Professional Documents
Culture Documents
n e d i r ?
P r o f . M i m a r B r u n o T a u t
i içinde yaşadığımız kültür devresini insanlık tarihinin lar, yüreklerimizde saygı uyandırırlar. Bundan dolayı da o
İbir devresi olarak gözden geçirmeğe çalışalım. Fakat bunu eserler her zaman büyük bir kıymeti haiz olarak kalacak
yaparken umumî felsefî görüşlere, kültürün muhtelif tezahür lardır. Fakat, bu büyük başarıların da, zamanımızın mimarî
lerine, ressamlık, heykoltraşlık, tezyini san'atlar veyahut şiir, bakımdan görünüşünü yeknasaklaştırmak ve karmakarışıklığı
tiyatro, musiki, dans, filim ve saire gibi muhtelif güzel san' giderip sakinleştirmek hususunda, hem san'at seven halkın
atlara dalıp kendimizi kaybetmiyelim. Sadece bir sahada, u mümkün kılacak kadar bir yardımı olmamıştır.
mumi sahasında kalalım. Bu nazariyelere dayanılarak, bir dereceye kadar hususî
Bu takdirde gözümüzün önünde şu levhayı görürüz: bir kostüm giyinmiş binalar inşa olundu. Bu kostüme üslûb
Dünyanın bütün memleketlerinde çok, pek çok inşaat ya denildi. Mimarî hakkındaki münakaşalar da zamana göre ya
pılmaktadır. Mimarî eserlerini hayranlıkla seyrettiğimiz başka ratılacak üslûba, zamanın üslûbuna, taallûk ediyordu. Bu,
birçok tarih devrelerine nazaran şimdi daha fazla inşaat ya şüphesizki pek lâzımdır. Ancak, şimdiye kadar alınan neti
pıldığı anlaşılıyor. Bugünkü mimarînin ne büyük kütleler celer bakınca, pek erken yapılmıştır, demek icap ediyor.
ve ne büyük ölçülerde işler başarmak durumunda bulundu En basit meselelere dönmek ve ilk önce «mimarî» nin ne
'ğu bellidir. Fakat acaba gelecek nesiller bugün kurulan bi demek olduğu hakkında azçok bir fikir edinmeğe çalışmak
İnaları keyfiyet itibarile takdir edecek mi? işte burası hiç te daha lüzumludur. Hiç tereddüt etmeden ben bu suale şimdilik
okadar belli bir şey değildir. Gelecek zamanın insanları şunu şöyle cevap veriyorum:
veya bunu takdir etseler bile nesini takdir edeceklerini bil
Mimarî bir san'attır.
miyoruz. Bugünkü medeniyetin modern adamı, yaratmış ol
Bu san'atın diğer san'atlardan farkı ve istinad ettiği esas
duğu şeylerle nekadar övünürse övünsün, biraz düşününce
şartlar nedir?
..büyük bir tavazu duyacaktır. Çünkü; büyük bir meçhul kar
cısında bulunuyor: Bütün bu yaptığımız binalardan acaba bir Teknik, bir binaya onu havanın tesirlerine karşı koruyan
tanesi olsun gelecek zamanlarda güzel» görülecek mi? sağlamlığı; konstrüksiyon, binanın tabiî kuvvetlere karşı da
yanması için lâzım olan mukavemeti verir. Bina içinde oturul
Bu şüphnin temelini, zamanımızda mükemmel mimarların, masına ve binanın kullanılmasına hoş, gönül ferahlatıcı bir hal
mimariyi seven inşaat sahiplerinin yahutda halkın alâkasının temin eden, bütüıı vasıfları veren şey de fonksiyon'dur.
yokluğunda aramak elbette doğru olmaz. Bunların hepsi şüp Düşünecek olursak mimarî hakikaten bu üç birlikten, bu
hesizki kâfi miktarda vardır. Yok olan şey, herhalde, mimari tislisden, başka bir şeye dayanmıyor gibi görünür: Teknik,
: güzelliğin «ne» olduğu hakkındaki fikir birliğidir. Nazariyeler fonksiyon.
