You are on page 1of 50

16 INC/ ASIRDA DINI VE SOSYAL B~R

~NKIL'AP TE~EBBÜSÜ
EKBER GURKAN
1556 - 1605
Hikmet Bayur
Ankara Tarih, Dil, Co~rafga fakültesi vrofesörlerinden

Ekber, baba taraf~ndan Hindistan fatihi Babür'ün torunudur.


Bu surette Timur onun yedinci göbekten büyük babas~~ olur. Ana-
s~~ Hâmide Banu Begüm bu hanedana nisbeti olan Mir Baba
Dostun k~z~d~r.
Ekberin Hindistan taht~na ç~kmas~ndan az evvel cereyan eden
mühim vakalar ~unlard~r:
Babür orta Asyada Timur'un devletini yeniden kurmak için
yapt~~~~birçok u~ra~malardan sonra oray~~ Özbekler'e b~ rakmaya
mecbur kal~r ve Kâbil'e çekilir. 1526 da Hindistan ~imalinin büyük
bir k~sm~na hâkim olan Afganl~~Lodi hanedan~~ ile kat'i çarp~~mada
bulunur. Bu hanedan için Kembriç Hind tarihinde ( C. III, S. 224 ;
Ha~iye 2 ) denilir ki: "Lodiler neslen Kalaç veya G~lcai Türkler-
dir, fakat o kadar zamandanberi Arganistanda oturuyorlard~~ ki
15 inci as~rda onlara Afganl~~demek do~ru olur.„
Bu hanedan~n o s~rada tahtta bulunan üyesi Sultan Ibrahim
Lodi Panipat meydan muharebesinde Babür taraf~ndan kat'I surette
y-enilir, kendisi ölür ve memleketi Babür'ün eline geçer. Bu
suretle Hindistanda Timur Gurkan~n ad~na atfen Gurkani denilen
Türk devleti kurulmu~~olur.
Babür bundan sonra daha tehlikeli bir rakiple kar~~la~~r; o
da Çitor racas~~Rana Sanka'd~r. Hemen bütün Raçput devletlerine
ve umum Hindu halk~n teveccühüne ve onlarca 3 12 as~rd~ r
kaybedilmi~~olan hâkimiyetin tekrar elde edilmesi istek ve ümi-
dine dayanan bu zat~~ Babür Kanva meydan muharebesinde
kâmilen ezer (1527).
134 Hikmet Bayur

1530 da ölen Babür'un yerine Hind taht~ na büyük o~lu Itü-


mayun ve Kabil taht~na ismen a~abeysine tabi olarak ikinci o~lu
Kamiran geçer.
Hümayun'un kabiliyetsizli~i, e~lenceye olan meyli, karde~-
lerinin mütemadi ayaklanmalar~~ ve kar~~s~ na keza eski Kalaç
Türklerinin bir ~ubesi olan Afganl~~ Sur boyuna mensup ~ir Han
isminde çok kabiliyetli bir zat~n ç~kmas~~ona Hindistan] kaybettirir
(1540).
Hümayun, karde~ i Kamiran onu Kabil'e sokmad~~~~için bir
zamanlar Hindistan'~n ~imali garbisinde Sint havalisinde serseri
bir sergerde gibi dola~~ r. Büyük o~lu Ekber o s~rada Ömer Kut
denilen ufak bir kasabada do~ar (1542).
Az sonra Hümayun Iran ~ah~ n~n yan~na kaçm~ya mecbur olur
(1543) ve onun yard~ miyla 1545 y~ l~nda Kandahar ve Kabil'i kar-
de~i Kamiran'dan al~r.
1545 ila 1553 y~llar~~Babür'un dört o~lu aras~nda Kabil, Kan-
dahar, Gazni ve Badah~an havalisinin hâkimiyeti için harple geçer.
Muhtelif sava~~ve bask~ nlarda Ekber iki kere amcalar~n~n eline
dü~er ve bazan babas~ n~n top ate~ini kestirmek için kale duvarlar~~
üzerinde te~hir edilir.
Nihayet 1553 te Hümayun karde~lerinin fitnesini sona erdirir
ve ~imdiki Afganistan~ n bir k~sm~n~n rakibsiz hakimi olur.
O s~rada Hindistan'a hakim olan Afganl~~ Sur hanedan~~üyeleri
aras~ nda nifak ve muharebe vard~r; esasen ~ir ~ah ünvanile
Hind taht~na ç~ km~~~olan ~ir Han 1545 te ölmü~tü.
1554 te Hümayun Hindistan'a hücum eder. 1555 te Sirhint civa-
r~nda Sur hükümdarlar~ ndan Sultan iskender'e kar~~~büyük bir
zafer kazan~r ve Delhi ile Agray~~tekrar ele geçirir, fakat o s~ra-
larda kazara ölür.
Ekber o esnada 13 ya~~ndad~r; babas~n~n i~lerinin düzelmesinde
ba~l~ca amil olan Baharl~~ Türkmenlerinden Bayram Han onun
atal~~~d~r. Kendisini «Atal~ k» ve «Han Baba» adlariyle ça~~ ran
Ekber dört y~ ldan fazla onun nüfuzu alt~nda kal~p devlet i~lerini
ona b~rakacakt~r.
Hümayun öldü~ü s~rada Ekber Atal~~~~ile birlikte Pencap'da
bulunuyordu; ~arkta bulunan ~ah Adli ad~nda di~er bir Sur hü-
kümdar~~Hindu olan veziri Himu'nun kumandas~~ alt~ nda büyük bir
orduyu Delhi ve Agray~~geri almak ve Gurkanileri Hindistandan
ç~ karmak için göndermi~ti.
16 inci As~ rda dini ve sosyal bir ~ nk~lâp Te~ebbüsü 135

Himu, Durdu Beyin kumandas~~ alt~nda bu iki ~ehrin bulundu~u


m~ntakay~~müdafaa eden Türk ordusunu bozup oralar~~ al~ r ve
derhal Raca Vikramaditya ünvaniyla kendini müstakil hükünr~ dar
ilan eder; buna ra ~men muhtelif vas~ talarla ordusundaki Afgan-
lar~ n sadakatini temine muvaffak olur.
Müslüman Türklerin ~ imall Hind'i ele geçirdikleri zamandan
yani 12 inci asr~ n sonundanberi ikinci defa idi ki bir Hindu ~imall
Hindistan hakimiyeti davas~na kalk~~~ yordu; birincisi demin söyle-
di~imiz veçhile Babür taraf ~ ndan 29 y~ l önce bozulan Rana
Sanka idi.
Agra ve Delhiyi kaybetmi~~olan Durdu Beyi idam ettikten
sonra Bayram Han Babürun otuz y~l önce Hindistan~~ kazand~~~~
Panipat muharebe meydan~ nda küçük Türk ordusuna nisbetsiz
surette laik bir kuvvetin ba~~ nda bulunan Himu ile kar~~la~~r ve.
onu kâmilen bozar (1556).
Bu suretle Timur o~ullar~~ikinci defa Hindistan~n ~imalinin
bir k~sm~ na hâkim olurlar; daha sonralar~~hemen bütün Hindistan~~
ele ge çire ceklerdir.
*
Ac *

~imdi siyasal vakalar~~b~ rak~ p biraz sosyal vaziyeti inceliyelim.


Bu maksatla devleti te~ kil eden üç esasl~~unsurun vaziyetine
bir göz ataca~~ z; bunlar halk, rical ve ülernad~r.
A — Halk: Müslüman Türklerin Hindistan~~ tehdit ve istilas~~
daha onuncu asr~ n sonlar~ nda Sevük Tekin ve o~lu me~hur
Gazneli Mahmut ile ba~ larsa da, Pencap ve Sindin bir k~sm~~müs-
tesna, as~ l yerle~ me 1192 de Gorlu Mehmedin kazand~~~~ikinci
Tarain muharebesiyle ve Ay Beyin bir y~l sonra Delhiyi al~ p mer-
kez yapmasiyle ba~ lar.
O tarihten me~~ ul oldu~umuz Ekberin culiasu olan 1556 ta-
rihine kadar Hindistanda do~rudan do~ruya Türk hakimiyeii al-
t~nda olan yerlerde üç s~ n~f halk vard~.
En a~a~~ da Hindular ve daha umumiyetle müslüman olm~-
yanlar bulunuyordu; ba~ lang~ çta bunlar hemen bütün halk~~te~kil
ediyorlard~~ ve Ekber zaman~ nda da her halde halk~ n yüzde sek-
seninden fazla idiler.
Türk idaresinin bunlara muamelesi o s~ ralarda mesela ~span-
yollar~ n müslüman ve yahudilere ve bütün Avrupal~lar~ n yahudi-
lere ve Amerika v.s, yerlerdeki müstemlekeleri halk~na yapt~ klar~~
muameleden nisbetsiz surette daha iyi idi. Fakat bunlar müslü-
136 Hikmet Bayur

manlarla müsavi addedilmeyip cizye gibi baz~~hususi ~erl vergi-


leri vermeye mecbur olduktan ba~ ka, kendilerine mahsus ziyaret
yerlerine gidenlerden de ayr~ ca vergi al~n~ rd~. Hindistana girer-
ken Türklü~ün ve Rana Sankaya kar~~~sava~~nda müslümanl~~~n
kahramanl~~~~siyasas~n~~ gütmü~~olan Babür damga yani kara
gümrük ve oktruvas~ ndan müslümanlar~~affetmi~~ve dolay~ siyle
onlarla Hindular aras~ ndaki fark~~ artt~ rm~~t~.
Bunlara ra~men en muteber Hindu ~ahadetler, müslüman
Türk idaresindeki Hindular~ n vaziyetini ötede bende kalan Hindu
devletlerdekilerin vaziyetiyle en a~a~~~müsavi göstermektedir; zira
Türk idaresindeki yerlerde umumi servet ve refah daha fazla olup
umum halk ve bu cümleden Hindular da bundan istifade ediyor-
lard~.
Halk~ n ikinci tabakas~m yerli müslümanlar ve birkaç göbek
evvel Hindistana gelip yerle~mi~~olan Türkler te~kil ederdi.
Halk~ n üçüncü ve en yüksek s~n~ r~ n~~ ise bizzat ~imalden gelen
Türklerle onlar~ n o~lu ve nihayet torunlar~~ te~kil ediyordu. Dev-
letin hemen bütün mühim makamlar~~ bunlar~n elindeydi ve ku-
manda heyeti ve ordunun muharip k~ sm~~ hemen ~len bunlar-
dan müte~ekkildi. Bunlar~n adedi ise bir iki yüz bin ki~iyi geçmezdi.
Ehemmiyeti az olan veya müstakil ve mes'ul amirli~i icabet-
tirmiyen makamlarda yerli müslümanlar ve en a~a~~~basamakta
Hindular görünürdü. Demin bahsi geçen Himu gibi bir Hindunun
vezir olmas~~ilk defa vaki olan ve baz~~ ~ahsi sebeplere dayanan
bir istisnadan ibaretti. Hükiimdar Türk ise kendini bilhassa Türk-
lerin ve Afgan ise bilhassa Afganlar~n ba~~~bilir ve devleti
bilhassa onlar~ n vas~tasiyle onlar~n lehine idare etmeyi tabii bir
ödev addederdi.
Ba~ ka ~ rk ve bilhassa ba~ka din mensuplar~~ daha a~a~~~cins-
ten bir insanl~~a mensup addedilirdi. O devirde bu tarzda fikirler
bütün dünyaya hakimdi ve ela]) da bilhassa müstemlekelerde
hakimdir.
Hatta Ekberin ya~ad~~~~as~rda Avrupan~n gösterdi~i manzara
en zalim ve vah~i din muharebeleri, katliamlar ve enkizisyon
mezalimi manzaras~ yd~.
Ancak, Hindu halk ve onun ileri gelenleri, ihtimal bilhassa
vaziyetlerinin ezik olmad~~~~ve insanca muamele gördükleri için
madun vaziyetlerinden ç~ kmak ve yeniden hakimiyeti ele almak
istedi~ini gösterme~e ba~lam~~lard~; Rana Sanka ve Himu vaka-
lar~~ bunun deliliydi. Ileride herhangi bir f~ rsat~n zuhurunda ufak
16 ne' As~ rda dini ve sosyal bir ~nkiip Te~ebbüsü 137

müstakil Hindu prensleri aras~ nda kabiliyet sahibi biri c~kacak


olsa etraf~ na Türk idaresindeki büyük halk kütlelerini tophyabile-
ce~i anla~~l~yordu.
B — Rical : Demin dedi~imiz gibi hemen kâmilen Türkler-
den müte~ekkildi. Sebebi bunlar~n Fatih unsuru te~kil etmeleri ve
zaferi temin ve semerelerini idame ettiren siyasal idari ve askeri
bütün evsaf~~haiz olmalar~ yd~. Bunlar~ n büyük k~sm~~ Türkistan-
dar~~ ve küçük k~sm~~ ~ randan gelip asker, kumandan, memur v. s.
s~fatiyle devletin hizmetine girerlerdi. ~uras~~daima bat~rda olma-
l~d~r ki o devirde Saf evi hanedan~mn idare etti~i K~z~lba~~~randa
hemen bütün ordu ve rica! Türkmendi. O kadar ki o de vrin
tarihlerinde ezcümle mesela Babürün hat~rat~ nda Türkmen ve
Iranl~~ ayn~~mânada kullan~l~ r. Mesela Ekberin Atal~~~~Bayram
Han ~ah Ismaili iktidar mevkiine getiren yedi Türkmen boyun-
dan biri olan Baharl~~boyuna mensuptu, ve tabii ~iiydi:
O devirde Özbek - Türkmen rekabetine eklenen sünni - ~ii ve-
yahut yeni ~ekil ve ad~yla K~z~lba~~dü~manl~~~~Hindistanda da
kendini göstermekteydi. Bu surette Hind Türk devletinin Türk
ricali sünni ve ~ii veya kullan~ lan tabir veçhile Turaniyan ve
~raniyan diye iki rakip h~ zba ayr~l~ rd~. Maamafih bu rekabete
ra~men Türk olm~yanlara kar~~~hattâ Tac~ klar gibi aslen Türk
olmakla beraber muhtelif istilâlar esnas~ nda k~ smen dilini kaybet-
mi~~olanlara kar~~~bile mütesanittirler.
Türklerin Türk olm~ yan birine itaat etmelerinin gayri tabii
oldu~unu gösteren Ekbernamedeki ~u cümle dikkate de~er. Bir
sefere kumandan tayin edilen birinden bahsedilirken denir ki
( C. II, S. 208) :
<Hoca Abdülmecit Asaf Han e~erci Tac~kd~~ ve ehli kalem
tabakas~ndand~ , fakat bu ebet karin devletteki tesanüt yüzünden
ondan öyle i~ler zuhur etti ki Türkler onun önünde ellerinin
arkas~n~~yere koydular ( yani ona itaat ettiler )».
~ayet âmir bir Hindu olacak olsa bunun ne kadar güç haz-
medilece~i kolay tahmin olunabilir.
Efkar~~umumiyenin murakabas~~ olm~yan her saltanatta hü-
kümdar zay~f bir ~ahsiyet olunca bir sürü yolsuzluklar ba~~
gösterir. Ekber'in saltanat~= ba~lar~nda bunlar~n en mühimlerini
sayal~m :
1 — Ricale gerek kendi geçimlerini gerekse besleme~e
mecbur olduklar~~ k~t'alar~n ihtiyaçlar~n~~temin için maa~~yerine
toprak verilirdi. Bu topraklara avlak, toyul ( bu kelime doymak
138 Hikmet Bayar

veya toymak masdar~ndan gelebilece~i gibi ziyafet anlam~nda


olan toydan da gelebilir) veya caygir denirdi; yolsuzluk yapan
rical bunu bilhassa üç ~ekilde yapard~. Birincisi bu topraklar~~ öz
mallar~~ addetmek ve hatta bunlar~~ irsi mahiyete kalbederek
feodaliteye kaçmakt~, ikincisi hizmete haz~r tutma~a mecbur
olduklar~~askerin miktar~n~~azalt~ p paray~~keyifleri için harcamak
ve yoklamalarda derme çatma adamlar toplay~p kadrolar~~ dolu
göstermek, üçüncüsü atlar hakk~nda ayn~~yolsuzlu~u yapmak ve
yoklamalar için çar~~dan ödünç at almak.
Bundan ba~ka Türkistanda Timurdan sonra teessüs eden müte-
madiyen isyan etmek ve muhtelif ~ahzadelerin hizmetine girerek
bunlar~n biribirine kar~~~harplerini ~iddetlendirmek an'anesi Hindis-
tana da ta~~nm~~t~.
C — ülema : Bunlar zaman~m~za kadar her müslüman devle-
tinde ve o devirde hemen bütün dünyada oldu~u gibi her i~e
kar~~~rlard~~ve ~eriati ileri sürerek hükümetin icraat~ n~~ yak~ ndan
mürakabe etmek iddias~nda idiler; ayn~~zamanda hilei ~er'iyede
ve her türlü yolsuzlukta çok ileri giderlordi. Bunlara, ~eyhlere
ve baz~~ölmü~~ricalin çocuklar~na ~rsi olarak verilen süyürgal
veya mededi maa~~ad~ndaki topraklar da ayr~ca bir yolsuzluk ve
h~rs~ zl~k vesilesiydi.
Ekber kendisine miras olarak kalan an'anelere ve etraf~nda
dünyada olan bitene bakarak memleketini as~rlardanberi yap~la-
geldi~i gibi idare etmeye, kendinden evvel gelen bir çok kudretli
hükümdarlar gibi yolsuzluklar~~ortadan kald~rm~ya, rical ve üle-
may~~kendine itaat ettirmeye ve ülkesini malüm ve mücerrep
usullerle geni~letmiye çal~~makla iktifa edebilirdi. Bu suretle de
tarihte büyük bir hükümdar ve Fatih nam~~ b~rakabilirdi. Fakat o
bununla iktifa etmedi; evvelden çizilmi~~yollardan yürüyerek en
büyük selefleri tarz~nda muvaffakiyet kazanmay~~kafi görmedi
ve bizzat yeni bir ç~~~r açmak istedi. Bu yüzdendir ki onun devri
Hindistanda Türk hâkimiyeti için bir dönüm noktas~~olmu~tur.
Ekber ba~~nda bulundu~u devletin yaln~z kendi sa~l~~~nda de- •
~il, be~er! dü~üncelere göre makul raddede uzun bir zaman im-
tidad~nca sa~lam temeller üzerinde istikrar ve bakas~ n~~ temin için
ne laz~m geldi~i dü~üncesini ba~l~~ ba~~na bir mesele olarak ele
al~p incelemi~~ve buna bir çare bulmay~~ kendine ödev edinmi~tir.
Bu yolda yap~lan bir inceleme ~unlar~~meydana koyar:
Son yar~m asr~n hadiseleri ve bilhassa yukar~da bahsetti~imiz
Rana Sanka ve Himu te~ebbüsleri göstermi~ti ki pek küçük bir
16 inci As~rda dini ve sosyal bir ink~l'ap Te~ebbüsü 139

akalliyetin hakimiyeti üzerine kurulmu~~olan mevcut idare tarz~n-


dan ilerisi için büyük bir istikrar beklenemez ve memleketin azim
ekseriyetini te~kil eden ve bilhassa ~imali garpta mühim miktar-
da islamdan evvel gelmi~~Türklerin kan~n~~ta~~yan Hindular~~ka-
zanmak, daha umumi surette Hindistanda ya~~yanlar~ n kaffesine
ayn~~duygu ve inanlar~~ vermek laz~ md~. Bu amaca varmak için
Ekber evvela müslüman ve Hindular~~vergi bak~ m~ndan e~~yapa-
cak, en yüksek makamlara baz~~ Hindular~~ getirerek e~itli~i imkan
dairesinde tamaml~yacak, üleman~n tahakkümünü k~racak, onlar~n
ve ricalin yolsuzluklar~n' kabil oldu~u kadar ortadan kald~rmak
için bir sürü tedbir alacak, kendini Hindistanda müslüman dininin
ba~~~yapacak ve nihayet dini bir miir~it s~fatiyle ortaya at~larak
halk~~birle~tirmiye çal~~acakt~r.
Devletini mümkün mertebe büyütmek ve imar etme~e çal~~-
makla beraber Ekber'in icraat~nda en esasl~~siyasal amaclar bun-
lar olacakt~r.
Fakat ~u ciheti de tasrih etmelidir ki kendisinde felsefeye (o
vakitki tabire göre hikmete) merak büyüktü; ~u sözleri onu gös-
terir: <Hikmet sözleri o kadar cazip ve dilferiptir ki insan~~ her-
~eyden alakoyar, zorla kendimi onlar~~ i~itmekten menediyorum ki
mesalihi mülkiye için elzem olan vakti zayi etmiyeyim.» (A. E.
C. II. S. 233).
Bu gibi sözlere ve Ekber'in icraat~na bak~l~rsa tahmin oluna-
bilir ki siyasal amaclar~ m takiple beraber uzun y~ llar dini ve Tel-
seli münaka~alar yapt~r~ rken acaba mutlak bir dini hakikat var
m~d~ r, varsa nedir ve hangi dinde bulunur ve ~erl tabiriyle «saa-
deti dareyni» yani iki dünyada bahtiyarl~~~~temin eden bir dini
ya~ay~~~var m~d~r dü~üncesiyle de daima me~gul olmu~tur; onun
~u iki sözü bunu gösterir; birincisi budur: «Egerçi bunca iklimleri
fethettim ve cihangirlik techizat~~haz~r ve amade bulunuyor, lakin
hakiki büyüklük Allah~ n r~zas~n~~kazanmakt~r; din ve mezhep
ihtilaf~ndan yürek rahat etmiyor; kederli yüre~,im zahiri ~an
~evket ve cihangirlikle sevinmez, me~er ki «ermi~» biri imdada
yeti~sin ve yüre~imi kederinden kurtars~n». ~kincisi de budur:
«Ya~~m~n yirminci y~l~n~~tamamlaymca biraz içimdeki nefsi emmare
(yani terbiye edilmemi~~içimle) me~ gul oldum; bir de gördüm ki
son yolculuk techizat~~hususunda büsbütün zü~ürdüm».
Müsbet ilimlerin bu kadar ilerledi~i zaman~m~zda bile bu gibi
dü~ünce ta~~yanlar~ n bulunu~una bak~l~rsa, 16 nc~~ as~ rda en ufak
i~lerde Allah ve ~eytan parma~~n~~görmenin bütün dünyada adet
140 Hikmet Bayur

