Professional Documents
Culture Documents
GEORGE GAMOW
Yazar ve John Hookham
tarafından resimlendi
www.cambridge.org
Bu başlık hakkında bilgi: www.cambridge.org/9781107604681
CPI Group (UK) Ltd, Croydon, CR0 4YY tarafından basılmış ve ciltlenmiştir
Bu yayın için British Library'de bir katalog kaydı mevcuttur.
ISBN 978-1-107-60468-1 Karton Ciltli
v
vi
İçindekiler
ÖNSÖZ ix
GİRİŞ xi
TAKDİM xiii
5 Titreşen Evren 47
6 Kozmik Opera 59
7 Kuantum Bilardosu 71
8 Kuantum Ormanları 93
9 Maxwell'in Şeytanı 103
10 Neşeli Elektronlar Kabilesi 121
Bay Tompkins’in Uyuduğu Önceki Konferansın
10 1 139
2 Bir Kısmı
vii
Teşekkür
viii
Önsöz
George Gamow'un, Bay Tompkins'in ışık hızının küçük ya da
Planck'ın sabit hızının artmasıyla ortaya çıkan harika
dünyalardaki iki macerasına ilişkin değerli kitabının, şimdi
ciltsiz olarak yeniden basılması benim için özel bir zevk. Geriye
dönüp bakıldığında, üzerinde tartışılacak ayrıntılar bulunabilse
de, bu son derece keyifli hikayelerin heyecanı bende yaklaşık elli
yıl önce onlarla ilk karşılaştığım zamanki kadar taze. Fizik birçok
yönden ilerlemiş olsa da, görelilik ve kuantum teorisinin temel
fiziği değişmedi. Gamow, zekası ve anlatı becerileriyle, bu temel
fiziğin bazı şaşırtıcı ve anlaşılmaz gizemlerini -aslında hala
modern olan bir fiziği- çocuklar için büyülü ve harika hikayelere
dönüştürüyor.
Oldukça küçük bir çocukken Tompkins hikayelerini
okuduğumu hatırlıyorum ve temel fiziğin, hayatımın geri
kalanında benim için sahip olduğu büyük heyecandan büyük
ölçüde onların sihirlerinin sorumlu olduğuna eminim. Kuantum
ormanının kaplanlarını ve eski oymacının gizemli renkli top
kutularını (nükleonlar), göreli olarak düzleştirilmiş bisikletini, o
ve Bay Tompkins'in minyatürlerini gördükleri gibi "Sadece uzan
ve gözlemle" diye seslenen profesörü hala canlı bir şekilde
hatırlıyorum. Evren onların üzerine içe doğru çöker. Çocukken
benim için yeni fiziği canlı ve gerçek yapan Bay Tompkins idi ve
eminim ki o başkaları için aynısını yapmaya devam edecektir.
1940’ların başında yazılan (1965'te güncellendi) Gamow’un
temel ilgi alanları, görelilik ve kozmolojinin, kuantum teorisinin
ve parçacık fiziğinin genel ilkeleriydi. Belirli ayrıntılar dışında,
bu fiziğin esasları değişmedi ve bu nedenle Gamow’un
açıklamaları bugüne kadar esasen modern kaldı. Belki de
ix
Gamow’un zamanından bu yana fiziğin ilerlemesinin ana yolları
parçacık fiziği ile ilgilidir. Şimdi Gamow’un zamanından daha
fazla parçacık biliniyor, ancak şimdi onları tanımlamak için daha
iyi teoriler bulunuyor. Nükleon altyapısı (kuarklar açısından) ve
parçacıkların güçlü ve zayıf etkileşimleri (şu anda ‘standart
model’ olarak bilinen şeyin altında yatan ‘ölçme teorileri’
açısından) hakkında bir şeyler biliyoruz. Gamow’un ilk yazdığı
gibi varlığı hala esrarengiz olan nötrino, şimdi hem teorik hem
de deneysel olarak iyi belirlenmiş durumda. Görelilik ile ilgili
olarak, Gamow’un düzleştirilmiş bisikletler ve şehir blokları
tanımları sezgisel olarak faydalıdır, ancak bunlar bir
gözlemcinin onları gerçekte göreceğini temsil etmez. Sonlu ışık
hızı hesaba katıldığında, küçük nesneler yanlarından geçerken
düz değil, döndürülmüş olarak görünürdü. Bu kitabı kara
delikler anlaşılmadan önce yazdı; bu, kuşkusuz onlardan
hikayelerinde yapmış olabileceği harika kullanımı göz önüne
alındığında oldukça üzücü. Kara deliklerde ve büyük patlamada
meydana gelen kozmik tekilliklerin kaçınılmazlığı ve doğası,
şimdi bizi kapalı evrenin titreşimli doğasından şüphe etmeye
yöneltiyor. Ancak Gamow’un kozmoloji ve evrenin kökeniyle
ilgili kehanet niteliğindeki yargıları, zamanın testinden
derinlemesine geçmiştir. Evrenin mekansal olarak açık mı yoksa
kapalı mı olduğu konusunda kararsız kalır; ama Gamow’un
tahmin ettiği gibi kararlı hal uzun ömürlü olamadı ve evrenin
başlangıcına dair büyük patlama resmi ikna edici bir şekilde
başarılı oldu.