ve fikirler okadar çok ki, herkes artık kendi zevkine uymadan Fakat, düşüncelerimizi daha ileriye götürmek istersek bu
başka çare bulamıyor. Şu veya bu üslûbu tercih ediyor. San üç esastan gidemeyiz. Eğer mimarî hakikaten bir san'at ise,
ki sofrada şu veya bu yemeği seçer gibi... böyle yavan mefhumlara dayanması kabil olamamalıdır. Mi
Birçok muharrirler ve mütefekkirler, ve bunların arasın marînin teknik'e, konstrüksiyon'a veya fonksiyon'a bağlı bu
da bilhassa azçok ehemmiyetli olan her mimar, 19 uncu asrın lunacak kadar, hele bunlarla mimari meydana getirilebilecek
Rrtalarındanberi mimarî için bir esas bulunması ve dolayısile kadar, bu üç birliğe dayandığı hiç de kabul olunamaz.
de artık üslûb denilen şeyin meydana çıkabilmesi için uğraş Gerçi normal surette bunların yardımlarile bir ev mey
mışlardır. Bugün kanaatlerde hiç bir birlik bulunmadığını dana gelirse de yalnız bu üç unsura istinad eden bir evin mut
gördüğümüz zaman bütün bu uğraşmalar boşa gitmiş gibi laka bir mimarî eseri olması icab etmez. Teknik, konstrük
geliyor. Fakat boşa gitmemiştir. Yalnız, bunu anlamak için, siyon ve fonksiyon tam manasile kusursuz olduğu halde mi
Idevrimizi bir tarih devresi olarak görmeliyiz. Violletleduc. marîden eser bile bulunmayabilir.
yahut gottfried Semper esasları kurmuşlardır, ve bizi, Berlage Görülüyor ki, bu üç şey olsa olsa birer vasıtadır ve mi
yahut Perret gibi, bu esaslar üzerinde çalışmalara devam et marî hayata bu vasıtalarla girer, daha doğrusu, girebilir.
mekle mükellef tutuyorlar ki maksad yavaş yavaş ortaya bir Bu üç şey ayni zamanda mimarînin sadece kendisine mah
yirminci asır mimarisi çıkmasını mümkün kılmaktır. sus yardımcı vasıtalardır. Çalışma vasıtalarıdır. Bu vasıta
Yukarıda dediğimiz isimler hatırlanınca, gözümüzün önü larla yalnız mimarî çalışır; başka hiçbir güzel san'at bun
ne birçok mimarî eserler gelir.öyle binalar ki bize, kendile larla çalışmaz. Bunu söylerken teknik, konstrüksiyon ve
rini yaratmış olan adamların yaptıkları hamleleri anlatır fonksiyon kelimelerini ilk ortaya çıkardıkları zamanki
dar manalarile alıyoruz, yoksa ressamların ve heykeltraş lar vuzuhsuz bir hale gelmiş ise, bunun içinden çıkmak için
ların atölyelerinde benimseyip kullandıkları mecazi artis ilk yürünecek enbasit yol, normal konuşma dilinde o mef
tik manada değil. Meselâ, profilleri, kapama tertibatı ve humların ne manada kullanıldığına bakmaktır. Bunu yapa
sürgülerile iyi bir pencere bir mimar! teknik mevzuudur cak olursak görürüz ki her memleketin insanları, tıpkı eski
ve ressamın resminden başka bir şeydir. Tavanı tutan bir zamanlarda olduğu gibi bugün de görüşürken, buldukları
sütun, profilleri, tezyinatı ve sairesile, bir mimarî konstrük teşbihlerde mimarîye aid kelimeleri, tamamen mimariye
siyon parçası olup bir heykeltraş plâstiği değildir. İçine gi has münasebetlerle ve pek hususî mimarî manada kullanır
rilen, içinde yaşanılan bir evin edaları mimarî fonksiyon te lar. Şairlerin, peygamberlerin, din kurucularının ve filo
zahürleridir ve bunların ressamlık ve plâstik ile hiçbir a sofların kullandıkları «dünya denilen bu bina» tabiri ilk
lâkası olmadığı ise büsbütün bellidir. akla gelen bir misaldir. En büyük ve her şeyi ihata edenbir
Bu üç esas mefhumu önce mümkün olduğu kadar basit mefhumu, kâinat mefhumunu, kısaca anlatmak için kullan
dıkları sözü insanlar işte mimarîden almışlar ve bu sözü
olduğu kadar ayrı tutmak pek mühimdir. Çünki, bu mef kullanırken çok kere doğrudan doğruya kâinatın mimarî
humları sadece hakikaten inşa edilmiş şeylerde, yani yapı sini kasdetmişlerdir. Fakat bu hal sadece, tanrının .dünya
işlerinde, kullansak bile yine karşılıklardan kurtulmak güç yı kuran mimar., «gök kubbesinin yaratıcısı, gibi ünvanlar
aldığı büyük felsefe ve din âleminde görülüyor değildir.
