You are on page 1of 76

385

Çeşitli Alfabelerle Türkçe Yazılar: Kitablyat:


Manihey Alfabesiyle Türkçe Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin
Prof. Dr. Talat Tekin Yeni Bir Yayını
Orhan Şaik Gökyay 1 59

19. Yüzyıl Osmanlı Dergiciliği


ve Serveti Fünun
Ekrem Işın 1 63
Gnomon ve Güneş Saati (3):
Güneş Saati Servet-i Fünun'un Tarihçesi
Dr.Yük.Müh.A.Necati Akgür Recaizade Ekrem 1 65

Servet-i Fünun Salnameleri 1 68

Servet-i Fünun
İletişim Yayınları/Perka A.Ş. adına
Sahibi Genel Yönetmen Tarihçesine Katkı
Zeki Murat Ekrem Işın 1 68
Son Sadrazam
TÜRKKAN BELGE Yeni Harfiere
Tevfik Paşa ve Oğulları (2)
Yayın Yönetıneni Arı inan Geçiş Döneminde
Mete TUNÇAY Servet-i Fünun'dan
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Bir Sayfa Örneği 1 71
Bülent ÖZÜKAN
Grafik Düzenleme
Ayla iŞLER Bir Belgenin Öyküsü
Görsel Malzeme Danışmanı Tarık Zafer Tunaya
Marianna YERASİMOS IV. CAvcı) Mehmed'in
Düzelti Bir Zeamet Beratı
Nejat BAYRAMOÖLU Doç.Dr.Mustafa Canpolat

Pikaj Geçmiş Şölenler


Harniyet DEMİR Osmanlı Gizli Polis Örgütü F.Muhtar Katırcıoğlu
Nasıl Kuruldu?

Prof.Dr.Taner Timur
İLAN KOŞULLARI: Renkli tam
sayfa (iç kapak: 150.000 lira. orta
sayfalar: 100.000 lira). Siyah-beyaz
(iç kapak:100.000 lira, orta sayfalar:
50.000, yarım sayfa: 25.000 lira) Harita:
YILLIK ABONE (12 sayı) 3000 18. Yüzyıl Başında
lira. Abone olmak isteyen istanbul Bağazı
okuyucularımızın, yıllık abone
bedeli olan 3000 lirayı PERKA
A.Ş.'nin Yapı ve Kredi Bankası
Çemberlitaş Şubesi 2364 No'lu
hesabına yatırarak, banka dekontu Osmanlı Basınında
fotokopisini ve adreslerini bize Yüz Yıl Önce Bu Ay:
göndermeleri yeterlidir. Tarik'ten Seçmeler
Dr.Uygur Kocabaşoğlu
İletişim Yayınları 1 Perka A.Ş.
Klodfarer Cad. İletişim Han
Cağaloğlu-İstanbul
Tel: 520 14 53 - 520 14 54 - 520 14 55

Atın Tarihi
Kı b rı s ' ta Satış Fiyatı: 370 Lira.

Yurtdışı Abone: Uçakla


30 Amerikan Doları .

Türkçülüğün Tarihinden:
İletişim Yayınları 1 Perka A.Ş.
Enver Celalettin Paşa'nın
ofset tesislerinde hazırlanmıştır.
Edebiyat-ı Umumiyye

Siyah Beyaz Filmler Mecmuası Yazıları (6)
Mustafa ÖZSOY
Renk Ayrımı
ÜÇEL Ofset
Baskı
ALAŞ Matbaası
Genel Dağıtım )>
:D
GAMEDA Ön kapak: {/)
<
"Siyahkalem"den iki desen X
386

sıvıya basılıp beş saat tutulur, sonra Bir vesile ile o zamanki Maarif Vekili
asılıp kurulu/urdu; daha sonra, boya­ Hasan Ali Yücel Beye Zincidere'deki ki­
yı tam alması için renkli yünler aynı taplıktan söz ettim. Kitapların getirtilerek
s/VIya ikinci bir kere batmlırdı. Böy­ günün Türkçesine çevrilmesinin tercüme
le yapılan ünlü çifte boyanmış Tyre bürosuna kolaylık olacağını söyledim.
(yani, Sur) morunda yünün libresi Hasan Ali Bey'in emri üzerine kitaplar
(450 küsur gramı) 1 . 000 dinarius edi­ Kayseri'den getirtildi. O zamanlar Ulus
yordu. Hükümdar/ar, yöneticiler, ko­ Meydanında bulunan Maarif Veka.Jeti bi­
mutanlar savaş alanında erguvan nasının altındaki kitaplığı sandıkları için­
renkli toJ?alargiyerlerdi. Roma'da yö­ de bırakıldı. Başka kentlerde bulunan
neticilerin (magistrates), senatörlerin Rum okullarındaki kitaplar da aranma­
ve atlılarm (Equites denilen soylu/ar) ya başlandı.
giysileri de erguvanf bordürlü olurdu. Ne yazık ki bir yangın Maarif Vekaleti
binasıyla birlikte binanın altında depo
•ERGUVAN edilmiş kitaplan da kül etti. Böylece bir
servet yok oldu.
RENGi •GREK Kitaplar Ankara'ya getirildiği tarihten
itibaren tercüme bürosuna verilerek Türk­
Bizans'ın Osmanlı üzerinde önemli et­ ALFABESiYLE çe harflerine çevrilrnesine girişiimiş olsay­
kiler yaptığı kanısında olduğum için, Os­
manlı Tarihi ile birlikte Bizans üzerine de
TÜRKÇE dı belki bir miktarı yangından kurtulmuş
olurdu.
bilgi vermenizi arzu etmekteyim. "Ergu­ Zincidere kitaplığının Karaman
Derginizin 3 Mart sayısında Grek alfa­
van" renginin Roma ve Bizans'ta impa­ Türkçesi konuşan Türk Ortodokslarının
besiyle Türkçe başlıklı yazı münasebetiy­
ratorluk rengi olmasırun ve kutsallığının kültür düzeyinin yüksek olduğu gerçeği­
le yararlı olur düşüncesiyle bir anırnı nak­
anlamı nedir? Bu konuda, hiçbir yerden ni ortaya koyduğundan kuşku yoktur.
letmek istiyorum.
doyurucu bir bilgi edinemedim. Yardım­
1 92 1 /22 yıllarında Kayseri'de Talas
cı olursanız sevinirim. İsmail Hüsrev Tökin, İstanbul
Amerikan Kolejinde Türkçe öğretmenli­
Betül Kılıç, Eskişehir
ğim sırasında bağımsız Türk Ortodoks Ki­
Erguvan, dilimizde bu adı taşıyan lisesi Başkanı Papa Eftim Efendi ile ta­
ağacın (Cercis Siliquastrum) çiçeğinin nışmıştım. Kendisiyle zaman zaman gö­
rengidir ki, ejliitunla kırmızı arasm­ rüşmeler yapmıştım. Bir konuşmamızda •"EY TÜRK
da bir tondadır. İstanbul'da Avusturya Lisesi'nin son sın­
Roma'da ve Bizans'ta (ve hiilii Ka­ fında Latince ve eski Yunanca dersleri (o TiTRE VE
to/ik Kilisesinin kordinat giysilerinde
kullanılan) emperyal renk, maviye ça­
tarihlerde bu dersler vardı) dolayısıyla
Grek alfabesini öğrendiğirni söylemiştim.
KENDiNE DÖN"
lan bir kırmızıdır ki, biz buna genel­ Bununüzerine Papa Eftim Efendisapa bir
likle "erguvan" diyoruz; ama çeşitli hazinenin yerini söyleyeceğim, bir daha Göktürk Yazısı dolayısıyla aklıma ta­
özgün kaynaklar, bu rengi parlak oradan çıkmazsan demişti. Sözünü ettiği kıldı. Bir zamanlar, bazı çevrelerde pek
pembeden vişne çürüğüne kadar, ma­ hazine Talas'ın daha yukarısındaki Zin­ kullanılan, "Ey Türk, titre ve kendine
genta (ltalya 'da bir şehir adından, kü­ cidere'de bulunan Rum okulunun bod­ dön" sözleri, Orhun anıtlarında gerçek­
pe çiçeği kırmızısı), menekçe, leyliik, rum katında bulunan büyük kitaplıktı. İlk ten v.ar mı?
mor (mauve) vb. diye anlatıyorlar. fırsatta okula gittim, kitaplığı gezdim. Figen Bakfilü, İstanbul
Asıl Latincede kullamlan purpura söz­ Pek geniş olan bodrumda duvar boyun­
cüğü ise (lngilizcesi, purple), Yunan­ ca sıralanmış etajerler kısmen yaldızlı ciltli Orhon kitabelerinde "Ey Türk, tit­
ca parphyra'dan gelmektedir ve bir kitaplada doluydu. Kitapların hepsi istis­ re ve kendine dön!" diye çevrilebile­
tür kabuklu deniz hayvanının adıdır. nasız Grek harfleriyle yazılmış Karaman cek herhangi bir cümle veya ibare yok­
Romaltların (görünüşünün çarpıcı­ Türkçesiydi. Bütün Batı edebiyat ve fel­ tur. Bu şekilde yanlış tercüme edilen
ltğı kadar, yapılmasının güçlüğünden sefe klasikleri Grek harfleriyle Türkçeye cümle, büyük bir ihtimalle, Bilge Ka­
de ötürü) yüksek değer vererek, bir çevrilrnişti. Gördüğüm kitapların pek ço­ ğan kitabesinin doğu yüzündeki türük
erk ve varlık simgesi diye kullandık­ ğunun o tarihlerde Türkçeye çevrisi dahi bod(u)n rt.z ökün cümlesidir (satır
lan bu renk, purpura ile (murex ve yoktu. Bunları okuyanlar, kiliselerinde 19). Burada rt .z (ince r ve ince t) harf
buccinum gibi) benzeri bazı istiridye Türkçe ibadet eden, mukaddes kitapları dizisi okunamamışttr. Dizide z'den
türlerinden elde edi/irdi. Bu hayvan­ (Eski ve Yeni Ahit) Grek harfleriyle Türk­ önce bir harflik bir boşluk bulunmak­
lar denizden çıkartılır çıkartılmaz, he­ çe olan Kayserili ve Karamanlı Rurnlar­ tadır. Burada z samlan son harf ölü
men kabuklannın açılması gerekirdi; dı . harfi olabilir. Bu doğru ise z'den ön­
çünkü boyanın alındığı damar, ölün­ Seneler sonra Ankara'da bulunduğum ceki boşluğu geniz n'si ile doldurabi­
ce kururdu. Bu damarlar ayrılınca, sırada Maarif VekaJetinin klasikleri ter­ liriz. Böylece kelime (e)rt(i)ngü "çok,
beş gün tuzlu suda tutulduktan sonra cüme bürosunda Almanca ve Rusça bö­ fazla, ziyadesiyle" olur. Bütün cüm­
kaynatılırdı. Purpura'nın boyası çok lümünde görevlendirilmiştim. Büro hani le de "Türk halkı, çok nedamet ge­
koyu olduğu için, daha parlak olan harıl Batı ve Doğu klasiklerinin tercüme­ tir!" diye tercüme edilebilir.
murex'in boyasıyla (çoğucası bir öl­ siyle uğraşıyordu. Halbuki bunların ço­ H. Namık Orkun söz konusu keli­
çü, iki ölçü) karıştırılarak çekici bir ğu hatta hepsi Grek harfleriyle Karaman meyi, Thomsen gibi, ert.z okumuş ve
renge ulaşılırdı. Boyanacak yü nler bu Türkçesine çevrilmişti. cümleyi "Ey Türk kavmi, kendine

2
387

dön!" diye çevirmiştir (Eski Türk sanı-ab-ı ha) atı arama ö�küsu dolayt>ı)la
Yazıtları, /, s. 40). Bu tercüme, do­ •ÇEViRi Büyük ıskender'le de karı�tırılır. 2 Büyük
İ skender'in sam.
ğal olarak yanlıştır. Ökünmek fiili
"pişman olmak" anlamına gelir, HATALAR! Şemseddin Sami Reyin Aamus ai­
Aitim'ında ( istanbul, 1308 [ 1 892)) ise �un­
"dönmek" değil. Kitabelerdeki bodun
kelimesini "millet" diye çevirmek de
TARİHİNE KATKI lar yazılı (cilt 3, s. 2227-28): En büyük ci­
hangirlerden Makedonyalı İskender bin Fi­
yanlış olur. Eski Türkçe bodun'un an­ libos'un şarkiyyun indinde ma'ruf [doğu­
lamı "boy/ar, kabile/er, halk"tır. Son sayınızın, "Onbirinci Emi r: Ta­ lular arasında tanınmış] lakabı olup, bir ri­
"Millet" kavramı, bilindiği gibi, çok rih ve Toplum okuyacaksın" diyen şa­ vayette şark ve garbe hüküm sürdüğüğçün,
yenidir. kacı gazete il anlarında, bir de Musa'­ ve bir rivayette dahi tacının iki ucunda boy­
Talôt Tekin nın resmi var. O resimde zarzor seçi­ nuza müşabih [benzer] iki çıkıntı bulundu­
liyor amaMikclanj 'ınbu ünlü heyke­ ğuğçün bu vechile telkip olunmuştur [�an­
linde, Musa boynuzlu olarak gösteril­ landırılınışur]. ("İskender" maddesine mü·
mişti r . Bunun nedenini açıklayabi li r racaaı·buyurula.)
Ziilkarneyn ismi Kur'an-ı Kerim'de da­
•"İLK misiniz? Yoksa, Kur'an'da adı geçen
"çift boynuzlu "dan kasıt, Musa mı­
hi mezkfır olup, bu isimle tesmiye olu,an
zatın melik [ kral) ve saltanat sahibi oldu­
KIRAATHANELER'' dır? ğu ve cihangirlikle birçok yerler feth etıik­
Sevim Kara, Urfa ten sonra, Çin'e dahi duhul ile [girerek) Ye­
VE BASIN cüc Mecüc'e karşı bir büyıik sed yaptırdı­
Michelangelo Buonarrotti'nin Musa hey­ ğı, zulrnete [karanlıklar evreninci giri:ı ii b-ı
TARİHİMİZE keli, eski bir çeviri yaniışına dayanmakta­ hayat çeşmesini aradığı, ve ancak bu çcş­
dır. Kitab-ı Mukaddes'in bizim yanlış ola­ meyi bulamayıp, askerinin mukaddemesin­
İLİŞKİN BİR NOT rak Tevrat dediğimiz (yanlış, çünkü Tev­ de bulunan Hızır['ın] bulduğu tevarih-i h­
rat, Ahd-i Atik'in Hıristiyanlarca da ka­ lamiyyede mesturdur [ islam tarihlerinde
Tarih ve Toplum'un Mayıs 1 984 sayı­ bul edilmiş 39 kitabından sadece ilk beşi­ satırlanmıştır/yazılmıştır]. Zülkarneyn 'in
sında yer alan "Türkiye'de i l k kıraatha­ nin adıdır) Eski Ahit bölümü, vaktiyle Yu­ nübuvveti muhtelif ün fih [peygamberliği
nenin açılışı"na i lişkin yazıya ekli "Kıra­ nancaya, Ban dillerine çevrilirken vb. ikinci üstüne karşıt görüşler) olup, bazıları velii­
athanede mevcut olan gazeteleri n defte­ sıradaki kitap olan Çıkış'ta geçen (Exodus, yerine kail olmuşlardır [crmişliğine inan­
ri " çevrimyazısında, 'Türkçe' yayın or­ 34: 29-30), "Tanrı'yı gördüğü için yüzü­ mışlardır].
ganlarından birini n adı Mecmua-i ibran­ nün derisi parlıyordu" sözündeki I brani­ İbn Esir ve sair ıncşahir müverrihin (ünlü
cekaran (ışıldamak, parlamak) kelimesi, tarihçileri Kur'an-ı Kerim'de mezkfır olan
tebah olarak okunmuş ve okunuşun doğ­
keren (boynuz) kelimesiyle karıştınldığı Zülkarneyn 'in İskender-i Ziılkarneyn-i Ru­
ru olmayabileceği de gözönüne alınarak için, " ... yüzü boynuzluydu" diye çevril­ m'i'nin [lskender 'e Rumi. yani Romalt de­
bir (?) işareti konulmuştur. miştir. Bu hata Rönesans döneminde an­ mek, Rumeli coğrafyası unlamına da o/su,
Doğrusu, "Mecmua-i Iber-i lntibah" laşılmış ve düzeltilmiş, ama bu arada baş­ garip bir anakroni::.m örneği!] kendisi ol­
olacaktır. 1 279 ( 1 862) yılında, "Uyanık­ ka birçok sanaıçılar gibi Michelangelo da duğu iltizamıyla [görüşünü tutarak], 'cdd-i
lığın i bretleri " anlamına gelen bu ad al­ Musa'yı boynuzlu olarak göstermiştir. Yecüc'ün binasını ve zulmete duhulü dahi
tında bir dergi yayımlanmıştır. (Selim Aslında, boynuz tarihin ilk dönemlerin­ bu cihangire isnat etmişlerdir [yakışıırmış­
Nüzhet [Gerçek] tarafından hazırlanan den beri bir güç simgesidir. Birçok mito­ lardır] . Diğer bazı müverrihler ise,
lojilerde, boynuzlu tanrılar ve cinler var­ İskender-i Rumi ve nıibuvvet ve velayeti
Matbuat Ceıniyeti 1933 Almanak'ı, Dev­
dır. Vikingler ve Romalılar boynuzlu miğ­ muhtelif ün fih olan Zülkarneyn başka ol­
let Matbaası, İst . , s. 242). ferler taşımışlar, Asyalı şamanlar törenler­ duğunu iddia ederek , Zulkarnevn 'in Hz.
Derginin basın tarihimiz açısından öne­ de boynuzlu maskeler takmışlardır. Şeyta­ İbrahim (aleyhisselam)'den evvel zııhur et­
mi , ülkemizde i l k k ıraathaneyi açan nın boynuzları var diye, boynuzun adını miş [çıkmış] olduğunu beyan ediyorlar. Ye·
Cemiyet-i İ lıniye-i Osmaniye'nin çıkardığı Hıristiyanlık kötüye çıkarmıştır. Boynuzun men mülfıkundan [meliklerinden] olup,
Mecmua-i Fünun'la aynı yıl, bu "ilk der­ köftehorluk alameti olması ise, daha son­ Hint ve Çin'e kadar tevsi-i füıuhatla [te­
gi"den kısa bir süre sonra yayımianmış raki bir gelişmedir. (Bu konuda, Yapıt der­ tihleri yayarak] zulmete duhulü dahi mer­
olmasıdır. Bilindiği gibi , kimi kaynaklar gisinin 5. sayısında çıkan şu yazıya bakı­ vidir [söylenir].
nız: İ brahim Balcı, "Boynuz Simgesinin Bir taraftan Yemen'den böyle bir cihan­
i l k dergi olarak 1 860 'da ( 1 272) çıkan
Tarihsel Süreç Içinde Evrimi.") gir zuhuru bilinmeyip, Sedd-i Yecüc addo­
Vakayi-i Tıbbıye'yi gösteriderse de, bu­
K ültür tarihinde bu gibi çeviri yanlışla­ lunan Çin'deki meşhur seddin dahi Çin hü­
nun çağdaş anlamda bir dergi olmadığı rının önemli ve kalıcı etkileri olmuştur. Ba­ kümdarları tarafından tesis olunduğu ma­
genelli kle kabul edilmektedir. zı bilginiere göre, Meryem Ana'nın baki­ lfım olduğundan; bir taraftan dahi isken­
Söz konusu yazının 1 864 tarih ve 22 sa­ re iken Hz. lsa'ya hamile kaldığı dogması der-i Rumi'nin 1'1averaiınnehr'e ve Hind'in
yılı Mecmua-i Fünun 'dan aktanldığı göz­ da, böyle bir çeviri yaniışından kaynaklan­ şimaligarbi köşesine kadar gidip, daha öte­
önüne alınarak, Mecmua-i iber'i lntibah' maktadır. ye tevsi-i fütuhat edemediği, ve zulmeıe gi­
ın en az 20 sayı kadar çıktığı sonucuna va­ Öteki sorunuza gelince, elbette ki hayır! recek kadar kutb-u şimaliye takarrüp et­
"Çift boynuzlu, (Zülkarneyn) sözü, Islam mediği [kuzey kutbuna yaktaşmadığı -
rılabilir. Çeşitli kaynaklarda Mecmua-i
yazınında iki kişi hakkında k ullanılır; ama demek ki, karanlıklar evreni ku�ey kulbu­
Fünun 'dan çokça söz edilmesi ne karşılık
(birinin kimliği açık, ötekininse karışık nun öresindevmış.11 kendi zamanında ya­
bu derginin adının hemen hemen hi-ç geç­ olan) bu iki kişinin de Hz. Musa'yla hiç­ zılmış tarihlerde mesbut [saptanmış] bulun­
m em esi, ya sönük bir yayın organı olma­ bir ilgisi yoktur. I sterseniz, sorunuzu da­ duğundan, işbu Zülkarneyn denilen zatın
sından ya da dikkatleri çekmemiş bulun­ ha iyi cevaplandırmak için, başvurduğu­ kim olduğu ve ne vakit nerede zuhur etti­
masından ileri gelmelidir. Basın tari himiz­ muz iki kaynağın dediklerini aynen akıa­ ği hakkında doğru bir fikir hasıl etmek pek
le i lgili birçok konu gibi , bu dergi de i lgi ralım: müşkül olup, bu ınesele milhim ve karan­
beklemektedir. Tarih ve Toplum'un böy­ Türkçe-lngilizce Redhouse sözlüğü · lıktır. Hele Zıilkarnevn 'i Yemen mülfıkun­
lesi konulara da eğileceğini umuyorum. ( 1 890), "Zu" maddesinde Zulkarneyn için dan addedip yine bi� ism-i Yunani ile (İs­
şu açıklamayı yapıyor: (iki boynuzlu efen­ kender) tesmiye etmek [diye adlandırmak)
Alpay Kabacalı , İstanbul di) ı. Eski nebilerden H imyarlı Es Sa'b'ın kadar abes şey olamaz.

3
388

olarak ı 896 da Venedik'de, ünlü tarihçi,


coğrafyacı ve şair rahip Öevont Alişan
•NASIL
( 1 820- 1 90 ı) taraf ından neşredilmiştir. KADlN ALMALI?
4. (s . 7, p . 3) Mümtaz tarihçi, şair ve
mütercim Eremya Çelebi Kömürciyan'ın İlk sayınızda, Kabusname'den "Köle
doğum ve ölüm tarihleri yanlıştır. Doğ­ Alım Satımı İçin Öğütler" aktarmıştınız.
duğu tarih 1 63 5 veya 1 637 olmalıdır. Ak­ Kadın konusunda da, bu bilgelik hazine­
rabalarından , tarihçi Mağakya Çelebi Ce­ sinden niçin yararlanmadığınızı anlama­
vahirciyan'ın ( 1 665-?), aslı Venedik Mık­ dım. Ben s ize, bu kitabın 26. Babından
hitharistler Manastırında, ve fotokopisi de seçmeler yaptım.
nezdimizde bulunan Vekayinamesinde, Halil Sezgin, Konya
•ERMENi Eremya Çelebinin, 60 yaşında olduğu hal­
de, lS Temmuz 1 695 tarihinde vefat etti­
A VRET ALICAK NICE A VRET ALA VE
N i CE D İ RLİK EDE, ANl BEYAN EDER
ALFABESİYLE ği kayıtlıdır ki, günü ve ayı bugüne ka­ ... avretin tena'um [bolluk, zenginlik] içinde
dar bilinmemekteydi . Eremya Çelebi ise, böyümüşünü al. Amma çünki anın bigi avre­
TÜRKÇE aslı yine Venedik Mıkhitharistler Kütüp­ tin vardır, malından nesne talep etme. Ve da­
hanesinde bulunan Vekayinamesinde. hı avretin gayet gökçeğin [güzel ini] talep etme.
Derginizin Nisan sayısında, sayın Prof . 1 645 yılı büyük istanbul yangınından bah­ Zira gökçeğin kim gerekse oynaş tutunmak is­
Dr. Talat Tekin'in, " Ermeni Alfabesiyle ter. E yle olsa avret gerektir kim ud k irinden
sederken, henüz dokuz yaşına yeni bas­
Türkçe" başlıklı yazısını zevkle okudum. yüzü arı ola ve dini dahı arı ola, yani dindar
mış olduğunu bildirmektedir. ola ve kezbanu [evcimen] ola, ve hem orta yaşlı
Ancak, bazı hatalara tesadüf ettiğim için, 5 . (s . 7 , not 2) "Cemuela" kelimesi ve kethuda nakış, ev işin başarıcı ola. Ve ken­
bunları düzeltmeyi lüzurnlu gördüm. Zi­ hakkındaki düzeltmede hemfikiriz. Zira di helalin sevici ola. Arı dirlikli ve yüzü sulu
ra, bu gibi hatalar zincirleme tekrarlan­ bu kelime, lı1gatlerde dahi örnek olarak, ve eteğin saklayıcı ola. Bir avret kim bu dedik­
maktadır . Bu meyanda, birkaç açıklama " makam-ı mualla" şeklinde kaydedil­ lerim gibi ola, yavuz olmaz.
yapınağı da faydalı buldum. Maruzatımı, mektedir. ... avreti ekser ev maslahatm için almak gerek­
mevzuları numaralandırarak ve sayfa ile 6. (s . 7, p . 6) Sayın yazar, Ermeni harili tirir. Cima ile değil; cima için bir karavaş dahı
paragrafıarını da kaydederek, aşağıda su­ satın alsan olur, ki ne düğün gussası ola ve ne
Türkçe gazeteler arasında, ı 876 da neş­
nuyorum. harç zahmeti.
redilmiş " Ruzname-i Muasır" adlı bir ga­ . . . Andan gerü eğer bikr kız alsan ve eğerçi
zete de kaydetmiştir ki, adını ilk defa işit­ anınla her gece cima etmeye iştiyakın dahı ol­
ı . (s . 6, p . 2) Bagratid Ermeni kırallı­
mekteyiz. Kanaatımızca, işbu gazete ay­ sa, her gece cima etme, ta ki ol yendek halkın
ğı, Selçukluların akınları ile değil, daha
nı yıl neşredilen " Ruzname-i Masis " ol­ adeti böyledir, sanmasın. Şöyle k i eğer sana bir
önce, Bizans İmparatorluğunun entrika­
malıdır. " Masis " , Ararat veya Ağrı da­ vakit bir özür hasıl ola, yahut sefer önüne ge­
ları ile ı045 'de yıkılmıştır. Bizanslılar, Er­ le, sen gelince bu kız katlanabile. Eğer cimaı
ğının Ermenilerce kullanılan diğer bir is­
meni Devletini kuvvet kullanarak yıkamı­ her gece adet edinirsen senden ayrılığı vaktin­
midir. Sahibi ise Karabet Ütüciyandır
yacaklarını anlayınca, hileli yollara sap­ de ol yine her gece ki er arzu ede, buğur [bir
( ı 823- 1 904) ki ölümüne kadar Ermernce
mış ve gilya görüşmeler yapmak için, kere) sabretmesi ana güç olur.
"Masis " adlı önce bir gazete, sonra da bir
İ mparator Konstantin IX . Monomakhes
dergi çıkarmıştır.
( 1 042- 1 054), son Bagratid kıralı Kakig
7. (s . 9, p. ı) Ermeni Alfabesinin, Er­ Keykavus, çev. Mercimek Ahmet, haz. Orhan
Il . yi ( 1 042- 1 045) İstanbul'a davet etmiş, Şaik Gökyay, Kabusname (İstanbul: Milli Eği­
menilerin H ristiyanlığı kabul etmesinden,
o da yeminlerine itimad ederek, başku­
aşağı yukarı ikiyüz yıl sonra icad edildiği tim Bakanlığı Yay., 1 974), 3. bas., s. 1 68-7 1 .
mandan Yalıram Bahlavuni'nin ikazları­
kaydedilmişse de, bu doğru değildir. Zi­
na rağmen, şehrimize gelmiştir. Ancak az
ra, Ermeniler Hristiyanlığı resmi din ola­
sonra, payitaht Ani şehrinin teslimini ken­
rak , dördüncü asrın başında kabul etmiş­
disine teklif ettiği, ve o da bunu reddetti­
ği için, genç kıralı Marmara adalarından
ler, alfabeleri ise, beşinci asrın başlann­ • PADİŞAH
da meydana gelmiştir. Yani aradaki fark
birinde (muhtemelen Kınalıda) hapsettir­
bir asır kadardır. Diğer taraftan, Ermeni ABDÜLMECİD 'İN
miştir. Keza, Vesd Sarkis gibi bazı hain
Ermeni yöneticilerini ve Başpatrik Bedros
Alfabesinin Yunan Alfabesinin sırasını ta­
kip ettiği doğru ise de, Pehlevi Alfabesin­
HASEKİLERİ
I . ( ı 0 1 9- ı 054) yi de kendi taraf larına eel­
den harf alındığı doğru değildir. Zira, Er­
beden Bizanslılar, Ani surlarının kırk ka­ Bir büyüğümüzün dediği gibi, " kadın
meni Alfabesinin morfolojisi hiçbir alfa­
dar anahtarlarını da elde ederek şehri bizatihi varlıktır"; onun için de hiç tüken­
beye benzernemektedir.
zaptetmişler, ve böylece Bagratid Hane­ mez. Sizin bu konuyu iki sayıda tüketme­
8. (s . 9) Ermeni Alfabesinin harf isim­
danının hakimiyetine son vermişlerdir . ye kalkışımza hayret doğrusu . Bakın, ben
leri arasında da bazı hatalar mevcuttur,
2. (s . 6 , p. 2 ) Kırımdaki eski Ermeni ko­ size, Osmanlı padişahlarının en çok ka­
şöyle ki: I p: ayp, yeth: yeç, ene: ini, lun:
lonilerinin başlıca şehirlerinden biri ola­ dın (ve içki) düşkünü olan, aynı zaman­
lion, ghod: gad (Türkçede g harf i mevcut
rak zikredilen Salgat, kanaatımızca Sur­ da da Tanzimat'la ülkemizde Batılılaşma­
olduğuna göre, Fransızca veya İ ngilizce
ğat olmalıdır. lanın yolunu açan Abdülmecid'in kadın­
karşılığı .olan "gh" yazılmasına lüzum
3. (s . 6, p . 7) "Kamenetz Vekayiname­ ları hakkında, bazı kitaplardan bulduğum
yoktu), he: hi, tça: ça, vev: ve, dun: di­
si" nin 1 560- ı 605 dönemini ve es ki yılla­ bilgi ve f ıkraları yazıyorum. Beğenirseniz
on, hun: hiun, pur da pür olmalıdır.
rını başpapaz H ovannes (Ohannes ), basarsınız .
9. (s. 9 , p. 3) Ermeni alfabesinin muci­
1605- 1 6 ıO dönemini oğlu başpapaz Kri­ Abdülmecid, kendisini tahtta izleyen
di Mesrop her ne kadar piskopos olarak
kor ( Kirkor), ve ı 6 ı ı - I 62 ı dönemini de k ardeşi Abdülaziz'den sonraki bütün pa­
zikredililyorsa da aslen Vartabet 'tir.
Kirkor' un oğulları Hagop (Agop) ve Ok­ dişahların babasıydı. ı 839- ı 86 ı yılları
sent kaleme almışlardır. Metin ilk defa Kevork Pamukciyan, İstanbul arasında ( ı 6 yaşından 39 yaşına kadar)

4
389

Okuyuculara
Mektup
B
işleyebilecegimiz umma.ktayız. Tevfik Paşa ve Ogulların­
u sayımızla Tarih ve Toplum 'un ilk cildi tamamla­ dan Anılar, bu sayımızda devam ediyor.
nıyor. Dergimizin daha hice ciltler çıkmasını dileyerek,
altı sayıyı birarada içinde saklayabilece� bir cilt ku­
tusu yaptırdık. Haziran ayı içinde satışa çıkaracagımız
B u ay, yepyeni dört konumuz var. Birkaç gün önce
24'üncü yıldönümünü yaşadı!Sımız 27 Mayıs 1960 ola­
bu cilt kutularıyla birlikte, bir de 8 sayfalık Genel Di­ yına ait özgün bir belgeyi, hazırlayıcılarından Prof. Dr.
zin veriyoruz. Birinci cildimizdeki altı kapakla 456 say­ Tarık Zafer Tuna.ya sunuyor. Taner Timur da, okuyu­
fada ne kadar özel ad ve kavram geçiyorsa., bu indekste cularımızın zevkle izledigi ilginç yazılarına bir yenisini
sıra.landı. Cilt kutularını satın almayacak okuyucuları­ kattı: Osmanlı gizli polis örgütünün geçen yüzyılda ya­
mız, yönetim yerimize bir mektupla 50 liralık posta pulu
bancıla.rca kuruluşunun öyküsü. Gelecek sayıda sürdü­
gönderirlerse, 8 sayfalık Genel Dizin'i adreslerine pos­ recegimiz Osmanlı Toplum Yaşayışıyla İlgili Belgeler­
talayacagız. Bu arada, eksik sayılardan isteyenlerin de, Bilgiler yerine, bu kere, aynı yamalı bohça yapısında ha­
sayı başına 300 liralık posta pulu karşılı/Sında, diledik­ zırlanan, ama dogrudan dogruya sosyal tarih sayılama­
leri sayıyı bizden -ayni yöntemle edinebilecekler;ini be­ yacak bir At Tarihi bölümü veriyoruz. Arkadaşımız Ek­
lirtelim. rem Işın, kültür tarihimizin en etkili ve uzun ömürlü
dergisi olan Servetifün un 'u sizlere kapsamlı bir biçim­
Bu ayın yazılarına. göz atmaya, izninizle, arka kapak­
de tanıtmaya çalışıyor. Buna, Orhan Şaik Gökyay hoca­
tan başlaya.ca.gım. De/Serli sanat tarihçisi Ülker Ergin­
mızın her zamanki sevimli sertligiyle hazırladıgı bir ki­
soy hanımefendinin evinde, ilginç metinli, aile yadigarı
tap eleştirisini de katmca, Kitabiyat sayfalarımız doldu.
bir ferman bulundu/SUnu haber aldık ve resmini çektir­
Dergimizin en sevilen köşelerinden Osmanlı Basının­
dik. Fermanın divani yazısını da, arkadaşımız Mustafa
da Yüz Yıl Önce Bu Ay ve Çeşitli Alfabelerle Türkçe Ya­
Ca.npolat sizler için çözdü. Dirlik sisteminin işleyişine
zılar bölümlerinde yeni haber ve bilgiler sunulmakta.
gerçekten ışık tutan bu belgenin dergimizde ya.yımla.na.­
Geleneksel Eski Ha.ritamız ve Geçmiş Şölenlerden bir me­
.bilmesini saglaya.n herkese çok teşekkür ederiz.
nü örnegimizle, Tarih ve Toplum 'un Haziran sayısının
Süreli yazılarımızdan ikisi bu sayıda sona. eriyor. içerigi tamamlanıyor.
Türkçülügün Tarihinden: Enver Paşanın Edebiyat-ı Müminlerin Ramazan-ı şeriflerini kutlarız. Yaz ayla­
Umumiyye Mecmuası makaleleri üstüne bir de/Serlen­ rında dergimizi izlemeyi lütfen ihmal etmeyin. Yapabi­
dirmeyi gelecek ay sunacagız. Gnomon ve Güneş Saati lecek olanlara, şimdiden iyi tatiller diliyorum.
yerine de, ileride Bilim: Tarihine ilişkin başka. konuları Mete Tunçay

saltanat sürdü; bahsettiğim zaafları yü­ İKBALLERİ 2 (Fethi Ahmet Paşanın oğlu- Mithat Paşayla
zünden erken öldü. birlikte Tairte boğdurulan-) Mahmut Celaled­
Yılmaz Hasan, Ankara I. Nalandil (Seniha Sultan'ın4 annesi) din Paşanın eşi; derginizin ikinci sayısında,
II. Ceylanyar Geçmiş Zaman Olur ki başlıklı anılarını tanıt­
Aşağıda adları yazılı havatinin [hatun­ II. Serfiraz5 tığınız Prenses Mevhibe ceıiileddin'in babaan­
ların] hepsi Çerkez ve çoğu müteverrim nesi.
IV . Nergizev
[veremli] olur genç yaşta iTtihal-i darül­ IV. Gülustı1 (Mediha Sultan'la6 Vah-
3 Sonradan boşanmış ve olmayacak bir saygı­
beka eylemişlerdir [ölmüşlerdirj.l dettin'in annesi)
sızlıkla, iki kere daha evlenmiştir.
V. Navekmisill
ABDÜLMECİD'İN KADlNLARI
II. Nesrin 4 (Halil Rıfat Paşanın oğlu -Asaf mahlası ile
I. Servetseza [Fatma Sultan'la M. Re­
V. Şayeste eleştiriler yazan-) Mahmut Celiileddin Paşanın
şad'ın analığı]
I. Nüketseza eşi ve Prens Sabahattin'in annesi.
II. Tirimüjgan (Il. Abdülhamid'in an­
nesi) 5 "Yıldız Kasrı'nda yaşar, canı istemezse pa­
III. Şevkefza (V. Murad'ın annesi) JM. Çağatay Uluçay, Padişahların Kadınları dişahı bile köşke almazmış. Bir aralık Beşik­
VI. Düzdidil (Cernile Sultan'ın2 anne­ ve Kızları (Ankara: T. Tarih Kurumu Yay., taş'ta Küçük Fesli diye nam salan bir Ermeni
si) ı980), s. ı 39-50. Bu kaynakta verilen bilgilere çocuğuna tutulmuş, onun için çok para harca­
IV. Perestil [ll. Abdülhamid'le Cemi­ göre, sarayda bebek ölümlerinin inanılınaya­ mış, rezaletleri dillere destan olmuş. " (Ibid. ,
le Sultan'ın analığı] cak kadar yüksek olduğu dikkat çekmektedir. s. ı 47) .
IV. Gülcemili (Refia ve Fatma Sultan'
Abdülmecid'in eşleri, elbette, burada sayı­ Ancak, Saraya adı verilen "Yıldız", bazı
larla M. Reşad'ın annesi) lan 1 8 kadından ibaret değildi. Öte yandan, kaynaklarda ileri sürüldüğü gibi Abdülınecid'in
v. Mahitab bunların çok azı, padişahın nikiihlı karısıydı. değil, Abdülaziz'in cariyelerindendi.
VI. Bezmara3 Yükselme döneminin başından beri, padişah­
III. Verdieenan (Münire Sultan'ın an­ lar Türk ve tanınmış aile kızı almadıkları gibi, 6 Damat Ferit Paşanın eşi; ondan önce de ha­
nesi, Mediha Sultan'ın analığı) gözdelerini de pek nikiihlamazlardı. riciye memuru Necip Beyin karısıydı.

5
390

ı::

oı. ·� ı:.

.&>


..,
]"'
.., s""
..14
.. c:ı
o � � =a
....
Prof. Dr.TALAT TEKiN
E-< Cl) o ı:Q• E-<

.. .. a
� � � � b
-lt -3. � ol. �
� � \ \ 9

\ )ı \ \
•\ �

t - •\ �
g
d
h
Manihey Alfabesiyle
Türkçe
"' ... .... 4\ V
..
" v

\ ' ' \ z
ı J çıkmış, dönüşünde tahta yeni çıkmış olan
Türklerin Göktürk (Orhon) alfabesin­
�A. 'h den sonra kullandıkları alfabelerin bi(i Fars hükümdan I. Şapur'un himayesine
(belki de birincisi) de Mani veya Manihey mazhar olmuştur. Şapur, uzun iktidan sü­
�\ �� Qt.\ �\ t
alfabesidir. Bu alfabe Maniheizıni kabul resince Mani'nin dinini dilediği gibi yay­
·�=» .. o•• o' eden Türklerce 8. ve 9. yüzyıllarda kulla· masına müsaade etmiştir. Mani, I. Belı­
y
nılmıştır. ram'ın hükümdarlı�ı zamanında Zerdüşt
� �
� --!1 k Maniheizın, Mani (Manes veya Manic· rahiplerinin saldırıianna u�amış, hüküm­
haeus) adlı bir İranlı tarafından 3. yüz· darca hapsedilmiş, hapsedilciikten bir süre
� � � �
-1 }b yılda Babilonya'da kurulmuştur. Ana ta­
rafından Fars kraliyet ailesine mensup
olan Mani (215/216-274?) gençli�inde
sonra da ölmüştür (274 veya 277).
Maniheizın, evrende birbirine zıt iki il­
ke (hayır ve şer) bulunduguna, başlangıçta
� -.!ı _!ı � �,q kendisine bir melek göründü�ünü, bu me­ birbirinden tamamiyle ayrı olan bu iki il­
le�in onu yeni dini kabule ve onu yay­ kenin dünyada, şerr'in marifetiyle, birbi­
� 1\ ı maga davet ettiğini iddia etmiştir. Mani, rine karışmış oldu�na inanan bir dindir.
yeni dini yaymak için Hindistan gezisine Mani'ye göre kurtuluş hayr'ın serbest kal-
-1 � l l 6
J\ ..l\ � n 65 t•:tN�mLAliSGABE

us uı:s J:l .s m
OHUASTUAN 1 JfT,
4' .a-. n EIN �('NDENl!El\EN"'T�IS Dlilt MA:'\ICIIAlSt;IIEN TÜRKISCHE MANH'HAICA
AIJIJITOilES.
AUS CRO'l'SCHO. II
� _ı:ıe. CD. QQ. s iHWUHD.:N IN 'lliiiFAN (1'1ll!\t:.S.IS(;U.'J'I.ItKISTAN).

•o•
� '

Paor. DIL A. voN Lf. COQ


_.A � A. A Dtı. -:\. vo� Ll� CU()
p
.-A -A b. 4 f

:1-.S UCU'
O'
} c
·� ... "*4110 lU ..
ni:M Ufi.UIIiii.U.�OUI I:ll I:OHioQt.. ""1.1'1011 ıl\llf:MU. IJU
...
WI"'>COI<''U.U"•Iı. 1'WI �.UII!f" h""l
AU& UDi' ABHANDt.Ulıloa:N oat raıruasısctıiH AUDI.)IIIt 1»:11.
JfJ!l'OANCl llll. P'ti�IST. I.UJiBP. Na 1
WISIIı:HSCHAI"l'XM

� Ç_ll MJT 1 T.UEI.)';

.,. çn
U:a U;:l. .JIIIııl � k
BERLIN 1111�
BKIU.LN IDI I.
� � � � �,q
.. '� w. r
w(�\ s
Dr. A . von Le Coq'un Chuastuanift adlı kita­ un imzasını taşımaktadır. !Junuş şöyledir:
'- \-. \. \.. t
bının kapağı. Kitabın Türk Dil Kurumu kitap­ Herrn Professor Nöldeke in Eqrerbietung ge­
lığında bulunan bu nüshasımn, bizce, büyük widmet, 6/4/ 1 1, vLecoq . Nereden nereye!
tarih/ değeri de vardır; çünkü bu nüsha müel­
Manihey lifin ünlü oryantalist (semitist) Theodor Nöl­ A von Le Coq'un "Hoço 'dan Türkf(! !vfani
Alfabesi deke'ye ithaf ettiği nüshadır ve tabii Le Coq'- Metin/eri" dizisinin ikinci kitabının kqpağı.

6
391

masıyla ve tekrar eski yerini almasıyla ger­


çekleşecektir. Mani, gerçek dini n Adem,
Buda, Zerdüşt ve İsa gibi peygamberler MANİHEİST TAKVİMİ
tarafından getirilmiş olduğunu kabul et­
Maiıiheist Uygurlar, Maniheizmin kurucusu Mani'nin ölüm yıhndan �.bir
takvim
miştir. Ancak, ona göre, eski dinlerin hep­ uyguluyorlardı. Bunu, A. von Le Coq tarafından yayımlan� bir M8Di memmdaa. da­
si de mahalli kalmış, tek bir dilde, tek bir ha doğrusu, bir elyazmasırun kolofonu olması &ereken parçadan ımbyoruz. Un- ıılfa­
halka öğretilmişlerdir. Ayrıca, bunların besiyle yazılmış sayfanın son kısmı şöyledir:
her biri ,zamanla salikierince bozulmuş
veya özünden saptırılmıştır. Bu nedenle
y(e)me t(e)ngri mani burhan ve mflbmd Mtllli lludtı
Mani, kendisini "peygamberlerin sonun­ t(e)ngri yiringerü barduqınta TQJIII yeriM vardıkttM (yani,�)
cusu", evrensel bir mesaj getiren son kişi kin biş yüz artiıqı eki-i SOifnl beş yQz yimıi
saymıştır. İleride tahrif edilmesin diye de otuzunç lağzın yılqa ikinri Dqnrıa yıl(lll)dtı
Mani öğretilerini bizzat kaleme almış ve ötükenteki nom uluğı Olilk-t!n'delci din u� ·
bunların başka dillere çevrilmesini, mis­ tüke! erdemlig y(a)rlağqançuçı prk faziletli ve ftle'ltCIIfWtli
yonerler vasıtasiyle dünyaya yayılmasını bilge b(e)g t(e)ngri m(a)r niw ınani hikmet beyi mübturk Mar Niw Mai
istemiştir. m(a)histak(k)e ay(ı)ğın bu eki Mtıltistak'a buyrupn11 bu iki

Maniheizm, 3. yüzyıldan itibaren do­


Mani'nin ölümü 274 veya 277 olduğuna göre, bu Uygurca kolotondaki tarih 27C+ 522'""
ğum yeri olan Babilanya'dan eski dünya­
796 veya 277 + 522 = 799 olmalıdır. Yukarıdaki parçada, Manini'nin ölümuadcn -.­
nın biliyen bütün ülke ve bölgelerine hız­ ki beş yüz yirmi ikinci yılın aynı zariıanda 12 hayvanlı Türk takvimine &ör� Uıpıa, JUi
la yayılmıştır. Dördüncü yüzyılda Roma Domuz, yılı oldulu da belirtilmektedir. l.S. m yılı gerçektat bir Domuz yılı iıl. Bu
imparatorluğunun batı ülkelerine, güney tarihten 522 çıkarılırsa Mani'nin ölüm tarihi olarak 273 yılı bulunur. Le Coq'un ,..aı­
Galya ve İspanya'ya, Kuzey Afrika'ya ka­ ladığı bu Uygurca metindeki tarih, bize, Mani'nin ölüm tarihinili 277 olmaJIP 21� Mı­
dar yayılmışsa da Hristiyanların baskısı­ tA 273 olduğunu da böylece bildirmiş oluyor!
na maruz kaldığından 6. yüzyılda bu ül­ A. von Le Coq, Türkische Marıichaica aus Clıostcho. I, Bqlin 191 ı, s. 12)
kelerde ortadan kalkmış, ancak Doğu Ak­
.tiıı bU !/!!i arluqJ Mıi-i
deniz bölgesinde 9. yüzyıla kadar varlığı­ - • ııı.iooıcaoc 4oo ro­
nı koruyabilmiştir: DI'upıu! ltry;ilı yll-fl'
Sasaniler İran'ında önce himaye gören aı..; lıwrioou ioı ... 0......

ve gelişen Maniheizm, daha sonra Zerdüş­ üliikii11iiiki ıınm ııe.'wy'J


tilerin baskısı ile Amuderya ötesine geç­ · tı:.ııı.ıo.ioıoteka. ....... --.
miştir. Amuderya ötesi Maniheistleri 7. .• �--··· ...... A•• � Uiltiil iinlılııJig y(cı)N.;ıoy·•ı•..,JııM
... --� .......
yüzyıl başlarında Babilanya'daki dini li­
derlerinden ayrılmış ve başka bir mezhep biSt1fi lı(ıi)g l(ii),..yi m(cı)r rıid ..,.;
� ... .- .... - ......
kurm�lardır. Maniheizm'deki bu mez­
ııı(cı)"..:.i-ıtdu (liea üt) .;..,'üt lıw Ili
hep ayrıJığı 8. yüzyılda ortadan kalkmış .ı- 17l l\la)(ioook Ai,.ı. ') - -- · · •
ve Babilonya' daki dini lider Mihr

"'
"'
ı
....
o

BANG und A . VON GA BA!N: Türkische Turjarı- Texte. lll.• Befliit /930'diın

YAZI ÇEVRiMi: ÇEViRiSi:


1) yük[ünür bi]z. yig üstüngi-i [t(e)ngrim] siz[i]ng[e] . 1) tii1,imle eğiliriz en Ostün ltı!lrtmıı siıe. Y�i
yirtinçüteki-i tı[nl](ı)ğlar yi[n]te[m] canlılar devamlı sure/N
2) Nirvana'da do!suttkır. Saygı dohı g611üll� b­
biz. alqu yirtinçüte- ·
2) nırbanta tuğzı.in-lar. a[yıinçang] köngüli[n) [y]ükünür
zurunuzda eğiliriz. Bütfin dünyada-
3) ki-i tınl(ı)ğ-lar. alp ada-ların-tın oszun-Iar. arı:ırılmış rur­ 3) ki canlılar, en biiyUk tehlikelerintkn kurtu/stutllu. Sil·
wanığ kunete kavuşmuş olarak NirvaiUl'yı
4)tapsun-lar. öge yükünmiş buyarum(ı)z tüşinte.-üstüngi- 4) bulsunlar. Överek, tôzimle eğiletd elde ettillmlı ..­
·

i altınqı-ı vap siiyesinde yukarıddlti ve aşoğıdaki


5) t(e)ngrilern[in]g. öngi-i öngi-i vakşiklerning. ü[st]elzün 5) tanrıların, ve başka diğer ruhların (dahil da) artsuı i/ii­
t(e)ngri . de[m] kü[çleri] . hi güçleri!

7
392

··� � ;7\rl�tt�!"�
T. ll D. li8 IV. Vorılt·ı·•l"itc.
"�� � ... .. ı

hormuzta-h t(e)ngri-i biş t(e)ngri 'ru :.tu'· ·


.ır
Hormuzta (Ahura Mazda) tanrı, beş tanrı

birle qam(a)ğ t(e)ngriler süzinlüğ(ü)n


ile birlikte, bütün tannların safveli ile,

yekke süngüşkeli-i k(e)lti-ih


şeytaniarta savaşmak için (göklerden) geldi (ve)

inti-i. anığ qılınçl(ı)ğ ş(i)mnuluğun


indi. Kötü omeili şimnu'larla,

Üs!te HUA STUA NIFT'ten bir parça


(T.II D. 178 I V, Ön), yanda çevrim yazıst
ve çevirisi.
biş türlüg yeklerlüğün süngüşdi.
beş türiii şeytantarla savaş/ı.
(710-740) Orta Asya Maniheistlerince de

u..�-t� ut\'i.,f\�• �[• •!&·��


kabul edilmiştir.
�r,.r\ 6 7. yfuyıl sonlarına doğru (692'de) Çin'­
in büyük kervan yolunu tekrar açması so­
t(e)ngrili/-i y/ekli-i y(a)ruqlı-ı garalı-ı ol
nucu Maniheist misyonerler Çin'e ve Mo­
Tanrıtarla şeytan/ar, ışıkla karan/tk o
ğolistan içlerine kadar yayılma imkanını
:;:ı-ıa'Ot\:..� ��t\y:s�!"� .�.�//;'� \��
.. 0 1
bulmuşlardır. Bir Maniheist misyoner he­
yeti 694'te Çin sarayına ulaşmış, 7321de
ödiin q/a/tıldı-ı. hormuzta t(e)ngri-ih çıkarılan bir imparatorluk fermanı ile de
vakit (birbirine) karıştı. Hormuzta tann(nın) Maniheistlerin Çin'de oturmalarına ve
dinlerini icra etmelerine müsaade edilmiş­
tir . Böylece, Maniheizm nasıl Batı'da
Hristiyanhk kisvesine bürünmekle itharn
oğlan/ı-ı/ biş t(e)ngri-i. bizning özüt(ü)müz edilmişse, Doğu'da da kendisini Budizmin
çocuklan beş tanrı (ve) bizim ruhlartmtz bir türü gibi tanıtınağa çalışınakla suçlan­
mıştır.
\--'\oo.r-�::1 �;-� -Af\�*� v�..s:ll!f/11• \� g Maniheizm, 8 . yüzyılda Moğolistan'a
da girmiş ve Uygur hükümdan Bögü Ka­
suy(ı)n y/ek/lüğün süngüşüp bal(ı)ğ b(a)şl(ı)ğ ğan'ın (759-780) 762'te Maniheizmi dev­
günahlar ve şeytantarla savaşıp yaralt bere/i let dini olarak kabul etmesi sonucu Uy­
gurlar arasında da yayılmıştır. Böğü Ka­
ğan>-ın Maniheizmi kabulü şöyle olmuş­
tur: 762'de T'ang sülalesine yardım için
bolu-ı. y(e)me qam(a)ğ yekler ul/uğ/lar Orta Krallığa giden Bögü Kağan orada
oldular. Sonra bütün şeytanlar (ve) devler (?) bazı Maniheistlerle, muhtemelen Soğd
asıllı Maniheistlerle görüşmüştü. Bögü
Kağan, bu Maniheistlerden dördünü ken­
disi ile birlikte Uygur başkentine, Kara
todunçsuz uvutsuz suq ye k /bir le? 1 Balgasun'a getirmiş, bir süre sonra ken­
doymak bilmez (ve) utanmaz haset şeyıanı (ile?) disi Maniheist olduğu gibi Maniheizmi
devlet dini olarak bütün Uygurlara kabul
ettirmiştir. Bögü Kağan'ın Maniheizmi
kabul etmesinin sebebi dini olduğu kadar
da siyasi idi. Kağan Soğdların dini sayı­
yüz artuqı-ı qır/q t/ümen yek lan Maniheizmi benimsemekle halkının
yü::. binlerce (harf. yüz kırk tümen} şeyıan . . . geleceğini Çin'e değil Soğdlara yöneltmek
istemiş olmalıdır. Soğdlar, o çağda Orta

8
393

T. ll D. 178 IV. Rüobeite.


·�"" ·<',?\��..
(' "..,_-... . ...,. 1
-- - '----
�"'-"= 7\C�#>.._� ·
,. .,.,.
• • • • • • • . • •

/bir yılqı-ı/ yazuqumuznı-ı-h bir

�$:M:--�utt ·.aA���'l·�­ Bir yıllık günahlarımızdan bir ve bölünmez

���.ı�� �.���
.-U'iı-.1� �.�� ... .
..

,jj..�Ji;�"ti.. .�
b/iligin/ köng/ü/lte baru boşuyu-u-h
�....f"IJiıfit)..-.. ...a;t\aqa&aaQ' düşünce ile, cônü gönülden ve içtenlikle, kurtutmayı
� ....... ....,�
. ... --�
� ...........
.,.., �
� ... . ... ... .�� /qolmadım(ı)ı./ erser. neçe eksük
�· •. ,\la.. _� � niyaz etmedik ise, her ne kadar eksiğ(imiz)
iUN\-"'ıi()���
·
��
;7\�"� 0 ��ı //�<\lll U;:Lt�� 4

���., � k(e)rgek /b/olt/ı-ı/ erser. arnıı-ı-h


noksan(ımız) oldu ise, şimdi,

Ostte HUASTUANJFT'ten bir parça


(T. /1 D. 1 78 I V, A rka), yanda çevrim yazısı
ve çevirisi.
�_l·�"�· ���_Q 'e;_� lff/11�� \.tı:l ���-\t-Ç) 5

t(e)ngrim m(e)n ra/ym(a)/st f(e)rzind yazuqda

Asya halkları üzerinde büyük ekonomik Tanrım, ben Raymasi Ferzind günah(larım)dan
ve kültürel nüfuzu olan bir halktı. Bögü
Kağan'ın gerçek arnacı ne olursa olsun,
Uygurlar nüfuzları altındaki bölgelerde
birçok Maniheist tapınaklar inşa ettirmiş­ boşu/nu/ ötünür m(e)n m(a)nastar
ler, Çinlilerse bundan hiç hoşnut olma- ·
kurtutmayı niyaz ederim: Manastar
mışlardır.
Bögü Kağan'ın Maniheizmi kabul edi­
şini anlatan Uygurca bir metin parçası gü­
zel bir tesadüf eseri olarak günümüze ka­ hirz(a) . . . . biş y(i)g(i)rminç
dar gelmiştir. Uygur alfabesiyle yazılmış hirza •. . .. On beşinci.
iki yapraklık veya dört sayfalık bu metin
parçası W . Bang ve A . von Gabain �e.-� ''\�• .K� . . . . !!If\'\ s
tarafından Türkçe Turfan Metinleri'nin
kü/n sayu/ neçe y(a)vlaq saqınç
ikincisi olarak 1929 yılında yayımlanmıştır
Her gün nice nice kötü düşünceler
(W. Bang und A. von Gabain, Türkische
Turfan- Texte: I l , Berlin 1929). Bu metin
Bögü Kağan'ı dine davet eden Maniheist �...o�
o.... �cı-� .JJtc)� 0 /11/llllllllll/l/ll/� 9
rahiplerce kaleme alınmış Soğdca bir ra­
s/aqınur bizi . neçe sözlemesig
pordan Uygurcaya çevrilmiş olmalıdır.
geçer aklımızdan (harf. düşünürüz); nice söylenmiyesi

Manihey Al�abesi 0 \o.'-1 ���'\c� �� ��i!l/lll!lll/11/lll ıo


Manihey alfabesi, Araıni alfabesinin bi­
irünçü/lüg söz sözleyür biz.
tişik olmayan türü ile Süryani alfabesinin
iğrenç sözler söyleriz;
bitişik türü arasındaki geçiş şekillerinden
birini temsil eden Estrangelo yazısından
çıkmıştır. Manihey yazısını Estrangelo ya­
zısının biraz değişik bir türü �ayanlar da
vardır. neçe işleırtesig irünçUlüg
Manihey alfabesi Türkçenin yazımı için nice işlenmiyesi iğrenç
Orhon alfabesinden daha az elverişli, Uy­
gur alfabesinden ise daha çok elverişlidir.
rt·��&o'"\ \� 0 \� �(\�W� W� t2
Manihey alfabesinde Türkçenin ünlü­
lerini yazmak için başvurulan sistem Uy­ iş işleyür biz . anıg qılınçqa
gur alfabesindeki gibidir: Söz başındaki işler işleriz. Kötü arnellere •
o ve u için e/if, vav, ö ve ü için de e/if,

9
T. l l ll. 17S V . Vurılı·rı<t·ıto· .
. . . �:-�d�;):'\� �.A.."'tc�\� •t...rl �-.!:::1
.
• ı
bir ay.y ç(a)hşap(a)t tutmaq /ke(e)rgek/
bir ay (siire ile) dini emirleri tutmak gerek

erti-i. y(e)me caydanta /yi/mki/-ı/


idi. Ayrıca ôyin ho/ünde yimki 'ler (için)

olurup baça/�/ baç/ap t(e)ngri-i/


oturup oruç tutup Tanrı

�� ;\t.f/11//l�<\\ ///�� �� N\U''!.\�� 4

burhanqa bir biligi/n/ köng/ill!te baru


Buda 'ya fikir biriili ile, g6nülden erişerek

Vstte HUA STUA NIFT'ten bir parça


(T. ll.D. 1 78 V. On), yanda çevrim yazısı
bir yılqı-ı yazuqu/muzn/ı-ı /boş/uyu-u ve çevirisi.
bir yıllık günahlarımızdan kurtulmak için
vav, ye kullanılır. Kelimenin ilk hecesin­

deki ö ve ü ünlüleri de vav ve ye ile yazı­


larak o ve u'dan ayırt edilir.
Söz başındaki ı ve i ünlüleri ise e/if ve
ötilnmek k(e)rgek erti-i. t(e)ngrim
ye ile değil de ayn ve ye ile gösterilir. Söz
niyazda bulunmak gerek idi. Tanrım! (eter)
içindeki ı ve i sesleri, doğal olarak, sade­
ce ye ile yazılır. Manihey yazısının bir
özelliği, söz sonundaki ı ve i ünlülerinin
çok kere iki ye ile yazılmasıdır: iki yerine
yiti-i yimki-i tilkedi-i oluru-u-h
ikii gibi. Bu fazla i' ler Manihey yazılı me­
yedi yimki'leri tamamiyle yerine gelire-
tinlerin yazı çevriminde kısa bir çizgi ile
asıl kelimeden ayrılır: iki-i gibi.
Ünsüzlerin yazınuna gelince. . . Manihey
alfabesi bu bakımdan Soğd ve Uygur al­
umadım(ı)z erser. bir a/yqı-ı/h
fabelerinden üstündür. Manihey yazısın­
medik (harf. oturamadık) ise, bir aylık da b ile p, k ile g, q (k) ile ğ ( � ), s ile ş
. . . . //!11/111\0f\� u�� ��.oo?-.,� 9
birbirlerinden ayırt edilir; başka bir de­
yişle, bütün bu ünsüzler için ayrı harfler
veya işaretler vardır. Noktalama Uygur
ç(a)hşap(a)ta� edgilti-i tilk/edi-i tuıu-u/
alfabesindeki gibidir. Manihey yazısı da,
emırleri iyice (ve) tamanıiyle tuta-
SoM ve Uygur yazıları gibi sağdan sola
yazılır.
Maniheist Uygurlardan kalma yazma
parçaları Doğu Türkistan'da, Tur fan ve
umadım(ı)z erser. çaydant/al Tun-huang'a bulunmuştur. Pek küçük
madık ise, ôyin ho/ünde boyda olan bu elyazması parçaları yüzyıl ­
larca toprak altında kalmış olduklarından
7t.:-'l0�::.<;:'f-'\ -:,-:,���· �K,JL��� 11 iyice tahribata uğramış, böylece sayfala­
rın okunabilen kısımları daha da küçül­
yimki-i paça� edgilti-i nomça-h müştür.
yimki 'leri (ve) oruçlan iyice, şerıat (ve) Uygurlar Maniheizmi 762 yılında kabul
etmiş olduklarına göre, Doğu Türkistan'­
da bulunan Mani yazılı metin parçaları
0 �� \M�...l.z-'t..,_��.ı-� f\���'"1"'-.! .:-t��,�f\� 12 Maniheist Uygurların 762 yılı ile Doğu
Türkistan'a göç ettikleri 840 tarihi arasın­
töruçe 'Oluru-u uınadım(ı)z erser.
da Moğolistan'da yazıp Türkistan'a ge­
ôde�zere orurup yerine getirernedik ise. . . tirdikleri elyazmalarından kopmuş sayfa­
lar olmalıdır.

