You are on page 1of 2

İMGE

İmge (hayal), şiiri şiir yapan, onun özünü oluşturan öğelerden biridir. “İmgesiz sanat olmaz; şiir ise hiç olmaz.” “Şiir,
imgelerle düşünme sanatıdır.” gibi birçok söz vardır ki şiirde imgenin önemini vurgular.

İMGENİN VARLIK NEDENİ


Dil, bilindiği gibi sınırlı sayıda sözcükten oluşur. Sözlükler, bir dildeki sözcüklerin tamamını olmasa da önemli bir kısmını
bir araya getiren eserlerdir. Örneğin TDK’nin Türkçenin en kapsamlı sözlüğü olan Büyük Türkçe Sözlük’ünde 616.767 söz
varlığı bulunmaktadır. Peki, bu söz varlığı, insanın duygu, düşünce ve hayal dünyasını ifade edebilmesi için yeterli midir?
Ya da evrende var olan her şeyin karşılığı dilde de var mıdır? Kuşkusuz, ne insanın duygu, düşünce ve hayal dünyasına ne
de evrenin zenginliğine bir sınır çizilebilir. Dilin bu sınırlılığı karşısında insan bazen kendini ifade etmekte yetersiz
kalabilir.
Orhan Veli‘nin
“Bir yer var, biliyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum
Anlatamıyorum“dizeleri bu yetersizliğin ifadesi gibidir. Ancak insan dildeki bu sınırlılığı farklı yollarla aşmayı da
deneyebilir. Sanat bir bakıma bu yolların genel adıdır. İmge yoluyla anlatım da aynı şekilde dildeki sınırlılığı aşmanın
yollarından biridir.
İ
MGENİN OLUŞUMU
İmge, duyuyla edinilen bir deneyimin zihindeki görüntüsüdür, düşünsel bir resimdir. İmgenin oluşum sürecinin ilk
aşamasında, şairin dış dünyaya ait gözlemleri bulunur. Şair dış dünyada gözlemlediği nesnelerden bir seçme yapar.
Sanatçı duyarlılığı ve hayal gücüyle seçtiği bu nesneler arasında değişik ilişki ve bağıntılar kurar. Gözlemlediği doğa ile
ilgili, ama onun kopyası olmayan yeni bir tasarım oluşturur. Zihinde oluşan bu tasarım, dış dünyada karşılığı olmadığı için
soyut ve özgündür; özgün olduğu için de etkileyici, heyecan verici, hayranlık uyandırıcıdır. Zihindeki bu özgün tasarımın
şiirde dilsel göstergelerle ifade edilmesi ise imgenin oluşum sürecinde son adımdır.
Şiirde imge, günlük dilde bir arada duymaya alışık olmadığımız, ayrı anlam kategorilerine bağlı iki sözcüğün şaşırtıcı
biçimde yan yana kullanılmasıyla ortaya çıkar. Örneğin “gecenin derisi” dediğimizde bir imge yaratmış oluruz. Çünkü
“gece” ve “deri” sözcükleri günlük dilde aynı bağlam içinde kullanılmazlar. Bu iki sözcüğü birleştirmek akla gelmez. Bunun
nedeni bu sözcüklerin gerçeklikleri arasında bir ilişkinin bulunmamasıdır. Bu yüzden biri öbürünü çağrıştırmaz. Ama biz
“gecenin seğiren derisi” dediğimiz zaman şiirsel bir anlam ifade ederiz. Çünkü bu ifade imgelemin ürünüdür ve nesnel
olmayan özel bir gerçekliğe sahiptir.

