü personel ve malî sıkıntılar içinde bir Fahri Ç ö k e r , Türk Por/omento Tarihi, TBAAM - IV. Dönem
yakaladığımız çaresizliği ve mücadele hırsı, ' Y a y ı n l a d ı ğ ı eserlere ilişkin o l a r a k bk. Füruzan Kınal, "Halil
aslında bize çok şey öğretmektedir.
E d h e m Bibliyografyası," Halil Edhem Hâtıra Kitabı, C. I,
ve tehlikede oldukları meraklı erbabı tarafından Bir hayli seneden beri viraneliktir. En mukte
dir mimarlarımızdan birinin sözüne göre, tekrar
bilinmektedir. Bu tehlike eseri koruma durumunda
inşası mümkün değildir.Halil Bey, yıkılmağa yüz
olan kişilerden de gelebilmektedir. Bir tarihte,
tutan yapılar orasında Ilgın Bedreddin Türbesi'ni,
Niksar'da bir caminin iki şamdanı, mütevelli
Niğde'de H. 745 tarihinde inşa edilen ve ismi ve
tarahndan resmen müzayedeye konmuştur.
rilmeyen bir türbeyi' ve Kayseri Sahabiye
Gayretli bir zabıta memuru, durumu Evkaf Medresesi'ni, günden güne harap olan yapılar
Nezareti'ne telgrafla bildirmiş ve şamdanlar kur arasında da H. 783 de inşa edilen Karaman
tarılmıştır. Hotuniye Medresesi'ni saymıştır.
Konya Bey Hekim Camii de bu hırsızlık Tahrip edilen yapılar arasında en vahim
olayından nasibini çok ilginç bir şekilde almıştır durumda olan, Karamanoğlu İbrahim Bey
(Res. 2). Konya Milletvekillerinin teklifi üzerine, Türbesi'dir. İhtiyar bir bekçi ile korunan türbenin,
1910 yılında 1500 Kuruş tahsisat çıkarılmış, bekçinin ölümü üzerine, içindeki tezyinatlı alçı san
ancak iş işten geçmiştir. Cami yangın yerine dukaları adeta kazma ile gaddarca kırılmış ve
dönmüştür. Çinili mihrabın yerinde çamurdan bir yıkılmıştır (Res. 6, 7). Selçuk Aydınoğlu Camii'nin
mihrap durmaktadır (Res. 3). Tahribat bununla da kubbesi içindeki çinilere kurşun atılıp, taşları
kalmamış, içindeki kapıların çinili tezyinatı, kırılmıştır. Kemal Paşa, Aydın valiliği zamanında
işlemeli kanatları ve seccadeleri çalınmıştır*. caminin kapı ve pencerelerine demir kapaklar
Konya Sahip Ata Medresesi'nde de birçok yaptırarak, binayı sefaletten kurtarmıştır.
hırsızlık olayı vuku bulmuş, son olayda parmaklık
şeklinde bir çini pencere dışardan kırılıp Vilâyetlerde bulunan hanların durumu ise,
alınmıştır. ayrı bir meseledir. Bazılarının enkazı dağ gibi
durur. Bazılarının ise, kesme taşları ve kapıların
Akşehir'de ise, Seyyid Mahmut Hayranî
işlemeli tezyinatı soyulmuş olduğundan, mail-i
Türbesi'nin yazılı ve işlemeli üç sandukasından
inhidam durumları beklenmektedir.
biri çalınmıştır (Res. 4)'. Akşehir'in yakınında
bulunan İbrahim Sultan Türbesi'nin aynı tarzda
yapılmış bir sandukası da aynı akıbeti ' Mihrap, bugün Berlin Pergamon M ü z e s i ' n d e d i r . Mehmet
paylaşmıştık. Önder, Yurt Dışı Müzelerinde Türk Eserleri, Ankara 1989,
s. 3 4 .
Halil Beyin tespitlerinin bir bölümünü de
Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin özgün örnekleri ' Seyyid Mahmul Hayranî Türbesi'nin sandukalarını,
başka tarzlarda olduğundan, eski mimarimiz için Konyalı, a g e . , s. 3 6 9 . Bu eser, bugün Berlin D o ğ u A s y a v e
Konya Alaeddin Köşkü'nün bir şahnişi ' Halil Beyin katkılarıyla yayınlanmış bir y a y ı n d a b u t ü r b e n i n
4 adet fotoğrafı ve kitabesi yer alır. Bk. M a x V a n B e r c h e m -
kalmıştı. Penceresinin çinili kemerinde İzzeddin
Halil Edhem, Materiaux Pour Un Corpus Insriptionum
Kılıç Arslan'ın ismi okunuyordu. Bu kalıntının
Arabicarunt, III, A s i e Mineure, S i v a s - D i w r i g i , K a h i r e 1917,
korunmasına çalışıldı. Bir türlü para bulunamadı.
s. 1 7 - 1 8 , Resim: XVI-XVII. Bu türbenin işlemeli parçalan
Çok sonra biraz para bulundu, fakat o kadar
Sivas G ö k Medrese'dedir. Bk. Hikmet D e n i z l i , Sivas Tarihi ve
zedelenmişti ki, tamiri sırasında evvela yarısı, Anıllan, Sivas Tarihsiz, s. 1 8 4 . Bu iki k a y n a k t a türbenin ismi
sonra tamamı yıkıldı. Şahna olarak zikredilmiştir.
Akşehir Toş Medrese'nin ön cephesi de mail-i ' Bu türbe, Gündoğdu Türbesi'dir. Türbe 1 9 3 3 y ı l ı n d a tamir
jnhidamdı. Tekrar inşa edilmek üzere yıkıldı. edilmiştir. Bk. Halil Etem, Niğde Kılavuzu, istanbul 1 9 3 6 , s .
İşlemeli mermerlerinin birçoğu zayi oldu. 17, Resim: 1 4 , 1 5 .
HALIL ETHEM VE ESKİ ^ ^ ^ B L E H M a M O R U m j A a M E Ü K M ^
eserlerin korunması için yerel yöneticilere ricada '"T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,
Müdürü Osman Ferit beylerden oluşan bir heyet Hamit Zübeyr, Tarihî Abidelerimizi Koruyalım, Ankara
1 9 3 2 , s. 2 7 .
teşkil edilmiştir^'. Bu heyetin önerileri doğrultusun
" B C A . 030.18.55.50.18
da olacak, Bakanlar Kurulunun 28.6.1933 tarih
''BCA, 030.18.143.97.
ve 14640 sayılı kararı ile asarı atika müzeleri
«BCA, 030.18.143.110.
idaresine bağlı olarak. Abideleri Koruma Heyeti
''Halil Ethem, Tarihî Abide ve Eserlerimizi Korumağa
kurulmuştu r^l Mecburuz, İstanbul 1 9 3 3 .
HAUL ETHEM VE ESKİ ^^MmmMmmmmmmmiMM.
olan yeryüzünde başka bir memleketin
olmadığından bahisle, tüm arkeolojik eserleri sorunların çözülmesi olası değildi. Genç
mizin çalınıp yurt dışına götürüldüğünü, Avrupa Cumhuriyet, sorunu masaya yatırmış ve zaman
içinde de çözmeye yönelik olarak, bir sistemi kur
müzelerinin bunlarla doldurulduğunu ve o
maya başlamıştır. Eldeki olanaklar ölçüsünde
zamanlar içinde bulunduğumuz cehaletle bun
bekçi tahsisi yapılmış, abidelerin tesciline ve
ların önemini takdir edemediğimizi vurgulamıştır
onarımlarına başlanmıştır. Atatürk'ün talimatı
Doha sonra konuyu, Türk eserlerinin arz ettiği çok
üzerine, yurt dışına uzman yetiştirmek üzere
şayan-ı esef hallere getirmiştir. Bugün hükümetin
öğrenciler gönderilmiş, burada yetişen kişiler,
antikaları ve nefîs eserleri muhafaza etmek yolun ülkemizde arkeoloji ve sanat tarihi bilimlerinin
da özen göstermesine rağmen, tüyleri ürpertecek gelişmesini sağlamış ve bugün için bu sahada
hâllere şahit oluyoruz, demekte ve sorunu tah- uzmanlaşmanın temelini atmışlardır. Tahsisat
sisatsızlık ve bekçisizlik olarak ortaya koymak sorununun halledilmesinde de Belediye gelir
tadır. Kitapta acilen tamiri gereken tarihî Türk lerinin yüzde birinin Maarif Vekâleti'ne
yapılarının listesi de verilmiştir. Ayrıca, aktarılması bir çözüm olarak önerilmiştir. Ancak,
Darülfünun tarafından uzmanlar yetiştirilip, eski bu layihanın kanunlaştığına dair bir belgeye rast
eserler ve müzeler idaresine verilmesi gerektiği, lanmamıştır.