10
T. ll D. 178 V. RUckst•il•.

��;'of'.\ \� � -A �\·� 7\� ��-.:.�


... ... ..

biliginge-h qatılıp ögsüz köngill­


bilgisine katılıp bilinçsiz (ve) duygu-
- ��· .
, . .,;� ....-�
. � (PtJ.:'-'..�� Wt.ı�,� .,.. �� � ' �"u;� <t� :!

-..-�· � ..._, süz k(e)lti-i. k(e)ntü-il tu�mış qılınmış


�-ta ...........
. u. �
suzca geldi. Kendisinin dogmuş, yaratılmış (oldugu)
...�..c "' " ,..�
::;;;:ı. ..... ........,... ı.,.-.. ...... 0 ıt&�LX C \f\t;,U.f�"'� �... � .. . ,�� f\"\\--\-t-8.1� �'
......
..._,_.. . - ,_..�.
mengigü-il t(e)ngri-i yirin unıtu-u ıtddı-ı.
.,......,_ ..,..,.lt � .._
ebedf tanrılar ülkesini ımuttu gitti (ve)
�--..- ...
�...�.iri � fa<!ı�•t{-�·� ... �'"'�-� . � ��itt; 4
��·...3�.-:..t(ı
..,.._�..·� a.. 2 � y(a)ruq t(e) engrilerdde altrıltı-ı. antadda­

\i�.D..
"i �
·� -�- "'�
.. ·1'11(111
' ..... .. ışık/ı tanrılardan ayrıldı. O zamandan

0 ;;ı·v��cı.�ii.. . �· u;,.�� f'\'-#i-':::t ne:- s


Üstte HUAS TUANIFT'ten bir parça
(T.ll D. 1 78 V. A rka), yanda çevrim yazısı ta beril t(e)ngrim yek qılınçınga-h
ve çevirisi. beri, Tanrım, şeytan/ arnellere

Maniheist Uygurlardan kalma eserlerin


içinde en önemlisi Manihey ve Uygur ya­
...___ u"��.....,. .._�»::Soo ��� , \...._,. .. u

zısı ile birçok yazma nüshası bulunan Hu­ anıg qılınçl(ı)ğ ş(i)mnu-u ögümüzni-i
astuanift'tir. Huastuanift bir "günah çı­ kötü arnelli şimnu(lar) aklımızı
kartına", "günah çıkartarak tövbe etme"
kitabıdır. Bu eser sırasiyle Radloff (Chu­
astuanift, das Bussgebet der Manichiier,
\ '\�1/;'!'AI!'I · :iri .-��""\� •..._\"•�•.,ri.Oıo. 1

Petersburg 1909), A. von Le Coq (Chu­ saqınçım(ı)znı-ı azgurduqın a/ . . . 1 k . . üün


astuanift, ein Sündenbekenntnis der ma­ fikrimizi çi!ldikleri (harf. azdırdıkları) . . .
nichiiischen Auditores, ABA W 1910, An­
hang, Berlin 1910; " Dr . Stein's Turkish
Khuastuanift from Tun-huang, being a
confession-prayer of the Manichaean Au­ biligsiz ögsüz boltuqumuz /0/çon
ditores" , JRAS 1911, ss. 277-314), L. V.
cahil (�e) akılsız oldugumuz için
Dınitriyeva ("Kuastuanift: Vvedeniye,
tekst, perevod" , Tyurkologiçeskiye lssle­
dovaniya, Moskva-Leningrad 1963, ss.
�i.'/ lllfil• � � ���� ...f'l� �
..... . 9

214-232) tarafından yayımlanmıştır. A. qam(a)g y(a)ruq özütler�ing t/özin/ge


von Le Coq'un JRAS'de yayımlanan eseri
cümle ışıklı ruhların aslına (ve)
Türkçeye de çevrilmiş ve T.D . K . tarafın�
dan yayımlanmıştır: Huastuanift, çev. S.
Himran, Ankara 1941.
,re,"� � ri�� ·� � �tri
... ... 0 !li.''!fi, •��� ' ,
.. , ı�

Bu yazırnızda Le Coq'un Berlin'de, Bi­


/yil/tizi/nge/ arı� y(a)ruq ezrua t(e)ngriken­
limler Akademisi'nce yayımlanan Chuas­
esasına, saf ve aydın Ezrua Tanrıça-
tuanift adlı eserinden alınmış birkaç ör­
nek verece�z. Görülece� gibi, von Le
Coq, eseri, o zaman adet oldu� üzere,
ızı ��.n \.):.'\"��·�· �s.�"V"i" . . . . . . ıı

satıraltı transkripsiyon ve çeviri tarzında


/ke? /yazıntım(ı)z yangıltım(ı)z erser
yayımiarnıştır. Müellif, ayrıca ·ı ve i ile bi­
ya (karşı) günah işledik ve yanıldık ise
ten kelimelerin sonunda fazladan yazılan
ı ve i'leri kısa bir çizgi ile kelimeden ayır�
mıştır. Kelime sonunda fazladan yazılan 7'\�� �'/J,II�� �� . . . . . . 12
h harfi için de aynı yöntemi uygularnış­
/yaruqlı-ı/ garalı-ı t(e)ng/ri/li-i yekli-i
tır. Görülece� gibi, bazı kelimelerde hem
fazla bir i hem de h haf'fi vardır: t{e)ngri­ aydınlıga ve karanlıga, tanrı/ara ve şeytaniara
i-h, kelti-i-h vb. gibi. Von Le Coq bu fazla
• Manastar hirza, daha dogrusu M.nastar hirz-a, "Günahlarımı affeyle! " anlamında
ıli ve h'lan "satır doldurucu" .olarak ad­ Orta Farsça bir yakarış formülüdür.
Jandırmıştır.


396

SERVER TANİLLİ

yüzyıliann
gerçeği
ve •

nıırası

Güneş Saati
INSANLIK TARİHINE
GiRIŞ

I Dr . Yük . Müh .
İLK ÇAG A . NECATİ AKGÜR

Gnomonun, saatleri ancak dalaylı ve bunu yine ince tahtadan kesilmiş


bir biçimde ve onbeş dakika gibi ol­ bir tabla üzerine, dikine gelecek bi­
dukça kaba bir yaklaşımla belirleye­ çimde yapıştırttik (Şekil ı 3). Böylece
bilmesine karşılık, Güneş saatleri, tıp­ evde yaptığımız deneylerde başarıyla
kı bir duvar, masa ya da kol saati gi­ kullandığımiZ güzel bir Güneş saati­
bi, ineelikle belirleyebilmektedirler. rniz oldu.
Bu özelliği dolayısıyla da, insanın dü­ 4ı o lik açı çizmek için,bir açıölçer
şünce ürünlerinin en güzel örneklerin­ bulunmuyorsa, dik kenarlarından biri
den biri olan Güneş saati (cadran so­ 1 3 . 1 2 cm. öbürü ı S .09 cm olan bir
laire), pek ilkel bir alet olarak görü­ dik üçgen çizilmelidir. Bu durumda
nen gnomonun yanında, hayli kar­ hipotenüsün (çubuğun) boyu 20 cm;
maşık bir yapı gösterir. 1 3 . ı2 cm.lik kenarın karşısındaki açı
Bizim eski kaynaklarımızda, gno­ 4ı o olacaktır.
mon ve Güneş saatine, ortak bir ad Yatay düzlernin (hğıdının) hazır­
olarak basfta denilmektedir. Ancak lanmasına (saat çizgilerinin çizilme­
Topkapı Sarayı duvar gnomonunun sine) gelince (A.Muhtar, s .40 ve son­
tanıtma yazısında, bu aletten mfkat rası; Villedeuil, s. ı 227):
(vakit ölçer; a harfi kalın ve uz.un Büyükçe bir kağıt (bir dosya kağı­
okunmalıdır) deye söz edilmektedir. dı) üzerine XY doğrusunu çizdikten
Masa Güneş saati, yatay bir düz­ sonra, bu doğru üzerindeki A nokta­
lem üzerine, düzlemle o yerin eniemi sından, doğruya bir dikme çıkımz
derecesi ölçüsünde açı yapacak biçim­ (Şekil ı 4) . Bu dikme üzerinde
de, eğik olarak bağlantıianmış bir çu­ AB = ı 3 . ı 2 cm ve AC = 20 cm uzak­
buktan oluşur. lıklarındaki B ve C noktalarım alınız.
Örneğin İstanbul'un eniemi 4 1 ° ol­ BA doğrusunu başlangıç çizgisi kabul
900 TL. duğundan, İstanbul'a uyarlanmış bir ederek, B noktası merkez olacak bi­
Güneş saatinin çubuğu, yatay düz­ çimde, her iki yana doğru ı s o , 30° ,
İsterne Adresi: lemle 41 o lik bir açı yapmalıdır. Böy­ 4S 0 , 60° , 7S 0 , 90° lik açılar alımz. A
SAY Kitap Pazarlama lece meridyen doğrultusu üzerine, ucu noktasına ı2 yazdıktan sonra, bu ı s o
Nuruosmaniye Cad. Türbedar kuzeye gelecek biçimde yönlendirile­ lik eşit açıların XY doğrusunu kesti­
Sok. 4/ 1 Cağaloğlu-lstanbul rek yerleştirilen Güneş saatinin çubu­ ği noktaları işaretleyerek, bunlara,
Tel:528 1 7 54 ğu , Yeryüzünün kuzey-güney kutup sağa doğru ı ,2,3,4,S,6 (ya da 1 3 , ı4,
noktalarını birleştiren eksenine para­ ı s , . . . ), sola doğru da 1 1 , 10,9,8,7,6
Not:Tek isteklerde 1 000 TL. lel bir durum alacaktır (Şekil 1 2). saat şayılarını koyunuz. Daha sonra
posta pulu gönderilmesi rica Biz, ince bir tahtadan, üzerinde 41 o bu noktaları C noktasıyla birleştiri­
olunur. lik bir açı taşıyan bir parça kestirdik niz. Böylece elde edilen C ı , C2, C3, . . .

12
397

41 eğimli çubuğu taşıyan küçük ale­


o

tinizi, 41 ° ' lik uç tam C noktasına ve


çubuğun alt (izdüşüm) çizgisi CA
doğrusu ile çakışacak yolda bu kağıt
· ı zcrine yerleştiriniz.
Duvar, masa ya da kol saatiniz tam
l1 .04'ü gösteriyerken (şu yıllarda sü­
rekli olarak yaz saatini kullandığımız
için, bu anda İzmit ya da Türkiye sa­
ati 8 .04 ve İstanbul yereL saati
8 . 00'dir), kağıdı (üstündeki aleti oy­
natmamaya dikkat gösterip) yavaş
yavaş döndürerek, çubuğun gölgesi­
ni saat 8 . 00 çizgisi üzerine düşürünüz
(Doğrusu, İzmit saati de zaman denk­
lemine göre düzeltilmelidir).
Güneş saatimiz artık çalışmaya
başlamıştır.
Saat 1 0 . 04 ' de (daha doğrusu
Sekil 14
9.00' da), gölgenin 9 çizgisi, 1 1 . 04'de
1 0 çizgisi, . . . üzerine geldiğini görmek
bizi artık şaşırtmamalıdır.
Dilerseniz saat aralarını, hesapla­
yıp, çeyrek saatiere ya da beşer daki­
ka aralıkiara da bölebilirsiniz.
Bu saat, İstanbul gibi eniemi 41 o
olan her yerde çalışır. Ancak örneğin
Trabzon gibi, aynı enlem üzerinde
bulunan bir kentte kullanırken, İstan­
bul ile aralarındaki saat farkını hesa­
ba katarak çalıştırmamız gerekeceği­
ni hatırdan çıkarmamalıyız.
Masa türü adı verilen bu yatay düz­
lemli Güneş saatine benzer biçimde,
duvar türü denilen düşey düzlemli
G
Güneş saatleri de yapılabilir. Bu du­
rumda, duvar gnomonlarında oldu­
Şekil 12 Şekil 13 ğu gibi, yine iki ayrı konum söz ko­
nusu olur. Eğer duvar düzlemi tam
doğru çizgileri saat çizgileri olacaktır. tg( ı 2 C ı ) = ı2=.!_ = sin 4 ı o tg ı s o
E l imizde b i r açıölçer yoksa, doğu-batı doğrultusunda olur ya da
AC
1 ,2 , 3 , .. noktalarının yerleri hesapla saat düzlemi tam doğu-batı doğrultu­
den ı 2 C ı = 9°S8' ı 2" suna gelecek biçimde duvara yerleş­
da bulunabilir (AC = 20 cm ile):
1 2-2 tirilirse, çubuğun, saat düzlemi ve
AB = AC sin 4 1 ° tg( 1 2 c 2) = - sin 4ı o tg 30° düşeyle (90° -4 1 o = 49°)lik bir açı yap­
AC ması gereklidir . Bu durumda saat çiz­
olduğundan, ı 2- ı , 1 2-2, . . . arası
uzunlukları, den 1 2 C 2 = 20°44'43 " gileri de değişmeyecektir . Aksi du­
rumda yani saat düzlemi tam doğu­
ı 2- 1 = AB tg ı s o = AC sin 4ı o tg ı s o (33 o 1 6'02" -48° 39'0S" -67 °47'02" ) batı doğrultusunda olmazsa temel il­
olarak elde edilir. keler de değişik olacaktır. Ayrıca du­
= 3 , S ı 6 cm İstanbul enlemine uyarlanmış ola­ var Güneş saatleri, masa ve duvar
rak düzenlediğimiz Güneş saatimizi gnomonları konusunda da değinildi­
1 2-2 = AB tg 30° = AC sin 41 o tg 30° artık çalıştırabiliriz: ği üzere, yazın, gündüzün bir bölü­
Doğudan batıya, güney kesimi açık münde, üzerlerine Güneş ışınları düş­
= 7 ,S76 cm bir yerde ve güneşli bir günde, sabah­ meyeceği için çalışmazlar.
leyin saat 8 . 00'e ya da 9.00' a doğru, İstanbul'da masa türü Güneş saa­
vb ve C noktasında oluşan ı 2 C ı , hazırlamış olduğunuz kağıdı, düz bir tine güzel bir örnek olarak, Heybeli­
ı 2 C 2 , . . . açıları , masanın üzerine seriniz. Daha sonra ada Özel Rum Lisesi (eski Rum Ruh-

13
398

ban Okulu) bahçesinde bulunan saat


gösterilebilir. Bu saat 50 x 50 cm bo­
yutlarında bir mermer levha üzerine
yerleştirilmiş, metalik bir üçgen !ev­
hadır (şekil 1 5). Mermer üzerindeki
tam saat çizgileri uzun, yarım saat
çizgileri kısa çizilmiştir. Saatler X,
XI, XII vb. romen rakamlarıyla gös­
terilmiştir. Yarım saat bölüntüsü, göz
kararıyla, beş, altı ya da on parçaya
bölünmekle, bu saat üzerinde, altı,
beş ve üç dakikaları okumak müm­
kün olur. Yukarıda da açıklandığı
üzere saat, istanbul yerel saatini gös­
termektedir. Böylece kol saatimiz tam
1 2.04' ü, 1 3 . 04'ü gösteriyorken gölge
tam 1 ı .00, 1 2.00 çizgileri üzerine düş­
mektedir (Belirlemeler 6 Haziran gü­
nü yapılmıştır).
Bir başka masa türü Güneş saati
Şekil 15
masa gnomonu konusunda sözü ge­
çen, Topkapı Sarayı bahçesindeki
Güneş saatidir. Daha önce de sözü
edildiği üzere, bu saatin ı 208
( 1 893/94) yılında yapılmış olduğu be­
lirtilmektedir . Burada, gnomonun hi­
perbol kolları ve kollar arası ağ bö­
lümlemesi, mermer levhanın orta ke­
simini ve büyük bölümünü kapla­
makta; Güneş saati bölüntüsü ise,
dikdörtgen biçimli çerçeve çizgisi üze­
rinde yer almaktadır (Şekil 4'e bakı­
nız). Yalnız burada, 1 2 sayısı yerine,
6 rakamı bulunmaktadır . Böylece
6 , 5 ,4, . . saatleri , sırasıyla 1 3 . 04-
1 2.04- 1 1 .04 . . saatlerini göstermekte­
dir . Saat araları, önce i kişer çizgiyle,
üç parçaya yani 20 dakikaya ayrılmış;
bu bölümler, yine, dörder çizgiyle
beş parçaya bölünmüş; daha sonra
bunların araları da, ayrıca, ikiye bö­
lünmüş bulunmaktadır. Böylece saat
2 dakika oku tabilmektedir. Saat bö­
Şekil 16
lümlemesinin uç değerleri 1 0 . 3 2 (22
Haziranda Güneşin doğuşu) ve 1 3 .28
saplamanın çok eskilere gittiği bilin­ karşı gelen noktaya (iki yandaki saat
(aynı günde Güneşin batışı) dir. Bun­ mektedir. Strabon'un Coğrafya'sın­ 12 noktalarını birleştiren doğru par­
ların aralarındaki açı, saat cinsinden da, örneğin İ stanbul'da yılın en uzun çasının orta noktası; aynı zamanda
9 saat 04 dakika, açı cinsinden ( l o eşit gündüz (ya da en kısa gece) süresi için saat bölümlernesi uç noktalarını gös­
4 dakika hesabıyla) 1 36° dir . Bu açı, verilen 1 5 saat ı 5 dakika mıkdarı, teren doğruların kesim noktasına)
41 o eniemi için, yaz gündönümü gü­ tg43 o . tg23 o 5 ı ' değerleriyle elde edil­ bağlantıianmış çubuk teline, yatayla
nünde gece uzunluğunun hesaplan­ mektedir (Masa gnomonlarına giriş 41 o lik bir eğim vermekten ibarettir.
masında kullanılan bölümünde, Eratosthenes'in verdiği
ölçme değerlerine bakınız). Çubuk Masa Güneş saatlerinin pek güzel
g düzeni bozulmuş olduğu için, saat ça­
cos __ = tg 41 o .tg 23° 27' bir başka örneği, İ stanbul'da, Del­
2 lışmaz durumdadır. Ancak onarımı mabahçe Sarayı bahçesinde bulun­
çok kolay olacaktır. Yapılacak tek iş, maktadır. Mermerden, bir metre ça­
formülüyle bulunmaktad1r . Bu he- bir ucu, şekil l 4'deki C noktasına pında bir dairenin yarı bölümü üze-

14
399

rine şekiilendirilmiş olan saat çizgile­ den alınan bazı değerler dakika ola­ sağ ve sol yanlarındaki saat çizgileri,
ri , tam ve yarım saatleri belirlemek­ rak aşağıya çıkarılmıştır (Saniye ve yazıyla, bir, iki, üç, dört olarak be­
tedirler. Daire çevresi , üzerinde iki saniye kesirieri alınmamıştır) . Bu çi­ lirtilmiştir. Ancak bunlar solda dör­
bölüntü taşımaktadır. İçteki bölüntü, zelgede bulunmayan ara günler için de, sağda altıya değin gitmekte olup,
saat çizgileri aralarını on parçaya böl­ tahmini değerler alınmalıdır. altı çizgisi de yatay değildir. Ayrıca
mekle olduğundan, altı dakika okut­ sağ ve sol yanların çizgileri eşit ara­
24 Aralık 1 2.00 Sıfır
maya yaramaktadır. Dış böl üntü ise, lıklı da değildir. Bu sağ sol yanların
2 Ocak 1 2 . 04
360 parçalı, derece bölüntüsüdür. Da­ benzemezliğinin nedenini, saatin, çubu­
l l Ocak 1 2 .08
irenin ikinci yarımı üzerinde, Güne­ ğunun yerinden çıkmış olması dola­
23 Ocak 12.12
şi , Ayı ve Yeri simgeleyen şekiller ile yısıyla, çalışır durumda olmaması yü­
3 Şubat 12. 14
iki yanlı tanıtma yazısı (kitabe) bulu­ zünden anlayamadık . Ancak sol ya­
nuyor. Ayrıca yine daire çevresi üze­ 1 1 Şubat 1 2. 1 4 27 . 88 Maks. nının (öğle öncesi bölümün) yatayda
20 Şubat 12.14
rinde, beşer derecelik bölümlemeler altı olacağı düşünülerek, bir Güneş
l l Mart 12. 10
içersinde yazılar görülüyor. Ancak saati; sağ yarıının ise 7 . 30'a değin gi­
28 Mart 1 2.05 deceği düşünülerek, bir gnomon bö­
biz, her iki yazıyı da okuyamadık. Sa­
1 5 Nisan 1 2.00 Sıfır
at sağlam, fakat yönlendirilemediği lümlemesi olabileceği yolunda bir
24 Nisan ı 1 .58 tahmin yürütülebilir. Saat çizgileri
için çalışmaz durumda bulunmakta­
1 4 Mayıs 1 1 . 56 07 . 93 Min. arası, uçlarda, dört kısa çizgi ile be­
dır.
4 Haziran ı 1 . 58 şer parçaya bölündüğü için, bu saat
İstanbul'da gördüğümüz dördüncü 14 Haziran ı 2.00 Sıfır
masa Güneş saati, Beyazıt'taki eski oniki dakikayı ve tahminle altı ya da
28 Haziran 1 2.03 dört dakikayı okutabilecek durumda­
Belediye Kütüphanesi bahçesinde bu­ 1 9 ,Temmuz 1 2.06 dır. Saat ufak bir yardım ve çaba ile
lunmaktadır. 1 93 5 ' de Ahmet Ziya 26 Temmuz ı 2.06 1 4. 28 Maks. çalıştırılabilecektir.
Akbulut tarafından yapılmıştır (Ay­ 2 A�ustos 1 2 . 06
nı yerde, yine aynı kişi tarafından ya­ BiTii
1 6 Ağustos 1 2.04
pılmış bir masa gnomonu bulundu­ 3 1 A�ustos 1 2.00 Sıfır KAYNAKLAR
ğundan, daha önce söz etmiştik). 1 5 Eylül ı 1 .55 A. Necati Akgür Aya Yolculuk, Remzi kita­
Üzerinde beş dakika okutacak yol­ 6 Ekim ı ı .48 bevi, Istanbul ı 97 1 .
da bölüntülenmiş, iki ayrı saat bö­ 26 E kim ı 1 .44 M . Delambre, Histoire de I 'Astronomie An­
lümlemesi taşımaktadır (Şekil 1 6) . Sa­ cienne, ı. cilt Paris 1 8 1 7 .
2 Kasım 1 1 .43 40.27 Min. . Cevat Rüştü Gürsoy, Kartoğrajya, I . cilt. An­
at bölümlemesinin uç değerleri 4 . 3 5 9 Kasım ı 1 .44 kara Üniv. Dil ve Tarih Coğrafya Fak. yayı­
v e 1 9.25'dir. Bölümlemelerden ilki ve 24 Kasım 1 1 .47 nı, Ankara 1 96 1 .
içeride bulunanı İstanbul yerel saati­ 3 Aralık ı 1 .50 Herodotos, Herodot Tarihi, Çev. Müntekim
ni göstermektedir. Bu, saat çubuğu 16 Aralık ı 1 . 56
Ökmen, Remzi kitabevi, Istanbul 1 97 3 .
Ali Kuşçu, Fethiye çevirisi (Mir'at ül-A.ıem),
izdüşüm doğrultusunun tam 1 2.00
Çev. Seyyid Ali, Matbaa-i Amire, Istanbul 1 239
üzerirıe getirilmiş olmasından anlaşıl­ Bu çizelgeye göre, 24 Aralık, 1 5 Ni­ [ 1 824] .
maktadır. Dışta bulunan bölüntü ise san, ı 4 Haziran ve '3 1 Ağustos gün­ Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Riyliz ui-Muhtar,
30° doğu boylamı (İzmit) saatini gös­ lerinde zaman denklemi sıfırdır yani Mirlit üi-Mfkat ve 1-Edvlir, Bulak matbaası,
termektedir. Çünkü içteki 1 2 . 00 çiz­ Kahire 1 303 hicri [ 1 886].
öğle saati 1 2.00'dir. Buna karşı örne­
H.N. Russel-R.S. Dugan-J .Q. Stewart, Astro­
gisi, buradaki 1 2 .05 çizgisi üzerine ğin ı 1 Şubatta bu değer + ı 4 dakika nomi, Cilt I , Çev. N . Gökdoğan- E . Ballı­
gelmektedir. Bu özellik, saat düziemi 27 .88 saniye olup, bu günlerde (3-20 M .Hotinli, İst. Üniv. Fen Fak. yayını, Istan­
üzerine kazınmış olan tanıtma yazı­ Şubat arası) Güneş saati çubuğunun bul 1 95 3 .
sında da belirtilmi�tir . Saat düziemi George Sarton, Introduction t o the History oj
gölgesi tam 1 2 . 00 çizgisi üzerine gel­
Science, I . cilt, Baltimore 1 927.
üzerine, ayrıca, ·aletin (Güneşe göre diğinde {Güneş tam meridyendey­ Aydın Sayılı, Mısırlılarda ve Mezopotamyalı­
çalışan bütün gnomon ve Güneş sa­ ken), kolumuzdaki saatin ı 2 . 1 4 (da­ larda Matematik, Astronomi ve Tıp, Türk Ta­
atlerinin) göstermiş olduğu yerel sa­ ha doğrusu İzmit saatiyle 1 2 . 1 8) ol­ rih Kurumu yayını, Ankara 1 982.
atlerden, kullanmakta olduğumuz or­ ması gerekir. Strabon, Geographie (2. kitap) cilt 1 -2, kısım
Germaine Aujac, Societe d'edition "Les Bel­
talama (vasatl) saate geçmek için, ye­ Bu özgün ve sanatlı Güneş saati, les Lett res", Paris 1 969.
rel saate eklenmesi ya da ondan çıka­ bugün yazık ki, çubuğu koparılmış Paul Tannery, Recherches sur I 'Histoire de
rılması gereken ve adına zaman denk­ olarak, çalışmaz durumdadır. I'Astronomie A ncienne, Paris 1 893.
lemi (eski deyimle ta 'dfl-i zaman) de­ Duvar Güneş saatlerine bir örnek , A. Süheyl Ün ver, A li Kuşcu Hayatı ve Eserle­
ri. İst. Üniv. Fen Fak. yayını, İstanbul 1 948 .
diğimiz mıkdarları gösteren bir gra­ Balat Ferruh Kethuda Camii' nde bu­ A. Sühey1 Ünver, Türk Ince El Sanatları Tari­
fik kazınmıştır. Benzeri bir grafik ve lunmaktadır. Saatin düşey m ermer hi Uzerine (Atatürk konteranslanndan ayrıba­
açıklaması ile yılın 365 günü için ve­ levhası tam doğu-batı doğrultusona sım}, Türk Tarih Kurumu basımevi, Ankara
rilen ta'dil-i zaman değerleri cetveli, gelecek biçimde, duvara yerleştiril­ 1964.
Ch.de Villedeuil, La Grande Encyclopedie,
Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın Riyfız miştir. Düşey öğle çizgisinin altında,
"Gnomon" ve "Gnomonique" maddeleri.
u/ Muhtar ında da bulunmaktadır
' eski yazıyla, hatt-ı zeval (öğle düşe­ Cemal Yıldırım, Bilim Tarihi, Remzi kitabe­
(şek. 46, s . 20 ve cetvel 3). Bu cetvel- yi) yazısı bulunmakta olup, bunun vi, Istanbul 1 983.

15
DEMOKRASi
TARTlŞMASlNDA:

YeniGündem 1 5 Günlük Siyasi Fikir Dergisi

Yeni Gündem
3 . sayısında ANA P ' ı araştırıyor :
• ANAP nedir , neyi temsil ediyor?
• Birşeylerin devamı mı, yeni bir başlangıç mı?
• Kalıcı bir olay mı , arızi bir çıkış mı?

• Ve ANA P ' a aydınların bakışı : Nadir Na-di ,

Tağrık Buğra, İdris Küçükömer . . .


Yeni Gü ndem
3 . sayısında sol' daki arayışları tartışıyor :
SODE P ' e yanıtlar, İsmail Cem ' e bazı sorular . . .
Ayrıca:
• Korkut Boratav: Sol ' u n bir kriz yönetimi

modeline ihtiyacı var


• Asaf Savaş Akat: Yöntem sorunu

• Ali Bulaç : Yerli kültürler

iLETiŞiM YA YJNLA RIIPERKA · A . Ş.


K/odjarer Cad. iletişim Han Cağaloğlu-İST.
Tel: 520 14 53154/55
40 1

1 8 Şubat 1 975 tarihinde yaptığımız


söyleşide, İsmail Hakkı bey Anado­
lu'ya geçişini şöyle anlattı:

" Birinci Dünya Savaşı' nda Türki­


ye, Almanya, Avusturya devletleri
mağlup olmuş, bu savaşlar esnasın­
da Osmanlı Devleti'nin padişahı Sul­
tan Mehmed Reşad Han vefat etmiş,
onun yerine kayınbabam veliabd-ı
saltanat Vahideddin Efendi padişah
olmuştu. Tahta çıkar çıkmaz Enver
Paşa' nın başkumandanlık vekaletini
almış, yani Enver Paşa yalnız Harbi­
ye Nazırı olarak vazife görmeye de­
vam etmişti. Vahideddin padişah ol­
duktan sonra her gün askeri durum
hakkında malı1mat edinmek istiyor­
du . Bunun için saray-ı hümayunda
bir erkan-ı harbiye şubesi tesis edildi
ve bu şubeye Harbiye Nazırı beni şef İsmail Hakkı Bey, 1924 'te lzmir 'deki Harp Oyunlannda subay arkadaşlarıyla bırlikre.
yaptı. Maiyetime de Neşet Beyi ver­
diler. (Çopur Neşet Bey, Mustafa Ke­
mal Paşa'nın mutemedi idi . ) Ben o ARI İ NAN
vazifede bulunurken günün birinde
bir emir aldım. Anadolu'da milli kuv­ Damad-ı Şehriyari Anadolu ' da
vetlerde erkan-ı harbiye zabitlerinin
noksanı varmış ve erkan-ı harp ol-
. mam sıfatıyla beni de Anadolu'ya da­
vet ediyorlardı.

Şimdi İstanbul' dan Anadolu'ya


geçmek güç bir işti. İstanbul ' u İngi­
lizler, Fransızlar, hatta Yunanlılar iş­
gal etmişti. İ stanbul'dan çıkmak bir
erkan-ı harb zabiti için güçtü. Bana
gelen emrin altındaki imza Ekrem Be­
yin idi . Ona başvurdum. Bana 'Mus­
tafa Kemal Paşa siz_i görmek istiyor.
Onun için behemehal Ankara'ya uğ­
ramanız lazım' dedi . Ben de Ocak
ı 922'de koyun tüccarı olarak, sahte
bir yol tezkeresi ile Haydarpaşa'dan
Son Sadrazam
Tevfik Paşa ve Oğullan-II
trenle Ankara'ya hareket ettim. He­
reke'de İngiliz kontrolü, bir İngiliz
binbaşısı (yanında da Ermeni bir ter­
cüman) tarafından yapıldı. Ben baba­
mın yaveri H üseyin Hüsnü (erkan-ı
harb miralayı) ile sivil ve tebdil-i kı­ tutuyor mu tutmuyor mu diye. Ney­ Haydarpaşa'dan Ankara'ya (Adapa­
yafet olarak yolculuk yapıyorduk . in­ se anlayamadılar kim olduğumu ve zarı'ndan arabayla Geyve, Nallıhan,
giliz binbaşısı bana aşağı yukarı 20 ben koyun tüccarı Mustafa Ağa diye Ayaş üzerinden) vardık . O zaman
kadar sual sordu . Bunları bir kağıt­ geçtim. Hereke'den sonra istasyonda Ankara'da otel filan yoktu. Ufak otel
tan okuyar ve cevabını alıyordu. Ya­ Kuva-yı Milliye'nin, yani Anadolu namı altında, altı ahır üstünde oda­
ni isminiz nedir, babanızm, anneni­ kuvvetlerimizin mümessili geldi ve ve­ lar bulunan ' Hamza Pehlivan Oteli'
zin ismi nedir gibi birçok sualler. Geç­ sika istedi. Verdim. Yol tezkereınİ gö­ diye bir yere indi k . Neşet Beye haber
ti gitti. Sonra bir daha geldi. Üç defa rünce, 'Safa geldiniz İsmail Hakkı gönderdim, o da hemen Mustafa Ke­
tekrarladı bu işi. Aynı sualler ve ay­ Bey. Sizi Ankara' da Paşa Hazretleri mal Paşa'ya haber verdi ve Neşet Be­
nı cevaplar. Onları kontrol ediyordu, · bekliyor' dedi. Böylece 20 günde yin evinde Paşa Hazretleriyle bir ak-

17
402

şam görüştük. Paşa büyük bir merak­ de, Mustafa Kemal Paşa'yı görebil­ ufak tefek hatalar yapt ınız, çok za­
la ' Padişahtan, babanızdan ne ha­ mek için bir fırsat bet<lemeye başla­ yiat verdiniz, ama harbi kazandınız.
ber? ' diye sordu. H içbir haber yok, dım. O fırsat da birkaç hafta sonra Emirlerinizi geri almadınız, tezinizi
ben İstanbul'dan kimseye haber ver­ geldi . 5 . Süvarİ Kolordusu tamamen müdafaa ettiniz, tebrik ederim' dedi
meden ayrıldım deçlim. Onun için bir Ruslar tarafından techiz edilmiş, hay­ ve 1 smet Paşa'ya hitaben 'Bu değerli
haber veremeyeceğimi , yalnız ikisinin vanlar, üni formalar, silahlar hepsi .erkan-ı harbinizi şimdiye kadar vazi­
de sıhhatte olduklarını söyledim. Ruslar tarafından hediye olarak fesiz bıraktınız, Garp Cephesi 'nde
'Şimdi arzunuz nedir?' diye sordu ba­ Türkiye'ye gönderilmişt i . Rus sefiri münhal bir yer yok mudur?' İsmet
na. Cephede bir vazife, dedim. Garb Suriç [Aralof olmah-A . İ. ] , Azerbay­ Paşa cebinden bir defter çıkardı ve
cephesinde. Sonra oturduk yemek ye­ can sefiri Aralof [Abilof olmah-A . İ. ] , 1 6. Piyade Fırkası'nın erkan-ı har­
dik ve sabahın saat 3 'üne kadar şu­ Gürcistan sefiri, Dağıstan sefiri, vel­ biye reisliğinin boş olduğunu, fakat
radan buradan sohbet ettik . Paşa hasıl ne kadar Rusya'ya ait sefir var­ o fırkaya hiçbir erkan-ı harp zabiti­
' Memnun oldum' dedi ve bizden ay­ sa, hepsini bu kolorduyu görmeleri nin, kumandanının pek aksi olmasın­
rıldı . için davet etmişlerdi . Güzel bir resm-i dan dolayı gitmek istemediğini, ama
Ertesi sabah Milli Müdafaa Vekili geçit yapıldı. Resm-i geçİtte bir vazi­ ben istersem o fırkaya gidebileceğimi
Kazım Paşa'ya gittim. Beni küçük sü­ ferİı olmadığı için, ben seyircilerin söyledi. 'Kumandan kimdir?' dedim.
vari mektebi tabya hocalığına tayin arasında duruyordum . Mustafa Ke­ ' Aş ir Bey' dediler. Miralay Aşir Bey
ettiklerini öğrendim. Bu haber üzeri­ mal Paşa önümüzden geçerken, iki benim harbiye mektebinden sınıf ar­
ne ben , cepheye gitmek istediğimi, adım öne gelerek selam verdim ve kadaşımdı. Onun için görevi kabul et­
buraya Ankara'da hatalık etmek için ' Paşa Hazretleri maruzatım var' de­ tim . Ondan sonra Mustafa Kemal Pa­
gelmediğimi , onu İstanbul'da da ya­ dim. ' H a siz burada mıydınız? ' dedi. şa beni yemeğe alakoyd u . Yemekte
pabileceğimi Kazım Paşa'ya anlattım. 'Evet ' dedim, 'size anlatmak istiyo­ İsmet İnönü, Fırka Kumandanı Zeki
'Öyleyse' , 'ben Mustafa Kemal Pa­ rum, maruzattın var . Niçin burada Bey, Fahrettin Altay Paşa da vardı.
şa'ya haber vereyim' diyerek telefon bulunduğumu ve resm-i geçİtte bulun­ Ben böylece 16. fırka erkan-ı har­
etti . Paşa hazretleri ' Şayan-ı takdir­ madığıını anlatmak istiyorum . ' ' Pe­ bi olarak savaşın nihayetine kadar gö­
dir. Cepheye gönderin' cevabını ver­ kala . Saat 5'te gelin görün beni ' de­ rev yaptım. Fırkamız Bolvadin'den,
mış. di. Öğleden sonra saat 5'te oturduğu Akhisar, Balıkesir, Gönen, Çanakka­
Bu suretle H üseyin H üsnü Bey ile yere gittim ve meseleyi anlattım. Şöy­ le'ye kadar olan ınıntıkada görev yap­
beraber trenle Sivrihisar'a gittik. le böyle benden şüpheleniyorlar de­ tı."
Trenden araba ile Garp Ordusu 'nun dim. ' Böyle şey olmaz. Yarın ben bir
karargahının bulunduğu Akşehir'e . harp oyunu tertibedeceğim. Siz de bu­ İsmail Hakkı - Ali Nuri Okday kar­
hareket ettik. Garp Ordusu Kuman­ lun un uz' dedi. Ertesi gün Paşa 'nın deşlerin gelecek sayıda vereceğimiz
danı İsmet Paşa Akşehir'de idi . oturduğu evde bir masada harita ha­ mektuplarına geçmeden önce, 18 Ma­
Erkan-ı harp kumandanı da bizim zırlanmışt ı . Türk ve Yunan orduları­ yıs 1 922 tarihinde Şehzade Abctürra­
Kel Asım. Sonradan Gün Asım oldu, nın durumunu gösteriyordu . Bana him Hayri ' nin Anadolu' daki İ smail
yani Asım Gündüz. Ben İsmet Paşa'­ Türk ordusunun başkumandanlığını, • Hakkı Beye yazdığı bir mektubu gö­
dan kabilse bir alay kumandanlığı ri­ bir miralaya da Yunan ordularının relim:
ca ettim . Bir süvari alayının kuman­ başkumandanlığını verdi, Mustafa
danı olarak harbe iştirak etmek isti­ Kemal Paşa. Ben binbaşıydım, kar­ Aziz dostum İsmail Hakkı Beyefendi ,
yorum, dedim. İsmet Paşa ' Hiç mün­ şımdaki miralay. Herhalde dedim, Mektubunuzu memnuniyetle okudum.
hal olmadığı için, şimdilik sizi 5 . Sü­ miralay harbi kazanacak . Bu harb Vedalaşmadan harekete mecburiyelinizi
varİ Kolordusuna gönderiyorum' de­ oyunu dört saat sürdü. Oyun esnasın­ pek haklı görürüm. Yakında bir süvari
alay kumandanlığına tayininiz haberi son
di. Fahrettin Altay Paşa'nın maiye­ da M . Kemal Paşa beni birkaç defa
derece beni memnun ett i . Bütün ümid-i
tine. Ben de teşekkür ederek, ertesi azarladı 'Yanlış yapıyorsunuz, geri al
haliisımız sizlerin muvaffakiyetindedir.
gün hareket ettim . Sultan Dağı 'nı ge­ emrini ' diye . Ben de cevaben 'Müsa­ Daima en samimi kalble Cenab-ı Haktan
çerek, Yalvaç' tan Karaağaç'taki 5 . ade ederseniz Napolyon'un bir sözü ordumuzun, iiierne yegane hakkımızı işit­
Kolordu 'nun karargahına vas ıl ol­ vardır : Ordre, contrordre, desordre, t i recek kuvvetimizin muzafferiyetini te­
dum. Oraya vardığımda Fahrettin verilen bir emir geri alınıp da başka menni ediyorum . Ah Azizi m , oraya gel­
Paşa : 'Şimdilik İstirahat edin, sonra bir emir verilirse felakettir. Karmaka­ mek benim için bir bahtiyarlıktır, borç,
sizi bir yere tayin ederiz' dedi . Üç ay rışık olur demekt ir. Onun için emir­ bir vazife. Lakin ne yapayım ki, gel di­
geçti , vazi fe vermediler. Yalnız ara sı­ lerimi geri atmıyorum . Bence ben yen yok . Esasen harekiit-ı milliyemizin ilk
ra ufak manevralar oluyor, beni ha­ doğru hareket ediyorum' dedim. İzmir işgalinde vücub-i zühurunu en ev­
vel kemal-i azın ve cesaretle söyleyen ge­
kem tayin ediyorlardı . Bütün iş bu. 'Çok zayiat verdin' dedi. 'Ziyanı yok.
ne ben değil miydim? Emin Bey arkada­
Tabii ben de sıkıldım. Orada bulunan Zayiat vereyim de harbi kazanayım' şımızın topçu müfettişliğine tayini habe­
bir doktor bana mahremane dedi ki: diye cevap verdim . rine çok memnun oldum . Kıymetli silah­
' Siz padişahın damadı, sadrazarnın daşımız bu suretle layık olduğu yerini al­
oğlu olduğunuz için size vazife vermi­ Akşam saat 8 ' de harp oyunu sona mış oluyor.
yorlar' . Ben fevkalade meyus bir hal- erdi. Mustafa Kemal Paşa bana 'Siz Şehzade Abdürralıim Hayri

18
403

Roma, Otel Boston 10 Kanunuevvel [Ara­


lık) 1 920 e İtalya Büyükelçisi Galip Kemali Beyin (Söylemezoğlu)
Hak-i pa-yi sami-i hazret-i sadaretpena­ Sadrazam Tevfik Paşaya Bir Mektubu
hiye arz-ı çakeranemdir, [yüce sadare ı
makamı hazretlerinin eşiğine kullarının
unuşudur] liği ederek] avdetini taleb ediyor. Ve tcvabii [başkanlar ve adamları] yekfinu
efkar-ı umumiye [kamuoyu] artık mem­ milyonlara baliğ olan mebaliğ-i mühim­
Dün lehülhamd [hamdolsun] salimen
leketi tahrib eden harbin bittiği ne kaildir meyi [önemli tutarları] de almayı unutma­
Roma'ya vasıl oldum [ulaştım] . Pira'ye
[inanmıştır] . Buna devam ise maddeten mışlar.
muvassalattan [varmadan) evvel telsiz
mümkün değildir. Hatta Yenizelos kalmış H ülasa baştan başa Yunanistan bir
telgrafla Felemenk [Hollanda] sefareti va­
olsaydı bile, cepheler kendiliğinden çözü­ fetret-i siyasi ve mali [siyasal ve mali kar­
sıtasıyla sefaret-i seniyye tercümanı V icari
lecek idi. Memlekette o derece bitabi [hal­ gaşalık) ile sarsılmakta ve halk cidden bi­
Efendiyi vapura davet etmiştim. Geldi.
sizlik] vardır. Geçenlerde akdedilmesi mu­ tabi göstermektedir.
Ahval-i mahalliye [yerel durumlar] hak­
tasavver [tasarlanan] 400 bin drahmilik is­ Pire'den sonra Korfu'da dahi birkaç sa­
kında pek mühim malfi mat verdi. Vicari
tikraza karşılık tutularak hükumet 200 bin at durduk. Yapura gelen sandalcılar ile de
gayet gözü açık , (kulağı sağırdır), zeki ve
drahmilik evrak-ı nakdiye tab ve mevki-i görüştük. t-1alfim-i asaraneleridir ki [Ve­
vaz' iyyet ve tahavvülat-ı siyasiyeyi [siya­
tedavüle vaz' etmiştir [kağıt para basarak zirlere özgü yüksek bilgileri içindedir ki)
sal değişmeleri) pek yakından tetkik ve ta­
dolaşıma koymuştur] . Şimdi devletler iş­ Yunanistan'da siyaset-i aliyeye en pespa­
kib eder bir memurdur. Atina'da bulun­
bu istikrazın dahi akdine müsaade edil­ ye halk dahi iştirak eder [katılır] ve en bü­
duğum müddet hidematından [hizmetle­
meyeceğini ve her türlü muavenet-i nak­ yüğü ne düşünürse, en küçüğü de onu öy­
rinden] cidden müstefid olmuş [faydalan­
diyenin [para yardımının) kat' edileceği­ lece taakkul [akıl yürütür) ve tatbik eder.
mış] idim. Verdiği izahata nazaran :
ni [kesileceğini] tebliğ ettiklerinden, dahil­ Bu halkın yaygaralarla söylediklerine, he­
"Kral Konstantin'in avdetini [dönüşü­ i memlekette mü him bir buhran-ı mali zu­ le birisinin şayan-ı dik kat bir tavır ile an­
nü) men' müstahildir [engellemek hayal hur etmiştir. Zaten Yenizelos Yunanis­ lattığına nazaran: " Beş senedir devam
edilemez] . Halk yekzeban olarak [ağız bir- tan'ı terkederken, birlikte giden erkan ve eden zulm ve istibdat cümleyi bizar ettiği

Bu zat , l l . Abdülhamid'in beşinci oğluy­


du. l 894'te YıldıL Sarayı'nda doğmuş, bir
süre Almanya'da okumuştu. Topçu suba­ • II. Abdülhamid'in Oğlu Abdürrahim Efendi:
yı olarak, Galiçya'da tabur komutanlığı,
Filistin Cephesinde alay komutanlığı yap­
Bir Şehzadenin Dramı
mıştı. Birinci Dünya Savaşı içinde, 1 9 1 9 yı­
lında Mısır Hidiv ailesinden Abbas Halim
Paşanın kızı ebile Emine Hanımla evlen­
miş, 1 920'de ondan Mihrimah Selçuk adın­ rahim Hayri Efendi, 20 Ocak l 952'de Pa­ kara. Diyanet i şleri Bşk . Yay., 1 973), s.
da bir kızı olmuştu. l 924'te Hilafetin kal­ ris'te bir otel odasında yüksek dozda mor­ 7 1 -73]: sonradan Delibaş isyanında şehit
fin alarak intihar etmiş, Bobini mezarlığı­ edilen, Mebus ve M üdafaa-i Hukuk Cemi­
dırılmasıyla birlikte, bütun hanedan üye­
na gömülmüştür. Bakınız: Kadri Mısıroğ­ yeti Konya Heyet-i Merkeziyesi Reisi M ü­
leri yurtdışına sürülünce, o da aile iyle bir­
likte Paris'e yerleşmiş, fakat 1 933'te eşin­ lu. Osmanoğullanmn Dramt (İstanbul: Se­ derris Ali Kemall Efendi, Şehzadeye bir
bil Yay . , ı 974), s. 256-64. mektup yazıp Kuva-yı Milliye'yi savunmuş,
den ayrılınca yoksulluğa düşmüştü. Abdur-
Şehzade Abdurrahim Efendi, Kurtuluş Abdürrahim Efendi de, bu mektuptaki di­
Savaşının en başında ( 1 9 1 9 yazı), bir lekleri, "Konya mebuslarının müşterek arı­
Heyet-i Nasiha ile Konya'ya da gönderil­ zası" olarak istanbul'daki Sadrazam Da­
mişti. Cemal Kutay'ın ( Heyet Başkanı Mü­ mat Ferit Paşaya bildirmiştir. Bunun üze­
şir Ali Rıza Paşanın özel yazmanı olan) rine Sadrazam da, Ali Rıza Paşaya şifreli
Burhan Cahil (Merkaya 1 892- 1 949) Beyin bir telgraf çekerek "Şehzadeyi hiç kimse
anılarından aktardığı na göre [Kurtuluşun ile ihtilal ettirmeden derhal i stanbul'a ha­
ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları (An- reket ediniz" emrini vermiştir.

;! hdiirralıim Efendi ı·e lsmai/ 1/akkt Beıe


ya�dt/Zt bir lm�ka tilek/up

.. .
f,I � L/1#
Beyefendi, 20. 1 2.32 [ 1 9 1 6]
1 "'· _ ,, . /. ,.. • t •• •• , : . Hanımefendi hazretleri tarafından gön-
('�""' • r;:.ı,>-�.;.,1� .P � (�
-_.,N,I'
1 derilen mekt ubu aldım . Teşekkür ederim.
J/..:,..; ' -i.=':....;.
.
.. w;.c
..
�� ..
('.n
..
... 'tt.;::.
.
. vJ-.;
. "' Ziit ınızın Sekizinci Orduya tayin edildiği
""ı .. " t 4 � · ·/ • •
mektup münderecaıından i tidlal eııim.
�.JJ/ � ... ... ;,t, ,,'(fo:·t:..iv l!:.� .J� ·- <.-.:'. Cevat Paşa hazretleriyle Sekizinci Ordu ka­
4,.. ...- . . / , ,._,
_..,
.,.- ,!ü,. W'.-
" -: ',, ,ı;)"'-:"/ �"- <'� rargahına Tu l-i Germ'e (?) geldiğim gün si­
<;-..',;)";2,,r;��·�_, .,�_,.. ......:, --: � zi çok gözledim i e de maateessüf görüşe­
medik. Cenab-ı Hak 'tan nıuvaffakiyetınizi
�,ı�/A:' #.J �
· ;,:���� t· ve yakın zamanda görüşmemizi temenni
ederim.
Şam'da Onikinci Sahra Topçu Alayı Ku­
mandanı Şehzade Abdürrahim Hayri

IQ
404

[herkesi bezdirdiği] gibi , bir tı.irlü bitme­ halde kralın zaman-ı avdeti nıuayyen ol­ siz özel araştırınama (haber almama)] na­
yen harb, ahaliyi maddi ve manevi envaı madığını söyledi. Yenizelos siyasetinin ne zaran , Yunanın Berlin sefir-i sabıkı Teo­
mahrumiyetlere, felliketlere sevketmiştir. kadar sakinı [yanlış] olduğu nihayet va­ tokis bura sefaretine telgraf yazdırmış,
Artık herkes sulh ve İstirahat istiyor. Va­ kayiin [olayların] herşeye takaddünı ey­ bizim ile mükaleme etmek istiyor imiş.
tan ve vatan perverlik iyidir, lazımdır, fa­ lediğini ve Yunanistan ' ın menafi-i [çıkar­ Keyfiyer tahakkuk ederse sefaret-i seniy­
kat bir iki kere har b neyse, fakat boyuna ları] devlet-i aliyenin [yüksek Osmanlı ye vasıtasıyla arzederim ve talimat isterim.
muharebe! yağma yok ! Ne altta kaldı ne devletinin] dostluğun u tenıinde olduğunu Bu akşam umur-i siyasiye [siyasal işler]
listte l Karılarımızı bıraktık harbe gittik, söyleyerek , krala ihtiranıat-ı nıahsusanıı müdir-i umumiyesi Mösyö Lago'yu gör­
geldiğimizde cümlesinin karnını şişmiş [özel saygılarınıı] ve tebrikat-i sanıimiye­ düm. Kont Sforza'nın İngiltere'yi mute­
bulduk. Fransız rrudır, İ ngiliz midir , Sırp mi takdim ettim. Elyevm nezd-i · krallde dil [ılımlı] mesleğe sevkedebiidiğini bu
mıdır? bilmiyoruz" diye gülünç, gülünç [henüz kralın katında] sefirim. Yunanis­ istidad-ı hazıradan [iyi gelişmeden] istifa­
olduğu kadar beliğ ve feci bir surette tan i le resmen muharib olmadık. Bu cteye şitab [yararlanmakta acele] etmek­
vazıyet-i malıalliyi [yerel durumu] ve vaziyeı-i gayr-ı tabiiyeye hitam vermek ar­ liğimizi söyledi . Hariciye nazırını yarın
endişe-i milliyi tasvir ettiler . zu ederlerse [bu normal olmayan duruma göreceğim. Netice-i mükalemeyi [görüş­
Birindisi'ye muvassalatta [varışta] otel­ son vermek isterlerse] hükumet-i Osma­ menin neticesinil arzederim.
de Kral Konstantin'in baş ecüier 'si Prens niyeden aynı hüsn-i mu k abeleye maruz Dersaadet 'ten esna-yı harekette arzey­
İ psianti'yi gördüm. Birkaç saat sonra bir kalacaklarına [iyi karşılığın sunulacağınal Iediğim vechile [İstanbul ' dan ayrılırken
Yunan vapuru ile Yunanistan'a dönüyor emin olsunlar. Devletler Yunanistan'ı İz­ söylediğim gibi] tekmil hukuku, yed-i
idi. Zavallı idanıa mahkum idi . İ skelede mir' den ve Trakya'dan çıkarınadan Yu­ müeyyed-i ulyalarına tevdi ediyorum [bü­
uzun uzadıya görüştük. i htimal Kral da nanistan bu mesaili [meseleleri] suret-i tün hakları yüce, güçlü ellerine emanet edi­
belki gizli olarak orada idi . Çünkü arala­ dostanede halletmeye çalışmalıdır dedim. yorum]. Nimet külfete göredir, fehvasınca
rında pek telaşlı bir hareket var idi. Her- İstihbarat-ı hususiye-i çakeraneme [değer- [kavramında] hakk-ı acizanemdeki eser-i

deki açılış merasiminde he­ Fransa'ya gönderilmiş­

• İsmail yetle katılır.


1 906'da İspanya Kralı 1 3 . Alphons'­
un Madrit'teki düğününe he­
tir.
1 9 1 2'de Birinci Balkan Savaşı 'nda
Yanya Mevki-i M üstahkem
Hakkı Okday yetle katılır.
Hicaz Demiryolunun EI-Ula
Kumandanlığı k u rmayında
emir subayı yardımcısı olarak

(1881-1977)
mevkiindeki açılış törenine görev yapmıştır.
gönderilen heyet üyesidir. 1 9 1 3 'de l l . Balkan Savaşı'nda Gelibo­
1 907'de Albay olur. İtalya Kralı Yil­ lu müstakil Kolordusu Ku­
torio Emanuelle'ye Hanedan­ maııdanlığı emir subayı ol­
ı Al-i Osman nişanını vermek muştur.
Sadrazam Tevfik Paşa'nın oğlu İs­ üzere Roma'ya giden heyet­
mail Hakkı Okday 28 Ekim 1 88 1 'de tedir.
Atina'da doğdu. Annesi İ sviçre asıllı 1 908'de Alman imparatoru I I . Wil­
Afife (Eiisabeth Tschumy) Hanımdır. helm'i Korfu adasında selam­
Öğrenimi: 1 887- 1 893'te Berlin'de lamak ve Aya Saran 'da San­
Wilhelm Gymnasium, 1 894- 1 895 ' de ti Quaranta'ya ava davet et­
Berlin 'de Französisches Gymnasium, mek üzere İzzettin yatı ile Ar­
1 896- 1 899'da İstanbul' da Galatasaray navutluk sahillerine gönderi­
Li sesi, 1 900- 1 90 3 ' de İ stanbul'da len heyettedir.
Mekteb-i Fünun-i H arbiye, 1 9 1 0- 1 909- 1 9 1 0' da Rütbe Tasfiye Kanunu
1 9 14'de Berlin ' de Prusya Yüksek uyarınca, albaylıktan
Harp Akademisi . teğmen rütbesine inmiş­
Özel olarak da Gala•asaray tarih tir.
öğretmeni M. Charvet'den iki sene Berlin'de İmparatorun
" Devletler Hukuku" dersi almıştır. i k inci Hassa Süvari
1 903 'de Harbiye Mektebinden mezun Dragon alayında Al­
olan İsmail Hakkı Okday man üniformasıyla ve
irade-i seniye ile Kolağası rüt­ Alman üstteğıneni rüt-
besiyle Sarayı hümayunda besiyle takım subayı
hünkar yaveri olarak göreve takım subayı olarak bil­
başlar. fi 'il hizmet etmiştir .
1 904'de Binbaşı olur. Hicaz demiryo­ 1 9 1 0- 1 9 1 l 'de Berlin Prusya Yüksek
lunun Maan mevkiindeki açı­ H arb A k ademisinde
lış törenine heyetle katılır . öğrenimini sürdürmüş­
1 905 'de Yarbaylığa yükseltilir. Alman tür.
veliahtı Wilhelm'in Berlin'de­ Alman 50 . Topçu Ala­ Son Osmanlt Sadrazamr A lunet Tevfik
ki düğününe giden heyette yında takım subayı ola­ Paşamn oğullan ismail Hakkr ve A li
bulunur. rak 3 ay staj ve istihba­ Nuri (Okday) kardeşler 1915 yrl111 da
Bağdat demiryolunun Ereğli' rat için 3 ay süreyle Kilyas 'ta bir istirahat anrnda.

20
405

lütf-ü kadirane-i seniyyelerine muntazırım rak 6.000 lira borca girdim. Bunun mü­
(yüksek, kadirşinas lütuflarınızın ortaya kafatını hükumet-i seniyye bendenizi Fe­
e Sabık Dahiliye Nazırı
çıkmasını bekliyorum] . Buraya Osman rid Paşa'nın bile tayin etmek üzere gön­ Reşid Be� in
Nizami Paşa'nın gönderileceğini işittim. derdiği bir memuriyetten mahrum etmek­ Tevfik Paşaya İki Mektubu
M üşarünileyh [adı geçen kişi] Berlin'den le mi verecek? Zir-i riyaset-i fahimanele­
bigayr-ı hakkın aziedilmişti [haksız ola­ rinde [yüksek başkanlığınız altında] mü­
rak işinden atılmıştı]. Tekrar oraya iza­ şekkil bir heyet-i celilenin [oluşmuş bir
mı [gönderilmesi] bir nevi intak-ı haktır yüksek kurulun] bu derece büyük bir hak­ Sabık Dahiliye Nazırı Reşit Bey,
[hakkın yerine getirilmesidir] . Burada 1 ,5 sızlık yapacağını tasavvur edemem. Artık Tevfik Paşa'nın hükumeti kurmakla
senedir yaptığım mevki, hasıl eylediğim işe adam aramak zamanıdır. Efendimiz görevlendirildiğini duyar duymaz, ye­
münasebat, ihzar ettiğim [hazırladığım] bu ciheti pek ziyade takdir buyurursunuz. ni sadrazama yazdığı 1 9 Ekim 1 920
zeminlerden ne için kolaylıkla istifadeye Hem millet babası, hem de pir-i mesleği­ tarihli bir mektupla kendisini tebrik
imkan ve fimabad [bundan sonra] bura­ niz itibarile. etmiş ve ondan Paris Sefirliğine tayi­
da pek ziyade faaliyete ihtiyac-ı kat'i mev­ Efendimize açıkca arz-ı hal ediyorum nini rica etmiştir. Aslı Türk Tarih Ku-
cut iken [kesin ihtiyaç varken] , buraya [halimi bildiriyorum] ve mübarek dest-i . rum u Arşivindeki Tevfik Paşaya ait
başka birisini göndermek doğru olur mu şeriflerinden kemal-i hörmetle takbil eder
belgeler arasında bulunan bu mektup­
bilmem. Bendeniz 1 9 1 6 senesinden beri [kutsal ellerinizden saygıyla öper] hak-i
enva-yı müşkilata [çeşitli zorluklaral me­ pa-ye [ayağınızın toprağınal yüz sürerim.
tan başka, yine Reşit Beyin Son Sad­
halike [tehlikeli işlere] göğüs verdim . İ ki Şevki Bey veya Nuri Bey vasıtasıyla bir razama yazdığı 24 ve 30 Kasım 1 920
defa hayatım bahasına Rusya Bolşevikleri kelimelik emr-i devletlerine intizar eyle­ tarihli iki mektubu daha vardır ki,
nezdine gittim ve birbuçuk seneden beri rim [beklerim] efendim. hayli ilginç oldukları için , onları da
de burada bu kadar uğraştım . Netice ola- Galib buraya aynen alıyoruz:

Bulgar Barış Heyetinin ınİh­ din'in başyaveri olmuş ve 1 926'da askerlikten ayrılmış ve Dışiş­
mandarlığını da yapmıştır. Münih'e Bavyera kralı Lud­ leri Bakanlığı'na girmiştir. 4 .
1 9 1 3- 1 9 1 4'de Berlin'de Yüksek Harb wig'e Hanedan-ı A l-i Os­ Siyasi Şube M üdürü olmuş­
Akademisinde öğreni­ man nişanını götüren heyette tur.
mine devam etmiş ve bulunmuştur. 1 927- 1 928 Anvers Konsolosu.
bitirmiştir. Cülus-i H ümayunu tebliğ et­ 1929'da Çeşme'de Muhtelit Mübadele
1 9 1 4- 1 9 1 5 'de Karadeniz Mevki-i M üs­ mek üzere Almanya'ya, Komisyonu k ıyınet takdiri
tahkem Alman murah­ Avusturya'ya ve Bulgaris­ heyetinde Türk delegesi .
haslığı yaveri ve kur­ tan'a gönderilen heyet üyele­ 1 930- 1 93 l 'de Dışişleri Bakanlığı Mat-
may subayı ohnuştur. rindendir. buat Umum M üdürlü­
Bu arada da kurmay sı­ 1 9 1 9'da Saray-ı H ümayun Maiyet-i ğü I. Şube müdürü.
nıfına nakledilerek, kı­ seniyye kurmay subayı ve 1 932- 1 933 Moskova Başkonsolosu.
demli yüzbaşılığa yük­ hünkar yaveridir. 1 934- 1 936'da Filibe Başkonsolosu .
selmiştir. 1 920'de Versailles Sulh Konferansı'­ 1 937 'de Dışişleri Bakanlığı Matbuat
na asker! murahhas olarak Umum M üdürlüğü Tercüme
1 9 1 5- 1 9 1 6' da Irak ve İran'daki 6. Or­
katılmıştır. ve Matbuat Şube Müdürü.
du kumandanı Mareşal
1921 'de ise Londra Sulh Konferansı'­ 1 938- 1 939'da Bari Başkonsolosu
von der Goltz Paşa'nın
na İstanbul heyetinde a keri 1 940'da Basra Konsolosu . Basra'da
yaveri ve kurmay suba­
murahhastır. Türk askeri menzil noktası-
yı olarak görevlendiril­
1 922'de Anadolu'daki Milll Ordu'ya nın tesisine memur edilmiştir.
miştir.
katılmıştır. 1 94 1 'de Dışişleri Bakanlığı Cemiyet-i
1 9 1 6'da Batı Trakya'daki 2. Bulgar Ilgın'da S. Süvari Kolordusu Akvam Dairesi Baş. yardım­
ordusunda Osmanlı İ rtibat kurmay subayı cısı
Kurmay subayı olmuştur. 1 6 . Piyade tümeni kurmay Dışişleri Bakanlığı Ticaret
16.8 . 1 9 1 6'da Sultan Vahideddin'in kı­ başkanı olmuş ve yarbaylığa Dairesi reisi.
zı Fatma Ulviye Sultan yükselmiştir. istiklal Madal­ 1 942'de Dışişleri Bakanlığı istihbarat
ile evlenmiştir. (2 1 Ey­ yası almaya hak kazanmıştır. Dairesi Reisi
lül 1 92 l 'de irade-i se­ 1 923 'de İstanbul'da Genelkurmay Dışişleri Bakanlığı Konsolos­
niyye ile boşanmıştır.) Başkanlığı tercüme dairesin­ luk Dairesi Reisi
1 9 1 6'da İstanbul Karargah-ı Umumi de şube müdürü olmuştur. ı 943 - 1 944'de Viyana Başkonsolosu
Harekat Şubesi birinci kısım 1 924- 1 925'te Ankara'da genelkurmay olmuş ve 6 ay süreyle
amiri olmuştur. istihbarat dairesi birin­ Almanya'da enterne
1 9 1 7'de İstanbul -Karadeniz- da I . Or­ ci şube müdürü olmuş edilmiştir ( l l . Dünya
du i stihbarat kısmı amiri ol­ ve İzmir'de Atatürk'ün Savaşı).
muş ve Alman imparatoru I l . kurduğu harp oyunu 1 945- 1 947' de Maslahatgüzar derece­
Wilhelm'in İstanbul'u ziyare­ tertib heyeti üyeliğini de si ile Atina Başkonsolo­
tinde onun milımandarlığını yapmıştır. su
yapmıştır. 1 9. 1 2 . 1 9 1 2'te Ali Paşa'nın km Hati­ 1 947'de yaş haddinden emekliye ay­
1 9 1 8 ' de binbaşılığa yükseliilmiştir. ce Gerhunde Hanımla rılmıştır.
Veliahd Mehmed Vahided- evlenmiştir. 1 0. 1 0 . 1 977'de vefat etmiştir.

