Professional Documents
Culture Documents
1 Unite - Ataturk Ilkeleri Ve Inkilap Tarihi Dersinin Amaci Ve Kavram
1 Unite - Ataturk Ilkeleri Ve Inkilap Tarihi Dersinin Amaci Ve Kavram
ÜNİTE
1. TARİH NEDİR?
5. KAVRAMLAR
TARİHİN TANIMI
TARİHİN ÖNEMİ
DERSİN AMACI
DERSİN KAYNAKLARI
KAVRAMLAR
Tarih; geçmişteki olayları yer, zaman ve failleri göstererek kaynaklara dayalı olarak sebep ve
sonuç ilişkisi içerisinde inceleyen bilim dalıdır.
Tarih nedir? sorusunun daha iyi kavratılabilmesi için tarihin tanımı içerisinde yer alan anahtar
kavramların, tarih bilimi ile olan ilişkilerinin irdelenmesi gerekir.
Bilindiği üzere insan oğlu sosyal bir varlıktır. Bu sebeple çevresiyle birlikte yaşamak
durumundadır. Sağlıklı bir hayat veya düşünce tarzının teşekkülünde ise insanın önce kendisini
tanıması gerekir. Acaba insanlık hangi geçmişten bu zaman geldi? İnsanoğlu geçmişte nasıl
yaşadı? Hangi fikirler veya idealler nasıl uygulandı ne gibi sonuçlar doğurdu? Bu ve buna benzer
bütün sorulara cevap verebilmede öncelikle tarihe müracaat ederiz. Bir başka ifade ile tarih bir
milletin hafızasıdır. Bir fert için hafıza ne ise, meseleyi makro düzeyde ele aldığımız zaman
fertlerin oluşturduğu millet içinde hafıza yani tarih aynı önemi taşır. Hafızasını kaybeden bir
insanın istikrarlı bir geleceği olamaz. Hayatı her an tehlike ile doludur. Bu yüzden toplumların
veya milletlerin varlıklarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeleri, onlar için bir hafıza niteliğinde
olan tarihi öğrenmeleriyle doğru orantılıdır.
Zira tarih, bir milletin hemen hemen bütün varlığına eşittir. Tarih, milletin geçmişteki varlığı,
onun mirası bugüne kalan hatırasıdır. Dil, edebiyat ve umumiyetle kültür kavramına giren her
şey, tarih boyunca gelişmiş, bize tarihten miras kalmıştır. Etrafımıza baktığımızda ecdadımızdan,
yani tarihten kalma, göz kamaştırıcı bin bir şey görürüz. Devrimizde tarih şuurunu taşıyan
milletler milli kudret ve medeniyet hamlelerinde bu hazineden faydalandıkça tarihin onlar için
faydası vardır. Bu sebeple tarih yazılıp bir kültür ve şuur kaynağı olmadıkça, toprak altında kalan
kıymetli madenler gibi, hiçbir mana ifade etmez.
Kültürün temel birtakım unsurları vardır. Bunlardan biri Tarihtir. Tarih, kültürün zaman içindeki
siyasi sosyal akışını ve sürekliliğini sağlar. Denilebilir ki, bir milletin tarihi onun bütün kültür
varlıklarının aksiyon haline geçmiş şeklidir.
Milletlerin tarihi tecrübeleri, uzviyette olduğu gibi irsi veya tohum olarak nesilden nesle geçmez.
