You are on page 1of 5

28 Mehmet Çelebi ile beraber batı ile ilişkiler yakınlaşmaya başladı.

Karlofça ve
Pasarofça’nın yol açtığı hayal kırıklığını yaşamış tecrübeli bir devlet adamı. Bunlardan dolayı
bir özgüven kaybı da yaşanıyor. Yazdığı sefaretnamede sürekli bir mukayese halinde.
Osmanlı ve Fransa ülkesini sürekli karşılaştırır. Bu sefaretnamenin gelecekte gerçekleşecek
olan reformlar üzerinde bir etkisi vardır. Avrupa ile daha önce olmadığı şekilde bir
yakınlaşma yaşanıyor. D.İbrahim hem reform yapacak biri nitelikte değil. Bu dönemde daha
çok sanat ve zevk kısmında bir batılılaşma görünüyor.
Turquerie isimli moda ve dekor akımı ve Osmanlı’daki Fransız saray mimarisinin etkisi
etkileşimin ve tanışmanın karşılıklı olduğunu gösteriyor. Tezyinata Fransız motifleri de
giriyor. Fakat daha çok natürel motifler tercih ediliyor. Batı’ya karşı olan soğukluk bu
dönemde nispeten soğumuştur. Tabii ki bu soğuma ve tanışma belirli bir nüfus özelinde
gerçekleşir. Jean Baptiste Vanmour gibi ünlü ressamlar da bu dönemde İstanbul’da bulunur.
Her şeye rağmen klasik anlayışların yaşadığı resimlerde görünmektedir. Hızlı gerçekleşmeyen
bir süreç. 28’in oğlu Sait Mehmet Efendi’nin İbrahim Müteferrika ile kurduğu matbaa bu
dönemin en önemli olaylarındandır.
Müteferrika’nın bastığı sözlükler ve eserler önemli olsa da kendi önemli gördüğü eserleri
çevirmesi ve yazması bu girişimin çok bireysel olduğunu gösterir. Askerlikte önemli olanın
coğrafya olduğuna vurgu yaparak harita basma usulünü de geliştirdi.
Müteferrika Usul-ü Hikem’de tüm hayatın batılılaşmasını savunur. Avrupa’nın ilerlemesinin
sırrını ordunun mpdernleşmesine bağlıyor. Yeni ordu ve teşkilatlanma sayesinde tüm dünyaya
yayıldıklarını düşünür. Kolonyalizmin ve coğrafi keşiflerin farkındadır. Batı Hindistan yani
Amerika’dan eserlerinde bahseder. Tek tip üniforma giyen, aynı silahla donatılmış, düzenli
bir orduyu çözüm olarak görür. Büyük Petro’yu örnek olarak gösterir. Çünkü ona göre toptan
yenileşmenin en büyük örneği Rusya’dır. Ordu alanında yenileşmeler III.Ahmed döneminde
cılız da olsa başlar. Fakat Lale devri bu fikirlerin, hayalin ortaya atılması konusunda öncü olsa
da reformlar bakımından oldukça başarısızdır.
Osmanlı’nın bir tehdit olmaması da Avrupa açısından merak uyandırmasına sebeptir.
Osmanlı’yı incelemeye, tanımaya çalışıyorlar. Oryantal bir meraktan bahsediyoruz. Bu dönem
itibariyle Osmanlı coğrafyasında pek ok batılı seyyah görüyoruz.
Comte de Bonneval- Humbaracı Ahmed Paşa
Eski bir Fransız askeridir. Onun gözlemleriyle topçu sınıfının ıslahı öngörülmüştür. Bir
hendesehane açıyor. Bu hendesehane mühendishane gibi yapıların öncülü olarak görülebilir.
Batılı teknik bilginin Osmanlı’ya girişi olarak yorumlanabilir. 1730-54 yıllarında bu sebepler
Osmanlı’yı Fransa’ya yakınlaştırır. Yine de lale devrinin devamıdır. Batılılaşma fikri bir
yanılgı olarak süregitmeye devam eder.
