Professional Documents
Culture Documents
1-SEROTONİN NEDİR:
Serotonin bir nörotransmitterdir. Yani sinir hücreleri arasında elektrik sinyallerini
taşımakla görevlidir. Bunlar bir sinir hücresinden aldıkları elektrik sinyalini
diğerine aktararak, beynin çalışmasında hayati rol oynarlar.
-Serotonin beyinde salgılanır ve vücudun çeşitli noktalarında üretilir.
-Genelde merkezi sinir sisteminde ve mide-bağırsak kanalında bulunur.
-Merkezi sinir sistemindeki serotonin ruh hâlini, uykuyu, iştahı, öğrenmeyi, hafızayı,
cinsel ve sosyal davranışları düzenlemeye yardım eder.
-Mide-bağırsak kanalındaki serotonin ise sindirimi düzenlemekle görevlidir.
-Mutsuzluk, üzüntü ve depresyon iştahı artırıyor, tatlı isteğini tetikliyor.
-Mutluluk hormonları iştahı azaltıyor, yemek hissini baskılıyor.
-Ruhsal durum ile iştah arasında da doğrusal bir ilişki var. Ruhsal durum iyi
olduğunda iştahın azaldığı, moralin daha bozuk ve depresif olduğu günlerde iştahın
ve tatlı isteğinin arttığı biliniyor.
-Sabah, gün ışığıyla birlikte beyinde serotonin düzeyi yükselmeye başlar, merkezi
sinir sistemi ya da kısa adıyla beyin vücudu uykusundan uyandırır, diğer hormon
sistemleri aktive olur ve hayat başlar.
-Akşam olup hava kararınca serotonin hormonu azalmaya başlar, uyku hormonu
devreye girer. Uyku hormonunun adı “melatonin”. Yattığımızda deliksiz,
dinlendirici bir uyku ancak melatonin hormon salgısıyla olur.
-Gece artık rüya görmeye başladığımız derin uyku (REM evresi) serotoninin en çok
azaldığı, melatoninin en çok arttığı saatlerdir. Daha sonra sabaha karşı melatonin
yavaş yavaş azalır, serotonin artar ve vücut tekrar uyanmaya başlar.
-Serotonin: Rahatlamayı ve sakinleşmeyi sağlamakla birlikte, iştah ve uykunun
düzenlenmesinde rol oynar. Serotonin aynı zamanda stres ve gerilim hissini
azaltır.
-Kadınlarda ve erkeklerde serotonin; Araştırmalar erkeklerin kadınlara göre
biraz daha fazla serotonin bulundurduklarını göstermiştir, ama bu fark çok
küçüktür, bu yüzden ihmal edilebilir.
-Egzersizin serotonin üretimini ve salgılanmasını yükselttiği tespit edilmiştir
-Serotonin doğal yollarla arttırılabilir mi?
-Serotonin ruh hâlinin dengelenmesinde, uyku döngüsünde ve zihnin
odaklanmasında önemli rol oynar.
-Serotoninin düşük düzeyleri depresyona, aksiyeteye, obsesif-kompulsif
davranışlara ve insomniyaya neden olabilir.
-Bu yüzden serotonin seviyesinin yüksek tutulmasına dikkat edilmelidir.
-Yetersiz ve dengesiz beslenme, egzersiz yapmama, kafein kullanımı, alkol
kullanımı, yapay tatlandırıcılar, diyet yapma ve stres vücudun serotonin
üretimini sekteye uğratır.
2-OKSİTOSİN NEDİR?
Oksitosin, bağlanmayı ve güveni destekleyen bir hormondur. Doğum sırasında
kasılmaları tetikler. Daha az bilinen ancak aynı derecede önemli olan işlevi
ise stres tepkilerini düzenlemek ve sinir sistemini sakinleştirmeye yardımcı
olmaktır.
“ Duygusal bağ, güven esasına dayanır. İşte bu güven duygusu ile kurulacak
bağ için oksitosin görevlidir. Daha yüksek kan oksitosin seviyeleri olan
çiftlerde, sevgi daha yüksektir, duyarlılık ve minnettarlık yüksektir. “
Oksitosin yakın olma, yakın hissetme duygusu tarafından tetiklenir. Bu
sebeple kucaklaşma hormonu olarak adlandırılır. Oksitosin salgısı, çevrenizi
tehditlere karşı dikkatle izleyen beyin tarafından algılanan uyaranlara yanıt olarak
gerçekleşir. Dokunmayla ve içten göz temasına yanıt olarak üretilir. Stres
yoğun zamanlarda kortizolün etkilerini dengelemek için de üretilir.