21
406

müzakere-i gayr-ı resrniyeye girişrnek lü­ 8. Üçüncü teklifleri maddeten hüküm­


zumu ise şimdiden daha ziyade ehemrni­ süz, beşinci teklifleri ise (?) beraber ahval­
• Ali Nuri yetle göze çarpıyor. Bu maddeyi de ihti­ ı hazıra-yı siyasiyede [şimdiki siyasal du­
va etmek [kapsamak] üzere alıval-i urou­ rumda] hariç ez hududdur [sınır dışıdır] .
Ok day miye [genel durum] hakkında mütalaatı­ Hüküm ve tesiri münhasıran [özellikle] bi­
rru (görüşlerirni] herveeh-i ati arzediyorum ze ve nihayet İslam'a ait olan bir husu­
(1883-1977) [aşağıda olduğu gibi sunuyorum] . sun Avrupa Düvel-i Muazzamasma tek­
1 . Yunanistan alıvaliyle mütehayyir lif bllüzum [lüzumsuz] hem muzir [zararlı]
[durumuna şaşırmış] görünen Fransa hü­ olur kanaatindeyim .
Sadrazam Tevfik Paşa'nın oğlu Ali Nuri
kümeti pek endişenak [endişeli] , fakat ha­ 9. Şu halde bu esasa göre, Anadolulu­
1 883'te Atina'da doğmuştur. lıkokulu Ber­
lin'de Fransız Lisesi'nde bitirmiştir.
la ne yapacağını tayinden aciz bir vaziyet­ tarla itiliif istihsali [birleşme sağlanması]
1 900 yılında Pangaltı Harbiye Okulu' tedir. kısmen ternin edilmiş demek oluyor.
nda okumuş ve 3 yıl sonra 1 903'te diplo­ 2. İngilizler için bu vakada mucib-i ta­ Teşebbüsat-ı siyasiyemizin [siyasal giri­
masını alarak, irade-i seniyye [padişah em­ hayyür [hayreti gerektiren] birşey olma­ şirnlerirnizin] müessir olmak için bu itila­
ri] ile saray-ı hümayun yaveri olmuştur. dığından, onlar kendilerine muvafık bir fı lazım görüyorum. Mesela şimdi Ana­
1 903 - 1 908 yılları arasında hemen her sene hattı ittihaz [kendilerine uygun bir yol ka­ dolu'dan İzmir'e doğru bir harekat-ı as­
terfi ederek Albay olur. 1905'te görevli ola­ bul] etmiş olsalar gerektir. keriye icrası Konstantin hükümetini bi­
rak Alman veliahdının düğününe gider.
3. Bu iki hükümetin reisieri arasında ce­ zimle uyuşmak yerine bizzarure [ister is­
H icaz-Hamidiye demiryolunun açılışına
reyan edecek müzakerenin [olacak görüş­ temez] ve bilaf-ı emeli [isteğine aykırı] ola­
heyetle katılır. 1906'da Ispanya kralının ev­
lenme törenine gider. Anadolu Demiryol­
menin] neticesi katiyyetle tahmin edilmez­ rak Yenizelos mesleğini takibe mecbur
larının Konya-Ereğli kısmının açılış töre­ se de, İngilizlerin mürevvic [destekler] gö­ eder.
nine katılır. ründükleri serbesti-i hareket esasının ka­ 1 0 . Bir kerre İzmir ve Edirne işi balle­
Ali Nuri Ok day daha sonra istanbul'da bul edileceği manzumdur [düzenlenmiş­ dilirse, bir taraftan imtiyazat-ı maliye
Hassa Mızraklı alayında ve Berlin'de tir] . Bu takdirnde Fransızlarla, İngilizle­ [mali ayrıcalıklar] ve iktisadiyeyi evvelce
i m parator l l . Wilhelm'in Il. Hassa Dra­ rin Yunanistan ve dolayısiyle şark hakkın­ arzettiğim vechile tehvine [kolaylaştırma­
gon Süvarİ alayında subay olarak görev ya­ daki harekat-i atiyyeleri [geleceğe dönük ya] ve hatta izaleye [ortadan kaldırmaya]
par.
davranışlan] belki ezeü olsa bile, fakat ha­ çalışınakla beraber, diğer taraftan malıi­
1 9 1 2- 1 9 1 3 yıllarında Balkan Savaşı çı­
kiki bir terafuk [yardımlaşma] ternin edi­ rane hareketle Asya'da medeniyet nafi
kınca, Alman imparatorunun özel süresiz
izniyle Edirne'de Süvari Tugayına emir su­ lemez itikadındayım [inancındayım] . [faydalı] bir rol deruhte suretiyle Sevr mu­
bayı olur . 4. Binaenaleyh [bundan dolayı], Düvel­ ahedesinin bütün takyidad [bağlayıcı] ve
1 9 1 3'te Osmanlı Ordulan Başkumandan i Muazzamanın bir çok müşkilat-ı müza­ şerait-i askeriyesini tadil ettirmek ve hat­
vekili i zzet Paşa'nın izniyle kurmay eğiti­ kerat [görüşmeler] içinde telif edebilecek­ ta devlet-i Osmaniye'ye beyneimiJel [ulus­
mini tamamlamak üzere Almanya'ya gi­ leri Sevr muahedesini tadil [değiştirmek] lararası] mühim bir mevki kazandırmak
der. Öğrenimini tamamlayınca Türkiye' için aralarında vahdet-i fikre [fikir birli­ bile bendenize hayale kapılınıyorsam
ye döner ve Genel Müfettiş von der Goltz
ği] ve nazar [görüş birliği] peydası hemen mümkün gibi görünüyor.
Paşa'nın yaveri olur.
mümteni [olamaz] gibidir; ve bunların bir Ahvalin [durumun] iktisab ettiği [kazan­
Bu görevi Goltz Paşa'nın Çanakkale
Cephesi 'ni teftişe gittiği zaman beraberinde ya ikisiyle anlaşıp, diğerinin veya diğer­ dığı] bu şekl-i müsaide [elverişli biçime]
götürdüğü Ali Nuri'nin orada geçirdiği ağır lerinin hilaf-ı nzası olarak tadilata tasaddi o kadar ebemmiyet atfediyorum ki, bu ya­
bir barsak hastalığı nedeniyle lstanbul'a etmek [başlamak] de tehlikelidir sanıyo­ ver ü'z-zuhur [ortaya çıkan yardım], bu
dönmesine kadar devam eder. rum. mafevka'l-intizar [hiç umulmadık anda]
Ali Nuri Okday Cumhuriyet dönemin­ 5. Mütalaat-ı anife [daha önceki görüş­ fırsatı da kaçırmak endişesiyle bab [uy­
de ticaret ile meşgul olmuştur. Edibe Ha­ ler] doğru ise, İzmir ve Edirne meselele­ ku] ve huzurdan mahrumum.
nımla evlenmiştir. Bir oğlu (Şefik Okday), rini yeni Yunan hükümetiyle halledip, Zat-ı sarni-i fahimanelerine [yüce ve üs­
bir kızı (Semra Tanınan) vardır. Düvel-i Muazzamayı emr-i vaki [oldu bit­ tün kişiliğinizel ikinci defa olarak tasdie
23 Eylül 1 977'de ölmüştür.
ti] karşısında bulundurmak eshel ve eslem [başvurmayı] bu saikin tesiriyle cüret edi­
[kolay ve en emin] tamik olmak [incelen­ yorum. Emr ü ferman hazret-i menlehül
mek] lazım gelir. emrindir [buyruk ve ferman emir sahibi
24 Teşrinisani [Kasım] 1 920 6. Bunun için derhal Konstantin parti­ hazretlerimindir] .
Maruz-ü çaker-i kernineleridir [değersiz siyle mingayr-ı resınl [resmiyet dışı olarak]
kulunuzun sunuşudur] , müzakereye girişrnek lüzumuna kaniim ve Sabık Dahiliye Nazırı Reşid
bu işe teşebbüs için emir ve talimatımza
1 3 Teşrirusani 920 tarihiyle müverrah muntazırım [beklerim] . Müzakerenin
[tarihli] olarak Maliye nazır-ı esbakı [bir gayr-ı resmi olarak başlaması -şayet ricat e Reşid Beyin İkinci Mektubu
önceki Maliye Bakanı] Reşad Beyefendi­ icab ederse- hükümet-i seniyyenin [yüce
ye zat-ı samilerine [yüce kişiliğinizel arz­ hükümetin] serbesti-i hareketine [hareket Maruz-u çaker-i kemineleridir [değer­
olunmak üzere göndermiş olduğum uzun serbestliğine] daha müsait olur mütalaa­ siz kulunuzun sunuşudur] ,
bir mektubda Venizelos'un sukutunu sında bulunuyorum. Evvelki iki arizama [küçükten büyüğe
[düşmesini] ima ve Konstantin'in partisiy­ 7. Anadolu' daki vatandaşlarımızın 5 sunulan dilek yazısı] zeylen [ek olarak] bir
le uyuşmak mümkün göründüğünü ilave maddelik davalarından ikisi bu suretle kerre daha hak-i pa-yi samilerini [yüce
etmiştim. halledileceği gibi, dördüncü için de ma'­ ayak toprağınızı] tasdi [rahatsız] etmeyi
Mektubumun tarihinden beş gün son­ larz [duyurulmakta beraber] mektubum­ kendime vazife addediyorum.
ra Venizelos'un sukutu tahakkuk etti [Ve­ da gösterdiğim çare temin edilebilirsen ka­ Fransa'da efkar-ı umumiye [kamuoyu]
nizelos'un (iktidardan) düşmesi gerçekleş­ fi derecede müessir [etkili] olur zannede­ ve parlamento mesail-i Şarkiyede [Doğu
ti] . Konstantin partisiyle derhal bir rim. sorunlarındal İngiltere nokta-i nazarını ki,

22
407

bizim tamamen lehimizdedir; kabul etme­


meye katiyyen azıneylemiş görünüyor.
Suraca mevsuken [kanıtlı, güvenilir bi­
çimde] işittiğime göre, Lloyd George Sev­ • 1920 Yılının 23. 4. 1920 Büyük Millet Meclisi açıl­
mıştır.
res muahedesinin muhafaza-i alıkarnında
2.5. 1920 Tevfik Paşa riyasetinde bir
[hükümlerini muhafazadal musir imiş [di­ Önemli Olayları heyet (San Remo Konferan­
reniyormuş]. Fransa reis-i vükelasının
sı neticeleri için) Paris 'e ha­
[başbakan] 2-3 gün sonra İngiltere'ye av­
reket etmiştir.
det etmek [dönmek] üzere bugün Paris'e
11.5. 1920 Versailles'da San Remo Ba­
vürudu me'muldür [gelmesi beklenmek­
10. 1. 1920 Tevfik Paşa Ayan Reisliği­ rış Andiaşması taslağı Tev­
tedir.] Müşarünileyh [adı geçen kişi] İn­
ne seçilmiştir. fik Paşa 'ya verilmiştir.
gilizleri Fransa noktai nazarına imiile ede­
12. 1. 1920 Son Osmanlı Meclis-i Me­ 22.5 . 1920 San Remo Konferansı ka­
mezse [meylettiremezse] ki, -edemeyecek
busam toplanmıştır. rarları T. B.M.Meclisi 'nde
gibi görünüyor- bulıran-ı vükela (hüku­
13. 1. 1920 Sultanahmet Meydam 'nda görüşü/üp, reddedilmiştir.
met bunalımı] muhakkaktır. Mösyö Ley­
yüzbinlerce kişinin katılma­ 27. 5 . 1920 Padişah Vahideddin 'in
ques'e, Mösyö Sriand'ın halef olacağı
sıyla bir protesto mitingi Andiaşmanın biraz daha
söyleniyor. Sura parlamentosu mahafilin­
yapılmıştır. hafif/etilmesi için Ingiliz
de [toplantı yerlerinde] Anadolu hükume­
9.2. 1920 Ali Rıza Paşa Kabinesi gü­ Kralına mektubu.
tiyle sulh-i münferid akdi fikri [tek başı­
venoyu almıştır. 12.6. 1920 Paris 'e hareket eden Da­
na sulh yapmak düşüncesi] tevessü etmek­
4.3. 1920 Ali Rıza Paşa Hükümeti is­ mad Ferid Paşa
tedir [genişlemektedir] . Bunun esbab-ı
tifa etmek zorunda kalmış­ 9. 7. 1920 lstanbu/'a dönmüştür.
mucibesini [gerekçesini] tafsilen arzı zait
tır. 22. 7. 1920 Sevres Andiaşması Saltanat
görüyorum [ayrıntılarıyla söylemeyi ge­
8.3. 1920 Salih Paşa kabinesi kurul­ şarasınca kabul edilmiştir.
reksiz görüyorum] . Zat-ı fahimaneleri
muş, bu da ancak 2 Nisana 30. 7. 1920 Damad Ferid Paşa istifa et­
takdir buyururlar. Anadolu'ya rağmen ls­
kadar sürmüştür. miştir.
tanbul'la akdedilecek mukavetatın [yapı­
16.3. 1920 Istanbulfiilen işgal edilmiş­ 10.8. 1920 Sevres Andiaşması Istanbul
lacak sözleşmelerin] kıymet-i maddiyece
tir. hükameti ile lti!af Devlet­
noksanı teslim edilse bile, İstanbul'a rağ­
5 . 4. 1920 Damad Ferid Paşa 4. defa leri arasında imzalanmıştır.
men Anadolu ile kararlaştırılacak suver-i
kabineyi kurmakla görevlen­ 31. 7. 1920 5 . kez kurulan Damad Fe­
tesviyenin [çözüm yollarının] de kıymet-i
dirilmiştir. (G. Jaeschke'nin rid Paşa kabinesi.
hukukiyesi şayan-ı itibar olamayacağını
kronolojisinde 25 Martta ka­ 1. 10. 1920 Oç Ali Komiserin Damad
bu sabah Reisicumhurun başkatibi Petit'
bine kurması için Damad Ferid Paşa 'nın istifasım is­
ye izah ve hiç olmazsa sulh meselesinde
Ferid Paşaya tekiifte bulu­ temeleri üzerine, Adam
İstanbul ile Anadolu arasında itilaf-ı na­
nulduğu belirtilmektedir.) Block 'un da tavsiyesiyle
zar [görüş birliği] peydası elzem olduğu­
18.4. 1920 San Remo Konferansı 'nda sadrazam
nu [olmasının gereğini] mufassalan ityan
Galib Kemal/ (Söylemezoğ­ 16. 10. 1920 istifa etmiştir. Yerine,
ettim [etraflıca söyledim] . Bu nazariyeyi
/u) 'nin müşahid olarak bu­ 21. 10. 1920 Tevfik Paşa kobineyi kur­
icab eden ve bendenizce mümkün olan
lunması. muştur.
mahallerde tekrar ediyorum. Şerait-i sul­
hiyede [sulh şartlarında] matlub olan [is­
tenilen] tildilatı Anadolu'daki rüesa [baş­
kanlar] ile bilitilaf [anlaşarak] hazırlamak
ve Paris'te hükumet-i seniyye (yüce hü­
kumet] narnma söz söyleyebilir bir adem
bulundurmak şimdi itikad-ı çakeranem­
ce [değersiz inancımca] hatm ül i fa olan
şeylerin akdemidir [işi bitirmek için yapı­
lacak şeylerin ilkidir] . Bugünkü ahval-i
müsaideyi [elverişli durumu] de heba eder­
sek Türkiye'nin hakk-ı hayatını inkar et­
miş olacağız. Şu tasdiimden [rahatsız et­
memden] ve bu kadar açık serd-i mütala­
aya (görüş bildirmeme] cüretimden dola­
yı afv-ı cemil-i fahimanelerini [yüksek af­
tarım] rica ve teveccühat-ı samiyelerini
[yüksek teveccühlerini] istifa ederim [di­
lerim] .
Ol babta ferman hazret-ı menlehül em­
rindir. [Bu konuda ferman, buyruk sahi­
bindir] .
Sabık Dahiliye Nazırı Reşid
30 Teşrinisani [Kasım] 1 920

Gelecek sayıda devam edecek. Son Sadrazam Tevfik Paşa Versai//es 'da

23
Cumhuriyet Dönemi
Türkiye
Ansiklopedisi
• •

Onümüzdeki hafta çıkacak


36. fasikülle
4. Cilt tamamlanıyor
Türkiye ' yi öğrenmek i ç i n özgün , C u m h ur i yet Dönemi Türk i ye
yet k i n ve k apsamlı kaynak : Ansi k l oped i s i :
B i l i m adamlarımız, yazarlarımız , Türkiye'yi öğrenmek için
sanatçılarımızdan o l u şan 1 20 vazgeçilmez bir k aynak .
k i ş i l i k yazı kadrosu . . . Bu
kadronun yıllar süren E k s i k fas i k ü l lerin i zi
çalışmasının ürünü . . . tamamlamak i ç i n
Toplumumuz üzerine her k o n u d a İ leti ş i m Yayınları ' na
derinliğine b i lgi . . . Fotoğrafl ar , başvura b i l i r s i n i z .
belgeler , çizelgeler . . .

4. ciltte yer alan H ü k ümetler ve


konular ve yazarlar: Programları: Neşe Erdilek.

i k tisadi Düzen ' e Sorunları:


Gunlük Ha) at: Muraı Belge.
Devralman Iktisadi Miras,
Halkevleri: Tevlik Çavdar. hmir iktisat Kongresı,

Heykel;
Iktisadi Gelişmenin Evre/eri,
Meriç Hızal, Prof.
Iktisadi Politikalar, iktisudi
Tamer Başoglu.
Duşünce ve Politika
Hukuk Düzeni: Adalet ve Tartişmaiarı, Rant
Yargr, Devlet Guvenlik Ekonomisi, Tasarruf
Mahkeme/eri, Cezaevleri, Sorunu; Tevfik Çavdar,
Af, lstıkliil Mahkeme/eri, Prof. Dr. GündUz Ökçlln,
Sıkıyönetim, Sansür, Türk Dr. Çağlar Keyder,
Basmmda Sansur; Prof. Dr. Prof. Dr. Asaf Savaş
Y ı l dızhan Yayla, Aıilla Sav, A k a ı , Dr. Ayşe Trak,
Sellihaıı i n Keyman, lsmeı Prof.Dr. Zeyyaı
Kemal Karadayı, Doç . Dr . Haıipoglu, Nihai Tuncer.
Meıe Tunçay, Doç.Dr.
Bulenı Tanör, Al pay
Kabaca l ı .

Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi


bir Iletişim yayımdır.
İletişim Yayınları/Perka A.Ş.
Klodfarer Cad. İ letişim Han, Cağaloğlu-i sıanbul
rei: 520 1 4 53 - 520 1 4 54 - 520 1 4 55
409
Soldan sağa: Profesörler Kuba/ı, Tunaya, Onar,
Velidedeoğlu ve Orgeneral Gürsel

İstanbul Üniversitesi
Komisyonu'nun
28 Mayıs Bildirisi

• •

Bir Belgenin Oyküsü


T ARlK ZAFER TUNAYA

27 Mayıs 1 960 günü Ankara'ya Genel Kurmay Başkanlığı'nda alın­ heyecanla, sanki yaşamaya çalışır gi­
çağrıldık. İstanbul'dan eski tip bir as­ dığımız büyük salonu kalabalık bir bi anlatmaya çalışırdım . Ama hiçbir
keri uçakla yola çıktı k . Uçağın kol­ subay grubu doldurmuştu. Bizi sıcak ihtilal eylemi içine girmemiştim. O
tukları yoktu. Yanlan sıra biçimi otu­ bir ilgiyle karşıladılar. Bu gurubun anda sanki teoriden uygulamaya çağ­
racak yerlerle çevrilmişt i . İstanbul Milli Birlik adını aldığını henüz bil­ rılmıştım.
Üniversitesi'nden çağrılan bizler ye­ miyorduk . İçlerinde tanıdığımız tek
di kişiydik : Ord. Prof. Sıddık Sami kişi Korgeneral Cemal Madanoğlu' Olup bitenleri keşfetmek için etra­
Onar, Ord. Prof. Hıfzı Ve/det Veli­ ydu . fıma bakınıyordum. Sıddık Sami
dedeoğlu, Prof Hüseyin Nail Kuba­ Onar hoca, rahatsız uçak yolculuğu­
İzmir'de bulunan Orgeneral Cemal
lı, Prof Ragıp Sarıca, Prof. Naci nu unutmuştu. Kısa tümcelerle duy­
Gürsel henüz gelmemişti, bekleniyor­
Şensoy, Prof Tarık Zafer Tunaya ve gularını belirtti . Hıfzı Veldet hoca da
du . Bir süre sonra geldi Paşa. Uzun
Doçent İsmet Girit/i. Uçakta o zaman heyecanlıydı . O da, şimdi hatırlaya­
masanın başına oturdu . Kısa konuş­
tanışmadığırnız kimseler de vardı. Pi­ mayacağım bir konuşma yaptı . En
malar başladı. Ben konuşmadığıını
lotlar ve mürettebat imzalarımızı top­ çok anımsadığım Prof. Kubalı 'nın
hatırlıyorum .
luyorlardı. Kağıt bulamayanlar uçak­ uzun konuşmasıdır. Fakat yirmi dört
la ilgili dergi sayfalarında buldukları Böyle anların heyecanı d a bir baş­ yıl sonra, ne söylediklerini anımsamı­
boş yerlere imzamızı attırıyorlardı. ka oluyor . Mesleğimin 2 3 . yılınday­ yorum. Yalnız bir ara gizli uçuş ya­
Uzun, çok uzun gelen ve bazıları­ dım . Derslerimin konusu gereği hep pan Amerikan uçaklarından söz et­
mızı hasta eden bir uçuştan sonra Gü­ İ ngiliz, Amerikan, Fransız devrimle­ mişti. Ragıp hacayı uçak sarsmıştı ve
vercin lik (Etimesut) hava alanına in­ rini anlatmış, bu tarih olaylarının bel­ çok rahatsızdı . Hepimizi dinledikten
dik, merasimle karşılandık ve doğru­ gelerini akutmuş ve yorumlamıştım. sonra Gürsel Paşa konuştu. Hoşgel­
ca Genel Kurmay Başkanlığı ' na git­ Bütün merakım, ilgim, araştırmala­ diniz sözlerinden sonra yaptığı kısa
ti k . Yol boyunca "tezahürat" yapı­ rım ve sevgim Türk Devrim Tarihi konuşmasından şu türnceler gayet iyi
lıyordu. üzerinde toplanmıştı. Hem de bunları aklımda kalmış:
25
410
"Biz iiniversiteye inanıyoruz. Ha­ Sıdd ı k Sami bey bize dönerek , 27 neş yüzü görüyor ve yayınlanıyor. Ye
yir iman ediyoruz. Sizlerden yeni bir Mayıs hareketinin anlamını dile get i­ tarihsel oluşlar bakımından çok k ısa
anayasa yapmamz1 istiyoruz. Hiçbir ren "bir şeyler" yazdığını söyledi . Bir sayılan bu dönemin iniş çıkışları ara-.
müdahalefikrinde de/Iili::;. Yalmz, ya­ an yine kağıtlarına döndü . Son t üm­ sında yerini almış bulunuyor.
pacağuuz bu anayasada iki şeyin ol­ cesini tamamladı . Bize uzat t ı .
Bunlar ı , tarih el belgelerin açı klan­
nıasml istiyoruz. Din istismamu ya­ Kağıtlar Ankara Palas antet ti idi ve
ınası ve gelecek kuşakların inceleme­
saklayan hükümler bulunsun ve ikinci yazı esk i_ Türkçeydi . Ok umam ızı ve
sine sunulması için yazıyor ve 27 Ma­
bir meclis olsun . " " ilave edeceklerimiz" varsa eklerne­
yıs hareketiyle ilgili bu ilk yazım ı ,
A k şam Ank ara Palas ' t a konuk mizi isted i . Yelidede hocayla onun
mümkün merıebe yorunısuz olarak
edild i k . Otel kapısı ö.nünde arabalar­ karşısında kağıtları heyecanla okuduk
kaleme alıyorum .
dan indiğimiz zaman, görevli inzibat ve biz de esk i Türkçe çı kmalar yap­
erlerinin hepimizin ellerini öpüp boy­ t ı k . Kağı tlar elden ele dolaştı. İ şte 28 May1s Bildirisi' n i n öyküsü
numuza sarıldıkları bugün gibi göz­ budur. Unuttu klarım olmal ıd ı r . Bu­
Genel Kurmay Başkanlığı ' ndaki
lerimin önünde . nu da o zamanı yaşayanlar her zaman
aynı salona gitt i k . Metin ok undu.
Galiba ertesi sabah erken kal kan­ ek leyebilirler. Daha sonra, üsiGbunu
Üzerinde pek az -belki anımsayama­
lardan bi riydi m . İ l k kez girdiğim ve ve dilini ağdalı bulan arkadaşlar, met­
dığım birkaç sözcük değişikliği- ya­
bir gece geçirdıJim Ankara Palas 'ın nin daha Tü rkçe ve daha anlaşılır ol­
pılarak kabul edildi . Sunuş satırları ,
koridorlarında et rafıma bak marak masını istediler. Görevi , bu işlerin us­
imza sat ırlarını saptayan değişiklik­
dar bir merdivenden otel lobisine tası olan Yelidede hocamız üstlendi.
lerle Ord. Prof. Yelidedeoğlu tarafın­
doğru İnıneye başlad ım. Ye aynı bildıri daha değişik bir di lle
dan eklenmişt i r .
Merdivenin tam ucunda, yüksek kamuoyuna aktarıld ı .
arkalık lı bir kolt uğa oturmuş, elinde­ Prof. Onar'dan yazdığı kağıt ları ,
ki kağıtlara eğilerek bir şeyler yazan tarihsel bir anı olarak saklamak üze­ Ben d e dünyada t e k olan Bildiri'
Sıdd ı k Sami hocayı gördüm. re i stedim . O da kabul et t i . yi , kendi k üçük arşivimin gölgesi için­
İndiğimde Yelidede hoca da gel­ Klişesini gördüğünüz belge metin­ den çık ararak görevimi yapt ığım ka­
mişt i . leri , yirmi dört yıl sonra ilk kez gü- nısındayı m.

İstanbul Üniversitesi Komisyonu'nun

28 Mayıs Bildirisi
Milli Birlik Komitesi ve Türk Silahlı kilii t Hukuku Profesörü H üseyin Nail adi ve siyasi bir hükümet darbesi saymak
Kuvvetler Başkumandanlığı tarafından KUBAL I , Istanbul Hukuk Fakültesi İda­ doğru değildir. Devlet, Hukuk, Adalet,
yeni bir anayasa ön projesi hazırlamak re Hukuku Profesörü Ragıp SARlCA, İs­ Ahlak, Amme menfaati ve amme hizme­
üzere Ankara'ya çağırılarak görevlendi­ tanbul H ukuk Fakültesi Esas Teşkilat H u­ ti fikrini temsil etmesi ve amme haklarını
riimiş olan İstanbul Üniversitesi Rektörü kuku Profesörü Tarık Zafer TUNA YA, koruması gereken siyasi kudret maatees­
ve H ukuk Fakültesi İdare H u kuku İstanbul Hukuk Fakültesi İdare Hukuku süf aylardan, hatta senelerden beri bu ma­
Ord. Profesörü Sıddık Sami ONAR, Is­ Doçenti İsmet G İRİTLİ 'den kurulmuş hiyetini kaybetmiş, şahsi nüfuz ve ihtiras­
tanbul Hukuk Fakültesi Dekanı ve Ceza olan komisyon, rektör Sıddık Sami larla zümre menfaatini temsil eden mad­
H ukuku Profesörü Naci ŞENSOY, İstan­ ONAY 'ın başkanlığında toplanarak aşa­ di bir kuvvet haline gelmiştir. Her şeyden
bul H ukuk Fakültesi Medeni Hukuk Ord. ğıdaki esasları tesbit etmiş ve Milli Birlik evvel hukuka bağlı sosyal bir kuvvet ol­
Profesörü H ı fzı Veldet VELİDEDEOG­ Komitesi Başkanlığı'na sunmuştur: ması lazımgelen Devlet kudreti, bu ihti­
LU, İ stanbul Hukuk Fakültesi Esas Teş- Bugün içinde bulunduğumuz durumu ras ve nüfuzun tahakkuk vasıtası haline
getirilmiştir. Bunun içindir ki siyasi kud­
ret, asıl Devlet kuvveti olan Ordusuyle,
Adliyesi ve barolariyle, vazifesine bağlı­
nLCUf PALAS. Al'it:''4 lık göstermek isıiyen memurlariyle, üni­
1'1.LifO"'oo 1 o51 o ( ) versiteleriyle, umumi efkarın mümessili
olan basını ve öteki sosyal müessese ve
kuvvetleriyle her türlü manevi bağlantı­
sını kaybederek Devletin öz ve ana mü­
esseselerine ve Türkiye'nin dünya Devlet­
ler camiasında medeni bir devlet olarak
layık olduğu yeri muhafaza etmesi bakı­
mından olağanüstü değer ve ehemmiyet­
te olan ATATÜ RK inkılaplarına karşı
düşman durumuna düşmüştür. Vatandaş­
Iara, muhalefete, memurlara, basma ya­
pılan tazyik, üniversite gençliğine ve üni­
versitenin, 30 ve hatta 40 senelik meslek
hayatını idrak etmiş ve eski hocalarına ve
büyük bir istikbal vaadederek yetişmiş ve
26
-l l ı
yetişmekle olan yeni öğretim üyelerine ve
yardımcıianna ve talebelerine karşı hare­ A NKA R A Ti.LCIAF , f'Al.AS, ANit�....
TllliFON 1 6 5 1 0 ( 5 )
kete geçmiştir. Şöyle k i : Kendi men faal PA L A S
ve ihtirasına bağlanınayı kabul ederek ANKARA - TÜRKIYE
___ J_ / 19_

meslek ve vazife şuurunu ve bunun kud­


siyelini kaybeden bir takım idare amirle­
rini ve polislerini veya polis kıyafetine so­
kulmuş meçhul kimseleri üniversiteye sal­
dırtmıştır. Hiçbir hukuk ve idare ilminin
ve hukuka bağlı devlet rejiminin kabul et­
miyeceği sahalarda silah kullandırarak
masum üniversite gençlerinin ölümüne,
ağır yaralanmasına ve bir kısmının sakat
kalmasına sebep olmuştur. Talebesini ko­
rumak ve vazifesini görmek isı iyen üni­
versite hocalarını, dekanlarını ve rektörü­
nü dövdürmüş, yerlerde sürükletmiş ve
yaralatmış ve bunlara medeni bir memle­
kette en köt ü insanlara yapılm ıyacak mu­
ameleleri yaptırmak suretiyle siyasi nüfu­
zunu devam et tireceği ni zannetmiştir.
Hak ve hukukla, Devlet fikriyle hiçbir
alakası olmıyan bu gibi hareketleri yap­
tıran bir zümre artı k sosyal bir müessese
sayılamazdı. Hükumet şeklindeki bu ıe­
şek kül gerçekte sosyal bir müe sese vas­
fını kaybetmiş bulunuyordu. Bu vakıa
H ükumetin sosyal ve milli bir müessese
olmaktan çıkarak şahsi bir nüfuz ve ihti­
ras aleti haline gelmiş bulunduğunu gös­
termektedir.
Meşruiyyet bakımından da durum ay­
nıdır: Bir hükumetin meşruiyyeti sadece
menşeinde, yani iktidara gelişinde değil ,
iktidarda d a kendisini b u mevkiye getiren
anayasaya riayeti ve Millet efkan, Ordu,
Kaza ve ilim müesseseleri gibi müessese­ PAl.AS, ANI(A-A
TUC&IIP :
A NK A R A 'fUIJON 1 6 5 1 0 ( 5 )
lerle işbirliği yaparak, H ukuk nizarnı için­ PA L A S
de yaşaması ile ve devamı ile mümkündür.
Halbuki H ükumet ve siyasi iktidar, bir ta­
raftan anayasaya tamamen aykırı kanun­
lar çıkarmış ve bunlara dayanmak sure­
tiyle anayasayı ihlal etmiştir; kanunsuz ic­
raatta bulunmuştur. Diğer taraftan hüku­
metin bir muvazene, sükun ve huzur arnili
olması gerekli olduğu halde, Hükumet ,
Devlet müesseselerini, politik ve sosyal
müesseseleri ve hatta bunların içinde ya­
şıyan insanları birbirine düşürme k , hal­
ka ve dış aleme karşı bunları kötüleyerek
bir anayasa [?] bir anarşi arnili haline ge­
tirmek suretiyle meşruiyyetini kaybetmiş­ Tl.I..CkAF ' PALAS, ANII.AıtA
A NKA R A
tir. nLUON 1 b !1 1 C fl i )
PA L A S
Milleti temsil etmesi gereken Büyük J 1 t9
Millet Meclisi de siyasi iktidar tarafından ,-- /
' ...,JA
_/ r
hakiki bir teşri organı olmaktan çıkarıla­
rak şahıs ve zümre menfaatine hizmet
1.....- :J'� J ":_-.r- � ::-::.;
eden bir parti grubu l;ıaline getirilmiş ol­
mak suretiyle fiilen münfesih hale gelmiş­
tir.
Böyle bir durum karşısında Devletin
Ordusu, idaresi ve her çeşit müesseseleri, � :,.ı' . , O .) _'-..; , r �p"', · �-
kendilerine temel olacak Devlet fikrini
temsil etmek vasfını ve adı geçen mües­
seseler a rasında muvazene arnili olmak
hüviyetini kaybetmiş ve böylece eski ikti­
dar siyasi kudretini çoktan kaybeylemiş
bulunuyordu. İşte bu gün ve bu sebeplerle
Devlet müesseselerini, içtimai müessese-
412
leri, siyasi kudreti ve meşru hükumeti ye­
Tetorof ı PAUI · Aalıoııre
TelefH ı 16510 (5)
niden kurmak mecburiyeti hasıl olmuştur.
Milli Birlik Komitesi hareketini yani Dev­
let müessese ve kuvvetlerinin idareyi ele
almasını bu mecburiyetin, yani Devlet ni­
zammı bozan, halk ı birbirine düşürerek
anarşiye yolaçan, sosyal müesseseleri iş­
liyemez bir hale koyan ve bu müessesele­
rin dayandığı ahlak temellerini yok etme­
ğe çalışan fiili bir durumu önliyerek meş­
ru ve sosyal nizarnı tekrar kurmak ihtiya­
cının bir neticesi sayıyoruz.
Bu durum karşısında ilk olarak alınma­
sı gereken iki tedbir vardır:
Birincisi: Amme hizmetlerini, gerçek­
leşmesi istenilen ve milletçe özlenen de­
mokratik icaplara şimdiden uygun olarak
yürütecek ve insan hak ve hürriyetlerini
koruyacak, amme menfaatini gözetecek
fiili ve geçici bir hükümet kurarak idare­
yi devam ettirmek.
Telefoıtı 16510 (S) ikincisi: Devletin ihlal edilmiş ve işle­
O T E L C I L. I K
ANONIM ŞIRKETI yemez bir hale gelmiş anayasası yerine bir
M 0 D 0 A L0 K
hukuk devletinin gerçekleşmesini sağlıya­
Seyı r cak , Devlet organlarını kuracak ve sosyal
müesseselerin hak ve adalet prensiplerine,
demokrasi esaslarına dayanmasını temin
edecek bir anayasa hazırlamak. Ayrıca
milletin gerçek iradesinin ızharına imkan
verecek bir çoğunluk istibdadına mani
olarak siyasi kuvvetin soysuzlaşmasını ön­
liyecek esaslar dahilinde bir seçim kanu­
nu meydana getirmek.
Kısa bir zaman zarfında başarılacak bu
hazırlıktan sonra seçimlerle demokratik
müesseseler vücuda getirilecek ve hukuk
devleti yeniden gerçek ve tam manasiyle
kurulmuş olacaktır. İşte komisyonumuz
bu anayasayJ hazırlamak üzere vazifeye
çağırılmıştır. Bu, bir ön proje olacaktır.
Bu vazifeyi en büyük ve şerefli bir millet,
A N KA R A TELCIAF : PALAS, ANKA U
memleket ve meslek vazifesi olarak büyük
TELEFON 1 6 5 1 0 (3)
PA L A S bir şevkle geceli , gündüzlü çalışınakla ye­
ANKAR.A - TORKIYE __ j ·--1 19 rine getireceğiz.
Komisyonumuz ilk olarak İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden davet
edilen görevli öğretim üyeleriyle, Anka­
ra Üniversitesi 'nden davet edeceği öğre­
tim üyelerinden mürekkep bir hazırlayıcı
küçük komisyon olarak çalışacak , hazır­
layacağı projeyi temyiz, Devlet Şurası , Di­
Telsraf ı PALAS · .u.lıı•r•
Telef• ı 16510 (5) vanı muhasebat, Askeri kaza hakimleri gi­
O T ELCILIK
bi en yüksek kaza müesseselerinden, ba­
sından, barolardan ve benzeri sosyal mü­
esseselerle mütehassıslardan meydana ge­
tirilecek daha geniş bir hey'etin ve Milli
Birlik Kornitesi tarafından kurulacak hü­
kümetin tetkikine arz edilecektir. Bu ana­
yasa projesinin hukuki şeklini alması için
takip edilecek usül de ayrıca tesbit edile­
rek umumi efkara arz olunacaktır.
M üstakbel anayasanın hakiki hukuk
devleti fikrini gerçekleştirmesi, insan şeref
ve haysiyetini, fert hak ve hürriyetlerini ol­
duğu kadar sosyal haklan da teminat altı­
na alması, Devlet organlarının sosyal mü­
esseselerini kuran ve koruyan bir muva­
zene arnili olması, kanunların anayasaya
uygunluğunu sağlıyacak m üesseselere yer
28
413
vermesi, bunun için de iktidarı teşkil eden
bir meclis çoğunluğunun meşru hak ve
yetkılerini aşarak yarının iktidarı olabile­
cek bir meclis azınlığını ezememesi, de­ A NK A R A Tll.ClAf PALAS. A"''ltAIA

PA L A S
TUUON 1 6 5 1 0 ( '; )
mokrasinin en esaslı varlık şartı olan si­
ANKARA - TORKIYE
yasi hayatı felce uğratamaması için gerekli
bütün esasları ihtiva etmesi lazımdır.
Bu prensipler üzerinde komisyon üye­
leri kendi aralarında olduğu gibi, Milli
Birlik Komitesi Başkanlığı ve Türk Silahlı
Kuvvetler Sayın Başkumandanlığı ile ta­
mamen müttefiktir. 28 Mayıs 1 960. -

.,.,... , h-O . ·/! :,_, j u l ..ı: � � (; ,� L �;;;("..> ı �. Lv) �·� _, <>'"--' • _..u

:
,. '- , \ � \ ,.ı � >')l
BAŞKAN
..
C,;.- -;. ı:•
. 1 ••
•/ '
,
• :J:• • (.•/, '
. ..
·, �':.' o�> ; ;...... ;} ; u..,� ';d: �

tri:: '
İstanbul Üniversitesi :. ?,
' ;.. ' ..-
Rektörü Ord . Prof. 1., ,.. 1 �
S oddok AR


TEtCRAF , PALAS, ANUJ.A
A NK A R A TELI,ON 1 6 5 1 0 (5)

PA L A S

� -
ANKARA - TORKIYE - _/ _] 19 -
ÜYE
. 1
Istanbul H ukuk Fakültesi
Dekanı ve Ceza Hukuku w..;...->� aJ ' � , <>fo� � •P r �:?o/ ; �� u : j4, , v-� ,; � > , -;
Prof. Naci ŞENSOY

·- r
. ....,. . �·->i'

�; � �
�.;> , } � , � > �),__.. ; 1 �...-

� ·_; c.) ;; t Y- " � /

ÜYE
İstanbul H ukuk Fakültesi
Medeni Hukuk cr' ,}-.._ı ....·..;... ..,> � ,_J- 1 ..)P;
ürd . Prof. H ı fzı Veldet
V E L İ DEDEOGLU

?f��
ÜYE
İstanbul Hukuk Fakültesi
Anayasa Prof.
H üseyin Nail KUBALI

���
ÜYE

ÜYE
İstanbul Hukuk Fakültesi
Anayasa Profesörü
Tarık Zafer TUNA YA
------
TUCI.Af PAlAS, ANKAilA


:ı..:-
A NK A R A
PAL A S
TILEFON 1 6 5 1 o C D

____)____) 19 -

ÜYE - -
İstanbul HuKuk Fakültesi
İdare H ukuku Doçenti
İsmet G İ R İ T L İ

=ıc"'-l�cr� \f
414

Casusluk insanlık tarihi­ Prof. Dr. TANER TiMUR


nin en eski mesleklerin­
den biridir derler. Her­
halde doğrudur. Devletin
ilk ortaya çıkış anların­
dan i tibaren, siyasal iktidarlar muh­
temel rakipleri ve düşmanları hakkın­
da doğru bilgilere ihtiyaç duymuşlar­
dır. Bu bilgiler, en sağlıklı biçimde,
bizzat bu rakip ve düşmanları içinde
yaşayan, onlardan biri gibi görünen
veya hiç olmazsa onlara dost sayılan
kimseler tarafından sağlanabilirdi . Mavroyani Paşa Anlatıyor:
"Muhbirlik" , modern çağların teknik
olanaklarına ulaşana kadar casuslu­

Osmanlı
ğun başlıca şekli olmuştur.
Casusluğun tarihi çok eski olmak­
la beraber, örgütlenmesi nisbeten ye­
nidir. Batı' da, mutlak monarşiler ça­ • •

Gizli Po lis Orgüt�


ğında, genel polis teşkilatının bir şu­
besi olarak ilk örgütlerine kavuşmuş­
tur. Fransa' da, XVII I . yüzyılda siya­
sal polis, bütün ileri gelen Fransız ay­
dınlarının fişlerini tutuyordu. Özel
hayatla ilgili ayrıntıların da kaydedil­
diği bu fişlerde, Aydınlık çağının en
güçlü düşünürlerinin, zamanlarında
nasıl izlendiklerini görüyoruz. Meş­
hur " Ansiklopedi"nin mimarı Dirle­
Nasıl Kuruldu ?
rat'nun "tehlikeli bir insan" ı olarak
ni�elendiği bu fişler, Aydınlık çağının ziy ve kıyafetinde daima casuslar git­ zaman zaman. kendi özel düşmania­
karanlık yönünü yansıtmaktadır. Na­ ıneli ve ne işitirse haber getirmelidir . . . rına karşı bilgiler vermekten geri kal­
poleon savaşları sırasında ise, haber­ Çok vakit olur ki valiler, mukataa er­ mıyorlardı. F . Babinger, Fatih Sultan
alma örgütleri, siyasal iktidarları de­ babı, memurin ve ümera isyan ve mu­ Mehmed'le ilgili biyografisinde, Sul­
rinden etkileyen büyük bir önem ka­ halefete meyleder ve padişah hakkın­ tanın sarayına davet ettiği İtalyan sa­
zanmışlardır. da fenalık ister ve sui fikirde bulunur. natkarlardan dahi zaman zaman is­
Casus gelip haber verince, hemen pa­ tihbarat amacıyla yararlandığılll
Osmanlı Devleti , batılı mutlak mo­ d i ş a h atına b i ner ve askerini yazar. 4 Kısaca Osmanlılar, yükseliş
narşiler gibi, homojen bir ulusa ve ge­ sevkeder' ' . 2 Gerçekten Osmanlı Dev­ devrinde, kendi düşmanları içinden
lişen bir pazara dayanan merkeziyet­ let geleneğine, casusluğun önemi ile de casuslar bulmada güçlük çekme­
çi bir devlet değildi. Eski tip ve ken­ ilgili fikirler, daha ziyade eski İran rnişlerdir. XIV. Louis devrinde, bir
dine özgü bir merkeziyetçiliği olan bir yönetim ilkelerinin model alınmasıy­ İtalyan yazarının yazdığı "Sultaııın
iktidar yapısıydı. Bu yüzden Osman­ la giriyordu. XVI. yüzyılın sonların­ Casusu" başlıklı, tamamen hayal
lılar, X I X . yüzyıl ortalarına kadar da Mustafa Ali, Devlet idaresinde ca­ mahsulü ve Avrupa'yı bir Türk casu­
gizli bir haberalma örgütüne sahip al­ susluğun rolünü belirtirken, Osman­ sunun kalemiyle eleştİren bir eser Ba­
mamışlar ve klasik biçim muhbirler­ lılarda büyük bir itibarı olan Sasaru tı'da büyük bir ilgi görmüş, birçok
le yetinmişlerdir. Aslında Osmanlılar, hükümdarı Ardeşir'i örnek gösteri­ dillere çevrilmiş ve XVI I I . yüzyıl or­
gerek teoride gerekse pratikte, siya­ yordu. Ardeşir her tarafa becerikli ca­ talarına kadar okunmuştu .5 Ancak
sal nitelikli İstihbarata çok önem ve­ suslar göndermekle meşhurdu .3 duraklama ve özellikle gerileme ça­
riyorlardı. Osmanlılarda bir çeşit yö­ Bütün diğer devletlerde olduğu gi­ ğında, durumun gider�k tersine dön­
netim bilimi ilkelerini teşkil eden "Si­ bi, Osmanlılar da istihbaratçılığı, dış düğüne ve Batı'nın Osmanlı tebaası
yasetnameler" sık sık casusluğun ve iç hedefli olmak üzere iki düzeyde arasında daha kolay casuslar buldu­
önemini belirtmişlerdir. Örneğin Os­ kullanıyorlardı . Osmanlı yükseliş ça­ ğuna tanık oluyoruz.
manlı ulemasının çok iyi bildiği, Ni­ ğında, yabancı ülkelerle ilgili bilgile­ Dış ülkelerle ilgili istihbarat konu­
zamülmülk ' ün Siyasetname'sinde şu ri, daha ziyade Hıristiyan ve Yahudi sunda Batı'yla Osmanlı Devleti'ni
öneriler ver almaktadır: " H er tarafa cemaatler arasından çıkan kimseler karşılaştırırken önemli bir noktayı
tacir, seyyah, sufi, derviş, ilaç satan sağlıyordu . Batılı ülke mensupları da gözden uzak tutmamak gerekiyor.

30
415

bitenleri küçümsemişler ve XIX. yüz­ rak söylenebilir ki, XIX. yüzyılda, gi­
yıla kadar Batı'da devamlı elçilikler derek artan bir biçimde, Osmanlı
kurmamışlardır. Fransız düşünürü Devlet aygıtı ve ordusu, Batılı diplo­
Voltaire, XII. Charles isimli eserin­ matların, uzmanların ve ajanların
de, Osmanlı Devleti'nin kendini be­ kontrolü altına girmiştir. Bunlar, Av­
ğenmişlik içinde Batı'ya temsilci gön­ rupa düzenini de tehdit eden ihtilalci
dermediğini ve bu yüzden dış politi­ hareketlere karşı9 veya denetim altın­
kasının tam bir cehalet içinde oldu­ da bir Osmanlı bütünlüğü konusun­
ğunu yazar. 6 Oysa, daha XVI I . yüz­ da, yer yer Osmanlı iktidarına da yar­
yılın ikinci yarısından itibaren, Os­ dım etmişlerdir. Çelişkiler içinde ge­
manlı Sarayı ile ilgili ayrıntılı bilgiler lişen bu "yardımlar" , Osmanlı " re­
ve dedikodular, Batı gazetelerinde ha­ formları"nın daha iyi anlaşılması için
ber olarak çıkmaktadır. Osmanlılar değişik bir yaklaşımla incelenmelidir.
Batı ile ilgili bu bilgisizliklerinin acı­ O dönemin devlet adamları bu duru­
sını, özellikle gerileme devrinde çek­ mun elbette ki farkındaydılar. Rakip­
mişlerdir. Bu dönemde İ stanbul'da lerini, koruyucu devletler ve elçilerle
1-. büyük devletlerin elçilikleri, drago­ birlikte düşünüyorlardı. Mustafa Re­
manları, ticari ve askeri uzmanları ve şid Paşa, bu desteklerden fazlasıyla
yerli ajanlarıyla birlikte, birer iktidar yararianınakla beraber, bunun yarat­
mihrakı haline gelmiş ve " Şark Me­ tığı sistemden yine de şikayet ediyor­
selesi" adı altında asıl siyasal müca­ du . Bir muhtırasında, Reşid Paşa
dele bunlar arasında geçrneğe başla­ şunları yazmıştı: "Bir vezir memleke­
mıştır. Burada Türkiye'de egemen ta­ tin iyiliği için çalıştığı vakit, yabancı
rih görüşünde hala süregelen bir yan­ ajanlar ustalıkla onun rakiplerinin et­
lışın altını çizmek isterim. Osmanlı­ rafını sarıyor; bir yandan kıskançlık­
lar asker! planda başarısızlıklara uğ­ larını tahrik ederek, öte yandan da
ramağa başlayınca, Batılı devletler as­ sultan nezdinde bir sürü entrika ile,
ker! uzmanlar gönderrneğe ve bu rubunda bin türlü şüphe yaratıyorlar­
Ingiliz Elçisi Strwfort Catming alanda "reform" lara öncülük etme­ dı . " 10 İ şte böyle bir durumun sonu­
ğe başlamışlardır . Gerçekten Baron cu olaraktır ki, Osmanlılarda istihba­
de Tott, Moltke gibi subaylarından rat örgütü, yabancılar lehine kurul­
Toplumsal bilimler ilerledikçe ve çe­ Osmanlı ordusunda, Batılı asker! muştur. Bu örgütlenmenin hikayesi­
şitli ülkeler arasındaki temas olanak­ yöntemlerin öğretilmesi açısından ya­ ne başlamadan önce, Osmanlılarda iç
ları arttıkça, yabancı memleketlerle il­ rarlı oldukları doğrudur . Ancak istihbaratla ilgili birkaç şey söylemek
gili İstihbaratın büyük bir kısmı !ega! unutmamak gerekir ki, bu subaylar istiyorum.
yollarla toplanınağa başlanmış ve ca­ sadece asker değil, aynı zamanda dip­
susluk , başka yollarla edinilemeyen, lomat olarak ikili bir işieve sahiptiler.
sır teşkil eden bilgilere inhisar ettiril­ Amaçları, Osmanlı ordusunun savaş
miştir. Örneğin, yasal alanda, Batılı­ yeteneğini artırmak; fakat aynı za­
Iann Osmanlı toplumu ile ilgili ola­ manda onu kendi ülkelerinin ulusal "NAKL-İ KELAM "
rak kaleme aldıkları yüzlerce " Seya­ çıkarları yönünde kullanmaktı . Yüz­ OSMANLl DA DA
hatname"leri düşünelim. Aslında yıllarca Osmanlı ordusunu baş düş­ MUTEBER MESLEK
misyoner, tüccar, asker, maceraperest man olarak görmüş Avrupalı uluslar, DEG İ L D İ
vb. gibi çeşitli kimseler tarafından ya­ neden şimdi onu güçlendirrneğe çalı­
zılan bu seyahatnameler, kısmen bi­ şacaklardı? Baron de Tott gibi, Türk­ İçine kapalı bir toplum olan ve sa­
rer " istihbarat raporu" gibi kaleme lere karşı antipatİsini ortaya koymuş vaşlar ötesiride dış dünyaya büyük bir
alınmışlardır. Bunların birçoğu prens­ bir kişi, neden Osmanlı modernleşme­ ilgi göstermeyen Osmanlılarda, iç is­
Iere ithaf olunmuş olup, içlerinde sine katkıda bulunacaktı? 1 930' ların tihbarat, yönetici zümre arasındaki
planlar, askeri ve stratejik bilgiler ih­ başta gelen Nazi teorisyenlerinin, Ge­ kavgalara bağlı olarak büyük bir yer
tiva edenler de az değildir. Hatta bun­ neral Moltke'yi ilk temsilcileri arasın­ tutuyordu. Osmanlı merkez! iktidarı;
lardan Türklere karşı bir savaş planı da görmeleri boşuna mıdır?7 Bunla-· saray ileri gelenleri, güçlü paşalar, et­
ile bitenler de vardır. Ayrıca bu gibi rın dışında, Avrupa'da idama mah­ kili ulema, yeniçeri ve sipahi ağaları,
geçici misyonlar dışında, Batılılar kum olduğu için kaçarak Osmanlı nüfuzlu tüccar ve sarraflar gibi birey­
XVI . yüzyılın ortalarından itibaren Devleti'ne sığınmış ve sözde müslü­ sel iktidar milırakları arasında oluşan
İstanbul'da devamlı diplomatik tem­ man olmuş Humbaracı Ahmed Paşa ve devamlı değişen çeşitli ittifaklar­
silcilikler kurarak, İstihbaratı kurum­ (Comte de Bonneval) gibi macerape­ dan doğuyordu. Bu milırakların hep­
sallaştırmışlardır. Osmanlılar ise, il­ restierin gerçek rolünü de yeniden si, rakiplerinin tüm eylemlerinden ha­
kel ve bağnaz bir inatla, Batı'da olup gözden geçirmek gerekir.8 Genel ola- berdar olmak ve acı sürprizlerle kar-
416

şılaşmamak için mümkün olduğu ka­


dar çok muhbirden yaradanınağa ça­
lışırlardı . Osmanlı tarihinde I V . Mu­
rad ve Köprülü Mehmed Paşa gibi
merkezi idareyi en güçlü haline sokan
sultan ve vezirler, aynı zamanda en
çok muhbir kullanan yöneticiler ol­
makla şöhret yapmışlardır. XIX. yüz­
yılda ise, I l . Mahmud ve I I . Abdül­
hamid gibi sultanlar veya Ali Paşa gi­
bi vezirler zamanında "jurnalcılık"
en aşırı boyutlara ulaşmıştır. Bununla
beraber, "nakl-i keHim" denilen
muhbirlik Osmanlı toplumunda hiç­
bir zaman makbul ve popüler bir
" meslek" olmamıştır. Osmanlı Nasi­
hatname'leri yer yer dış aleme karşı
casusluğun önemini belirtmekle bera­
ber, muhbirlikten söz etmemişler ve
ettikleri zaman da "nakl-i kelam"ın

�J-� .
ahlaksızlığını ortaya koymuşlardır. 1 1

A bdülhamid dönemi hafiyeleri (1909 'da yapiimış kar/posta/lar) (üslleki iki resim); karşı sayfa­
da Hafiye Başı Selim Melhame Paşa ve "firar "ına ilişkin haber: FİRA Rİ SELİM MELHAME­
�-u�_TAN V? yEziR Merkum [adı geçen} Mekteb-i Sultani [Galatasaray} Müdür vek{ı/etinde bulunduğu sıralarda bir
OLUMLERININ yolunu bularak hizmet-i devlete girmiş ve takip ey/ediği hafiyelik mesleği sayesinde makamat-ı
NEDENi HEP GİZLİ {ıfiyeyi ihraza [yüksek makamlara geçmeye] kadar muvaffak olmuştur. Merkum bilcümle Beni
f \ KALDI
I�-
Melhameyi [M. soyunu] birer suretle kayırdığı gibi hafiyeliğin gavamızını [sırlarını} tamamiyle

Muhbirliğin dışında, Osmanlı yö­


tictarların birbirlerini nasıl etkiledik­
leri bütün yönleriyle hiçbir zaman an­ ,�
. OSMANLI
neticileri, iktidar kavgalarında kışkır­ laşılamaz. Osmanlı tarihi de, elbette · DEV�ETİNJ?E SARAY
tıcı ajanlar da kullanmışlardır. XVII·. bu kuralın dışında değildir . Bu ba­ HEKIMLERI HER
yüzyılın meşhur yeniçeri - sipahi kav­ kımdan, Mavroyani Paşa'nın kaleme
galarını tahrik eden bir vezir, açıkça 1
ZAMAN ÖNEMLİ ROL
aldığı -ve Türkiye'de pek bilinmedi­
' 'yeniçerilerle sipahiler birbirleriyle ğini sandığım- kitapçığı hayli ilgi çe­
OYNAMIŞLARDIR
öldüresiye boğuşmadıkça bize emni­ kici olsa gerektir. Osmanlı Devleti' nde saray hekim­
yet yoktur" 12 demiştir. Aynı vezir, leri her zaman önemli siyasal roller
yeniçerileri sipahilere karşı tahrik için Mavroyani Paşa, ı 89 ı ' de yayınla­
oynamışlardır. Bir yandan, hiçbir
adamlarından birini sipahi kılığına nan 5 ı sayfalık küçük eserinde, Os­ şüphe uyandırmadan sultanın ve ya­
sokmuş ve ona bir yeniçeri öldürt­ manlı Devletinde gizli polisin nasıl
kınlarının yanına girip çıkabilmeleri
müştür. XIX. yüzyılda Osmanlı Dev­ kurulduğunu anlatmaktadır. Kitap
ve onların sağlık durumlarını yakın­
leti giderek bağımsızlığını kaybettiği imzasız olarak yazılmıştır. Eserin
dan bilmeleri; öte yandan da hemen
için, yabancı ajanların ve onların yerli Mavroyani Paşa tarafından yazıldığı­
hepsinin azınlıklardan olmaları ve
ortaklarının eylem biçimleri daha tra­ nı, kataloglara kayıt ediliş şeklinden
Batı dilleri bilmeleri, onları yabancı
jik boyutlara ulaşmıştır. Bu dönem­ öğreniyoruz. Eserden Fransa Ulusal
ülkeler için çok cazip kılıyordu. Ço­
de bazı sultanların ve vezirlerin ölüm­ Kütüphanesi'nde iki nüsha vardır ve
ğu kez kendileri de Batı' nın bu ilgisi­
lerinin tabii bir ölüm mü, yoksa bir her ikisinin de nadir kitapların yer al­
ne cevap vermişlerdir. Osmanlı Dev­
cinayet mi olduğu devamlı tartışma dığı ayrı bir bölümde (Rezerv) bulun­
leti'nde, "ikili ajan" olarak çıkarla­
konusu olmuş ve birbirleriyle çelişen ması, bunlara belli bir önem verildi­
rını korumuş ve refah içinde yaşamış
doktor raporları düzenlenmiştir. Os­ ğini göstermektedir. Kitap ı 89 ı 'de
bir sürü başhekim vardır. Bunlardan
manlı bağımlılığının sonucu ve sim­ basılmış, ı 892'de ikinci baskısı
Lord Byron'un hekimi iken , onun
gesi olarak, Osmanlı gizli polisi de ya­ yapılmıştır. 1 3
ölümünden sonra Osmanlı Sarayı' na
bancı bir elçinin girişimiyle kurulmuş Mavroyani Paşa, Sultan Abdülha­ yerleşmiş İngiliz doktoru Millingen'
ve başına da bir yabancı getirilmiştir. mid'in özel doktoruydu. Tıp konula­ in hikayesi çok ilginçtir. Öyle görü­
Gizli polislerin tarihi, doğaları ica­ rında, yabancı dillerde basılmış bir­ nüyor ki Mavroyani Paşa da bu ikili
bı, daima bir esrar perdesine bürü­ çok kitabı ve makalesi vardır. Fakat ajanlardan biriydi . Gizli polis hakkın­
nür. Zamanla birçok şey gün ışığına burada bizi ilgilendiren siyasal kişili­ da yazdığı kitap, kendisinin de bu iş­
çıksa bile, polis örgütleriyle siyasal ik- ğidir. lerin içinde olduğunun delilidir. Ya-
417

-�
,� C İ V İ N İ S EFENDi
K i M DiR?

