You are on page 1of 19

ISHA UPANİŞAD

Yeryüzünde hareket eden ne varsa, her şey Tanrıda saklıdır. Ancak tüm bunları teslim
ettikten sonra bir şeyin mutluluğunu yaşayabilirsiniz. Kimsenin zenginliğine göz koymayın!

İnsan yüz yıl yaşamak ister, işler yapmak ister, istediği ona verilecektir de; ama ancak
şu şekilde: yaptığı iş ona yapışmayacak.

Asuraların alemleri kör karanlıklarla çevrilidir. Ben’lerini yok etmiş olanlar ( gerçek
Ben’in bilgisine erişmeksizin işler yapanlar) öldükten sonra o alemlere giderler.

O-Ben- hareket etmez, ama düşünceden tezdir. Devalar (duyular) ona hiç ulaşamadılar,
o hep önlerinden gitti. O yerinde durur, ama koşanları yakalar. Matarişvar – yel,hareketli ruh-
ona kudret bağışlar.

O hem hareketlidir, hem hareketsiz; hem uzaktır, hem yakın. Her şeyin hem içindedir,
hem dışında.

Ben’de tüm varlıkları ve tüm varlıklarda Ben’i görenler ondan hiçbir zaman yüz
çevirmezler.

Anlayan kimse için Ben, her şey olmuştur; o birliği bir kere gören için ne üzüntüsü, ne
sıkıntısı olabilir?

Aydınlık, maddesiz, yara-beresi ve kası olmayan, saf, kötülüğün değmediği Ben (öz)
her şeyi kuşatmıştır; gören, bilen, her an her yerde var olup varlığı kendinden olan o, her şeyi
sonsuz yıllar için yerli yerine koymuştur.

Gerçek bilgiye eriştiğini sananlar ise daha büyük bir karanlığa girerler.

Denir ki, bir şey gerçek bilgiden gelir, başka bir şey bilgi olmayandan. Bize bunu
öğreten ariflerden böyle işittik biz.

Aynı anda hem bilgiyi, hem bilgi olmayanı bilenler, bilgi olmayan marifetiyle ölümü
yener ve bilgi marifetiyle de ölümsüzlüğe ererler.

Gerçek neden olmayana tapan herkes kör karanlığa girer: gerçek nedene vardığını
sananlar da, daha büyük bir karanlığa girerler.

Denir ki, bir şey nedenin bilgisinden gelir, başka bir şey neden olmayanın. Bize bunu
öğreten ariflerden böyle işittik biz.

Aynı anda hem nedeni, hem yıkımı (fani beden) bilenler, yıkım(fani beden) marifetiyle
ölümü yener ve gerçek nedenin bilgisi marifetiyle de ölümsüzlüğe ererler.

Hakikatin kapısı altın bir kursla örtülmüştür. Aç ki onu, ey Puşan (Pushan), Hakikatin
doğasını görelim.
Ey Puşan, yegane gören, Yama (yargıç). Surya( güneş), Prajapati’nin oğlu; ışınlarını
yay ve onları topla! En aydınlık biçimin olan ışığı görüyorum. O-güneşteki kişi- neyse ben de
oyum.

Nefesini havaya ve ölümsüz olana ver! Ve şu bedenim küllerde son bulsun. Om! Ey,
zihin, hatırla! Ey zihin, hatırla! Yaptıklarını hatırla!

Agni, bizi hayırlı bir yoldan mutlak saadete ulaştır, her şeyi bilen sen, ey Tanrı!
Uğursuz kötülüğü bizden uzak tut ki, sana tam övgülerimizi sunalım!

KENA UPANİŞAD

-1-

Öğrenci sordu: ‘Zihin kimin dilemesiyle işe koyulur? Kimin emriyle ilk nefes verilir?
Kimin dileğiyle bu söz konuşulur? Hangi tanrı gözü veya kulağı idare eder?’

Öğretmen cevapladı: ‘Kulağın kulağı, zihnin zihni, sözün sözü, nefesin nefesi ve
gözün gözü. Arifler bu dünyadan ayrılıp “duyularından” özgürleşince ölümsüz olurlar.

‘Göz oraya gitmez, söz ve zihin de. Bunu kim nasıl öğretir, bilmiyor, anlamıyoruz.

‘Bu bilinenden başka, bilinmeyenin de üstünde; bize bunu öğreten büyüklerden böyle
işittik.

‘Kendisi söz ile ifade edilmeyen, ama söze ifade veren; yalnızca onu Brahman olarak
bil, insanların burada taptıklarını değil.

‘Kendisi zihin ile düşünmeyen, ama zihne düşünce veren; yalnızca onu Brahman
olarak bil, insanların burada taptıklarını değil.

‘Kendisi gözle görmeyen, ama göze görüş veren; yalnızca onu Brahman olarak bil,
insanların burada taptıklarını değil.

‘Kendisi kulakla işitmeyen, ama kulağa işitme veren; yalnızca onu Brahman olarak
bil, insanların burada taptıklarını değil.

‘Kendisi nefes almayan, ama nefese soluk veren; yalnızca onu Brahman olarak bil,
insanların burada taptıklarını değil.

-2-

Öğretmen dedi ki: ‘Benim iyi bildiğimi düşünsen de muhakkak ki sen daha fazlasını
biliyorsun. Brahman’ın sureti sana göre nedir?’
Öğrenci dedi ki: ‘Ben bunu iyi bildiğimi düşünmüyorum, bilmediğimi de bilmiyorum.
Aramızdan bunu bilen, bilir, ama bilmediğini de bilmez.

‘Brahman, onu düşünmeyen tarafından düşünülür; onu düşünen, onu bilmez. O, onu
düşünenlerce anlaşılmaz; onu anlayanlar, onu anlamayanlardır.

‘Bilinmesinin bir tür uyanışla olduğu düşünülür, işte ölümsüzlüğü ondan sonra elde
ederiz. Gücü Ben ile, ölümsüzlüğü bilgi ile elde ederiz.

‘Bir insan bunu burada öğrenirse bu onun yanılsamalı yaşamına sonu olur; burada
öğrenmezse onu büyük yıkımlar ( yeni doğumlar) bekler. Her şey üstünde düşünmüş ve
kendilerindeki Ben’i tanımış olan arifler bu dünyadan ayrıldıktan sonra ölümsüzleşirler.’

-3-

Brahman, Devalar için zafer kazandı. Devalar, Brahman’ın zaferinden gurura kapılıp,
bu yalnız bizim, bu yücelik yalnız bizimdir diye düşündüler.

Brahman bunu fark etti ve onlara göründü. Fakat onlar bunu anlamadılar ve, ‘Bu ne
hayaleti (Yaksha) böyle?’ diye sordular.

Agni’ye(ateş), ‘Ey Jatavedas, onun ne hayaleti olduğunu öğren.’ Dediler. (Agni)


‘Olur.’ dedi.

Ona doğru koşunca Brahman, ‘Kimsin?’ diye sordu. O, ‘Ben Agni’yim, Jatavedas’ım.’
dedi.