oldu~ u bir devirde en yüksek siyasal amaçlar pe~inde ko~an bir


~ ahsiyette böyle fikirlerin bulunmas~~ garip görünmemelidir.
Ekber k~ smen siyasal maksatlar k~ smen de gönlünü kurcal~yan
sorgulara kar~~ l~ k buiabilmek ümidiyle Hindistanda ve civar memle-
ketlerde mevcut bütün dinlere mensup üleman~ n en tan~nm~~lar~n~~ve
müteaddit h~ ristiyan misyonerlerini toplay~ p kendi önünde müna-
ka~a ettirecektir. Bu münaka~alardan arad~~~~müsbet netice ç~ksay-
d~~ yani diledigi gibi bir din bulsayd~ , ihtimal bunu kabul edip imkan
oldu~u kadar tabas~n~~ da o dine sevkedecekti. Bir gün Jezvit mis-
yoner heyeti reisine : «Allah beni katolik dinine inand~racak olsa
taht~ m~, o~ullar~ m~~ ve haremimi b~ rak~ p Goaya kaçmaya haz~ r~m»
deyi~ i tamamiyle samimi bir söz olmasa dahi temayülünü göster-
mesi itibarile mühimdir.
Ekber böyle bir din bulamam~~~olmal~ d~r ki i~in daha ziyade
siyasal cihetini takip edecek ve dini münaka ~alardan edindi~i bil-
gilere dayanarak saltanat~ n~n 26 nc~~ y~ l~nda bizzat dini mür~itli~e
kalk~~ acak ve mem eketinde mevcut ba ~l~ ca din mensuplar~nca
kabulü mümkün fikirlerin etraf~ nda herkesi toplam~ ya çal~~acakt~r.
Ekber bu i~i yaln~ z manevi sahaya inhisar ettirmeyip sosyal
ya~ay~~~~ve devletin esasl~~ dini kanunlar~n~~ de~i~tirmiye ve hem
müslüman hem hindulara tatbik edilen ve bu iki ~eraitten hiç
birine uygun olm~ yan, daha do~rusu lay~ k mahiyeti haiz olan ka-
nunlar ç~ karm~ ya ve bu suretle bu iki unsura mü~terek bir me-
deni hayat vermek isterniye kadar götürecektir.
Ekber'in bu dini amaclar~~ onun islam ülemas~~ ile uira~mas~~
için munzam bir sebepti, zira onlar~~devlet i~lerine kar~~t~rmamak
ve bir çok yolsuzluklar~~ ortadan kald~ rmak isteyince kar~~s~na
dikilmesi tabii olan bu ülema böyle dini inkilâp te~ebbüslerini
sezince büsbütün köpüreceklerdi ve köpürdüler. Ekber'in her din
ülemas~ ndan ziyade islam illemasile me ~gul olmas~~ve onlar~~taz-
yik etmesi ve dolay~ sile islam aleyhinde cephe ald~~~~iddias~n~n
yay~ lmas~~ da bu sebepten ileri gelecektir. Esasen devletin ve ha-
kim s~ n~ f~ n dini olan islam dininin Ekber'in yenilikleri aleyhinde
ma~lüplar~ n dini olan Hindu dininden nisbetsiz surette daha ~id-
detli bir müdafaada bulunmas~~ gayet tabii bir ~eydi.
Ekber'in dini inkilâp te~ ebbüsünden maada idare ve orduya
ait müteaddit ~slahat~~ ve Hindulara içlerinden baz~lar~ n~~ en yük-
sek makamlara ç~ karmak derecesinde gösterdi~i teveccüh ba~ta
hocalar olmak üzere bir sürü gayri memnun husule getirecek ve
16 nc~~ As~rda dini ve sosyal bir ~nkil4 Te~ebbüsü 141

isyanlara sebep olacakt~r. Ekber ise her isyan~~bast~rd~ ktan sonra


icraat~na daha cezri olarak devam edecektir.
Ekber'in hayat dü~ünce ve icraat~ n~~takip için umumi mahi-
yette tarih kitaplar~ndan maada biribirinden müstakil ve hatta
biribirine z~t üç esasl~~kaynak vard~r.
Birinci kaynak, Ekber'in vezir ve mahremi olan Ebul Fad~ l Al-
laminin Ekbername ad~ndaki tarihi ve Ayini Ekberi ad~nda devletin
kanun ve nizamlar~n~~siyasal ve ekonomik vaziyetini ve sairesini
gösteren eseridir. Bunlarda görülen fikirler do~rudan do~ruya
Ekber'in fikirleridir. Birinci eserde hoca aleyhtarl~~~~pek bar izdir.
ikincisinin sonunda «~ahin~ahin y~irekler avl~ yan sözleri» diye
bir fas~l vard~r; her söz «Mifermudent» yani buyururlard~~ kelime-
sile ba~lar ve bu itibarla bunlar alelade söyler~ mi~~sözler de~il,
çok kerre tekrar edilip maiyetine yol gösterecek düstur n ~ ahiye-
tini alm~~~dü~ünceler addedilmelidirler. Uslup itibarile iki eser de
çok a~~r ve ~atafatl~d~r: meddahl~ kta muharrir, Osmanl~~ vakant~-
vislerini çok geride b~rakmaktad~ r; fakat eserleri pek nadiren te-
sadüf edilen yüksek insani ve felsefi dü~ ünceleri ihtiva eder. On-
dan nakledece~imiz baz~~cümle ve hülasalarda muharririn tarz~ n~~
göstermek ve fikirlerini mümkün mertebe do~ru ifade etmek için
birçok kelime ve terkiplerini aynen alaca~~ z.
~kinci kaynak, Ekber'in imaml~~~n~~etmi~~olan Badaunlu Ab-
dülkadir'in Müntahabüt- Tevarih adl~~ eseridir. Koyu bir müslüman
mütaass~b~~ olan ve ayet ve hadis d~~~ nda muhakeme yürütmeyi
günah sayan muharrir Ekber'in din sahas~ndaki icraat~ n~~nefret ve
istihza ile ve gizli olarak yazm~~~ve eseri o ve Ekber öldükten
sonra meydana ç~k~nca Ekber'in o~lu ve halefi Cihangir taraf~ ndsn
toplatt~r~lm~~~ve Badaunlunun o~ullar~~ bu yüzden çok tazyik gör-
mü~lerdir. Badaunlu siyasal anlay~~ tan çok mahrum ve dar kafa-
hyd~; bu itibarla uzun zamanlar Ekber'in dini icraat~ nda onun ev-
velden kararla~t~r~lm~~~siyasal amac~n~~görmez ve müzevvir ve
dalkavuk hocalar~n onu i~fal ettiklerine kani olur; bu elbet bir
taraftan da Ekber'in muhitte böyle bir ~an do~urrn~ ya çal~~t~~~ na
ve muvaffak oldu~una delildir.
Üçüncü kaynak Ekber'in iste~i üzerine Goa da bulunan Porte-
kiz merkezi taraf~ ndan onun nezdine onu ve bütün Hindistan~~ h~r~ s-
tiyanla~t~rmak gizli ümidile yollanm~~~olan cezvit misyonerlerin
rapor, mektup ve hat~ralar~d~ r. Bunlar da ekseriyetle dar kafal~, mü-
teass~p fakat samimi inanl~~ve hususl bak~ mdan yüksek ahlakl~~
adamlard~r. Ekber'in saray~ nda iki suretle tefevvükleri olacakt~ r:
1« Hikmet Bayur

Birincisi islam~ n muhtelif hizip ve mezhepleri aras~ ndaki ihtilaflar


her günkü münaka~alarda önlerinde te~ hir edilirken kendileri
azl~ klar~~ve hep ayn~~mezhepten olmalar~~ sayesinde tefrika içinde
bulunan bir islam alemine mukabil birlik te~kil eden bir h~ristiyan
alemi mevcut oldu~u zann~nk i~in do~rusunu bilmiyenler nezdinde
do~urabileceklerdir.
Ikincisi ise Avrupada Papa, Kardinallar ve bir sürü papaslar~n
yaz~lam~ yacak ve söylenemiyecek raddedeki ahlaks~zl~klar~~Hindis-
tanda meçhul oldu~undan, bu misyonerler ~ahsi yüksek ahlaklariyle
bir tak~m islam ülemas~n~ n ahlaks~zl~~~~ kar~~s~nda h~ristiyanl~k
lehine mukayese yap~ lmas~na vesile olacaklard~r.
Ekber devrini tetkik edenler için eksikli~i çok hissedilen esasl~~
bir kaynak ta Hindistan halk~n~n ekseriyetini te~ kil eden Hindular
taraf~ndan yaz~lm~~~eserlerdir. Ancak, dini felsefi ve efsanevi eser-
leri pek bol olan Hindular~ n tarihi eserleri yok gibidir. Binaenaleyh
elimizdeki üç nevi esasl~~kaynakla iktifa etmeye mecburuz.
Bunlara göre Ekber'in giri~ti~i inkilaplardan bahis ve onlar~~
münaka~a edece~iz, fakat bunlar~ n mevkiini tayin etmek için ayn~~
zamanda pek hülitsa olarak onun di~er icraat~ ndan da bahsetmek
laz~m gelecektir.
Ekber'in 18, 19 ya~lar~ ndan itibaren devleti filen idareye ba~la-
d~ ktan sonra icraat~n~~iki devreye ay~ rabiliriz. Birincisi saltanat~n~n
be~inci y~l~ndan 26 nc~~ y~l~n~n sonlar~ na kadar gider. Bu devrede
Ekber bir taraftan idari ~slahat yapmak ve her bak~mdan vaziyete
hakim olmak için tedbir almakla me~guldür; bu devrede zaten
Osmanl~~ Padi~ah~~ve Fas Sultan~~ gibi kendine halife dedirtmekte
ve paralar~ na darülhilafe kayd~n~~koymakta olan Ekber kendini
Hindistan müslimanlar~~için dini en yüksek merci ilan ettirir.
~kinci devre, saltanat~n~ n 26 nc~~ y~l~n~ n sonunda ba~lar. O s~ra-
da Ekber art~ k her türlü mukavemeti k~ rm~~t~ r. Müslümanlara isla-
miyetin ve Hindulara Hindulu~un ~slah edilmi~~bir ~ekli diye gös-
terilebilecek yeni bir yolu veya kendi kulland~~~~tabire göre yeni
bir «ayini» ç~ karmaktan çekinmesi için sebep kalmam~~t~r ve bu
i~e at~l~ r; zaten evvelki devrede bu maksatla bir çok haz~rl~ k ta
yapm~~t~~
*
Bu tafsilâttan sonra tekrar siyasal vak'alara geçelim:
Ekberin saltanat~n~n ilk dört y~l~~ onun atal~~~~ve her hususta
vekili olan Hani Hanan Bayram Han~ n mutlak hakimiyet! devridir;
16 inci As~ rda dini ve sosyal bir ~ nkil4 Te~ebbüsü 143

yeniden kurulan devletin temellerinin sa~lamla~t~ r~lmas~~ve ~imali


Hindistan düzlü~ün ün büyük bir k~sm~n~ n yeniden fethiyle geçer.
O s~ rada Hindistanda Ekbere tabi yerler Pençap, Delhi-Agra
Gvalyor m~ntakas~~ ve Gence vadisinin Benares'e kadar olan yukar~~
k~sm~ndan ibaretti. Bu yerler Hindistan~ n ancak onda birini te~kil
eder. Hindistan düzlü~ünün ~ark~~ Bengal ile Bihar Afganlar~~
elindedir. Ayni düzlü~ün garb ve cenubu garbisinde Sint, Gücerat
ve Malva müteaddit Türk hanedan ve beyleri elinde müstakildir;
iki birincisiyle Ekberin ülkesi aras~ nda Racistan veya Raçputana
vard~r, Raçputlar Hindular~ n en asil ve en cengaver addedilen
unsurudur, memleket birçok reis aras~ nda payla~m~~t~ r. Babür
taraf~ ndan yenilen Rana Sanka bunlardan biriydi.
Simalde Ke~mir müstakildir. Cenupta Dekkan yar~ m adas~nda
geçilmesi zor tabii mânialar arkas~ nda müteaddit Türk, yerli müs-
lüman ve Hindu devletleri vard~ r.
Saltanat~n be~inci y~l~ nda 18 ya~~ na giren Ekber Bayram
Hani azleder (1560); ruhi âmil, yeni yeti ~en genç hiikiimdar~ n
devletin hakiki kurucusu olan bir ~al~ siyetin ~öhret ve tahakkü-
münü çekememesidir. Vaziyet son Alman imparatoru ikinci
Wilhelm'in Bismark'a i~ ten el çektirmesinin ayn~d~r.
Bu vak'adan sonra dahi iki y~l kadar yani 1562 ye kadar
Ekber devlet i~lerine baz~~ kimselerin ve ezcümle Anaga (Süt
Ana) ve Ataka (Süt Baba) lar~ n müessir olmas~na göz yumacakt~r.
Anagalar aras~ nda Mahim Anaga ve Cici Anaga en me~hur ve
nüfuzluydular; koca, o~ul ve akrabalar~na en mühim makamlari
temine muvaffak olmu~lard~ r.
Bu devrede Malva fethedilir.
1562 den itibaren 20 ya~~ nda olan Ekberin takip edece~i siyasa.
belirmep e ba~lar. Ecmirde me~ hur ~eyh Muinüddin Çi~tinin türbe-
sini ziyarete giderken evvelce ürküttilüp kaç~ r~lm~s olan ve
Raçputlar~ n ileri gelenlerinden bulunan Amber racas~~ gelip huzu-
runa ç~kar, Ekber halk~n kaç~~~sebebini ondan sorarken der ki:
«Bizim bütün insaniyete (Becumhur Alemiyan) inayet ve refet
göstermekten ba ~ka maksad~m~ z yoktu.» (E., C. II. S. 156). Bu
surette müslüman ve Hindu bütün tebas~ n~~ bir tuttu~unu ifade
eder ve racan~n ricas~~ üzerine k~ z~n~~nikahla al~r, Bu k~z veliaht
Cihangirin anas~~ olacakt~ r. O andan itibaren bilhassa Raçputlar-
dan birçok Hindular saraya ve yüksek devlet hizmetlerine al~ -
nacaklard~ r.
144 Hikmet Bayur

Hindistanda birlik husule getirmek fikrinin o s~ralarda belir-


di~ini gösteren bir delil de Ekbernamede, yedinci culus senesi
ahvalinden bahseden fasl~n ba~lar~nda bulunan ~u cümledir (C. II,
S. 159): «Allahu Taalâ zat~~ kutsi simat~~ ~ehin~ahiyi sureten ve
manen uzun zaman Kffinreva k~ls~n, ona ömür ve devlette y~l be-
y~ l artan bir sermaye versin, taki Mem reislerin tehalüf ve tenazu-
undan ve tefrikadan masun kals~n ve afakta yegane bulunan ve
hilafeti külle layik olan ondan (yani Ekberden) ~~~klans~n ve insani
ve ilahi ~eylerin intizam zincirindeki hakikatler meydana ç~k~p
dünya kalabal~ klar~ n~~ birlik ba~lyla ba~lamay~~tazammun eden
ibadeti kübra ilerlemi~~olsun.»
Bu cümleler epey sonra yaz~lm~~~olmakla beraber Ekberin
güdegeldi~i iki büyük amac~~ pek sarih surette göstermektedir:
Devletini mümkün mertebe büyütmek, tebaas~n~~ birle~tirmek.
Ayni y~lda Ekber muharebeden sonra ma~lüplar~n ve onlar~n
kad~n ve çocuklar~n~n esir edilmesini yasak eder; bu tedbir Hin-
dular~ n lehinde ve cihana nazaran büyük bir tekaddümü ifade
eden insani bir tedbirdir. Bu münasebetle gayri muhariplere ~ef-
kat lüzumu hakk~nda Ekbernamede çok güzel ve ulu ve zamana
göre çok ileri dü~ünceler vard~r.
1563 te Ekber Hindular~n mukaddes ~ehirleri ve ziyaret yer-
lerinden biri olan Matüra civar~nda ayda iken Hindu haci ve ziya-
retçilerinden her birinin servetine göre al~nmakta olan vergiyi
lâ~veder. Ekbername on milyonlara bali~~oldu~unu yazd~~~~bu
verginin kald~ r~ lmas~ ndaki mucip sebepler aras~nda yarat~c~ya
tapan lar aras~nda fark gözetmenin ve müsavats~zl~k husule getir-
menin do~ru olmad~~~n~~ yazar. Bu cümlede herkesin tapt~~~n~n
nihayet ayni Allah oldu~una ve bütün dinlerin ayni yere vard~~~na
i~aret vard~r.
Bir y~l sonra 1564 te Cizye la~volunur, Ekbername bunun getir-
mekte oldu~u varidat~n tahmin edilmiyecek kadar büyük oldu~unu
ve bütün vezir ve devlet ricalinin bu tedbire muhalif olmas~na
ra~men Ekberin buna karar verdi~ini yazd~ ktan sonra, vaktiyle
cizyenin konmas~ ndaki sebepleri zikr ve bugün bütün Hindistan
halk~n~n ayn~~ amaç u~runda çal~~t~~~na göre arada fark kalmamas~~
laz~ m geldi~ini ve devletin zenginli~i dolay~siyle bu vergiye ihti-
yaç olmad~~~n~~anlat~r.
Ekberin «Sulhü Kül» yani herkesle sulh ve herkesin inan~na
hürmet ad~~ verilen en esasl~~siyasal düsturu bu tedbirlerde kendini
gösterir; bunun nas~l tel'akkiye u~rad~~~n~~ ilerde s~rasiyle göre-
16 net As~rda dini' ve sosyal bir lukiMp Te~ebbüsü 145

ce~iz. Ekberin ~u sözü: «Padi~ah halk~n mal, can, namus ve din


koruyuculu~u hususunda fark gözetmemelidir» (A. E. C. II, S. 244)
bu siyasan~n bir ifadesidir.
Bu ~slahat y~llar~nda bir çok isyanlar ba~~gösterir; Kabilde
Ekbere ismen tabi olarak hükümet süren küçük karde~i Mehmet
Hakimin ve onun anas~~ve hükümetinin hakiki ba~~~Mah Çiçek
Begümün, Hindistanda baz~~mirzalar~n, yani Timur Boyuna mensup
~ehzadelerin ve birçok beylerin ç~kard~klar~~pat~rd~larla u~ra~mak
icap eder.
Bu ayaklanmalarda eski al~~kanl~klar~n tesiri ~üphesizdir,
fakat Ekberin Hindular~~müsülmanlarla müsavi klima siyasas~n~n
da tesiri vard~r.
Bu pat~rd~lar esnas~ nda 1566 da arazi vergisi için yeni takdir
ve tahminler yap~l~r: Bu alelade bir idari tedbir olabilece~i gibi
o s~rada halk~~kazanmak lüzumundan da ileri gelmi~~olabilir. Zira
Ekbername bundan bahsederken «Tagallübü Mütegalliban» dan
halk~~kurtarmak lüzumunu da zikreder.
1569 a kadar bu gibi ayaklanmalar~n bast~r~lmas~~ve Raçputa-
nan~n fethiyle u~ra~~l~ r.
1572 de Ekbernamedeki tabir veçhile, Ferman Revay~~Turan
yani Turan hiikümdar~~Abdullah Han özbekten elçi gelir, (C. II,
S. 368) ayn~~eserdeki mallimata göre Abdullah han~n birinci mak-
sad~~eski dostlu~u hat~rlatmak ve yenile~tirmek ve bu sayede
Turan Sultanlar~na kar~~~(bu kelime o devirde a~a~~~yukar~~ bey-
ler beyi anlam~ndand~r) ~iddetli harekette serbest olmak, ikinci
maksatta Ekberden gelebilecek bir taarruzdan masun kalmakt~r.
Ekber ilerde Iran ~ah' Tahmaspa yazaca~~~bir mektupta ev-
veldenberi esas maksad~m atalar~n~n ülkesi olan Turan; zaptet-
mek oldu~unu ve bundan Abdullah Han~n gösterdi~i hürmet ve
dostluk yüzünden vazgeçti~ini bildirecektir. Diger taraftan Ekberin
o~lu ve halefi Cihangir, Tüzükü- Cihangiri adl~~hat~rat~nda (S. II)
babas~n~ n daima Maveraünnehri fethetmek arzusunu besledigini
fakat buna her giri~ece~i anda bir mania ç~kt~~~n~~yazar. Buna
mukabil Ekberin Gücerat ve Bengal gibi ~imall Hindistan~ n biri
aksa' garb di~eri aksa! ~ark k~ y~s~nda bulunan iki k~t'as~n~n
fethine 1572 ve 1574 te yani Abdullah Han~n elçisinin geli~inden
sonra ve Dekkan~ n istilas~n~~bizzat idareye de ayn~~zat~n ölümün-
den sonra giri~mesine bak~l~rsa, onda Türkistan~n fethi arzusu
kadar oradan gelecek bir ~stila ordusu endi~esi ve ona intizaren
uzaklara ihtiyatla gitmek dü~üncesi oldu~u görülür. Hülasa Ek-
Belleten C. 11 F. 10
146 Hikmet Bayur

