You are on page 1of 4

10 EDEBİYAT 2-6 KASIM

Millî Edebiyat Dönemi'nden bir hikâye örneği


-Hikâye örneklerinden hareketle Milli Edebiyat Dönemi’nde hikâye türünün gelişimine ve
özelliklerine yer verilir.
A.2. 13. Metni yorumlar.
A.2. 14. Yazar ile metin arasındaki ilişkiyi değerlendir.
A.2. 15. Türün ve dönemin/akımın diğer önemli yazarlarını ve eserlerini sıralar.

Hikaye Yazma Çalışması


- Öğrencilere inceledikleri metinlerden hareketle bir hikâye yazdırılır. Hikâye yazma
çalışmalarının dışında incelenen metinlerden edinilen düşünce ve izlenimleri konu alan farklı
türlerde de yazma çalışmaları yaptırılabilir.
Öğrencilerin yazdığı metinler çeşitli araç ve yöntemlerle (sınıf panosu, okul panosu, dergi,
gazete, sosyal medya vb.) sergilenir.

B) YAZMA
B.1. Farklı türde metin yazar.
B.2. Yazacağı metnin türüne göre konu, tema, ana düşünce, amaç ve hedef kitleyi belirler.
B.3. Yazma konusuyla ilgili hazırlık yapar.
B.4. Yazacağı metni planlar.
B.5. Metin türüne özgü yapı özelliklerine uygun yazar.
B.6. Metin türüne özgü dil ve anlatım özelliklerine uygun yazar.

Hikâye ile Film Farkını Değerlendirme


-Öğrencilerin hikâyeden uyarlanmış bir filmi izlemeleri ve filme konu olan hikâyeyi okumaları
sağlanır. Daha sonra film ile hikâye arasındaki farkı değerlendirmeleri istenir (Ömer
Seyfettin’in “Diyet”, Mustafa Kutlu’nun “Uzun Hikâye” adlı eserleri gibi).

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ HİKÂYE


Milli Edebiyat Dönemi Hikâyelerinde Dil ve Üslup, Zihniyet, Akım, Konu Özellikleri

Millî Edebiyat dönemi hikâyelerinin ortak özellikleri; ülke sorunlarına ağırlık vermek, bunların
üstesinden gelebilecek kahramanlar ve düşünceler geliştirmek, betimleme ve çözümlemede
gerçekçiliğe doğru gitmek şeklinde özetlenebilir.

Fakat her sanatçı, kendi kişilik ve yolunu kendisi belirlemiş, eserlerini de bu doğrultuda
vermiştir.

Dil ve Üslûp:

Tanzimat dönemi sanatçıları eserlerin sade dille yazılması gerektiğini savunmuşlarsa da


bunda pek başarılı olamamışlardır. Servet-i Fünûn sanatçıları ise dilde sadeleşmek bir yana
"Sanat, sanat içindir." anlayışı ile yazdıklarından ve aydın zümreye seslendiklerinden
Tanzimat dönemi sanatçılarından daha ağır bir dil kullanmışlardır. Millî Edebiyatçılar ise Ziya
Gökalp'in ve Ömer Seyfettin'in "Yeni Lisan" makalesindeki görüşleri doğrultusunda
hikâyelerini yalın bir dille yazmışlardır.

Bu dönemde sade dil anlayışı dönemin bütün yazarlarınca benimsenmiş ortak bir tutum
olarak göze çarpar. Batı hikâyeleriyle olan sıkı ilişki devam ederken Türk hikâyecileri de
ustalaşıp özgün eserler vermeye başlamışlardır. Bunun sonucunda şöhretini Cumhuriyet
döneminde sürdürecek olan usta hikâyeciler yetişmiştir. Bu dönemde Refik Halit, sade bir
Türkçe ve sağlam cümle yapısıyla dikkat çekmiş "Karay Türkçesi" dedirtecek kadar dilimizi,
yani İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmıştır. Hatta Ziya Gökalp, "Türkçeyi en iyi kullanan
yazar Refik Halit'tir." sözleriyle bu yazarımızı övmüştür.

Akım:

Bu dönem hikâyecilerinin, eserlerini genellikle realist bir tutumla, bir bölümünün de


natüralist bir tutumla yazdığı görülür. Yakup Kadri, Ömer Seyfettin, Refik Halit, Halide Edip,
Reşat Nuri gibi sanatçılar eserlerini realizmin ilkelerine uygun olarak yazmıştır. Selahattin Enis
ve kimi hikâyeleriyle Fahri Celaletin Göktulga natüralizmin etkisinde kalmıştır.