Brahman, ‘Sende hangi güç var?’ diye sordu. Agni, ‘Yeryüzünde ne varsa hepsini
yakabilirim.’ dedi.

Brahman önüne bir saman çöpü koydu ve ‘Yak bunu,’ dedi. (Agni) var gücüyle onun
üstüne gitti, ama yakamadı. Bunun üstüne geri döndü ve, ‘Onun ne hayaleti olduğunu
öğrenemedim.’ dedi.

(Devalar) sonra Vayu’ya (hava), ‘Ey Vayu, onun ne hayaleti olduğunu öğren.’ dediler.
(Vayu) ‘Olur’ dedi.

Ona doğru koşunca Brahman, ‘Kimsin?’ diye sordu. O, ‘Ben Vayu’yum,


Matarisvan’ım’ dedi.

Brahman, ‘Sende hangi güç var?’ diye sordu. Vayu, ‘Yeryüzünde ne varsa hepsini
kaldırabilirim.’ dedi.

Brahman önüne bir saman çöpü koydu ve, ‘Kaldır bunu’ dedi. (Vayu) var gücüyle
onun üstüne gitti, ama kaldıramadı. Bunun üstüne geri döndü ve, ‘Onun ne hayaleti olduğunu
öğrenemedim.’ dedi.
Sonra İndra’ya, ‘Ey Maghavan, onun ne hayaleti olduğunu öğren.’ dediler. (Indra) ona
gitti, ama o, Indra’nın önünden kayboldu. Sonra aynı boşlukta çok süslü bir kadına yaklaştı:
bu Himavat’ın kızı Uma’ydı. Ona, ‘O hayalet kim?’ diye sordu.

(Uma) “O Brahman. Siz Brahman’ın zaferiyle bu kadar yüceldiniz.’ dedi. Bundan


sonra onun Brahman olduğunu bildiler.

O yüzden Devalar, Agni, Vayu ve Indra, bir bakıma, öbür tanrıların üstündeler, çünkü
Brahman’a en çok onlar yaklaştı.

O yüzden İndra, deyim yerindeyse, öbür tanrıların üstünde; çünkü en çok o yaklaştı,
önce o öğrendi.

Tanrılar hakkında Brahman’ın öğretisi şudur: kah yıldırımın çakması gibi beliren, kah
yine kaybolan odur.

Beden hakkında Brahman’ın öğretisi de şudur: zihin gibi hareket eden ve görünen
odur; ve muhayyile onunla tekrar tekrar hatırlar.

Brahman’a Tadvana denir, onun üstüne Tadvana adıyla meditasyon yapın. Bunu bilen
tüm varlıklar onu arzular.

Öğretmen dedi ki: ‘Benden anlatmamı istediğiniz şekilde Upanişad size anlatıldı. Size
Brahmi Upanişad’ı anlattık.

‘Bu Upanişad kefaret, nefse hakimiyet ve kurban üç ayağı üstünde durur; Vedalar
onun uzuvları, Hakikat de meskenidir.

‘Bu Upanişad’ı öğrenen ve üstünden tüm kötülükleri silken, sonsuz ve yenilmez


cennette durur, evet sonsuz cennette.’

KATHA UPANİŞAD

-1-

Cennet ödülünü arzulayan Vajaşravasa bir kurbanda sahip olduğu her şeyden feragat
etti. Onun Nachiketas adında bir oğlu vardı.

Vaat edilen armağanlar rahiplere teslim edilince çocuk yaşta olan Nachiketas’ın
kalbine iman girdi ve o şöyle düşündü:

‘İnsanın su içen, saman yiyen, süt veren ve kısır olan inekleri kurbanlık olarak vaat
edip vermesiyle gittiği alemler kesinlikle kutsal değildir.’
Babasının sahip olduğu her şeyi feda etmeye söz verdiğini bilen Nachiketas ona şöyle
dedi: ‘Babacığım, beni kime vereceksin?’

Bunu ikinci kez, üçüncü kez sorduktan sonra babası öfkeyle cevap verdi: ‘Seni ölüme
vereceğim.’

(Bu söz ne kadar aceleyle de olsa ağzından çıkan baba, sözünde durmak ve oğlunu
kurban etmek zorundaydı.)

Oğlu dedi ki: ‘Ben hala ölmeyi bekleyen bir çok kimsenin başında en önden, şu anm
ölmekte olan birçok kimsenin de ortasından gideceğim. Ölülerin hükümdarı olan Yama’nın
bugün işi ne olacak, bana ne yapacak?’

‘Arkana dön, daha önce gelenlere ne olduğuna bak, önüne dön, bundan sonra
geleceklere ne olacağına bak. Ölümlüler darı gibi olgunlaşır ve darı gibi yine filizlenir.’

(Nachiketas, Yama Vaivasvata’nın huzuruna çıkar, ama onu orada kabul edecek kimse
yoktur. Bunun üstüne Yama’nın hizmetinde görevli olanlardan biri şöyle der:)

‘Bir Brahmin konuk olarak geldiği zaman evlere ateş girer. O ateş barış sunusuyla
söndürülür;-su getir, Ey Vaivasvata!

‘Bir ahmağın evinde kendisine yiyecek ikram edilmeden kalan bir Brahmin onun
umutları ve beklentilerini, sahip olduklarını, dürüstlüğünü, kutsal ve iyi işlerini, oğullarını ve
sığırlarını yok eder.’

(Nachiketas’ın hiçbir konukseverlik görmediği üç gecenin sonunda evine dönen Yama


şöyle der:)

‘Ey Brahmin, saygıdeğer bir konuk olarak madem evimde yemeden içmeden üç gece
kaldın, o zaman şimdi üç dilek dile. Selam sana! Ve afiyet bana!

Nachiketas, ‘Ey ölüm, o üç dileğin birincisi olarak Gautama olan babamın yatışmasını,
merhametli olmasını ve bana olan kızgınlığının dinmesini; gitmeme izin verdiğin zaman beni
tanımasını ve bana selam vermesini diledim.’ dedi.

Yama, ‘Benim onayımla, Auddalaki Aruni, baban seni tanıyacak ve sana karşı ölümün
ağzından özgürleşecek.’ dedi.

Nachiketas, ‘Cennet aleminde korku yok; orada sen yoksun, ey Ölüm, ve kimse
ihtiyarlıktan korkmuyor. Herkes açlığı ve susuzluğu geride bırakmış, üzüntünün sınırı dışına
çıkmış olarak cennette sevinç içinde.’ dedi.

‘Ey ölüm, bizi cennete ileten ateş ayinini biliyorsun; onu bana açıkla, çünkü kalbim
imanla dolu. Cennet aleminde yaşayanlar ölümsüzlüğe erer- ikinci dileğim olarak bunu
diliyorum.
Yama, ‘Sana ben söylüyorum, bunu benden öğren; ve cennete ileten ateş kurbanını
anladığında bil ki, ey Nachiketas, o, sonsuz dünyalara ve onların karanlıkta saklı sağlam
dayanaklarına ulaşmaktır.’ dedi.