Mavrayani Paşa'nın verdiği bilgi-


lere göre, Civinis Efendi Korfu veya
Kefalonyalı bir Rumdu . Senelerce
St. Petersburg'da kalmış ve orada Ça­
riçe'nin hizmetkarlarından biri ol­
muştu. Bu arada Rus çarının özel mu­
hafızlarından birinin güzel kızıyla ev­
lenmeyi de başarmıştı. Fakat daha
\...... ..lıı ... sonra Çariçe'nin elmaslarını çalarak
", :k.,. � ...\,. ..'lt:ı... �t..ıi, ".\.... .�.�-4... �tt·��-s."""
;,..lrı.Ci.ı-L..:ı... -.� •
kaçmıştı . Civinis Efendi, daha sonra
'"'-tı,.)ki. � "'b""\. '�ıt-�� j ı;\�
4ı�
��� -:=.t������\: ,�. �i.'-.,...�l.IJG.-.�!-�...,. �
fl> ).�\. Y... .. • a
Anadolu'da imam kıyafetiyle ortaya
�ca:.� ·� )..• lı."\.� )ôl•\.;":'... ,.ı.. ıfAJıJ,.
çıkmıştı. Epeyce gezip dolaştıktan ve
....... .. .
camilerde bir sürü vaazlar verdikten
sonra tekrar ortadan kaybolmuştu.
Çok geçmeden, bu kez de Comte de
.� ���•m•m••••i�J •
a:
Riveroso adı altında, yatla dolaşan
zengin bir İtalyan turisti olarak Ege
L-------�--� < L-------�
adalarında görülmüştü. Sonra İstan­
bunlara öğretmış bunlar dahi büyuK büyük makamlara geçmiştir. lrtikiip eyledik/eri {işledikleri} ­
cinayatın {büyük suçların} kariben cezay-ı sezasım [yakında hak eitikleri cezasımj göreceğini te­ bul' a yerleşmiş ve en iyi Rum ailele­
yakkunla {kestirdiği için} necatı firarda [kurtuluşu kaçmadal arayan Beni Me/hame reisi Selim riyle ilişkiler kurmuştu. inceliği ve za­
Me/hame dahi bu defa /talya vapuruyla Brindizi 'yefirar eylem iştir. (istanbul Belediyesi Taksim rif davranışlarıyla herkesi büyülemiş­
A tatürk Kilaptığı 3 / 7 numaralı albümden.)
ti. Mustafa Reşid Paşa'yı da etkile­
miş ve Canning'in önerisiyle ve albay
yınlarına bakılırsa, herhalde Fransa direnmişler, " Biz Talleyrand' lar, rütbesiyle polis şefi olmuştu. Böyle­
çıkarlarına hizmet ediyordu. Carnot'lar isteriz; fakat Fouche'ler is­ ce, Rum asıllı, Fransızca bilen, yıllar­
Mavrayani Paşa'nın dedes i , temeyiz" demişlerdir. 15 Bununla be­ ca Rusya Sarayında çalışmış biri, İn­
XVII I . yüzyılın i kinci yarısında Ege' raber, güçlü elçi, kuruluşun ilkesini giliz elçisinin isteği ile Osmanlı gizli
deki Paros adasından gelerek Fener­ Mustafa Reşid Paşa'ya kabul ettirmiş polis şefi seçilmişti. Senelerce çalıştık­
li rumlardan bir sarrafın hizmetine ve hazırlıklara başlanmıştır. Gelişme­ tan sonra da, emekli olmuş ve Ege'
girmişti. A.Cevdet Paşa'nın yazdığı­ nin öyküsü şöyledir : Önce Batı ülke­ de Paros adasına yerleşmişti. Orada
na göre, "cerbezeli ve açıkgöz" biri lerindeki polis örgütleri ineelenrneğe genç ve güzel bir Rum kızıyla evlen­
olduğu için, bazı güçlü paşaların da başlanır ve özellikle Paris'te Vidocq' miş ve son yıllarını mutlu bir şekilde
desteğini sağlayarak süratle yükselmiş un tecrübesi üzerinde durulur. Vi­ geçirmişti.
ve Eflak Vayvadası olmuştu . Ancak docq, sahtekarlıktan yıllarca hapis Mavrayani Paşa, Civinis'den bü­
böyle bir "sarraf uşağı" nın 14 hızla yattıktan sonra, Napoleon Banapart yük bir övgü ile söz etmektedir. Da­
yükselmesi birçok kıskançlığı davet zamanında göze girmiş ve müthiş bir ha önce belirttiğim gibi, Civinis'in
etmiş ve sonunda bir tertipte idam gizli emniyet örgütü kurmuştu. Na­ yerleştiği Paros adası, Mavroyanis'­
edilmiştir. Öyle görünüyor ki, kendi­ poleon'dan sonra da senelerce -ve in ailesinin geldiği adadır. Mavraya­
sinin idamı, ailenin sonu olmamış, skandallar arasında- gizli polis olarak · ni' ler ile ilişkiler Paros adasında mı
Mavroyani 'ler yeni Paşalar üretmiş­ ' çalışmıştı. Emekli olduktan sonra ise, kurulmuştu? Daha da mı eskidir, bi­
lerdir. hizmetlerine karşılık olarak, özel bir linmez. Ancak Civinis 'in başından
gizli polis bürosu kurmasına izin ve­ beri ajan olarak yetiştirildiği ve Ça­

t
rilmişti. Osmaniı Devleti bu konular­ riçe'nin elmaslarını çalmasının uydur­
İNGiLiz ELÇİSİ da hazırlıklar yaparken, Paris Türk ma olduğu kuvvetle muhtemeldir.
STRATFORT elçiliğindeki müşavir Sefels Soldenhof Mavrayani Paşa, kurulan örgütün
CANNING'İN Efendiye, Vidocq'un tecrübelerinden çalışmalarına örnekler de veriyor.
TELKİN LERİ yararlanması önerilmiştir. Bu şekilde Ancak bu çalışmaların, çoğu kez doğ­
geniş bir rapor hazırlanmıştır. Bu ra­ rudan siyasetle bir ilgisi yoktur. Bir­
Mavrayani Paşa, kitabında Os­ por, elçi Canning'in Osmanlı polis şe­ takım tanınmış paşaların, sarrafların,
manlı gizli polisinin İngiliz elçisi fi olarak uygun gördüğü ve Mustafa diplamatların evlerinin ve özel hayat­
Stratfort Canrıing'in telkini ile kurul­ Reşid Paşa'nın da kabul ettiği Civi­ Iarının sıkı bir şekilde izlenmesiyle il­
duğunu yazmaktadır. Osmanlılar, nis Efendiye takdim edilir. Civinis gilidir. Örgütün antenleri Pera ko­
başlangıçda gizli polis örgütü fikrine Efendi kimdir? naklarından, Sarayın haremine kadar
418

uzanmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki belirtmiyor. Fakat 1 863 'de yeniden


özel hayatla ilgili olarak toplanan bil­ açıldığım belirtiyor. Bu tarihte gizli
giler, siyasal amaçlarla kullanılmak­ polisin başına, "büyük sayıda bir Ka­
tadır. tolik Ermeni grubunun girişimiyle ve
bazı başka nedenlerle" , "Dniester kı­
Mavrayani Paşa'nın bu konuda
yılarında doğmuş olan Baron C . . . "
anlattığı hikayelerden biri şöyle: Pa­
getiriliyor. Yeni başkan farklı yön­
ris'te genç bir Osmaı;ılı diplomatı, Ju­
temlerle çalışıyor. Mavroyani Paşa'
liette adında, yazara göre Parisli bir
mn verdiği ilginç örnek şöyle: Baron
"bulvar kadını" ile ilişki kurar. Bu C . . . , yabancı bir elçiye, elde ettiği bir
ilişkiden bir de çocukları olur. Dip­ anlaşma taslağının kopyasım satıyor.
lomat kadını ve oğlunu İ stanbul'a ge­ Bu tasiağa göre, Osmanlı Devleti o el­
tirir. Fakat kadın bir süre sonra Fran­
çinin devletine karşı, savunma ve sal­
sa'ya döner. Yazar, bu genç diptoma­
dırı amaçları ile başka bir devletle an­
tın ilerde "en yüksek mevkilere" gel­
taşmış. Taslağı elde eden büyükelçi,
diğini de belirtir. Fransa'ya dönen Ju­
çok sinirli bir şekilde derhal sadrazam
liette, bir süre sonra tekrar İstanbul'a Ali Paşa'mn yanına çıkıyor. Ali Pa­
gelerek, eski dostunun himayesinde şa taslağı gördükten sonra, kendisi de
bir konağa yerleşir ve yeni dostlar edi­ çekmeeecten başka bir taslak çıkarı­
nir. Yazara göre, yüksek idareciler, yor. Viyana' daki Osmanlı elçisinin
sarraflar ve diplomatlar arasından, büyük bir para ödeyerek elde ettiği bu
dördü M üslüman, dördü Hıristiyan tasiağa göre ise, bu yabancı elçinin ül­
sekiz dost edinir. Bunların çoğu mil­ kesi Osmanlı Devleti aleyhine bir tak­
yonerdir. Civinis, Juliette ve dostla­ sim anlaşması imzalamış. Durum in­
rını yakından izler ve raporlar düzen­ celeniyor; taslaklar karşılaştırılıyor.
ler. Mavroyani Paşa, Madame Juli­ Sonunda anlaşılıyor ki her iki taslak
ette hakkında bir açıklama yapmıyor. da Baron C .. . ' nin kaleminden çıkrmş­ X
Fransa'ya döndükten sonra, tekrar >
tır. Ali Paşa küplere biniyor; fakat ü'r
a:
İstanbul' a gelen ve kendine yüksek yabancı elçi, bu kez polis şefini sa­ L------ -----� <
seviyede bir Osmanlı çevresi yaratan vunmağa başlıyor. Hatta terfiini bile Mustafa Reşit Paşa
bti kadının da bir misyonu var mıydı istiyor! Baron C . . . terfi ediyor mu,
acaba? bilmiyoruz. Ancak Mavroyani Paşa'
Mavroyani Paşa'nın anlattığı baş­ nın ne olduğunu anlatmadığı, başka
ka bir hikaye, çok zengin ve M üslü­ lık rütbesine kadar çıkıyor. Evlilik su­
bir kötü olay sonucu işinden atılıyor.
man bir sarrafla ilgili. Kadınlara pek Paşa, Baron C . . . ' nin büyük bir ser­ retiyle Mithat Paşa ile akrabalık da
düşkün olan bu sarraf, Paris'ten sah­ veıle Osmarılı Devleti'ni terkettiğini kuruyor. Tuna eyaletinde örnek bir
te ( ! ) bir kontes getirtİyor ve Pera'da ·
yazıyor. gizli polis örgütü oluşturan Mithat
bir konağa yerleştiriyor. Kendisi ta­ Paşa, Bulgarlara karşı, Ahmed Rasim
nınmış biri olduğu için o konağa yap­ �, Paşa'mn hizmetlerinden yararlanı­

'
tığı gizli ziyaretlerde, ancak gecenin yor. Başka bir gizli polis adayı da, yi­
l l ' ine kadar kalabiliyor . Oysa, kon­ AHMET RASİM ne yeniçeri kırırınndan kaçmış Ahmed
tes hanım, sarraf dostu gittikten son­ � AŞ�.· �� N İLGiNÇ Bayraktar isimli bir asker. O da son­
ra, gerçek dostlarını çağırıyor ve sa­ OYKUSU taları yükselerek zengin bir çiftçi olu­
bahlara kadar eğleniyorlar. Civinis yi­ yor. Rüşvetle Sultanın emlakinin
ne raporlarını tanzim ediyor ve yöne­ Mavroyani Paşa, gizli polis örgü­ " koruyucusu" görevini de elde edi­
tici kadrolar, kahkahalar arasında bi­ tü kurulurken, bu işe aday olan bazı yor ve Bosna'da uçsuz bucaksız tar­
ribirlerine hep sarraf efendinin hika­ başka kimseleri de anlatmaktadır. laları fakir yerlerden gelen gündelik­
yelerini anlatıyorlar. Sarraf rezil olu­ Bunlardan Ahmed Rasim Paşa'mn çi işçi ordularına işletiyor. Kendi böl­
yor ve kontes Marsilya'mn yolunu tu­ hikayesi de ilginçtir. Ahmed Rasim gesinde, Tanzimat'dan sonra kurulan
tuyor. Ne var ki, bu gibi öyküler sa­ Paşa, Yeniçeri kırımından, Rum ka­ tarımsal zaptiyenin şefi oluyor. Can­
dece birtakım yöneticileri ve sarraf­ rısımiı kadın kıyafetine sokarak ka­ ning' in, gizli polis kurmayı kabul et­
ları rezil etmekle kalmıyor, bizzat giz­ çırdığı bir yeniçerinin oğluydu. Kaç­ tirdiğini öğrenince, Bab-ı Ali'ye mü­
li polisin de aleyhine oluyor ve Os­ tıktan sonra, Atina'ya yerleşiyorlar ve racaat ederek "gizli ve siyasi nitelik­
manlı idarecileri, "bazı şeylerin bilin­ Ahmed Rasim orada tamamen Hıris­ teki" kendi polis örgütünü öneriyor!
memesi, bilinmesinden daha iyidir" tiyan inanca göre yetiştiriliyor. Bir sü­ Ahmed Bayraktar, Ahmed Rasim'in
diyerek örgütü kapatıyorlar. re sonra İstanbul'a dönüyorlar ve Ah­ babasıyla komşu ve arkadaş imiş . Bu
Mavroyani Paşa, gizli polis örgü­ med Rasim, dragoman olarak işe baş­ konuda Mavroyani Paşa, başka bir
tünün kurulduğu ve kapatıldığı yılları lıyor. Sonra hızla yükselerek Paşa' bilgi vermiyor.

34
419

1
Makedonya'da Ortodoks kilise ve R. Darnton, " Dossiers Secreıs sur les Ecriva­ Avusturya polisi, Yunan ihtilal şairi Riıı:as'ı Os­
manastırlarıyla meşhur Aynaroz'a ins des Lumii:res "I 'Histoire, .No :64, 1 984. manlılara teslim etmiştir. Rigas Belgrad kale­
ı Nizamülmülk, Siyasetname, (I stanbul, 1 954)
. sinde öldürülmüştür (İ stanbul, 1 979, s. 27).
da, Bosnalı Hasip Efendi adında bir s. 9 1 .
ıo F. E. Bailey, British Policy and the Turkish
ajan yerleştiriliyor. O sırada Make­ 3Mustafa All, "Fusul' Hal Vakd, Usul Haraç R,eform Movenıent (Londra, 1 942). Muhtıra
donya'da bir ayaklanma var. Yorgi ve Nakd"; B . N . Manuscrits Turcs Suppl. No: Fransızca olarak, ekierde veriliyor. s . 273 .
ve Stavro adlarında iki Rum ayaklan­ 858, s . 3. 11
Nabi, Conseils de Nabi Efendi iı son Fils
manın liderliği için çatışıyorlar. Ha­ 4 F. Babinger, Mahomet II, Le Conquerant et A boul Khair (Paris, 1 857). Eser eski Türkçe
son Temps (P�ris, 1 954), s. 609-6 1 2 .
sip Efendi, Stavro'dan yana tavır ala­ metinle birlikte basılmıştır; bak . o kısım, s. 60.
5 Giovani Paolo Marana, L 'Espion du Grand 12
rak kavgayı körüklüyor ve sonra iki­ Haz. Z. Danışman, Naima Tarihi, (Istanbul
Seigneur (Paris, 1 684). 1 968), Cilt: I V , s. 1 895.
sini de yakalatarak İstanbul'a yolla­
6 Voltaire, Histoire de Charles XII (Paris, 1 3 [S. Mavrogenis] La Po/ice Secrete en Turqu­
tıyor . Bir de rapor düzenleyerek , 1 968 baskısı) s. 1 72 ie (Paris, 1 89 1 ve 1 892).
Mustafa Reşid Paşa'ya yolluyor. Bu 7 A. Rosenberg, Der Mythus des 20. Jahrhun­ 14 Tarihi Cevdet, cilt V (İstanbul, 1 309), s. 63 ,
raporda, Hasip Efendi, "Bu siyasi derts (München, 1 932), s. 5 1 2-5 1 3 . 64.
polisi icad eden Lord Redcliffe Can­
B Humbaracı Ahmed Paşa, kendisini idama 15 Fouche, Fransız ihtilalinin "terreur" döne­
ning ve İngiltere kraliçesine teşekkür mahkum eden Avusturyalıların koyu bir düş­ minde yükselmiş, sonra da uzun süre görev
etmek gerek" demeyi de ihmal etmi­ manıydı. Tüm diplomatik raporlarında, Os­ yapmış korkunç bir polisti.
yor . Reşid Paşa, raporu elçi Can­ manlıları Avusturya'ya karşı tahrik ediyordu. l6 Mavrayani Paşa'run, aynı tarihlerde Fran­

ning'e de gösteriyor. Hasip Efendiyi Raporların bir nüshası da gizlice Fransa'ya yol­ sa'da basılan sıtma hastalığı ile ilgili kitabın­
kaymakamlığa terfi ettiriyor ve bir de
lanıyordu. Kendi adına, iki kez sahte hatıra­ �
da sıfatları şö le sayılıyor: "Senatör (Ayan üye­
lar yayınlanmıştır. Müslümanlığı da samimi­ si), sultanın özel doktoru, imparatorluk has­
nişan veriyorlar. yetsizdi. Bak. Salih Münir, "Bonneval Pacha", tanelerinin müfettişi vb . , vb . , vb." Bu üç kez
Revue d'Histoire Diplomatique, 1908. Ayrıca, tekrarlanan "vb"ler, herhalde Paşa'nın gizli
Mavroyani Paşa'nın anlattıklarının S.Gorceix, Bonneva/ Pacha, Pacha iı Trois Qu­ kapaklı işlerini ifade .ediyor.
en önemlilerini nakletmiş bulunuyo­ eues, Paris, 1 95 3 .
17 Stanley Lane Poole, The Life of the Right
rum. Görüldüğü gibi, bunlar arasın­ 9Ergun Hiçyılmaz'ın Belgeler/e Teşkilôt-ı Honorable Stratfort Canning, iki cilt (Lond­
da "sansasyonel" bilgiler pek yoktur. Mahsusa adlı kitabında belirtildiğine göre, ra, 1 888).
Mavroyani Paşa, gizli polisin tarihi­
ni yazmamıştır. Hatta herhalde bil­
diklerinin çoğunu da yazmamıştır.
Sadece, olaylı ve küçük düşürücü bir
biçimde bazı çarpıcı örnekler vererek,

NISAN
Osmanlı gizli polisinin nasıl işlediği­
ni anlatmıştır. İşin ilginç yönü, Mav­
royani Paşa, bu eseri Fransa'da ya­
yınlattığı zaman, Osmanlı Sarayı' nda
I l . Abdülharnid'in özel hekimi olarak
görev yapmaktadır. ı6 Sadece, eseri KiTAP iKi/OÇ
imzasız olarak yayıniatmak tedbirini
, Sal ah B i rsel • Em re Kongar • Dan te • Edgar Alla n Poe •
almıştır.
Baudela i re • E n i s Satur • ö me r Mad ra • Stefan Zweig •
Mavroyani Paşa'nın eserinin öne­ Meh m et G ü re l i • Alain Resn ais • Jean Luc Godard •
mi, Osmanlı Devleti'nin iktisadi ve si­ Bal kan Nac i lsli myeli • Sevi n Okyay • Eray Canberk •
yasi bağımsızlığını kaybederken, na­ Ferai Tı nç • Serdar I ş ı n • Richard Brautigan • Gü rel
sıl polis örgütüne bile egemen olama­ Yontan • Nejat Bayramoğ l u • Haydar Erg ü len • Kaan
dığı ve bunu bile yabancı bir elçinin
Özbayrak • S ü h a Tokta n • Woody Alien • A h m et Altan •
önerisi ve yardımıyla kurduğunu, ba­
Sina Akyol • Füsu n Tü lek • Malla rme • M eh met Altan •
şına da bir yabancıyı getirdiğini gös­
termesi açısındandır. Bilindiği gibi, Pierre Louys • Talat Gü re l i • Tan O ra l • Sempe • Boris
İngiliz elçisi Stratfort Canning'in ha­ V ian
yatı, kendi notlarına dayanılarak ,
Stanley Lane Poole tarafından Hazi ran 1 984
yazılmıştır. 1 7 Elçi, notlarında, Os­
manlı " reform"ları konusunda çok
iddialı bir üslup kullanmakta ve bun­
ları hep kendi eseri gibi sunmaktadır. PARDAYANLAR VE MiCHEL ZEVACO
Fakat iki ciltlik bu eserde gizli poli­ EDGAR ALLAN POE • ALAI N RESNAIS
sin kuruluşu anlatılmamaktadır. Her­
halde, büyük elçi, bunu da Osmanlı­ özel bölümleri
lara kabul ettirdiği " reform"lar ara­
sında saymaktan biraz utanmıştır.
17. YÜZYIL BAŞLARlNDA
OSMANLI İMPARATORLUGU

15 12-1594 seneleri arasiDda


yaşamtş olan ünlü Alman baritact
Gerhard Mercator, kendi ismini
taştyan "Mercator
projeksiyonu "ndan başka battatltğı
ile meşhurdur. 1552 senesinde
Almanya'nin Duisburg şehrine
yerleşen Mercator birçok atlas ve
küre çizip neşretmiş; ölümünden
sonra haritalart, iki oAiu ve üç
torunu taraltndan 1650' 1ere kadar
neşredilmeye devam edilmiştir.
Yandaki Osmanli I mparatorluğu
haritast ilk olarak 1607'de
Atlas Sive
neşredilen
Cosmographicae Meditationes
isimli atlastan altnmiŞtir. Siyah­
beyaz olarak neşredilen 36.5 x 49
cm. ebad10daki bu harita, 1 7 .
astrda strf bu t ü r renklendirmeyi
yapan ressamlar taraflRdan
renklendirilmiştir.

(F.Muhtar Katırcıol/u koleksiyonundan)


,. . . �,, · .\t () ll
:\ u. .ı .
;\' - .
,, ı:

.,.

18.YÜZYIL BAŞlNDA
İSTANBUL BOGAZI
1714 ve 1728 seneleri arasında muhtelif zamanlarda
o W T Y s basılan ve Hollandalı baritacı Johann Babtist
Homann tarafından çizilmiş olan bu İstanbul Boğazı
haritası, çok nadir bulunan haritalardandır.
X 1 U Haritacılık yönünden ilginç noktaları şunlardır:
1) İstanbul'un üstüilde yer alan "Romania" isminin
bugün Romanya diye bildiğimiz devletle bir ilgisi
olmayıp, Çingenelerin yani Frenkçe "Romany"lerin
kesif olduğu yöreyi göstermektedir. Bizde de Edirne
Çingenesi çok meşhurdur.
2) Keza Anadolu şakasında "Bithinia", başkenti
Bursa olan eski bir krallıktır.
3) Planda gösterilen yegane mezarlık, Haliç
sırtlarında çok geniş bir alanı kaplayan Musevi
mezarlığıdır. (Sepultura ludaeorum)
4) Gerek İstanbul gerekse Beyoğlu veya Anadolu
yakasında göste�ilen binalar ve Boğaz'daki yerleşme
alanlarının isimleri ve yerleri bilinenlerden çok
farklıdır. Unutmamak lazımdır ki, Homann hiçbir
zaman İstanbul'u görmemiş, bilgileri ya daha önce
yayınlanan haritalardan yahut ta İstanbul'a gelmiş
olan gemici ve seyyahlardan edinmiştir.
5) Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi ayrı bir
çerçeve içinde kuşbakışı olarak verilmiştir. Birçok 17.
ve 18. asır haritacısının kullandığı bu yöntemde
ilginç olan Uludağ (M. Olimpia) ve Çanakkale
vilayetindeki .1\azdağı 'nın (M.Ida) tasviridir.
6) Gemicilerin istifade etmesi için çizilmiş olan bu
harita kıyılarına yakın yerlerde deniz derinliğini
.\ göstermektedir .

F. Muhtar Katırcıof/u koleksiyonundan


422

.
.... �.. - -: ":. .J ' . .,. .
.. .
... ..... .
r •.: .J

. op..- ' �

.:- ..ı: J •• • j;' �,, ". j-;' .) 1 , . .

,) ...; ,,; •• *� �� 5 "-

- -- - -- -----
� �4,. .J.. c ... .-�..:..• ..r ... J
...·;:,;. J ,:,.J.,,o.� ;� J.&.o:- �- 1 c:-:/ J �.Jj

. -..- -_._;.".: :::..J.: � :;,·...�J ,i ;ı r... .::' : . .,.j ..:r 4·_ ... ').1 -=-� ;,_.. · , �·.,;, -·�, J: ·-- J 1;-.: � ,· :
.:.4;.- .:r � ; )�· ..
.. '"'ı
r. �-· .. -)-' J ..'1 J
-:a� :.· "-:-:.. i c. ;J Jf r�J ..:;- ·-- ı.J. j'.t'�
� � J.""_:..' � ·J--·� _; ,�� _;.. .. ,..:., ,;..- , � , )_.. ·-:" 4
.
•r� _·,; , _,:J: .,;-.;.�.ı �..-·r. .:__� · ./�J .:;;..ı t r" :._; ... - �- K - .,._ _;.., .,;., )�

TARİK/Matbaa ve malıal-i idaresi: Bab-ı Ali Caddesinde 54 numaralı hane-i mahsusdur. Füniin ve edebiyata ve menafi-i amıneye
mutazammın muharrerat ve · makalata ve ağraz ve şahsiyattan ari her nev'i mübahese ve mülahazata sahifelerimiz daima küşadedir. Evrak
ve muharrerat-ı varidenin tehir ve adem-i dercinden dolayı matbaa mes'ul olmayacağı gibi dere olunmayan rnekatih ve evrakı istirdat iddiası
dahi katiyen mesmii ve makbul olamaz. Posta ücreti verilmemiş mektuplar kabul olunmaz. Bir nüshası bir guruş mecidiye . . .

Osman l ı Bası n ı ' nda

Yüzyıl önce bu ay

aşina olanlara] suret-i mahsusada tavsi­


İSTANBUL HAVADİSİ ye olunur . . . (6 Haziran 1 884)
Dr. UYGU R KOCABAŞOGLU
O Dünkü gün Nurosmaniye Cami-i Şe­
D Büyükdere civarında on yaşında bir
rifi havalisinde vaki helalarda herifin bi­
risi bir çocuğa fi'il-i şen'i icra ederken gö­ yirmi otuz mühürle bir mazbata tanzim İslam çocuğu ağaçtan düşerek derhal ve­
rülerek fail ve mePul Bab-ı Zaptiye'ye gö­ ettirdikten ve muteberan-ı ahali ise bek­ fat etmiştir . Ana ve babaların dikkatsiz­
türülmüştür . (4 Haziran 1 884) çilerinden memnun olduklarından şimdi liği bu gibi vukuat-ı mükeddereyi [keder
oralarda bir bekçi dınltısıdır gitmekte ol­ verici olayları] mucib oluyor. Aceba di­
O Konkordiya Tiyatrosu hanendelerin­
duğu mesmildur [duyulmaktadır] . (5 Ha­ ğerleri mütenebbih olurlar mı [akıllarını
den Matmazel Leyla, dört aylık hamile ol­
ziran 1 884) başlarına toplarlar mı] ? İnşaallah. (7 Ha­
duğu halde, çokca çilek yiyip mideyi dol­
O Venedik Taciri: ziran 1 884)
durduktan sonra ayaklarını suya koymuş
Şöhret-i şaiyası.[yaygın ünü] alemin her
ve hasıl olan ufı1netine mebni [iltihaplan­
tarafına kendisini Avrupa üdebasının en D Beyoğlu tulumbacılarından bir deli­
masından ötürü] akabinde sancılar hisse­
birincilerinden olmak üzere tanıttırrnış ve kanlı İtalyalı seyyar [turist] Mösyö Bar­
derek yirmidört saat zarfında vefat edip
fakat şimdiye kadar asar-ı mevcudesi ter­ gos ile müsabaka edebileceğini söylemiş
Feriköy'ünde defn olunmuştur. Merkume
cüme olunmamak cihetle mülkümüzce bi­ ve yarış için Büyükdere'ye bir gidip gel­
müteehhil [evli] olmayup Bursa'da bulu­
le henüz layıkıyla öğrenilememiş olan İn­ me teklif eylemiş idüğü işidilmiştir. (1 ı
nan validesinden maada kimsesi yok imiş.
giliz şair-i meşhuru Shakespeare'in asar­ Haziran 1 88 1 )
(5 Haziran ı 884)
ı adide-i makulesinden [birçok değerli
"Yüzyıl Önce Hak Arama" eserinden] bir tiyatro risalesi bu defa O Hasköy'de Musevi milletindeh akçe
O Galata civarinda Bereketzade mahallesi ashab-ı iktidardan bir zat tarafından (Ve­ toplanarak bir polis karakolhanesi inşa­
'bekçisi Bekir Ağa'yı Beyoğlu Mutasarrı­ nedik Taciri) namıyla pek zengin surette asına Beyoğlu mutasarrıflığı tarafından
fı izzetlil Arif Beyefendi eelbederek yeri­ İngilizceden Türkçeye bittercüme [çevri­ karar verilmiş ise de malıal-i mezkilr alıa­
ne diğer bir bekçi tayin olunduğunu söy­ lerek] kitapçı Arakel marifetiyle Ebüzzi­ lisi harikzede [yangın geçirmiş] bulunduk­
lemiş ve merkilm ise bila-sebep [sebepsiz ya Tevfik Beyefendinin matbaasında pek larından ve Rum milleti buna muvafakat
yere] hizmetinden çıkarılmasıyla mahalle-i nefis ve zarif tarzda tab' ve temsil ettid­ etmediğinden dolayı bir takım kil-ü kal
mezkilr muteberanına giderek hüsn-ü ha­ Ierek on kuruş fiyat ile mevki-i intişara çı­ [dedi-kodu] oraca hükmünü sürdürmek­
line dair bir mazbata tanzim ve katolik ki­ karılmış ve muhteviyatı bir takım nükte­ te olduğu mervidir [rivayet edilmektedir] .
lisesine dahi tasdik ettirmiş .ve Patrik ve­ amiz kelimat-ı aşıkane ile bir Yahudi sar­ (1 l Haziran 1 884)
kili efendi tarafından hizmetinde ibkası rafın hasını ile mahkeme huzurunda vu­
[alıkonulması] ayrıca rica olunmuş ise de kua gelen muhakemesi esnasında göster­ İCMAL-1 AHVAL
Mutasarrıf-ı mumaileyh kabul etmemiş ve diği etvar-ı garibaneden ve alei-husus mu­ D Bab-ı Ali canibinden dünkü gün Ame­
tekrar üçyüz mühürlü bir mazbata daha harrer fetanet şiarın deriin-u eserde ityan rika Memalik-i Müçtehidesi sefaretine bir
verilmişken bu da kabul edilmemiştir. edildiği [bildirildiği] birçok efkar-ı aliyye-i nota gönderilüp memalik-i mezkilre ile
Ve bu kabilden olarak Okçu mahallesi haklmaneden [hikmet sahibi yüce düşün­ Devlet-i Aliyye beyninde cari ticaret mu­
bekçisi Süleyman Ağa'yı dahi imam efe­ celer] ibaret bulunmuş olmağla mütalaa­ ahedesinin müddeti münkaziye [bitmiş]
di istemeyerek tebdili [değiştirilmesi] için sı zevk-i aşİnayan-ı edebe [edebi zevklere olacağı ber-mucib-i muahede [anlaşma

8
423

uyarınca] bir sene evvel sefarete ihtar Yova [lowa ?] bankalarının dahi tatil-i te­ ve akşamüstü avdetlerinde bu dehşetli fa­
olunduğu gibi şehr-i hal-i efrencinin [için­ diyat ettikleri [ödemeyi durdurduklanı ciayı karısı gördükte haykırmağa başla­
de bulunulan M iladi ayın] başında New York'tan 28 Mayıs tarihiyle keşide ması üzerine çocukların katili kocası idü­
muahede-i mezkfirenin münkaziye olacağı oluilan bir telgrafnamede iş'ar olunmuş­ ğünü [olduğunu] söylemekle merkılın ahz­
ihtar olunmuştur. . . (4 Haziran 1 884) tur. ı girift olunarak [tutularak] zabıtaya gö­
Memalik-i Müctemia reis-i cumhur-u türülmüş ve orada zalim herif, mücerred
D Şeb-i Vetadet-i Hümayfin [Padişahın beslemeğe kudreti olmadığından naşi za­
e�bakı General Grant, izhar-ı iflas eden
doğduğu gece] : bir bankada şerik [ortak] bulunduğundan vallı çocukları birer birer telef etmiş ol­
Dün gece şehrimiz mustağrık-ı envar duğunu ikrar etmiş. (8 Haziran 1 884)
mumaileyh dahi müflisln zümresine geç­
[ışıklara boğulmuş] bir halde bulunup her
miştir.
tarafta müstail olan [yanan] gı1na-gı1n İLAN VE REKLAMLAR
[renk-renk] kandillerin şuaları [ışınları] General Grant, Amerika muharebesin­
de terneyyüz edip iki defa cumhur riyase­ D Zaptiye Nezaret-i Celilesinden:
aks-endiiz-ı esrnan idi [çarpıp duran de­
tine intihab ve memuriyet-i mühimme-i Tebdilhava zımnında Bursa ve Çeşme
ğerler idi ] . Lakin bu nur-u zahiriden da­ taraflarına gidecekler hakkında suhulet
ha büyük bir nfu-u manevi kulub-u esdak­ mezkfiresinden sonra devr-i iilem seyahati
tarikiyle Dersaadet'e dahi gelıniş idi. Mu­ [kolaylık] olmak maksadına binaen ve
da [pek çok kalptel şaşaa-engiz [parlak­
maileyh işbu iflas maddesinde sahtekar­ muvakkaten mürfir tezkeresi istihsalinde
lık yaratan] ve nümayan [görünür, mey­
lık ile dahi maznun bulunup tevkif olu­ devair-i belediyye muamelatından istisnası
dandal idi. Şöyle ki: tabiiyyet-i cihan­
nacağı mütevatirdir [söylenmektedir] . Ge­ şehramaneti celilesiyle bilmuharebe karar­
kıymet-i hazret-i tacİdaride bulunan her
neral Grant'ın Amerika ve İngiltere'de ba­ laştırılmış olduğu malum olmak için iliin-ı
hamiyyetmend-i vatan veliyy-ini'met-i bl­
zı dostları kendisine muavenet-i nakdiy­ keyfiyyete ibtidar kılındı. (3 Haziran
minnetimiz padişahımız efendimiz hazret­
ye [para yardımı] azminde bulunmuşlar­ 1 884)
lerinin rfiz-u-şeb [gece-gündüz] hayır ve
selamet-i devlet ve memleket 'uğrunda dır. (7 Haziran 1 884) D Adiiye ve Mezahib [Mezhepler]
sarf-ı mesai buyurmakta olmalarına ve Nezaret-i Celilesi'nden:
memleketin hangi tarafından olursa olsun Hukuk mektebinde kariben [yakında]
teb'a-i şahanelerinden en haklr bir ada­ imhitanları icra olunması musaınıneo
mın duçar-ı rencişi [incinme, eziyet gör­ olan birinci sınıf şakirdanından ikinci sı­
me] mesmu-u şahane oldukta [padişah ta­ nıfa geçeceklerin yerlerine girmek isteyen
rafından duyulduğunda] derhal merhem-i kirnesneler evvela hüsn-ü siret eshabından
merhametle çaresazlık ve hatır-nevazlık olduklarına muteber ve mutemed iki ze­
[gönül alıcılık] iltizam buyrulmakta idü­ vatın mühürlerini havi şehadetnameyi ve
ği!nü tahatturla [hatırlayarak] böyle bir saniyen perlerlerinin isim ve şöhret ve si­
padişah-i merhamet penah ve şehinşah-ı ni [yaşı] ve mahall-i veladeti [doğum ye­
adalet. . . ri] ve i karnetlerini ye hangi mekteplerden
Ey şehinşah-ı cihan Abdülhamid hangi dersleri tedris ettiklerini mübeyyin
Ömr-ü ikbalin senin olsun mezld [uzun] kendi hatlarıyla yazılmış Türkçe bir
Bu veladet-i leyle-i mes'fidesi [bu tercüme-i hal varakasını, saniyen yedie­
mutlu doğum gecesi]
General Grant rinde bulunan mektep şehadetnameleri
Halka verdi şevk ve şadl-i cedid [yeni ve . . .
bir sevinç] D Amerika'da Syracuse şehrinde bir . . . ve icra olunacak duhfil imtiham tah­
Ma'delette [adalette] , merhamette, rm [yazılı] ve şifahl [sözlü] olacaktır. Tah­
meyyitin [ölünün] derisinden ayakkabı
rirl irntihanda evvela Türkçe bir makale
lfitufda imiil ettirildiği bazı gazetelerde mervidir
Zatını hiilk eylemiş [yaratmış] Mevla kaleme aldırılacak, saniyen Arapça veya­
[rivayet edilmektedir] . Şöyle ki: Ray ka­
ferld [eşsiz] hud buna mukabil Fransızca birkaç iba­
nalı tatbir olunduğu [temizlendiği] sırada
Halledersin . müşkülat-ı devleti re yazdırılarak Türkçeye tercüme ettirile­
bir mağrukun [boğulmuş] cesedi zuhur
Fikretin [düşüncen] mümtazdır, re'yin rek, salisen [üçüncü olarak] hesap ve coğ­
ederek muayene olunmak üzere Mekteb­
[görüşün] sedld [doğru] rafya ve Tarih-i Osmanl'ye [Osmanlı ta­
i Tıbbiyeye gönderilmiştir. Mağruk mer­
Taht-ı all-bahtta [çok talibii tahtında] rihine] dair cevablar yazdırılacaktır. . . (4
kumun derisinden esmer ve parlak renk­
iclal ile [kudretle] Haziran 1 884)
te sahtiyiin yapıldığı işitilip Tıbbiye mu­
Daim etsin zatını Rab mecld [şan ve allimlerinden bir zatın mezkı1r deriden bir D Erkekler ve Çocuklar İçin:
şeref sahibi] çift pabuç imalini sipariş ettiği bir debbağ Her nev'i hazır esvab mağazası Gala­
tarafından haber verilmiştir. Bu haber ta'da Yeni Cami Caddesinde Tünel kari­
DIŞ HABERLER Syracuse ahalisinde mucib-i helecan ol­ binde [yakınında] numara 8 Mösyö S . . . . . .
D New York (Amerika) 4 Haziran: muştur. (8 Haziran 1 884) mağazası Osmanlı muteberam tarafından
Müçtemie-i Amerika Memaliki'nin reis D Amerika'da Georgia vilayetinde zür­ güzel tanınmış olup iliina da lüzum yok
intihabı tehiyyaatı [hazırlıkları] başlamış­ radan biri altı nefer eviadını kati etmiş­ ise de Ramazan-ı Şerif ve Bayram'ın hu­
tır. Avam Fırkası " Chicago" beldesinde tir, şöyle ki: Merkılın karısıyla tarlada iş­ lfilü [gelip çatmasıl hasebiyle Viyana'da
tecemmü etmiştir [toplanmıştır]. Mütevef­ lemekte iken öğlene yakın "Evde birşey bulunan büyük mağazası tarafından Der­
fa reis-i cumhur General Garfield zama­ unuttum" diyerek avdetle hanesine gidüp saadet'te S . . . . . . şubesine külliyetti yeni
mnda vükeladan olan Mösyö (Blan [?])'ın evvel emirde bir kızcağızın kafasına bal­ moda elbise irsal olunmuştur. Mezkfir el­
intihabına zamamn müsait olduğunu New ta ile vurup bl-ruh bırakmış, badebu [da­ biselerin fiyatınca yeni bir iskonto konul­
York matbuatı ve hususen New York He­ ha sonra] feryad figan eden diğer çocuk­ muş olduğu gibi gerek nefaset ve metanet
rald gazetesi yazmıştır. (6 Haziran 1 884) larını dahi tutup, kimisinin kafasını du­ ve gerek ehveniyetce teşrif edecek rağbetlu
vara çarparak ve kimisini boğazlayarak ve müşterilerimiz memnun kalacaklarından,
D Amerika'da banka iflaslarının henüz tepeleyerek telef ettikten sonra bila fütur gelip temaşa buyurmalarını rica ederiz.
arkası alınınayıp Crawford Country ve ve teessür'tarlaya gidip işine devam etmiş (28 Haziran 1 884)
ATlN
E. Isenbügel ve E. Sieferle, "The Horse ", The
Blue Book for the Veterinary Profession, 2 1
(Farbwerke Hoechst und Behringwerke, 1 97 1 ),
s. 6 1 - 7 1 'den çevrilmiştir . .

Yaklaşık iki milyon yıl önce Propithe­


canthropus, antropolojik gelişiminin ana
yolunu terkedip Homosapiens sapağına
daldı. İnsanın evriminde hayvanlar dai­
mi yoldaşları oldular. İnsan önce onların
arasında, sonra onlarla birlikte ilerledi; gi­
derek hepsini geride bıraktı. Böylece ha­
kim bir öncülük kazanarak hayvanlara ya
kabul ettirdiği ya da eşit değillerse boyun
eğdirdiği yasalar getirdi.
İnsanlığın yükselişi hayvanların sömü­
rülmesiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantı­
lıdır. Av olarak midyeden mamuta kadar
hayvanlar, avcı ve toplayıcı aşamaların
varoluşunun temelini oluşturdular. Yaşa­
mı tehdit eden rakipler olarak, insanları
koruyucu silahlarını geliştirmeye zorladı­
lar; evcil hayvanlar olarak, insanın varlı­ Fransa 'daki Lascaux mağarasımn duvarlannda eski taş çağı resimleri: (üstte) büyük ve
ğının temelini sağlayarak kültürel yükse­ küçük yaban atları; (karşı sayfada) kazınmış bir at kafası.
lişinin yolunu kolaylaştırdılar.
İnsanın yaklaşık 1 2 .000 yıldır yanında leri doğrudur. Fakat otlaklarda başıboş nem Obeid kültürü ve ismini güney Ba­
bulundurduğu (ve Mısırlıların ceylanları dolaşan atlar arasında, köpek sürülerin­ bil'deki Uruk kentinden alan bir aşama
ve antilopları gibi, kimini sonradan sal­ de olduğundan daha sık hiyerarşik düzey geldi. M.Ö.3200'lerde bu bölgede Sümer­
dıkları) evcil hayvanlar içinde iki hayvan değişimi olur. İnsan-köpek ilişkisinde fark ler ve ilk resimsel kalıtları görülmeye baş­
türü özel bir yere sahiptir: At ve köpek. insan lehine bir kez düzenlendi mi, bu iliş­ ladı. Bu kültürlerin hiçbirinde at, ne bir
Bunlar, her zaman insan tarihinin ve in­ ki süreklidir. Oysa atlar hiçbir zaman ka­ av hayvan·ı olarak ne de evcil bir biçimde
sanın hayvanlar dünyası ile ilişkisinin bir yıtsız şartsız hükmolunmazlar, ilişkiyi bilinir. Mosilim döneminden kalma
parçası oldular. Salt faydacıl bir işlev ye­ kendi yarariarına çevirmek için sürekli uğ­ (M.Ö. 2600), yaban eşekleri tarafından
rine getirmekle kalmayıp, güvenilir ve ay­ raşırlar. çekilen bakır bir araba (quadriga) yaban
rılmaz dostlar olarak hizmet ettiler. Bu­ Eski Paleolotik çağdan beri ilkel yaban eşeğinin attan çok önce evcilleştirilip, ko­
gün, rastladığı küçük bir kurdu yetiştire­ atı, insan için bir av nesnesi olarak bili­ şulduğunu doğrular.
rek kurt kanından ilk köpek nesiini baş­ nirdi. Buzul çağının insafsız karmaşasın­

Ar
latanın, Kırgızların gezgin bir atası mı, da hayatta kalriıak için amansız bir savaş
yoksa, Oldowaya vadisinde, kamplarının veren taş devri insanı tarafından, bu at
etrafında gizlice dolaşan çakallara yemek­ binlerce yıl en yaygın bir biçimde avlan­
lerinden artan kemikleri atarak bugünkü dı. Macon yakınlarında Solutre kayalık­ YETiŞTiREN
köpek nesli ile bağıru oluşturan bir grup larında ve yaklaşık 4.000 kilometrekare­ İLK UL US
toplayıcı mı olduğunu, hiçbirimiz bilemi­ lik bir alanda bir buçuk metre kalınlığın­ HİTİTLERDİ
yoruz. Aynı şekilde, terkedilmiş bir onag da bir katman yığınsal yaban atı kemiği
(yaban eşeği) ya da kertag (Kırgızca As­ bulundu. Bu, uzun dönemler boyunca At üstüne ilk yazılı kalınu olan Cemdet­
yatik ilkel yaban atı) tayına acıyarak ilk önemli miktarda atın sistematik olarak Nasr bulgularındaki daha geç bir döne­
evcil binek hayvanı nesiini karnı tok başı avlandığının dramatik bir kanıtıdır. Mag­ me ait Sümer yazıtlarında at "dağ eşeği"
pek bir taş devri avcısının mı başıattığını dalene avcılarının ren geyiği boynuzları­ olarak tarif edilir ki, bu da eşeğin Orta­
kesin olarak söylemekten uzağız. na oydukları yabani at şekilleri ve çok sa­ doğu'da daha erken evcilleştirildiğini gös­
Yabani köpeğin taş devri avetsının yol­ yıda ortataş devri resimleri, o çağın insan­ terir. M .Ö. 4000-3000 yılları arası bir ta­
daşı olma süreci, muhtemelen rahat, zor larının avladıkları hayvanlar hakkında ne rihte, insanlar atı kullanmaya başladılar.
kullanmadan ve uzunca bir süre birlikte çok şey bildiklerini gösterir. 20.000 yıl ön­ Günümüzdeki çeşitli at nesilleri, ilk evcil­
olma şeklinde geçmiştir. Atın evcilleştiril­ ce seçilmiş bazı tapınaksal mağaraların leştirilen yabani atların da boy ve şekil yö­
mesi ise, ata bağımlılığın zorlu bir çaba duvarlarına insanların yaptıkları resimler, nünden birçok değişik cinsi kapsadığıru
sonunda kabul ettirilmesiyle gerçekleşmiş kuşkusuz av büyüsünün bir parçasıdır. Bu ortaya koyar. Bu teori Lascaux'daki gibi
olmalıdır. Bu, büyük ölçüde at ile köpek durum önemli sayıda hayvanın giderek azınan ve cüce hayvan resimleriyle �stek­
arasındaki psikolojik farklılıktan ötürü­ azalmasına ve Dicle-Fırat arasına göçebe lenmektedir. Daha yeni bulgulara göre,
dür. Grup halinde yaşayan hayvanlar ola­ çömlekçi köylülerin yerleşmesine kadar mezolitik dönemden sonra bütün yaban
rak her ikisinin de üst düzey otoriteyi, do­ devam etti (M.Ö. 7000) . M . Ö . 5000 yıl­ atları Przewalski adı altında sıruflandırı­
layısıyla insan otoritesini de kabul ettik- larında Mezopotamya'run geç neolitik dö- Iır ve bunların ilk evcilleştirilmelerinin
40

\
HI
kü hiçbir yerde bahsi geçmez. Kısa bir sü­
re sonra Hammurabi 'nin oğlu Samsuilu­
na, şimdiye değin hiç görmediği korkunç
bir savaş aracı olan Hititler'in atlı savaş
arabalarına karşı savaşmak zorunda kal­
dı. 1 1 7 yıl sonra (M.Ö. 1 594) Hitit Kralı
Mussili'nin orduları Babil'i harabeye çe­
virdi. Türkistan bölgesinden gelme Hint­
Avrupa kökenli Hititler ilk at yetiştiren
ulustular. Atlı savaş arabasının icadına
kadar, üzerinde yaşadıkları uçsuz bucak­
sız stepler ve hareketli atları Hititler'in bü­
yük mesafeler aşma rüyasını beslemiş ol­
malıydı. H ititler aynı zamanda K.ikkuliş
adı ile bilinen ve at idaresi konusunda ge­
lecek nesillere Hitit harfleriyle yazıdar bı­
rakan en eski hippolojisti (at bilimciyi) de
yetiştirdiler. Hititterin komşusu Hurriler
ise gem 'i icat edip, atın kontrolunun sağ­
lanmasına katkıda bulunarak muharebe
tekniğini geliştirdiler .

L KİTLER
A T ÜZERİNDE
YAŞARDI
O günden sonra değişik nedenlerle, at
daima ilgi odağı oldu. Babil'i fetheden
Hurriler ve Asurlular savaş için atlı ara­
banın denetimini sürekli olarak geliştirdi­
ler ve önemli ölçüde at yetiştirdiler. Da­
ha sonraki 2000 yıl boyunca, uygarlığın
gelişmesine paralel olarak çıkan kanlı ça­
tışmalarda, at çekim hayvanı olarak ha­
yati bir önem taşıdı. Eski ve orta dönem
Mısır'ı gibi henüz atı bilmeyen uluslar, sa­
vaşlarda atla karşılaşıp korku içinde kal­
dılar. As ur savaş arabalarının gelişine
dek, Mısır'da Tutmosis ve Amenophis dö­
nemlerinde (M. Ö. 1 580) ve 1 9. Hanedan­
da, Ramses ve Sethos devrinde at bilin­
miyordu . Türkmenistan steplerinin yüce
ruhlu bir avcısının, yanından geçen bir
atın yelesinden yakalayıp hayvanın ken­
Tut-enkh-A mun 'un (18. hanedana mensup Mısır firav�nu) savaş arabas1 (1. 0. 1352-43)
dini üzerinden atma tepkilerini bir oyun
oynarmışçasına alt edip üzerine atlayarak,
kah korku kah zevkle hızlı hareket duy­
herhalde Orta Avrupa'da gerçekleştiği insana ilk tanıtan,. destanda olduğu gibi gusunu ilk kez tadıp, bu deneyi tekrarla­
varsayılır. Yine de, bu evcilleştirme çok Gılgamış mıydı, yoksa domuz ve köpek yarak at binme sanatını icad ettiği efsa­
geniş bir bölgede ve değişik zamanlarda besledikleri bilinen göçebe çobanların, Si­ nesi arkeolojik araştırmalar sonucu doğ­
uzun bir süreç sonucu olmalıclır. Evcilleş­ nantropus Pekinensis'in torunları mı atı rulanmamıştır. Thomas Huxley'in "Eo­
tirme sonucu her zaman meydana gelebi­ faydalı bir hayvan olarak bilmekteydi? hippus'un üstünde Eohomo" özgün res­
len değişimler ve türlerin kendi içindeki M .Ö. 2000 yılında düşüşlerine kadarki mi ciddi olamaz, çünkü elli milyon yıl ön­
değişkenlik bugün bildiğimiz değişik ırk­ dönemi ve Hammurabi ile birlikte Büyük ce, atın Eophippus döneminde insan he­
ların oluşumunu büyük ölçüde belirlemiş­ Babil İmparatorluğu olarak yeniden do­ nüz Tarsius (yarı maymunun gelişme dü­
tir. Atın ilk kez hangi tarih döneminde eh­ ğuşlarını kapsayan Sümer-Akat hanedan­ zeyi) aşamasındaydı . Atın önceleri bir çe­
lileştirildiğini belki hiç bir zaman kesin ları çağında bir zamanlar çok değer veri­ kim hayvanı olup ancak çok sonraları bi­
olarak söyleyemeyeceğiz. Gerçekten atı len atın unutulduğu görülmektedir, çün- nek hayvanı olarak kullanıldığı oldukça
41
426
açıktır. Teli Halaf kazılarında bir Hurri ve mekana hükmetme rüyasını gerçek desidir. Homeros (M.Ö. 850) atı insanla
süvarİsinin ilk temsili resmi M.Ö. 14. yüz­ yaptılar. Küçük atları hala vahşi türlere karşılaştırmaya değer bulmuştu:
yıldan kalma bir kabartmadadır. Atlı or­ benziyordu . Atlar yarı vahşi bir halde tu­
dulardan ilk kez, I . Nebukadnezar döne­ tuluyor, beslenmek üzere kendi başlarına "Ahırda günlerce arpayla beslenmiş
minde (M.Ö. 1 2 . yüzyıl) sözedilmektedir. bırakılıyor, böylece daha kolay idare edi­ bir at
Böylece Asur İmparatorluğu'nu yaratan liyordu. At yetiştirirken hız, rahatlık ve nasıl ipini koparır da dört nala
Asurnasirpal ve Tiglatpilser'in hayli ha­ dayanıklılık gibi yabani at niteliklerinden koşarsa ovaya,
reketli ve etkili atlı birlikler gücü her ya­ başka bir şey aranmıyordu. güzel akan ırmakta yıkanmadan
na korku saldı. O günlerden beri at binen edemez hani,

B
uluslar tarih sayfalarına hakim oldular. kurumludur, başı diktir, omuzlarına
Bugün atlı savaşçı bir ulusun prototipieri dökülmüştür yelesi,
olarak bilinen İskitler, Asya'nın uzak kö­ diyecek yoktur çalımına, çayırlara
şelerinden gelip Harran kalesini fethede­
ÜTON götürür onu çabucak dizleri.
rek, yaklaşık 608'de Asur İmparatorlu­ MİTOLOJİLERDE A TlN Priamos'un oğlu Paris de öylece
ğu'nu tümüyle yakıp yıktılar. Bütün yön­ ÜSTÜN BİR YERİ VARDlR Pergamos kalesinden aşağı iniyordu
taşa taşa . . .
lere yayılarak Çin'i işgal ettiler, yakın do­
ğuyu ele geçirdiler. At ilk kez İskitler'de Savaşta atiarına çok bağımlı ve onlar­ (A.Erhat-A.Kadir çevirisi)
bir savaşçının özel malı olmayıp gerçek bir la birlikte olan insanlar barış zamanında
komünal mülkiyet sözkonusuydu. İskit­ da atlarıyla yakından ilgiliydiler. Dolayı­ Bu arada Alpler'in kuzeyinde, uzunca
ler atı yalnızca savaşmak için değil, üstün­ sıyla, spor atlarının da erken bir dönem­ bir süre daha az asil at soyları yaygındı.
de yaşamak için de kullandılar. Atiarını de yetiştirilmeye başlanmış olması kuvvet­ Mezar bulguları, bu bölgede atların tık­
le muhtemeldir. Böylece yeni bir soy baş­ naz, küçük soydan ve 1 3 5 - 1 5 5 cm arası
ehlileştirmeleri ve at kullanmaları çok sa­
latıldı. İsa'nın doğmuş olduğu dönemler­ yükseklikte olduğunu göstermektedir. Bu­
yıda madeni eşyada ve altın hayvan fri­
zinde görülür. Kısrakları sağdılar ve sü­ den, dünyanın her yanında at yetiştirilme­ rada da savaş arkadaşı olarak saygı gör­
tünden peynir ve sarhoş edici kımız yap­ si ve idaresine ilişkin metinler ve resimler mekteydiler. Yeni savaş yöntemleri geliş­
tılar. Eğeri geliştirdiler, deri bir halka şek­ vardır. Yeni Mısır İmparatorluğu'nda atlı tiren Cermenik akıncılar, kuşkusuz, Ro­
ve savaş arabalı karma bir ordu oluşmuş­ ma'nın gıpta ettiği müttefikleriydi . Örne­
linde üzengiyi buldular. Yakın doğudaki
savaşlar sırasında kendilerinden at birnne­ tu. Kısa zamanda diğer ülkelerin de tak­ ğin Tenktarianların atları öyle eğitilmiştİ
lit ettiği, sürekli iyileştirilerek günümüze ki, savaş sırasında binici yere indiğinde at
yi öğrenen Yunanlılarla karşılaştılar;
değin varlığını sürdüren bir diğer gelişme binicisini takip ederdi. Öte yandan sılevi
M .Ö. 680'lerde at yarışları Olimpiyat
oyunlarında yer almaya başladı . Hep at­ de, Asur örneğini izleyerek, yedek hay­ örneğinde bir piyade her zaman bir süva­
larla birlikte anılan Araplar, atı Asurlu­ vanların değiştirildiği istasyonların kulla­ rİnin yanında savaşırdı; piyade atın yele­
larla yaptıkları savaşlarda tanımış olma­ nıldığı bir posta sisteminin kurulmasıydı. sine asılır, savaş başka tarafa yöneldiğinde .
lılar. At Batı Avrupa'ya, batıya doğru göç Eskiden Mısır'da at bilinmemesine rağ­ oraya doğru birlikte sürüklenirdi .
eden Hint-Avrupa kökenliler, muhteme­ men, yeni imparatorluğun küheylanları Her ulusun mitolojisinde at üstün bir
len Keltler yoluyla geldi . Savaş arabasını oldukça revaçtaydı; Hazreti Süleyman ve rol oynamıştır. Taş devrinin mağara re­
çeken atlar gibi binek atları da hemen he­ Davud atiarını buradan aldılar. At yetiş­ simleri, avianan hayvan üzerindeki gücü
men sadece halklar arasında sürüp giden tirme hedefleri daha kesin belirlenmiş ve kalıcılaştıran bir av büyüsü müydü, yok­
savaşlarda kullanıldı. Savaşa uygunluğu­ diğer ülkelerden, diğer insanlardan meş­ sa tapınılan hayvanın temsili miydi, bu­
nu sağlamak için silahiara ve savaş biçi­ hur atları ele geçirme çabası başlamıştı. gün kesin olarak söyleyemiyoruz. Hindu­
mine göre özel boy ve mizaçta at cinsleri Örneğin Libya atlarının son derece hızlı lar'da, Yunanlılar'da, Romalılar'da ve
yetiştirildi. Savaş, atçılıkta da yeni geliş­ olduğu söyleniyordu. Büyük İskender at­ özellikle Cermenik halklarda at, tanrıla­
meleri başlattı . Sümerler'in 'dağ eşekle­ larını Kyrenia haralarından aldı. Cannae rın gözde yoldaşıydı. Yunanlılar'da şafak
ri'nden Birinci Dünya Savaşı'nın süvari savaşını, Anibal'ın Numidia suvarileri be­ pembe atlar gibi görünürdü; çünkü güneşi
alaylarına dek, atın hız, manevra kabili­ lirledi. Partlar ve Persler, Asurluların atlı arabalarıyla tanrılar çekerdi; Wotan'
yeti ve dayanıklılığı gibi özel nitelikleri sa­ meşhur at geleneğini sürdürerek eski çağ­ ın vahşi savaşçıları fırtına ve bora saçar­
vaş için faydalılığını belirledi. Böylelikle ların en korkulan atlı ulusu oldular. O dö­ lardı, Poseidon'un ak yeleli atları denizin
mevziler hızla değiştirilebilir, aniden düş­ nemde melezleştirme çok iyi biliniyordu. dalgalarıydı� İskitler ile ilk karşılaşmala­
manın karşısında belirip dört nala giden Makedonyalı Phillip'in Partlar'dan ve İs­ rı Yunanlılar arasında Kentauros (insan
mızraklı ve zırhlı alaylarla yıkıcı psikolo­ kitler'den 20.000 kısrak ithal ettiği söyle­ başlı, at biçimindeki mitolojik yaratık) ef­
jik etkiler yaratılabilirdi. M . Ö . 400 yılla­ nir. Büyük İskender'in atı Bukephalos bu sanesinin yayılmasını sağladı . Tanrıları
rında meşhur Yunan hippolojisti Ksenop­ melezleştirmenin bir ürünü idi . hoşnut etmek amacıyla at kurban edilme­
hon savaşa uygun atların nasıl eğitilece­ Giderek at bir savaş aracı olmaktan çık­ ye başlandı. Büyük olasılıkla, Hint­
ğini anlattığı "At Binme Sanatı" kitabı­ tİ. Süvariler atları ile kişisel ilişkiler kur­ Cerınen kökenli at kurban etme adeti Cer­
nı yazdı. O dönemde bile, at önceki dö­ maya başladılar; bir çok süvarinin ünle­ menik kabilelerde ve özellikle kuzey böl­
nemlerin yaban atma çok az berıziyordu. rini bu güne dek sürdürmelerini sağlayan gelerinde varlığını sürdürdü. Kuzey tan­
Çevre ve özenli bir seçim sonucu özel at çok sayıda at o döneme aitti . Hızlılıktan niarına adanan, özellikle beyaz atlar kut­
cinsleri geliştirildi. Atların ana yurdu olan başka şimdi ateşli bakışlar, hareket zera­ sal korularda muhafaza edildi. Atlar Wo­
Orta Asya stepleri at sırtında büyük nü­ feti gibi dışsal görünümler ve karakter - tan'a ve sekiz ayaklı Sleipnir'ine, güneş
fus göçlerinin başlangıç noktası oldu. Bu­ özellikle çarpışmada cesaret-, değeri be­ tanrısı Freyer'le Blôdhughufi'ye V,_e par­
radan yola çıkan Huing-nu ve Hun bir­ lirliyordu. Hindistan'da kısrağı Bukepha­ layan ışık tanrısı Baldur'a ve özel atı Sil­
likleri, kollar halinde Çin'e saldırıp, han­ los'un öldüğü yerde İ skender tarafından fintrop'a kesilerek etleri kurban yemeğin­
tal atlarıyla onların atiarına karşı koya­ kurulan Bukephala kenti ve bir Roma ya­ de yenildi. Kafatasları, başkalarını da
mayan Han imparatorları hanedanını yık­ rış atının ahırının üzerindeki mozaik ya­ kurban etmeye hazır oluşun görülebilir
tılar. Hunlar buradan başlayıp, arkaların­ zıt " Vincas, non vincas te amamus Poly­ ifadeleri olarak evlerin çatılarına yerleş­
da ölüm ve yıkım bırakarak Avrasya'ya doxe ' ' at ile binicisi arasında yepyeni bir tirildi. Kendilerine atları çok yakın hisse­
yayıldılar. Öncelleri İskitler gibi, H unlar ilişkinin ve klasik antikite insanının özel­ den Vikingler de hippolojik terimleri ge­
da kısa zamanda at-adamı oldular. Atla­ liği olan asaJet ve biçim güzelliği arayışı­ miciliğe uygulayarak, uzun gemilerini 'de­
rı sayesinde ilk defa Hunlar hareketlilik na cevap veren bir hayvan sevgisinin i fa- nizatları' olarak adlandırdılar.
42
427
bilecekti. Bu tür at binme, o günlerin se­
yircileri etkileme arzusunu karşılamaktay­
dı. Dar alanlarda zor hareketler yapıp sü­
rücüsünü heybetli gösteren yeni at cins­
leri geliştirildL Meşhur süvari ve at hey­
kellerinin bu döneme ait olması rastlantı
değildir. At sürücüsünün gösterişini ta­
mamlayan bir araç olarak önemini son­
radan yitirmesine rağmen, yüzyılımıza ka­
dar askeri ve sivil amaçlarla en önemli ta­
şıma ve ulaşım aracı olmayı sürdürdü. Bi­
rinci Dünya Savaşı'nda süvari hücumla­
rının çöküşü, atın bütün geleneksel alan­
Iardan önlenemez ortadan kalkışını getir­
di. Teknolojinin hızlı gelişimi, makinanın
artan egemenliği ve daha büyük, daha et­
kili motorlar atı gereksiz kıldı.
Atın sokaklardan çekilmesiyle, insan
tarihinin uzun, bazen kanlı, ama yine de
romantik ve kültürel bakımdan verimli bir
çağı son buldu. İnsan atla olan yakın iliş­
kisi nedeniyle bilinçli ya da bilinçsiz, ken­
dini doğaya bağlı hissetti, büyük ölçüde
A navatanı Asya· olan ilkel yaban atı (Equus caballus prevewalski) ona bağımlı olduğunun farkına vardı. Bu­
günkü "uygar" dünyamızda, yalnızca et
Erken Cermenik dönemin ilk yazılı ka­ bir yerden su içmediler. Bu kısraklar soy­ üretmek, spor ve statü sembolüne duyu­
lıntıları olan Merseburg büyü usulleri bir lulukları Kur'an'da övgüyle anlatılan lan gereksinim -motorlu arabalar artık
tayın yaralanması ve iyileştirilmesi ile il­ meşhur Arap atı cinsinin anaları oldular. bunu sağlamaktan uzaktır- at yetiştiri­
gilidir. Belirsiz sayıda tür ve soya bölünen atlar, ciliğini ayakta tutuyor. Dolayısıyla atın
orta ve geç Ortaçağ'da tüm yeryüzünde şanlı dönemi bitmiş ve makinaların ruh­
" Phol ende Vodon vuorun zi holza
yaygın olarak kullanıldılar. Başlangıçta­ suz çağı başlamıştır. Atın gözden uzak­
dı1 uuart demo Halderes volon
ki amaçlara uygun bir biçimde sava�ların laşmasıyla, binlerce yıldır bu hayvanla ya­
sin vuoz birenkit"
sonucunu belirlediler. Yaygın (ekstansif) kından ilişkili eski kültürün de ölmeme­
Vol ve Votan ormana gittiler
tarımın yolunu açtılar, iletişimi sağladı­ sini umalım. Yine de insan ve at arasın­
Baldur'un tayının
lar. Şarlman'ı Aachen'a, Tarık'ı Cebeli­ daki eski, nerede ise mistik beraberlikten
ayağı çıktığında
tarık'a, Frenk imparatorlarını Alpler'den bir şey kaldı: Makina sesleri ile dolu ra­
Cermenik kuzeyin Hristiyanlaşmasında, Roma'ya, Haçlıları Kudüs'e, süvarileri hatsız edici teknik dünyada sessiz ve fark­
at etinin kurban ,ve yiyecek olarak kulla­ turnuvalara, Cortes'in adamlarını Mek­ lılaşmış bir varlıkla ilişki kurma arzusu.
nılması, yeni dinin yayılmasına bir engel sika'ya, Türkleri Viyana'ya, Otuzyıl Sa­ Atlarla daha yakın ilişki kurmak yönün­
oluşturdu. Atların kesilmesi eski tanrıla­ vaşları boyunca taburları oradan oraya, de bir eğilim, son zamanlarda giderek
ra kurban vermeyi kapsadığından, Papa Napolyon'un askerlerini de Rusya'ya ve güçlenmekte ve spor ya da statü sembolü
III. Gregor Almanlar'ın apostolu Winf­ Moskova'ya taşıdılar. Hiçbir hayvan ne olarak at binenleri kapsamaktadır. Kişi­
red'e şöyle dedi: " Bazılarına yaban atı, bu kadar yaygın olarak kullanılmış, ne de nin kendini atlarla meşgul ediyor olma ve
daha birçoklarına da evcil at yeme izni insanlık tarihine bu denli belirleyici bir at sırtında hareket duygusundan zevk al­
verrnişsiniz. Bundan böyle, aziz kardeşim katkıda bulunmuştur. Fakat at salt yük ma rüyasının gerçekleşebilmesi, at sahibi
Bonifacius, bu konuda hiç kimseye, hiç­ kaldırmaya ve insanları çok uzun mesa­ olmayı popülerleştirmektedir. Bu etkinlik­
bir biçimde izin vermeyi niz . " felere taşımaya ya da savaşı sürdürmele­ ler için İzlanda'dan ve diğer yerlerden, ba­
Fakat İzlanda'da b u tür putperest adet­ rine yararnakla kalmamıştır; binicisinin kımı kolay olduğu için sağlam, bodur at­
ler 1 000 yılına kadar hoş görüldü. İzlan­ ününü ve özgüverrini yüceltmeye de kat­ lar getirilmektedir. Güdülenme farklı ol­
dalı memurlar atlarıyla birlikte gömüldü­ kısı büyüktür. sa da, tekerlek gerisin geriye, bugünün
sağlam at cinsleri gibi bakımı ve binişi