berle Abdullah Han~n münasebet ve dostluklar~~«Gölge etme ba~ka


Ihsan istemem» tarz~ndad~r.
1573 yaz~nda müstakil devlet halinde olan Gücerat~~fethettikten
sonra Ekber yeni payitaht~~Fetihpur Sikri'ye dönmü~tü; bu dev-
leti fethetmekle garb yani Osmanl~~ülkesi ve Avrupa ticaretinin
geçti~i limanlar~~elde etmi~~bulunuyordu. Dolay~siyle hem siyasa
hem ekonomi bak~m~ndan fevkalade kar etmi~ti.
Payitaht~na girerken kendisini istikbal edenler aras~nda Ebül-
fadl'~n babas~~ ~eyh Mubarek de bulunuyordu; bu zat ho~~geldiniz
makam~nda Ekbernameye göre ~unlar~~söylemi~ti: (C. III S. 39)
«Halk Hidivi Cihana ho~~geldiniz demek için gelmi~se de gayb
aleminden kendi kalbime ilham olunan ~ey ~udur ki, Allah do~ru
dü~ünce ve do~ru i~lerimizin bollu~u dolay~siyle bizlere bu zat~~
mukaddes (yani Ekber) gibi bir ulu atiye ve yüksek saadet bah-
@etmi~tir. Taki onun geni~~havsalas~~ve d~~~alemini (yani dünya
i~lerini) iyi idaresi sayesinde mana aleminin (yani ruhlar~n) dahi
pi~vas~~olsun (yani önderi olsun). Bunun içindir ki o yüksek fütu-
hat (yani Gücerat v. s. yerlerin fethi) kendisine bah~edilmi~tir.»
Mürettep olmas~~laz~m gelen bu sahne Ekberin dini önderlik
davas~n~~ ele almaya haz~rland~~~n~~gösterir.
Fakat bundan evvel Ekber Güceratta bir isyan bast~racak ve
Bengalin fethi i~ine ba~l~yacak ve bir tak~m idari ~ slahata giri~e-
cektir.
Bu ~slahat~n ba~~nda Avlak, Toyul ve Caygir denilen toprak-
lar~n haliseye kalb~~yani devlet hazines~ne mal edilmesi gelir. Bu
topraklar~n yerine sahiplerine maa~~verilir. Her komutan~n maa~~na
mukabil hizmete haz~r bulundurm~ya mecbur oldu~u asker, at, ni
v.s, tespit edilip s~k~, ekseriya alt~~ayda bir mürakabaya tabi tutulur.
Her mansabdarm (memur, komutan v. s.) hiç olmazsa yirmi atl~ya
kumanda ederek i~e ba~lamas~~ve derece derece yükselmesi ~art~~
ko~ulur ve zaman~ n tarih kitaplar~nda kullan~lan tabir veçhile
«kanunu da~» yani da~lama kanunu ç~kar~larak bütün ordu atlar~=
da~lanmas~~ ~art ko~ulur. Bu surette evvelce bahsetti~imiz yolsuz-
luklar~n önüne geçilmek istenilir.
istenilen topraklar~~ art~mak, ziraati daha faideli hale koymak,
devlet varidat~ m yolsuzluklara mahal vermeden ve mümkün mer-
tebe halka yük olmadan muntazam surette toplamak için birçok
idari ve mali tedbirler al~n~ r ve finans i~lerinin mülki ve askeri
i~lerden ayr~ larak az çok müstakil hale getirilmesine do~ru gidilir.
16 net As~ rda dini ve sosyal bir inkilâp Te~ebbüsü 147

1575 te Ekberin Fetihpur Sikride «ibadethane» ad~yla yapt~r-


m~~~oldu~u bina biter, buras~~ muhtelif din ülemas~n~ n münaka~a
yeri olacakt~r,
Badavunlu orada olan bitenler hakk~nda epey tafsilât verir.
Onun fikrine göre o ana kadar Ekber mütemadiyen muzaffer olup
ona kar~~~gelecek kimse kalmam~~t~. Bunun üzerine kendisinde
ruhi sahada çal~~ma iste~i uyan~r; zaten ~eyh ve sufilerle temas~~
çoktur; s~k s~k ,'<ya Hüve» ve «ya Hadi» ~eklinde zikretmektedir,
akrabas~ndan «Sahibülhal» ve «Mürit» olan Mirza Süleyman~n Ba-
dah~andan gelece~i haberi al~n~nca Ekber bu gibi i~lere daha
ziyade revaç verir. Her cuma namaz~ndan sonra yak~nlariyle rnah-
dut miktarda baz~~ ~eyh ve ülemay~~toplar ve din, f~ k~h, felsefe v. s.
üzerinde münaka~alar yapar. Daha sonralar~~ her per~embe ak~am~~
seyit, ~eyh, ülema ve emirler ibadethaneye davet edilir. Toplant~-
lar henüz müslüman ve sünniler aras~ndaysa da münaka~alar
bazen pek ~iddetli kavga mahiyetini almaktad~ r.
Bazan Ekber ülemadan biriyle alay etmek ve ettirmek için
tertip yapmaktad~ r. Mahdumül Mülk Mevlâna Abdullah Sultan Puri
ad~ nda büyük bir molla bu maksatla davet edilip kendisile alay
edilir, fakat tertip edilen bu alay onun ~ahs~ na miinhas~ r kalmay~ p
ülemamn nas~ l hüdkam olduklar~n~, i~lerine göre fetva verdiklerini
hilei ~eriye ile ~ahsi menfaatlerini temine çal~~t~ klar~n~~ da mey-
dana koyar. Mesela hacca gitmekten korkan Mevlana= hacc~n
art~ k farzolmad~~~~hakk~ nda fetva vermi~~oldu~u anlat~ l~r; bu
fetvaya göre deniz yolu Portkizlerin elinde oldu~undan, üzerinde
Meryem ana ile ~san~n resmi bulunan Portekiz pasaportlar~n~~
kullanmak icap ediyormu~. Halbuki bu, putperesli~i terviç etmiye
var~ rm~~. Kara yolu ise hac~lara hor muamele yapan K~z~lba~lar~ n
elinde bulundu~undan, oradan geçmek te caiz de~ilmi~.
Keza Mevlana= pek büyük olan servetinin zekat~n~~ verme-
mek için sene sonuna do~ru yar~ n~~ yo~unu kar~s~~ üzerine etti~i ve
sene bitmeden bunlar~~ tekrar geri ald~~~~ve daha birçok küçükliik
ve sahtekarl~~~~anlat~ l~r ve neticede onun zorla mekkeye gönderil-
mesine karar verilir. Ekberin ~u sözü: «Allaha tap~nak iddias~ nda
bulunanlar~n ekserisi kendi emellerine tap~ yorlar» (A. E. C. II S.
228) bu kabil hocalar kahh~ nda söylenmi~~olmal~d~ r.
Mut'a denilen muvakkat nikah~n caiz olup olmad~~~, kad~n-
lar~n kulland~ klar~~ k~rm~z~~ ve sar~~ renkteki elbisenin keza caiz olup
c~ rnad~~~, fatihan~ n okunma tarz~~ gibi meseleler hakk~ nda dört
sünni mezhep taraftarlar~~ aras~nda biribirini tekfir edercesine
143 Hikmet Bayur

münaka~alar cereyan eder. Bu kabil miinakaalar~ n do~urdu~u


intibalar~~ Ekberin ~u iki sözü iyi hulasa eder: «Ke~ke resmi ilim-
leri tahsil edenler aras~ ndaki ihtilâflar kula ~a çarpmasayd~, trfsir
ve hadiselerdeki tezad~ n hercümerci insan~~ hayret çöllerine dil~iir-
meseydi» (S. 233) ve «acaiptir ki Peygamberimiz zaman~ nda tesir,
tesbit ve takrir edilmedik bu ihtilâflara yol aç~lmazd~ » (S 237).
Ekber paralar~~üzerinde «Allahü Ekber» sözünün konma:-~n~ n
do~ru olup olmayaca~~n~~sormas~~üzerine birçok ülema bunun
«Ekber Allaht~ r» ~eklinde fena tefsir edilebilece~ini ve iltibasa
mahal kalmamas~~için «Lazikrullahü Ekberu» sözünün konmas~ =
daha iyi olaca~~n~~ileri sürer. Bu sözler Ekberin can~ n~~ s~ kar ve
aczini hisseden bir insan~ n Allahl~ k iddias~ nda bulunam~ yaca~~ n~~
söyler.
Daha sonralar~~ ibadethane münakasalar~ na ~ii ülema da kar~~~ r,
toplant~ larda islam tarihinin ba~lar~~ okunur ve Peygamberin eshab~~
aleyhinde hikayeler söylenir. Hindistanda sünni ülema mütehakkirn
oldu~u için Ekber ~ii ülemaya daha ziyade teveccüh göstermektedir.
O s~ralarda 1575-76 y~ llar~ nda henüz müslüman olm~ yan üle-
mann' münaka~alara geldiklerine dair kay~t yoktur, yaln~z Bada-
vuniu bir Hindunun Allah~n ine~e çok hürmeti olmas~~ laz~ m gel-
di~ini, zira ine~in Kuran~n ilk suresinde (surei Bakara) zikredil-
di~ini söylemesiyle herkesi güldürdü~ ünü yazar (S. 215). Yine o
s~ ralarda baz~~ Hindu kitaplar~n~n tere ümesine ba~lan~r.
Bu toplant~ lar~~ en rnufassal surette anlatan Badavunlu Ekberde
din i~lerinde tenevvtirden ba~ ka bir maksat görmemektedir. Mu-
harrir i~lerin din bak~ m~ndan fena bir yol almas~ ndaki bütün kaba-
hati onun etraf~ ndakilerde, ülemada ve bilhassa Ebul-Fadl ve onun
babas~~ ~eyh Mubarekte bulmaktad~r.
Ekbernamede bu münaka~alar~ n Ebul-Fadl taraf~ ndan anlat~ l~~~~
a~a~~da hülasa edilmi~tir (C. III, S. 112):
Suret ve mana yani maddi ve manevi bilgi pe~inde ko~anlar,
yer yüzündeki bütün hizip mensuplar~~ ve halktan bu gibi hakikat-
leri ö~ renmek isteyenler gelsinler ve bu baptaki bütün tecrübe
ve bilgilerini getirsinler. Orada bilgi ve i~lerin ayar~~ tayin edildi
ve ademiyetin cevheri parlad~ , hakikat üzerine kurulmu~~olanlar
makbul oldu ve sadece yald~ zlanm~~~olanlar~ n foyas~~meydana ç~ kt~.
Bir hüda ~inasi ve ~zed peresti (yani Allah~~ bilmek ve ona
tapmak) ziyafeti oldu ve halkperestlik sona erdi (burada halk,
yarad~lm~~lar anlam~ ndad~ r, bunda puta tapmak manas~~oldu~u gibi
hocalar~ n dini kendi tahakkümlerine alet etmek ve dolay~siyle
16 nc~~ As~ rda dini ve sosyal bir ~ nkilâp Te~ebbüsü 149

kendilerine bir suretle tapt~rmak gayretlerine kar~~~tenkit kasd~~ da


vard~ r). Toz içindekiler devlet sahibi oldular ve tatl~~ dilli bo~~kala-
nlar mevkilerini kaybettiler.
Bu do~ruluk evine yedi iklimden binlerce ve binlerce «müs-
tait» ler gelip Sahin~ah~n huzuruna ç~ kt~lar, o taife taife gelenlerin
ayar~n~~ denedi, sar~ kl~ lar neye vard~? Padi~ah her tabakadaa
adamlar seçti ve bir hakikat bezmi• (ziyafeti) yapt~. Bazan da
adamlar~ n~~ yeti~tirmek için içlerinden mizaç anl~ yan ve adam
tan~ yanlar' gönderdi ve onlar her cins halktan «görünü~» (bu ke-
limeyi Hint saray~nda huzura ç~ kmak mukabilinde kullan~ rlar) için
adamlar getirdiler.
Bir çok hakikatler ortaya kondu.
Görüldü~ü gibi Ebul Fadl burada muayyen vak'alardan ziyade
ibadethane toplant~ lar~ ndaki maksad~~ anlatmakta ve i~in felsefesini
yapmaktad~r.
1576 dan 1578 e kadar Ekber payitaht~ndan uzaktad~ r; oraya
dönünce yeniden ibadethane münaka~alan ba~lar; bu toplant~ larda
olan bitenleri Badavunludan hülâsa ediyoruz (S. 262 v. s.).
Cuma ak~amlar~~ toplan~rlar ve sabahlara kadar kahn~r; as~l
ve fer'e ait bir sürü meseleler görü~ülür. Muhtelif mezhep men-
suplar~~ aras~ ndaki ihtilaf ve münaka~alar o dereceyi bulur ki buu-
lar biribirlerine deli ve kafir demeye kadar var~ rlar. Münaka-
~alar Sünni ve ~ii, Hanefi ve Safii aras~ndaki ihtilaflari çok
a~ar ve inan~ n temellerini baltal~ yacak raddeyi bulur ve mollalar
birbirine kars~~ Yahudilerle Mis~ rl~lar vaziyetine girerler. Esasen
büyük bir hüsnüniyet sahibi olan ve hakikati arayan fakat cahil
ve acemi bulunan padi~aha yeni ve acaip fikirli kimseler hulül
edip onun fikrini çelerler, taki tereddütten tereddüde ~üpheden
~üpheye gitgide bütün dini inanlar~ n~~ kaybetsin.
Padisahta ~u kanaat has~l olur ki her dinde kan~il insan bul-
mak mümkündür; her milletten zahit ve münzevi, ilham al~ c~~ ve
keramet sahibi ç~ kar; hakikat her yerde bulunur. Binaenaleyh
onu yaln~ z bir din ve mana münhas~r addetmek do~ru olabilir ini?
Bahusus ki o din daha yeni ç~ km~~t~ r ve bin y~l~~bile doldur~nd;~~~s-
t~ r. (Bu yaz~ lar hicri 986 y~ l~ na aittir).
Bu yaz~~ Ekberin muhitinin yapaca~~~i~lere sadece sürüklenmi~~
oldu~una nas~ l ikna etti~ini gösterir.
Buraya kadar olanlar islam ülemas~~aras~ ndaki münaka~alar~ n
l~ lasas~ d~ r. Bundan sonra Badavunlu Ekberin Hindu ülema ile
olan temaslar~ na geçer (S. 264).
150 Hikmet Bayur

Ekber ileri gelen Hindu ve di~er dinler ülemasiyle birçok


hususi görü~melerde bulunduktan sonra onlara dahi ibadethanede
söz söylettirir ve ~slam inanlar~na tariz etmelerine müsameha
eder. Badavunlunun ~u sözleri dikkate de~er (S. 265): «Padi~ah.
memleket halk~n~ n (Yani Hindular~n) kendi din ve inanlar~na ne
derece ba~l~~olduklar~n~~ ö~renince bunlar~~iyi gözle görmeye ba~-
lar ». Bundan ç~ kan mana ~ udur ki: Ekber Hindistan halk~n~n nis-
betsiz surette ekseriyetini te~ kil eden Hindulatm candan ba~l~~
olduklar~~inanlara kar~~~siyaseten teveccüh göstermeye koyul-
mu~tur.
Bu s~ ralarda yine Badavunluya göre Ekber ruhlar~n tenasühü
yani ölümden sonra ba~ka vücutlara geçerek dünyada ya~amakta
devam etmekte olduklar~~faraziyesine inan~r ve bunu kabul etmeyen
hiç bir din olmad~~~ na kanaat getirir ve gayri samimi kimseler
bunu isbat icin eserler yazarlar. Bundan ç~ kan mana ~udur ki
Ekber Hindu dininde esasl~~ bir mevki i~gal eden bu faraziyeyi
islam diniyle imtizaç ettirmek te~ebbüsüne giri~mi~tir.
Ekberin bu yoldaki temayüllerini gösteren sözleri vard~ r. Ez-
cümle «Eski zaman âsilerinin ( Allaha kar~~~isyan mevzuubahistir)
maymun ve domuz ~ekline döndüklerine dair semavi kitaplarda
mevcut olan maltimata inan~l~r ».
Ve «Sihirkâr~~takdir (Allah) cans~zlar~, nebatlar~~ve hayvanlar~~
derece derece birbirine ba~lay~p büyük istifalarla yükseltirse
bunda ~a~acak bir ~ey yoktur».
Ve « Eskilerin baz~lar~n~n sözleri yani herkesin ruhu birkaç
kal~ ba girer ve cezas~ na göre akibeti haz~rlan~r, yukar~da söyledi-
~imin müeyyidesidir ». (S. 239).
Sözleri Ekberin bir taraftan islâmiyet di~er taraftan ak~l ve
mant~ kla tenasüh nazariyesini imtizac ettirmiye çal~~t~~~ n~~ gösterir.
Ekberin yine Hindular~~kazanmak maksadile et yenmesi aley-
hinde birçok sözleri vard~r.
Tekrar Badavunlunun tarihine dönelim: Muharrir az sonra
baz~~ müslüman, ülema, ~eyh, sofi v. s. nin Ekberin akl~ na koyduk-
lar~~ bidatlar~~sayar. Anlatt~~~ na göre Tacülarifin denilen ~eyh Ze-
keriya ad~ nda biri ayet ve hadisleri tahrif ederek ona birçok
~eyler ö~retir, ezcümle : « Insan~~kâmil» tâbirinin «Halifei zaman»'a
ait oldu~unu ve bunun «Akdes» mânas~ na geldi~ini söyler; padi~ah
huzurunda yap~ lmak üzere zemin - pus (yani yeri öpmek) ad~nda
bir secde icat eder; fakat halkta husule getirdi~i fena tesir dola-
16 ~nc~~ As~ rda dini ve sosyal bir inkilâp Te~ebbüsü 151

y~ sile az sonra bu secde mahremlere hasredilir. Ayn~~ ~eyh padi-


~aha itaat~n kat'l bir din emri oldu~unu söyler ve onun yüzüne
«Kabei Muradat» yani « muratlar kabesi » ve « Kiblei Hacat » yani
« ihtiyaçlar k~blesi » ad~n~~verir ve bunlar~~tevsik için uydurma
hadisler ortaya atar.
O devrin ~er'i meselelerde en büyük salahiyet sahibi addo-
lunan Ke~mirli ~eyh Yakup, Abdülcebbar~~Hemedaninin a~a~~daki
fikirlerini ileri sürer: Peygamber Muhammed « El - Hadi » yani yol
gösteren ve iblis de «El - Muzil» yani zelil yapan, kötülü~e götüren
ünvanlar~n~n mü~ahhas timsalleridirler ve bu iki ünvan bu suretle
temsil edilerek yer yüzünde görülmü~~olmalar~na binaen her iki
temsilde zaruridir. Bunun manas~~Ekber'in «El - Hadi » veyahut
zaman~ n peygamberi oldu~u veya olmas~~icap etti~idir.
Bütün bunlar gösterir ki Ekber o s~ ralarda ilerde yapacaklar~~
için zemin haz~rlamaktad~r. Bunlar~~nakleden Badavunlu üleman~n
aras~ndaki itilaflar~~ve bunlar~ n birinin ~eriata mugayir dedi~i bir
~eyi di~erinin ~eriata muvaf~k bulmas~n~n padi~ah için ayr~ca bir
imans~zl~k sebebi oldu~unu ve kendi zaman~ndaki üleman~n her
birini Iman~~Gazali ve ~mam Razi ayar~nda addetti~ini ve zaman
ülemas~n~n k~ymestsizli~ini gördü~ü için mal-ama göre meçhül hak-
k~nda hüküm verdi~ini ve dolay~sile bütün ülema ve imamlar~n
k~ymetsizli~ine kani oldu~unu yazar (S. 267).
Daha sonra Badavunlu di~er dinler mensuplar~n~n Ekber üze-
rindeki tesirlerine geçer. H~ristiyan ke~i~lerini dinleyen Ekber'in
bu dinin hakikat oldu~una inand~~~n~, onu yaymak istedi~ini, o~lu
~ehzade Murad'a bu dinden bir kaç ders verdirdi~ini, Ebul- Fadla
incilleri tercüme ettirdi~ini yazar.
Ekber'in Raca Birbal adl~~hindu yak~ nlar~ndan biri güne~in
iyilikleri dolay~sile ona ibadet laz~m geldigini ve dua ederken batan
güne~e de~il (yani Hindistana göre garpte bulunan k~bleye de~il)
do~an güne~e yani ~arka dönmek laz~m geldi~ini söyler ve güne-
~e tap~nan~ n müsebbibi olur. Keza inek kesilmesi ve etinin ye-
nilmesi yasak edilir, zira Hindular ona taparlar, bunu yazarken
Badavunlu Hindular~n inek yerine insan~~ adak etmekten çekinme-
diklerini kaydetme ~i unutmaz. Inek etinin yenmesi yasak edilir-
ken zaman hekimlerinden onun s~ hhat için muzur oldu~una dair
bir de karar al~n~ r. Fakat bu baptaki yasa~~ n bir kaç kere tek-
rar edildi~ine bak~ l~ rsa, ciddi surette tatbik edilmedi~ine ve belki
de sadece gönül almak için yap~ld~~~na hükmolunabilir.
152 Hikmet Bayur

