Professional Documents
Culture Documents
s
Ç ı k a r k e n
Yeni Tarih Dünyası, neşir hayatında kar- ken, bütün tarih boyunca Türkiye ile müna-
şılaşılmaıa muhtemel bütün güçlükleri yene sebatı olan memleketlerin bize ait vesikaları
rek, yazı ve resim dokümanlarını da fazla- nı da araştırmaktan geri durmamış, dünya
siyle temin ettikten sonra, kendini okuyucu müzeleriyle münasebetler tesis ederek,
larına arzederken, tevazuu bir tarafa -bira-' çok zengin ve şimdiye kadar bilinmiyen ha
karak nefse itimadın bir ifadesi olan «iddialı kikatleri Türk ilim ve irfanına kazandır
olma» yı prensip edindiğini de açıkça, ilk sa mıştır.
yısı ile ilân etmektedir.
Bir mecmuanm yaşayabilmesi*için lâzım
Şu bakımdan kendimizi Övüyoruz: olan maddi ve manevî bütün unsurları.bir
araya getirmeğe muvâffak olan «Yeni Tarih
1 — Yeni Tarih Dünyası, memleketin en
Dünyası» nın bir üslunlüğü de fiyatı ile elde
tanınmış imzalariyle hâlelenmiştir.
etmiş bulunmaktadır.
2 — Her yazı, mutlaka o sahanın en sa-
Gerek yazı ve gerek resim dokümanları
lâhiyetli kaleminden çıkmaktadır.
için pek büyük maddî fedakârlıklara katla
3 — Yeni Tarih Dünyası, Türkiyede şim nan mecmua, fiyatım 100 kuruş yerine 50
diye kadar, hiç bir yerde neşredilmemiş bin kuruş yapmış, iyi eser verebilmenin manevî
lerce tarihî resim temin etmiş bulunuyor ki, zevki yanında kazancı da ikinci plâna at-
bunlar birer birer yalnız bu mecmuada görü- m_i5tır.
lecektir.>
Yeni Tarih Dünyası, on beş günde bir,
4 — Yeni Tarih Dünyası, Fatih Sultan aksamadan neşriyatına devam edebileceğini
Mehmet’ten bu yana ecnebiler tarafından okuyucularıhoi müjdelerken, göreceği alâkaya
Türkiye için yazılmış, fakat hiç biri henüz faz'asiyle mukabele edeceğini de şimdiden
Türkçeye tercüme edilmemiş, belki on sene vadeder.
sayfalarını doldurabilecek muhtelif dilde ese
ri kütüphanesine yerleştirmiş, bir kısmını en 'k ★
salâhiyetli mütercimlere tevdi etmiştir.
KAPAK R E S M İM İZ :
5 — Arşivlerimizde ve kütüphanelerimiz Z o n a r o ’n u n Ç e n g i l e r ta b los u..
de, hususî ellerde tek nüsha olan öyle eserler
vardır ki, bunlardan bir kısmından ilim âlemi
bile haberdar değildir. Yeni Tarih Dünyası
bunları dâ tesbit etmiş, etütler yaptırmış ve
neşredilmek üzere dosyasına koymuştur.
Yeni Tarih Dünyası
Y ı l • 1, S ayı : 1
6 — Memelketimizde en mühim tarihî hâ
diseler içinde yaşamış öyle şahsiyetler vardır F iya tı 50 K u r u ş t u r .
ki, bunların tarihimiz için muhakkak bir ve
sika olan görgülerini kedileri ile mezara ve O n beş g ü n d e bir ç ı k a r . '
binnetice nisyana götürmelerine «Yeni Tarih Sahibi: A. Banoğlu it: Yazı İşleri Müdürü :
Dünyası» meydan vermemek için çalışmış ve N A, Banoğlu ik İdarehane : Nuı*uosmani-
muvaffak olmuştur. Yani «Yeni Tarih D ün ye cad. No. 57 Kat 1 ^ Telefon : 21649 ^
yası», asırlardan beri gözlerden ve ilim âle Abone şartları: Seneliği 12, Altı aylığı
minden ırak kalmış vesikaları ortaya koyar 6 liradır Dizgi ve baskı : ERCAN Mat4:
ken, canlı tarihleri de ihmal etmemiştir. baası, Kapak klişe : Nur Klişet atölyesi|
a
7 — Yeni Tarih Dünyası, bir taraftan
Türkiye içindeki kıymetleri bir araya toplar
Ü ilİ
II. Sultan
Murad
o
Yazan :
Nalıid Sırn ÖRÎK
met Çelebi ve II. Muratla çar düşmüş olsa gerektir.. Fakat, ve tedbirden ibarettir; Doğru
pışmış ve müddeti üzerinde itti faraza Semerkand’a gitmiş ol su bir sahtekârlıktır. ^
fak edilemeyen bir zaman ve sa da, dönüşüne ait bir ema 3 — . Mehmet Çelebi ile taht
İki kere saltanat sürmeğe mu re muhakkak ki mevcut de dâvasına kalkışan adam haki
vaffak olmuştur. Fakat Bal ğildir. Meydana çıkmamış, ya katen Yıldırım Bayezit şehza
kanlı bir tarihçiye, Roman ni şehit düşmemişse bile bir desidir. Mağlûp edilip Bizan-
yalI meşhur Jorga’ya nazaran, köşede meçhul yaşamağı ter sa iltica etmiş, Osmanlı padi-
ik i Mustafa vardır, yani Çele cih etmiş ve izi belli olmadan şahiyle bir anlaşma neticesin
bi Sultan Mehmetle ve II. M u ölmüştür. Bu cihetle de, Mus de hapsedildiği Lim ni kalesin
ratla iki ayn adam çarpış tafa Çelebi olduğu iddiasiyle de de ölmüştür. Buna muka
mıştır ve bunlardan ilki haki ortaya çıkan adam bir sahte bil, II. Muradın cülûsu üzeri
katen Y ıldırım ’ın şehzadesi o- kârdır. ne Kümeline geçerek orada bir
lup diğeri bir sahtekârdır, asıl 2 — Mustâfa Çelebi bir m üd müddet saltanat sürmeğe, hat
ve nesebi meçhul bir insan det meydana çıkmamış, fakat tâ Anadoluya geçmeğe mu
dır. Mehmet Çelebi’nin saltanatı vaffak olan ve nihayet mağ
Şu halde de, Osmanlı m ü sırasında Kümelinde taht dâ lûp edilip öldürülen adam bir
verrihlerinin tuttukları kes vasına girmiş, mağlûp olup sahtekârdır. Osmanlı devleti
tirme yoldan başlıyarak mu Lim ni adasına hapsedilmiş ve nin başına bir gaile çıkarmak
ammayı belletmeğe girişirsek, II. Murad’ın cülûsundan sonra istemiş olan Bizans tarafından
aşağıdaki faraziyeleri sıralıya- salıverilerek Kümelini ele ge icat edilmiş bir mahlûktur.
biliriz; çirmiş, bir müddet saltanat 4 —• Çelebi Sultan Mehmet
1 — Yıldırım Bayezit şeh sürdükten sonra esir edilip öl devrinde ortaya çıkıp Yıldı
zadesi Mustafa, babasının e- dürülmüştür. Hakikî bir şeh rım Bayezit şehzadesi olduğu
saretile neticelenen Ankara zadedir ve kendisine (düzme) nu iddia eden adam bir sah
meydan muharebesinde şehit denmiş oln\ası ancak bir hile tekârdır, esaslı bû- muvaffa-
•6
kıyet de elde edememiştir. Fa
kat II. Murat devrinde ortaya
çıkıp Kümelinde bir müddet
saltanat sürmeğe muvaffak o-
lan ve sonra (düzme) yafta-
siyle idam edilen adam haki
katen Yıldırımdın oğlu Mus
tafa Çelebidir.
5 — Mustafa Çelebi olduk
larını iddia ederek iki ayrı
sahtekâr meydana çıkmıştır.
Evvelkisi Mehmet Çelebi ta
rafından kapattırıldığı Lim ni
kalesinde ölmüş ve II. Mura-
dm cülûsunu müteakip Bizan-
sın yardımiyle ikinci bir düz
me Mustafa icat edilip ortaya
çıkarılmıştır.
Bu faraziyelerden beşi de
Ramazanda gece çalgıcı ve şarkıcıları
pekâlâ ileri sürülebilir. Birin R a m a z a n T ü r k l e r için h ı r i s t i y a n l a r ı n o r u c u ve k a r n a v a l ı
cisi eski Osmanh müverrihle g ib i b ir a y d ı r , o r u ç s a b a h a ğ a r m a d a n s iy a h ve m a v i b ir ip l iğ i
ri tarafından ilân edilmişti, a y ı r d e d e b il e c e ğ i n iz z a m a n d a n e yırdedem ly eceğiniz z a m a n a
İkincisi bugün umumiyetle ka k a d a r s ü re r, 24 s a a t in geri k a l a n t a r a f ı k a r n a v a l d ı r . Y a s a ğ a k a
bul edilmektedir. Üçüncüsü, d a r g id e n o r u c u n m a h r u m i y e t l e r i y a l n ı z y e m e k ve iç m e k de
Jorga’nın iddiasıdır. Ancak, ğ il, a y n i z a m a n d a da ç u b u k t u r . Neyse ki b u m a h r u m i y e t l e r i
hele üçüncüsüne (belki) yi lâ g e c e n m e ğ le n c e le r i t a k i b e d e r . C am ilerin ka n d ille ri y a n a r,
yık görünce, dördüncü ve be g ü n e ş in b a t ı ş ı n a k a d a r boş o lan s o k a k l a r İ ns a n la d o la r , d ü k
şinci faraziyeleri de varit ve k â n l a r ı n eks erisi b ilha s s a f ı r ı n , k e b a p ç ı, b a k k a l a ç ık k a l ı r .
m üm kün bulmak icabeder. Ve K a h v e l e r d e ve u m u m î y e rle r d e ç a lg ı c ı l a r , gece ş a r k ıc ı l a r ı ,
bu son ,faraziyelerin hiç değil o y u n c u l a r , m e d d a h l a r , K a r a g ö z ( y a h u t Ç i n g ö lg e si) e t r a f l a
se geniş muhayyileli Jorga ta r ın a b u çeşit e ğ le n c e le r i sev en b ü y ü k b ir k a l a b a l ı k t o p l a r l a r .
rafından niçin ileri sürülme O y u n c u l a r g e n ç R u m l a r d ı r , b a ş la r ı tid a s ı r m a p ü s k ü l l ü p a r
diklerini ve âciz kalemimize la k k ü lâ h la r ı, o m u z la r ın ın üzerine d ü ş m ü ş k o k u l u s a çla rı,
bırakıldıklarım kendi kendi s iy a h a b o y a n m ı ş ka ş ve k i r p i k l e r i ile ş a r k ı s ö y l iy e r e k rak-
mize sorabiliriz. Bunları söy s ed e rle r. Ç a l g ı c ı l a r ve ş a r k ı c ı l a r -. m ü s l ü m a n , h ı r is t i y a n ve
ledikten sonra, macerayı, Mus- y a h u d i d i r l e r - b u n l a r 7-8 k i ş i l i k g u r u p l a r h a l i n d e d o l a ş ı r l a r .
tafayı «Yıldırım Bayezit» şeh B u n l a r u m u m i y e t l e a y n ı ş a h ı s l a r d ı r . K e m a n l a , g ita r , f l ü t ve
zadesi olarak kabul eden ta y a n e y ’ le ş a rk ı s ö y le r le r. Ezbere ö ğ r e n d i k l e r i b ü t ü n ş a r k ı l a r
rihçilerin hikâyelerine uygun k a h r a m a n l ı k ve a ş k a d a i r d i r . (İllustration 1867)
şekilde anlatalım: A. U B İC İN Î
Mehmet ve İsa Çelebilerden
büyük olduğunda şüphe bulun
madiği gibi Süleymandan da götürülmüştür. Burada evvel hut da Mustafa bu tcirzda bir
büyük olması bile muhtemel o ce de hatırımıza gelen istifha hükümdarlığı reddedip Semer
lan, çünkü dedesi I. Muradın mı tekrar edebilir, neden Ti- kand’a götürülmeği tercih et
şehit düştüğü Kosva muha murlengin ona da İsa, Meh miştir. Mustafa Çelebi bir
rebesinde ismi geçen Mustafa met ve Musa Çelebilere yap müddet orada kalacak ve Ti-
Çelebi, Ankara muharebesin tığı g’bi h il’at ve fermanla ba murlehgin 1405 de ölümünden
de kahramanca savaşmış, mağ basının arazisinden bir parça sonra sessizce küçük Asyaya
lûbiyet tahakkuk edince Sü vermeyip Semerkand’a niçin gelecektir. Lâkin babasının
leyman ve Mehmet Çelebiler götürdüğünü kendi kendimize mülküne ayak atmaz, bir müd
gibi kaçmıyarak babasının ya düşünebiliriz. Fakat yine di det, hayli müddet, Karaman-
nında kalmış, Bayezid’in ölü yebiliriz ki kendisine emni oğlunun topraklarında, Niğde-
münden sonra da Timur tara- yet edememiş, onu fazla ka de oturarak olayların seyirci
fmdan -maiyette Semerkand’a biliyetli bulup çekinmiş*; ya si kahr; Süleyman Çelebinin
7
oğlu Orhan Çelebi çok da Mehmet kardeşini İmparator dediğimiz gibi, artık on seki
ha evvel ortaya atılacak ve II. M anuil Pâleologos’tan ıs zine varmış bulunuyordu ve
isticalinin cezasını kellesiyle rarla istiyecek, fakat bu ısrarı Amasyada valiydi: Lim ni a-
değilse de hemen hemen ayni bir şey tem*in etmeyince m ü dası Edirneye daha yakın de
derecede acı bir keyfiyet ol zakereye girmesi icap edecek ğil miydi ve on sekiz yaşında
mak üzere gözlerinin nurunu tir.^ ki delikanlıya nisbetle bizzat
verip ödedikten sonra da Mus Pazarlık neticesinde karar kendinin de büyüğü bulunan,
tafa Çelebi muvafık am hâlâ laşan şekil, şehzadenin otuz yaşı kemale ermiş bir şehzade
gelmemiş bularak hep bekli- kişiden mürekkep maiyetile erkân ve ümeraca devletin
yecektir. Eğer meskûkât ka birlikte ve bir rivayete göre başına geçmeğe daha ehil sa
taloglarındaki 1419 tarihini ta yüz bin, bir rivayete göre do yılmaz mıydı?
