You are on page 1of 19

Jane Eyre Üzer!

ne
22 Temmuz 2018
Charlotte Bronte, Bronte kardeşler"n en büyüğüdür ve Em"ly Bronte "le
b"rl"kte V"ctor"a Çağı’nın öneml" romancıları arasında yer alır. Eserler"n"
yayımlarken Currer Bell takma adını kullanmıştır. M"na Urgan’ın, İng"l"z
Edeb"yatı Tar"h" adlı eser"nde aktardığına göre bunun neden", Charlotte
Bronte’n"n dönem"n eleşt"rmenler"n"n b"r kadın yazarın eserler"ne ön
yargıyla yaklaşacaklarını düşünmes"d"r. Bronte’n"n en b"l"nen romanı olan
Jane Eyre’"n yayımlanmasıyla, devr"n İng"ltere’s"nde çok okunan bu k"tabın
Currer Bell takma "s"ml" yazarının gerçekte k"m olduğuna "l"şk"n tartışmalar
çıkmıştır. Fakat Charlotte Bronte, k"tabı üne kavuşmasına rağmen gerçek
k"ml"ğ"n" g"zlemekte ısrarcıdır. Bu konuda M"na Urgan şöyle yazmıştır:
“Yazarın k"ml"ğ"n", erkek m" yoksa kadın mı olduğunu b"len yoktu… Bu
Currer Bell’"n erkek olması gerek"rd" k"m"ne göre. Çünkü b"r aşk öyküsünü
anlatırken, ancak b"r erkek bu kadar "ler" g"deb"l"rd".”(sy.1156-1157) Öte
yandan Jane Eyre’"n çok okunan b"r roman olması hatta ününün
Amer"ka’ya b"le yayılması, Charlotte Bronte’n"n sade yaşamında farklı
yönde b"r değ"ş"kl"ğe yol açmayacaktır. Bronte, ömrünün çoğunu yabanıl
doğanın kuytularında yer alan Haworth’tek" a"le ev"nde, fakat erken yaşta
kaybett"ğ" "k" kardeş"n"n de eşl"kç"l"ğ"nden yoksun b"r şek"lde geç"rm"şt"r.
Haworth’tek" günler, hareketl" b"r yaşamın çek"c"l"ğ"nden, kültür ve sanatın
tes"r"nden oldukça uzaktır. Jane Eyre, genç b"r kadın olarak k"tabın
başkarakter" Jane eksen"nde, Stefan Zwe"g’ın Goethe’ye dayandırarak
aktardığı “"ç kale”n"n bağımsızlığı; yan" ruh özgürlüğüne ve bu özgür
olmaya çabalayan ruhun yönlend"rmeler"n"n, bedensel anlamda en yoğun
b"ç"mde bulduğu karşılıklara değ"nmekted"r.