ROGER PENROSE
Ekim 1992
x
Giriş
xii
Takdim
Erken çocukluktan itibaren, etrafımızdaki dünyaya, beş
duyumuz aracılığıyla algıladığımız için alışırız; zihinsel
gelişimin bu aşamasında temel uzay, zaman ve hareket
kavramları oluşur. Zihnimiz kısa sürede bu kavramlara o kadar
alışır ki, daha sonra onlara dayanan dış dünya kavramımızın
sadece mümkün olduğuna inanma eğilimindeyiz ve onları
değiştirme fikri bize paradoksal görünür. Bununla birlikte, kesin
fiziksel gözlem yöntemlerinin geliştirilmesi ve gözlemlenen
ilişkilerin daha derin analizi, modern bilimi, bu 'klasik' temelin,
günlük gözlemlerimiz için normalde erişilemeyen fenomenlerin
ayrıntılı açıklaması için kullanıldığında tamamen başarısız
olduğu görülür. Yeni saf deneyimimizin doğru ve tutarlı tanımı
için, uzay, zaman ve hareketin temel kavramlarında bir miktar
değişikliğe gidilmesi kesinlikle gereklidir.
Bununla birlikte, sıradan yaşam deneyimi söz konusu
olduğunda, yaygın kavramlar ile modern fizik tarafından ortaya
konanlar arasındaki sapmalar ihmal edilebilecek kadar
küçüktür. Ancak, kendi dünyamızınkilerle aynı fiziksel yasalara
sahip, eski kavramların uygulanabilirlik sınırlarını belirleyen
fiziksel sabitler için farklı sayısal değerlere sahip başka dünyalar
hayal edersek, modern bilimin ancak çok uzun ve ayrıntılı
araştırmalardan sonra ulaştığı yeni ve doğru uzay, zaman ve
hareket kavramları, genel bir bilgi meselesi haline gelir. Böyle bir
dünyada ilkel bir vahşinin bile görelilik ve kuantum teorisi
ilkeleriyle tanışacağını ve onları avlanma amaçları ve günlük
ihtiyaçları için kullanacağını söyleyebiliriz.
Mevcut hikayelerin kahramanı, rüyalarında, genellikle
sıradan duyularımızla erişilemeyen olguların, sıradan yaşamın
xiii
olayları olarak kolayca gözlemlenebilecekleri kadar güçlü bir
şekilde abartıldığı bu türden çeşitli dünyalara taşınır. Fantastik
ama bilimsel olarak doğru olan rüyasında, ona görelilik,
kozmoloji, kuantum, nükleer yapı, temel parçacıklar vb. gibi
atom dünyasında gözlemlediği olağandışı olayları basit bir dille
açıklayan eski bir fizik profesörü (ki onun kızı Maud ile
sonunda evlendi) tarafından yardım görür.
xiv
xv
1
2
ŞEHRİN HIZ SINIRI
İnanılmaz incelmiş
3
ŞEHRİN HIZ SINIRI
4
ŞEHRİN HIZ SINIRI
göre hareket eden her şey bana daha kısa görünüyor!” İyi bir
bisikletçiydi ve genç adamı geçmek için elinden geleni
yapıyordu. Ama bu bisikletle hızlanmanın hiç de kolay
olmadığını gördü. Pedalları olabildiğince hızlı çevirmesine
rağmen, hızdaki artış neredeyse yok denecek kadar azdı.
Bacakları şimdiden ağrımaya başladı, ama yine de köşedeki bir
lamba direğini ilk başladığı anki hızından daha süratli geçemedi.
Sanki hızlı hareket etme çabaları hiçbir sonuç vermiyor gibiydi.
Yeni karşılaştığı bisikletçinin ve taksinin neden daha hızlı
olamayacağını şimdi çok iyi anlıyordu ve profesörün, ışığın
kısıtlayıcı hızını aşmanın imkansızlığı konusundaki sözlerini
hatırladı. Ancak, şehirdeki binaların daha da inceldiğini ve
önünden giden genç bisikletçinin artık o kadar da uzak
görünmediğini fark etti. İkinci dönüşte bisikletçiyi geçti ve bir an
yan yana geldiklerinde bisikletçinin aslında oldukça normal,
sportif görünümlü bir genç adam olduğunu görünce şaşırdı. ‘Oo,
bu birbirimize göre hareket etmediğimiz için olmalı,’ diye
düşündü ve genç adama seslendi.
“Affedersiniz efendim!” dedi. “Hız sınırı bu kadar yavaş
olan bu şehirde yaşamak sizi sıkmıyor mu?”
“Hız sınırı mı?” diyerek şaşkınlıkla döndü genç adam,
“burada herhangi bir hız sınırımız yok. Bu hurda bisiklet yerine
en azından bir motosikletim olsaydı her yere istediğim kadar
hızlı bir şekilde gidebilirdim!”
“Ama biraz önce yanımdan geçerken çok yavaş hareket
ediyordunuz”, dedi Bay Tompkins. “Özellikle dikkat ettim.”
“Oh fark ettin, değil mi?” dedi genç adam, anlaşılan
gücenmişti. “Sanırım benimle ilk konuştuğunuzdan beri beş
bloğu geçtiğimizi fark etmediniz. Bu sizin için yeterince hızlı
değil mi?”
“Ama sokaklar çok kısaldı,” diye iddia etti Bay Tompkins.