şıyan ve Edirnede basılmış bu kuz yüz bin akçe tediyesi m u Bu erkân ve ümera Musta-
lunan «Mustafa Bin-i Baye- kabilinde Lim ni adasında mah fayı tercih ile davet edecek
zıt Han» yazılı sikkede Os- pus yaşatılmasıdır. Şu ı kadar olurlarsa, hattâ onu Bizans sa
m anh tarihlerinin «Düzmece ki bu anlaşma İmparatorun lıverir de sadece müsait bir
Mustafa», Düzme Mustafa», hayatta kalacağı ve Sultan durum alırlarsa, henüz hiç har
«Sahte Mustafa», «Nâbedid Mehmed’in tahtta bulunacağı betmemiş delikanlı tâ Kosva
Mustafa» ve «Câli Mustafa» müddet için muteberdir. Yani muharebesinden beri cenge a-
dedikleri adam gibi uydurma yarın Mehmet Çelebi gözlerini lışkm, hayattan türlü tecrübe
değilse, Mustafa Çelebi Si- kaparsa, Bizans, Mustafa Çele edinmiş adamla nasıl baş ede
mavnah Şeyh Bedrettinle m ü biyi serbest bırakabilir ve pa bilirdi ?
ritleri Börklüce Mustafa ve dişahın henüz çocukluk yaşm- Kaldı ki, eğer Mehmet Mus
Torlak Kemalin yer yer isya da bulunan veliahdının olgun tafa Çelebi olduğunu, kardeşi
na hazırlandıkları sırada mey luk çağına gelmiş ve harp tec olduğunu iddia eden adamın
dana çıkmış, fakat meydana rübesine sahip bir adamla mü yalan söylediğine, bir düzme,
çıkmakla kalmıyarak Edirne cadele etmesi icabeder. bir sahtekâr olduğuna ihtimal
ve Serezde hüküm sürmeğe Bereket ki, Mehmet Çelebi veriyorsa, korkusu ve ıstırabı
de muvaffak olabilmiştir. bu anlaşmadan sonra daha bir daha da büyük olmak icabe-
Muvaffakiyetin bu dereceye kaç yıl tahtta kalarak devle derdi; Sade oğlunun ve nesli
varmış bulunduğunda şüphe tin. bünyesinde istikrar sağlı- nin varlığı tehlikede kalmıya-
etsek, Mustafanm Edirne ve yacak, Timur’a mağlûbiyetin cak, fakat uğrunda rivayete
Serezde hâkimiyet kurduğunu ve iç harp yıllarınm yaraları göre kırk yara almış bulun
tereddüt ile karşılasak bile, nı kısmen olsun tedavi ede duğu devlet de bir serserinin,
saltanat dâvacısı şeklinde mey cek, veliahdı Murada da taht bir Bizans bendesinin ellerine
dana çıkmış olduğu muhak hiç değilse on sekizine vardık düşecek demekti. Bereket ki.
kaktır. Eflâk Voyvodası ve tan, bu şehzade bir derece bil Çelebi Sultan Mehmet, ricali
Musanın kaynatası Mirçea ken gi ve görgü edindikten sonra üzerinde büyük bir. nüfuza sa
dişine müzaheret edecek, Meh nasip olacaktı... hipti ve bu nüfuz sade padi
met Çelebi tarafından m ülkü ★ şah olmasının değil, fakat pek
elinden alınmış bulunan İzmir Mehmet Çelebi saltanatının kâm il ve müdebbir bir insan
oğlu Cüneyt bey hareketine dokuzuncu yılında ve 1421 de olmasının da neticesiydi. Öl
iştirak edecektir. Rumeli bey Edirne civarında avlanmakta düğü zaman m ülk dahilinde ye
leriyle timarlı Sipahileri ve olduğu sırada nüzul isabetile ni karışıklıklara meydan vere
akıncılar da ona yardım ede attan düşüp sarayına götürül cek hareketlerden şiddetle sa-
ceklerdir. Vaziyet herhalde dü ve bir daha kalkamıyaca- kmılmasmı, ölümünün gizli tu
ciddi bir mahiyet almıştır ki, ğmı, ölüm ün muhakkak bu tularak Amasyadan veliahdin
Mehmet Çelebi bizzat Küme lunduğunu anlaymca bütün çağırılmasını, ona biat edilme
line gelip savaşacak ve Mus endişeleri, korkuları canlan sini vasiyet etti:
tafa Çelebi Selânik yakınla dı. İlk doğan oğlu Kasımı — Tiz oğlum Murad’ı getir-
rında yapılan muharebeyi kay 1406 da, henüz Amasya emiri dün. Ben hod bu döşekten kur-
bedecek, artık Bizans elinde iken kaybetmişti, veliahdı o- tulmazun. Murad gelmedin ben
bulunan bu şehrin kalesine, lup Dulgadır hükümdarların ölürün. Memleket birbirine ko-
yanmda Cüneyt bulunduğu dan Süli beyin kızı Emine ha tuşur. Tedarük idün: benim ve-
halde sığınacaktır. tundan 1403 de doğmuş olan fatum duyulmuya! dedi.
Bunun üzerine Çelebi Sultan ikinci oğlu Murat da az önce, Bu sözlerin can üzerinde bir
S
acaba nedendir? Delikanh şeh
zade acaba hastaydı da hemen
yola mı çıkmadı, acaba yollar
da hastalandı da mı eğlendi ve
neden Edirneye kadar gitmiye
rek biat merasimi Bursada ic
ra olundu? Ve hele niçin yeni
padişah biattan sonra da Bur-
sadan ayrılmadı?
Kuvvetli bir ihtimale göre,
bu ayrılmayış, Edirnenin ar
tık elde olmadığından ve çün
kü Lim ni adasmdaki mahpu
sun, yani Yıldırım Bayeziy şeh
zadesi ve yeni padişahın am
cası Mustafa Çelebinin oraya
varıp saltanatını ilân etmiş bu
lunmasmdan ileri gelmiştir, hat
tâ belki hareket derhal büyük
bir inkişaf arzettiği için II. M u
rat Amasyadan hemen ayrılmış
olsa dahi yollarda eğlenmiş, E-
dirneye gitmeğe değil de hemen
Bursaya gelmeğe bile cesaret
edememiştir...
Bursaya nihayet varıp kendi
B İRU N H Â Z İN E S İ İB R İK T A R AĞASI sine biat edilir edilmez, II. Mu-
KÂHYASI Sultan a p te s t a lırken ve rad’m verdiği ilk emirlerden bi
Saraydaki B irun h â z i n e s i ya y ü z ü n ü yık a rk en e lle r i ri, hayattaki dört biraderinden
n in k â h y a s ı d ı r . B a ş ı n d a ü s henüz pek ufak oldukları için
ne su d ö k e r d i. K ı r m ı z ı kaf
küf g iy m e k t e d i r . Elbisesi birer sancak beyliğine gönde
ta n , mor kuşak, kırm ızı
k ı r m ı z ı d ı r . Ş a l v a r da ekse rilmemiş bulunan ve Bursa s.a
şalvar, sarı yemeni g iy e r rayında yaşıyan Mahmut, Y u
r iy a kırm ızı olurdu, yem e
n ile r sarı renkte id i. le rd i. suf ve Ahmet Çelebilerin göz
lerine m il çektirmek olacaktı:
adam tarafından söylenmesi de tahnit edilen cesedin asker hü Bu zavallıların en büyükleri
tesirlerini -çoğaltıyordu... küm.darını görmek istedikçe, henüz sekizinin içindeydi.
Çelebi Sultan Mehmet bir kay loş bir odanın penceresinden Bu emri verdiği sırada genç
da göre hasta düşmesinden gösteriliyor ve ölünün başiyle padişah üç küçük şehzadenin
bir kaç gün sonra, daha zayıf kolları arkadan kımıldatılarak ağabeyleri olup bir müddet
bir ihtimale göre de altı ay bu hileler sayesinde hakikat önce İsparta sancak beyliği
yattıktan sonra ölünce, baş gizleniliyordu. ne yollanmış Mustafa isimli
ta veziriâzam Bayezit Paşa ol Tarihin kaydına göre, bu bir kardeşi daha bulunduğunu
mak üzere devlet erkânı A- vaziyet kırk bir gün sürmüş, elbette ki unutmuş değildi.
masyaya haberci yollayıp M u yani kırk bir gün Osmanlı tah Hattâ, belki bu hususta da ge
radı çağırdılar ve o gelip ken tı münhal kalmış ve II. M u rekli tedbirleri almış, yani bu
dişine biat edilinciye kadar, rat Amasyadan ancak kırk bir şehzadeyi zehirlemek, yahut
padişahın ölümünü ilâna cesa gün sonra Bursaya gelebilmiş, da sessizce ele geçirip Isparta-
ret etmediler. Mehmet Çelebi Çelebi Sultan Mehmedin ölü dan çıkardıktan sonra .«kârını
nin hastalığının devam ettiği mü de o zaman ilân edilerek yolda gördürmek üzere» bir
ne ve hastanın dışarı çıkması yeni padişaha biat olunmuştur. kaç adamı Bursadan yollamış
na hekimlerin müsaade etme Fakat Amasyadan Bursaya tı: Öyle olsa da bu adamlar İs
diğine orduyu inandnmağa da giden yol rüzgâr gibi uçan bey parta kasabasına varamıyacak,
aldıkları tedbirler sayesinde girler sırtında kırk bir gün soldan geri döneceklerdi,
süremiyeceğine göro bu gecikiş ( D e v a m e decek)
muvaffak oldular. Padişahın
:9
K a sım p a şa sırtla rın d a n , ta rih î İstan b ulun görü n ü şü ..
B lo zo fu De Lam artine^in
(1823 . 1883 de b ir ş a r k
s eyahatinden hatıralar, in tib a
Hamdi VAROĞLU kurlarım ızın
d e c e ğ in i
alâk a la rın ı
um duğumuz
celbe
kısım
l a r ı n a in h i s a r e t m e k şa rtile ye r
lar, d ü ş ü n c e l e r ve m a n z a r a l a r , De L a m a r t î n e için c a d d e l e r ye r ik tib a s e tm e ğ i f a y d a l ı b ul
y a h u t b ir s e y y a h ı n n o t l a r ı ) adlı a çtırm ış b ulun uy oruz, fa d u k . Ç ü n k ü e v v e lâ L a m a r t i n e ,
m e ş h u r eseri (1) b u g ü n k ü d ü n ka t, o n u n ş a r k ^ . m e k t u p l a r ı d e v rin in zihniyetine a z ç ok
y a k a r ş ıs ı n d a h a y li e s k im i ş b ir hâlâ T ürk okuyucusunun u y m ak la b era be r, y in e de en
m a n z a r a a rz e d er. F a k a t b il h a s m e çhulüd ür. «Yeni T arih in s a flı te n kitçi olarak k alm a
sa « İ s t a n b u l » k ıs m ı, ta rih m e D ünyası» bu çok e n tere sa n ğı b i l m i ş b ir y a b a n c ı m ü e llif
r a k l ı l a r ı n ı n , seve seve o^kuya- eseri, H a m d i V a r o ğ l u ' n u n sa ti r. S o n r a da, t e t k i k ve m ü ş a
c a k l a r ı s a y f a l a n ih t i v a etm ek l â h i y e t l i k a l e m i y l e T ü r k o- hed e k u d r e t i b a k ı m ı n d a n , ese
te d ir . L a M a r tin e , y a ş a d ı ğ ı ça kuyucusuna s unm aktad ır. rin in k ıym eti çok yüksektir.
ğ ın i c a p la r ı n a , te lâ k k ile r in e , De L a m a r t i n e ' i n s a tı r l a r ı ara
ka n a a tlerin e uym aktan geri tır. K i t a b ı n d iğ e r k ı s ı m l a r ı n d a sında te sad üf edeceğimiz h ü
k a lm a m ış , e se r in in İstanbul da m e s e lâ şöyle m ütalâalara c u m l a r ı n ı , ne k a d a r a ğ ı r o l u r
b a h s in e , T ü r k ruhunu r en c id e t e s a d ü f e d ilir : « T ü r k l e r i n , t a b i sa o lsu n, aynen tercüm e e d i
edecek m a h iy e t t e s a t ı r l a r sı atı y a h u t s a n a t e s e rle rin i b oz y o ru z . T â ki, T ü r k l e r i n a s ır la r
k ıştırm ak tan kendini a la m a m ış d ukları id d ia sı d o ğ r u değildir. boyunca, büyük m üe llif ka
T ü rk le r h e r şeyi h a li üzere l e m l e r iy l e dünyaya nasıl ta
(1) Souvenirs, impressions, b ı r a k ı r l a r ; o n l a r ı n y e g â n e t a h nıtılm ış o ldu k la rı, garb ın bu
pens^es et paysages pendant r ip ta r z l a r ı h iç b ir şeyi ısla h g a y r e tk e ş l iğ i k a r ş ıs ı n d a d a b i
un Voyage en Orient eu notes e tm e m e ktir.» z im y in e a s ır l a r boyu» ne k a
d'un Voyageur. B iz De L a m a r t i n e ’ in k i t a b ı dar b ig â n e ka ld ığ ım ız ib retle
10
ettikleri denizler, kıyılar, fü-
» « » iü ia sunlu şehir bunlar mı?» Diye
düşündüm.