Tarih hakkında bilgi, kültür yani öğrenme yolu ile elde edilir. Bir millet çocuklarına tarihini
öğretemezse, onlar kendiliklerinden bu bilgiyi edinemezler. Hatta buna ihtiyaç bile duymaya
bilirler. Milletlerinin tarihini bilmeyen nesiller, içlerinde milletlerine karşı canlı bir ilgi ve
Millet prensibinin dayandığı tarih, fertleri geçmişin hatıraları ile birbirine bağlar. Tarih bir sosyal
ilim olarak hem kavim ve milletlerin kendi bünyeleri içinde, hem de milletlerarası alanda daimî
oluş halindedir. Her geçen gün tarihin malı olur. En yakın dünden en uzak geçmiş devreye kadar
incelenen tarihin, günümüzdeki anlamı, kavim ve milletlerin siyasi kuruluşlarının da dayandığı
medeniyet eserleridir. Bu bakımdan geçmişteki medeniyet eserlerini esaslı ve ayrıntılı olarak
bilmek, bugünkü kuruluşlarla mukayese etmek için gereklidir. Tarih gerçekten değişmenin,
ilerlemenin ve kalkınmanın ilmidir. Tarihten alınacak ders, çoğu zaman sanıldığı gibi dün olmuş
olanın yarın tekrar olacağı şeklinde değildir. Tarih, dünün evvelki günden niçin ve nasıl
farklılaştığını inceleyerek, yarının hangi manada düne karşı çıkacağını sezme vasıtasını bularak,
kalkınmanın yönünü ve dinamiklerini tespit etmektedir.
Bugün hala tarihi, sadece geçmişteki bir olaylar dizisi gibi gören, zekâ ve enerji gerektiren pek
çok verimli saha varken tarih yazmak için zaman harcanmasına akıl erdiremeyenler vardır.
Halbuki tarih, diğer ilim dalları yanında bir konudan ibaret değildir. Aynı zamanda insanlara,
doğru neticelere varmaları için yön veren bir düşünce tarzıdır. Bütün insanların geçmişten cesaret
almaya, onu öğrenmeye ve bu suretle tecrübe kazanmaya ihtiyacı vardır. Her millet atalarının
geçmişteki başarılarıyla iftihar eder. Gerek fertlerin gerekse toplumların ne olduklarını ve
nereden geldiklerini bilmeye ihtiyaçları vardır. Bunun sağladığı ruhi tatmin yanında pratik
birtakım faydaları da mevcuttur. Zira İnsanlar sadece kendi tecrübelerinden değil daha önce dile
getirmeye çalıştığımız gibi; kendilerinden öncekilerin tecrübelerinden de istifade ederler. Tarihi
gelişmelerin bilinmesi, çağdaş değerlerin de daha iyi takdir edilmesine imkân sağlar. İnsana
doğru değerlendirme yapmayı öğreten tarih, insanı çağdışı olmaktan kurtarır, gününü yaşayan,
geleceğe doğru uzanan değerleri içinde yapıcı rol oynamasına yol açabilir.
Tarih ilmi, toplumun kalkınma vetiresiyle sürekli olarak hareket eden ve ilerleyen bir ilimdir. Zira
gelecekte kendisine doğru ilerlediğimiz hedef, ancak biz ona ilerledikçe biçim almaya başlayan
ve biz ileri gittikçe alakalı yorumumuzu aydınlatan bir nesnedir. Bir taraftan toplumun,
tekamülünün yönünü tayin eden tarih, diğer taraftan, hisseden düşünen, tesir eden insan şuuruna
bol malzeme temin eder. Tarih mütefekkire ufkunu genişletmeyi, meselelerin karmaşıklığının ve
iç içeliğinin şuuruna varmayı öğretmekte, ona hayal edemeyeceği ve öngöremeyeceği çözümle
sunmakta veya bu çözüm yollarını tıkayabilecek engelleri gözler önüne sermektedir.
Tarihi yazmak ve öğretmek milletlerin geleceği açısından en az tarih yapmak kadar önemlidir.
Çünkü günümüzde tarih bilinci taşıyan milletler, güç kaynağı olarak bu değerli hazineden
faydalanmaktadırlar. Bu nedenle tarih, yazılıp öğretilerek bir kültür ve bilinç kaynağı hâline
getirilmedikçe, toprak altında kalan değerli madenler gibi hiçbir anlam taşımaz. Bunun içindir ki,
günümüzde bütün ileri ve uygar milletler, yoğun biçimde tarih araştırma, yazma ve öğretme
çabalarına girişmiş ve bu alanda önemli adımlar atmışlardır.
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersleri ilk defa, Ankara'da açılan Adliye Hukuk Mektebi'nde
okutulmuştur. Bu okulun kurucularından olan Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'un ve Prof.