Sonra Yama ona ateş kurbanını, tüm alemlerin başlangıcını, sunak için hangi tuğlaların
kullanılması ve onların nasıl yerleştirilmesi gerektiğini anlattı. Ve Nachiketas ona anlatılan
her şeyi aynıyla tekrar etti. Mrityu ondan hoşnut olarak yine konuştu.

Ondan hoşnut olan cömert (Yama), ‘Şimdi sana başka bir dilek bağışlayacağım; o ateş
kurbanına senin adın verilecek, şu çok-renkli zinciri de yanına al.’

Nachiketas ayinini üç kez yineleyen; ve üç baba, anne ve öğretmenle birleşmiş olan;


ve üç çalışma, kurban ve sadaka ödevini yapmış olanlar doğumu ve ölümü geride bırakırlar.
Her şeyin aziz ve kutsal olan Brahman’dan doğduğunu bilen veya bize bildiren bu ateşi
öğrenmiş ve anlamış olanlar sonsuz huzura ererler.

‘Üç Nachiketas ateşini bilenler ve bu üçünü bilip Nachiketa kurbanını üst üste
yığanlar, onlar önce ölüm zincirlerini üstünden atar, sonra üzüntünün menzili dışında olan
cennetin sevincini yaşarlar.’

‘Bu, ey Nachiketas, senin cennete götüren ve ikinci dilek olarak seçtiğin ateşindir.
Tüm insanlar bu ateşi herkese açıklayacaklar. Şimdi, ey Nachiketas, üçüncü dileğini seç.’

Nachiketas, ‘Bir şüphe var-insan öldüğünde bazıları onun gerçekten öldüğünü


söylüyor, bazıları da ölmediğini. Bunu senden öğrenmek isterim; üçüncü dileğim bu olsun.’
dedi.

Ölüm, ‘Eskiden bu konuda tanrıların bile şüphesi vardı; bunu anlamak kolay değil.
Çok çetin bir konu. Başka bir dilek seç, ey Nachiketas, beni sıkıştırma, mazur gör.’ dedi.

Nachiketas, ‘ Bu meselede tanrılar bile gerçekten şüpheye düştüler ve sen, Ölüm, onun
anlamanın kolay olmadığını açıkladın, üstelik senin gibi başka bir öğretmen bulunmamasına
rağmen-bunun üstünde hiçbir ödünlün olamayacağı muhakkak.’ dedi.

Ölüm, ‘Benden yüz yıl yaşayacak oğullar ve torunlar iste, sığır sürüleri, filler, altın ve
atlar iste. Benden şu uçsuz bucaksız dünya yurdunu iste; ve kendin için görmek istediğince
hasat mevisimi.’ dedi.

‘Bu dileğe denk olacağını düşünüyorsan, zenginlik ve uzun ömür iste. Kral ol,
Nachiketas, geniş yeryüzünde. Tüm zevkleri ayağının dibine sereyim.

‘Ölümlüler için erişilmesi zor hangi zevki diliyorsan onu dile;-at arabasındaki şu açık
tenli kızları ve çalgıları-bunlar kimsenin ulaşabileceği şeyler değil kesin,-onları sana vereyim
ve onlar hep senin yolunu gözlesinler, ama bana ölümü sorma.’
Nachiketas, ‘Bunların ömrü bir gün, ey Ölüm, çünkü tüm duyuların canlılığını alır
götürürler. Koca hayat bile kısacık. Atların senin olsun, raksların ve şarkıların da senin olsun,’
dedi.

‘Zenginlik hiçbir insanı mutlu edemez. Seni görünce zenginlik mi kalacak? Sen
hüküm sürdükçe biz yaşayacak mıyız? Ben yalnızca o dileği seçtim.

Burada ağır ağır çürüyen ve ölümsüzlüklere yaklaşıp onların çürümekten muaf


olduğunu gören, güzellik ve sevgiden doğan hazları uzun uzun düşünmüş olan hangi ölümlü
uzun bir ömre sevinir?

‘Hayır, şüphe duyulan o şeyi, ey Ölüm, bize öbür dünyayı anlat. Nachiketas gizli
dünyaya girenin dışında hiçbir dileği istemiyor.’

Ölüm, ‘İyi olan şeyler ayrı, zevk veren şeyler ayrı; nesneleri farklı olan bu ikisi insanı
zincire vurabilir. İyiye tutunan iyi yoldadır; zevk vereni yeğleyen asıl olanı kaçırır.’ dedi.

‘İyi olan ve zevk veren insana yaklaşır: arif kişi onların çevresinden dolaşıp ikisini
ayırt eder. Evet, arif kişi, iyiyi zevkliye yeğler, ama ahmak, hırsı ve açgözlülüğü yüzünden
zevkliyi ister.

‘Sen, ey Nachiketas, zevkli görünen veya olan tüm hazlar üstünde düşündükten sonra
onları bir yana ittin. Zenginliğe götüren ve nice insanın yok olduğu yola girmedin.

‘Cehalet ve bilgelik, bu ikisi ayrı yerlere götürür, birbirinden çok farklıdır. Ben senin
bilgiyi arzulayan biri olduğuna kanaat getirdim, çünkü nice zevk seni döndürmedi.

‘Karanlıkta yaşayan, kibirleri içinde kendini arif sanarak boş bilgiyle şişinen ahmaklar,
körlerin kılavuzluğundaki körler gibi bir ileri bir geri tökezleyerek dolanır dururlar.

‘Öbür dünya hiçbir zaman mülk yanılgısıyla aldanan kayıtsız çocuğun gözüne
görünmez. O, “Dünya bundan ibaret.” Diye düşünür, “başkası yok;” böylece durmadan benim
hükümranlığıma döner.

‘Kendi Özvarlığını duyamayan, duysalar bile anlayamayan niceleri var; kendine


Özvarlığını, asıl Benini öğreten insan, varsa, ne güzel insan; yetkin bir öğretmenin asıl Benini
anlayan insan ne güzel insan.

‘Özvarlık, üstünde çokça düşünülse bile, kolay anlaşılmaz, bunun tek çaresi bir
başkası tarafından öğretilmesi, çünkü o tasavvur edilemeyecek kadar küçüğün küçüğüdür.

‘Öğreti tartışma yoluyla değil, bir başkasının açıklaması yoluyla elde edilir; işte o
zaman onu anlamak kolay olur. Sen gerçek kararlılığa sahip birisin. Senin gibi
soruşturanlarımız hep olsun!’
Nachiketas, ‘Hazine denen şeylerin gelip geçici olduğunu biliyorum; sonsuz, sonlu
şeylerle kazanılmaz. Nachiketa ateş kurbanını ben var ettim; ve geçici şeyler üstünden geçici
olmayanı elde ettim. (Yama’nın öğretisini).’dedi.

Yama, Tüm arzuların yerine getirilmesini, dünyanın esasını, iyi işlerin sonu gelmez
ödüllerini, korkunun olmadığı kıyıları, övgüyle büyüyeni, geniş yurdu ve gerisini gördüğün
halde bilgece davranarak hepsini kararlılıkla ve elinin tersiyle ittin.’ dedi.

