Professional Documents
Culture Documents
Genel Kamu Kısa Notlar
Genel Kamu Kısa Notlar
DÖNEM
Genel Kamu Hukukunun Konusu
Bir yandan devlet ve onun işleyici gücü olan siyasal iktidar, öte yandan toplum ve onu oluşturan bireylerin
davranışlarını düzenleyen hak ve özgürlükler genel kamu hukukunun konusunu oluşturur.
Böylece genel kamu hukuku devleti, iktidarın yapısı, işleyişi ve toplumla olan bağlantısını tarihsel gelişim içerisinde
DEVLET KURAMI başlığı altında incelerken; kişilerin devlete ve iktidara karşı durumlarını, korunmalarını ve devleti
denetleme fonksiyonlarını HAK VE ÖZGÜRLÜKLER başlığı altında inceler
Site Devleti (Pôlis)
Polis, sınırları belirli bir toprak üzerinde kurulmuş siyasal, sosyal, askeri ve ekonomik bir bütündür. Sınırları içinde bir
veya birden fazla şehri ve bunların etrafındaki kırsal bölgeyi kapsar.
M.Ö VIII-VII. yüzyıllarda bugünkü Yunanistan, Batı Anadolu ve Ege Denizi’nde ortaya çıkmıştır. Yunan siyasal
düşüncesi site devleti içinde oluşmuş ve gelişmiştir.
➢ Köleler: Hiçbir hakları yoktur. Üretim aracı konumundadırlar. Kolayca alınıp satılabilirler. Sitenin maddi
ihtiyaçlarını karşılarlar. ➢
Metekler/Meteikos (Yabancılar): Siteye yerleşmiş olan yabancılardır. Genellikle zanaat ve ticaretle uğraşırlar. Özgür
bireylerdir fakat yurttaş olmadıkları için siyasal hayata katılamazlar.
Yurttaşlar: Özgür vatandaşlardır. Siyasi hayata katılma hakkı yalnızca yurttaşlarındır.
Eski Yunan’da kadınlar hiçbir zaman yurttaşlık statüsüne erişemediler.
Yunan sitelerinde halkın egemenliğinden hatta çoğunluğun egemenliğinden söz edilemez. Dolaysıyla gerçekte bir
azınlık yönetimi söz konusudur. Yunan sitelerinde uygulanan demokraside eşitliğe rastlanmaz.
• Demokrasi, İlk olarak M.Ö 5. YY.’da Atina sitesinde açıkça tartışılmış örgütlenmiştir. Yurttaşlar yönetime iki
yoldan katılmaktadır. 1. Tüm yurttaşlar agora denilen meydanda yılın belli dönemlerinde toplanan Ecclesia’da önemli
kararları oylayabilirdi 2. Yönetim kadroları kura ve sıra esasına göre belirlenirdi. Böylece Yönetim makamları tüm
yurttaşlar için açık tutulmaktaydı.
Sitede egemenlik bütünüyle yurttaşlara aitti, yasama, yürütme ve yargı yetkisi halk meclisi tarafından kullanılırdı.
Meclis yalnızca önceden çıkmış yasalarla bağlıydı
Platon Öncesi Siyasal İktidar Anlayışı
1)Sofizm( M.Ö 5. YY)
İnsanı düşüncelerinin odak noktasına yerleştirirler.
• İnsanı ahlaki bir değer olmaktan çok çıkarları için mücadele eden bencil bir yaratık olarak görürler.
• Sofistlere göre tüm insanlar için geçerli genel ve mutlak bir gerçek yoktur.
Yani devlet insanlar tarafından kurulmuştur. • Devletin kökeni hakkında iki farklı görüş ileri sürmüşlerdir. – Bir gruba
göre devlet bir sözleşmenin ürünüdür. (Toplum sözleşmesi) – Diğer bir gruba göreyse devletin temelinde güç
yatmaktadır. ✓ Devleti güçlü insanlar kurmuşlardır; İktidar kuvvetin ifadesidir ve güçsüzler bu güce boyun eğer. Bu
nedenle toplumda eşitlik ve demokrasi mümkün değildir. Efendi-köle ayrımı doğaldır. Adaletin ne olduğunu, iktidar
sahipleri çıkardıkları yaslarla belirlerler ve bu anlayışı kendilerine tabi olanlara benimsetirler
Ezilenlerin yanında olmuşlardır. (Köle kadın vb.)