Bütün cihangir •milletlerin,
dünya hâkimiyetinin timsali
diye, sıra ile, birbirlerinin e-
linden almağa savaştıkları,
hem Avrupaya, hem Asyaya
hâkim, dünya payitahtı bura
sı mı? Ressamlarla şairlerin,
tepeleri ve çifte denizi üzerin
de, körfezleri, surları ve dağ
ları ile çevrili, tabiatın hâzi
nelerine ve şarkın debdebesi
ne sahip olarak hüküm süren
beldeler melikesi diye tasav
vur ettikleri şehir bu mu? Ge
niş bir anfiteatr gibi oyulmuş
bağrında bembeyaz bir şehir
barındıran altın yaldızlı sırtı,
dumanh ve erguvanî bulutlar
arasında kaybolan Venüs’ü
İsclario B o u n d e l m a n t i ' n i n 1420 de y a p t ı ğ ı k ı y m e t l i b i r
ile, kara yapraklı dalları ma
Ç anakkale Boğazı liaritası..
vi bir denize gömülen Castel-
görülsün! Bu arada, bundan yıp aşmak, yahut karaya as lamare ormanlariyle, bizzat
y ü z yirnni sene e v v e lk i eski ker çıkarmak, hisarları arka Allah tarafından bu limanın
İstanb ulu, y in e Lam artine^in dan kuşatmakla kabil. Çanakka ağzında yapılmış dev ölçüde
k a l e m iy l e ç i z i l m i ş c a n lı ve zen le boğazı ancak Ruslar tarafın dalgakıranlar gibi, o muazzam
gin tab lolar halinde görm ek dan muhafaza edilirse zaptı koyu tıkayan, yamaçları asma
de, sa yın o k u r l a r ı m ı z için a y imkânsız olur (2). çubuklarının altın sarısına, vil
rı b ir z e v k o lacak tır ü m id in Hızlı akıntı, bizi Gelibolu-
deyiz. nun ve boğaz kıyılarındaki ka
sabaların önünden ok gibi ge
18 M A Y I S 1833
çirdi. Marmara adalarının, kar
Uyandığım zaman sabah ol şımızda gitgide büyüdüklerini
muştu. Süraltle giden geminin görüyoruz. Şimal rüzgârları
yardığı suların haşırtısını ve yolumuzu kestiği için, Avrupa
tekne etrafında kuşlar gibi cı sahili boyunca iki gün, iki ge
vıldaşan ufacık sabah dalgala ce gittik. Sabahleyin, Adaları
rının şıpırtılarını işitiyorum. ve solumuzda Yedikule surla-
Lombar kapağını açtım. Beyaz riyle İstanbulun sayısız mina
ve yuvarlak tepeler üzerinde, relerinin göklere yükselen kü-
Çanakkale hisarlarının beyaz lâhlarmı gördük. İlerledikçe
duvarlarmı, burçlarını ve top daha başka minareler görüyo
larının koskoca namlularını ruz. İstanbulu bu ilk görüşte,
gördüm. Boğazın bu noktada üzüntülü bir hayret ve hayal
ki genişliği ancak bir fersah, sukutu duydum. «Dünyaya hük
birbirinin tıpkısı olan Asya meden insanlar, Romayı ve
sahili ile Avrupa sahili ara Napoli kıyılarını, uğrunda terk
sında, güzel bir nehir gibi kıv
rıla kıvrıla uzanıyor. Hisarlar, (2) Bu âfâki mütalâanın ce
bu denizi, bir kapının kanatla vabını, Lamartine’e, Çanakka-
rı gibi örtüyor. Fakat Türkiye lede Türk askerinin yarattığı S elv ile r e l k a p l ı eski B e y o ğ lu ..
ile Avrupanın bugünkü duru büyük hamaset destanı ile ver ^ Edmonde de Apıicis’in bir
munda, geçidi denizden zorla mistik. gravürü —
A s ırla r ın b in b ir m acerasını g ö r m ü g G a l a t a k u l e s in in ve c i v a r ı n ı n , İki y ü z yıl e v v e lk i g r a v ü r ü . .
lâların beyaz renklerine boya temadiyen seyrediyor, bizi his kubbesi, güneş ışığında pırıl
lı, tepeleri volkanlı Procida ve sedilecek bir hızla yaklaştırı pırıl yanıyordu. Bu camilerin
îschia adalarile, Napoli kör yordu. Eski Bizansm Rum şuur tatlı gök mavisine boyanmış
fezine kıyas edilen yer bura ları köşesinde denize bakan Or duvarları, kubbelerinin kur
sı mı? Burada, hayali gözle taçağdan kalma, hantal ve abus şun örtüleri, onlara, porselen
rimde daima mevcut o azametli bir yapı yığını teşkil den birer âbide manzarası ve
manzara ile kıyas edilecek bir eden Yedikule surlsın önün cilâsı veriyordu. Asırlık servi
şey göremiyorum. Gerçi, gü den geçip, İstanbul evlerinin 1er, bu kubbelere, hareketsizz
zel ve nazlı bir denizde seya kenarında, Marmara denizinde, ve kara renkli tepeleriyle re
hat ediyorum, fakat üzerlerin bizim gibi şimal rüzgârlarınm fakat ediyor, şehirdeki evle :S
de yeknesak ve yuvarlak te şiddetinden liman dışında ka rin çfeşitli boyaları, İstanbulu
pelerin yükseldiği sahiller yas lan bir sürü geminin ve ka- bir çiçek bahçesini dolduran
sı gerçi ufukta Trakya yığm ortasında demirledik. Sa bütün renklere buyuyordu. So
Oiympe’inin beyaz karla at akşamm beşiydi. Sema mas kaklarda hiç gürültü duyulmu
rı var, fakat bunlar gök maviydi, güneş pırıl pırıldı. Is- yordu. Sayısız pencerelerden
te beyaz bir buluttan ibaret tanbulu hor görmekten yavaş hiç birinin kafesi açılmıyordu.
ve manzaraya yakından ihti yavaş vazgeçiyordum. Eski de Bu kadar kalabalık insanların
şam vermiyor. Körfezin niha vir surlarının artıklar ile şirin oturduğu bu yerde, bu kalabalı-
yetinde, kayasız, koysuz, girin bir şekilde yapılmış olan ve ğm varlığını belli eden hiç bir
tisiz çıkıntısız, aynı seviyede, üzerlerinde bahçeler, köşkler, hareket yoktu. Gündüzün ya
aynı yuvarlak tepelerden baş aşı boyalı ahşap evcikler bu kıcı güneşi altında her şey u-
ka bir şey görmüyorum. lunan şehrin bu kısım duvar yuyor gibiydi. Yalnız, her şe
Kılavuzun parmağını uzata ları, tablonun birinci plânını kilde ve her büyüklükte yel
rak bana gösterdiği İstanbul, teşkil ediyordu. Bu manzaranın kenlinin, her istikamette gi
Avrupa sahilinin büyük bir üstünde, kat kat basamaklar dip geldiği körfezde hayat var
tümseği üzerinde smırlanmış, gibi, sayısız binalar sedler teş dı. Her an, İstanbulun hakikî
beyaz bir şehirden ibaret. Bu- kil ediyor, aralarında, porta limanı ve Boğazın medhali o-
kadar uzak bir yere gelip ha kal ağaçlarının tepeleri ve ser lan Haliçten, pupayelken ge
yal sukutu aramağa değer miy vilerin sivri ve kara uçları gö milerin çıktığını, yanımızdan
di?» züküyordu. Onların da tepe geçip Çanakkaleye doğru u-
A rtık bakmak istemiyor sinde, oymalı minarelerile ye zaklaştığmı görüyorduk. Fa
dum. Bir yandan da, gemi mü- di sekiz büyük camiin yaldızh kat Boğaziçinin medhalini gö
12
remiyor, hattâ vaziyetîni bile binden geçerek Boğaz medha- tısı, bu yerde, Cenevredeki
anhyaınıyorduk. line doğru pupayelken yola Rhönes sulan gibi, şınitılı ve
Akşam yemeğini, bu muhte çıktık. Bir sürü demirli gemi mavi dalgacıklar teşkil edi
şem manzara karşısında, gü arasından dolaşarak yarım sa yordu. Bu sedler, dev ölçiide
vertede yedik. Türk kayıkları at gittikten sonra, şehir surla servilerle çınarların tepelerÜL-
gelip bize sualler soruyorlar, rının devamı olan saray du den altın yaldızh kubbeleri gö
erzak ve yiyecek getiriyorlar. varlarına ulaştık. Bu duvar züken padişahın sarayma ka
Kayıkçılar, şehirde vebadan lar, üzerine İstanbulun bina dar tatlı meyillerle yükseliyor;
hemen hemen eser kalmadığı edilmiş olduğu tepenin üç kıs bu sedlerde de öyle ulu ser
nı söylüyorlar. Mektuplarımı mında, Marmara denizi ile Bo viler var ki gövdeleri, duvar
şehre gönderdim. Saat yedide, ğaziçi ve Haliç kanalım, yani ları aşıyor, dalları bahçeler
Sardunya Başkonsolosu Mösyö İstanbulun büyük iç lim anım den taşıyor, yığm yığm yap
Truqui, elçilik subaylariyle ayıran köşeyi teşkil ediyor rakları denize sarkıyor, kayık
birlikte ziyaretimize geldi ve lar. Allahla insan, tabiatla sa la n gölgelendiriyor; kayıkçı
bizi Beyoğlundaki evine m i nat elele vererek, insan gözü lar, arasıra bunların gölgesin
safir olarak davet etti. Henüz nün dünya üzerinde temaşa e- de mola veriyorlar. Bu top a-
bir yangm geçirmiş olan şe debüeceği en harikalı manzara ğaçlar arasında, yer yer, sa
hirde oturacak yer bulmağa yı burada yaratmış veya bu raylar, kasırlar, köşkler, deni
imkân yok. Mösyö Truqui’nin noktaya yerleştirmişler. ze bakan oymalı, yaldızh ka
daha ilk görüşmemizde bize Budaklarımdan gayri ih ti pılar, eski ve acayip biçimli
gösterdiği lütufkâr dostluk ve yari bir nida yükseldi. Napoli bakır ve tunç top bataryalan
kendisine karşı duyduğumuz körfezi ile onım bütün füsu görülüyor; saray müştemilâ
incizap, teklifini kabul etme nunu ebediyyen ımuttum. Bu tından olan bu deniz kenarın
mize sebep oldu. M uhalif rüz muhteşem ve zarif manzarayı daki kasırlarm kafesli pençe
gâr hâlâ devam ettiğinden, herhangi bir şeyle mukayese releri sulara bakıyor, kafesle
gemiler bu akşam demir ala- etmek, hilkate hakaret sayı rin aralarmdan, dairelerin yal
mıyacaklar, gemide yattık. lır. dizil tavanlariyle bu tavanla
Büyük saraym uçsuz bu ra asıh âvizelerin pırıltıları
İSTANBUL
caksız bahçelerindeki çepeçev gözüküyor. Adım başında sa
20 Mayıs, 1833 re sedleri taşıyan duvarlar, rayın duvarma gömülü, zarif
Saat beşte, güvertede, ayak bizden bir kaç adım ötede, so- çeşmelerden, gelip geçenler,
taydım. Kaptan, denize bir fi lumuzdaydı; denizle araların hararetlerini söndürsünler di
lika indiriyor. Onunla bera da, suların mütemadiyen ya ye, mermer yalaklara şm l şı
ber filikaya bindim; denizin ladığı, taş döşeli ensiz bir kal rıl sular dökülüyor.
yaladığı İstanbul surları di dırım vardı; Boğazın ezelî akın (D evam ı var)
K ı z k u l e s i ’n in n a d ir resim lerinden b ir i - J . B. H l m a r i -
V e n e d ik t e T ü r k t ü c c a r l a r ı n ı n h a n d ep o la r ı (16 ncı asra a it bir gravürden)
■
■II
H a l v e t î l e r e m a h s u s d e v r a n z i k r i n i n blp e c n e b i ressam ta ra fınd a n tasvir e d ile n şe kil..
En s a l â h i y e t l i b i r k a l e m d e n ç ı k a n b u y a z ı , K a v a l a l ı M e h m e t A l i P a ş a d a n b a şlıy ar a k Kral
F a ru k 'a kadar, b ütün hü k ü m da rların m ace ralarını, karakterlerini, entrikalarını, bugüne
k a d a r if şa e d i l m e y e n hakikatlerle ortaya dökm ektedir..
o
M U N İS vetten hükümetini mahrum
bir akü.
s;
Tehlikeli zamanlarda bımu
isi Seyyit Ömer Mükerrem, Çeviren : kendisi de anladı. 1840 da dev
onu bu mevkie namzet gös S elâm i M. Y U R D A T A P letlerin, azli için müdahale
termiş, memleketin ileri gelen etmeleri m üm kün olduğunu
leri, büyük şeyhler ve bütün o hissedince Mısırlılara, onun
halk da buna muvafakat et tarafım tutmalarını ve devle
mişti. nin bütün icraatını mürakabe
tine dua etmelerini istedi.
ediyor, ona halkm şikâyetle
Ömer Mükerrem, o zaman Fakat, Mehmet Aliyi Mı
rini, ve isteklerini bildiriyor
ona şöyle demişti: sırlılara bakmadan m utlak bir
du.
«— Senden adalet ve iyilik idare kurmaîsmdan suçlandı-
Mehmet Ali, iyi bir otorite rabilir miyiz? Bunu yaparsak,
umduğumuzdan, şartlarımıza kurup mevkiini adamakıllı
riayet ederek valimiz olacak- bence ifrata varmış oluruz.
sağlamlaştırıncaya kadar Ö- Bir çokları bu hâdiselerin
sımz.»
mer Mükerremin mürakabe- 1809 da cereyan ettiğini unu
Şüphesiz ki Ömer Müker lerini ve bazı işlere karışma tuyor. 1809 da ise, dünyada,
rem, burada «şartlarımız» tâ sını kabul etmişti. Ondan son millet tarafından idare ve mü
birinden, halkı temsil ^ e n ra Ömer Mükerremden ve bü rakabe edilen lancak üç h ü
Ömer Mükerrem ile büyük tün halktan kurtulm ak için kümet vardı: İngiltere, Birle
şeyhlerin seçtikleri valiyi mü ne lâzımsa yapmaya başladı. şik Amerika devletleri, İsviç
rakabe etmeyi kastediyordu. Şüphesiz ki, bunu yapmakla re birliği..
Nitekim öyle olmuştu. Ö- kendini çok mutazarrır etti. Diğer devletler ise müste
mer Mükerrem, Mehmet Ali- Ona bu memlekette hakiki bit ve mutlak idareli hükû-
20
metierdi. dusuna hazırladığı zaferleri si- daleti namma bu adamm ne
Şarkta, devlet işlerim, âmir lemem. Bu ordunun başmda fazla, ne eksik, hakkım ver
leri murakabe etmenin ne de da oğlu İbrahim vardı. meliyiz..
mek olduğunu bilen kimse Sudan’m fethini düşünen ve 1800 senesindeki Mısırla 1839
yoktu. bunu kuvveden fiile çıkaran senesindeki Mısırm arasmda
Ömer Mükerremin Mısırda Mehmet Aliyi unutamam. ne büjrük farklar vardır.
milletin mürakabesi altında A ltm aramak veya Sudan Fakat, bu adamm kusurları
ve seçeceği bir hâkim in idare lıları askere almak için buna m da belirtmemiz lâzımdır. O-
edeceği bir hükümetin kurul teşebbüs etmiş olabilir. Fakat nun şiddetli ve müstebit ida
masını istemesi, ileri bir gö netice, Sudanı Mısıra, Mısırı re şeklini, egoistliğini göste
rüştü. Mehmet Aliye koştuğu Sudana bağlamaktır. Bu m u ren sert darbelerini, halktan
kaddes bağdır.' dedikleri gibi, uzaklaşm.asım ve yalnız ailesi
şartlar da bugün «Anayasa»
dediğimiz şeydi. her işin sonuna bakılır. ne ehemmiyet vermes.ini zik
Eğer Mehmet Ali, o şartla Islahatmın son hedefi ordu retmek icabeder.
ra riayet ederek ve Mısırm daydı diyenler var. Güzel, bu Zamanmın en zeki adamla
ileri gelenlerin kontrolü altın ordu kim in için ve kimler rından biri olan Mısırlı Ab-
da hüküm etini idare etseydi, den müteşekkildir?. On doku dürrahman Elceberti, Meh
zuncu asrın başmda, büyük bir met A li hakkmda en isabetli
ne olurdu?.
ordu hazırlamadan bir devlet hükm ü veren adamdı.
