Professional Documents
Culture Documents
BİLGİ:
Bilim insanları önceleri, hücrelere ait genetik bilginin, proteinler tarafından taşındığını kabul ediyorlardı. Çünkü
proteinler, hücrenin kuru ağırlığının yaklaşık yarısını oluşturan ve hücreden hücreye farklılık gösterebilen
moleküllerdi.
Ayrıca tüm hücrelerin yapısındaki proteinlerin farklı olması ve proteinleri oluşturan amino asitlerin 20 farklı
çeşidinin bulunması, proteinlerin kalıtsal bilgiyi taşıdığına olan inancı güçlendiriyordu.
İlk olarak Friedrich Miescher tarafından keşfedilen nükleik asitlerin yapısı, o zamana kadar kalıtsal bilgiyi
taşıdıkları kabul edilen proteinlerin yapısından daha farklıydı. Proteinlerin yapısındaki bazı amino asitler kükürt
taşımaktaydı ancak nükleik asitlerin yapısında hiç kükürt bulunmuyordu. Proteinlerin yapısında 20 farklı amino
asit bulunmasına rağmen nükleik asitler 4 farklı nükleotitten oluşuyordu.
1944 yılında Oswald Avery (Ozvıld Evıri, 1877-1955), Colin MacLeod (Kolin Meklod, 19091972) ve Maclyn
McCarty (Maklin Mekkarti, 1911-2005) adlı bilim insanları daha önce 1928 yılında Frederick Griffith (Frederik
Griffit, 1879-1941) tarafından yapılmış olan deneyleri temel alarak gerçekleştirdikleri deneyle DNA‟nın genetik
madde olduğunu ispatlamışlardır.
Bu deneyde zatürreye neden olduğu bilinen Streptococcus pneumoniae (Streptokokus pnömoni) bakterisi
kullanılmıştır.
Bu bakterinin iki formu vardır. Kapsüllü olan form zatürreye neden olurken kapsülsüz form bu hastalığa neden
olmamaktadır.
Griffith, bu bakterilerle yaptığı deneyler sonucunda kapsüllü canlı bakterilerin hastalığa neden olduğunu,
kapsülsüz canlı bakterilerin ve ısıtılarak öldürülmüş kapsüllü bakterilerin hastalığa neden olmadığını belirlemiştir
www.bilkem.com 1
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
SONUÇ:
Griffith, tek başına hastalığa neden olmayan kapsülsüz bakteriler ile ısıtılarak öldürülmüş kapsüllü bakterileri bir
arada tuttuktan sonra fareye verdiğinde, farenin zatürre hastalığına yakalanıp öldüğünü tespit etmiştir. Ölü farenin
kanını incelediğinde ise çok sayıda kapsüllü bakteri formunun bulunduğunu gözlemlemiştir. Bu durumda ölü
kapsüllü bakterilerden kapsülsüz bakterilere geçen ve kapsülsüz bakteriye kapsül yapma özelliği, dolayısıyla
zatürreye neden olma özelliği kazandıran bir maddenin bulunduğunu fark etmiştir. Griffith, canlı bakterilerin
yaşadıkları ortamdan ölü bakterilere ait maddeleri alması şeklinde gerçekleşen bu olaya transformasyon adını
vermiştir ancak bu maddenin ne olduğunu açıklayamamıştır.
1944 yılında Avery, MacLeod ve McCarty yaptıkları deney ile Griffith‟in deneyinde ölü kapsüllü bakterilerden
canlı kapsülsüz bakterilere geçen, genetik bilginin taşınmasında görevli maddeleri bulmuşlardır.
Bu deneyde; ısıtılarak öldürülmüş kapsüllü bakterilerden elde edilen özüt, üç ayrı ortamda
Proteaz (proteinleri parçalayan enzim)
DNAaz (DNA molekülünü parçalayan enzim)
RNAaz (RNA molekülünü parçalayan enzim)
enzimleri ile bir arada tutulduktan sonra her üç ortama da canlı kapsülsüz bakteriler eklenmiştir. Elde edilen özüt,
farelere enjekte edilmiştir. Buna göre; özüt, farelere enjekte edilmiştir. Buna göre;
www.bilkem.com 2
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
SONUÇ:
Bu bakterilerden sadece DNAaz enzimi ile müdahale edilen özüt, farede zatürreye neden olmazken diğer
bakteriler yine kapsül yapma yeteneği kazanmış ve farede zatürreye neden olmuştur.
Öyleyse DNAaz, kapsüllü bakterilere ait DNA moleküllerini parçalamış, böylece kapsülsüz bakterilerin kapsül
yeteneği kazanmasına engel olmuştur.
Bu deneyle, kapsüllü bakterilerden kapsülsüz bakteriye geçerek kapsül oluşumu sağlayan yani hastalık yapma
özelliği taşıyan transformasyon ajanının DNA olduğu bilgisine ulaşılmıştır.