Zerde~t dinini güden ate~e tapanlar da gelir ve Ekber'i kan-


d~rmaya çal~~~ r. Nihayet Ekber hiç sönmeden yanan mukaddes
bir ate~in devam ettirilmesi i~ ini Ebul-Fadl'a havale eder, zira ate~~
Allah~n alâmetlerinden biri imi~~ve onun ~~~klar~ndan bir ~~~km~~.
Saltanat~n~n 25 inci y~l~ nda Ekber aln~na Hindular gibi i~aret
yapm~~~olarak görülür ve sarayda onlara aid baz~~ayin yap~l~ r.
Badavunluyu b~rak~ p Ebul - Fadl'a geçersek, ibadethane top-
lant~lar~n~ n bu ikinci devresine ait olarak yazd~klar~ n~ n büyük
ekseriyetle birinci devredeki gibi umumi ve felsefi mahiyette ol-
du~unu görürüz. Verdi~i tafsilât aras~nda toplant~larda temsil
edilen din, mezhep ve sairenin ~öyle bir listesi vard~ r. (C. III, S.
253) : sufi, hakim, mütekellim, fakih, sünni, ~i'a, Brahman, Ceti
(Cena dini rahip ve münzevileri), Siura (Cena) Çarvaka (bir hindu
h~zb~), nasari (h~ristiyan), Yahud, Sabi (bir h~ristiyan h~zb~, Zerde~ti
(ate~e tapanlar) vesaire.
Bir yerde muharrir "ak~l yükseltildi... ülemai taassup ve Fu-
kahayi taklidin,ki ya~l~~ dilleri ve i~ittiklerini nakl ile iktifa etme-
leri sayesinde en büyük âlim geçinmekte idiler, i~leri zorla~t~ „
tarz~ nda ülemaya çatmaktad~r.
H~ ristiyan misyonerlerinden bahsederken Ebul - Fadl bun-
lara mütemayildir ve kendileri Incil ve müslüman ülemas~~Kur'an
elde olarak ate~ e girme~i teklif ettiklerini ve bu sayede hangi
kitab~ n sahih oldu~ununun anla~~laca~~n~~söylediklerini ve hocalar~ n
bunu reddettiklerini yazar (C. III S. 254); halbuki Badavunlu bunun
aksini iddia eder ve ~eyh Cemal Bahtiyar ad~nda bir meczubun
bunu papaslara teklif etti~ini ve onlar~n bunu reddettikleri~ai söy-
ler; Ebul - Fadl'~ n bahsetti~i yaka, bir isim yanl~~l~~~n' ihtiva et-
mekle beraber 1579 ve Badavunlununki 1582 y~l~na ait olu~una
bak~l~ rsa, ikisinin de do~ru oldu~una ve her muharririn i~ine
gelen vak'ay~~yazd~~~na hükmolunabilir. Katolik misyonerleri ya-
z~lar~nda ise (Maclagan S. 31) bu iki vak'a da tasdik edilmektedir.
Badavunlunun anlatt~~~~vak'a ~u suretle tafsil edilmektedir :
misyoner Rodolf Akuavivan~n ate~e girme~i reddederken Allahtan
kendi hakk~ nda bir mucize beklemek salâhiyeti olmad~~~n~~ ve bu
gibi denemelerin ~sa'n~n ~eriat~na mugayir oldu~unu söyler.
Ekber'de ona dedirtir ki bu tekliften hakiki maksat menfur bir
mollay~~ ate~e girme~e kand~rarak ondan kurtulmaktad~r, e~er siz
buna yard~m ederseniz size bir ~ey olmamas~~için tedbir al~nabilir.
Maamafih papas buna yana~amaz.
16 nc~~ As~rda dinl ve sosyal bir ink~lâp Te~ebbüsü 153

Ebul - Fadl ibadethane ~çtimalar~~ münasebetiyle Ekber'in


baz~~ sözlerini nakleder (C. 1II. S. 255), ezcümle Ekber der ki
(malen tercüme): "daha ziyade zevahire bakan ve içleri berbat
olan bir çok kimseler zannederler ki içten inan olmasa dahi d~~~
benzeyi~~ve islâmiyetin harfi fayda verir; bu yüzden biz zor ve
korku ile bir çok Hindular~~kendi babalar~ m~z~n dinini kabule mec-
bur ettik; ~imdiki hakikat ~~~~~~bizim ruhlar~m~ za girdi... anla-
~~ld~~ki delil me~alesi olmadan ad~ m at~lmaz ve ancak akl~n tasvip
etti~i inan fayda verir; yoksa sultan~ n korkusiyle kelimei ~a-
hadet getirmek, sünnet olmak ve seedeye yatmak Allah~n arkas~n-
dan gitmek de~ildir„, ve az sonra yine Ekber ilerde yapacaklar~-
n~~ima ederek der ki: "adam odur ki ara ~t~rma yolunda insaf~~
kendine k~ lavuz yapar; her güruhtan (din veya mezhep mensup-
lar~~anlam~nda) akl~n kabul etti~i ~eyleri al~r, bu suretle belki
anahtar~~kaybolmu~~olan kilit aç~labilir.„
Keza bu konu~ malarda Ekber Hindular~ n sadakat ve fedakâr-
l~~~n~~ naklederken bu yolda mal, can, namus ve dinlerini yani
dünyada en aziz olan dört ~ eyi feda ettiklerini söyler. Kocalar~~
ölünce kendilerini istekleriyle yakan hindu kad~nlar~ n~~takdir
eder ve bu münasebetle h~ ristiyan misyonerlere onlar~ n dinine
göre tek kad~n al~nd~~~~ve kad~ nlara o kadar mevki verildi~i halde
h~ ristiyan kad~ nlar~nda bu derece fedakârl~ k görülmedi~ini söyler.
Mamafih Ekber'in dul kad~nlar~n yak~lmas~~âdetini tasvip etti~i
zannedilmemelidir; o bunu elinden geldi~i kadar mene çal~~m~~~
ve k~ smen de muvaffak olmu~tur.
Az evvel geçen can, mal, namus, ve dinin feda edilmesi me-
selesi izaha mühtaçt~ r; Ekber baz~~Hindularla ve bunlar aras~ nda
bilhassa ileri gelen Raçputlarla s~hriyet peyda ettikten ve bir çok-
lar~n~~yüksek mevkilere ç~ kard~ ktan sonra onlar~n bir k~sm~ n~~ ken-
disine tabi olmay~~kabul etmeyen di~er Raçpullara kar~~~harbe gön-
dermi~ti; bunlar kendi ~ rkda~, dinda~~ve hatta akrabalar~na kar~~~
Ekber için sad~ kane harp etmi~~ve tabii bu yüzden bir çok taaruz
ve hücumlara maruz kalm~~lard~; kendilerine yap~lan en a~~r ha-
karetler aras~ nda Racistan an'anelerine ve hindu dinine göre en
büyük ay~ p ve günah olan kendi "kast„ ~ ndan (Hindulara has bir sos-
yal ba~d~ r) olm~yanlara k~ z vermek ve onlarla ayn~~sofrada yemek
yemek ittiham~~vard~ . Bunlar bu sözlere kulak asm~ yarak perva-
s~zca Ekber hesab~ na Racistan~ n bir çok yerlerini fethetmi~~ve
hakikaten onun veya devletin u~ runda mal, can, namus ve dinleri-
ni feda etmi~~veya tehlikeye koymu~lard~ r. Ekber'in takdirleri
154 Hikmet Bayur

bunlara ait olup bu suretle bütün maiyetine kendisi ve devlet u~-


runda her an her ~eyi fedaya haz~r olmalar~~lüzumunu hat~rlat-
mak istemi~tir.
1578 son bahar~nda bu dini münaka~alar~n en ~iddetli devir-
lerinde bir çok fukara evleri yap~l~ r. (E. C. III. S. 263) ve Ekber
taraf~ ndan maiyetine ve halka bir çok para da~~tmalar~~vuku bu-
lur, bu tabii propaganda yapmak ve taraftar kazanmak ve mem-
nuniyetsizlikleri yat~~t~rmak için yap~lm~~t~ r; ancak Ekber buna
bir nevi ayin mahiyetini de vermek ister ve Ekbernamede (C. III.
S. 258) bu münasebetle yaz~lan cümleler dikkate de~er, Ekber ilk
paray~~ da~~t~rken:
"Gaipten gelen bir dil ile (derki) herkes merbutiyet veya
itikat aray~c~l~ktan padi~ah~n hediyesini ak~l kolunun bir muskas~~
addetmelidir ve ahtetmelidir ki devletin yükselmesi ve murad~na
ermesi için dünya zenginliklerinden ne toplayabilirse onun muay-
yen bir parças~n~~ fukaraya verecektir, ta ki az zamanda bir çok
saadet ve ikbale eri~sin„
Bu sözlerde da~~t~ lan paralar~ n azami akis ve tesiri olmas~~
için dü~ünülmü~~bir tedbir bulundu~u gibi ayn~~zamanda bunlarla
sihirkâr bir tesir husule getirmek istenildi~i de a~ikârd~r.
Bu tarzda para da~~tmalar~~ ço~alaca~~~gibi Ekber Mirihaç yani
hac~lar~~toplu olarak hacca götürme~e memur zat vas~tasile, Hicaz
halk~ na ve Ekbernameye göre (C. III. S. 264) Suriye Anadolu ve
Rumeli halk~ndan oraya gelenlere de para da~~tt~ r~ r. Ebul-Fadl'~ n
yazd~~~~ ~udur: "Bu alt~n bahsi i~ini ö~renen Rum ve ~am~ n
mühtaçlar~n~ n Ceziretül Araba toplanacaklar~~belli oldu~undan ve
burada bulunan yerli ve yabanc~lar~ n ald~klar~~ para dolay~sile
ne~e ve n~ innetleri padi~aha arzedildi~inden, ondaki at~fet denizi
dalgaland~~ ve emir buyurdular ki aç~ k gözlü ve kalpten anlar bir
adam oraya Mirihacl~~a namzet gösterilsin ve bu sefer evvelce
gönderilen paran~ n iki misli gönderilsin„.
Burada Rumdan maksat Anadolu ve Rumeli yani Osmani ~~
imparatorlu~unun türkçe konu~an k~s~mlar~d~ r. Ekber'in propagan-
das~nr nerelere kadar yayd~~~~görülür.
~ç ve d~~ta bu para da~~tmalar~~ yap~l~ rken Ekber müslüman
bir hükümdar s~ fatiyle mevkiini tespit ettirir. Peygamberin, Hüle-
fay~~Ra~idinin ve Timurla Ulu~~bey gibi baz~~büyük hükümdarla-
r~n yapt~klar~~gibi fakat Badavunluya nazaran müctehidi zaman
görünmek için payitaht~~ olan Fetihpur Sikri de cuma namaz~ndan
sonra hutbeyi bizzat kendisi okur (1579 ortas~). 0 günlerde Ulema
16 nc~~ As~ rda dini ve sosyal bir ink~ lâp Te~ebbüsü 155

onun her türlü günahtan muarra oldu~unu ilan eden bir fetva
ç~kar~ rlar ve hutbeyi okudu~u cumay~~takip eden cuma günü
yüzbin ki~lik bir cemaat toplan~ r ve Sultan Hoca ad~ndaki sadr
(yani üleman~n ve evkaf~n ba~~ ) ile devrin en maruf komutanlar~n-
dan K~l~ç Han herkese birer alt~n da~~t~r.
O s~ralarda Turan hükümdar~~Abdullah handan bir elçi gelir.
Ekber mukabeleten Fulat Berlas~~ gönderir, ona verilen mektubun
mühründeki ~u yaz~~iki taraf~n dü~üncelerini iyice anlat~ r:
Biz biribirimizle dost oldukça,
Deniz ve kara karga~al~ k ve kötülükten masun kal~ r.
Az sonra Hindistan~n en me~hur ülemas~n~n imzasiyle bir fetva
ç~ kar (Eylül 1579). Avrupa müverrihleri buna layuhtilik ferman ~~
derler.
Bu vesikada Hindistan~ n bir sulh ve emniyet yeri olup bir çok
halk~n ve üleman~n oraya yerle~mek için geldikleri söylendikten
ve bu suretle bu fetvan~ n yaln~ z Hindistan ülemas~n~ n de~il, bütün
~slam alemine mensup üleman~ n tasvibine mazhar oldu~una i~aret
edildikten sonra: « Allah, peygamber ve emir sahibine itaat et »
ayeti ve: «k~yamet gününde Allah~n nezdinde en makbul olan
iman~~adildir, kim ona itaat ederse Allaha itaat etmi~~olur, kim
ona isyan ederse Allaha isyan etmi~~olur» hadisi zikredilir,
ayet ve hadisten maada saadet ve ak ~ l üzerine kurulmu~~de-
liller de oldu~u söylenir ve neticede denilir ki: Allah nazar~nda
Sultan~~Adil mertebesi müçtehit mertebesinden üstündür ve ~e-
hin~ahl ~slam Emir-ul-müminin, Z~ llullah~~ filarz, Ebul-Feth Cela-
lettin Mehmed Ekber padi ~ah~~gazi, en adil, hakim ve Allahtun
korkan padi~aht~ r; binaenaleyh müçtehitler aras~nda ihtilaf bulunur'
bir dini mesele ç~karsa ve padi~ah milletin menfaati ve siyasa icab~~
olarak i~ bu muhtelif fikirlerden birini tercih eder ve bu yolda bir
ferman ç~kar~rsa, bu hem millet ve hem biz ülema için vacibüliti-
bad~r (yani ona uymak ~artt~ r); ~ayet padi~ah yeni bir emir ver-
meyi muvaf~k bulursa, biz ve millet ona itaata mecburuz. ~u ~arra
ki bu emir yaln~ z Kur'an~ n ayetlerinden birine uygun olmala
kalmay~p millet için sahiden faydal~~ olsun; ve böyle bir emre ka~~~~~
durmak gelecek alemde hüsran~~ ve bu"alemde mal ve dini sala-
hiyetlerin ziya~n~~ mucip olur.
Burada hind padi~ahlar~ n~n Osmanl~~ padi~ahlar~ n~ n ünvanlar~-
n~n hepsini ta~~d~ klar~~ görülmektedir. Ekberin bu sureti° ald~~~~
salâhiyet ona z~ n~nen Kur'an haricine ç~ kma~a da müsaade edecek
~ekildedir.
156 Hikmet Bayur

Bu tafsilât Badavunlu'dad~ r. Ebul - Fadl uzun uzad~ya ülemaya


ta~~att~ktan sonra bu vak'a hakk~nda a~a~~daki fikirleri ileri sürer
ve vak'alar~~anlat~r:
«Ruhu Kutsi (Ekber) müçtehitten üstündür; zaman~n mizac~na
uygun olan ilaç «Hidivi (hükümdar) içtihat» ünvanile ca~~rmakt~r
ve din ve mezhepler karga~al~~~n~~ona arz ile dü~ümü çözmesini
ondan rica etmektir.
Bu fikirler Ekber'e arzedilir ve o da bunu hat~ r için kabul
eder; bunun üzerine fetva ç~ kar. Ebu!- Fadl bunu ~öyle hülâsa eder:
«Dünyan~ n hidivi» yani Ekber «imam Vakit» ve «müçtehidi
Rüzgar» yani zamand~r; geçmi~lerin ihtilaflar~ndan ve beli~~hakikat
aray~ c~lar~n~ n sürü sürü mezheplerinden neyi seçerse di~er insan-
lar onu kabul etmekle Allah~n ho~nutlu~unu kazan~rlar.
Görüldü~ü veçhile Ebul-Fadl'~n hülasas~~Badavunlu'nun met-
ninden daha çok ~ umullüdür. Bu suretle Ekber manevi sahada
Hindistan müslümanlar~~için mutlak bir âmir oldu~unu ilan ve
tasdik ettirmi~~bulunur. O s~ rada kendisi dindar görünme~e ehem-
miyet vermektedir, hattâ Mekkeden getirilen ve üzerinde Peygam-
berin ayak izi bulundu~u iddia edilen bir ta~~, bu iddian~n do~ru
olmad~~~n~~bildi~i halde, siyasal amaçlarla büyük törenle kar~~lar
(E. C. III S. 281). Bütün bu i~ler tabii birçok dedikodular do~urur;
Ebu! - Fadl bunlar~~anlat~r ve reddeder (S. 271). Az ileride bu dedi-
kodular~ n misyonerlerin yaz~lar~na da geçmi~~olaca~~n~~görece~iz.
Ekbernamenin bu dedikodulara ait f~kras~ n~~hülâsa ediyorum:
Baz~ lar~~Ekber'in allahl~k iddias~nda oldu~unu ileri sürmü~ler,
bunlar ebedi hüsranla kars~la~m~~lard~r. Bu dedikoduya kap~~ açan
dig.er elbet, Ekber'in etraf~ ndakiler aras~nda Nuseyir me~rebinden
olanlar~n bulunmas~~ve bunlar~n Ekber'e «Muzhiri - Hak» yani
Allah~~meydana koyan örnek demeleridir. Ekber «Sulhü - kül»
kaidesi mucibince bunlara ses ç~ karmam~~t~r.
Baz~lar~~onun peygamberlik iddias~ nda bulundu~unu söylemi~-
lerdir; bu zanna yol veren hadise, onun yeni kanunlar yapmas~~ve
din ve dünya çimenli~ini ye~illendirmesi ve eskilerin sözlerinde-
ki tezadlar~~meydana ç~karmas~d~ r. Ekber bunu duyunca hayret
etti, fakat bunlara kar~~~tazyik icras~n~~muvaf~k görmedi.
Baz~lar~~Ekber'i müslümanl~k aleyhinde gösterdiler; tek delil-
leri, herkesi ayn~~ surette iyi kabul edi~i, bütün dinlere mensup
ülema ile görü~üp hakikati aray~~~~ve cahillerin iddialar~ n~~tetkik-
siz kabul etmeyi~idir. Bu dedikoducular ezcümle Ekber'in Peygam-
ber ailesine kar~~~ondan evvel hiç bir hükümdar taraf~ndan
16 nc~~ As~ rda dini ve sosyal bir inkilap Te~ebbüsü 157

gösterilmemi~~derecede itibar göstermesini ve iyilik etmesini


unutuyorlar.
Baz~lar~~Ekber için ~ii oldu dediler; sebep olarak. Sünni ve
~iileri münaka~a ettirmesi ve müreccah olan~~ seçmesidir; ekse-
riyetle ~ii olan iranilere gösterilen teveccüh te bu fikrin ileri
sürülmesini kolayla~t~ rm~~t~ r. Halbuki bu dedikoducular Turaniierin
büyük yerlere tayinlerinden tecahül edegelmektedir.
Baz~ lar~~Ekber'in Brahma dininden oldu~unu iddia ettiler: bu
yalan~ n sebebi Ekber'in mahremiyetine hindu hâkimleri kabul
edi~i, memleketin maslahat~~icab~~olarak onlar~ n mevkiini yükselti~i
ve memleketin iyili~i için onlara ho~~muamele edi~idir.
Ebul - Fadl hülâsa olarak üç ~eyin bu dedikodular~~ do~urdu-
~unu ilâve eder:
1 — Muhtetif dinlere mensup âlimlerin sarayda toplanmas~~ ve
her dinde iyi bir ~ey oldugu için her birinin bir aferin hissesi
almas~~ ve Ekber'in in3af~ n~n fazlal~ k' yüzünden hiç bir mezhebin
iyilikleri üzerine di~er bir mezhep mensuplar~n~n suiniyetinin bir
perde örtmemesidir ( yani müslüman üleman~n di~er dinlerdeki
iyilikleri örtmelerine müsaade edilmemesidir).
2 — «Sulhü kül» yani her~ey ve herkese ~amil sulh esas~ n~n
kabul edilmi~~olmas~~ ve muhtelif din ve mezheblerin maddi ve
manevi alanda murad~ na ermesidir.
3 — Zaman~n kötü adamlar~n~n a~a~~l~~~~ve dolambaçl~~yolla-
r~d~ r.
Yukarda zikretti~imiz fetvadan sonra «Lâilâhe illâllah Ekberu
vekilüllah » kabilinden cümleler dola~maya ba~lar, fakat halk
üzerinde husule gelen fena tesir dolay~sile bu kelime saray maha-
filine hasredilir.
Bu s~ralarda Ekber Atakalar~ ndan yani süt babalar~ndan ve
veliahd~n~n atal~~~~olan ve Beylerbeyi ünvan~ n~~ta~~yan Kutbüddin
Hani ve ricalden ~ahbaz Hani dini yeniliklerine taraftar yapma ~a
çal~~~ rsa da her ikisi de itiraz eder ve atakas~~der ki: «Bütün bu
i~ leri duyunca Garp hükümdarlar~~ve ezetimle ~stanbul sultan~~ ne
diyeceklerdir?» Buna çok k~zan Ekber Hindistanda ~stanbuldan al-
d~~~~gizli bir vazife ile mi bulundu~unu veyahut Hindistandan ç~ ka-
cak olursa ~stanbulda kendisi için bir mevki mi haz~rlamak iste-
di~ini sorar (Bad. S. 282), fakat i~ i tekdirden daha ileriye götürmez.
Ayn~~1579 y~ l~ nda birçok hocalar~ n ve pirlerin Süyürgal veya
Mededi Maa~~denilen topraklar~~azalt~ hr veya geri al~ n~r. Keramet
yapmak, vecde gelmek v. s. iddias~ nda bulunan birçok ~eyh, pir,
158 Hikmet Bayur

