Professional Documents
Culture Documents
Roma Dönemi̇nde Di̇n Ve Kehanet İli̇şki̇si̇
Roma Dönemi̇nde Di̇n Ve Kehanet İli̇şki̇si̇
FİNAL ÖDEVİ
EBRAR KUZU
20191107022
İÇİNDEKİLER
Giriş………………………………………………………………………………….….3
3. Kehanet Nedir?............................................................................................................12
5.1. Augurluk…………………………………………………………………..16
5.2. Haruspexlik………………………………………………………………..21
Sonuç…………………………………………………………………………………..26
Kaynakça………………………………………………………………………………27
Giriş
Roma, en eski dönemlerden itibaren kendi dini kimliğini bulmaya çalışmış ve birçok
farklı kültüre adaptasyon sağlamayı başarmıştır. Zaman içerisinde kendi bünyesine almış
olduğu inanış ve tapınım biçimlerinin yanı sıra bununla bağlantılı olan kehanet sistemini de
benimsemiştir.
Yaşanan doğa olayları ve önü alınamayan diğer tüm durumlar, tanrıların onlara karşı
olan kızgınlığı olarak yorumlanmış ve toplum-tanrı arasındaki ilişki olumlu tutulmaya
amaçlanmıştır. Erken dönemlerde serbest ve dağınık biçimde gördüğümüz bu uygulamalar,
Roma Cumhuriyet Dönemi ile beraber devletin koparılmaz bir parçası olarak sistematik bir
hal almıştır.
Din, yaşanılan dünyada tek olunmadığı, daha yüce bir varlığın olduğuna inanılan ve
belirli durumları anlamlandırabilmek için insanın kendisine yarattığı bir olgudur. İşin aslı,
kendisini yarattığını düşünen varlığı yaratan aslında insandır. Yayılım alanı genişleyen
inancın birçok kişi tarafından kabul edilebilir bir hal alması din olgusunu doğurmuştur. Din
tarihinde tek tanrıcılıktan ziyade çok tanrıcı anlayışta dinlerde mevcuttur. Bu durumu
özellikle antik çağ döneminde Mezopotamya, Anadolu, Yunanistan ve İtalya yarımadası
bölgelerini kapsayan farklı dinler çerçevesinde fakat aynı politeist anlayışta inanç sistemini
görmek mümkündür.
Politeist din anlayışına sahip olan bir diğer antik çağ toplumu ise Roma’dır.
Etimolojik kökenini inceleyecek olursak, Latince ‘religio’ olarak bilinir.1 Religio kavramının
Roma Döneminde hangi anlamlarda kullanıldığını Prof. Dr. Çiğdem Dürüşken detaylı şekilde
açıklamıştır. Latince’de din anlamında kullanılan religio’nun incelenmesi, Romalıların dine
bakışlarının anlaşılmasında önem kazanır: Religio sözcüğünün etimolojisiyle ilgili görüşlerini
belirten yazarlardan Cicero’ya göre, bu sözcük relegere (biriktirmek, bir araya getirmek;
olayın gidişatını geriye doğru giderek incelemek, üzerinden bir daha geçmek; yeniden gözden
geçirmek) fiilinden türemiştir. “Tanrılara tapımla ilgili her şeyi, sanki bütün tapım
biçimlerini yeniden ele alıyomuşçasına geriye dönüp inceden inceye düşünenlere dindar
kişiler denir; dindar terimi relegere fiilinden türemiştir.” 2
Bunların yanı sıra Servius3, Lactantius (4, 28) ve Augustinus (Retract. 1, 13),
religio'nun religare (bağlamak) filinden türediğini ileri sürmüştür. Lactantius, bu çıkarımını
kanıtlamak için, Lucretius'un bir ifadesine gönderimde bulunmuştur (1, 931; 4, 7: ruhları
bağnazlığın boyunduruğundan kurtarmak – religionım nodis animos exsolvere). Çağdaş
kökenbilimciler, bu sonuncu görüşü kabul etmişler ve lig- (bağlamak) kökünden lic-tor, lex ve
ligare'nin· de türediğine dikkat çekmişlerdir. 4
1
Cassell’s Latin Dictionary, s. 478
2
Çiğdem Dürüşken, Roma’nın Gizem Dinleri, s. 15-16
3
Çiğdem Dürüşken, Roma’nın Gizem Dinleri, s. 16
4
Çiğdem Dürüşken, Roma’nın Gizem Dinleri, s. 16
Religio’nun anlamları ise, tanrılara karşı korkuyla saygı, din duygusunun sağlamış
olduğu vicdan ve insanı bir şey yapmaktan alıkoyan ahlaksal ilke, kutsal bir mekân ya da
kutsal bir nesne olarak sıralanabilir.