Baz ve şekerin glikozit bağı ile bağlanarak oluşturduğu yapıya nükleozit denir.
Nükleozite bir fosfat, fosfoester bağı ile bağlanarak nükleotid oluşur.
Baz + Şeker = Nükleozit
Nükleozit + Fosfat = Nükleotid
ġekil:Yukarıda nükleik asitlerin yapı birimi olan bir nükleotidin yapısını oluşturan moleküller ve bağlar
gösterilmiştir.
www.bilkem.com 3
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BİLGİ:
DNA’ya özgü baz Timin, RNA’ya özgü baz ise Urasildir.
BİLGİ:
Nükleik asitlerin yapısında aminoasit ve peptid bağları bulunmaz.
Canlılarda; DNA (Deoksiribo Nükleik Asit) ve RNA (Ribonükleik Asit) olmak üzere iki çeşit nükleik asit
bulunur.
BİLGİ:
Ökaryot hücrelerin sitoplazmasında DNA bulunmaz. RNA sentezi de olmaz.
Prokaryot hücrelerin sitoplazmasında DNA bulunur ve RNA sentezi de olur
www.bilkem.com 4
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
www.bilkem.com 5
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
Bütün DNA‟larda;
A = T ve G = C ise A/T = G/C=1
A+C = G+T
A+G = T+C (pürin bazları = pirimidin bazları)
A+G/T+C = A+C/G+T = 1
Toplam nükleotit sayısı = (A+T)+(G+C)
H bağı sayısı= Toplam Nükleotit sayısı + Guanin (Sitozin) sayısı
3G + 2T veya 3C + 2A = Toplam H bağı sayısı
A+T/G+C oranı türe özgüdür.
BİLGİ:
n = nükleotid sayısı olmak üzere;
1.Sentezinde oluşan su molekülleri sayısı:
DNA‟nın en küçük bileşenlerinden (fosfat, şeker ve bazlardan) sentezlenmesi sırasında;
www.bilkem.com 6
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BİLGİ:
Nükleotidler arasındaki hidrojen bağları, zayıf fiziksel bağlar olduğu için oluşumları sırasında su açığa çıkmaz,
yıkımları sırasında da su harcanmaz.
BİLGİ:
RNA çeşitlerinden tRNA ve rRNA kendi üzerinde katlandığı için hidrojen bağı içerir ancak mRNA hidrojen bağı
içermez.
www.bilkem.com 7
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
RNA‟nın her hücredeki miktarı farklılık gösterir. Örneğin kas hücreleri gibi protein sentezinin yoğun olduğu
hücrelerde fazla miktardadır.
BİLGİ:
rRNA’nın yapısı, tüm ökaryotlarda aynıdır. Bu nedenle sentezlenen proteinin yapısının ve işlevinin
belirlenmesinde rRNA’nın etkisi yoktur.
www.bilkem.com 8
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BİLGİ:
n = nükleotid sayısı olmak üzere;
RNA sentezinde açığa çıkan su molekülü sayısı: 3n–1 dir.
www.bilkem.com 9
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
DNA molekülü, her hücre bölünmesi öncesinde kendisini eşleyerek kalıtsal bilginin yavru hücrelere eşit miktarda
aktarılmasını sağlar.
DNA eşlenmesinin nasıl gerçekleştiğini ispatlamak için 1958 yılında Matthew Meselson (Methiv Meselsın) ve
Franklin Stahl (Franklin Sıtal ) tarafından deneyler yapılarak farklı modeller test edilmiştir. Sonuçta DNA‟nın her iki
ipliğinin de kendisini eşleyerek yeni birer iplik oluşturduğu “yarı korunumlu (semikonservatif) eĢlenme”
modelinin doğruluğu ispatlanmıştır.
Meselson ve Stahl, bakterilerin gelişme ortamlarına azotun izotopunu ekleyerek deneylerini yaptılar.
BİLGİ:
14 15
İzotop: Atom veya proton numaraları aynı kütle numaraları farklı elementlere denir. Örneğin N ve N birbirinin
izotopudur.
BİLGİ:
Bir DNA’nın her iki ipliğindeki azotların kütle numaraları 14 olursa ( N N) buna normal azotlu DNA denir.
14 14
Her iki ipliğindeki azotların kütle numaraları 15 olursa ( N N) buna ağır azotlu DNA denir.
15 15
Eğer bir zincirindeki azotun kütle numarası 14 diğer zincirindeki azotun kütle numarası 15 olursa buna da melez
DNA denir.