Dr. Cemil Bilsel’in teklifleri ile 1925'te “İhtilaller Tarihi” adlı dersin okutulmasına başlanmıştır.
Dersin adı İhtilaller Tarihi olmakla beraber, konusu; Türk İnkılâbının anlatılması ve önceki
ihtilaller gibi siyasi iktidarı ele geçirmek için kan dökülmesini amaçlamadığını ve Türk Milletini
müspet ilmin ışığında medeni bir toplum yapmayı hedef aldığını açıklıyordu. Bu dersin konması
ile büyük bir ihtiyacın karşılandığı görülmüş, diğer yüksekokul ve üniversitelerde de bu ders,
“İnkılâp Dersleri” adı ile okutmaya başlamışlardır.
Cumhuriyetin 10. Yılında (20 Haziran 1933) Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) bünyesinde bir
“İnkılâp Tarihi Enstitüsü” açılmıştır. Üniversite reformu ile birlikte, Darülfünun İstanbul
Üniversitesine dönüştürülmüş; 4 Mart 1934'te dönemin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Hikmet
Bayur’un verdiği konferansla başlayan “İnkılâp Tarihi” dersi, 20 Mart 1934'te de Başbakan İsmet
İnönü tarafından Ankara'da Ankara Üniversitesinde verilmiştir. Ayrıca dersin okutulmaya
başlandığı ilk yıllarda, Türk Devrim sürecinin lider kadrosu arasında yer alan, Cumhuriyetin
kuruluşuna tanıklık etmiş, dönemin önemli isimlerinden Yusuf Kemal Tengirşek, Mahmut Esat
Bozkurt ve Recep Peker'de bu dersin verilmesi görevini üstlenmişlerdir. İlk defa İstanbul
Üniversitesi bünyesinde verilmeye başlanan bu dersin daha sonra sorumluluğu 15 Nisan 1942'de
4204 sayılı kanunla, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne bağlı olarak kurulan
“Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü” ne verilmiştir. Dersin adı “İnkılâp Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti”ne
dönüştürülerek, fakülte ve yüksekokullarda baraj dersi olarak konmuştur. Derslerin ilk başlarda
27 Mayıs 1960'tan sonraki süreçte; “Türk İnkılâp Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti” dersi, 20 Mart
1968'de “Türk Devrim Tarihi” adını almıştır. Türk Devrim Tarihi derslerinin içeriği bazı
değişiklikler ve ilavelerle, bütün fakültelerde iki sömestr, yüksekokullarda ise bir yıl süreyle
okutulmaya başlanmıştır. 12 Eylül 1980'den sonra Devrim sözcüğü İnkılâp olarak değiştirilmiş,
bu dersin adı en son “Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi” olarak düzenlenmiştir.
Türk inkılabı Atatürk'ün dehası, milletimizin anlayış ve fedakârlığı ile gerçekleşmiştir. Atatürk
İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin amacı da tarihin genel amaç ve hedefinden soyutlanamaz. Bu
dersin amacı, esas olarak bağımsızlığın hangi şartlarda ve nasıl doğup geliştiğini, Modern Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve milletimizin çağdaşlaşma yolunda büyük önder Atatürk’ün
liderliğinde yaptığı inkılapları ve onun ilkelerini öğretmeyi amaçlar.
İhtilal: Arapça “hal” kelimesinden gelir. Sözlük karşılığı bozma, karışıklık, düzensizlik,
perişanlıktır. Kavram olarak ise bir devletin siyasî yapısını değiştirmek amacıyla yasal kurallara
uymaksızın, zor ve kuvvet kullanılarak yapılan geniş halk hareketi demektir. Bu arada inkılâp ve
ihtilal kavramları yanlışlıkla birbirinin yerine de kullanılmaktadır. Mesela Fransız inkılâbı tabiri
yerine yanlış olarak Fransız ihtilali ifadesi kullanılmaktadır. Hâlbuki ihtilal kavramı inkılâp
kavramından daha dar kapsamlıdır. Atatürk’ün tabiriyle Fransız inkılâbı, “tam yüz yıl süreli bir
ihtilaller serisidir ve sonuç olarak bir inkılaptır. Dolayısıyla ihtilal, inkılâbın bir evresi olup,
yıkılan düzenin yerine yeni bir düzenin oluşması aşamasını kapsamaz.