Bu memleket bir kaç on se
kurulabilir mi? «Mehmet A li paşanm eline
ne ileri giderdL
düşen fırsatlar, devrinin hiç bir
Fakat o, istibdadı tercih et
hükümdarına nasip olmamıştı,
ti ve 13 Ağustos 1809 da Ö-
Onun azimkârlığı, idareciliği,
mer Mükerremden kurtuldu.
mertliği yanmda bir parça da
Bundan dolayı muahaze ede-
adalet ve hakseverliği olsay
miyeceğimizi söylemiştim..
dı, asrmm harikası, bulun
Çünkü, - hükümet sistemi ba
maz adamı olurdu...»
kımından - asrımn zihnitye-
Mehmet Ali, son günlerin
tini taşıyordu: Mutlakıyet zih
de takip ettiği yolun hatalı ol
niyeti., sonra, otoritesini iyi
duğunu anlamıştı.
kullanıyordu.
(Balmirston) onu benlikle
Biz burada hakikatleri zik itham etmekte ve şöyle de
rediyoruz. H alkm hisleriyle mektedir:
oynamak istemeyiz. İnsanların «O, kendi hesabma çakşır
hisleriyle oynayan kimselerin S ait P aş a dı. Onu destekleyen bir halk
âkibetlerini gördük. H üküm kütlesi yoktur. İngilterenin h ü
lerimizde âdil, mütalâaları O devir ki, Napolyon’un as cumuna uğradı, Fransa onun
mızda olgun olmaya çaüşaca- rıdır. Savaşların, kuvvet ve ta yardımına koşmadı. O s m ^ lı
ğız. hakküm lük asndır. hükümeti de ondan intikam
Adalet, Mehmet Alinin M ı Her şeyi ordu için yaptığı almaya başladı. Hepsi, onun
sır’a büyük h izm ^le r yaptı nı kabul edelim, bu düşünce hesabını tasfiye etmeğe elbirli
ğını belirtmemizi icap ettiri nin, memleketi uyandırdığmı ği etmişlerdi. Son dakikalar
yor. adlarını tarihinden silemiye- da Mısırlılardan kendisine
İyi hatırlarım (Reisicum ceğimiz kahramanlarm yetiş yardım elmelerini ve onun için
hur) Albay Mehmet Necip ge mesine âm il olduğunu kim in dua etmelerini istedi. Fakat,
çen Temmuzun 23 ündeki nut kâr edebilir. Bu kahramanlar, iş işten geçmişti.
kunda, Mısır ordusunun şerefli sırf Mehmet A linin zamamn- Belki de aptallaşmasma, çıl
mazisinden bahsederek Avru- da yetiştikleri için m i tarih dırmasına ve 2 Ağustos 1849 da
panın kapılarmı çaldığım söyle sayfalarından çıkaracağız? ölümüne bu sebep olmuştu..
misti. Şunu belirtmek isterim Rıfaa R âfi’i, Haşan İsken- ★
ki, bu orduyu hazırlayan ve derani’yi, Mehmet Biyomi’yi,
^Avrupanın smrr kapılarmı çal Haşan Elverdanı’yi, Ahmet
İbrahim Paşa
maya gönderen Mehmet A li’dir. Yusufu ve bir çoklarını nasıl Mehmet A li Paşaya yardım
Onun içindir ki, Mısır tarihin unutalım !. edenlerin başmda oğlu İbra
döl, Mehmet Alinin Mısır or O halde memleketimizin a him gelmektedir. Bu haneda-
21
nm içinde, yegâne Mısırlı, İb- Mektepleri kapadı, mensup ku çekmekle vakit geçirirdi.
rahimdi. Hisleriyle Mısırlı de larm ı dağıttı. Rıfaa Rafiiye Sait, onun tipindeki adam
mek istiyorum. O kendini öy etmediğini bırakmadı. Ordu lar gibi gayet uysal ve eli a-^
le sayıyor, ailesini sevmiyor yu alçalttı, mekteplerini ka çıktı.
du. Ekser vaktini yerlilerle ge pattı. Ve fabrikaları ihmal et Fakat bu uysallığı ve cö
çiriyordu. Büyük Mısır zafer ti... mertliği yalnız milletine de
lerinin ve fütuhatının kahra Cariyeler, köleler ve harem ğil, herkese karşı idi.
manı oydu. ağaları arasında sefih bir ha Halkın, ağır yükü altında in
Evet, müverrih «Elceberti»; yat yaşadı ve nihayet onlar lediği bir çok vergileri indir
babası onu Elsaid bölgesi tarafından öldürüldü. Evet., mis, devlet işlerini idare etmekî^
ne hâkim tayin ettiği zaman, bir gün o cariyeler ve köleler te yardımı olsun diye bir hü
gösterdiği şiddet ve zulmü bir oldular ve onu Benha’daki kümet meclisi kurmuş, Meh
tenkit ediyor, bunda haklıdır. sarayında öldürdüler. met A li paşanın ve Abbas pa
İbrahim o sıralarda büyük O kaba eliyle babasının ve şanın orduda kojrmuş olduk
hatalar işlemiş, bir çok adam . ağabeyisinin kırk senede yap ları kayıtları kaldırmış. Mısır
ların felâketine sebep olmuş, tığını altı senede yok etti. lıların subay olabilmelerine mü
bazı kereler gayri İnsanî hare Bilmiyorum, hangi akıllı ve saade etmişti. Köylüleri pok
ketlerde bulımmuştu. mütefekkir zat bunu söyledi: sever, onlara yardım etmekten
Lâkin dedikleri gibi iylik- «Mehmet Ali Paşa ile oğul geri durmazdı. Bir gün, köylü
1er kötülükleri yok eder. ları arasındaki fark, baba de bir kadına (450) altın ihsan
İbrahim paşanın, yeni M ı
sır ordusunun ilk muzaffer
Mısırlı kumandanı olması k â
lirerek öldü, onlar da deli o-
1arak doğdular.»
Abbas da, bu delilerin ilki
etmişti.
Ayni zamanda Fransızlara,,^
İngilizlere ve Osmanlı hükü
\
fidir. idi..
metine de ayni cömertliği ve
Onun elde ettiği büyük za
uysallığı göstermişti. ^
ferler, bugün kendi adiyle a-
nılan meydandan heykelinin Sait Mısır’ın başına bir çok dert
kaldırılmasını istiyenlere m u Said’in en mümeyyez vasfı, 1er açan Süveyş kanalının haf
halefet etmemizi âmirdir. Çün bütün işlerinde tesiri görülen riyalinin imtiyazını F. De Las-
kü bu heykel' yalnız İbrahim saflığı idi. Bım u yüzünden ve seps’e vermiş, Avrupa banka- ;
için değil, Mısır ordusu ve za halinden anlamak kabildi.. larına, faizine bakmadan avu
ferleri için de dikilmiştir. Çok şişmandı. Hayret edilecek cunu açmış ve memleketin i î ^
derecede oburdu. tisadiyatına ağır bir darbe t e ^
★
Bahriye mektebinde arkadaşı kil eden İngiliz, Fransız şir-^
Abbas I olan F. De Lesseps, yemek ketlerine imtiyazlar dağıtmış
Bahis, Abbasa intikal edin sıralarında herkese verilen ma tı.
ce, kendimizi başka bir âlem karna payını Saide bırakmak OsmanlI padişahına hoş gö
de buluruz. suretile onun dostluğunu ka rünmek için donanmayı par
Mısır, onun hükümdarlığı zandığım söylüyor. çalamış, tahtalarını satmıştı.
zamanında bir çok talihsizlik Bu makarna ikramı, Saidin, Onun zamanmda, yabancı dev
lere uğradı. Abbas I. hayatın De Lessepe’e olan itimadını ar let konsolosları, memleketi sö.
da hiç ışık görmeyen bir ada tırmış ve ona Süveyş kanalını mürdükçe sömürüyorlardı. On
ma benziyordu. Bir kerecik ol açmak müsaadesini vermeğe lar âdeta devlet içinde dev
sun İnsanî bir duygu duyma âm il olmuştu. letti.
mış, dünyadajı haberi olma Tenbeldi, iş yapmayı, ken Sait, paranın kıymetini bil
yan bir cahildi. Kaba, saba bir dini yormayı sevmezdi. mezdi. Bir taraftan ahr. Bir
adamdı, ne ailesi onu sever, Babası Mehmet A li paşa, taraftan verirdi. Parası tüke
ne de o ailesini severdi. Her ona günde iki saat, Nil neh nince borç ahr, memleketin
kesten şüphe ediyor, herker. rinde kayığa binip kürek çek istikbalini rehine koyardı. Bu
de ondan şüphe ediyordu. A- meşini emretmişti. Sait, ar nunla beraber, son derece iyi
ile efradının arkasından hafi- kadaşı F. De Lesseps’in N il ke kalpli, merhametli bir adam
yeler, casuslar koyardı. Etra narındaki evine kadar kürek dı. Bir keresinde, ay başı gel
fını karanlıklarla sârdırırdı. çeker, oraya varınca kayığı diği h,?ade, devlet lılaz&nesin-
Çünkü ancak karanlıkta yaşı- bağlar, eve g;irip iki saatten de memurlara verilecek kâfi
yabiliyordu. kalan zamanı kürek yerine uy miktarda para bulunmayınca.
22
maya devam etti. Bu borçlar Düşmanlarını, İstrikinin’-
saraylarındaki bazı eşyaları sat
onu ve Mısır’ı boğdu. le harcadığmı, bir ziyafette
tırıp maaşlarını dağıtmıştı.
«Onu mazur görmek lâzım memleketin eşrafından ona ya
★
dır. Çünkü Osmanlı hüküme kın adamı zehirlediğini söy
İsmail ti onun sırtinı kamçı'üyor. Av lerler.
rupa devletleri de onu çem M a d a ly a n ın öbür tarafı :
İsmail’in devrine geliyo
ber içine alıyordu» diyorlar. Fakat, İsmaU’in yalnız bu
ruz.
Bu, öyle bir devir ki, ci Bizce, bu bir özür değildir. cephesini gören, tarihî bir şey
nayetle başlar ve cinayetle Mânâsız ve ehemmiyetsiz bir yazmak için eline kalemi al
(Hidevi) ünvanını almak için mamalıdır
biter.
İlk cinayeti: Kefrüzzeyyat milyonlar harcamasına ne lü İsmail, her şeye rağmen,
köprüsünün açılışı ve rakiple zum vardı! memlekette hamle yapmış bir
İsmail’in saltanatın evlâtla adamdır. Mehmet Ali; Mısır’a,
rinden bazılarının öldürülme
rında kalması, Mısır tahtından ileri ve çalışkan dünyanın ka
si...
Mehmet A li’nin diğer aile ef pılarını açmışsa, İsmail de o-
İkinci cinayeti; israf ve ho
radının m ahrum bırakılması nu bu kapıdan içeriye sokmuş
vardalığı ile Süveş kanalı me
için OsmanlI hükümetinden ve yoluna devam etmesini sağ
selesinde memleketin menafi-
ini satmasıdır. büyük meblâğlar mukabilinde lamıştır.
fermanlar koparması, affedi İsmail, Mısır’ın Sudandaki
Üçüncü cinayeti: Mısır hal
hakkını teyit eden ve ona A f
kının hakkını yemesi, memle lir şey değildi.
keti ecnebi, boyunduruğuna Müverrihlerden biri, İsma- rika ailesinde iyi bir mevki
sağlayan adamdır. Bugüne ka
teslim etmesi ve m illî duygu
dar fütuhatçı Mısır ordusu
lan hiçe sayması..
nun 1875 de Musavva’ ve Zey-
O, sefih bir mirasyedi idi.
la’ın üstünde bayrağını dal
Halkı çahşkan ve büyük işler
galandırdığı günlerin hatırala ,
başarmaya kadir, zengin bir
memleketin tahtına varis ol riyle öğünmekteyiz.
Coğrafya cemiyetini kuran, j
muştu. Bu mirası yok etti.
Mariette te Maspieo’ya kadim ,
Onun için zekidir, diyorlar
Mısır’ın şanh tarihine ait keş- !
dı. Ondan bu vasfı kaldırma-
fiyatlarda bulunmak için teş- j
hyız. Zeki olmuş olsaydı, or
vik ve yardım eden, rasatha
dusunu Afrikada fütuhata har
camaz, Osmanlı hüküm etin neyi ve operayı inşa ettiren ve
Mısır’ın üzerinden asırların
den istiklâlini almak için, şu
na buna milyonlar yedirmez tozunu müthiş bir şiddetal sil
di. Beşer tarihinde bir insa ken, İsmaildir.
İ s m a il Paşa Tarihte bir hakikat vardır.
nın milletinin istiklâlini rüşvet
Onu İsmail’in hükümetine tat
le almaya kalkıştığı görülme
il’in m alûm yerlere harcadığı bik edersek, onun iyi tarafla
miştir. Fakat İsmail bu zihni
paraları tesbit etmiş. K ırk dört rından birini meydana çıkar
yette bir adamdı.
Hükümetinin ilk yıllarında, milyon sterlini geçmemiş. Ge mış oluruz:
lirin ye istikrazların yekûnu, Halkın şikâyet ettiği ve şi
Amerikadaki dahilî harp do-
yüz elli milyon sterlin oldu kâyet seslerinin duyulduğu bir
layısile, memleketin geliri bir
ğuna göre, aradaki yüz küsur devrin hükümeti çok kötü
hayli yükselmişti. Öyle ki, M ı
milyon sterlin nereye gitmiş? dür, denilmez. Çok kötü dev
sır’ın senevî pamuk satışı on
Bu cihetten İsmail çok gad rin gölgesinde şikâyet dinle
dört milyon Sterline yüksel
dardı. Süveyş kanalmın açılış mezsiniz, hükümet bütün, ses- ,
mişti. Bunun ebediyyen devam
edeceğini zannetti, bu m ühim töreninde verdiği muazzam zi leri boğmuştur.
yafetler ve bu uğurda oluk İsmail’in devrinde, millet
geliri har vurı;p harman sa
gibi akan altınlar, prenslerin nefes almış, şikâyet etmiş, ba
vurmaya başladı. 1865 sene
muhteşem düğünlerindeki is ğırmış ve patlamıştır. Onun
sinde birdenbire, Amerika iç
raf at.. ve canlarına kıydığı in zamanında halk, Mehmet A-
harbi duruverince, Mısır’ın ge
sanlar. li’nin' zamanınmkinden daha
liri iki milyona indi.