Bu DNA’lar, santrifüj edildiğinde deney tüpünde farklı batnlaşmalar gösterirler. Ağır DNA’lar dibe çöker, melez
DNA’lar ortada, hafif DNA’lar ise en üstte bantlaşma gösterirler.
www.bilkem.com 10
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
15 14
b) DNA'larında N bulunan bakteriler, N izotoplu azotun bulunduğu ortama bırakılmıştır. Birinci üreme
sonucunda bakteri DNA'ları ayrıştırılıp santrifüjlendiğinde deney tüpünün orta kısmında bir bantlaşma olduğu
gözlemlenmiştir. Orta kısımda bantlaşmanın nedeni birinci bölünme sonucu meydana gelen bakteri DNA'larının
%100'ünün melez olmasıdır.
14 15
c) İkinci üreme sonunda santrifüj edildiklerinde ise oluşan bakteri DNA‟larının %50‟sinin melez ( N N) olduğu,
14 14
%50‟sinin normal azot ( N N) içerdiği, bu nedenle de hem ortada hem üstte bantlaşma olduğu gözlemlenmiştir.
www.bilkem.com 11
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
SONUÇ:
Çalışmaların sonucunda DNA'nın bir ipliği aynen korunurken diğer ipliği yeniden sentezlenmiştir. Bunun sonucu
DNA kendisini “yarı korunumlu” olarak eşler denilmiştir.
BĠLGĠ:
15 14 14
Radyoaktif azotlu ( N‟li ) bir DNA nın normal azotlu ( N) ortamda veya normal azotlu ( N) bir DNA nın
15
radyoaktif azotlu ( N‟li ) ortamda birkaç kez eşlenmesi soruluyorsa, DNA nın yarı korunumlu olarak eşlendiği
dikkate alınır. Bu durumda bu DNA kaç kez eşlenirse eşlensin; isterse 200 DNA oluşsun bu DNA lardan ikisi
melez geriye kalanlar ise ortam azotunu taşıyan DNA!‟lar olacaktır.
BİLGİ:
Prokaryotlarda çembersel DNA da bir başlangıç ve bir bitiş noktası,
Ökaryotik hücrede ise çok sayıda başlangıç ve bitiş noktaları vardır.
BİLGİ:
DNA eşlenmesini sitoplazmada gerçekleştiren bir hücre kesinlikle prokaryot yapısına sahip bir hücredir. Çünkü
ökaryotik hücrelerin sitoplazmasında DNA yoktur.
www.bilkem.com 12
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BİLGİ:
DNA replikasyonu (sentezi), 5’ → 3’ yönünde ilerler. Çünkü DNA polimeraz enzimi, uzayan bir ipliğin sadece 3´
ucundaki nükleotidin karşısına yeni nükleotit ekleyebilir.Kalıp zincir 3’ → 5’ yönünde okunur.
www.bilkem.com 13
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
GENETĠK ġĠFRE
ġifre: Bir bilgiyi bir formdan başka bir forma dönüştürmede kullanılan semboller sistemidir.
DNA'daki dört çeşit nükleotit (A, T, G, C) üçlü kombinasyonlar ile şifre oluşturur.
Bu nedenle DNA'da 4x3 = 64 çeşit şifre bulunur.
BİLGİ:
Eğer genetik şifrede 4 çeşit nükleotitin 2’li kombinasyonları hâlinde olsa idi, 4x2 = 16 şifre (kod) meydana gelirdi.
Bu da 20 çeşit amino asit için yeterli olmazdı. Bu durumda 4 çeşit amino asit protein sentezinde hiç
kullanılamazdı.
BİLGİ:
Protein sentezinin başlangıç kodonu aynı zamanda metionin amino asidini şifreliyorsa canlılardaki proteinlerin
sentezi metionin amino asidi ile başlar. Bu nedenle proteinlerin ilk amino asidi metionin olur. Fakat daha sonra bu
başlangıç amino asidi, bir enzim tarafından zincirden çıkarılabilir.
Bunun için bütün proteinler metionin ile başlar diyemeyiz. Ancak sentezleri metionin ile başlar diyebiliriz.
64 kodondan 3 tanesi (UAA, UAG, UGA) amino asit şifrelemez. Bu kodonlara durdurucu (stop) kodon adı
verilir.Bunlar ribozomlara protein sentezini durdurması için sinyal veren kodonlardır.
Stop kodonları (3 tane) amino asit şifrelemediği için mRNA'daki 61 çeşit kodon, protein yapısındaki 20 çeşit
amino asit için şifre oluşturur.
tRNA'daki üçlü nükleotit grubuna antikodon adı verilir.
Bildiğiniz gibi tRNA‟nın görevi sitoplazmadaki amino asitleri ribozomlara taşımaktır. Bu yüzden 61 çeşit
antikodon, 61 çeşit tRNA vardır.
BİLGİ:
Protein sentezi ile ilgili olarak; DNA’da→64 şifre (Kodon) , mRNA’da→ 64 kodon, tRNA’da→61 antikodon
bulunur.