“Daha hızlı hareket etmemiz ya da sokağın kısalması ne fark
eder ki? Postaneye gitmek için on blok gitmem gerekiyor ve
5
ŞEHRİN HIZ SINIRI
6
ŞEHRİN HIZ SINIRI
7
ŞEHRİN HIZ SINIRI
8
2
9
RÖLATİVİTE DERSİ
10
RÖLATİVİTE DERSİ
𝑣𝑣1 ± 𝑣𝑣2
𝑉𝑉 = 𝑣𝑣 𝑣𝑣 (1)
1 ± 122
𝑐𝑐
11
RÖLATİVİTE DERSİ
12
RÖLATİVİTE DERSİ
14
RÖLATİVİTE DERSİ
15
RÖLATİVİTE DERSİ
16
RÖLATİVİTE DERSİ
𝑣𝑣 2
𝑙𝑙 ′ = 𝑙𝑙 �1 − (2)
𝑐𝑐 2
17
RÖLATİVİTE DERSİ
18
RÖLATİVİTE DERSİ
19
RÖLATİVİTE DERSİ
20
3
21
BAY TOMPKİNS TATİLDE
22
BAY TOMPKİNS TATİLDE
23
BAY TOMPKİNS TATİLDE
24
BAY TOMPKİNS TATİLDE
25
BAY TOMPKİNS TATİLDE
26
BAY TOMPKİNS TATİLDE
27
BAY TOMPKİNS TATİLDE
29
BAY TOMPKİNS TATİLDE
31
BAY TOMPKİNS TATİLDE
32
4
34
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
35
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
36
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
37
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
38
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
39
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
𝐹𝐹 = 𝑟𝑟𝜔𝜔2 (1)
formülüyle verildiği bilinmektedir; burada 𝜔𝜔, platformumuzun
sabit açısal dönme hızıdır. Parçacığın merkezden çevreye
hareketi sırasındaki bu kuvvet tarafından yapılan toplam iş ise,
40
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
41
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
1
𝑊𝑊 = 𝑅𝑅 2 𝜔𝜔2 (2)
2
dir. Burada 𝑅𝑅 platformun yarıçapıdır.
Yukarıda belirtilen denklik ilkesine göre, 𝐹𝐹’yi platform
üzerindeki yerçekimi kuvvetiyle ve 𝑊𝑊’yi merkez ile çevre
arasındaki yerçekimi potansiyeli farkıyla tanımlamamız gerekir.
Şimdi, bir önceki derste gördüğümüz gibi, 𝑉𝑉 hızıyla hareket
eden saatin yavaşlamasının,
𝑣𝑣 2 1 𝑣𝑣 2
�1 − � � = 1 − � � + ⋯ (3)
𝑐𝑐 2 𝑐𝑐
1 𝑅𝑅𝑅𝑅 2 𝑊𝑊
1− � � =1− 2 (4)
2 𝑐𝑐 𝑐𝑐
olur ve bulundukları yerdeki yerçekimi potansiyellerinin farkı
cinsinden saatin hızındaki değişimi verir.
Saatlerden birisini 304,8 m. (1000 feet) yüksekliğindeki Eyfel
Kulesi’nin bodrumuna ve diğerini ise en tepesine yerleştirirsek,
aralarındaki potansiyel farkı o kadar küçük olur ki bodrumdaki
saat sadece 0.999.999.999.999,97 faktörü kadar yavaşlar.
Diğer taraftan, Dünya’nın yüzeyindeki çekim potansiyeli ile
Güneş’in yüzeyindeki çekim potansiyeli birbirinden çok daha
fazla farklıdır ve yavaşlama faktörü 0.999,999,5’dir. Bu faktör çok
incelikli ölçmeler yaparak fark edilebilir. Kuşkusuz hiç kimse
Güneş’in yüzeyine bildiğimiz bir saati yerleştirip nasıl işlediğine
bakamaz! Fizikçilerin daha uygun yöntemleri vardır.
Spektroskop kullanarak Güneş’in yüzeyindeki farklı atomların
42
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
𝑙𝑙
𝑡𝑡 = (5)
𝑐𝑐
1 1 𝑙𝑙 2
𝐿𝐿 = 𝑔𝑔𝑡𝑡 2 = 𝑔𝑔 2 (6)
2 2 𝑐𝑐
Böylece ışık ışınının doğrultusundaki değişimi veren açının
büyüklüğü,
𝐿𝐿 1 𝑔𝑔𝑔𝑔
∅= = 𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟 (7)
𝑙𝑙 2 𝑐𝑐 2
100 . 981
∅= = 5 . 10−16 𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟𝑟 = 10−10 𝑠𝑠𝑠𝑠 (8)
2 . (3 . 1010 )2
44
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
45
EĞİMLİ UZAY ÜZERİNE DERS
46
5
Titreşen Evren
Plaj otelindeki ilk gece akşam yemeğinde, yaşlı profesörün
kozmoloji, kızının ise sanat hakkındaki konuşmalarını sabırla
dinleyen Bay Tompkins, sonunda odasına çıkabildi ve kendisini
yatağa atarak battaniyeyi üzerine çekti. Boticelli ile Bondi,
Salvador Dali ile Fred Hayle, Lemaitre ile La Fontaine hepsi
yorgun kafasında birbirine karışmıştı. Az sonra da derin bir
uykuya daldı.
Geceyarısı bir ara garip bir duygu ile uyandı. Sanki rahat
yatağında değil de sert bir şey üzerine yatıyordu Gözlerini açtı
ve kendisini, önce deniz kenarında olduğunu zannettiği büyük
bir kayanın üzerinde buldu. Sonra bunun, 10 metre kadar çapı
olan gerçekten büyük bir kaya olduğunu gördü. Uzayda hiçbir
yere dayanmadan asılı gibi duruyordu. Kaya, yeşil bir yosun ile
kaplı idi, yer yer çatlaklarından küçük çalılar büyümüştü.
Kayanın çevresindeki uzay loş bir ışıkla kaplı ve ortalık toz
içinde idi. Gerçekten, daha önce havada hiç bu kadar toz
görmemişti, hatta çölde kum fırtınalarını gösteren filmlerde bile
böylesine rastlamamıştı. Mendilini burnunu örtecek şekilde
başının arkasından düğümledi ve biraz rahat nefes almaya
başladı. Ama çevre uzayda bu tozdan daha tehlikeli şeyler vardı.
