You are on page 1of 158

SİYASET FELSEFESİ

Temel Kavramlar

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 2
Siyaset: Etimolojik Bir Giriş

 Siyaset kelimesi, Arapça «siyasâ» kelimesinden türemiştir.

 Siyasâ: At bakıcılığı (seyislik), devlet yönetimi.

 Politika kelimesi, Antik Yunanca «polis» kelimesinden gelir. (Devlete ilişkin


şeyler)

 Polis: Devlet (şehir devleti) (Kalli-polis: Güzel Şehir) (Kallos: Güzellik)


Siyaset Felsefesi

 Normatif (Betimleyici değil). “Olması gereken” sorgulanıyor. Değer felsefesi.

 Bu konuda Siyaset Biliminden farklı.

 Kavramlar önemli. Düşünebilmek – sorgulayabilmek – ikna edebilmek – ikna


olmak – sistematik olmak için. Bundan sonraki düşünürleri ekseriyetle bu
kavramlar üzerinden inceleyeceğiz.
1) İktidar ve Otorite (Yetke)

 Siyaset düşüncesi yönetenler (egemenler) ile yönetilenler arasındaki ilişkiyi


sorgular. İktidar, otoritesi/yetkesi aracılığıyla diğerlerinin karar verme
biçimlerini ve davranışlarını belirler. (cebir – mücbir – mecbur)

 Devlete ait iktidar, otorite kurmak için fiziksel güç/zor kullanımını içerir. (belirli
bir şekilde davranmaya veya karar vermeye zorlayıcı olması açısından)

 Otorite sadece devlete dayanmaz (mafya liderleri, dini liderler, aile büyükleri,
hocalar, sevilen kişiler vs.) otoriteye ve yaptırım gücüne sahip olabilir. Her
iktidar meşru olmayabilir. (meşruiyet, göreceli bir kavramdır.)
İktidar Kavramı

 İktidara sahip olan: Muktedir - potent

Power: potestas (power over – bir şey üstündeki güç) – potentia (capacity -
kapasite)

 Cebre dayalı iktidar «sert iktidar» olarak da adlandırılabilir.

 Yumuşak İktidar (değerle-fikirle ekileme gücüne dayalı-kültürel, inanca dayalı,


kaba kuvvet içermeyen) sahiplerinin iktidarları; onlara inananlar-onlardan
etkilenenler tarafından meşru görülür. Doğru karar verdiklerine inanılır.
Max Weber’in Ayırt Ettiği 3 Otorite Tipi

1) Karizmatik Otorite (kişileri etkileyen ve misyonu olan bir figüre dayanır)

2) Geleneksel Otorite (geleneklere dayanır)

3) Hukuki-rasyonel Otorite (yasaya ve akla dayanır)


2) Meşruiyet ve Egemenlik

 Meşruiyet; Haklılık – geçerlilik anlamına gelir. Siyasi anlamda yönetmek için


hak sahibi olmayı ifade eder. (şeriat: hukuk – meşru: hukuka uygun)

 Örneğin, bir seçimin galibi, bu seçimin sonuçlarına dayanarak, seçimin


getirdiği iktidarı meşru kılmış olur. Başka bir deyişle, meşruiyetine dayanak
olarak seçim sonucunu gösterir.
2) Meşruiyet ve Egemenlik

 Eski toplumlarda meşruiyet seçimlere ya da halkın takdirine değil, tanrıya


dayanırdı. Meşruiyet ancak modern toplumda halka-ulusa geçmiştir.

 Meşruiyet, egemen olan güç ile ilintilidir. Egemen halk ise, meşruiyet seçime
(halkın iradesine) dayanır. Eğer egemen Tanrı ise, meşruiyet Tanrı
buyruğuna dayanır.

 Ör.: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” M. Kemal Atatürk

 Bu durumda yöneten (egemen) meşruiyetini milletin iradesine


dayandırmaktadır.
3) Devlet ve Hükümet

Devleti tüm düşünürler kendi yöntemleri ve dünya görüşlerine göre


tanımlar.

2 örnek:

Sezgiciler: Bir egemenlik alanı için o alanda güç kullanma tekeli olan kurum.

Eleştirel Teori ve Tarihsel Materyalizm: Sınıf çatışmalarının sonucu olan bir


sosyal çatışma ve üretim ilişkileri formu.
3) Devlet ve Hükümet

Hükümet: «Hüküm,» «Hükmetmek,» «hakim» kelimeleri ile etimolojik olark


ilişkili. Devleti kontrol eden, ona hükmeden (onun işleyişine hakim olan) grup
anlamına gelir. Ör: Bakanlar kurulu.
4) Modern Demokrasi - Kavramlar

 Erkler / Güçler Ayrımı: Yasama – yürütme – yargı erklerinin ayrımı. Denge-


denetleme mekanizması / fonksiyonu. (Check-balance). Hukukun
üstünlüğünü tesis edip, güç istismarını engellemek için. Bu şekilde iktidarın /
otoritenin meşruiyeti sağlanır.

 Hukukun Üstünlüğü: Devletin ve kurumlarının gücünün üstünde hukukun


olması. Başka bir deyişle, devletin hukuka göre işlemesi ve gücünü hukuka
dayandırması.

Keyfi kararlar ya da anarşi değil, siyasi sistemin herkes için belirlediği kurallara
hem yönetenin hem de yönetilenin uymak durumunda olması.
4) Modern Demokrasi - Kavramlar

İdeoloji:

Toplumsal realiteyi yorumlamak için anlam, sembol ve fikir üretimi.

Güncel hayat şartları ile manevi/fikri ilişkimiz.

Fikirlerin üretimi ile, belirli sosyal grup ve sınıfların çıkarlarını destekleme.


4) Modern Demokrasi - Kavramlar

Modern ideolojiler:

 Liberalizm: Serbest Piyasa. Devlet ile piyasa ayrılmalı. “Gizli el,” ülkeleri
müreffeh kılar. Herkesin kendi çıkarı peşinde koşması toplumun da bireylerin
de çıkarınadır.

 Sosyalizm: Planlı ekonomi. Devlet müdahalesi. Amaç: Devletin ortak iyiyi


belirleyip piyasayı buna göre düzenlemesi. Olası sömürü durumlarına engel
olması. Veya: Kaynakların yeniden dağıtımı. (Adaletli dağıtımı)

 Muhafazakarlık – Cumhuriyetçilik: Her ikisiyle de ortak ve çelişen yönleri


olabilir. Genelde ülke çıkarlarını gözetme ve statükoyu (status quo-the state in
which-mevcut durum) korumaya yönelik.
4) Modern Demokrasi - Kavramlar

Sol-sağ: Köken: Tiers etat (üçüncü sınıf) Jakobenler (halk sınıfının temsilcileri). Diğer
iki sınıf: Aristokratlar ve Ruhban. Genel Mecliste (Konvansiyon) merkezdeki grubun
soluna oturuyor. Jirodinler (ancien regime destekçileri) sağ tarafa oturuyorlar.

Buna paralel olarak solun genelde toplumsal değişim ve dönüşümü, Sağ ise düzen ve
korumayı temsil ettiği kabul edilir.
4) Modern Demokrasi - Kavramlar

Sol ve sağ, her ülkede ve toplumda farklı anlaşılan bir kavram ikilisi.
Ör: Amerika: Sol: Liberal; Sağ: Cumhuriyetçi

Kavramların hepsi çok anlamlı ve çok geniş. Hepsinin kendine özgü ayrıntıları, kendi
içinde ayrımları var. O yüzden “sol” ya da “sağ” deyince, ya da “ideoloji” deyince tek
bir şey anlamak mümkün değil.
SİYASET FELSEFESİ

Platon’un Siyaset Felsefesi

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 3
Giriş

Bazı Kavramlar:

 Polis: Şehir Devlet

 Polites: Vatandaş

 Medeni  Medine

 Medeni olan  Şehirli olan

Atina bir polis (şehir devlet).


İlkçağ Siyaset Felsefesi (Ortak Noktalar, Temalar)

 «Ortak İyi» kavramı. (kamu yararı, iyi düzen)

 Ana Soru: Nasıl yönetilmeliyiz? Kim yönetmeli? Kim karar vermeli?

 İyi yaşam, adil toplum. «İyi’nin bilgisi»----(buna göre)Kurallar (normlar) nasıl


olmalı?
Platon: Giriş

 Çıkış Noktası: Demokrasi’nin problemleri.

 2 Temel etki a) Sokrates (olumlu) b) Sofistler (olumsuz)

Sofistlerin Etkisi:

O dönem vatandaşlar arasında eşitlik düşüncesi hakim. «Kimsenin fikri


diğerininkinden az değerli değildir»

Eğitim rhetorike’ye dayalı. (Sofistler para karşılığında retorik eğitimi veriyor).

«İnsan her şeyin ölçüsüdür» anlayışı (Doğruluğun da: ORTAK KANI)

Dolayısıyla; kesin bilgiye inanılmıyor. Boşlukları retorik dolduruyor.


Platon: Giriş

 Retorik: Akıl ve bilgiye değil, istek ve içgüdülere yönelen bir sanat.

 TEHLİKE 1: Çoğunluk Diktası – Çoğunluğa dayalı bir totaliter yönetim.

Başka bir deyişle; çoğunluğu ikna edebilirsen istediğin şeyi yaptırabilirsin.

 TEHLİKE 2: Değerlerden uzak, çıkara dayalı bir yaşam.


Platon: Giriş

Sokrates Etkisi:

Sokrates bu yönetim biçimi içerisinde büyük sıkıntılar yaşıyor. Baskılara ve


haksız suçlamalara uğruyor.

Ona göre:

 Ahlaki hakikatler vardır.


 Ruha özen gösterilmelidir.

At Sineği: Toplumu uyarıyor – rahatsız ediyor

 Baldıran içiriliyor. (Doksa’lara dayanarak)

Ölüm kararını veren mahkeme episteme ile değil, doksa ile hareket ediyor.
Platon’un Siyaset Felsefesi

Çoğunluğun kanısı (ortak kanı) ≠ Hak


≠ Doğru

Dolayısıyla;

 Demokrasi sorunlarla dolu bir sistem. Çare: Komple değişmeli.

 Neyle? FİLOZOF KRAL ile.

 İyi toplum olmadan iyi yaşam olmaz. İyi toplum ve iyi bireyler yetiştiren bir
toplum için kararlar evrensel hakikatlere göre verilmeli. Keyfi olana/çoğunluğa
göre değil. (Çünkü çoğunluğun keyfi karar verme tehlikesi var).
Platon’un Siyaset Felsefesi

Platon’un Siyaset ile Doğrudan İlgilendiği Eserler:

Politeia (Devlet), Politikos (Devlet Adamı), Nomoi (Yasalar), Epistolai (Mektuplar)

Sorular:

 Kim yönetici olmalıdır?

 İdeal düzen nasıl olmalıdır?

Temel Anlayış:

Bilgi – Politik (Siyasi) – Etik (hepsi birbiriyle ilgili, birbirinden ayrı şeyler değil)

Arayış: Kallipolis (güzel devlet, en iyi devlet, ideal devlet)


Platon’un Siyaset Felsefesi

Ruhun bölümleri – Devletin bileşenleri: Ruh – Devlet analojisi.

Ruhun Bölümleri

1) Akıl  Yönetim. Yönetici sınıf. (hakikat)


2) Cesaret  Bekçilik, koruma. Bekçi sınıfı (Asker, polis vb.) (şan, şeref)
3) İştah  Üretim. Üretici sınıf. (madde, haz)

«İşbölümü Prensibi»

Amaç: Herkesin kendi işini memnuniyetle yaptığı adil / ideal toplum.