Aminoasitlerle ilgili olarak; DNA’da → 61 şifre (Kodon), mRNA’da → 61 kodon, tRNA’da → 61 antikodon vardır.
Proteinlerin yapısına katılan 20 çeşit amino asit olmasına rağmen bunları şifreleyen genetik kod veya kodon
sayısı 61‟dir. Böylece hemen hemen her amino asit için birden fazla sayıda kodon vardır.
www.bilkem.com 14
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BİLGİ:
Genetik kod sayısının fazla olmasının canlılara sağladığı yarar; Genlerde meydana gelen bazı mutasyonlara karşı
canlıyı korumaktır. Örneğin ACU kodonu Treonin amino sidine karşılık gelir. Her hangi bir nedenle mutasyona
uğrayıp ACA şekline dönüşürse, ACA kodonu yine treonine karşılık geldiği için sentezlenen proteinde bir bozulma
meydana gelmeyecektir.
Yukarıda ifade edilen genetik şifre, kodon, antikodon, “başla” ve “dur”(“start ve stop”) kodonları bütün canlılarda
aynıdır. Bu durum genetik şifrenin evrenselliğini gösterir. Örneğin mRNA'daki UCU kodonunun bütün canlılarda
karşılığı aynı olup serin amino asidini belirler.
BİLGİ:
.Bir kodon sadece bir amino asidi şifreler. Fakat bazı amino asitlerin birden fazla kodonu olabilir. Örneğin UUU ve
UUC kodonlarının her ikisi de fenilalanini belirlediği halde bunların hiç birisi bir başka amino asidi kodlamaz
BİLGİ:
Protein sentezi bütün canlı organizmalarında gerçekleşir. Ancak her canlı hücre protein sentezi yapmayabilir.
Örneğin olgun alyuvar hücreleri çekirdek ve ribozom dahil organellerini kaybederler. Dolayısı protein sentezini
gerçekleştiremezler.
Bir gen bir proteini doğrudan oluşturmaz. Önce DNA‟daki bilgi RNA‟ya aktarılır. RNA ise protein sentezini
programlar.
BİLGİ:
1 gen çeşidi = 1 protein çeşidi
BİLGİ:
Protein moleküllerinin farklı olmasında etkili olan faktörler:
Şifreyi veren genlerin nükleotid dizilişlerinin farklı olması
Şifreyi taşıyan mRNA‘daki nükleotid dizilişlerinin farklı olması
Protein yapısındaki amino asitlerin sayısı
Protein yapısına katılan amino asit çeşidi
Proteindeki amino asitlerin diziliş sırası
Protein sentezindeki aminoasitlerin çeşitlerinin sayısı
Protein çeşitliliğinde amino asitlerin bağlanma biçiminin (peptid bağının) hiçbir rolü yoktur. Çünkü; Amino asitler
arasındaki peptid bağları daima birinci amino asidin karboksil grubundaki karbon ile ikinci amino asidin amino
grubundaki azot arasında kurulur.
Ayrıca protein çeşitliliğinde proteinlerin üretildiği ribozomların ve rRNA'nın da bir etkisi yoktur.
www.bilkem.com 15
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
Ribozomlar
Protein sentezinin yapıldığı, büyük ve küçük olmak üzere iki alt birimden oluşan organeldir.
Her iki alt birim protein ve rRNA'dan oluşur.
Küçük alt birim mRNA için, büyük alt birim tRNA için bağlanma bölgesi içerir.
BİLGİ:
mRNA sentezi, DNA’nın anlamlı zincirinin 3′ ucundan başlayarak gerçekleştirilir. O halde mRNA zinciri, 5’ → 3’
yönünde oluşur.
DNA üzerinden mRNA sentezlenirken DNA’nın anlamlı zincirindeki Adeninin karşısına mRNA'da Urasil gelir.
ÖNERİ:
DNA’daki baz dizisi tRNA'daki antikodonlara çevrilirken eğer bazlar arasında Timin varsa sadece bunu Urasile
çevirmek yeterlidir. Yoksa DNA baz sırası bire bir tRNA’da da aynıdır.
Örnek: DNA’daki baz dizisi ATG GCG ise buna karşılık tRNA'daki sıra; AUG GCG şeklinde olur.
tRNA'daki baz sırası (antikodon) verilmiş DNA daki isteniyorsa sadece varsa Urasilleri Timin olarak değiştirmek
yeterlidir. Diğerleri aynı kalır.
www.bilkem.com 16
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BİLGİ:
RNA polimeraz, bir genin transkripsiyonunu, DNA üzerinde bulunan bağlanabildiği promotor olarak adlandırılan
özel nükleotid dizisinden başlatır.
7.tRNA‟nın antikodonu mRNA kodonuna bağlanınca protein sentezi başlar. DNA'nın genetik şifresini ribozomlara
getiren mRNA'daki şifrenin okunmasına translasyon denir.