3-DOPAMİN NEDİR?
Dopamin, bizleri mutlu ederken aynı zamanda canlı ve tetikte tutan bir başka
hormondur. Çok çeşitli aktivitelerde yer alır ve bir denge içinde salınması
önemlidir.
motor beceri kontrolü ve bilişsel işlevler
beynin motivasyon ve ödül sistemi
karar verme ve dürtü kontrolü
hafıza ve dikkat becerisi
annelik duygusu ve üreme davranışları
Bu kimyasal, beynin ödül sistemi parçasıdır.
-Kişiye zevk veren hisler ve bunlara alışmayı yönetir. Bağımlılık sistemindeki
motivasyon etkenidir. Kumar, alkol, teknoloji, telefon, bilgisayar, oyun
bağımlılıklarında beyinde dopamin salgısı bunu yönetmektedir.
Tüm dopamin yaklaşık % 50’si bağırsakta üretilir. Bağırsak mikrobiyomu, uzun
vadeli sağlık için çok değerlidir. Kalın barsaktaki trilyonlarca bakteri hücresi,
“yeni bir organ” ya da “ikinci beyin” olarak tanımlanır. Bağırsaktaki enterik sinir
sistemi ile üretilen nörotransmitter ve hormon çok önemlidir.
Dopamin nasıl artar?
Yaşla birlikte dopamin sinyali düşer. Dopamin gıdalarda bulunmaz. Gıdalarda
bulunan tirozin amino asiti, vücutta dopamin dönüşür. Dengeli ve sağlıklı
beslenme, tirozin için idealdir.
4-ENDORFİN NEDİR?
Endorfin sizi mutlu eder. Ağrı kesici olarak işlev gören nöro-sinyal molekülleridir.
Opioid reseptörlerine bağlanarak merkezi sinir sistemindeki ağrı sinyallerinin
iletimini engellerler. Endorfin, merkezi sinir sistemi reseptörlerine bağlandığında
dopamin salınır, yani birlikte çalışırlar.
Koşu ve kardiyo çalışması, endorfin düzeyini artırır. Özellikle egzersiz sonrası
aktif dinlenme sırasında endorfin mutluluğu kişinin bedenini kaplar.
Dopamin ; Beyinde dopamin seviyesi arttığı zaman kişinin kendini iyi (high) hissetme
durumu artmaktadır.
Dopamin yemek yeme davranışında da rol almaktadır. Aslında dopaminin yeme
davranışında 2 rolü vardır.
Birincisi kalori ihtiyacı için yemek yeme davranışıdır. Yani yaşamak için yemek
yememizi sağlayan da dopamindir ve bu dopamin beyinde hipotalamustan salınır.
İkincisi ise yemekten haz almanın sağlanmasıdır. Bu ise beyinde limbik sistemden
salınan dopaminin görevidir.
Dopamin ve Noradrenalin: Enerji ve zindelik sağlar. Vücutta üretildiklerinde; birey
daha hızlı düşünmeye; tepki vermeye başlar; kendisini daha motive hisseder;
refleksleri hızlanır.
Beynin Aç!
Yale Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmada, açken ve tokken beynin aktiviteleri
ölçülüp, beynin açlık durumundaki tepkisi gözlemlenmiş. Katılımcılar bir cihaza
bağlanarak, kan glikoz seviyelerine, açlık ve tokluk durumlarına, ayrıca işlevsel MRI
yöntemiyle beyin aktivitelerine bakılmış.
Yemekten iki saat sonra katılımcılara çeşitli yemek fotoğrafları gösterilmiş ve
ölçümlere başlanmış. Katılımcıların beyindeki, mantıklı düşünme ve karar verme,
sebep-sonuç, planlama gibi yönetimsel becerilerinin olduğu kısımda daha fazla
aktivite olduğu görülmüş. Bireyler bu zaman diliminde yüksek kalorili abur cuburları
reddetmekte ve duygularını kontrol etmekte daha başarılı olmuşlar. Ancak uzun
süreli açlık sonrası katılımcıların glikoz değerleri düşmeye başladığında, beyinde
duygularla ilişkili daha derin alanların aktive olduğu tespit edilmiş. Beynin komut
vererek bireyleri yemeğe yönlendirdiği ve bireylerin de gördükleri abur cuburları
yemeye başladıkları tespit edilmiş.