Bunların hesaplarını ver çok serbesttir.
İsmail, masrafını kısmadı,
(Sonu gelecek s a y ı d a )
sağdan, soldan istikrazlar yap mek ne güç!
23
Abdülhamfd Sarayında Çerkezler:
V a l id e S u l t a n ve h i z m e t i n d e k i c a r i y e l e r (Melling’in tablosundan)
Haremden Mektuplar
Yazan ; Sirkeci istasyonunun karşı
B u ya zı serisi, tarih im izd e M. Ç a ğ a t a y ULUÇAY sındaki burundan, Ahırkapıya
y e p y e n i b ir u f u k a ç a c a k t ı r , kadar uzanan sahil şeridinin ü_
I zerinde mermer direkli, kurşun
çünk ü bugüne kadar meçhul
k a l m ı ş b ir ç o k t a r i h î ha ki- kubbeli köşklere baktıkça insa
den hükümdar, nam ve şanı nın gönlü açılır, ruhu şenle-
k a t l a r ı a n c a k b u ya zı serisi
na lâyık bir sarayda oturur, nirdi. Sahilden Mecidiye köş
ile öğre n e c e ğ iz . Ve b u ya zı,
sefer dışında imparatorluğu künün bulunduğu yere -kadar
O s m a n l I h a r e m i için b u g ü n e
buradan idare ederdi. Bursa uzanan geniş arazi, setlere ay
k a d a r y a z ı l a n l a r ı n ne k a d a r
ve Edirne sarayları bir tara rılmış, her şeddin üzeriae ne
ha y a l m a h s u l ü ve u y d u r m a
fa bırakılırsa, İstanbulda Fa fis pancurlu ve danteleli köşk
o l d u ğ u n u da m e y d a n a ko y a
tihin yaptırdığı eski ve yeni 1er yapılmıştı. Köşklerin etra
çaktır. Y m e b u y a z ı d a , b ir
saraylar, devirlerinin en güzel fında bahçeler, bahçeleri birbi
çok O sm anlI s ultan ların ın ,
binalarıydı. Bilhassa Kanunî rinden ayıran tahta duvarlar
bugüne kadar neşredilm e
ve ondan sonraki hüküm dar
miş m e ktuplarını ilk defa
lar, Sarayburnuna inşa ettirilen
o k u y a c a k s ı n ız .
yeni saraya bir çok kasırlar
ENİ zamanların en kuv ilâve ettirerek burasını ikinci
vetli impiaratorlukla- bir İstanbul haline koydular.
rından b'drisilni kuran Boğazdan ve Adalardan bakı
OsmanlIların; 'üç ^ kıtada da, lınca serviler arasında yükse
ülkelere hükmettikleri, her len kurşun örtülü kubbelerin,
kesçe malûm bir hakikattir. çeşitli ağaç ve çiçekler altın
Bu imparatorluğu idare e- da dinlendiği görülürdü.
vardı. Her köşk, bahçesinde ha l^rde, değerli taşlardan yapıl- ğunda cümle ve gramer hata*
vuzlar, içlerinde pırıl pırıl par- miş kopça ve düğmeler de, ları olduğımu, yayın esnasında
lıyan fıskiyelerle yıkanırdı. Ha ayağa giyilen p ın l p ın l ve çe göstermeğe çalışacağız. Kadın
vuzların kenarlarındaki kame şit çeşit renkleriyle gözleri do ların devşirme olduklarmı is
riyeler, çiçek saksıları, mey yuran ve dolduran minnecik ter pat edecek, hatalarmı göste
ve ağaçlan ve nihayet ıhlamur likler de ayrıca bir zarafet ve recek pek çok yanlışlıklar da,
luklar, bu bahçelerin en gü yüzellik vardı. mektuplar da vardır. Böyle
zel süsleriydi. olmakla beraber, bunlarm ta ‘
İşte bir zamanlar dünya poli
Sevimli köşklerin biricik tıkasım ve mukadderatını elle rihte olduğu gibi, edebiyatı
dekor ve kemeri, dünyanın rinde bulunduran Osmanlı pa mızın çeşitli devirlerinin üslû
çeşitli yönlerinden getirilen dişahları, kısaca tarif ve tavsi bunu mektup dilini ,ve tarzla
meyve ağaçları, lâle ve gül fini yapmağa uğraştığımız, her rmı göstermeleri bakımından,
bahçeleriydi. Kasırlardan içe birisi başlı başma bir âlem o- büyük kıymet taşıdıklarında,
ri girilince sofalar, hünkâr ab- lan, böyle kasırlarda ve âlem şüphe yoktur.
dest odası, Kızlarağası, Si- lerde yaşarlardı. Padişah kadm ve kızlarına
lâhtarağa odaları ve nihayet ait mektuplar, Fatih ile başla
Buraya esefle şunu da ilâve
kadın efendi ve valide sultana makta, Sultan Abdülâziz ile
edelim ki, sarayın teşkilâtı lâ-
ait odalar, devirlerin en m u sona ermektedir. X V II ve
yıkı veçhile aydmlanmış de
tena yerli ve yabancı kumaş- X V II. Yüz 3allara ait mektup
ğildir. Hattâ «Zillullah-ı fil-
lariyle süslenmişlerdi. Kasır lar ise petk azdır. Buna mu
âlem», «Sultanülberreyn vel-
ların tabanını, mevsimine gö kabil X V Yüzyılın ikinci ya
bahreyn» sıfatlarım taşıyan
re, Mısır hasırları, nihali, î- rısı ile X V I. ve X IX . Yüzjnl-
OsmanlI padîşahlarmm; bun
ran halı ve seccadeleri örter lara ait mektuplar ekseriyeti
ları söylemekle hiç bir zaman
di. Her odanın tavanmda, bü- teşkil edör. Bımun sebeplerim
hepsiain iyi bir lahsil gördü
lûr fenerler veya kandiller a- X V ve X V I asırlarda padişah
ğünü iddia etmiyeceğiz. Bil
sılıydı. Odalarda sedirler, üzer kızlannm evlenince kocalariy
akis, mektuplardaki yazılarmm
lerinde kadife veya diğer kıy le beraber İstanbuldan aynL
çirkia, girift, ve okunaksız ol-
metli kumaşlardan kaplan malarında, padişah kadınları
duğupnu ileriye süreceğiz. Ço-
mış minder ve yastıklar vardı. nın, ekseriyetle oğuUariyle
Pencereler ve kapılar, renk beraber sancaklara gönderil
renk kadife perdelerle örtülüy melerinde, padişahların sık
dü. Odalarda dünyamn dört sık seferde budunmalarmda;
bucağmdan getirilmiş billûr, X IX . Yüzyılda ise padişahların
altın ve gümüş kaplar vardı. X V ve X V I. asırlarda olduğu
gibi İmparatorluk dahilinde ge
Harem de, yukarıda izah ve
zilere çıkmalarında, kısa m üd
tasvirini yaptığımız eşya ve
detler için de olsa, kadm efen
mobilyelerle süsilenmişti. Ka-
di ve çocuklarından ayrı ya
din efendiler, ikballer, usta ve
şamlarında; bu suretle sık sık
kalfalar, ayrı ayrı dairelerde ya muhaberetta bulunmalartnda
şardı. Her dairede, bir evde
aramak lâzımdır.
bulunması icap eden odalar
Bunları yazmakla, bizim e-
ve mobilyeler mevcuttu. Bu o- le geçirdiğimiz mektupların,
odaların her yerinde, her in-
Osmanlı padişahlannm hüküm
sanm rüya ve hülyasmı nef ran olduğu zamanlara ait, ya
sinde toplayan ve padişahın
zılmış muharreratın hepsi ol
haremine dahil olan dünya
duğunu hiç bir vakit iddia et
nın en güzel kadınları yaşar
tiğimiz akla gelmesin. Bunlar,
dı. Başlarmda hotozlar, göğüsle sultan, kadın efendi ve kızla
rinde en kıymetli taşlardan ya rının yazdıkları mektupların
pilmiş ziynet takımları, belle belki de binde biridir. Fakat o
rinde kemerler, bu su gibi akan mânah ve muammalı âlemden
İlâhî vücutlara ayrı birer gü İşte g a r p resam lan n ın haya bize kadar geldikleri için en bü
zellik verirdi. înce ve narin l in d e y a ş a y a n H a r e m . . yük kıymet ve haberler mahi-
roplarm üzerine giyilmiş kürk (Edmonddo de Amicis) den yetindedirler.
28
inkılâp tarihimizde böyuk yeri ve rolü olan:
Konuşan : K A N D E I V I İ R
Muazzez ÇIĞ
Arkeoloji Müzesi Su
mer ve Eti Çivi ya
zılan mutahassısı
1
M ecm uam ız, m e m l e k e t i m i z i a l â k a d a r eden ve ş i m d i y e k a d a r n e ş r e d i l m e m i ş pek kıym etli
t a r i h î t a b l o l a r l a s a y f a l a r ı n ı s ü s l e m e k te d e v a m e d e c e k tir . B u r a d a gördüğünüz re s im , Bo-
____ ğ a z iç in d e b ir eğle n c e â le m in i ca n la n d ırm a k ta d ır.
mükemmel kerrat cetvellerile cüme ederek böylece lügati şiirler, darbımesel, hikâye, di
teferruatlı problemler ve çö hazırlamışlardır. daktik tipte bilgi veren yazı
zülüşleri yazılmıştır. Lisan sa lardır.
hasında Sümer gramerinia ted Sümer programınm ikinci
kısmı olan edebi ve yaratıcıh- Öğretme metot ve tekniğine
ris programında ehemmiyetli
ğına gelince: Milâttan evvel ü- gelince: bu hususta bize ma
bir mevkü olduğunu görüyoruz.
çüncü binin ikinci yarısmda, lûmat verecek kaynak çok az
Mektep tabletleri arasında
fiil tasriflerini, isim terkiple meydana getirilmiş ve inkişaf dır. Bir vesikada talebenin
ettirilmiş olan pek çok ve bir gün evvel tableti hazırla-
rini gösteren uzun listeler var
muhtelif edebi kompozisyonla dığmı, ertesi günü çahş-
dır. Üçüncü binin sonlarına
rın taklidi, kopyası ve tetki tığmı görüyoruz. Müdürün yar
doğru Samı olan Akadlarm,
kidir. Bu eski edebi nevileri dımcısı olan şahıs, talebe için
tedrici olarak Sümer ülkeleri
yüz kadardır ki, bunları numa yeni bir tablet daha hazırhyor.
ne doğru sokulması ve onları
Talebenin bir tableti çahşma-
zaptetmeleri neticesi eski öğ ralandırmışlar ve kataloğları-
sı ve kopya etmesi için bir hay
retmenler tam mânasiyle be nı yaptırmışlardır. Ekserisi şi
li emek sarfettiğinden şüphe
şeriyetin en eski lügatini ha- ir tarzmda olan bu edebî ne
vilerin, uzunlukları 50 satır.^ edilemez. Kopya edilen tablet
zırmışlardır. Samî fatihler yal
dan 1000 satıra kadardır. Bun m üdür ve yardımcısı tarafm-
nız Sümer yazısını iktibas et
dan kontrol ediliyor. Bazan,
mekle kalmamışlar, Sumerle- lardan şimdiye kadar bilinen
leri Sümer tanrı ve kahra- yaplış bulunduğu zaman ceza
rin yüksek ve zengin edebiya
landınhyor. Talebe vazifesini
tını kendilerine hazine yap manlarmm yaptıklarmı, tem
eve götürüp babasına da öğ
mışlar ve Sümer dili, konuş sil ettikleri işleri ve geçirdik
rendiklerini okuyabiliyor.
ma dilinden çıktıktan sonraya leri maceraları şiir tarzmda ö
kadar onun üzerinde çalışmış, ven destan ve mitolojiler, kral, Sümer mekteplerinin tedri
ve taklit etmişlerdir. İşte bu ve tanrıları için yazılan İlâ satında hafıza muhakkak ki,
nun neticesi pedagojik ihtiyaç hiler, Sümer memleketinin m ühim bir rol oynamıştır. Ho
tan dolajn Sümer kelimeleri harap olmasmdan mütevellit ca ve asistanlar,
ve cümlelerini Akat diline ter duyulan elemleri ihtiva eden ( S o n u g elecek s a y ı d a )
40
Eskilerden segmeier;
Meyhane
Âlemi
Yazan ;
S elim Nüz het^ G E R Ç E K
z u n kış gecelerini k ı
U saltmak ve akşam cılık
zevkini uzatm ak için,
bugün olduğu gibi, eski de
virlerde de, içkiye düşkün-
lerin meyhaneye gitm ek â-
detleriydi. Fakat eski m ey
haneler bugünkülerden çok
farklıydı.
Eski meyhanelerin nasıl
olduğu yalnız ağızdan kapm a
m alûm at ile bilinm ektedir. Eski b ir m i n y a t ü r o la n b u resim , o d e v i r l e r d e k i m e y h a n e l e r d e n
B unların b elli başlılarından b irin in iç in i g ö steriy or. İşret e d e n ler, t a h t a ta b la la rın b a ş ın a
ancak Samatyada b ulunan o t u r a n l a r ve ç e n g il e r i n ç a lg ıs ın ı d i n l i y e r e k , o y u n u n u se y re d e r e k
A ltın Oluk, G üm üş H alkalı,
i ç k i l e r i n i iç e rle rd i. T e z g â h ve f ı ç ı l a r a r k a p l â n d a g ö r ü n ü y o r .
Dış K alpakçı, İç K alpakçı gi
bi birkaçının ism i ötede be
tiğim iz perakende m alûm ata gâhı b ulunurdu. B u tezgâhın
ride zikredilm iştir. Diğer
göre, bunları tarif edelim. kapı karşısında olduğu n adi
semtlerde de bu isimlerde ve
ren vâk i idi.
buna benzer m uhtelif isim
Meyhanelerin b ir kenarı
lerde meyhaneler m evcut
Eskiden, daha nezih gös na da mezeci tezgâhı konur
muş.
term ek için, şerbethane de du. Tezgâhta, şim diki gibi ra
B u eski meyhanelerin ismi nilen bu meyhanelerin sokak kı, şarap kadehleri ve su bar
çokça anılm adığı gibi resim kapısı dışına, tabelâ m aka dakları ile ufak tabaklar için
leri de yapılmazmış. B u ld u m ında, bir hasırlı asmak â- de, mevsimine göre, mezeler
ğum uz onsekizjnci asrın son detti. K apıdan içeri girildiği bulunurdu. Tezgâhın önünde,
larında yapılm ış yegâne zaman kapıya yakın bir yer üst tarafa doğru, k u lp la rın
resme ve rasgeldikçe kaydet de, sağda veya solda, işret tez dan asılmış birçok k üçük ib
rikler vardı. B u n lar tezgâhın gibi m ahiyetini meydana çı olanlarını davet müdavim-
süsleriydi. kardığından meyhaneler kav lerce hiç ih m âl edilmezdi.