Sık sık, kafası büyüklüğünde ve daha büyük taşlar kayanın çok
yakınından hızla geçiyor ve bazen de kayaya çarparak garip, tok
bir ses çıkarıyorlardı. Daha uzaklarda ise kendi bulunduğu kaya
büyüklüğünde bir veya birkaç kaya uzay içinde hareket
ediyorlardı. Çevresini incelerken, düşüp aşağıdaki tozlu
derinliklerde kaybolmak korkusu ile kayanın uygun yerlerine
sıkıca tutunuyordu. Kısa zamanda bu korkuyu yenip, kayanın
kenarına doğru sürünerek yaklaşıp, altında ona destek olan bir
şev olup olmadığını görmek istedi Sürünürken hayretle fark etti
47
TİTREŞEN EVREN
48
TİTREŞEN EVREN
49
TİTREŞEN EVREN
50
TİTREŞEN EVREN
51
TİTREŞEN EVREN
52
TİTREŞEN EVREN
53
TİTREŞEN EVREN
55
TİTREŞEN EVREN
56
TİTREŞEN EVREN
57
TİTREŞEN EVREN
58
6
Kozmik Opera
Bay Tompkins, sabah kahvaltıda önceki gece gördüğü
rüyayı profesöre anlatırken, yaşlı adam oldukça şüpheci bir
şekilde dinliyordu.
“Evrenin çöküşü,” dedi, “elbette çok dramatik bir son
olurdu, ama bence galaksilerin karşılıklı durgunluk hızları o
kadar yüksek ki, bu asla bir çöküşe dönüşmeyecek ve evren,
galaksilerin dağılımı uygun bir duruma gelene kadar herhangi
bir sınırın ötesine doğru genişlemeye devam edecek ve daha
fazla seyreltik hale gelecek. Galaksileri oluşturan tüm yıldızlar,
ışık saçarak nükleer yakıtlarını tükettiğinde, evren sonsuzlukta
dağılan soğuk ve karanlık göksel yığınlar kümesi haline
gelecektir.
Ancak, aksini düşünen bazı gökbilimciler var. Evrenin
zaman içinde değişmeden kaldığını söyleyen sözde sabit durum
kozmolojisini önerirler: Evren, geçmişte, sonsuzdan bugün
gördüğümüz haliyle aynı durumda var olmuştur ve gelecekte de
sonsuza kadar var olmaya devam edecektir. Elbette, dünyadaki
statükoyu korumak, İngiliz imparatorluğunun eski güzel
ilkesine uygundur, ancak bu sabit durum teorisinin doğru
olduğuna inanmaya meyilli değilim. Bu arada, bu yeni teorinin
yaratıcılarından biri olan Cambridge Üniversitesi’ndeki teorik
astronomi profesörü, konuyla ilgili bir opera yazdı ve prömiyeri
önümüzdeki hafta Covent Garden’da yapılacak. Neden Maud ve
kendin için bilet ayırıp dinlemeye gitmiyorsun? Oldukça
eğlenceli olabilir.”
Çoğu kanal sahili gibi serin ve yağmurlu hale gelen plajdan
döndükten birkaç gün sonra, Bay Tompkins ve Maud, opera
binasının kırmızı kadife sandalyelerine rahatça dayanmış
biçimde perdenin kalkmasını bekliyorlardı. Prelüd -belirli bir
59
KOZMİK OPERA
60
KOZMİK OPERA
61
KOZMİK OPERA
O, Atome prreemorrdiale!
All-containeeng Atome!
Deessolved eento frragments exceedeengly small.
Galaxies forrmeeng,
Each wiz prrimal enerrgy!
O, rradioactif Atome!
O, all-containeeng Atome!
O, Univairrsale Atome--
Worrk of z’ Lorrd!
Z’ long evolution
Tells of mighty firreworrks
Zat ended een ashes and smouldairreeng weesps.
We stand on z’ ceendairres
Fadeeng suns confrronteeng us,
Attempteeng to rremembairre
Z’ splendeur of z’ origine.
O, Univairrsale Atome--
Worrk of Z’ Lorrd!
62
KOZMİK OPERA
On a limitless pavilion
In collapse, gas met its fate,
Yearrs ago (some thousand million)
Having come to densest state.
Yearrs ago {some thousand million)
Having come to densest state.
64
KOZMİK OPERA
65
KOZMİK OPERA
66
KOZMİK OPERA
67
KOZMİK OPERA
My telescope
Has dashed your hope;
Your tenets are refuted.
Let me be terse:
Our universe
Grows daily more diluted!’
70
7
Kuantum Bilardosu
Bay Tompkins, o gün bankada çok yorulmuştu. İşleri fazla
idi yine. Eve giderken kendisini bitkin hissediyordu. İçkili bir
solonun yanından geçerken, uğrayıp bir bardak bira içmek
istedi. Bir bardağı diğer bardaklar takip etti ve biraz sonra Bay
Tompkins’in başı dönmeye başladı. Salonun arka tarafında bir
bilardo masası vardı. Masanın etrafında iki adam bilardo
oynuyor, diğerleri de onları seyrediyorlardı. Daha önce buraya
geldiğini hayal meyal hatırlıyordu. Bankadaki arkadaşlarından
birisi onu buraya getirip bilardo öğretmeye çalışmıştı. Masaya
yaklaşarak oyunu seyretmeye başladı. Fakat tuhaf bir durum
vardı! Oyunculardan birisi, masaya toplardan birini
yerleştirerek, ıstaka ile vurmuştu. Yuvarlanan topu gözleyen Bay
Tompkins, büyük bir şaşkınlıkla topun “dağıldığını” gördü.
Topun acayip davranışını anlatmak için bulabildiği tek kelime
bu idi. Top, yeşil çuha üzerinde hareket ederken, giderek daha
yok olur gibi görünmüş, kesin sınırlarını kaybetmişti. Sanki
masa üzerinde bir top değil de kısmen birbirinin içine girmiş
birçok top yuvarlanıyordu. Buna benzer olayları, Bay Tompkins
daha önceleri de birçok defa görmüştü; fakat bugün bir damla
bile olsun viski içmemişti. Bu yüzden bu defa böyle bir olayın
nasıl meydana geldiğini anlayamıyordu. “Bakalım bu top
çorbası diğerine nasıl çarpacak?” diye düşündü.