Mimarî hakkında açık ve sarih düşünceler edinmemizi Realitenin insanlara yakın ve büyükçe ölçüdeki her şeyinde,
bilhassa güçleştiren şey zamanımızın morden buluşlarıdır. yani insan cemiyeti içindeki muhtelif şekillere verilen isim
Meselâ: Görüyoruz ki teknik, konstrüksiyon ve fonksiyon lerde de ayni müşahedeyi yapmak mümkündür. Devletlerin
dan ortaya birçok şeyler çıkmıştır. Bunlar belki pek iyi şey «yapısı, deriz. Bütün devlet adamları, politikacı hatibler
lerdir. İyi yapılmış mükemmel fonksiyon'lu, yani mükemmel vesaire, söyledikleri sözleri, yazdıkları emirnameleri, yap
işliyen, ve yine mükemmel bir teknik ve konstrüksiyon tıkları kanunları ve bütün konuşmalarını mimarîden alın
mahsulü bütün âletler ve makineler bu meyandadır. Bun mış kelimelerle süslemeyi severler. Devletin «temeli., dev
ların bir çokları insana yüksek estetik bir zevk verirse letin dayandığı «temel dıvarları., «sütunlar, vesaire, derler.
de mimarî ile zerre kadar münasebetleri yoktur. Herhangi bir devletin yapısını gösteren anayasanın neka
Ya mühendislerin yaptığı güzel inşaat!... Büyük köprü dar iyi olduğunu anlatmak istediğimiz zaman çok kere dola
ler, radyo kuleleri, yüksek tevettürlü elektrik cereyenlarını yısile ve ekseriya açıktan açığa söylediğimiz sözlerden biri
nakleden direkler vesaire?!. Bunlar da acaba öyle mi? Ba si de o devletin yapısını teşkil eden kısımların birbirine
zan bu işlere bir dereceye kadar mimar da karışır. Fakat bu nekadar güzel proporsiyonlarla, yani tenasühlerle, çatılıp
karışması sadece mühendisi ikna edip lüzumsuz dekorasyon kurulmuş olduğu tarzındaki ifadelerdir. Diğer içtimaî mü
ları kaldırtmak ve yapıdaki esas kuvveti lisana getirtmek, esseselere ve teşkilâta dair olan bütün nutuklar ve sözler
yani kısacası, mühendisi eserinin zaten ihtiva etmekte "bu de böyledir. Okadar ki küçük cemiyetlerde söz süyliyen ha
lunduğu proporsiyon'u, yani tenasüb'ü, zayıflatmamak için tibler bile sözlerini mimarîden alınmış kelimelerle bezerler.
dir.
Bu kelimelerle anlatmak istedikleri şeyin proporsiyon
Bu hale bakınca iyi bir mimar herşeyden önce porpor olduğundan şüphe edilemez. Yani güzel ve imtizaçlı bir ter
siyon'la, yani tenasüb'le, uğraşan bir adam gibi görünüyor tib, kısımlara bölüşte düzğtin bir ölçülük kasdediyorlardır.
Mimarı mimar yapan ilk şey proporsiyondur ve teknik, Demek oluyor ki musiki, şiir ve hele dram, sonra dans eser
konstrüksiyon, fonksiyon ise ancak proporsiyon sayesinde lerinde, ressamlık veheykeltraşlık eserlerinde bunların «mi
mimarînin birer san'at vasıtası haline geliyorlar gibidir. Yu marîsi. diye birşeyden bahsedildiği zaman, onların propor
karıda da söylediğimiz gibi teknik, konstrüksiyon ve fonk siyonundan, tenasübünden, başka birşey kasdediliyor değil
siyon mimarîden başka sahalarda da kendilerini göstermek dir.