tahsisat olsaydı bazı gençleri Avrupa'ya tahsile
Tüm bu çalışmalara rağmen, zaman zaman
göndermenin mümkün olacağı ve ilmin bu
imar mefhumunu yanlış anlayan bazı memurların
şubesinin bizde tamamıyla ihmale uğradığı ifade
kıymetli millî eserlerimizi yıkmakta ve yıktırmakta
edilmiştir. Halil Beyin bu sözleri, Atatürk'ün
olduğunu tespit eden hükümet. Başbakan ismet
22.3.1931 tarihli telgrafında geçen ifadelerinin
İnönü tarafından imzalanan 27.1.1934 tarih ve
benzeridir. Türkiye'ye "asar-ı atika" ve "Müze" 6 / 3 7 0 sayılı bir genelge yayınlamıştır. Bu
fikirlerini ilk sokanlardan biri olan Halil Beyin'', genelgede; İstanbul'da Mimar Sinan'ın eseri olan
daha önce bir şekilde Atatürk'le bu konuları Üsküdar Mihrimah İmareti'nin ilgili dairenin
konuştuğu ve etkilediği düşünülebilir. ikazına rağmen yıktırıldığı, Edirne'de yine Mimar
297
Sinan'ın eserlerinden olan iki Kapılı Han'ın ve
Bu kitap, abidelerin bakımı ve korunmasına
Urgüp-Kayseri yolu üzerinde Alâettin Keykubat
yönelik olarak tahsisat konusunu çözmeyi
zamanında kalma Sarı Han'ın aynı akıbete
amaçlayan "Tarihî Abidelerin Bakımı ve
uğradığı vurgulanarak; "Millî varlığımızı ve
Korunması Hakkında Kanun Lâyihası"na gerekçe
medeniyetimizi bu gün ve gelecek asırlarda
olarak hazırlanmış gibidir. Bu lâyiha, tarihî
dünyaya tanıtan ve tanıtacak olan kıymetli
kıymete haiz abidelerin bakımı, korunması ve
abidelerin manalı, manasız bahanelerle
tamiri için, her yıl belediyeler gelirlerinden yüzde
yıktırılması değil, bilâkis beşerin ve tabiatın tahri
birinin ayrılarak. Maarif Vekâleti adına Ziraat
Bankası'na yatırılmasını ve toplanacak paraların batlarına karşı titiz bir itina ile korunulması mül-
bu amaçla kullanılmasını içermektedir. Bu kanun tezemdir; yalnız kanunî bir vazife değil, millî bir
tasarısı, içinde ibadet edilmekte olan ve doğrudan borçtur" denmiş. Maarif Vekâleti'nin muvafakati
doğruya Evkaf Umum Müdürlüğü idaresinde alınmadıkça hiçbir eserin bir bahane ile
bulunan camilerin muhafazasını ve daimî tamir yıktırılmasına meydan verilmemesi talep edilmiş,
lerinin yapılmasını Evkaf Umum Müdürlüğüne aksi takdirde yıktıranlar ve müsamaha edenler
bırakmıştır. hakkında şiddetle takibat yapılacağı
bildirilmiştir^^ Dolayısıyla abideleri korumaya
Halil Beyin, 1911 yılında sorunun çözümüne yönelik sistemin temelleri atılmış ve gereken
yönelik olarak yaptığı tespitler. Cumhuriyetin ilk faaliyetlerin yapılmasında da hükümet ciddiyetini
günlerinden itibaren taraf bulmuş ve bu çerçevede ortaya koymuştur.
yeni şartlara uygun bir tarzda çözümler üretil
Günümüzde, alınan tedbirlerin daha do
miştir. Halil Bey, sorunun çözümü için öncelikle bu
artırıldığı, bu eserleri korumaya yönelik kurum
eserlerimizin bir deftere kaydedilmesini önerir.
ların daha organize olduğu görülmektedir.
Günümüzün teknik anlatımı ile bu aslında
Abidelerimiz tamir edilerek gelecek kuşaklara
tescildir. Sonrasında tahsisata, bekçilere ve
uzmanlara ihtiyaç olduğunu satır arasında söyle " H a l i m Baki Kunter, "Üstad Holil E d h e m " , Halil Edhem Hâtıra
Kitabı, C . II, A n k a r a 1 9 4 8 , s. 1 0 7 .
mektedir. Osmanlı'nın son döneminde bu tür
" B C A , 030.10.15.84.1.
HÜSEYİN KARADUMAN
bırakılmaktadır. Yeterli olmasa da bir çok ören Bu eserlerden biri Almanya'nın Stuttgard
yerinde ve müzelerimizde bekçi vardır. Ancak şehrinde ikamet eden Heinrich E. Kirchheim'in
camilerimizin büyük bir çoğunluğu gece koru koleksi-yonundadır. İadesine yönelik çalışmalar
devam etmektedir. Divriği Ulu Camii'nin minber
masızdır. İstanbul'da Kültür ve Turizm
parçaları ise, çalınmasına müteakip aynı yıl ele
Bakanlığına bağlı 119 türbe vardır. Bekçi sorunu
geçirilmiştir. Bu eserlerimize karşı yurt içinde ve
burada da gündemdedir. Çalınan eserler,
dışında oluşan talep, bu tahribatların ve
fotoğraflı envanterleri varsa, yurt içinde ve INTER
kaçakçılığın ana nedeni olarak görünmektedir.
POL aracılığı ile yurt dışında arattırılmaktadır. Bir
Toplumda kültür bilincinin yeterli düzeye
kısmı bulunmakta ve iadeleri sağlanmaktadır. Bu
gelmemesi, sorunun temel unsurlarından biri
ise, eserlerimizi korumaya yönelik örgütsel
olarak ortadadır. Türk toplumun kültürel
yapıda sistemin oturmaya başladığının bir ifade
kimliğinin en özgün varlıkları tahrip edilerek,
sidir. Ancak bekçi ve tahsisat sorunu hâlâ sahip olduğu toplumdan uzaklaştırılmaktadır. Yurt
lâyıkıyla çözülmemiştir. Bu çerçevede, son yıllar dışına kaçırılan bu eserlerin müzayedelerde yük
da bizi karamsarlığa düşüren ve Halil Beyin 1911 sek fiyatlarla satıldığı, acı bir gerçek olarak
yılında yaptığı tespitleri hatırlatan durumların görülmektedir. Halil Beyin deyimiyle osar-ı otiko-i
gündeme geldiği görülmektedir. milliyemiz mahvolmaktadır. Bu durumda Halil
Örnek vermek gerekirse, 1993 yılından Beyi ve Genç Cumhuriyetin mücadeleci kültür
itibaren değişik tarihlerde Birgi Aydınoğlu adamlarını, yıllar sonra olsa da hatırlamak
Mehmet Bey Camii, Beyşehir Eşrefoğlu Camii, kaçınılmaz olmuştur. Kısaca bu vahşete dur
Konya Doğanhisar Ulu Camii, Kastamonu denilmelidir.
Kasabaköy Mahmut Bey Camii, Kasımpaşa Piyâle
Sorunun çözümü olarak; tüm gerçek ve tüzel
Paşa Camii, Aksaray Ulu Camii, Ankara
Aslanhane Camii, Bursa Yenişehir Sinan Paşa kişilerin mülkiyetinde bulunan cami ve mescitlerin
Camii, Sivrihisar Ulu Camii, Divriği Ulu Camii, teberrükât eşyası ile bu yapıların çalmabilir nite
Ist'-'i bul Yeni Camii gibi Selçuklu ve Osmanlı likteki mimarî öğe ve süsleme elemanlarının
a^ıi'jminin özgün yapıları tahribatlara ve soygun fotoğraflı envanterlerinin bitirilmesi ve bu eserlerin
lara maruz kalmıştır^'. İstanbul'da bulunan Türk ve İslâm Eserleri Müzelerinin çatısı altında
Şehzade Mehmet Türbesi, Bosnalı İbrahim Paşa toplanarak toplumun hizmetine sunulması gerek
Türbesi, Bayrampaşa Türbesi Destarî Mehmet mektedir. Çalmabilir nitelikte özgün m i m a r i
Paşa Türbesi, gibi Osmanlı türbeleri de aynı süslemeleri bulunan cami ve mescitlerin korun
akıbeti paylaşmıştır. Bu yapıların içinde bulunan ması do alarm, kapalı devre televizyon sistemi ve
Kur'an, halı kilim, şamdan gibi teberrükât güvenlik görevlisi ile sağlanmalıdır. Bu tür
eşyasının, sanduka, minber ve kapı kanatları gibi binaların kullanıcısı durumunda bulunan Diyanet
ahşap eserlerin yanı sıra, süsleme elemanı olarak İşleri Başkanlığı, bu işin yüklenicilerinden biri
kullanılan çini levhalar da tahrip edilip çalınmış ve olmak durumundadır. İçişleri Bakanlığı, daha iyi
büyük bir kısmı yurt dışına kaçırılmıştır. organize olarak, eski eser kaçakçılık örgütlerini
Halil Beyin tespitlerine paralel olarak, Ankara çökertmeye yönelik plânlar geliştirmeli. Kültür ve
Teberrükât Eşya Deposu'ndan 31 adet halı ile 3 Turizm Bakanlığı da iç piyasayı düzenlemeye
adet kilimin 1994 yılında, Amasya'nın Suluova yönelik Belgelendirme Sistemi'ni hayatiyete
ilçesine bağlı Yolpınar köyünde Necmeddin geçinnelidir'".