(Burada mRNA ile tRNA arasında geçici zayıf hidrojen bağları kurulur.)
8. Taşınan amino asitler arasında peptit bağı kurulur. Bu sırada her bir bağ için bir molekül su açığa çıkar.
9. Protein sentezi mRNA üzerindeki bütün kodonlar okununcaya kadar devam eder. İşlem devam ederken
durdurma kodonlarından (UAA, UAG, UGA) herhangi biri geldiğinde protein sentezi sona erer.
Protein sentezinin sona erdiği evrede yeni sentezlenen protein en sondaki tRNA'dan ayrılır ve mRNA serbest
kalır. Bu arada ribozom alt birimleri de birbirinden ayrılır. Ayrılan mRNA, tRNA ve ribozom alt birimleri yeniden
protein sentezine katılabilir.
www.bilkem.com 17
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
SANTRAL DOGMA
1958 yılında Francis Crick hücre içindeki genetik bilgi akışının DNA‟dan RNA‟ya ve RNA‟dan da proteine doğru
olduğunu ifade etmek için santral dogma kavramını kullanmıştır.
DNA‟daki genetik bilgiden RNA aracılığı ile ribozomlarda protein sentezlenmesine santral dogma denir.
Santral dogma tek yönlü gerçekleşir. DNA‟dan protein sentezlenir. Ancak proteinden RNA, RNA‟dan da DNA
sentezi olmaz.(İstisnalar hariç)
Buna göre santral dogma DNA‟dan DNA‟ya ya da RNA‟ya ve oradan proteine bilgi aktarımıdır. Replikasyon,
transkripsiyon ve translasyon olaylarını kapsar.
Prokaryot hücrelerde replikasyon ve transkripsiyon olayları sitoplazmada, translasyon olayı ise ribozomda
gerçekleşir.
Ökaryot hücrelerde replikasyon ve transkripsiyon olayları çekirdekte, midokondri ve kloroplastlarda, translasyon
olayı ise ribozomda gerçekleşir.
Replikasyon olayı hücrenin bölüneceğini kanıtlar.
Transkripsiyon ve translasyon olayları ise protein sentezi sırasında meydana gelir.
(Protein sentezinde replikasyona gerek yoktur.)
BĠLGĠ:
Replikasyon olayında A, G, C ve T nükleotitleri;
Transkripsiyon olayında A, G, C ve U nükleotitleri;
Translasyon olayında ise amino asitler kullanılır.
Replikasyon olayı bölünemeyen hücrelerde (örneğin sinir hücrelerinde) gerçekleşmez. Transkripsiyon ve
translasyon olayları protein sentezi yapan tüm hücrelerde gerçekleşir.
Replikasyon sırasında oluşabilecek bir hata kalıtsal olabilir.
Transkipsiyon ve translasyon olaylarındaki hatalar kalıtsal olmaz, fakat farklı bir proteinin üretimine neden
olabilir.
POLĠRĠBOZOM (POLĠZOM)
Bir mRNA„nın birden fazla ribozoma tutunması ile oluşan çoklu yapıya denir.
Ribozomlardan biri başlama kodonunu geçince, başka bir ribozom mRNA'ya bağlanarak oluşur.
Bu yapılar hücrenin aynı proteinin çok sayıda kopyasını kısa bir süre içinde üretmesine yardımcı olur.
www.bilkem.com 18
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BİLGİ:
Polipeptid ve protein terimleri tam olarak eş anlamlı değildirler.
Proteinler 20 çeşit amino asitten oluşturulan polimerlerdir. Amino asit polimerleri polipeptidler olarak
adlandırılırlar.
Bir protein bir ya da birden fazla polipeptidden oluşmuş kendine özgü üç boyutlu yapıya sahip polimerlerdir.
Polipeptidi bir ip yumağına benzetirsek protein, bu ip yumağı ile örülmüş hırka gibidir diyebiliriz.
Canlılardaki her bir enzimin, bir gen tarafından şifrelendiği 1940‟lı yıllarda George Beadle (Corc Bidıl) ve Edward
Tatum‟un (Edvırt) ekmek küfüne neden olan Neurospora crassa (Nörospora krassa) adlı mantar türü ile
yaptıkları deneylerle ispatlanmıştır.
SONUÇ:
Araştırmacılar, arjinin amino asidinin; öncü bir organik molekülün ornitine, ornitinin sitrüline, sitrülinin ise arjinine
dönüştüğü basamaklar şeklinde sentezlendiğini belirlemişlerdir
Ġkinci tip mutantlar: Ayrı ayrı sitrülin ve arjinin verilen ortamlarda yaşayabilirken sadece öncü molekül ya da
ornitin verilen ortamlarda yaşayamamaktadır
www.bilkem.com 19
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
Sonuç:
B geni mutasyona uğramıştır. Ornitini sitrüline dönüştüren B enzimi sentezlenememiştir.