kalender ve dervi~lerin bu hareketleri bir nevi imtihana tabi tu-


tulur. Yani bu i~lerde hile olup olmad~~~~tetkik edilir. Badavunlu
bu i~e Hindular~n memur edildi~ini ve art~ k kimsenin «vecde»
gelmez oldu~unu yazar (S. 287).
Ekber'in h~ristiyan misyonerlerile münasebetlerinden de bah-
sedelim:
1579 da Ekber Hind denizlerindeki Portekiz sömürgelerinin
merkezi olan Goaya bir mektupla elçi gönderir. Bununla iki alim
rahibin Incil ve h~ristiyan ~eriat~n~ n esasl~~kitaplar~n~~hâmil olarak
nezdine gönderilmesini ister ve bu ~eriat~~ ve onda en iyi ve mü-
tekâmil olan ~eyleri ö~renmek istedi~ini ilave eder. Elçi ve mek-
tup var~nca cezvit papasler~~Ekber'i ve onun vas~ tasile bütün Hin-
distan~~hristiyan yapmak ümidine kap~ l~ rlar ve derhal iki misyo-
nerle yeni tanassur etmi~~yerli bir tercüman~~gönderirler. Umumi
vali ise misyonerler rehin diye al~ konulmak üzere isteniliyor zan-
n~na kap~larak ba~lang~çta tereddüt etmi~ti.
Bu heyet Ekber nezdine gelen dinde alim ve h~ristiyan ale-
mince maruf ve muteber ilk misyoner heyetidir; fakat ondan ev-
vel birkaç h~ristiyan papas~~Ekberle görü~mü~~ve ona h~ ristiyanl~ k
hakk~nda maltimat vermi~lerdi.
Ekberden çok iltifat gören ve epey zamanlar sarayda misafir
edilen m~syonerlerin münaka~a ve ikna tarz~~tamamile ~skolastik
olmu~tur. Esaslar~~ ~öyle toplanabilir. (Maclagan S. 30):
Ahd~~atikte ~ncilin gelece~inden bahis vard~ r, halbuki Kur'a-
n~ nkinden bahis yoktur, binaenaleyh Incil Kur'andan üstündür ve
hattâ Incil sahih, Kur'an uydurmad~r; mademki Muhammed ~ncilin
Allah taraf~ ndan gönderilmi~~bir kitap oldu~unu söylemi~tir, ~san~n
ulühiyetini inkâr etmesi bir tenakuz te~kil eder. H~ristiyanlar~n
Ahdi atik ve cedidi tahrif ettikleri iddias~~saçma bir yaland~ r; bu-
nu yapan Muhammeddir v. s. Bundan ba~ka h~ristiyanl~~~n esas~n~~
te~ kil eden teslis nazariyesi ve di~er nazariyeler mufassalan an-
lat~l~r ve Muhammedin ~ahsi hayat ve fikirleri ~iddetle tenkit edi-
lir. Misyonerlerin bu kabil iddialar~~mollalar~~son derece tehevvüre
getirir, o kadar ki misyonerlerin kanaatine göre mollalar~~ma~lüp
görmekle memnun olan Ekber gizli olarak misyonerlere Muham-
mede fazla tariz etmemeleri için haber gönderme~e mecbur olur;
onlar da cevaben derler ki madem ki padi~ah hakikati ö~renmek
istiyor, onu kendisine bildirmek bizim vazifemizdir; mollalar Allah~ n
o~lunu yani ~say~~ve mukaddes kitaplar~~ yalanc~~ ç~kar~rken bizi
16 nc~~ As~ rda dini ve sosyal bir ~ nk~lâp Te~ebbüsü 159

Kur'an ve Muhammed hakk~nda bildiklerimizi söylemekten men-


etmek do~ru de~ildir. (Goldie 67)
Bir gün Ekber papaslar~ n saray içinde kilise haline koyduklar~~
odaya girince Meryem anan~ n resmini görür ve onu müslüman
h~ ristiyan ve hindü usulünce selâmlar ve der ki: Allah bütün mil-
letlerin tazimat~na müstahak oldu~u gibi üç tarzda da kendisini
selâmlad~m. Bundan sonra papaslarla konu~maya ba~lar, h~ristiyan
dininin en iyi din oldu~unu ve ~san~n hayat~n~n insanl~~~n üstünde
bulundu~unu kabul etmekle beraber Allah~n bir o~lu olabilece~ini
anlayamad~~~n~~söyler.
Ekber Papaslara istedikleri kadar kilise yapmak müsaadesini
verir, fakat bunu alenen ilândan çekinir.
Bir defa kilisede «Mes» esnas~nda yani ~san~n ekmek ve ~a-
rap ~eklinde mihrapta haz~ r olarak kendini yeniden adak etti~i
farzolunan mucize esnas~nda haz~ r bulunmay~~ ister ve her~ey
bittikten sonra papaslara der ki: Yediniz içdiniz ve bana ikram
etmediniz; yani mucizeye inanmad~~~n~~anlat~r.
Ekber teslis yani baba (Allah), o~ul (~sa) ve mukaddes ruhun
hem üç hem tek olmas~~ ve tecessüm (enkarnasyon) yani Allah~n
insanla~mas~~ ve ~sa olarak insan ~eklinde dünyada görünmesi
gibi dini s~rlar~n kendisine anlayabilece~i ~ekilde gayet vaz~ h
olarak anlat~lmas~n~~ister (Goldie S. 75). Fakat anla~~lan verilen
izahata kani olmaz.
Hülâsa Cezvitler Ekber'in akl~~ selimine galebe çalmazlar ve
bu tarzda mucizeler ve iskolâstik mant~klarla onu h~ ristiyan yap-
mak kabil olmaz.
Misyoner heyet reisinin Goadaki Cezvitlerin ba~~na 1582 de
yazd~~~~bir mektupta ~u f~ kralar dikkate de~er (Goldie 99):
«... Orucuna ba~lad~ ktan üç gün sonra (Ekber) yeni bir pas-
kalye (yortu) tesis etti, buna mercan diyorlar, ve emretti ki o gün
bütün beyleri merasim elbisesi giysinler; yerli muzika ve dans da
vard~. K~ral~n müneccimlerinden bunun ne oldu~unu sordum, bana
dediler ki ate~e tapan eski ~ran k~rallar~n~ n tes'it ettikleri bir
yortudur. Müslümanlar bunu rezalet addediyorlard~, fakat kimse
onun gibi yapmamaya cesaret edemiyordu, zira bu ve buna ben-
zer ~eyleri yaparken bunlar~~ sevdi~i veya be~endi~i için mi yoksa
tebasile i~ i nereye kadar götürebilece~ini denemek için mi yap~-
yordu, bu cihet belli olmuyordu. Ben hakikatte onu hiç anlayarn~-
yordum; zira bize çok teklifsizlik ve samimiyet gösteriyor ve mana
ait ~eyler hakk~ nda tahkikattan geri durmuyor ve bunu bütün k~~~
160 Hikmet Bayur

büyük bir dikkatle yapt~, fakat di~er taraftan ba~ka ~eylere s~k~ ld~~~~
anla~~l~yor. Birgün bana bakikat~n ne oldu~unu, nas~l tayin edece-
~ini bilmedi~inden ~a~~rm~~~bir halde bulundu~unu itiraf etmi~ti.»
Misyonerlerin di~er bir yaz~s~nda (Maclagan S. 34) :
«Imparator (Ekber) bir Müslüman de~ildir ve her inan ~ekli
hakk~nda ~üphelidir; kuvvetle iddia ediyor ki Allah taraf~ ndan
tesbit edilmi~~bir inan ~ekli yoktur, zira bunlar~n her birisinde
ak~l ve mant~~~na mugayir bir ~ey buluyor ve öyle zannediyor ki
ak~ l ve mant~k her ~eyi kavrayabilir. Mama fih baz~~zamanlar hiç
bir inan~n Incil kadar üzerinde tesir b~rakmad~~~n~~kabul ediyor
ve bir adam~n bunu hakiki ve di~er inanlara faik addedecek ka-
dar ileri gitti~i vakit onu kabule haz~r oldu~unu söylüyor. Saray-
da baz~lar~~o bir putperesttir ve güne~e tapar, di~erleri h~ristiyan-
d~r, daha ba~kalar~~yeni bir din kurmak niyetindedir diyorlar.
Halk içinde de Imparator hakk~nda muhtelif fikirler vard~r: Ba-
z~lar~~onu h~ristiyan, baz~lar~~putperest ve baz~lar~~müslüman adde-
diyorlar. Mamafih en ak~ll~ lar~~onun ne h~ristiyan, ne putperest,
ne de müslüman oldu~unu iddia ediyorlar ve i~in en do~rusunun
bu oldu~una kanidirler; veya zannediyorlar ki o halk~n teveccü-
hünü kazanmak için zahiren her dine uyan bir Müslümand~r.»
Ekberin devlet idaresini fiilen ele ald~~~ndanberi esasli bir
düsturunun da herkesin dinine sayg~~ oldu~unu ve bu siyasaya
«Sulhü kül» denildi~ini söylemi~tim. Bunu herkes kendi temayü-
lüne göre telakki etmi~tir. Mesela Ebul-Fadl bunu mütemadiyen
medheder ; Badavunlu ise bundan nefretle bahsederek küfür ve
ilhat isnad~~ile adam idam edildi~i zamanlar~~arar. Bu siyasadan
istifade maksadile misyonerler reisinin 1582 de Goaya yazd~~~~bir
mektupta i~bu ~ehirde müslüman ve hindu gençlere Fars ve
Hindu dilinde tedrisat yapacak iki papas mektebinin aç~lmas~n~~ve
bu suretle Hindistan~~ h~ ristiyanla~t~racak unsurlar~n yeti~tirilme-
sini tavsiye eder ve mektubunun sonunda der ki (Goldie S. 103):
«Bu benim için tek plan gibi görünüyor, zira kral alenen ifade
ediyor ki kendi ülkesinde herkes be~endi~i dinden olabilir.»
1579 ve 1580 y~llar~nda Ekberin idari yani bilhassa memur ve
komutanlara toprak yerine maa~~verilmesi, ordu atlar~n~ n da~lan-
mas~~hakk~ndaki tedbirlerile yukarda tafsilâtile anlatt~~~m~ z dini
tedbir ve kararlar~~bir sürü isyan do~urur.
Delhinin ~ark~nda mühim bir merkez olan Compur'a gönderi-
len yeni bir Kadiül-Kuzzat yani kad~lar kad~ s~, makam~na oturur
oturmaz Ekbere kar~~~isyan~n farz oldu~una dair fetva verir; bir-
16 nc~~ As~ rda din? ve sosyal bir inkilâp Te~ebbüsü 161

kaç çarp~~madan sonra isyan bas~lan yakalan~r ve gizlice öldü-


rülür (Bad. S. 284).
Karadan nakledilen e~yan~n gümrük ve oktruvas~na tekabül
eden damga vergisinin veya o devrin tâbirile «Bac~~Damga» n~n
kald~r~lmas~~ o s~ralardad~r.
1574-76 y~llar~nda Bengal ve Bil~ar yani ~imali Hindistan düz-
lü~ünün ~ark~~Afganlardan fethedilmi~~ve oraya büyük mikyasta
Türkmenler asker v.s. suretile yerle~tirilmi~ti. Bunlara kar~~~birçok
idari kusurlar~n i~lenmi~~oldu~u anla~~l~yor, meselâ Ekberin Ben-
galde hizmet eden askerlerin ulufesinin yüzde yüz ve Bihardaki-
lerin yüzde elli artt~r~lmas~n~~emretti~i halde fili art~~~bu nisbet-
lerin ancak yar~s~na kadar olmu~ ; da~lama kanununun tatbikinde
birçok rü~vet al~nm~~~v.s, topraklar~n al~n~p maa~~verilme i~i de
bircoklar~n~~k~zd~rm~~. Bütün bunlar~n tesirile o havalide büyük bir
isyan ç~kar (1580 ba~~). Ebul-Fadl Bengalin iklimi dolay~sile esasen
fitneye müsait oldu~unu ve oraya eski eserlerde «Bulgakhane»
yani fesat evi denildi~ini yazar (E. C. III S. 290).
Ayn~~1580 y~l~n~n sonlar~ nda Ekberin küçük karde~i ve Kâbi-
lin hemen müstakil hükümdar~~olan Mehmed Hâkim Ekberin en
yak~nlar~ndan gördü~ü gizli te~vik üzerine onun aleyhine ayak-
lan~r ve 1581 ba~lar~nda Pencaba tecavüz eder; tabii ülema ona
taraftard~~ve dini kurtarmas~~bekleniyordu; derhal birçok yerde
hutbe onun ad~na okunmaya ba~lar. Halbuki bu genç tamamile
kabiliyetsiz olup a~abeyisile boy ölçecek ayarda de~ildi. Birçok
u~ra~malardan sonra Ekber tamamile galip gelecek, bütün isyan-
lar~~bast~racak ve küçük karde~ini k~smen ~efkati ve k~smen de
Türkistana özbeklere kaçmamas~~için affedip yine Kâbilde bira-
kacakt~r.
Zaferden sonra Ekber birçok yerlerde kad~lar' de~i~tirir ve
yenilerini müteass~ p hocalar~~iyice mürakabe edebilecek adamlar-
dan seçer.
***

Isyanlar~n en had devrinde dini i~lerle u~ra~ma biraz durmu~-


tu, fakat zafer alâmetleri Ekber taraf~ nda belirince yeniden ve
daha ~iddetle canlan~r.
Ekber art~ k ilk üç amac~na varm~~, yani Müslüman ve Hindu-
lar~~müsavi k~lm~~, devleti zaafa u~ratan yolsuzluklar~n en esasl~-
larm~~imkân dairesinde ortadan kald~rm~~~ve ülemay~~kendine tabi
Belleten C. II F. 11
162 Hikmet Bayur

k~ l~p islam dininin ba~~~olmu~~idi; ayn~~zamanda bu tedbirlerin


do~urduklar~~isyanlar bast~r~lm~~t~~veya bast~r~lmak üzere bulunu-
yordu; dolay~sile art~k çekinece~i bir ~ey kalmam~~t~. Bunlar~~
elde eder etmez dördüncü amac~na yani bütün Hindistan halk~n~~
birle~tirebilecek veya onlara aralar~ nda o kadar büyük fark olma-
d~~~n~~göstereck bir yolun önderli~i i~ine giri~ti.
Bu maksatla zafer alâmetleri belirince Badavunlunun adi adam-
lar diye tarif etti~i baz~~ kimseler Ekberin islam~n 72 h~zbiyle
Hindf~lar aras~ndaki ihtilaflar~~kald~racak olan "Sahibizaman„ ol-
du~unu ilan ederler; Amul ~erifi denilen biri Mahmutü Basak-
vaninin yaz~lar~n~~ hat~rlat~r; bunlara göre 990 hicri y~l~ nda (o s~ra-
da 989 y~ l~yd~) bir adam ç~ k~p yalan~~ortadan kald~ racak ve hakiki
dinin mür~idi olacakm~~. ~irazl~~Hoca Mevlana ad~nda biri de baz~~
Mekke ~eriflerinden Mehdinin o s~ ralarda ortaya ç~ kaca~~na dair
bir yaz~~getirir.
Bunlar~~naklederken Badavunlu bu sözler Ekberi peygamberlik
ve belki daha yüksek bir derece iddia etme~e sevkeder der (S. 293).
Ekbere sadakat~n ve fedakarl~~~ n dört mertebesi tesbit olunur.
Bunlar evvelce Ekberin i~aret etmi~~oldu~u gibi onun u~runda:
mal, can, namus ve dinini feda etmektir; kim bunlar~n dördünü de
feda ederse dört dereceye de malik addolunur ; kim bunlardan
yaln~ z bir, iki vesairesini fedaya harz~ rsa okadar mertebeye
malik addolunur (Bad. S. 299). Bu suretle dört faziletin kazan~ld~~~~
da farzolunur; bunlar: hikmet, ~ecaat, iffet ve adalettir (B. S. 312,
ha~iye 1).
Mirza Mehmed Hakimin ayaklanmas~~ ve yenilmesi bu son
yenilikleri müteak~pt~ r (Muharrem 989, 1581 ba~~).
1582 y~l~n~n ba~lar~ nda art~k Ekber için hiç bir korku kalma-
m~~t~r ve dini mür~itlik i~ine at~labilecek vaziyettedir. Badavunlu
bu i~e giri~ilmesinin esas amili olarak hicretin bininci y~l~ na yak-
la~~lmakta oldu~unu ve Ekberin islam dininin 1000 y~ l sürece~ine
kani bulundu~unu ve dolay~sile eskidenberi besledi~i isteklerin
tahakkuk ettirilmesi için mani kalmad~~~n~~ve bu isteklere uyma-
yan ~eyh ve ülemaya riayete art~k lüzum görmeyerek i~e giri~ti-
~ini yazar (S. III).
Ekberin bu andan itibaren siyasas~n~~ anlay~~ta pek çok ihtilaf
vard~r. Bir k~ sm~ , ki Avrupa müverrihlerinin hepsi hemen bu fikir-
dedirler, onun tamamile ve alenen islam dinini terketti ~ini ve
yeni bir din ç~ kard~~~n~~ iddia ederler, bunlar Badavunlunun ve
16 ne~~ As~ rda dini ve sosyal bir ~nkilâp Te~ebbüsü 163

Cezvit misyonerlerin yaz~ lar~na dayan~rlar. Di~erleri resmi malü-


mat içinde kalarak Ekberin islâmiyete sadakatini iddia ederler.
Mevcut kaynaklar~~ tetkik ve tenkit edecek ve vak'alar~~ zik-
rederek bu bapta vard~~~m~z neticeyi anlataca~~z.
Evvelce de söyledik, Badavunlu siyasal anlay~~tan mahrum,
son derece mutaass~ p bir hocad~r. Binaenaleyh onun birini tekfir
etmesi kolayd~ r ve büyük bir mana ifade etmez ve böyle bir me-
selede hiç olmazsa mübale~aya kaçmas~~ gayet tabildir ; esasen
bazen pek sarih surette kendini tekzip etti~i görülür; mesela sahile
316 da namazda ipekli ve s~ rmal~~ elbise giymenin mecburi k~ l~ n-
d~~~ n~~yazd~ktan sonra, ayni sayfada namaz, oruç, hac gibi ~slami-
yetin en esasl~~ emirlerine riayetin yasak edildi~ini de yazar ve
sayfa 351 de K~l~ç Han~n evinin önünde ak~am üzeri orucu boz-
mak üzere kendisi dahil büyük bir kalabal~~~ n topland~~~n~~ve iftar
etme~e haz~ rland~~~n~~ ve o s~ rada di~er bir molla ile Kur'a=
"~nna Fetehna„ suresinin tefsiri hakk~ nda bir münaka~as~~ oldu~unu
anlat~ r ve kitab~n~ n sonuna kadar bir çok ki~ilerin sadr yani
ülema reisi ve müfti tayin edildiklerini yazar. Keza onun namaz
ve sairenin yasak edildi~ini yazd~~~~1583 - 1584 y~ l~ndan sonra
1586 da Ke~mir fethedilince hutbenin orada Ekberin ad~ na okun-
mu~~olmas~~ da güsterir ki alenen camilerde namaz k~l~nmaya de-
vam ediliyordu.
Fikrimizce ne Badavunlu ve Cezvitler ne de di~er müverrih-
ler sarahatan yalan irtikâp etmemi~lerdir. Her iki taraf~n yaz~ la-
r~nda hakikat vard~ r, fakat ba~ka ba~ka vakalara aittir.
Saray~n içinde ya~~yan ve orada olan biten ve söylenenleri
bilen ve duyan Badavunlu ve Cezvitler bizzat haz~r bulunmad~ klar~~
ve muhtelif ve az çok mahrem toplant~larda konu~ulanlardan ti~-
renebildiklerini kendi anlay~~, görü~~ve temayüllerine göre yaz-
m~~lard~r. Bu toplant~ larda ~slam taassubunun devleti bir taraf-
tan hocalar~n tahakkümü alt~ nda b~ rakt~~~, öbür taraftan Müslü-
man - Hindü ikili~inin kald~ r~ lmas~n~~imkans~z k~ld~~~, namaz, oruç
vesairenin bir~ey ifade etmedi~i ve bütün bunlara bir çare bulun-
mas~~ laz~mgeldi~i ve Ekberin Hindistanda mevcut bütün dinlerin
mür~itli~ini ele almas~~ ve belki de yeni bir din ç~karmas~~ icap etti~i
ve bu sayede memlekette manevi birlik husule gelece~i konu~ul-
mu~~ise, bunlar~~ bilvas~ta yani zaruri azçok de~i~ikliklerle duyan
Badavunlunun Ekberle ba~ka toplant~ da bulunanlar~ n hepsinin ka-
fir olduklar~na, islamiyeti ve onun emirlerini b~rakacaklar~na ve
yasak edeceklerine ve yeni bir din ç~ karacaklarma kani o~mas~~
164 Hikmet Bayur