‘Kendi Özvarlığı, asıl doğası üstüne meditasyon yaparak Kadim olanı, görülmesi zor
olanı, karanlığa gireni, mağarada saklananı, uçurumda oturanı Tanrı olarak tanıyan arif,
şüphesiz, sevinci de üzüntüyü de çok gerilerde bırakır.

‘Bunu işitip benimseyen, onu tüm niteliklerinden ayıran ve böylece yüce Varlığa
erişen ölümlü sevinsin, çünkü sevinecek nedeni bulmuştur. İnanıyorum ki, ey Nachiketas,
Brahman’ın evinin kapısı açık.

Nachiketas, ‘Ne ak ne kara, ne sebep ne sonuç, ne geçmiş ne gelecek olarak gördüğün


şeyi bana anlat.’ dedi.

Yama, ‘Tüm Vedaların kaydettiği, tüm kefaretlerin açıklandığı, din tilmizlerinin


arzuladığı o sözcük veya yeri sana kısaca anlatacağım; o Om’dur.’ dedi.

‘O ölümsüz hece Brahman demek, o hece en yüce Brahmin demek; o heceyi bilen her
dileğine sahip olur.

‘En iyi dayanak budur, en yüce dayanak budur; bu dayanağı bilen Brahma dünyasında
büyür.

‘Bilen Özvarlık, ne doğar, ne ölür; o yokluktan doğdu, yokluk da ondan. Kadim olan
doğmamıştır, bakidir, ebedidir; beden ölse de o ölmez.

‘Katil öldürdüğünü, maktul de öldürüldüğünü düşünüyorsa yanılıyorlar; çünkü ne biri


öldürmekte, ne de öbürü öldürülmektedir.

‘Küçükten de küçük, büyükten de büyük olan Özvarlık o yaratığın kalbinde gizlidir.


Arzulardan ve kederden özgür olan insan, Yaradan’ın kayrasıyla Asıl doğasını, özvarlığın
görkemini görür.

‘O sakin otursa da uzaklara yürür, yatsa da her yere gider. Sevinen ve sevinmeyen o
tanrıyı kendimden başka kim bilebilir?

‘Özvarlığı, bedenler içinde bedensiz, değişenler içinde değişimsiz olarak bilen, onu
büyük ve her zaman, her yerde mevcut olarak bilen arif için artık üzüntü yoktur.
‘Özvarlık, ne Vedalarla, ne anlayışla ne de çok şey öğrenmekle elde edilir. Özvarlığı
her kimi seçtiyse o Ruh onunla elde edilir. Özvarlık ‘onun bedenini’ kendininki olarak tercih
eder.

‘Fakat kötülüğünden en başta yüz çevirmeyen, yatışıp isteklerine gem vurmayan veya
zihni dingin olmayan kişi bilgiyle bile olsa Özvarlığa, Ben’e asıl olana ulaşamaz.

‘Öyleyse O’nun nerede olduğunu kim bilir? – Brahmin ve Kşatrıyaların, deyim


yerindeyse, yiyecek, ölümün de çeşni oldukları O?’

‘İşte oradalar ikisi; kalbin mağarasına girmiş, kalbin göklerdeki en yüksek doruğunda
yaşıyor, dünyadaki işlerinin ödülünü içiyorlar. Brahman’ı bilenler onlara gölge ve ışık
diyorlar; keza, Trinachiketa kurbanını gerçekleştiren ev sahipleri de.

‘Kurban sunanlar için köprü olan Nachiketa ayinini- ve karşıya geçip korkusuz kıyıya
ulaşmak isteyenler için en yüce, ölümsüz olan Brahman’ı- öğrenenlerden olalım.

‘Bil ki Özvarlık, Asıl Ben, at arabasında oturan; beden, at arabası; akıl(buddhi),


arabacı; zihin de dizgindir.

‘Atlara duyular, yollara da duyuların nesneleri derler. Arifler, “En Yüce Ben” i beden,
duyular ve zihinle birlik içinde olanlara Mutluluğa Varan derler.

‘Anlayışsız olan ve zihin “dizgini” hiçbir zaman sağlam ellerde olmayanın duyu
“atları” ile başa çıkılmaz; bir arabacının huysuz atları gibi.

‘Fakat anlayışlı olan ve zihni her zaman sağlam ellerde olanın duyuları, tıpkı bir
arabanın iyi huylu atları gibi, denetim altındadır.

‘Anlayışsız olan, umursamaz ve daima iffetsiz olan oraya hiçbir zaman ulaşamaz; o
doğum döngüsüne girer.

‘Fakat anlayışlı, özenli ve her zaman saf olan bir daha hiç doğmayacağı o yere ulaşır.

‘Fakat her kim arabacısını anlar ve zihin dizginini elinde tutarsa o, Vişnu’nun en yüce
makamı olan yolculuğunun sonuna ulaşır.

‘Duyuların ötesinde nesneler, nesnelerin ötesinde zihin, zihnin ötesinde akıl var;
Büyük Özvarlık, Büyük Ben de aklın ötesindedir.

‘O Büyüğün ötesinde Gelişmemiş, Gelişmemiş’in ötesinde zihin, zihnin ötesinde akıl


var; Büyük Özvarlık, Büyük Ben de aklın ötesindedir.

‘O Özvarlık, tüm varlıklarda saklı olup kendini dışa vurmaz; o keskin ve kavrayışlı
akıllarının yardımıyla görünmeyeni görebilenlerce görülür.
‘Arif kişi dilini ve zihnini tutmalı; onları bilgi olan Öz’ün içinde tutmalı; bilgiyi Ulu
Özvarlığın içinde tutmalı; ve Asıl olanı Sessiz Öz’ün içinde tutmalı.

‘Dileklerini elde etmiş olarak kalk, uyan! Onları anla! Usturanın keskin ağzından
geçmek zordur; Öze, kişinin kendi özüne giden yol da işite böyle zor, der arifler.

‘Sesi olmayanı, elle dokunulmayanı, biçimi olmayanı, bozulmayanı, tadı olmayanı,


ebedi olanı, kokusu olmayanı, başlangıcı olmayanı, sonu olmayanı, Ulu’nun ötesindekini,
Değişmez olanı kavramış olan ölümün ağzından kurtulmuştur.

‘Nachiketas’ın Ölümce anlatılan kadim öyküsünü yinelemiş veya işitmiş olan arif
Brahman’ın çayırında yüceltilmiştir.

‘Ve her kim bu büyük esrarı bir Brahminler toplantısında veya Sraddha kurbanı
zamanında büyük bir sadakatle yinelerse, o bundan dolayı sonsuz ödüllere kavuşur.’

-2-

Ölüm dedi ki: ‘Kendinden-varolan, duyuların gözeneklerini ileriye doğru açılacak


şekilde deldi: insan bu yüzden ileri bakar, kendi içine doğru değil. Fakat kimi arifler gözlerini
kapayıp ölümsüzlüğü dileyerek Kendi Öz’ünü asıl olanı gördüler.

‘Çocuklar görünür zevklere kapılır ve her yeri kaplayan ölümün tuzağına düşerler.
Yalnız ölümsüzlüğün doğasını bilen arifler, buradaki istikrarsızlar arasında istikrarlı şeyler
aramazlar.