İsyan: Sözlük manası olarak itaatsizlik, emre boyun eğmeme, ayaklanma anlamına gelir. Kavram
olarak ise; toplumsal desteğe sahip olup olmadığı belli olmayan bir grubun sınırlı amaç ve
hedefini gerçekleştirmek üzere devlete karşı başkaldırma hareketidir. Toplumsal beklentilerin
karşılanamadığı durumlarda ortaya çıkan isyanların fikrî alt yapısı yoktur. Ancak bir isyan
gelişme gösterirse ihtilale, ihtilal gelişme gösterirse inkılâba dönüşebilir.
Hükümet Darbesi: Darbe, bir ülkedeki mevcut iktidarın zor kullanılarak değiştirilmesi eylemidir.
Hükümet darbesi ise devletin emrindeki resmi kuvvetlerden herhangi birisinin mevcut hükümeti
devirmesi ve iktidara el koymasıdır. Darbeler genellikle kan dökülmeden yapılmakla beraber
kanlı biçimde son bulan örnekleri de mevcuttur.
Reform: Toplum hayatında devlet eliyle daha iyiye ve daha güzele doğru gitmek için yapılan
değişikliklere reform denir. Başka bir deyişle, toplum hayatında belirli alanlarda yapılan yenilik
ve düzenlemelerdir. Bu hareketteki asıl amaç, toplum düzenine ve kurumlara yeni bir şekil verme
ve toplumun ihtiyaçlarını daha ileri bir görüşle çözümlemektir. Reform hareketleri, mevcut
yasalara uygun biçimde gerçekleştirilir, yavaş seyreder, zorlayıcı değildir. Reform kelimesi ile
ıslahat kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır.
Bir başka ifadeyle; çağın gelişmiş kurumlarına, gelişmiş uygarlık düzeyine ulaşabilmek için
gerekli olan ekonomik, toplumsal, psikolojik, siyasal değişmeyi gerçekleştirmek demektir.
Rönesans: Kelime olarak yeniden doğuş manasına gelmekte olup; ilim, sanat, fikir ve edebiyatta
yeniden doğuşu ifade eden bir süreçtir. XV. yüzyılda başlayan bu süreç, aynı yüzyıl içinde bütün
Avrupa'ya yayıldı. Avrupa’da bilim ve sanatın geliştirilmesi, canlandırılması için girişilen ve
daha sonra Rönesans adı verilen hareket 1453’te İstanbul’un fethini müteakip ilk defa ciddi bir
şekilde İtalya’da ortaya çıktı. İtalya’da başlayan Rönesans hareketi kısa sürede bütün Avrupa’da
yayılarak, Fransa’da sanat; Almanya’da dinî tablo ve resimler, İngiltere’de edebiyat; İspanya da
ise resim ve edebiyat alanlarında gelişme gösterdi.
Tanzimat: Kelime olarak düzenleme, düzene koyma, mevcut devlet düzenine çekidüzen verme
manasındadır. Tarihimizde devlet düzenini sağlamak için 1839 yılında Tanzimat Fermanı olarak
bilinen Gülhane Hatt-ı Şerifî’nin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin
adıdır. Tanzimat Dönemi II.Abdülhamit'in 1876'da tahta çıkması ve Meşrutiyet'in ilân edilmesiyle
sona ermiş kabul edilmekle beraber 1922'de Osmanlı Devleti’nin sona ermesine kadar sürdüğü
de söylenebilir.
Meşrutiyet: Arapça şart kökünden türetilmiş bir kavram olan meşrûtiyyet kelimesi, XIX. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren Osmanlı siyasî literatüründe “anayasalı ve meclisli saltanat-hilâfet
rejimi” karşılığında kullanılmıştır. Türkçe literatürde, Kānûn-ı Esâsî’nin ilân edildiği 23 Aralık
1876’dan Meclis-i Meb‘ûsan’ın muvakkaten tatil edildiği 13 Şubat 1878 tarihine kadarki döneme
I. Meşrutiyet, meclisin yeniden toplanmaya davet edildiği 23-24 Temmuz 1908’den 30 Ekim 1918
Mondros Mütarekesi’ne veya 20 Ocak 1921 tarihli Teşkîlât-ı Esâsiyye Kanunu’nun neşri ya da
saltanatın ilga edildiği 1-2 Kasım 1922 tarihine kadarki döneme de II. Meşrutiyet denmektedir.