tedirler. Fakat, bunlara proporsiyon vasıtasile tahakküm Bazan ressamler atölye dilinde şöyle derler: Bu resmin
edilmesi işidir ki mimarinin hakiki sahası gibi görünüyor. yapısı iyidir.. Halbuki ortada kelimenin sadeliği içinde gizli
(Mühendisin yaptığı eser ile mimarın yaptığı eser arasın bulunan manada bir heykel, bir şiir, bir dram, bir senfoni,
daki farka dair daha kat'î malûmat ileride verilecektir.) bir anayasa, bir cemiyet nizamnamesi vesaire için de, eğer
Acaba proporsiyon, yani tenasüb, nedir? Niçin mimarînin iyi iseler, «yapı. kelimesi kullanırlar, fakat bunlar da yapı
kendisine mahsus bir şeydir? Görüyoruz ki dünyada herşey değildir. Hakikatte heykel yontulmuştur, şiir yazılmıştır,
zaten proporsiyonlar, yani tenasühler, {halinde bulunuyor. senfoni bestelenmiştir, kanun isabetli düşünülmüştür ve
Her bir şeyin muayyen nisbetleri ve bu nisbetler dahilinde saire. Bunların hepsinin mimarî ile alâkası güzel bir bina
bütünlük, kendini teşkil eden kısımlarla, kısımlar da birbir nın musiki ile, ressamlıkla, heykeltraşlıkla. bir dramla yahut
lerile mütenasibdirler. Bu tenasühler çok kerre pek güzel bir devlet nizamnamesi ile olan alâkası kadar azdır. Çok
oldukları gibi, çok defa da pek çirkindirler. Bu hal yalnız kere güzel bir binadan bahsederken onun bir musiki gibi
san'at eserlerinde değil, proporsiyon'larını ekseriyetle güzel olduğunu, bir resim gibi güzel göründüğünü, kuvvetli bir
bulduğumuz tabiatta da böyledir. İnsanlar arasındaki müna ifadesi bulunduğunu, tıpkı bir devlet gibi uygun taksimatlı
sebetlerde de proporsiyon görüyoruz. Evlilikte, ailede, okulda, olduğunu söyleriz. Bunun da sebebi iyi birşey için doğrudan
devlet dairelerinde, devlette ve devletler arasındaki müna doğruya bir tarif bulunamayışıdır. Duygularımız lisana gel
sebetlerde, her zaman güzel olmakla beraber, hep proporsiyon mek istiyor ve işte böyle birtakım lirik ve şairane tabirlerde
vardır. Şu kavrayabildiğimiz cihandaki herşey, bütün kâinat ifade buluyor. Bunlar iyi bir niyetle söylenir ve hoş şeyler
bize gayet muayyen proporsiyonlar gösterir. Ancak propor olmakla beraber ıstılâhları, mefhumları yeniden karmakarı
siyonlar sayesindedir ki gerek bütünü, gerekse onu teşkil e şık ediyorlar. «Mimarî donmuş musikidir!, demişlerdi.. Hiç
den kısımları kavrıyabiliriz ve kendimize mâlederiz. bir mana ifade etmiyen nekadar kuru bir söz!
Bütün bunlara rağmen, proporsiyon mefhumu daha zi Anlaşılan, mefhumların böyle silinip gitmesi bizim kâ
yade mimarî sahasına aid gibidir. Bugün birçok mefhum inat ve tabiat karşısında basit davranamayışımızdan ileri
geliyor. Kâinat ve tabiat karşısında basit kalabilseydik man Erlach tarafından yapılmış olan kütüphanede olduğu gibi,
tıkimiz ve duygumuz ayni suretle sükûnetli ve basit ka heykeltıraşlıkla ressamlığın mimarlıkla tam bir imtizaç ha
lirdi. Halbuki böyle olmıyor. Hassaslaşıyoruz, romantikleşi linde bulunduğu yerlerde bile, ressamlıkla heykeltraşlık, mi
yoruz. Gerçi böylece tabiatte herşeyi, her istediğimizi gö marî tarafından, sadece şen bir ifade vermek maksadile
rüp işitebiliriz. Fakat, tabiati hakikaten seviyorsak, sevgi kullanılmışlardır. Mimarî bunlara müstakil bir canlılık sa
mizin aktif harekete, yani işleyiciliğe, inkılâp etmesi lâzım hası kat'iyyen vermez. Hakim olan kendisidir, mimarîdir.