Bronte, Jane’"n yaşam öyküsünü çocukluğundan "t"baren anlattığı bu


eser"nde, b"r kadının "ç kales"n"n bağımsızlığını kazanmasına g"den yolu,
yet"m b"r kız çocuğunun başına gelen olanca acımasızlık karşısında
verd"ğ" mücadele "le desteklem"şt"r. Stefan Zwe"g, Monta"gne adlı
b"yograf"k denemes"nde “"ç kale” "fades"nden bahseder. N"tek"m bu "fade,
Monta"gne bağlamında düşünülecek olursa somut b"r karşılığa da
bürünür. Zwe"g’ın aktardığına göre Monta"gne, öyle b"r Avrupa’da
yaşamaktadır k", Rönesans ve Reform hareketler"n"n aydınlanmacı f"k"rler"
önem"n" y"t"rm"ş, hüman"zmden bahsetmek "se "mkânsız hale gelm"şt"r.
Öyle k" Stefan Zwe"g, Monta"gne’"n Avrupa’sını, kend" yaşadığı dönem"n,
yan" 2. Dünya Savaşı’nın yıkılan Avrupa’sına benzet"r. Böyle b"r kargaşa
ortamında Monta"gne’"n ‘aklına mukayyet olmayı’ b"r"c"k amacı olarak
kabul etmes"n", Zwe"g şöyle yorumlamıştır: “Bu düşünür, "nsanoğlunun
yalnızca kend"s" bakımından "ç bağımsızlığını koruyab"lmes"n"n b"le aslında
üstes"nden gel"nmes" ne kadar zor b"r görev olduğunu çok "y" b"lmekted"r.
Bu nedenle Monta"gne’"n savaşımı yalnızca savunmayla, Goethe’n"n “"ç
kale” d"ye adlandırdığı, "nsanoğlunun benl"ğ"n"n en der"n"nde yatan ve
k"msen"n b"r başkasına g"rme "zn" veremeyeceğ" o s"per"n savunulmasıyla
sınırlı kaldı. Takt"ğ", dış görünüş bakımından çarpıcı olmaktan elden
geld"ğ"nce kaçınarak b"r anlamda kılık değ"şt"rerek dünyada dolanmak,
böylece de kend"ne g"den yolu bulab"lmekt".”(sy.26-27) N"tek"m
Monta"gne, şatosuna yaptırdığı b"r kuleyle, savunmasını somut b"r "ç
kalede gerçekleşt"rm"şt"r. Monta"gne’"n yaşadığı Avrupa’nın kargaşasından
çok da uzak olmayan V"ctor"a Çağı, orta sınıf ve zeng"n erkekler "ç"n
olmasa b"le kadınlar "ç"n tam b"r cehennemd"r. N"tek"m M"na Urgan bu çağ
"ç"n şöyle demekted"r: “Ahlak ve toplum düzen" açısından, 19.yüzyılın
ortaları b"r çel"şk"ler yumağıydı: İng"l"zler b"r yandan c"nsel tabulara boyun
eğm"ş görünüyor, sevg"den tümüyle yoksun evl"l"kler" kutsal b"l"yorlardı.
Ama öte yandan da kentler, açlıktan ölmemek "ç"n bedenler"n" satan
kadıncağızlarla dolup taşıyor, fuhuş g"tt"kçe yaygınlaşıyor, b"r tar"hç"ye
göre kadın nüfusunun neredeyse üçte b"r" fah"şel"k ederek geç"nmek
zorunda kalıyordu.”(sy.949) Monta"gne’"n kargaşadan uzakta olan
kules"nde kend" rızasıyla savunduğu "ç kale, Jane g"b" V"ctor"a Çağı’nda
tek başına yaşamaya çalışan kadınlar "ç"n yaşamlarını nasıl "dame
ett"reb"lecekler"n" düşünmekten arta kalan zamanlarda sığınmak zorunda
oldukları gerçek anlamda b"r "ç kaleye dönüşüyordu. Ruhunun
bağımsızlığını korumaya çalışan bu kadınlar "ç"n mekân, Monta"gne’"n
d"led"ğ"nce vak"t geç"rd"ğ" kules" değ"l, kısıtlı özel alanlardı. Jane’"n
yaşamındak" bu özel alanların "lk" "se yenges"n"n ve onun çocuklarının türlü
zorbalıklarına maruz kaldığı Gateshead Konağı’dır. Yenges"n"n üç çocuğu
Georg"ana, El"za ve John’un, Jane’e karşı zal"mce davranışları ve
anneler"n"n bu zal"ml"ğe göz yumması, Jane’"n hayatını çek"lmez kılar.
Dışlanmasının b"r"nc"l sebeb" d"ğerler"nden farklı b"r çocuk olmasıdır.
Çünkü sırf sorguladığı ve merak ett"ğ" "ç"n hor görülmekte ve yaramazlıkla
suçlanmaktadır. İk" kız kardeşten b"r" olan El"za, küçük yaşında t"carete
olan yatkınlığıyla d"kkat çeker, öyle k" annes"nden b"le fa"z alır. Georg"ana
"se güzell"ğ"ne pek düşkündür, Jane’"n dokunmasına "z"n vermed"ğ" küçük
ev oyuncaklarıyla oynar. Jane, daha çocukken yalnızlığıyla b"r şek"lde baş
etmey" öğrenm"şt"r. Geleneksel konvans"yonlara uymayan, sorgulayıcı b"r
kız çocuğu olduğu "ç"n dışlanır. Bu sonucu destekleyen b"r d"ğer sebep "se
Jane’"n çek"c"l"kten ve sev"ml"l"kten oldukça uzak olan dış görünümüdür.
Monta"gne’"n “kend"ne g"den yolu bulab"lmek” "ç"n “dış görünüş
bakımından çarpıcı olmaktan elden geld"ğ"nce kaçın(ması)”(sy.26-27),
Jane "ç"n b"r terc"h alanı olmaktan çok, somut b"r gerçekl"kt"r. N"tek"m
Gateshead Konağı’nın h"zmetç"ler" Abbot "le Bess"e, b"r gece vakt" kend"
aralarında konuşurlarken Jane bu konuşmaya kulak m"saf"r" olur, merakla
d"nlemeye başlar. Çünkü Jane "le Bayan Reed’"n üç çocuğundan b"r" olan
Georg"ana’yı kıyaslamaktadırlar. Georg"ana, sarı saçları ve mav" gözler"yle
“yapma bebek g"b"”(sy.35) b"r çocuktur. Fakat Jane, her kız çocuğunda
kend"n" sevd"rmek "ç"n bulunması gereken özell"klerden yoksundur ve
"nsanlara sev"ml" gelmed"ğ"nden ona yakınlık göster"lmez. Zaten "lerleyen
zamanlarda Jane, kend" g"b" b"r sürü kızla dolu olan b"r yet"mler okuluna
gönder"l"r; üstel"k bu okulda en güzel kızın b"le okulun verd"ğ" kıyafetler
"ç"nde güzell"ğ" y"ter. Jane, onu sev"ml" bulmadığı "ç"n yakınlık
göstermeyen "nsanların arasında salt yalnızlık "çer"s"nde büyümüştür ve
yanında b"r çocuğa sevg" göstermes", koruyup kollaması gereken ya da
bunun "ç"n "stekl" olan h"ç k"mse bulunmaz. Yaşadığı zorluklar karşısındak"
tek başınalığı, Jane’" küçük yaşlardan "t"baren mücadele etmeye "ter,
yalnızlığıyla baş başa kalab"lme ve kend"n" d"nleme kab"l"yet"ne sah"p kılar.
Bütün bunlar Jane’" b"r anlamda özgürleşt"r"r. Bu özgürlük, dönem"n
şartlarında belk" tek b"r yönüyle; yan" "ç kalen"n bağımsızlığıyla mümkün
olab"l"r, ancak Jane’" sınırları zorlamak "ç"n cesaretlend"ren de ruhunun
buyrukları olacaktır. Jane’"n Gateshead Konağı’nda yaşadıkları, onu yalnız
b"r çocuk olmaya "ter. Bu dönemde tek başına doğada vak"t geç"rmekten
hoşlanır, çünkü d"ğerler"nden uzakta olab"ld"ğ" yegâne yer burasıdır. Jane,
doğanın onu sak"nleşt"rme "ht"mal"n" b"le düşünen duyarlı b"r çocuktur.
Yaşamının "lerleyen zamanlarında yalnız ve kend" başına kalmaktan
korkmaz, çünkü böyles" b"r tecrüben"n en acısını çocukluğunda
yaşamıştır. Bunlardan b"r" de, yatılı okula g"tmek üzere konaktan ayrılan
Jane’"n sabahın erken saatler"nde, yanında h"çb"r refakatç" olmadan posta
arabasıyla uzun b"r yol kat edecek olmasıdır. Üstel"k Jane’", Bess"e dışında
ev ahal"s"nden h"ç k"mse uğurlamaz. Böylece Jane’"n kend" kend"n" var
ederek b"reyselleşmes"ne g"den süreç, katlanmak zorunda kaldığı türlü
belalarla sınanması ve bunlarla ‘tek başına’ mücadele etmes"yle mümkün
olur. Gateshead Konağı’nın ardından Jane’"n "k"nc" durağı Lowood Okulu
olacaktır. Bu okulun da zorbalıkta ve acımasızlıkta Gateshead
Konağı’ndan ger" kalır yanı yoktur. Üstel"k burada zorbalığın hedef", heps"
de Jane g"b" yet"m ve destekten yoksun bırakılmış kız çocuklarıdır.
N"tek"m bu kız çocuklarının büyük b"r kısmı, kötü bakım sonucu okulda
çıkan t"fo salgınında hayatını kaybedecekt"r. Bu kızlardan b"r"s" de Jane’"n
yakın arkadaşlarından Helen Burns’tür. Jane’" bu kızla arkadaşlık kurmaya
"ten sebep, Helen Burns’ün bahçen"n b"r köşes"nde herkesten uzakta
k"tap okurken d"kkat"n" çekmes"d"r. Üstel"k bu k"tap, Jane’"n okumaktan
hoşlandığı “haf"f, çocuksu şeyler”den(sy.37) değ"l, c"dd" k"taplardandır. B"r
sonrak" derste "se öğretmen, Helen Burns’ü haksız yere cezalandırır ve
onu sınıfın tam orta yer"nde, herkes"n gözü önünde ayakta durmaya
zorlar. Jane’" şaşırtan "se bu durumun ne kadar küçük düşürücü b"r şey
olduğunu düşünürken, Helen Burns’ün ondan beklenen tepk"y"
göstermeks"z"n utanç "ç"nde kızarıp bozarmamasıdır. Böylece Jane’"n b"r
"nsana yakınlık duymasını sağlayan unsurların tek başına durmasını b"len,
mücadelec", sağlam b"r karakter"n yansımaları olduğu anlaşılır. Helen
Burns, ne kadar ders çalışsa da öğretmenler"nden daha fazla takd"r