‘Biçimleri, tatları, kokuları, sesleri ve sevgi dolu dokunuşları neyle biliyorsak bunların
yanı sıra var olanları da onunla biliriz. Senin sorduğun işte bu.

‘Uykuda veya uyanıkken tüm nesneleri büyük ve her yerde, her zaman var olan Saf
Özvarlıkla, Saf Benle algıladığını bilen arif için, artık üzüntü yoktur.

‘Her kim bilirse bal yiyen( nesneleri algılayan) bu canlı ruhu geçmişin ve geleceğin
Efendisi, her zaman yakındaki Öz olarak- ona artık korku yoktur. Bu odur.

‘Her kim bilirse önce kuluçka sıcaklığından doğan- çünkü o sudan önce doğmuştur.-
kalbe girerek oraya yerleşen ve cevherlerden sezileni. Bu odur.

‘Ve her kim bilirse tüm tanrılarla bir olan, Prana (nefes veya Hiranyagarbha) ile
başlayan, kalbe girerek oraya yerleşen ve cevherlerden doğmuş olan Aiditi’yi. Bu odur.

‘İşte Agni(ateş); her şeyi gören, iki ateş çubuğunun arasında saklı, uyanıp adaklarını
getiren insanlarca her gün tapınılacak anne rahmindeki bir çocuk gibi iyi korunan. Bu odur.

‘Güneş nereden doğuyor ve nereden batıyorsa tüm Devalar orada saklıdır ve kimse de
ondan öte gidemez. Bu odur.
‘Dünyada görünür ne varsa aynısı Brahman’da görünmezdir; ve orada ne varsa aynısı
buradadır. Brahman’la dünya arasında bir ayrım görenler ölümden ölüme gider.

‘Şu Brahman’a zihinle bile varılabilir; ondan sonra hiçbir ayrım yoktur. Bunda bir
ayrım görenler ölümden ölüme gider.

‘Başparmak boyutundaki Kişi Puruşa (Purusha) geçmişin ve geleceğin efendisi olarak


asıl olanın özün ortasında durur ve bundan böyle ona korku yoktur. Bu odur.

‘Başparmak boyutundaki o kişi dumansız ışık gibidir, geçmişin ve geleceğin


efendisidir, o bugün de yarın da aynıdır. Bu odur.

‘Dağın sırtına düşen yağmur suyu nasıl kayaların her yanından akarsa, nitelikler
arasında ayrım gören de her yandan onların peşine düşer.

‘Saf suya katılan saf su nasıl aynı kalırsa, ey Gautama, bilen düşünürün özvarlığı da
öyledir.

‘Düşünceleri hiçbir zaman yalan olmayan, Doğumsuz Brahman’ın on bir kapılı şehri
var. Ona yaklaşanlara üzüntü yoktur ve onlar tüm cehalet zincirlerinden kurtularak
özgürleşirler. Bu odur.

‘Brahman, aydınlık cennette yaşayan kuğudur (güneş); o gökte yaşayan Vasu havası,
ocakta yaşayan kurbancıdır(ateş). Kurban kavanozunda yaşayan konuk, Soma’dır. İnsanlar,
tanrılarda (vara), kurbanda (rita), cennette yaşar; suda, yeryüzünde, kurbanda(rita), dağlarda
doğar; o Hakikat ve Ulu olandır.

‘Nefesi (Prana) yukarı gönderen ve nefesi (Apana) geri atan Brahman’dır. Tüm
Devalar(duyular) ona, ortada oturan tapınılasıya veya cüceye ibadet eder.

‘Bedende yaşayan Brahman oradan çekip alındığı ve kurtulduğunda geriye ne kalır?


Bu odur.

‘Hiçbir ölümlü yukarı giden nefesle ve aşağı inen nefesle yaşamaz. Biz bu ikisinin
içinde olduğu bir başkasıyla yaşarız.

‘Öyleyse, ey Gautama, sana şu esrarı- yaşlı Brahmin’i- ve ölüme eriştikten sonra


Ben’e ne olduğunu anlatacağım.

‘Yaptıkları işlere ve bilgilerine göre kimi can sahibi olarak bedenleşmek üzere rahme
gider, kimi de cansız maddelere karışır.

‘En yüce kişi, biz uıykudayken içimizde uyanık olan, birbiri ardınca güzel görüntüleri
biçimlendiren, Aydınlık olan Brahman’dır, yalnızca ona Ölümsüz demek yaraşır. Tüm alemler
onun tarafından kuşatılmıştır ve kimse bunun ötesine gidemez. Bu odur.
‘Nasıl ki tek olan ateş dünyaya girdikten sonra yaktığı şeye göre değişik haller alır, her
şeyin içinde olan biricik Ben de girdiği şeye göre değişik haller alır ve onlar olmadan da
varolur.

‘Nasıl ki hava dünyaya girdikten sonra girdiği şeye göre değişik haller alır, her şeyin
içinde olan biricik Ben de girdiği şeye göre değişik haller alır ve onlar olmadan da var olur.

‘Nasıl ki bütün dünyanın gözü olan güneş gözün gördüğü yabancı şeylerden
etkilenmiyorsa, her şeyin içinde olan biricik Ben de dünyanın perişanlığından etkilenmez ve
kendisi de perişanlıktan uzaktır.

‘Bir hükümdar var; tek olanı çok gösteren, her şeyin içindeki asıl olan. Ebedi saadet
onu kendi Ben’lerinin içinde sezen ariflerindir, başkalarının değil.

‘Ebedi olmayan düşünceler düşünen ebedi düşünür, tek olmakla birlikte, çoklarının
arzularını yerine getirir. Ebedi saadet onu kendi Ben’lerinin içinde sezen ariflerindir,
başkalarının değil.

‘Onlar o yüksek, tarifsiz zevki tadarak, Bu odur, derler. Öyleyse ben onu nasıl
anlayayım? Kendi ışığı mı var, yoksa ışığı yansıtıyor mu?

‘Orada ne güneş, ne ay,ne yıldızlar, ne şu yıldırımlar, ne de bu ateş parlar. O parlar ve


hepsi onun ardı sıra gelir; hepsi ışığını onun ışığında bulur.’

‘Kökleri yukarı, dalları aşağı doğru büyüyen kadim bir ağaç var- o Aydınlık olan
Brahman’dır, yalnızca ona Ölümsüz demek yaraşır. Tüm alemler onun tarafından kuşatılmıştır
ve kimse bunun ötesine gidemez. Bu odur.

‘Her ne varsa- bütün dünya- Brahman’dan çıktığında onun nefesinde titrer. Brahman
çekilmiş bir kılıç gibi büyük bir korkudur. Bunu bilenler ölümsüzleşir.

‘Ateş Brahman’ın korkusundan yanar, güneş onun korkusundan yanar. İndra, Vayu ve
beşinci olarak Ölüm, onun korkusundan kaçarlar.

‘Bir insan bunu bedeni dağılmadan önce anlamazsa, yaratılış aleminde yine
bedenleşmek zorunda kalır.