İMGE ÖRNEKLERİ
Sayıklama
Kedim, ayak ucumda büzülmüş, uyumakta;
İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta,
Hırıl hırıl, Hırıl hırıl…
Bir göz gibi süzüyor beni camlardan gece,
Dönüyor etrafımda bir sürü kambur cüce,
Fırıl fırıl, Fırıl fırıl…
Söndürün lambaları, uzaklara gideyim;
Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim,
Pırıl pırıl, Pırıl pırıl…
Sussun, sussun, uzakta ölümüme ağlayan;
Gencim, ölmem, arzular kanımda bir çağlayan;
Şırıl şırıl. Şırıl şırıl…
Ne olurdu, bir kadın, elleri avucumda,
Bahsetse yaşamanın tadından başucumda,
Mırıl mırıl, Mırıl mırıl…
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek’in bu şiiri, ses bakımından olduğu gibi yansıttığı imgeler açısından da güçlüdür. Şiirde her dörtlükte
ayrı bir – ya da birden çok – imge aktarılmaktadır. “Kedinin, sessizliği bir yumakta sarışı”, “gecenin camlardan şairi
süzüşü”, “şairin çevresinde kambur cücelerin dönüşü“, “şairin uzaklara giderek nurdan bir şehir gibi kendini
seyretmesi“, “arzuların kanında bir çağlayan olması“.
Bu imgeler, gerçek bir olayın, durumun betimlemesi olmayıp şairin gerçekliğe ilişkin izlenimlerinden hareket ederek
kişisel duyarlılığı ve hayal gücüyle zihninde oluşturduğu tasarımların ifadesidir.
MERDİVEN
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…
Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller…
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Ahmet Haşim‘in “Merdiven” şiiri genel olarak sembolizm akımı doğrultusunda yazılmış kabul edilir; bu şiirin, yaşam
merdivenini tırmanan yaşlanmış bir insanın ölüme yaklaşırkenki duygularını simgeyle aktardığı söylenebilir. Şiirin adı bir
simge değeri taşırken aynı zamanda yaşama benzetilen bir merdiven imgesini de yansıtır.
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller.
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu dizelerde “toprağa eğilmiş, sürekli kanayan”güller”, “alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller” ve “suların yanması”
gerçekten özgün imgelerdir.
Söz Sanatları ve İmge
İmgenin oluşumu, bağdaşık olmayan sözcükleri aynı bağlamda bir araya getirmek, onları yan yana kullanmakla
gerçekleştiğine göre, bu tür bağdaştırmaların belli söz sanatlarında sağlandığını görebiliriz. Özellikle teşbih (benzetme),
istiare (eğretileme), teşhis (kişileştirme), hüsnütalil (güzel nedene bağlama) adı verilen sanatlar imge oluşturmanın
araçları sayılabilir.
Teşbih
Sonra, şu on yıldan bu yana Benim,
fakir milletime ikram edebildiğim
bir tek elmam var elimde,
doktor, bir kırmızı elma :
kalbim… Ne ateryo skleroz, ne nikotin, ne hapis
işte bu yüzden doktorcuğum,
bu yüzden bende bu angına pektoris…
Nâzım Hikmet
Bu şiirde şair, tıp dilinde angina pektoris adı verilen hastalığının asıl nedeninin kalbi olduğunu belirtirken bunu bir
imgeyle dile getirir: Kalbini kırmızı bir elmaya benzetir. Aralarında benzerlik ilişkisi kurulan iki nesneden biri kalp, diğeri
kırmızı elmadır ve bu öğelerin her ikisi de şiirde verildiği için bu bağdaştırma teşbih yoluyla yapılmıştır.
İstiare
Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin;
Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.
Faruk Nafiz Çamlıbel, “Sanat” adlı ünlü şiirinde yukarıdaki dörtlükte de görüleceği gibi sanatta Anadolucu anlayışla Batıcı
anlayışı karşılaştırır. İlk iki dizeyi okuduğumuzda şairin “sen” diye hitap ettiği Batıcı zihniyete sahip kişinin çiçekli bir
sahnede beyaz bir kelebeğin raksına daldığını anlarız. Ancak bu dizeleri okurken gözümüzde nesnel gerçekliği değiştiren
bir imgenin canlandığını da fark ederiz: Beyaz bir kelebeğin çiçekler içindeki bir sahnede dans etmesi. Gerçekte sahnede
dans eden beyaz kelebek midir, balerin mi?
Şair, balerini bir kelebeğe benzetmiş; fakat benzeyen varlığı, yani “balerin’i söylemeyerek açık istiare yapmıştır.
Teşhis
haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu
Attila İlhan
Yukarıdaki dizelerde şair, yemyeşil bir ayın gökte dağıldığı bir gece karanlığında, Haliç’te demirlemiş bir vapurun, dört kişi
tarafından bıçaklanarak öldürüldüğünü hayal ederek bir imge oluşturmuştur. Bu imgede vapurun eli kolu bağlı ve ağlıyor
olması, bir cinayete kurban gitmesi, insana özgü özelliklerle kişileştirildiğini gösterir.
Hüsnitalil
Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi
Faruk Nafiz Çamlıbel
Yukarıdaki dizelerde şair, doğadaki bir gerçeği, tamamen hayalî bir nedene bağlayarak açıklarken doğada nesnel karşılığı
olmayan güzel bir imge üretiyor. Çoban çeşmesinden akan suyun bağlar, bahçeler arasından geçmesi, doğal bir gerçektir.
Şair bu gerçeği hayalî bir nedene bağlayarak değiştiriyor. Çoban çeşmesinden akan su, ateşten kızaran bir gül
aramaktadır. Bağdan bağa gezmesinin nedeni budur.

You might also like