III.Mustafa batılılaşmanın devamlılığı açısından kritik bir dönemdir. Baron de Tott bir yol
gösterici olarak karşımıza çıkar. Tophane’nin ıslahı, mühendishanein oluşması onun tavsiye
ve yardımlarıyla gerçekleşir. Ayrıca bizzat ders verir, batı tekniğinin resmen öğretildiği
görülmektedir. Viyana Tıp okulu ile bir bağlantı kuruluyor ve tahsil için talebe gönderiliyor.
Osmanlı’da modern tıbbın gelişimi bakımından önemlidir. İlk önce askeri hastane kuruluyor.
Osmanlı coğrafyasında zihniyet değişiminin radikal olmadığı kesindir. Ayrıca Osmanlılar
batılılaşmanın inceliklerini anlamış değiller, özellikle diplomasi alanında. Diplomaside hala
çok amatörler.

II.Selim dönemi ıslahatlarının genel adı Nizam-ı Cedit. Bu döneme modernleşmenin ikinci
safhası da denilebilir. İlk safha küçük kaynarca sonrasıdır. Reformları yöneten bizzat sultanın
kendisi olmuştur. Henüz şehzade iken Fransız kralı ile mekyuplaşıyordu. Kafeste yetişmesine
rağmen I.Abdülhamid dönemi gelişmelerinden haberdar edilmiştir. Kendisi de sultanken
şehzadeleri eğiterek batılılaşma fikrini ayakta tutmaya çalışmıştır. Bu dönem Osmanlı’da
yenileşmenin kökleştiği dönemdir. Batılılaşma kendi neslini yetiştirmeye başlamıştır.
Danışma için kendine bir meşveret toplayan Selim sadrazamı bypass ediyordu. 1792’de
ordunun ıslahı fikri ilk defa ortaya atılır. Yeniçeriye dokunmadan batı usulü ile yetişmiş bir
birlik oluşturulacaktır. Savaş teknikleri hakkında kitap tercümeleri ve Avrupa’dan uzman
getirilmesi fikri de savunuldu. Abdullah Molla Layihası- Selimin favorisiydi.

Selim dönemi aynı zamanda Ayanların da güçlü olduğu bir dönem. Ordu dışında merkezi
otoritenin de güçlendirilmesi üzerine çalışıldı. Rumeli’nin ayan ve mütegallibelerin elinden
kurtarılması amaçlandı. Bunlar eğer yok edilirse vergi daha kolay toplanacaktır. Gelirin
artmasıyla da ordu ıslahı için gerekli para toplanabilirdi. Böylece ordunun ve reformların
maddi kaynak ihtiyacı gündeme gelir. Ayrıca Avrupa’nın bunu nası başardığını yerinde
incelemek için adam gönderilmesi fikri de bu dönemde gelişti.
Fransız devrimi sırasında tahta geçen 3.Selim ve Osmanlı devrim kazanımlarına henüz hazır
durumda değildi. İçerideki adem-i merkeziyet durumu, vahhabi isyanları Osmanlı’nın
reformasyonu için sıkıntılı bir ahval oluşturuyordu. Londra, Viyana, Berlin gibi önemli
başkentlere daimi elçiliklerin açıldığı dönem. Sefirler aynı zamanda gittikleri yerlerin
tasvirlerini yazıyordu. İdareyi, düzeni, askeriyeyi inceleyerek merkeze bildirdiler. Elçi
maiyetindekiler de yabancı dil öğrenecekti. Demek ki politikanın geleceği hakkında da
üdşünülüyodu. Avrupa ile doğrudan temas kurarak, Avrupa görmüş insan yetiştirmenin en
doğru yol olduğu düşünülüyordu. Bu kayihalar proje için bir tavsiye yazısı olarak iş
görmüştür. Ebubekir Ratıb Efendi sefaretnamesi, 1791’de viyana’da ordu teşkiltaını inceler.