Topa vuran oyuncu belli ki bu işin ustası idi. Yuvarlanan
top, duran topa istendiği şekilde tam ortasından çarpmıştı.
Çarpışma sonucu tok bir ses çıktı Gelen ve duran toplar (Bay
Tompkins, hangisinin duran, hangisinin gelen olduğunu kesin
olarak söyleyemiyordu) “her yöne” doğru kaçıştılar. Evet çok
garip; ama artık sadece karmaşık görünen iki top yerine, çok
sayıda, hepsi belli belirsiz ve yine çorba gibi toplar görünüyordu
71
KUANTUM BİLARDOSU
72
KUANTUM BİLARDOSU
“Yine mi matris!” diye alaylı bir eda ile fikrini söyledi Bay
Tompkins.
“Ya da hareketin belirsizliği” dedi Profesör. “Bilardo
salonunun sahibi buraya öyle şeyler toplamış ki, bunlar eğer
deyim yerindeyse ‘kuantum-filleşmesi’ne uğruyorlar.” Gerçekte
tabiattaki cisimlerin kuantum sabiti çok çok küçüktür. Sayısal
değerini yazarken, ondalık virgülden sonra tam yirmi yedi tane
sıfır sıralamak gerekir. Bununla beraber, buradaki topların
kuantum sabiti çok daha büyük (yaklaşık olarak bir). Bu sayede,
bilimin ancak çok hassas ve incelikli gözlem yöntemleri
kullanarak keşfedebildiği olayları, sen burada kendi gözlerinle
kolayca görebiliyorsun.” Profesör bu sırada bir an düşüncelere
daldı.
“Eleştirmek için söylemiyorum”' diye devam etti; “ama
adamın bu topları nereden aldığını bilmek isterdim. Doğrusu,
bunlar bizim dünyamızda bulunamaz. Çünkü bizim
dünyamızdaki tüm cisimlerin kuantum sabitleri aynı küçük
değere sahiptir.”
Bay Tompkins, “Belki de bir başka dünyadan getirtti”
diyerek fikrini söyledi. Ama profesör, O’nun ne söylediğini
duymadı. “Dikkat ettiysen” diye devam etti “toplar dağılıyor.”
Bu demektir ki, onların masa üzerindeki yerleri pek belirli
değildir. Bir topun yerini tam olarak gerçekten gösteremezsiniz;
söyleyebileceğiniz en iyi söz, topun ‘çoğu zaman burada’ ve
‘kısmen başka bir yerde’ olduğudur.”
Bay Tompkins, “Bu çok olağanüstü” diye mırıldandı.
Profesör, “aksine” diyerek ısrar etti, “mutlaka olağan bir şey
bu, şu yönden; bu olay herhangi bir cisimde de her zaman
meydana gelmektedir. Sadece kuantum sabitinin küçük
değerinden ve kullanılan normal gözlem yöntemlerinin
kabalığından dolayı, insanlar bu karar verilemezliği fark
edemiyorlar. Böylece, yer ve hızın her zaman belirli nicelikler
olduğu şeklinde, yanlış bir sonuca ulaşıyorlar. Gerçekte ise, her
73
KUANTUM BİLARDOSU
74
KUANTUM BİLARDOSU
75
KUANTUM BİLARDOSU
76
KUANTUM BİLARDOSU
bir saat dikkatini çekti. Saatin eski moda uzun sarkacı ileri-geri
salınıyordu.
“Saatle ilgileniyorsun galiba” dedi Profesör. “Bu
mekanizma da çok olağan olmayan bir şey; ama şimdi modası
geçti. Saat, insanların kuantum olaylarını ilk defa nasıl
düşündüklerini temsil eder. Öyle yapılmıştır ki, genliği, sadece
sınırlı adımlar ile artabilir. Ama artık tüm saat yapımcıları
sarkaçsız saatler yapmayı tercih ediyorlar.”
Bay Tompkins “Keşke bütün bu karmaşık şeyleri
anlayabilse idim” diye yakındı.
“O zaman iyi. Ben zaten, kuantum teorisi konulu
konferansı mı vermeğe giderken, pencereden senin içerde
olduğunu gördüğüm için buraya uğradım. Şimdi tam gitme
zamanım. Aksi halde konferansıma geç kalacağım. Benimle gelir
misin?” dedi Profesör.
Bay Tompkins, “Evet gelirim” diye cevap verdi. Her
zamanki gibi geniş amfi öğrencilerle dolmuştu. Bay Tompkins,
merdivenlerde de olsa, oturacak bir yer bulduğu için mutlu idi.
77
KUANTUM BİLARDOSU
78
KUANTUM BİLARDOSU
𝐸𝐸 = ℎ𝑣𝑣 (1)
𝑣𝑣 frekansı göstermektedir. ℎ sabiti 6.547 𝑥𝑥 10−27 𝑒𝑒𝑒𝑒𝑒𝑒 x 𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠
sayısal değerine sahiptir ve genellikle Planck sabiti ya da
kuantum sabiti olarak adlandırılır. Günlük hayatımızda
kuantum olayının genellikle gözlenememesinin sorumlusu, işte
bu küçük sayısal değerdir. Günlük hayatımızda kuantum
olayının genellikle gözlenememesinin sorumlusu, işte bu küçük
sayısal değerdir.
Planck’ın düşüncelerini daha da geliştiren Einstein
olmuştur. Birkaç sene sonra, Einstein şu sonuca vardı: Işınım,
sadece belli kesikli miktarlarda yayınlanmıyor; fakat her zaman bu
şekilde, kesikli “enerji paketleri” halinde bulunuyordu. Einstein
bunlara ışık kuantası adını verdi.