Platon’un Siyaset Felsefesi

 Platon’un «iyi olanın iktidarı» anlayışı meritokrasi olarak adlandırılıyor.

 Doğru İşbölümü: Ehliyet / liyakat’e dayalı.

Erdem erdemine uygun iş, yetki  huzur.

Erdemler: 4 Eski Yunan Eremi:

1) Adalet: Uzmanlaşma Prensibi. Diğer tüm erdemleri mümkün kılıyor. Herkes


için geçerli.
2) Bilgelik: İyi karar verebilme erdemi. (Akıl/yönetici sınıf)
3) Cesaret: İyi savaşabilme erdemi (Cesaret/bekçi sınıfı)
4) Ölçülülük: Kendine hakim olma. Bu da herkes için geçerli (iştah, üretici sınıf
dahil)
Platon’un Siyaset Felsefesi

 Devlette Adalet – Ruhta Adalet

 Devlette Erdemler – Ruhta Erdemler

 Birey – Toplum

Bunlar hep birbirine paralel. Biri olmadan diğeri mümkün değil. İkisi de
organizma. Toplum, bu anlayışta bireylerden oluşan bir organizma (ayrı bir birey)
gibi düşünülebilir.
Platon’un Siyaset Felsefesi

Ana Fikir:

Politikos (politikacı, devlet adamı, devlet yöneticisi), philosophos (filozof)


olmalı.

Devlet yöneticisi ayrıa «politik uzmalık bilgisine» sahip olmalı.

İyi ideası + Arkitektonik bilgisi (Politika sanatı. Politik görev nedir, nasıl
yapılmalıdır vs. bilgisi)

Etik (iyi) + Felsefe (hakikat) + teknik (arkitektonik)


Platon’un Siyaset Felsefesi

Nomoi (Yasalar)

Amaç: Kallipolis değil. Daha mütevazı. Yasalarla yönetilen bir devlet.

 Syrakusai deneyiminden sonra yazıldığı kabul ediliyor.

 Eğer filozof kral olmayacaksa 2. en iyi devlet: Yasaların hüküm sürdüğü


devlet.

 Yasalar için ise, yönetime filozoflar yardım etmelidir.

 Mantığı: Arkitektonik bilgi sahibine iyi’nin bilgisine sahip olanın/ların


eşlik/yardım etmesi.
Platon’un Siyaset Felsefesi

Özetle;

Platon’un Ütopyasında:

Egemenliğin Dayanağı / Meşruiyet: Bilgi’ye (episteme) dayanıyor.

Egemen/İktidar Sahibi: «İyi»nin bilgisine sahip kimse olmalı. (filozof)

Erdeme / ruhun bölümlerine göre otorite ve işbölümü: Ortak İyi

Potansiyel Eleştiri: Gelişime – eleştiriye izin vermeyen bir sistem (Bu sistemde
bunlara gerek yok, çünkü zaten ideal durum olarak sunulmuş)
SİYASET FELSEFESİ

Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 4
Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Aristoteles’e göre siyasetin amacı: Mutluluk (eudaimonia)

 Mutluluğun (eudaimonia) tanımı: Ruhun erdeme uygun etkinliği. (Başka bir


deyişle mutluluk bir «ruh etkinliği». Konusu da «ruh» (psykhe).

 Bu da orta yol ile mümkün (İfrat ve tefritten kaçınma).


Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 En iyi yaşam: Siyasal alanda mümkün. (gereksinimlerin karşılanması


+eudaimonia).

Çünkü siyasal alan insanların kendilerini kurdukları / eğittikleri / yetiştirdikleri


alan.

Dolayısıyla; soru: İYİ NEDİR – (Birey için nedir? Toplum için nedir? – Bu ikisi
birbirine doğrudan bağlı)
Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 İyi: Her şeyin arzu ettiği şey.

 İyi’nin bilgisi 1) Teorik değil (eğitim, karakter vs ile ilgili.). 2) Pratiğin olanağı.

 İyi’nin ortaya çıkması için: RETORİK (ikna) önemli. Çünkü otorite ve rıza için
gerekli.

 İnsan: Zoon ekhon logon olduğu için «zoon politikon»: İnsan, düşünebilen,
akıl sahibi, rasyonel hayvan olduğu için politik.

Başka bir deyişle: Hem hayvan (çıkar çatışması – kavga) hem de rasyonel logos
sahibi; bir araya gelip ortak bir yön – iyi belirleyebiliyor; yani tartışıp sistematik
karar verebiliyor). Bu iki özelliğin bir arada olması insanı «zoon politikon»
yapıyor.
Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Retorik’in erdemi: Yerinde (mutluluk, iyi için; toplumda: ortak iyi için)
kullanılması.

Başka bir deyişle iyi bir yurttaş ve yönetici retorik sanatının bilgisini ve siyasi
erdemleri haiz olmalıdır.

Aristoteles’in Siyaset İle İlgili İlgilendiği Diğer Konulardan Başlıcaları:

 Polis’in neliği

 Adalet (dikaiosyne)

 Yönetim Şekli - Anayasa (politeia)

 Yasalar (nomoi)
Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Polis: Doğal bir varlık. Bu nedenle ereksel açıklama ile açıklıyor.

 Kökeni insan doğasında bulunuyor (çünkü insan zoon politikon)

 Özgürlüğün, erdemli yaşamanın aracı.

Polis, Aristoteles’e göre bütün toplulukların kendisine yöneldiği bir erek (telos) ve
biçimdir (eidos).
Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Toplulukların amacı: Belli bir iyiyi gerçekleştirmek.

 Polis’in amacı: EN YÜKSEK İYİ’yi gerçekleştirmek: eudaimonia

 Not: Bir şeyin doğası, o şey en yüksek gelişimine erdiğindeki şey.

 Erek: Doğaya uygun gelişme


Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Aile’den Polis’e giderek büyüyen topluluklar polis ereğinin doğal süreci.

 Polis, en iyi politeia’yı (yönetim biçimi, anayasa) bir olanak (potentia) olarak
taşır.

POLİS’in Erdemleri:

 Bağımsızlık
 Özerklik (otonomluk)
 Kendine Yeter Olma
Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Aristoteles, bir tözü madde ve formun bir aradalığı olarak görür (hyle, eidos).

 Başka bir deyişle: «Maddenin biçim kazanarak etkinlik haline geçmesi».

Ülke (khora) ve insanlar/nüfus (anthropoi) : MADDE

Politeia (yönetim şekli, anayasa) : FORM

Polis: ETKİN HAL


Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

Doğru yönetim biçimi: «Ortak iyi»yi gözeten.

Doğru Yanlış (Sapma)

Tek Kişi Krallık Tiranlık

Azınlık Aristokrasi Oligarşi

Tüm Toplum Politeia Demokrasi


Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Politeia: Ortak iyi’yi amaçlayan, iyi yurttaşların yönetimi.

 Özgürlük, zenginlik, eğitim ve soyluluk bakımından eşit / benzer yurttaşların


yönetimi. Erdemli yaşam böyle olanaklı. Bu soylu ve eğitimli yurttaşların
oluşturduğu katılımcı demokrasi.

 Polites (yurttaş) yasama, yürütme ve yargının parçası. Yurttaş aynı zamanda


devleti yönetiyor. Doğrudan yönetim.

 Polis: Yurttaşların yönetim şeklime göre oluşturdukları ortaklık.

 Yurttaşlar: 1)eşittir, 2)her makama gelebilme hakkına sahiptir, ve 3) konuşma


özgürlüğüne sahiptir.
Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

Politeusthai (yaşam – ama içinde politika kavramını barındırıyor):

 Polis içinde yaşamak ( dışında mümkün değil).

 İyi yaşam: Ereğe uygun yaşam. Salt biyolojik değil.


Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

Bios Politikos (Politik Yaşam):

1) Leksis (Akla dayalı konuşma)

2) Praksis (eylem)

Bu özellikleriyle POLİS, doğaya bağımlılıktan üstün bir özgürlük alanı olarak var.
Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Ekonomik olan aileye ait (kadının doğurganlığı ve erkeğin yiyecek sağlaması-


emeği).

 Erdemler ortak alanda edinilebilir.

 Yurttaşın 2 Etkinliği:

1) Aile Reisi (hane içi, eşitsizliğe dayalı ilişki) (özel)


2) Siyasal Etkinlik (ortak alan, eşitliğe dayalı ilişki) (kamusal)
Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Otorite Çeşitleri:

1) Efendinin köle üzerindeki ototiresi

2) Adamın karısı üzerindeki otoritesi

3) Siyasal otorite (2 farklı şekil: a) Eşitsizliğe b)Eşitliğe dayalı).


Aristoteles’in Siyaset Felsefesi

 Nikomakhos’a Etik:

3 tür yaşam:

 A) Haz Yaşamı
 B) Siyaset Yaşamı
 C) Theoria Yaşamı: En üst, kendisi için istenen yaşam. Siyaset, bunun için
boş zaman ve barış yaratması bakımından değerli.

Tamamlanmış insan: Etik, Siyasi, Teorik varlık. Bunu Polis mümkün kılıyor.
SİYASET FELSEFESİ

Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 5
Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

 Machiavelli, İlkçağ geleneğine bir karşı çıkışı temsil eder. Yeni Çağ ve
Rönesans Biliminin ve bilimsel düşüncesinin filizlendiği zamanlara ait bir
düşünürdür. Yeni bir siyasi perspektif ortaya koyar.

 Ortaya koyduğu siyasi perspektifi daha iyi anlamak ve tarihteki yerini tespit
etmek için şu 3 soruya cevap aramak yerinde olacaktır:

1) Eski perspektiflerde hangi ilkeler aşınmış? (hangi ilkelere tepki)

2) Yeni ortaya konanda yeni olan şey nedir?

3) Yeni perspektif ne gibi sorunları beraberinde getiriyor?


Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

Kullandığı Temel Kavramlar:

 Virtus (erdem, erkek) eski Roma

 Fortuna (talih)

 Özgürlük

 Yasa
Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

 Yeni Çağ / Rönesans : Yeni bir dönem.


Hiç olmamış bir «insan»ın oluşumu.

Machiavelli, modern zamanların siyasal ethos’unu şekillendiren bir düşünürdür.

 Önceki ethosun özeti:

«İyi» veya «iyi ideası».

 Yeni ethosun sloganı:

«İktidarda kalmak isteyen bir Prens, yeri geldiğinde iyi olmamayı öğrenmelidir.»
Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

4 Ana Vurgu (s. 130 – alıntı)

1) «Tasarım» yerine «gerçeklik» üzerinden hareket etmek.

2) Yöntem /başlangıç noktası değişikliği:

Olması gerekenden / ideal olandan hareket X


Varolandan Hareket 🗸

3) Olan ≠ Olması Gereken

4) İktidarda kalmayı sağlayan şey pragmatik olmaktır anlayışı.


Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

 Ütopya: Hayali bir yer. Gerçeklikle bir ilgisi yok. Aşkın. İnsanlığın doğasından
uzak bir tasarım.

 Machiavelli’nin sistemi «içkin» bir sistem. Tıpkı kendisinden ilham alan


Spinoza’nın zorunluluk ile özgürlüğü eşitlediği anlayıştaki gibi. (s. 131)

 Vurgu: Kendimizi Tanrı gibi görerek yanılıyoruz. İnsanız ve bu perspektiften


bakmak bizi başarıya yaklaştırır.

