Professional Documents
Culture Documents
türbelere yapılmıştır. Beylikler Devri Türbe örneklerinin tipolojik sınıflamasını yapmak çok güçtür.
Plan ve görünüş özellikleri açısından bazı ana gruplara ayırabiliriz.
Silindirik veya Çokgen Gövdeli Dikey Karakterli Türbeler/Hüdavent Hatun, Ahlat Emir Türbeleri
Erkilet yolu üzerinde yer alan kümbet Askeri Lojmanların bulunduğu arsa
içerisinde bulunmaktadır. Yapım tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte,
XIII-XIV. yüzyıla tarihlendirilmektedir.
Erken Dönem Osmanlı Mimarlığı, Osmanlı Beyliğinin kuruluşu olan tarih 1299 ile İstanbul un fethi
1453 arasındaki 154 yıllık süreyi kapsar. Anadolu Selçuklu sanatı ile Klasik Osmanlı sanatı arasında bir
geçiş dönemi olan bu ilk dönemde başta İznik olmak üzere, Bursa ve Edirne gibi merkezlerde cami,
medrese, türbe, vb. türde birçok yapıt inşa edilmiştir.
Erken Dönem Osmanlı mimarisi özgün ve yaratıcı özellikleriyle Türk-İslam mimarisinin Selçuklu
etkisinden uzaklaşarak yeni bir yaratma sürecine girdiğini işaret etmektedir. Yapıların cephelerinde
taş, tuğla kullanımı ile hareketli cephelerin varlığı ile bazı eserlerde renkli sır ve sır altı tekniğinde
zengin çini kullanımı dikkat çekicidir.
Osmanlı mimarisinin erken döneminden günümüze gelen yapıların çoğu dini mimariye bağlıdır.
Dönem üsluplarını ve plan gelişmesini kesintisiz inceleyebileceğimiz başlıca yapı grubu ise camilerdir.
Camileri plan ve işlevlerine göre gruplara ayırmak da tanıtımı kolaylaştırıcı olacaktır. İlk Osmanlı
Mimarisinin başlıca örneklerini külliyeler oluşturmaktadır. Külliye bütünlüğünde ki ana yapı ise başta
cami olmak üzere medrese, türbe, hamam, bedesten, han, çeşme, vs. gibi işlevsel yapılardan
oluşmuştur. Bursa, 1326 yılında Osmanlıların olmuştu. Ancak ilk eserler İznik’te bulduğumuz cami
mimarisi, plan şeması olarak bazı büyük farklılıklar ortaya koyar. Bu nedenle ilk örnekleri ve bunlara
bağlı olarak cami mimarisini üç ayrı plan şeması uygulanmıştır.
Tarihi belli en eski Osmanlı cami, tek kubbeli bir yapı olan ve 1333
yılına tarihlenen İznik'teki Hacı Özbek Camidir. Tek kubbeli kare bir
mekan ve bunun önünde yer alan kubbeli son cemaat yeri ile ‘tek
kubbeli cami' tipinin karakteristik bir örneği olan yapı, dönemin
özelliklerinin bir çoğunu bünyesinde taşır. Taş ve tuğla dizilerden
oluşan duvar, kiremit örtülü kubbe bu özelliklerdendir.
Ancak geçirdiği çeşitli tamirler, bu yapının orijinal planını ve görünüşünü olumsuz yönde etkilemiştir.
İznik’teki bir diğer yapı olan Yeşil Cami ise tek kubbeli camilerin değişik bir
yorumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Mekan, kubbeli kare bölümün
giriş yönüne eklenen bir kısımla ana eksen üzerinde uzatılmıştır.
Bu durum enine gelişen ideal cami düşüncesine aykırı bir uygulamadı.
Zaten sonraki örnekler üstünde de bir etkisi görülmez. Camiyi 1. Murad’ın
vezirlerinden Çandarlı Halil Hayrettin Paşa yaptırmıştır. Yapımına 1378 de
başlanmış, ancak cami Paşa’nın ölümünden sonra 1391 de tamamlanmıştır.
Yapının mimarı Hacı Musa’dır.
Yeşil Cami, erken Osmanlı döneminde mimarı bilinen az sayıdaki yapılardan biridir.