2)SOKRATES (BİLGİ ERDEMDİR)
Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir diyerek tüm değerlere şüphe ile yaklaşmıştır. «Bilgelik, neyi bilmediğini
bilmektir.»
Politika en yüksek sanattır ve herkes tarafından öğrenilebilir bir şeydir. Fakat devleti bilgi, uzmanlık ve yetenek
bakımından en önde gelenler yönetmelidir. Kamu görevlileri asla kura ile seçilmemelidir
Demokrasi ve monarşiye karşı ahlâk, erdem ve bilgi yönüyle üstün olan kişilerin etkin olduğu bir yönetim anlayışını
savunmuştur.
Düşünceleri pek çok kişiyi rahatsız etmiş ve gençleri sitenin tanrıları dışında başka tanrılara inandırmaya çalışmak
suçlamasıyla baldıran zehri içirtilerek öldürülmüştür
PLATON (Sokratesin Öğrencisi Eflatun da derler)
Öğretilerini yaymak için Akademia olarak anılan bir okul kurmuş ve ölene kadar burada dersler vermiştir.
Eserlerinde yurttaşların eğitimi ve ideal site düzeni üzerine yoğunlaşmıştır.
Platon’a göre varlıklar, maddesel boyutun yanında maddi olmayan bir tözden (cevherden) oluşur. O, varlığın maddi
olmayan boyutunu idea olarak adlandırır
İdealar bu dünyadaki maddi varlıklardan daha gerçek, asli ve mükemmeldir. Bu nedenle eserlerinde mükemmel (ideal)
devleti ve yönetimi aramıştır
Eserleri; Devlet (Politeia) adlı eserinde en iyi, ideal, mükemmel devletini anlatır. Yasalar (Nomoi) adlı eserinde
[uygulamaya koyamadığı için bazı yönlerini değiştirdiği en iyi devletin yerine ikame ettiği] ikinci en iyi devletini
anlatır.
Platon’a göre toplumun doğuş nedeni, insanların tek başlarına kendi kendilerine yetememesi ve ihtiyaçlarını
karşılayabilmek için başkalarının yardım ve işbirliğine ihtiyaç duymalarıdır. Platon sitenin sınıfsal yapısını üçe ayırır
Çalışanlar, Savaşçılar, Bekçiler.
Metaller kuramı: Kimilerinin mayasına altın, kimilerininkine ise gümüş katılmıştır; kimilerinin mayasında ise demir
ve tunç bulunmaktadır
Platon’a göre yöneticiler filozof olmalıdır. Platon’un aile kurumu hakkındaki görüşlerine göre kadınlar da eğitilip
yetiştirilirse erkeklerle aynı işlerde çalışabilirler.
Yasaların işlevi, yurttaşları birleştirmek, her yurttaşın toplum içinde göreceği işi belirlemek ve bütün toplumu
mutluluğa götürmektir. Özel mülkiyete sınırlı olarak yer verir.
Yöneticilerin buyruğu olan yasalar yerine, yapımına yurttaşların da katılacağı yasaların geçerli olmasını savunur.
ARİSTOTELES
Aristo’ya devletin doğuşu ve amacı insanların ihtiyaçlarını karşılayarak mutluluğa ulaşması çabasına dayanır.
Aristoteles yönetim biçimleri üzerine düşünmüş ve onları sınıflandırmıştır. Buna göre üçü iyi, üçü de kötü olmak
üzere altı yönetim biçimi belirlemiştir.
Aristoteles’in adalet anlayışı yasalara uygunluk ve eşitliğe dayanır. Eşitlik olarak adalet iki alanda ortaya çıkar.
Dağıtıcı Adalet: Yetenek bakımından eşitliğe dayanır. Orantılı eşitliktir. Daha fazla hak edene daha çok vererek
sağlanan adalettir. Şan, şeref, paye ve zenginliklerin dağıtılmasında sözü edilen adalettir.