 Dolayısıyla, geleneksel ahlak-siyaset tasarımlarından vazgeçmeliyiz. Çünkü,


siyaset ve düzen kusursuz / ideal olamaz.
Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

Siyaseti bir «bilim» olarak ortaya koyma çabası.

Önkabuller:

1) İnsan doğasının bir takım değişmez özellikleri vardır.

2) İnsan doğası saptanabilir.

3) Geçmiş toplumlar buna ışık tutabilir (Yani, saptama yeri «tarih»).

4) Gelecekte ne olacağı kestirilebilir.

5) Dolayısıyla, siyaset de bilim olarak kurulabilir.


Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

 Bu bilimle cevap aranan sorular:

-Yöneticiler nasıl eylemelidir?

-Yönetilenler nelere razı gelir?

-Hangi durumlarda yöneten övülür, hangi durumlarda isyan çıkar?

 Siyaset Biliminin Temel İlkesi: OLAYLARIN BİRLİĞİ (s. 134).

Bu, bilimsel tutumun da ilkesidir.


Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

 Machiavelli için: Olması Gereken = YIKIM = Gerçeklerden Uzaklaşma

 Hume ile beraber düşünülebilir (s. 135). (is vs. ought)

 İktidarı sürdürmek (bu, bir yöneten için ana perspektif) için gereken:

Gerçekçi siyasi tavır.


Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

Prens adlı eser, iki önemli siyaset düşüncesi eserinden ilki. Medici ailesine
yaranmak için yazıyor. (s. 137).

Amaç: İktidara gelmiş yeni bir yönetimin hangi koşullarda iktidardaki gücünü
koruyabileceğini göstermek.

Devletler: 1) Cumhuriyet, 2) Prenslik

Prenslik: 1) Kalıtsal, 2) Yeni kurulmuş – eski yönetimin devrilmesi:

Tehlike: O da devrilebilir. İşgale açık. Bu nedenle ordu /silahlı güç ve bu ordunun


sadakati önemli.
Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

Devletin Başlıca Temelleri:

1) İyi bir ordu.


2) İyi yasalar (s. 138).

Ordu:
a) Paralı asker X
b) Prensin kendi kurduğu ordu 🗸

«İyi bir ordusu olmayan bir prenslik her zaman tehlikededir».

Prens yetenekli olmalıdır. «Orduyu yönetebilecek bir lider» olmalıdır.


Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

Prens olabilmek için ne gerekir?

a) Virtus (erdem)
b) Fortuna (talih)

Bir prensin,

-talih ile iktidara gelmesi mümkündür.


-virtus ile daha uzun kalma şansı olur.

«Talihine az, virtus’una çok güvenen, iktidarda daha uzun tutunur»

«Her şeyini talihe bağlayan prens, talih değişince devrilecektir.»


Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

Prens’in Erdemi (virtus):

1) Talihe boyun eğmemek / onu kontrolü altına almak.

2) Onunla, ona boyun eğdirdikten sonra işbirliği yapmak.

3) Talih’e aşırı rol yüklememek. (kendi yeteneğine göre, olayları yönlendirerek


hareket etmek).

 Talih: Tarihsel, çevresel dış etkenler, koşullar.

 Erdem: Koşulları yönetme ve onlara ayak uydurabilme yeteneği.


Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

 Erdem ≠ Mutluluk

Belirli bir ölçüye kadar iyilik gerekir. Düşman kazanmak da zararlı olabilir. Ama
şartlar gerektiğinde kötü olunmalıdır. (s. 142-143)

«İnsan doğası kötüdür» anlayışı. Ama prens iyi görünmeli ve nefret


uyandırmamalı.

 Otorite’nin iki kaynağı: Sevgi ve Korku.

Prens, sevilenden ziyade korkulan olmalıdır. (Korku daha sağlam bir kaynaktır).
Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

Söylevler (Cumhuriyet içerisinde iyi yönetim)

 Burada, bir Cumhuriyet olan Roma’nın başarısına bakıyor. (geçmiş – şimdi –


Gelecek : Olaylar birliği ilkesi ile)

«Tarih, bize öngörme şansı sunar» anlayışı.


Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

 Özgürlük (Birey için değil, TOPLUM için – totalite eksenli. «Devletin


Özgürlüğü»)

a) Negatif: İçten ve dıştan bağımlı olmama durumu. (Ortak çıkarlar için


örgütlenebilmek)

b) Pozitif: Yurttaşların kendi çıkarları için ortak iyi değerini benimsemesi.

 Özgürlük ancak cumhuriyet ile mümkün: «Prenslerin keyfi yönetiminden


özgürlük»
Niccolo Machiavelli’nin Siyaset Felsefesi

Özgürlüğü Korumak İçin Gerekenler:

a) Askeri Önlemler: İyi bir ordu. Cumhuriyetin kendi ordusu. «Dosta güven,
düşmana korku».

b) Siyasi Önlemler:
-Uyumsuzluk Fikri (Katmanlar arasında uyumsuzluk ve tartışma kabul
edilmelidir. Bu, dinamizm yaratır, güçlendirir ve iyi yasaların ortaya çıkmasını
sağlar.
-Ortak İyi İdeası: Her toplum bu ideaya göre örgütlenmelidir.

c) Hukuki Önlemler: -Yasalar: Bireyleri ortak iyi’ye zorlar. (insan doğası: kötü)

-Karma anayasa: Farklı gruplar arasında denge (ortak iyi doğrultusunda)


En önemli unsur: BİRLİK.
SİYASET FELSEFESİ

Toplum Sözleşmesi Düşüncesi 1: Thomas Hobbes

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 6
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

Toplum Sözleşmesi / Toplumsal Sözleşme (Social Contract) Kuramı:

 Toplum sözleşmesi kuramı devletin temeli olarak bir toplumsal sözleşme


varsayımından yola çıkarlar.

 Toplum sözleşmesinin varoluş nedenini de doğa durumu dedikleri başka bir


varsayıma dayandırırlar.

 İnsan doğasının doğa durumundaki hali ile devletin gerekliliği ve niteliği


hakkında ilişki kurar.

 Bu kuramın en başta gelen savunucuları T. Hobbes, J. Locke, J.J.


Rousseau’dur.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

 Devletin var oluş nedenini açıklamaya çalışan siyaset kuramları bir


varsayımdan hareket ederler. Bu varsayım doğa durumu varsayımıdır.

 Siyaset felsefesinde doğa durumu gerçek bir durum olarak tasarlanmaz. Bir
«düşünce deneyi»dir.

 Devletin var oluş nedenini açıklamak, devletin varlığını temellendirmek


amacıyla tasarlanmış bir durumdur.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

Hobbes’un Doğa Durumu Anlayışı:

İnsan Doğası:

 İnsan, doğası gereği bencildir. (İnsan doğasına yönelik bir metafizik görüş)

Doğal ihtiyaçlarını karşılamak, yaşamını devam ettirmek ister.

Acıdan kaçar, zevke yönelir.


Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

Doğal Eşitlik: İnsanların fiziksel güç veya zeka açısından farkları yoktur, ya da
ittifaklarla dengelenebilir.

Doğal Haklar (Doğa Durumunda İnsan Hakları):

 Doğa durumunda insanların hakları sınırsızdır. Çünkü onu cebir dışında


yapmak istediğinden alıkoyacak manevi / fikri bir değer yoktur.

 Bu durumda, Hobbes’un doğa durumu anlayışına göre, şiddet, hırsızlık,


cinayet vs. gibi bugün suç olarak tahayyül ettiğimiz şeyler de dahil olmak
üzere her şey doğal durumda insanların hakkıdır.

 Doğal haklar her şeyi (yemek, içmek, şiddet, vs.) kapsar, ama bazıları
devredilemez: ör. Yaşama hakkı.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

Hobbes’un Doğa Durumu:

1) İnsan insanın kurdudur (Homo homini lupus)

2) Herkesin herkesle savaşı (Bellum omnium contra omnes)

Sürekli bir savaş, herkes süreğen bir tehdit altında. Bu durumda, doğa durumu
bir savaş ve korku durumu. Üstelik kazananın olmadığı bir savaş durumu.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

Devletin Temellendirilmesi:

 Bu durumda akıl, bu savaş durumunun sona ermesini bize söyler. Çünkü


böyle bir hayat düzen ve mutluluk getirmez.

 Başka bir deyişle akıl, insanları bir nevi sözleşmeye iter. Aksi takdirde korku
ve savaş sürüp gidecektir.

 Ancak, sözleşmeyi bozacak kimseler olabilir. Bu nedenle bu sözleşmeyi


zorlayıcı bir egemen güç gereklidir.

 Devlet, bu sözleşmenin devamı için bireyleri zorlayan güçtür. (Doğal hakların


mutlak bir güce devri).
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

Devletin Temellendirilmesi:

Şu 3 önermeye ve açıklamasına dayanır:

Doğal durumda, doğamız gereği:

1) bizim için iyi olduğunu düşündüğümüze yönelir, bizim için kötü olduğunu
düşündüğümüzden kaçınırız (yaklaşma ve kaçınma)
2) kendimizi korumayı arzularız
3) birbirimize eşitiz (i. Beden gücü ve kırılganlığı, ii. Mental kuvvet, zekâ, iii.
Haklar açısından)

AMA: Kaynaklar sınırsız değil, kısıtlı. Herkesin her hakkına / isteğine yetecek
kaynak yok. O yüzden doğada hepimiz rakibiz, düşmanız.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

Bu durumda Pratik Akıl bize şunları söyler ve emreder:

1) Hayatta kalmak, kendini korumak için ne gerekiyorsa onu yap. Ama doğa
durumu bir savaş durumu (bellum omnium contra omnes). Bu durumda,
sonsuza dek süren ve kimsenin kazanmayacağı bir savaş durumu oluşur. O
zaman, yapman gereken şudur: DÜZENİ / BARIŞI / GÜVENLİĞİ SAĞLA!

2) Barışı sağlamak için doğal haklarının bir bölümünden vazgeç! (kendini


koruma, yaşama, hava su vb. gibi devredilemez olanlar hariç)

3) Ve bu hakları, barışı ve güvenliği sağlayacak bir siyasi otoriteye devret!

Not: Devletin ve egemenliğin temellendirilmesinde AKIL var. Kralın doğal


hakkı veya dini bir neden yok.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

Toplumun ve devletin temelinde akla dayanan bir sözleşme yatıyor.

 Leviathan (su canavarı): Bir monark, kral.

 Leviathan’ın iradesi, toplumu oluşturan bireylerin (haklarını devredenlerin)


iradelerinin toplamı.

 Bu nedenle, kral mutlak güce sahip olmalıdır (öldürülemez, yargılanamaz,


tahttan indirilemez). O, halktır, onun vücut bulduğu kimsedir.

 Dolayısıyla, güçler ayrılığı değil, güçler birliği söz konusu olmalıdır.


Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

Güçler Birliği İlkesi:

EGEMEN TEK KİŞİ VE MUTLAK EGEMEN OLMALIDIR (Leviathan).

Eğer bir grup olursa: Grup içinde görüş ayrılıkları ortaya çıkabilir. Bu da
düzensizlik ve doğa durumuna dönüş yaratır. Tek kişiyi egemen yapmak, bir
grubu yapmaktan daha elverişlidir.

• Egemen, kendi zenginliği ve çıkarı için halkının çıkarını düşünür.

• Neden mutlak? Çünkü insanlar doğal haklarını akıl doğrultusunda kayıtsız


şartsız teslim etmiştir.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Thomas Hobbes

• Yasaları egemen yapar. Egemen/kral da halkın iradesidir. Dolayısıyla onun


yaptıkları tanımı gereği doğrudur.