Meyhanenin içi m iny atür gacı herifleri birer bahane Ç ün k ü meyhanede aranılan
de g örüld üğü gibi, etrafına ile savmıya çalışırlar; arif ve başlıca vasıf ince zevk ve sa-^
dört ayaklı hasır iskemleler zarif m üşterileri de .tü r lü m im i hava idi.
dizilm iş tahta sofralarla iio- tü rlü ikram la avlam ıya u ğ B u sebepledir kî, meyhane
luydu. raşırlardı. eski devirlerde hiç eksilmi-
Meyhanelerin bazılarının Meyhanelerde, daha ev yen meyhane aleyhtarlığına
şırvanı da vardı. Bazılarında velden sipariş edilmezse, çal m ukabil, tecellisinin p arlak
dayalı, döşeli birer, ikişer o- gı bulunm azdı. Fakat m ü d a lığından, m üd avim olmıyan-
da da bulnurdu. B u üst k a vim lerin içlerinde eksik ol- lardan tıp k ı m üd avim olan
ta, tabiatile m üdavim lerin m ıyan hanendeler, sazende lar gibi, daim a çok hararetli
üste gelenleri çıkarılırdı. ler sayesinde, ufak b ir rica m üdaf ileri bulm uştur. K a
Tavanın ortasına itina ile ve niyazdan sonra, meyhane zasker B âki, koca kavuğuna
yapılm ış, cilâlanm ış küçük nin âhengi tem in edilirdi. rağmen:
bir fıçı asmak da büy ük bir Her günün gecesi, her ne Hoş geldi hana m eyhanenin
zinet sayılırdı. Bazan da a l şenin kederi olduğu gibi, âhü havası
tında, ortalama, içi sardalya meyhane âlem inin de safası B illâ h güzel yerde yapılm ış
dolu b ir fıçı da konulurdu. ve cefası çoktu. yıkılası.
★ ' M eyhanenin safası tabiat demekten çekinmemiş, hattâ
Y eniçerilerin ilgasından ehli, lâtif m izaçlı olanların, ondan daha mutaassıp olm a
evvel b ü y ü k meyhanelerin içk inin cilâsile parlıyan ze sı lâzım gelen şeyhülislâm
m ünasip m ahalline b ir çıngı k âların ı oradakilerin istifa Yahya da:
rak asılması da m utattı. Mey desi için, m usiki, şiir ve n ü k Mescitte riya pişeler etsin ko
hanenin kapısı önünde a k te halinde sarf etmeleriydi. riyayı
şam ları m içolardan biri d u B u âlemlere doyum olmazdı. Meyhaneye gel k im ne riya
rup elinde çıngırağın ipi bek M eyhanenin cefası ise ken var ne m ürayi.
lerdi. B ir zabit geldiğini gö dini tutam ıyan işret d üşkün diyerek o zam anki m eyhane
rünce derhal ip i çeker ve o lerinin kalkm ıya savaştıkla lerin burada kısaca tebarüz
zaman m eyhanenin kapısı rı ve kalkayım dedikçe yıkı ettirm ek istediğimz sam im î
kapanırdı. Herkes de sükûtî lıp gittikleri fıçı diplerinin ha havasını vasfetmiştir. Başka
bir tarzda oturur, m içonun li ile, kapıda gözetilen b ü tü n misallere lüzum var mı?
zabitin geçtiğni haber vere itinaya rağm en aradan sızan Zam anım ıza atlarsak m ey
cek olan ikinci çıngırağı çal oyun bozucuların ahvaliydi. hane m üd avim i olm adığı h a l
m asını beklerdi. B u n u m üte K orkağı cesur, düşm anı dost, de Yahya K e m al’in bu çok
akip herkes yine âlemine de bigâneyi âşinâ yapan içkinin,: güzel şiirini buluruz:
vam ederdi. Geçen zabit ise ayıkken çok hasis olanları, Meyhane höyledir hir içen
bunu kendisine bir hürm et sarhoşken çok cömert yap dMİma içer
telâkki ederek m eyhanenin m asından ileri gelen cıv ık lık Dildadegân içer, d il içer, dil-
kapanm a saatine kadar, her lardı. rüha içer
hangi bir şekilde, m üdahale Meyhanelerde basit hare Gurbette dost kadrini derha-
etmezdi. ketlerin bile an’aneleri v ar tır et K em al
B u çıngırağın bir vazifesi dı. Meselâ cıgara sarmak isti- Alemde ehli dert ile dert
de m eyhanenin kapanm a sa yenler «hiç olur m u o tü tü n âşinâ içer.
atinin geldiğini bildirm ekti. cü güzelinden geçmek» tar Evet, b ir içen b ir daha içer.
Kısaca suretlerini çizdiği zında bir mısra okuyarak tü Dert âşinâ içer, zevk âşinâ
m iz bu meyhanelere m üd a tün keselerini veya tabaka içer, ç ü n k ü... Cevabı Har-
vim olanların biraz da siret- ların ı çıkarırlardı. putlu H ayrinin ağzından din-
lex'ini hulâsaya çalışalım: ★ liyelim :
Eskiden sinni otuzdan aşa O zam anlarda da bugün İstekle m id ir içtiğim iz hâde
ğı olanlar alenen işret ede gibi parası olanlar keyifleri azizim
mez ve meyhanelere hiç gi- ni tazelemiye, olm ıyanlar da Dert ateşini zehr ile söndür
reraezlerdi. Meyhaneye ge para tedariki için yolları en- mek içindir
lenlerin ise «meyhane âdap dazelemiye veyahut b ir ah Mey neşeye de zevke de m ah
ve erkânına» riayet etmeleri baba tesadüf için etrafı gö- sus değildir
şarttı. zetlemiye başlarlardı. B u n la Erhaht gam ı belki tez öld ür
İçki insanın, m ihenk tası rın hoş sohbet ve meclis ârâ mek içindir.
42
dişahın, garibine gidiyor ve a-
sabiyetini belli eder bir şekil
de:
— Nasıl olur, diyor, söyleyin
de yapayım.
O zaman şeyh efendi şöyle
bir doğrularak cevap veriyor:
— Öyleyse bir daha bu tek
keye gelmeyin!
Padişah şaşırmış bir halde
soruyor:
— Beni evliyaullah kapısm
da kovuyor musunuz?
Dedenin cevabına bakın:
— Buraya «Mahmut efen
di» olarak gelirdeniz gel’n,
S ulta n Abdülâziz. jT^oksa Sultan Mahmut olarak
gelip dervişlere ihsanlarda bu
bilinmeyen fıkralar ★
Sultan Mahmut yaşlanmış,
A li Nutki Dede ve halefleri
Resuhi B a y k a r a ’ n ın n e k l e t t iğ i b u f ı k r a l a r ı n h iç b ir i b u g ü n e ölmüşler, bilâhare ilim ve ir-
kadar n e şredilm em lştir. M u h a rrir, fık ra la rı, b a ba s ı Y e n i- faniyle meşhur olan Osman
kapı M e v l e v ih a n e s i son ş e yhi B a k i e fe n d id e n din le m iştir.. Salâhaddin Dede efendi Yeni-
kapı Mevlevihanesine şeyh ol
Yazan : RESU H Î B A Y K A R A muştur. Şeyh efendi daha çok
gençtir.
Çok soğuk ve karh bir kış
B a b a m Yenikapı Mevle
vihanesi son şeyhi Ab-
yemiyor. O zamamn terbiye ve
âdabına aykırı.
günü yaşlı padişah Mahmut,
yanında iki şehzadesi Mecit ve
diUbaki efendiden dinle Bir taraftan da dervişlerin
I miştim: Aziz tekkeye âyinde bulunma
padişah ihsanma alışmamala ğa gelir. Kapıdan kendisini kar
! İkinci Sultan Mahmudun ilk rını istiyor. şılıyan Osman efendiye, yanın
devirleri. Yenikapı Mevleviha Bir gün Sultan Mahmut yi daki şehzadeleri göstererek:
nesinde Ali Nutki Dede efen ne dergâha geliyor ve âyini — Şeyhim, der, bunlar ol
di şeyh. Sözü sohbeti dinle müteakip şeyhin odasında Ali saydı, bu havada gelmezlerdi
nir, hakikaten içi ve dışı te Nutki Dede ile konuşmağa ko ama, biz geldik.
miz bir zat. Meşhur şairimiz yuluyor. Aradan yıllar geçer İkinci
Şeyh Galibin müşarünileyhin ' Bir 'âralık: Mahmut ölür, Mecit padişah
dervişi oMuğunu söylemek, ken — Şeyhim, diyor, benden olur. Y ’ne karlı ve soğuk bir
disi hakkmda fazla söz söyleme bir şey emretmez misiniz? günde Sultan Mecit tekkeye
ğe lüzum bırakmaz, sanırım. Dede efendi: çıkageliyor ve kapıdan girer
Sultan Mahmut ikide birde — Estağfurullah, yok, diyor. ken:
tekkeye gelmekte, âyinde bu Padişah ısrar ediyor: — Şeyh efendi, peder mer
lunduktan sonra da dervişlere — Canım, bir şey emredin hum bizim için gelmezdi de
ihsanlar vermekteydi. de yapayım. mişti ama, işte biz de geldik,
Şeyh efendi padişahın bu ha der.
Koca dede artık dayanamı
reketini doğru bulmuyor, fa yor: ★
kat, durup dururken de! — Var amma, yapamazsınız. İşte İkinci Abdülhamit dev
— Dervişlere para verme Bu cevap, bilhassa Sultan rinin jurnacılığm ın garabeiti-
yin, ihsanda bulunmayın, di Mahmut gibi mağrur bir pa ne dair bir fıkra:
Mithat paşa ve hemfikirleri den memnım kalmış, fakat Beşinci Mehmet ünvaniyle tah
nin gayretile tahta geçen Be aynı zamanda da kuşkulanmış ta geçen Sultan Reşad'a dair.
şinci Muradın akıl' hastalığı, tı. Demek ki diğer bir (icma-ı Mermuh, halim; selim, der
artık gizlenemiyecek bir hale ümmet) le bir gün kendisi de viş, aza kanaat eder bir pa
gelmişti. Bir delinin padişah tahtından olabilirdi. Bu fikir, dişahtı. Senelerce bir dairede
ve bilhassa halife oimasma ve şeyhin, bilâhare Taife sür kapalı kalması, onun zaten ka
şeran cevaz yoktu. Halk arasın düğü Mithat Paşanın şeyhi o- naatkâr olan ruhunda tam bir
da bu dedikodu gün geçtikçe bu luşu, İkinci Abdülhamidi Os teslimiyet ve kadere rıza do
yüyordu : man Salâhattin ^efendiye ve ğurmuştu.
Nihayet Mithat paşa ve taraf dolayısiyle şeyhi bulunduğu Birinci Cihan Harbi ilân e-
tarlan Sultan Muradı hal’ ile, Yenikapı Meylevihanesine kar dilmiş, ve Ösmanh devleti har
yerine İkinci Abdülhamidi ge şı kuşkuya düşürmüştü. Tekke be girmiştir. Bundan fevkal
çirmeğe razı oldular. Fakat cu ve şeyhi jum alcıların daimî âde müteessir olan Yenikapı
lûs yapılıncıya kadar bu komp kontrolü altında idi. Mevlevihanesi şeyhi Abdülbaki
lo gizli tutulacaktı. Abdülhami Osman Salâhattin efendi Dede efendi padişaha tehevvür
din tahta geçmesi için de şey nin ölümünden sonra da bu le, Halife ve Sultan olması do-
hülislâmm halifenin (muhtelil kontrol devam etti. Dedenin layısile bu harbe girilmesine
şuûr) olduğuna dair fetva ver yerine şeyh olan Mehmet Ce- mâni olması lâzım geldiğini,
mesi lâzımdı. lâlettin efendi zamanında jur- âdeta ihtar eder. Genç şeyhin
Vüzera, rical, ulema ve me- nalcılardan nefes alınmıyordu. aldığı cevap şudur:
şayih toplanmışlardı. Arala Bir âyin günü idi. Bir âyin — Oğlum, bu harbin iki ne
rında ,Mithat paşanın şeyhi ol okunuyordu. Bu âyinde Sultan ticesi vardır: Galibiyet veya
ması dolayısile meşrutiyet ta Veled’in şöyle bir güftesi söy mağlûbiyet. Eğer galip gelir
raf tarlarmı tutan, Yenikapı leniyordu. sek bizim menfaatımızadır.
Mevlevihanesi şeyhi Osman milletin menfaatına mâni ol
Herki bugün V e led e in a n u b e n
Salâhaddin Dede vardı. mak ise hiyanettir. Mağlûp da
yüz süre,
olabiliriz. Fakat bu deliler (ya
Uzun ve heyecanlı bir bek- Yohsul ise b a y (1) o lu r , bay ni İttihatçılar) bir defa karar
lem.e devresi başladı. Fetvae- ise s u l t a n o lur. vermişler ve girmişler. Mâni
m ini efendi fetvayı getirmemiş
Bu beyitin ikinci mısramın olmanın im kânı yok. Önlerine
ti. Herkes merak içindeydi.
son kısmını «Parise sultan o- geçerek m âni olmağa çalışsam,
Bilhassa Abdülhamit, acaba
lur» diye anlayan fırsat düş beni mahvederler. Bu ise büsbü
sultan Murat taraftarları bu hâ
künü ve o zaman veliaht olan tün delilik olur.
diseyi öğrenerek bu cemiyete
karşı bir harekete mi geçiyor sultan Reşadın Mevlevi ve Ye-
lardı. nikapı mevlevihanesi dervişi
olduğunu bilen bir hafiye, der Sultan Reşad’ın, yine bazı
Bu sırada Osman Salâhattin
hal saraya şöyle bir jurnal sebepler dolayısile cimriliği de
efendi, neye beklendiğini, çu
verir: Mevleviler, şehzade Re meşhurdur. Yenikapı Mevlevi
lusun niçin yapılmadığını sor
şat efendiyi Parise sultan yap hanesi şeyhi evleniyor. Âdap
du. Fetvanın gelmediği cevabı
mak istiyorlar. ve usule göre de padişaha bu
verildi. Onım üzerine Dede e-
Tabiî, bütün vesvese ve ev akdi haber veriyor. Sultan Re
fendi:
hamına rağmen, harikulâde şat fevkalâde memnım oldu
— Fetvaya ne lüzum var, ğunu söyliyerek, âdeta torunu
zeki olan Abdülhamit bu jur-
icma-ı ümmet (bir mesele ü- nun karısı saydığı bu hanımı
nalla gölmekle iktifa eder.
zerinde İslâm âlim ve ileri ge görmek istediğini ısrarla söy
lenlerinin fikirlerinin ittifakı) Nasıl gülmesin ki, o devirde
lüyor. Bunun üzerine şeyhin
var ya, dedi. Fransızlar kendi krallarını bi
hanımını kayınvalidesi hanım
le başlarından atarak çoktan
Bu cevap o anda Abdülha- alarak padişahın huzuruna çı
Cumhuriyeti ilân etmişlerdir.
m id’i huzura kavuşturdu. Tam karıyor. Sultan Reşat gelin
culûsa başlanacağı sırada da, hanımı çok beğendiğini söylü
Fetvaemini gelerek yeni padi yor ve bir hayli iltifat ediyor.