Denkleştirici Adalet: Eşitliğin bu biçimi herkese eşit olanın verilmesi formülünün uygulanması demektir. Bu tür
adalette veren ve alan eşit olmalı, taraflardan biri diğerine üstünlük kurmamalıdır. Demokrasilerde rastlanan adalet
tipidir.
Yasama yürütme ve yargıyı öngörmüştür.
Aristoteles, bir anayasa çerçevesinde siyasal güçlerin düzenlenmesine önem vermiştir.
HELENİSTİK OKULLAR
Bu dönemde site devletinin çöküşüne tepki olarak oraya çıkan okullar Platon ve Aristo’dan farklı olarak bireyi bir
bütünün içerisinde değil kendi başına ele almışlardır
1. Epikürcü Okul
Epiküros sosyal ve siyasal düşüncelerini mutluluk ve ölçülü olma ilkeleri üzerine kurar. Epikürcü okulun temel görüşü
bireyin mutluluğuna dayanır. Epiküros’a göre insan, doğası gereği acıdan kaçar ve hazzı arar.
Toplumsal yaşam bu iyiliğe hizmet ettiği ölçüde değer ifade eder. İnsanlar ölçülü olarak hazzı aramalıdır. İnsanlar
siyasete servet, şan ve şöhret kazanmak için girerler. Bu tür tutkular insanı başka insanların ve talihin kölesi yapar.
Epikürcü okulun bir diğer önemli görüşü de toplumun bir sözleşmenin ürünü olduğuna ilişkin düşünceleridir.
Epikürcü Okul, mutluluğu site devletinin düzeninde arayan insanlara aslında mutluluğu kendi içinde aramaları
gerektiğini anlatmıştır.
2. Stoacı Okul (ZENON)
Site devletlerinin Makedon İmparatorluğu tarafından yıkılmasıyla Yunanlıların doğuştan üstün olduğu düşüncesi de
anlamını yitirmiştir.
Stoacı Okul, tüm insanların eşit, özgür ve saygıdeğer olduklarını söylemiştir.
Stoacı Okulun temel amacı da mutluluktur. Mutluluk ise doğaya uygun davranarak elde edilir. Doğaya uygun davranış
ise akla uygun davranıştır.
İnsanlar logos, yani evrensel akıdan pay almışlardır
Akla uygun yaşayan insanlar arasında artık sosyal, ekonomik ayrımlar ortadan kalkacaktır ve hepsi dünya vatandaşı
sayılacaklardır.
ROMA İMPARATORLUĞU
Krallık dönemi; Seçimle belirlenen kral ve iki meclisten oluşuyordu.
Kral ömür boyu görevde kalıyordu. Baş yargıç, baş rahip, başkomutandı. Yürütme yetkisi vardı. Halk meclisi;
yurttaşlardan oluşur. Kralı seçer. Yasama yapar. Senato; Kralın danışma organıdır.
M.Ö. 27’ de İmparatorluk başlar. İmp. Marcus Aurelius herkese vatandaşlık verdi. Roma hukuku her yerde
uygulandı.
M.S 395’ de roma ikiye bölündü. Doğu roma zamanla feodal yapının temellerini oluşturmuştur.
Roma’da bazı önemli düşünürler.
KARMA YÖNETİMİ SAVUNANLAR
PLOYBIOS
En çok devletlerin ömrüyle ilgilenmiştir, neden kısa neden uzun vb. Devletin yıkılması kaçınılmaz diye düşünür.
Romanın 53 yılda nasıl büyüdüğünü incelemiştir.
Karma yönetim biçimini savunur. Monarşik Aristokratik ve Karma unsur bir arada olmalıdır. Bu üç faktör birbirini
dengeler frenler demektedir. Montesuieu ve Amerikan Anayasası üzerinde etkili olmuştur.
CİCERO (De Republica/De Legibus- DOĞAL HUKUK ANLAYIŞI)
Stoacı felsefe gibi düşünür. Hukukun kaynağı insan ve Tanrı’nın ortak noktası Akıldır. Sonsuza dek sürecek bir
değişmeyen yasa vardır; DOĞRU AKILDIR. İnsanın ödevlerini yerine getirmeye iter, yasaklarıyla hataları engeller.