Meşrutiyet kavramı daha sonra Farsça’da “anayasalı monarşi” anlamıyla yer almış, ancak kök dili
olan Arapça literatüre girmemiştir.
Liberalizm: Tarihsel geçmişi XVII. yüzyılın başlarına dek uzanan liberalizm, sosyal bir doktrin ve
felsefedir. Özgürlük, hürriyet ve serbestlik anlamlarına gelen bu sözcük İngilizce kökenli olup
libert kelimesinden türetilmiştir.
Sosyalizm kapitalist sistemi adaletsiz bulduğu için, onu değiştirmek ve yerine geçmek isteyen bir
düzenin adıdır. XIX. yüzyılda bugünkü anlamını ve kapsamını kazanan sosyalizmin
gelişmesinde K. Marx’ın büyük rolü vardır. K. Marx, kendinden önceki bütün sosyalizm
çığırlarına “ütopik”, kendisinin ileri sürdüğü tarihî maddecilik görüşünü ise “ilmî” ya da bilimsel
kabul etmektedir. Bunun sebebi ise bilimsel bir yönteme, deney ve gözleme dayanmasıdır. Yani
evrenseldir. Günümüzde Batı toplumları içinde büyük bir rolü olan birçok sosyalizm akımı,
Monarşilerde kural, başta devlet başkanlığı olmak üzere, üst düzey siyasal makamların babadan
oğula geçmesidir. Bilinen en eski ve yaygın yönetim biçimi olan monarşi günümüzde giderek
azalmıştır. Bazı devletlerde bizde olduğu gibi (1 Kasım1922) tamamen ortadan kaldırıldı.
Kimilerinde ise sembolik olarak devam etmektedir.
Oligarşi: Türkçeye Fransızcadan geçen bu kavram, Yunanca “az-birkaç” anlamlarına gelen “oligo”
ve yönetmek anlamına gelen “arkhein” kelimesinden türetilmiştir. Ünlü düşünür Aristo oligarşiyi
siyasal rejimin iktidardaki grubun kendi çıkarına göre işlediği rejim olarak tanımlamıştır. Bu
kavram günümüzde “azınlık iktidarına dayalı rejimler” olarak değerlendirilmektedir. Buna göre
oligarşi küçük bir grubun iktidarda olduğu yönetim şeklidir. Oligarşilerde iktidara egemen olan
az sayıda kişilerden oluşan grup, bir aile olabileceği gibi, çok dar bir sınıf da olabilir.
A. Çağdaşlaşma
B. İnkılap
C. Tekâmül
D. Batılılaşma
E. Islahat
2) Bir devletin mevcut siyasal yapısını, iktidar düzenini ortadan kaldırmak için bu
konudaki hukuk kurallarına başvurmaksızın, zor kullanarak yapılan geniş halk
hareketi olarak tanımlanan kavram aşağıdakilerden hangisidir?
A. İnkılap
B. Tekâmül
C. İhtilal
D. Islahat
E. Modernleşme
B. Ekonomiyi geliştirmek
A. Fedaral yönetim
B. Monarşi
C. Teokrasi
D. Oligarşi
E. Cumhuriyet
5) Kavram olarak toplum içinde belirli bir grubun veya herhangi bir teşkilatın sınırlı amaç
ve hedefini gerçekleştirmek üzere devlete karşı başkaldırma hareketi olarak tanımlanan
kavram aşağıdakilerden hangisidir?
A. Darbe
B. İnkılap
C. İsyan
D. Reform
E. Devrim
ALPARGU, M., ÖZÇELİK, İ., & YAVUZ, N. (2003). ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ
GÜNDÜZ YAY.
589-612.