Üçüncü tip mutantlar: Arjinin verilen ortamlarda yaşayabilirken öncü molekül, ornitin ya da sitrülin verilen
ortamlarda yaşayamamaktadır.
Sonuç:
C geni mutasyona uğramıştır. Sitrülini, arjinine dönüştüren C enzimi sentezlenememiştir.
Biyoteknoloji: Doğa bilimleri ve çeşitli mühendislik dallarından yararlanarak DNA teknolojisiyle yeni bir
organizma elde etmek veya var olan bir organizmanın genetik yapısında arzu edilen yönde değişiklikler meydana
getirmek amacıyla kullanılan yöntemlerin tamamını kapsayan bir bilim dalıdır.
Genetik mühendisliği ile elde edilen bilgiler sayesinde biyoteknolojik yöntemler kullanılarak daha ucuz, daha
kolay veya daha verimli ürünler günlük hayatımıza kazandırılır
BİLGİ:
İstenen özellikte olan genin bir başka canlıya aktarılması genetik mühendisliğinin alanı iken, istenen amaca
yönelik ürün elde edilmesi ise biyoteknolojinin alanıdır. Örneğin, E.coli bakterisine, insülin üretecek özelliklerin
kazandırılması genetik mühendisliğinin alanıdır. İnsülinin saflaştırılması, gerekli kontrollerinin yapılması ve ilaç
özelliği kazandırılması ise biyoteknolojinin alanıdır.
Gen mühendisliği ile genetik yapıyı değiştirir. Gen aktarılır veya etkisizleştirilir.
Biyoteknoloji ile doğal olarak var olmayan yeni ürünler elde edilir veya ihtiyacı karşılayamayan ürünlerin daha
fazla miktarda üretilmesi sağlanır. Bu duruma; protein, antibiyotik, hormon, antikor vb. maddelerin üretimi, yeni
özelliklere sahip sebze ve meyvelerin üretimi, tıbbi bitki ve çiftlik hayvanı üretimi, yapay organ ve doku üretimi,
atıkların yeniden kullanılabilir hâle getirilmesi örnek olarak verilebilir.
Biyoteknolojinin çalışma alanlarının başında genomik, proteomik ve biyoinformatik gelir.
ZORUNLU AÇIKLAMA:
Genom, bir organizmanın DNA‟ları üzerindeki genetik bilgilerin tamamıdır. Organizmaların genomları üzerinde
çalışan genomik, bir organizmanın tüm DNA dizisinin belirlenmesi, genom organizasyonu ve gen ifadesinin
kontrolü çalışmalarını içerir.
www.bilkem.com 20
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
Proteomik, bir organizmada genom tarafından kodlanan tüm proteinlerin sistematik olarak çalışıldığı disiplindir.
Biyoinformatik; biyolojik bilgilere bilgisayar teknolojisini ve matematiği uygulayarak karmaşık biyolojik verileri
derleyen ve analiz eden bilimsel disiplindir.
DNA izolasyonu:
Canlı hücrelerde bazı kimyasallar ve enzimler yardımıyla saf olarak DNA elde edilmesine
denir.
BĠLGĠ:
Rekombinant DNA üretiminde polimerazlar, DNA ligazlar ve restriksiyon endonükleazlar olarak adlandırılan
enzimler kullanılır.
Rekombinant DNA teknolojisiyle oluşturulmuş enzimler; deterjan, şeker ve peynir üretiminde kullanılmaktadır.
Polimerazlar: DNA sentezinde görev yapan enzimlerdir.
Fosfatazlar: Fosfat bağlarını koparan enzimlerdir.
Restriksiyon endonükleazlar: DNA molekülündeki istenilen geni tanıyıp kesen enzimlerdir.
DNA ligazlar: İstenilen genin plazmite bağlanmasını sağlayan enzimdir.
Gen mühendisliğinin gelişimine katkıda bulunan bilimler genetik, moleküler biyoloji ve mikrobiyolojidir.
Gen Teknolojileri,
Gen Aktarımı:
Günümüzde bilim insanları, istenen genlerin bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara aktarımını kontrol
edebilmekte ve canlıya yeni özellikler kazandırabilmektedirler.
Farklı bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş Örneğin; doğal yollarla üretilen pirinçte bulunmayan
ve A vitamini öncüsü olan beta karoten maddesinin oluşumundan sorumlu gen, nergis bitkisinden Agrobacterium
tumefaciens (Agrobakteriyum tumefasiyens) bakterisi aracılığıyla çeltiğe aktarılmıştır. Böylece pirince beta-
karoten üretme yeteneği kazandırılmıştır. Altın pirinç olarak adlandırılan bu pirincin üretimi ile A vitamini
eksikliğinin giderilmesi amaçlanmaktadır.