Cami adını yeşil renkli çinilerle kaplı minaresinden almaktadır. Ancak çiniler geç dönemlerdeki
tamirlerle yenilenmiştir. Yapının orijinal süslemesini içinde ve dışında yer alan mermer işçiliği
oluşturur. Birbirinin tam eşi olmayan sütun başlıkları ve son cemaat yerindeki korkuluk levhalarının
yanında, Osmanlı döneminden bilinen en eski mermer mihrap da bu süsleme arasında yer almaktadır.
Osmanlı mimarisinde tek kubbeli caminin sayısız denilebilecek kadar örneği vardır.
Daha geç dönemlerdeki örneklerin bazıları ise anıtsal ölçülerdedir.
Osmanlı mimarisinde tek kubbeli cami planı uygulamasının başlangıçtan itibaren oldukça yalın
örnekleri meydana getirilmiştir. Bu plan şeması İstanbul’un alınmasından sonra İstanbul’da bazı
farklılıklarla ve çok daha büyük olarak uygulanmıştır. Mimar Sinan’a bağlanan tek kubbeli İstanbul
camilerinde, tek kubbeli plan şeması sürekli bir mekan bütünlüğü arayışının izlerini de taşır. Bu
örnekler bağımsız cami yapılarında olduğu gibi külliye içinde ana yapı olarak da yer alan cami
planlamasında da uygulanmıştır.
İstanbul’da Bali Paşa Cami (1504), Sultanahmet’te Firuz Ağa Cami (1491), Eyüp’te Cezeri Kasım Paşa
Cami (1543), 16. Yy başkentteki uygulamaları olurken Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Cami (1522-23)
ile Bozüyük’te Kasım Paşa Cami (1528) iki menzil külliyesi camiindeki örnekleri oluşturur. Görülüyor ki
tek kubbeli plan şeması yalnız İstanbul’da değil Anadolu ve Trakya’daki menzillerde inşa edilen
külliyelerin camilerinde de uygulanmıştır.
İstanbul Suriçi Fatih Bali Paşa Caddesi ile Hoca Efendi Sokağın
kesiştiği yapı adasında 1494-1505 tarihlerinde Sultan 2. Beyazıd
dönemi vezirlerinden ve padişaha damat olmuş olan Bali Paşa
tarafından yaptırılmıştır. Bali Paşa inşaat sırasında vefat ettiği içi
camii, eşi Hüma Hatun tarafından tamamlanmış bu nedenle
bazı kaynaklarda caminin ismi Hüma Hanım Camisi olarak geçer.
Camii plan olarak tek kubbeli ve kare planlıdır. Son cemaat yeri altı
sütuna dayanan beş kubbelidir. Son cemaat yeri planda en olarak camii hariminden daha geniştir.
Bundan dolayı, son cemaat yeri yapının sağında ve solunda birer çıkıntı yapmıştır. Caminin alan olarak
bir avlusu yoktur. Sokaktan camiyi çevreleyen ihata duvarından bahçeye girdiğinizde karşınıza
caminin son cemaat yeri çıkar
İhata Duvarı: Taşıyıcı olmamakla birlikte bir yeri kuşatmak için yapılan bahçe duvarıdır. İhata, bir yeri
kuşatan-çevreleyen duvardır. Bahçe ya da binayı çevreler. İstinat duvarına göre daha kısadır.
Tezkiretül Bünyan ve Tezkiretül Mimarin adlı kitaplara göre caminin mimarı Mimar Sinan’dır. Ama bu
tarihsel olarak imkansızdır. Asıl cami üç dört büyük deprem geçirerek kısmi olarak yıkılmış, 1935
yılında Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından ve son olarak 2007 yılında Vakıflar ihalesince tamir edilmiştir.
Caminin biraz ötesindeki Hüsrev Paşa Türbesi bir Mimar Sinan yapısıdır.
II- ÇOK KUBBELİ CAMİLER (Ulu cami plan şemasında, çok destekli camiler)
Bu plan Orta Asya’dan Anadolu’ya taşınan dört eyvankı plan şemasından türemiştir. Ters (T), Çok
işlevli, Tabhaneli, Sofalı, İmaret veya Fütüvvet Camisi adlarıyla da bilinirler. Doğu ve Batı yönlerinde
yer alan kubbeli birimler tabhane, zemini orta mekandan yükseltilmiş mihrap önü kubbesi ise asıl
ibadet mekanı olarak kullanılmıştır. Bu türün Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü İznik ve Bursa
bölgesinde yapılmış çok sayıdaki örneği günümüze kadar ulaşmıştır. 14. Yy ve 15. Yy başında yapılan
İznik Nilüfer Hatun İmareti, Bursa Orhan Bey İmareti, Murat Hüdavendigar İmareti, Yeşil İmareti ve
Yıldırım İmareti bu plan tipinde olan yapılardan bazılarıdır.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında Orta Asyalı göçebe Türkmenlerin yanı sıra Türk ve İslam
dünyasının her sınıf ve mesleğinden olmak üzere çeşitli yerlerinden gelmiş bir nüfus vardır.