A
ler. Atların eski efendilerine Valhalla'ya
dek yoldaşlık etmeleri ve orada da hizmete zahmetsiz türler isteyen göçebe at yetişti­
devam etmeleri istenmekteydi . Bugün bir riciliğine dönmektedir. Yaşarnası için yük­
generalin ya da bir devlet adamının tabu­ T NESLİ selen yaygın bir talebe karşın, at kaçınıl­
tunun ardınadn atının yürümesi, bu put­ KAÇINILMAZ OLARAK maz olarak nesli tükenıneye mahkum ev­
cil hayvanlar İistesindedir. Yarış atlarının
perest adetin bir uzantısı olsa gerek .
İsa'nın döneminde ve izleyen yüzyıllar­
TÜKENECEKTİR yetiştirilmesi, atların bir zamaniarkİ bü­
da, Moğolistan'ın uçsuz bucaksız bozkır­ Bu tarihe kadar at binme ve. arabaya yük dönemlerinin son bir yansımasından
larında çok sayıda at sürüsü başıboş gez­ koşma, sonuca ulaşma yolunda bir araç­ ibarettir.
meyi sürdürürken yabani at batıda o ka­ ken, Rönesans'ın sonlarında İtalya'da ge­ Canlıların tarihinde aşırı genleştirme,
dar nadirdi ki, öldürülmelerinden Nibe­ lişen yeni bir sanat, at birrrneyi amaçlaş­ türterin sonunu hazırlamıştır. Eohippus'·
lungen destanında özel olarak sözedilir. tırdı. Bu asil hayvanın denetimi ve bütün dan Equus cavallus'a uzun bir gelişirnin
O zamanda bile, Avrupa'nın ve Ortado­ karakteristik hareketlerinin gösterişi, es­ son halkası olan günümüz atı, yani vücu­
ğu 'nun at soyları yaban atalarıyla çok az tetik bir zevk ve sonunda bir moda oldu. dunun tüm ağırlığını üçüncü ayak parma­
benzeşiyordu. Örneğin Arap atları o denli Bu yeni sanat ilk kez Frederi co Grissone'­ ğının ucunda taşıyan ve dolayısıyla sık sık
soylulaşmışlardı ki, 622'de Mekke'den nin "Gli Ordini di Cavalcare" (Napoli orasından sakatianan at, muhtemelen fi­
Medine'ye Hicretinde Muhammed'in ya­ 1 550)'sinde anlatılır. Turnuvalar dönemi lojenetik çıkınazın sonuna varmıştır,
nındaki beş kısrak sıcaktan kavruldukla­ bitmişti ve ortaçağ koşu takımlarından
rı halde Muhammed izin verene kadar hiç- kurtulan at yeniden serbestçe hareket ede- Çeviren: MAHMUT BOYNUDELİI<
43
428

Fransa'da
Yeni Bir At Müzesi
Dünyada birçok at müzeleri vardır. mesi tümüyle özel nitelikte bir at mü­
Bunların en büyüğü, ABD'ndedir: zesi kurmaya razı etmiştir. Bienaime,
Lexington'daki Kentucky H orse yarım milyon dolar harcayarak binayı
Park . 1 982'de, yeryüzündeki at mü­ eski haline getirecek şekilde onarmış,
zelerine bir yenisi katıldı. Bu, Oran­ sergilenen cins cins atları, maket,
des Ecuries de Chaintilly'deki Musee manken, giysi ve takımları sağlamış­
Vivant du Cheva/'di (Yaşayan At tır. Ahırlar, bir kubbe altında birle­
Müzesi) . şen yüzer metre uzunluğunda iki ka­
Boğazına düşkün olanların, kendi nattan oluşmaktadır. Ayrıca, birçok
adını taşıyan kremasıyla tanıdıkları, gösteri ve sergi odaları da vardır. Do­
Fransa'daki Chaintilly (krem şantiyi ğu kanadında Fransa'daki bütün tür­
- creme Chaintilly) kentinde, 1 8'inci leri temsil eden canlı aygırlar, batı ka­
yüzyılın ilk yarısında Conde Prensle­ nadında ise özel giyimli mankenler
rinin şatosunun adını alarak yaptırı­ yer almaktadır.
lan muazzam bir bina, geçen yüzyı­
lın sonlarında yasal mirasçısı kalma­
yınca, şatoyla birlikte I nstitut de
France'ın malı olmuştur. Şatoda bir
güzel sanatlar müzesi kuran Enstitü,
devasa akımları bir türlü kullanama­
mış, ancak İkinci Dünya Savaşından
sonra özel bir binicilik klübüne (Cerc­
le Hippique de Chaintilly) kiralamış­
tır.
Bu klübün başarılı öğretmenlerin­
den Yves Bienaime adlı bir genç, ken­ Aifüzenin kurucusu,
di hesabına birçok klüpler kurup zen­ XV. Louis dönemi
biniş giysileriyle,
gin olmuş, iki yıl önce de, Sosyalist canlandırdığı
Fransız hükümetini burada, resmen yapının önünde, at
Institut de France'a bağlı, ama işlet- sırtında.

44
429

• AT'A Groke hayran olduğu atın cazibesine kapılıp


arabanın arkasından gidiyor, aliikalılarını bu­
SENFON İ luyor ve atın menşeini tahkik ediyor:
Tunus Beyi, Fransa'yla imzalanan t icaret an­
laşması vesilesiyle ı 5'inci Lui'ye >ek iz Arap ay­
gın hediye etmiş . . . Sekizi de birbirinden güzel. . .
Suffolk Konıluğunun kısa boylu aıtarından
Necip Fazı[ Kısakürek, başka bir cinse sevgi duymayan Fransa Kralı,
en fes Arap aygırlarına şöyle bir bakıp arkası­
At'a Senjoni nı dönmüş ve fazla bir aliika gösterınem i� . . .

(İstanbul: Türkiye Jokey Klübü Aygırlar kaba işlerde kullanılmış ve nihayet hiç
Yay., 195 8), denecek paralara satılmış . . . Aralarından Go­
158 s., 750 kr. dolphin Arabian işte bu su arabasına düşmüş ...
Hayvan yedi yaşında ve zaptı güç . . . isıeklisi­
Yazarının " 'At'a Senfoni' yahut atın ne satacaklar . . .
romanı . . . tari h i , felsefesi, her şeyi için­ Groke deli gibi elini cebine atıyor ve küçük bir
de . . . " diye "Takdim" ettiği bu yapıtın ye­ ağız yoklamasından sonra, dünyalar değerin­
di bölümü var : deki bu atı tam 75 franga, üç buçuk altına sa­
tın alıyor. Hemen Londra'ya . . . Fakat at ger­
( ! ) A tm Manası çekten zaptedilir gibi değildir. Ne yapsın? .. At la
(3) A t, Ke/ôm ve Sanat alakah Roger Williams isimli bir adama, aldı­
(3) Tarih Boyunca A t ğından daha yüksek bir paraya devrediyor. Ye­
(4) "Safkan " ni sahibi de atı dilediği işde kullanamıyor, bir
(5) Onlarda Yarış türlü iradesine tabi kılamıyor ve İ ngiltere'nin
(6) Bizde Yarış en büyük at müşterilerinden, yetiştirici ve ya­
rıştırıcı, Kralın hazine !ordu Godolphin'e, 25
(7) istikbalde A t
İngiliz lirasına satıyor. Artık atın ismi, Godolp­
Necip Fazı! merhumun b u kitabı, ga­ hin Arabian . . . Lord, şahane atı, Cambridge ka­
sabasında, meşhur Üniversiteye dört mil me­
rip bir edebiyat , inceleme, mistisizm , ku­
safedeki, kendisine ait Gog-Magog şatosu hii­
mar tutkusu bileşimidir. Kendisi sunuş'
riisına veriyor ve emrediyor:
unda, bu eserin dünya at edebiyatında eş­ "-Bakalım, deneriz! Şimdilik tecrübe aygın
siz olduğunu ileri sürer ki, muhtemelen diye kullanınız! " '
doğrudur. Gerçekten, At 'a Senfon i müş­
terek bahis ve doping'ten söz ettiği gibi, Hiiriida, kendilerince pek itibarda Hobgoblin
isimli bir aygır vardır; ve zavallı Arap prensi
Allah ve Peygamber Kehlmı' nda At'tan
at, işte bu aygınn yüzü suyu hürmetine tecrü­
da söz eder. İşte onun, " Halikin sevdiği, be aygırlığı edecektir.
övdüğü ve üzerine yemin ettiği at" hak­ Tecrübe aygırlığı dünyanın en elemli işı . .. Kıs­
kında, Kur'an-ı Kerimden (Adiyat süre­ rağa daha evvel onu gösterirler; eğer kısrak is­
si) örnek gösterdiği dört ayet: (s. ı 9) tekli çıkarsa onu götürüp öbürünü getirirler.
istekli çıkınazsa çifteleri tecrübe aygın yt:r , göğ­
" Kasem olsun, soluk soluğa koşanlar sü ve suratı parçalanır, böylece emniyette bek­
üzerine . . . liyen asıl aygıra bir şey olmaz. Demek ki, tec­
Tırnaklarıyle taştan kıvılcım rübe aygın, yemek iyiyse kendisi yiyemeden
fışkırtanlar üzerine . . . başkasına teslim eden, kötüyse ve yenerniyecek
Sabah vakti düşmanı basıp' etrafı toz gibiyse cezasını bizzat çeken korkunç bir maz­
lum . . . K ısrağı o tahrik edecek , kendisi de bu
dumana boğanlar üzerine . . .
arada kaynayıp köpürecek, fakat nimete baş­
Peşinden doğruca düşman saflarının kası konacaktır. Onu, tecrübeden sonra bok­
içine dalanlar üzerine . . . "
suna kapatacaklar ve yanına bir teselli kısrağı
olsun verıniyecek lerdir.
Ve üç hadis-i şerif meali: (s.20-2 1 )
Gog-Magog hiiriisında, bir de Roksana isimli
" H ayr, atların alınlarına dilher bir kısrak vardır; ve işte at dünyasının
nakşedilmiştir . ' ' en hazin ve muhteşem aşk macerası, şahane
Arap aygıriyle bunun arasında geçecektir. Ara­
1. Bir kubbe altında birleşen yüzer metre " Uğursuzluk (uğurla beraber) üç
da, sahte ve nazlı zampara Hobgoblin ise, ka­
uzunluğunda iki kanattan oluşan ahır/ann şeydedir: Kadın, ev ve at . . . "
derin karşısına çıkarttığı Arap efesi at yüzün­
kemer/i koridorlan boyunca otlar/o çeşitli "Dünya saadeti atların sırtındadır . " den hayatını verecektir.
jokeyler ve at binme kılıklt mankenler yer
almaktadır. Roksana'yı vuslat yatağı noktasına çıkarıyor­
2. Ahır/ann arkasında avlu/ar, önündeyse GODOLP H I N-ARABIAN ' I N lar. Gelsin tecrübe aygın Godolphin Arabian . . .
yarış alanı görülüyor. Boğazına düşkün MACERASI Gerilerde de, hakiki' güveyi Hobgoblin, bir an
olan/ann, kendi adını taşıyan kremasıyla
sonra gerdeğe girmek üzere bekliyor. Aşık ı ol­
tanıdıklan Chaintilly (krem şan/iyi) ' Groke isimli bir İ ngiliz I 73 ı sularında Paris' duğu Roksana'yı öpüp sevdikten ve fevkaliide
te doıaşadursun . . . Bir gün gözüne ne çarpsa istekli olduğunu gördükten sonra efe aygır, bir
kentinde, 18. yüzyılın ilk yarısında Conde
iyi? .. Bir su arabasını çeken, beygir mevkiin­ de bakıyor ki, arkasında sahte ve nazlı zampa­
Prenslerinin adını alarak yaptm/an
de harikuliide bir at. . . Kestane dorusu, sağ ön ra . . . Bir fışkırışta seyisinin elinden kurtuluyor,
muazzam şato gölün kenarında.
ayağı hafif sekili, cidago kemiği nahiyesi yük­
3. Kubbe altında bir şölen. adamı yere seriyor ve doğru Hobgoblin'in üze­
sek , boynu fevkaliide bükük ve kabarık , başı rine . . . İki at aras:nda efsanevi bir çarpışma . . .
çok güzel, omuzları uzun ve adaleleri yaygın Adamlar daha koşup ayırınağa vakit bulaına­
ve kuvvetli . . . I ,50'den epey yüksek . . . Her ha­ dan, efe aygır rakibini öldürüyor ve kan revan
linden kuvvet ve heybct tütüyor. .. Bakımsız va­ içinde, bir atılışta Roksana'yı enseleyip m ura­
ziyetine ve hor işine rağmen, dilenci k ılığında dına eriyor.
bir kral gibi edası "benim ! " diyor ve su ara­ Dünyanın en büyük atları ve "safkan"ın impa­
basında birtakım taşkınlıklar yapıyor, şahlan­ ratorlar kolu, kendisini, işte bu visale borçlu­
mak istiyor. Sanki kendisini bu hale mahkum dur.
edenleri parçalama k sevdasında . . . s . 80-8 1
430

Osmanlı
(Askeri Baytar Mektebi Islah ve Teksir-i
H ayvanat H ı fzüssıhha Muallimi)
İ hsan Abidin Osmanlı Atları ( [ İstanbul:]
Matbaa-i A mire, 1917), Teksir ve Islah-ı
Hayvanat Koleksiyonu, sayı: 3 ; [Giriş + ]
228 s . + kuşe kağıda basılı 47 resi m .
Kitabın t ü m metninin sonunda, "Nişan­
taşı, 1 1 1 2/32 (1332-1916) kaydı, M ukad­
dime'nin altında ise 8/ 1 2/ 1 9 1 7 tarihi var­
dır. Buna göre, basıtması bir yıldan fazla
süren kitap, 1 9 1 7 yılının sonunda yayım­
Janmış olmalı.
Timarli Sipahi (Mizrak Davran vaziyetinde)

[İthafiye]
Başkumandan Vekili ve Harbiye
Nazırı Ferik
Enver Paşa Hazretlerine:
Hayvanat-ı ehliyyeden istihsal edilen
menafi-i mihanikiyye ve gıdaiyyenin İstik­
malinin müdafaa-i milliyyede haiz oldu­
ğu k ıyınet ve ehemmiyet evamir-i
mubahat-ı kumandaniyyeleriyle de [ko­
mutanlıklarınm yasal buyruklarıyla da]
müeyyet [doğrulanmış] bulunduğundan,
bu gayeyi istihdaf eden [amaçlayan] bir
m a k satla ve nezaret-i celilelerinin
muavenet-i nakdiyyesiyle [para yardımıy­
la] saha-i intişara vaz' edilen [yayın ala­
nına konulan] bu naçiz eserimi bir nişane-i
şükran ve mahmedet olmak üzere nam-ı
ali-i fahimanelerine ithaf eylemekle kesb­
i fahr ve mübahat eylerim [övünç ve kı­
vanç duyarım] .
Birinci Ordu Menzil Serbaytan
Binbaşı- Muallim İ hsan Abidin
Mukaddime
Osmanlı Atları namı altında saha-i in­
tişara vaz' edilen bu eserin muhteviyatı
[içindekiler] yalnız memalik-i şahane
uruk-u feresiyyesine münhasır [Osmanlı
ülkesinin at ırklarıyla sınırlanmış] değil­
dir; memleketimiz ensal-i hayvaniyyesinin
[h. nesillerinin, kuşaklarınını ıslah ve tek­
siri [iyileştirilmesi ve çoğaltılması] usülle­
rinin vaz' ı nda esas ittihaz edilmiş
h ükümat-ı ecnebiyyenin [yabancı hükü­
metlerin; devletlerin anlamında] teşkila­
tıyla, Ziraat Nezaret-i celilesinin [yüce ba­
kanlığının] damızlık olarak intihap ve tav­
siye ettiği muhtelif faideli mahsullerin
evsaf-ı umumiyyesinden [ürünlerin genel
niteliklerinden] de bahs edilmiştir.
. . . (s. 3)

Prof. İhsan Abidin (Akıncı), yaşamı ve yapıt­


lari için bak . M uzaffer Bekman, Veteriner He­
kimliğimizin Büyükleri (İstanbul, 1 945) ve Ve­
Rumeli Jrki: Kestane doru donda ayg1r. Sinni 6. İrtija1 1,42 teriner Tarihi (İstanbul, 1940).
46
43 1

Atları
[İçindekiler]
(I) iktisad-ı Hayvani
(II) Türkiye'de Islah-ı Hayvanat Tarih
ve Teşkilatı
(III) Irklann Tayini
(IV) Anadolu Irkları
(V) Arap Hayvanatının Menşe ve Hiil-
i l-lazırı
(VI) Arap Taht Irk veya Kabileleri
(VII) Araplarda Hayvan Yetiştirme
(VIII) Beygirlerin Tarihi
(IX) Ecnebi Haralar Teşkilatı
Macaristan Fransa
Avusturya Almanya
Uzunyay/o ırkı: (Çerkes koşumlu) /zmir, Edirne ve Istanbul'da manialı yarışta birinci
Bulgaristan İngiltere
gelmiştir.
Romanya Rusya
(X) Çifteler Çiftliği Haray-ı Hümayu­
nu

e TÜRKİYE'DE
ISLAH-I HAYVANAT
TARİH VE
TEŞEBBÜSATI (s. 7-8)

Avrupa'da hill-i hazuda ıslah ve teksir-i


hayvanat için iki usül vardır. Birisi hükü­
metin haralar, remont depolan tesisi ile
doğrudan doğruya vaki olan müdahalesi
(usül-ü bilavasıta [dolayısız yöntem]); di­
ğeri de yarışiara tahsisat ita etmek [öde­
nek vermek], hayvan yetiştirenlere medar-ı
teşvik [yüreklendirmeye yardımcı] olmak
üzere mükafat vermek gibi bilvasıta [do­
laylı] müdahalesidir. Bazı memleketlerde,
Almanya, Fransa, Rusya, Bulgarya'da
her iki usül de şimdi tatbik edilmektedir. Balkan Harbinde Edirne 'ye gelen Kürt alaylarından "Drey " Bey A layından bir müfreze
İngiltere'de yalnız ikinci usül takip olun- Kürt atiısı

HAYVANAT-I FERESİYYE İSTATİGİ (329- 1 9 1 3 yılı)


Beherinin kıymet-i Beher kilometre kare
mütevassıtı-kuruş araziye isabet eden Yüz nüfusa isabet
Nev'i Hayvanatın adedi [ortalama değeri] miktar [ortalama] eden miktar Kıym�t-i Umumi

Aygır 83. 1 1 2 1 .804 0.09 1 49.934.048


Kısrak 423.647 1 . 807 0.48 460.927.936
Tay 304.369 470 0. 1 7 96.053.430
Yük ve Binek 0.35 1 . 75
Beygiri 339.432. 822 0.38 279.010. 1 04
Es ter 1 44.6(}7 1 . 16 1 0. 1 1 1 67 . 848.727
Merkep 1 .373.7 1 5 238 0.77 324 . 874.000
2.568. 882 (s. lam)

47
maktadır. Evail-i Saltanat-ı Seniyyede
[Osmanlı saltanatının başlarında] ise hü­
kumet Hayvanat Ocakları teşkilatıyla
usül-ü bilavasıta, has, zeamet ve tırnar gi­
bi imtiyazat ile usül-ü bilvasıla da tatbik
edilmiştir.

Tarih-i mezkurda [anılan tarihte] mem­


leketten hayvan ihracı memnu idi [ya­
saktı ] . Vesait-i nak liye [taşıtlar] ise sırf
hayvanata münhasır idi. Orduya beşyüz
bin hayvanın iktiza etmesine [gerekmesi­
ne] nazaran [onda bir hesabıyla] dahil-i
memlekette beş milyon hayvanın mevcut
olduğunu farz ve kabul etmek mümkün­
dür. Fakat sonraları vaki olan tebeddül­
ü idare-i hükumet , ı ı 52 senesinden ı ı 82
senesine kadar devam eden eyyam-ı ha­
zıriyet [duraklama günleri] hayvan yetiş­
Başkumandan vekili Enver Paşa Hazretlerinin zir-i riyaset-i fahimanelerinde bulunan Sipahi tirmesi usül ve kaidesini mahv ve ifna et­
Ocağı tarafından tertip edilen yarışta A rap atları t i [yıktı ve ortadan kaldırdı] , Hayvanat
Ocakları bozuldu . Eshab-ı has, zeamet ve
tırnar sahipleri şerait-i kadimesini [eski
koşullarını] kaybetti. 82 senesinde ordu
kendi hayvanatma malik bulunmadığın­
dan ahaliden hayvan tedarikine mecbur
oldu. Sivastopol muharebesine (127 1 )
[ ı 85 3 Kırım Savaşı'na] kadar dahil-i
memleketten hayvan tedariki birçok müş­
kilata rağmen yine kabil oluyordu. Fakat
sonraları bu kabil olmadığından hayva­
natın ne adedi ne de teşkilatı ordunun ih­
tiyacatını temin edemiyordu. Bu zaman­
dan beri hükumet ordusu için harice mü­
racaat etmeye mecbur oldu.

I slahat-ı umumiyye tatbiki esnasında


hayvanatımızın düştüğü tereddi-i azimden
halas [büyük -gerilemeden kurtuluş] müm­
kün olduğu kadar ıslah ve teksiri için
hükumet-i seniyye müdahale-i bilavasıtayı
tekrar kabul ve ihya ederek müessesat-ı
cedide [yeni kurumlar] tesis edildi.

Hayvanat Ocaklarının hara narnı tah­


tında tarih-i ihyası Yak'a-i Hayriyye'yi
( 1 245) [ 1 826'da Yeniçeriliğin kaldırılma­
sını] müteakiptir [izler] . İlk hara, Eskişe­
hir'de Çifteler Çiftliğinde tesis edildi . *
Ahiren d e vilayat-ı şarkiyye [doğu illeri]
için Malatya'da Sultansuyu, Irak için
Bağdat 'ta Veziriyye Çiftliği, Adana hava­
lisi için Çukurova Çiftliği Hamra harası
tesis kılındı.

• Çifteler Çiftliğinin yanında bulunan


Ada mevkiinde Kumarcı lakabıyla meş­
hur bir derebeyinin düvel-i ecnebiyyeden,
alethusus [özellikle de] Rusya'dan celp et­
tiği esblerle ıslah ve teksir-i hayvanat ile
iştigal ettiği, mumaileyhin hareket-i bagi­
yesine mebni [haydutça hareketinden ötü­
rü] ahd-i Mahmud Han-ı Sanide [İkinci
Mahmut döneminde] Kara Mustafa Pa­
şa tarafından tedip ve tenkiJi [yola geti­
rilmesi ve bastırılması] üzerine çiftliğin or­
duya hayvan yetiştirmek üzere haraya kal­
A rap ırkı (Hemise): Yağız kısrak. Sinni l l. /rtifaı /,50 (Yemen 'den Ordu Kumandanı /zzet bedilmiş [dönüştürülmüş] olduğu mervi­
Paşa tarafından getirilmiştir.) dir [rivayet edilir, söylenir] .
48
433
SAFKAN İNGiLiZ YARlŞ ATlNDAKi
TÜRK KANI
İngiltere'de Kraliçe Elizabeth zamanın­
da [ ı 558- ı 603] yarış bir usül ve nizarn da­
hiline girmiştir. Birinci Charles zamanın­
da [ ı 603- ı 625] da tekamül ve intişar ey­
lemiştir [gelişmiş ve yayılmıştır] . Bu esna­
larda Birinci Jak [James] Türk atları, Ber­
ber atları getirmiş, Arap aygırları ile de
tecrübeyi tecdit etmiştir [yenilenıiştir] . Ve
pek güzel olan Beyaz Türk ( The White
Turk) narnındaki fahli celp eyledi. Biraz
sonra da, Suckingham dükası The Hels­
bey Turk ı:ıam Türk fahlini, badehu bir
re's [baş] Berber fahlini getirdi.
İ ngiliz i htilali sırasında yarışlar bozul­
du. Fakat İkinci Charles zamanında tek­
rar başladı. Müşarünileyh Türkiye ve Afri­
ka'ya Türk ve Berber damızlık hayvana­
tı almak üzere memur gönderdi . Getiri­
len damızlıklarla yerli hayvanat arasında
tesalüb-ü mütemadiyye [sürekli çaprazla­
mal yapıldı . Bu tesalüpte gaye, sürat mü­
sabakalarına müsait mevzualar istihsali
[elverişli yapıntılar üretimi) idi . Maama­ Arap nısfüddem (A nglo Arap): Koyu kestane doru donda fahl. Sinni 4. lrtifaı 1,50
fih bu tesalüpler ırkın tahassuluna [olu­ (Mahall-i vürud A dana-Bursa Aygır Deposu)
şumuna] yardım etmiş ise de, asıl teşek­
k ülü onyedinci asırda olmuştur.
ırkın teşekkülürıde medar [yardımcı]
olan üç damızlık aygırdır:
ı . Darley-Arabian
2. Godolphin-Arabian
3. Byerley- Turk
Bunlardan Darley-Arabian ı 720'de Su­
riye' de tevellüt etmiş [doğmuş] bir Arap
fahlidir. Bu, yarış beygirlerinin ilk cedd­
i muayyeni [belirli atası) olarak kabul edil­
mektedir. Bu fahl, Konsolos Mösyö Dar­
tey tarafından getirilmiştir. Şerefine veri­
len bir av ziyafetinde nazar-ı dikkatini
celp etmiş idi. Darley-Arabian neslinden,
meşhur Eclipse gelmiş idi [ 1 763- 1 789] .
Godolphin-Arabian'a gelince, bu fah­
li Kont Godolphin'in Paris'te tesadüf et­
tiği bir su arabasından almış olduğu söy­
lenmektedir. Bu, mahdut [sınırlı] bir ne­
sil tevlit etmiştir. Berber ırkına müşabih
[benzer) evsafa malik idi.
Byerley- Turk ise, Şarktan getirilmiş VENEDİK'TE
idi * , uzun müddet tenasülünden istifade
İSTANBUL
olunmuştur. [Ünlü Herod sülalesinin bu
A TLARI
attan indiği söylenir.] İ ngiliz halisüddemi,
Venedik 'teki San
meleziernenin takip ettiği uzun bir tesa­
Marco Kilisesi'nin
lübün mahsul-ü sun'isidir. Hiçbir zaman
giriş kapısının
Şarktan valide kısrak getirilmemiştir, da­ üstündeki bu dört at
ima aygır ithal olunmuştur. Lakin beledi heykeli, Bizans'ın
[yerleşik] valide kısrakların hangi ırka Latin İmparatorluğu
mensup olduğunu ciiy-i tetkiktir [incelen­ döneminde,
meğe değer] . Bu mesele tamamiyle mev­ onüçüncü yüzyıl
zuhen tenvir edilememiştir [kesinlikle ay­ başlarında,
dınlatılamamıştır]. Muallim Sanson'a na­ Istanbul 'daki A t
Meydanı 'ndan
zaran, bunlar şark kanındandır, kabiet­
[Sultanahmet] alınıp
tarih [tarihten önce] Arya'ların muhace­
götürülmüş/ür.
retiyle gelmiştir. Maamafih bu kana mü­
teakiben J ül Sezar zamanında Roma bey­
girleri, badehu Yot, Angi ve Sakson, Da­ * İrlanda'lı Yüzbaşı Byerley'e ait olan, bu kral I I I . W illiam 'ın harasma alınmış ve
nimarka, Normand kanı da dahil olmuş- Türkiye'de yetişmiş Arap aygın , İ kinci adı The General Stud-Book containing
tur. . . . Viyana Kuşatması'nda sahibiyle birlikte the Pedigrees of Race Horses denilen
(s. 1 73 - ı 74) esir düşmüş, İ ngiltere'ye geldikten sonra soylu atlar k ütüğünün başına yazılmıştır.
49
434
Çifteler Çiftliği Haray-ı H ümayunu Kumarcı ' nın ziraatla, hayvan yetiştir­
Meşrutiyetten akdem [önce] mesiyle iştigal ettiği, birkaç bin sığırı, bi­
ni mütecaviz beygiri mevcut olduğu riva­ • KANUN
yet edilmektedir. Kumarcı 'nın bundan
• AT SEVEN BİR onbeş seneye kadar Eskişehir ve civarın­
DEREBEYİNİN ÖYKÜSÜ da mevcut olduğu, sığırları mahall'i hay­ . . . atı ve katırı ve h ıman [eşeği] nal­
vanatının ırktan cesim ve kuvvetli bulu­ sız yürütmeyeler gözete ve miktarın­
Çifteler, Eskişehir'in şark-ı cenub'isın­ nup " Kumarcı hergelesi" namıyla yad dan artuk yük urmaya isiemiyeni ka­
de [güney doğusunda] 20 km. mesafede edildiğini Eskişehir'de icra ettiğim tah ki­ dı marifetiyle hakkından geline ve
kain [bulunan] bir nahiye merkezidir. kattan öğrendim . Hariçten damızlık ge­ uruk [arık : sıska'nın çoğulu mu?] da­
Mukaddema (önceleri] burada " Kumar­ tirilerek hayvanatın ıslahıyla iştigal ettiği van [hayvanları) kullandırmayalar
cı" namıyla meşhur bi"r derebeyinin ma­ de söylenmektedir. amma mukaddcma esvakda nida et­
li kanesi mevcut idi. Kumarcı lakabıyla Kumarcı Çifteler kariyesi civarında, Sa­ tireler [sokaklarda bağırtalari bad-et
şehr-i teşahür (ünlü] olan bu zat anasıl karya'nın teşkil ettiği bir adadaki kulesin­ tembih isierneyüp [uyarıdan sonra
[kökeninde] Erzurumlu olup Zorba Sa­ de imrar-ı hayat ederdi (ömür sürerdi] . dinlerneyipi nalsız davar kullananın
lih'in mahdumudur [oğludur ] . İ smi Ab­ Ada, geceleri kaldırılan bir asma köprü muhkem hakkından gelüp [ayrıca] üç
düh'tür. Taraf-ı saltanat-ı seniyyeden Çif­ ile sahile merbut bulunuyordu. Elyevm ağaca [sopaya, değneye] bir akçe ce­
teler harasında yerleştirilmiştir. Kendisi Kumarcı Adası namıyla tevsim edilmek­ rime [para cezası] alına ve ziyade alın­
servet-ü samana sahip olup bir derebey­ tedir [adlandırılmaktadır] . Mahall-i mez­ maya
lik hayatı yaşardı . Dört haremi [karısı] , kı1rda [anılan yerde] Kumarcı 'nın değir­
iki erkek çocuğu ile iki kızı vardı. Kumar­ menleri bulunmaktadır. Bu değirmen leri, Hadiye Tuncer, Osmanlı İmparatorlu!,un­
hal-i hayatında iken, Azize ve Şerife na­ da Toprak Kanunları (1299- 1 730) (Anka­
cı' n ı n k üçük biraderi Memiş Ağa da İ nö­
mındaki kerimelerine hatim-i Kur'an-ı Şe­ ra, 1 965), s. 1 45 .
nü'nde yerleşmişti. K umarcı bacanağı El­
hac oğlu ile pek uzun mücadele ve muha­ rif [Kuran'ı bellerneyi tamamlama] hedi­
rebeler eylemiş idi. Kendisinin müteaddit yesi olarak vermiştir. Kumarcı 'nın toru­
defalar katline ferman sadır olmuş ve ni­ nu olup elyevm l;ıerhayat [sağ] bulunan e niLİMiZDEKi EN GENİŞ
hayet hakkında ısdar huyurulan ferman­ Celepcizade Ahmet Bey (Kara Bey) şim­
ı hümayun ile de mazhar-ı afv-ı şehriyari di değirmenin varisidir. KAPSAMLI "AT"
Sultan Mahmud-u Adli zamanında Ku­
[padişahın affıyla onurlu] kılınmış idi.
Memleketin ayanıydı . S•ıltanönü (El­ marcı, oradan geçen orduyu iaşe etmedi­
iNCELEMESi
yevym Eskişehir'e iki saat mesafede Sul­ ğinden ve davet-i hümayuna da icabet ey­
lemediğinden dolayı gazab-ı padişah'iye İlk çağdaş ansiklopedi girişimlerinden
tandı:re namıyla mevsumdur [adını taşı­
. birindeki "At" maddesi:
maktadır]) sancağının Eskişehir sükkanı uğramış, üzerine Mustafa Paşa kumanda­
sında asker sevk edilmiştir. İcra edilen Muhit-üi-Maarij
[sekenesi, orada oturanları] tarafından
K umarcı'nın ayanlığa intihabı hakkındaki muharebe pek kanlı olmuştu. Yağlı pa­ Ulum ve edebiyyatı, fünun ve sanayii
mahzar [çok imzalı tutanak] cheınıniyet­ çavralar atılarak kulesi ihrak edildiğinden cfuni, bilcümle ıstılahat ile esami-i hasse­
i tarihiyesine mebni zirde haşiye edilmiş­ [yakıldığından] kendisi teslim olmaya yi havi, k ülliyat-ı ilmiyye ve edebiyyedir.
tir [aşağıya not düşülmüştür] . mecbur olmuş ve mahall-i vak'ada altmış Başmuharriri : Meclis-i Maarif aziisın­
yaşında olduğu halde [iken] cellat edilmiş­ dan Emrullah
işbu rafi'ül kitap [Kur'an'ı yükselteni esseyd . Sahip ve Tabii : lkdam gazetesi sahib-i
tir.
Abdullah mahzarında [huzurunda] ikrar-ı tam imtiyaz ve başmuharriri Ahmet Cevdet
Tarih-i Cevdet'te bu hususa dair, "Hü­
(tümünü bildirme] ve tabir-i an'ül meram [is­ Birinci Cilt (Dersaadet, 1 3 1 8/ 1 902), s .
teği anlatmal ederler ki, bundan akdem [ön­ davendigar Sancağı mutasarrıfı olan El­
hac Mustafa Paşa ol esnada bakiyetüssü­ 334-433
ce] beldemize ayan olan Hacı oğlu fevt olup
feha [sefihlerin kalıntısı] olan Kumarcı Tümü değilse bile çoğu Emrullah Efen­
[ölüp] beldemiz bila ayan [ayansız) ve taraf-ı
devlet-i aliye ve sair mahalden vürud eden te­ nam sereşkiya ile ledelmukatele [çarpış­ di tarafından kaleme alınıp, Arap harf­
kalif [başka yerlerden gelen vergi istemleri] ve makla] galip gelerek merkumu idam ey­ leriyle çift sütun üzerine diziimiş bu ya­
sair umur-u beldeyi [diğer belde işlerini) idare lemiştir" ( 1 229 tarih, cilt 10, sahife 1 46) pıt, "elif"in onda birini bile tamamlaya­
eder muhtarımız olmayıp fıkaranın bu cihetle kaydına tesadüf edilmektedir. madan tek ciltte kalmıştır (639 s . ) . * Bu
harap ve perişan ve herbirimiz perakende [da­ Çifteler malikane-i vasiası da emval-i arada, "At" yüz sayfa tutmaktadır. Li­
ğınık] olacağımız bedihl [apaçık ] ve işbu hazır saniyatta At'tan başlanarak, zooloji, ve­
amıreye ithal edilip "Çifteler Çiftliği
bilmeclis esseyd Abdullah ağa dindar ve müs­ terinerlik, tari h , esatir [mitoloj i ] , edebi­
takim'ül et var [doğru tavırlı] ve fukara ve zu­ Haray-ı H ümayunu" tesis kılınmıştır
( 1 23 1 ) . yat, i ktisat, hukuk, askerlik, astronorni
afaya [fakirlere ve yoksullara) merhamet ve şef­
kati aşikar ve um ur-u fıkarayı rüyete [yoksul­ H aray-ı H ümayun, i lan-ı Meşrutiyete vb. açılarından "At" konusu işlenmiş;
ların işkrini görmeye) muktedir olmasından na­ kadar [ İ kinci Meşrutiyet kastediliyor ol­ " Fezail-i Feres" [atların erdemleri] baş­
şi (ötürü) merkum [anılan] Abdullah ağayı mal ı ! ] payidar kalmıştır. Meşrutiyetin ila­ lığı altında, Kur'an ve Hadislerdeki at ba­
cümlemiz izin ve icazetimizle (yetkilendirme­ nını müteakip lağvedilmiştir. Bilahare hisleri bile ihmal edilmemiştir. Madde, At
mizle] umur-u beldeyi bir sene-yi kamile [tam çiftliğin bir kısmında "Mahmudiyye, Ha­ Pazarı, At Tere'si, At Canbazı, At Sülü­
bir yıl) rüyet etmek üzere üzerimize ayan-ı muh­ midiyye, Ertuğrul, Mandra" Harbiye Ne­ ğü, At Sineği, At Taban ı , At Kasnisi, At
tar ve belde-i mezbure nazil olan tekalif ve Kayığı, At Kasaplığı, At Kuyruğu, At Ko­
zaretine merbut [bağlı] tay deposu, Azi­
masarif-i beldeyi rüyet ve ahz ve itaya [anılan şusu, At Kestanesi, At Meydanı başlıkla­
beldeye inen vergi!ere ve belde giderlerine bak­ ziyye mevkiinde Ziraat Nezaretine merbut
ha ra ve aygır deposu tesis edilmiştir. rıyla sürmektedir.
mak , almak ve vermek] velhasıl cem'-i umu­
rumuzu [tüm işlerimizi] rüyeı ve herbirederi­ {\da'da elyevm Kumarcı ' nın kulesinin
miLe vekil ve naip nasp ve tayin eylediğimizde en kazı mevcuttur. Pekçok seneler sonra • Emrullah Efendi, I kinci Meşrutiyet'te Maa­
mumaileyh Abdullah Ağa Hazretleri [dahi] Çiftlik Müdürü Baytar Vahid Paşa mer­ rif Nazırı olunca, bu eseri tamamiayabilmek
ayan ve vekaleti kabul birle gerek nefs-i şehr için, Veliaht Yusuf izzeddin'in himayesinde bü­
hum tarafından İcra edilen taharriyat ve
ve kuranın [karyeler, köyler, kasabalari vuku' yük bir örgüt kurma girişiminde bulunmuşsa
yafıe velhasıl müıevak kıf olduğu um uru n kül­ hafriyatta [yapılan arama ve kazılarda] .
da; bütün yapabildiği, ilk cildi bir kaç sayfa
liyesini rüyeıe taahhüt ve illizam birle mahu­ top daneleri ve buğday parçaları ve bazı ekleyerek Yeni Muhit-üi-Maarij adıyla tekrar
velvaki bittalep keıb olundu [istek üzerine ya­ meskı1kat [sikkeler] zuhur eylemiş oldu­ bastırmaktan ibaret kalmıştır ( İ stanbul,
zıld ı ) . ğu mervidir [söylenmektedir] . 1 327/ 1 9 1 1 ), 752 s.
50
435

•TÜRKLER VE AT e AT IRKLARI VE • TÜRKÇE'DE AT


ANADOLU ATLARI KAYNAKÇASI

Ozan ve oyun yazarı, aynı zamanda


A . Ü . Veteriner Fakültesi Zootekni Pro­
fesörü Selahattin Batu'nun ( 1 905- 1 973) Atlar genellikle ikiye ayrılır: Sıcakkanlı Dedem Korkudun Kitabı nın geleceğe
'

halka yönelik bir bilimsel çalışması: Türk­ Doğu atları ve soğukkanlı Batı atları . kalacak değerde, eleştirel bir basımını (İs­
ler ve A t (Ankara: Vet. Fak. Yay., 1 952), İkinci gruba, özellikle ortaçağda ağır zırh­ tanbul: Kültür Müsteşarlığı Yay . , 1 973),
66 s. lı şövalyeleri taşımak için geliştirilen, son­ hazırlamış olan Orhan Şaik Gökyay, bu
Kitap, "Atı Sevelim" başlıklı bir Giriş' ra tarımda kullanılan ve yakın zamanla­ yapıtta işlenen motifler üstüne yaptığı
le sekiz bölümden oluşuyor: ra kadar büyük toplar çektirilen Macar açıklamalarda, "At" konusunu aa yet­
1 . Türk Tarihinde A t kadanaları gibi iri at cinsleri girer: Fla­ kinlikle işiernekte ve notlarında başlıca
2. Türk Sanatında A t man, Brabant, Ardenne, Percheron, Bo­ kaynakları göstermektedir (s . CDXXVI­
3 . A t Irkları ulonnais, Bretagne, Shire, Clydestale, CDX L I I I).
4. Türk A tları Suffolk vb. Safkanlar (İngiliz atları da­
hil) geriye kalan bütün binek atları, ilk I. İnançlarda At
5 . Türkiye'de A tçılık Teşkillitı
gruptan dır. a) Yas, ölü aşı ve gömme törenlerinde
6. A rap A tı at
7. İngiliz Atı İhsan Abidin, kitabında (s. 60 vd.),
Anadolu'daki at ırklarını iki ana grupta b) Kurban olarak at
8. Tırısçı Irklar
toplamaktadır: Turan (Mongol veya c) At ve and
Proto-Mongol) ırkı ve Arya ırkı. Eskiden ç) Atla yorum
HALK EDEBiYATlNDA AT I l . Efsanelerde ve Destanlarda At
"Afrika ırkı" denilen birinci gruba, Türk­
menistan, Kırgızistan, Hindistan, Çin, Ja­ a) Atın nereden geldiği üzerine
KÖROÖLU'NUN KIR ATI
ponya, İran, Irak , Kürdistan, Yemen, b) Gölden çıkan aygır efsanesi
(Sivas'ta alınmış cönkten) c) Başka efsanelerde ve destanlarda at
Nubi, Mısır, Trablusgarp, Tunus, Ceza­
yir ve Fas'ta yaşayan başlıca üç at kabi­ ç) Ad koyma ve at
Ey alın akşamdan takdım yeınini, d) Atların adları
Öykesinden kOt küt gever geınini, Iesi girmektedir: Kuzey İran'ın Tekke, Or­
ta Asya'nın Türkmen ve Kuzey Afrika' l l l . Halk Edebiyatında At
ÜstOne binenler sOrsOn deınini,
nın Berber tahtları. Eskiden "Asya ırkı " a) Atla ilgili deyimler ve atasözleri
Kızıl elma gözlü kır atım benim.
denilen ikinci grup, Turan ırkından daha b) At. üzerine şiirler
lnişe gidince ceylan inişli,
Yokuşa gidince keklik sekişli, sonra ortaya çıkmİştır. Ariler tarafından
Karakuş oyunlu, Bozkurt bakışlı, ehlileştirilip yayıldıkları için kendilerine e ATlN DONLARI [at renkleri]
Kız yeleli, alma gözlü kır atım benim. bu adın verildiği atlar, şimdi genel at nü­
Şemli belden aştığıını görmüşler, fusunun onda dokuzunu oluşturmakta­ Ağ/A k: beyaz donlu at
Kır atıının sekişinden bilmişler, dır. Arap atları gibi, çoğu Avrupa atları A l: kırmızı donlu at
Şu gelen koç Köroğlu demişler, A laca: iki ya da daha çok renkli at
da Aryandır. Anadolu'da bu iki temel ır­
Kız yele, elma göz, kır atım benim. Boz: açık toprak rengi at
kın çeşitli çaprazlanmalarıyla bir takım
(S. 25) Doru: vücudu kırmızımsı, kuyruk ve
ikincil ırklar oluşmuştur:
DiVAN EDEBiYATlNDA AT bacak uçları siyah at
I - Arap taht hayvanları
Kır: beyaz ve koyu renkli kılları karı­
I l - Irak ve Kürt hayvanatı
NEF'İ DİVANINDAKİ BİR I I I - Çukurova hayvanatı şık, kırçıl donlu at
RAHŞİYE (At övgüsü) IV - Uzunyayla (Çerkez) hayvanları - Demirkırı: kırın koyusu donlu at
V - Alelumum Anadolu hayvanatının Konur: kara-sarı karışığı donlu at
Zelı-i semend-i mülayim ki büsn-i reftarı Kuba: al-sarı karışığı donlu at
Unutturur dil-i uşşaka cilve-i yarı yaylada büyük, dağda küçük nümunele­
Kula: vücudu sarımsı; yele, kuyruk ve
Olurdu halk-ı cihan sernilıade-i revişi rı.
bacak uçları siyah at
Ger olsa bir sanem-i dilrObada etvarı Selahattin Batu ise, Anadolu atları için
Nigahı gerrıze-i huban gibi tecessOs eder
Yağız: kara donlu at
(İhsan Abidin'den 35 yıl sonra) şöyle bir
Hiram-ı dilkeşine dil veren giriftarı
sınıflama yapmaktadır (s . 35-42):
Ne güzel yumuşak huylu at. Yürüşündeki gü­ I - Yerli tip
zellik ôşıkların gönlündeki sevgilinin salınma­ I I - Çukurova tipi
e REKLAMLARDA VE
larını bile unutturur. Bu hareketleriyle bir de
insanların sevdiği cinsten bir güZel olsaydı, bü­
I I I - Arap tesirinde kalmış tip PROPAGANDA DA AT
IV - Yerel tipler : Ünlü bir İskoç viskisinin markası White
tün cihan halkı onun yürüyüşüne baş koyar­
dı. Bu atın çekici salınışına yakalanmış birinin 1 . Uzunyayla Horse [beyaz at] olduğu gibi yurdumuz­
bakışları, güzelierin gamzesi gibi kıpır kıpırdır. 2. Malakan da da İ mar Bankası rekHimlarında at'tan
3. Midilli yararlanmaktadır. Doğru Yol Partisi,
-der tarif-i esban şehsüvar-i zaman Hınıs kolu kısası "süvari" sözünü kullanarak at'ı anıştır­
Hazret-i Sultan Murad han ba ferman-ı alişan- Arıkan Arap maya çalışmaktadır. Bu at ise, eski AP'
-bir örnek- Canik atı. nin atıdır. Adalet Partisi, Demokrat Par­
Bareke'llah zehi rahş-i hOmayun-sima İsmet Zeki Eyüboğlu, Anadolu Uygar­ ti'nin devamı ve kalıtçısı olduğunu vur­
Ki komuş namım sultan-ı cihan Bad-i Saba lığı adlı yapıtında, atın -şovence ders ki­ gulamak için, Demokrat sözcüğünün halk
Ne saba saika dersem yaraşır sür'atde taplarında ileri sürüldüğünün tersine­ arasında Demirkıral diye söylenmesinden
Ki seğirdirken ana sayesi olmaz hepma · Orta Asya'dan gelmediği, Anadolu kö­
Tanrı korusun ne görkemli yüzlü bir at
yararlanarak , kendisine bu �imgeyi seç­
kenli olduğu (Sümerlerden Hititlere geç­ miş; daha doğrusu, 27 Mayıs'tan sonra
Yeryüzü sultanı Sabah Yeli demiş adına
tiği) görüşünün kültürel kanıtlarını ver­ Fuat Köprülü'nün kurduğu, ama yürüte­
Yel değil, ona hızlılık ta yıldırım desem yaraşır
Koşarken gölgesi bile ayaktaş ol(a)maz ona. mektedir (İstanbul: Der Yay . , 1 98 1 ), s. mediği Hür Demokrat Parti'den devral­
(S. 29) 292 vd. mıştı.
51
e SOLAK AT,
TAVUKKARALI AT
ARKA AYAKLARI BEYAZ
OLDUGU İÇİN UÖUR
SAYILAN AT...

A t almakta nice at ala ki iyi ola


ve aldanmaya, anı beyan eder

Şöyle bilmiş ol ey o�l, bir at kısrak gö­


rüp ülpünü sarkıda ve kişnemeye ayıptır.
Ve a'şa yani şeb-giir ola,. gecede gözü gör­
meye, yaramazdır. Nışanı budur ki gece
bindiği vaktin ayruk atlar ürktüğün nesne­
lerden ol ürkmeye. Ve hem de ne denlü ya­
ramaz yere süren varır ve hiç bakmaz. Ve
atın sağın dahı eyi değildir. Ve nışanı ol­
dur ki ne denlü ayruk atlar kişneye, bu
cevap verip kişnemeye. Ve dayim kulağı
ensesine düşmüş ola. Ve solak at yara­
mazdır, ve hatalıdır. Yani çok sürçeğen
olur. Nışanı oldur ki çün bir kapıdan içe­
ri çekesin, evvel sol ayağın içeri basar. An­
dan a'meş at yaramazdır, yani gündüz
görmez, gece görür ve nışanı old ur ki gö­
Topkapı Sarayının zünün bebeği kara ollı, gökçül görüne ve
Birinci A vlusu
dayim gözü açık ola. Kirpikierin birbiri­
(Hünername' den,
Topkapı Sarayı
ne yumcultamaya. Ve bu ayıp vakit olur
Müzesi, 16. yüzyıl). ki atın bir gözünde olur, yani at olsa ki
gündüz görmeyen bir gözü ola, bunun bi­
gi ata ahvel derler. Eğerci zahirde yani aşİ­
kare ayıptır ve lakin Arap ve Acem sim­
sarları ittifak ediptürüder ki ahvel at mü­
barek kademli olur. Ve hem şöyle işittim
düldül dahı ahveldi derler. Ve ercel at ol­
dur ki iki kıç ayakları ta sinirine değin
duynakları bile ak ola, gayet şomdur. Ol
sebepten Türk birbirine ercel deyu söğer­
ler. Yani ol ercel atın şomlu� meşhurdur.
Amma Türk ercel deyemez, eçel derler.