Askeri hastenelerden, cephe gerisi hizmetelere kadar pek çok konuda bilgi verir. Bizatihi
dışarıdan fikir alma yoluna da gidiliyordu. Kara ve deniz orduları için uzman talebinde
bulunuldu. Tatarcızade Abdullah Molla ordunun talimi için Prusyalı memur getirilmesini
savunmuştu. III.Selim saltanat asdık, çağdaş bir ordu kurmak ve toplumsal düzeni hayata
geçirmek istiyordu. Batılı İmparatorlar gibi olmak istiyor, Fransa’nın durumuna heves
ediyordu. Saltanat ile yeniçeri arasındaki nüfuz mücadelesine bir son vermek istiyordu.
Tersane ve denizcilik işleri için İsveç’ten uzman getirtilmiştir. Avrupa kolonyalizminin
denizcilik ve şirketler üzerinden ilerlediğini fark etmişlerdi. Devlet eliyle ticaret geliştirilmeye
çalışıldı ve yarışa girilmek amaçlanmıştır. Ayrıca barut ve kağıt imalathanesi gibi sınai
kurumlar kurulmuştur. Avrupadan ihtiyaç duyulan ithal malların ihtiyaçları azaltılmaya
çalışıldı. Küçük Hüseyin Paşa başkentteki huzursuz ortamın önüne geçmeye çalışmıştır.
Yenilik artık yalnızca saray ve çevresinde değil çoğu alanda hissedilmeye başlanmıştır. Belli
semtlerde yaşanan batılı yaşam stili tüm semtlere yayılmaya başlanmıştır.
Halk arasında yayılan batılılaşma ile beraber de yabancı dil öğrenmek isteyen Türk sayısında
da artış yaşanıyor.
III.Selim mevlevidir. Yeniçeriler Bektaşi iken aksi de beklenemezdi zaten. Bu yüzden bu
dönemde Mevlevi müziği çok ilgi görür. Saray çevresinde yeniçeriyi anımsatan her şey
dışlanmaktadır. III. Selim döneminde gelenekselin rönesans yaşadığı tek şey müzik olmuştur.
Sultanın kişiliğiyle ilgili yapılan analizlerin çoğu kararsız ve aceleci olduğu yönündedir.
Yeniçeri karşısında yumruğunu masaya vuramaması gibi konular.
Vahhabi isyani, reform sürecinin yetersizliğini de gösteriyor. Selim’in yetersizliği de
sorgulanmıştır. Enflasyonun yaşandığı bir dönem. Bunlar da sonucunda sosyal problemlere
dönüşüyor. İhale satışı bu dönemde artınca devlet vergiden yoksun kalmış ve tebaa da zulma
uğruyor durumundaydı. Ocakla saltanat arasındaki kavgada ise ulema ocağın tarafını
tutacaktır ki çanlar onlar için de çalmasın. Gelirlerini kaybetmekten korkuyorlardı. Ayan
yapısı Osmanlı’yı parçalanabilir bir yapıya sokmuştur.

III.Selim’in bıraktığı IV.Mustafa’da kesintiye uğrayan yenileşme II.Mahmut devam


ettirmiştir. Mahmut yenileşmelerin ana aktörüdür. 28 Temmuz 1808’de tahta çıkar. Yeniçeri
isyanları, ayalar ve isyanlarla mücadele etmiştir. Yunan, Sırp isyanları doğu sorunu özelinde
değerlendirilir. Devletin yeniden yapılanmasıyla ilgili ıslahatların devam ettiği bir dönemdir.