Yahya er-Rufai Türbesi'nin ahşap çocuk san
Ancak bu konularda Vakıflar Genel
dukasının 1995 yılında, Edirne Muradiye
Müdürlüğüne büyük bir görev düşmektedir; çünkü
Camii'nin içteki yan duvarlarında yer alan çini
ülkemizdeki tarihî cami ve mescitlerin büyük bir
lerin hunharca kırılarak yaklaşık 50 adet çini lev
çoğunluğunun mülkiyeti kendisine aittir.
hanın 2001 yılında ve Amasya Mehmet Paşa
Camii minberinin mermer kapıları ile Divriği Ulu
" D a h a aynnhiı bilgi için bk. Hüseyin K a r a d u m a n , ' T e b e r r ü k â f
Camii minberinin ahşap kapılan ve alınlıkta yer Eşyasının Korunmasına Yönelik Ö n e r i l e r " , 6. Müzecilik
alan panosunun 2002 yılında çalınması örnek Semineri Bildiriler, ( 2 5 - 2 7 Eylül 2 0 0 2 ) , s . 46-56.
olarak verilebilir (Res.: 8-13). Ankara Teberrükât " B e l g e l e n d i r m e sistemi ile ilgili o l a r a k b k . Hüseyin
K a r a d u m a n , " 2 8 6 3 Sayılı Kanun v e B e l g e l e n d i r m e S i s t e m i " ,
Eşya Deposu'ndan çalınan eserlerin bir kısmı
4. Müzecilik Semineri Bildiriler, ( 1 6 - 1 8 Eylül 1 9 9 8 ) , s . 6 2 -
tekrar ele geçirilmiştir. 73.
HAİ İl- ETHEM VE ESKİ ESERLERİMİZİN KORI IMMA.C.IMZK yÖNEl İK R I R Y A K I A.c^lM
'm
Res.1: Gebze Çoban Mustafa Paşa Comii'nin çalınan tunç fenerlerinden biri.
HÜSEYİN KARADUMAN
301
Res. 10: Edime Muradiye Camii'nin tahrip edilerek çinileri çalınan duvarlarından biri.
Res.l 1: Amasya Mehmet Paşa Camii minberinin çalınan mermer kapılan.
HÜSEYİN KARADUMAN
304
305
-1^
Res.7: Karamanoğlu İbrahim Bey Türbesi sandukalannın kırılıp tahrip edilmiş hâli.
A
kdeniz Bölgesinde, Antalya Körfezi'nin
yapılmış en eski ve ciddi çalışma, İbrâhim Hakkı
doğu kıyısında bulunan Alanya, karaya
Konyah'ya aittir. Konyalı'nın, çeşitli seyyah ve
dar bir toprak parçasıyla bitişmiş 2 5 0 kaptanların notlarından do alıntılar yaparak
metre yüksekliğindeki dik yamaçlı yarımada verdiği bilgiye göre. Piri Reis, Kitâb-ı Bohriye'de
üzerinde bulunan bir sahil kasabasıdır. Alanya, Ahmetçe Kalesi olarak adlandırdığı Alanya Kalesi
üzerine kurulduğu yanmada şeklindeki büyük ile ilgili şu bilgileri verir:
kaya, bu yarımadanın ucuna yerleştirilmiş kenarı
"... Ahmetçe derler deniz üzerine havale ada
üzerinde dik olarak duran bir satranç tahtasına
gibi bir yumru burnun üzerinde bir harap kale
benzeyen uçurumları, surları ve evleriyle,
vardır. Ol kaleye, efrenç taifei (Kastalo Lumbarde)
Anadolu'nun güney kıyılarında karşılaşılan en
derler, yani top hisarı demek olur. Vâkıa, top taşı
göz alıcı manzaralarından biridir.
misâlinde bir yumru burnun üzerinde vâki
ükyalılarca Panfilya, Eski Yuyanlılarca olmuştur. Mezkûr kaleden Alâiyye 20 mildir."
"Gökkarga" anlamına gelen Korakesyon^ (Konyalı 1 946:43).
(Coracesium), Bizanslılarca "Güzel Dağ"
Eski İslâm coğrafyacılarından İbn-i Hovkol,
manasındaki Kolonoros, Ortaçağ Latinlerince
Kitab'ül Sâlik vel Memâlik adlı eserinde Alanya'yı
Candelore veya Lescandelour kelimeleriyle
şöyle tasvir eder:
adlandırılan bölge, Alâiyye adını, kaya
"Rum denizi üzerinde bulunan Avlas
parçasından ibaret olan alanı, liman, müstahkem
taraflarını Kalemye denilen ve çokluğundan
tnevki ve sayfiye halinde kullanılacak bir şehir
dolayı hakkile sınırlandırılamayına dağlar teşkil
konumuna getiren Selçuklu İmparatoru Alâeddin
eder. Kalemye, eskiden Rumların bir şehri idi.
Keykubat'tan almıştır (Yetkin t.y.: 10).
Sonra Müslümanlar buraya geldiler. Tarsus'un
Alanya, tarihin bilinen devirlerinden bazı kapıları bu şehre nisbet edilerek "Kalemye
günümüze kadar çeşitli milletlere mekân olmuş bir kapısı" şeklinde anılır. Bu dağlar, sağdan ve
bölgedir. İlkçağda, korsanlara üs ve depo hizmeti kuzeyden denize kadar iner. Kalemye ne deniz
gören, Antiochos'un akınlarına karşı gelen, kenarıdır, ne de yakındır. Burasını bir merhale
savunma alanı ve limanı ile önem kazanan kadar geçince, Lamus denilen deniz kenarında bir
Korakesyon Kalesi, Roma kumandanı Pompeius yere gelinir. Burada Rumlar gemilerinde,
tarafından yıktırılmıştır. Bu bölgede. Ortaçağ Müslümanlar karada oldukları halde aralarında
döneminde yapılan Kolonoros Kalesi, 1221 çarpışmalar olur." (Konyalı 1946:50).Ibn-i
yılında Selçuklu Sultânı Alâeddin Keykubot Batuta'nın, yirmi dokuz yılda tamamladığı gezi
tarafından zoptedilerek aynı yere, bugün de var lerin anlattığı seyohotnâmesinde ise, Alanya, şu
olan kale ve tersane yaptırılmıştır. Önemli bir ifadelerle anlatılmaktadır:
deniz üssü olan Alanya, Mısır ve Suriye ile
"Lazkiye'de Mortolomin adında bir
bağlantısı bulunan bir ticaret merkezi olmuştur
Cenovolmın Kurkuro denilen büyük gemisine
(İslâm Ansiklopedisi 1 9 4 0 : 2 8 6 ; Meydan
binerek Türk ülkelerinden biri olan ülkeye doğru
Larousse 1969:269). yola çıktık... Yolunda esen uygun bir rüzgârla on
Alanya'nın, Selçukluların başkenti olan günlük bir yolculuktan sonra Anadolu'da ilk şehir
Konya'ya yakınlığı ve Alâeddin Keykubad'ın olan Alanya limanına ulaştık. Bilâd-ı rûm denilen
yaptırmış olduğu liman, bölgenin gelişmesini bu ülke, dünyânın en güzel memleketidir. Tanrı,
sağlamıştır. Uzun yıllar Selçuklu İmparatorluğuna güzelliklerini öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken,
sancaklık yapmış olan Alâiye, XIII. yüzyıl orta-
' Bu y a z ı , 2 1 - 2 2 Kasım 1 9 9 7 tarihleri o r a s ı n d a A l a n y a ' d a
lormda, Selçukluların zayıflamasından sonra,
d ü z e n l e n e n " 7 . A l a n y a T o n h ve Kültür S e m ı n e n ' n d e b i l d i n
Karamanoğulları Beyliğinin idaresi altına girmiş;
o l a r a k sunulmuştur.
