You are on page 1of 3

Günlük

“Günlük”, “günce” kelimelerinin bugünkü


anlamda dilimizde kullanılması ve bir türü karşılamak
üzere kavramlaşması oldukça yenidir. İngilizcede
“diary”, Fransızcada “journal”, Arapçada
“yevmiyyât” kelimeleriyle karşılanan günlük, eski
Türkçede “rûznâme” kelime/kavramlarıyla karşılanmıştır.
Günlük; kişinin yaşadıkları, gördükleri ve işittiklerini “günlük”
olarak
kendi algı ve bakış açısına göre bir deftere yazması
veya not etmesidir. Bu faaliyet sonucu ortaya konan
metin/defter veya esere de günlük denir.

1 Haziran
Gerçek bir ay başlangıcı. Yazın geldiği ortada. Hava sıcak ama
boğucu değil.
Bozkır, yazın geldiğinin farkında. Ankara’da yaz başlangıcı
böyle mattır; kaldırımlardan,
topraktan fışkırmaz sıcak. Yayılır, havada durur, renkleri
parlaklaştırır.
Güneş, uzun süre yerine çakılı kalır.
Selçuk Baran’ın Baraj’daki evine çağrılıydık. Ayhan’ın elinden
çıkma bir ev. Bir
kadının arayabileceği bütün incelikler düşünülmüş. Bulaşığı,
yemek yapmayı
kolaylaştıracak yığınla ayrıntı.
Geniş bir çayır var evin önünde. İğdelerin, ezik papatyaların
kokusu çayırı ve evi tutuyor. Bir iki
gelincik bile serpilmiş en kırmızısından.
Küçük tahta bir köprüyü aşıp toprak yola varıyorsunuz. Dere
kıyısında salata, marul yetiştiriyorlar.
Noel ağaçlarını andıran kocaman, yeşil şeyler. Bir kulübede de
tavşanlar var.
Selçuk’la attık kendimizi çayıra... Küçücük bir alanda ne çok, ne
çeşitli otlar, dikenler, daha bilmem
neler var! Birbirlerinden birbirlerini besliyorlar.
İneklerin, kuzuların sesi, çok uzaktan geliyor oysa burnumuzun
dibindeler.
Yemeğimizi yarı karanlıkta yedik, bulaşığı karanlıkta yıkadık,
çöpü karanlıkta dereye döktük. Zaten
en ufak bir ışık olsa, korkacaktık. Selçuk, coğrafya kitaplarının
deyimiyle, ‘rejimi düzenli’ bir ırmaktır.
Ama Anadolu’da olduğundan, taşmaya hazırdır hep. İstemese
de.
Topladığımız iğdeleri geniş çanaklara yerleştirdik. Bütün gece
ev iğde koktu.

26 Aralık
öykü kitabım çıkmış. Cağaloğlu’na inip alacağım birkaç tane.
Hava yağmurlu, pis.
Köprünün tam ortasındayken yaygın, büyük bir kızıllık aldı
gözümü. Şoför de şaşırdı. Birilerine
sorduk, Gürün Han’da yangın çıkmış. öteki hanlara da sıçramış.
Halk öyle alışık ki böyle olaylara, kılı bile kıpırdamıyor. Sıkışan
trafiği yarıp güvercinlere yem atanlar
var, kimse başını çevirip yangına bakmıyor. Oysa gök ürkütücü,
kara dumanlarla kaplı.
İlk kitabımı basacak biri çıktığında bayağı sevinmiştim. ‫ا‬ünkü
büyük çoğunluğun çarçabuk benimseyeceği
bir iş yaptığımı sanmıyorum, bunu anlamam epey vakit aldı ama
artık kimlere seslendiğimi
biliyorum. Bana dar, küçük gelen hiçbir şeyi kullanmayacağımı
da.
‫ـ‬ç-beş kitap alıp eve döndüm. (...)

Tomris Uyar, Gündökümü

You might also like