ve bunu yazmas~~ve al~nan bütün tedbirleri bu bak~mdan görmesi


taii bir ~eydir. O s~rarlarda sarayda namaz k~ l~ nmaz ve oruç tutul-
maz olmu~sa Badavunlunun bunu umumi ve kat'l bir yasak zan-
n~n~~ verecek surette yazm~~~olmas~~da ruhi bak~mdan mümkündür.
Papazlar için de vaziyet ayn~d~r. Ekberi h~ristiyan yapama-
d~ klarma k~zan ve mektuplar~nda Muhammede ve hatta. bazan
kendi tapt~klar~ndan ba~ka bir~eymi~~gibi Allaha küfreden Cez-
vitierin (Goldie S. 76, 78, 100) islam dininin kald~r~ld~~~na dair
en ufak bir emare sezer gibi olunca buna inanmalar~~ve bunu sa-
mimi olarak merkezlerine yazmalar~~tabiidir.
Halbuki bu gibi toplant~larda konu~ulan ve sarayda ve rica-
un bir k~sm~n~n mahfellerinde söylenen ve yap~lan ~eylerle filen
karar alt~na al~n~p bütün memlekete te~mil edilen ~eyler aras~nda
esasl~~ farklar~n bulunmas~~hem tabii hem de zaruridir. Esasen
«Lailahe Illallah, Ekberü-vekilüllah» cümlesinin ve zeminpus de-
nilen secdenin s~rf mahremlere hasredilmesi de gösterir ki içerde
söylenen ve yap~lan ~eyler d~~ardakilerin e~i de~ildir. Bunun di-
~er bir misali de yine Badavunluda görülür; mesela Ekber kürsüde
bizzat hutbe okur, müçtehitlerin üstünde oldu~una dair fetvalar
ç~kartt~r~rken bunlardan evvel ve sonra hususi toplant~larda bir
çok dini akidelere kar~~~teklifsizlik gösterildi~ini ayn~~ muharrir
yazar, peygamberin mucizelerile alay, onun ezcümle Kurey~~
kervanlar~n~~ ya~ma etmesi ve ettirmesi, ihtiyarl~~~nda 9 ya~~ nda-
ki Ay~eyi nikah etmesi, arkada~~n~n be~endi~i kar~s~n~~bo~att~r~p
kendi almas~~gibi bircok hareketleri tenkit ve Araplar~n çapuleu-
lu~u ile istihza edilmesi ay~n gibi arapçaya mahsus addedilen
harfierin yerine elif ve sair harflerin ikamesi kabilinden hare-
ketler hep bu cümleden ve mahdut mahfellerde kalan söz ve ha.-
diselerdir.
Az çok tabii görülmesi laaz~mgelen bu cihetler yani hususi
mahfellerde söylenen ve yap~lan ~eylerle umum hakk~nda al~nan
kararlar aras~nda farklar oldu~u hat~rda tutulmak üzere Ekberin
dini yeniliklerini gözden geçirelim:
I~e nas~l ba~lan~ld~~~~cezvit misyonerlerinin raporlar~na atfen
yaz~lm~~~olan Cezvit Bartoli'nin «Padre Rodolfo Akuaviva'n~n büyük
Mogol nezdindeki vazifesi» adl~~eserinde görülür. Yukardaki ihtirazi
kaydi hat~rlatarak papaz~n cümlelerini zikrediyoruz :
Ekber Kabilden döndükten sonra tabilerinin ( yani valilerinin)
sadakatlerine güvenememenin mucip oldu~u korkudan ve Gücerat
asilerinin verdikleri endi~eden kendini tizade hissetti~inden, çok-
16 nc~~ As~ rda dini ve sosyal bir ~ nkilâp Te~ebbüsü 165

tand~ r tasarlamakta oldu~u plan~~aç~~a vurdu: Yeni bir din kurup


onun ba~~~olmak; bu din k~ smen Muhammed'in Kur'an~ndan, k~s-
men Brahmanlar~n yaz~lar~ ndan ve bir dereceye kadar da i~ine
geldi~i miktarda Hristosun ~ncilinden al~nm~~~parçalardan te~ekkül
edecekti.
«Bu maksatla büyük bir meclis toplad~~ve oraya ilim üstad.
larile etraf~ndaki ~ehirlerin askeri komutanlar~n~~ ça~~rd~ ; yaln~ z
Rodolfoyu istisna etti, zira onun böyle mukaddesata tecavüzü
tazammun eden bir i~te ancak muar~z olmas~~beklenilebilirdi ve
bunun böyle olaca~~ na dair lazumundan fazla delil de vard~.
«Bütün bunlar~~ kar~~s~ na dizdikten sonra (Ekber) kurnaz ve
hileli bir politika zihniyeti ile der ki: «Bir ba~~taraf~ndan idare
edilen bir imparatorluk üyelerinin birbirinden ayr~~ ve birbirine
muhalif olmas~~ fena bir ~ eydir. (Ekber bununla Mogol memleke-
tinde riayet olunan bir sürü (dini) kanunlara i~aret etmekte idi;
bunlar~n baz~lar~~digerlerinden sadece farkl~~ de~il, fakat onlara
muhalifti; ve bundan ~uraya vard~~ ki ne kadar din varsa o kadar
birbirine muhalif hizip vard~ r.) «Binaenaleyh bütün bunlar~~birle~-
tirmeliyiz. ~u suretle ki hem hepsi bir olsunlar hem de o bi~~
içinde heps~~ bulunsun. Bu sayede her hangi bir dindeki iyi ~ey1,•ri
kaybetmemek ve ayni zamanda di~erlerindeki daha iyi ~eyleri
kazanmak gibi büyük bir fayday~~ temin edebiliriz. Bu surete
Allaha ibadet, halka sükfinet ve devlete emniyet temin edilmi~~olur.
~imdi haz~r olanlar iyice dü~ünülmü~~mütalaalar~ n~~ bildirsinier,
onlar~ n firkirlerini anlamadan tatbikata geçmiyece~iz.»
«O ( yani Ekber) bu suretle söz söyledi, ve kraldan ba ~•kn
Allah ve onun iradesinden ba~ka kanun bilmeyen ileri gelet 'er
ve bilhassa komutanlar hep birden tek a~~zdan cevap verdiler:
«Evet, makam ve yüksek zekas~~ dolay~sile göke en yak~n onu
bütün devlet için Allah, ayin, adak, s~r, kanun, merasim ve mini-
kemmel bir din tesisi için her ne laz~ msa onlar~~emretmelidir.»
«~~~bu suretle kapat~ld~ kttan sonra kral çok de~erli bir ihti~:Ir
olan ~ eyhlerinden birini bütün Mogol imparatorlu~unda tathik
edilecek olan ~eriat~n yak~n bir zamanda saraydan bildirilecek,ini
ve onu hepsinden üstün tutma~a ve her ne olursa olsun hürrneL e
kabule haz~r olmalar~~ laz~m geldi~ini her tarafa ilâna memur etti».
Devrin müslüman müverrihleri aras~nda bu meclisten böyle
sarahatle bahsedeni olmam~~t~ r, ve Ebul - Fadl'~n bundan hiç bul~ -
setmeyi~ine bak~k~l~ rsa bu toplant~~veya toplant~lar~n esas itibarile
gizli tutulmak istenildi~i anla~~lmaktad~r.
166 Hikmet Bayur

Ancak Badavunlu meclisten dolay~ sile bahseder (S. 323) ve


der ki:
«Devletin dininin de~i~tirilmesi için toplanan bir mecliste
Raca Dagvan Das (Ekberin kay~n biraderidir) der ki: «Hindulann
da Müslümanlar~n da fena dinleri oldu~unu kabule haz~r~ m, fakat
bize yeni dinin ne oldu~unu ve nelere inan edilmesi lâz~m gel-
di~ini söyleyin ki ben de ona inanay~ m». Padi~ah biraz dü~ündü
ve Raca nezdinde ~srardan vazgeçti. Fakat mübeccel dinimiz
ahkâm~n~n de~i~tirilmesine devam edildi ve bu tarih «lhdas~~bid'at>
sözü ile tesbit edildi (hien 990)».
Bu suretle Badavunlu yeni bir din kurmak için yap~ lan toplan-
t~y~~ teyid etmekte fakat verdi~i tafsilâttan bu i~te bütün ileri
gelenler aras~nda ittifak olmad~~~~anla~~lmaktad~ r.
Bundan ba~ka tarih olarak verdi~i «lhdas~~Bid'at» sözü de
gösteriyor ki tatbikatta islam dininin terki ve yeni bir din ç~ ka-
r~lmas~~ cihetine gidilmemi~~ve yaln~ z Islam dininde bid'atlar yani
yenilikler yap~lmak istenilmi~~ve halk bunu böyle anlam~~t~ r.
Az yukarda Kutbüttin ve ~ahbaz Hanlar~ n Ekberin bid'atlar~na
nas~l muar~z olduklar~n~~yine Badavunlu'da gördük, Ayni müverri-
hin nakletti~i ~u vak'a da dikkate de~er: Ekber ~arkta Bihar
ve havalisine vali olarak yeni tayin etti ~i Hindu Man Singe bir
gece yeni din veya yol ve müritlik meselesini açar, o da ceva-
ben der ki (S. 375):
E~er müntlik hayat~n~~ fedaya haz~rl~~~~tazammun ediyorsa ben
zaten ba~~ m~~ koltu~uma ald~m; ba~ka delile ne hacet var? Fakat
e~er bunun ba~ka mânas~~ varsa ve mana taallük ediyorsa ben
her halde bir Hinduyum; e~er emrederseniz Müslüman olurum.
Fakat bu iki dinden ba~ka din tan~m~ yorum». Badavunlu devamen
derki : «Bu noktada mesele durdu, Padi ~ah ondan ba~ka sual
sormad~~ ve onu Bengale (yani vilâyetine) gönderdi».
Burada Ekberin yeniliklerini yaymak için zor kullanmad~~ma
mükerreren ~ahit olmaktay~ z. Bunu Badavunlu sarahaten itiraf eder
ve der ki (S. 323):
Padi~ah kani idi ki kendisine bir yol gösterici s~fatile itimat
edilmesi i~ i, zaman ve iyi dü~ünce meselesidir ve bu yolda k~l~ nç
kullanmaya lüzum yoktur. E~er o iddias~n~~ortaya atar ve bid'atla-
r~n~~ ç~ kar~ rken biraz para sarietseydi saray mensuplar~n~ n en bü-
yük k~sm~n~~ ve halktan daha pek fazlas~n~~ ~eytan~~ a~~na dü~ürürdü.
Badavunlu'nun ( Tevhidi ~lahi) namile ortaya ç~ kard~~~n~~
söyledi~i bu yeni dinin ne oldu~u hakk~nda ne kendi eserinde
16 nc~~ As~ rda din1 ve sosyal bir ink~ rnp Te~ebbüsü 167

ne de ba~ka bir yerde sarahat yoktur. Ekber'in sözleri aras~nda


dahi bir din ç~kard~~~na dair i~aret yoktur, ancak ~u sözü ile
<Her kim ki hulasu kalbi ile veyahut içinin bütün safiyetile bizim
âyinimizi kabul ederse maddeten ve mânen yürek isteklerine
nail olacakt~r> yeni bir din de~il sadece yeni baz~~ayin ihdas et-
ti~inden bahsetmektedir.
Âyini Ekberide bu mesele ile alâkadar iki bahis vard~r;
biri «Ây~ni Rehnumuni» yani yol göstericilik âyini ad~n~~ta~~yan
yetmi~~yedinci fas~l olup orada baz~~nazariyeler serdedilmekle
iktifa olunmakta ve muharrir ömrü vefa ederse Ekberin be~eriyeti
nas~l talim etti~i ve ne gibi mucizeler gösterdi~i hakk~nda ayr~ ca
bir eser yazaca~~n~~söylemektedir; fakat böyle bir eser ortada
yoktur. Ayn~~kitab~n «Âyini ~ebaruzii Efseri Hidiv» ba~l~~~n'
ta~~yan ve Ekberin gece ve gündüzünü nas~l geçirdi~ini anlatan
yetmi~~ikinci faslinda baz~~âyinler tarif edilmekle iktifa olunmak-
tad~r.
Bunlar da gösteriyor ki Ekber evvelce söyledi~imiz gibi ale-
nen yeni bir din kurmak iddiasile ortaya at~lmak istememi~tir.
Esasen onun maksad~~Hindistanda mevcut dinlere yeni bir din
ekleyerek tefrikay~~ço~altmak de~il, bilâkis herkesi kendi mür~it-
li~i alt~nda ayn~~yolda toplamak olu~una göre, alenen tuttu~u yo-
lun mutavass~t bir yol olmas~n~n daha makul olaca~~~anla~~l~r.
Ekberin kendisini tenkit eden Turan Hükümdar~~ Abdullah Han
özbe~e yeni din ç~kard~~~~iddia edilen tarihten dört ve namaz,
oruç ve hacc~~yasak etti~i iddia edilen tarihten iki y~ l sonra,
1586 da verdi~i ~u cevap dahi bu söylediklerimizi teyit eder:
«Allah için dediler ki bir o~lu oldu (h~ ristiyanlara ta~)
«Peygamber için baz~lar~~ dediler ki sihir yap~c~ d~r
«Ne Allah, ne peygamber insanlar~n iftiras~ndan kurtulabildi.
«Ben nas~l kurtulabilirdim».
Birkaç y~l önce namaz, oruç ve hacc~~ yasak eden ve alenen
islâm~~terkle yeni din ç~karan bir adam~n böyle bir cevap vermesi
imkan~~yoktur.
Ekberin müslümanl~~~~resmen reddetti~ine dair Avrupal~~
müverrihler taraf~ndan delil olarak ileri sürülen a~a~~daki söz hiç
te bu manay~~ ifade etmez; söz ~udur ( A. E. C. II S. 231 ): « Pek
çok ki~ileri zorla dinimize soktuk ve bu i~i müslümanl~~a hizmet
san~yorduk. Vukufumuz ço~ald~ kça pek mahzun olduk; kendimiz
Müslüman olmadan ba~kas~n~~ona tabi etmek lay~ k de~ildi, zorla
168 Hikmet Bayur

gasbedilen ( bir vicdan) dindar olmaz». Pek kolayl~ kla anla~~l~r


ki buradaki «kendimiz Müslüman olmadan» tâbirinden maksat
hakiki müslümanl~ kt~ r, ve Ekber mükerreren tenkit etti~i riyakâr-
lara bir kere daha ta~~atmaktad~ r. Bir maksad~~da Hindular~~baz~~
tazyiklerden kurtar~p onlar~~kazanmaktad~ r.
~slâm~~ resmen reddetmek meselesini b~rak~ r ve mevzuu Ekber
müslüman m~yd~, de~il miydi? meselesine getirirsek bunun ehem-
miyeti siyasal olmaktan ç~kar ve manevi ve ~ahsi olur. Çalg~ y~~ bile
haram gören Vahhabiye, hemen her ~eyi helâl gören Bekta~iye
ve hatta A~a Hani kâinat~n mü~ahhas hayat~~bile addeden, Muham-
medi gölgede b~ rakan A~a Hana adetâ tapan ~smailiye de Müslü-
man deair. ~~~bu raddeyi bulduktan sonra münaka~a fuzulidir.
Bütün bu muhakemelere binaen Ekberin yapt~ klar~n~~yeni bir
din ç~karmak kabilinden addetmiyece~iz ve kendi iddias~~veçhile
bunlar~ n bir yol göstermekten ibaret olduklar~ n~~ kabul ederek
bu bapta mevcut malümat~~ inceliyece~iz.
Ebul Fadl'~n demin bahsetti~imiz Rehnumuni ba~l~~~~alt~nda
ileri sürdü~ü felsefenin hulâsas~~ ~udur:
Allah~n tensibile insanlar~n ço~u kendi yapt~klar~n~~ be~enip
ba~kalar~ n~n yapt~klar~n~~ ay~plar ve baz~lar~~ da di~erlerine
fenal~k etmekle zevk al~ r. Buna mukabil baz~ lar~~ da vard~ r ki
dünyalar~n nigehbanl~~~ n~~(yani gözeticili~ini) kendi rahat~na tercih
eder. Bu suretle muhtelif insan kütleleri kendilerini kendi uyku
ve ruyalarile e~lendirirler; aras~ra biri kendi adet ve hulyalar~n~~
b~rak~ p taklit perdesini y~rtar ve do~ruyu görür. Fakat ilim ~~~~~~
her evi ayd~nlatamaz ve her yürek söz dinlemeyi bilmez, ve e~er
biri bu derece yüksek bir bilgiye iri~irse korkudan susar, zira ~ayet
duyduklar~n~~ aç~~a vuracak olursa kötü mayal~ lar onu rezil eder,
kâfirlik ve bid'atla lekeler ve belki de öldürürler. Fakat Adem
ogullarm~n talii yüzünden hakka taprna zaman~~gelince bir hüküm-
dar bu yüksek payeyi haiz olarak zuhur eder ve manevi cihan~n
önderli~ini üzerine al~r. Müneccimler Ekberin bu hasletini onun
do~umunilanberi ke~fetmi~~idilerse de o bir zamanlar bu hasletini
örttü, fak;.!.t Allah~ n istedi~;inin önüne kim geçebilir?.... O da hidayet
i~ilii ele ald~, müritierinin ço~u (Bu kelimeyi bilindi~i için kulla-
n~yorum yoksa Ebul-Fadl Ahlâs~~ Pi~kân yani kar~~s~ndaki halis
kimseler gibi tübirler kullanmaktad~r ) onun bak~~~ ndaki ~~~ ktan
ve nefsindeki kudsiyetten bir tek gün içinde dertlerine öyle çare
buldular ki ba~ka ruhani önderlerden k~rk günde bulamazlar,
Yogi (Hindû aziz ve ke~i~leri ), Siura (Cena mezhebi mensuplar~)
16 inci As~ rda dini va sosyal bir ink~ l4 Te~ebbüsü 169

kalender, hakim, sofi gibi dünyay~~ b~rakm~~~her çe~it adamlar,


ve asker, tüccar, rençber gibi dünya için çal~~anlardan bir sürü
insan~ n günbegün bilgi ve anlay~~~gözleri aç~ld~ . Türk ve Tac~ k
küçük ve büyük, alim ve cahil her türlü halk nezirler yap~p
huzura ç~ kmakta ve muratlar~ na ermektedirler. Birço~u da uzakl~k
vesaire dolay~ sile uzaktan nezirler yap~ p dua ile vakit geçirmek-
tedirler, ve Ekber vilâyetlerin tanzimini ve memleketlerin zapt~~
ve ayda e~lenmek için yola ç~ karsa hiçbir kasaba ~ehir ve köy
bulunmaz ki oradan sürü ile insanlar gelip nezirlerini takdim
etmesinler. Ondan dilenen ~eyler i~ te muvaffak~yet, sa~l~ k, bir
o~lun do~mas~ , dostlar~n bulu~mas~ , uzun ömür, servetin artmas~,
mevkiin yükselmesi vesair ~ eylerdir. Hakikati bilen o herkese
münasip cevap vermekte ve dertlere deva bulmaktad~r. Bir gün
geçmez ki birçok kimseler kâse ile su getirip onun huzuruna
takdim ile nefes etmesini dilemesinler. O ki gökteki s~rlar~~bilir,
e~er ümit i~aretleri görürse suyu al~r güne~ e tutar ve ona nefes
eder. Keza çaresiz addedilen birçok hastalar onun nefesi ile iyi
olmu~lard~r.»
Bu felsefe yeni bir dinin esaslar~ n~~ kurmaktan ziyade dini
mür~itli~i mucip sebeplerini zikretmekte ve hemen her din
mensubunun pe~ inden gidebilece~i bir mür~ it, bir ~ eyh veya bir
pirin peyda oldu~unu bildirmektedir. Ona atfedilen kerametler
insani ak~ l ve mant~~ a pek uygun olmamakla beraber halk üze-
rinde tesir yapmak için yaz~lm~~t~ r. 16 Inci as~ rda bulunuldu~u ve
19 uncu asr~ n ilk yar~ s~ na kadar Frans~ z krallarm~ n bu kabil mu-
cize yapmak iddias~nda bulunduklar~~unutulmamal~d~r.
~imdi do~rudan do~ruya Ekberin sözlerini alarak onun yolunu
anlama~a çal~~aca~~z.
Onun bütün dinlere kar~~~daima kulland~~~~tenkit silah~~ dinle-
rin insan ak~l ve mant~~~ na uygun olmalar~~lüzumu üzerine ku-
rulmu~tur. A~a~~ daki sözler bunu gösterir ve umumiyetle her bü-
yük din kendi inanlar~n~n ak~ l ve mant~~a uygun olduklar~n~~iddia
etti~i için buna kimse alenen olsun itiraz edemez. Ekberin sözleri
~unlard~~(C. II. S. 229):
«Adem o~lunun büyüklü~ü ak~ l cevheriledir. Lay~ k budur ki
daima onun pas~n~~temizlemekle me~gul olsun ve akl~n emirlerine
itaat etsin.
«Insan kendi akl~ n~ n mürididir, akl~~parlak ise kendisi mür-
~ittir veya kendisinden daha ak~ll~~birinin emirlerine uyarak ak~l
zahiresi biriktiriyorsa, yine hâdi kendisidir.
170 Hikmet Bayur