1472'de de, Fatih Sultan Mehmet tarafından
Eski ismi o l a n C o r a c e s ı u m ' u n " G ö k k a r g a " a n l a m ı n a g e l d i ğ i
alınmıştır. ve b u r a d a o t u r a n l a r a d a " G o k k a r g a l ı l a r " d e n i l d i ğ i söylenir,
Alanya'nın gerek tabiat güzellikleri, gerek Hzl.: İsmet Parmaksızoğlu, Millî Eğitim Basımevi,
iklimi ve gerekse arkeolojisi, dünyanın en önemli 1000 Temel Eser, İstanbul, 1971.
turizm merkezlerinden biri olmasını sağlamıştır. 7. İnönü Ansiklopedisi, I. Cilt, Ankara, 1 9 4 6 .
Batının herkesçe bilinen tanınmış turizm merkez
lerinden bıkan insanlar, bu beldedeki eşsiz görün 8. İslâm Ansiklopedisi, I. Cilt, İstanbul, 1 9 4 0 .
tüler karşısında yeni heyecan ve meraklarını tat 9. İbrâhim Hakkı Konyalı, Alanya (Alâiyye),
min kaynakları bulabilirler. Ayaydın Basımevi, İstanbul 1946.
Bu güzelliklere, yalnız zamanımız insanları
10. Seton Lloyd, D. Storm, Alanya ('Alâıyya),
değil, yüzlerce, binlerce yıl önce yaşayan
Türk Târih Kurumu Yayınları: 6, Ankara, 1 9 6 4 .
şahsiyetler de hayran kalmışlardır. Ünlü
seyyahlarımızdan Evliyâ Çelebi ve İbn-i Batuta'nın 11. Meydan Larousse, I. Cilt, İstanbul, 1 9 6 8 .
bu belde için asırlar önce söyledikleri ibâreler,
12. Dr. Mehmet Önder, "Alâiye-Alanyo",
F.Rıfkı Atay'ın "Alanya'yı görmeli; görmeden
Türk Folklor Araştırmaları, no: 255, yıl: 19, cilt:
ölmemeli!" sözüyle daha do anlam kazanmak
tadır. Anadolu'nun, tarihî eserleriyle en iyi korun 11, Nisan, 1968.
muş Selçuklu şehirlerinden biri olan Alanya, 13. Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Târihi
bugün, Türkiye'nin tabiî güzellikleri açısından en ve Türk - hlâm Medeniyeti, Türk Kültürünü
şanslı, canlı ve hareketli turizm merkezlerinden
Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1965.
biridir. Alanyalılar da, böylesine köklü, sağlam
bir tarihî geçmişe ve tabiî güzelliğe sahip olmanın 14. Hâşim Yetkin, Dünden Bugüne Alanya,
haklı gururunu her zaman taşıyacaklardır. Özyalçın Limited Şirketi, Alanya, t.y.
Sadi BAYRAM
T
ürk kültür tarihi incelendiği zaman, diğer
uluslar gibi Türk milletinin de soya, büyük Ebûl G a z . B a h a d ı r H a n , Şecere-ı' Terakime (Türklerin Soy
lerine önem verdiği görülmektedir'. Bir Kütüğüj, Tercüman 1001 Temel E s e r , N o . 3 3 ; Emel E s i n , S o n
Çağatay Devrinde Doğu Türkistan'dan Resimli Bir Han
kişinin yaptığı cesurane fedâkârlık, bir sülâleyi bir Sılsile-nâmesi (Prof. Zeki V e l i d i T o g o n ' m İ r a n ' d a Bulduğu
kaç asır şöhret yapabilir. Türk, Türük, O ğ u z Han, Bir Y a z m a ) , hlâm Tetkikleri Enstitüsü Deraisi, C . V , İstanbul
1 9 7 3 , s. 1 7 1 - 2 0 4 . ; S a d i B a y r a m ; ICoynaitToro Göre Cvney-
Alpertunga veya diğer adıyla Afrazyap, Bilge
Doğu Anadolu'da Proto-Türk İzleri, Türk Dünyası
Kaan, Selçuk Han, Alparslan, Süleymanşah, A r a ş h r m a l a n V a k f ı , İstanbul, 1 9 8 9 , s . 3 7 - 5 7
Osman Gazi tarihimize altın harflerle imzalarını ' TV,e Role O f T S e S â d â t / A ş r â f in Muslim History And
C i v i l i z a H o n - il Roulo D e i S â d â t / Asrâf N e l l a Storia e Civilta
atmış devlet büyüklerimiz olup, sülâleleri asırlarca
islamiche. Proceeding O f The International Collequium,
milletimize egemen olmuşlardır. Diğer taraftan R o m a 2 - 4 / 3 / 1 9 9 8 , O r i e n t a M o d e m o , C.XVIII ( LXXIX) II, 2-
Karamanoğulları, Hamitoğulları, Eratna, 1999.
Toceddinoğulları, Bayramoğulları, Köprülü sülâle Ali Rafi'i Aiâmarvedasti ; L'origine della N i q a b a t al-Asrâf
n e l l a sloria d e l i ' i s l a m , p. 2 9 7 - 3 2 2
si, Dünrizadeler v.b. isimler ile, ün yapmış diğer
S y e d F a n d A l a t a s ; T h e T a r i q a t ol- ' A l w i y y a h a n d '/t\e
isimler, yıllarca tarihin sayfalarında yer almış E m e r g e n c e of tfıe Shi'i S c h o d in Indonesia a n d M a l a y s i a , p.
kişelerdir. 323-339
peygamber soyundan gelen isimler oldukça çok Axel Havemann, Some Reflections on the Problems of
R e s e a r c h on Asrâf. E x a m p l e s from 10 th a n d 11 th century
tur. Peygamber soyundan gelen kişilerin şecereleri
S y r i a , p. 483-490.
takip edilmek üzere Osmanlı Döneminde
Y u s u f A l , K h o e l , A b û ' l - O â s i m al-Hû'î, p. 4 9 1 - 5 0 0 .
"Nakib'ül eşraflık^" müessesesi kurulmamış A l e x a n d e r K n y s h ; 1 S â d â t nella storia; s a g g i o critico sullo
mıdır? Bektaşilerde ve Alevilerde de dedelik storiogrofia hodromito. P. 5 0 1 - 5 1 1 .
sürdürmekte olup, Güney-Doğu Anadolu'da bir K a z u o Morimoto, The Formation a n d Development of the
S c i e n c e of Tolibid G e n e a l o g i e s in the 1 0 th & 11 th Century
söz vardır "Kürt dinsiz olabilir, ama beysiz ola M i d d l e East, p. 5 4 1 - 5 7 0
maz!..". M u h a m m a d Sofüh M u r t a d a , Sul njolo storico dei Sâdât tra
sunnismo e sciismo, L'esemplo dei Murtoda e dei H a m z o h ,
XlX.yuzyildan itibaren örnek aldığımız
p. 571-575.
günümüzün Avrupası, yani Batı ülke hanedanları,
A n d r e v N e w m a n , The Role of the Sâdât in Safavid Iron:
hep birbirlerinin akrabasıdır. Onlarda da kont, Confrontation or A c c o m o d o t l o n ? , p- 5 7 7 - 5 9 6 ,
10. Amerika Edwin Binney Kolleksiyonunda
kontes, baron, barones, prens, prenses gibi
bulunan Silsile-nâme,
unvanlar, günlük gazeteler ile magazinlerde
gözümüze çarpar durur. İngiltere parlementosun- 11. Almanya Karlsruhe Müzesi 241 numa
daki Lordlar Kamarası bunların diğer bir versi ralı Silsile-nâme,
yonu değil midir?... Bu ünvanları almayan asker 12. İngiltere Londra, el-Halil-i
ruhlu, gözüpek insanlar da asırlarca şövalyelik Kolleksiyonunda bulunan Silsile-nâme,
ünvanı peşinde koşmamış mıdır?...