göreceğ" yerde, eften püften sebeplerle sürekl" cezalandırılır. Gerçekte
bunun neden" "se, Helen Burns’ün ona ver"len kıt b"lg"yle yet"nmeyerek
daha fazlasını öğrenme "steğ", özell"kle "nanç ve Tanrı konusu başta olmak
üzere kend" düşünceler"n" üretmes"d"r. Bunlar onu d"ğer kızlardan farklı
kılar. Öğretmenler"n Helen Burns’ü en çok suçladıkları ve onu
cezalandırdıkları şey "se dağınıklığıdır. Helen Burns’ün dağınıklığının
durmaksızın cezalandırılıp onu tem"z, tert"pl" olmaya zorlamalarının esas
amacı, savunulan "ç kaleye ve ruhsal dünyaya b"r şek"lde nüfuz etmeye
çalışıp bağımsız düşünceler" f"l"zlend"ğ" yerden koparmak ve ruhsal
dünyayı otor"ten"n denet"m" altına almaktır. Sadece Helen Burns’ün değ"l,
okuldak" bütün kızların bell" tert"p kurallarını yer"ne get"rmeye zorlanıp
terb"ye ed"ld"ğ" bu s"stem, "ç kalen"n etrafını rut"n"n kısır döngüsüyle
kuşatmak ve n"hayet"nde yok etmek üzer"ne kurulmuştur. Helen Burns,
ağzıyla kuş tutsa b"le farklılığından ötürü k"mselere yaranamaz. Böylece
b"r kız çocuğunda olması gereken tesl"m"yet"n ve sev"ml"l"ğ"n Helen Burns
ve Jane g"b" kızlarda bulunmaması, onların farklılıkları yüzünden otor"te
tarafından hoş karşılanmamasına ve cezalandırılmalarına sebep olur. Bu
otor"te f"gürler"n"n en başında "se okulun sah"b" Bay Brocklehurst gel"r.
Okulu denetled"ğ" b"r sırada sınıftak" tüm kızların arkalarını dönmes"n"
"ster, maksadı heps"n"n saçlarını kontrol etmekt"r. Kırmızı ve kıvırcık saçlı
b"r kız çocuğunu tesp"t etmes"yle del"ye dönen Bay Brocklehurst,
Hr"st"yan "nancına olan bağnaz ve tutucu yaklaşımıyla aklın almayacağı
gerekçeler "ler" sürmeye, nutuklar atmaya başlar. Böylece her türlü
b"reyselleşme bel"rt"s"n"n başı otor"te tarafından ez"l"r, fak"r ve yet"m kız
çocukları bağnaz, kötücül b"r tutumla şek"llend"r"lerek tek t"pleşt"r"l"r. En
öneml"s" de kadınlara atfed"len “şeytanca” tutkular, küçük yaşlardan
"t"baren d"zg"nlenmeye çalışılır ve bu kend"l"ğ"nden kıvırcık saç b"le olsa
denetleyemed"kler" her şey yok ed"l"r. N"tek"m Bay Brocklehurst’ün
okulunda çocuklar, açlıkla da terb"ye ed"l"r aynı zamanda. Böylel"kle kız
çocukları dünyev" olanın caydırıcılığına tesl"m olmayacak ve hem dünyev"
arzuları duymazdan gelmey" hem de bedensel deney"mler" ayıplamayı
öğreneceklerd"r. Sadece tutucu b"r eğ"t"mle ve korkutmayla "ç kale
yıkılmakla kalmayacak, bu çocuklar "ler"de yet"şk"n b"rer kadın
olduklarında onlara ver"len rollerle yet"n"p er"l söylem" "çselleşt"receklerd"r.
Fakat okulun müd"res" M"ss Temple, bu baskı ortamından öğrenc"ler" b"r
şek"lde korumaya çalışmasıyla sıyrılır ve Bay Brocklehurst’ün okulda
s"stemat"k b"r şek"lde uyguladığı bütün o ez"yetlere ve tutucu
öğretmenler"n "kazlarına maruz kalan öğrenc"ler"n sevg"s"n" kazanır.
N"tek"m M"ss Temple da Bay Brocklehurst’ün zorbalıklarından nas"b"n" alır.
Müd"re olmasına rağmen o da kötü ve özens"z yemeklerle beslenmek ve
soğuğa katlanmak zorunda kalır. Fakat bütün olumsuz koşullara rağmen
öğrenc"ler"yle beraber otor"ten"n denetleyemed"ğ" küçük b"r yaşam alanı,
g"zl" b"r "tt"fak kurar. Kötücül "kt"darda b"r ged"k açmayı başarır. Çocukları
cesaretlend"r"r, onlara ad"l davranır ve heps"nden öneml"s" onlara sevg"yle
yaklaşarak ruhlarının zeng"nl"ğ"ne ket vurmaz. Otor"teye g"zl" b"r savaş "lan
eden M"ss Temple, bağımsızlığını korumaya çalıştığı "ç kales"yle Jane "ç"n
b"r "lham kaynağı, örnek aldığı b"r rol model olur. M"ss Temple, özell"kle
Helen Burns ve Jane’e yakınlık göster"r. Hatta Helen Burns "le o kadar
farklı b"r "l"şk"s" vardır k"; müd"re-öğrenc" g"b" h"yerarş"k ayrımların, yaş
farklarının ortadan kalktığı, "k" dostun b"rb"rler"n"n der"n kavrayışlarından
haz aldığı b"r arkadaşlık söz konusudur aralarında. Jane, Helen Burns ve
M"ss Temple’ı b"rb"rler"ne olan benzerl"ğ"yle tar"f eder, onların sohbetler"ne
yaşı ve kavrayışı elvermed"ğ" "ç"n ortak olamasa b"le aralarında olmaktan
haz duyar. Bağnaz otor"ten"n baskısı altında, her türlü cezalandırmaya ve
kötü şartlara maruz kalıp da y"ne de "ç bağımsızlıklarını, yan" "ç kaleler"n"
korumaya çalışan küçük b"r azınlığın, b"rb"rler"nden kuvvet almak "ç"n b"r
araya gelmes"n"n örneğ"d"r, bu arkadaşlık. Özell"kle Helen Burns, gördüğü
haksız muamelelere karşın, kend" kend"ne gel"şt"rd"ğ" "nanç s"stem", tanrı,
ölüm ve yaşam üzer"ne ürett"ğ" b"lgece düşünceler"yle "ç bağımsızlığın b"r
t"msal"d"r adeta. Helen Burns, her ne kadar farklı düşünceler" ve olgun
kavrayışıyla "ç kales"n"n s"perler"n" korumaya çalışsa da, tesl"m"yetç"
Hr"st"yan "nancı, genç yaşta hastalanıp ölmek üzereyken b"le Tanrı’ya olan
koşulsuz bağlılığıyla ölümü arzulaması, onu neredeyse küçük b"r az"ze
yapar. Helen Burns’ün kend"n", "nancının b"r gereğ" olarak acı çekmeye
şartlaması ve ona ver"len cezaları hak ett"ğ"n" düşünmes", "ç kalen"n
bağımsızlığına otor"ten"n gölges"n" düşürür. Çünkü El"as Canett"’n"n de
ded"ğ" g"b": “Tanrıyı kabul etmek koşuluyla "kt"dardan arınmış b"r düşünce,
"mkânsızdır.”(Edeb"yatçılar Üzer"ne) Tıpkı Lowood Okulu’nda kurulan g"zl"
"tt"fak g"b", ‘ruh ortaklığı’ d"yeb"leceğ"m"z bu arkadaşlıkların b"r d"ğer
örneğ" de Jane’"n, Thornf"eld Mal"kânes"’nden ayrılarak g"tt"ğ" Wh"tcross
kasabasında evler"ne sığındığı D"ana ve Mary kardeşlerle olacaktır. Ruh
zeng"nl"ğ"ne sah"p "nsanların b"rb"rler"n"n varlığıyla kuvvet bulması,
mekânın kısıtlayıcılığını katlanab"l"r kılan başlıca faktördür. Jane’"n
hapsolduğu mekânlar, özel alanlar, kend" g"b" "ç kales"n"n eng"nl"ğ"ne
sığınan ruh ortaklarıyla kıymete bürüneb"l"r ancak. Thornf"eld
Mal"kânes"nde geç"r"len b"rb"r"n"n aynı günlere farklılığıyla can katan Bay
Rochester’ın arkadaşlığı da Jane "ç"n, mekânı anlamlandıran ruh
ortaklıklarından b"r" değ"l m"d"r? N"tek"m M"ss Temple’ın, Jane okulu b"t"r"p
de Lowood’da öğretmenl"k yaptığı sırada evlenerek okuldan ayrılması,
Jane’"n mekânla arasındak" bağı koparacak; özel alan, ruh ortağından
yoksun b"ç"mde yen"den hap"shaneye dönüşecekt"r. Öyle k" M"ss
Temple’ın okuldan ayrılmasıyla Jane "ç"n “huzur veren kaynak
kurumuş”(sy.111) olur. K"tapta neredeyse Jane’"n yaşamını bölümlere
ayıracak kadar kuvvetl" olan mekânlar, "ç"nde onu kıymetl" kılacak olan
"nsanların yokluğuyla değer"n" y"t"r"r ve V"ctor"a Çağı kadınının özel alana
mahkûm"yet"n" gündeme get"r"r. N"tek"m Bronte Kardeşler’"n özel
yaşamında bu mahkûm"yet, kend"n" çok kesk"nce h"ssett"rm"şt"r. Bu
konuda M"na Urgan, İng"l"z Edeb"yatı Tar"h"’nde şu "k" tesp"t" yapar:
“19.yüzyılın ortalarında, orta sınıfın "y" eğ"t"m görmüş yoksul kızları "ç"n
öğretmenl"k ya da mürebb"yel"k dışında meslek olmadığından, onlar da
(Bronte Kardeşler) canla başla öğretmenl"ğe hazırlandılar. D"plomalarını
aldıktan sonra kend" okullarında ders verd"ler b"r süre. Charlotte, "k" ayrı
evde mürebb"ye olarak çalıştı. Ne var k", b"r çeş"t h"zmetç" sayılmak,
Charlotte Bronte g"b" çek"ngen, fazlasıyla duyarlı, "ç"ne dönük b"r kızın
ağrına g"tt"ğ" "ç"n, b"r hayl" sıkıntı çekt"kten sonra, b"r okulda öğretmenl"k
bulmayı yeğ tuttu.”(sy.1128) “Her açıdan – ama özell"kle kültür açısından –
b"r yoksulluk bölges" olan Haworth’de, mezar taşları arasında yaşamaya
mahkûm olduklarını anladılar… Bu durumun Charlotte’u son derece
mutsuz ett"ğ"n" b"l"yoruz. 24 Mart 1845’te yazdığı b"r mektupta, yakında
otuzuna basacağını, henüz h"çb"r şey yapamadığını; b"lg" ed"nmek,
yaşamak, yolculuk ed"p dünyayı görmek özlem"yle yandığını söyle(r)
…”(sy.1129)