dır. Bu olmadıkça sevgimiz sadece bulanık bir hayranlık Hem de çok defa okadar hakimdir ki, ressamlık ve heykel
ve tapınıştan, yani hassaslık ve romantiklikten ibaret kalır. traşlık eserleri sadece bir hizmetkâr menzilesine düşer ve
Bazan «hoşuma gidiyor, diyecek yerde «işte bu bana birsey mimarî müstebit bir diktatördür, işte, mimarî, her şeye hük
veriyor!, deriz. O zaman sevgimiz kendiliğinden, yani oto meden mücerred bir proporsiyonlar san'atıdır. (Mücerred,
matik olarak, işleyici, faal bir hale geçmiş demektir. Eser yani abstrait, proporsiyonları yahut verici surette imtizaç
ler yaratmak şeklinde canlanmıyan duygu bir hiçtir, işte, etmiş olup, çatı sahasında ve frizlerinde müstakil plâstikler
güzel san'atlarımızın meydana koyup isbat etmemize yarayan bulunan dorique mabede, o muhteşem görünüşe, ne mana
bir büyük malzemeden ibarettir. Tabiat sadece bir ham mad verileceğini kitabımızın (7) nci faslında tetkik edeceğiz.
de olup bir güzel san'at değildir. Renkleri ve şekilleri zengin, birçok figürler ve dekoras
Şimdi tekrar mimarîye dönelim: yonlarla bezenmiş olan barok üslûbundaki binaların güzel
Görülüyor ki, umumiyetle alışılmış konuşma dilinde liği, mimarînin içinde insanı âdeta serhoşlaştıracak bir renk
«proporsiyon tenasüb. kelimesinin mimarî ile hususî bir ler ve şekiler çağlayanı bulunan bir cihan olup mücerred
münasebet halinde kullanıldığı oldukça bellidir. Fakat aca proporsiyonlarla dolmuş soğuk bir cihan olmadığı tarzında
ba bu dil alışıklığı bizi aldatmiyor mu? Görüşümüz bulanık yanlış bir anlayış doğmasına sebeb olmuştur.
değil mi? Ya sadece artık âdet haline gelmiş, cansız bir alış Bugünün son mimarî teorileri, bu anlayışın tamamen ak
kanlıktan ileri geliyorsa... sine saplandılar. Mimarînin tamamen, pratik hayatta faideli
olup «real. denilen hakikî esaslara dayanarak ortaya çıktı
Bunun için, bir kerre de negatif yoldan giderek berrak
ğını, yani teknikten, konstrüksiyondan ve fonksiyondan doğ
lığa varmağa çalışalım: duğunu söylediler. Bu sözler, muhtelif tarihi üslûbların moda
Acaba mimarî ne değildir? Neleri yapamaz? gibi değişen kostümlerinden kurtulmak istenildiği bir za
Esas itibarile mimarî renklerle tesir yapmağa çalışmaz. manda belki lâzım gelmiştir. Bu yavan teoriler sanki, yu
Hele muhakkak ki renk, mimarînin başlarında değil, olsa karda dediğimiz serhoşluğun arkasından gelen, baş ağrısı
olsa sonunda yer alır. Mimar, yapacağı bina bir resim ol gib idiler. Fakat bunlar da yine mimarinin sadece haricî
sun, yahut resimde iyi görünsün diye çalışmaz. Demek ki mi kostümü ile uğraşann teorilerdi, önceki teori ile mücadele edi
mari ressamlık değildir. Heykeltraşlık da değildir. Gerçi işin yorlardı ve her döğüşen gibi onlar da döğüştükleri şeyle bir
sonunda, yapılmış bir gövde heykelinin plâstik tesiri gibi bir seviyede durmak mecburiyetinde idiler, işte böylece, bu te
tesir mimarîde de vardır. Fakat bu da renklerde olduğu gibi oriler dahi bir sarhoşluk halini aldı ve bugün yerlerine baş
sonunda gelir, başta değil. Mimarî, ressamlık ve heykeltraş ağrısı hâkim olmuş bulunmaktadır. Bu yoldan ilerlenemiye
lığa mahsus bulunan tesir vasıtalarını kullanarak başka bir ceğini duygularımız bize gösteriyor. Bu vaziyet karşısında
incelik, hususî bir şarm, bir güzellik, elde edebilir; mimarın artık ayni oyuna devam etmek, yeni bir sarhoşluğa uğramak
hünerine ve zamanın gidişine göre ressamlığı ve heykel ve, bugün kısmen Sovyet Rusyada yaptıkları gibi, tarihî
traşlığı kendi amacına çekip kullanabilir, işte iki büyük mi üslûblara hayran olmak doğru birşey değildir.