13. Kuveyt, El-Sabah Kolleksiyonunda bulu
Kültür tarihimize bakacak olursak, önemli nan Silsile-nâme, 244x167 mm., 1 6 0 0 tarihli
görevlere gelen devlet adamlarının veya bazı Bağdad ekolü.
büyüklerimizin, sülâlelerini, ya meşhur bir kişiye,
14. Mısır-Kahire Millî Kütüphanesi T. 110
ya da bir din büyüğüne veya Peygamberlere
numaralı Silsile-nâmedir.
dayamaya ihtiyaç duyduklarını görürüz. Bu
geleneğin, Türk kültür tarihinde oldukça eski olup, Karakalemle kopya olarak, Paris National
en az XII. yüzyıla kadar ineceğini düşünüyoruz. Bibliotheque 12968, ve rahmetle andığım, a z i z
Orta Doğu'da ise daha önceki asırlara kadar dostum Prof.Dr. Yılmaz Önge Arşivi'nde bulunan
indiğini söylemek mümkündür. Ancak, belgeler taş baskısı eser bunlar arasında sayılabilir.
günümüze ulaşmamıştır. Elimizde bulunan eser Minyatürlerde resime büyük bir yaklaşma
lerin adı üç grupta toplânmoktadır. bulunmaktadır. Renkler ve şahısların üzerindeki
1. Zübdetü't-Tevarih adı verilen eserler, elbiseler, yanlannda bulunan eşya veya figürler;
özellikle resmi yapılan kişinin karakterine uygun
2. Subhafu'l-Ahbâr adı verilen eserler,
seçilmiştir. Kumaş desenleri de şifahî folklorik
3. Silsile-nâmeler^. edebiyatın izlerini yansıtmaktadır.
Subatu'l Ahbar adı ile anılan " Haberler Teş
bihi " anlamına gelen eserler ile Silsile-nâmeler M a r c o Salah; Presence a n d Role of the S â d â t in a n d f r o m
Bunlardan sadece madalyon içinde min Abdeljelıl Temimi, Role des S â d â t / A s r â f dans l'empire
yatürlü olanları sıralayacak olursak: ottoman: quelques considerations, p. 6 3 9 - 6 4 7
1. Istanbul-Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine Theodore P. Wright Jr., The C h a n g i n g Role of the S â d â t in
1324 numaralı Zübdetü't-Tevârih, India a n d Pakistan, p. 6 4 9 - 6 5 9 .
2. Istanbul-Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine ' Fuat Bayramoğlu, Hacı Bayram-i Velî Yafami-Soyu-Vakfi,
1591 numaralı Silsile-nâme, Türk Tarih Kuromu Basımevi, A n k a r a 1 9 8 3 , C . l , s . 8 5 - 1 0 4 ;
AF.50 numaralı Zübdetü't-Tevarih, ' O s m a n Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,
8. Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi C.ll, S.647.
K.4 numaralı Silsile-nâme, ' Serpil Bağcı, Padifahm Portesi, Tesavir-i Âl-i Osmar),
9. Ankara Etnografya Müzesi 8457 numar Sergi Kataloğu, Türkiye iş Bankası Kültür Y a y ı n l a n , M a s
Renklerin sembolizmi:
ruh halinin sembolüdür. Hz. Muhammed ilk sefer
Violet dediğimiz mor, Orta-Doğu medeniyet lerinde beyaz sancak kullanmış olup, bu sebeple
lerinde yüksek makamların statülerini belirleyen Osmanlı Ordusunda Padişah sefere katıldığında
bir renktir. Büyük din ve devlet adamlarının giyi Mehteran Bölüğü önünde yedi sancak bulunurdu.
minde kullanılır. Sadakat ve doğruluğun temsilcisi Bu sancakların en önündeki baş alemin beyaz,
mavi ile, savaşın temsilcisi olan kırmızının ikincinin yeşil, üçüncünün kırmızı, dördüncünün
kanşımından meydana gelir. Mavi ile uyumlu kul sarı, beşincinin beyaz ile yeşil, altıncının kırmızı
lanılan mor; ölümün, kaderin, pişmanlığın, vefa, ile sarı ( yeniçeri), yedincinin de kırmızı ile beyaz
adalet ve itidâlin sembolü olarak görülmüştür. sancak olması âdettendi.
Mavi; ölümsüzlüğün, sonsuzluğun, saflığın, Her ne kadar Kur'an-ı Kerim'de sûret tasviri
basiret ve doğruluğun rengi olarak kabul ni yasaklayan bir âyet yoksa da, Hadis-i şerifler;
edilmiştir. Doğu felsefesinde mavi kutsal tapınmayı önlemek, putperestliğin canlanmasına
görülmüştür. Şamanizm'de ve Uzak-Doğu mani olmak için ve yaratmanın ancak Allah'a
kültüründe gök mavisi Tanrı'yı sembolize eder. mahsus olduğu fikrinden hareketle, resmi yasak
Mavi ile sarının karışımı olan yeşil; lamaktadır. Ancak halkın yasaklara kesinlikle
yüzyıllardır bolluğun, bereketin, ölümsüzlüğün, uyduğu görülmekle birlikte, saraya mensup yük
zaferin rengi olarak kabul edilmiştir. Müslümanlılc sek düzeyde bürokratlar ve Mevlevî
renk olarak, yeniden doğuşun, tabiatın can Dergâhlarında'", felsefî fikirlerin enginliği
lanışını da ortaya koyan yeşili seçmiş, Hristiyanlık sayesinde bu düşünceler aşılarak, hadislerin
kırmızı ile, Musevilik gök mavisi ile sembolize koyduğu yasak farklı yorumlanmıştır. Saray tez
edilmiştir. yinat atölyelerinde hazırlanan muhteşem eserler,
Sarı; Güneşi, zenginliği ve kıymetli madenleri kültür tarihimizi yansıtan, sayıları mahdut, önem
simgeler. Güneş ışınları, nuru, dolayısıyla da aklı li belgelerdir. "İslâmiyette ve Türklerde resim yok
ve hikmeti hatırlatır. Sabahın san güneşi, ilâhi tur" diyenlere" kültürümüzdeki en güzel cevap,
silsile-nâmelerdeki minyatür tarzındaki portre
varlığın ve onun nurunun evreni enerji ile can
lerdir. Seyyit Lokman'm Hünernâmesi, Siyer-i
landırmasını, dürüst çalışmayı ve kazancı sem
Nebî, Şemail-i Osmaniye gibi eserlerde örnek
bolize eder.
olarak gösterilebilir'^.
Kırmızının aşk, cesaret, şehadet, metanet,
itikat, iman ve cömertliği sembolize ettiğine ' Okan Işın, Gökkuşağı Sembolizması, Etiler Aeropajı,
Ankara 1996, s.93-95.
inanılır. Tarih boyunca imparatorlar, krallar, dinî
' İsmail H a k k ı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı,
liderler, kırmızı rengi tercih eder, zira hemen Türk T a r i h K u r u m u Basımevi, A n k a r a 1 9 8 8 , s . 2 4 2 ; O s m a n
göze çarparlar^. Zeki P a k a l ı n , Tarih Deyirpleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli
Eğitim Bakanlığı Basımevi, İstanbul, C.ll, s.113-121.
Siyah bütün renkleri yuttuğundan, ciddiyetin,
' Abbasi Halifeleri bu bakımdan siyah renkli kaftan
asaletin, ölümün, yasın ve karanlık güçlerin sem giymişlerdir.
bolü olmuştur. Eskiden Büyük Türkistan'da ve '"Filiz Çağman, XVı. Yüryil Sonlarında Mevlevî
Uygurlarda, gelinler evlenirken siyah giyerler. D e r g â h l a r ı n d a Gelişen Bir M i n y a t ü r O k u l u , ı. Milletlerarası
Türkoloji K o n g r e s i , Tebliğler, istanbul 15-20 Ekim 1973,
Kâdirîler ve Abbasi Halifeleri siyah rengi tercih 3 . Türfc S o n o h Tarihi, İstanbul 1 9 7 9 , s . 6 5 1 - 6 7 7 .
ederler. Hz.Muhammed Hayber Gazası'ndan " O s m a n l ı Devletinin Kuruluşunun 7 0 0 . Yıldönümü münase
sonra siyah bayrak yaptırmış, bu sebeple de betiyle, İstanbul-Topkapı S a r a y ı M ü z e s i ' n d e çeşitli ülkelerde
Emevi ve Abbasiler siyah sancak kullanmışlardır. ki m ü z e l e r d e n derlenen O s m a n l ı Padişah Portreleri S e r g i s i ,
7 H a z i r a n 2 0 0 0 tarihinde açılmıştır. Padişahın Poriresi,
Sancağın kılıfı yeşildir*. Dolayısıyla silsile-nâme- Tesavir-i Âl-i Osman, Sergi Kataloğu, Türkiye İş Bankası
lerde genelde Abbasi Halifeleri siyah renkte veril Kültür Y a y ı n l a n , M a s M a t b a a c ı l ı k , istanbul 2 0 0 0 , 5 7 5 s.
Abbas'a siyah sancak' vermesi ile ilgilidir. Şiî Hizmetleri, D o ğ a n Kardeş Y a y ı n l a n , İstanbul 1 9 6 9 .
Nurhan Atasoy, Nakkaş Osman'ın Padişah Portreleri
adetleri ise beyaz, siyah ve yeşil sancak
A l b ü m ü , Türkiyemiz, S . 6 , Şubat 1 9 7 2 , s . 2 - 1 4 .
kullanılması dolayısıyla, minyatür kaftan renk Zeren Tanındı, Siyer-i Nebî, Hürriyet Yayınları, Aksoy
lerinden bazı neticeler çıkarmak mümkün olma M a t b a a c ı l ı k , istanbul 1 9 8 4 .
maktadır. Kıyafetü'l-Insaniye fi Şemail-il-Osmaniye, (Tıpkıbasım),
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, The
Beyaz; renksizliğin, saflığın, masumiyetin, Historical R e s e a r c h F o u n d a t i o n , G ü z e l S a n a t l a r M a t b a a s ı ,
ilâhi hakikate ulaşma yolunda saf ve erdemli bir İstanbul 1987.