Merkezi otoritenin sağlanması çabası bu dönemde de devam eder. Ayanlar bunun önündeki en
büyük engel. Reformların da en önemli endişesi doğal olarak merkezileşme olmuştur. Bu
yolda istisna olan tek kişi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dır. Yeniçeri ocağının kaldırılması
ulemanın iknasıyla gerçekleşiyor. Reformlara inanlar Sultan’ın etrafında toplanıyorlar. Bu
dönemde is Nakşibendilik ön plana çıkıyor. Devler din ve siyaset ekseninde hikmet-i hükümet
tesis etmeye çalışıyor. Mahmut kararlıydı ve yeniçerilere tahammülü kalmamıştı. 1811’de
Mısır’da geleneksel ordunun tasfiyesi ile kurulan yeni ordu Mahmut’a bu süreçte ilham
vermiş olabilir. 29 Mayıs 1826’da eşkinci ocağı kuruldu ve 15 Haziran’da yeniçeriler buna
isyan etti. Geleneksel ordunun siyasete son kez dahli olmuştur. Nizam-ı Cedit’te olduğu gibi
bu sefer eski düzene bir yaşam alanı tanınmayacaktı. Yeniçeriliği çağrıştıran her şey
kovuşturulmuştu buna Bektaşi tarikatı da dahildir. Ayrıca pek çok tarikatla da rejimi
desteklemesi adına yardım yapmıştır. Propaganda amacıyla basından istifade edilmiştir ki
reformlara destek bulunması amaçlanmıştır. 1831’de Takvim-i Vekayi bu amaçla
çıkarılmıştır.
Gıda fiyatları kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır. Fiyatlar liste biçiminde halka
duyurulmuştur.
Propaganda konusunda nizam-ı ceditten daha başarılı olmuştur. Kılık kıyafetle ilgili çeşitli
düzenlemeler gelmiştir, şehrin giriş kapısında makasçılar sakal, bıyık gibi ölçüleri kontrol
etmiştir. Din adamları dini kıyafetlerini mıhafaza etse de diğer dini çalışanlar sivil giyinmek
zorundaydı. Şapka yerine ise Osmanlı usulü fes getirilmiştir.
Saray, saray teşkilatı ve protokollerde de değişime uğraşmıştır. Artık sultan topkapıda
oturmamaya başlıyor. Önce Beşiktaş’taki yazlık sarayda daha sonra Dolmabahçe’de ikame
edecektir. Divan yerini kabineye bırakacaktır. Nazırlıklar ve birtakım meclisler kuruldu.
İngiltere, Fransa gibi bir hükümet hayal ediliyordu. Cumhuriyetin idari kurumlarının kökleri
kurulmuş oluyordu.
Darü’ş-Şura-i Babıali, Darü’ş-Şura-i Askeri, Meclis-i Vala-yi Ahkam-ı Adliye, Meclis-i has,
Meclis-i Umur-ı Sıhhiye gibi çeşitli kurumlar kuruldu. Yetişmiş personel eksikliği ise eğitim
ile çözülmeye çalışılmıştır. En çok bunun eksikliği duyuluyor. Lisan bilen Rumların
ayaklanma sonrası görevlerinden alınması bir açık oluşturunca Tercüme odası kuruldu.
Fransızca öğrenimi bizzat sultanın kendisi tarafından teşvik ediliyordu. Mühendishane,
Harbiye, Tıbbiye gibi okullarda Fransızca bilen gençler yetiştirilmek amaçlanmıştı. Elçilikler
dahi eleman yetiştirme amacıyla kullanılıyordu.
Sermaye birikiminin önünceki en büyük engel olan müsadere sistemi de bu dönemde
kaldırıldı. Uzun zamandır işevini kaybetmiş gözüken tımar ve zeamet de kaldırıldı lakin yeni
bir vergi sisteminin kurulması hususunda başarıya ulaşılamadı. Bu yüzden iltizam sistemi
yine hortluyordu. Mali meseleler dönemin zayıf karnıydı. Paranın değerinin sürekli düşüşü ve
yüksek enflasyon dönemin ekonomik portresiydi. Osmanlı Avrupa’nın tecrübelerinden
istifade ediyordu, zorunlu askerlik yürürlüğe girse de usulü bilinmiyor.
Bu dönem Tanzimat’ın fikri sürecini hazırlamış ve Osmanlı’da modern devletin kurulduğu
süreç olmuştur.

1826 sonrası ulema- Mahmut ilişkisi değişmiştir. Bunun sebebi Evkaf Nazaretinin kurulması
olmuştur. Şeriata referansla meşruiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Çeşitli iktidar odaklarına karşı
bir denge politikası uygulanıyor. Tanzimatta eşitlik ima edilse de kullanmılması Islahat
fermanında olacaktır. 3 Kasım 1839 Tanzimat-ı Hayriye’nin okunduğu tarihtir. II. Mahmut
döneminde gerçekleşmese de ondan bağımsız ele alamayız.