• Kral, düzenin devamı ve millet adına yasalara uymayanı yok etme hakkına
sahiptir. Hakkın kaynağı güçtür. Güç, halktan geldiği için kralın gücü aslında
halk iradesinin bir yansımasıdır.

• Yurttaşlar tüm şiddet hakkını da krala devrettikleri için yürütmeyi de kral


yapar. Toplumsal sözlemenin işleyişinin yetkilisi ve sorumlusu monarktır.
SİYASET FELSEFESİ

Toplum Sözleşmesi Düşüncesi 2: John Locke

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 7
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi

Toplum Sözleşmesi / Toplumsal Sözleşme (Social Contract) Kuramı:

 Toplum sözleşmesi kuramı devletin temeli olarak bir toplumsal sözleşme


varsayımından yola çıkarlar.

 Toplum sözleşmesinin varoluş nedenini de doğa durumu dedikleri başka bir


varsayıma dayandırırlar.

 İnsan doğasının doğa durumundaki hali ile devletin gerekliliği ve niteliği


hakkında ilişki kurar.

 Bu kuramın en başta gelen savunucuları T. Hobbes, J. Locke, J.J.


Rousseau’dur.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi

 Devletin var oluş nedenini açıklamaya çalışan siyaset kuramları bir


varsayımdan hareket ederler. Bu varsayım doğa durumu varsayımıdır.

 Siyaset felsefesinde doğa durumu gerçek bir durum olarak tasarlanmaz. Bir
«düşünce deneyi»dir.

 Devletin var oluş nedenini açıklamak, devletin varlığını temellendirmek


amacıyla tasarlanmış bir durumdur.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Locke

Locke’un Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Hukuk = Tanrı’nın Yasaları

• Locke doğa durumunu bir özgürlük ve eşitlik durumu olarak tasarlar. Doğa
durumu doğal hukukun, doğa yasalarının egemen olduğu durumdur.

• Doğal hukuk açısından herkes eşit ve özgürdür: Tanrı herkesi eşit ve özgür
yaratmıştır. Bu eşitlik anlayışı, Hobbes’un düşüncesinden farklı olarak,
siyasi/politik bir eşitlik anlayışıdır.

• Kimse kimsenin keyfi kararlarına terk edilemez. Doğa yasaları, Tanrı’nın


yasaları olarak insanları korur.

• Doğal hukuka göre hiç kimse başka bir kimsenin canına, malına ve
özgürlüğüne zarar veremez.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Locke

Locke’un Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Hukuk = Tanrı’nın Yasaları

• Doğa durumunda doğal hukuka aykırı davranarak doğa yasasına karşı gelen
birini diğer insanların cezalandırma hakkı yine doğal hukuktan gelen bir
haktır. Doğa durumunda her insan suç işleyenleri, yani doğal hukuka karşı
gelenleri cezalandırma hakkını elinde tutar. Devlet durumunda olduğu gibi
doğa durumunda da işlenen suç cezalandırılabilir.

• Devlet durumunda suçu cezalandırmak için nasıl pozitif hukuk varsa doğa
durumunda da doğal hukuk vardır.

• Ayrıca doğa yasalarına uyma zorunluluğu devlet durumunda da devam eder.


Doğa yasaları her zaman tüm yasa koyucular ve bütün insanlar için
başlangıcı ve sonu olmayan kurallardır.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Locke

Locke’un Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Hukuk = Tanrı’nın Yasaları

• Başka bir deyişle, yasa koyucular yurttaşlar için yasa koyuyorlarsa bu yasalar
aynı zamanda hem doğa yasalarına uygun olmalı hem de bu yasaları
yapanların kendilerini de bağlamalıdır.

• Bütün bunların nedeni, doğa yasalarının Tanrı’nın yasaları olmasıdır. Bu


yüzden insan yasaları, Tanrı’nın yasalarına uygun yapılmalıdır.

• “Doğanın anayasası, Tanrı’nın yasaları olarak insan soyunun korunmasını


öngördüğünden, o anayasaya aykırı hiçbir insan kararı geçerli olamaz”.

• Bu durumda, devlet durumunda da doğal yasaları uygulama hakkı herkesin


(Tanrı’dan gelen) hakkıdır, devredilmez.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Locke

Doğal Haklar = Tanrı’nın Bahşettiği Haklar (Etik, Siyasi/Politik Haklar)

• Hayat, Özgürlük, Mülkiyet (Devredilemez, doğal haklar).

• Kişi kendi bedeninin ve emeğinin özel mülkiyetine sahiptir.

• Mülkiyet: Doğadaki her şey Tanrı tarafından tüm insanların kullanımına


sunulmuştur. Kişi, doğadaki maddeleri emeğiyle birleştirdiğinde ortaya çıkan
şeyin mülkiyetine sahiptir (Mülkiyetin kaynağı: Emek).

• Bir birey israf etmeden kullanabileceğinden daha fazlasını özel mülkiyeti


haline getirmemelidir. Başka bir deyişle, bir bireyin başkaları için de yeter
miktarda ve iyi durumda olan varlığı geride bırakması gerekir.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Locke

Ancak: Paranın devreye girmesiyle bu doğal mülkiyet anlayışı tehlikeye giriyor.


Para sayesinde çürüme, bozulma gibi doğal etkenlerden bağımsız servet
biriktirmek mümkün hale geliyor.

• Bunun yanı sıra, kontrol edilemez servetleri, kontrol edilemeyen güçleri ve


keyfi durumlara gebe bir durumu ortaya çıkarabiliyor.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Locke

Devletin Temellendirilmesi: Toplum Sözleşmesi

Soru: Peki o zaman Tanrı’nın yasaları olan doğa yasalarını uygulama hakkımızı
neden bir otoriteye devretmeliyiz?

1) Ortak / standart bir yoruma ihtiyaç var.

2) Yasanın uygulaması sürdürülebilir olmalı.

3) Bunu ancak tarafsız (yasaya göre hareket eden) ve fiziksel güce sahip
(silahlı) bir otorite yapabilir.

Bu yüzden, doğa yasasını uygulama hakkımızı siyasi otoritelere devretmemiz


yerinde olur. Bu da bireylerin ortak rızası ile mümkündür (konsensüs, sözleşme).
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Locke

Güçler / Erkler Ayrılığı:

• Ortak / standart doğa yasası yorumunu devlet insanlara icbar edebilir / onları
kurallara uymaya zorlayabilir.

• Ancak, devlet (güçler / erkler ayrılığına) dayanmalı. Her güç, bir diğerinin
denetleyicisi, dengeleyicisi olmalı. Aksi takdirde keyfi durumlar ortaya
çıkabilir. Bu da Tanrı’ya dayanan eşitlik ilkesine (kimse bir diğerinin keyfi
kararlarına terk edilemez) aykırı bir durum olur.

• Bu yüzden yasama, federatif güç (savaş ve dış ilişkileri belirleme erki) ve


yürütme ayrı erkler olmalıdır. (Yargı: Montesquieu)
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Locke

Sivil Toplum, Hoşgörü ve Sekülerizm

• Locke’a göre sivil toplum devlet oluştuktan sonra da bir denetleme aracı
olarak mevcudiyetini korur.

• Hoşgörü: Diğerlerinin hakkına saygı, birey temelli.

• Toplumun yetki alanına giremeyen şeyler: Ruhun yetiştirilmesi, dini inançlar


(göğe ait şeyler) gibi şeyler bireyin kendisine bırakılmak zorundadır.

• Devletin amacı, insanın yerdeki varlığını korumaktır. Gökteki işler Tanrı’ya


aittir. Devlet bireylerin hizmetkarıdır, bu alana karışamaz.
SİYASET FELSEFESİ

Toplum Sözleşmesi Düşüncesi 3: J. J. Rousseau

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 8
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Uyum

• İnsan doğal halinde, akıl temelinde eylemde bulunan bir varlık olmayıp daha
ziyade içgüdüleri ve duyguları ile hareket eden bir varlıktır. Zaman içerisinde
insanın akli melekeleri gelişmiştir ama bu gelişme insanın masumiyetini
kaybetmesi, doğallığını yitirmesi ve yozlaşması pahasına olmuştur.

• Bu açıdan çağının en önemli gelişmesi olarak bilimsel devrime ve bununla


ilişkili olan materyalist yaklaşıma da meydan okumaktadır. Aklın ilerleme ve
özgürlüğe varacağı biçimindeki iyimser anlayışın yanlış bir yöne yöneltildiğini
ifade ederken, insanın şartlarında meydana gelen değişimin ilerleme veya
gelişmeyle aynı anlama gelmeyeceği uyarısında bulunur.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Uyum

• Doğa durumunu inceleyen düşünürlerin ihtiyaç, aç gözlülük, baskı, istek ve


gururdan söz ederken, toplumda edinmiş oldukları fikirleri uygarlık öncesi
tabiat haline aktarmış olduklarını söyler.

• Ona göre bu düşünürler «vahşet halindeki insandan söz açmışlar fakat uygar
insanı anlatmışlardır.»

• Doğa halindeki “vahşi” insanlar, sürekli geleceği düşünerek daha fazla güç
elde etmeye çalışan, bu nedenle birbirinin kurdu olan bencil varlıklar değildir.
İstekleri sınırlı olan ve merhamet duygusuna sahip olan bu insanlar arasında
savaş da yoktur.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Uyum

• «Rousseau’nun düşüncesinde doğa durumu henüz insanların


sosyalleşmediği, aile kurumunun ortaya çıkmadığı, sanatların ve bilimlerin
doğmadığı bir duruma karşılık gelir. İnsanlar, doğada izole bir şekilde
varlıklarını sürdürüp, neslin devamını sağlamaya hizmet eden cinsel içgüdüler
temelinde bir araya gelmekte ve daha sonra da kendi yollarına gitmektedirler»
(M. Bican, Siyasal Düşünceler Tarihi Ders Notları, s. 6) (acikders.tuba.gov.tr).

• «Rousseau’nun doğal, “vahşi” insanının tutkuları ve istekleri fiziki


ihtiyaçlarının ötesine geçmediğinden, ihtiyaçları karşılamak vahşiler için
kolaydır. Böylece doğa durumunda insanlar gelecek endişesinden uzak,
konuşma ve anlaşma gereği hissetmeyen yalnız vahşilerdir.» (a.g.e.).
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Uyum

Ormanlarda avare dolaşan, hiçbir hüneri olmayan, konuşmayı bilmeyen, evi,


barkı, savaşları, bağlantıları olmayan, hemcinslerine ya da onlara zarar vermeye
hiç ihtiyacı olmayan, hatta belki onlardan hiçbirisini tanımayan, az sayıda tutkusu
olan, kendi kendine yeten vahşi insan sadece bu duruma uygun duygulara ve
bilgilere sahipti. Gerçek ihtiyaçlarından başka bir ihtiyaç duymuyor, görülmesinin
ilgi çekici olacağını sandığı şeylerden başkasına bakmıyor, zekası da
gururundan fazla ilerlemiyordu. Tesadüfen bir keşif yaparsa kendi çocuklarını
bile tanımadığına göre, bu keşfi başkalarına daha da az ulaştırabilirdi. Her sanat,
onu bulanla birlikte yok oluyordu. Eğitim ve ilerleme yoktu; kuşaklar boş yere
çoğalıyordu; her kuşak hep aynı yerden hareket ettiği için yüzyıllar hep ilk
çağların kabalığı ve yontulmamışlığı ile akıp gidiyordu; insan türü artık
ihtiyarlamıştı ama insan, hep çocuk kalmıştı (Rousseau, İnsanlar Arasındaki
Eşitsizliğin Kaynağı, s. 176).
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Uyum

İnsanın Diğer Hayvanlardan Farkları:

1) Doğayla ilişkisi bakımından insanın özgürce seçim yapma, karar alma erkine
sahip olması.