Uzak d"yarlara g"tme ve değ"ş"m arzusunu Charlotte Bronte, ruhunda nasıl


kuvvetl"ce deney"mlem"şse, Jane Eyre da M"ss Temple’ın ardından
anlamını y"t"ren Lowood’dan b"r an evvel ayrılmak "ster. B"r süre odasında
b"r aşağı b"r yukarı gez"n"r Jane ve penceres"nden dışarıya bakınca
gözünün er"şt"ğ" en uç noktaların arkasını görmek arzusu duyar. Fakat
özgürlüğü d"led"ğ" anda, bu kabul ed"lemez oranda cüretkâr "steğe ket
vurur. Ardından “değ"ş"kl"k, heyecan”(sy.112) "ster, belk" bu, uzak d"yarları
görme arzusuna daha kabul ed"leb"l"r b"r gerekçe sunab"l"r. Fakat “bu dua
da boşluğa karış(ır).”(sy.112) N"hayet"nde Jane, Tanrıya şöyle
seslenecekt"r: “…öyleyse ş"md"k"nden başka yen" b"r kölel"k bağışla
bana!”(sy.112) Böylece Jane Eyre’"n, "ç kales"n"n değ"ş"m arzusunu
beden"nde tümüyle duyumsamasına karşın harekete geçmes", otor"ten"n
makul göreceğ" mantıklı gerekçelerle mümkün olab"l"r ancak. B"r kadının
beden" üzer"nde kurulan tahakküm, onun "ç"n seçenekler" en aza
"nd"rmekle kalmaz, aynı zamanda "ç kales" ne kadar sağlam olsa da daha
fazlasını arzulamasının önüne geçer. Fakat Jane Eyre, bağımsız ruhunun
beden"n" yönlend"rmes"ne kulak tıkayamaz ve sınırları olab"ld"ğ"nce zorlar.
Lowood’dan ayrılmak "ç"n tek çarey" mürebb"yel"k yapmakta gören Jane,
"şe g"rmek "ç"n Bay Brocklehurst’den, yan" okulun sah"b"nden "z"n almak
durumundadır ve Brocklehurst de durumun yenges"ne b"ld"r"l"p, onun
onayının da alınması gerekt"ğ"n" söyler. Çünkü on sek"z yaşında olan
Jane’"n, "sted"ğ" "şte (yahut tek çare olan "şte) çalışması "ç"n vel"s"n"n "zn"
gerekmekted"r. Bayan Reed, Jane’" başından savarak “d"led"ğ"” (sy.117)
neyse onu yapab"leceğ"n" bel"rt"r mektubunda. Bu mektubun kuruldan
geçmes" "ç"n Jane’"n b"r müddet daha beklemes" gerek"r. N"hayet Jane,
okulda “hem öğrenc" hem de öğretmen olarak her zaman "y"
tanındığı”(sy.117) "ç"n tavs"ye mektubunu almayı başarır. Bu mektubun
alınması “hemen hemen b"r ay”ı(sy.117) bulmuştur. B"r kölel"kten b"r başka
kölel"ğe geçmek "ç"n öne sürülen şartlar, özgürlüğü arzulamanın hak"katen
de Jane "ç"n neden "mkânsız b"r düşünce olduğunu açıklar. N"tek"m Jane
onca uğraşın, kaygının, sıkıntının ardından Thornf"eld Mal"kânes"’ne yan"
mürebb"yel"k yapacağı eve n"hayet ulaşınca, “sağ sal"m, güvenl" b"r
sığınağa kavuştuğu (sy.127) "ç"n d"z çöker ve şükranlarını "letmek üzere
Tanrıya dua eder. Fakat Thornf"eld’de çalışmaya başlayan Jane "ç"n
burada geç"rd"ğ" tekdüze, hareketten uzak günler de onun değ"ş"m
arzusunu tatm"n etmeyecekt"r. N"tek"m Jane, konakta "şe başlayıp, "y" ve
geç"ml" "nsanlarla tanıştıktan sonra b"le ara sıra ruhunda depreşen
“hareketl" b"r yaşam sürme”, “daha çeş"tl" t"plerle tanışma”, “duyup
okuduğu halde h"ç görmed"ğ" hayat dolu yerlere, büyük kentlere”(sy.142)
g"tmek arzusunu engelleyemez ve bazı zamanlar bu arzu dayanılmayacak
raddeye gel"r. Jane, açık sözlülükle "t"raf ett"ğ" bu anlaşılmaz(!) arzusunun
ardından kend"n" “varsınlar suçlasınlar!”(sy.142) d"yerek savunur. Çünkü
“bunları duyunca… (onu)…b"rçok suçlayan çıkacaktır.”(sy.142) Böylece
Jane, kend"ne hayaller yaratmaktan başka b"r çare bulamaz. Bu
hayaller"n"n "çer"ğ"n" detaylıca b"lmesek de “hareketle, heyecanla, ateş ve
tutkuyla kaynaş…”tığını(sy.143) b"l"r"z. N"tek"m b"r sonrak" paragrafta
kadınların, mekânın boyunduruğu altında sürdürdükler" yaşamlarının
kayda geçmeyen ne derece "syan barındırdığı "fade ed"l"r: “Ben"mk"nden
daha durağan b"r hayata yazgılı olan m"lyonlarca k"ş" vardır, heps" de buna
başkaldırmış durumdadır. Yeryüzündek" "nsan k"tleler"n"n arasında, s"yasal
başkaldırılardan başka daha ne "syanların kaynaştığını ancak Tanrı
b"l"r!”(sy.143) Bu satırların arasında yazarın varlığını kuvvetl"ce h"sseder;
özell"kle yoksul Haworth’un mezar taşları arasından yükselen, "syan eden
ruhunun ses"n" duyarız. Jane, g"demed"ğ" yerler"n hayal"n" kafasında
canlandırmaktan başka b"r şey yapamaz: “…b"r res"mde gördüğüm Ren
kıyısındak" H"edelberg Şatosu’nun hayal"n" yaratmaya başlamış g"b"yd"m
k"…”(sy.155) Sadece "ç kales"n"n sağladığı özgürlük alanında yaşayıp da
kafasında kurduğu serüven hayaller"yle yet"nmek zorunda kalması, Jane
Eyre "ç"n b"r tesell" kaynağı değ"ld"r, aks"ne; "ç kalen"n özgürlüğü, beden"
harekete geçmes", kıpırdaması "ç"n kışkırtır. Beden"n deney"mler"yle tam
manasıyla özgürleşecek olan "ç kalen"n tet"klemeler" karşısında, b"r kapalı
mekânın duvarları arasına sıkışıp kalmış olma h"ss", Jane’"n yakasını
bırakmayacaktır. Bu noktada Georg"ana ve El"za karakterler"nden de
bahsetmek gerek"r. Bu karakterler aracılığıyla kadınlara, yaşamlarını
sürdürmek "ç"n sunulan kısıtlı seçenekler h"cved"l"r. Yenges" Bayan Reed’"n
yaklaşan ölümü ve hasta yatağında Jane Eyre’" görmey" d"lemes" üzer"ne
Jane, apar topar Thornf"eld Mal"kânes"’nden ayrılır. Gateshead Konağı’nda
onu Georg"ana ve El"za karşılar, n"tek"m John Reed, traj"k b"r b"ç"mde
ölmüştür. Jane, burada uzun süre vak"t geç"r"r. Böylel"kle Georg"ana ve
El"za’nın b"rb"rler"ne zıt karakterler"yle "y"ce hemhal olur. K"tabın sonlarına
doğru Jane’"n aktardığına göre Georg"ana, zeng"n ve yaşlıca b"r adamla
çıkar "l"şk"s"ne dayalı b"r evl"l"k yapacak, El"za "se hedefled"ğ" üzere,
programlı, duygusuz ve renks"z yaşamını Fransa’da b"r manastırda
başrah"be olarak sürdürecekt"r. Bu kadınların tems"l ett"kler", dönem"n
kadınlara razı gördüğü, yakıştırdığı kısıtlı rollere "l"şk"n b"r eleşt"r"d"r
esasen. Jane, bu "k" kadından epey başka b"r mesafede konumlanır ve
onların karakterler"ndek" zıtlıkları anal"z eder, dolayısıyla seçt"kler" yolları
da karşılaştırır. Bu "k" kardeş"n en uç noktalarda salt aklı ve duyguyu tems"l
etmes" "le yaşamlarını yönlend"rd"kler" b"rb"r"n"n zıttı yollar, onların
geleceğ"ne "l"şk"n fazla şaşırtmaz b"z". Tems"l ett"kler" kadınlık roller"n"
üstlen"şler"ndek" bel"rg"nl"k, dönem"n kadına razı gördüğü kısıtlı özel alanın
ve sunulan seçenekler"n azlığının eleşt"r"s"n" yapar. Pazar günler" fırtına
çıksa, yollar çamurdan geç"lmese b"le k"l"se ay"nler"ne her ne koşulda
olursa olsun katılan El"za, Georg"ana’yı Londra’ya g"tmek, balolarda
cent"lmen beyler"n "lg"s"n" üzer"ne çekmek ve onlarla flört etmek "sted"ğ"
"ç"n küçümser. Georg"ana "se ablasının apaçık nefret" ve aşağılaması
karşısında onunla yalnız kalmaktan b"le korkar, öyle k" ablasıyla evde
başbaşa kalmadan evvel b"r an önce çek"p g"tmek "ç"n Jane’", Gateshead
Konağı’nda alıkoyacaktır. Bu "k" kadının b"rb"rler"n" küçümsemes" ya da
b"rb"rler"nden köşe bucak kaçmaları, erkekler"n "lg"s"nden uzak duramayan
Georg"ana ve d"n"n er"l m"toslarını "çselleşt"ren El"za özel"nde
patr"yarkanın, "ç kales"n"n bayrağını tesl"m eden kadınlar "ç"n zıt kutuplar
üzer"nden b"r çatışma alanı yaratarak onların olası dayanışmalarını
engellemey" başardığını göster"r. Oysak" Jane’"n Lowood Okulu’nda M"ss
Temple ve Helen Burns "le kurduğu dostluk, "ç kaleler"n zeng"n
mahsuller"n"n paylaşıldığı, otor"ten"n er"şmekte ve engellemekte zorlandığı
küçük b"r azınlıktı; kadın dayanışmasının b"r örneğ"yd". Pek", El"za ve
Georg"ana g"b" b"rb"r"yle çatışan katı kadınlık roller"n"n alternat"f" k"m"n
tems"l"nde vücut bulur? Helen Burns de m", M"ss Temple da mı ya da Jane
Eyre de m"? Kuşkusuz Jane, eğer b"r "ç bağımsızlığa sah"pse, bunda
Helen ve Temple’ın onu etk"lemes"ndek" payı yadsınamaz. Bu üç k"ş"y"
b"rb"r"ne yakınlaştıran, d"ğerler"nden farklı düşünmeler", farklı değerlere
sah"p olmaları, mücadelec" karakterler" ve en öneml"s" de Monta"gne’"n
yaşadığından daha ağır şartlar altında "ç kaleler"n" "nşa ed"p, orada
bağımsız kalmaya çalışmalarıdır. Jane, ruhunu tatm"n etmek "stemekted"r
en başta ve genelde bunu sağlayan da bağlandığı "nsanlar olur. Ruh
arkadaşının yokluğunda "se kapalı kaldığı mekân, boğucu olmaktan öteye
geçmez. Bunun "ç"n Jane, uzak d"yarlara g"tmekten, farklı yaşam
alternat"fler"n" sonuna dek zorlamaktan çek"nmeyecek ve "ç kales"n"n
sağladığı özgürlük alanı "le yet"nmey"p, beden"n"n talepler"ne, arzularına
kulak vermekte b"r be"s görmeyecekt"r.