Roma dini kökeninin oluşumu, çevresiyle girdiği etkileşim sayesinde varlığını ortaya
koymuştur. Doğu ve özellikle de Hellen kaynaklı Roma dini muhtemelen ticari ve siyasi
etmenler haricinde, göç dalgaları ve koloni yerleşimleri sayesinde yaşanan etkileşimler de
değişikliklere ve panteonunun büyümesine neden olmuştur. Bu dinlerin etkileşimi, Roma
dinin oluşumunun daha başında Etrüsk ve Lâtin unsurlarının birbirine karışmasıyla başlamış
ve “Eski Roma Dini” olarak isimlendirdiğimiz din ortaya çıkmıştır. 5
Kısaca Etrüsk tarihine bir göz atacak olursak eğer; Bugünkü Roma kenti, MÖ. 2. bin
yılın ortalarından itibaren sürekli iskana sahne olmuştur.7 Bu toprakların asıl yerli halkı,
Roma kültürüne büyük oranda etki etmiş olan Etrüsklerdi diyebiliriz. Romalıların ‘Etrusci’
olarak adlandırdığı Etrüskler kendilerini ‘Rassena’ olarak adlandırmışlardı.8
5
Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s.88.
6
Eutropius, (Çev: Çiğdem Menzilcioğlu), Roma Tarihinin Özeti, İstanbul,2006, s.31.; M. Kemal Selimoğlu, İlk
İnançlar, s.70.
7
Oğuz Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihi, s.185
8
Oğuz Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihi, s.186
9
Herodotos
10
Halikarnassoslu Dionysos
Etrüsklerin Doğu ile göstermiş oldukları ortak kültür anlayışıdır. Özellikle din alanında
görülen büyük orandaki benzerlikler, Doğu ile birebir etkileşiminin kesin bir biçimde
yaşanmış olduğunu düşünmemizde herhangi bir engel oluşturmamaktadır.
Etrüsk ile etkileşim sayesinde özellikle din alanında oluşturulmuş olan Roma
Devleti’nin kuruluş aşamasından sonraki ilerleyen dönemlerinde Hellen etkisini görmek
mümkündür. Bu durum Hellen topluluklarının Roma ile iletişiminden ve etkileşiminden
ziyade, Roma Devleti’nin farklı arayış eylemleri de neden olarak gösterilebilir.
Roma dininin çok çeşitli aşamalardan geçerek birçok kültürü ve din anlayışını
benimsediğini görmekteyiz. Romalıların başta var olan sihir ve büyü döneminin içerisinde yer
alan animizm unsuru hakkında Cyril Bailey’in görüşlerine yer verecek olursak, ilkel dinlerin
gelişimlerini zihinsel tutum ve büyünün işe yaramaması doğrultusunda animizm inancının
ortaya çıktığı yönündedir.11 Cyril Bailey’in bu görüşlerini esas alacak olursak sihir ve büyü
dönemi esnasında, öncesinde nesnenin kendisine tapımın sağlanırken sonrasında nesnenin bir
ruhu oluşuna ve bu ruha tapınımın animizm olarak adlandırılmış olduğunu görmekteyiz.
Animizmin ortaya çıkardığı ve gelişerek geleneksel dinin bir unsuru haline gelen bu
koruyucu ruhlar numen’lerdir. Koruyucu ruhlar bir Romalının yaşamındaki her varlıkta yer
almaktaydı. Tanrı kavramının oluşmasından önce varlığını gördüğümüz bu ruhlar, aile dini
11
Cyril Bailey, Antik Roma’da Din, s. 25
12
Cyril Bailey, Antik Roma’da Din, s. 25
adı altında göreceğimiz dönemde yer almaktadır. Romalılar, bir doğa olayı sonucunda
kendisini açığa vuran bu animistik istekleri, bu doğa olaylarını gözlemleyerek yorumlayıp
açıklamaya çalışırlar.13 Böylece din ve kehanet ilişkisinin gelişmeye başladığını görmekteyiz.
Aile dininin ardından yer alacak olan devlet dini döneminde, aile dini ruhları olan
numenlerin varoluş amacı artık aile değil devlet adına karşımıza çıkmaktadır. Sonraki
dönemlerde soyut ruhlar, çevre kültürlerin etkileşimleri beraberinde somutlaşmaya
başlanmıştır.
