Professional Documents
Culture Documents
TÜRKİYE YANSIMALARI
Nursel Durmaz
Yeşim Erdem
2009
Gosta Esping-Andersen
❖ 1950'lerde İsveç ve ABD’de kadın istihdamı %35 civarında iken bu oran 2016 yılında
İsveç’te %74, ABD’de ise %64’e yükselmiştir. Bu oranlar Güney Avrupa ülkelerinde daha
düşük olsa da daha hızlı bir dönüşüm yaşanmıştır. Örneğin İspanya’da 2016 yılı için bu
oran %55 olsa da 1950’den bu yana toplam istihdam %65lik bir artışla bu seviyeye
ulaşmıştır.
❖ Türkiye’deki kadın rollerinin değişim hızı, erkeğin aile babası olarak evi geçindiren;
kadının ise hane içi yeniden üretimi ve bakımından sorumlu tutulduğu güney avrupa
ülkeleri ile benzerlik göstermektedir. Ancak 2017 yılı itibariyle Türkiye, kadın istihdamı
%31,7 ile OECD ülkeleri arasında en düşük orana sahip ülkedir.
❖ 1970’lerde artan kadın istihdamıyla birlikte bir bakım sorunu ortaya çıkmıştır. Ancak
ülkeler bunu kamusal bakım uygulamalarıyla çözmek yerine aile içi çözümlere ve
piyasa mekanizmasına yönelmiş; kadınlar ise haneiçindeki bu sorumlulukları yerine
getirebilecekleri işleri tercih etmişlerdir.
Tek ebeveynin
çalıştığı çocukların %25,7 %14,5 %43 %68,2
oranı
❖ Tabloya baktığımızda refah seviyesi düştükçe çocukların her iki ebeveyninin de istihdamda olma durumu
düşmektedir. Bu durumun en belirgin açıklayıcısı özellikle bakım konusunda güçlü refah politikalarının varlığıdır.
❖ 2017 OECD verilerine göre kadın istihdamının %31,7; erkek istihdamının ise %70,3 olduğu Türkiye’de hanedeki
çalışan ebeveynin çoğunluğunun erkek olduğu söylenebilir. Dolayısıyla kadınlar dayatılan toplumsal cinsiyet
rollerinin gereği olarak hanede bakım hizmeti sunma görevi nedeniyle büyük oranda işgücü piyasası dışına
itilmektedir. Bu durum Türkiye’nin gelişmekte olan bir ekonomiye sahip, patriarkal yapının hakim olduğu bir ülke
olduğunun göstergelerinden biridir.
Esping-Andersen’in kadın devrimine ilişkin sunduğu göstergeleri Türkiye için ele alalım:
1. Kadınların istihdama katılım oranları
❖ Türkiye’de yıllar içerisinde kadın istihdam oranında artış yaşansa da (2007’de %22,7- 2017’de %31,7)
istihdam edilme şekillerini (kayıtlılık, çalışma şekli, işin sürekliliği, işyerinin durumu, çalışanların işteki
durumu) göz önünde bulundurmak önemlidir. Örneğin, Türkiye’de istihdamda olanların kayıtlılık
durumuna baktığımızda 2007 yılında %34,5 olan kayıt dışı çalışan kadınların oranı 2016 yılında
%40,4 yükselmiştir.
❖ Çalışma şekillerine (yarı-tam zamanlı) baktığımızda ise kadınların (2016) %56,5’inin yarı zamanlı,
%27,6’sının tam zamanlı işlerde çalıştığı görülmüştür. Esping-Andersen yarı zamanlı işlerin
kadınların dönüşümünün ilk evrelerine damgasını vurduğunu ifade eder. Kadınların yarı zamanlı işleri
tercih etmelerindeki en önemli etken, ülkelerin refah seviyesiyle alakalı olmakla birlikte, kadınlar
üzerindeki bakım yükümlülüğüdür.
❖ Esping-Andersen yarı zamanlı işlerin yaygınlığına bakarak bir ülkenin kadın devriminin hangi aşamada
olduğunu görebileceğimizi ifade eder. Örneğin Almanya ve Hollanda’da yarı zamanlı işler çocuklu kadınlar
için bir norm haline gelmişken; İskandinav ülkelerinde ev kadınlığı tamamen ortadan kalkmış ve yarı
zamanlı işler sadece annelik izni ile tam zamanlı çalışmaya dönüşte bir köprü görevi görmeye başlamıştır
(özellikle Danimarka’da).
2. Eğitim-İstihdam İlişkisi
❖ Kadınlar arasında ise 2004 yılında ilk %10’luk gelir grubu ile son %10’luk gelir grubunun net geliri
(17,66 kat fazla) arasındaki fark 2015 yılı ile karşılaştırıldığında daha da artmıştır (19,02 kata).
Erkeklerde ise 2004 yılı için aynı gruplar için aradaki fark 7,22 kat ve 2015 yılı için 8,15’tir.