Keykavus, çev. Mercimek Ahmet, haz. Orhan


Şaik Gökyay, Kabusname ( İ s t an b u l :
M .E . B . Yay., 1 974), 3 , bas., s . 164. (25. Bap)

e ATlN YÜRÜYÜŞLERİ
Adeta: atın çapraz ayakları hemen hemen
aynı zamanda yere basınakla birlikte, dört
nalının düzensiz aralıklarla sesinin işitil­
diği yürüyüşü
Dörtnal: atın en hızlı yürüyüşü. Önce
iki arka ayağın birbiri ardından yerden ke­
sildiği, sonra iki ön ayağınyine birbiri ar­
dından kalktığı, sıçramalı koşma biçimi.
Atın vücudu ileri atılırken dört ayağı r-
'

den havada kalır.
Eşgin!Eşkin: atın bir çeşit hızlı yürü­
yüşü
Rahvan: adeta ile tırısın ortası. Atın
çapraz değil, aynı yandaki ayaklarının bir­
A hmet Feridun 'un
likte hareket ettiği ve iki nal sesi işitilen
Sefer-i
Zigetvar' ında yürüyüşü
Kanuni'nin naşının Tırıs: atın adetadan hızlı, iki nal sesi işi­
götürülmesi. tilen yürüyüşü
52
437

e DiYALEKTiK MADDECi
EVRiM KURAMINDA AT e BATl YAZlNlNDA AT
aOYOK nYATRO ve ISTANaUL
"Gerçeklikte, insan , ancak milyonlar­ (BMJiijk Tj�Cro'4o J1 Ş11bot 1971 Chı:mcı okfO:ntUw:la" Ui�r.,.J
Nnll IKUPIJI
ca yıl süren bir evrimden sonra büyük bir At konusu , J . Swift'ten P. Shaffer'e
beyine ve bir çift ele sahip oldu. Gelecek­ kadar, Batı edebiyatında da önemli bir yer K U HEYLAN
te, hayvanlar da gelişmeye devam edecek­ tutmuştur. Jonathan Swift'in Gulliver'in (IOUUil
(OYUN, IKI IIOLOMl
tir. Ben, iki el geliştirme yeteneğine yal­ Seyahatleri adlı satirik yapıtında (bak. İr­
nızca insanın sahip olduğuna inanmıyo­ fan Şahinbaş, çevirisi, MEB Yay . , 2 . bas . ,
rum . Atlar, inekler, koyunlar da evrim e 1 958, İ kinci cilt, B l . 3), Yahoo denilen
uğrayamaz mı? Yalnız maymunlar mı ev­ ahmak insanlar, Houyhnrn'lerin, yani
rim geçirebilir? Üstelik , tüm maymun tür­ akıllı atların egemenliği altına girmişler­
leri içinde yalnız bir türün evrim geçirip dir . Peter Shaffer'in psikanalitik bir ya­ lıtUITIN DYIART IDffıl APtAl
AI.AH mtANG W. AU PM. . uıwıı tAOAk
ötekilerin böyle bir yeteneği olmaması pıt olan Küheylan ' ında da, oyunun kah­ FRANK STMNO IADMT"rtN kiUÇ
DOfiA. STM.NG NilMIN IAIIIOVA
mümkün müdür? Bir milyon yıl sonra, on ramanı Tanrı saydığı atın etkisinden kur­ HESTHfR SALOMON oOlGCbt KUIW
JILl hlA80N GOL AIYA&J
milyon yıl sonra at lar, inekler, koyunlar tulmak için, bir gece altı atın birden göz­ HAIIIn' DALTON UYA 1Jt.U11U
HEN"AE tuN.lY AlmJI(
hala bugünkü gibi mi kalacak? Ben, de­ lerini oyar. (Şu sıra sahnelerimizde tem­ (otHÇ Illi' Ani) SEQiıdN oOVDf 1111M0GuJ
ALTl 0'1'\JNCU AT LOIPt 0CUıc.AN
sil edilmekte olan Wolfgang A madeus tın.IU.T OO.:ÇD
ğişmeye devam edeceklerini sanıyorum. IUIItWıl OOkALI
Atlar, inek ler, koyunlar, böcekler hepsi Mozart oyununun yazarı P . Shaffer'in CIZMI Atq
....... CIOuoY
değişecektir. " Equus adlı tiyatro eseri, Sevgi Sanlı tara­
'1EJI ASISTAN! AıTAlıiAN OZIIN
fından Küheylan diye dilimize çevrilip IWW<ET WT -
I<ONO()yfy - AIWIT
1 975 yılında Devlet Tiyatrolarında oynan­ IUfl.Oz - Olm
Mao Tse- Tung, "Talk on Questions o f Phi­ mıştı . )
losophy" [Felsefe Meseleleri Üstüne Konuşma]
( 1 8 Ağustos 1 964), Mao Tse-Tung Unrehear­
sed, der. Stuart Sch ram, Harmondsworth: Pen­
guin 1 975, s. 220-22 1 .

e KISA AT SÖZLÜÖÜ Kulun: yeni doğmuş at yavrusu


Küheylan: soylu Arap atı
e üNLÜ ATLAR Mahmuz: ata binenin çizmesinin to-
Aygır: erkek at
Kentaur: Yunan mitolojisinde at-adam; puğuna takılan ve atı dürtıneye yara­
Beygir (bar-gir): yük tutan, kaldı­
belden yukarısı insan, belden aşağısı at; yan demir parçası
ran : genellikle enenmiş atlara denir
çiğ et yer, çoğucas ı yabanıl ve azgındır Merkep: binilen; eşek
Binek: üstüne binmeye yarayan at
Pegasos: Yunan mitolojisinde Medu­ Midilli (İng. pony): ufak bir at cinsi
Bukağı: atm art ayaklarına vurulan
sa'nın kanından doğmuş kanatlı at Nal: atın toynağının altına çakılan,
köstek ·
Bukephalos (kelime anlamı: öküz ka­ hilal biçirnli koruyucu demir parçası
Cidago/ Cidav: atın iki omuzunun
falı): Büyük İskender'in savaş atının adı; Nısf üd dem: yarımkan
arasındaki kemikten yere kadar yük­
Hindistan'da ölünce mezarının üstünde Payvand (pay-bend): yürümesini
sekliği
bir şehir kurulmuş ve onun adı verilmiştir­ engellemek için atın ayaklarına bağ­
Cokey: yarışta ata binen
Bukephala. lanan ip
Dizgin: Gernin uçlarına bağlanarak,
lncitatus: Roma imparatoru Caligula' Rlikip: binen
atı yönetmeye yarayan kayış
nın konsül seçtirdiği atının adı Rükup: binme
Esb: at (esb-i saba-retar: yel gibi se­
Burak: Cennetteki at soyunun adı; Mi­ Riklip: (çoğu/u, rüküb}: üzengi
ği rten at; esb-i tazi: Arap atı)
raç'ta Hz. Peygamberi bunlardan birinin Sağn: atın sırtında, beliyle kuyru-
Eyer: atın sırtına konulan oturma­
Tanrı katına uçurduğuna inanılır. ğu arası
lık
Düldül: H azret-i Ali'nin atının adı Sakağı: at vebası (ruam)
Kamer-Tay: Şah İsmail'in Ab-ı H ayat' Fahl (çoğu/u, fuhul): aygır Sakar: atın alnındaki küçük akıtma
tan içip ölmezliğe erişen atının adı Peres (çoğu/u efras): at Seki: atın bileğindeki beyazlık
Tu/bar: Köroğlu destanında su aygır­ - Fürusf: iyi binici Seyis: at bakıcısı
larından gelen soylu atlar kuşağı. - Fürusiyye: hippoloji, at bilim Süvari: bini ci (esbsüvar olabileceği
Kır A t: Köroğlu'nun Ab-ı Hayat'tan Gem: ata hakim olmak için ağzına gibi, estersüvar, hecinsüvar vb. de ola­
içip ölmezliğe erişen atının adı takılan demir parçası bilir)
Aşgar/Aşkar: Battal Gazi' nin atının Gölük: yük atı, beygir Tavla: at ahırı
adı Güre: bir ila üç yaşındaki tay Tay: atın yavrusu
A k-Kula: Manas destanında Manas'ın Halis üd dem: safkan, arıkan (yal- Tımar: atın temizlenmesi
atının adı (bir başkası da: Kıl-Ceren) nız kullanıldığında, İngiliz atı demek­ Toynak: atın tırnağı
Dede Korkut'ta da birçok ünlü at ad­ tir) Ozengi: eyerin iki yanına asılan ve
ları vardır: Hergele (ing. mustang): yılkıda binicinin ayak basmasına yarayan al­
Bamsı Beyrek'in Bengi Boz'u, Deniz olup, henüz alıştırılmamış yabanıl at tı düz demir halka
Kulu'su, lstabl (İng. stable): at ahırı Yağn: at yarası
Kazan Bey'in Konur At'ı, Kadana: iri bir at cinsi Ye/e: atın uzun ense kılları
Yüğnek' in Doru Aygır'ı, Kantarma: azılı atların ağzına takı- Yılkılllgı: belli dönemlerde doğal
Kara Güne'nin Gök-Bedevi'si, larak dillerini bastıran demir parçası olarak beslenmesi için başıboş bırakı­
Tundar'ın Töpel/Tepel (alnı akıtmalı) Kaşağı: tımarda kullanılan açtan lan at sürüsü
Kaşga'sı, yapılmış, dişli araç Yörük/Yürük:.çok ve çabuk yürü­
Kökçe Han'ın Tekeç'i, Kongur-Bay'ı Kısrak: dişi at yen at
Şir Şemsettin'in Ağ Bedevi'si . . .
Edebiyat-ı Umumiyye Mecmuası
Numara: 28-59
1 6 M art 1 9 1 8

Türklerin
Menşeine
[Kökenine]
Dair
T Ü RK AKV AM-I MÜTEKADDİME
V E MÜTEE H H İRESİ [ÖNCEKİ VE
SONRAKİ TÜRK KA V İ MLERİ]

Zaman cihetiyle milad esas tutularak


Türk akvamını iki kısma tefrik edebi­
liriz: Kabi-el milad [ İ . Ö . ] Türkler ve­
yahut Türk akvam-ı mütekaddimesi,
ba'd el milad [ İ . S . ] Türkler veyabut
Türk akvam-ı müteehhiresi .
Türk akvam-ı mütekaddimesi hakkın­
da bir dereceye kadar Çin müverriblni
[tarihçileri] bazı malumat vermekte ise­
ler de, en ziyade malumat verenler Yu­
nanllerdir . Kadim müellifin-i Yunaniy­
yenin en yenisi olan (Strabon), milat­
tan yarım asır ewel tevellüd etmiş [doğ­
muş] olduğundan, bu müellifi n eserin­
de zikr olunan akvam-ı Türkiyye bi­
hakkın mütekaddiminden addolunacağı
gibi, zikr olunmayanlar dahi müteeh­
hirinden ma'dfid olur [sayılır] . Şu ka­
dar ki, bil-cümle Türk akvam-ı kadime­
si Strabon'da mezkur olmadığından, bu
gibi akvamdan icab edenler ayrıca zikr
olunacaktır.
Yunanllerin eski Türklere (Skit) na­
mını ver,d iklerini gördük . Defaat ile
izah eylemiş olduğumuz üzere, bu ta­
birin Türkçe mukabili (Çığatay) ve (Çı­
ğıl)dır. (Kıpçaklar) dahi Skitlerin bir
kısmıdır.
(Skit) tabir-i kadimi [eski deyimi] ye­
rine müteehhirln [sonrakilerin] zama­

Tü rkçü l üğ ü n Tari h i nden : nında ve hatta zamanımızda (Tatar) ke­


limesi kullanılmaktadır. Fakat evvelce
dahi ihtar eylemiş olduğumuz üzere, bu

Hasan Enver
(Tatar) tabir-i cedidi [yeni deyimi] ile
(Tatar) tabir-i kadlmi beyninde [arasın­
da] büyuk bir fark vardır. Kadim Ta­
tarlar Çin'in cihet-i Şimaliyye ve (Bay­

Celalettin Paşa'nın kal) yani (Bay Göl)ün cihet-i şarkıyye­


sinde bulunan Tataristan'ın ahatisidir
k i , onlara (Ak Hatay) namı dahi veri­
lir idi.

Edebiyat-ı Umumiyye Balada görüldüğü üzere Yunanller


(Skit) ırkına mensup olmak üzere bir ta­
k.ım akvam ve kabail isimleri zikr eder­

Mecmuası Yazıları
ler k i , bunların en meşhurları olmak
üzere (Sarmatlar) (Cetler)i, (Daklar)ı,
(Misyenler)i ve (Traklar)ı zikr eyledik .

54
439

Ve yine biilada görülmüş olduğu üze­ ğundan, tabir-i mezkurun bilii-kayd-ı biyye gerek !isan-ı asliden ve gerek yek­
re, (Trak) kelimesini Yunanller gerek istimali ciiiz değildir. diğerlerinden ziyade tebiiüd eylemişler­
aynıyle (Skit) kelimesi gibi ırk ve cins imdi biz deriz ki: Evailde ırk-ı esve­ dir.
ismi olmak üzere istimiii etmişler ve ge­ de mensup olan insanlar yalnız Afrika'­ Din hususunda dahi akviim-ı cenu­
rek Tuna havalisiyle Rumili'de sakin da bulunmayıp Asya'nın kısm-ı cenu­ biyye mütemadiyen tarik-i tebeddül ve
olan Garp Türklerini bu nam ile iriie ey­ bisinde dahi mevcut idi . Fakat mürur­ terakkide [değişme ve ilerleme yolunda]
lemişlerdir. u zaman ile ırk-ı ebyazı teşkil eden As­ devam edip peyder-pey edyiin-ı
Trak tabirinin · (Türk) kelimesinden ya'nın akviim-ı şimaliyyesi cenuba doğ­ muhtelife-i malfimeyi [bilinen türlü din­
münharif [sapma] olduğuna asla şüp­ ru inerek siyiilüleri pey-der-pey teb'id et­ leri] tesis ve tiimim etmişlerdir [yaymış­
he edilmemelidir. mişler [yavaş yavaş uzaklaştırmışlar] ve lardır] .
Anacblu ahalisinden (Skit) ve (Trak) nihayet ül-emr [sonunda] cümlesini Velhasıl beriihin-i kiitı'a [kesin delil­
ırkına mensup bir takım akvam ve ka­ terk-i vatan ile sevahilin [kıyıların] öte­ ler] ile sübut olduğu üzere, Asya'nın
baili Strabon zikreder, fakat biz şimdiye sinde bulunan adalara ilticaya mecbur akviim-ı şimaliyyesi ile akviim-ı cenu­
kadar onlardan bahsetmedik, yalnız en eylemişlerdir. Anın için bu adalarda biyyesi bidayette beyaz olan aynı bir ır­
mühim olan Skit akviimını zikretmek­ el'an mevcut olan siyiihiler Afrikalı ol­ ka mensup oldukları halde ikiimin te­
Ie iktifa eyledik. mayıp esasen As yalıdırlar. Bunlardan sirinden dolayı mürur-u zaman ile şimii­
(Skitler) hakkında b u kadar Hindistan'da bulunmuş olanların bir lller ile cenubiler beyninde cismen, mii­
malilmat-ı esasiyye edindikten sonra, kısmı (Dasyon) ve bir kısmı da (Negri­ nen ve lisiinen büyük bir fark hiisıl ol­
ba'demii Türk ırkıyla diğer ırk-ı kadl­ tos) tesmiye olunur. muş ve cenubilerin terakkiyatı şimiile
meyi , yani eski Türkler ile siiir milel ve İşte bu suretle Asya-yı cenublde si­ doğru icrii-yı tesire başlayarak şimali­
akviim-ı kaöımeyi mukayese edeceğiz ve yahllerin yerine ırk-ı ebyaza mensup lerin alıval-i içtimaiyyesini ve hatta li­
beynlerinde bir münasebet-i ırkiyye akviim-ı şimaliyye kiiim olmuştur. Fa­ sanlarını ve dinlerini kısmen veya kii­
olup olmadığını taharri eyleyeceğiz. kat beşeriyeti uruk-u muhtelifeye [çe­ milen tebdil ve tagyir eylemiştir.
Fakat Türk ırkıyla uruk-u siiireyi şitli ırkiaraj ayıran arnil-i daimi yani ik­ imdi Asya'da viiki olan bu hal Av­
[öteki ırkları] birbiriyle mukayese et­ lim icrii-yı tesirden bir an hiili kalma­ rupa'ya dahi teşmil edilecek olur ise,
mezden mukaddem, evvelemirde bu dığından, Asya-yı cenubide tavattun et­ gayet mühim ve birçok muammiiların
ırklar beyninde esasen bir münasebet-i miş [yerleşmiş] olan beyaz insanlar miftahı [anahtarı] olan şu hakikat te­
asliyye-i umumiyye bulunduğunu izah mürur-u zaman ile esmerleşmeye ve si­ zahür eder: Maddiyat, yani insanlar ve
edeceğiz. yahlaşmaya başlamış ve nihayet ül-ernr kan, şirnalden cenuba ve maneviyat ya­
simii ve renkleri malum ve ırk-ı ebyaza ni efkiir, edyan [dinler] , elsine-i müte­
I RK-I ESVED İLE AKVAM-I mensup olan Asya akvam-ı cenubiyye­ kernrnile edebiyat velhasıl medeniyet bi­
CENUBİYYE [SİYAH IRK İLE si peydil olmuştur. Hindiler, Araplar, liikis cenuptan şimale doğru gitmiştir.
GÜNEY KA VİMLERİ] Acemler ve ila ahire bu kabiledendir­ Biz makalemizde bu esası bir düstur gi­
ler. bi daima istimal edeceğiz.
Biilada görüldüğü üzere en kadim Bu akviim-ı cenubiyyeye kadim Yu­ İşte bu nazariyeye tevfikan, evailde
müellifin-i Yunaniyye, Garptan Şarka nanller (Etiyopyen) dedikleri gibi, ırk-ı ebyazı teşkil eden ve kiimilen eski
doğru mümtedd [uzanan] ve (Kafkas) Türkler (Kirmen)3 veya (Kirman) ve Türklerden mürekkep olan Asya
ile (Himalaya) silsile-i cibiillerini muh­ Acemler dahi (Püşti)4 namlarını ver­ akvam-ı şimaliyyesi dünyanın her cihe­
tevi olarak bir kuşak gibi Asya kıtasını mişlerdir. tine yayıldıkları gibi cenuba doğru da­
vasatından ikiye bölen (Toros)1 silsile­ Akvam-ı şimaliyye şimiilen ekseriya hi inmişlerdir. Fakat cenuba doğru
i ci biilinin cihet-i şimaliyesine (Toros'­ müncemid [donmuş] bir halde bulunan inenler medeniyetin müessisleri olan
un beri tarafı) ve cihet-i cenubiyyesine Bahr-i muhlt-i şimaiT ve siii r taraflardan akviim-ı muhtelife-i cenubiyyeyi ve As­
(Toros' un öte tarafı) isimlerini vermiş­ kara ile muhiit [çevrilmiş] cesim ve fa­ ya elsine-i kadime-i edebiyyesiyle Yu­
ler ve bu dağların ve suret-i umumiy­ kat münferİt bir kıt'a içinde kendi ken­ nan!, Latin ve Avrupa elsine-i hazıra­
yede dünyanın cilıet-i şirnaliyyesinde sa­ dilerine tı11 - i müddet [uzun süre] yaşa­ sının esaslarını ihziir eylemişlerdir. Av­
kin olan beyaz insanlara (Skit) ve cihet-i mışlar ve bedeviyyet [göçebelik] ve be­ rupalılar bu lisanlarından Türkçe ile
cenubiyyesinde sakin olan siyah insan­ şeriyetin hiil-i ibtidiiisinde [ilkellik du­ !isan-ı Arabiyi ihriic ederek diğerlerinin
lara (Etiyopiyen)2 namlarını tahsis et­ rumunda] kalmışlardır. Akvam-ı cenu­ kiiffesine (Hint ve Avrupa lisanları) na­
mişler idi. (Strabon) der ki (Toros) biyye ise her taraftan muviisalat, mu­ mını vermektedirler ki, bu tabir asla
silsile-i cibiilinin kendisi yüksek oldu­ hiiberiit, müniikaliit ve gunagun münii­ doğru değildir. Elsine-i mezkurenin en
ğu için bu dağları Asya'nın kısm-ı şi­ sebatı teshil ve temin eden [kolaylaştı­ muviifık ve en sahih olan ism-i müşte­
maliyyesine dahil etmek ve kıt'a-i mez­ ran ve sağlayan] bunca denizierin ve da­ reki (ırk-ı ebyaz lisanları)dır. Irk-ı eb­
kurenin kısm-ı cenubiyyesini bu dağla­ ima tesir-i küllisi [toplu etkisi] olan ik­ yaza mensup bilcümle milel ve akviirnın
rın cenup eteklerinin nihayetinden bed' limin sayesinde tebeddül [değişme] ve lisanlarıyla Türkçe beynindeki münase­
ettirmek iktizii eder [başlatmak gere­ terakkiye başlayarak gitgide kesb-i me­ bat makalemizin lisan kısmında ariz ü
kir] . deniyet eylemiştir. amlk beyan edilecektir .
Eski müellifin-i Yunaniyyenin bu na­ Hal-i içtimilide viiki olduğu gibi, li­ Mütekaid Erkan-ı Harbiyye
zariyesi ilm-i ensiib [nesepler, soylar] san hususunda dahi akviim-ı şimaliyye Periki Enver
nokta-i nazarından pek doğru ve bizim ve cenubiyyenin !isan-ı asli-i müştereki
dahi fikrimize pek muviifıktır. Şu ka­ [asıl ortak dili] mürur-u zaman ile bir­
dar ki, (Etiyopyen) tabirinin kadim Yu­ 1 (Tor) eski Türkçede (dağ), (tepe) ve (yük­
çok şube ve nev'lere ayrılarak teşaüb ve
sek mahal) maniilarınadı r .
naniler indinde hem ırk-ı esvede ve hem tenevvü' eylemiş [şubelenmiş ve çeşit­
2Manası yanık yüzlü demektir.
ırk-ı ebyazın esmer ve siyah renkli ak­ Ienmiş] ise de elsine-i şimaliyye [kuzey 3Eski Türkçede (Kir) geri ve arka, (men) ve­
viimına şümullü olup, zamanımızda ise dilleri] gerek !isan-ı asliden ve gerek bir­ ya (man) adam demektir.
bu niim yalnız Afrika'da Mısır'ın cenu­ birlerinden nisbeten az tebiiüd eyledik­ 4Cenubl manasına olan bu kelime Afgan
bundaki zencilere tahsis kılınmış oldu- leri [uzaklaştıkları] halde elsine-i cenu- kavim ve lisanını dahi iş'ar eder.

5 'i
440

Edebiyat-ı Umumiyye Mecmuası !et müteesis olmayıp, belki müteaddid


Numara: 29-60 ve muhtelif kavimler ve kabileler mev­
23 Mart 1 9 1 8 cut idi .
Yunan milletinin yani Elenliğin teşek­
Türklerin külünden evvel Yunanistanda bulun­
muş olan akvama ait malilinat-ı tarihiy­

Menşeine ye, bize ırk-ı Yunaniyi bildireceğinden,


malGmat-ı mezkure ber veeh-i zir dere
olunur.

[Kökenine] Strabo n ' a nazaran k adim ·


Yunanistan.- Miletli (Ekate) demiştir

Dair k i , Yunanistan'ın (Pelopenez) tesmiye


olunan kısm-ı cenublsi Yunanllerden
evvel barbarlar1 tarafından meskun
idi . Halbuki hakikat-i halde bütün Yu­ ya)dan bir takım ecnebiler gelerek (Ati­
ESKi TÜRKLER İ LE KADIM nanistan bu halde idi, çünkü kendi na)yı havi olan (Attika) nahiyesiyle di­
YUNANlLE R i N ! RKEN vesaik-i tarihiyyesine nazaran bu hıtta­ ğer iki nahiyeye yerleşmişlerdir. Üç asır
YEKDİGERLERİYLE nın (ülkenin] sekene-i evveliyesi yalnız sonra Mısırlı (Danaös) (Argos)a, keza
MUKAYESESİ barbarlardan ibaret idi . Filhakika Yu­ Mısırlı (Kekrops) Atina'ya ve Fenikyalı
nanistan berzahının2 iki tarafında da­ (Kados) (Teb) şehrine gelmişlerdir. Mi­
Eski Türkler ile kadim Yunanller hi (Driyoplar), (Kokonlar)3, (Pelaj­ laddan ondört asır evvel Anadolu'da
beyninde evvel emirde bir münasebet-i lar)4, (Lelekler)5 ve sair barbarlar sakin (Frijiya)dan (Pelops) gelerek namını
ırkiyye-i umumiyye vardır k i , o da on­ idiler. Bugünkü günde bile Yunanistan (Pelopenez) şibh-i ceziresine [yarımada­
ların ikisinin dahi ırk-ı ebyaza mensup tes mi ye olunan kıt'ada (Traklar)6, sına] ita eylemiştir. İşte bu esnalarda
olmalarıdır. Fakat bizim bilmek istedi­ (Tesprutlar)7, (Atamanlar)8 ve sair bar­ Yunanistan ahalisi kesb-i milliyet eyle­
ğimiz münasebet bu olmayıp münase­ barlar bulunmaktadırlar. : • (1. cilt, sa­ yerek (Elen) namını almış ve dört nev'­
bet-i ırkıyye-i hususiyyedir. hife, 56.) ahaliye inkısam eylemiştir . "
Biz, Türkler Yunanilere (Rum) namı­ Bu ibarelerin ehemmiyeti azade-i Laro u s s e ' a nazaran k adim
lll veririz ki, bu büyük bir hatadır. izahtır (önemi açıklama gerektirmez] . Yunanistan.- "Kadim Yunanller (Pe­
(Rum) ve (Rumi) esasen (Romalı) ve Demek k i , Yunanistan k ı t ' asının lajlar) ile Hindistan'dan gelmiş ahali­
Roma İmparatorluğu ahalisi demektir. sekene-i evveliyesi ve asliyyesi Yunani­ nin tesalübünden hasıl olmuş bir kavim­
(Rumca) dahi esasen (Latim;e) demek­ ler olmayıp -ekseriyetle Türk ırkına dir. Asıl Yunanistan zamana göre ev­
tir. Fakat sonraları Şarki Roma İmpa­ mensup olan alevarn ve kabaildir ve Yu­ velen (Pelajya) ba'de (Ahaya) ve ondan
ratorluğu ahalisi !isan-ı Yunaniyi tekel­ naniler bu kıt'aya sonradan gelip ahali­ sonra (Elad) tesmiye olunmuş ve en
lüm etmeye başlamış olduklarından, yi kadimesi ile tesalüp eyleyerek Yunan sonra Romalılar tarafından (Greçya)
(Rum) kelimesi galat olarak (Yunan) milletini vücuda getirmişlerdir. namıyla yad olunmuştur. Şarktan Mıs­
kelimesi makamında kullanılmaya baş­ Strabon Yunanistan ahalisinin birkaç riler ile Fenikyalıların temas ve tesiriy­
lamıştır. Anadolu'da teessüs etmiş olan vech ile suret-i inkısamından bahs ey­ le Yunanistan'ın Pelaj ve esasen göçe­
bazı Türk hükumetler ile Devlet-i Os­ ledikten sonra der k i : "En yeni suret-i be olan kabail-i kadimesinden tedricen
maniyye mezkur imparatorluğun me­ inkısamı [bölünme] kabul ile Yunanis­ (Elen) tesmiye olunmaya başlayan ka­
malikine kısmen veya kamilen malik ol­ tan ahalisini dört nev'lisana göre dört bileler hasıl olmuş ve (Yunan), (Eöli­
dukları için, bu devletlere alem olarak muhtelif kısma tefrik eylemek en mu­ yen) (Ahein) ve (Doriyen) namlarıyla
Araplar ile Acemler (Rumi) tabirini is­ vafıktır" (cilt 3, sahife 1 88 . ) müctemi [toplanan] kavimler teşekkül
timal ederler. Binaenaleyh (Rum) ve Mezkur dört kısım ahalinin isimleri etmiş ve (Bahadırlar devr ü zamanı) tes­
(Rumi) tabirleri mahzurdan salim [sa­ şunlardır: (Yunanller), (Doriyenler), ıniye olunan zaman başlamıştır . "
kıncasız] değildirler. (Eöliyenler) ve (Aheenler). Demek k i ,
(Yunan) tabiri eski bir Yunan kabi­ Yunanllerin p e k kadim zamanlara çık­
lesi isminden me' huz olarak [kaynak­ mayan suret-i inkısamı, kavm-i mezku­
lanarak] esasen kavim ismi ve (Yuna­ run Yunanistan gibi küçük bir kıt'ada 1 Bu kelime burada ecnebi makamında müs­
n!) kelimesi dahi bir sıfat veya (Yunan mürekkeb bir kavim teşkil eylediğini is­ tameldir [kullanılmıştır].
lisanı) makamında istimal olunmakta bat eder. 2(Korent) berzahı [yarımada, kısta k ] ,
ise de, biz ekseriya (Yunan) kavmini Ahali-yi Yunaniyyenin bu suretle in­ 3Skit tesmiye olunan eski Türklerden ma'­
ifade etmek için (Yunanlı) ve (Yunan!) dGd bir kavm-i kadim .
kısamından yani Yunan milletinin te­
4Atide görüleceği üzere (Trak) yani (Türk)
şekillerini dahi istimal ederiz. şekkülünden evvel, Yunanistan'ın alı­
ırkına mensup bir kavim.
Fransızlar Yunanlılara (Grek) ve Al­ valinden bahs ederek Strabon der k i : 5(Lekler) gibi (Skit ırkına) mensup bir ka­
manlar (Grihiş) (Griechisch) tesmiye " Umumen kabul edildiği üzere kadim bile.
ederler ki, bu tabir Latince (Grekos)dan olan (Pelajlar) Yunanistan'ın her tara­ 6BaHida görüldüğü üzere (eski Türk).
me'huzdur. Bu kelime Romalıların ilk fında ve hususiyle (Tesalya) kıt'asında 7Epiryalı bir kabile.
önce (İilirya)da tanıdıklan bir kabile is­ sakin olmuşlar idi. " (Cilt 1 , sahife 365 .) 8Türkçe kelimattan mürekkep olduğu mey­
minden me'huzdur. (Dezöbri ile Başöle) Kamus-u Alamı­ danda olan Epiryalı bir kabile ismi.
Yunanllerin takriben milattan ondört na Nazaran Kadim Yunanistan .­ 9(Epirya) kıtasında (Haönler), (Tesprutlar),
asır evvel kendilerine verdikleri nam-ı (Atamanlar) ve (Doloplar) ve sair kıtalarda
"Yunanistanın sekene-i evveliyesine
(Aönler), (Hiyantlar), (Kokonlar), (Driyop­
mi111 (Elen) (Hel/en) ve Yunanistan'a (Pelaj) namı verilir ve muhtelif isimler lar), (Lelekler) ila-ahire.
verdikleri isim (Elad) (Hel/as)tır. ile yad olunan bir takım kavim ve 10Biz beynelmilel kabul edilmiş olan bu ke­
Fakat tarih-i mezkurdan evvel Yuna­ kabile9 Pelajlardan addolunur. Milat­ limenin olduğu gibi lisanımızda dahi istimal
nistan'da bir ictima-ı mi111, yani bir mil- tan onsekiz asır evvel (Mısır) ile (Fenik- olunması taraftarıyız.

56
Burada kadim Yunanllerin Pelajlar EYLEMİŞ [ÇAPRAZLANMIŞ]
ile Hindistan'dan gelmiş ahalinin tesa­ OLAN "KOKONLAR"
lübünden hasıl olmuş denilmesi pek ga­ (Kokon) kavminin (Skit) yani Türk
riptir. Avrupalıların böyle her mesele­ olduğunu gerek (Strabon) ve gerek Stra­
ye Hintlileri karıştırmaianna biz (Hint­ bon' u n eserini tercüme eden (Amede
cilik illeti) namını veririz. Halbuki Tardiyö) tasdik eder. (cilt 4, sahife 520.)
hakikat-i halde, hiçbir H i ntli garba Bu kadim kavim hakkında Strabon '­
doğru hicret etmemiş ve hususiyle Yu­ da mevcut olan mevadd ber-vech zir be­
nanistan'a gelmemiştir. Böyle bir vaka-i yan olunur:
mefrı1zaya [varsayılan olaya] sebep ise (Omer)in iş'arında defiiat ile zikr olu­
!isan-ı Yunanlde Hint kadim lisanı olan nan (Kokonlar) ba'de tamamiyle ta­
(Sanskrit) kelimelerinin bulunmasıdır. bedid olmuş [ortaya çıkmış] pek kadim
Biz bu mes'eleden makalemizin !isan
bir kavimdir. (cilt 2, Sahiefe 58, 489;
kısmında ariz ü amlk bahsedeceğiz. cilt 3, sahife 57, 7 3 . ı 85 , 1 79.)
H ülasa.- (Strabon ile bilcümle ye­
(Kokanlar)ın kadim Yunanistan'da " Pelajlar bir barbar lisanı tekellüm
ni Avrupa müelliflerinin efkarına göre,
bulunmuş oldukları nevahi [bölgeler] ederler idi, fakat bunlar Atina'nın bu­
Yunanistan'ın ahali-yi kadimesi Yunan­
hakkında malı1mat: cilt 2, sahife 1 ı 8 , lunduğu (Attika) nahiyesinde (Elen) ol­
lı olmayan akvam ile (Pelajlar)dan mü­
1 1 9. duktan sonra eski llsanlarını tebdil et­
teşekkil olduğu ve binaenaleyh kavm-i
"Yunanllerden evvel Yunanistan ber­ mişlerdi r . " (cilt ı , kitap ı , madde 5 7 . )
Yunaninin aslı basit olmadığı anlaşılır.
zahının1 her iki tarafında dahi (Dri­ "Elen" kavmine gelince bunlar mev­
Bundan maada, Y unanllerin Avrupa
yoplar), (Kokonlar), (Pelajlar), (Lelek­ cut olalıdan beri hiç şüphesiz yalnız
kıt'asında kfun Yunanistan'�a vücud
ler) ve sair Barbarlar2 sakin idiler; (cilt kendi llsanlarını tekeli üm eylemişlerdir.
bularak ba'de Anadolu sevahiline ve sa­
2, sahife 56.) (Elenler) Pelajlardan ayrıldıktan sonra
ir mahallere gitmiş oldukları umurniyet­
(Omer)in kavlince (Kokonlar)ın Yu­ bidayette kesb-i zaaf etmişler ise de, fa­
le kabul edilir. Halbuki biz bu nokta­
nanistan'daki meskenleri (Nestor) nam k a t b a ' de b i r t a k ı m k a b a i l v e
da, bu nazariyeden ayrılırız: Bizce ka­
babadır ve hükümdarın dahil-i mema­ barbarlar3 ile birleşerek tezyid-i kuvvet
dim Yunanller, Hintliler ve Acemler gi­
liki idi. (cilt 2, sahife 1 03 , 1 1 8. ) eylemişlerdir [güçlerini çoğaltrnışlardır] .
bi, Asya kıt'asında yani Anadolu'da te­
(Strabon) Yunanistan kokonlarını iki Zaten barbarlar4 olan (Pelajlar) layı­
şekkül eylemiş ve ırk-ı ebyaza mensup kısma tefrik eder. (cilt 2, sahife ı ı 2, kıyle terakki edememişler idi. " (cilt ı
bir kavm-i cenubl olup bu kavim Iisa­
1 1 8, ı ı 9.) kitap madde 58.)
nıyla beraber Yunanistan'a gitmiş ve
(Peloponez) Şibh-i ceziresinin cihet-i " Pelajlar5 Atina kalesinin inşasında
oradaki akvam ile tesalüp eyleyerek ma­
Garbiyyesinde kain (Elid) nahiyesindeki istihdam olunmuş olduklarından ken­
lUm olan (Elen) milletini meydana ge­
ahali-yi kadimenin cümlesine bir vakit dilerine mükiifaten (Emet) dağının ete­
tirmiştir. Yunanller hakkındaki şark
Kokon narnı verildiği ve nihayet bu ğinde bir hali [boş] arazi verilmiş idi.
tradisyonları10 dahi bunu teyid eder ve
nam yerine (Elid) ismi kaim olduğu . Bade muhtelif suretlerle rivayet olunan
merhum Vefik Paşa Lehçe'sinde der ki:
(cilt 2, sahife ı 1 8, 1 36.) esbaba mebni aralarında müniiferet
" Yunan zaman-ı kadlmde Anadolu'­
Anadolu Kokonları atfen zik r olun­ [nefretleşme] hasıl olarak Atinalılar Pe­
dan Rumili'ye geçmiş taifenin bir şubesi muş olan Anadolu Traklarının Şarkın­ lajları tard ve teb'id etmişlerdir . " (cilt
olup Mora'ya inmiş ve ondan mürur-u da ve Karadeniz sahilinde sakin idiler ı , madde ı 3 7 . )
zaman ile Akdeniz sevahiline dahi ya­ ve meskenlerinden (Partenius) suyu ce­ " Atina'dan kovulan Pelaj lar (Lİm­
yılmıştır. " Binaenaleyh Yunanllerin es­ reyan edip, başlıca nehirleri de (Tieüm) ni) adasına gelmişler ve Atinalılardan
ki Türkler ile münasebet-i ırkıyye-i hu­
idi . (cilt 2, sahife 484, 485 .) ahz-i sare [öç almak için] kıyam eyle­
susiyyesini anlayabilmek için evvelemir­
Kokonların Yunanistan'da bulun­ mişlerdir. ' ' Atİnalıların her bir haline
de kadim Yunanistan'da Yunanller ile dukları en kadim zamanı dört bin sene vakıf olduklan için Serinelere rakib ola­
tesalüb eylemiş olan akvamı ayrı ayrı
tahmin etmekteyiz. Halbuki bu tarih­ rak [teknelere binerek] gizlice Yunanis­
nazar-ı tedkike almak icab eder. lerde Moğol milleti Çin hududunda tan'a viisıl olmuşlar ve (Diyana) mahfi­
Mütekaid Erkôn-1 Harbiyye şüphesiz teşekkül bile etmemişti. Husu­ desinin bir yevm-i mahsusunda (Brun­
Periki Enver siyle Yunanistan ile kadim Çin hudu­ ron) nam mahalle, panayıra gidecek
du beynindeki ba'd ü mesafe hesap edi­ olan Atina kadınlarının yolunda pusu­
Edebiyat-ı Umumiyye Mecmuası lecek olur ise, Türklüğün esası bir uçta ya yatarak bir takımlarını kapıp ada­
No: 30-6ı 30 Mart ı 9 ı 8 değil, belki vasatta olması lazım gelir. larına avdet etmişlerdir. Bu kadınlardan
(Pelajlar)- Lisan-ı Yunanlde (Pelaj) peyda olan çocuklar Pelajlara Atina­
kelimesinin aslı (Epelasgos) olduğuna lıların lisanları ile adat ve ahlakını öğ­

Türklerin nazaran, Iisanımızda (Pelaseg) şeklini


kullanmak icab eder ise de, bu makam­
retmişlerdir. " (cilt ı , madde 1 38.)
Bu ibarelerden anlaşıldığı üzere (Ero­
da kolaylık olmak üzere Fransız şive­
Menşeine
dot) Pelajları asıl Yunanistan kıt'asın­
since (Pelaj) tarz-ı telaffuzunu dahi is­ da bütün bütün yabancı insanlar olmak
timal edebiliriz. üzere göstermektedir. Ve bu da sarf-ı

[Kökenine] (Erodot)a nazaran (Pelaj lar) . ­


"(Tesalya)da kain (Pelajya) kıt'asında
hakikattir.
Erodot'un Fransızca mütercimi ile
evailde (Pelajlar) sakin idiler. (cilt ı , sa­ Alman (Adelong) Pelajları karadan Te-·
Dair hi fe 267 . )
"Attikalılar ile birlikte aynı nahiye­
salya'ya ve ba'de asıl Yunanistan'a gel­
miş (Traklar) addederler ki, biz de ta­
de iskan etmiş olan (Pelajlar) mukad­ marniyle bu fikirdeyiz. (Semendirek) ile
KADiM YUNANİSTAN' DA dema (Smenderg ceziresinde sakin idi­ Limni adaları ise Trakya sevahiline pek
YUNAN KA VMİ İLE TESA LÜB ler . " (cilt ı , sahife 264.) karibdir [yakındır]. Binaenaleyh Pelaj-

57
442

lar Traklar gibi akvam-ı Türkiyye züm­ Kadmos'un ahfadı ile ahali-yi beldeyi Bu yazı dizisinin önceki sayılardaki baş­
resine dahil olurlar. teb'id eylemişlerdir . Fakat bunlar bir lıca eksik ve yanlışları kapsayan
(Strabo n ' a Nazaran Pelaj lar).­ müddet sorıra tezyid-i kuvvet ederek va­
"Yunanllerden evvel Yunanistan'da tanlarına avdet etmişler ve buradan bar­
berzahın her iki tarafında dahi (Driyop­ barları kovmuşlardır . " (cilt 2, sahife DÜZELTİM TABLOSU
lar), (Kokonlar), (Pelajlar ) , (Lelekler) 2 ı 8, 2 ı 9).
ve sair barbarlar sakin idiler . " (cilt 2, Bu ibare, Pelajlar ile Trakların bir­ İlk sayı sayfa, ikincisi sütun, üçüncüsü pa­
sahife 56.) birine yakın iki kavim ve belki aynı bir ragraj, dördüncüsü sattr numarasıdır.
" Efor'un kavlince ilk Pelajlar asker kavim olduklarını ve ırk-ı Yunaniye Yanlışlar düz, doğrular ilalik harflerle di­
idiler . " (ci lt ı , sahife 366.) mensup olmadıklarını namütenahi zilmiştir.
' ' Pelaj kavmi esasen seyyar ve göçe­ edille-i saire [sonsuz sayıda başka ka­ I 6- I -3-5 : Hintiiiere 1 Hintiiiere isôl eyle-
be olduğu için kudret ve kuvvetin en ali nıtlar] ile birlikte isbat eder. yerek [götürerek} cinslerine
derecesine viisıl olduktan sonra seriaı:ı "Bu suretle teb'id edilen [kovulan] 1 6-2-4-5 : vukuu 1 vuku
1 6-2-4-9 : isabet 1 isbat
sukı1t eylemişlerdir . " (cilt 3, sahife 77 .) Pelajlar Atina'ya iltica ederler ve (İmet)
1 7-2-1-2 : hazırlıkları 1 haslan
Pelaj ların cengaver ve göçebe olma­ dağının eteğine konarlar. Traklar ise
1 8- 1 -7-7 : "Kut"un manası 1 "Kut "un bir
ları kendilerinin Türk olduklarını ayrı­ (Fosid) nahiyesinde (Parnas) dağına ka­ mônôst
ca teyid eder. dar çekilir ler . " (cilt 2, s ahife 3 I . ) 1 38-2-2- I : arazisinin evvel 1 arazisinin ku­
M üellifin-i kad'i'menin yazdıklarına " Ba'de (Lapitler) Pelajları Tesalya' rumazdan evvel
nazaran Pelajlar (Attika)6 nahiyesine da mağlfip ederek bir kısmını İtalya'ya 1 38-3 - 1 - 3 : latif çam 1 ces/m çam
kadar gelmişler ve onların geçici kuş­ gitmeye mecbur etmişlerdir." (cilt 2, sa­ I 38-3-3-(sondan 7) : Asya kıt'asırun 1 A sya
lar gibi daima hareket etmek üzere sey­ hi fe 295 .) ktt 'asmm da
yar halini gören Yunanller kendilerine 1 39-3 - 1 -6 : Sogol 1 Sogd
Pelajlar İtalya'da (Ajila) şehrini te­ 222- 1 -2-2 : olan Türklerdir 1 olan eski
(Pelajlar) yani (Leylek) lakabını vermiş­ sis ve (Erkolanom) ile (Pompeya) şehir­ Türklerdir
lerdi r . " (cilt ı , sahife 367 . ) lerini Osoklardan sonra işgal etmişler­ 222-2-3-4 : Turan kıt'ası Şimalen 1 Turan
(Entiklid)in kavlince Pelajlar (Lim­ dir . " (cilt 1 , sahife 365, 4 1 1 .) ktt 'ası ise Şimalen
ni), (İmbros) ve civar adaların7 ilk se­ "(Menekrat) nam müellifin kavlince 223- 1 - 1 - 1 : eylemiş Türk 1 ey/emiş olan
kenesidirler. " (ci lt ı , sahife 367 .) Anadolu'da ( İ yonya) yani Y unan · Türk
"Pelajlar Kokanlar gibi bir göçebe ve kıtası9 sevalıili ile bu sevahilin karşısın­ 223-1 -4-8 : bu Türk 1 bir Türk
serseri hayatı geçirmişlerdir." ( cilt 2, sa­ 224-2-4-9 : ııhlakını 1 ahlôktm ihlôl eyledik
da bulunan adaların kaffesinin sekenesi
hife ı ı 8 . ) 224-3-1 -(sondan 8) : zevceleri, aileleri 1 zev-
Pelajlar idi . " (cilt 3, sahife 76.)
"Umumiyetle kabul edilmiş olduğu celeri, çocuktan, aileleri
Strabon'un muhtelif mahallerinde 297- 1 -3-(sondan 5) : esarette gören 1 esaret­
üzere Pelajlar pek kadim bir kavim Pelajların Y unanller aleyhinde (Truva) te bağ/1 gören
olup bütün Yunanistan'da ve başlıca muharebesinde bulunmuş oldukları 297 - 1 -4-1 : Büyük 1 Yörük
(Tesalya)da (Eölid) tesmiye olunan muharrerdir ki, b u husus atide görüle­ 298-1 -2-2/3 : ahali-yi vasiası [kalabalık hal­
kıt'a-i arazide sakin olmuşlar idi. (Ar­ ceği üzere Türklük nokta-i nazarından kı] / havali-yi vasiast [geniş yö­
gos) namını dahi alan bu kıta (Çayağ­ mühim bir vesika teşkil eder. releri}
zı) tesmiye olunan (Köstem) nehrinin "Zaman-ı kadimde Avrupa kıt'ası­ 298-1 -3-3 : Tar 1 Tor
menbaı ile (Termopil) ve (Pindros) dağ­ 299- I -8-2 : (Trakya) 1 (Truva)
nın nukat-ı muhtelifesinde seyr-ü hare­
ları arasında mahdutdu r . " ( cilt ı , sa­ 299-2-3 - 1 : Dezöhri 1 Dezöbri
ketlerini yazdığımız göçebe Pelajlar, 299-2-3-3 : evvelden 1 evvelen
hi fe 356). Kokanlar ve Lelekler (İliyad)10 da Tru­ 299-son satır: melamet-i tab' 1 metanet-i tab '
ümer Pelajların (Girid) adasında da­ valıların imdadına gelmek için boğazı 300-2-2-(sondan 2) : Asya'da (Daki) 1 As-
hi sakin olmuş olduklarından bahseder. (yani Çanakkale Boğazını) geçmeye ya 'da (Day), (Daki)
(cilt ı , sahife 366.) mecbur olmamış olan akvam sırasında 300-3-2- I I : ecl-ül-ihtisar 1 /i-ecl-ül-ihtisar
' 'Sakız Adalılar kendilerinin (Tesal­ zikr olunmuşlardır. Yani zaten Anado­ 383-1 -2- 1 /2 : Aksa'yı Şark Türkleri kadim
ya Pelajı) evlatları olduklarını iddia lu'da sakin idiler. " (cilt 2, sahife 540.) Moğollar ile kadim olan Tatar­
lar kendilerini 1 A ksay-1 Şark
ederler. " (cilt 1 , sahife 76.)
Türkieni olan kadim Moğollar
' 'Tradisyonun8 bildirdiği Trak (Ta­ Mütekaid Erkôn-ı Harbiyye ile kadim Tatarlar kendilerinin
miris) (yani Türk-Temir) nam hüküm­ Feriki Enver 383- 1 -4-5 : Lisan-ı Tür! Ilisan-ı Türk/
darıo makarr-ı saltanatı olan (Aynaros)
şibh-i ceziresinin kadim ahalisi (Limni)
ceziresinden gelmiş Pelajlar idi . " (cilt
2 , sahife 83 ,84.)
"(Efor)un kavlince (Dodon) Hatef­
ler mabedi Pelajlar tarafından tesis edil­
miştir ve bu kavim Yunanistan'ın c·n
kadim sahipleridi r . " (cilt 2, sahife 67 . )
" Birçok müellifler (Epir) (Cenub' ıKorent berzahı ulaşması] , balada zikr edilen Pelajların vü·
Arnavutluğun nam-ı kadimi) kıtasının 2Bu kelime burada Yunan! olmayan ecnebi rüdundan evveldir.
dahi Pelajların daire-i hakimiyyetine da­ demektir. 7Bu adalar Trakya sevahilindedirler.
hil olmuş olduğunu iyice tefhim ve tas­ 8Biz beyneimiJel kabul edilmiş olan bu ke­
3Burada dahi bu kelime (ecnebi) manasına­
dik etmek [bildirmek ve onaylamakl limenin olduğu gibi lisanımızda dahi istimiii
dır.
olunması taraftarıyız.
fikriyle kıta-i mezkı1re ahalisinin Pelaj 4Burada Barbar kelimesi Bedevi ve Göçebe
9Bu kıt'a İzmir şehri bizasından başlayarak
olduklarını yazmışlardır. " (cilt ı , sahife manasınadır .
Rodos ceziresi karşıianna kadar mümtedd
366.) 5Bu Pelajlar en kadim olanlar değildir. olur.
"Pelajlar Traklar ile birleşerek (Teb) 6Atina'nın bulnduğu nahiyenin ismidir. Bu­ 10(Truva) muharebesine dair (Omer)in yaz­
şehri üzerine yürümüşler ve buradan rada bahs olunan Pelajların vürüdu [gelişi, mış olduğu eserin ismi.

58
Evliya Çelebi
Seyahatnamesi 'nin Yeni
Bir Yayını
Orhan Şaik Gökyay
El'liya Çelebi Seyahatnamesi, (hazır­
layan) İ smet Parmaksızoğlu, Kültür
\'e Turizm Bakanlığı, Ankara, Başba­
k a n l ı k Basımevi , Nisan 1 9 8 3 ,
X X I I I + 350 sayfa

Bu yazt dizgiye girmiş iken, ismel


Evliya Çelebi (Ressam Mu mf felum)
Parmaksızoğlu 'nun öldüğü haberi
üzerine geri alınmış ve bugüne oranında bunu gö termeye kalkışanları da
değin bek/etilmiştir. Şimdi okumazdan gelip, yazılanlara bir kez dö­
okuyucu/ann yararlanacağmt nüp bir göz atmadan yolculuklarını sür­
düşünerek ve merhuma Tann 'dan dürüyor ve daha da kötü ü biz okuyucu­
mağfiret dileyerek yaytmlamayt ların da onların ardına takı lıp sürüklen­
uygun görüyorum . · O . Ş . G . diğimizi sanıyorlar. Böylesine bir gaflet,
ya da umursamazlık içindedirler. Bize öy­
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Türk le geliyor ki dillerde dolaşan şu dizeyi de­
Edebiyatının türlü yönlerden başta gelen ğiştirip kendilerine düstur edinmişlerdir:
eserleri�den biridir. Bunu Türk okuyucu­ Varak-ı sehv ü hptayı kim okur,
suna tanıtmak da o denli önem taşımak­ kim dinler?
tadır. Yazık ki bu işi yapmak üzere yola Evliya Çelebi Seyahatnamesinin bu ilk
çıkanların , bu on ciltlik anıtı yeni harne­ cildini kolayca okuyup anlamamız için İs­
rimize çevirmeyi üstlenenterin hiçbiri ba­ met Parmaksızoğlu'nun bize açıkladığı
şar ılı olamamıştır. İ lk basılanların sonun­ yöntem şudur:
cusu olan bu yenisi , beklenenlerin ak i­ "Eserin bu yayımından amaç bir ele -
ne, onlardan geri kalmış, bir başka deyiş­ tirisi ni yapmak ( ! ), ya da bilimsel bir ya­
le, çeşitlerini sıralayacağımız yanlışlar yü­ yınını ortaya koymak olmadığından ( ! ),
zünden , onların çok önüne geçmiştir. seyahatnamenin yazma nushalarını orta­
Türkçenin bu soydan eserleri üzerinde ya koymak olmadığından ( ! ) , seyahatna­
kalem oynatanların birinden ötekine ak­ menin yazma nuslıaları ele almarak hal­
tarılan bir yargı, biz okuyucuları aldatıp kımıza rahatça okuyabilecekleri tam bir
durmaktadır. Onlara göre, aradığımız te­ metin sunmak olmakla ( ! ) bunları düzelt­
miz Türkçeyi biz Yunus Emrelerde, Ka­ meye kalkışılınadı ( ! ) . Böyle bir müdaha­
racaoğlanlarda, Evliya Çelebilerde bulu­ leye girişildİğİ takdirde, seyahatnamenin
ruz. Nereden geliyor bu yargı? Neye da­ o kendine has üslubu kaybolacak, asıl
yanıyor? Çünkü onlara göre, yüzyılların amaçtan da uzaklaşılmış olacaktı ( ! ).
bize miras bıraktığı, manzum veya men­ Onun anlatırnma bağlı kalınmakla, üs!U­
sur bütün eserlerin kapısını sözlüklerle buna fazla bir müdahalede bulunmamak­
açabiliriz. Tek engel dildedir, aradığımız la çağ1m1z Türkçesine ( ! ) aktamıa yeğ gö­
tılsımlı anahtar da sözlüklerdedir. Oysa rüldü (s. xv v . d . ) Günümuz oku} ucuları­
unuttuğumuz nokta şudur: Bütünüyle, nın eseri rahatça okumalarım sağlamak
halkımızın, yıllar boyunca zenginleştire­ için ise eser, elden geldiğince, ama Evli­
rek sahip olduğu dile getirdiği masal, hi­ ya Çelebi 'nin kendine has üslubuna say­
kaye, d üşünce, duygu, adet, gelenek , gö­ gı gösterilerek sadeleştirilmesine çalışıl­
renek, dünya görüşü, din, inanç, mitolo­ mıştır (S. XXI I I ) .
j i , ne varsa, nicelerinin bu eserlerde yat­ Önce şunu söyleyim: Yazar, Seyahat­
tığını hesaba katmadan yola çıkıyoruz; namenin yazma nushaları ele almarak de­
bunları bilmiyoruz; bunlarla ilgilenmiyo­ diğine göre, okuyucu, hiç olmazsa I stan­
ruz; bunların dilini, ne olduklarını öğren­ bul Kitaplık larındaki dört yazmayı ele al­
meyi düşünmüyoruz; bütün bunları bilir­ dığını sanacaktır. Hangi yazmalardır bun­
mişiz gibi kendimize bir yalancı güveni­ lar? O, hiçbirinin ne bulunduğu kitaplı­
miz var; ama daha ilk sayfalarda tökez­ ğı, ne de bunların numaralarını bize ver­
lediğimizin de, tabii olarak, farkına var­ miyor. Hiçbir yazmaya bakılınadığının ilk
mıyoruz. Görünüşe ve ortaya aıtıkiarına şüphesi buradan doğuyor bizde. Bu şüp­
bakarsak, belki de bu uyarıları anlamaz­ he, onun kitabını okudukça, her sayfada
dan geliyorlardır. Bu alandaki yet kileri değil, her satırda bi raz daha güçlenip bir
59
444
sağlam kanaat oluyor. Bu yargımızın ta­ Cenneti deye bir cennet adı geçiyor mu gibi yanlışlar boy atar. Oysa bundan ön­
nı kları aşağıda sıralanmaktadır. Kur'an-ı Kerlm 'de? ceki cümlede okuduk ki Abdullah Dede
Ben, Evliya Çelebi Yazmalarının, kimi 'Sonsuz uçnıaklara girersin(s.6 v.d.) Evliya Çelebi'ye yedi cilt kıymetli tarih ki­
inceleyenlerce müellif nushası sayılan, yaznıada 'dahil-i huld-i berln olur­ tabı hediyye etmiştir. O da böylece bir
Topkapı Sarayı Kütüphanesinde, 304 nu­ sun'(7b). Bunun Türkçesi bu mu? Yoksa 'genclne-i kitab'a maliktir, evine gelip bir
marada, Bağdat Nushası diye bilinen yaz­ ' Cennet-i a 'Iiiya girersin ' mi? köşeye çekilip bunları okuyacaktır. Bu
ma ile, bu son basınayı satır satır karşı­ 'Tahrir etnıeğe bezl-i hinımet edüp var cümle, sanırım, herhangi bir okuyucu için
laştırdım. Ancak gücüm, tehammülünı ve makdurun sarf ey/e' (yaznıa,8") cümlesi­ bu denlü açıktır.
vaktim bu basmanın ilk otuz iki sayfast­ ni 'varını yoğunu buna harca' (s. 7) deye Yazınada 'maskat-ı re' siıniz olan
nt karşılaştırmaya yetti . . Basnıanın bu ilk vermek, bu cümleyi anlamamak değil de hasretü 'l-mülilk ve liman-ı bahr-i fü!Gk
otuz iki sayfayı dolduran Türkçesi, dili, nedir? Burada Evliya Çelebi'den istenen, olan vilayet-i Makedon' un(s . s•) yerine
üslilbu, atlanıaları, yanlış okumaları, yan­ elindekini avucundakini, başka bir deyişle kitapta 'doğduğumuz yeri, yani padişah­
lış anlamaları, yanlış açıklamaları, açık­ 'bütün varlığını' değil, elinden geleni yap­ ların hasret çektikleri, fe/ek denizlerinin
lamak gerektiği halde olduğu gibi bırak­ ması, bütün gücünü vermesidir. Ondan is­ ılıman durağt . . . (s.?) var. Burada azıcık
nıaları , sözcüklere yanlış karşılık koyma­ tenen maddeye dayanan bir varlık değil­ duralım. Evliya Çelebi bize doğduğu yer
ları ve daha nice benzerleri yüzünden, ki­ dir. olan lstanbul'u birkaç sözle tanıtmak is­
tabın, zavallı Evliya Çelebinin seyahatna­ Şimdi söyleyeceğim yanlış, bir bakıma, tiyor. Istanbul, bütün hükümdarların has­
nıesi ile bir ilgisi olmadığı sonucuna var­ kitaptaki bütün yanlışların yerini tutar ve ret çektikleri (sahip olmak istedikleri) bir
mış bulunuyorum. Ben, Evliya Çelebi Se­ yalnız bu yanlış kitabın ele alınamayaca­ yerdir. Peki Liman-ı bahr-i fü/Ctk ne olu­
yahatnanıesi yerine, bu saydıklarınıın ça­ ğını gösterıneye yeter de artar. Yazınada yor? Evliya Çelebi 'nin üs!Gbunu sıyanet
lılığı içinde, elim, kalenıinı, üstüm-başını 'el-mukadder kiiyin '(83)in Türkçesi ya­ edeceğini söyleyen yazar, bunu fe/ek de­
paramparça, kan revan içinde, işte geri zardan başka hemen herkesin bildiği 'ya­ niz/erinin ı/tman durağı. . d eye veriyor.
.