13
Murat Katar, Hristiyanlığa Kadar Roma’da Din, s. 53
2.1. Sihir ve Büyü Dönemi
Roma dininin en ilkel aşaması, dağınık ve belirsiz dinsel unsurların içerildiği sihir ve
büyüler üzerinde yoğunlaşan dönemidir.14 Bu dönem, tarihsel gelişim içinde, devlet dininin
ortaya çıkmasıyla birlikte varlığını kaybetmiş ve kabul edilen dinin dışına atılmış gibi görünse
de halk arasındaki yaygınlığını yitirmemiştir.15
Batıl inançların da büyü ile doğrudan bir ilişkisi olduğunu gözden kaçırmamak
gerekir. Roma’da Arkaik dönemden İmparatorluk dönemine kadar 200 sayfalık bir din
sentezinin yapılmış olması büyük bir gelişimdir. Günümüze gelene kadar eksiklere uğramış
olması da doğaldır. Fakat Roma’da dini uygulama ve düşüncenin nasıl geliştiği adına daha
fazlası yapılabilirdi.19 Bu sebeple Roma’nın erken dönem batıl inanç algısı hakkında
araştırmacılar tarafından farklı fikirlere sahip oluşu normaldir Örneğin John Scheid, “Batıl
inançlı insanlar tanrıların kötü, kıskanç ve zalim olduklarını düşündüler.”20 Daha önceki
dönemlerde ise insanlar batıl inançları tanrılara karşı korku dolu bir tutumla değil, kırsal
dinlerin armağanına sahip olmakla ilişkilendirmişlerdir.21
14
Cicero, Divinationes, 1. 23, 46; 1. 41, 90; Çiğdem Dürüşken, Roma’nın Gizem Dinleri, s. 19
15
Çiğdem Dürüşken, Roma’nın Gizem Dinleri, s. 19
16
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s.19
17
Cicero, Tusculan Disputations. 4.4
18
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s.19
19
Alex Nice; John, Scheis, An Introduction Roman Religion, s. 486
20
John Scheid, An Introduction Roman Religion, s. 23
21
Alex Nice; John, Scheis, An Introduction Roman Religion, s. 486
2.2. Aile Dini
Roma dininin ikinci aşaması, sihir ve büyü döneminin etkisinde devam edecek olan
Latium köylü dini çerçevesinde yer alan aile kültüdür. Aile dininin varlığı görüldüğü bu
dönem, sihir ve büyü dönemine göre daha belirgin inanç ve tapınımların yer aldığını, ayrıca
belirli bir sistemin görüldüğü bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bir deyişle,
dinin bu aşamasında belirsiz dinsel ögeler, yalın bir senteze ulaşmıştır.22
Latium köylü dini, içeriğindeki aile kültü (religio privata ya da domestica23) ve bunun
gelişimiyle ortaya çıkan devlet kültü (religio publica24) olmak üzere iki aşamada Roma
dininin içeriğini geliştirmiştir. Aile kültü, özel bir din olarak, Roma’nın kentleşmesi
doğrultusunda tarımsal kült içeriğini geliştirerek resmilik kazanmış ve Roma devlet dininin
temelini oluşturmuştur.25
Roma dininin temelini oluşturan Latium köylü dininin aile kültü, ailenin yaşadığı eve
ve evin huzurunu sağlayan koruyucu tanrılarına (di familiares) odaklanmıştır. Ev ailenin
tapınağı, Vesta ailenin ocağının temsilcisidir. Penates kilerin koruyucusu Ianus, evin
kapısının bekçisi, Lares, ailenin sürekliliğini sağlayan (Lares familiares), Genius ailenin
kutsal gücünü simgeleyen tanrıdır.27
22
Çiğdem Dürüşken, Roma’nın Gizem Dinleri, s. 20
23
Cicero, De Domestica, 132
24
Cicero, De Haruspicum Responses, 7.14
25
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 20
26
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 21
27
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 20
2.3. Devlet Dini
Latium köylü dininin aile kültünden gelişen devlet dininde, aile içindeki genel düzen,
kentleşmenin getirdiği değişim sonucu devletin düzenine yansımış ve Roma devlet ocağı bir
tapınak ve ev tanrıları da bu ocağın koruyucu tanrıları haline gelmiş, bu tanrıların ev içiyle
sınırlı tapımları ise devletin tapım törenleri olarak resmedilmiştir. Örneğin, Vesta aile
ocağının tanrısıyken sonradan devletin sönmez ateşinin tanrısı olmuş, evin kapısının bekçisi
Ianus Roma’nın kapısının bekçisi, Iuno tanrılarının kraliçesi haline gelmiştir.28
Romalılar, bir doğa olayıyla kendini belli eden bu numen’lerin isteklerini bu doğa
olaylarını gözlemleyip yorumlayarak anlamaya çalışırlardı. Bu durum, Roma dininde
kehanetlerin (divinationes) gelişimine ve daha sonra kehanet kurumlarının oluşmasına neden
olmuştur.29 Kehanet konusunda detaylı şekilde ele alacağımız Pax Deorum30, tanrılarla barış
içinde yaşamanın ve bu sebeple de tanrıların öfkesinin nedenini öğrenmek ve dindirmek
amacıyla kehanet yoluyla iletişim yolu izlenmiştir.
Devlet yönetimi esnasında verilen kararlar mutlaka devletin rahip kurulları tertibinden
geçer ve karar aynı zamanda din adamları olan yöneticiler tarafından alınırdı. Din ve devlet
yönetimini bir arada gördüğümüz Roma senatus’unda yöneticilerin aynı zamanda birer din
adamı ve dinle ilişkili olarak kâhin olduklarını da göz ardı etmemek gereklidir. En erken
örneği, sonrasında da bahsedeceğimiz olan Remus ve Romulus’un Roma kentini kurarken ki
esnada kehanet yöntemini ve dolayısıyla dini kullanmalarıdır.31
28
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 23
29
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 21-22
30
Çağatay Aşkit, Roma Cumhuriyeti Döneminde Senatus ve Rahip Kurulları, s. 2
31
Titus Livius, Roma Tarihi, I.VI-IIIX
32
G. Parrinder, World Religions, s. 165
aktarılmasına neden olmuştur.33 Bunun yanı sıra Roma MÖ. 204-205 yılları arasında Kartaca
savaşlarının en bunalımlı dönemini yaşarken ve Hannibal ile büyük bir savaşın içindeyken, bu
durumdan kurtulmak için başvurduğu Sibylla kitaplarının yanıtları doğrultusunda, Cybele
kültünün MÖ. 205 yılında Pessinus’tan Roma’ya aktarılması sağlanmıştı.34 Sibylla’nın kutsal
olan bu kitapları, sonradan Romalıların özellikle, zor zamanlarda kurtarıcı olarak danıştıkları
kitaplar haline gelmiş olduğunu görmekteyiz. Roma devletinin tehlikeyle karşılaştığı
durumlarda bu kitaplara başvurması, Hellen tanrı ve tapınım biçimlerinin de ayrıntılarıyla
Roma dinine aktarılmasına neden olmuştur.35
Hellen dininin Roma dinsel yaşantısının içeriğini belirlemede en önemli etkisi, bu dini
çok tanrıcılığa (multi numinizm; polytheizm) dönüştürmesidir. Bu aşamada, numen, insan
biçimci içeriğe sahip olan Hellen tanrı düşünü içinde insana özgü niteliklerle donanmış ve
ölümsüzlük özelliğiyle insandan daha önemli bir varlık anlamı kazanmıştır.36 Bu sebeple
soyut bir yapıya sahip Roma inançları, Yunan dini etkisiyle heykel gibi tanrı tasvirlerine de
yer vermiştir. Bu konuya ilişkin Horatius’un “Graecia capta ferum victorem cepit et artes
intulit agreti Latio- Zaptedilen Yunanistan vahşi fatihini esir aldı ve kırsal Latium’u sanatla
tanıştırdı.”37 söylemleri dikkat çekmektedir.