Ekber ayn~~zamanda anlamadan körü körüne takliden mani


~ iddetle tenkit ve bununla alay eder. Dört sünni mezhep mensup-
lar~na «Ehli taklit» denildi~i için bu cihet ülemaya tariz vesilesidir.
A~a~~ daki sözler bunu gösterir.
«Ak~l ile çal~~man~n fazileti ve taklidin kötülü~ü öyle parlak
bir hakikattir ki delile ihtiyaç yok. E~ er taklit iyi bir ~ey olsayd~~
peygamberler kendi babalar~ na uyarlard~ ».
«Ahmak taklitperestlerin bir k~sm~~menkulât~~ (eski zaman
sözlerini) makulât ile bir addediyorlar ve bu menkulât~~ ezeli ve
ebedi kanun zannediyorlar».
«Bir çiftçide Allaha ermek derdi has~ l oldu. Piri onun öküzü
sevdi~ini anlay~nca kendisini bir ah~ rda çileye oturttu ve öküzü
daima tahayyül gözlerinin önünde tutmas~ n~~ emretti. Böylece bir
müddet geçtikten sonra çiftçiyi imtihan etmek için d~~ar~~ ça~~rd~.
Çiftçi öküzlin hayali içinde bo~ulmu~~bulundu~u için kendini
boynuzlu zannetti ve cevaben dedi ki: boynuzlar~ m benim buradan
ç~ kmama mani oluyor. Piri onun bu derece mahviyetini görünce
onu derece derece ilerletti».
«Peygamberler üinmi idiler. Bari onlara uyanlar~n biri de
kendi o~lunu onlar gibi ümmi b~raksa».
Bu son söz taklitçi üleman~ n samimiyetsizli~ine ta~t~r.
Ekber mutlak ve tam kadir, e~siz ve rakipsiz, insanlardan
itaat ve sevgi isteyen yarat~ c~~ bir Allah esas~ n~~ kabul etmektedir.
Bu yoldaki sözlerinden baz~ lar~n~~zikredelim:
«Mahlükun yarat~ c~s~~ ile öyle bir ba~l~l~~~~ vard~ r ki takrire
s~ gmaz».
«Her ~eyin kendinden ayr~ lmaz bir hususiyeti vard~ r. Gönül
de bir ~eye ba~lanmaya mecburdur; kendisini birisine ba~lar ve
sevinç ve kederinin esas~ n~~ onun üzerine kurar, fakat kim ki
taliinin yard~ mile yüre~ini her alâkadan kesme~ e muvaffak olursa
izah~~ ve idrâki muhal olan yarat~ c~ n~n sevgisine vukuf kes-
betmi~~olur ve anlar ki bütün mahlükat~ n hayat~~ve vücudu onun
hayat~n~ n cüzleridir».
«Mahlükat~n hayat~~ve vücudu o mahsus rab~tan~n neticesidir.
Her kim bunu idrâke muvaffak olmu~sa büyük rütbelere nail
olmu~tur».
«Her kim ki bu kudsi rab~ ta ve intisaba merbut bulunmay~~
adet edinmisse hiç bir i~~ve güç kendisini bu rab~ tadan uzakla~-
t~ ramaz».
16 nc~~ As~rda dini ve sosyal bir 111614 Te~ebbüsü 171

Bunlar~~Muslümanlar kabul edebilecekleri gibi umumi seyir


itibarile hemen bütün Hindü mezhebleri de kabul ederler; hattâ,
bunlarda bir çok Hindil felsefesi mekteplerinin pek esasl~~surette
hülüsa edilmi~~fikirleri vard~r.
Ekberin: «Halk~n iyi ve kötü, hay~r ve ~er dedi~i vaziyetler
inayeti ilâhiyenin cilveleridir, bunun aksi kendilerindendir». Sözü
iradeyi külliye ve cüz'iye meselesini nas~ l halletmi~~oldu~unu
gösterir. Baz~~sözleri ~eytan~~kötülük kayna~~~bir kudret olarak
kabul etmedi~ini gösterir.
Ekberin ~u iki sözü:
«Herkes kendi fikir ve anlay~~ ina göre mahiyeti bilinmez
Allaha bir isim takm~~, fakat ni~an~~olm~ yan~n ismi nerede».
<Her dinin mebdeinde birkaç harikulade vakalar olmazsa yü-
rekler ona ba~lanmaz, fakat ancak tek bir din hak dini olabilir»
esas amaç ve dü~üncelerini ifade etmek itibarile dikkate de~er.
~nanlardan âyinlere geçerse ~unlar~~görüruz. Ebul - Fadl~n
Ayini EkberI'sinde Ekberin nas~l vaktini geçirdi~ine ait bahisten
hülâsaten ç~kan mana ~udur:
Ekber hiç vaktini zayi etmez ve her hareketi yüksek dü~ün-
celerinin bereketi neticesi olarak ibadettir ve daima ruhani mu-
hasebesiyle me~ guldür; fakat bunu bilhassa ~u anlarda yapar:
Sabahleyin güne~~~~~~~n~~ da~~tmaya ba~larken, ö~le vakti güne~~
bütün parlakl~~~~içinde iken, ak~am güne~~kaybolurken ve gece
yar~s~~güne~~tekrar yükselmeye ba~ larken. Velinimetini tazim
etmek herkesin borcudur, nice feyizler ve nimetler veren bu nur-
lar nurunu tazim de borçtur ; Ekber ate~i tazim ve ç~ra~~~(yani
lamba ~~~~~n~) büyük tutmaktad~ r, zira onlar da büyük nurun par-
çalar~d~ rlar. O taklitçilerin kendisini güne~ e ve ate~e tapmakla
ittiham edi~lerine güler.
'Bu âyini izah için Ekberin güne~e ait ~u üç sözünü zikrede-
ce~iz : «Yükseklerde bulunan güne~in padi~ahlar üzerinde mahsus
inayeti vard~ r; bunun içindir ki onu taziz ediyorlar ve bunu Allah~n
ibadeti diye yap~yorlar. K~sa görü~ler türlü türlü vesveselere
dü~üyorlar.
«Halk bir menfaat ümidile menfaat bekledikleri kara yürekli
adamlar~~tazim ve tekrim ediyor ve görü~~yoklu~undan bu nur
p~nar~ m tazim etmekten geri kal~yor.»
172 Hikmet Bayur

«üstelikte buna ihtiram edene tan ve taz dilini uzat~ yorlar; e~er
bu gibilerin akl~~bir felakete u~ramam~~sa surei Ve~~emsi neden
unutuyorlar?»
Burada Müslüman ve Hindalar~~bir ayinde birle~tirmek amac~~
güdülmektedir. Güne~~Hinda dininde pek eskidenberi takdis edilen
bir mabuttur. Veda'lar yani en eski Hinda din kitaplar~~bunun
hakk~nda dualarla doludur; güne~in mü~ahhas timsali olan Vi~nu
ad~ ndaki matbu ise en büyük mabutlarden biridir ve baz~~Hindü
mezheplerince her ~eyin üstünde Allah makam~nda telâkki ediliyor.
Vedalar~n en eski ve mukaddesi addol~~ nan Rig - Veda da
(dua 22 beyit 16 - 18) ~unlar vard~r.
16 — Ilahlar! bize kar~~~ ~nülayim olunuz; Vi~nu'nun atlad~~~~
(veya, dev ad~ m~~ile a~t~~~) yerden dahi.
Dünyan~n yedi m~ntakas~ndan
17 — Bütün bu dünya boyunca Vi~nu atlad~, üç kere aya~~n~~
topunun (yani mecmuunun) üzerine koydu.
Izi üzerinde toz toplad~.
18 — Koruyucu Vi~ nu, kimseyi aldatmaz üç ad~ m att~, ondan
sonra yüksek emirlerini tesbit etti.
Birçok müfessirler bir sürü istihalelerle Hinda mabutlar~~ ara-
s~ nda mütemadiyen daha büyük mevki alan Vi ~nu'nun bu beyit-
lerde mevzuubah olan üç atlay~~~veya ad~ m~ = güne~in do~u~,
ö~le vakti, zevalde bulunu~~ve bat~~~na i~aret olundu~unu iddia
ederler.
~imdi Ekberin mevzuubahs etti~i Kur'an~n Ve~~ems suresine
geçelim. Ba~~k~sm~n~n tercümesi ~udur:
«Güne~~ve güne~in ~~~~~ na ve ~~~~~n~ n parlad~~~~ö~le vaktine
ve ~~~ kta ve gelmekte güne~ e tabi olan aya ve güne~i a~ikar k~ l-
d~~~~zaman gündüze ve güne~i örttii~ii zaman geceye ve gökü
kuran, yer yüzünü dö~ eyen, insanlar~~ tam olarak yaratan Allaha
yemin ederim ki ».
Öyle anla~~l~ yor ki, Ekber ve onun müslüman ve hindu üle-
mas~ndan olan mü~avirleri her iki dinin mukaddes kitaplar~nca
husus! bir ehemmiyet atfedilmi~~olan güne~in do~u~ , ku~luk ve
bat~~~zamanlar~n~~bir ayin mevzuu yapma~a uygun bulmu~lar;
bu da iki din salikleri için yukardaki inan esaslar~~ gibi birle~ile-
bilecek veya fazla ihtilaf edilmiyecek bir nokta addedilmi~tir. Gece
yar~s~~ âyini de yenilik olsun diye konulmu~~bir ilaveye benziyor.
16 nc~~ As~ rda dini' ve sosyal bir inkilâp Te~ebpûsü 173

Bütün bunlar güne~in çok, pek çok eski zamanlardan beri


insanlar üzerinde yapagelmi~~oldu~u manevi tesirleri gösterir ve
dolay~sile güne~~- dil teorisinin ne kadar eski ve derin kökleri
bulundu~una delildir.
Cennet, cehennem yani ölümden sonra mükafat ve ceza mef-
humu hakk~nda bir sarahat yoktur. Ekber'in evvelce de zikretmi~~
oldugumuz:
«Her kim ki hulfisi kalp ile veyahut içinin bütün saf iyetiyle
bizim âyinimizi kabul ederse maddeten ve manen yürek istekle-
rine nail olacakt~r» sözü gösteriyor ki bütün dü~ünceler bu dün-
yaya aittir; Cezvit misyonerlerinin Ekber'in ölümden sonra bede-
nin dirili~ine inanmad~~~n~~yazmalar~~(Goldie S. 73) bunu teyit
eder; mamafi istenilirse «maddeten ve manen yürek istekleri» tâ-
biri ahrete de ~amildir diye tefsir edilebilir ve bu suretle o yol-
daki ümit kap~ lar~~ aç~ k tutulmu~~addolunabilir. ~slam dininde pek
esasl~~mevkii olan ve Hindu dininde bir çok ~ekillere giren bir
mefhum bu suretle istenildi~i takdirde istenilen tarafa çekilebilecek
tarzda yar~~meskf~t geçilmi~~demektir.
Hindu dininde pek mühim mevkii bulunan fakat islâm dininde
sarih surette yeri olm~ yan tenasüh faraziyesini Ekber kan surette
kendine mal etmemekle beraber yukar~da gördü~ümüz gibi bunun
mümkün oldu~unu anlatm~ ya çal~~m~~t~r.
Ekber her iki dinde peygamber, evliya, aziz ve saireden pek
az, o da dolay~sile bahsetmektedir. Buna mukabil kendi mür~it ve
önderligi hususunda son derece sarihtir ve mutlak inkiyat iste-
mektedir; ~u sözü: «Kullugun birinci basama~~~felâket ve musibet
an~nda yüzünü ek~itmemekdir ve bunu hekimin verdi~i ac~~ilaç
gibi güler yüzle içmelidir» ne istedi~ini gösterir. Kendine sada-
katin: mal, can, namus ve dinin fedas~ n~~ tazammun etti~ini evvelce
görmü~tük. ~u sözü: «E~er ki maddi ve manevi saadet! Ulu Tanr~n~n
ibadet ve itaat~ na hasretmi~ler, fakat evlâtlarm saadeti baba-
lar~n~n r~zas~n~~ almaktad~ r» da gösterir ki onun indinde babala-
r~n yani hakikatte önderin r~ zas~n~~almak Allah~ n r~zas~n~~ almak
kadar ve belki de daha mühimdir.
Bu böyle olduktan sonra Ekber'in sözleri aras~ nda pirlige ve
mür~itlige ait olanlar~n~n çok kuvvetli olmas~, ayn~~ iddiada bulunan
di~er kimseleri ~iddetle tenkit etmesi ve onlarla kendi aras~nda
mevcut veya kendince mefruz farklar~~tebaruz ettirmiye çal~~mas~~
tabildir. Onun bu babta alt~~ sözünü zikredece~iz:
174 Hikmet Bayur

«Pirlik, derdi te~his edip ilac~n~~ haz~rlamaktad~ r. Yoksa çene


saçlar~n~~ (yani sakal~) uzatmak, h~rkaya yama vurmak ve yahut
basma kal~ p sözlerle sohbet etmek de~ildir.»
«Rehnumuni yol göstermektir, mürit toplamak de~ildir.»
«Mürit yapmak kula yarad~ c~s~m anlatmakt~r, müridi kendine
hizmetçi yapmak de~ildir.»
«Acaip bu ki yok göstermek iddiasile otururlar ve e~kiyal~k
etme~e kalk~~~rlar.»
«Erlik halk ile kayna~ arak kötülükten sak~narak ya~amakt~r,
kö~eye çekilip ense yapmak de~ildir.»
<E~er ki yaln~z ilim ve akl~~kemalin sermayesi demi~lerse de
ilim ve ak~l fili ile omuz omuza yürümezse hayat kemal bulmaz,
belki nadanl~ ktan da a~~~~~kal~ r.»
«Muvaffak~yet Allah~n yard~m~ na ve Allaha varmak için kemal
sahibi bir k~lavuza ba~l~d~ r. Pek çok adamlar~n istidat ve cevheri
buna nail olmakd~klar~~için çürüyüp gidiyor.»
Keza ~u sözü: «Ke~ ke ilim tahsili ve kitap yazmak için büyük
ak~l ve irfan sahiplerinden maada ba~ kas~na izin vermeselerdi,
taki her alçak keyfine göre uydurma destanlar yazmasayd~~ ve her
k~sa görü~lü ahmak olur olmaz ~eylerle kitaplar~~doldurmasayd~.»
Bu hususlarda ne kadar k~skanç oldu~unu gösterir.
Ekberin bu önderlik hakk~ ndaki sözleri dahi bütün dinlerdeki
~eyh, pir, mür~it gibi ~ ahsiyetlerin reddedemiyecekleri sözlerdir.
~imdi Ekber'in müridi olmak için müracaat edenlerin kabul
tarz~na geçelim. Daha evvel bahsetti~imiz «ayini rehnumuni» fas-
lindan ~u hülâsay~~ yap~yoruz:
Her tayfadan binlerce ve binlerce talip olmas~na ra~men Ekber
birini kabul için güçlük göstermektedir, fakat çok ~srar eden bir
talipte samimiyet görürse bir pazar günü güne~in en yüksekte
Oldu~u anda talip ba~l~~~~elinde olarak Ekber'in önünde diz çöker
ve aln~n~~ onun aya~~~üzerine koyar; bu hal namzedin bir çok
fenal~ klar~ n kökü olan her türlü gurur ve hodgamli~~~bir tarafa
b~ rakt~~~ = ve kalbini Ekber'e takdim etti~inin ve cavidane
(ebedi) hayat kazanmak için ondan bilgi diledi~inin lisan~~hal ile
ifadesidir.
Allah~n o büyü~ü, (yani Ekber) elini uzat~p onu yerden kald~r~r
ve ba~l~~~n' ba~~na koyar. Bunun manas~~halis niyet sahibi birini
varl~ k gibi görünen yokluktan sahici varil& yüksekli~inin ifade-
sidir. Bundan sonra Ekber ona (~ast~~ Has~) verir bunun üzerinden
16 nc~~ As~ rda dini ve sosyal bir inkilkip Te~ebbüsü 175

ismi azam ve t~ls~m~~akdes olan «Allahuekber» sözü nak~edilmi~tir.


Bunun telkin etti~i mâna: «Saf ~ast ve saf bak~~~hiç yan~ lmaz» d~ r.
(~ast~n bir çok manas~~ vard~ r, bunlardan ancak ikisi buraya uyar,
biri halka ve öteki ok atarken kullan~lan yüksüktür).
~ki mürit biribirlerine rast geldikleri vakit biri «Allahuekber»
ve öteki de «Celle Celâlehu» der. Ayini Ekberiye göre bundan
maksad, müritlerin Allah~~daima hat~ rlar~nda tutmalar~~ve dillerini
onun methine al~~t~ rmalar~d~r.
Bu usul, bilhassa Ekber'in tam ad~ n~n Mehmet Celalettin Ekber,
olmas~~ dolay~sile Ekber'in kendine Allah dedirtti~i iddias~ n~n
sebebi olmu~tur.
Badavunlu kendi yazd~~~~veçhile «Tevhidi ilahi» dinine girmek
için müracaat tarz~ndan bir örnek göstermektedir (S. 314):
«On, on iki y~ l sonra (1592 - 1594 y~llar~) i~~o raddeyi buldu ki
Tahta valisi Mirza Cani gibi melunlar ve di~er mürtedler ~u tarzda
müracaatta bulunur oldular: «Ben ki filân~n o~lu filân~m, istiyerek
ve samimi bir temayül neticesi olarak babalar~mdan gördü~üm
ve duydu~um Islam dinini tamamen ve kâmilen red ve terkedi-
yorum ve Ekber ~ahin «dini ilâhisine» giriyorum ve mutlak ba~l~-
l~~~n dört derecesini yani mal, can, namus ve dinimi feda etme~i
kabul ediyorum».
Badavunlu ilaveten der ki: «Cehennem için en iyi pasaport te~kil
eden bu cümleler yeni dininin müctehidine (yani Ebul - Fadl'a)
verilir ve yükselme ve itimat kayna~~~olurdu.»
Bu müracaat tarz~~ ~imdiye kadar gördüklerimizle tezat te~kil
etmektedir; binaenaleyh bunu umumi bir kaide gibi de~il baz~~
gayretlilerin yaran~ r~z ümidiyle gayretleri eseri telâkki etmek icab
eder; zaten muharririn yaz~~~tarz~~da bunu gösteriyor.
Badavunluya göre bu dini yeniliklerden az sonra bir tak~m
Brahmanlar Ekberin Vi~nu'nun, Rana ve Kri~na gibi bir Avatar'~~
oldu~unu ilan ederler (S. 336). Filhakika en büyük üç Hindu ma-
budundan biri olan bu mabudun devir devir yer yüzüne insan
~eklinde gelip do~ru yolu kaybeden be~eriyete onu göstermekte
oldu~u iddia olunur. Bu vakayi dört y~l önce Ekberi müctehitler-
den üstün ilan eden fetvan~n mukabili addetmelidir. Hindular~n da
onun dini mür~itli~ini kabul etmelerini kolayla~t~rmak için yap~ l-
m~~~olmal~d~ r.
K~smen de propaganda maksadiyle olacak ve o s~ ralarda Ebul-
Fadl'~n adamlar~n~n idaresinde olmak üzere pek kalabal~ k kütleleri
besleyeeek a~~evleri aç~l~r.
176 Hikmet Bayur

Art~ k o devirde Ekber devlet i~ lerine tamamiyle hakim ol-


du~u için esas me~galesi bu dini ink~lâpt~r; bu itibarla Badavun-
lunun Ekberin dini kudretini esas ve dünyevi kudretini tâli addet-
ti~i hakk~ ndaki yaz~s~na (S. 350) inan~labilir.
Ekberin yeniliklerinin inan ve ayine ait k~s~mlar~n~~ ~öyle hü-
lâsa edebiliriz
A — Mutlak kudret sahibi bir Allah vard~r.
B — Güne~~dünyan~n velinimetidir ve onun hakk~nda muayyen
saatlerde husus! ayin yap~lmal~d~r.
C — Ekber zaman~ n maddi ve manevi önderidir.
Bunlar yeni bir din ortaya atmak mahiyetinde olmamakla
beraber hakikatte dini bir ink~lâpt~ , zira güdülen gaye o âna kadar
biribirine dü~man gözüyle bakan ve biribirini hakir gören birçok
din mensuplar~na ve bilhassa onlar~n ileri gelenlerine z~t farzo-
lunan inanlar~n~n esasda pek farkl~~ olmad~~~n~~anlatarak onlar~~
biribirine yakla~t~rmakt~. Ekber ayn~~zamanda bunlar~~ mü~terek
duygular besliyerek ve biribirlerini severek veya hiç olmazsa
biribirlerile anla~arak yan yana ya~ama~a al~~t~rmaktayd~.
Ekberin ~u sözü belki Hindistandaki muhtelif unsurlar~n vazi-
yetine i~arettir.
«Bir evde bulunan kedi, serçe v.s, hayvanlar aras~ nda i~tirak
vard~ r. Fakat yanl~~~bir fikre hizmet ettikleri için her biri bunu
kendi has evi zanneder.»
Zamanla herkese müsavi muamele eden bir idare alt~nda
muhtelif unsurlar biribirlerine ~s~nacak ve birlik has~l olacakt~.
Bu itibarla Ekberin te~ebbüsü ~ayet halefleri onu devam ettirecek
ak~l ve kabiliyette olsayd~ lar, Kebir ve Baba Nanak gibi bir çok
mür~itlerin te~ebbüslerinden büsbütün ba~ ka mahiyet ve ~umul-
dad~r.
~imdiye kadar anlatt~ klar~m~ z Ekber'in manevi alandaki ink~-
lâpkâr faaliyetini te~ kil eder; onun hayatile me~gul olmu~~olan
hemen bütün müverrihler bilhassa hatta sadece bu cihetle me~gul
olmu~~ve bu hususa ehemmiyet vermi~lerdir. Fikrimizce onun
bundan sonra kanuni sahadaki ink~lâpkâr te~ebbüsleri daha çok
mühimdir. Medeni hayat~ n dini kanunlarla tanzim edilmesi adet
oldu~u bir devirde Ekber bu esas~~ b~rak~ p Hindistandaki hemen
bütün dinlerin bir çok hükümlerine mugayir ve bütün tebas~~için,
dinleri ne olursa olsun, seyyanen tatbik edilecek bir çok kanunlar
ç~kar~r ve inan ve ayin sahas~nda husule getirme~e çal~~t~~~~birlik
ve yak~nl~~~~sosyal ya~ay~~ta da husule getirme~e kalk~~~r.
16 nc~~ As~ rda dinli ve sosyal bir inkil'ap Te~ ebbüsü 177