Gen Klonlaması:
Bir genin kopyasını oluşturmak için kullanılan yöntemleri kapsar. Tek bir hücreden çoğaltılan ve genetik yapısı
aynı olan hücrelere klon denir.
BİLGİ:
Genlerin klonlanmasında çoğunlukla bakterilerden yararlanılır. Çünkü bakteriler; sağlam hücre duvarları
sayesinde olumsuz koşullara dayanıklıdır, hızlı çoğalır, kolaylıkla izole edilebilir, genetik modifikasyonlara
uygundur ve ucuz kaynaklarla beslenebilir.
www.bilkem.com 21
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
Gen Terapisi
Bozuk olan genlerin sağlam olanları ile yer değiştirilmesi tekniğe gen terapisi denir.
Gen terapisi istenmeyen genleri örneğin kısa boyluluk, renk körlüğü, göz bozukluğu eğer varsa kalıtsal
hastalıklar gibi genleri bulup kontrol altına alabilecek, istenilenleri ekleyip istenilmeyen genleri pasif hale
getirebilecektir.
Gen terapisi; kanser, kalp hastalığı, diyabet ve hemofili dâhil birçok hastalığın tedavisi için umut vermektedir.
www.bilkem.com 22
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
www.bilkem.com 23
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BİLGİ:
Genetik danışmanlık; kalıtsal hastalığı olan veya taşıyıcılık riski bulunan kişilere tanı testlerinin uygulanması,
hastalıkların seyri, tekrarlama riskleri, hastalığın olası sonuçları, varsa tedavisi ve diğer çözüm yolları ile ilgili bilgi
verilmesidir.
BİLGİ:
Kök hücreler üç temel kaynaktan elde edilir.
Bunlar; yetişkin kök hücreleri, kordon kanından elde edilen kök hücreler ve embriyonik kök hücrelerdir.
İnsan vücudunda da kök hücreler, bütün dokuları ve organları oluşturan ana hücrelerdir.
Embriyonun erken dönemlerinde (blastula evresinde) elde edilen kök hücreler embriyonik kök hücre olarak
adlandırılır.
Henüz farklılaşmamış olan bu hücreler sınırsız bölünebilme ve kendini yenileme, dokulara ve organlara
dönüşebilme yeteneğine sahiptir.
Kök hücre teknolojisi, bir hücrenin ölmesi ya da görevini yapamaması sonucu gelişen diyabet, parkinson,
alzheimer ve bağışıklık sistemiyle ilişkili hastalıkların tedavisinde,
Yanmış vücut dokularının onarımında, organ nakillerinde, Kimi kanser türlerinin ve kalp kaslarının
yenilenmesinde ve daha birçok hastalığın tedavisinde umut ışığı olmaktadır.
BİLGİ:
Göbek kordonu kan bankası: Hemen doğum sonrası, doktor bir iğne ile göbek kordonundan bir miktar (yaklaşık
yarım fincan) kan alır. Kök hücrelerce zengin göbek kordonu dondurulur ve kan bankasında saklanır. Bu kan
gerektiğinde buradan alınarak tedavi amaçlı kullanılır.
www.bilkem.com 24
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
Hücrelerin yapı ve işlevinin bozulma nedenlerinin anlaşılması için hücrelerin vücut dışında ve uygun ortamlarda
çoğaltılarak araştırılması tekniğine hücre kültürü denir.
Hücre kültürü ile ilgili uygulamalar sonucunda uygun kök hücrelerden doku ve organ geliştirilebileceği fikri ortaya
çıkmıştır. Bu fikir günümüzde uygulama alanı bulmuş ve çeşitli doku ve organların yapay olarak üretilmesi
sağlanmıştır.
BİLGİ:
Model organizmalarla ilgili çok önemli bir nokta ise genlerinin insan genleriyle yakından ilişkili olmasıdır.
Bu zamana kadar tanımlanmış insan hastalık genlerinin %60 dan fazlası şaşırtıcı bir şekilde meyve sineği ve
nematod (ipsolucan) genlerine benzemektedir.
İmmün sistemimiz gibi ileri düzeyde evrimsel gelişimi etkileyen genler basit hayvanlardakine daha az benzerlik
gösterirler. Bu gibi genler için fare gibi bize daha yakın model canlıya ihtiyaç duyulur.
www.bilkem.com 25
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
Fare genomlarının organizasyonu insan genomlarının organizasyonuna benzerdir. İnsanlarda gözüken bozuk
genlerin taklidiyle hastalık modellerini kanıtlamak için fareler kullanılır. Ayrıca bu modeller yeni ilaçların etkinliğinin
testi içinde kullanılabilir.