33
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 30
34
Titus Livius, Kentin Kuruluşundan İtibaren, 29.10
35
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 30
36
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 27
37
Horatius, Epistulae, 2. 1., s. 156-157
3. Kehanet Nedir?
En başından beri doğa ile iç içe yaşamış insan, doğal olaylar ve doğal varlıklara karşı
çoğu dinde olduğu gibi bağ kurmuş ve ondan belirli durumlar için medet ummuştur. İnsan,
sadece yaşanılan durumları anlamlandırma ile yetinmemiş, aynı zamanda gelecekle ilgili de
bilgi sahibi olmaya çalışmıştır. Falcılığın temelinde, insanın, tanrıların kendisiyle ilgili almış
oldukları kararları öğrenme isteği yatmaktadır.40 Özellikle merkezi Mezopotamya’da yer alan
kehanet olgusunun zaman içerisinde gelişerek bu bölgeden yayılım gösterdiğini görebiliriz.
Roma toplumunun en başından beri büyü ve kehanet içerisinde gelişen, ayrıca çevre
bölgelerle oluşturduğu etkileşim sayesinde kendine özgü olmayan bir dini yapıya sahip
olduğunu biliyoruz. Bunun yanı sıra kehanetin ilerleyen süreçlerde ne kadar önemli bir
konumda yer alacağından da bahsedeceğiz. Fakat öncelikle Romalıların kehanete olan bakış
açısını değerlendirmekte fayda var. Cicero kehanet ve kuş biliciliğinin önemine dair bakış
açısını Tanrıların Doğası eserinde, “Kahinler pek çok şeyi sezer, kuş falcıları birçok şeyi
önceden görür, pek çok şey tanrısal yanıtlarla, pek çok şey kehanetlerle, pek çok şey düşler
aracılığıyla, pek çok şey de tanrısal belirtilerle açıklanır; gelecek öğrenilince, pek çok iş
insanların beklentilerine ve yararına uygun olmuş ve birçok tehlike ortadan kaldırılmıştır.”41
şeklinde ifade etmiştir.
38
Joseph F. Charles ve Marchant, 1904, s. 179
39
Ozan Sülün, Antik Hellen ve Roma Toplumlarında Kehanet ve Büyü, s. 45
40
Ahmet Ünal, Hititler-Etiler ve Anadolu Uygarlıkları, İstanbul 1999, s. 257
41
Cicero, Tanrıların Doğası, II.LXV.163
Romalılar toplumun esenliğinin tanrılarla insanlar arasında bir sorun olmamasına bağlı
olduğunu düşünürlerdi. Sel, deprem gibi doğal afetler, şimşek çakması, gök gürlemesi, ay ve
güneş tutulması gibi doğa olayları, salgın hastalık ya da savaşta alınan yenilgi tanrılara karşı
bir suç işlediklerini düşünmeleri için yeterliydi.42 Bu sebeple Pax Deorum43, yani tanrılarla
barış içerisinde yaşamak Roma devlet dininin temel prensibiydi. Roma devlet dininin Roma
yönetiminde önemli bir yere sahip olması gözden kaçınılmazdır.
Romalılar toplumun esenliğinin tanrılarla insanlar arasında bir sorun olmamasına bağlı
olduğunu düşünürlerdi. Sel, deprem gibi doğal afetler, şimşek çakması, gök gürlemesi, ay ve
güneş tutulması gibi doğa olayları, salgın hastalık ya da savaşta alınan yenilgi tanrılara karşı
bir suç işlediklerini düşünmeleri için yeterliydi.44 Özellikle baş tanrı olarak gördükleri
Iupiter’in kendilerine karşı olan düşüncelerini önemseyen Roma halkı, tanrının öfkesini
belirttiğini düşündükleri her bir işareti (auspicia oblitiva)45 yorumlayarak takip etmişlerdir.
Tanrıların öfkesi dolayısıyla doğa olaylarının ve felaketlerinin yaşandığını düşünen ve tüm
bunların tanrının vermek istediği bir işaret olarak gördüklerini Vergilius’un Aeneas destanında
tanrı Iuno için “Bir tek kişinin öfkesi yüzünden, gemilerimizi kaybederek hıyanete uğruyor ve
İtalya sahillerinden pek uzaklara savruluyoruz.”46 örneğiyle belirtebiliriz. Böylece din
olgusunun Roma toplumunun her alanına nüfuz ettiğini görmek mümkündür.