şah tahta geçirildi. İşte bir fıkra daha, bu da Fakat ihsan olarak verdiği sa
Abdülhamit, Osman Salâ dece beş altındır.
hattin efendinin bu hareketin (1) Bay, zengin. Resuhi BAYKARA
M eşrutiyetten sonra, b ir e ğ le n c e âlem i ( Z a r z e c k i ’n in b ir t a b l o s u )
İstanbul Ressamları;
Zâ r z e c k i ve Eserleri
İstanbul Güzel Sanatlar A- resmin hissiyatla kaim oldu
kademisi profesörü Josepy M ecm uam ız, güzel İstan- ğuna kanaat getirdi. İdeâlizm
Güzel Sanatlar A kadem isin b u l a â ş ı k r e s s a m l a r ı n eser onda kökleşti ve zihnine yer
de Gerson’un yanında uzun le rin i ve h ay atların ı fırsat leşti. S abırlı ve yeni çalışma-
müddet çalışmış, M ünih Güzel d üştükçe o k u y u c u la rın a su
Sanatlar Akademisinde Sa nacaktır. Bu nüshada meş
natlar Akademisinde Ans-
hur PolonyalI Z a r z e c k i ’y'
chütz, B arth ve Seitz gibi ho ve e se rle rin i veriyoruz.
çaların talebesi olarak h a k i
kati ve renklerin kuvvetini Adalphe l^halasso’dan
anlamış bir ressamdı. çeviren :
Tahsili bitip, paletine h â Ercan ERKSAN
kim olunca, genç artist Bav-
yerayı terketmeği d üşün m ü çalarının usullerinde kendi
yordu. Burada 10 sene kaldı. görüşünü buldu. Kral Theo-
Sıra ile Ratisbonne, İngols- dor von Piloty, Knaus, Def-
tadt, Augsbourg ve eski sa reıgger’in atölyeleri onu m ık
nat merkezi olan Nurem- natısın madenleri çektiği gibi
berg’i ziyaret etti Mman ho- çekiyordu. B u ziyaretlerinde J a r n i a Z â r z e c k i.
■f tir. Burada dekor artistin te
essürü ile o kadar karışmış;
tır ki, hakikatin ve idealiz
m in hissesini bulm ak pek gü
tür. Gri-m avi dalgaların ü
zerinde uçan kayıktan gen
hanım , son bir selâm gönde
rir. Son bir gayretle sevgili
sine gençliğinin ve aşkm u
W
bütün şa’şaası ile genç, gü
zel görünm eği özlediği zan
nedilir. Sevgilisinin onun be
yaz hayalini gözünde ve gön
lünde saklamasını aşk dolu kal
bi ile ister. Halbuki biraz son-
ra, kayık burnu dönünce,
genç kadın şaşkın, arkadaşı
I ? ;'C>' ' > : >>. >■<''' t ^ " i ' > ' ? '■"-' '-f nın ayaklarına yığılacak ve
ağlıyarak sevgilisine y ık ık
bir duvarın yanında bir son
B o ğ a z iç i k ı y ı l a r ı n d a . . bahar akşamı A llahaısm ar
lad ık dediğini anlıyacak. Tab
larla canlı şekillerin hisleri vinç, bazan ıstırap, bazan ü-
lonun renkleri bile, bol öla-
ne h âkim oldu. Nihayet, fır m itsizlik, bazan usanç ifade rak serpilmiş beyazlar, gri
çasından em in olunca, Avru- ediyordu. S. V aleri’de o ldu ler, m orlar ressamın hissiya
pada b ir seyahat yapmağa ğu gibi meçhul, psikolojik, tını belirtiyor ve güzelin sa
karar verdi. Avusturya ve ruhî karakterleri göstermi natta ve tabiattaki yerini an
Romanyaya geçti. Viyanadan yor, ifakat elle tutulurcasm a latıyor.
Bükreşe geldi, orada m üh im canlı, kendi hissiyatı ile â- B ir artist üzerinde terbiye
siparişler alarak epeyce k a l henkli bir surette eserler mey
ve muhit, nadir olarak, Joseph
dı. Nihayet 1833 te İstanbula dana getiriyordu. Warnie-Zarzecl^i’nin eserlerin
geldi.
Ressamın tarzını belirtm e den daha iyi b ir tazyik yapa
İstanbulda fevkalâde m an
si bakım ından bu dört tablo bilir.
zaralar, artistik konuların tü
su: Musicien am bulant, K ief Aşağı Loire’da Nantes’te
kenmez yenilikleri, fazla de
du Pacha, Danseuses Tching- Fransaya hicret etmiş Polon
ğişiklik, kostüm, tip, ırk zen
hian^s ve K ie f le Lendem ain yalI bir babadan ve Bröton-
ginliği resme hız vermesine se-' de la Constitution son dere
yalı dindar b ir anneden 1850
bep oldu ve bu tükenmez hâ ce karakteristiktir. D ördü de senesinde doğan artist, bütün
zineden faydalanmaya kendi her yerde, gökte, gölgeli çi hay atınca bu ik i zıt^kuvvetin
n i bağladı. çekliklerde, parlak havada, tesiri altında kalm ıştır: H u
Tabiatın ve h ak ik î sahne m avi sularda, yaldızlı u fu k dutsuz bir inanç ve başı boş-
lerin karşısında içli hislerini ■larda görüleli'"dans .ve şarkı
^ luluk. .Bu b irb iri ile anlaşma
izhar etmek' ■ isteği, onu o ları sevinçle olduğu gibi ifa sı gayri kabil iki aykırı his
kadar sardı ki, îstanbula yer de ediyor. B u parlak renk sin bolluğu bize ik i fevkalâ
leşmeğe karar verdi. Ayni se senfonisi tabiatın bayram ı de kompozisyon vermiştir.
ne bu şehrin Güzel Sanatlar nın sanki bestesi idi.- «Finiş Vanitatum » ressa
Akademisine resim hocası o- Ressamın idealizm i o k a m ın tarzını belki de en iyi
larak çağırıldı. dar b üy üktü ki, sahnelerden hülâsa eden eserdir. A çık o-
Türkiyedeki şarklı ressam birini m ezarlıkta göstermek larak iki fikrin, daha doğru
larm hepsinden ziyade Joseph ten çekinmedi, bununla ta su ik i hissin çarpışmasını gös
Warnia-Zarzecki hislerin,! iz biatın canlılığın ı ve ö lüm ün terir: Însanî gururun îm anla
har ediyordu. Ona göre sa m atem ini belirtiyordu. çatışması. Çorak bir arazide
nat, duygu olunca mevcut o- «Boğaziçi k ıy ıları h âtıra yalnız mezarların harçları a-
labilirdi. A ynı zamanda his ları» tablosunda «Allahaıs yakta duruyor ve insan ze
siyat, tablolarının mevzuu o- m arladık» sahnesi ne kadar kâsının egoistliği, zevki ve
luyordu. Tabide^- bazan se- hissî bir surette belirtilm iş gururu için icat ettiği her şey
46
A v e M a r ia .
cırılmış ve devrilmiş olarak fa, meçhule doğru yürüyor. de büjKiklük; sonsuz bir gök,
îorülüyor. Yerlere dağılm ış Bu m eçhuliyet iğri bir çizgi sonsuz bir deniz. Sal hayat
jalet ve kitap, tekerlek ve ile ufukta birikm iş siyah b u tan ayrılm ış bu vücudü kö"
leykeltraş bıçağı, .şişe ve y ük lu tla rın arasmda belli ola pükleri ile örtüp tekrar açan
lükler, tam bur ve lir; sanat- rak gösterilmiş. dalgalarla kalkarak sonsuz
arı, ilmi, endüstriyi, ticare- Daha zor anlaşılır b ir sem uçurumun üzerinde ilerliyor.
i, oyunları ve zevkleri tem- bolizmle «Ave. Maria» bize Her dakika onun y utulm a
fîil ediyor. B u y ık ın tı yığınla üm itsizliğe boyun eğmenin ga sından korkuluyor. B u olay
•mm arasından bir adam ge libiyetini gösteriyor. Fena lara karşı mücadelede zaval
diyor. Ö lü m ü n sesini işitiyor birleşmiş bir tahta y ığ ın ın lı küçük, yorgun ve kudret
Jıre çıktığı gibi fak ir ve çıp- dan m üteşekkil olan salıp ü- siz başını eğiyor, kendini ka
ak olarak ebediyete girm e zerinde âç, susuz ve fırtınada dere teslim ediyor; A y d ın la
ğe hazırlanıyor. Son f(aatte bir çocuk ölmüş büyük baba- nan gökte teselli edici b ir
ie r şeyin boşluğunu anlıyor. smın ceserini bekliyor ve az yıldız ‘ gözüküyor bu ıstı
iEayıflannıadan, başı yukar- gın dalgalar bu cenazenin a- rap ve m atem in üzerine bir
îa, yavaş ve şahâne öte tara layını teşkil ediyor. Her yer güneş ışığı konduruyor.
P e h le v î H â k im iy e ti
İ
u n d u ğ u m e v k i d e n d o la y ı Pro-
e sö r ü n te d ris ve ih tisa s s a h a va zı, b a z a n ziy a d e s ile m ü t e v a
fını te ş kil eden T ü r k e d e b iy a t ı z! m e n ş e le r in i s ü s l e m e k ve p a r
:arihi h u d u t l a r ı n ı a ş m ı y o r de l a t m a k i h t i y a c ı n ı d u y m u ş ol
n e k t i. Bu d e fa n e şre ttiğ i ( Â d i l d ukla rıd ır. B u n a a it en son
m i s a l i de, g eç e n le rde , m a z i l i
İ l a h i l e r - H i n d i s t a n d a b ir T ü r k -
u z a k a s ır l a r a d a y a n m ı y a n Ka-
s l â m d e v l e ti ) u n v a n l ı - ve C e m valalı M e h m e t A li h a n e d a n ı
ultan h a k k ın d a k i eseri g ib i
n ın son reisi, y a n i s a b ı k M ıs ır
®|nefis b a s k ılı, r e n k l i r e s im le r le
K ralı F a r u k v e r m iş , Make
üzeyyen- k i ta p , d o ğ r u d a n doğ d o n y a l I a s lı n d a n o l u ş u n a r a ğ
u y a t a r i h s a h a s ın a a i t b u l u m e n u l e m a y ı p e y g a m b e r nes
nuyor. K e n d ile rini D o ğ u ta- Â d ilşa hilerde n b ir I m p a r a to -
linden g e ld iğ i h a k k ın c a bir
ihi h a k k ı n d a d e r in a ra ş t ım a - riçe: Ç a n d B ib i S u l t a n . v e s ik a h a z ı r l a m a ğ a m e m u r ey
ara verm iye n le r, ( Â d ilş a h ) -
l e m iş t i. A t a t ü r k de b u n e v i
er) v e y a  d i l ş a h i y y e ) d ev le ti den b ir hevese k a p ı l m ı ş ve
n in beşyüzüncü y ıld ö nü m ü
la k k ın d a k i m alûm atı sayın b u n a te n e z z ü l e t m i ş o lsa yd ı,
m ünasebetiyle İstanbul Ü n i
H. B a y u r ’ un T ü r k T ariJı K u a s lın ı il k O s m a n o ğ u lla r ın m
v e rs ite s in in b a stır m a y ışın d a n
r u m u n c a n e şre d ile n (H in d is a k ı b e t i m e ç h u l v e y a esrarlı h e r
d o la y ı s it e m le r e diyo r. Efs a n e
tan T a r i h i ) is im li ve p e k c id h a n g i b i r eski s eh z a de s in e v e
veya m u a m m a n ın kendisine
di e serin de b u l a b i l i r l e r . O r a y a O s m a n l I d e v l e t i n i n i l k za
gelince, g û y a b u Y u s u f A d i l ,
da m e v c u t m alûm ata göre, m a n l a r ı B u lc ta ris ta n d a , S ır b is
O sm anlI hakanî M. M u r a d ’m
H i n d i s t a n d a k i Behnr.anî dev- ta n v e y a B o s n a d a s a l t a n a t s ü r
en son z a m a n l a r ı n d a doğm uş
eti d a ğ ı l d ı ğ ı z a m a n t e ş e k k ü l m ü ş k r a l h a n e d a n l a r ı n d a n b i
ede n ye n i d e v le tle r d e n b iri, b ir ş e hzadesi o l u p , a n n e s i de
r in e b a ğ l a m a k işini mükem
kendilerine garib an denilen ve b ir h ü k ü m d a r k ı z ı d ır . B a b a s ı
m e le n b a ş a r a c a k t a r i h ç i l e r b u l
n ın ö l ü m ü n ü M a n is a d a haber
ç oğu T ü r k o lan yabancılar m a k t a m ü î s k ü l â t a asla uğra
a l ı p ve b i r d a k i k a g e c i k m e ğ e
züm resine m ensup Y u s u f A- m azdı. Â d i l ş a h i l e r ’ in II. M u
s a b r e d e m e y i p « B e n i seven a r
dil T ü r k m e n t a r a f ı n d a n 1490 r a t ’ta n g e l d ik l e r i h a k k ın d a k i
k a m d a n g e ls in !» d iy e r e k y o l u
da, y a n i İ s t a n b u l d a W . B a y e z it id d i a d a h a k i k a t t e n z iy a d e h a
saltan at sürerken k u r u lm u ş tu r . n a d ü ş t ü ğ ü E d ir n e y e v a r ı r v a r
yal v e v a he sao, v a n i o t a r i h t e
maz, Fatihi m ü s ta k b e l b ir fitne
Y u s u f A d i l ’den s o n r a e v l â d ı n d ü n y a n ı n en b ü v ü k d e v l e t l e r i n
k o r k u s u ile k a r d e ş i n i n boğul-
d a n 8 kişi h ü k ü m d a r l ı k e de den b i r i n i n s a l t a n a t h a n e d a n ı n a
nnasını e m r e d e c e k , b u e m i r ne
cek, b u n l a r ı n s o n u n c u s u , y a n i m ensup g ö rü n ü p n e v zu h u r dev
tic es ind e de m i n i m i n i b ir t a b u t
İsk e n d e r A d i l ş a h za m a n ın da , lete b i r asale t ve' e h e m m i y e t
ve 1686-8 de m ü l k l e r i M o n g o l b a b a s ı n ı n k i y l e b i r l i k t e Bursa-
m a l e t m e k hesabı m e v c u d a ben
ya y o la n ac a k tır. F akat h a k i
hakanı E v r e n g z ib A le m g ir” e /rer. Fark t a r i h ’-nde m u t l a k a m a
k a tt e, b u t a b u t t a k i k ü ç ü k ö-
in t i k a l e de c e ktir . 1686, O s sal istiyen g a r p m ü v e r r i h l e r i
lü F a t i h i n k a r d e ş i d eğ il, a l e l a
m anlI ta h tın d a Avcı S u ltan H(«^ında b u iriH«»Ha h 'c b ir t a
cele t e d a r i k e dile n b ir b e n ze
M e h m e d ’ in g e ç ir d iğ i u z u n yıl r ih ç i t a r a f ı n d a n İ s m a il H i k m e t -
ri, b ir k ü ç ü k k ö l e d i r . F a t i h i n
la r ın s o n d a n e v v e lk is id ir . A- bey l}.9tadımır df‘recesir»de em-
ü v e y a n n e s i o la n S u l t a n o ğ l u
d i l ş a h i l e r in e a it o l a r a k H i k m e t n iv e tle k a b u l edümi*? deoMdir.