‘Bir ayna nasıl berrak gösteriyorsa, Brahman da bu bedende öylece görülebilir;


Babaların aleminde bir rüyadaki gibi, suda Gandharvaların aleminde görüldüğü gibi, Brahma
aleminde ışıkta ve gölgedeki gibi(görülebilir).

‘Duyuların Atman’dan ayrı olduğunu ve onların doğup batmasının, uyuyup


uyanmasının Atman’a değil, kendi ayrı varoluşlarına ait olduğunu anlayan ariflere üzüntü
yoktur.
‘Duyuların ötesinde zihin, zihnin ötesinde en yüce yaratılmış Varlık, o varlıktan daha
yüksekte Büyük Ben, o Büyük Ben’den daha yüksekte de en yüce Gelişmemiş vardır.

‘Gelişmemiş’in ötesinde her şeyi kaplayan ve hiçbir şekilde algılanamayan Kişi var.
Onu bilen her yaratık özgürleşir ve ölümsüzlüğe ulaşır.

‘Onun sureti görülmez, kimse onu gözle göremez. O yürekle, bilgelikle, zihinle
tasavvur edilir. Bunu bilenler ölümsüzdür.

‘Bilginin beş aracının zihinle beraber hareketsiz durması ve zihnin de


kımıldamamasına en yüce hal denir.

‘Duyuların böyle sıkı bir şekilde geri tutulmasına yoga denir. Düşüncelerinden özgür
olana Yoga gelir ve gider.

‘Asıl olan’a sözle, akılla veya gözle ulaşılamaz. “O’dur” diyenden başka kim onu
kavrayabilir?

‘O, “O’dur” sözüyle ve hem görünmez Brahman’ın, hem de ondan çıkan görünür
dünyanın gerçekliği kabul edilerek kavranabilir. “O’dur” sözüyle kavrandığında onun
gerçekliği de kendini gösterir.

‘Kalpte bulunan tüm arzuları dinen ölümlü, ölümsüzleşir ve Brahman’a ulaşır.

‘Burada, bu dünyada kalbinin tüm bağlarını koparan ölümlü, ölümsüzleşir-öğreti


burada biter.

‘Kalbin yüz bir damarı var, biri başın tepesine ulaşır. Oradan yukarı çıkan insan,
ölümünde, Ölümsüz’e ulaşır. Öbür damarlar farklı yönlere ayrılır.

‘Başparmaktan daha büyük olmayan Kişi’nin, İç Ben’in yeri her zaman insanın
kalbidir. Kamışın özünü çeker gibi insan da metanetle o Ben’i kendi bedeninden çekip
çıkarsın. İç Ben’in Aydınlık, Ölümsüz-evet,Aydınlık,Ölümsüz-olduğunu bilsin.

‘Ölümün öğrettiği bu bilgiyi ve tüm Yoga usulünü alan Nachiketa tutkulardan ve


ölümden özgürleşti, Brahman’a erişti. Neyin Özle, neyin İç Ben’le ilgili olduğunu bilenler de
aynısına erişeceklerdir.

O ikimizi de esirgesin! O ikimizi de sevsin! İkimiz de birlikte güç kazanalım! Bilgimiz


aydınlansın! Hiçbir zaman çekişmeyelim! Om! Huzur! Huzur! Huzur!

PRAŞNA UPANİŞAD

Birinci soru
En Yüce Ben’e saygılar olsun! Harih, Om!

Brahman’a sadık ve Brahman’da sabit olan Sukeşas Bharadvaja, Şaivya Satyakama,


Sauryayanin Gargya, Kausalya Aşvalayana, Bhargava Vaidarbhi ve Kabandhin Katyayana, en
yüce Brahman’ı arıyorlardı. Muhterem Pippalada’nın onlara bunu açıklayabileceğini
düşündüler ve ellerine öğrenciler gibi fener alıp ona vardılar.

Rişi onlara dedi ki: ‘Kefaret, perhiz ve imanla orada bir yıl daha kalın; sonra
istediğiniz soruları sorabilirsiniz ve onları bilirsek size hepsini açıklarız.’

‘Bir yıl geçtikten sonra’ Kabandhin Katyayana ona vardı ve sordu: ‘Efendim, bu
mahlukat nereden geldi?’

Rişi cevap verdi:’ Prajapati, ‘tüm yaratılanların efendisi,’ mahlukat olmasını arzu etti.
Kefaret ödedi ve bunu yaptıktan sonra, ona türlü yollardan mahlukat peyda edeceğini
düşünerek, bir çifti, maddeyi(rayi) ve ruhu(prana) meydana getirdi.

‘Güneş, ruh, ay da maddedir. Bedeni olan ve olmayan tüm bunlar maddedir; beden
muhakkak ki maddedir.

‘Aditya-güneş- doğduğunda Doğuya yönelir ve ışınlarına Doğu ruhlarını alır. Güneyi,


Batıyı, Kuzeyi, Başucu Noktasını, aradaki mıntıkaları ve her şeyi aydınlattığında da tüm
ruhları ışınlarına alır.

‘Ruh olarak, ateş olarak tüm biçimlere bürünür ve tüm insanlara ait olan Vaişvanara
olarak yükselir. Şu dizede anlatılmıştır bu:

‘Tüm biçimlere bürüneni, bilgisi sonsuz altın renkliyi, görkemi içinde tek başına en
yükseğe çıkıp bizi ısıtanı bildiler; yüz yerde konaklayan, tüm yaratılanların ruhu olan bin
ışınlı güneş yükseliyor.

‘Yıl muhakkak ki Prajapati’dir ve onun iki yolu vardır, Kuzey ve Güney. Burada
kurbanlara ve hayır işi olarak armağanlara inanıp yerine getirenler müstakbel dünyaları olarak
yalnızca ayı kazanıp geri dönerler. Bu sebeple soy-sop dileyen Rişiler Güney’e giderler ki,
Babaların yolu olan o yol maddedir. (rayi)

‘Fakat kefaret, perhiz, iman ve bilgiyle Ben’i arayanlar Kuzey yoluyla Aditya’yı-
güneşi-kazanırlar. Burası ruhların, ölümsüzlerin tehlikelerden uzak ve en yüce yurdudur.
Burası son olduğundan bir daha geriye dönmezler. Şloka şöyle denir:

‘Kimileri ona beş ayaklı ( beş mevsim) baba, göğün en yüksek yarısındaki yağmur
yağdıran on iki şekilli ( on iki ay) der; kimileri de bilgenin aşağı yarıda olduğunu söyler, yedi
tekerlekli ve altı parmaklı arabada.
‘Ay Prajapati’dir; karanlık yarısı madde, aydınlık yarısı ruhtur. Bu sebeple kimi Rişiler
kurbanı aydınlık yarıda, kimileri de karanlık yarıda yerine getirirler.

‘Gündüz ve Gece Prajapati’dir; günü ruh, gecesi maddedir. Gündüz sevgide birleşenler
ruhlarını ziyan ederler, doğru olan, sevgide gece birleşmektir.

‘Yiyecek Prajapati’dir. Tohumlar ondan çıkar, doğan yaratıklar da tohumdan.