Öne çıkan temalardan b"r d"ğer" de bedene "l"şk"n temel dürtüler"n b"r
kadın karakter eksen"nde açığa çıkarılmasıdır. V"ctor"a Çağı’nda mekânın
kısıtlayıcılığını aşmaya çalışan kadın karakter, beden"n"n gerçekler"yle en
uç aşamalarda yüzleşecekt"r. Bu bağlamda k"tapta aşkın doğurduğu tutku
ve açlık, başlıca beden" dürtüler olarak karşımıza çıkar. Jane Eyre’" bu
açıdan farklı kılan, b"r genç kadının beden"n"n "stekler"n" bütün kuvvet"yle
h"ssed"p, bunları d"llend"rmekte h"çb"r mahsur görmemes"d"r. M"na Urgan,
İng"l"z Edeb"yatı Tar"h"’nde şöyle yazmıştır: “V"ctor"a Çağı’nın en etk"n ve
en tutucu derg"ler"nden The Quartely’n"n bu k"tabı “"mporer”(edebe
aykırı) ve “w"cked” (ahlaksız) olmakla suçlaması ve bu suçlamayı
b"rçoklarının doğru bulması, b"zler" der"n b"r hayrete düşürür bugün.
V"ctor"a Çağı okuyucularının Jane Eyre’" ayıplamalarının başlıca neden", bu
romanda b"r aşk tutkusunun yalın ve yoğun b"r b"ç"mde d"le
get"r"lmes"yd".”(sy. 1157)