nu O s m a n o ğ u lla r ı m ülk ün ün
B a y u r ’un k i t a b ı n d a n ve b ü t ü n N itekim , H ikm et Bayur key.
d ı ş ın a k a ç ı r t m a ğ a m u v a f f a k ol
t a r ih le r e alınabilecek o lan f iy e tte n sadene b ir rivayet
m u ş ve B u r s a d a k i şe h z a d e k a
bu ic m a l y a n ı n d a , b u h a n e d a t i r diy e b a h s e d ip geçm ekte
b ir l e r in i y e n i b ir t a ş la z a v a l l ı
n ın m ü v e r r i h i t a r a f ı n d a n ile- bir kö le s ü s le m iş tir . H a k i k i şeh dir.
ri s ü r ü l m ü ş - red d i de, t a s d ik i z ade de İ r a n d a ta h s il ve te r b iy e F a k a t , h a k i k k a t nis beti bel
de g ü ç - b ir m a s a l, b ir efs a g ö r d ü k t e n ve Ş i î m e z h e b in d e ki y ü z d e beşi b u l a n b u i h t i
ne v e y a m u a m m a v a r d ı r ki, y e ti ş ti k te n s o n r a H i n d î s t a n a ge m a l i n h e m e n h e m e n k a tiy e tle
İ sm a il H i k m e t Ertaylan b u ç e r e k B e h m e n î d ev le ti h i z m e kab ulün de n sarfınazar, eser
n u n c a z ib e sin e pe k f a z l a ka- t i n d e y ü k s e l m i ş , o d e v l e ti n i n s a b ır lı b ir a r a s t ı m a n ı n m a h s u
(p ı l m ı ş b u l u n u y o r , b ulun uy o r k ır a z ı ü z e r i n e S e l c u k l a r m m ü l İ Ü, b a s k ı ise en ileri m e m l e
da e s e rin in ön sözünde m u k ü n d e o l d u ğ u g ib i m üteaddit k e tl e r i n n e ş riy a tı arasında
a m m a y ı k a ti y e n h a l l e d i l m i ş sa k ü ç ü k d evletler kuru lu rk e n da d i k k a t i çe k e c e k mükem
y a r a k e se rin in İ s t a n b u l fethi- o da m e r k e z î B i c a b u r o lan A- m e liy ette . A n c a k ne y a z ı k t ı r
kî Usan it in a l ı , hlkâve h ^ r . l û l 1951 - M a r t 1952» t a r i h i n i
r a k d e ğ il. He le b i r e debîyat V© C i l t I I I , sayı 5-6 iş a r e tle
m ü v e r r i h i n e h iç y a k ış m ıy a n
z a a f l a r ve k u s u r l a r l a d o l u c ü m
r i n i t a ş ı y a n b u n ü s h a y ı ve b u n
d a n e v v e lk il e r i n i , , ç ı k a r a n l a r ı
: DE’ V IA G G I
lelere rastg e lm ek benî hem
m ü t e e s ir etti, h e m şa şırttı. Mese
ve y a z a r la r ı
okuyucunmun
d ış ın d a , hiç b ir
görm em iş b u
)i PIETRO DELLA VA:
lâ, 36 ncı s a y f a d a k i şu c ü m l u n d u ğ u n a d a r a h a t ç a y e m i n e- ÎL P E L L B G K î H r
le: « B u t e m a s s o n u n d a  d il- d e b i l i r i m . Halb-uki, 181 b ü y ü k
ş a h i l e r in i n k ı r a z ı ve Bab ur- c e k s a y fa t u t a n b u n ü s h a i ç i n
ş a h i l e r in de i n h i t a t î y l e s o n a er de d i k k a t ve is tif a d e ile o k u n
m is tir .» K i t a p t a b u çeşit p e k m a ğ a l â y ı k İki ü ç ya zı v a r ki,
ç o k c ü m l e var: İ s m a il H i k m e t M . M ü n i r A k t e p e im z a s ı n ı t a
bey g ü n d e b i l m e m k a ç ya zı ye ş ıy a n « T u z c u o ğ u l l a r ı is y an ı»
t iş tire n ve d ö k t ü r d ü ğ ü s a tı r l a İ sim li m a k a l e b u n l a r ı n b a ş ın d a
ra b ir d a h a ç ö z a t m a ğ a v a k t i g e l m e k t e d ir . U z a k b ir m a z i n i n ' l/ i Vi i A.
b u l u n m ı y a n b ir gazeteci d e ğ i l g it t ik ç e s islenen y ı l l a r ı a r d ı n d a
d ir k» b ö yle c ü m l e l e r i n i m a z u r k a l m ı ş ik i T r a b z o n - R iz e se
g ö r e l im ! y a h atin d e a d la rın ı ilk defa
B İR D ERG İ d uyd uğum bu d ere b e y i a ile s i
B?zde r e s m î müe sse sele r ta n in k u r u c u s u ve en m ü h im
rafın d a n m ü h im m a srafla r ih şa h s iy e ti o l a n M e m î ş ’ in 1816 da
tiyar o lu n a ra k , b i r h a y li da ve y ı l l a r c a R lz e d e â d e t a m ü s
e m e k h a r c a n a r a k y a p ı l a n neş ta k îl bir halde h ü k ü m sür
r iy a t ı n en b ü y ü k t a l i h s n z ü ğ i , d ü k t e n s o n r a T r a b z o n u ele cıe
b u n l a r ı n h e m e n h e m e n »stisna ç ir iş i ve ü z e r i n e ®evk edMen
sız ş e k ild e d ep ® Ia rd a ç ü r ü m e - k u v v e t ta ra fın d a n d e aecîrülp
ğe m a h k û m e diliş le ri, ç o k bo id a m ın d a n sonra da e vlâdiyle
z u k b ir te v zi usu»ü seb e bile m ensupları ta ra fınd a n y ap ı
d a â ıtılm a v ıs la r ı, d a^ıtılam ay ış-
la n ayaklanm alar, i l k defa
l a r ı d ı r . İ s t a n b u l Ü n iv e r s ite s i E-
o larak ta m b ir e tü d ü n m evzu
d eb iy a t F a k ü lte s in in
d o s t u m t z P r o f e ö r C a v i t Bay-
d eâerH
u n u te ş k il e d l v o r v»» muV»ar*rîr
e lde e t m i ş b u l u n d u â u m a l û m a
1650 Yılında
s u n ’ un n e z ar e ti a l t ı n d a o l a r a k
«T arih D ernie î» a'^ 1n d a b?r
tı m u v a f f a k i y e t l e k u l l a n a r a k , ,
b u o la y l a r ı m u v a f f a k i y e t l e teş
Islanlıul
m e c m u a ç ı k a r d ı ğ ı n ı d a geçen M e ş h u r'İta ly a n se y y a h ı
rih ve t a s a v v u r e t m i ş b u l u n u
gün, tg m a m ile te s a d ü fî ola
yor. K a l d ı kİ, k ö k l e r i I I I . S e P e l l e g r i n o ’n u n 1650 y ı l ı n
r a k , ö S r e n d i m , 1953 de b a s ıl
lim dev rin d e n pe le re k 1834 e da y a p t ı ğ ı ş a r k s e y a h a t i n i ,
m ış b u lu n m a k la beraber «E y
k a d a r süren bu T uzcu o ö ulları ç o k k ı y m e t l i b i r eserde t o p
ailesi, 30 s a y f a l ı k b î r e tü tl e an l a n m ı ş t ı r . 1650 y ı l ı n d a , pe k
«Yeni T arih Dünyası»,
l a t ı l m ı s , t ü k e t i l m i ş o l a m a z . Ü-
m e m l e k e t t e k i t a r i h a r a ş t ır m ahdut m ik tarda basılm ış
n iv e r s ite v e y a T a r i h K u r u m u ,
m a la rın ı b u n u n a z a m î de o lan b u eser, R o m a d a K a r
A k t e p e ’ n in o h a v a l i d e d o l a ş m a
recede k u s u r s u z o lm asın a
sını, b iz z a t d in l e y e n l e işe k a d in a l V in c o n z o V a r n u t e l l i -
d i k k a t ve g a y r e t e d e r e k sü
t u n l a r ı n d a a k s e t t ir m e ğ i b i l r ış m ı ş l a r ı son d in l e y e n i h t i y a r nln hususî hütüphanesin-
d ir m e ğ e k a r a r v e rm iştir. ları b u d ü n y a d a n g ö ç ü p g i t m e den, b ilin m iy e n bir fiya tla
K a l ı n c iltte n m e c m u a ve lerinden ön c e d in le y e b ilm e si satılm ış ve bundan s on ra ,
gazete m akale sin e kadar ni t e m i n etm elidir. D ah a çok elden ele g e ç m iş tir . K ita
d ik k a te lâ y ık her ç a lışm a
m a l û m a t ve malzenhe elde e d i b ın ü s t ü n d e k i el yazılar,, e-
dan bahsetm ek, şia rı o l a
c a k tı r . E s e r le r in d e n ve y a n ip bu etüdün c id d î b ir eser serin çok k ıy m etli o lduğu
zılarından bu s ü tun la rd a halinde ye rîiden yazılabilm esi nu b elirtm ektedir.
b a h s e d il m e s i n i is tiy e n z a t içîn> b u ş a rttır. Y e ni Tarih D ü n y a s ı , işte
la r ve müesse seler, b u n l a r
D e v le t m e r k e z i n i n z a â f ı n d a n bü çok nadir eseri t e m i n
d a n b ir e r n ü s h a ve sureti
is tif a d e e d e r e k A n a d o l u d a ve e tm i ş b u lu n m ak tad ır. Eski
« B i b l i y o g r a f y a » işa retile bi
R u m e l i n d e y e r ye r t ü r e m i ş ve İ ta l y a n d ili ile y a z ı l m ı ş o l
ze g ö n d e r m e l i d i r l e r . İlâ v e
b a z ı l a r ı n ı n h â k i m i y e t l e r i n e an
e d e l im ki k e y f i y e t b iz i m m a s ı n a r a ğ m e n , A d n a n Ta-
için b ir t a a h h ü t te ş k il et- c a k ü z e r l e r i n e o r d u l a r s e v k edi
hir ta r a fın d a n m u v a ffa k i
m i y e c e k t ir . D iğ e r b i r ifad e lip n i h a y e t v e r i l e b i l m i ş o-lan
yetle d i l i m i z e ç e v r i lm iş t ir .
ile, bize y o l l a n a c a k he r y a taşra â y a n ı n m hiç bir i h a k
zı ve eserden bahsetm ek k ı n d a da he*ıÜ2l e tr a f lı b i r eser P e k y a k ı n d a b u n a d i r eseri
hu su su n da ta r a fım ız d a n ya vazîlm am ıs, hattâ b u n la rın tam s ayfalarım ızda okuyacak
p ilm iş bir ta a h h ü t yoktur. b ir c e tve lle ri tanzim edilm e sınız.
m iştir.
50 'N
Zengin Mukâfath Müsabaka
1 — Bu resim size hangi
Atalar sözünü hatırlatıyor?
2 — M asada (?) yerinde ne
eksiktir ?
B u ik i s o r u n u n c e v a b ı n ı 1 E k i m d e ç ı
« K a h r a m a n Ç o c u k l a r » ç o c u ğ u n u seven
kacak olan «A ltın K itap lar» ser is inin il k
her a n a ve b a b a n i n gözü k a p a l ı ç o c u k l a r ı ,
eseri olan « K a h r a m a n Ç o c u k l a r » da bula-
na ta v s ity e edeceği bir eserdir, ç ü n k ü bu
caksm ız. O güne kadar y u k a r ık i ik i s o r u
eserler, T ürk çocuğuna okuma ze v k i ve
nun cevabını «N uruosm aniye cad. No. 57
recek, h is le r in i, ahlakın ı k u v vetlen d ire
ERCAN İVlatbaası k a t 1 de «A L T IN K İ
cek eserle rdir. A l t m K i t a p l a r ’m i l k serisi
T A P L A R » a d re sin e g ö n d e r i r s e n i z ç o k z e n
12 kitap o l a c a k ve her 36 s a y f a l ı k eser,
gin m ü k âfatîı h e d iy e le re iş t ir a k etm iş o-
y a l n ı z 25 k u r u ş a v e r ile c e k tir . ^
lursunuz.
D İ K K A T : Y e ni T arih D ü n ya sın ın ço B U L M A C A M IZ IN MÜKÂFATLARI
, . ,' İİ-I