Tanrılarla barış içinde yaşamak kavramını hayatlarının merkezine koymuş antik çağ
toplulukları tanrıların verebileceği her işareti dikkatli bir şekilde takip etmişlerdir. Bu gibi
uğraş ve uzmanlık isteyen kehanet ve fal, ilerleyen dönemlerde yönetim mekanizmasının
42
Çağatay Akşit, Tanrılarla Barış İçinde Yaşamak-Roma Cumhuriyet Dönemi’nde Senatus ve Rahip Kurulları,
s. 1
43
Michae Johnson, The Encyclopedia of Ancient History, s. 5116-5117
44
Çağatay Aşkit, Roma Cumhuriyeti Döneminde Senatus ve Rahip Kurulları, s. 1
45
Çağatay Aşkit, Auspicium et İmperium: Roma Cumhuriyeti Döneminde İç Siyaset ve Kehanet, s.ix
46
Vergilius, Aeneas, 250
koparılmaz bir parçası olmuştur. Kehanetin Roma Cumhuriyet Döneminde önemli bir yere
sahip olduğunu ve kurumsal bir mertebeye eriştiğine dair bilgilere Cicero’nun da dediği gibi;
“İnsanlarla ilgili işlerde tanrıların öngörüsüne danışıldığını kabul ediyorum; çünkü, pek çok
yerde, pek çok konuda ve çoğu kez özel işlerin yanı sıra özellikle de kamu işlerinde tanrısal
kehanete başvurulduğu bir gerçektir.” 47 sözünden anlayabiliriz.
Roma’ya katmış olduğu kültürel zenginlik unsurlarını Cicero şöyle ifade etmektedir;
“Birçok konuda belirtilerle ve kurban edilen hayvanların iç organlarının yapısı ile uyarılırız,
yıllar boyu kullanılageldiği için kehanet sanatı biçiminde gelişen birçok başka işaretler de
vardır.”48 Cicero’nun bu söyleminde bahsettiği ‘birçok başka işaret’ Romalıların çevre
kültürlerden edindiği kehanet yöntemleri olan yıldırım, gök gürlemesi, iç organ, kuş uçumu,
yılan balığı, tavuk ve kurbağa hareketlerinin yorumlamalarını da dahil etmek mümkündür.
Bahsettiğimiz üzere en fazla etkileşim içinde bulundukları Etrüsklerin kehanet alanında
katkılarının en yoğun ve birinci elden olduğunu görmek mümkündür. Etrüsklerde her tanrının
gökyüzünde kendine ait bir yeri olduğuna inanılır, tanrıların hoşnut olup olmadıkları, kuşların
uçuşu, şimşek çakması ve diğer sıra dışı olaylar izlenerek anlaşılırdı.49 Etrüsk toplumu her ne
kadar Romalılar gibi politeist bir din anlayışına sahip olsa da Roma dini ve kültüründen farklı
olarak tamamına Etrusca Disciplina (Etrüsk Düzeni) denilen kutsal görülmüş üç adet Etrüsk
gizli öğreti kitaplarına; (Libri Haruspicini, Libri Fulgurales, Libri Rituales)50 sahiptiler.
Libri Furgurales51, Cicero’nun bize (De Divinatione) eserinde aktarmış olduğuna göre
yıldırımların gözlemlenmesi ve yorumlanmasını kapsar. Etrüsk kökenli haruspexlerin
toplumdaki önemi için Titus Livius’un günümüze ulaşan ‘Ab Urbe Condita’ (Şehrin
Kuruluşundan İtibaren) eserindeki “MÖ. 182 yılındaki fırtına ve devamında Apollon
tapınağına yıldırım düşmesi sonucu haruspexlerin tavsiyesiyle yirmi yetişkin hayvan kurban
edilmiştir.”52 ifadesinden tanrının öfkesinden ne kadar korkulduğu ve tanrıyı hoşnut tutmak
adına ne gerekirse yapacakları çıkarımında bulunabiliriz. Aynı zamanda tanrı-insan ilişkisi
bağlamında Cicero’nun görüşlerini de aktarmak durumu daha iyi izah edecektir; “Fırtına
47
Cicero, Tanrıların Doğası, II.LXV.162
48
Cicero, Tanrıların Doğası II. LXVI.166
49
Charles Freeman, Mısır, Yunan ve Roma, s.355
50
Cicero, De Divinatione,1.72
51
Cicero, De Divinatione, 1.72
52
Titus Livius, Kentin Kuruluşundan İtibaren, v.40.2.1-4
birinin üzüm bağlarına ve tarlalarına zarar verecek olursa, bu kişiyi tanrının kıskandığını ya
da ona önem vermediğini düşünürüz.”53
53
Cicero, Tanrıların Doğası, II.LXVI.167
54
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 42
5.1. Augurluk
Roma yönetiminde verilen kararların önemli bir dayanağı olan auspicium, özellikle
Roma devlet dini içerisinde kurumsallaşan augurluk rahip kurulunun göreviydi. Karar verme
aşamasında önemli bir karar merceğiydi. Fakat augurluk kurumunun oluşma durumunu
sadece Cumhuriyet dönemi ile bağdaştırmak yanlış olacaktır. Devlet için önemli kararlar
alınırken auspiciumun kullanılışını Roma tarihi boyunca öncesinde bahsettiğimiz gibi en
erken Remus ve Romulus’un Roma’yı kurma aşamasında görmekteyiz.