2) Gelişme yetisi.

İnsan bu yetisi sayesinde değişip gelişme gösterse de bu daha iyiye,


yetkinleşmeye dair bir gidiş anlamına gelmeyecektir. Keza Rousseau’nun
gözünde bu yetkinleşme insanın doğa durumundan toplumsal insana doğru
gidişidir. Bu ise toplumun içerdiği erdemlerle beraber kötülüklere de kaynaklık
etmektedir (Bican, s. 8).
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Uyum

Doğal Durumdan Medeni Duruma Geçiş:

Sırayla :Ailenin, kabilelerin, tarımın ve metalürjinin doğuşu.

• Bu Rousseau için bir «iyiye gidiş» değildir.

• Doğa durumundan uzaklaşma işbölümünü ve bu da kaçınılmaz olarak doğal


olmayan eşitsizlikleri doğuracak ve nihayet mülkiyetin devreye girmesi de bu
eşitsizlikleri çoğaltan bir nitelik halini alacak, bir yönüyle doğa durumunun son
sınırına ulaşıldığını gösterecektir.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Uyum

Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip “ bu bana aittir.” diyebilen, buna
inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan uygar toplumun gerçek kurucusu
oldu. ( …) [Ö]yle görünüyor ki, bu toprağın etrafını çevirme olayının olduğu
zaman işler o güne kadar oldukları gibi sürüp gidemeyecekleri noktaya artık
gelmişlerdi. Çünkü ancak birbiri ardından meydana gelebilen daha önceki birçok
fikre dayanan bu mülkiyet fikri insan aklında birden bire teşekkül etmedi. Tabiat
halinin bu en son sınırına varmadan önce hayli ilerlemeler kaydetmek, birçok
hünerler ve bilgiler elde etmek, bunları bir çağdan ötekine aktarmak, çoğaltmak
gerekmişti (Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, ss.131-32).
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Doğa Durumu Anlayışı: Doğal Uyum

• Özel mülkiyet kurumu ile birlikte doğal kaynakların bazı insanların elinde
eşitsiz bir şekilde birikmesi bir insanı karnını doyurabilmek için başka bir
insana muhtaç hale getirmiş; doğmakta olan toplumda kesin çizgilerle ayrılan
iki sınıfı ortaya çıkarmıştır. Yoksullar ve zenginler şeklinde oluşan bu ayrım ve
aralarındaki uçurum ise bir savaşın çıkışını kaçınılmaz kılar (Bican, s. 10).

• Daha geniş bir ifadeyle, mülkiyetin ortaya çıkması ile yönetim biçimlerindeki
farklılıklara göre zengin-yoksul eşitsizliği, güçlü-güçsüz eşitsizliği ve son
olarak da köle-efendi eşitsizliği doğmuştur.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi

• Artık doğal duruma dönüş mümkün değildir. İnsanın umabileceği şey medeni
durumdaki özgürlüğü yakalayabilmektir.

• Bu durumda yapılabilecek en iyi şey bir TOPLUM SÖZLEŞMESİ. Bu


sözleşmeyle her üyenin hakları ve çıkarları korunabilecek. (Yasaya itaat eden
aslında kendine itaat etmiş olacak – doğal durumdaki huzur ve özgürlük
ancak bu şeklide sağlanabilir.)

• Burada özgürlük dolaylı bir biçimde geri geliyor: Ortak iradeye katılarak.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi

«Genel / Ortak İrade» kavramı:

Toplum sözleşmesi şöyle ifade edilebilir: İçimizden her biri, varlığını, bütün
kuvvetini, müştereken genel iradenin emrine verir ve biz, her ortağı bütünün
bölünmez birer parçası olarak kabul ederiz. (Rousseau, Toplum Sözleşmesi).
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi

• “Egemen varlık, kendisini meydana getiren bireylerden teşekkül ettiği için,


onlarınkine aykırı bir çıkarı olamaz”

• “Özgürlük, insanın kendi kendisine koyduğu yasa: sözleşme-buna uymak”

• Toplumal sözleşmeyi mümkün kılan ORTAK çıkarlar: Hayat, özgürlük, eşitlik.


Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi

• Genel irade, özel iradelerin TOPLAMI DEĞİL, ORTAK YANI (Ortak paydada
birleşmesi). Uzlaşma. (Kaynağı: İnsan aklı).

• Aklın emri: Herkesin eşit ve özgür yaşayabildiği bir dünya.

• İradenin uygulandığı yer: Halk meclisleri. Çoğunluğun iradesi MUTLAK.


(Sözleşmeye katılmak, çoğunluğun iradesine uymayı kabul eder.) Totaliter –
Çoğunlukçu Demokrasi.
Toplum Sözleşmesi Düşüncesi: Jean Jacques Rousseau

Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi

• İrade: Tek kişide değil. Halkın kendisinde (çoğunluğunda). Hiç kimseye


devredilemez.

• Milletvekilleri halkın denetimindedir. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”.

• Milletvekillerinin çıkardığı yasalar ancak halka sunulup referanduma


gidildikten sonra yürürlüğe girebilir. (Güçler birliği-Parlamento-Halk)

• Problem: Azınlıklar. Sivil toplum yok. Çoğunluğun azınlığa tahakkümü. Halk


çoğunluğu neredeyse mutlak bir güce sahip.
SİYASET FELSEFESİ

Karl Marx’ın Siyaset Düşüncesi

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 9-10
Karl Marx’ın Siyaset Düşüncesi

Marx’ın siyaset düşüncesi 4 ana başlıkta incelenebilir:

1) Ekonomik Teori: Yabancılaşma ve Artı Değer.

2) Tarihsel Teori: Diyalektik Materyalizm

3) Sosyolojik Teori: Ekonomik Determinizm

4) Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf çatışması, Proleterya devrimi.


Karl Marx’ın Siyaset Düşüncesi

EKONOMİK TEORİ: ARTI DEĞER VE YABANCILAŞMA

• İnsan kendini iş ile gerçekleştirir. Yaratıcılığını ortaya koyar. İnsan oluşunu


yaptığı işler yoluyla ortaya koyar. İŞ BİR KENDİNİ-YARATMA dır.

• Fakat, kapitalizm’de iş yabancılaşmaya sebep olur.

Yabancılaşma: İşçilerin yaptığı işe, türüne (insanlığa), kendilerine ve doğaya


yabancı hale geldikleri süreç. (Ör: Çaydanlık – Kulp)
Ekonomik Teori: Yabancılaşma ve Artı Değer

YABANCILAŞMA (3 ana eksen)

1) Kapitalizmde işçi sınıfının iş koşulları çok ağır olduğu için, işçiler neşeli bir
şekilde üretmek yerine bir zulüm deneyimlerler. İş tatmini yoktur. İşin amacı
tatmin değil, yalnızca yaşamını sürdürebilmektir.

2) İşçiler bir insandan ziyade bir makinanın parçası, bir dişlinin çarkı oluverir.
Çoğu zaman ne ürettiklerini bile bilmezler. EMEKLERİ BİR META OLUR
(alınıp satılabilir, şeyleşmiştir). İşçiler kendi ihtiyaçları için değil, kapitalistlerin
metalarını üretmek için çalışırlar. Dolayısıyla kendilerine ve ürettikleri
ürünlere yabancılaşırlar.
Ekonomik Teori: Yabancılaşma ve Artı Değer

• YABANCILAŞMA (3 ana eksen)

3) Bu koşularda diğer insanlara da yabancılaşırlar. Yalnızca boş zamanlarında


kendileriyle ilgilenebilirler ve özgür hissederler. Bunun yanı sıra, ekonomik olarak
düşük imkanlara sahip oldukları için kendini özgürce gerçekleştirecek
koşullardan uzaktırlar. Aynı zamanda, toplumda bu koşullara sahip kapitalistler
kadar saygı görmezler.
Ekonomik Teori: Yabancılaşma ve Artı Değer

ARTI DEĞER:

• Kapitalistlerin amacı kâr ve sermayenin (kapitalin) birikimidir (Ricardo).


İşçilere de ancak yaşamlarını sürdürecek ve ertesi gün işe gelecek kadar
(sistemden çıkma özgürlüğüne sahip olamayacak kadar) ücret verilir.
(Ücretler uzun vadede bu aşamaya gelir).

• Ancak, işçiler aldıkları ücretten daha fazla değer üretir. Bu artı değerdir.
Kapitalistlerin (üretim araçlarını elinde tutanların) elindedir.

Ör: Bir işçi 5 saatte kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar değer üretir. Ama 12
saat çalışır. 7 saati kapitalistin artı değeridir.
Ekonomik Teori: Yabancılaşma ve Artı Değer

• Marx: “Üretim araçları kısıtlı sayıda kapitalistin elindedir. Ve işçi sınıfı bu


sınıfın elinde köle haline gelmiştir.”

• Artı değer: Bu işçinin (kendine ait olan) emeğinin bir sömürüsüdür.

• Kâr etmeye karşı değil. Ama bunun kapitalistlerin tekelinde olan bir şey
olması sömürüye yol açıyor. Sermaye herkes tarafından üretilen bir şey. Bu
yüzden mülkiyeti herkesin olmalı. Bir sınıfa ait olmamalı.
Ekonomik Teori: Yabancılaşma ve Artı Değer

• Marx: “Üretim araçları kısıtlı sayıda kapitalistin elindedir. Ve işçi sınıfı bu


sınıfın elinde köle haline gelmiştir.”

• Artı değer: Bu işçinin (kendine ait olan) emeğinin bir sömürüsüdür.

• Kâr etmeye karşı değil. Ama bunun kapitalistlerin tekelinde olan bir şey
olması sömürüye yol açıyor. Sermaye herkes tarafından üretilen bir şey. Bu
yüzden mülkiyeti herkesin olmalı. Bir sınıfa ait olmamalı.

• “Kapitalizm, proleteryanın kanını emen bir parazittir. Bu yüzden toplumdan


silinmelidir”.
Tarihsel Teori: Diyalektik Materyalizm

• Hegel: Tarih, tinin tamamlanmasına yönelik bir değişim, ilerleme. Bir idea
olarak tez, diğer bir idea olan Antitez ile sınanır. Bu ikisinin çatışmasından
sentez oluşur. Tarih bu şekilde ilerler. Tin kendi bilincine ulaşınca tarih biter.

• Marx: Evet, tarih çatışmalarla ilerler. Ama Tin değil, madde üzerinden.
Diyalektik, dünyevi çıkarlar üzerinden gerçekleşen çatışmalar üzerinden olur.
(Sınıf Çatışması).

• Bir dönemin bitip yenisinin başlamasını ağlayan şey hep birbirine karşı
toplumsal sınıflar olmuştır. (Sınıf Savaşı)
Tarihsel Teori: Diyalektik Materyalizm

• 4 aşama – 4 farklı (ekonomik – altyapı) (Siyasi – üstyapı) dan oluşan

1) İlkel komünizm
2) Kölelik (imparatorluk)
3) Feodalizm
4) Kapitalizm

• Her sistemin antitezi kendi içinden çıkmıştır.

• Ör: Özel mülkiyet, ilkel komünizm’de ortaya çıkıyor-sosyal sınıflar yaratıyor.