‘Prajapati’nin bu kuralını gözetenler bir çift meydana getirirler; buradaki Brahma-


alemi onlara aittir. Fakat kefaret, perhiz ve hakikatin içlerinde yer ettiği kimseler gelince,

‘Saf Brahma-alemi onlara aittir; onlara, yani içlerinde eğri, sahte hiçbir şeyin
olmadığı, kurnazlığın olmadığı kimselere.’

İkinci Soru

Sonra Bhargava Vaidarbhi ona sordu: ‘Efendim, bu yaratılanları kaç tanrı ayakta tutar,
kaçı bunu belli eder ve içlerinden hangisi en iyidir?’

Rişi cevap verdi: ‘Esirdir o tanrı - rüzgar, ateş, su, toprak, dil, zihin, göz ve kulak.
Bunlar güçlerini belli ettiklerinde derler ki: Her birimiz bu bedeni taşır ve ayakta tutarız.

‘Sonra en iyisi olarak Prana- nefes, ruh, can- onlara dedi ki: Aldanmayın, bu bedeni
beşe bölünerek ben taşır ve ayakta tutarım.

‘Şüphelendiler; o da, mağrur, yukarıdan gider gibi yaptı. Onun çıkmasıyla öbürlerinin
hepsi çıktılar, o dönünce diğerleri de döndüler. Arı beyi çıktığında öbür arılar nasıl gider, o
dönünce de dönerlerse, dil, zihin, göz ve kulak da öyle döndüler; ve hoşnut olarak Prana’yı
övüp şöyle dediler:

‘O Agni’dir(ateş), o Surya(güneş) gibi parlar, o Parjanya’dır (yağmur), güçlü olan


(İndra), o Vayu’dur (rüzgar), o toprak, madde, Tanrı’dır- olan ve olmayan neyse odur,
ölümsüz olan neyse odur.

‘Bir tekerleğin parmaklarının poyraya bağlanması gibi her şey Prana’ya tutunmuştur.-
Rigveda’nın dizeleri, Yajurveda, Samaveda kurbanı, Kşatriyalar ve Brahminler.

‘Yaratılanların efendisi Prajapati, sen rahimde kımıldandıkça muhakkak ki yeniden


doğarsın. Yaratılanlar sana- Prana’ya-getirirler sunularını, duyu organları olan öbür Pranalarla
bir arada bulunan sana.

‘Sen Tanrıların en iyi taşıyıcısısın, sen Babaların ilk sunususun. Sen Rişilerin,
Atharvangiraların gerçek eserisin.

‘Ey Prana, ışığınla sen İndra’sın, koruyucu olarak Rudra’sın; gökte hareket edersin,
sen güneşsin, ışıkların efendisisin.
‘Sen yağmuru indirdiğin zaman, ey Prana, senin şu yarattıkların sevinir, diledikleri
kadar yiyeceklerinin olmasını umarlar.

‘Sen Vratya’sın, ey Prana, yegane Rişi, her şeyi tüketen, güzel efendi. Senin tüketmen
gereken şeyleri vericiyiz biz, sen, ey Matarisva, sen bizim babamızsın.

Dili, kulağı, gözü ve zihne nüfuz edeni mesken tutan o bedenini hayırlı kıl; uzaklaşma!

‘Tüm bunlar Prana’nın gücü elindedir, üç gökte olan her şey. Bizi bir ananın oğullarını
koruduğu gibi koru ve bize mutluluk, bilgelik ver.’

Üçüncü Soru

Sonra Kausalya Aşvalayana sordu: ‘Efendim, şu Prana(ruh) nereden doğmuştur? Bu


bedene nasıl girer? Ve bölündükten sonra orada nasıl kalır? Nasıl dışarı çıkar? Dışarıda olanı
ve içeride olanı nasıl ayakta tutar?

Rişi cevap verdi: ‘Sen daha güç sorular soruyorsun, ama Brahman’ı çok sevdiğin için
cevap vereceğim.

‘Bu Prana, Ben’den doğmuştur. Gölge nasıl insana giydirildiyse bu Prana da öylece
Brahman’ı örtmüştür. O zihnin işiyle bedene girmiştir.

‘Bir hükümdarın memurlarına, “Filanca veya falanca köylere egemen olun.” demesi
gibi şu Prana da her bir Prana’yı kendi işine koşar.

‘Apana(aşağı giden nefes) üreme organlarında; Prana kendisi ağzından ve burundan


geçerek gözde ve kulaktadır. Ortada Samana(süren nefes) bulunur; yiyecek olarak sunulan
kurbanları bedene eşit şekilde dağıtır ve bundan yedi ışık doğar.

‘Ben kalptedir. Onda 101 atardamar, onların her birinde yüzer küçük damar, onların da
her birinde 72.000 daha küçük damar bulunur. Vyana-geriye giden nefes-bunların içinde
hareket eder.

‘Udana-verilen nefes- iyi işler dolayısıyla onların biri içinden yukarıya, iyi dünyaya,
kötü işler dolayısıyla aşağıya, kötü dünyaya götürür; ikisi bir arada olunca da insanların
dünyasına götürür.

‘Güneş, gözdeki Prana’ya yardımcı olması bakımından, harici Prana olarak doğar.
Toprakta varolan Tanrı, insanın Apana’sına- aşağı giden nefesi- destek olmak için oradadır.
Güneşle dünya arasındaki esir, süren nefes olarak Samana, hava da geriye giden nefes olarak
Vyana’dır.

‘Işık Udana’dır-verilen nefes- o yüzdendir ki, ışığı sönen kimse duyuları zihnine
çekilmiş olarak yeniden doğar.
‘Ölüm anındaki düşüncesi neyse, ışıkla birleşmiş olan Prana’ya onunla döner ve
Jivatma’yla birlikte hak ettiği dünyaya devam eder.

‘Kim Prana’yı böylece bilirse o ölümsüzleşir ve soyu tükenmez. Şloka şöyle denir:

‘Kökeni, girişi, mekanı, beşli dağılımı ve Prana’nın iç durumunu bilen kimse


ölümsüzlüğe erişir, evet, ölümsüzlüğe.’

Dördüncü Soru

Sonra Sauryayanin Gargya sordu: ‘Efendim, insanda uyuyanlar ve uyanık olanlar


nedir? Rüya gördüren hangi güçtür(deva)? Mutluluk kimdir? Tüm bunlar neye dayanır?

Rişi cevap verdi: ‘Ey Gargya, güneş battığında onun ışınları nasıl o ışık kursunda
toplanırsa, tüm bunlar(tüm duyular) da en yüce meleke(deva) olan zihinde toplanır. O
yüzdendir ki; insanın işitmediği, görmediği, koku, tat almadığı, dokunmadığı zamanlarda o
konuşmaz, yemez, zevk almaz, boşaltım yapmaz, hareket etmez. O uyur; böyle der insanlar.

‘Pranaların ateşleri, deyim yerindeyse, o şehirde(bedende) alevlenir. Apana,


Garhapatya ateşidir, Vyana da Anvaharyapachana ateşi; ve bu Garhapatya ateşinden alınma
olduğu için-çünkü o almak için olan ateştir-Prana, Ahavaniya ateşidir.