Her insan uyar bu yasaya. Gerçek yasa gücünü tanrısal akıl ve doğadan alır. Pozitif yasalardan üstündür. Senatodan
üstündür. Değiştirilmesi düşünülemez. Yürürlüktedir hep.
Pozitif yasalar, adalet duygusundan değil olumsuz yaptırımlardan alır. Her ulus çıkarıyla bağdaşan şeye yasa der.
Roma’nın doğal yasaya uygun olduğunu söyler. Evrensel devlet düşüncesi vardır ve bir tek roma uygundur buna.
Özel mülkiyet doğal yasalara uygundur. İnsanların moral eşitliğini savunur lakin toplumsal düzeye yansımaz.
Kişinin kendini kamu hizmetine adamasına inanır. Monarşi Aristokrasi ve Demokrasinin hem artıları hem eksileri
vardır. Demokrasiyi pek beğenmez, Tiranlık oluşur der.
Karma yönetimi savunur. Roma Anayasası buna uygun der.
FEODALİTE
Feodalitenin siyasi açıdan getirdiği en büyük özellik, devlet iktidarının parçalanmış olması, halkın doğrudan devlete
değil, toprak sahibi olan senyörlere bağlı olmalarıdır.
İstilalar ve ticaret yollarına hakimiyetin kaybedilmesi Avrupa’da ticaret hayatını söndürmüş, tüccar sınıfını ortadan
kaldırmış bunun sonucunda da şehir hayatı cazibesini yitirmiştir. Ticaret ve şehir hayatının sönmesi insanların kırsal
alanlara çekilip büyük malikaneler etrafında toplanmasına neden olmuştur.
Toprağa sahip olan kişi aynı zaman da siyasal iktidarın da sahibidir. Toprak sahibi senyörler, toprağı olmayan serflerin
emeğine karşılık toprağı onlara işletiyor, araç ve gereç temin ediyor, onları istilalara karşı koruyor ve adaleti temin
ediyordu.
Kilise zamanla bağışlarla en güçlü kurum olmuştur. Önemli olan öbür dünyadaki zenginlik der e insanları avutmuştur.
İktidar Tanrıdan gelir demektedir. Kralları din adamına bağlayan bir yaklaşımdır.
Kilise engizisyon gibi bir yaptırım gücüne sahip olmuştur. Kralın yetkileri kalkmamıştır ama senyör ve kilise
tarafından azaltılmıştır. Senyörler yargının başıdır.
11.YY’da bazı sebeplerle ticaret gelişmiş ve bu karanlık çağ yavaş yavaş sönmeye başlamış.
SEKÜLERLEŞMENİN TEMELLERİ
Sekülarizm; toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki
hareket
Artık toplum yavaş yavaş kiliseyi saçma bulmuş ve seküler hali düşünmeye başlamıştır. Roma İmparatorluğu’nun
güçsüzleşmesiyle devletin denetiminden çıkan kilise siyasal iktidarlar karşısında üstünlük iddialarına başlamıştır. Orta
Çağ devlet doktrini bu mücadeleden etkilenmiş ve çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır.
1)Papalığın üstünlüğü;2) Siyasal iktidarın üstünlüğünü savunanlar: 3) Siyasal iktidarın üstünlüğünü savunanlar
XIII. yüzyılın sonlarında Aquinolu Thomas ve Dante gibi düşünürler iktidarın dünyevileşmesini savunarak
sekülerleşmenin temellerini atmıştır.
AQUINOLU THOMAS (Hristiyanlık+ Aristo sentezi 13.YY)
Thomas da tıpkı Aristoteles gibi devletin ortaya çıkışını insanların toplu olarak yaşama zorunluluğuna dayandırır.
Güvenlik, adalet gibi ihtiyaçlar siyasal toplumu zorunlu kılar.