sali: Avrupanın barok üslûbu ve Hind mimarîsi. Fakat bu,
bir nevi haut gout, yani bozulmuş bir yemek yemektir, de Bütün bu düşünce ve nazariyelerin esası mimarinin bir
jenerasyon alâmetidir, ki bu dejenerasyonu en sarih olarak süsleme ve dekorlama san'atı olduğu fikrine dayanmakta o
Atina civarındaki Akropolde Erechteion mabedinin Kar lup tezyinat ve figürlerle zengin bir tesir veyahut düz satıh
yathyd'lerinde görebiliyoruz. Bu eski Yunan Bayanları sü lar halinde bırakarak sade bir tesir hasıl edilmesi mesele
tun mudurlar, yoksa heykel midirler? Plâstik üslûbundaki leri bu meyanda bir rol oynamaz. Bütün bunların hiçbirisi
naturalisme bakarak onları bir mimarî eseri olarak değil, mimarî ile alâkadar değildir. Dediğimiz gibi, tezyinat ve süs
serbest plâstik heykelleri olarak görüyoruz. Fakat tabiî şe şekillerini bir tarafa bırakarak da bir makine veya köprü
kilde yapılmış olan bu Bayanların nazik başları ağır bir taş pek iyi olarak yapılabilir. Böylelikle bu iki iş henüz mimarî
yük taşıyorlar. Okadar ağır ki, canlı bir kadının o yüke da olmuş değillerdir. Esas itibarile bir makine olan gemi için de
yanabileceğini düşünmek bile imkânsızdır. Nitekim o yük vaziyet aynidir. Mefhumların nekadar karışık olduğunu in
bu taştan kadınlara bile fazla geliyor. Yükleri hafiflesin gilizlerin, harb gemisi mühendislerine, Naval architect, yani
diye aralarına demir çubuklar dikilmiş. Orada mimarî ile deniz mimarı, demelerinden anlayabiliriz.
heykeltraşlığı en anlaşamıyacakları bir ittifak halinde görü Yukarda efsanevî bir mahiyet halinde gördüğümüz bu
yoruz. Klâsik Yuanan güzel san'atı orada pek dejenere ol proporsiyon denilen şey esrarlı hayatını acaba nerede yaşı
muştu. Tabiat ile güzel san'at arasındaki hudud silinmişti. yor? Onu gizlendiği bucaklardan bulup meydana çıkarmak
Onunla birlikte mimarî ile heykeltraşlık arasındaki hudud herhalde mümkün olsa gerektir., işte onu bulacağımız yer:
da silinmişti. Modern olan bugünkü yaşayışımız, şimdiye kadar yapıl
dığından çok daha fazla teknikleştirilebilir. Tekniğin, kons
Mimarî mefhumlarında berraklık elde etmek için hâlis trüksiyonun ve fonksiyonel doğruluğun terakkisini hayali
klâsik olan eserlere bakmalıyız. Onun için şu bahsetmekte mizde nekadar süsleyip genişletirsek genişletelim, mimarî
olduğumuz meselede meselâ Erechteion karşısındaki Part eserlerde yine de tam bir surette istifade edilemiyen köşe
henon mabedine, yahut da (Propylee) ye bakmamız icabeder. bucaklar, tam bir lüzum karşılamakta olduğu iddia oluna
Bu meseleler hakkında bir hüküm verebilmek için ancak mıyacak ölçüler daima bulunacaktır. Fransızca tabiri ile
ve ancak hâlis klâsik mimarîyi miyar tutabilir. (marge) diyebileceğimiz bu inhiraf miktarları isterse birkaç
Fakat Dresden şehrinde von Pappelmann tarafından ya santimetreden ibaret küçücük miktarda olsun, mutlaka kala
pılmış olup Zwinger denilen binada ve Viyanada Fischer Von caktır. işte zaten bu inhiraf paylarıdır ki keyfiliğin önüne
geçer ve onun yerine daha yüksek bir nizam ve intizam kaim edilmiş bir şeyin muntazam ölçülülüğünden bahsettikleri zâ
olmasını, yani proporsiyonun hüküm sürmeğe başlamasını, man, teşbih olarak mimarîye aid kelimeler kuullanıyorlar.