Titus Livius’un bize aktardığı kadarıyla, ikiz olduklarından ve kimin yaşça büyük
olduklarını belirleyemediklerinden dolayı kentin kurulacağı noktayı belirleyemeyen iki
kardeş, tanrıların seçtikleri yerlere kehanet yoluyla ayrılmak konusunda anlaştılar. Romulus,
Palatine Tepesi’ni ve Remus, Aventine Tepesi’ni gözlemlerini yapmak için seçtiler. (Resim:
2) Önce Remus’a bir alametin altı akbaba ile geldiği söylenir. Ardından Romulus’a on iki
akbaba ile geldiği söylenmektedir. Fakat Remus alametin önce gelmesini, Romulus ise kuş
sayısının fazlalığını işaret olarak sayıyordu. Roma dinini ilk defa sistematik ve organize
şekilde getirdiği kabul edilen Numa, Romulus’un düzenlediği augur’luk makamını
geliştirerek çeşitli dinsel görevlerin ve dinsel yasaların çıkarılmasına öncülük etmiştir.57
55
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 22
56
Belkıs Dinçol, Hititlerde Fal ve Kehanet s.10
57
Titus Livius, Roma Tarihi, I.VI-IIIX
Resim: 1. Remus ve Romulus auspicium yöntemini uyguluyor.
Roma’nın ikinci kralı ve aynı zamanda Roma için yaptığı din alanında
düzenlemeleriyle ve yenilikleriyle anılan Numa Pompilius’un Numa’yı Capitolium tepesine
götürmüş ve yüzü güneye bakacak biçimde bir taşın üzerine oturtmuştur. Kendisi Numa’nın
sol tarafına geçmiş ve bir elini kralın başının üzerine koymuştur, öteki elinde de augur’ların
simgesi olan ucu kıvrık asasını (lituus) tutmaktadır. Daha sonra yüzünü kente dönerek,
tanrılara yakarır. Görüş alanındaki bölgede doğudan batıya doğru hayali bir çizgi çizer.
Güneyde kalan bölgeyi sağ, kuzeyde kalan bölgeyi ise sol olarak adlandırır. Ardından
görebildiği en uzak noktada hayali bir alan belirler. Sonra lituus’unu sol eline alır ve diğer
elini Numa’nın başının üzerine koyar ve şu sözlerle tanrıya seslenir: “Iuppiter baba, eğer elimi
başına koyduğum bu Numa Pompilius’un Roma’nın kralı olması caizse, belirlediğim sınırlar
içinde bize kesin bir işaret göster” Ardından gönderilmesini istediği işaretleri tanımlamıştır.
Bu işaretler gönderilince Numa kral ilan edilmiştir. Buna karşın daha geç bir dönemde
İ.Ö.327’de yapılan bir diktatör atamasında augur’ların bulunmadığı açıkça görülmektedir.58
58
Çağatay Aşkit, Auspicium et İmperium: Roma Cumhuriyeti Döneminde İç Siyaset ve Kehanet, s. 23
Resim: 2. Numa Pompilius’un kral ilan edilişi.
59
Çağatay Aşkit, Auspicium et İmperium: Roma Cumhuriyeti Döneminde İç Siyaset ve Kehanet, s. 18
Savaş alanında kullanılan bu yöntem önemli kararların verilmesine sebep oluyor,
toplumların kaderini belirliyordu. Bu amaçla başvurdukları yöntem genelde auspicium de
tripudiis olarak adlandırılmıştır. Yöntem şöyledir: Ordunun yanında bir kafesin içinde taşınan
tavuklar savaş başlamadan önce pullarii adı verilen görevliler tarafından kafeslerinden
salınırdı. Kafesin önüne atılmış olan yemleri iştahla yerken, yemler gagalarından düşüp yerde
sekerse, bu olumlu bir işaret (tripudium solistimum) olarak algılanırdı ve tanrının savaşa izin
verdiği düşünülürdü. Tavukların önlerine atılan yemleri yemede isteksiz davranması ise kötü,
uğursuz bir işaret olarak algılanırdı.60 Cicero, tripudium sözcüğünün terra (yer) ve pavire
(çarpmak, çarpıp zıplamak) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan terripavium’dan türediğini
belirtir.61 Onun yaşadığı dönemde kafeslerdeki tavukların aç bırakılarak sonucun garanti
altına alındığını ve bu nedenle söz konusu bilicilik türünün sıkça eleştirildiğini biliyoruz.62 Bu
durumda kehanet yönteminin tanrının onayını almak adı altında kendilerinin yönlendirmiş ve
sonuçlandırmış olduğu bir yol olarak görülebilir. Fakat tanrının onayına sadık kalma
prensibine pek uyulmadığını gösteren tarihi olaylar da görülmektedir. Polybius’un
aktardıklarına göre; Roma Cumhuriyet döneminde Birinci Pön Savaşı esnasında, Drepana
Deniz Muharebesinin komutanı olan aynı zamanda da dönemin consul’ü olan Publius
Claudius Pulcher, savaşın başında tanrıların onayını alma amaçlı geleneksel tavuk kehanetine
başvurmuştur. (Resim: 3) Kafesten çıkarılan tavuklar önlerine atılan yemi yemediklerinde
tanrıların onayını alamadıklarını anlayan Pulcher, bu karara karşı gelmiştir. Cicero’nun bu
konuda aktardıları ise; “Cladius şaka olsun diye tanrılarla alay etti: Kutsal tavuklar
kümeslerinden çıkıp da hiçbir şey yemediklerine göre, su içmeleri için onların suya
atılmalarını buyurdu; donanma bozguna uğrayınca, bu şaka Claudius’un çok gözyaşı
dökmesine, Roma halkının ise büyük bir kıyıma uğramasına neden oldu.63
60
Çağatay Aşkit, Tanrılarla Barış İçinde Yaşamak, Roma Cumhuriyet Döneminde Senatus ve Rahip Kurulları,
s.5
61
Cicero, De Divinatione, 2.72
62
Çağatay Aşkit,Tanrılarla Barış İçinde Yaşamak, Roma Cumhuriyet Döneminde Senatus ve Rahip Kurulları,
s.5
63
Cicero, Tanrıların Doğası, II.III.7.