Bu nüfusun yeni fethedilen topraklarda yerleştirilmesi bir devlet meselesi olarak ele alınmıştır.
Tarikat mensubu kolonizatör dervişler sınır kentlerinde yeni fethedilen topraklarda zaviyeler
(Türk Manastırları) kurmuşlar ve bu toprakların Türk-İslam kimliğini meşrulaştırmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in kayınpederi olan ve bu kuruluş aşamasında önemli bir
role sahip olan Şeyh Edebali nüfuzlu bir Ahi Şeyhidir. Türklerin Anadolu’ya yerleşme süreci sırasında
Bizans kentlerinin bakımsız ve fakir oldukları görüşü hakimdir. Fetihleri takiben bir kısım halk eski
kentlere, bir kısım da surla çevrili kentsel alan dışında inşa edilerek kurulan yeni mahallelere
yerleştirilmiştir.
Kent içinde yeni siyasi duruma uygun olarak kiliseler camiye çevrilmiş, iç kalede ise yeni Türk Valisi,
Bizans Valisinin yerini almıştır. Tüccar ya da zanaatkar olan göçerler eski kentsel alana, tarımla
uğraşan göçerler kent dışında yeni kurulan mahallelere yerleştirilmişlerdir. Ahi zaviyeleri bu
yerleşmenin çekirdeği olurken Anadolu’nun Türkleşme sürecinde en önemli etken olmuştur. Çok
işlevli zaviye yapıları Erken Dönem Osmanlı mimarlığının başlıca yapı türlerinden biridir.
1) Mihrap ekseninde arka arkaya iki büyük kubbe, harimin üzerini örter.
2) Bu kubbelerin sağ ve sol yanında üzerleri daha küçük kubbelerle örtülü yan mekanlar yer alır.
3) 1339 tarihli Bursa Orhan Bey Camisi bu grubun ilk örneği olması bakımından önemlidir.
Yapının planı genel anlamda okunacak olursa, çift kubbeli, iki yan eyvanlıdır.
Girişten mihrap ekseni üzerinde peş peşe iki mekan bulunmaktadır.
Oldukça büyük kemerle ikiye ayrılan bu mekanlardan ikincisine üç basamakla çıkılmaktadır.
Mihrabın da yer aldığı bu mekan ibadete ayrılmıştır.
Bu mekanların üzerleri (birincisi sekizgen kasnağa oturmuş) iki büyük kubbe ile örtülmüştür.
Kubbelerin çapı 8,45 m olup, yüksekliği 16-17,5 m arasındadır. Ancak mihraplı kısım diğerlerinden
biraz daha yüksekte ve 17,50 m’dir.
EDİRNE MURADİYE CAMİİ
Bu tip binalar esas itibariyle özellikle erken örneklerde aynı aks üzerinde
birbirini takip eden her biri bir kubbe ile örtülü iki ayrı mekandan
ve bunlardan taçkapı tarafında olanın iki yanı iki yanına bitişik
yine kubbeli (nadiren tonozlu)küçük hücrelerden meydana gelir.
Şimdiye kadar tespit edilen irili ufaklı altmış kadar örneğin
bu ana şemasının esas prensiplerini bulmak kabil olmaktadır.
Yalnız geç devirlere doğru büyük kubbeli mekanlardan birincisinden vazgeçilmeye başlandığı görülür.
IV. MERKEZİ KUBBELİ CAMİLER
Bu tip camiler, ibadet mekânını örten merkezi kubbenin etrafında, tonoz veya kubbe ile örtülü
mekânlardan oluşur. En gelişmiş örneği Edirne'deki üç şerefeli Cami'dir. Ayrıca Klasik Döneme geçiş
camisi olan İstanbul Fatih Külliyesi Camisi de bu plandadır.
Yapı bir ana kubbe ve her iki yanında ikişer kubbenin örttüğü
mekanda sadece iki tane taşıyıcı ayak bulunmaktadır.
İlk Revaklı iç avlulu camidir.