Ya da, kapitalin birikimi (burjuvalar), feodal dönemde ortaya çıkıyor.
Tarihsel Teori: Diyalektik Materyalizm

• KAPİTALİZMİN ANTİTEZİ DE KENDİ İÇİNDE: Proleterya. Bu, kapitalizmi


yıkacak güç olacaktır.

• Kapitalist sınıf- Proleterya ikiliği, tez-antitez olarak diyalektik bir çatışma


doğurur.

• Komünizm: Sömürülen sınıf sonunda zafer elde edecektir. Bu da sınıfsız


toplumdur. (üretim araçlarının özel mülkiyetinin olmadığı toplum)

• Bunun bir nedeni de kapitalizmin iç çelişkileridir (Buraya önümüzdeki hafta


geleceğiz).
Sosyolojik Teori: Ekonomik Determinizm

• Tüm sosyal ve siyasi düzenlemeler ekonomik (üretim) ilişkileri temelinde


şekilenir.

• Altyapı (üretim ilişkileri) üst yapıyı (değerleri-aile, din, siyaset) belirler.

• Felsefi olarak: Bilinç varoluşu belirlemez. Sosyal varoluş bilinci belirler.


İnsanların fikirleri, değerleri, davranışları ekonomik koşullar tarafından belirlenir.

AMA: İDEOLOJİ, temelde yatan ekonomik yapının görünmesine engel olur.


Sosyolojik Teori: Ekonomik Determinizm

• Marx’a göre insanlar bilinçlenip ekonomik yapıyı ve kurumları kendilerinin


yarattığını (Kendilerinin elinde olduğunu) görmelidirler. Ancak bu şekilde
daha gelişmiş bir yapı kurulabilir. Tarihin öznesi toplumsal sınıflar ve sınıf
çatışmasıdır.

• Altyapı: Materyal taban. 1) Üretim araçları 2) Üretim ilişkileri.

• Üstyapı: Maddi olmayan müesseseler. Din, aile, hukuk, eğitim, sanat,


değerler, ideoloji.
Sosyolojik Teori: Ekonomik Determinizm

• Her toplumda üstyapı, alt yapıyı tekrarlar, destekler. Onun sürdürülmesine


katkıda bulunur. Onu gerekçelendirir, haklılandırır. Altyapı ile ilgili olumlu
görüşler üretir.

Ör: Demokratik ideoloji, insanların hükümet üzerinde kontrol sahibi olduğu


yanılgısını yaratır. Ama devletler kapitalistler tarafından yönlendirilir.
Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

• “Filozoflar dünyayı çeşitli biçimde yorumladılar, ama önemli olan onu


değiştirebilmekti.”

• Modern Siyaset: Modern kapitalizmin yapısı ve üretim ilişkilerinin bir


yansıması.

Dominant güç: Kapitalistler. (Altyapıda dominant oldukları için, üstyapıda (ve


siyasette de) dominantlar).
Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

• DEVLET: Tarihsel olarak kaçınılmaz, ama bir kandırmaca. Proleteryaya hem


yardım ediyor, hem de onu sömürüyor. Evrensel oy hakkı, fikir özgürlüğü,
eğitim, vs. Cahillikten kurtarıyor. Ama bu onların özgürlüğü için değil. Güç
aslında az sayıdaki sermayedarların elinde. Gücün halkın elinde olduğu
algısını yaratıyor.

• Polis, ordu, din insanları, bürokrasi, yargı. Hepsi kapitalist sistemin


sürdürülmesi çerçevesinde hareket ediyor. Kapitalistler (burjuva sınıfı) devleti
doğrudan yönetmesler de, tüm sistem onları korumak üzerine kurulmuş.

• Öngörü: Sınıfsız toplum ortaya çıkınca devlet de ortadan kalkacak. (Devlet,


burjuvanın yönetim aracı, sistemi sürdürmek için gereksinim duyduğu şey).
Birlikte iş yapmanın, yardımlaşmanın faydalarını gören halk, yetenekleri
doğrultusunda toplumun işleyişine katkıda bulunacak.
Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

• İdeoloji: Bireylerin davranış ve değerlerini şekilendirir. Toplumun aksayan


taraflarını haklılaştırır, meşrulaştırır. (Kapitalist Üstyapı)

Kapitalist Toplumda Sınıf Çatışması:


1) Tüm katmanlı toplumlarda iki ana sınıf vardır: Yönetenler ve yönetilenler.
2) Yöneten sınıf üretim araçlarına (arazi, sermaye, işgücü, binalar, ekipmanlar)
sahiptir ve onları kontrol eder.
3) Yöneten sınıf sistemin devamlılığını sağlamak için yönetilen sınıfı sömürür ve
ona zulmeder.
4) Bu iki sınıf arasında temel bir çıkar çatışması vardır.
5) Üstyapı kurumları, sistemin devamı için yöneten sınıfın hizmetindedir.
6) Sömürü ve zulüm ancak sınıfların ortadan kalkması ile mümkün olabilir.
Sınıfsız toplum da ancak üretim araçlarının ortak mülkiyeti ile mümkün olabilir.
Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

• Sistemi sürdüren: Orta sınıf.


İç çelişki: Orta sınıfın yok olması zorunluluğu.

-Rekabet olduğu için kapitalistler maliyet azaltmak için teknolojilerini geliştirmek


durumundalar.
-Daha az işçiye gereksinim. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olur uzun
vadede. Küçük burjuva proleteryaya katılır. Proleterya iyice fakirleşir. Bu da
kapitalizmin kendini yıkacak olan kitleleri yaratması anlamına gelir.
(Polarizasyon, yalnızca 2 sınıf-iç çelişki).
Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

• Bu düzenin devrilmesi için de “sınıf bilinci” gerekir. Bilinç olmadan devrim


mümkün değildir.

• Marx: Öncü proleterlerin, diğerlerini eğitmesi ve durumun farkına varmalarını


sağlaması gerekir.

• Bu bir devrimi başlatmak olarak algılamamalı. Eğitim önemli (bilinçlenme için)


Bilinçlenme gerçekleşirse ortak iyi için ortak hareket zaten kaçınılmaz olur.
Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

• Proleterya Devrimi: «Kapitalizm kaçınılmaz olarak proleterya devrimi ile


devrilecektir.»

• Eski yönetici eliti devirmekle yetinmeyip yeni bir üretim modeli (ilişkileri)
getirecektir.
Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

• Devrimin 3 Nedeni-Koşulu (2 nesnel, 1 Öznel)

1- Ekonomik: (Nesnel Koşullar) (Fazla üretim – az tüketim)

• Aşırı meta üretimi. Karların düşmesi, ekonomik kriz.

• Sermayenin giderek daha az merkzde toplanması – merkezileşmesi. Bu da


kutuplaşmayı getirecek.

• Yoksullaşmanın genele iyice yayılması.


Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

• Devrimin 3 Nedeni-Koşulu (2 nesnel, 1 Öznel)

2- Toplumsal: (Nesnel Koşul) (Kitlesel Politizasyon)

• Şehirleşme ve kötü iş koşullarının genellşmesi. İnsanlıktan uzaklaşma.

• Şehirleşmeyle gelen iletişim-koordinasyon ve birbirini görme (empati)


olanakları

• Bilinçlenme ile gelen politize olma durumu. Bu, öncü proleterya ile
gerçekleşecek (halkı bilinçlendirecek)
Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

Devrimin 3 Nedeni-Koşulu (2 nesnel, 1 Öznel)

3- Sınıf Bilinci: (Öznel Koşul) (Sınıf Bilincinin Oluşması)

• Kendilerinin sömürülen sınıf olduğunu anlayan proleterya, bu durumu


değiştirmk için bir şeyler yapılması gerektiğine ikna olacak.

• Proleterya kitlesel, çok daha kalabalık. Koşulları tamamen berbat durumda.


Bu koşullarda proleterya, bir yerde, spontan olarak devrime gider düşüncesi.

• Bu 3 çelişkinin (başka bir perspektiften; diyalektik materyalizmin) sonucu


olarak devrim kaçınılmaz.
Siyasi Teori: Devlet, İdeoloji, Sınıf Çatışması, Proleterya
Devrimi

Enternasyonalizm:

• Ulus-devlet sistemi kapitalizmin bir üstyapısal ürünü. O yüzden Marx ve


Engels, “dünyanın bütün ülkelerinden işçileri, birleşin” demiş.

• Marx, “işçinin ülkesi yoktur” ilkesiyle, ulusların proleteryayı böldüğünü


düşünür. Bu nedenle tüm sınırları kaldırıp sosyalist bir dünya toplumu
yaratmak asıl amaçtır.
SİYASET FELSEFESİ

Adalet Tartışması: Rawls ve Nozick

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 11
Adalet Tartışması: Rawls

Kaynak: Aydın, A. (2020). Rawls ve Nozick: Bireysel Haklar, Tercihler ve


Yetenekler Üzerine. Kilikya Felsefe Dergisi, (2), 247-262.

• «Çağdaş siyaset felsefesinde, modern dönem ve sonrası düşünürlerin bir


devlet ve ahlak sistemi sunan geleneksel toplumsal sözleşme teorilerinden ve
bu teorilerin kabullerinden uzaklaşılmıştır.

• Buna karşın, sözleşme teorilerinin sunduğu bir arada yaşamanın koşulları ve


en önemlisi devletin ortaya çıkışı ve biçimi konusundaki öngörüleri, bu
alandaki yeni yaklaşımlarla alternatif sözleşme önerilerini veya yorumlarını
ortaya çıkarmıştır.»
Adalet Tartışması: Rawls

• John Rawls, siyaset felsefesi alanında bir alternatifi temsil eden teorisi ile hem
faydacı kuramların birey ve toplum karşıtlığı arasında çözümsüz kalan
yaklaşımlarına hem de siyaset ve ahlak arasındaki ilişkiyi göstermeye çalışan
sezgici kuramlara farklı bir bakış açısı getirmeyi amaçlamıştır.

• Will Kymlicka, Rawls’un bu çabasını “sezgicilik-faydacılık çıkmazının


aşılması” olarak tanımlar. (faydacılık ve sezgici fırsat eşitliği düşüncesi)
Adalet Tartışması: Rawls ve Nozick

• John Rawls’un faydacı kuram ve sözleşme kuramını açımladığı ve “doğal


durum veya başlangıç durumu (original position)” olarak adlandırdığı tezini bir
yeniden dağıtım teorisi olarak sunduğu eseri döneminde oldukça ses getirmiş
ve tartışılmıştır. Düşünürün Bir Adalet Teorisi (1971) adlı eseri, özellikle liberal
düşünce üzerinde etkili olmuştur.

• Rawls’un temel amacı, düşünsel bir sözleşmeye dayanan, toplumsal faydayı


ve işbirliğini gözeten adil bir dağıtımın olanaklılığını göstermektir.
Adalet Tartışması: Rawls

• Bir Adalet Teorisi adlı eserinde adalet ilkelerini sunan Rawls, genel adalet
kavrayışını kaynakların eşit dağıtımı ilkesi üzerine kurar. Ancak bu noktada,
eşitlik temelindeki adalet kavrayışının ölçütü olarak; kaynakların sadece eşit
dağıtımını değil, kaynakların en dezavantajlıya dair eşitsizliği giderecek
şekilde adil dağıtımını temel alır.

• Eşitsilikler, ancak en dezavantajlının – en dezavantajlı grubun faydalanacağı


şekildeyse kabul edilebilir.
Adalet Tartışması: Rawls

Kaynak: Stanford Felsefe Ansiklopedisi, Rawls maddesi.