Resim: 3. Publius Claudius Pulcher, Drepana Deniz Muharebesi öncesi kehanete başvuruyor.
Hititler de tıpkı Etrüsk ve Roma inanç kültürlerinde olduğu gibi tanrılarını memnun
etmek ve sinirlendirmemek üzere dikkatli davranan ve bir işe başlamadan önce tanrılarının
fikrini alan bir halktı. Kendi tanrı panteonlarına da fethettikleri yerlerin tanrılarını, onları
kızdırmamak için eklemişler, bu sebeple ‘Bin Tanrılı Din’64 ismiyle anılmışlardır. Hitit
büyücülük ve kehanet kültüründe Roma, Hellen ve Etrüsk toplumlarındaki sosyal
tabakalanmayı göz önüne alacak olursak kadınların birçok konudaki varlığını ön planda
görmek mümkündür. Yaşlı/bilge kadın, büyücü kadın anlamlarına gelen kadınlar metinlerde
önemli yer tutar. Büyücü kadınlar, sihir, fal, kehanet ve yeminle takdis metinlerindeki
törenlerin yapıcıları, bu ayini dikte ettiren ve başta gelen yöneticileridir. ‘Büyücüler’, kuşların
uçuşuna, ciğerlere ve hayvanın iç organlarına (kalp, bağırsak vb.) bakarak kehanette
bulunurlar. Gerektiğinde kral ve kraliçe de bu büyücü kadınlara müracaat ederek geleceğe
dair bilgi edinir.65 Hitit kehanetlerini bu yönden incelediğimizde Roma Cumhuriyetindeki gibi
resmi bir devlet kurumu olmadığını, fakat yönetici sınıfın bu görüşleri ciddiye alarak devlete,
yönetime veya kişisel görüşlerine yön verdikleri görülmektedir.
64
Ahmet Ünal, Hititler’de Fal, s.251
65
A. Muhibbe Darga, Anadolu’da Kadın, s.206.
5.2. Haruspexlik
Roma Cumhuriyetinde bir diğer önemli kehanet yöntemi ise karaciğer falıdır:
Roma’nın orijinal olmayan dinine dış etkenlerle katılan bir diğer yöntem. Mezopotamya’dan
Çin’e, Hitit uygarlığından Mısır’a, Yunan’dan Roma’ya kadar çok geniş bir coğrafyada
uygulanmış olan kurban edilen hayvanların iç organlarını inceleme (extiscipium ya da
haruspicium) yöntemidir.66
İşin aslına bakacak olursak eğer, Roma toplumunda hem sosyal hem de siyasal açıdan
önemli bir yer tutan karaciğer falının Roma’ya Etrüsk yoluyla geldiğine dair bilgilerimize
kutsal Etrüsk öğreti kaynakları ve maddi kültür kalıntıları sayesinde sahip olabiliriz.
Hayvanların iç organlarına bakarak kehanette bulunan kişiler haruspex adıyla anılırdı,
yaptıkları yorum biçimin de extispicium (exta= iç organlar, scipio=bakmak) denirdi.67
Etrüskler tarafından ‘Netsvis’ olarak isimlendirilen din adamı, Romalılar tarafından
‘Haruspex’ olarak anılmıştır.68
Bunların yanı sıra Roma Döneminde uygulanmış olan bu fal türünün uzmanları, Roma
Cumhuriyetindeki üç adet kurumdan birine ait görevlilerdi. Bu kurumlar; Haruspex,
Decemviri Sacris, Faciundis ve Augurluk’tu.69 Bahsedildiği üzere kuş bilicilik tanrının
onayının alınmasıydı. Fakat diğer iki kurum tanrılar eğer kızmışlarsa nedenini öğrenmek
üzerine kehanet işlemlerini gerçekleştirirlerdi. İç organ ve yıldırım falı gibi yorumcular olan
Haruspex’ler, Etrüsk kökenlidirler ve Etruria’nın önde gelen aileleri arasından
seçilmektedir.70
Elimizde Hitit ve Etrüskler’deki modellerin dışında bir şablon bulunmasa dahi Hellen
kültürünün de bu gelenekten etkilendiğini, antik kaynakların bize vermiş olduğu bilgiler
sayesinde kurban bağırsaklarına bakarak geleceği belirtmenin Hellen kültürüne Mısır yoluyla
66
Çağatay Aşkit, Auspicium et İmperium: Roma Cumhuriyeti Döneminde İç Siyaset ve Kehanet, s.4.