Ayrıca pek çok bitkinin tek bir doku hücresi, kültür ortamında geliştirilerek olgun bitki oluşturulabilmektedir. Bütün
bunlar, tarımda DNA teknolojisinin kullanımını oldukça kolaylaştırmaktadır. Genetiği değiştirilmiş tek bir hücreden;
istenen özellikleri taşıyan, verimli bitki türleri elde edilebilmektedir. Oluşan türler, kazandıkları yeni özellikleri,
sonraki nesillere tohumla taşımaktadır.
Hayvanlarda Klonlama
İnsanlardan izole edilen büyüme hormonu geninin fare embriyolarına aktarımı sonucu normale göre daha iri
fareler elde edilmiştir.
Bir sığır ırkından fazla kas üretimine neden olan bir geni izole ederek farklı ırktaki sığırlara hatta koyunlara
aktarmış ve daha fazla et üreten transgenik organizmalar elde etmişlerdir.
Klonlama yöntemi ile bitki ve hayvanlarda ata canlı ile aynı genetik özelliklere sahip canlılar da elde edebiliriz.
Memeli canlılardaki ilk klonlama 1997 yılında gerçekleştirilmiştir.
Klonlama sonucu oluşan ilk memeli olan Dolly, DNA'sını aldığı koyunun genetik olarak ikizidir.
Dolly'nin klonlanma basamakları:
1. Ergin bir koyunun memesinden bir hücre alınır. Bu somatik hücre genetik olarak bir koyunun oluşması için
gerekli bütün genleri içermektedir. Fakat bu genlerden sadece bir kısmı aktif durumdadır.
2. Meme hücresi besin bakımından fakir bir ortama alınarak hücre döngüsü durdurulur. G0 evresine giren
hücrenin bütün genleri aktifleşmiş durumdayken çekirdeği çıkarılır.
3. Başka bir koyundan alınan yumurta hücresinin çekirdeği çıkarılır.
4. İlk koyundan alınan meme hücresinin çekirdeği, boşaltılmış yumurta hücresinin içine yerleştirilip, elektrik akımı
yardımıyla kaynaştırılır.
5. Elektrik akımı aynı zamanda yumurta hücresinin bölünmeye başlamasını uyarır. Mitoz bölünmeler sonucunda
altı günlük olan erken embriyo oluşur.
6. Erken embriyo taşıyıcı anne görevini yapacak olan üçüncü bir koyunun rahmine yerleştirilir.
7. Embriyonik gelişimin tamamlanması ile bir kuzu (Dolly) dünyaya gelir. Bu kuzu genetik olarak meme hücresinin
çekirdeği alınan koyunla özdeştir.
www.bilkem.com 26
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BİLGİ:
Çok ince iğne yapısına sahip mikroenjektör ile hücre zarı geçilerek doğrudan çekirdeğe rekombinant DNA
aktarılması yöntemine mikroenjeksiyon yöntemi denir.
www.bilkem.com 27
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
BĠLGĠ:
İnsülin üretiminde kullanılan bu yöntem daha sonra büyüme ve kalsitonin hormonunun üretimi için de
kullanılmıştır.
1980'li yıllarda izole edilen insan interferon geninin E.coli bakterisinin genomuna yerleştirilmesiyle çok daha
ucuz ve fazla miktarda interferon üretimi gerçekleştirilmiştir. Üretilen interferondan virüs enfeksiyonlarının
engellenmesinde yararlanılmaktadır. (İnterferon: Hücrelerin virüslere karşı oluşturduğu protein yapısındaki özel
savunma maddesidir)
www.bilkem.com 28
BİLKEM GENDEN PROTEİNE Devrim Sarısoy
Örnek:
Kutupta yaşayan bir balıktan alınan anti-freeze geni çileğe aktarıldığında çileğin soğukta yetiştirilmesi
sağlanmıştır.
Yapısında A vitamini bulunmayan beyaz pirince, A vitamini sentezi yapan bir bakterinin aktarılmasıyla pirinç
türlerinin A vitamini ürettiği görülmüştür.
BİYOGÜVENLİK VE BİYOETİK
Biyogüvenlik: İnsan ve diğer canlıların sağlığını, çevre ve biyolojik çeşitliliği korumak için GDO ve ürünleri ile ilgili
faaliyetlerin güvenli bir şekilde yapılmasını ifade eder.
Biyoetik; Biyoteknoloji ve gen teknolojisinde yaşanan gelişmeler, insan ve diğer canlıların yaşamları, insanın
özgürlük ve onuru açısından etik anlamda meydana getirdiği sorunların irdelenmesi ve çözüm önerilerinin
geliştirilmesi üzerinde çalışan bir disiplindir.
Biyoetik çalışmaları, yüksek teknoloji ile gerçekleştirilen bilimsel araştırmalarda nelere izin verilip nelerin
yasaklanması gerektiği; neye, ne kadar izin verilmesinin etik anlamda doğru kabul edilebileceği gibi sorulara yanıt
arar ve bu konuda standartlar geliştirilmesini hedefler.
www.bilkem.com 29