• URL: https://plato.stanford.edu/entries/rawls/

Ekonomi En Dezavantajlı Grup Orta Grup En Avantajlı Grup

A 10,000 10,000 10,000

B 12,000 30,000 80,000

C 30,000 90,000 150,000

D 20,000 100,000 500,000


Rawls: Cehalet Peçesi

• Bu türden bir adaletin gereği olarak doğal durum tezini ortaya atan Rawls, adil
bir toplumun kurulabilmesinin koşulunu eşit, özgür ve rasyonel bireylerin
katıldıkları ve adaletin ilkelerini başka hiçbir kaynağa dayanmaksızın birlikte
belirledikleri varsayımsal bir sözleşme öngörür.

• Bu sözleşmenin amacı, geleneksel sözleşme teorilerinin öngördüğü şekilde


özel bir devlet şekli sunmak değildir. Bu sözleşme eşit, özgür ve rasyonel
bireylerin adalet ilkelerini (ya da, adil dağıtım ilkelerini) belirlemek üzere
bir “sosyal işbirliği” içine girmelerini ifade eder.

• Rawls doğal durumu şöyle tanımlar: “Eşit ve özgür bireylerin, adil işbirliği
temelinde birleştikleri, bunun koşullarını belirledikleri ve yine bütün bunların
kamusal kabul edilebilirliğini aradıkları bir pozisyondur” (Rawls, 2017, s. 6).
(Cehalet Peçesi)
Rawls: Cehalet Peçesi

• Toplumun Temel Yapısı: Adaletin Yeri. Oluştuğu yer. Çünkü insanların


hayatları etkileniyor. (Devlet, kurumlar, çeşitli sivil toplum örgütleri vs.).

• Negatif Tez: «vatandaşların zengin ya da fakir bir aileye doğması, daha talihli
veya daha talihsiz özelliklere sahip olması, kadın veya erkek olması, bir
sosyal ya da etnik gruba mensup olarak doğması gibi şeyler rastlantısaldır, bu
gibi şeylerin adaletle ilgisi yoktur.» Başka bir deyişle, toplumsal bir müessese,
bireyleri bu gibi şeylerle kayırmamalı veya yargılamamalıdır.

• Burada yapılan şey: Kaynakların hakkaniyetli bir dağıtımı arayışı.


«Hakkaniyet olarak Adalet»

• «Temel fırsatların ve yükümlülüklerin dağıtılması» Bunun adil yapılabilmesi


için ne yapılabilir?
Rawls: Cehalet Peçesi

• Pozitif Tez: Cehalet peçesi ardında yapılacak sözleşme sonunda bireylerin


kaçınılmaz olarak uzlaşmaya varacakları iki adalet ilkesi vardır:

1. Eşitlik İlkesi: «Herkesin temel hak ve özgürlükleri en eşit biçimde talep


etmeye dair feshedilemez bir hakkı vardır» (Politik ilke)

2. Eşitsizlik İlkeleri: Eğer eşitsizlik mevcutsa şu iki şartı sağlamalıdır:

(Ekonomik ilkeler)

(a) Fırsat eşitliği ilkesi: Fırsat eşitliği sonrası oluşmuş eşitsizlikler olmalıdır.
(b) Fark ilkesi: En dezavantajlı grubun faydasına olmalıdır.
Rawls: Cehalet Peçesi

• Temel Kabul: Bir arada yaşayan ve yaşadıkları toplumda dezavantajlı bir


birey olmanın ne demek olduğunun bilgisine sahip olan bireyler, kendi
kimlikleri hakkında bilgi sahibi olmadıkları bir “cehalet peçesi (veil of
ignorance)” arkasında rasyonel bir karar vermeleri gerektiğinde, kaçınılmaz
olarak iki ilke üzerinde uzlaşacaklardır.

• Rawls’a göre böyle bir durumdaki bireyler toplumdaki tüm bireylerin temel
insan hakları bakımından eşit olmasını birinci ilke olarak rasyonel bir
şekilde kabul ederler. Bunun yanı sıra, sözleşmeye katılan bireyler eşitliğin
toplumdaki dezavantajlı bireylerin dezavantajlılık durumları giderilecek
şekilde gerçekleştiğinde sağlanabileceğini de rasyonel olarak kabul
ederler.
Rawls ve Nozick

• Bu teoriye yapılan en büyük itiraz Robert Nozick’den gelir. Nozick’in temel


karşı çıkışı, bireylerin sözleşme gereği başkalarının faydası ya da genel
olarak toplumun faydası için sahip oldukları, özellikle de doğal olan
haklarından feragat etmeye zorlanmasıdır. Nozick için bu durum adil değildir.

• Nozick’in temel kabulü, bireyin sahip olduğu haklarının tarihsellikleri içinde ele
alınması gerektiği ve müdahale edilemez olduğudur.
Nozick ve Adalet

• Nozick, bireyin haklarını dağıtım gereği devlete ya da topluma devretmesi


yerine, bireyin tercihlerine dayanarak özgürce aktarım hakkını temel alır ve
bireyin haklarının korunmasının ve hakları üzerindeki tam yetkisinin
sağlanmasının gerekliliğini iddia eder.

• Nozick için adalet, ancak bu tam yetki bireyin kendisinde olduğunda


sağlanabilir. Bireysel hakların toplumsal faydanın önüne geçtiği ve bireysel
tercihlerin ve yeteneklerin temel hak olduğu bu kabule göre, devletin bireyin
yaşamına ve haklarına müdahalesi olabilecek en düşük seviyede olmalıdır.
Nozick bu teorisini yetkilenme kuramı olarak adlandırır ve Anarşi Devlet ve
Ütopya (1974) adlı eserinde sunar.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Robert Nozick’in politik felsefesinin çıkış noktası “bireysel haklar


formülasyonu”dur. Düşünür bu formülasyonu devletin güç kullanımı ve
bireysel hakları ihlal etmesi temelinde ele alır ve kapsamlı devlet yaklaşımına
karşı çıkarak minimal devleti savunur.

• Rawls gibi toplumsal işbirliği için bireylerin hakları üzerinde devletin kısıtlama
ve denetimini meşru kılan dağıtıcı adalet teorilerine karşı olmak, onun
pozisyonunun çıkış noktasıdır.

• Nozick, genel olarak serbest piyasayı savunan, devletin piyasaya


müdahalesine karşı çıkan ve yeniden dağıtım temelindeki vergilendirmenin bir
hak ihlali olduğunu iddia eden liberteryenizmi savunmaktadır.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Nozick geleneksel liberalizmin bireyi ve özgürlükleri öne çıkarmasına rağmen


toplumsal faydayı ve verimliliği arttırmak gerekçesiyle devletin serbest
piyasaya ve bireyin başta mülkiyet edinme hakkı olmak üzere temel haklarına
sınırlı bile olsa müdahalesini kabul eden yaklaşımına karşı çıkar.

• Bu bağlamda, bireysel haklara müdahale noktasında liberalizmden ayrılan


liberteryenler, hiçbir koşulda devlet müdahalesini kabul etmeyerek herhangi
bir gerekçeyle bireylerin haklarının çiğnenmesini ahlaki bir hak ihlali olarak
ortaya koyarlar.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Nozick’in liberteryen yaklaşımı, bireyin sahip olduğu haklarının çiğnenemez,


devredilemez ve müdahale edilemez oluşu temeline dayanır. Bireyin sahip
olduğu hakları üzerine tercih ve seçimleri başka bir şey için ya da başkaları
için araç edilemez. Dolayısıyla, ahlaki ve adil olan bireyin sahip olduğu
hakların kendi istekleri doğrultusunda kullanılması, aktarılması ve değiş tokuş
edilebilmesidir.

• Bunun ötesinde, bireyin toplumdaki diğer bireylere karşı yükümlülükleri de


sınırlıdır. Bireyin ötekinin yaşamını merkeze alan bir yükümlülüğü, Rawls’un
deyimiyle “herkes için iyi olanı” düşünmek gibi bir sorumluluğu yoktur.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Nozick, bireyin topluma karşı yükümlüğünü en dar şekilde başkasına zarar


vermeme ve başkasının haklarını sınırlamama olarak ifade eder. Bu
bağlamda devletin görevi de sadece bu zarar vermeme prensibini uygulamak
üzere “gece bekçisi” görevidir.

• Bu görev, devletin güvenlik, denetleme ve düzenleme (ihlalleri giderme)


amacı ile kurumlara sahip olması ve sadece bu kurumların devamlılığı için
vergilendirme yapabilmesini öngörür.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Düşünür, Anarşi, Devlet ve Ütopya adlı eserinde bireysel yetkiye dayanan bu


teorisini yetkilenme teorisi olarak adlandırır ve bireysel yetki ve sınırlarını
“aktarım ilkesi (transfer ilkesi)” temelinde açıklar. Bu teorisini bireysel
haklar, kendi üzerinde hak sahibi olma, kendi kendinin sahibi olma ve
mülkiyet sahibi olma kavramları çerçevesinde oluşturur.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

«Bireylerin hakları vardır. Hiç kimsenin veya hiçbir grubun (haklarını ihlal
etmeden) onlara yapamayacağı şeyler vardır. Bu haklar öylesine güçlü ve
kapsamlıdır ki, devletin veya memurlarının neyi yapabilecekleri, eğer bir şey
varsa, sorusunu gündeme getirmektedir. Bireysel hakların içinde devletin yeri ne
olabilir? ... Devletle ilgili olarak vardığımız temel sonuçlar şu şekildedir: Güç
kullanımını, hırsızlık ve sahtekârlığı önleme, sözleşmelere uyulmasını sağlama
gibi dar fonksiyonlarla sınırlı olan minimal bir devlet mazur görülür; daha
kapsamlı herhangi bir devlet, insanların bazı şeyleri yapmaya zorlanmama
hakkını ihlal edeceği için mazur görülemez.» (Nozick, 2015, s. 21)

Kantçı Temeli: «Birey, kendinde amaçtır»


Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Nozick’in yetkilenme teorisi, mülk sahibi olma ve edinme hakkı üzerinden


tanımladığı üç ilkeye dayanır. Buna göre, sahip olma hakkı “mülklerin ilk
olarak edinilmesi”, “mülklerin bir kişiden bir başka kişiye transferi”, yani
aktarımı ve “mülklerle ilgili adaletsizliğin düzeltilmesi” şeklindeki üç ilkeye göre
düzenlendiğinde adildir.

• Bu ilkelerden birinci ilke, sahipsiz şeylerin ilk edinimini ve bu elde etme


sürecinin adil olup olmadığını düzenleyen ilkedir.

• İkinci ilke, transfer sürecinin koşullarını ve değişim araçlarının adil olup


olmadığını denetleyen ilkedir.

• Üçüncü ilke ise, ilk iki ilkenin uygunluğunu denetleyen ve bir ihlal varsa,
örneğin ilk edinim ya da transfer adil yollarla sağlanmadıysa, buradaki ihlalin
düzeltilmesini sağlayan ilkedir.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Mülkiyetin meşruiyeti: Locke’çu bir anlayış.

“Locke’a göre, sahipsiz bir nesne ile ilgili mülkiyet hakları herhangi birinin ona
emeğini katmasıyla ortaya çıkmaktadır

• Yetkilenme teorisi bireyin sahip olduğu şeyler üzerindeki yetki ve aktarım


hakkını tarihselliği içinde ele alır.

