ses. Kaptanın sesiyle irkilen yaşlı bilim adamı, beyazlamış sakallarını yavaşça sıvazladı ve karamsar bir şekilde kafasını hayır anlamında salladı. İki haftayı aşkın süredir uzayın sessiz boşluğunda mahsur kalmışlardı. Uzaklarda parlamakta olan yıldızlar onları çepeçevre sarmıştı. Pusulasını kaybetmiş denizciler gibi uzay okyanusunda amaçsızla sürükleniyorlardı. Mürettebatın umutları birer birer sönüyordu. Tıpkı uzaklarda onları bekleyen ışıklar gibi… Kaptan hızlıca tüm mürettebatın toplanmasını istedi. Çok geçmeden gemideki herkes kontrol odasındaki yuvarlak masanın etrafında toplanmıştı. Sessizliği bilim adamı bozdu. “Bildiğiniz üzere, yemek ve su stokumuz artık tükenmek üzere. Eğer böyle devam ederse en fazla beş gün hayatta kalabiliriz.” Bilim insanı sözünü bitirir bitirmez ürkek fısıldaşmalar duyuldu. Otoriter bakışlarıyla mürettebatı susturan Kaptan, yutkundu ve devam etti. “Gezegenimize dönmek için artık tek bir ihtimal var. Çok olası olmasa da denemek zorundayız. İki saat sonra geminin sistem bataryalarını sökeceğiz ve güneş panellerinden de aktaracağımız enerji ile tüm gücü itici motorlara vereceğiz. Eğer her şey yolunda giderse, Güneş’in yörüngesine girebiliriz. Aksi takdirde gemiyi bir daha hareket ettiremeyiz.” Mürettebatın gözünde umut kırıntıları belirmeye başladı. Ardından üstünkörü bir görev dağılımı yapıldı ve sistem bataryaları sökülmeye başlandı. Dört saat sonra her şey tamamlanmıştı. On aydın insanın hayatı tek bir kablonun bağlanmasına bağlıydı. Kaptan bilim adamına onaylama beklercesine baktı ve istediği dönütü aldı. İki kablo birbirine bağlandı ve kapaklar açıldı. Aniden çok güçlü bir ses duyuldu. Gemi beklenmedik bir hızla ileriye gitmeye başladı. Mürettebattan bazıları tutunacak yer bulmaya bile fırsat bulamamıştı. Birkaç kişi zemine sertçe çarptı ve geriye doğru sürüklenmeye başladı. Geminin arkasından alevler çıkıyordu. Kablolar çatırdamaya başlamıştı, cızırtıları gittikçe artıyordu. Yanlarından hızlıca akan uzay boşluğu artık seçilemez olmuştu. Yıldızlar, uydular, meteorlar hepsi göz açıp kapayana kadar binlerce mil arkalarında kalıyordu. Aşırı hız ve basınca dayanamayan mürettebatın bilinci yavaşça kapanıyordu. Gözlerini ilk Kaptan açtı. Yanındaki koltuktan destek alarak ayağa kalktı. Biraz ileride yere şuursuzca uzanmış bilim adamını görünce sendeleyerek yanına gitti. Sertçe sarstı. Birkaç dakika sonra gözlerini araladı. Mürettebattan tutunabilip hayatta kalanlar da ayağa kalkıyordu. Yörüngeye girmişlerdi. Dünya gözlerine hiç bu kadar büyüleyici gözükmemişti. Kabloların yanında duran bir mürettebat üyesinin sesiyle irkildiler. Sesi titrek ve şaşkındı. “Kablolar kısa devre yapmış. Motorlar asla ve asla çalışmış olamazlar.”