Thornf"eld Mal"kânes"’nde, geç"rd"ğ" monoton günler"ne canlılık katan


"lg"nç b"r karşılaşma yaşar Jane. Ev"n bey" Bay Rochester "le olan bu
karşılaşması onu heyecanlandırır. Çünkü sınırlı sosyal çevres"ndek" "nsan
prof"ller"ne eklenen yen" b"r yüzdür Bay Rochester ve karşılaşmaları "se
rut"n" bozan farklı b"r harekett"r. Jane’"n dey"ş"yle “ne öneml", ne romant"k,
ne de "lg"nç olmayan b"r olaydı bu.”(sy.151) Fakat bu karşılaşmadan
duyulan heyecan, Jane’"n değ"ş"m arayan duygu dünyasını b"r nebze de
olsun aydınlatır. Tıpkı Jane g"b", Bay Rochester’ın da kayda değer b"r
güzell"ğ" yoktur. Üstel"k kaba tutumları vardır, fakat yapmacık b"r nezaket
de serg"lemez. Zaten Jane, bütün güzell"kler" kend"nde toplayan yakışıklı
erkekler"n “ruhu(na) h"çb"r yönden tanıdık olmadıklarını sezer” ve
“onlardan kaçınır.”(sy.148) Böylece en başta güzell"k yanılsamasıyla
oynayarak, alışılmış konvans"yonları yerle b"r eden b"r kadın-erkek aşkı
söz konusu olur. N"tek"m genç b"r kadının, hapsolduğu o durgun
yaşamından kend"s"n" çek"p çıkaracak, hayal etmes" beklen"len erkek
tahayyülünden oldukça uzaktır, nezaketten anlamayan Bay Rochester’ın
tar"f". Zaten Jane’"n, Lowood’dan ayrılmak "ç"n tek başına, b"r gece
boyunca bunun nasıl olacağı üzer"ne kafa yorması ve amacına ne olursa
olsun ulaşmaya çalışması, en başından ‘kurtarıcı erkek’ tahayyülünü
bozmuştur. Bay Rochester, görünümü ve tavırlarıyla kusurlu b"r erkek
olmasının ötes"nde, ömrünün yarısını tamamlamış b"r" olarak yaşamında
verd"ğ" yanlış kararların net"ces"nde huzur bulamaması, anlayış sah"b"
olmaktan uzak, sert m"zacıyla kusurlu b"r "nsandır aynı zamanda. Fakat
Jane’"n ruhundak" g"zem" çözmeye çalışır ve mutlu b"r hayata başlamanın,
"y" b"r "nsan olmanın artık onun "ç"n mümkün olup olamayacağını düşünür.
Jane’"n yaşının gençl"ğ" "le Bay Rochester’ın ger" kalan ömrünü yen" b"r
başlangıç olarak tahayyül etmek "stemes" b"rb"r"yle örtüşür. B"r mekân
olarak Jane’"n, Thornf"eld Mal"kânes"’nde soluk aldığını h"ssetmes", Bay
Rochester’a ruh arkadaşı olarak bağlanmasıyla mümkün olur. N"tek"m Bay
Rochester, Jane’"n ruhunun sağlamlığını över ve onun “k"mselere
benzemeyen, eşs"z b"r ruh”a(sy.188) sah"p olduğunu söyler. Böylece
Jane, g"derek Bay Rochester "le olan arkadaşlığından ve ett"kler"
sohbetlerden zevk almaya başlar. Geçm"ş yaşantıların acı hatıralarının da
paylaşıldığı bu arkadaşlık, Jane’"n hayatını çek"leb"l"r kılan yegâne şeye
dönüşür. K"ş"ler"n b"rb"rler"ne ruhlarının g"zl" kuytularını açmaları, onları
kurdukları arkadaşlıktan zevk almaya ve kusurların, varlığın bütününü
zedelemed"ğ" b"r dostluk "l"şk"s"ne götürür. N"tek"m Jane şöyle der:
“Sırada, saygıda en ufak b"r kusur "şlememekle b"rl"kte h"çb"r korkuya,
çek"nmeye de kapılmaksızın, onunla f"k"r tartışmalarına g"r"ş"r, b"r eş"t
olarak çatışab"l"rd"m. Bundan o da, ben de hoşnuttuk.”(sy.205) C"handa
gezmed"k yer bırakmayan, ne k" y"ne de g"tt"ğ" yerlerde ruhu huzur
bulamayan Bay Rochester, “y"rm" yıldır arayıp da b"r türlü bulamadığı…
Tem"z, aydınlık ruhu”(sy.282) Jane’de bulur. N"tek"m bu "l"şk" Bay
Rochester’ın “canına can kat(ar)…(ona) yen"den hayat ver("r).”(sy.282)
Jane de yaşamı çek"leb"l"r kılan ruh ortaklığını Bay Rochester’da bulunca,
a"d"yet h"ss" karşılıklı gerçekleşm"ş olur; "k"s" de aynı arayışın "lg"nç b"r
rastlantısı sonucu karşılaşmışlardır. Jane, duygularının baskısına daha
fazla d"renemez ve Bay Rochester’a olan aşkını b"r katars"s anında "t"raf
eder. B"rb"rler"n" öpmekten ve sarılmaktan ger" durmazlar. Eş"tl"ğ"n
y"nelend"ğ" ‘karşılıklı’ b"r aşk "t"rafıdır bu. N"tek"m Jane şöyle der: “Ben"m
ruhum s"z"n ruhunuza seslen"yor; "k"m"z de Tanrı’nın huzuruna çıkmışız,
eş"tm"ş"z g"b"…k" elbet eş"t"z aslında.”(sy.328) Ve Bay Rochester karşılık
ver"r: “Elbet eş"t"z.”(sy.328) Thornf"eld Mal"kanes"’nde m"saf"rler"n
ağırlandığı sırada Jane, konukların toplaştığı salonda, perdeler"n g"zled"ğ"
herkesten uzak b"r köşede Bay Rochester’ı uzaktan uzağa "zler. Üstel"k bu
sırada Rochester’a karşı olan h"sler" en açık hal"n" almıştır ve Jane
duygularının yoğunluğunu, h"ssett"kler"n" de detaylıca çözümler. B"r kadın
karakter"n, duygularını böyles" b"r açık sözlülükle çözümlemes", tar"f
etmes", okuyucu "ç"n sarsıcı n"tel"kted"r. N"tek"m Kate M"llett, C"nsel
Pol"t"ka’da “Kadın, c"nsell"k ve günahın b"rb"rler"ne bağlanması(nın), batı
ataerk"l düşünces"n"n temel örgüsünü oluştur(duğunu)”(sy.96) söyler.
V"ktor"a Devr" hakkında "se şu değerlend"rmede bulunur: “Hr"st"yanlıktan
çok öncelere uzanan kötü "le "y" arasındak", "ffetl" kadınla şehvetl" kadın
arasındak" uyuşmazlık, bu dev"rde esk" çağlarla karşılaştırılamayacak
ölçüde abartmalı b"r görünüm alır… Romanda kadına yönelt"len c"nsell"k,
fah"şe, ‘düşmüş kadın’, "ğfal ed"lm"ş h"zmetç" g"b" dürüst açıklamaları
zorunlu kılar. Ş""re uygun düşen m"t "se, erkeğ"n kend"s"nde var olduğunu
sezd"ğ" ve "ğrenerek kadına yansıttığı b"r c"nsell"ğ" ele alır.”(sy.209-210)
Er"l kodların mutlak hâk"m"yet"ndek" böyles" b"r yazın geleneğ"n"n
ortasında b"r kadın karakter, aşık olduğu k"ş"ye karşı h"ssett"ğ" dayanılmaz
çek"m" h"ç utanmadan d"le get"rmekted"r: “ Gözler"m" yönetemez oldum,
gözbebekler"m karşıdan ona(Rochester’a) saplanmakta d"ren"yordu.
Bakıyor, bakmaktan da der"n b"r kıvanç duyuyordum. Kesk"n gene de "ç"m"
buran b"r duyguydu bu. Öyle b"r zevk k" susuzluktan ölmek üzere olan b"r
adamın son gücüyle ulaştığı kuyunun ağulu olduğunu b"le b"le y"ne de
suyundan doyasıya, m"nnetle "çmes" g"b" b"r şey.”(sy.129-130) Böylel"kle
Bronte, tüm "nsan" ve bedensel unsurlardan arındırılarak neredeyse b"r
ressama poz ver"rces"ne hareket etmeyen, enerj"den yoksun, pas"f b"r
obje olan “"ffetl" kadın” protot"p" "le "ğrenç c"nsell"ğ"n atfed"ld"ğ", “d"ş"
şeytan şehvetl" kadın” protot"p"n"n çatışma alanını yok etm"ş; Jane Eyre
g"b" güzell"kten, yüksek zekâ ve olağandışı yetenek bel"rt"ler"nden yoksun,
sıradan b"r kadının h"sler"n" ve kısm" de olsa bedensel deney"mler"n"
gündeme get"rm"şt"r. N"tek"m Kate M"llett, Bronte’n"n “…kadınların
erkekler" güzel bulduklarını yazı alanında belk" de "lk söyleyen
k"ş"”(sy.229) olduğunu bel"rt"r. M"na Urgan "se Jane Eyre’n"n bu
geleneksel tems"l" tersyüz etmes"ne da"r şöyle yazmıştır: “V"ctor"a
Çağı’nın okuyucularının Jane Eyre’"n duyduğu ve açık seç"k d"le
get"rmekten çek"nmed"ğ" aşk karşısında şok geç"rmeler" doğaldı.
19.yüzyılın ortalarında genç kızlar bu türden coşkulu duygulardan arınmış
sayılırlardı. Onlar hoşlandıkları erkeklere – eğer bu erkek bekârsa – olsa
olsa uzaktan göz süzeb"l"rlerd". Aşırıya kaçan aşk duyguları, k"bar genç
kızlara değ"l, serüven düşkünü bayağı kadınlara yakışab"l"rd" ancak… Jane
Eyre "le Edward Rochester arasındak" aşkın f"z"ksel b"r yanı olması "se
bağışlanamayacak b"r ayıptı.”(sy.1157-1158), “Jane Eyre’dek" âşık ç"ft,
kadın-erkek "l"şk"ler"nde V"ctor"a Çağı’nda ben"msenen tüm gelenekler"
yadsıdıkları "ç"n, b"rçok eleşt"rmen bu k"tabı İng"l"z edeb"yatının "lk modern
aşk romanı sayar…”(sy.1158)