Thomas’a göre siyasal iktidar da dahil tüm iktidarların kaynağı Tanrı’dır. Ancak Tanrı iktidarı yeryüzünde kimin
kullanacağını belirlememiştir. İktidarı kimin kullanacağını ve bunun biçimini halk belirler. Toplumun ortak yararı
adalet ile sağlanabilir. Adil düzen ise yasalar sayesinde oluşur.
Ona göre yasa, toplumu yönetme görevini üstlenmiş olan yöneticinin, ortak yararı sağlamak amacıyla koyduğu ve
yayımladığı aklın emridir.
Dört çeşit yasadan söz eder;
1) Ölümsüz Yasa: Evrenin Tanrı tarafından yönetildiğini bildiren yasadır. Bütün meşru yasaların kaynağı budur.
Diğer üç kategori yasa aslında ölümsüz yasanın farklı görünüşleridir.
2) Doğal Yasa: Ölümsüz yasanın insan aklına yansımasıdır. Ölümsüz yasaya dayanan akıl yürütmelerle bulunur.
İyilik yap kötülükten kaçın ilkesine dayanır
3) Kutsal Yasa: İnsanın ölümsüz yasalara dayanarak akıl yürütmeyle bulamayacağı bazı yasalar da vardır. Bunlar
kutsal yasalardır. Bu tür yasa vahye dayanır.
4) Pozitif Yasa: Ölümsüz yasa, doğal yasa ve kutsal yasa soyut ve genel ilkelerden oluşur. Oysa toplum düzeni
insanlar arasındaki somut ilişkileri düzenleyen ayrıntılı yasalara ihtiyaç duyar. İnsan yapımı pozitif yasalar bu
ihtiyacı karşılar.
Aquinolu Thomas’a göre bir yönetim bu yasalara aykırı davranırsa tiranlığa dönüşür ve halkın direnme hakkı doğar.
Yalnız bu, yöneticiye karşı güç kullanılarak (onu öldürüp ortadan kaldırmak suretiyle) yapılacak bir direniş değildir;
uyarı ve pasif direniş şeklindedir
Kilise de bu değişimden payını aldı, yönetimdeki ağırlığını kaybetti, kralın denetimine girdi
Krallıkların yetkin bir merkezi güç haline gelmesi; devlet hizmetinde profesyonel bürokratların çalıştırılması, güçlü
bir paralı ordu kurulması büyük çaplı bir parasal kaynağı gerektiriyordu. Bunu temin edebilecek olan sınıf burjuvazi
sınıfıydı.
Krallığın ticaret burjuvazisiyle işbirliğine gitmesi ve onu koruması, kiliseyi zayıflattığı gibi, toprak rantına dayanan
feodal soyluların çıkarlarına da ters düşüyordu.
Hukuk teolojiden çıktı, akılcı bir bağlam olmaya başladı.
Geleneksel hukukun, yazılı olmayan, değişken ve öznel karakteri yeni toplumsal ve siyasal örgütlenme için kabul
edilebilir nitelikte değildi. Yeni dönemin hukuku, eski alışkanlıklara göre değil, yeni ihtiyaçlar gözetilerek yaratılmış
bir hukuktur
Bu hukuk, yazılı ve bu nedenle takdir marjını en aza indiren, nesnel, olaylara veya kişilere göre değişmeyen, soyut,
önceden belirlenmiş, kesinlik ve genellik özelliklerine sahip «modern» bir hukuktur
IX. Yüzyıldan itibaren Akdeniz’deki İslam egemenliğinin zayıflamasıyla beraber Avrupa’da uzun süre önce sönmüş
olan ticari hayat yeniden canlanmaya başlamıştır. Bu durum sosyal sınıfların konumunu da etkilemiş, gücünü toprak
sahipliğinden alan aristokrasi zayıflarken, ticaret yoluyla zenginleşen ve adına burjuvazi denen yeni bir sosyal sınıf
ortaya çıkmıştır
Burjuvazinin geniş ve güvenli bir pazara ihtiyacı yeni kurulacak siyasi düzenin tetikleyicisi olmuştur. Bunun yolu ise
Avrupa’yı mevcut parçalı yapıdan kurtararak daha geniş topraklara hükmedecek merkezi devletlerin kurulmasını
sağlamaktır. Böylece Orta Çağ boyunca krallıkların egemenliklerine ortak olan feodal beyler ortadan kaldırılmaya ve
modern devlet mutlak yetkili krallıklar biçiminde ortaya çıkmaya başlar.