mucib olurlar; keyfîlikle yüksek bir nizam arasında bir dö insan, resimleri, heykelleri sever. San'ata aid olmıyan
nüm noktası teşkil ederler, öyle değil mi?.. Zannediyorum kl daha bir çok şeyleri de sever. Fakat nekadar yüksek kaliteli
bu suale evet demek lâzımdır. şeyleri seversek bu şeylerin gerek birbirlerile, gerekse et
Teknik .konstrüksiyon ve fonksiyonu bir binada birbir raflarındaki şeylerle doğru bir nisbet ve tenasüb halinde bu
lerile en güzel surette imtizaç ettirmek mümkün bir şeydir ve lunmalarına, yani proporsiyonlu olmalarına, okadar daha
bu hiç şüphe götürmez. Bu imtizaç ve ahenk ise, artık hem çok dikkat ederiz, bu noktada okadar daha duygulu oluruz.
teknik, hem konstrüksiyon ve hem de fonksiyon unutulur: Bu hale göre, insanlarda göz, kulak, burun vesaire dediği
artık mimarî vardır, artık san'at vardır ve bu, diğer iptidaî miz duygu uzuvlarından başka hususî bir uzuv daha var
şeylerden üstündür, Okadar üstündür ki, onlara hükmetmesi dır ve bu uzuv kütlelerin ve nisbetlerin intizamına karşı uya
ve onları sevk ve idare etmesi hakikaten mümkündür. Böyle nıktır, hem de aktif, yani harekete gelüp işleyici, yaratıcı o
bir san'atın ise menşei ve vatanı başka olsa gerektir. larak uyanıktır.
Bu hususî san'at acaba nereden gelebilir? işte buudlar, ölçüler ve taksimat karşısında duygulu bu
Tabiat bizim karşımızda renkleri, şekileri, sesleri, koku lunmamıza yarayan bu hususî uzuv sayesindedir ki bir ye
ları ve sairesile dile gelir. Bunu yapması da bizim bu şey rin, bir odanın, bir salonun zeminini, dıvarlarını ve tavanını
leri sezecek uzuvlarımız bulunmasındandır; gözlerimiz, ku hep birden ve bir birlik halinde kavrayabiliyoruz. Bu kavra
laklarımız, dokunup anlama duygumuz vesaire... Şu halde, dığımız şeye Alman nazariyecileri mücerred bir mefhum
tabiat bizim karşımızda dile gelir demek doğru değildir. olarak «Raum», yani «mahal» yahut «hacim», ismini ver
Tabiat dilsizdir. Onu içimizde dillendiren bizleriz, iptidaî se mişlerdir. Fakat bu kelime mücerred bir mahal yani boş
viyelerde iken içimze sadece duygular, az veya çok derecede lukta nazarî bir hacim mefhumunu kasdeder, bir abstıaksi
silik sezişler doğar. Sonraları bunlar şekil alır. Görüp işit yon tazammun eder. Bu sebeple daima matematikçilerin dü
tiklerimizi renklerle, plâstik şekillerle, sesler ve kelimelerle şünüşüne uyan bir tariftir. San'atçılara asla uygun gelemez.
ifade ederiz; böylece ressamlık, heykeltraşlık, musiki, şiir San'atkârı alâkadar eden abstrait yani mücerred şeyler ol
vesaire meydana gelir. Kendisinde bunları yapacak kabili mayıp concret denilen hakikî, yani duygularımızla anlamak
yet olmıyanlar da bunların yapılmasına muhtaçdırlar. Çün lığımız kabil bulunan, şekildir, formdur. «Raum» yani mev
kü; san'at olmazsa tabiat onlar için bir chaos, bir hercümerç, hum mahal san'atkâr için mahiyetsiz bir hiçliktir. Biz san'
sanki bir kötü rüya gibi vahşî ve korkunç birşey olarak kalır; atkârları alâkadar eden şey bir odanın veya bir salonun
hatta bu rüyadan da müthiş olurdu. Çünkü; dehşetli kudret mücerred, abstrait, bir mahal oluşu değildir. Biz, o oda veya
lerile her an korkutan ve her gönül rahatını yok eden şey salon ile ancak, onun içine bürünmüş olduğu şeyin, yani dı
bir rüya değil hakikattir. Bir kısım insanların san'at yarat
mak kabiliyetini elde etmiş olmaları, diğer kısım insanların
san'at yapamamakla beraber onu sevmek kabiliyetinde bu iyi bir proporsiyon halinde bulunduğunu gördüğümüz za
lunmaları kadar lâzım ve faideli bir tecellidir, bir mu man alâkadar oluruz. Bir «mahal» in büründüğü, yani içine
kadderat tezahürüdür. girdiği şeyi iyi bir tenasüb haline getirmek için, âşikârdır
ki, tabiat da ilk işaretleri veriyor; bize gök yüzünün uçsuz
San'at .tabiatın bir aynasıdır. Fakat gördüğünü düşün bucaksız varyasyonlarile yukarısını tehdid ettiği birçok güzel
meden, olduğu 'gibi aksettiren, mutlaka objektif olması icab şekiler gösteriyor. Daha bu şekiler karşısında bile içimizde,
eden bir ayna değil. Bu aynanın vazifesi, mevcut şeyleri bize kuvvetini kütleleri ve proporsiyonları sezişimizden alan,
bir objektif doğruluğunun soğukluğu ile aksettirmek olmayıp bir duygunun harekete geçirdiği pek kolay anlaşılabilecek bir
onun gayet muayyen bir maksadı vardır ve bu maksad tabi keyfiyettir. Bu hale göre, insanların proporsiyon için ayrı bir
atta yol gösterici bir âlet olmaktır. Tabiatın insan üzerinde tenasüp duygusu bulunduğundan şüphe edilemez.