Bay Rochester "le n"şanlılık dönem"nde Jane, Rochester’ın "lt"fatlarından,


madd" vaatler"nden rahatsız olur ve bunları ger" çev"r"r. Hatta b"r yerde
Bay Rochester’ın y"ne ett"ğ" b"r "lt"fat üzer"ne ona verd"ğ" yanıt, "ç kales"n"n
bağımsızlığını korumaya önem atfeden ve er"l söylem" "çselleşt"rmeyen b"r
genç kadının "t"razı mah"yet"nded"r: “Ben melek falan değ"l"m! Ölmeden de
melek olamam… Ben kend"m"m Bay Rochester, benden öyle göksel b"r
şeyler ne bekley"n, ne de "stey"n, çünkü elde edemezs"n"z; nasıl k" ben de
s"zden melek falan g"b" davranmanızı h"ç beklem"yorum.”(sy.336)

Böylece Gubar ve G"lbert’ın Tavan Arasındak" Del" Kadın’da aktardıklarına


dayanarak söyleyeb"l"r"z k"; kadınların uhrev", ulaşılmaz b"r kata çıkarıldığı,
meleks" b"r görünüm ç"z"l"p, erdemlerle donatılarak b"r "lham per"s", arzu
nesnes" yaratıldığı er"l yazındak" kadın protot"p", Jane’"n man"dar
sözler"nde h"cved"lm"şt"r. N"tek"m Jane, "lkeler"ne aykırı hareket
edemeyeceğ"n" düşündüğü "ç"n Bay Rochester’ı terk ed"p, Thornf"eld
Mal"kanes"’nden ayrılacak ve h"ç b"lmed"ğ" b"r yerde, Wh"tcross’ta hayatta
kalmaya çalışacaktır. Burada geç"rd"ğ" zor günler"n ardından tesadüfen
R"verslarla, yan" D"ana, Mary ve St John kardeşlerle tanışacak ve R"verslar
Jane’e evler"n" açacaklardır. Özell"kle Jane’"n, D"ana ve Mary "le kurduğu
dostluk, ardından b"r köy öğretmen" olarak "şe başlaması, uzun b"r süre
Bay Rochester’dan haber almaksızın Wh"tcross’da kalmasına neden olur.
Jane’"n, esasında R"verslarla akraba olduğunu öğrenmes"yle bu yakınlık
"y"ce pek"ş"r. Bu noktada St John’dan b"raz bahsetmel"y"z. Bay
Rochester’a b"rçok açıdan zıt b"r karakter olan St. John, Wh"tcross’da
papazlık yapmaktadır. Fakat esasında m"syoner olmak "ster ve H"nd"stan’a
g"deceğ" zamanı "ple çeker. Oldukça dar görüşlü, kend"n" z"h"nsel ve
f"z"ksel anlamda kısıtlayan, üstel"k bütün dünyev" şeyler" hoş görmemen"n
de ötes"nde; "nsan ruhunu zeng"nleşt"ren tutkuları, aşkı, sevg"y" ve
coşkuyu da küçümseyen b"r"d"r St. John. Neredeyse önemsed"ğ" tek şey
Hr"st"yanlık uğruna taşıdığı çalışma azm"d"r. Fakat özell"kle bel"rt"len
kusursuz yüz hatları ve Rochester’a nazaran yaşının gençl"ğ", St. John’un,
b"rl"kte geç"rd"kler" uzun b"r zamanın ardından Jane’e ett"ğ" evlenme tekl"f"
"le anlamlı hale bürünür. Bay Rochester’ın d"nle uzaktan yakından alakası
yoktur, kend"s" hatalarla dolu kusurlu yaşamını dünyayı köşe bucak gez"p
b"r ruh eş" arayarak geç"rm"şt"r. Velhasıl hayatının ger" kalanından tek
"steğ", eş"yle b"rl"kte mutlu ve huzurlu b"r yaşam sürmekt"r. Fakat St. John,
yaşamını Tanrı h"zmet"ne harcamak g"b" büyük "deallere sah"pt"r. Sah"p
olduğu kusursuz yüz hatları g"b" kes"n ç"zg"lerle bel"rled"ğ" kutsal
görev"nde, ona yardım etmek üzere yanına b"r yardımcı aramaktadır.
Böylece St. John’un, Jane’e ett"ğ" evlenme tekl"f", "y"ce düşünülüp
taşınılmış, seçenekler"n elenerek n"hayet"nde en "y" adayın Jane olduğuna
hükmed"lm"ş planlı b"r tekl"ft"r sadece. N"tek"m St. John, Jane’e "thafen
şöyle der: “Tanrı da, Doğa da sen" b"r m"syoner"n eş" olmak üzere
yaratmış… Sana bedensel güzell"kten çok ruhsal cevher bağışlamışlar.
Aşk "ç"n değ"l, çalışmak "ç"n yaratılmışsın. B"r m"syoner karısı olmalısın
sen… Olacaksın mutlaka. Ben"m olacaksın… Sah"p çıkıyorum sana. Zevk"m
"ç"n değ"l, önder"m"n h"zmet"nde kullanmak "ç"n.”(sy.517), “B"r eş
"st"yorum. Hayatta yeter derecede söz geç"reb"leceğ"m, ölüme kadar da
kes"n olarak el"mde bulundurab"leceğ"m tek yardımcı ancak karım
olab"l"r.”(sy.522)

Jane, başlarda St John’un şaşmaz "rades" karşısında boyun eğme eğ"l"m"


göster"r. Bundan oldukça rahatsız olsa da y"ne de kend"n" alıkoyamaz.
Fakat St. John’un, büyük "deal"n" gerçekleşt"r"rken boyunduruğu altında
b"r yardımcı olması "ç"n Jane "le evlenmekten başka çare olmadığında ısrar
etmes", Jane’"n, çoktandır y"tm"ş olan "ç"ndek" hırçın kız çocuğunu ortaya
çıkaracaktır. N"tek"m Jane, H"nd"stan’a g"tmeye, St. John’un
m"syonerl"ğ"nde ona yardımcı olmaya razıdır aslında fakat bunun "ç"n
neden "lla da evlenmeler" gerekt"ğ"n" anlayamaz. Fakat St. John’un
evlenmektek" ısrarcılığı ve buyruğu altında sözünü d"nleyecek b"r eş
"stemes"n" en doğal hakkı olarak sayması karşısında Jane, tekl"f"
reddetmekten ger" durmayacaktır: “Ama onun karısı olarak – hep yanı
başında, hep onun yönet"m", baskısı altında – ruhumun ateş"n" hep kısık
olarak tutmak, "ç"n "ç"n tutuşurken gık d"yememek… İşte bu
çek"lmezd".”(sy.524)