Işık kuantaları hareket ettikleri için, ℎ𝑣𝑣 enerjilerinden başka
bir de mekanik momentuma sahip olmalıdırlar. Bu momentum,
rölativistik mekaniğe göre, enerjilerinin. ışık hızı 𝑐𝑐’ye bölümüne
eşit olmalıdır. Işığın frekansının, dalga boyu 𝜆𝜆 ile olan
bağıntısının 𝑣𝑣 = 𝑐𝑐/𝜆𝜆 olduğunu hatırlarsak, ışık kuantumunun
mekanik momentumu için şunu yazabiliriz:
ℎ𝑣𝑣 ℎ
𝑃𝑃 = = (2)
𝑐𝑐 𝜆𝜆
79
KUANTUM BİLARDOSU
ℎ
𝑃𝑃 𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝ç𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎 = (3)
𝑙𝑙
80
KUANTUM BİLARDOSU
81
KUANTUM BİLARDOSU
82
KUANTUM BİLARDOSU
83
KUANTUM BİLARDOSU
84
KUANTUM BİLARDOSU
85
KUANTUM BİLARDOSU
ℎ
∆𝑃𝑃𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝ç𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎 ≅ (4)
𝜆𝜆
86
KUANTUM BİLARDOSU
ℎ
∆𝑣𝑣𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝ç𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎 x ∆𝑞𝑞𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝ç𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎 ≅ (6)
𝑚𝑚𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝ç𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎
87
KUANTUM BİLARDOSU
88
KUANTUM BİLARDOSU
4𝜋𝜋𝜋𝜋𝜋𝜋 8𝜋𝜋 2 𝑚𝑚
∇2 𝜓𝜓 + 𝜓𝜓 − 𝑈𝑈 𝜓𝜓 = 0 (7)
ℎ ℎ
89
KUANTUM BİLARDOSU
90
KUANTUM BİLARDOSU
91
KUANTUM BİLARDOSU
92
8
Kuantum Ormanları
Bir sabah Bay Tompkins yatağında keyif uykusunda iken,
odada birisinin varlığını hissetti. Yan tarafa bakınca, eski
arkadaşı Profesörün koltukta oturduğunu gördü. Dizlerine
yaydığı bir haritaya eğilmiş, bakıyordu.
Profesör başını kaldırarak. “Sen de geliyor musun? diye
sordu.
“Nereye geliyor muyum?” dedi Bay Tompkins. Profesörün
odaya nasıl girdiğini merak ediyordu. “Kuşkusuz kuantum
ormanındaki filleri ve diğer hayvanları görmeğe. Geçen gün
gittiğimiz bilardo salonunun sahibi, bilardo toplarının yapıldığı
fildişlerinin nereden geldiğini sonunda bana söyledi. Haritada
kırmızı kalemle işaretlediğim bölgeyi görüyor musun? Belli ki,
bu bölgedeki her şey kuantum kanunlarına uyuyor ve kuantum
sabiti de çok büyük. Yerliler buranın şeytanlar tarafından işgal
edildiğini sanıyorlar. Korkarım ki, kendimize bir rehber
bulmamız çok güç olacak. Gelmek istiyorsan, acele etmelisin.
Gemi bir saate kadar yola çıkıyor. Üstelik giderken Sir Richard’ı
da almamız gerekiyor.”
Bay Tompkins, “Sir Richard da kim?” diye sordu. Profesör
şaşırmıştı. “Hiç ondan bahsedildiğini duymadın mı? Çok
meşhur bir kaplan avcısıdır. İlginç bir av partisi vaat edince, O
da bizimle gelmeğe karar verdi.”
Limana geldiklerinde, Sir Richard’ın tüfeklerini ve
mermilerini taşıyan uzun kutuların gemiye taşındığını gördüler.
Mermiler, Profesörün kuantum ormanına yakın bir kurşun
madeninden getirttiği özel bir kurşundan yapılmıştı. Bay
Tompkins, kamarasında bavullarını düzenlerken sürekli
titreşimlerden, geminin limandan ayrıldığını anladı. Deniz
yolculuğunda dikkate değer hiçbir şey yoktu. Sonunda gemi,
93
KUANTUM ORMANLARI
94
KUANTUM ORMANLARI
95
KUANTUM ORMANLARI
96
KUANTUM ORMANLARI
97
KUANTUM ORMANLARI
98
KUANTUM ORMANLARI
99
KUANTUM ORMANLARI
100
KUANTUM ORMANLARI
101
KUANTUM ORMANLARI
102
9
Maxwell'in Şeytanı
Aylarca süren olağanüstü serüvenler esnasında Profesör
Bay Tompkins’e fiziğin sırlarını tanıtmaya çalışırken, O,
Profesörün kızı Maud’a iyice abayı yakmıştı. Sonunda fazla
uzatmadan evlenme teklifi yaptı. Teklif hemen kabul edildi ve
karı- koca oldular. Kayınpeder rolündeki Profesör, damadının
fizik ve fiziğin en son gelişmeleri hakkındaki bilgisini artırmayı
kendisine görev saydı.
Bir pazar günü öğleden sonra, Bayan Tompkins konforlu
evlerinde Vogue dergisinin en son sayısına dalmıştı. Tompkins
de Esquire dergisinde bir makaleyi okuyordu.
Bay Tompkins sevinçle doğruldu, “Burada gerçekten iyi
işleyen bir şans oyunu var” dedi. Maud gözlerini isteksizce
moda dergisinden kaldırarak “Cyril, gerçekten öyle olacağına
emin misin?” diye sordu. “Babam mutlaka kazanacak bir kumar
sistemi olamayacağını söylerdi.”