Katolik Kilisesi’nin aşırı zenginleşmesi ve yozlaşması, siyasetle ve dünyevi işlerle daha fazla ilgilenmeye başlaması
birçok din adamının tepkisini çekmiş ve Reform hareketlerine yol açmıştır.
XV. yüzyılın sonlarında başlayıp XVI. yüzyılın ilk yıllarında gelişen Rönesans’la birlikte Orta Çağ düşünce
sisteminden uzaklaşılarak eski Yunan ve Roma düşüncesine dönülmüştür.
Burjuvazi, ihtiyacı olan teşebbüs özgürlüğü, mülkiyet hakkı gibi özgürlüklerin gelişmesi için çabalamıştır.
Niccolo Machiavelli
Kağıt üzerinde bir Cumhuriyet olan Floransa’da Machiavelli, 29 yaşındayken önemli bir siyasal biriminin sekreterliği
görevine getirilir. Yaklaşık 14 yıl Floransa Cumhuriyetine hizmet eder, iç siyasal konularla ilgilenir, yanı sıra çeşitli
diplomatik görevlerde de bulunur. Bu sayede hem dönemin liderlerini tanır hem de farklı siyasal yönetim
uygulamalarını yakından gözlemlemek fırsatını bulur.
1512’de Medici ailesi iktidara gelir ve Cumhuriyet yıkılır. Machiavelli görevinden uzaklaştırılır ve ağır para cezasına
çarptırılır. Bir yıl sonra bu kez Medici’lere karşı düzenlenen bir komploya karışmakla suçlanır, üç ay süreyle
hapsedilip işkence görür.
Bundan sonraki süreçte İl Principe (Prens, Hükümdar) ve Discorsi… (…Söylevler) adlı eserlerini kaleme alır.
Machiavelli, İl Principe’yi II. Lorenzo Medici’ye adar. Bu davranışıyla bir yandan kendisini bağışlatarak siyasal
görevlerinin başına dönmeyi, öte yandan Medici ailesine İtalyan birliğini sağlamanın yollarını göstermeyi amaçladığı
söylenebilir.
Modern siyaset kuramının en önemli kurucusu sayılmıştır. Ama aynı zamanda onun hakkında «kötülüğün öğretmeni»,
«despotizmin destekleyicisi» gibi değerlendirmelerin yanında «özgürlüğün savunucusu» ya da «modern
cumhuriyetçiliğin kurucusu» gibi değerlendirmeler de yapılmıştır.
Machiavelli hakkında bu tür değerlendirmelerin oluşmasında baş rolü oynamış olan İl Principe, ilk kez 1532’de
Papa’nın izniyle yayımlanır. İlk zamanlarda pek dikkat çekmeyen bu kitap 1550’lerden başlayarak din çatışmalarının
yarattığı şiddet ortamı içinde çeşitli çevrelerde dinsizliğin, ahlaksızlığın, zorbalığın övgüsü olarak değerlendirilip
suçlanmaya başlanır. Papalık İl Principe’yi yasaklar. Shakespeare, ondan katil diye söz eder
Spinoza, «Bu denli bilge bir insan olan Machiavelli, … belki de özgür bir halkın, her ne pahasına olursa olsun,
kaderini tek bir kişinin eline terk etmemesi gerektiğini göstermek istemiştir» değerlendirmesini yapar. Rousseau da
benzer şekilde «Machiavelli, krallara öğüt verir gibi yapıp halklara büyük öğütler vermiştir.» değerlendirmesini yapar.
Machiavelli siyasi düşüncelerinde İtalya’nın birliğini sağlayacak güçlü bir merkezi yönetimi savunmuştur.
Machiavelli’nin düşüncelerinin özünde «amaç aracı meşru kılar» görüşü yatmaktadır.