❖ Bakım hizmetinin aile dışından temin edilmesi ne kadar yüksekse refah uygulamaları o kadar güçlü
olmaktadır. Bakım işlerinin yalnızca aile-dışılaştırılması ise neoliberal politikalar etkisi altında devletten
çok piyasanın etkin kılınması sorununu doğurmaktadır. Dolayısıyla bakımın yalnızca metalaştırılarak
aile dışına çıkarılması, her zaman kadının bakım sorumluluğundan kurtulması anlamına
gelmemektedir. İş- aile yaşamı uyumlaştırmasına yönelik iyi uygulama örneklerine, meta-dışılaştırma
ve aile-dışılaştırma derecelerinin ikisinin de yüksek olduğu İskandinav ülkelerinde rastlanmaktadır.
❖ Hizmet sunumlarının pahalılığı gibi piyasanın başarısızlığından kaynaklanan sebeplerle pek çok temel
ihtiyacın karşılanması güçleştiğinde, güçlü bir refah devletinin gerekliliği daha da ön plana çıkmaktadır.
Özel bakım hizmetlerinden yararlanmak yoksul aileler için mümkün olmamaktadır. Bununla birlikte
hane içi dayanışma yolu ile bakım imkanı da giderek ortadan kalktığından yaşlı yoksulluğu artmakta ve
yaşlı bireyler ilerleyen yaşlarında dahi çalışmak zorunda kalmaktadırlar.
5. Hane ve Çocuk Bakımı
❖ Sosyal demokrat refah rejimi benimsenen İsveç’te kadınların ücretli çalışmaya katılımı temel hak olarak kabul
edilmektedir. İsveç’te evlilik veya hamilelik gibi nedenlerle işten ayrılmaların önüne geçecek hukuki
düzenlemeler, 1950’li yıllarda dahi çocuk sahibi olmayan kadınların %77’sini, çocuk sahibi olan kadınların ise
%55’ini işgücü piyasasına dahil edilmiştir. 1970’li yıllarda daha ileri düzeyde düzenlemeler yapılmış ve kamusal
günlük bakım hizmetleri sunulmuş ve her iki ebeveyne de izin hakkı tanınmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde
aile-dışılaştırma uygulamalarıyla çocuklara yönelik kamusal bakım sistemi geliştirilmiştir.
❖ Güney Avrupa ülkeleriyle benzerlik gösteren Türkiye’de ise kadın istihdam oranının ve doğurganlık oranının
artırılması amacıyla iş-aile yaşamını uyumlaştırma politikaları önem kazanmış, 2013 yılı itibariyle konuya ilişkin
yasa ve yönetmelikler çıkarılmıştır. İlgili düzenlemeler incelendiğinde kadınların asli görevinin çocuk bakımı
olduğu, istihdamda kalıp bu ‘asli görevi’ yerine getirebilmelerinin çözümünün ise yarı zamanlı çalışmaktan
geçtiği vurgulanmaktadır. İlgili maddede yarı zamanlı çalışma hakkı her iki ebeveyne tanınsa da kadın aleyhine
olan ücret eşitsizliği düşünülünce feragat edilen ücretin kadının ücreti olacağı açıktır.
Ayrıca Türkiye’de bakım hizmeti politikalarının istihdamda olan kadınlara yönelik olduğu, istihdam dışındakileri
içerme konusunda bu politikaların yetersiz olduğu gözlenmiştir.
5. Hane ve Çocuk Bakımı
❖ 2016 yılı için işgücü piyasası dışında kalan kadınların iş aramama nedenleri ve en son
çalıştıkları işten ayrılma nedenlerine bakıldığında:
- ev işleriyle meşgul olmak %58,8
- çocuk ve ailedeki bakıma muhtaç yetişkinlere bakmak %6,5
❖ Zaman Kullanımı Araştırması (2006) :Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilen zaman kullanım
araştırmasına göre 2006’da çalışan kadınların hanehalkı ve ev bakımına günde 4 sa 3 dk;
çalışmayan kadınların ise 5 sa 43 dk zaman ayırdıkları saptanmıştır. 2014-2015 döneminde
sırayla 3 sa 31 dk ve 4 sa 59 dk olarak belirlenmiştir. Aynı yılların istihdam oranlarına bakıldığında
2006 yılında %21; 2015 yılında %27,5 olduğu görülmüştür. Yani istihdamın artması hane bakımına
ayrılan zaman çok da yüksek olmayan, sadece 32 dakikalık bir azalmaya yol açmıştır. Dolayısıyla
kadınlar gelir getirici faaliyette bulunsalar dahi hane içindeki çalışmaları devam etmiştir.
Çocuk bakımı için ayrılan süre:
❖ 2006 yılında:
kadınların hafta içi günde 45,16 dk, hafta sonu günde 41,19 dk zaman ayırdıkları;
erkeklerin hafta içi günde 9,54 dk, hafta sonu günde 11,81 dk zaman ayırdıkları belirlenmiştir.