döndüm. Devşirebiidiğinı yenıişleri ( ! ) ztlan başa gelir' demektir. Ama yanlış bu Kitabını rahatça okumamız için ( ! ) onu
okuyucuya sunuyorunı . kadarla kalmıyor ki. Dilimizde kullanıla­ bu hale koymuş olan yazar. .
Şunu hemen söyleyinı ki bunlar bu otuz gelen bu kadar basit iki Arapça kelime el­ Evliya Çelebi, Osmanlıcayı, daha açık
iki sayfayı dolduranların hepsi değildir; mukadder ke eyne deye okunınuş ve say­ söylersek, Arapça ve Farsça'yı, bu dilleri
bunlar, okuyucunun kitap hakkında bir fanın altındakı çık ınada 'Kader acaba medreselerde öğrenmiş olup da gerçekten
fikir edinmesine yarayacağını unıduğunı nerde?' deye Türkçesi ( ! ) verilmiştir. Ev­ bilenler kadar biliyor değildir. Ama çev­
yeterli tanıklardır. liya Çelebi'yi çağımtz Türkçesine uydur­ resinin, zamanının bilginlerinin eserlerin­
1 . Türkçe. Bol bol dua ve sena ile uğ­ maya ( ! ) kalkan bir kişinin, Arapçadan den, onlarla meclislerde bulunmaktan do­
raşmaktayını (s . 2) . Yaznıada: Esniye-i bu kadarcık olsun nasibi olması gerekmez layı bu dilin öyle yabancısı da değildir.
nıevffire-i müşerrefeye ragıb ve müliizim mi? Hem bu nasıl Arapça? Bunun Arap­ Onlar gibi 'seci' meraklısıdır. Onun için
olup (7b). Yardım dilek edüp (s.2). Yaz­ çaya uyan yanı var ını? Oysa gibi demek mü/Ctk-fü/Ctk demiştir. Fü/Ctk burada ' fe­
nıada: Yardtm taleb edüp (7b) . Bunun olan 'ke-nin dilimizde bugün de kullanı­ lekler' değildir. Aslında ' fülk' kelimesi­
Türkçesi l stirdat isteyip' değil midir? lışı seyrek değildir: Ke'l-evvel (eskisi gi­ nin ' fülilk' deye bir çoğulu da yoktur. Li­
Yaznıada: Hazret-i risalet yeşil alemi di­ bi), ' ke-zalik (bunun gibi) ve daha başka­ man ve deniz karinesiyle anlıyoruz ki Ev­
binde, yüzünde nikabıyle (7b)nin çağtmtz ları. Ama eyne (nerede) demek olduğuna li ya Çelebi ' fülil k ' ü burada fülk ' (kayık ,
Türkçesi 'yeşil sancağı yüzü ile örtülü' göre ve yazarın okuyuşuna göre ke­ gemi) kelimesinin çoğulu olarak kendi
nıüdür?(s. 3 ) . 'K utlu ayağı, k utlu yüzü, eyne'nin Türkçesi 'nerede gibi' olmalıdır, bulmuştur; ama 'mülilk ' kelimesine pek
kutlu sarığı (s.4). Ve daha başka yerlerde eğer bundan okuyucunun bir anlayacağı a'la uygundur. Ona göre de, Istanbul, hiç
de, mübarek, şerif kelimeleri hep ' kutlu' olacaksa, o da rahatça ( ! ) . bir anlamı olmayan 'fe/ek denizlerinin tlı­
deye karşılanmıştır. Mübarek ve şerif Yazınada 'sana dahi takdir olan nasi­ man (!) durağı değil, 'içinde gemilerin
Türkçeye o kadar yabancı bir sıfat mıdır bin elbette gele' (8"), basmada ' sana ay­ yüzdüğü denizierin bir limanıdır.' Bu ta­
ki bir yana atılıp tek bir ' kutl u ' sözcüğü­ rılan elbette gele' (s. 7) deye Türkçeleşti­ nık bize, bir yazarın eserini sadeleştirme­
ne saplanılmaktadır. Hele bir yerde yaz­ rilmiş. Bu cümleyi şöyle-böyle anlamak­ ye ( ! ) kalkışmadan önce onun dilini ve üs­
madaki 'dest-i şerif'i (7b) 'saygm e/'e çe­ tan geçti k , hiç anlamıyoruz? Bunun sağ­ lilbunu tanımak, ama iyice tanımak ge­
virmek Türkçe mi oluyor(s. 6) . Gönlünı lam, anlaşılır Türkçesi '(ezelde) Allahın rektiğini anlatmış olmalıdır.
genişleyip ruhsal rahatltğa kavuştum(s.6). sana verdiği kısmet elbette sana gelecek­ Kitapta kabul yüzü görüp(s. 1 0) deye ve­
Yaznıada ise 'inşirah-ı sadr ve zevk-ı de­ tir' olacaktır. rilen karşılığın aslı yazınada 'ricası hayyiz­
rilna nail oldunı '(7b). Bunun okunur ve Bir inci de şu: Mihnetli günler geçirdi­ i kabulde vaki olup'dur(9b). Yazarın
anlaşılır Türkçesi, bence 'içim açıldı ve ğimiz savmaa köşesinde yaztyt bilmekle yaptığı ise yazmadaki cümlenin Türkçe­
gönlünı ferahladı' değil midir? kimi tarihleri inceleyerek . . . (s. 7). Burada ye uymayan çevirisinden başka bir şey de­
Evliya Çelebi'de geçen sözcüklerin kar­ geçen savmaayı, kitabın sözlük bölümü­ ğildir. Onun_bunun yerine neden 'ricası
şılığını bir sözlüğe bile bakmadan, ya da ne bakarak 'dervişlerin erbain çıkarmak kabul edilip' deyemediğini biz anlamıyo­
bakıp orada tutan veya tutmayan karşı­ için çekildikleri yeraltı odası' deye mi an­ ruz. Nitekim, yazınada 'cin ve perilere em­
lıkları alıp cümlenin orasına burasına ya­ layalım? Yoksa Kamus Çevirisi'ndeki redüp'(9b) yerine cin ve perilere buyruk
mayarak Türkçe yazmış olduğumuzu mu ' Hristiyan rahiplerine mahsus ibadetgah edüp diyor da yazar bir türlü 'buyurup'
sanıyoruz, sormak gerek. olan vahdethane(I I I ,325) deye mi? Kaldı deyemiyor.
Yazmada k i ' d ü ş ü ın ü tabir ettir­ ki burada ikisi de değil . Evliya Çelebi'nin Kimi kez, Arapça ve Farsça kelimele­
dinı'(7b) bir yerde 'düşümü yorumlandtr­ Erbain çıkardığını bilmiyoruz. O bu ke­ .rin çevirisi bile olanıayan Türkçesizlik ler
dtm' (s.6). Bir başka yerde, hemen birin­ limeyi burada 'vahdethane, inziva köşe­ kitabı boydan boya kaplamaktadır. İşte
cisinin arkasından 'düşümü ona da yorum­ si' yerine kullanmıştır. Nitekim savmaa bir tane daha: ' Bir gün bu Yuvan içki ile
/atttrdtm' demek Türkçe midir? Dilimiz­ küncünde (yalnızlık köşemde) diyor. Ama safa ederek(s. 1 0). Yazınada 'bir gün Yan­
de 'yordurdum' :yaşayıp dururken . asıl yanlış şurada: Yazmadaki 'savmaa ko ibn Madyan ayş ii nuş ediip '(9b).
Yaznıada rıdvan u 'Ilahi Taliiii aleyhim küncünde genelne-i kitaba malik olup iba­ Yazarken kimi kez Evliya Çelebi'nin
ecmafn(7b), basmadaki 'yüce Allah hep­ resinin yaztyı bilmekle d eye türkçeleştiril­ yazmasından da ayrılmaktadır. Yazmada­
sini Rtdvan cennetinde barındırsın'nıı de­ mesidir. Bir kitabı okurken, ilk okuduğu­ ki ' keştiler bağlamak için demir halkalar
nıektir?(s.6). Yoksa 'yüce Tanrı hepsin­ muz cümlenin ondan sonra gelenle bağı­ vardır, durur(9") yerine 'halkaları gör­
den razı olsun'nı udur? Üstelik Rtdvan nı kuramıyarsak o zaman burada olduğu mek ihtimali vardır' ( s . l 3) diyor.
60
445
'Eski İslamboliye ile kentler yüZü ve ke­ !erin kitabelerinde gördüğümüz, bir ben­ tir. Burada pek yeri olmayan el-mededi
fe/er öğüncü(s. 15) ne demek ola? Yazma­ zetmeden, bir mecazdan öte geçmeyen yazarın nereden aldığını, öteki okuyucu­
da ise 'Eski İslamboliye'yi ve şehr-i ler­ miiü 'l-hayatı(12") 'bengi su'yu söylüyor. lar gibi biz de bilemiyoruz.
yozu ve Kala-i Yoruzu ' (9")denmektedir. Yoksa 'hayat suyu' deye Karakulak, Sır­ 2. Açıklamalar. Bu kitabın eksik olan
Eski eserleri günümüzün çağına getirme­ makeş gibi herhangi adı-belli bir sudan önemli yönlerinden biri de hiç açıklama
'
de, okuyamadığı yerleri uydurmak da söz etmiyor. yapılmaması, ya da yapılmak istenenierin
yepyeni bir metod olacak ziihir! Iri direk(s. 26) . Yazınada 'amud-ı ya yanlış, yahut yetersiz olmasıdır. Oysa
'Yedi yüz değirmenli'(s. 1 6)'nin geçtiği iili'(12b). 'İri' ile 'yüksek' sıfatları arasın­ bu açıklamalar okuyucuya bilmediği ve
yer yazınada 'yediyüz germiibe ılıca/a­ daki ayrılığı, okuyucuya karşı söz konu­ merak ettiği neler öğretebilir? Bu soy eser­
rı'(9b)dır. Burada 'hamam' demek olan su etmekten insan çekiniyor, doğrusu. Iere asıl eklenmesi gerekli olan bu açıkla­
'germabe' (değirmen) deye verilmiştir. Küçük bir göl gibi ince ve tatlı suyu malardır. Bu yoldan biz dilimizi zengin­
Oysa, bundan sonra gelen 'ılıcaları' ya­ · olan (s.26). Yazınada misal-i buhayre bir leştiririz; geçmişte sahip olduğumuz de-
zarı uyandırmak gerekti, bunlan yazarken yah-pare ab-ı rakikı vardır(1 2b). Bunun
uyuyor idiyse. Türkçesi şudur: Küçük bir gölü andırır, larımız yeniden can bulur. Bunlar olma­
'Ebü'l-Feth Mehmed yapısıdır'(s . 1 6). buz gibi, hafif bir suyu vardır. yınca bu tür yapıtlar sakat doğmuş sayı­
Yazınada 'Ebü'I-Feth Sultan Mehmet bi­ Bu kuş havanın etkisiyle(s.27). Yazma­ lır. Dediklerimizi aşağıda birkaçını verdi­
nası kal'ateyndir( l oa). Bu son kelime at­ da ise bambaşka: Mürg-ı bfreg, tesir-i ğimiz tanıklar doğrulayacaktır, umarım.
lanmıştır. Bir de nedense, yazar, Fatih vefk i/e(l 2°). Türkçesi de 'huzur içinde Namazın selamını verdikten sonra(s.4).
Sultan Mehmed'den esirgediği sultanlığı, olmayan kuş vefkın etkisiyle' demektir. Hangi namazın? Namazda sela.m vermek
IV. Sultan Murad'a bir de Hanlık ve Ga­ Revg 'daima refah ve nimet ve huzur ve ne demektir? YG>k. Karnet eylemek(s.5).
zi/ik katarak vermiştir. vüsatte olmak' manasındadır (Kamus Çe­ Sözlükte şu açıklamayı buluyoruz: Nama­
'ol son bulmayacak olanın aceb hük­ virisi, III, 483). Vefk ise herhalde malum­ za çağrı için müezzinin okuduğu dua. Bu
müdür'(s. 17) sözünden okuyucu rie anla­ dur. Burada havanın etkisi ise, hiç akla mudur kamet? İl kin bu bir dua değildir,
yacak? Üstelik, yazmadaki 'sun '-i lemye­ gelmez. Çünkü, Istanbul gibi her saat ka­ ezan gibi doğrudan namaza bir çağrıdır.
zel'i de bulup göremerliğine göre? rayelden lodosa kadar türlü yönlerden Dua olsaydı okunurken ellerimizi göğe,
'Bütün bey ve kadılar buyruğuna bo­ rüzgarların estiği bir şehirde, hem de gök:; Allaha açardık. Camide namaza hazır
yun eğdikten sonra' (s. 1 8 ) . Yazınada ise !ere yükselen bir direk üzerindeki kuş ha­ olan cemaatin, namazın farzını kılmak
beylerden ve kadılardan hiç söz edilme­ vanın etkisiyle yılda-bir değil, her dakika üzere imarnın arkasında saf bağlamadan
mektedir. Orada 'dünyanın bütün hü­ ötüp duracaktı. Direğin eteğinde olan kü­ önce müezzinin çağrısıdır ki ' karnet getir­
kümdarları boyun eğdikten sonra denil­ lah biçimindeki kubbenin tepesindeki de­ mek' denir. Kametin sözlerinde ezanda­
mektedir, aslı da şudur: 'Bi't-temam likten (s.27). Yazınada ise, killah biçimin­ kinden fazla olarak 'kad karnet es-saliit'
müh1k-i iifiik fermanına ram olduktan deki kubbenin değil, doğru olarak ' ki/ar vardır ki bu da 'namazın farzına hazır
sonra'( l l "). kubbesinin ( 1 2b) denmektedir. 'Hiç kuş­ olun' demektir.
'İstanbul'u taht yeri edinmek gerekti­ kusuz kılıleleri olup'(s.28). Yazınada ise Segiih makamının sözlükteki açıklama­
ği hissine varmakla'(s . 1 9). Yazınada şöy­ 'bilii-teşbih kıblegiihlarıdır'( 1 2b). Biliiteş­ sı şudur: Segiih beşiisi ile hicaz dörtlüğü­
le: Istanbulu tahtgah edinmek içün bina­ bih'in 'kuşkusuz ' demek olduğunu yalnız nün şeddinderl oluşan mürekkep ma­
sına şüru ettikde(l l8). burada görüyoruz. Sözün gelişinden an­ kam(s. 5). Bu açıklamayı aniasa anlasa,
· 'Çan koydurarak hazır eyletti'(s. 1 9) . laşılır ki bunun Türkçesi 'benzetrnek gibi belki klasik Türk musikisinin üstadların­
B u 'eyletti' burada biraz kekre değil mi? o/sm' onların kıbleleridir. dan biri anlayacaktır. Geri kalan bizler bu
' Edemez def' kazayı sakınmağıla kim­ 'Elinin ve dişlerinin etleri dökü­ açıklamaya bakıp kalacağız.
se' dizesi anlamı bozularak 'edemez der -i lüp(s.29). Yazınada 'elinin ve bedeninin Bundan sonra, yazardan, kısacık da ol­
kazayı. . .' deye yanlış okunmuştur. etleri dökülüp'( l 3b). Üstelik, yazınada sa açıklama bekleyen birtakım yerler gel­
'Baş-eğmez nflf kurşunla kaplı kub­ 'bedeninin' kelimesi ayrıca harekelenrniş­ mektedir: Ayetü 'l-kürsi, sözlükte, Kur'­
be'(s.21). Yazınada 'bir kubbe-i sernigı1n, tir de. 'Şam yöresine döneyazdı(s.30). anın Bakara Suresinde 255 . ayetine veri­
nsas-ı nilgun ile mestiır'( l l b). Nereden Yazınada 'Şam cinine döneyazdı' ( l 3b). len özel ad(s.5), deyip kesilmiş. Bu yeter­
çıktı bu 'baş-eğmez kubbe?' Kubbenin ne Üç bin yetişmemiş gözleri açılma­
_ .pıi mi? Bunun namazlardaki yeri nedir?
olduğunu bilen, ya da ömründe bir kulı­ mış(s.30). Yazınada 'üç bin adet ma'sum­ Niçin bunca ayetten bu ayet okunur? Ne
be görmüş olan kimse, hayalinin de yar­ ların(1 3b). 'Ma'sum' sözcüğü, bugünün zaman okunur? Anlamı nedir? Sübhanal­
dımıyla, buradaki ' sernigu'un. 'baş­ okuyucusu için yeter de artardı; yazar bu­ /ah, Elhamdülillah, A llahuekber, yalnız
eğmez' değil, 'baş-aşağı' olduğunu kav­ nu daha da açmak istemiş, bir de 'gözleri anlamlarıyla değil, ne zaman, namazın
rayacaktır. Yani daha açık söylemek İs­ açılmarnış'ı eklemiş. Bizim bildiğimiz ka­ neresinde söylenir? Bunu yalnız müezzin
tersek 'sahan kapağı' gibi baş-aşağı de­ dar, bütün insan yavruları 'gözleri açık' mi okur? Yoksa cemaate bir hatırlatma
mektir. doğmaz mı? Ancak kedi ve köpek yavru­ mıdır? Tekbir getirmek, sadece Bayram
Dona denilen değirmenlerde(s.22). As­ larının gözleri doğdukları zaman kapalı­ namazlarında okunan ve Tanrıya yüce ad­
lında 'Dona değirmenleri nam mahalde' dır ve günler sonra açılır; ne deyelim? lanyla(?) edilen bir dua(?)dır, bunlar? Bü­
( ı 2"). Biraz dikkatli, biraz da bilgili bir 'Parmak getirip'(s.32). Doğrusu 'par­ tün bunlar bir milletin genel kültürü için­
kimse, kimi yabancı dillerde Tuna'ya mak götürmek' (parmak kaldırırtak)dır. de yer almış unsurlar değil midir? Bunla­
'Donau' dendiğini kestirecek ve bu yan­ Yazar bunu bilmediğinden mi? Gerekli rı bilmeyen bugünün bir bölük okuyucu­
Iışı yapmayacaktır. bulmadığından mı? Her nedense kitabı­ suna açıklamak gerekmez mi? Bunları ve
'Bu değerlendirdiğimiz yerlerden '(s.22) nın sözlük bölümüne almadığı gibi açık­ daha başka konularda açıklanması gere­
Kişi okuctuğunu anlamadan yola çıkınca, lamarnıştır da. ken benzerlerini çıkannca, Evliya Çelebi'­
yazmadaki 'bu takrir ettiğimiz'i(12") iba­ Bunları. . . hepsi (s.32). Yazmada: Ebe­ den okuyucuya kalan nedir?
resindeki takriri 'söylediğimiz, dediğimiz, veynleri(1 3b); ' işitmem'(s.3 1 ) ; yazınada Sözlük bölümünde segiih makamı var
sözünü ettiğimiz' anlamına doğru okuya­ 'işitmeyim'; 'ma'surnlann kanına girer gi­ da azziil makamı neye yok? Bizim bildi­
cak, takdirin burada yeri olniadığını kav­ bi o/asın(s.32). Yazınada: ma'sumların ğimize göre çünkü böyle bir makam yok.
rayacaktı. kanına girersin( 1 3b). Viiveylii ve el­ Bunun yazmadaki doğrusu Gazzii/ maka­
'Hayat suyunu kente indirip'(s.24)de meded(s.32). Yazınada: Vaveylii ve viive­ mı. Bu da 'gazelhan makamı ' demektir,
nedir? Evliya Çelebi, hemen herbirinde ledil deyü ( 1 4"). Doğrusu da budur, an­ onların okuduğu makamda demektir(Ste­
çeşit çeşit sular akan hemen bütün çeşme- lamı da 'vah yazık, vah yavrum' demek- ingass, s . 887). Üç sure, yani izalciie ile
61
446
( s . 5 ) . Yazınada �siire-i izii ciic'(7h). İ nsan yok , Yazmadaki doğrusu Daymeran­ ruz(Bkz. ilk otuz iki sayfanın birçok yer­
bir defa Kur'an-ı Kerimc bakmaz mı? Bıı dır(7ıı). Yaban fesleğeni . fesleğen,demek­ lerinde). Hele bu kelimeyi, yazmanın as­
namaz siirelerinden birinin ilk kelimesi de­ tir(Kamus Çevirisi , l l ,493). lındaki beyan eder yerine 'beyan eydür'
ğil mi? Arapçada harf-i ta'rif ile başlayan Yazmadaki 'giiniigiin' kelimesi Kitap­ koymak neyin nesi? Liman yerine niçin
bir fiil var mı? Bu yanlışlar tek değil, da­ ta ' kütaküt' deye okunmuş, anlamı ne? ' ılıman' ? 'hazır etti' yerine ' hazır ey/elli'
ha da var. Kur'an-ı Kerimde doğrusu 'sc­ Bunu bir dizgi yaniışı olarak almayı dü­ ve daha benzerleri. Evliya Çelebi'de, bu­
ünebbiüke' olan kelime 'seünebbieke' şek­ şünemiyorum, benzeri bir yığın yanlışla­ gün de hepimizin dilinde yaşayıp giden
linde okunmuştur. ra bakarak. 'mübarek , şerif' gibi ayrı anlamlardaki
Seba 'f-mesiini için sözlükle 'yedi balı­ Kuşkudan ve kuruntudan beri ol(s .6). bütün sözcüklerin yerine, bunları atıp hep
çe' deniyor; nereden çıktı bu karşılık? Oy­ Yazınada ise 'gıll ü gışden beri ol' denil­ 'kutlu ', hatta ( k itabın türlü yerlerinde)
sa ' mesiini, Kur'an-ı Kcrlmin mecmuuna mektedir. 'Gıll' kişinin içinde gizli olan 'saygm '. Acaba 'o' yerine 'ol' ; 'ki'
ıtlak olunur; üst üste tekrar olunan ayet, kin(Kamus Çevirisi , I V, I O); 'Gışş' bir kim­ yerine 'kim ' ; 'o arada' yerine 'anda'
yahut murad Sure-i Fatiha'dır, namazın seye munafıkça öğütle hıyanet etmek, demekle Evliya Çelebi 'nin üsliibunu kay­
rekatlarında tekrar olunduğu için (Kamus içinde olanın aksini ortaya koyup hıyanet betmemiş mi oluyoruz? ' İçinde' yerine 'iç­
Çevirisi,IV ,894). Açıklamaların kimisi de etmek ,demektir(Kamus Çevirisi, l l , 1 1 07). re' ; 'dışarı' yerine 'taşra' ; 'sanki' yerine
olduğu yerde bırakılmıştır. 'Heyyee esba­ Bunun kuşku neresinde? Kuruotu neresin­ 'san' ; 'deye' yerine 'deyü'; 'emr edüp' ye­
behu(s. 1 4,çıkma, l 4) : Hadis-i Süyiiti, ay­ de? Özüne güven duyan bir kimse oldu­ rine 'buyruk edüp' demekle olup bitiyor­
nı eser,55 deyip nokta konmuş. Bu, ha­ ğundan(s.9). Oysa bunun yerine yazma­ mu bu iş? Sonra asıl anlamları verilmesi
disin tamamı mı? Anlamı ne? O yok. da miidemmag(8b) kelimesi var. Bu da gereken kelimeler olduğu gibi bırakılıyor:
Talii Seretan olsun deyü(s. 1 9). Yazma­ 'muazzam vezninde ahmak ve naclana ıt­ Sağianıt rasin yaparak (s.22), murassa' taç­
da: Tali-i imareti Seretan olsun( l l ") ne lak olunur' (Kamus Çevirisi , I I J ,482). lu kemerbestc( .24), 'sayha urup(s.27) ' ,
aniayalım bundan o yok . Yazarın Mülki zira(s. 1 9) deye yanlış Destilr-ı şahi(s . 32); Vaveyla v e el­
M urassa' taçlu kemer-beste kullar da­ okuduğu bu sözcüğün doğrusu 'mefikf zi­ meded(s.32) ' ; 'müstecab(s. 32)' kelimele­
hi(s. 24). Yazmanın metoini olduğu gibi ra' dır. Farsçası 'gez-i melik ve gez-i şahi'­ rini yerlerinden kımıldatmamakla okuyu­
alan yazar, sözlük bölümünde kemerbes­ dir. Türkçesi 'melik arşını'dır. 95 santim cuya Evliya Çelebi'nin üsliibunu tattırmış
teyi ' bir sanat veya tarikatta varlığını is­ uzunluğunda bir ölçüdür. ını oluyoruz?
batlama olayı' deye vermiştir. Soralım, bu Yazınada geçen somaki, zenburi, ruha­ Sonra ne olduklarını bilmediğimiz bir­
bir olay mı? Metindeki anlamı da bu de­ mi, yerekani ve beyaz mermer m üceila se­ çok isim , tamlama v.b. trem-i zfıtü 'l­
ğil . Burada ' kemerbeste' kul,uşak demek­ riimed amudlar üzere( ! l b) gibi mermer imiid, Dahme-i Efrasiyab; Havamak ya­
tir. Garip heykeller ve aynafar koya­ çeşitlerinin hiçbiri sözlüğe alınmamış­ pısı; merecü'l- Bahreyn . . .
rak(s.26). Yazınada bu 've temsiliit-ı ga­ tır(s . 2 1 ) . Yukarıda da söylediğimiz gibi, Sonuç. i mdi söyleyeceğimiz son söz,
ribe ebniyefer ihdas edüp( l 3'). Nasıl olup hiç bir açıklama yapılmadan, anlamları bugünlük, şudur: Yazarın kitabını ralıat ­
da ebniyefer, cümlede yeri olup olmadı­ verilmeden olduğu gibi bırakılmış olan bu ltk!a -çala-kalem dememek için rahatlık­
ğına bakılmadan , rahatça ayna/ara çev­ yerler Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bir la diyorum- yazdığında hiçbirimizin şüp­
riliyor. hazine gibi saklanan bütün bu nesneler, hesi yoktur. Ama onun bizi düşünerek (!)
Ejrasiyab çadırt gibi(s.27). Yazmada: bizim kültürümüzün taşları değil midir? amaçladığı gibi, bu kitabı rahatlıkla oku­
misiil-i dalıme-i Efrasiyab( l J h) . Dalıme Bu cümlede, yazınada bütün bu merrner­ yacağımıza sayfalar dolusu şüpheler var­
sözcüğünü 'çadır' deye alan yazar zahmet Ierin sıfatı olan 'mücellii(parlak)' yalnız dır. Daha doğrusu okurken neler çektiği­
edip bir sözlüğe baksaydı bunun ' me­ ' beyaz mermer'e aitmiş gibi anlaşılmıştır. mizi Allah bilir. Bu kitaptan bize, dilimi­
zar,türbe' demek olduğunu kolayca bu­ Kitapta bir de ' feres' balığı görüyo­ ze, kültürüroüze ne yarar olmuştur? Ev­
lacaktı. ruz(s. 23). Doğrusu yazınada olduğu gibi liya Çelebi Seyahatnamesini, hiç bir keli­
Yazar 'burada Yunanca kimi yakarış­ açıkça 'mersin'dir( l l b) . İnsan yazmaya mesine dokunmadan yayımlamak bence
lar vardır ki elde olmayan nedenlerle alı­ bakmasa, yazarın bizim bilmediğimiz yeni daha uygun düşerdi . Bari bir okuyucu çı­
namadı, asılları için bak, diyor ve bizi Ev­ bir tür balık ürettiğini sanacaktır. kar, meraklı ve Evliya Çelebi'yi tanımak
liya Çelebi seyahatnamesinin İ kdam ya­ Yazarın sonıra taşt deye okuduğu(s.27) isteyen bir okuyucu . Anlamadıklarını,
yınına gönderiyor(l ,cilt,s. 1). Bu bizim için kelime yazınada seng-i somparadır( 1 2•). üşenmeden sözlüklere, ansiklopedilere
bir teklif-i ma lfıyutiikdır. Çünkü biz il­ Bu da bildiğimiz 'zımpara taşı'dır ki bu­ başvurarak çözmeye çalışan, bu yolda
kin Yunanca bilmiyoruz; sonra Arap harf­ nunla cam kesilir, kılıçları ve hançerleri emeğini esirgemeyen bir okuyucu . Bula­
lerini okuyamıyoruz; okuyabilseydik ve bilemek ve pariatmak için· kullanılır, sert madıklarını bir erbabına sormaktan çe­
anlayabilseydik ne deye ' Evli ya Çelebi Se­ bir taştır. Hatta dişleri temizlerneye de ya­ kinmeyen bir merakl ı . Hiç şüphe etmiyo­
yahatname ini rahatça okumamızı sağla­ rar. Farsçası sünbfıdedir(Steingass,699; rum k i , elimizdeki bu kitabı anlamak,
mayı .üstlenmiş olan' ( ! ) yazarın şu üzerin­ Burhan-ı Kat ı ' , 36 7 ) . Katına koğu­ yanlışlarını, doğrularını arayıp bulmak
de bu kadar durduğumuz kitabını anla­ rup(s.32). Türkçede böyle bir sözl.? k var için çekeceği zahmetleri n , sıkıntıların çok
maya çalışalım? mı? Yazınada doğru olarak: H uzuruna daha azına katlanmak yeterdi.Elde ede­
3. Kelime/er. Yazar, seyahatnamenin ktğtrup( 1 3b). Anlamı da 'çağırmak' de­ cekleri kendinin olurdu . Ama şimdi: Kim
aslındaki kelimeleri ya hiç okuyamamış, mektir. çıkacak da bu kitabı, bütün bu yanlışlar
ya hiç anlayamamış, ya da arilamadığı 4. Üs/up. Yazar, kitabının başında se­ deryasını kulaçlayarak geçmek cesareti­
halde birtakım karşılıklar uydurmuştur. yahatnamenin o kendine has üslubunu ni gösterecek?
Anlamadığım kestirdiği yerlerde de bun­ kaybetmemek istediğini, üsliibuna fazla Kitabının bilimsel olmadtğmt daha baş­
ları olduğu gibi bırakmıştır. Biz, bunla­ müdahelede bulunmadığını söylediğine lamadan yazar bize söylemiştir. Peki bi­
rın tanıklarını hem kitaptan, hem de söz­ göre(s. XV) bu üsliibu nasıl koruduğunu limsel olmadığına göre, bu ilk otuz iki say­
lük bölümünden alarak veriyoruz. Ensar, görmek yerinde olur. fanın sonuna geldikten sonra bu kitaba
sözlüktc 'yardımcının çoğulu' deye veri­ O, Evliya Çelebinin 'beyan eder, dedi, ne ad koyacağız, nasıl bir sıfat bulacağız?
liyor . Öyle mi? Arapça bir kelimenin söyledi' deye yazdığı yerlerde, nedense ( ! ) Bilimsel olmadtğt meydanda. Bilemiyo­
Türkçe çoğulu var demek. Siyah cerdefi doğru olarak, arka)'lk Türkçede görüldü­ rum ne diyeceğimi. Ama okuyacakların
adam. Yazar bu kelimeyi yanlış olarak ğü üzere aytll ve kimi kez de yanlış ola­ arasından birkaç arif kişi çıkar, bulduğu
cerde okuyor(s.3). Doğrusu 'çerde'dir, rak ayt1 diyor. Peki o zaman bu kökten sıfatı bize de söyler, umarım. Gel gelelim,
anlamı da 'yüzün,yahut bedenin deri­ gelen aydur yerine yanlış olarak hep iy­ bu söylediklerimi kim anlar, kiminle söy­
si, rengi' demektir. Seymeran(s.5) sözlüktc dür yazdığım anlamakta güçlük çekiyo- leşelim, ben asıl onu merak ediyorum .
62
-------

1 9.
Yüz yıl Osmanlı nif Paşa'nın da aralarında bulunduğu
Cemiyet-i i lmiye-i Osmaniye' nin çıkart­
.,._., Jl ,, ••• ,

Dergiciliği ve Servet -i tığı Mecmua-i Fiinun ( 1 862- 1 867, 47 sa­


yı) da bu kuralı bozmaz. Derginin politi­
Fünun kası, tarih, kozmografya, jeoloji , iktisat,
nihayet pedagojiyi de içeren geniş bir ko­
Arapça "cem" (toplama) kökünden tti­ nu alanını kapsar ve bu özelliği ile bize 1 9.
retitmiş "mecıııua" sözcüğünün etimolo­ yüzyıl yayıncılık anlayışının bir özetini su­
jisi , 1 9. yüzyıl modern Osmanlı dergici­ nar.
liğinin daha eski çağtardaki işlevini de ye­ Dikkati çeken diğer bir nokta da 1 9 .
terince aydıntatmaktadır. Buna göre, 1 9 . yüzyıl dergi adlarındaki " fünun" ("fenn''
yüzyıl dergilerinin atası sayılabilecek ilk in çoğulu) kelimesine çokca rastlanması­
"mecmua"lar, yalnızca yazı ve resimle di­ dır. Buna başlıca iki neden gösterilebilir.
le getirilmiş kültür ürünlerini topadamak­ İlki, batı uygarlığının teknolojik üstünlü­
la yükümlü antolojiler niteliğini taşımak­ ğünü de tek leycn ana feiı.efeyi bu kelime­
taydılar. Ömer bin Mezid'in Mecmua­ de simgeleştirme isteğidir. ! kincisi ise l s­
lii 'n-neziiir'i ( H . 840) ve Eğridirli Hacı Ke­ lam skolastiğine tepkiden doğar. Doğu
mal'in Camiü 'nnezliir 'i ( H . 91 8) gibi Os­ kültürlerindeki "ilim" kelimesinin dinsel
manlı kli'isik çağlarının tanınmış mecmu­ içeriğine karşı "fenn" kelimesi ile yalnızca
aları, bu antotojik derleme anlayışına ti­ batının pozitif bilimlerini anlatmak arzu­
pik birer örnektirler. Söı konusu dönem­ su, böyle bir ayrımı Osmanlı yenilikçileri
de Osmanlı kayıt geleneği içine yerleşmiş için zorunlu kılmıştır.
.... ..,.).. • · �,
türlerden tarih yazıcılığı toplumsal olay­ Servet-i Fünun ( 1 89 1 ) öncesi düşünce
ları; tezkireler sanatçıları ve son olarak da hayatını temsil eden süreli yayınlar ara­
mecmualar sanat ürünlerini derleyip ge­ sında ilk resimli de rgi olan Mir 'at ( 1 862,
lecek yüzyıllara aktarma işlevini üstlen­ 3 sayı); Cemiyet-i Kitabet' in organı Mec­ men aynı paralelde yayın yaparlar. Böy­
mişlerdi. mua-i iber-i lntibah ( 1 862, 8 sayı); H a­ le bir yayın anlayışını etkileyen i kinci bir
1 9 . yüzyıl ile birlikte klasik kayıt gele­ san Paşa'nın öncülüğüyle edebiyatın ya­ nokta da, 1 9 . yüzyıl kitapçılığının bütü­
neğinin sınırları ve işlevi, zamanın gerek­ nısıra bilime de sayfalarını açan Revza­ nüyle azınlıklar elinde gelişmesi ve batıy­
lerine ayak uydurabilecek biçimde geniş­ tü '/ Maarif ( 1 870, 6 sayı); ansiklöpediz­ la daha yakın ilişkiye giren bu zümrenin
ler. Mizancı Murad'ın "Tarih-i Umumi" min en önemli temsilcilerinden Ahmed pozitif bilim konusunda sağlam öilgi do­
si eski "vak'a-nuvislik " mesleğine son ve­ Midhat'ın çıkarttığı Dağarcık ( 1 87 ı , l O natımına sahip olmasıdır. Dönemin tek
rirken Recai-zade Ekrem 'in "Ta'lim-i cüz) ve Kırk Ambar (M . Cevdet ile, 1 873, Türk kitap yayıncısı Esad Efendi'nin ya­
Edebiyat"ı da tezkireciliğin önüne mo­ 30 sayı); Erkan-ı Harbiye-i Umumiyye nında, Gaspar, Ohannes, Kirkor, Alek­
dern sanat düşüncesini koyar. Dergicilik Reisliği 'nin mesleki organı Askeri Sıhhi­ san ve Araket gibi azınlıktan kişilerin ken­
ise çok daha önce klasik antoloji gelene­ ye Mecmuası ( ı 87 ı); dönemin başlıca mi­ di adiarına açtıkları " k ütüphane" ler de
ğinden kopmuş ve bu bilgi depo etme an­ zah yayını sayılan, Teodor Kasab'ın Di­ bu orantısızlığı kanıtlamaktadır. Servet-i
layışının hiç amaçlamadığı yeni bir hede­ yojen 'i; Mustafa Reşid'in Envar-ı Zekô Fünun'un sahibi Ahmed İhsan da yayım­
fe yönelmiştir: kamuoyu oluşturmak . . . ( 1 87 3 , 34 sayı) adlı edebiyat ve bilim der­ cılığa bu zümrenin içinde başlamıştır. Er­
Klasik kayıt geleneği iktidar tarafından gesi; Cafer isimli bir kişinin yalnızca ka­ meni harfleriyle Türkçe çıkan Manzume-i
yönlendirildiği için hiçbir zaman muha­ dınlar için yayımladığı Hanımlar ( 1 87 ı ); Efkiir ve Ceride-i Şarkıyye gazetelerine ek
lif bir kamuoyu oluşturma işlevini üstlen­ ilk sayıları Paris ve Londra'da basılan olarak Cihan dergisi de Servet-i Fünun'a
memiştir. Ancak ilk defa ı 9. yüzyılda ik­ Mehmed Rauf'un resimli mizah gazetesi bu ilk dönem için fikir vermişlerdir.
tidar karşıtı düşüncelerin Osmanlı kültür Hayal; aylık Mecmua-i Umur-u Nafia Ahmed İ hsan 'ın 1 879'da kültür haya­
toprağında filizlenmesi, hem yeni ttirlerin ( ı 876); yeni Osmanlılar'ın ileri gelenlerin­ tımıza katılan Umran adlı dergisi kapa­
hem de farklı hedeflerin benimsenmesine den Ebuzziya Tevfik'in Mecmua-i Ebuz­ tıldıktan sonra Servet-i Fünun, 1 7 Mart
yol açar. ziya ( 1 887, haftalık , 1 59 sayı); edebiyat 1 89 1 'de ilk sayısıyla elli yılı aşan uzun se­
Kamuoyu oluşturmak gibi 1 9 . yüzyıl ağırlıklı Hazine-i Evrak ( 1 88 1 , 63 sayı); rüvenine başlar. Derginin asıl kimliğini
Osmanlı dünyası için uzak sayılabilecek pozitif bilimi öne alan Rehber-i Fünun bulması, 7 Şubat ı 896 tarihli 256. sayıda
bir hedefi yakınlaştırmaya çalışan modern (1 882); çocuklara yönelik resimli Vasıta­ Tevfik Fikret'in yazı işleri müdürlüğüne
dergiciliğimiz, daha ilk adımda yepyeni i Terakki ( 1 882, 4 sayı) yayıncılık alanı­ getirilmesiyledir. Bu tarih, aynı zamanda
bir kavramla karşılaşmıştır: yayın politi­ na getirdikleri yenilikler ve Servet-i Fü­ Edebiyat-ı Cedide okulunun da başlangıcı
kası. Kökeni Tanzimat öncesine uzanan nun'a hazırladıklan k ültürel zernin açısın­ sayılır.
modernleşme yanlısı düşünce, başlangıç­ da önem taşırlar. ı 896- 1 90 ı arasında derginin "Musaha­
ta bu politiktayı M ünif Paşa ve İbrahim Servet-i Fünun, kısaca adlarını sırala­ be-i Fenniyye" başlığı altında süren ama­
Şinasi'nin kişiliğinde ana hatlarıyla belir­ dığımız bu dergilerin yol açtığı kültür or­ tör bilim merakına, kültür tarihimizin bel­
lemiştir, ama daha sonra Yeni Osmanlı­ tamının mirasçısıdır. Ahmed Midhat' ı n ki de ilk profesyonelce işlenmiş konusu
lar ve Jön Türkler siyasi ideolojiyi bu ye­ Tercüman-ı Hakikat başlıklı gazetesinde olan estetik, "hikmet-i bedayi" adıyla ka­
ni kavramın ekseni yapacaklardır. Bunun­ özel bir yer verdiği " fenn" konuları, ya­ tılır. H üseyin Cahid ve Ahmed Şuayıb'ın
la birlikte genel eğilim, adına "Osmanlı yımına Beşir Fuad'ın da katkıda bulun­ estetik yazıları Fransız edebiyatını temel
Ansiklopedizrni" diyebileceğimiz, batıyı duğu Güneş ve Haver dergilerinde aralık­ alan bir yaklaŞ ımla çerçevelenmiştir. Bu
her yönüyle tanıma ve tanıtma çabasının sız sürerek Servet-i Fünun 'un ı 89 ı - 1 896 dönemde Flaubert, Balzac, Zola ve Mal­
ürünü olan bir anlayışta karar kılmıştır. yıllarını kapsayan ilk dönemini etkileyen larme, üzerlerinde en çok durulan batılı
1 9 . yüzyılın bilinen en eski dergilerinden başlıca geleneği kurmuşlardır. Bu dönem­ yazarlardır. Edebiyat-ı Cedide sanatçıla­
.J.
Vakayi-i Tıbbiye ( 1 849.- 85 l , aylık , 28 sa­ de çıkan günlük gazeteler de (Filip Efen­ rının bu isimler etrafında kurmaya çalış­
yı) görünüşte bir meslek yayını olmakla di'nin eski Vakit 'i yerine yayımlanan Ta­ tıkları estetik \nlayışı bir bakıma Recai­
beraber, popüler " fenn" konularına yer r/k, Ceride-i Havadis 'in uzantısı olan Sa­ zade Ekrem'in "Ta'lim-i Edebiyat"ında
vererek ansiklopedizrnin ilkelerine uymuş­ adet ve Rumca Konstantinopolis 'in sahi­ örneklendirdiği Fransız şiirinin güçlü bir
tur. Ceride-i Havadis yazarlarından Mü- bi D. Nikolaidi' ni n Türkçe Servet'i) kıs- yankısı sayılır. Sanat eserini kendi başı-
63
448
üzerinde kesin bir etkisi olduğu açıktır. matbaasında basılan Ermenice gazeteler­
Tartışmaya 505-508 sayılarda "Şiirimiz" den alınıp kullanılmışlardır. Klişelerin ge­
başlıklı makalesiyle Ali Ekrem de katıl­ nellikle bozuk ve yetersiz olmaları Osman­
mış, ama incelemesi kısmen değiştirilerek lı aydınlarını daha başka kaynaklara yö­
basıldığı için tamamını daha sonra muha­ neltmiş, bunlardan Servet-i Fünun sahi­
liflerin Musavver Mala mat 'ında (27 Ara­ bi Ahmed İhsan, fotoğraf basım tekniği­
lık 1 900) yayımlatarak Servet-i Fünun'dan ni öğrenmek için Avrupa'ya bir seyahat
ayrılmıştır. Ali Ekrem'in dergiden kopu­ bile yapmıştır. Paris ve Viyana matbaa­
şunu Tevfik Pikret'in yazı işleri müdür­ larını gezen Ahmed İhsan, dönüşünde ge­
lüğünü Hüseyin Cahid'e bırakması izler. tirdiği "Ortaköy Camii" klişesini ilk kez
1 6 Ekim 1 90 1 'de tekrar yayımlanmaya Servet-i Fünun'un 27. sayısında basarak
başlandığında popüler ' ' fenn'' yazıları ye­ bu alandaki öncü olmuştur.
niden ağırlıklı olarak sayfalarını doldur­ Servet-i Fünun koleksiyonu karıştırıl­
muştur. Yayın politikasındaki bu beklen­ dığında, belgesel ve portre fotoğrafçılığı­
•• �. r• ·�r -
�- -• .,.
medik gelişme, Edebiyat-ı Cedide'nin de nın eşsiz örneklerine rastlanır. Abdullah
sonudur. Biraderler'den sonra saray fotoğrafçılığı­

:��B_:;L�: .j�_/:
.

. .
l l\ 1 896- 1 90 1 yıllarına ait Servet-i Fünun
koleksiyonlarında bugün bile önemlerin­
den hiçbir şey kaybetmeyen incelemelere
na atanan Phebus (Febüs) Efendi'nin her
iki türde de başarılı çalışmaları dergi say­
falarında görülmektedir. Abdülhamid de
rastlanır. Hüseyin Cahid'in " Hikmet-i fotoğraf sanatına yakın ilgi duymuş,
Bedayi'e Dair" ( 1 898) genel başlığı altın­ imparatorluktaki imar hareketlerini fo­
da topladığı on altı makalelik estetik di­ toğrafla belgelettirdikten başka, Servet-i
.,.r�, .JI-ı �·•.,.
....... � �� '
l'f•A zisi; Cenab Şehabeddin'in "Tedkikat-ı Fünun'a bazı resimleri bizzat kendisi "ira­
Edebiyye" köşesinde çıkan " Esalib-i İz­ de" ile vermiştir. Ahmed İhsan " Matbu­
mine" ( 1 896), " Esallb-i Milel" ( 1 896), at Hatıraları"nda bu ilginç olaya değine­
na yeterli bir bütün olarak değerlendiren " Esallb-i Nisvan" ( 1 896) ve bunlara ek rek resimlerin hangi amaçla verildiğini an­
bu kuşak, kısa sürede tepkileri üzerine olarak "Yeni Elfaz" ( 1 897), "Yeni Ta'­ latmaktadır. Avrupa ve Amerika'nın ikin­
çekmiş ve en sert eleştiriyi 1 4 Mart birat" ( 1 897) ve "Felsefe-i Evzan" (1901); ci sınıf popüler gazetelerinden alınan bu
1 897'de Sabah gazetesinde "Dekadanlar" Tevfik Pikret'in " Lisan-ı Şiir" ( 1 896), resimlerden birisi "Papa'nın kafes için­
makalesini yayımiayan Ahmed Midhat' "Evzan-ı Arı1z" ( 1 896), "Te'sir-i Evzan" de ruharn ayin yapması"dır. Veriliş ne­
dan almıştır. Ancak batıyı tanıma ve bu ( 1 898), " Ecnebiler ve Türkçemiz"i ( 1 898) deni ise " Bazı Avrupa gazeteleri padişa­
bağlamda her yeniliğe açık olma düşün­ ile Halid Ziya'nın "Yeni Lisan" ( 1900) bu hın saraydan çıkmamasını, sarayın kar­
cesini temel ilke sayan A. Midhat, ertesi incelemelerden bazılarıdır. şısındaki camide husus! mahfilde saklan­
yıl (4 Aralık 1 898) Tarik gazetesinde ya­ Basım tekniği açısından Servet-i Fünun dığını muaheze eylediği için Papa'nın se­
yıml-a dığı " Teslim-i Hakikat" ile Osmanlı matbuatma önemli yenilikler ge­ nede bir defa yaptığı kafesli ayin-i resmi­
Edebiyat-ı Cedide'nin modern tutumunu tirmiştir. Bu yenilikterin başında fotoğraf yeyi buna cevap" saymasıdır. Bundan
destekler. sanatının dergi yayımcılığında kullanımı başka Abdülhamid, zenci bir harem ağa­
Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide ku­ yer almaktadır. 1 9. yüzyıl dergileri için fo­ sını idama mahkum etmesinin batı gaze­
şağının sözcüsü olduğu dönemde, gele­ toğraf, görsel malzeme olmanın ötesinde, telerinde olay yaratması üzerine, Servet-i
neksel kültürü ve edebiyatı savunan diğer çağın teknolojisini simgeleyen başlıbaşı­ Fünun'da "Amerika'da zencilere linç ce­
dergilerle de polemiğe girmiştir. Şeyh Vas­ na bilimsel bir olgudur. Söz konusu yüz­ zası yapılışı" fotoğrafını yayımlatarak ırk
fi, Faik Esad, Müstecabizade İsmet, Meh­ yılın ikinci yarısı için, fotoğraflı dergi ve ayrımı güttüğünü ileri sürenlere dolaylı
med Celal, Halil Edib gibi eski edebiyat gazetelerin dönemi demek doğru olur. Es­ yoldan cevap vermiştir.
yanlısı kişilerin yazılarını yayırolayan ki gravür tekniğinin biraz da oryantalist Dergide tefrika edilen bazı önemli ro­
Hazine-i Fünun, Resimli Gazete ve lrti­ renklerle yansıttığı doğu kültürü, fotoğ­ mantar da resimlendirilmiştir. İlk Jules
kaa gibi dergiler bu grup içinde yer alır­ rafla asıl çehresini görüntüiemiş ve batı Verne çevirilerinin resimli fantazyası oku­
lar. Ama bu grubun başını çeken Baba dünyasına bu pencereden daha net bir ba­ run ilgisini arttırdığından, Recai-zade Ek­
Tahir'in Musavver Malumat'ı Servet-i Fü­ kış açısıyla yaklaşabilmiştir. rem'in "Araba Sevdası" ressam Halil Pa­
nun'u yozlaşmış, bireyci bir edebiyata ku­ E. Caranza'nın 1 852 yılında çektigi fo­ şa'nın çizgileriyle yayımlanır. Halit Ziya'
cak açınakla suçlayarak gelenekçi kesimin toğraflar, İstanbul'un ilk görüntüleridir. nın "Mai ve Siyah"ı içinde de Diran adlı
en güçlü temsilcisi olmuştur. Baskı tek­ Daha sonra James Robertson'ın Kırım' genç bir desinatör çeşitli iliüstrasyonlar çi­
niği açısından Servet-i Fünun'la eş düzey­ da objektifiyle saptadığı sahneler dünya zer.
de olan bu dergi Abdülhamid'in yakın fotoğrafçılık tarihine ilk savaş fotoğraf­ I l . Meşrutiyetin getirdiğj sahte özgür­
desteğini görmekte ve sahibi Baba Tahir' ları olarak geçerken resim basma tekni­ lük havası matbuatın yeniden canlanma­
de Yıldız Sarayı'nın üzerine titrediği en­ ğini geliştiren stüdyolar da imparatorluk sına neden olur. 1 908 öncesi yayımlanan
der yayıncılar arasında sayılmaktadır. başkentinde açılmaya başlamıştır. Belge­ günlük lkdam, Sabah ve Tercüman-ı Ha­
Yalnızca dışardan gelen eleştirilerle de­ sel fotoğrafçılık 1 9. yüzyıl dergilerinde baş kikat'ın yanında pek çok gazete ve dergi
ğil, kendi özeleştirisi ile de dikkati çekmiş­ köşeye otururken Abdullah Biraderler ve toplum hayatına katılır. Kamil Paşa yan­
tir Servet-i Fünun. Bu özeleştiride kısmen Phebus Efendi gibi saray fotorafçılığına Iısı Yeni Gazete 'nin karşısında, Hüseyin
gelenekçi kesimin etkisi olmuşsa da, asıl yükselen kişiler de özellikle portre çekim­ Cahid'in Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım
belirleyicisi, modern edebiyatın iç sorun­ leriyle basının ve kamuoyunun konu üze­ Bey'le çıkarttıkları Tanin, İttihat ve Te­
larını bir kurallar bütünüyle saptama ar­ rindeki yakın ilgilerini tatmin etmektedir­ rakki organı gibi yayın yapar. Ancak Tev­
zusudur. Ahmed Şuayıb'ın 7 Haziran ler. fik Fikret politikayla bu denli yakın uğ­
1 900 tarihli 482. sayıda çıkan yazısıyla İstanbul'da yayımlanan ilk fotoğraflı raşmayı kişiliğiyle bağdaştıramadığı için
başlayan özeleştiri, Edebiyat-ı Cedide'nin gazete ve dergiler azınlıklar tarafından çı­ Tanin 'den ayrılır. Bu dönemde Meşruti­
aşırı duygucu eğilimini odak alırken yıl­ kartılmışlardır. Mahmud Sadık Bey'in yetin idealleri de gazete isimleri olmuştur.
lar önce Beşir Fuad'ın "Victor Hugo" ki­ Mir 'at-ı Alem 'i ise ilk Türk resimli der­ Millet, Hürriyet, Ittifak ve lstiklô/ gibi
tabında işlediği bu sorun da yeniden gün­ gisidir. Bu dönemde fotoğraf klişeleri pro­ pek çoğu Tanin çizgisini sürdürür. Bu ara­
deme gelir. Beşir Fuad'ın Ahmed Şuayıb testan Amerikalılara ait "Bible House" da Fuad Bey'in Karagöz adlı mizalı ve ka-
64
449
rikatür dergisi de keskin eleştirileriyle dö­
nemin matbuat hayatında kendisinden söz Servet-i Fünun'un Tarihçesi
ettirir. Recaizade Ekrem
ı 908'de günlük nüshasını kaldıran
Servet-i Fünun, edebiyat ve sanatı daha
ön plana çekmeye çalışır. Nitekim arala­
rında Hamdullah Suphi, Yakup Kadri,
Fuad Köprülü, Refik Halid, Ahmed Ha­
şim ve Ali Canip'in de bulunduğu bir grup Recaizade Mahmut Ekrem Edebiyatçı, 0847-1914):
yazar ilk toplantılarını Hilfıl gazetesi m!lt­ Edebiyatçı, öğretmen, yüksek bürbkrat,
baasında yaptıktan sonra " Fecr-i Ati bakan, fıyfın {ızfısı (senatör).
Enetimen-i Edeblsi" imzalı manifestola­ Namık Kemfıl ile Tevfik Fikrei
rını 24 Şubat ı 9 ı o tarihli Servet-i Fünun' kuşaklan arasmda yer almıştır.
un 977. sayısında yayımlarlar. Dergi, böy­ Edebiyat/o ilgili çalışmalarına divan
lece Edebiyat-ı Cedide'nin ardından ikinci edebiyatı yolunda şiirler yazarak başladı.
bir yazar kuşağına da sayfalarını açmış Namık Kemal A vrupa 'ya gittikten sonra onun
olur. yer.Tasvir i Efkar'da makaleler yazdı (1867).
-

ı 9 l l - ı9 ı 2 yılları Trablusgarb ve Balkan Şurayı Devlet 'te muavinlik g6revi alınca