Bu yeniliklerinin ba~l~ calar~n~~ sayaca~~z


A — Bir kad~ ndan fazla al~nmas~~ yasak edilir ve ancak çocuk
olmad~~~~taktirde istisna edilir. Badavunlunun dedi ~i gibi (S. 367)
kaide bir erkek bir kad~ nd~ r.
Müslümanlar~ n nikahla dört ve mut'a denilen muvakkat nikahla
istedikleri kadar ve Hindular~n da keza istedikleri kadar kad~ n
almakta serbest olduklar~~ bir memlekette bunun ifade etti~i de~i-
~iklik kolay anla~~l~ r.
Ayin! Ekberinin, saray~ n harem dairesinden bahseden «Ayin'
~ebistan~~ ~kbal» adl~~ 15 inci fasl~ nda birkaç kad~n alman~n birçok
mahzuru oldu~u yaz~ lmakta, fakat Ekberin müttefik kazanmak,
aleyhinde ittifaklar~~ güçle~ tirmek gibi siyasal sebeplerle bunu
yapt~~~~ilave edilmektedir.
B — 4 üncü derecede akrabalar yani karde~~çocuklar~~ ara-
s~nda evlenmeler yasak edilir ve herkesin mümkün mertebe ken-
dine uzak ailelerden k~ z almas~~ terviç edilir; Ekber'in bu yolda
birçok tavsiyesi vard~ r. Bununla iki maksat güdülmektedir, birin-
cisi ailelerin kayna~mas~~ ve ikincisi bilhassa Hindular~ n Kast de-
nilen soysal te~ kilat içinde evlenip tereddiye maruz kalmaktan
kurtulmaland~ r. Müslümanlar~ n dahi k~ smen Hindular~~ görerek ve
k~smen de ufak bir ekalliyet te~kil ettikleri için gittikçe yak ~ nla-
riyle evlenmeyi adet edindikleri görülmekteydi. Binaenaleyh Ek-
ber bu suretle halk~ n tereddisini mucip olan bir adetle mücadele-
ye giri~mi~~bulunuyordu.
C — Erkeklerin 16 ve k~ zlar~n 14 ya~~ ndan evvel evlenmeleri
yasak edilir ve evlenme için yaln~ z ana ve baban~ n de~il güvey
ve gelinin de r~ zas~~ ~art ko~ulur. Bu ya~lar belki bize erken gö-
rünebilir, fakat bu kanunlar s~ cak bir memleket ahalisine ve
çocuklar~ n~~ daha be~ikte ni~anl~ yan insanlara tatbik edilecekti.
Hatta Hindular k~ z çocuklar~ n~~hemen do~ar do~maz bir erke~e
verir ve nazari kocas~~kendisi daha çocukken dahi ölse onu dul
addeder ve yakarlard~.
D — Çocuk do~urmak ya~~ n~~ geçmi~~kad~nlar~n evlenmeleri
yasak edilmi~tir.
E — Dul kad~ nlar~ n istedikleri takdirde tekrar evlenrnelerine
müsaade edilmi~tir. Bu cihet Hindulara aittir, zira onlar dul ka-
d~ nlar~~ ölmü~~kocalarile beraber yakmakta ve ~ayet yak~ lmasa
dahi tekrar evlenmelerini ~iddetle yasak etmektedirler.
F — Dul Hindu kad~ nlar~ n~n yak~ lmas~~ meselesile Ekber esasl~~
surette u~ra~m~~t~ r ve öyle anla~~ l~ yor ki Hindu cemaati taraf~ ndan
Belleten C. II F. 12
178 Hikmet Bayur

~iddetli bir mukavemet görmü~tür. Bu baptaki yaz~ lardan kan


hüküm ç~ karmak güç olmakla beraber vard~~~m~ z netice ~adur:
Genç ya~~nda bir dul kad~n~n, yani nazar! surette dul kalm~~~
k~z çucuklar~n~n yak~ lmas~~ kat'iyen yasak edilmi~tir ve ~ayet
alâkadarlar buna itiraz ederlerse yani çocu~u yakmakta ~srar
ederlerse bir Hindunun onu derhal nikâh edip kurtarmas~~ için
tedbir al~nmas~~ emrolunmu~tur. (Bad. S. 367). Bu ve di~er emirlerin
Ço~u 1587 - 88 y~ llar~nda ç~km~~t~ r. Dul kad~nlar~n yak~ lmas~~ yasa~~~
Hindular aras~nda çok gürültüyü mucip olmu~~olmal~ d~ r ki bir iki
y~ l sonra büyük ya~ta olan dullar~n ölmü~~kocalarile beraber is-
teklerile yak~lmalar~na müsamaha edilmesi, fakat zorla yak~lma-
lar~n~ n men'i için bir emir daha ç~kar.
— Evlenmelere ait kanunlar~n esbab~~ mucibesi aras~nda
sa~l~~a ait sebepler de ileri sürülmektedir. Bu kanunlar~n tatbikine
ve laz~ m gelen tahkikat~n icras~na memur olanlara Ayini Ekberi
de aynen «Toy Beyi» denilmektedir. (Ayini Kethudayi bahsi C. IL
S. 201).
— Inek etinin yenmesinin yasa~~ndan evelce bahsettik.
Sa~l~~a ait sebepler ileri sürülerek umumiyetle et yenmesi
dahi tahdit edilir ve kasapl~ k, hayvan öldürülmesinin yasak oldu~u
baz~~ günler tesbit edilir, hatta Ekberin do~mu~~oldu~u bütün ay
müddetince hayvan öldürülmesi yasak edilir. Bu, eti haram eden
birçok Hindu mezheplerine hürmet maksadile yap~ lmakta idise de,
Hindistan gibi s~ cak bir memlakette az et yemenin vücut için çok
faideli oldu~u da ~üphesizdir.
I — Bütün halk~n mü~tereken tes'it edebilece~i ve dolay~sile
muhtelif din mensuplar~n~n toplanmalar~na vesile te~kil edece~i
için Ekber'in cülftsu, nevruz v. s. gibi günlerin ~enliklerine muh-
telif dinlerin bayram ~ enliklerinden fazla ehemmiyet verilmi~tir.
Muhtelif dinlere mensup kütlelerin keza toplanmalar~ na yak~n-
dan temas etmelerine ve tan~~ malar~ na vesile verir diye fil, kap-
lan v. s. gibi hayvanlar~ n büyük meydanlarda umum halk hu-
zurunda dövü~ melerine Ekberce ehemmiyet verilmi~~ve bu bapta
bir çok tertibat al~nm~~t~ r. (A. E, C. I. S. 164).
J — Takvimi ilahi ad~ yla Ekberin ciilasu y~ l~ndan ba~l~yan ve
hicri takvim gibi ay ile de~il güne~le ayar edilen yeni bir takvim
ç~kar~ l~ r; genel yortu günleri muhtelif dini takvimlere göre de~il,
bu takvime göre tespit olunur.
— Faizle borç para verilmesine müsaade edilir ve devlet
hazinesi dahi faizle ödünç para verme~e ba~lar.
16 inci As~ rda dini ve sosyal bir ink~lâp Te~ebbüsü 179

— E~lence ve kumar evlerinin devletin murakabesi alt~nda


aç~lmas~ na müsaade edilir.
M — Hekimlerin izniyle ~arap içilmesine müsade edilir ve
devletçe ~arap satmak için dükkân aç~l~ r ve bu tedbir yava~~ya-
va~~hekim raporu almadan dahi ~ arap içilmesine yol açar, fakat
içtikten sonra sokaklarda hadise ç~karanlar a~~r cezaland~r~l~rlar.
— Herkesin be~endi~i dine girmesine ve her din mensup-
lar~n~ n istedikleri gibi ibadet evi yapmalar~na izin verilir.
— Maarif i~leri hakk~ nda Âyini Ekberide «Âyini Âmuze~»
ad~n~~ ta~~yan bir fas~l vard~ r ( C. II. S. 201 ). Bunda ilme verilen
ehemmiyet ve çocuklar~ n çabuk ilerlemeleri için tatbik edilen
yeni usuller anlat~ld~ktan sonra ö~retilen bilgiler s~ra ile sayll-
maktad~r. Bu s~ra ~ öyledir: Ahlak, Hesap, Siyak (Kitabet olacak),
felâhat yani zirai bilgi, mesahat yani ölçüler, hendese, nücum
yani heyet bilgisi, remil (bu o zaman~n ziyniyeti icab~d~r), tedbiri
menzil yani ekonomi, siyaseti meden yani devlet idaresine
yar~ yan siyasal ve medeni bilgiler, t~p, mant~ k, tabii, riyazi, ilâhi
yani dini bilgi, tarih. Bunlardan ba~ka Hindi ulümunun da ö~re-
nildi~i yaz~ l~ r.
Bu ders s~ras~n~ n terkibinde hem ehemmiyet hem de zorlu~a
dikkat edilmi~ e benziyor; mesela ahlâk~n önce gelmesi ona veri-
len ehemmiyettendir, Ekber'in ahlâk~n ilimden ve her ~eyden
evvel geldi~ine dair birçok sözleri bunu gösterir, ondan sonra
daha ziyade güçlük s~ras~~takip edilmi~ e benziyor.
Badavunluda (S. 375 ) Ulürnu arabiyenin ( ~er'i ilimler olacak)
yerine heyet, riyaziye, t~ p ve felsefe gibi kendisinin müstehziyane
tâbirine göre hakikaten faydal~~ bilgilerin okutturulmas~~ için emir
verildi~i kayd~~ vard~ r.
Burada maksat Ekberin ink~lâpç~~ i~lerini anlatmak oldu~un-
dan, siyasal ve askeri i~leri üzerinde fazla durm~ yaca~~m. Evvelce
fethetti~ini söyledi~im yerlerden ba~ka ~imalde Ke~miri, ~imali
garbide Sind, Belücistan ve Kand~har'~, ~arkta Orisayi, Dekkan'~ n,
~imali garbisinde Hande~~(Han memleketi demektir), Berar ve
k~ smen de Ahmetnagar memleketlerini fetheder; ve daha evvel
söyledi~imiz gibi Hindistan~ n dörtte ücüne hâkim olur.
*
**

Ekberin i~lerine genel bir bak~~~atarsak onun ya~ad~~~~zamana


göre çok ileri fikir ve siyasa sahibi oldu~unu görürüz. Ondan
az evvel islâm âlemindeki Yavuz Selim ve ~ah ~smailin sünni
180 Hikmet Bayur

ve ~ii, h~ristiyan alemindeki katolik ve protestan mukatelelerini


b~rak~p ta Ekberin sa~l~~~ndaki hadiseleri almakla iktifa edersek
~unlar~~mü~ahede ederiz:
Ekberin çocuklu~unda ~ngiltere Kral~~sekizinci Hanri kendi
tesis etti~i inan d~~~nda bulunan herkesi idam ettirirdi, katolikler
hain diye as~l~r veya ba~lar~~kesilir, protestanlar mürted diye diri
diri yak~hrlard~; on be~~y~lda elli bin ki~i mahküm olmu~tu.
~spanyada Ekberin hükümdarl~~~~esnas~ nda ikinci Filip bir
tek protestan kalmay~nc~ya kadar hepsini diri diri yakt~r~r; ayn~~
Kral Felemenkte üç ayda erkekleri diri diri yakmak ve kad~nlar~~
diri diri gömmek üzere 1800 protestan~~idam ettirir; ayn~~ülkede
~spanyol ordusunun muhasara etti~i Harlem ~ehri açl~ktan teslim
olunca 15000 e bali~~olan bütün ahalisi so~uk kanlil~kla öldürülür
(1573); keza ayn~~kral~n ordusu Fransada Dullans ~ehrini muka-
vemetsiz i~gal eder ve orada 4000 protestan~~öldürür (1595).
Fransada Sent- Bartelemi katliam~~denilen vak'ada Frans~z
Kral~~9 uncu Sarl'~n : «Oldürün fakat hepsini öldürün, ta ki bunu
yüzüme vuracak kimse kalmas~n» ~eklindeki emri ve anas~n~ n
entrikalar~~üzerine üç günde en a~a~~~tahminlere göre 8000
protestan öldürülür.
Bu gibi misallerin sonu gelmez.
~~te Ekber böyle bir alem içinde «Sulhü Kül» siyasas~n~~ortaya
atm~~, bunun nazariyesini yapm~~~ve onu o günkü Avrupaya
yak~n büyüklükte bir imparatorluk içinde tatbik etmi~ti. Onun
fikir ve felsefesinin e~inin Avrupada maruf ~ahsiyetler taraf~ndan
ifadesini görmek için takriben bir as~r beklemek icap edecektir.
Kanaatimizce Ekberin felsefesine en ziyade yakla~an Garb~n ilk
maruf filozofu ~ngiliz Loktur. Bu zat dini i~lerde dahi ak~l ve
mant~k haricinde bir ~eye inanmamak düsturunu esas tutmaktad~r;
hakiki din denilen resmi dini kabul etmiyenlere kar~~~hakimlerin
hafif dahi olsa ceza tatbik etmeleri aleyhinde ~iddetle bulunmak-
tad~r [1 ve t~pk~~bir as~r evvel Ekberin söyledi~i gibi tazyik~n bir
dine kar~~~ancak zahiri ink~yad~~mucip olabilece~ini ve kat'iyen
içten inan do~uram~yaca~~n~~yazmaktad~r. Ayn~~filozofun Allaha
ba~lanan ve onu seven bir kalbin ona nezredilmesinin hakiki
ibadet ve bütün dinlerin hayat~~oldu~u hakk~ndaki sözü Ekberin
iddialar~n~n e~idir. [**]
[s] «Epistola de Tolerantia» yani dini meselelerde tahammül ve müsa~na-
haya dair mektup.— 1689 ile 1692 aras~nda ne~redilmis üç mektuptur.
t**] Works, C. VII S. 129 ve 131.
16 nc~~ As~ada dini ve sosyal bir l~~ kilâp Te~ebbüsü 181

Çok mümkündür ki Lokun bu fikirleri s~rf kendi dü~ünce ve


ya~ad~~~~muhitin tecrübelerinin mahsulü olsun; fakat keza müm-
kündür ki bu zat Ekberin fikirlerinden ve muazzam bir impara-
torlukta tatbik etti~i siyasadan ilham alm~~~olsun. Bunu bir ihtimal
ve imkân olarak söylüyorum, zira Ekberle temas etmi~~ve onun
devrinde ve ondan az sonra Hindistanda bulunmu~~bir çok h~risti-
yan misyonerin ve ~ngiliz ve Avrupal~~elçi, murahhas, tüccar v. s.
bir çok zat~n yaz~~ve raporlar~~mevcuttu veya ne~redilmi~ti; ve
Avrupan~n haliyle Ekberin Hindistana temin etti~i ruhi serbesti
aras~ndaki azim tezad~n bir çok mütefekkirler üzerinde tesir yap-
mam~~~olmas~~ ~mkans~zd~r.
~uras~~ da hat~ rda tutulmal~d~r ki: Ekber zaman~nda Hindistan
Avrupadan çok zengin ve baz~~hususlarda ileriydi ve Avrupal~lar
üzerine büyüklük ve zenginlik tesiri yap~yordu. Ekber zaman~ nda
oraya gitmi~~olan ~ngiliz Fiç'in (Fitch) ~u f~ kras~~bunu gösterir [1:
«Agra ve Fetihpurun (yani Ekberin eski ve yeni payitahtlar~-
n~n) her biri Londradan daha çok büyük ve gayet kalabal~k iki
pek büyük ~ehirdir. Agra ile Fetihpur aras~nda 12 mil mesafe
vard~ r (Hakikatte 12 kos yani takriben 35 km. vard~r) ve bütün
yol yiyecek v.s. ~eylerle dolu bir çar~~~halindedir, bunlar o derece
boldur ki insan kendini bir ~ehirde san~r ve kalabal~k o kadar
çoktur ki insan kendini bir çar~~da san~r.»
***

Ekber «Sulhü Kül» siyasasiyle ve felsefi dü~ünceleriyle çok


iftihar ederdi ve bu hususta çok k~skançt~. ~u sözü bunu gösterir:
«~nayeti ilahiyenin bir tecellisidir ki büyük ak~l ve idrak sa-
hibi bir vezir elimize geçmedi, zira bizim bu manevi bilgilerimizi
ondan bileceklerdi.»
Zimnen olsun keramet taslama gibi zaman~~ve cahil tabakay~~
gözetmek mecburiyetinden do~an hususlar bir tarafa b~rak~lirsa,
~unu kabul etmek laz~ md~r ki Ekber Hindistanda dinler meselesinin
hal suretini ilk ve tam olarak bulmu~tur ve 3 1/2 as~r geçti~i halde
bugün ve ihtimal daha çok zamanlar yar~n için dahi ana çizgileri
itibariyle bu meselenin hal sureti onun bulmu~~oldu~u gibidir ve
öyle kalacakt~ r.
Türklük için yaz~k olan ~udur ki Ekber gibi bir ~ahsiyet
Türkliik evsaf~n~~muhafaza eden Türklerin pek az miktarda bu-
lunduklar~~ yerde zuhur etmi~tir. 16 nc~~ as~r gibi dünya için bir
[1 Smith S. 395 ten nakil.
182 Hikmet Bayur

dönüm noktas~~olan hir devirde, Türklü~ün elinde pek azim vesa-


itin bulundu~u bir s~rada babalar~ ndan gelme an'anevl usulleri az
veya çok mükemmel bir surette tatbikle ömür geçirmi~~~ahsiyetler
yerine Osmanl~~ ülkesinde veya Türkistanda bugünün ve yar~n~ n
meselesi ne oldu~unu, milleti yeni bir yol üzerine sevketmek la-
z~m gelip gelmedi~ini esasl~~surette inceliyecek ve münasip çare
ve yolu bulacak bir ~ahsiyet ç~ km~~~olsayd~, Türk tarihi son iki
as~r zarf~nda bu kadar elim safhalar geçirmezdi.
Ekberin ölümünden sonra eserinin büyük bir k ~sm~n~n ortadan
kalkm~~~olmas~n~~onun ya~am~~~oldu~u muhitin icaplar~na ve ora-
da Türklük evsaf~n~~ muhafaza eden Türklerin pek az olu~una
atf etmelidir.
* *

A~a~~daki f~kray~~o devirdeki üç büyük Türk devletinin biri-


birlerini nas~l telakk~~ ettiklerini göstermesi itibariyle zikrediyorum:
Iran ~ah' Abbas~n Ekbere bir elçi ile gönderdi~i ~u rubai der-
barda elçi taraf~ndan okunur.
Rumi (yani Osmanl~ ) suvarileriyle, atlariyle ve piyadesiyle
nazlan~yor,
Zengi (Habe~) m~zra~iyle okuyla ve hançeriyle nazlan~yor
Hindi alt~n dolu hazineleriyle nazlan~yor
Fakat Abbas Haydar~n zülfikariyle nazlan~yor.
~iir bitince Ekber Ebul - Fadl'~n karde~i Feyzinin yüzüne bakar
ve Feyzi hemen aya~a kalk~p irticalen bu rübayii okur:
Deniz incisiyle, felek de y~ld~ zlar~ yla nazlan~yor
Cennet ise selsebil ve kevseriyle nazlan~ yor
Abbas yaln~ z Haydar~n zülfikanyla nazlan~yor.
Halbuki iki varl~k ta Ekberin temiz ad~yla nazlan~ yor.

K~saltmalar
E — Ekbername. (Ebul -Fadl Anaral). Farsca metin.
A. E. - - Ayini Ekberi (Ebul - Fadl Allami) Farsca metin.
Badavunlu — Abdülkadir ~bni Mülük~ah Elbadavunt Müntaha-
büttevarih, Cilt II. Lowe. ~ngilizce tercemesi.
Goldie — Francis Goldie First Christian Mission to the Great
Mogul.
Maclagan — The Jesu~ te and the Great Mogul.

You might also like