❖ 2014-2015 yıllarında:
TÜİK zaman kullanımı araştırmasında çocuk bakımı faaliyetleri çeşitlendirilerek sunulmuş ve 5 başlık altında
toplanmıştır: fiziksel bakım ve denetim, çocuğun eğitilmesi, çocukla beraber okuma/oynama/konuşma,
çocuğa eşlik etme.
❖ Bu araştırmaya göre kadınlar daha çok işin zahmetli olan kısmı yani çocuğun fiziksel bakımı ve
denetimiyle ilgilenirken erkekler çocukla beraber okuma, oynama, konuşma gibi işin eğlenceli kısmıyla
ilgilenmektedirler. Aynı yıllar için kadınların çocuk bakımına ayırdıkları süre 2006 yılına göre küçük bir azalma
gösterse de (4,73>4,36 hafta içi / 3,48>2,92 hafta sonu), bu durum erkeklerin çocuk bakımına daha fazla
zaman ayırmasından değil, kadınların çocuk bakımına ayırdıkları zamanın azalmasından kaynaklanmaktadır.
❖ Bu azalmanın oluşmasında kadınların piyasanın sunduğu bakım hizmetlerinden yararlanmaları etkili olmuştur.
Ancak bakım hizmetlerine erişimin üst gelir gruplarına yer alan kadınları kapsadığını düşündüğümüzde kadın
rollerinde yaşanan değişimin henüz küçük bir grubu temsil ettiğini anlayabiliriz.
6. Yaşlı Bakımı
❖ Refah rejimi açısından İtalya ile benzerlik gösteren Türkiye, yaşlanan bir nüfusa
sahip olma özelliğiyle, gelişmiş ülkelere göre yaşlı bakımına ilişkin
gereksinimlerin henüz başlangıç aşamasını yaşamasından dolayı ülkede yeterli
kamusal yaşlı bakım merkezleri bulunmamaktadır. Bu yetersizlik, bakımın
çoğunlukla ailevileştirilerek enformel biçimde hane içinde karşılandığı anlamına
gelmektedir.
Türkiye’de yaşlı bakım emeğinin sıklığı kadınlarda %8,2, erkeklerde %6,3;
yoğunluğu ise kadınlarda haftada 23,34 dk, erkeklerde haftada 11,11 dk olarak
belirlenmiştir.
❖ Bir diğer düzenleme yaşlıya bakan kimsenin yararlandığı evde bakım aylığı
uygulamasıdır: 65 yaşını doldurmuş, muhtaç ve kimsesiz türk vatandaşlarına aylık
bağlanması hakkında kanun ile düzenlenen bu uygulama Türkiye’de refah devleti
dönüşümünün yaşlı bakımına ilişkin etkisini net bir biçimde göstermektedir. Evde
bakım aylığı uygulamasından yararlananların toplamının, özel veya kamusal bakım
hizmetlerinden yararlananların toplamının yaklaşık 20 katı olması, hem yaşlı
bakımına ilişkin huzurevlerine olumsuz yaklaşımı, hem de aile yanında bakımın
teşvik edilip kurum bakımının tercih edilmediğini göstermektedir.
❖ Esping-Andersen İskandinav ülkelerinde artan kadın istihdamı ile birlikte kadın devriminin büyük ölçüde tamamlandığı, Güney
Avrupa ülkelerinde ise devrimin ilk adımlarının atıldığını ileri sürmektedir. Çalışmasının temel tezi kadın devrimi ne kadar
tamamlanmamışsa yarattığı eşitsizliklerin de o kadar fazla olacağıdır. Devrimin tamamlanabilmesi için ön koşul kadın
rollerindeki değişimin toplumun alt kesimlerine yayılmasıdır.
❖ Esping- Andersen toplumun her kesiminin erişebileceği kamusal bakım hizmetleri gibi kadın devriminin tamamlanmasını
sağlayacak mekanizmaların eksikliğinin özellikle eğitimli kadınlarla eğitimsiz kadınlar arasında eşitsizlik yarattığını
savunmaktadır. Yüksek eğitimli kadın yüksek ücret alabileceği bir işte birincil işgücü piyasasında istihdam edilecek, yüksek
eğitimli ve yüksek ücretli bir eşle evlenebilecek veya hanesini tek başına geçindirebilecek güce sahip olacaktır. İkincil işgücü
piyasasına terkedilmiş, eğitim düzeyi düşük veya niteliksiz işgücü olarak nitelenebilecek kadınlar ise elde ettikleri düşük
ücretle (ülkede yeterli kamusal bakım hizmetleri olmaması sebebiyle) özel bakım hizmetlerine erişemeyecek ve işgücü
piyasasından çekilerek bakım işini aile içinde çözecektir. Çocuklarına verebileceği kısıtlı imkanlar da eşitsizliklerin nesillerce
devam etmesine neden olabilecektir.
❖ Türkiye’de artan istihdama rağmen kadın rollerinde büyük değişimlerin olmamasının nedeni kadınların istihdam edilme
biçimleri ile yeterli düzeyde kamusal bakım hizmetlerinin olmamasıdır.