Bu dönem sanatçıları, hikâyelerini Maupassant tekniğine göre yazmış ve bu konuda


kendilerinden sonra gelen hikâyecilere de örnek olmuştur. Bu hikâye tekniğiyle ilgili
görüşlerini Refik Halit şöyle açıklamaktadır:

"Hikâye roman demektir. Küçültülmüş komprime roman. Emin olun bir roman yazmak,
hikâye yazmaktan daha kolaydır. Çünkü alan geniştir, zamanınız uygundur. Fakat hikâyede
sayfa sayısı sınırlıdır. Önce ilgi çekecek bir başlangıç yapmak zorundasınız. Ardından gelecek
satırlar, olayın açıklamasıyla birlikte o merakı devam ettirmelidir. Asıl zor olan nokta ise
hikâyenin son bırakacağı etkidir."

Hikâyede Maupassant ve Çehov tarzı olmak üzere iki yazma tekniği vardır. Şimdi de bu iki
teknik hakkında kısaca bilgi verelim.

Maupassant tarzı klasik hikâye: Bu hikâye türünde olay esastır. Olay; serim, düğüm ve çözüm
bölümlerinden oluşan bir plan içinde anlatılır. Hikâye etkileyici bir biçimde tamamlanır.

Çehov tarzı modern hikâye: Çehov tarzı hikâye, durum hikâyesi olarak da adlandırılır. Bu
hikâye tarzında olaydan çok, insanın belli bir zaman dilimi içindeki durumu anlatılır.
Edebiyatımızdaki en önemli temsilcileri Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal'dır.

Türkçülük, Milliyetçilik:

Millî Edebiyat dönemi hikâyecileri Türkçü-milliyetçidir. Geçmişe ve geleneğe bağlılıkları söz


konusudur. Bu konuda Ziya Gökalp'in dönemin bütün sanatçıları üzerinde önemli bir etkisi
olmuştur. Millî Edebiyat döneminde yazılan hikâyelerde milliyetçilik ülküsünün öne
çıkmasında Fransız İhtilali’nden itibaren gelişen milliyetçilik akımları ile 17. yüzyıldan Balkan
Savaşlarına kadar olan dönemde Osmanlı Devleti'nin almış olduğu yenilgilerin önemli rolü
olmuştur. Bu akım, Balkanların elimizden çıkması ile daha fazla güç kazanmış ve Millî
Edebiyat’ın oluşmasına zemin hazırlamıştır.

MİLLİ EDEBİYAT HİKÂYELERİNDE OLAY, MEKÂN (ÇEVRE), ZAMAN, TEMA, KONU


ÖZELLİKLERİ

İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra ortaya çıkan Millî Edebiyat akımıyla birlikte hızlı bir
gelişme gösteren dilde Türkçülük ve sadeleşme hareketi, öykücülüğümüze de yeni bir hız
kazandırmıştır. Ömer Seyfettin, "Maupassant" öykü tekniği ile millî duyarlıkları, toplumsal
sorunları hikâyelerinin konusu yapmıştır. Sanatçı, gerek öykü tekniği ile gerekse kullandığı
yalın dille öykücüğümüzün öncüsü olmuştur. Bu dönemde Refik Halit Karay, Halide Edip
Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi sanatçılar yazdıkları öykülerle
Türk öykücülüğümüzün gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır.

Olay ve Konu

Tanzimat döneminde yazılan hikâyelerde genellikle İstanbul'da, Servet-i Fünûn


dönemindekilerde İstanbul dışında da geçen olaylar ele alınıp işlenmiştir. Millî Edebiyat
döneminde ise Anadolu'da geçen olaylar anlatılmıştır. Bu dönemin öykü ve romanlarındaki
olaylar, Anadolu'nun çeşitli köşelerinden seçilmiş, halkın her kesiminin yaşamı konu olarak
ele alınmıştır. Hatta Refik Halit'in "Memleket Hikâyeleri", Ömer Seyfettin'in "Yalnız Efe"
hikâyeleri ile Reşat Nuri'nin "Çalıkuşu", "Kan Davası" gibi romanlarının isimleri bile daha
sonraları "memleket edebiyatı" olarak anılan bu dönemin özelliklerini açıkça ifade eder.

