You are on page 1of 2

KÜLTÜR TARİHİ

IRK VE KÜLTÜR

Bugüne kadar çeşitli ırklar birbirleriyle iletişim halindeydiler. Bu durum melezliği ve ırklar arası
çeşitliliği ortaya çıkardı. Ancak günümüzde bir çok insan ırkların çeşitliliği olgusunu benimsemez ve
kendinden olmayanı da kabul etmez ve var olma şansı tanımaz. Kendince bir saf ırk arar ama bu
mümkün değildir. Irkların çeşitliliği bir temel sorun olarak görünür ancak temel sorun ırkların çeşitliliği
değil, kültürler arası çeşitliliktir.

KÜLTÜRLERİN ÇEŞİTLİLİĞİ

Bu bölümde kavranması gereken her kültür diğeriyle aynı biçimde ve aynı düzeyde
farklılaşmamıştır. Yeryüzünde kimi yakın kimi uzak fakat sonuçta çağdaş olan toplumlarla karşı
karşıyayız. Çeşitlilik sorunu sadece kültürler arası değildir. Çeşitlilik aynı zamanda her toplumun
bağrında o toplumu oluşturan bütün topluluklarda kendini gösterir. Tabakalar, sınıflar, mesleki ve
dinsel çevreler vb. … Sonradan her birinin fazlaca önem atfedeceği farklılıklar geliştirirler. Bu nedenle
kültürlerin çeşitliliği kavramı durağan bir kavram değildir. Kültür çeşitliliği bir temel sorun olarak ele
alınıyor ancak bu sorunun ortaya çıkmış olmaması için her topluluk sadece kendi içinde, bütün
alışveriş tiplerine kapalı ve yalnız yaşamış olması gerekir ancak bu birkaç istisna (belli bir süre için)
dışında mümkün değildir. Toplumlar hiçbir zaman yalnız kalmamışlardır; en yalnız oldukları
dönemlerde bile topluluklar ya da sürüler halinde oluşmuşlardır. Soyutlanmanın getirdiği problemler
olduğu gibi fazla yakınlığın getirdiği problemlerde vardır. Bir farklılık arayışı, öne çıkma isteği gibi. Bir
çok gelenek toplumun kendi iç dinamikleriyle değil de kendisinin yapmayı bile düşünmediği şeyleri
komşusunun başarıyla yaptığını görüp geri kalmama isteğinden ortaya çıkmıştır. Yani kültürlerin
çeştililiği birbirlerinden soyutlanmaları sonucu değil birbirleriyle olan etkileşimleriyle mümkün
olmuştur.

HALK MERKEZCİLİK

İnsanlar çeşitliliği yaradılışa aykırı ve bir skandal olarak görürler. Bu konudaki bilginin ilerlemesi de
bu düşünceyi değiştirmeye yönelik değil daha çok bununla birlikte yaşama ve buna katlanma ile
sonuçlanır. Bize yabancı olan yaşam, inanış, düşünme biçimleriyle karşılaştığımızda ‘bu bizden değil.’
‘bunun olöası normal değil .’ ‘buna izin verilmemeli.’ bizde tiksinti oluşturduğunu bildiğimiz cümleler
kurarız. Bizde var olmayana yaşam hakkı sunmayız. Bu durumda kültürel çeşitlilik olgusu yadsınır;
bizim yaşam normlarımıza uymayan ne varsa kültürün dışına, doğaya atılması tercih edilir. Ancak bu
bakış açısı büyük bir paradoks içermektedir. Yabanların insanlık dışına atılmasına dayanak olan bu
düşünce yöntemi yabanlığın en belirgin özelliklerindendir. Bir çok toplum kendinden aşağı gördüğü
toplumların kendileriyle aynı erdemleri paylaşmadıklarını düşünür. Kendilerini iyiler, mükemmeller
hatta ‘insanlar’ olarak görürken diğerlerini ilkeller, kötüler, reziller olarak adlandırırlar. Hatta bu bazen
o kadar ileriye gider ki artık karşılarındakini insan olarak değil ‘hortlak’, ‘hayalet’ olarak görürler.
Tuhaf ve korkunç olan bu durum kültürel göreceliğin paradoksunu açıklar.
ESKİL KÜLTÜRLER VE İLKEL KÜLTÜRLER

You might also like