<:waşı'nın Osmanlı aydınlarına milliyet gazetecifiği bıraktı.
düşüncesini öğrettiği dönem olmuştur. Şiir, öykü, oyun, roman, deneme ve
1 9 l l 'de Selanik kaynaklı Genç Kalemler incelemeleri vardır.
dergisi bu düşünce çevresinde toplanan
yeni kuşağın eleştirilerini Servet-i Fünun 1 306 tarihinde, sahib-i · müessesemiz " Ümran hakkında dahiliyyeden yeni­
üzerinde yoğul}laştırmalarına aracı olur. Ahmed İ hsan Bey, Şeyhü'l-muharririn den müsade almak istedim, fakat muvaf­
Ali Canip ve Hamdullah Suphi dergiden Ahmed Midhat Efendi Hazretleriyle bir­ fakiyyet imkanı yok idi; evvela ben o za­
bu dönemde koparlar ve Fecr-i Ati ı 9 ı 2 likte "Musavver Tercüman-ı Hakikat" is­ man otuz yaşında değildim. İstİdaını ka­
yılında Servet-i Fünun sayfalarında kay­ minde haftalık bir gazete çıkarmak tasav­ bul etmiyorlar idi. Saniyen şayed daha
bolur. Bu yıllardan geriye Ahmed Ha­ vuruna kuvvet vermişlerdi. Fakat sonra­ mesn [yaşlı) başka müdir-i mesul gösıer­
şim ' in şiirleri ve Fuad Köprülü'nün son dan her nasılsa bu tasavvur kesb-i faaliy­ sem bile, Dahiliyye Nezareti'nde bulunan
derece kapsamlı edebiyat incelemeleri kal­ yet ederneyerek yalnız Ahmed İhsan Bey ark�daşlarım şu müracaatın akim (sonuç­
mıştır. tarafından "Servet-i Fünun" ı 307'de te­ suz) kalacağını -tecrübelerine binaen- ba­
ı. Dünya Savaşı, Servet-i Fünun'a dün­ sis edilmiştir. na ihtar eyliyorlar idi. Ne yapmalı?
ya ve yurt haberlerini kamuoyuna yansı­ Evvela şu "Servet-i Fünun" namı ne­
tan bir organ görüntüsü verir. İşlenen tek "O zaman yine o nezarette bulunan
reden gelmiştir? Hikaye-i ananesini sahib­
konu savaş ve sonuçlarıdır. ı 9 ı 7'de Ah­ hayır-halı bir arkadaşım işe çare buldu.
i imtiyaz Ahmed İhsan Bey'in kalemine
med İhsan Le Soir adlı bir gazete çıkar­ Yevml gazetelerden birisine haftada bir
bırakalım:
tır. Mütarekeyi takip eden dönemde kere ilaveten bir kısm-ı fennl çıkarılmak
"Vakıa bir musavver [resimli] gazete­
"fenn" konuları yeniden derginin günde­ hususunda kolayca m üsaade edilmişti.
ye ün van arandığı zaman en az hatıra ge­
mindedir. Edebiyat ise, yalnızca Tevfik lebilecek bir şey 'Servet-i Fünun' terkibi­ Ben de ceraid-i yevmiyyeden [günlük ga­
Fikret ve Recai-zade Ekrem'in anılarına dir . Yirmi senedir bu kelimeleri işite işite zeıelerden] birinin ismine izafeten böyle
çıkartılan özel sayılarla varlığını duyur­ bir kısm-ı edebi ruhsatı alırsam muvaffa­
alışanlar bile mutlaka ara sıra kendi ken­
maktadır. kiyyet memul idi [umulabilirdi) .
dilerine şu ünvanın nasıl olmuş da intihab
Cumhuriyet'in ilanıyla yeni ülküler der­ edilmiş olduğunu sormuşlardır. "Nikolaidi Efendi tarafından vakt-ı zu­
gide savunulmuş, Istanbul'un yerini An­ "Bu ünvan devr-i münhedim-i istibda­ hurda Galata'da çıkarılan 'Servet' gaze­
kara haberleri almış ve halkçılık ideolo­ dın [yıkılmış baskı döneminin] tedabir-i tesinin ismine izafeten ve "Servet-i l- u­
jisi " Köy Postası" köşesiyle Servet-i Fü­ mecnunanesi [çılgınca önlemleri] netice­ nun" ünvanıyla esbul [haftalık) mecmua­
nun'a girmiştir. Üzerinde en çok durulan sidir. yı fenniyye ruhsatı istedim. Şu hile-i res­
kültürel konuların başında kadın moda­ "Maarit: nezaretindeki enetimen-i tef­ miyye sayesinde irade-i Hamidiyye İstİh­
sı, tango -çarliston gibi batı danslarının tiş ve muayeneden geçmek şartıyla bil­ sal olundu. Hile-i resmiyyeyi inzar eden
resimlerle öğretildiği yazı dizileri gelmek­ cümle mecamu-ı mevkutenin [belli za­ arkadaşıma -ki bugün İstirahat-ı ebediy­
tedir. Sinema sanatı da Hollywood artist­ manlarda çıkan -süreli- dergilerin] tab ve yededir- daima minnettarım. 1 307 sene­
Ierinin hayat hikayeleriyle günümüz ma­ neşri 1 306 senesine kadar zararsızca de­ sinde 'Servet-i Fünun' tesis eyledi; birkaç
gazİn basınını müjdeleyen ilk görüntüle­ vam eylemişti. O tarihe kadar İstanbul' vakit sonra "Servet-i Fünun "un ruhsat­
rini bu dönemde armağan etmiştir dergi­ da birçok risaleler, mecmualar çıkarılmış namesi, nam-ı acizane tahvil olunmuştu . "
ye. idi . Bunların meyanında benim ' Ümran'
ı 928'de Latin harflerinin kabulü' Servet-i Fünun ilk intişarında yalnız on
da var idi ki, İ kinci sene-i devriye-i inti­
Servet-i Fünun için yeni bir başlangıçtır. sahife iç kısımdan ve iki sahife kapaktan
şarı esnasında bütün mecamu ve resail-i
Adını 1 686. sayıda Uyanış 'a çeviren der­ ibaret idi . Birinci altı ayın hitamında (so­
mevkute aleyhinde çıkan bir Abdülharnid
gi 28 Mart ı 940'da ellinci yılını doldur­ nunda) mündericat kısmı 12 sahifeye ve
iradesine münhedef olarak rüfekasıyla be­
muş ve yayımını ı 944'e kadar sürdürmüş­ kapak da dört sahifeye çıkarılmıştı.
raber du-çar lağv ve tatil olmuştu.
tür. " Ümran'ın ve bütün mevkut mecmu­ Servet-i Fünun, o zaman böyle şeylere
Servet-i Fünun modernleşme serüveni­ aların lağvı sırasında -eski devirde her me­ külliyen bi-gane gibi olan halkımıza ted­
mizin en yakın tanıklarından birisidir. 1 9. selede olduğu gibi- şu darbe-i istibdada bir ricen medeni ve fennl ve biraz da edebi
yüzyıl Osmanlı dergiciliğinden 20. yüzyıl 'tedbir' rengi vermek üzere badema resa­ aksarnı muhtevl olarak takdim edile edi­
magazİn basınına uzanarl bu binlerce say­ il ve mecamuın dahi Dahiliyye Matbuat le bir sene kadar devam etmiş, fakat bu
falık kültür hazinesi artık tarih olmuşken, İdaresi'ne merbutiyyetini [bağlılığını] ve bir senede gazete müdiriyyeti revkalide
kendisini anlatacak bir tarih 'den de şim­ intişarlarının mutlaka irade-i Hamidin e müşkilata maruz kalmıştı. Zira şdırimiz­
dilik yoksundur. istihsaline taliki [uygunluğu) ·arı kılınını - de bir musaV\er gazetenin hayatı bu -
Ekrem I Ş I N tt . munde olan ter im \ e ha anatlan [re-
65
450
iJ... m al-i tahsil ile Paris'ten avdet ederek
muavenet-i tahririyyede bulunmağa baş­
lamıştır ki gazetemize devam eden bu
himmet-i aliyyeyi, kemal-i şükranla zik­
re mecburuz. Memleketİmızin hiç şüphe­
siz şimdiye kadar en büyük muharrir-i tıb­
bisi olan bu zat-ı muhterem, halkımızca
ne olduğu bilinmeyen hıfzü's-sıhhayı ta­
mim için ckserisi Servet-i Fünun'da pek
çok yazılar yazmış ve maksad-ı mukad­
desinde muvaffak olduğunu görmüştıir.
İlk senede gazetenin adet-i tab'i "600 "
olup tedricen artmış ve satış masrafı ört­
mekte bulunmuşt u . Şemşir üzerine hakk
masrafına karşı Dahiliyye Nezaretı
muavenet-i nakdiyyede bulunmuşsa da
sonraları zuhur eden "çinkografya" usul-ı
mükemmeli şemşir usul-i hakkini mahv
etmiştir.
1 308 senesi:
İ kinci sene zarfında gazete en ziyade
şemşire mahkuk [kazılmış) tablolar der­
ciyle mülkümüzde mechul gibi olan sanat­
ı netise-i resmin ve hiss-i bedie-perverinin
tamimine çalışmıştır. Bu sene zarfında
Ahmed Rasim Bey'le Mahmud Sadık Bey
gazeteye muntazaman yazı yazmışlard ı .
Eskişehir şimendifer hattı yeni küşad
olunduğu (açıldığı) için gazete vakayı-i
milliyye resimlerinin başlangıcı olarak
bunları neşr etmişti . ·
İkinci sene zarfında lisanımıza Fransız­
r ıS l.' . .,
(._)J...!
. ,, ("'1 .ı.-· , , . •, r . � cadan edebi ve fenni romanlar nakline de­
..., "
....�:>
. � r •
• � ..1
..! •-ı'- :�.> J J \:> J
.J •
,. ,� J ..\ ........, _..,•_.)
..., •
IJ Edib-i muhrerem ve
vam olunduğu gibi gazete meslek-i
mukerrem Recaizade
1\1 1 l·ı· t B C' " ..- l ·-· 1 tı t �". ı t.o 1 ı ı ı· ("ı...� ' '' ı l: ıı � (" · c l. --ı ..,. )
ll ı ll ı 1"' 1 1 \ .... 1 \ t c ı ���ı ı ı t i C' I • 1 tl\1 S••ı V f' l • · f· l l l) 4 l l ll
alu/ellü Ekrem terakki-perveranesi dairesinde [ilerleme­
Beyefendi Hazretleri ye yönelik çalışmaları çerçevesinde] ted­
ricen terakkiye çalışıyordu.
simleme ve kazıma ustalıkları] mefkud idi mayesiyle mekteb-i sanayi-i netisede tesis 1 309 senesi:
[bilinmiyordu] . Kezalik hakk olunmuş ka­ olunan hakk sınıfında bu Fransız o zaman Uşşaki-zade Halid Ziya Beyefendi
lıpları, tab' hususunda da mevcud mat­ ders verrneğe başladı. 1 309' dan itibaren Servet-i Fünun'u
baalarda vukuf bulunmuyordu. Bu ebeb­ Servet-i Fünun'un ilk sene-i tesisinde muavenet-i tahririyyelerine mazhar etmiş­
le Ahmed İ hsan Bey, muhtelif usul-i sahib-i imtiyaz ve ser-muharrir Ahmed İh­ lerdir. Bu senenin 1 3 1 numaralı nüshasın­
hakkieri görmek ve resim klişelerinin san Bey'in refakat-ı tahririyyesinde edib­ da Sadr-ı hazır Hakkı Paşa' nın Şikago
suret-i tab'larını öğrenmek için Avrupa'­ i merhum Nabi-zade Nazım Bey bulunu­ sergisine Osmanlı ricali tesavirinin derci­
ya bir seyahat icra etmiş, matbaaları gez­ yordu. Hatta ilk nüshadaki İstanbul Pos­ ne mukaddeme olmuştu.
miş, o zaman yeni icad olunan çinko üze­ tasını o yazmış ve elan devam etmekte Mahmud Sadık Bey bu seneden itiba­
rine bil-kimya hak k "çinkografi" usulü­ olan bu namdaki musahabe çığırını açmış­ ren " M uhasebe-i fenniyye"lerine başla­
nü atölyelcrde görmüş ve İ stanbul'a av­ tır. Kezalik ilk nüshadan merhumun mıştır. Gazete, ibtida-yı neşrinde tut.t uğu
det ederek Servet-i Fünun'un re imlerine "Seyyie-i Tesamüh" ismindeki güzel ve meslekte, yani memleketimizde malilmat-ı
bir şekl-i nefaseı verrneğe muvaffak ol­ milli bir romanı dere olunınağa başlamış­ medeniyye ve garbiyyenin neşrine vcsatet
muştur. Istanbul'da belki de memleketi­ tı . Bu sene zarfında Ahmed Rasim Bey ve [aracılık) ediyor, mamafih mahdud bir
mizde ilk defa çinko üzerine hakk olun­ Ali Ferah Bey, Mahmud Sadık Bey gaze­ daire dahilinde çalışıyordu . O sene Şika­
muş re im tab'ı böyle başlamıştır. Servet-i teye muavenet-i tahririyyede [yazı yardım­ go'da açılan büyük sergide madalya al­
Fünun'un 37'nci numaralı nüshasındaki larındal bulunuyorlardı. Mahaza yazıla­ mıştır.
Tophane Caddesi bu usul ile hak k ve tab rın kısm-ı azaını gazetenin müessisi (ku­ 13 1 0 senesi :
olunmuş birinci resimdir. Işte bundan rucusu] tarafından yazılıyordu. Bu senenin birinci cildi aynı meslek da- ·
sonra artık Servet-i Fünun i stanbul me­ Ilk senede 6 Teşrin-i sani, ı 307 tarihi­ itesinde devam etti. GaZete en ziyade
nazırını, milli resimleri tab'a başladı . O ne müsadif 36 numaralı nüshada "M. Ca­ sanayi-i netise ve malilmat-ı medeniyye­
vakte kadar memalik-i ecnebiyyeye aid vid " , " H . Cahid" imzasıyla iğne işlerine nin tevsi-i intişarına [yayılımının genişle­
manzaralar, ya bakır üzerine kalıp olarak dair bir makale mündericdir. Böyle basit mesine] çalışıyordu. Senenin ikinci cildin­
kira ile celb ediliyor [getirtiliyor] , yahud yazılar ile Servet-i Fünun 'da alem-i tah­ de el-yevm [bugün) Rüsilmat Müdiriyyet-i
burada gayet adi olarak yaptırılıyordu. rire atılan bu iki kalemin gazetemize Umumiyyesi hukuk müşaviri olup o za­
Daha sonraları Paris'ten Mösyö Napiye muavenet-i tahririyyesi inkılabdan az ev­ man Paris'te tahsil ile meşgul bulunan
isminde bir Fran ız hakkak celb edildi ve vele kadar devam etmiş ve bugün kendi­ Agah H üseyin Bey'in Paris'ten gönderdiği
bu zattan Servet-i 1 ün un resimlerinden is­ leri memleketimizde, Servet-i Fünun'un şayan-ı istifade makalat-ı medeniyye gö­
tifade edilmekle beraber şemşir üzerine ekser muharrirleri gibi pek büyük birer rülür.
hakk sanatının tamimi [yaygınlaştırılma­ mevki tutmuşlardır. 1 3 1 ı senesi:
sı] için talebe yetiştirilmeğe çalışıldı, ve Doktor Besim Bey kardeşimiz birinci 22 Haziran, 1 3 1 ı 'den itibaren gazete­
merhum M üze Müdürü Hamdi Bey'in hi- senenin evahirinde [son günlerinde] ye sekiz sahifeden ibaret bir kısm-ı siyasi
66
-IS I
ilave edilmiştir. Bu seneden itibaren
Servet-i Fünun şekl-i fenni ve medenisi­
ne bir reng-i siyasi verdiği gibi hüviyyet-i
edebiyyesini de o vakit tesise başlamıştır.
Bu senenin ikinci cildi tarih-i edebiyyat-ı
Osmaniyye'de Servet-i Fünun'un oynamış
olduğu vazife-i mühimmenin mebdeini
teşkil eden yazılarla doludur. Recai-zade
Ekrem, Halid Ziya, Tevfik Fikret Beyler
bu cildden itibaren asar-ı edebiyye neşri­
ne başladıkları gibi Nabi-zade Nlizım mer­
humun metrukat-ı kaleminesinden [ka­
leminin miras bıraktıklarından] "Zehra"
romanı da tefrika edilmiştir. O sıralarda
her nasılsa sansür hafi fleyerek matbuat .
biraz nefes almışt ı . Gazetemizin kontrol
vazifesi de ahiren Konya Çelebiliği vazife-i
nazifesi uhde-i dirayetlerine [sorumlulu­
ğuna] tevcih edilmiş olan Veled Çelebi
Hazretlerinin yedd-i milsamaha ve lütuf­
larında [hoşgörü ve anlayışlarının elinde]
idi. İşte bu sayelerde Servet-i Fünun 'un
herkesin !isan-ı takdir ile yad ettiği o cid­
den değerli cildieri meydana gelebilmiştir.
1 3 1 2 senesi:
Bu senede Cenab Şehabeddi n , Ali Na­
dir, Süleyman Nesib Beyler muavinin-i
muharririyye sırasına· geçtiler. Ekrem
Bey'in riyaseti [başkanlığı) altındaki bu
zümre-i edebiyye Edebiyyat-ı Cedide'nin A raba Sevdası re�imlerinden: Behru-;. Bey odasmdu.
en calib-i nazar ve pür-fer eserlerini mey­
dana koydu .
1 1 3 1 senesi: Fünun sahifelerinde görünür. Sanayi-i ne­ 1 3 1 8 , 1 9 , 20, 2 1 , 22, 23 seneleri:
Yunan muharebe-i muzafferanesine fiseye müteallik [ilişkin] tabloların derci­ Bu seneler zarfında Servet-i Fünun'un
müsadif olan bu senede Servet-i Fünun ne, revkalade dikkat olunur. Bu sene zar- · neşriyyatı , ziraatte gtibrecilik, hıfzüs­
dahi mücadele-i edebiyyesinde iç zaferi ih­ fında Servet-i Fünun riyaset-i tahririyye­ sıhhada stillik yapıştırmak veya çocuğu
raz etti . Bu sene H üseyin Cahid, Ahmed si H üseyin Cahid Beyin uhde-i kifayetin­ bakmak gibi sırf maddi ve fikriyyat ile bi­
H ikmet, H üseyin Siret, Mehmed Rauf, de bulunuyordu. Mehmed Cavid Beyefen­ ala ka mevzulara münhasır kalmış ve ar­
H üseyin Suad Beyler Servet-i Fünun di'nin dahi iktisadiyata müteallik pek mü­ tık Servet-i Fünun mekteb-i edebisinin ha­
zümre-i edebisine iltihak ettiler. Ve b u il­ him makaleleri görülmekte idi . yatına, Yıldız'ın dest-i gaddan muvakka­
tihak Servet-i Fünun için na-kabil-i indi­ 1 3 1 7 senesi: ten nihayet çekmi�tir. .
ras [yıkılmayacak] bir hüviyyet-i edebiy­ Bu sene gazete için bir şene-i şeamet Yalnız Servet-i Fünun garbın terakki­
ye ihdasını (ortaya çıkmasını) temin etti. [uğursuzluk yılı] olmuştur. Servet-i Fü­ yatma aid resimleri bol bol dere edt:rek
1 3 14 senesi: nun'un birkaç senelik terak ki ve tealisi­ dolayısıyla tenvır-i efkar w inzara [bakış­
Bu sene Servet-i Fünun mektebinin en n i , açtığı çığırın gittikçe nur ve seası [gü­ ları ve düşünceleri aydınlatınayaı gayret
parlak devridir. Faik Ali, Mehmed Emin, cü] arttığını bir tecessüs-i mehinane [al­ etmiştir. Kezalik renkli resimler tab'ına da
İbrahim Cehdi, H . Niizım, İsmail Sefa, çaltıcı bir araştırma] ile takib eden Abdül­ mülktimüzde ilk defa olarak, bu sırada
Ali Nusret Beyler gazete heyet-i tahririy­ hamid hazırlamakta olduğu darbeyi indir­ başlamıştır .
yesine iltihak ettiler [katıldılar] . Üstad-ı di. ı 3 ı 7 Teşrin-i evvel'inde gazetenin İstibdadın tazyiki karşısında çaresiz ka­
muhterem Abdtilhak Hamid Beyefendi-. sahib-i imtiyazı Ahmed İ hsan Bey'le mu­ lan H üseyin Cahid Bey de nihayet 1 32 1
nin " Finten "i kısmen bu senenin cildie­ harriri Hüseyin Cahid Bey ve kontrol me­ senesinde muharrirliği terk ederek Vefa
rinde intişar etmiştir. muru Veled Çelebi Efendi Hazretlerini mektebi müdtirlüğünü ıhtiyar etmiştir
1 3 1 5 senesi: mahkeme-i cinayete tevdi etti. Bu babdaki [seçmiştir] . Servet-I Fünun müessisı Ah­
Asiir-ı edebiyye ve fenniyye neşriyyatı vesaiki resim kısmında neşr ediyoruz. O med İhsan Beyin refakatinde muharrir-i
devam etmiş, Servet-i Fünun memleketi­ esnada mahud [bilinen] Baba Tahir, Ab­ kadimi Mahmud Sadık Bey kalmış ve in­
mizde efkiir ve muhabbet-i medeniyye dülhamid'in himmet.i muavenetkarane­ kılaba kadar kendisine refakat etmiştir.
neşr ve tesisi için açtığı çığırda istibdadın siyle " Musavver Malfimat " ı neşr ediyor 1 324, 25 , 26 seneleri:
m üsadesi.-derecesinde muvaffakiyetic de­ ve Servet-i Fünun'un kaçındığı Yıldız hiz­ Bu seneler inkıliiba ve inkılabdan son­
vam etmiştir. Bu seneden itibaren Ahmed metini görüyordu. Teşekkür olunur ki raya müsadif ve yakın olduğu için karile­
Şuayb Bey'in makaliit-ı ictimaiyyesi de in­ Adliyye Nazırı Abdurrahman Paşa'nın ve rimizin hatır-ı nişanı olsalar gerektir.
tişara başladı . Gerek H üseyin Cahid ve kurenadan [Saray yakınlarından] Arif Viyana'dan : Temmuz ı 326
gerek Şuayb Beyler ictimai ve felsefi pek Bey'in himmetkiirane mesiiisi sayesinde Recai z:ıde Ekrem
mühim eserler neşr ettiler. Bir taraftan da Servet-i Fünun muharrirleri aleyhinde
Servet-i Fünun Dergisi
Halid Ziya Bey'in Aşk-ı Memnu'ı gaze­ men-i muhakeme [yargıiama} a gerek ol­
Pençşenbe 22 Temmuz ı 326
teye tefrika olunuyordu . madığı) kararı verilmi \e bu ebeple o za­
20. ene
1 3 1 6 senesi: man mesned-i adareti ihraz eden ( ad­
39. ild
Servet-i Fünun onuncu senesine başlar; razamlık yapan] Ferid Pa�a "I cra-)ı ada­
Aded: 1 000
edebi, ilm!, fenni, ictimal asar neşri de­ letıc kusurundan dolayı ! " ma beynden bir
vam eder. Bütün erbab-ı kalem Servet-i tekdir-name almıştır. Çevrimyazı : Dilek YELKENCİ
67
452
Edebi" bölümünde ise Fuad Köprülü'nün lar arasında görülmektedir. Çester Pro­
dönemin edebiyat etkinliklerini tartıştığı jesi hakkında geniş bilgi ve harita 1 039.
incelemesi yer alır. Son bölüm, Meclis-i sayıdadır. Ayrıca aralarında Ahmed İlı­
Meb'usan 'da kabul edilen "Osmanlı Ka­ san'ın da bulunduğu bir gurup aydının
nunları"nın metinlerine ayrılmıştır. Bun­ Avrupa seyahatına ilişkin anı ve gözlem­
lar arasında "Ta'til-i eşgal kanunu" "Ce­ leri yayımlanmaya başlar. Ahmed İhsan'
miyetler kanunu" ve "Matbuat kanunu" ın "Avrupa Seyahatı" , Ahmed Emin'in
da yer almaktadır. " Amerika Mektupları " , batı dünyası
Servet-i Fünun' u n ikinci yıllığı isınail hakkında dönemin okuruna ayrıntılı bil­
Suphi ve Fuad Köprülü'nün imzalarıyla gi vermektedir. Dizi yazılar içinde Fuad
1 327/ 1 9 1 I 'de yayımlanır. Önceki yıllık­ Köprülü'nün "Edebiyat ve Ahlak" ı ,
ta izlenen plan aynen korunmuş, bazı ko­ Mustafa Suphi'nin "Tütü n ' ün Tarihi"
nulara daha geniş yer verilmiştir. Örne­ dikkati çeker. Padişah Mehmed Reşad'
ğin, MeskGkat Müdürü Ferid Bey'in Os­ ın Rumeli seyahatı Weinberg'in çektiği fo­
manlı paralarıyla ilgili incelemesi; Düyun­ toğraflarla görüntülü olarak sunulur. Bu
ı Umumiyye Mektupçusu Vahid Bey'in yılın en önemli olayı kuşkusuz Trablus­
"Osmanlı Müzesi ve Tarihçesi" başlıklı garb savaşıdır. Dergi, " Vaziyet-i Siyasi­
çalışması ile Abdurrahman Şererin "Sal-i ye ve İ nkişafiit-ı Milliye" konusunda her
Bahri" bölümünde Osmanlı donanması­ gün yayımlanan bir "akşam nüshası" çı­
(jj��l� nı konu alan uzun yazısı , son derece kartmaya başlar. Trablusgarp savaşına
.;-1J�..!...�;.
.- .J.... önemlidir. ilişkin cephe fotoğrafları belgesel değer ta­
1 328/ 1 9 1 2 tarihçi üçüncü yıllık ise, yal­ şımaktadır.
nızca İ smail Suphi tarafından hazırlan­ 1.328/ 1 9 1 2
mıştır. Önceki yayın düzeni bu defa da Fuad Köprülü'nün edebiyat yazıları
"Musavver Salname-i Servet-i Fünun,
korunmuş ve bazı ek incelemelerle geniş­ sürmektedi r : " N azireci l i k " ( 1 08 8 ) ,
Dördüncü Sene, 1329 [1913]"
letilmiştiL Bunlar arasında Yusuf Akçu­ "Türklük v e Yeni Lisan" ( 1 09 1 ) v e "Şeyh
Servet-i Fünun ra'nın "Türklük" başlıklı yazısı ile bel­ Galib" yazı dizisi bu yılın en dikkate de­
geler bölümündeki " Hürriyet ve İtilaf Fır­ ğer çalışmalandır. Ayrıca Mehmed Rauf'­
Salnameleri kasının Programı " dikkati çeker. un "Fecr-i Ati'nin iflası" ( 1 1 05) başlıklı
1 329/ 1 9 1 3 tarihli dördüncü yıllıkta da yazısı tartışma yaratır. Charles Dickens'ın
üzerinde durulacak bölüm, "İstanbul Ha­ " David Copperfield"ı, 1 ı06. sayıdan baş­
Dergi, ilk salnamesini I l . Abdülhamid yatı"dır. İstanbul'un yangınları ve bun­ layarak tefrika edilir. Şair Eşref ( 1 096) ve
döneminde çıkartmış, ancak matbuat üze­ ları izleyen imar hareketleri ile dönemin Ahmed Midhat'ın ölüm haberleri ( ı ı 26)
rindeki denetim bu yayını sürekli kılama­ moda konusu olan Veli Efendi At Yarış­ kapakta fotoğraflı olarak verilir. İstan­
mıştır. Servet-i Fünun 'un düzenli olarak ları bu bölümün içeriğini oluşturmakta­ bul'un imarına ilişkin fotoğraflar arasın­
yayımladığı salnameler, I l . Meşrutiyet' dır. da Karaköy köprüsünün yapımını yansı­
ten sonra yayın hayatında görünürler. tanları, belgesel değerdedir. Ayrıca Phe­
1 91 0- 1 9 1 3 yılları arasıda dergi yönetimi bus'ün çektiği ' ' İ l k Tayyarelerimiz" alt
tarafından dört salname yayımlanmıştır. yazılı fotoğrafta Mahmud Şevket Paşa pi­
" Musavver Salname-i Servet-i Fünun" lotlarla birlikte görülmektedir ( 1 902).
adını taşıyan ve 1 0 Temmuz Servet-i Fünun'un yayın politikasında bü­
1 324/ 1 908'den 2 8 Şubat 1 325/ 1 909 ara­ Servet-i Fünun yük değişiklik yapan olay, Balkan Sava­
sındaki dö!lemi değerlendiren ilk Salna­ şı'nın başlamasıdır . 27 Eylül 1 328 tarihli
me [yıllık] 1 326/ 1 9 1 0 tarihini taşır. İsmail Tarİhçesine Katkı ı I 14. sayının başyazısında Ahmed İhsan
Suphi ve Fuad Köprülü'nün ortaklaşa ha­ şöyle demektedir: " Diplomatların gayreti
zırladıkları bu kitap boyutundaki yıllık, iflas eyledi, top patladı. Zaten mesail-i
zamanın önemli olaylarını ve bunlar üze­ 1 326/ ı 9 1 0 şarkıyyede ekseriya söz, diplomatlardan
rindeki değerlendirmeleri genel başlıklar Dünya edebiyatını yakından izleyen ziyade silahlarındır. ( . . . ) Tereddüde ma­
altında toparlamıştır. dergi, 1 0 ı 6. sayısında Tolstoy'un ölüm hal yok, kılıcımıza güvenelim ve hep bir
Yıllığın giriş bölümünde, kronolojik sı­ haberini okurlarına duyurur. Bir sonraki ağızdan: Yaşasın harb! diye bağıralı m . "
rayla Hicret'ten I I . Meşrutiyet'in ilanına sayıda ise Fuad Köprülü, Şahabeddin Sü­ ı I 1 5 . sayının kapağındaki Sirkeci istasyo­
kadarki önemli olaylar, Osmanlı Padişah­ leyman ve Hamdullah Suphi' nin Tolstoy nundan cepheye gönderilen askerlerin fo­
ları, Meclis-i Mebusan azalan, dış ülke­ üzerine yazıları yayımlanır. İ kinci ölüm toğrafı, bundan böyle yeni bir dönernin
lerdeki Osmanlı elçileri ile İ stanbul'daki haberi Edebiyat-ı Cedide'nin teorisyeni tanıklığını yapmaktadır.
yabancı elçilerin listesi v�rilir. Posta ve sayılan Ahmed Şuayıb'a aittir. 1 020. sa­ 1 3291 1 9 1 3
telgraf fiyatları, Osmanlı devletinin nişan yı Ahmed Şuayıp özel sayısı olarak çıkar Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesi
ve madalyaları, İstanbul'daki müzelerin ve Ahmed İhsan, Mehmed Cavid, Celal (ı ı49); Said Halim Paşa kabinesinin açık­
adları ve nitelikleri de bu bölümde yer al­ Sahir, Hüseyin Cahid, Ahmed Refik'in lanması ( I ı 50); Lahey Konferansı (I 1 61 );
mıştır. Değerlendirme bölümleri ise ol­ bu önemli eleştirmenle ilgili yazılarını kap­ ittihad ve Terakki Cemiyeti'ni n siyasi
dukça kapsamlıdır. "Sal-i Siyasi" başlı­ sar. Gene bu yıl içinde Fuad Köprülü'nün programının yayımlanması ( 1 ı 64) bu yı­
ğı altında, I 908'den I 909'a kadarki siya­ sanat incelemeleri ile Ahmed Haşim'in şi­ lın Servet-i Fünun'a yansıyan önemli olay­
si gelişmeler değerlendirilmiştir. 3 I Mart ideri dergi sayfalarında görünür. larıdır. Başlıca tefrikalar arasında Celal
olayı, Yemen ve Girid sorunu, bu bölüm­ 1 327/ ı 9 ı ı Esad'ın "Eski Galata ve Binalan" baş­
de etraflıca irdelenir. Gene bu yıllıkta Servet-i Fünun için önemli bir yıldır. lıklı incelemesi ilk anda göze çarpar. Be­
" Sabık Hükumet-i Hamidiyye Enkazı" 1 037. sayı Abdülhak Hamid'e ayrılarak lediyecilik konusuna ağırlıklı bir yer ve­
başlığıyla l l . Abdülhamid döneminin ileri derginin özel sayı çıkarma geleneği sür­ rildiği de gözlemlenir. Galata-Beyoğlu Tü­
gelen kişileri fotoğraflarıyla teşhir edilmiş dürülür. Kapakta Phebus (Febüs) E fen­ nel İ daresi'nin satın aldığı elektrikli tram­
ve rütbeleri kaldırıldığından hepsi için di'nin çektiği bir fotoğrafta Hamid, ken­ vaylar fotoğraflarıyla birlikte tanıtılır.
" E fendi " deyimi kullanılmıştır. "Sal-i di onuruna verilen ziyafete katılan konuk- Topkapı Sarayı bahçesinin düzenlenme-
68
453
inde de aynı yayıncılık yöntemi uygula­ çalışmaları " İ ki İstanbul" ( 1 42 1 ) ve " İ ki sı Şekilleri" başlıklı eğitici yazı ve resim­
nır. Dünya politikasının imparatorluk Köprü" ( 1 43 1 ) başlıklarıyla yayımlanır­ ler eklenir (I 580- 1 06). Batılı hayat tarzı­
üzerinde iyice yoğunlaşması sonucu, ka­ lar. Felsefe tarihine de önem verildiği gö­ nın , ev dekorasyonu alanına ilişkin konu­
muoyuna önemli haberleri seri olarak du­ rülmektedir. "Tales'ten Demokrit'e Ka­ ları da dergide yer almaktadır . Ankara'
yurmak amacıyla " İstanbul Hadisatı" ve dar Yunan'da Felsefe" konusu bir diziyi da Avrupa mobilyaları sergileyen "Sela­
··cereyan-ı Siyasi" başlıklı yazı dizileri oluşturur ( 1 432) . "Meşrutiyet-i Osmani­ haddin Refik Bey Mobilya Mağazası "nın
yayımlanır. ye Tarihinden Hatıralar" ( 1 438) fotoğraf­ açılışı ( 1 58 1 - 1 07), bu konuda öncülük ya­
1 330/ 1 9 1 4 - 1 334/ 1 9 1 8 larıyla verilir. Özel sayılar içinde Piyer Lo­ pan Selahaddin Refik'in hayat hikayesiyle
I . Dünya Savaşı yılları Servet-i Fünun' ti'ye ayrılanı ( 1 447), ayrıca dikkati çek­ birlikte verilir. Dergide yayımlanan rek­
un içeriğini birkaç yönden değişikliğe uğ­ mektedir. Türkçülük akımının etkisiyle, lamlar da ayrıca incelenmeye değer . Baş­
ratıruştır. Önce edebiyat yazılarının ora­ derginin edebiyat anlayışında da belirli bir ta otomobil reklamları olmak üzere pek
nı gittikçe azalır ve dergi, Alman dış po­ değişiklik görülmektedir. 1 448. sayıda çok yabancı etiketli tüketim malı da re­
litikasının yakın izleyicisi olur. 1 204- 1 205. "güzel Türkçe" ve "hece vezni"ne önem simleriyle basılır. Bunların arasında dö­
sayılarda Avusturya veliahtının Saraybos­ verileceği duyurulur. Ömer Seyfeddin'in nemin diliyle " Yeni moda deniz banyosu
na'da öldürülmesi haberi fotoğratıı ola­ ölüm haberi ve fotoğrafı 1 449. sayıda yer elbiseleri" olarak adlandırılan çeşitli ma­
rak yayımlanır. "Yavuz ve Midilli Zırh­ almaktadır. Tefrika romanlar arasında yolar okuyucuya her sayı tarutılır. 1 927'de
Iılarımız" başlıklı yazı 1 21 0 . sayıda yer al­ Jules Yeme'nin " İki Sene Mekteb Tati­ ayru yayıncılık anlayışı sürmektedir. Ana­
mıştır. " Hafta İçinde" sayfasının başlığı li" ( 1 464) bu dönemin en ilginç dizilerin­ dolu köylüsü, aydınların başlıca ilgi ala­
·'Harb-i Umum1"dir ve Osmanlı Devleti den birisi olur. 1 92 1 yılının siyasi olayia­ nı olmuştur. Ahmed İhsan, Istanbul Pos­
üzerindeki savaş rüzgarlarının çok sert es­ rına gelince: 1 468 . sayıda " Milli Necat" tası sütununun başlığını " Köy Postası"
tiğini vurgular. Nihayet Padişah Mehmed başlığı altında, Anadolu'da savaşan as­ olarak değiştirir ( 1 589-1 1 5) . Cenab Şaha­
Reşad'ın " Beyanname-i Hümayiln" baş­ kerlere minnet duygularıyla sesienilir. Ge­ beddin ' i n yazıları, " Vecize Edebiyatı"
lığı altında yayımlanan 29 Teşrin-i evvel ne aynı sayıda Londra Konferansı'na ka­ ( 1 600- 1 26), "Vezin ve Ahenk Meselesi"
tarihli cihad ilanı ( 1 224), savaşın başlan­ tılan İstanbul ve Ankara heyetlerinin re­ ( 1 602- 1 28) konularını tartişmaktadır.
gıcını haber verir. Gene aynı sayıda " Baş­ isleri ile üyelerinin fotoğrafları yer almak­ 1 62 1 - 1 47 . sayıda ise "Aşk" konulu "Ede­
kumandan Vekili Enver" imzalı bildiri­ tadır. 1 922 yılırun 1 474. sayısında ise, En­ bi, ictimai ve felsefi" bir yazı yarışması
nin son satırları şöyledir: " İleri ! Daima ver ve Cemal paşaların ölüm haberleri fo­ düzenlendiği ve birinci gelene on , ikinci
ileri ki, zafer, şan, şehadet, cennet hep ile­ toğraflı olarak verilmiştir. ve üçüneüye beş lira ödül verileceği du­
ride; ölüm ve zillet geridedir. M übarek ve 1 924- 1 928 yurulur . 10 Mayıs 1 928 tarihli Servet-i
mukaddes şehidlerimizin ruhuna fatiha." 1 923 'de yayımına ara veren dergi Fünun 'un 1 656- 1 82 . sayısında Ahmed
Süveyş Kanalı ve Kafkas cephesindeki Os­ 1 924'de yeniden çıkmaya başlar. Bu yı­ İhsan başyazısını şöyle bitirmektedir:
manlı askerlerini gösteren fotoğraflar bir­ lın önemli yazıları içinde Rauf Yekta'nın " Latin harflerini almalıyız ve onu Macar­
biri ardınca dergide görünmeye başlamış­ "Ziya Gökalp Bey ve Milll Musikimiz lar, Ruslar ve hatta Arnavutlar gibi lisa­
tır. 1 28 1 . sayının kapağında ilk defa Mus­ Hakkındaki Görüşleri" ( 1 480-6), Süley­ n ı m ı z ı n ahengine u y d u r m a l ı yı z . "
tafa Kemal'in fotoğrafı, "Anafartalar ku­ man Nazifin "Fuzull" ( 1 482-8) inceleme­ 1 673- 1 99. sayıda ise Ahmed İ hsan 'ın ya­
mandanı miralay Mustafa Kemal Bey ve si ve Sami Paşazade Sezai'nin " 1 90 1 'den zısında ilk defa üç paragraflık latin harf­
maiyeti' ' alt yazısıyla yayımlanır. Osmanlı beri Paris'te Geçen Seneler" ( 1 486- 1 2) ad­ leriyle yazılmış bir bölüm yer alır. Latin
mebbuslarının Almanya ziyareti ( 1 302), lı anıları ön planda gelmektedir. Ankara' harfleriyle basılmış ilk Türkçe reklam da
1 9 1 6 yılırun dergiye yansıyan önemli olay­ nın başkent olmasıyla girişilen imar ha­ 1 675-202. sayıdadır. Servet-i Fünun'un
larındandır. 1 9 1 7 'de dört sayfalık Fran­ reketleri fotoğraflada görüntülenmekte­ "Arapça terkibli manasız" ismini " Yeni­
sızca bir ek veren Servet-i Fünun'un fiyatı dir. 1 483-9. sayıda " Anadolu'daki Um­ lik" olarak değiştireceği haberi IS Teşrin-i
da beş kuruşa çıkartılmıştır. Abdurrah­ ran Faaliyetinden Ümid-bahş İ ntibalar" sani 1 683-209. sayıda kapaktan verilir.
man Şeref'in I l . Abdülhamid'in ölümü alt yazılı demiryolu inşaatına ilişkin resim Ancak iki sayı sonra adının "Uyanış" ola­
üzerine yazdığı eleştirel yazı 1 9 1 8 yılının ve haberler bulunur. 1 925 yılına ait cağı kamuoyuna duyumlur ( 1 685-2 1 1 ) .
ı 383. sayısında, Avusturya-Macaristan Servet-i Fünun kolleksiyonlarında Cenab Bu sayı aynı zamanda eski harflerle
imparatoru' nun ziyareti resimli olarak Şehabeddin'in " Musahabe-i edebiyye" Servet-i Fünun başlığını taşıyan serüvenin
ı 394. sayıda yer alır. Savaş yıllarının en köşesindeki "Tabiat Şiirleri" ( 1 503-29), de sonudur.
çok işlenen diğer bir konusu da kadın so­ "Li san Meselesi" ( 1 5 1 0-36), " L isanımı­ Ekrem I Ş I N
runudur. Alman kadını ile Türk kadını zın ihtiyaçları" ( 1 5 1 5-4 1 ) adlı yazıları baş­
arasında karşılaştırma yapan pek çok yazı lıca edebiyat ve dil sorunlarını konu edin­
birbirini izler. 1 9 1 4'den başlayan kadın mektedir. Batılı hayat biçimi, üzerinde Rtfimri
haklarıyla ilgili dizi sürerken Fatma Ali­ durulan diğer bir konudur. 1 524-50. sa­
ye Hanım da bu konuya " Kadınlar Hak­ yıda "Son Moda Yumuşak Şapkalar" alt U YA N I S
SU-'Efi �UNUN
<
.... YUJNf cı3.a )
kında" ( 1 284) yazısıyla eğilir. 1 9 1 8 ' in 1 7 yazılı Avrupa şapkalarının resimlerle ta­
'l HaftaW. ıürk ıazdeai
Teşrin-i evvel 1 4 1 5 . sayısında ise "Giden­ nıtılması ve kadın modasına özel sayfa­ �. . .. ı -·'""
l"4 1 - l"' A I$ .ıın1MC.T ıns""
ler" başlığı altında Enver, Talat ve Cemal lar ayrılması, modernleşmenin tipik gös­
Paşa' nın fotoğrafları tam sayfa yayımla­ tergelerindendiL Kadın modası üzerinde
nır . fazlaca durulmuş olunacak ki 1 569-95. sa­
1 9 1 9- 1 922 yıda " Biraz da Erkek Modası" başlığıy­
1 9 1 9 yılı, dergi için bir arayış dönemi­ la batılı erkek kıyafetleri tanıtılır. Giyim
nin başlangıcı sayılır. Savaşın getirdiği yı­ kusamın yanısıra, dönemin modern dans­
kım , siyasi konuların önemini bir kat da­ ları hakkında da kamuoyuna bilgi verilir.
ha arttın rken, edebiyatın da yeniden can­ 1 570-96. sayıdan itibaren bu danslar, re­
landırıldığına tanık oluruz. "Tahkikat-ı simlerle öğretilmeye başlanır . Bir sonra­
edebiyye" sütunu, her sayı bir edebiyat ki sayıda ise Yıldız Sarayı' nda açılacak
sorununa ayrılmıştır . Dizi yazılar içinde, olan gazinonun batılı tarzda düzenlenmiş
Süleyman Nazif'in " Mehmed Akif" i dans salonunun fotoğrafı yer almaktadır.
( 1 420), Cenab Şahabeddin'in " Mes'ele-i "Amerika'da zevk alemi"ni görüntüleyen
evzan"ı ( 1 423), Midhat Cemal ' i n ilginç fotoğrafa, "Yeni Danslar: Çarliston Dan-
69
454

No. 1 673 - 1 99 SERVET-I-FÜNÜN 258


------------ ----- ---------------
-------------------------- -
---- �
2 - k o m i syo n u n teklif ettiği J..�L.., ı.> ı l... �� J=--:f $1;� J_)IM'I '

a l labc l ı a kikaten türk alfabesi - d i r .!l; •.�_ , J ı , !lıoo�:l .:.lA:l i .J; 'J ,ı .r"ı.. �r,)ı,>
kat'i-d i r , tiirk m i l le t i n ı n bütün !htiya­
çlaı ı ;ı ı te'm i ıı etmeye k h a ! i- d i r . ,;,...(..:.:_,ıı... t�� !l,_,., s• ..ı.i t... , ;.,�_A,
'}'� .J\.:.IJ', ..J_,:-·1:-1 � -�._1 ) J, ._,.I;JI
3
ııın i � l ıilı ı nı
Sarf ve ı nı ta kaidel erı J ı sa-
, ! n kl şıil! ı ı ı , m i l l i sevkhl

.:0�.) .;-.W� ,/ı�· .!.i=-:)1.;.'1 .��,., .!1;; '


� "'ı ı liıtr �
e·�,>tıll (����' �;tosi
fakhip ederek teklıam ü l edecek - tır. · .S-':Id;,l j� !l _;r)ı� t'JJ.:.� .:.,l�-1._1
Deyırmen dere 2 'Eyliil 1 928
M uhakkak - tır ki yeni h a rfler - le ���.ii ;n_, .sııa.ı .!llı!\:1"' .:."' Y..ı....!l ı ,:
l i � ıi ı ı a ve i m l ilya ilk şeklini vermek �1 $-11,: • ..ı:: J :- 1=-' �.)
• ..ı.i0' d:..,.; ) ı.J� J J;�.} ' ._;,ı... .) _,fo .
için lwıı ı i syomın projesi e n l· ısa ve _\:_\ .;, .J j • J... , l"·�.))i;j
.

en aııı e l i dı r . eLCı j_,).f., <.•;_,:. _,,_:ı ..:.'ıJ'.�:"J <J:t._ıL>


.:.,>;;y_,).U:&. ,- ..; .;JJ ol) r.
\ ..;ı ,_fl J4ı�- )Jt .j.d\.c� .si- • • • • .5-��)l,;.·ı )! .r.. ' ı _,:;L ül).ı ..:ı..c-..ı;i
..,. ........ ı-•� .!ll cl:._)liı'l !l;j
..)�:-U��;')I ,l_l.�jJ }> _,..._..,... .,:ı �lc ,ı d,, -'-! .:;.:;�- .:.l,_,;h ..j�.J.:-!-11. . ...�ı.. , .S::: l...
• .

);\} ..ı:- 'll!-4 • �-·.!�l.) .!l)i_,. ..)')i ,,


"' '' ..; j,_ . ; ..ı i � j..ı�l T .-)� ·•�L
· •l&il .!l l .\J I �·� ı.. <.!l,' .. $' ..w.ı.. .J
)i�. . . . ıJ.)J J'_-1._1 •

ı!i::j'e .!1,-_ � • ..ı:._l.r�L <l JJ .;j_,l&_l :,ıi\


;ıs' � �· - J - \ � ı - . ISJ'U ı!l:- •JJ, jL. ,\ .:,_,;; .:,_,j .::..ı l


)J� ,;\_��ı .J>, .. .)l.j ./o �-; - .,L.. _); ')1 ,1 ·
·
1 v" L. ·-'� .,ı:. ; d, 1:.:.. ..ıllö. ��L.J) �-·J� ..:ıli./ ..,;t_ıL· d��_ -':1 ..ıi� "'.ı_,.;...
� ,;·�<�� � , .:.,.J"';. ı"' ._r_,... , � ..� ,J.:..� )f ıJU. • t JJ.•:}-_ ,- � P .!.1, ... ..:ı _,t l r(�·=�' .!1 1 ;..:.1
Jj ..;..ı .. _.:. ...;� T Jt>; ; .C: � .'.
... ... , ·�,· i--J.) 5--' ..;,� .j.))ı,;. r" ..:ı ı .�� .)..c.._l _,.. ·�� .tp .;._ .,_,., . ... :�' '
._,:.1jl�_.:i ·':·.s); .r.;,. L:.!..;}c ;,)!1_,. • .,.;�.,. � o� d:....:.,; J'_ J"' '7"L ' d_ r·' ı 'I)J_,.:., ..:.�,J•.J_,j_p ";-'JJ'':� JI.J:.l." S· -'·:�
ı.� h .:ı-�:1 ..A,;�ı . � ..,..Ll � ,ı ..:ı ')l ,i
...

_ _,ı.,ı ...:--,� \..ı:... ,[ J{:,· ı!l:i:Jw l"lJ ..:ı,l ..:.cL �\.L.., jl_;.t.· , r ,ır.iJI ;1.J(Ç
,..;, _,._ , .S. ' -'� J,J .....;_,ı. .,. ' ı$.);,... "'-.) J· ') �" ı!\; �- , .). ..:ı _,:; .:. J_,.· ),. )
__ • c...;c· ')l_,.:.. ı. ..:ıı... l t ..ı:.!l l ., ,p:_,.�, • .ı.;,�J'.
.!.1:_1 ..:ıL�� .:._..ı.:S' &. ..3'':"' l � ..;�
_
!';,- ' t.))J;.._J•- ·�).) !ı,.. ., •.x , , ..:: J . ..ı
.,1 ;,1 ' � •:..(J:.<:- ..:ı;; "��· '-- ,s. ı...
.:ı...U.J! I J;•�L
• - . . ) .;.:� .k<- 1}Ü, .; ıS""".. ;_ • ..ı."jl... J-j <.I:�L Jol:. _, J l.:. J4J'. J
... • ..ı:;;_,. �_ı, ":"',.rf ..:.: •jol.:.,ıs-- ,,:ı ..ıl _,:-'':-1
·�� <l..ı.) .:f"J'..J'. .!ll d:.._)ıl.;.. �·L. ..:ı l � C' t� , ..;_rı .:_,:.,ı . ı r.:ı� . j F ..;, ...; ı ;�ı .)..ı.'� l_, ..r_ ..ı." l ..Jl...J _,I J')l;' .U._ıl.l.; . ",;.· \

._;...:. � -". ..)-'4fiJ ._;,J.J:�I J'_ ..;(,J' • ..c.._I J" .:.t:_,, ..:ı-�:ı .,..:.... ..... ..�:� .:.t:-:.)1/� .jJ ��-.ı: .rı-- !1 ) ,. . . ...; . :>�.· \ �_�,, J(..,,
_
.

. ..;,;,.y • )ır..:. ')! ,, J;')l_,l ..; ;1 -'4� J � � .!l;llai �1 (�k ..:ı i". � �-l!A'-)J� 'll::
.;�� •-:!.4 .!) ı; d:._);_,.":"'.,... � r . Hi,_ ' J:-p ' );.,;- �s ' J.:.� J,o:- .�. t.. , ' • uoo�._l .,... _,;; ,; d.. " ;-�..1 d.<:- 1 �·IJ)I.·
. ..

..,\.-,�\ .r!;.J-'1 ..;r_�i .).J.:ij j), v" J..i rJj_,) ..)l.:.')IJ,


'
�� ..;),1 y_,, )W • • •
,J1..11J', o.J.:."jl.- clc_ d:.._;ll.i .�-� J_..ı.:S'
<;_4:_ <J� j J'_ • ...ı ,ı�_ri S·�hl t.))l.:.L •
.!.1�·1, ":"'')1,;. 1 s.,. J.. ı.!�� 1 ' .�..;, v"
_,.l!, _,c. _, ı J.)'' , r ..ı!ll ...,..;.;-" .;_,._ı, .:ı ı.. ,;
• ;..:.:.ı�· f_,... J ı�n,·.ci-AA�ıı... .
.:ı..ı.")i.i J• J· ..;-:... Jl:�� .!1;; .:.,ıs­
'-1..;.'
.5-:. •). • ..cSJI .:;.· d •':---- ..J')I JI ._;ı;_,; ' .,':-! ı� ...; ,:- "· .5-:.' .:.... ı.. r,ı,.__,ı
..ı:>.s;�ı •_,ı.;..ı: ..:ı,.;_.J:,:>ı: L ı.!n� 1
. .

I ) ..ı!.. .4 .
• r.>ı J�_J �� � ;o�o�� _, ı • ..�.__,._,> .�,ı

..;.JIS'.) )J).!l j:-_..:-!_ l .,.;r_� )! J.. 4)J' �Jiı.!!�l JAıj s.ı.... .cb v-) ....v s;. , v-ı�,
.
.:ı .ı:):,._.).,.... J:�· &._, .r· �� .ı,, :.
.,:. , � JJI .,c_ j J'_ .$-!.-", �-:_. .,ı,.. .) >)� · t )Y.��, _, tJJ:l� c._)Lul .s..iı J..) ..:ı-�:1
( ).) ) *� ' c..-ı.. _,M .,.� ).) ...r.=-10 d'�l • ı$.))\J )� \:_.:.1 ..;,�_,.. • "")... ,._ • t..li:�
";-'./ ı,S..ı .. .:. 1 p )_!.L.ol!,l JiJ4 .... _,_..ı�
J..) ' .:J.. ..;;lı. J• ;.--;) .S:J" .:,1, J:ı.4
ı,;)ii ) J j ,ı ..:ı;,_ .uı.....r_..ıl� ..;ı,.:;,l J_p ,J.. ..J� <.I:j � J..i • .ı: )i_,. 0!! ')1 d_':�;. .:,\,\
ı.!ll -� ,fJ .}-1 J')IJI 1_.;.�1 ..ı:."J:-�J;
. rı_,:�-_, ı ;ı,..ı� ...;li � .Jdb s ..cb

..;)i_,. ";-'./ . ,>


- \ ....
j;_,: •.. _,_- . ,... _.;... J
.

.).J.� J:l d':Ji..·0!!')1 'l)!..... d.S',_, !*' �. ·�1 . . . ;;_,.-:' rJ.� ..; _,� -". r J!I..ı.ı;i
..:· L·_.ı. .;_ J"'� .;� 51 ; '11:--•�i i\22 � J jr_ J •- JJ:- ' ı.>);� \..:.� ..::...­
-'

..;)� -�,_, Jl _, ,. _, j .J. :__ _,\ j .J.:I \ , 'll:-'""� .; � "'.j�J...i .!l)_, ._,>_, ... .)..ıi�:l_, l J,:ı ,,
o ).J.�.. .:..) .!.1;.\:�··:ı..A .U.) ·� )� .,:>�� jJ)� • ).J.:�' .,)l...i "·' ).) .Jı>:'� ·:l�l 1-l&:..: Lil.lu Jij l ı!\:_;ı>_,; ..J\)j . ;, ..:._,;_,; .u...:..•L •

•.> fi;L ;_,.ı ..:ı..ı:._ ı,_r .!ip� '-f../ ..;)_, ;�:oe. 'll�J'_ . ....J=:-� • ..ı:).)J.) J:-1-.." .:ı:ı��
��-j 5 . j•}.� .ı. .J;.. Jj_,f" <.l:--�j� ";-'./
..;ıol!_,f" ..)l.j .5-:.,ı_,> J. L.:.�J[J .;� !"�..ıl )\
.

._r. ..:J i j i� p !l _,..,_;_,.ı��I..;)•:)L. ,.._j, _, . r ıY.r J, �, ıoo�: ')l_,ı ._,. . _?_,... ..:ı..ı:, ı
ı,;) , _? UA .:,I,JN'..)o)_,- .)J) J\ jf- • : A , ı _,... �J · .�·� J;U. ..:ı-�._ı .:.li:!IJ
.!.lıi.sJ.:.)L. s-:.,- ..:ı.,;j,. � );_,. .....,...
.. ':..Jt..
"'.Ji _,. ";-'./ ı.>..ıi.. J. � .,.;} _,... .;.1�'-:l-A
o •
..:.ı ,, ..r. J:'i.. ..:..�� · , ·ı.S�
ı.>}:.r'<· 1_..:.� • ).)4�)��... • , .r)·-:J..�..;)i J•":"'./ -
JC.�.$) )1� ..:.� l:- 'ı$} :>1.. _,.! •.)�1 J�JI ..;)(.:.il:.. c .:.1;1 L. , .1. .s"!...J_,I ı,�;f
..; ..=:1 . . · Jl'' ;..ıı ;,._ ,_;.ı, ' r l..:. � -
J j ,) ...ı::�- ..;)i_,. ";-'./ 1 ).) • �)� Jı;... l cl:._)=_,. ";-'./ ..;.)�� ...._ .":":�> ...;;ı ;: Jı..f U. • rı •=-!.' ? ı ,j_ ı ..;,._ -­
..,.. ı..t ··�� ··:!--- .:fJoo�:' � .:ı .. �,J s; .:ı�-�..;.� •-14� � _,i.t ı • .J_,... ��.).f-1·
41:1 IS� .!),''�)� ) ._"Ç jl..U- � • ..;\:) .;.;J ..1
u ı. . • J .Il:..ı:): ı:> ..:.•' ..:ı_,fi�..i,ı ıi_,ı,i ;.:>)J_,.;_J� .!IJi_,.. s:- ı s.,J... :l---, � Jı' . : r ,J J'.J. J �-L.:.� jL._,ı 1""!- ...ı l ••

.:l J'"' 'll:• J J.. .:_-:1. .,". ı ).J.4j '} ..;c_ ; $'_,. •ı.S-'=:' ı '-•;;..J .,ı..,! � • ..c.il.l <!1� 1 f� u--'
_
)d� .i JJ .j')l_,l ,::,. 1 2 �' 1 6 - .

..j )i ,j .
) .J.:.:. J. J:.io.J ji _,..... ' )JJ �),)

,j,,) i ;l ..::.:ıl- . ..� (� 1 ,/ı�- J'. ,.C; � ! �)� 6 0 8 • ı ; . ·� ı� 5 2 2•

��J- .!.1.... -ı-.�;:ı... ..r. . J.... • ..ıibi J<.�:,­ : .S J 4_,- .!1 yJ _,r L.:.� ..:. ....�
j..ı.' j J'_ )i.J.. f ık,, · t -':' �Y." .Ef� �-,)
.

cl:.il.i l:. � � - �-�:1 .._.:.<- lv-....� ._;_,� J. ! J) .!! ,_,, .: 1 2 9 ��� 5


..; )ı>:.:.. ı-'�...s:� • -""'=· ...;��� ),c-._;; _ -

...;:.1:� '-:l-·!1;; ı.!l<.:..- .iJ'_ p.._;. ":"'�


J1:� '-:lo· �)1�:' .Jl::·) 1 t.) ır..'- JJ, )./,
) d., l_, ..;.)_,ij\ ı.>J-L. I .J!,,')I.r"l.. ,.c)_,... ....

r ,ı ��':ıl-- .s:�_,r _,')1;. ..Jl.·'J,_,, .ı.:A;ı •


: ..; ..J j� oı._d · l:- �)iJ... 0!!'J ır� �P- _, r,ı_,;�ı ..s"!...ıil.;_ �,ı.ı... J ...i .

- ı M illet! cehaletten k u rlar­ J:'h. • ..ı:Alal d,.�,) .s. .u:;,J� \:. � .;:>,
ol!)' J·5 c ,-r, �:S L., ..;.� j i ,ı $'..;!i�J m a k i ç ! ıı kendi diline uymayan arap
.

.U.i- .. .;, ..ı:.·,ı._ , ..;,� ..;c l ...; ı.. ....ı... J _,A!L )oL' .;.), ;..�.ı:IJ'_ .,t:: ı � . . ..; ,;
.,u:-1 harflerini terk edip la t ı n .e�a�uıdan
.

!1,-_,_ 1 .S�::-1 -':' J • ..ı:t � J ,... d'•l _,...


. r.>Jr._,··l"� � ���l türk harflerini kabal etmekten başka
A h met l h sa n çare yok - tur . !I;,:J ._;-�:l ;� d:._j j ,J'..;,L. j�l.., ��d:.)�

70
455

Iabını yaratan kıymetli başın sarı saçları 2- Komisyonun teklif ettiği alfabe ha­
Yeni Harfiere Geçiş nı gördüm; hazır olanlara iltifat ederek, kikaten Türk alfabesi-dir kat'i-dir, Türk
milletinin bütün ihtiyaçlarını te'min etme­
Döneminde Servet-i el vererek ilerlediler, sağdaki büyük icti­
ma salonuna geçtiler; orası dolu idi. İ s­ ye kafi-dir.
Fünun' dan Bir Sayfa tanbul'da bulunan mebbuslar ve Türk ir­ 3- Sarf ve imla kaldeleri lisanın islahı­
ran inkılabının tarihi eelsesine davet edi­ nı, inkişiifını, milli sevki takip ederek te­
Örneği len yaşlı ve genç muharrirlerimizin çoğu kamül edecek-tir. Muhakkak-tır ki yeni
orada idi . Türk matbuat aleminin en harfler-le lisana ve imiaya ilk şeklini ver­
Sene: 1928, Sayı: 16731199. , Cilt: 64. , s.258 emekdan vefakar arkadaşım Mahmud mek için komisyonun projesi en kısa ve
Sadık, gazeteci ve muharrirler grubunun en ameli-dir.
İSTANBUL POSTASI ayakta bir tarihi gibi hiç burnundan dü­ Milleti cehaletten kurtarmak için; dili­
Değirmendere 2 Eylül 1 928 şürmediği gözlüğünün arkasından etrafı­ ne uymayan Arap harflerini terk ile latin
Derince İstasyonunda tehaJükle içine at­ na bakıyor, harfler inkılabı eelsesinin san­ esasından harfler almaktan başka çare
ladığım Ankara treni beni İstanbul'a doğ­ ki dimağında taşıdığı matbuat tarihine yoktur, sözü öyle bir hakikattir ki, bunun
ru süratle götürürken Türk inkıUibının en kayd ediyordu. isabetini ve ehemmiyetini en muhafaza­
mühim safhası olan " harflerin değişme­ İşte Servet-i Fünun edebiyatı devresinin kar olanlar bile kısa bir zaman sonra iti­
si" meselesinde kararlar ittihaz etmek asrl romancısı Halid Ziya Bey, şair Celal rafa mecbur kalacaklardır.
üzere Dolmabahçe Sarayı'nda Büyük Ga­ Sahir, tatlı muharrir Fazıl Ahmed beyler Çünkü Türkler ancak şimdi terakki
zi'nin huzuru ile akd edilecek tarihi irfiin ve sonra hem mebbus hem muharrinler­ bulmuşlardır. Gazi Paşa hazretleri siyah
eelsesine iştirak eyleyeceğim için son de­ den çok eski dostum koca Ahmed Rasim tahtaya yazılmış olan üç esas hakkında iti­
rece seviniyordum. Ve i kide bir de beni Bey, Bab-ı ali yokuşunun yarım asırlık ka­ raz eden var mı diye sordu, her taraf ka­
Dolmabahçe Sarayı'ndan çağıran cebim­ lem faaliyetinin timsali gibi sandalyesin­ bul cevabını verdi ve ben o saniyede son
deki telgrafı çıkarıp derin bir hürmet ve de oturuyor. Servet-i Fünun Fecr-i ati'si­ derece seviniyordum, Türk milletini bir·
şevkle tekrar okuyordum. Telgrafı sabah­ nin en ruhlu uzvu Hamdullah Suphi Bey takım sakat an'anelerle bağlıyarak Ilerle­
leyin saat on buçukta Değirmendere'de al­ kendisine yakışan ipek gibi yumuşak ve mekten men eden mazi hatalarının en bü·
mıştım; hemen hazırlanmak, karşı sahile beyaz saçlarıyla loş salonda uzaktan göze yüğünü Dolmabahçe Sarayı'nda gömmü�
Tütünçiftliği'ne geçmek, orada İstanbul' çarpıyor. Ruşen Eşref ve Falih Rıfkı bey­ bulunuyorduk ve içimden bir coşmak ge­
dan gelen Adana trenine girip Derince ler Edebiyat-ı Cedide'yi takibeden edebi­ liyordu.
mevkiinde Ankara katariyle teliiki oldu­ yat mektebinin canlı alemdan olarak do­ Söz aldım; Arap harflerinin Türk mat­
ğu anda bir vagondan diğer vagona atla­ laşıyorlar. Ve daha birçok yaşlı ve genç haacılığını nasıl her türlü terakkiden alı­
mak . . . Bunların hepsi bir saat bile sürme­ muharrirler, dostlar, aşinalar dolu . . . On­ koymuş olduğunu izaha başladım . Önü­
mişti. Bütün helecanım iki katarın teliiki ları muhabbetle dolaşan gözlerim her de­ müzdeki Teşrin-i evvelde yüzüncü sene­
anında istifade edememek korkusu idi. fasında, ilk sıradaki inkılap dahisinin sa­ sine gelen Türk matbaacılık sanatı harf­
Kendimi Ankara katarının yemek salo­ rışın başı üstünde duruyor ve sonra kar­ ler nokta-i nazarından ilk başladığı yer­
nunda bulduğum zaman derin bir nefes şımıza konulmuş olan siyah tahtanın den bir hatve ileri gidememiştir; ilk önce
almıştım , ellerimi oğuşturuyordum. Saat önünde bize yeni alfabemiz, yeni grame­ Türkçe harfler yapmak isteyenlerin gör­
iki buçukta H aydarpaşa'da, üçte köprü­ rimiz hakkında mesleki tarifler eden dil dükleri müşküllerden hemen hiçbirisinin
de olacağız, ne ala diyordum. encümeni azalarına bakıyoruro ve dinli­ yüz senede ortadan kaldırmaya muvaffak
Dolmabahçe Sarayı'nın heybetli merdi­ yorum. İmianın ikinci derecede teferrua­ olamamışlardır; şimdi Arap harflerini or­
venlerinden çıktım; yukarıda birçok aşİ­ tına, mesela (-dır) edad-ı haberinin latin tadan kaldırınakla bütün o zorlukları bir
na simalar vardı. Matbuat cemiyet reisi­ harflerinde nasıl yazılacağı hakkında mü­ çırpıda söküp atıyoruz. Arap harfleri 522
miz Hakkı Tarık Bey, dil komisyonunda nakaşalara çokluk alakadar olmuyorum. parçasıyla, iki metre murabbaı yer tutan
aza olan eski ve yeni meslek arkadaşlarım Bence mühim ve yüksek mesele latin harf­ kasasıyla; alttan, üstten ve havalı dedik­
ve birçok muhterem mebbuslar . . . İşte İs­ lerinin kabulüdür. O kabUl olunduktan leri çürük ilave parçalarıyla matbaacılığın
met Paşa hazretleri, çok sevimli ve afif ba­ sonra dilimizin nasıl yazılacağını mutla­ düşmanıdır. Arap yazısıyla güzel harita
kışıyla konuşuyor. Lozan Konferansı'nın ka tanzim eyleyeceklerdir ve bu zaman işi­ yapılmaz. Yeni tertib ve tab' makineleri
altı ay süren tekmil devrelerinde maiyet­ dir. Dilimizi Arapça harflerin girdabından işçi adedini son derece azalttığı halde
lerinde bulunmakla bahtiyar olduğum kurtaralım da ondan sonrası kolaydır di­ Arap harfleri yüzünden bu yeni makine­
başvekil paşa beni gördüğü zaman gülen ye düşünüyorum. leri Türk matbaacılığına sokmak kabil de­
ve iltifat eden tatlı çehresiyle sordular: Hayli uzun süren teferruat müzakere­ ğildi . Arap harfleriyle ufak kıt' ada şehir
- Arap harfleri matbaalarımızda kaç leri bitti; İsmet Paşa hazretleri hakiki bir planları, seyahat planları yapmak ihtimal
parçadır? devlet adamı olduğunu bir daha isbat et­ haricindedir; Arap harfleri sebebiyle gü­
- Paşam, beş yüz kadar olmalı . . . ti , münakaşaları tatlı ve pratik bir neti­ zel bir lı1gat kitabı yapılamaz. Kelimeler
- Yok! Ben rakkam isterim. ceye bağladı, Arap harflerinin terki lüzu­ cümlenin gelişi ile okunur olduğu için lı1-
İki dakika sonra, telefonla matbaam­ mundan bahs ederken matbaacılığa temas gat kitaplarında kelimelere mutlaka ha­
ja baş mürettibimden aldığım maıumatı eyledi ve matbaalardaki eski harflerin reke koymak lazımdır, bu da tab' huru­
�aşaya veriyordum: adedini verirken, ismimi zikr etmek lüt­ fiyle son derece zor, masraflı ve sakli bir
- 1 6 veya 1 2 punto olan düz yazılar 522 funda bulunmakla beni minnettar etti. şeydir. Ben artık dediğim gibi coşmuş
oarça. Rık'a 608 parça! Çünkü bu tarihi ictimada selahiyettar idim. Bu zalim harfler yüzünden kırk se­
İsmet Paşa gülerek söyledi: ağızdan söylenen nutukta matbaacı sıfa­ nedir matbaacılık hayatımda çektiğim
- Yeni aifaberniz 29; ne büyük fark ! tıyla ismimin söylenınesi beni çok müte­ müşkilleri birer birer sayıyordum; yapı­
Arap harflerinin yüz senelik Türk mat- hassis etmiş idi . İsmet Paşa nutkunun so­ lan inkılabın matbaacılık ufkunda doğur­
'aacılığını nasıl meflüç bıraktığını anla­ nunda hazırladığı esasları okudu ve o duğu halas güneşini seliimlıyordum ve ya­
ıyordum ve muhterem başvekil paşa çok maddeler latin harfleriyle siyah tahtaya zık ki otuz yaş daha genç değilim , yeni
Hı<katle beni dinlemek lütfunda bulunu­ yazıldı: harflerle matbaacılık yapmak zevk ve sa­
ordu . . . Bu esnada bulunduğumuz deni- 1- Milleti cehaletten kurtarmak için adetinden hakkiyle istifade eyleyemeyece­
te nazır balkorrlu sofarun sol tarafındaki kendi diline uymayan Arap harflerini terk ğim diyordum.
apı açıldı; Büyük Gazi'nin zeka saçan edip latin esasından Türk harflerini ka­
avi gözlerinin parıltısını ve Türk inkı- bill etmekten başka çare yok-tur. Ahmet lhsan
71
456

IV. (Avcı) Mehmed'in Bir Zeamet Heratı


Doç. Dr . MUSTAFA CANPOLAT

(Tuğra) Yüce kattan çıkan kutsal sultanlık nişanı ve dünyayı hükmü altına alan,
Şah Mehmed bin İbrahim Han el muzaffer daima Tanrının yardımıyla gücü her yana erişici, parlak hakanlık tuğrasının
1 . N işiin-ı şerif-i iili-şiin-ı siimi-mekiin-ı sultani ve tugrii-yı garrii-yı cihan­ hükmü şöyledir ki:
sitan-ı hakiini nüfize bi'l-avni' r-rabbiini hükmi oldur ki: Asker sınıjim gözetip gönendirme ve savaşçıları koruyup ağırlama yüce
2. çün riayet ü ikram-ı zümre-i sipiih ve himayet ü ihtiriim-ı ashiib-ı gazve, orunlu sultanların cömertlikleri gereğidir. Öyleyse Zaruşad Sancağın­
hiitime-i kerime-i seliitin-i iiü-ciihdur. Binilen alii ziilik ZiirGşiid sanca­ da, Safla bucağında, Berker adlı köy ve öteki köylerden 22.000 akçe
ğında Safla niihiyesinde Berker niim kariye ve gayrından yigirmi iki bin zeiimel iyefiğinde bulanan Veli ölmüş ve kırk yıldan artık bir süredir
akçe zeiimete ıssız ve ören olup, sahipsiz kaldığı adı geçen liviinın alaybeyince bildi­
3. mutasarrıf olan Veli fevt olup ve kırk seneden müteciiviz hiili ve ha­ rildiğinden, (bu zeiimel) elinde alayından 20. 000 akçe zeiimet ve 2. 000
rabe olup mahiGI olmağıla li vii-yı mezbGr alaybeğisi iliim itmeğin, elin­ akçe terakki için buyruk bulunan kara kaşlı, kara gözlü, orta boylu,
de alayından yigirmi bin akçe zeiimeye ve iki bin akçe terakkiye emri şam yüce hükümdarlık belgisini yücelten, yaşça başça kendisi gibi olan­
olan kara kaşlu kara gözlü Iann önderi olan Şahin 'e 1074 yılı, zilkade ayının başmda verilmiş ve
4. orta boylu riifi-i tevki-i refıü-ş-şiin-ı hiikiinl kıdvetü'l-emasil ve'l-akriin zeiimet verilme yazısı yazılmıştır. (Buraları) baymdırlaşllrnıak ve zeli­
Şiihin'e sene erbaa ve seb'in ve elf zi' l-kade-sinün gürresinden tevcih metinin bulunduğu sancakta oturan alaybeyinin bayrağı altında sefere
olun up tahvil mektGbı virilmeğle şen ve abiidan itmek ve zeiimeti olduğı gitmek koşuluyla, Vefat eden Veli 'nin zeiimet verilme yazısı başlangı­
sancakda sakin alaybeğisi cındaki ve terakkisi karşılığını adı geçen -değeri ar/sm- Şahin 'e, Kars
5. bayrağı altında sefere gitmek şartıyla müteveffa Veli tahviiinden ib­ Beylerbeyi, büyük emirlerin enıiri -baht açıklığı sürsün- Yusuf'un biti
ıidii ve terakkisi bedelin mezkGr Şiihin-zide kadruhu-ya tevcih olunup ve tezkeresi gereğince verdim. Bugünden sonra hizmet görevlerini ve Tan­
emirü'l-ümeriii'l-kiriim Kars Beğlerbeğisi Seyyid YGsuf-diime ikbalunu­ n 'nın yardım ettiği beğeni/en çalışmaları yerine getirmede hakanlık defteri
nun biti ve tezkeresi mGcibince virdüm ki gereklerini eksiksiz yürütüp uygulasın; ve zeiimetindeki halk onu su ba­
6. zikr olunur ve şerh kılın ur ( . . . . . . . . ) ve buyurdum ki ba'de'l-yevm tahte şı olarak bilip, ona başvursunlar: Bu konuda hiç kimse engel olmaya
yedide olup tasarruf kılup şol ki vezii'if-i hidemiit-ı mebrGre-i mevfGre kalkmasın. Böylece bilsin/er, kutsal belgeye güvensinler.
ve mesai-yi meşkGre-i
7. mansGrede ber-mGcib-i defter-i hakaniyi bi-k usur mer'i ve mü'eddi
Beratın arkasındaki kayıt
k ıla ve zeiimeti halkı mGmiiileyhi su başı bilüp müracaat ideler. Ol bab
da bir ferd miini olmaya. Şöyle bileler, alarnet-i şerife itimiid kılalar. "tahrfren fi gurre-i şehri zi 'l-kade ti'ş-şerije
sene erbaa ve seb'in ve elf"
Be-mekan-ı Kostantaniyye 1074 yılı kutsal Zilkade aymın başında ya­
El-mahrGsati' l-mahmiyye zılmıştır. (26 Mayıs 1664)

- .... -
F. MU HTAR KAT I RCJOGLU
J
Bu ay istanbul'da 26 Ağustos 1 340 [ 1 924] tarihinde, kendisini otel ve lokanta olarak tanıtan Tokatliyan'da
Pari Belediye Heyeti şerefine verilen ziyafetin yemek ve şarap listesini sunuyoruz sizlere:
- Tavuk ezmesi, kremalı çorba.
- Ince börek (Fransızcada " Boğaz Meltemi" diye geçiyor).
- Levrek haşlaması; sos olarak erimiş tereyağla hazırlanmış levrek havyarı verilmektedir.
- File minyon; mantar soslu.
D I N ER - Kuşkonmaz; hafif limonlu bir sosla.
- H indi palazı kızartması. "Trüfl" tabir edilen nadide bir çeşit mantarla pişirilmiş, yanında da mevsim sa-
latası.
011 rı ,...- la
- Fıstık lı pilav.

Munıcipalite �e Consıantinoplı - Etrafı bisküvilerle süslenmiş kaymaklı dondurma.


• Meyveler, şekerlemeler ve kahve.
Gelelim şaraplara:
- Marsala; tatlı ve alkol nispeti 20 civarında olan bir şarap. Çorba ile servis edilmiştir.
des CONSEILLERS de la V:LLE - Carons: Bordeaux, bölgesel, hafif tatlı beyaz şarap.
- Chateau Langoa: Bordeaux şarabı olup St. Julien bölgesinin 1 962 senesinde düzenlenen yeni listede "Bü-
de P:.RIS yük Şaraplar" arasında yeralmaktadır. 1855 senesindeki listede ise 3 . kategoride 5. mevkii işgal ediyordu.
Bu şarap file minyonla birlikte servis edilmiştir.
- Montrachet: Beyaz Bourgogne şarapları ara ında en üstün şaraplardan olmakla kalmaz, aynı zamanda
dtinyanın en iyi beyaz şaraplarındandır. Ne kadar nadir bir şarap olduğu hakkında fikir verebilmek için sene­

. .. 1 . .
de ortalama yalnız 1 2.000 şişe imal edildiğini söylemek kafidir. Hindi palazı ile servis edilmiştir.

··�r.·�..
.
- Beaune de St. Marceaux Brut /91 1: 1 9 1 1 senesinin ( 1 3 senelik) tatlı bir şampanya .
. ,. .
- Muhtelif likörler.

72
ct
�$..
- "·t�:.../
• ı4 . . ..i""'/
lııı� ......

. 'i'•,/;�

�··,.�
..
, �.
':. '..1-t,""�
. '1-T

Kı. :
..

.
'...--.'> -- '

.....
. ..-..:
.
-': . .
-'W�
.

You might also like