SADI B A Y R A M
Bayazıd-ı Veli, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Filiz Ç a ğ m a n ; Osmanlı Uygarlığı-Ottoman Civilization 11,
Ed. Halilİnalcık - Günsel R e n d a , M a s M a t b a a c ı l ı k - İ s t a n b u l
Süleyman, ll.Selim, III.Murad, III.Mehmed, Sultan 2 0 0 3 , s. 9 2 5 - 9 2 6
Ahmed, Sultan Mustafa, Sultan IV. Murad, Sultan " Y a p ı ve Kredi Bankasınca 1 9 6 8 yılında D o ğ a n K a r d e ş
İbrahim, ve en son olarak da eserin yapılış tari M a t b a a s ı n c a tıpkıbasımı yapılmıştır. Sadi B A Y R A M ;
Musavvir Hüseyin Tarafından Minyatürleri Y a p ı l a n v e H a l e n
hine tahta olan IV. Mehmed'in minyatürleri eserde
Vakıflar G e n e l Müdürlüğü Arşivi'nde M u h a f a z a E d i l e n
yer almaktadır. Silsile-nâme, Vakı^ar Dergisi, S.XIII, B a ş b a k a n l ı k B a s ı m e v i ,
Ankara 1 9 8 1 , 5 . 2 6 5 - 2 6 8 .
Avusturya-Viyana National Bibliotheq " S a d i Bayram ; Merzifonlu K a r o Mustafa P a ş a ' n m II. V i y a n a
Library'de Cod Af. 50 numara ile kayıtlı Suhbatu'l Bozgununda V i y a n a ' d a Bıraktığı Silsile-nâme, S a m s u n 1 9
Ahbâr'' adlı eser ile Vokıfiar Genel Müdürlüğünde Mayıs Üniversitesi- Kaymakamlığı- M e r z i f o n Belediyesi
Merzifon V a k f ı t a r a f ı n d a n Düzenlenen Ulıuslararası
bulunan K.4 numaralı Silsile-nâme arasında çok Merzifonlu K a r a Mustafa Paşa S e m p o z y u m u , M e r z i f o n 8 - 1 1
büyük benzerlik vardır. Hatta kanaatimize göre Haziran 2 0 0 0 , Bildiriler.
ANKARAEINQGRAF^^
Topkapı Sarayı Müzesi Hazine 1324 numa İkinci bölümde ise, 26 sayfa içinde 92 adet
ralı Zübdetü't-Tevarih: minyatür bulunmaktadır. Sultan II.Mustafa ile eser
sona erer. Ancak XVII. Asırda Sultan Mustafa'ya
Birinci Bölüm 26 sayfa olup, ilk iki sahifesi
kadar ilaveler yapılmıştır. 1106 H./1695 M.,
karşılıklı olarak tezhiplidir. Hz.Muhammed ve
1115 H./ 1703 M. zemin hatâilerle bezenmiştir.
ashabı hakkında Dublin-Chester Beatty Library
nüshasında olduğu gibi Yusuf bin Abdülhadi'den Fransa Bibliotheque Nationale Cel. 12968
alıntı bilgiler verilmektedir. numaralı eser:
26. sayfanın sonunda "Tahriren fi tarihi şehri Lübnanlı Umayunuz veledi Şükrü el-Çelebi el-
Cemaziyelewel senete sitte ve elf minel Hicreti Marunî tarafından 1750 yılında Bibliotheque de
Neheviyye. Kâtibihi Yusuf bin Muhammad el- L'abbaya Royale Victor Kütüphanesi'ne hediye
Dizfulî sâkin-ı sahibihi hürmet-i elimen gafere edilen eser, bir başka minyatürlü eserden kara
fihi" ibaresi bulunmaktadır. Bu ibareden, eğer kalem kopyadır. İçinde 94 adet resim bulunmak
metin istinsah değilse, 01.05.1006 H. / 10.12. tadır. Sultan III. Ahmed'e kadar olan silsile verilir.
1597 M. tarihinde yazıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu eserlerden Vakıflar nüshası ile
İkinci bölümde Hz.Adem'den başlayarak Avusturya National Bibliothek AF. 5 0 , Dublin-
Sultan İI.Bayezıd'a kadar dünyada ün yapmış Chester Beatty Library nüshası hakkında geniş
kişilerin 79 adedinin madalyon içinde minyatürü makaleler yayınladık, karşılaştırmalar yaptık'^.
verilir. 1006 H./ Aralık 1597 tarihlidir. Ankara Etnografya Müzesi'de bulunan
Topkapı Sarayı Müzesi Hazine 1591 numa nüshayı ise 1976 yılında Viil. Türk Tarih
ralı Silsile-nâme: Kongresinde bir kısmını tebliğ olarak sunduk'*,
önemli bir bölümünün resimlerini siyah beyaz
Birinci bölüm yine 26 sayfa olup, bu
yayınladık. Burada ise; içinde 146 adet minyatür
bölümün sonunda "Tahriren fi tarih-i şehr-i Safer
bulunan taşra ekolü olan bu eserin bütün
senete sitte ve elf m/n el-hicreti nebeviyye.
sahifelerini renkli olarak bir arada sunmak, tıpkı
Kâtibihu Yusuf bin Muhammed Dizfilî, sâkin-u
basımı yapılarak eserin tamamının çoğaltılarak,
Bağdad. Gaferallahu Teâlâ li-kâtibihî ve li sahibi
gelecek nesillere intikalini sağlamak, müzelerde,
hi ve hürmet-i Muhammed"\n kaydı vardır.
kütüphanelerde bulunmasını temin ederek.
Burada verilen tarih, 01.02.1006.H./13.09.
Etnografya Müzesi'nin vitrininden çıkararak ilim
1597 M.'dir.
adamlannın tetkikine arz etmek amacını güdü-
Birinci ve ikinci bölüm yukarıda bahsettiğimiz yonjz.
Topkapı Sarayı Müzesi 1324 numaralı eser gibi
olup; üçüncü bölümde 95 adet madalyon içinde
" S a d i B A Y R A M ; The 1 5 9 8 Zübdetü't-Tevârih A\ T h e C h e s t e r
minyatürü vardır. Yine Hz.Adem'den başlar ve Beatty Library İn Ireland, Image, S.M, Desen Matbaası,
Sultan lll.Mehmed'le sona erer. 1006 H./Eylül Ankara, 1991, s.3-8 ; İrianda-Dublin, Chester Beatty
Library'de Minyatürlü Bir Osmanlı Tarihi (Zübdetü't-Tevârih),
1597 tarihlidir. Kültür ve Sanaf, T.lş Bankası Yayınları, A j a n s T ü r k - M a f b a a s ı ,
A n k a r a , 1 9 9 1 , S . 1 2 , Aralık 1 9 9 1 , s . 6 3 - 6 8 ; T h e Z u b d a t - u t
Topkapı Sarayı Müzesi Hazine 1624 numa
Tawarikh of 1 5 9 8 at The Chester Beatty Library İn I r l a n d ,
ralı Zübdetü't-Tevarih: S.93; Silsile-nâmeler ve İrlanda-Dublin, Chester Beatty
Library'de Bulunan 1 5 9 8 Tarihli Zübdetü't-Tevârih, Vakıflar
Eserin tamamı 15 varak olup, birinci
Dergisi, S . XXIV, Tisamat Basım S a n a y i i , A n k a r a 1994,
bölümde baştan 8 sahifede cihan tarihi anlatılır. s . 5 1 - 1 1 6 . (Eserin tıpkıbasımı d a verilmiştir.)
Zahriyesi tezyinatlıdır. " S a d i Bayram; A n k a r a Etnografya Müzesi'ndeki M a d a i y o n l u
Siisilenâme'de Doğu Anadolu ve Batı A s y a , V///. Türk Tarih
İkinci bölümde madalyon içinde 66 minyatür Kongresi, Tüdc Tarih Kunjmu Y a y ı n l a n , A n k a r a , 1 9 8 1 , C . l l ,
olup. Sultan lll.Mehmed'le sona erer. s. 6 4 5 - 6 5 7 , Lev. 3 3 1 - 3 5 3 . ; Prof.Dr.Günsel R e n d a ; A n k a r a
Etnografya Müzesi'ndeki 8 4 5 7 Nolu Silsilename Üzerine
Topkapı Sarayı Müzesi Hazine A-3110 Bazı Düşünceler, Kemal Çığ'a Armağan, istanbul 1984,
numaralı Silsile-nâme: s.l 75-202.