Refik Halit'in Anadolu sürgünü sırasında yaşadığı olaylardan yola çıkarak kaleme almış olduğu
"Memleket Hikâyeleri" büyük bir ilgi uyandırınca Anadolu insanının zorlu yaşamını konu
edinen eserlerin yazılması daha da yaygınlaşmıştır. Halide Edip'in "Dağa Çıkan Kurt" ve Yakup
Kadrilin "Millî Savaş Hikâyeleri" Anadolu yaşamını anlatan eserlerden birkaçıdır.

Mekân (çevre)

Millî Edebiyat dönemi hikâyelerinde mekân olarak İstanbul'un dışına çıkılmıştır. Bu dönem
sanatçıları, hikâyelerinde bilinçli olarak ilk kez İstanbul dışına çıkmaya başlamış ve bu tutum,
Millî Edebiyat ana başlığı altında bir "memleket edebiyatının gelişmesine de ortam
hazırlamıştır. Refik Halit Karay'ın Memleket hikâyeleri bu çabaların ilgi çekici örnekleri
arasında yer alır. Ele alınan konular, tatmin edici bir derinliğe kavuşturulamasa da çok çeşitli
konular edebiyatta yer bulmuştur.

Zaman

Dönemin sanatçıları, yazdıkları hikâyelerde kendi yaşadıkları zaman yanında, geçmiş zamanı
ve uzak tarihimizi de yaşatmak istemişlerdir. Halide Edip'in "Himmet Çocuk" hikâyesi,
Kurtuluş Savaşı dönemindeki olayları, Ömer Seyfettin'in "Pempe İncili Kaftan, Forsa, Başını
Vermeyen Şehit" gibi hikâyeleri geçmiş zamanı ve uzak tarihimizi konu alan hikâyelere örnek
olarak gösterilebilir. Konusunu şanlı geçmişimizden alan bu tür hikâyelerin yazılma nedenleri
ise şanlı geçmişimize sığınarak ondan güç alma, millî duyguları pekiştirme ve bu sayede
milletçe yeniden güçlü bir millet olarak ayağa kalkabilmek olarak sıralanabilir.

Tema ve Zihniyet

Yakup Kadri ve Refik Halit, Millî Edebiyat Akımına Fecr-i Âti topluluğundan katılmıştır.
Bunların dünya görüşü ve sanat anlayışları Halide Edip, Ömer Seyfettin, Ebubekir Hazım gibi
sanatçılardan farklıdır. Aralarındaki bu farklılıklara rağmen bu sanatçıların hepsi, yerli yaşamı
ve Anadolu'yu eserlere yansıtma konusunda ortak düşüncelere sahip olmuştur.

Tema, hikâyenin ana düşüncesinin bir veya birkaç cümle ifade edilmesi bir başka ifadeyle
hikâyenin yazılış amacıdır. Her sanatçı veya edebî topluluk yaşadığı dönemdeki toplumdan,
içinde yaşadığı sosyal koşullardan etkilenir ve bu etkileşim sonucunda eser verir. Millî
Edebiyat sanatçıları da içinde bulundukları dönemin zihniyetini, sosyal, kültürel, ekonomik
vb. özelliklerini eserlerine yansıtmışlardır.

Bu dönem hikâyelerindeki temel temalar, Anadolu insanının içinde bulunduğu ağır savaş
koşullarının getirdiği acılar ve yoksulluktan dolayı "Türkçülük, ilerleme-çağdaşlaşma, gerilik,
batıl inançlar, cehalet ve yoksulluktur. Millî Edebiyat döneminde yazılan hikâyelerin
birçoğunda bu temaların ele alındığı görülür.

Kişi

Millî Edebiyat dönemi hikâyelerinde Ömer Seyfettin tarihimizde kahramanlıklar gösteren


tiplere yer vermiştir. Refik Halit Karay ise Anadolu'nun ilgi çekici tiplerini âdeta keşfetmiş ve
bu tipleri anlatmada öncü olmuştur. Bunun yanında Halide Edip ve Yakup Kadri gibi sanatçılar
da Dağa Çıkan Kurt ve Millî Savaş Hikâyelerinde Anadolu'dan seçtikleri tiplere yer
vermişlerdir.

Bu dönemin sanatçıları, hikâyelerindeki tipleri dış görünüşleriyle, biçim, çehre ve


davranışlarıyla anlatmıştır. Bu tipler, yerine göre yarının Türkiye'sini inşa edecek bir
kahraman, yerine göre gününü gün eden emekliler, memurlar, çaresizlikten, yoksulluktan
kıvranan insanlar olarak karşımıza çıkar.

You might also like