• Nozick’in tarihsellik ilkesi; bir şeyin birey için hak olmasının ve bireyin o şey
üzerinde adil olarak yetki sahibi olmasının koşulunun, o şeyin edinimi, üretimi
ve getirileri konusunda tarihsel gerçekliğe ve zaman içindeki eylem ve
durumlara bakılarak belirlenmesi gerektiğini ifade eder.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Bu noktada Nozick, bireyin yetkileri konusunda belirli bir zaman dilimini ve


mevcut durumu temel aldığı için, aynı zamanda sürece değil sonuca bakarak
bir adil olma değerlendirmesi yaptığı için ve bu nedenle geriye dönük bir hak
ihlaline neden olduğu için (elinden alma – yasal hırsızlık) Rawlsçu adalet
anlayışını eleştirir.

• Tarihsellik ilkesi, birey için hem kendi ilk edinimini hem miras yolu ile edinimini
hem de Nozick’in “kendi kendinin sahibi olma” ilkesi gereği kendi bedeni ile
ürettiği ve doğal yetenekleri yoluyla edinimlerini kapsar.

• Bu anlamda, Nozick’in tarihsellik ilkesi, adaletin ve hak sahibi olmanın


dağıtımın nereden ve nasıl geldiği ile ilişkisine, sahip olunan şeyin geçtiği
yollara ve dağıtımla etkileşimine odaklanır.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• İhtiyacı olan birine yardım etmeyi tamamen bireylerin tercihine ve gönüllülük


esasına bırakan Nozick, devletin herhangi bir sosyal kurum ya da
vergilendirme yolu ile bu yardımı düzenlemesine de karşı çıkar.

• Dolayısıyla Nozick, toplumun öteki bireylerini gözeten her türden yükümlülüğü


bireyin üzerinden alırken, devlete de hak sahibi olmayanlar ya da değiş tokuş
eylemine katılmayanlar için herhangi bir yükümlülük vermez.

• Nozick için “tek meşru vergilendirme, serbest değiş tokuş sistemini korumayı
amaçlayan kurumları ayakta tutmayı sağlayacak geliri elde etmeye yönelik
vergilendirmedir” (Kymlicka, 2016, s. 144). Bu kurumlar da sadece güvenlik
ve adalet kurumlarıdır.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Rawls’un adaletin şansa dayanmaması gerektiğini söylediği yerde, Nozick için


şans faktörünün yarattığı varsayılan adaletsizlik, adaletsizlik değildir. «Doğal
piyango» kavramı.

• Nozick için hak sahibi olmak ahlaki bir konu değil, tarihsel bir konudur (Varian,
1975, s. 224). Bu yüzden, düşünür hak sahibi ve yetki sahibi olma durumunu
ahlaki sezgi ya da toplumsal fayda temelinde değil, sahip olunan şeyin ve ona
sahip olma hakkının tarihselliği temelinde değerlendirir ve bu temelde
toplumsal yapının devamlılığına dair bu türden bir denge arayışı içinde
değildir.
Nozick: Yetkilenme Kuramı ve Aktarım İlkesi

• Wilt Chamberlain Örneği: herkese eşit dağıtımı öngördüğümüz Rawlsçu bir


durumda, insanlar paralarının bir kısmını seyretmekten keyif aldıkları ve
izlemeye para ayırmayı tercih ettikleri ünlü bir basketbol oyuncusu olan
Chamberlain’e verirler.

• Nozick bu durumu, kurumsal bir anlaşma ile insanların maç bileti ücretinin 25
sentinin Chamberlain için ayrı bir kutuya atmaları şeklinde tanımlar.

• Nozick insanların yapmayı sevdikleri ve gönüllü olarak tercih ettikleri pek çok
durum gibi, böyle bir durumda bu basketbol oyuncusunun herkesin ortalama
kazancının üstünde bir gelir elde etmesi neden adil olmasın? diye sorar.

• Dolayısıyla, ondan zorla alınıp bir başkasına aktarılacak olan kaynak, bir tür
hırsızlık olacaktır. Nozick buna «yasal hırsızlık» adını verir.
SİYASET FELSEFESİ

Foucault: İktidar ve Özne

Dr. Öğr. Üyesi Necdet YILDIZ

Hafta 12
Foucault: İktidar ve Özne

Foucault’nun «özne», «bilgi» ve «iktidar» kavramsallaştırması:

1) Özne iktidarın ürünüdür. İktidar özneyi “kurar.”

2) Her “bilgi” kendini üretebilmek (nesne, özne, kavram, strateji üretebilmek)


için iktidara, her iktidar da verimli bir şekilde işleyebilmek için bilgiye ihtiyaç
duyar (bilgi-iktidar – pouvoir/savoir).

• Peki bunlar ne demek?

Önce “iktidar” kavramını açıklayalım.


Foucault: İktidar ve Özne

Foucault’nun İktidar Ontolojisi:

• Foucault iktidarı, daha önce “iktidar” dendiğinde akla gelmeyen yerlerde


buluyor. (okulda, üniversitede, bilimde, hastanede, insan ilişkilerinde):
İKTİDAR HER YERDEDİR.

• Daha önce iktidar (ve özne-iktidar ilişkisi) hukuki-söylemsel bir biçimde eşle
alınmış. Foucault iktidarın bu şekilde ele alınmasının iktidarı anlamaya
kesinlikle yetmeyeceğini düşünüyor; hatta iktidarın işleyişinin bu şekilde yanlış
anlamalara yol açtığını iddia ediyor.
Foucault: İktidar ve Özne

HUKUKİ-SÖYLEMSEL İKTİDAR:

• İktidar tekil (sahip olunabilen) bir şey.

• Kısıtlama, bastırma, öldürme, alıkoyma, cezalandırma, vergi alma, polisiye


tedbirler gibi negatif etkiler ile çalışıyor.

• Özneleri (uyrukları) “hukuki özne” (hukuka uygunsuzluk: ceza) Özgür irade


sahibi. Kanuna uymayı veya uymamayı seçiyorlar.

• Özgrülük: Bu iktidarın sahibi olmak V bu iktidardan kaçmak.


Foucault: İktidar ve Özne

Foucault’cu İktidar:

Tanım: «Etki ettiği alanlardaki güç ilişkileri çokluğu.»

Daha önce iktidar YALNIZCA “bastıran,” “öldüren,” “ yok eden,” “sansürleyen,”


“bir şeyleri zorla alan” gibi negatif terimlerle düşünülmüş. Oysa ki:

• İktidar Üretkendir/Pozitif bir Fenomendir: Gerçekliği üretir. Objeler alanını


ve hakikat ritüellerini üretir.
• İktidar alttan gelir: Üst iktidar kristalizasyonlarının temelinde altta yatan güç
ilişkileri çokluğu vardır.
• İktidar her yerdedir: Her şeyi üreten odur, kaçış yoktur. Zaten kaçılacak bir
şey değil (Ama: iktidar-stratejik oyunlar vs. Tahakküm)
• İktidar ilişkiseldir: Sahip olunan, elde tutulan bir “şey” değil, ilişkiler sonucu
ortaya çıkmış ve sonsuz değişime tabi bir durumdur.
Foucault: İktidar ve Özne

Stratjik oyunlar olarak iktidar ≠ İktidarın devletler boyutundaki hali:

YÖNETİMSELLİK OLARAK İKTİDAR (Bu, devletler ve kurumlarla ilgili)

Yöntimsellik: Başkalarının davranışlarını yönetmek / yönlendirmek.

2 Modern İktidar – Yönetimsellik Formu

• Disipliner İktidar: Birey üzerinde işler. Normalleştirir.

• Biyo-İktidar: Nüfus üzerinde işler. Yaşamı/gelecek nesilleri/sağlığı kontrol


eder.
Foucault: İktidar ve Özne

Eski İktidar Anlayışı: Egemen / Monarşik İktidar

• Kralın hukuku

• Suç işlemek kralın otoritesine bir başkaldırı-hakaret.

• Kanun dışı yapılan eyleme ceza – Hukuku ihlal eden: Potansiyel Kral-Katili

• Vahşice cezalar. İşkenceler. (Kral, cealandırarak suç ile gölgelenen iktidarını


yeniden tesis ediyor ve insanların zihnine kazıyor). Büyük güç – Büyük ceza.

• BURADA BİLGİ – HAKİKATİN BİLGİSİ: Suçun gerçekleşip gerçekleşmediği.

Bu iktidar biçiminde doğa bilimleri gelişiyor. (Suçluyu bulmak, suçu kanıtlamak,


cezalandırmak için teknikler gibi fonksiyonları var)
Foucault: İktidar ve Özne

MODERN İKTİDAR (VE YÖNETİMSELLİK) FORMLARI

1) DİSİPLİNER İKTİDAR, 2) BİYO –İKTİDAR

1) Disipliner iktidar: Okullarda, hastanelerde, hapishanelerde, işyerlerinde


ortaya çıkıyor.

• Daha sonraları İKTİDARIN GENELİNE YAYILIYOR. Çünkü çok elverişli


(otomatik işleyen makina, her yere polis dikemezsin)

• Burjuva Toplumunun Ortaya çıkışıyla “İşgücü” önem kazanıyor. İnsan canlı


olarak gerekli: Cezalandırmak yerine NORMALLEŞTİRMEK (Uysal ve
Faydalı) (Ör. Askerin emre itaat edip oldukça kuvvetli bir fiziğe sahip olması).
Foucault: İktidar ve Özne

• NORMALLEŞTİRME: Adı Üzerinde: NORM kurmak.

• Öznelerin kendilerini deneyimlemelerini bu norm üzeinden gerçekleştirmesi.


Bu şekilde sürekli polise / şiddete / büyük cezalara gerek kalmıyor.

• Mikro- İktidar: Silahını temizlemeyene, yazım yanlışına ceza.

• Bu NORM lar bilimselleştiriliyor (“Suçlu,” “deli,” “eşcinsel” gibi kategoriler /


kavramlar)

• Her insan bir case-study / vaka açılşması / dosya - haline gelip


nesneleştiriliyor.

• ARTIK EDİM DEĞİL, KİM OLDUĞUN – NE HİSSETTİĞİN ÖNEMLİ. (Ruh


bedenin hapishanesidir-Eski metafiziğin tersine) – “Ruh, toplumsal bir inşadır”
Foucault: İktidar ve Özne

• BİYO-İKTİDAR: Modern iktidarın nüfus kavramını keşfetmesiyle ortaya


çıkıyor.

• Cinselik çok önemli: Cinsel hayatın ile gelecek nesiller sağlıklı, üretken, uysal
ve iktidarın devamını sağlayıcı kılınabiliyor.

• CİNSELLİK BİR BİLİM HALİNE GETİRİLİYOR:

• Özne bu bilime aykırı bir durum olduğunda kendinde “bir problem” olduğunu
düşünüyor. VEYA Islah mekanizmaları çalıştırılıyor. (Cinsel Disipliner iktidar)

• Biyo-İktidar: Nüfus politikaları, sağlık politikaları vs.
Foucault: İktidar ve Özne

• Özetle, (1) başta dediğimiz gibi, iktidar özneryi kuruyor.

• Normlar (normalleştirme pratikleri) kişinin kendini deneyimlemesini belirliyor.

• Ör. «Suçlu» «homoseksüel» «deli» vs.

• Bu kategori ve normlar, bir takım «bilgi disiplinlerini» (psikopatoloji, kriminoloji,


vs) gerektiriyor.

• (2)Bu bilgiler de iktidar ile karşılıklı ilişki içerisinde (işilkiler çokluğu –


akışkanlık – iktidarın katı ve elde tutlabilen bir şey olmaması)

• Devlet formundaki iktidar kristalizasyonu bu genel yapının yalnızca bir


parçası. İktidar «siyasi iktidar»dan ibaret değil. Tüm yaşamı üreten şey.

You might also like