ANKARA ETNOGRAFYA M Ü 7 P . c . i - M n c B U I l IMAM C . , , e,, p ^ | .
(İsrâ/70) [buyruğu] gereğince teferruat âlemi yıldır. Yahudiler Tevrat'tan ( hareketle ) dediler ki,
ehlinin başına Âdem oğlunun kerâmet (üstünlük) Adem Peygamber (a.s) döneminden Resulullâh'ın
sancağını yükseltmiş, onlara "insan için sûretler Mekke'den Medine'ye hicretine dek 5043 yıldır.
vardır" hilatini giydirmiş ve "Biz insanı en güzel Hıristiyanlar İncil'den { bereketle) derler ki, Adem
biçimde yarattık." tuğrasını yaratılış başlığına zamanından Hz.Resul'ün ( s.a.v.) ortaya çıkışına
vurmuştur. "Ben yeryüzünde bir halife yarata dek 51ö2'dir. Abdullah bin Abbas'm dediğine
cağım." [diye ifade edilen] hilafet şöhretini göre ise, Adem'den Nuh Peygamber'e ( o.s.) dek
yeryüzü arsasından semâvî âleme ulaştırdı ve zür- 2256 yıldır. Hz.İbrahim 'den Peygamberimize
riyetlerin zerrelerinden nebileri ve velileri kerâme- dek 1069 yıldır. Beytü'l-Mukaddes'i inşa eden
tinin faziletiyle özel ve şerefli kılarak ismet göl Hz. Süleyman'a dek 536 yıldır. Musa
gesinde ve rekâbet samanyolunda büyütüp Kelimullah'a dek 565 yıldır. Yecüc ve Mecüc
yetiştirdi. Nebiler orasından resullerin efendisi ve Şeddini yapan İskender-i R'ûmî'ye kadar 1 17
nebilerin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa'yı yıldır. Ruhulloh İsâ'yo dek 369 yıldır. O r a d a n
(s.a.v.) seçerek ... tacını saadet başına koydu. Muhammed Mustafa'ya ( s.a.v.) dek 4 3 4 yıldır.
Sayısız salovât ve övgüler vadedilen kıyâmet Bu durumda Adem'den Peygamberimize ( s.a.v.)
gününe kadar "Sen münezzehsin biz seni dek 5337 yıldır. Suyûtî Hazretlerinden ( k.s.)
bilemedik." makamının sahibinin temiz nuru olan nakledildiğine göre, Peygamberin hicreti 9 9 2 ' d e
ve hakkında "Muhammed, ancak bir peygam gerçekleşti.(...) Bu tarihte meydana gelen evlât on
berdir. Ondan önce de peygamberler gelip sekiz yıl sonra sancakların başına geçecektir. Bu
geçmiştir." (Âli İmrân/144) sözünün sahibince yıllann tamamen Kameriyye ya da Şemsiyye-i
"Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım." denilen, Rûmiyye hesabına göredir. Öyle ki, Ashab-ı Kehf
nebiler defterinin başı, veliler ceridesinin fihristi, olayında ' Onlar mağarada üç yüz ve ilâve
seçilmişler göğünün güneşi ve seçme dairesinin olarak dokuz yıl kalmışlardır'(Kahf/25) diye
merkezi olan Muhammed Mustafa'ya ve onun haber verilmiştir. Âyetin inmesinden sonra
S soyuna ve vasîsi Ebu'l-Fozl Ali Murtozâ'yo, Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında tartışma
hidâyet imamlarına olsun (hepsine salât ve selam çıkmıştır. Bazıları demişlerdir ki, Kitap'ta üç yüz
olsun.) İlâhî övgülerle giriş yaptıktan ve peygam den fazlası yoktur. Sonra Yüce Hâk ' De ki "Allah
berliğin sığınağının temellerini kurduktan sonra Bilir " diye nazil etmiştir. Bazıları şöyle tevil
hak üzere olan sultan, mutlak delil, varlık ve etmişlerdir. Şemsi üçyüz yıl, Kamerî hesaba göre
mekanın hâsılı, zamanın ikbâl sahibi Muhammed ziyade yıl olarak hesap edilir. Çünkü her ay yılı
kılıcıyla düşmanın başını uçuran, dört katıksız yaklaşık on bir gün fark eder. İlâhî sırlar arasında
dosta sevgi besleyen padişah Şah Ahmed'in güzel kimsenin haberdâr olmadığı beş ilim vardır.
zikrine gelince; her zaman o âlicenap sultanın 1 .Kıyamet saati, 2.Yağmurun yağma vakti, 3.Ana
izzet ve mutluluk otağları, ikbâlinin felek temelli karnındaki bebeğin kız mı oğlan mı olacağı,
sarayları ve semâvî çadırı kurulu ve muhkem 4.Sabah herkesin ne yapacağı, 5. Herkesin
olsun. O sultanın kılıcı kızılbaşların başlarından nerede öleceği. Bu beş ilme goybı bilen Allah'tan
eksik olmasın ve o düşmanlara karşı her zaman
başka kimse vâkıf değildir. Allah katındaki ilim
yardım eden ve yardım edilen (muzaffer) olsun.
den olarak biline ki, dünya padişahları iki
Onun saltanatının kâideleri ve devletinin günleri
kısımdır. Birincisi İslâmî kısım, ikincisi câhili kısım.
memleket olanında dâim olsun, onun inâyet
Onlar Peygomber'in ortaya çıkışından önce
güneşi ise balıktan aya (denizden göğe) kadar
dünyaya gelmişlerdir. Dört tabakadır
serverlerin başı üzerinde sonsuz olarak kıyamet
1 .Pîşdâdiyân- 11 kişi, padişahlıkları 2 4 0 0 yıldır.
gününe dek parlayıp ışıldasın.
2.Kiyân tobokosı-IO padişah, 7 3 4 yıllık
[Beyit:] Nüshayı tamamlayınca adını "Cem'-i padişahlık süreleri vardır.3.Tâife Kralları, iki kola
Târih" koydum. aynlırlar, 22 kişidirler, padişahlıkları 3 1 7 yıldır.
Bilmeli ki, Âdem aleyhisselâm resullerin 4. S'asâniler tabakası- 31 kişi, padişahlıkları 5 2 0
sonuncusu Muhammed Mustafa ( s.a.v. ) yıldır. İslâm'dan sonra hükümet ve saltanatta
zamanına kadar Acem ehli der ki, 613 yıldır. bulunonlann zikri üç makale ve altı babı kapsar:
Bazıları derler ki, ebced harfleri hesobmca 5095 1 .Hile edip egemenlik sağlayan Benî Ümeyye, 1 3
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZF.Sj'NDE RUl I İNAM SİLSİLE-NÂMF
MÜHENDİS ve M Ü T E A H H İ T
Teltraf adresi
J . AGGIMAN AGGIMAN • ANKAR
Po»t» Kcıtusvi 249 Telefon 2281
A N K A R A
2 8 l Ü C I l S 1 9 3 4
İ T A N İ T
MEN
Res. 34: Sayfa 18 a: Üstte Eşref Ali Şafı, sol ortada Celâleddin Ekber Şah: sağ ortada Sultan Mehmed III, altta orta
da Hamza Mirza av sahnesi ile eser sona erer.
R e s . 3 3 : S a y f a 1 7 b: Üst o r t a d a Ş a h T a h m a s b , sol o r t a d a A b d u l l a h H a n , sağ o r t a d a S u l t a n III.Murad; alt o r t a d a
Ş a h İ s m a i l II.
Res. 32: Sayfa 1 7 a: Sol üstte İsmail'in kardeşi Haydar-ı Hüseyin, sol ortada Kanunî Sultan Süleyman, altta Şofı
İsmail ve Huzura gelenler.
ANKARA ETNOGRAFYA M Ü 7 F Ç ; İ ' M D E B U I U N A M C^İ. C.İ. p.MÂ^p
•A
o..
1 - ^ ı ^ ^
R e s . 3 1 ; S a y f a 1 6 b : S a ğ üstte K e r t l e r d e n Ş e m s e d d i n , o r t a üstte Ş a h S u c â , S o l o r t a d a V e c i h e d d i n M e s u d , s o l a l t t a
H o c a Ali M ü e y y e d , s a ğ alt o r t a d a Ş a h M a n s u r .
Res. 30: Sayfa 16 a: Üstte ortada taht üzerinde Tabaka-i Cengizi altında Gazan Han; orta sağda Sultan Muhommed
Hüdabende Olcaytu, sol altta Ahmed-i ilhanî, sağ altta Ebu Said Han
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESI'NDE BULUNAN SILSILE-NÂME
r^ _
iv
29: Sayfa 15 b: Sağ üstte Bahadır Han Safevî, sağ ortada Yavuz sultan Selim, sol altta Sultan Haydar Mirza.