Mustafa Reşit Paşa dönemin en sadık reformcularındandır. Abdülmecid’i ikna eden de
olmuştur. Anglo-Sakson tarzı bir anlayışın yerleşmesinde onun etkisi büyüktür. Ayrıca
Keçecizade Fuat Paşa ve Mehmet Emin Âli Paşa olmak üzere bu üçlü üzerinden ilerleyen bir
reform süreci. Paşaların padişah figürünün önüne geçtiği bir süreçtir.39 sonrasında kesintisiz
bir reform sürecine girilmiştir. Milliyetçiliğin güçlendiği bir süreç. Siyasi olmasa da sosyal
imkanlar kısmen devlet teminatı altına alınmıştır.
Batılı tarzda yetişmiş bu insanlar devlet kontrolü altında yetişmemiştir. Yazılı basının
yükselişi bu durum üzerinde etkili olmuştur. Tanzimattan sonra çoğu padişah yenileşme
üzerinde hakimiyet kuramadı, tanzimat bir yol çizmiş oluyordu. Sadrazamlar daha ön
plandaydı ve sivil bürokrası yükselmişti. Yeni bir düzen ve devlet anlayışı kurulmuştur.
Reformlar yalnızca askeri sınıfı değil kalemiye sınıfını da etkilemişti. Savunusunu artık ordu
ile değil diploması ile yapan devlet sivil bürokrasiye kaymıştır. Babıali saraya nazaran gücü
arttırmıştır. Yasama, eğitim, bğrokratik elit oluşumu, teşkilatın gelişmesi, cemaatler arası
ilişki ve siyasi sürecin dönüşümü alanında geliştiğini görüyoruz. Viyana büyükelçisi Sadık
Rıfat Paşa Avrupa sitasetine dahil olmak adına amme hukukunun, kalıcı yasa ve siyasetin
olması gerektiğini söyler.
1839 Tanzimat, 1856 Islahat, 1876 Kanun-ı Esasi dönemin en önemli yasal icraatleridir. Vergi
askerlik, yargı gibi konularda teminat garantisi veriyordu. Yani yasaları çıkaracan güç,
teminatı hayata geçirme sözü veriyordu.
Tekel, iltizam sisteminin kaldırılması fikrinde liberal fikirlerin tesiri görülmektedir. Ayrıca
örfi hukuk olarak da artık batı kanunu referans alınıyordu. Tabii şeriat kanunlarına uygun bir
şekilde birleştiriliyordu. Paralel hale getirilmiştir. Varlığını tanıdığı tüm halklara karşı
istisnasız uygulanacaktır. Eski vergilerin yerine “vergi” isimli tek bir vergi verilecekti. Fakat
başarısız olunan bi sistemdir. Siyaseten katl de bu ferman sayesinde ortadan kalkmıştır.
1856 Islahat fermanında ise eşitlikten açık bir şekilde söz ediliyor. Fakat tanzimatta açıkça
geçmez. Her din ve mezhepten tebaanın yararına girecek hükümler amaçlanmıştır.
Zaten sınıfsal bir toplum olmasa da tanzimatla birlikte eğitime ulaşılabilirlk, liberal bir
biçimde artıyor. Gayrimüslimler askere gitmeyip bedel ödeyebilirdi. Öyle ki bedel zamanla
cizyenin yerini almıştır. Farklı cemaatler arasındaki anlaşmazlıklar karma mahkemeler
tarafından kontrol edilecekti. Halkın içinden gelen, kendi kendini yetiştiren bürokratik bir
sınıf oluşuyordu. Yeni bir seçkin zümre oluşturma çabasından en karlı çıkanlarsa subaylar ve
memurlar olmuştur. Ulema eski nüfuzunu kaybetmiş görünüyordu. Çünkü reformlar adalet ve
eğitim üzerindeki tekeline son vermişti.

You might also like