Yöneticinin bazı kararlarında ahlak dışı olması yönetilenlerin de ahlak dışı davranabilecekleri anlamına gelmez.
Ona göre yurttaşlardaki ahlaki bozukluk iyi bir yönetimi imkansız kılar.
Machiavelli’ye göre ahlak, insana dışarıdan telkin edilen davranış normları değildir. Gerçek ahlak, toplumsal koşullar
göz önünde bulundurularak insanın faaliyetlerinden doğan normlardır.
Machiavelli’ye göre bütün iyi özelliklerin bir hükümdarda birleşmesi şüphesiz övgüye değerdir, fakat bu beklenti
gerçekçi değildir. Tüm iyi hasletlerin bir insanda birleşmesi insan tabiatına aykırıdır.
İnsanların hükümdarda fazilet olarak gördüğü bazı özellikler yıkım ve felaket getirirken bazı özellikler de kusur gibi
gözükür fakat güvenlik ve esenlik getirir.
Bir hükümdarın uyrukları tarafından sevilen bir insan mı yoksa korkulan bir insan mı olması gerektiği sorusuna
Machiavelli «her ikisi de» diye cevap verir. Ancak her ikisinin bir arada olması kolay değildir. Bu nedenle
hükümdarın korkulan bir kişi olması daha uygundur. Zira O’na göre insanlar yaradılışları itibariyle kötüdür, nankör ve
iki yüzlüdür. Hükümdarın iyi niyetini suiistimal edebilirler. Halbuki korkulan bir hükümdar karşısında ceza tehdidi
nedeniyle buna yeltenemezler.
Hükümdar ülkesinin çıkarları gerektiriyorsa verdiği sözü dikkate almamalıdır.
O’na göre bir hükümdarın sözünde durması da övgüye değerdir. Ancak bu, hükümdarı mutlak olarak bağlamamalıdır.
Ülkesinin çıkarları gerektiriyorsa verdiği sözü dikkate almamalıdır
Machiavelli’ye göre din de sosyal bir olgudur. Hükümdarın amacı dağınık bir ülkenin siyasal birliğini sağlamak
olduğu için hükümdar dini, insanları birleştiren bir olgu olarak kullanmalıdır. Hükümdar birleştirici etkisi nedeniyle
dini ve onun törenlerini muhafaza etmelidir.
Dinin bir diğer olumlu özelliği ise bireyciliğin aşırıya kaçmasını önlemesidir. İnsanlar bir din etrafında uyumlu
yaşarlar. Bu sebeple de dine saygı gösterilmelidir.
Ancak Machiavelli için siyasi birliğin önündeki her engelin aşılması gerekir. O’na göre hükümdarın iktidarı diğer tüm
iktidarların üzerindedir. Kilise, hükümdarın önünde olmamalıdır.
Prens adlı eserinde, İtalya’nın parçalı yapısını göz önünde bulundurarak yönetimin mutlak monarşi şeklinde olması
gerektiğini söylemiştir.
Soyluların daima iktidarda gözü olduğu için aristokrasiye asla güvenilemeyeceğini de ifade etmiştir.
Machiavelli devletin temelini iki esasa dayandırmaktadır. 1. Mükemmel bir ordu 2. Mükemmel yasalar
Machiavelli Prens’ten birkaç yıl sonra yazdığı Söylevler’de eski Roma siyasal düşüncesinde ve uygulamasında
benimsenen karma yönetim biçiminin rejim değişikliği ve iç savaşlara karşı daha dirençli olduğu fikrini paylaşır.
monarşi, aristokrasi ve demokrasinin esaslı unsurlarını içeren bir yönetim biçimi devletin uzun ömürlü olması için
tercih edilmelidir.
Machiavelli, Prens adlı çalışmasıyla ilk kez siyasal iktidarı onu kuşatan dini ve ahlaki kavramlardan arındırarak
açıklamıştır ve devleti laik bir temele oturtmuştur.
İlk kez, «örgütlenmiş bir güç olarak kendi ülkesinde üstün ve diğer devletlerle ilişkisinde eşit bir varlık» olarak
devletten söz etmiş olması modern devlet fikrinin ortaya çıkması açısından önemlidir.