67
Çiğdem Dürüşken, Roma’nın Gizem Dinleri, s. 22
68
Tim Cornell-John Matthews, Roma Dünyası-İletişim Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi V (çev. Şadan
Karadeniz), İstanbul 1988, s. 94
69
Çağatay Aşkit, Auspicium et İmperium: Roma Cumhuriyeti Döneminde İç Siyaset ve Kehanet, s.10
70
Cicero, De Legibus. 2.21
geçtiğini bilmekteyiz.71 Bunun yanı sıra, milattan 2000 yıl önce Babil'de ruhun karaciğerde
oturduğuna inanılmıştır, bu yüzden karaciğer ruhun koltuğu (ruhun barınağı) kabul edilirdi.72
Hitit geleneklerinden daha eskiye tarihlendirilmesi dolayısıyla, Hititlerin Mezopotamya
bölgesi ile kehanet bağlamında etkileşime girmiş olduğu düşünülebilir. Karaciğer
seçilmesinin nedeni aşırı derece kan ihtiva etmesiydi.73
71
Herodotos, Tarih, II.58, s. 146
72
Eren Akçiçek, Karaciğer Falı-Hepatoskopi, s. 24
73
Eren Akçiçek, Karaciğer Falı-Hepatoskopi, s. 2
74
Sibylle Von Cles-Reden, The Buried People-A Study of the Etruscan World, s.140.
75
Mircea Eliade,Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi-Gotama Budha’dan Hıristiyanlığın Doğuşuna II, s. 158.
76
Wilhelm Brandenstein, Etrüsk Meselesinin Şimdiki Durumu, s.215
Resim: 5. Mezopotamya’ya ait bir karaciğer fal şablonu Resim: 6. Etrüsklere ait bir karaciğer fal şablonu
77
Ayşen Sina, Antik Yunan’da Ordu Kâhinleri, s.197.
78
Duygu Tanrıver, Apollon Klaros Kültü, Kehanet Pratikleri ve Adaklar, s.346
79
Ayşen Sina, Antik Yunan’da Ordu Kâhinleri, s.199.
5.3. Quindecemviri Sacris Faciundis
Söylenceye göre Sibylla kitapları Roma’ya son kral Tarquinius Superbus zamanında
gelmiştir. Kehanetleri içeren kitapları satmak isteyen yaşlı bir kadın ve Tarquinius arasında
geçen çetin pazarlık sonucu Roma hexametron vezniyle Yunanca yazılmış üç rulodan oluşan
Sybilla kitaplarının sahibi olmuştur.80 (Resim: 8) İtalia’daki eski Hellen kolonilerinden
Cumae’ın kehanet merkezinde saklanan Hellence yazılmış birtakım kağıt tomarlarından ibaret
olan ve Hellen tanrılarıyla onların Hellen tarzı (ritus Graecus) uygulamalarını içeren bu
kitaplar, Roma’ya getirilerek Capitolium’daki Iuppiter tapınağına konmuş, Augustus
döneminde de Palatinus’taki Apollon tapınağına yerleştirilmiştir.81
Resim: 8.
Roma Cumhuriyet Dönemi sürecinde sadece senatus yetkisi dahilinde bakılan Sibylla
kitapları, Roma Devleti’nin bir rahip kurulu olan Quiundecemviri Sacris Faciundis tarafından
yorumlanarak bakılmaktaydı. Tarihte bu konuya örnek verecek olursak öncesinde de
bahsedildiği üzere, 2. Kartaca Savaşı esnasında Roma’nın girmiş olduğu bunalımlı
80
Çağatay Aşkit, Auspicium et İmperium: Roma Cumhuriyeti Döneminde İç Siyaset ve Kehanet, s. 14
81
Çiğdem Dürüşken, a.g.e., s. 30
dönemlerde Quiundecemviri Sacris Faciundis kurulu tarafından Sibylla’nın kutsal kitaplarına
bakılarak, Anadolu tapınımı olan Magne Mater kültünün Roma’ya taşınmasında rol almıştır.
82
Dionysos.Hal, 4.62; Cicero, De Divinatione, 1.2.4
Sonuç
Toplum yönetiminde yetkiye sahip olan devlet, pax deorum düşüncesi adı altında bu
görevini yerine getirmiş ve tanrılarla bir iletişim yolu olarak da kehanet yöntemini uygun
görmüştür. Zaman içerisinde pek çok fikre ve şekle bürünmüş olan Roma’nın geleneksel dini
imparatorluk dönemi ile beraber imparatorluk kültünün etkisiyle bunun yanı sıra Roma’ya
giren gizem dinleriyle Hıristiyanlığa kadar varlığını sürdürmüştür. Yeni bir umut kaynağı olan
Hıristiyanlık zaman içerisinde benimsenerek, Roma’nın yeni kurtarıcı unsuru olmuştur.
KAYNAKÇA