Bununla birlikte tıpkı uzun süreli açlık araştırmalarında olduğu gibi, yapılan düşük
kalorili diyetler sonucunda da besin bulamayan beyin hücrelerinin, açlık adını
verdiğimiz içgüdümüzü harekete geçirdikleri artık biliniyor.
Kalbin Aç!
Duygusal yemek yeme ihtiyacı, en çok ‘Kalbimiz Aç’ olduğunda ortaya çıkar. Kızgınlık,
öfke, yalnızlık, güvensizlik, suçluluk, kıskançlık, kaygı, hayal kırıklığı, üzüntü,
sıkıntı, sevgi boşluğu gibi duygular, duygusal yemek yeme alışkanlığını tetikler.
Duyguların yerini yemekle doldurmak aynı zamanda kilo alma sürecini de başlatır.
Kilo aldıkça kişinin kendini beğenmemesi gibi durumlar, bunun sonucunda şok diyet
uygulamaları ve sonrasında tekrar kilo alımı ise vücutta yo-yo sendromuna sebep
olabilir. Mutsuz hisseden kişi kilo alır. Hayal kırıklığı, kişiye kendini yalnız ve
gelecek hakkında umutsuz hissettirir. Bu da kişinin kendine olan ilgisini
kaybetmesine ve belki de kilosunu umursamamasına yol açar. Bastırılmış üzüntü
fark edilip başa çıkılmadığı sürece, tıkınırcasına yemek yeme sendromuna yol
açabilir. Depresyon yüzünden çok yemek yiyen kişiler, genellikle süt ürünlerine
yönelirler (dondurma, çikolata, peynir, vs…). Çünkü süt ürünleri kimyasal yapıları
nedeniyle antidepresan ilaçlarla aynı nörolojik etkiyi yapar.
Miden Aç!
Normalde sağlıklı bir diyet programı, kişiyi çok ciddi bir biçimde acıktırmaz.
-İnsan fizyolojisinde kan şekeri üç saatte bir düştüğü için, üç saatlik aralarda mutlaka
ara öğünlerin tüketilmesi gerekir. Eğer kişi sadece üç ana öğünden oluşan bir diyet
yapıyorsa, ya da uyguladığı diyet programı kendi vücuduna ve metabolik hızına göre
çok düşük kaloride ise, o zaman ani açlık krizleri oluşur.
Açlık krizlerinin/yiyecek aşermelerinin vücudun bilgeliğini yansıttığına
inananlardanım; vücudun, ihtiyaç duyduğu besin öğelerinin sinyalini verdiğini
düşünüyorum. Örneğin; krize girip çikolataya aşermek, vücudun daha fazla
antioksidana ihtiyaç duyduğu anlamına gelebilir. Bununla birlikte aslında bir kase
dolusu kırmızı üzüm, çikolataya oranla daha yüksek miktarda antioksidan sağlar;
ancak çoğumuz üzüm yerine çikolatayı tercih ederiz.
Açlık krizlerinin ve aşermelerin psikolojik mi fizyolojik mi olduğuna dair çok uzun
zamandır araştırmalar yapılmakta, ancak her iki durumun da açlık üzerinde etkili
olduğu görülmektedir. Örneğin; küçükken hasta olduğumuzda annemizin yapmış
olduğu tavuk suyu çorba bizi iyileştirmeye yeter. Büyüyünce de hasta olduğumuzda
psikolojik olarak anne eli değmiş tavuk suyu çorbanın işe yaracağını düşünürüz. Her
yiyeceğe aşerebiliriz, ancak genelde bunlar pek de besleyici olmayan yiyeceklerdir ve
bu gibi durumlarda psikolojik faktörler muhtemelen fiziksel ihtiyaçlardan daha
etkilidir.
https://www.ntv.com.tr/saglik/depresif-duygulari-tetikleyen-karbonhidratli-besinleri-
tuketmeyin,K_1gLLdan06Y3iPQCMxM-g
Şeker Bağımlılığı
Şeker tüketimiyle yükselen dopamin salgısı sayesinde iyileşen ruh haliniz dopaminin
geri çekilmesiyle birlikte yerini daha karamsar duygulara bırakır. Hayvanlar üzerinde
yapılan deneylerde dopamin salgısının yeniden yükselmesini sağlamak amacıyla
farelerin şekere karşı bir bağımlılık geliştirdiğini gösteriyor.
-Araştırma sonuçlarından bir diğeri şekerin kokaine göre daha ileri seviyede bir
bağımlılığa sebep olduğu.