yaptığı intihalardan doğup, önce mahiyeti belirsiz bir halde Bu duygu uzvu gıdasını ilkönce tabiatten alır. Duygula
bulunan duygular, insanın duygu unsurlarına göre sabit bir rını kendi hususî san'atı haline inkılâp ettirerek tabiata ce
şekil alacaklardır. Bu şekil, birbirile iştiraki olan şeylerden, vab verr. Bu san'at «mimarî» dir. Bu duygunun belki müva
yani association'lardan. kendinde mümkün olduğu kadar çok zene duygusu ile büyük bir yakınlığı vardır. Belki de ba
bulundurmalıdır ve şekil nekadar basit olursa bu okadar zan tamamen müvazene duygusudur. Çünkü, kütlelerin im
daha çok mümkündür. «Sembol» kelimesi bu gibi şekillere, tizacı ve ahenği bize tam müvazeneli bir durumda bulun
remeglere verilen isimlerden birisidir. makta olduğumuz hissini de verir. Ancak, müvazene duy
Bu şekiller birbirlerinden ayrı olan karakteristiklerini gumuz fizik ve mekanik tezahürlerle pek alâkalı bulundu
insanların duygu uzuvlarına göre alırlar. Kompoze edilmiş ğundan onu proporsiyon, yani tenasüb, duygularımızla ka
sesler, kelimeler, renkler, resimler, plâstikler vesaire haline rıştırmamız doğru olmaz.
gelirler. Kısacası muhtelif san'atlar meydana çıkar. Mimariyi yaratan işte bu duygumuzdur. Mimarîye karşı
Şüphesiz ki muhtelif san'atlar birbirlerinden bir şema uyanık bulunan da yalnız bu duygumuzdan başka birşey de
halinde ayrılmamışlardır. Kelime seslerden ve renkler plâs ğildir.
tikten, vesaire, tamamen ayrı değildir. Fakat esas itibarile Proporsiyon!... Renk, şekil, ses, güzel koku, tat, lems
san'atlar insanın duygu uzuvlarına göre inkisam eder ve duygusu vesaire gibi kelimeler yanında nekadar soğuk ve ya
ferdler bu san'atları, kulaklarının veya gözlerinin veya di van kalan bir kelime!...
ğer duygu uzuvlarının daha ziyade inkişaf etmiş bulundu Buna baktıkça, insana mimarî de soğuk ve yavan bir san'
ğuna göre icra ederler ve o san'atı ileri götürmekle meşgul at gibi geliyor. Acaba hakikaten öyle mi? öyle olması icab
eder mi?.. Bunu ileride göreceğiz.
İşte böylece, tabiîdir ki her san'atın yarattığı şekiller «Mimarî nedir?» tarzında umumî mahiyette bir suale
kendi proporsiyonlarmı da ihtiva ederler. Fakat buna rağ karşılık olmak üzere şimdilik şu cevabı bulmuş oluyoruz:
men, yukarıda da dediğimiz gibi, halkın kullandığı her günkü Mimarî proporsiyon san'atıdır.
dilde bile görüldüğü üzere, insanlar güzel tertib ve taksim Çeviren: A. Kolatan