Res
SADİ BAYRAM
R e s . 2 8 : S a y f a 1 5 a : Üstte o r t a d a A k k o y u n l u U z u n H a s a n , a l t ı n d a o r t a d a A k k o y u n l u Y a k u b , s o l a l t t a M u r a d bin
Y a k u b A k k o y u n l u , s a ğ altta Ç e r k e z M a m l u k l e r i n d e n Tomanbay.
ANKARA ETNOGRAFYA MÜ7FSrK,n. „.., . ^ „ ^„
9-
337
t:
V
Res. 27; Sayfa 14 b: Sol üstte Ismailiyeden Şafı Hasan-ı evvel, sağ üstte Mehdi Halife, sol altta Şah Mahmud bin
Hasan, orta altta Azidüddin Halife, sağ altta Nosreddin Halife.
Res. 26: Sayfa 14 a: Üstte ortada Cengiz Han tatıt üzerinde, sol altta Hoca Nasreddin Muhammad Tusî, altta orta
do Hülâgu Han bin Tuli Han, sağ altta Abbasilerden Halife Mutasım görülüyor.
Res. 25: Sayfa 13 b: Üstte Büveyhilerden Ebu Mansur Addüddevle, solda Sultan Sebüktekin bin Mahmud Gaznevi,
sağda Abbasilerden Mutadıd Billâh, altta Behram Hüsrev Şah-ı Gaznevî.
Res. 24: Sayfa 13 a: Sol üstte Safevilerden Ömer bin Leys, sağ üstte Abbasi Haifelerinden Mutosım Billâh, ortada
Ismail-i Samanî, altta Şahobüddevle.
y - 7
1
1
341
: Sayfa 12 b: Sol üstte iskender, sağ üstte Eflâtun, ortada Şapur, sol altta Erdivan Şahı, sağ altta Fisafor.
SADİ BAYRAM
1 -
Res. 22: Sayfa 12 a: Orta üstte Hz.Davut, sol üstte Hz.Süleyman ve hudhud kuşu, sağ üstte İsmail Nebi, sol ortada
Ardoşir bin Balbek, sağ ortada Ebrehe fil üzerinde, sol altta Filkos Rumî, sağ altta Sabâ Melîkesi Belkıs tacıylo göste
riliyor.
o.
o:
343
Res. 21: Sayfa 11 b: Sol üstte Timuriyandan Mirza Babür, sağ üstte Memluklardan Melîk-i Tahir, ortada Şah-i Bey
Hcn-ı Özbek Sağ altta Cihan Şah, sol altta Mirza Hümayun görülüyor.
. ^ • • ^ ^ • H
Res. 20: Sayfa 11 a: Sol üstte Ebu Said Mirza ve veziri, Melik Sultan Çekmûh, sağ ortada Karakoyunlu Karo Yusuf
bin Muhammed; sol altta Hüseyin Baykara; sağ altta Sultan Bayezıd-ı Veli (II. Beyazid) minyatürü yer alıyor.
ANKARA ETNOGRAFYA MljZF.gj'NDE BUIIINAN SİLSİLE-NÂMF
•a
^ -«M
ıtri
R e s . 1 9 : S a y f a 1 0 b: S o l üstte A t a b e k l i M u h a m m e d , s a ğ üstte A b b a s i l e r d e n K a i m b i e m r i i i l l â h , o r t a d a A t a b e k y a n d a n
Nureddin M u h a m m e d H a n , s a ğ altta ise M u s u l yöresi A t a b e k l e r d e n E b u Bekr S a i d M i r z a bin Z e n g i görülüyor.
Res. 18: Sayfa 10 a: Sol ortada Melîk Şafı-ı Selçukî, karşısında sağ ortada Abbasi Halifelerinden Mütekibillâfı, sol
altta Sultan Alâeddin-Î Selçukî, sağ altta Sultan Celâleddin-i Harezmî madalyon içinde minyatürleri görülüyor.
ANKARA ETNOGRAFYA MİJZF.gi'NDE B U l l l N A M S İ L S İ L E - N Â M F
-7--
R e s . 1 7 : S a y f a 9 b: S o l üstte Ş a f ı R u h ; s a ğ üstte M e l î k S a l i h , o r t a d a A s t r o n o m U l u ğ B e y , s o l a l t t a M i r z a B a b ü r , s a ğ
altta F a t i h S u l t a n M e h m e d v e k a r ş ı s ı n d a m u h t e m e l e n A k ş e m s e d d i n ( ? ) m a d a l y o n i ç i n d e g ö r ü l ü y o r .
Res. 16: Sayfa 9 a: Solda taht üzerinde Timurlenk, karşısında yine taht üzerinde Osmanlı Devletinin kurucusu
(Osman Gazi) Sultan Osman, ortada Sultan Berkuk-u evvel, sol altta Mirza Ömer Şeyh bin Timur, sağ altta Yıldırım
Bayezid yer alıyor.
ANKARA ETNOGRAFYA Mn7Fç;i-MDE BUl IINAM QM a ^^'.^^^
5^
-O
H 4-
f W-
E b u b e k r , H z . M u h a m m e d A s k e r î , M u h a m m e d E k b e r , H z . A b b a s . s a ğ altta E b u M ü s l i m T e b e r d a r .
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ'NDE BULUNAN SİLRİİ F-NÂMF
^^^^^
H z . H a m z a üç a y r ı m a d a l y o n i ç i n d e g ö r ü l ü y o r .
SADİ BAYRAM
Res. 12: Sayfa 7 a: Üstte ortada Zekeriya Aleyhisselâm, altında Yahya Aleyhisselâm, solda Behrem Gur, karşısında
Melîk-i Yemen'in Ebrehe'ye hediyeler vererek geri göndermesi, alt ortada Hz.Meryem, Hz. Isa ve yerine çarmıha
gerilen kişi tasviri görülüyor.
ANKARA ETNOGRAFYA MlJ7F.qi-NDE BUl UMAM <;İLSİLE-NÂMF
• "VI
- r
3 -
İÎİ
- y
sol a l t t a I s f e n d i y a r , s a ğ a l t t a i s e H z . D a n y a l y e r a l ı y o r .
Res. 10: Sayfa 6 a: Sol üstte ireç oğlu Menuçefır, sağ üstte Yusuf Aleyhisselâm önünde diz çöken Züleyha, Sol altta
Zol oğlu Rüstem, sol altta Buhtınnasr, sağ altta Yuşa Peygamber'in Cebbarlar şehrini teslim alması sahnesi.
ANKARA ETNOGRAFYA MlJ7F.c;i-Mr)E BUL liNAM Qİ. eh e H A ^ r
»0
I?
Res. 9: Sayfa 5 b: isfıak Aleyhisselâm'a oğlu Ays'ın av eti getirmesi, Hz ismail, Kâbe önündeki babası İbrahim
Aleyhisselâm kabri önünde. Sol ortada Afrasiyab, sol altta Türklerin soyunun dayandığı at üzerinde efsanevi kahra
man Oğuz Han, alt ortada ishak Aleyhisselâm oğlu Ays, sağ altta İshak Peygamber'in oğlu Hz.Yakup Aleyhisselâm
görülüyor.
ir c "
Res. 8: Sayfa 5 a: Sol üstte iskender ve Hızır Aleyhisselâm, sağ üstte Şeddad bin Ad ile Salih'in nrıücodelesi, ortada
Kahraman-ı Kadir, sol altta Lût Aleyhisselâm ve melek, orta altta Hz.Ibrahim'in Hz.lsmail'l kurban etme sahnesi, sağ
altta ise Nemrud'un beynine giren sivrisinek vızıltısından kurtulmak için ba$ına balyoz vurdurması sahnesi.
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ'NDE BUl IJNAN SİLSİLF-NÂMF
--•,1
ır<z^- ' « - r !
-w ^
yine H z . N u h ' u n üçüncü oğlu Ham'ın min-yotürleri görülüyor. S o l altta; Feridun'un çocukları Selm ve Tur'un,
İ i
C o - «
^ 71
O'
^ 5 % t . -V
^ r. ^ . ^ • •
Res.5: Sayfa 3 b: Hz.Adem, melelc ve bir çocuğu ile Hz.Hawa, sol altta ilk hükümdar Keyumers; sağ altta Kabil'in
Habil'l öldürmesi sahnesi yer alır.
SADİ BAYRAK^
w ' • l.
/« • •• » • M
I •• •
Res. 4: Sayfa 3 o: Eserin metin kısmının sonu. Metnin 9.satın dikkat edilirse yenilenmiş.
ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ'NDE BULUNAN SİLSİLE-NÂME
T ** y ~~ ~ y.