-‘American Journal of Clinical Nutrition’ dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre
glisemik indeksi yani şeker içeriği daha düşük olan yiyecekler beyindeki ödül
mekanizmasını daha az etkiliyor ve daha az açlık duygusu uyandırıyor.
-Aşırı şeker tüketimi beynin hipokampüste inflamatuar yani iltihaplı değişimlere yol
açıyor. Bu iltihap gözle görülemeyecek boyutta. Hipokampüs uzaysal yön bulmada
ve kısa süreli hafızada etkilidir. Burada oluşan inflamasyonlar beyin aktivitelerinde
yavaşlama ile sonuçlanır ve hafızayı kötü etkiler. Ancak araştırmalara göre bu etkiler
kalıcı değil.
-Beyniniz şekersiz yapamaz
Yavaş yavaş gelişen ve beynin duruma intibak etmesine fırsat tanıyan kan şekeri
düşmelerinde –hipoglisemi hallerinde- ise beyin zannedildiği ölçüde ciddi problemler
yaratmıyor.
Eğer kan şekeri ellili rakamlar gibi kritik noktalara ulaşmamış ve bu düşme birdenbire
değil de zaman içinde yavaş yavaş oluşmuşsa halsizlik, yorgunluk, bitkinlik, isteksizlik,
uyku hali, takatsizlik, odaklanamama, unutkanlık, sinirlilik gibi belirtiler ön planda
oluyor.
Eğer kan şekerindeki düşme birdenbire ortaya çıkmışsa ve hele bir de rakamlar
altmışlara, hatta ellilere ulaşmışsa sinirsel tepkiler, öfke atakları, uyku bölünmeleri, baş
ağrıları, baygınlığa kadar giden şuur bulanmaları, hatta tam şuur kaybı hali ortaya
çıkabiliyor.
Beynin kansız kalmasının gerçekten şaşırtıcı olabilen işaretleri de var. Bunlar bazen o
kadar beklenmedik şeyler olabiliyor ki tecrübeli hekimlerin bile işin içinden çıkması
kolay olmuyor.
Örneğin panik atakla psikiyatriste giden bir hastada sorun iyice araştırılırsa arka planda
gözden kaçmış bir hipoglisemi saptanabiliyor.
Uyku bozukluklarıyla uyku laboratuvarlarına başvuranların bazılarının da sorunlarının
hipoglisemiyle ilişkili olduğunu görmek şaşırtıcı olmuyor.
Yemeklerden sonra gelişen uyku hali, tatlı ve unlu gıdalara karşı aşırı istekli olma, kontrol
edilemeyen yeme atakları, izah edilemeyen kilo kazanımları, sabah yorgun kalkmalar,
mutsuz uyanmalar, bir türlü izah edilemeyen üşümeler, ellerde titreme, kronik bulantı hali,
sürekli soğuk ve terli bir görünüm sergileme, tekrarlayıp duran kalp çarpıntıları, cinsel
istekte azalma gibi şikâyetlerin de dikkatli bir araştırma yapıldığında arkasında gözden
kaçmış bir hipogliseminin bulunması şaşırtıcı olmuyor.
Beynin kandaki şeker seviyesiyle şekerle ilişkisi son derece önemli ve üzerinde dikkatle
durulması gereken bir durumdur. Hipogliseminin sıradan bir sorun sayılmaması, ciddiye
alınıp izlenmesi, eğer varsa üzerinde hassasiyetle durulması ve tedavisi de çok ama çok
önemli bir konudur.
Eğer yukarıdaki belirtilerden bazılarını siz de yaşıyorsanız ve bunlar özellikle aç kalınca,
öğün atlayınca, tatlısı, unu, nişastası bol bir yemekler veya bol şekerli bir içecekleri –
meyve suyu, meşrubat- veya alkol içtikten sonra gelişiyorsa kan şekerinizde
hipoglisemik ani düşmelerin olabileceği aklınızda olsun.
Teşhis için şeker yükleme testi de yaptırmayın! Aç karna kan şekerinizin ölçülmesi ve
güçlü bir kahvaltıyı takip eden saatlerde kan şeker ve insülin seviyelerinizin ölçülmesi
yeterli olur. Bu işi tabiî ki bir doktor kontrolü altında yetkili bir laboratuvarda
yaptırmalısınız.
PAY
-Aşırı şeker tüketimi vücut sağlığına son derece zararlıdır
Kaynak:
https://www.businessinsider.com.au/effects-of-sugar-on-your-body-and-brain-2017-
10?r=US&IR=T