Bay Tompkins “Ama buraya bak Maud” diyerek, son yarım
saatten beri üzerinde çalıştığı makaleyi gösterdi. “Diğerlerini
bilmiyorum ama, bu sistem saf ve basit matematiğe dayanıyor.
Nasıl işlemeyeceğini gerçekten göremiyorum. Yapılacak tek şey,
1, 2, 3
rakamlarını bir kağıda yazmak; sonra da burada verilen birkaç
basit kuralı takip etmek.”
Maud ilgilenmeye başlamıştı. “Öyleyse deneyelim” dedi.
“Kurallar nedir?”
“Makalede verilen örneği uyguladığımızı varsayalım. Belki
öğrenmek için en iyi yol da budur. Örnek olarak parayı kırmızı
ya da siyaha yatırdığımız ve yazı tura oyununa benzer bir çeşit
rulet oyunu kullanıyorlar.
1, 2, 3
103
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
104
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
105
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
106
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
107
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
108
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
109
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
110
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
şans eseri olarak, belki bir grup parçacığın enerjinin büyük bir
kısmını, diğer parçacıkların aleyhine, kendilerinde toplanmaları
ihtimali vardır. Temel enerjinin kendiliğinden cismin belirli bir
kısmında toplanması, ısının, sıcaklığın arttığı kısma doğru
akışına karşılık gelir ve prensipte olamayacağı söylenemez.
Ama, böyle kendiliğinden ısı toplanması olayının meydana
geme ihtimali hesaplanırsa çok küçük bir sayı elde edilir. Öyle
ki, böyle bir olay pratik olarak gerçekleşemez diye
damgalanabilir.”
“Ha, şimdi anlıyorum” dedi Bay Tompkins. “Bu ikinci tür
devridaim makinalarının kırk yılda bir çalışabileceğini; fakat
bunun olması ihtimalinin, zar oyununda üst üste yedi yüz defa
aynı sayıyı tutturma ihtimali kadar az olduğunu söylemek
istiyorsunuz.”
“Hatta bundan da az” dedi Profesör. “Gerçekten, doğaya
karşı başarı ile kumar oynama ihtimali o kadar küçüktür ki, bunu
tarif etmek için kelime bulmak bile zordur. Örneğin, bu odadaki
bütün havanın kendiliğinden bu masanın altına toplanıp, diğer
kısımların tamamen havadan yoksun, yani boşluk olarak
bırakması ihtimalini hesaplayabilirim. Bir defada attığın zar
sayısı, odadaki molekül sayısına eşdeğer olacaktır. O zaman
odada kaç molekül olduğunu bilmem gerekiyor. Atmosfer
basıncında bir santimetre küpteki hava moleküllerinin sayısı
yirmi rakamlı bir sayı ile ifade edilir. O halde, odadaki bütün
hava moleküllerinin sayısı yirmi yedi rakamlı bir sayıya
ulaşmalıdır. Masanın altındaki hacim, odanın hacminin yüzde
biri kadardır. Bu sebepten, bir molekülün başka bir yerde değil
de, masanın altında olması ihtimali yüzde birdir. Bütün
moleküllerin masanın altında olma ihtimalini bulmak için,
yüzde biri, yüzde bir ile odadaki molekül sayısı kadar çarpmak
gerekir. Sonuçta, virgülden sonra elli dört sıfırı olan ondalıklı bir
sayı çıkıyor.”
Bay Tompkins kısa bir ıslık sesi çıkardı. “Bu konuda
şansımı denemeye hiç gerek yok! Fakat bütün bunlar eşit
111
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
112
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
113
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
114
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
115
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
116
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
117
MAXWELL‘İN ŞEYTANI
120
10
121
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
122
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
123
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
124
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
126
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
127
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
128
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
129
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
130
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
131
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
132
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
133
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
134
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
135
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
136
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
137
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
138
1
10 2
139
ÖNCEKİ KONFERANSIN BİR KISMI
140
ÖNCEKİ KONFERANSIN BİR KISMI
141
ÖNCEKİ KONFERANSIN BİR KISMI
142
ÖNCEKİ KONFERANSIN BİR KISMI
144
ÖNCEKİ KONFERANSIN BİR KISMI
145
ÖNCEKİ KONFERANSIN BİR KISMI
146
12
Çekirdeğin İçinde
Bay Tompkins’in izlediği diğer konferans, atomun
elektronlarının dönüşlerinin merkezi olan çekirdeğin içini konu
alıyordu.
Profesör, Bayanlar Baylar diye söze başladı.
Şimdi maddenin yapısı konusunda iyice derine inerek,
atomun çekirdeğinin içine girmek istiyoruz. Bu bölge, atomun
toplam hacminin sadece milyarda birini işgal eder. Yeni çalışma
alanımızın inanılmaz küçüklüğüne rağmen, içinin cıvıl cıvıl
kaynaştığını görüyoruz. Gerçekten, çekirdek her şeyden önce
atomun kalbidir ve hacmi her ne kadar küçükse de toplam atom
kütlesinin % 99,97’sini kapsar.
Atomun çok ince bir kısmını işgal eden elektronik
atmosferinden çekirdek bölgesine girerken, bu bölgenin çok
fazla kalabalık olması bizi şaşırtacaktır. Atomun atmosferindeki
elektronlar, ortalama olarak kendi çaplarının yüzbinlerce misli
uzaklıklara hareket ettikleri halde çekirdeğin içinde bulunan
parçacıkların, kolları olsa idi dirsek dirseğe sürtünerek hareket
ederlerdi. Bu yönden çekirdeğin iç kısmının temsil ettiği durum,
sıvılardaki bildiğimiz durumun benzeridir. Moleküller yerine,
burada sadece protonlar ve nötronlar olarak bilinen çok daha
küçük ve çok daha temel parçacıklarla karşılaşıyoruz. Burada
farklı isimlerle anıldıkları halde proton ve nötronların, şimdi
“nükleon” olarak bilinen ağır temel parçacığın iki farklı
elektriksel durumu olarak düşünüldüğüne işaret etmek isterim.