Büyük "dealler sadece toplumları, coğrafyaları, ırkları değ"l, kadınları da


ötek"leşt"r"r aynı zamanda. N"hayet"nde St. John, Jane’"n ona karşı
çıkması, boyun eğmey" reddetmes"yle ç"rk"nleş"r. Hatta kend"n" Tanrı’nın
b"r nev" aracısı olarak görüp, Jane’" kâf"r olmakla b"le tehd"t eder:
“Şurasını unutma k" hayır dersen bana değ"l, Tanrıya ‘hayır’ dem"ş
oluyorsun. Tanrı ben"m aracılığımla sana yüce b"r geleceğ"n yolunu açıyor.
Bu yola ancak ben"m karım olarak g"reb"l"rs"n. Ben"m karım olmayı
reddett"ğ"n anda kend"n" ömür boyu benc"l rahatlıklar, kıvrak karanlıklar
yoluna mahkûm etm"ş olursun. Bu durumda da belk", d"nden döndükler"
"ç"n kâf"rden beter sayılanlar arasında yer alırsın. Bunu düşün, ayağını
denk al!” (sy.526) Bay Brocklehurst’ün çocukları terb"ye etmede d"n"
olumsuz anlamıyla kullanması ve bu yolla kız çocuklarının
b"reyselleşmes"n" engellemes" g"b" St John da Jane’", kararından
caydırmak "ç"n İnc"l’"n "ç karatıcı ayetler"ne başvurur. Jane’"n kadınsılıktan
ve güzell"kten uzak olan dış görünümü, St John’un kutsal görev"nde
yanına aradığı yardımcı, daha doğrusu üzer"nde "kt"dar kurab"leceğ" b"r
kadın "ç"n eşs"z b"r n"tel"kt"r. St. John’un kadın güzell"ğ"n" b"r lanet olarak
saydığı bu yaklaşımı, sadece kadın beden"n" denetlemekle, tutkularını
aşağılamakla kalmaz; aynı zamanda kend"n" Tanrının aracısı konumuna
çıkaran erkeğ"n, b"r kadından ‘kend"n" adamasını’ "steyerek güç bela
koruduğu "ç kales"ne hükmetmes"n" de meşrulaştırır. N"tek"m Kate M"llett,
C"nsel Pol"t"ka’da şöyle der: “Ataerk"ll"k Tanrıyı kend" yanına almıştır.
Ataerk"ll"ğ"n en etken denet"m ve baskı araçlarından b"r", kadının yapısı ve
köken"ne değ"n öğret"ler"n yaygın karakter" ve c"nsell"ğe yüklenen her türlü
kötülük ve tehl"ken"n kadından geld"ğ" yolundak" görüşüdür… Ataerk"l d"n
ve ahlak, c"ns"yete bağlanılan bütün kötülükler sank" sadece kadının
kusuruymuş g"b" kadını ve c"nsell"ğ" b"r arada ele alır. Böylel"kle de k"rl",
günah yüklü ve aşağılayıcı olduğu kabul ed"len c"nsell"k kadına yüklen"r;
erkek "se, c"nsell"ğ"nden çok "nsan yönüyle ele alınır.”(sy.92-93) Fakat bu
tehd"d"n karşısında Jane’"n cevabı nett"r: “Tanrı bana canımı sokağa
atayım d"ye vermed" ya! Sen"n "sted"ğ"n" yapmak da bence hemen hemen
kend"m" öldürmek olur.”(sy.532) Tıpkı Monta"gne’de olduğu g"b" Jane
Eyre’"n de ‘kend"n" adamak’tan kaçınması, "ç kalen"n bağımsızlığının doğal
b"r sonucudur aynı zamanda. Ancak St. John, evlenme tekl"f"n" b"r kez
daha y"neleyecekt"r. Akşam yemeğ"n"n ardından büyük b"r şevkle İnc"l’den
okuduğu ayetler, bu ayetlerde cennetle ödüllend"r"lenler"n ve cehenneme
atılacak lanetl"ler"n sıralanması, Jane’" çok etk"ler. Bu sırada St. John,
tekl"f"n" son kez y"neler ve kabul etmes" "ç"n, “kolunu…(onu)
“severm"şçes"ne”(sy.538) Jane’e sarar. Bu huşu anında öyle b"r atmosfer
kurulur k", kalan son sağlam "rades" de yerle b"r olan Jane’"n, cevabını
tanrısal b"r "şaretle vereceğ" beklen"r sank". Neredeyse Jane, evlenmey"
kabul edecekt"r. Fakat beklenen tanrısal "şaret, tutkunun ve aşkın çağrısı
şekl"nde vuku bulur. Bay Rochester, Jane’e adıyla üç kez seslenm"şt"r.
Bunun üzer"ne Jane, aşkın çağrısıyla sarsılır, kend"ne gel"r ve St. John’u
başından savar. Artık aklı f"kr", Bay Rochester’a b"ran önce ulaşmak
"steğ"nded"r. Böylel"kle bu uhrev" an, tutkunun, aşkın yan" dünyev" olanın
sarsıcılığıyla yerle b"r olur d"yeb"l"r"z. Jane’"n bağımsız kalmaya çabalayan
ruhunun yönlend"rmeler"n"n, bedensel anlamda bulduğu karşılıklardan b"r
d"ğer" de açlık durumudur. Burada bahsed"len bedene "l"şk"n tutkudan
farklı olarak, Jane Eyre’"n Wh"tcross’da, R"verslarla tanışmadan evvel
yaşadığı aç kalma deney"m", çok daha çarpıcı ve etk"l" b"r anlatımla
aktarılır. Jane, Thornf"eld’den ayrıldığında g"deb"leceğ" en uzak yere g"der
ve yanında ne çıkını ne de beş kuruş parası vardır. Yaklaşık üç gün "k"
gece bozkırlarda uyuklar, ne k" k"m" zaman hava yağmurlu ve neml" olur.
Gündüzler" c"vardak" b"r köyden "ş ve y"yecek d"lenmeye başlar. Fakat
onun durumundak" genç b"r kadının yabancısı olduğu b"r yerde neredeyse
kapı kapı gezerek "ş bulab"lmes" mümkün değ"ld"r. Üstel"k y"yecek olarak
çok az şey bulab"l"r, "nsanlar da vermeye yanaşmaz, hatta b"r yerde
domuza ver"len lapayla beslenmek zorunda kalır. Bütün açlığına ve
yurtsuzluğuna rağmen y"ne de Tanrı’ya "nancı tamdır; dua etmekten,
Tanrı’ya sığınmaktan ger" durmaz. Tanrı, k"ş"l"ğ"n feda ed"lerek kend"n"
adayacağı mutlak b"r otor"te değ"ld"r Jane Eyre "ç"n. Canının taşıdığı
kıymete ve arzularının b"l"nc"ne ulaştığı "ç kales"nde Jane, Tanrı’yı ruhunun
sıkıntılarını haf"fleten ve çek"len özlem" yatıştıran b"r varlık olarak tasavvur
eder. Üstel"k onu ger" çev"ren "nsanlara da öfkelenmemekted"r. Çünkü
dönem"n şartlarının kadınlara olan acımasızlığını en uç durumlarda
deney"mlem"şt"r. N"tek"m Thornf"eld’den, kend" kararlarını vermek güçlüğü
"le Bay Rochester’ın "rades"ne tesl"m olma arasında yaşadığı büyük b"r "ç
çatışmanın sonucunda, öz saygısını y"t"rmemek "ç"n yola çıkarken
dönem"n kadına yükled"ğ" ne kadar kısıtlama varsa heps"nden nas"b"n"
alacağının farkındadır. Böylece Jane, bu üç gün boyunca bedbaht, karnı
aç, yorgunluktan ve çares"zl"kten b"tap düşmüş halde kasabada gezer,
"nsanlardan y"yecek ve yatacak yer "ster. Er"l z"hn"yet"n b"r hanımefend"ye
yakıştırmayacağı hallere g"rer çıkar. En n"hayet"nde b"r “melek” değ"ld"r o,
yalnızca hayatı hakkında karar almakta ve bu kararlara her ne koşulda
olursa olsun uymaktak" d"renc"yle, sağlam "rades" ve toplu del"l"k
çağlarından b"r"nde bağımsızlığını korumaya çalıştığı "ç kales"yle aklına
mukayyet olan b"r genç kadındır Jane Eyre. Mekânın bütün kısıtlayıcılığı
altında "ç özgürlüğünü sağlamasıyla b"rl"kte beden"n"n arzuları, değ"ş"mler"
ve yaşadığı sef"l haller yok sayılmaz; metn"n anlatısının en kuvvetl" yönünü
oluşturur.

Kaynaklar

Charlotte Bronte, Jane Eyre, Can Yayınları, Çev: N"hal Yeğ"nobalı, 2009.

M"na Urgan, İng"l"z Edeb"yatı Tar"h", Yapı Kred" Yayınları, 2011.

Stefan Zwe"g, Monta"gne, Can Yayınları, Çev: Ahmet Cemal, 2012.

Kate M"llett, C"nsel Pol"t"ka, Payel Yayınları, Çev: Seçk"n Selv", 2011.

Sandra M. G"lbert, Susan Gubar, Tavan Arasındak" Del" Kadın, Aylak Adam
Yayınları, Çev: N"l Sakman, 2016.

You might also like