‘Verilen nefes ve alınan nefes iki adağı eşit derecede taşıdığı içindir ki, Saman, Hotri
rahibidir. Zihin kurban sahibi, Udana da kurbanın ödülüdür ve kurban sahibini her gün derin
uykuda Brahman’a götürür.

‘Orada o tanrı-zihin- uykuda yüceliğin sevincini yaşar, Görülmüş olanı yine görür;
duyulmuş olanı yine duyar; değişik ülkelerde ve yönlerde tadına varılmış olanı yine tadar.
Görülmüş olanı da olmayanı da, duyulmuş olanı da olmayanı da, tadına varılmış olanı da
olmayanı da, hepsini görür; o, bunların tümü olduğu için görür.

‘Ve ışık galip geldiğinde o tanrı rüya görmez; ve o an bedeninde mutluluk doğar.

‘Ve, ey arkadaş, kuşlar nasıl tünemek için bir ağaca giderse, tüm bunlar da En Yüce
Atman’da sakindir.-

‘Toprak ve onun narin cevherleri, su ve onun narin cevherleri, ışık ve onun narin
cevherleri, hava ve onun narin cevherleri, esir ve onun narin cevherleri; göz ve görülebilenler,
kulak ve işitilebilenler, burun ve koklanabilenler, tat ve tadılabilenler, ten ve dokunulabilenler,
ses ve konuşulabilenler, eller ve tutulabilenler, ayaklar ve yürünülebilenler, zihin ve
algılanabilenler, akıl(Buddhi) ve anlaşılabilenler, kişilik ve kişileştirilebilenler, düşünce ve
düşünülebilenler, ışık ve aydınlatılabilenler, Prana ve onun ayakta tuttukları.

‘Çünkü gören, işiten, koklayan, tadan, algılayan, anlayan, eyleyen ve özü bilgi olan,
Kişi’dir; o en yüce, yok edilemez Öz’de sakindir.-
‘O yok edilemez varlığı bilenler en yüce ve yok edilemeyeni; gölgesiz, bedensiz,
renksiz ve parlak olanı elde ederler- evet, arkadaşlar, bunu bilenin bilgisi sonsuz olur, o hepsi
olur. Bu konuda şu Şloka vardır:

‘Ey arkadaş, gerçek bilenle ve yaşamsal ruhlarla (Pranalar) beraber tüm


güçleri(devalar) ve cevherleri de barındıran o yok edilmez varlığı bilenler, bilgisi sonsuz
olarak her şeyi kaplamışlardır.’

Beşinci Soru

Sonra Şaivya Satyakama sordu: ‘Efendim, insanlardan biri çıksa ve ölene kadar Om
hecesi üstüne meditasyon yapsa bununla ne kazanır?’

Rişi cevap verdi: ‘Ey Satyakama, Om(AUM) hecesi en yüce ve aynı zamanda öbür
Brahman’dır; bunu bilen, bu yolla onlardan birine ulaşır.

‘Bir mantra üstüne (A üstüne) meditasyon yapanlar, yalnız bununla aydınlanmış


olarak, çabucak yeryüzüne ulaşırlar. Rik dizeleri onları insanların dünyasına iletir ve orada
onlar, kefaret, perhiz ve iman bağışlanmış olarak yüceliğin sevincini yaşarlar.

‘İki mantra ile (A+U) meditasyon yapanlar Manas’a ulaşır ve Yajus dizeleriyle göğe,
Soma alemine iletilirler. Soma aleminde yüceliğin sevincini yaşadıktan sonra yine dönerler.

‘Üç mantralı AUM hecesi ile En Yüksek Kişi üstüne meditasyon yapanlar ışığa ve
güneşe ulaşırlar. VE bir yılan nasıl derisinden sıyrılırsa onlar da kötülüklerden sıyrılırlar.
Onlar, Saman dizelerince Brahma-alemine iletilirler, ve Satya-loka’nın efendisi, hayat dolu
Hiranyagarbha’dan her şeyi kaplayan En Yüce Kişi’yi görmesini öğrenirler. Şu işi Şloka’da
şöyle denmiştir:

‘Ayrı ayrı başvurulan ve birbirine ayrı ayrı bağlanan üç mantralar (A+U+M)


ölümlüdür; fakat harici veya ara eylemlerde onları iyi bir şekilde yerine getiren bilgeler
korkmazlar.

‘Onlar Rik dizeleriyle bu dünyaya, Yajus dizeleriyle göğe, Saman dizeleriyle de şairin
bildirdiği yere ulaşırlar- oraya Onkara vasıtasıyla giderler; arifler hareketsiz olana,
bozulmadan, ölümden ve korkudan özgür olana- En Yüce’ye-ulaşırlar.’

Altıncı Soru

Sonra Sukeşas Bharadvaja şöyle dedi: ‘Efendim, Kosala prensi Hiranyanabha bana
geldi ve şu soruyu sordu: on altı uzuvlu kişiyi biliyor musun, ey Bharadvaja? Prense dedim ki:
‘Bilmiyorum; bilsem söylemez miyim? Doğruyu söylemeyen muhakkak ki köküne kadar
solup gider; bu yüzden doğru olmayan şeyi söyleyemem. Bunun üstüne arabasına binip
sessizce uzaklaştı. Şimdi ben sana soruyorum, o kimse nerededir?’
Rişi cevap verdi: ‘Arkadaş, on altı uzuvlu kişi burada, bedendedir.

‘O şöyle düşündü: Ayrıldığında benim de ayrılacağım, kaldığında benim de kalacağım


nedir?

(O) kendinden Prana’yı var etti; Prana’dan Sraddha (iman), esir, hava, ışık, su, toprak,
duyu, zihin, yiyecek; yiyecekten de kuvvet, kefaret, ilahiler, kurban, dünyalar ve dünyalardan
ad var oldu.

‘Okyanusa doğru akan şu ırmaklar ona ulaştığında, adları ve biçimleri parçalanarak,


nasıl içine gömülüyor ve insanlar tek bir okyanustan söz ediyorlarsa, aynı şekilde, izleyenin
on altı uzvu da Kişi’ye (Pruşa) yönelir, ona ulaştığında içine gömülür, adları ve biçimleri
parçalanır ve insanlar tek bir Kişi’den söz eder ve o uzuvsuz, ölümsüz hale gelir.Bu konuda
şöyle bir dize vardır:

‘Bir tekerleğin poyrasındaki parmaklar gibi şu uzuvların da kendisine dayandığı ve


bilinecek kişi (var ya), onu bilin ki, ölüm sizi acıtmasın.’

Sonra Pippalada onlara şöyle dedi: ‘En Yüce Brahman hakkında bildiğim budur,
ondan daha yüksek hiçbir şey yok.’

Öbürleri onu överek şöyle dediler: ‘Muhakkak ki sen bizim babamızsın, bizi
cehaletimizden kurtarıp karşı kıyıya taşıdın.’

En yüce Rişilere saygılar olsun!

En yüce Rişilere saygılar olsun!

Tat sat. Harih, Om!

You might also like