Proton, pozitif yüklü nükleondur, nötron ise elektriksel olarak
nötral, yani yüksüz nükleondur.
Geometrik boyutları yönünden ise nükleonlar,
elektronlardan pek farklı değillerdir. Çapları 0.000.000.000.000.1
cm. kadardır; fakat çok daha ağırdırlar. Bir proton ya da nötron
teraziyi, 1840 elektrona karşı dengeleyebilirler. Söylediğim gibi,
147
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
148
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
150
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
151
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
152
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
153
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
154
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
156
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
157
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
158
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
159
ÇEKİRDEĞİN İÇİNDE
160
13
Tahta Oymacısı
Orada, tam ortasında etkileyici bir şekilde yazılmış
YAKLAŞMAYIN YÜKSEK GERİLİM levhası bulunan büyük
ve ağır bir kapı vardır. Bununla beraber, hiç davetkar olmayan
bu ilk izlenim, kapının önünde duran paspasın üzerindeki
“hoşgeldiniz” yazısı ile biraz yumuşuyordu. Kısa bir tereddütten
sonra, Bay Tompkins kapının ziline bastı. Genç bir asistan
tarafından içeriye alınan Bay Tompkins, kendisini yarısında çok
karmaşık ve masallardaki gibi bir makinanın bulunduğu büyük
bir odada buldu.
161
TAHTA OYMACISI
162
TAHTA OYMACISI
163
TAHTA OYMACISI
164
TAHTA OYMACISI
165
TAHTA OYMACISI
166
TAHTA OYMACISI
167
TAHTA OYMACISI
168
TAHTA OYMACISI
169
TAHTA OYMACISI
170
TAHTA OYMACISI
171
TAHTA OYMACISI
172
TAHTA OYMACISI
173
TAHTA OYMACISI
174
TAHTA OYMACISI
175
TAHTA OYMACISI
176
TAHTA OYMACISI
178
14
Boşlukta Delikler
Bayanlar, Baylar:
Bu gece sizden beni dikkatle dinlemenizi isteyeceğim.
Çünkü şimdi anlatacağım konular, büyüleyici olduğu kadar
kavranması zor konulardır. “Pozitron” adı ile bilinen ve
olağanüstü özelliklere sahip parçacıklardan bahsedeceğim. Bu
tür parçacıkların varlığının sadece teorik düşüncelere dayalı
olarak ileri sürülmesi ve birkaç sene sonra da gerçekten deneyle
bulunması ilginçtir. Elbette teorik olarak özelliklerinin
belirlenmiş olması bu empirik keşfin gerçekleştirilmesine çok
yardımcı olmuştur.
Bu önemli kehaneti yapma şerefi İngiliz fizikçi Paul Dirac’a
aittir. Onun adını daha önce duymuştunuz. Dirac’ın ulaştığı
sonuç o kadar tuhaf ve masalımsı teorik düşüncelere
dayanıyordu ki birçok fizikçi uzun süre bunlara inanmak
istemediler. Dirac’ın teorisinin ana fikri şu basit kelimelerle ifade
edilebilir. “Boş uzayda delikler bulunmalıdır”. Görüyorum ki,
siz de şaşırdınız. Tabii, Dirac bu sözleri söylediği zaman bütün
fizikçiler de şaşırmıştı. Boşlukta delik nasıl olabilirdi? Bunun
hiçbir anlamı var mı idi? Boş uzay denilen uzayın gerçekte
inandığımız kadar boş olmadığını söylersek bundan bir anlam
çıkarabiliriz. Gerçekten, Dirac teorisinin ana noktası boş uzay ya
da vakumun aslında düzenli ve aynı şeklide bir araya getirilmiş sonsuz
sayıda, bildiğimiz elektronlarla dolu olduğu varsayımıdır. Böyle bir
garip hipotezin Dirac’ın aklına bir hayal olarak takılmadığını,
aksine negatif elektronlar teorisi ile ilgili birtakım düşüncelerin
onu bu varsayıma zorladığını belirtmek isterim. Gerçekten bu
teori bazı kaçınılmaz sonuçlar vermektedir. Atomlardaki
kuantum durumlarından başka, saf vakuma ait sonsuz sayıda
özel “negatif kuantum durumları” da vardır. Elektronlar, bu
“daha rahat” hareket durumlarına girmekten alıkonulmazlarsa,
179
BOŞLUKTA DELİKLER
180
BOŞLUKTA DELİKLER
181
BOŞLUKTA DELİKLER
182
BOŞLUKTA DELİKLER
183
BOŞLUKTA DELİKLER
184
BOŞLUKTA DELİKLER
185
BOŞLUKTA DELİKLER
186
BOŞLUKTA DELİKLER
187
BOŞLUKTA DELİKLER
188
BOŞLUKTA DELİKLER
189
BOŞLUKTA DELİKLER
190
15
191
BAY TOMPKİNS JAPON YEMEĞİNİ TADIYOR
192
BAY TOMPKİNS JAPON YEMEĞİNİ TADIYOR
193
BAY TOMPKİNS JAPON YEMEĞİNİ TADIYOR
194
BAY TOMPKİNS JAPON YEMEĞİNİ TADIYOR
195
BAY TOMPKİNS JAPON YEMEĞİNİ TADIYOR
196
BAY TOMPKİNS JAPON YEMEĞİNİ TADIYOR
197
BAY TOMPKİNS JAPON YEMEĞİNİ TADIYOR
198
BAY TOMPKİNS JAPON YEMEĞİNİ TADIYOR
199
BAY TOMPKİNS JAPON YEMEĞİNİ TADIYOR
200